MiLLETLERARASI TARiHTE VE GÜNÜMÜZDE ŞİİLİK

advertisement
iSLAMİ İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI
.
-·~
MiLLETLERARASI
TARiHTE VE GÜNÜMÜZDE ŞİİLİK
.
. SEMPOZYUMU
(Tebliğler ve
Müzakereler)
International Symposium on al-Shiism Throughout
·
History and Today
~\
J.r-- 4J..Lll ~\ öJ..ıiJI
l!.o.fi
JJ ~_;Wl _r.>BU KiTAP
İil\\1
IsLAMi ILIMLER ARAŞTIRMA VAKFI - ·
TARAFINDAN
HAZlRLANMlŞTIR
13 -15 Şubat 1993 ·
13-15 February 1993
İSTANBUL
iLMi NEŞRİYAT
ll
İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI
TARTlŞMALI İLMİ TOPLANTlLAR DİZİSİ 17
. ;
Tebliğ;
.
ve Müzakerelerin Bilim ve Dil Bakımından
Konuşmacilara Aittir.
....-------',,,,,___
,
____,
·umı ~..DJ!QI.
. iç \'E DIŞ TİCARET A.Ş.•.
Kilınilpaşa Sok. No: 7/1 Fatih/İST.- 34260
Tel: 631 7 4 32 - 523 54 57 Fax: 523 1 E! 85
L Baskı- 1993, istanbul
Baskı:
Polat Ofset ve Ambalaj San. Ltd.
501 62 56-57 Fax: 501 46 45
Şti.
Soruınluluğ;u
10.
Tebliğ/Paper:
ŞÜLİGE GÖ~ FURlJ'UD-DİN
(AHVAL-I ŞAHSIYYE)
Prof. Dr. Abdulkadir ŞENER
GİRİŞ
İslam hukuk ekollerini, fıkhl mezhepleri, önce yaşayan ve yaşamayan
ekollar olarak ikiye ayırmaktayız. Günümüzde mensuplan bulunan fıkhl
mezhebiere yaşayan, mensuplan bulunmayan mezhebiere de yaşamayan
İslam hukuk ekolleri diyoruz. Mesela Sevri mezhebi, Leys b. Sa'd mezhebi
ve bir ölçüde Zahiri mezhebi, yaşamayan İslam hukuk ekolleridir. Hanefi,
Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhebleri, yaşayan ve İslam dünyasının yaklaşık
olarak yüzde doksanını oluşturan sünni müslümaniann mensup olduklan
fıkhl mezheblerdir. Yine takriben günümüzde yaşamakta olan Zeydi,
İsmaill ve Ca'ferl (İmaml) mezheblerine·mensup olanlar, müslümaniann
yüzde sekizini, Haricilerden İbadiler de yüzde ikisini teşkil etmektedir.
İslam hukuk ekolleri, esaslar (usUl) açısından birbirine yakındır. Ancak
hukuki hükümlerle ilgili bazı ayetlerin yorum ve uygulamalannda bu ekallerin farklı anlayış ve yaklaşımlan vardır. Yine bu ekoller, bir kısım
hadislerin hem yorum, hem de sahlh olup olmaması gibi hususlarda ihtilaf
etmişlerdir. Farklı toplumsal çevrelere göre kişisel anlayış ve
değerlendirmelerin etkisinde de kaldığını söyleyebileceğimiz ictihatlan da
bunlara eklersek, bu ekollerin ortaya çıkış sebeplerini ve furıl'da niçin birbirinizden az çok uzaklaştıklarını daha iyi anlayabiliriz. ·
İslam hukukunu zenginleştiren bu hukuk ekallerini incelemek ve onlar
arasında mukayeseli çalışmalar yapmak, İslam hukuk tarihi açısından çok
önemlidir. Ancak bu işin, fevkalade geniş kapsamlı bir çalışma ve
araştırınayı gerektireceği de muhakkaktır. Bir sempozyuma sunulan bir tebliğ ile bu işin sadece bir noktasına işaret edilebilir. Biz de bu sebeple
Şilliğe göre Furü'u'd-din'den Ahva.I-ı Şahsiyye'ye giren nikah, talak, kankoca arasındaki nafaka, vasiyet ve miras hukukunu incelemeye çalıştık; bu
konularda Sünni fıkıh mezhebieriyle bağdaşan ve bağdaşmayan yönleri
tesbit için gayret gösterdik.
452 1 Tarihte
ve Günümüzde Şülik
A- NİKAHVE KIS1MLARI
1. Daimi N:ikah:
Nikab., eşierden her birine, diğerinden meşru şekilde cinsel açıdan yararlanma hakkım balışeden bir akittir. İslrun hukukuna göre nikab. akdi,
icabve kabul ile yapılır. icab ve kabul ise, evlenmek isteyen erkek ve kadın
tarafından ya doğrudan doğruya, ya davekil veya velileri tarafından olur.
Nikab. akdinin mazi sıygasıyla yapılması gerekir: "Evlenmeyi kabul ettim",
"nikab.landım", "evlendim" gibi. Hanefilere göre evlenme iradesini beyan
için elverişli olan her kelime ile nikah akdi yapılabilir: "Tezvic", "te:mlik.",
"bey" ve "hibe" sözleri gibi. Maliki, Şaill ve Hanbelilere göre nikab. akdi,
yalmz "nikab." ve "tezvic" kelimeleri ve bu kelimelerin türevleriyle yapılır.
Ca'ferilere göre ise daimi nikab. akdinde icab, "tezvic" ve "nikab." sözleriyle,
kabul de, "kabul ettim", "razı oldum" sözleriyle olur. Mut'a nikahında ise
icab, tezvic ve nikab. sözleriyle olabileceği gibi, "metta'tu" sözüyle de olur.
Bütün İslrun hukukçularına göre Arapçanın dışındaliYru anlama gelen söz
ve sıygalarla nikah akdi yapılabilir.1
Nikab. akdi yapılırken iki müslüman şahit bulundurulması gerekmektedir. Hanefi, Şafii, Hanbeli, Zeyd! ve İsmail! mezhebierine mensup hukukçular bu hükmü, Hz. Peygamber'in, "Nikab., ancak veli ve iki adil şahit
huzurunda akdedilir."2 hadisine dayandırmışlardır. Malikilere göre, nikab.
akdi yapılırken şahit bulundurmak gerekmez; ancak zifafa girerken iki
şahidin bulunması gerekir. Eğer hem akit hem de zifaf şahitsiz olursa, Malikilere göre. nikahın feshi gerekir. İmrunilere (Ca'ferilere) göre ise nikab.
akdi yapılırken şahit bulundurmak müstahab'tii;..y:acib değildir.3
İslam hukukunda-kişileriii -dini teklife muhatapolmaları için bülı1f
çağına girmeleri ve aklı başında olmaları gerekmektedir. Büluğ çağına girmenin alameti de, erkeklerin ihtilam olmaları ve kızların aylıali
görmeleridir. Ancak bu alametlerin bulunmaması halinde, Ebu Hanife'ye
göre erkek 18, kız 17, Malikilere göre her ikisi de 17; Şaill ve Hanbelilere
göre-her ikisi de 15 ya~ında buluğ çağına ulaşmış olur. İmamilere göre ise
erkek 15 ve kız 9 yaşillda evlenme çağına gelmiş olur.4
Nikab. akru yapiliiken rıza ve kasdın bulunması, Sünni fıkıh mezhebieriyle Caferl fakilileri arasında farklı görüşlere yol açan önemli konulardan
birisidir. Hanefiler, "ikrah" (cebir) ile yapılan nikab. akdinin geçerli
olduğunu söylerler. Ca'feri mezhebi ve diğer Sünni üç mezheb bilginleri
"ikrah" ile yapılan nikab. akdinin sahih olmadığını savunurlar.5 Bendeniz
de, bu konuda Ca'ferilerle diğer Sünni üç mezhebin haklı olduğu kanaatindeyim.
Hanefilerle birlikte öteki Sünni üç mezheb hukukçuları, "hezl" (şaka) ile
de nikab. akdinin sahih olduğunu, Hz. Peygamber'den rivayet ediren bir hadis-i şerife dayanarak, kabul ederler. Kanaatimizce bu hadisin anlamı,
nikab. ve talak konularında şaka yapılmaması için bir uyarıdır; yoksa irade
Şiiliğe
dışı
Göre Fürft'u'd-din 1 453
söylenen sözlerle nikab. akdi yapılmış olmaz. Nitekim Ca'ferilere göre
ve rıza, yani irade beyanı bulunmadığı için "hezl" ile nikab. akdi
teşekkül etmez. Gerçi Ca'ferller, Sünni mezheblerce delil olarak zikredilen o
hadisin sahih olmadığını da ileri sürer1er.6
Evlenmede erkek ile kız arasmda denklik (kefaet) konusunda Hanefi,
Şafii ve Hanbelller İslam, hürriyet, meslek ve nesebi gözetirler. malikilerle
Şiiler ise sadece İslam (din) açısından kefaetin gerekli olduğunu söylerler ve
haklı olarak da, "Allah katmda en şerefliniz, takvı1ca en üstün olanınızdır."
(Hucurat, 13) ayetiyle, "Arabm Arab olmayana bir üstünlüğü yoktur;
üstünlj:ik ancak takva il~dir."7 hadis-i şerifini delil getirirler.
,
Elbette bütün İslam hukukçuları, Kur'an-ı Kerim'de evlenilmesi yasaklanmış olan kadınlarla nikahlanılamıyacağı konusunda birleşmişlerdir. Bu
arada süt kardeşliği de evlenıneye manidir; bu konuda da, tabndir ki ittifal: vardır. Ancak Ca'feri fıkhına göre süt kardeşliğinin oluşması için
çocuğun bir kadını bir gün ve bir gece, kardeşliğinin oluşması içiİı. çocuğı.in
bir kadını bir gün ve bir gece, yani yirmi dört saat emınesi ve bu esnada
başka bir besin almaması gerekir. Yahut da çocuğun bir kadını ardarda
onbeş defa enimesi ve araya başka bir kadımn girmemesi şarttır.8 Öte
yandan Hanefi ve Malikilere göre çocuğun bir damla emmesi, Şafii ve Hanbelliere göre beş defa emınesi süt kardeşliğini meydana getirir. Birbirine
mahrem olan iki kadım aynı kocamn ayın zamanda nikahı altında
birleştirmesi konusunda İmamiyye fakilileri ihtilaf etmişlerdir. Elbette iki
kız kardeşin bu tarzda bir nikab. altmda birleştirilmesi haramdır; çünkü
Kur'an-ı Kerim'de bu husus açıkça belirtilmiştir (Nisa, 23). Bir kısım
Ca'feri fakihleri, kadının böylece halası ve teyzesi ile bir nikab. altmda
birleştirilmesinin de haram olduğunu söyleyerek, Sünni fıkıh mezhepleriyle
aynı görüşü paylaşmışlardır. Ca'ferllerin ekseriyeti ise, birbirine mahrem
olan bu tür kadınlarm bir Dikalı altmda birleştirilmesinin caiz olduğunu
ileri sürer. Mesela, bir kimse, bir kadını halasının veya teyzesinin üstüne
ikinci hanım olarak nikahlayabilir; ancak bu hala veya teyzenin rızası
şarttır.9 Burada hemen belirtmek isterim ki, bu görüşe bizim katılmamız
mümkün değildir; çünkü bu görüşe karşı İslam hukukçuları çoğunluğuniın
delilleri daha kuvvetlidir.
Kadımn nikab. akdinden doğan haklarmdan birisi de mehirdir. Ancak
mehir, nikab. akdinin bir rüknü değil, sadece evlenen kadın lehine
öngörülmüş bir haktır. Mehrin miktarca üst sınırı yoktur. İslam hukukçularımn hepsi bunda ittifak etmişlerdir. Mehir miktarımn alt sınırmda
ise mezheblerarası ihtilaf vardır. Şafii,_Hanbeli ve İmanıilere göre mehrin
en azı için de bir limit yoktur; yani mal sayılabilecek en az şey, mesela,
kadın razı olursa 1000 TL. bile mehir olarak verilebilir. Hanefiler on dirhemden, Malikiler de üç dirhemden az bir meblağın mehir olarak verilemeyeceğini söylerler. Akid sırasında mehir tesbit edilmezse, mehr-i misl
(emsaline göre belirlenecek olan mehir) verilir. Koca, zifaftan önce karısım
de,
kasıt
454 1 Tarihte ve
Günümüzde Şiilik
boşarsa
ve mehir miktarı da önceden tesbit edilmişse, mehrin yarısı verilir.
Böyle bir boşama vukı1 bulursa ve mehir miktarı da tesbit edilmemişse,
mehir vehlmez; sadece "mut'a" denilen, yani hediye türünden bir takım elbise vs. verilir. İslam hukukçuları bu konularda görüş birliği içindedirler.
Ancak mehr-i mislin tesbiti ve taraflardan birinin zifaftan önce ölmesi halinde verilecek m ehir miktarının tayini gibi konlarda pek çok ihtilaf vardır.
Burada biz o ayrıntılara girmek istemedik.
2. Mut'a Nik3.h:ı:
\..Ca'feriler, mut'a nikahına "munkatı' nikab." ve halk arasında_:myga"
adını da veriyorlar. Buna "muvakkat nikab." adı da verilmektedir. Mut'a
nikahı, İslam öncesi Araplar arasında yaygın olan nikab. türlerinden birisiydi. Bu nikah türünün Hz. Pe arnher devrinde, önceleri mubah
olduğun a ittifak vardır. Daha sonra Hz. Peygamber'in bu
y1!,®.lrlaruğı konusunda Islam hukukçuları ihtilaf etmişlerdir. Sünni İslam hukiiK:çulaııyla Zeyd1ler ve İsmaililer, mut'a riikiiliiyla ilgili hükmün neshedildiğini (kaldırıldığım) söylemişlerdir. Ca'feriler ise, bu konudaki nesih
olayımn kesin olmadığım savunurlar ve "... Onlardan yararlanmamza
karşılık ücretlerini (mihirleriııi) verin... "10 ayetine ve hadis kitaplarında yer
alan bazı rivayetlere dayanarak, mut'a nikahının caiz olduğunu ileri
sürerlert)
. Ca'ferilere göre mut'a nikahı da daiıni nikab. gibi salıili bir akitle yapılır.
Onlara göre bu nikahın özellikleri şunlardır:
1) Mehir tesbiti, 2) Evlilik süresinin belirlenmesi, 3) Nikah, süresinin bitiminde, otomat~_9]arak;.sona-erince; kadımn--ikLa~hali .v~ya· aylıali
görmüyorsa kırkbeş gün iddet beklemesi, 4) Bu nikah sonucu doğacak olan
çocuğun babasına ait olması ve miras hakkmm bulunması, 5) Kadının nafaka ve miras hakkının olmaması. Ane~ kadın, akid sırasında nafaka ve
miras hakkına sahip olmayı şart koşuyorsa, bu haklardan yararlamr. Bu
özelliklerden ilk ikisinin akid esnasında belirtilmesi şarttır; diğerlerinin
zi.liTedilmesi mustahab'dır.ll
tlf Muj;'a nikab.ında şahit bulundurulması ve ilan şart değildir. Kişi, zina
töhmetinden korkarsa, bu akdi iki şahit huzurunda yapar. Mü'mine ve iffetli hanım bulamazsa, ehl-i kitaptan ve hatta mecusi kadınlarından birisiyle de nikab. yapabilir. Kadının facire olması da mut'a nikahına engel
değildir. Mut'a nikahı yapacağı kadına evli olup olmadığım da sorması ger~kmez. Kimsesiz bakire ile mut'a nikahı yapmak caizdir. Babası hayatta
olan bakire ile mut'a riikl1hl yapmak için babasının izin ve nzası gerekir.
Kızın yaşı 9-10 ise bülı1ğ ağına girmiş sayılır ve babasının iznine ihti aç
olmaz. ür ır adınla evli olan bir kiınse, bir ka
a mut'a nikahı. yapmak iSterse, karısının muvafakatımalması gerekir.12 H
Taraflar, belirlenen sürenin sonunda isterlerse yeniden'bir mut'a nikahı
daha yapabilirler; isterlerse bu nikahı daimi nikab.a çevirebilirler. Böyle
Şilliğe
Göre Fürü'u'd-din 1 455
yeni bir akit yapmazlarsa, mut' a nikab.ı süre bitince otomatikman sona
erer; talaka gerek olmaz.
Bize göre, biraz önce de işaret ettiğimiz gibi, önceleri mübah olan mut'a
nikab.ı bizzat Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Bu konuda pek
çok sahlh rivayet vardır.13 Öyle ki, Sünn.l İslam hukukçuları ve Şiilerden
Zeydller ile İsmailller, ittifak halinde mut'a nikab.ının caiz olmadığını
söylemektedirler. Yalnızca İmamiyye Şiası (Ca'fertler) mut'a Dikalıının
sahlh ve caiz olduğunu savunmaktadırlar. En çok dayandıkları delil de, İbn
Abbas'ın mut'a Dikalıının cevazına dair verdiği fetvadır. Oysa İbn Abbas'ın,
zarılret halinde mut'a nikab.ına cevaz verdiği, hatta mut'a nikab.ı konusundaki fetvasından vazgeçtiği, yani rücu ettiği sahih kaynaklarda mevcuttur.14 Ehl-i Beytin ileri gelen bilginlerinden İmam Zeyd, mut'a nikab.ının
haram kılındığına dair bizzat Hz. Ali'den bir nakilde bulunmaktadır.15
Ebu'l-Feth el-Makdisi (Ö. 490 H.)'nin "Tahrimu Nikab.ı'l-Mut'a"16 adlı eseri
ve bu eseri neşreden Atiyye Muhammed Salim'in "Nikahu'l-Mut'a abera'ttarih" başlığı altında yazdığı 68 sahifelik mukaddimesiyle Muhammed elHamid'in "Nikahu'l-Mut'a haramun fi'l-İslam" (Hama, t.y.) adlı eseri incelendiği ve dikkatle okunduğu zaman bu konuda Ca'ferilere katılmanın
mümkün olmadığı görülür. Üstelik belli bir süre cinsel arzuları gidermek
için ve kadının bir kaç lira para alması amacıyla evlilik tesis edilemez. Evlilik müessesi; sıcak ve mutlu, daimi bir yuva kurma, eşler arasında maddi
ve manevi yardırulaşmayı sağlama ve yetişme fırsatına nail olan morali
yüksek çocuklara sahip olma gibi amaçları içermektedir. Bu ulvi amaçların
geçici ve süreli evliliklerle gerçekleşmesi beklenemez; aksine mut'a nikab.ı,
bir kısım insanlann, aile ciddiyeti ile bağdaşmayan yollara sapmasına,
İslamın istediği evlilik müessesesinin bozulmasına zemin hazırlar.
B-TALAK
Evlilik hayatı, birtakım sebepler dolayısıyla çekilmez hale gelirse, karı
veya koca, ya da her ikisi birden boşanma müessesesine başvurabilir.
İslam hukukunda kocanın karısını boşamasına "talak" adı verilmektedir.
İslam hukukçuları talakı ikiye ayınrlar: 1) Sünn.l talak, 2) Bid'f talak. Birincisi, Hz. Peygamber'in tavsiyelerine, yani sünnete uygun olan talak; ikincisi de sünnete aykın olan talaktır.~Öte yandan talak rec'i ve bam olmak
üzere de ikiye aynlır. Rec'i talaktan koca, karının iddeti bitmeden kendi
kendisine vazgeçebilir. Üç talak dışındaki bam talakta ise, karının rıza ve
muvafakatıyla, icabında yeniden mehir tesbit ederek, tecdid-i Dikalı yapabilir. Ancak her iki tür talakta da, duruma göre kocanın elinde olan üç talak
eksilir.)
Bir kocanın karısını boşayabilmesi için: 1) Büluğ çağında olması, 2)
Akıllı olması, 3) İhtiyar (irade) sahibi olması, 4) Boşama kastı (niyeti)nin
bulunmaı gerekir. Buna göre küçük (sabi) ve deli (mecnun)'nin talakı ittifakla geçersizdir. Sünn.l İslam hukukçularına göre kendi isteği ile mü~
·456 1 Tarihte
ve Günümüzde
Şiilik
alarak sarhoş olan kimsenin, kansını boşaması halinde talakı vakidir. Hanefilere göre kendi iradesi dışmda birinin zoru ve baskısı altmda kansını
boşayan kimsenin,. yani mükreh'in talakı geçerlidir. Mıiliki, Hanbe1i ve
Şafillere göre ise bazı şartlar altmda mükrehin talakı vaki olmaz. ı 7 Hanefiler, Malikiler, Şafii ve Zeydilere göre hazil'in, yanı kansını şakadan
boşayan kimsenin talakı dahi geçerlidir. İmamiyye ve İsmaililere ve bir
kavlinde Ahmed b. Hanbel'e göre ise hazil'in talakı geçersizdir. Ayrıca
İmamiyye fakihleri sarhoş ve mükrehin taliikını da geçersiz sayarlar; çünkü
onlara göre niyetsiz taliik olmaz. 18
Rec'i taliikta, koca isterse, kannın iddeti bitmeden rucı1 edebilir, yani
boşamadan vazgeçebilir; fakat üç taliik hakkından birini kullanmış olur.
Bu konuda İslam hukukçulan arasmda ittifak vardır. Ancak bid'i taliikta,
mesela kişinin, kansını aylıali görürken, lohusa iken boşaması gibi hallerde ihtilaf edilmiştir. İsmailller ile İmamiyye'ye göre bu tür bid'i talaklar
geçersizdir.l9 Sünni İslam hukukçulan ise, bid'i talakı günah sayınakla
birlikte, geçerli görürler. İmamiyye'ye ve İsmaililere göre taliik üzerine
yapılan yeminierin bozulmasıyla, açık olmayan kelimelerle, kirrayeli
sözlerle boşama gerçekleşmez; çünkü onlara göre, nikahta olduğu gibi
taliikta da "sıyga", yani kullanılacak kelimeler çok önemlidir. Yine onlara
göre işaret ve yazı ile taliik vaki olmadığı gibi, Arapça bilenin başka bir
dille söylediği taliik da geçersizdir. Arapça bilmeyen veya dilsiz kimselerin
taliik için bir vekil tayin etmeleri daha iyidir. Ayrıca bir mecliste, yani bir
oturumda ayrı ayrı veya bir kelime ile üç taliikla boşama da; İmamiyye'ye
göre bir taliik sayılır.20
Ehl-i Sünnet fakihlerini~_l~,U?fına, İmamiyye~ve_~aililer, taliik
sırasında iki şahit bulıii:iaUiulmasını şart koşarlar. Onlar, bu görüşlerine
delil olarak, "...Ve sizden adil iki şahit bulundurun... " (Taliik, 3) ayetini
zikrederler. Onlara göre taliikta tek erkeğin veya kadının şahitliği. yetersizdir.21 Sünni İslam hukukçulan ise, bu ayetin, "vücub" değil, "nedb" ifade
ettiğini söylerler. Dolayısıyla Sünni İslam hukukçulanna göre talak
sırasında şahit bulundurulması şart değildir; fakat şahit bulundurulursa
iyi olur.
.
Taliikıiı. önemli bir sonucu da kadının iddet beklemesidir. İslam hukukçulan, zifiif (duhul) ve halvetten önce boşanmış bir kadının iddet beklemesine gerek olmadığında ittifak etmişlerdir. Ancak Hanefi, Maliki ve
Hanbelilere göre halvet-i sahiha'dan sonra iddet gerekir. Şafillerle
İmamiyye'ye göre halvet-i sahiha'dan sonra da iddet gerekmez. Ayrıca
İmamiyye'nin yaygın görüşüne göre henüz aylıiili görmemiş veya aylıiilinden
kesilmiş olan ve emsalleri de ay hali görmeyen kadının, zifaftan sonra bile
boşanmış olsa, iddet beklernesi gerekmez.22 Onlara göre Taliik Süresinin
4. ayetindeki "... Eğer şüphe ederseniz onların iddeti üç aydır." keliimı, ay
hiilinden kesilmiş olup olmadığında şüphe ederseniz, demektir. Yine onlara
göre, aynı ayette yer alan, "... Henüz aylıiili görmemiş olanlar." keliimmdan
Şiiliğe
Göre Fürfı'u'd-din 1 457
maksat da, emsa.J.i aylıa.J.i gördüğü halde herhangi bir sebepten dolayı
aylıa.J.i görmeyen genç kadınlardır. Bu ayette durumu böyle şüpheli olan
kadınlann boşandıkları takdirde üç ay iddet beklemeleri emredilmektedir.23
Boşanma dolayısıyla kadının beklernesi gereken iddet üçe ayrılır:
1) Kadın hamile ise doğuma kadar iddet bekler (Talak Süresi, 4).
2) Aylıalinden kesilmiş, ya da henüz aylıali görmemişse, üç ay iddet
bekler. (İmamiyye'nin bu konudaki görüşüne biraz önce işaret ettik.)
3) Hamile olmayan ve aylıali gören kadın üç kar' ( ) iddet bekler. Ancak
kar'ın anlamında İslam hukukçuları ilıtilaf etmişlerdir. Hanefi ve Hanbelilere göre kar'ın manası, aylıalidir. Ma.liki, Şafii ve İmamilere göre ise iki
aylıali arasındaki temizlik müddetidir.
Kocanın ölümü dolayısıyla da kadın iddet beklemekle yükümlüdür; ister
kocası zifaftan önce ölsün, isterse zifaftan sonra ölsün. Kocası ölen kadın,
hamile değilse dört ay on gün, hamile ise doğuma kadar iddet bekler. Bu
görüş Sünni İslam hukukçularına aittir. İmamiyye'ye göre kocası ölen hamile kadın, bu iki süreden uzun olanını bekler; yani dört ay on gün ile lıa­
mileliğin sona erme süresinden hangisi daha uzun ise onu bekler.24
C-NAFAKA
Burada bütün yakınlann değil, sadece boşanmış veya kocası ölmüş olan
karının nafakası üzerinde duracağız.
Kur'an'da, "... Onlann nzkı ve giyim kuşarnı çocuğun babasına aittir." 25
buyurulmuştur. Bu esasa göre karının nafakasını temin etme işi kocaya
düşmektedir. İslam hukukçuları, rec'i talakla boşanmış olan karının iddet
süresince nafakasının kocaya ait olduğunda birleşmişlerdir; karı ister hamile olsun, ister hamile olmasın. Bain taliikla boşanmış kannın iddet
süresince nafakasının kocaya ait olup olmayacağı hususunda ihtilaf edilmiştir. Karı hamile ise, ittifakla nafaka hakkı vardır; çünkü Kur'an-ı Kerim'de (Talak, 6) bu husus açıkça belirtilmiştir. Hamile değilse, Ma.liki ve
Şa:fiilere göre sükna hakkı gerekir; nafaka gerekmez. Kocanın vefatı dolayısıyla iddet bekleyen karıya ittifakla nafaka gerekmemektedir. Ancak
Maliki ve Şaflllere göre bu durumda onun sadece sükna hakkı vardır.
İmamiyye'ye göre ise, kocası ölen kadın hamile ise iddet esnsında,
karnındaki çocuğun hesabına kaydedilmek üzere, nafakası verilir ve istediği kadar kocasının evinde oturabilir.26
Karıya verilecek nafakanın miktarının tesbitinde kocanın mali durumu
gözönüne alınır. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerimde, "Durumu iyi
olan nafakayı imkanına göre versin. Rızkı dar olan da nafakayı Allalı'ın
kendisine verdiği ölçüde versin." (Talak, 7) huyurulmuştur. İmamiyye'ye
göre ise, karının ihtiyaçları gözönüne alınır. Bu ihtiyaçlar da yeme, içme,
giyim-kuşam, sükııa hakkı vb. şeylerdir.27
458 1 Tarihte ve Günümüzde Şiilik
D-VASiYEr
göre vasiyet, teberru türlerinden biri olup ölüme
bağlı bir tasarruftur. Vasiyet nisabı terekenin üçte biridir. Vasiyet, şahitler
önünde sözlü veya gerekiyorsa yazılı olarak yapılır.
Vasiyet edenin (mı1si'nin) aklı başında ve reşit olması gerekir. Hanefilere göre, mümeyyiz bile olsa, küçüğün vasiyeti geçersizdir; ancak techiz
ve tekfin ile ilgili ise geçerlidir. Malikilerle Hanbelliere ve bir kavlinde
Şafiiye göre on yaşındaki çocuğun vasiyeti sahihtir. İmamller'e göre ise,
çocuğun vasiyeti, hayır işleriyle ilgili olması halinde sahihtir.28
Hanefl, Maliki ve Şafiilere göre sefihin vasiyeti caizdir. Hanbelliere göre
malı ile ilgili vasiyeti caizdir; çocuklarına vas! tayini ile ilgili vasiyeti caiz
değildir; İmamilere göre ise, Hanbelllerin tersine sefihin malı ile ilgili vasiyeti caiz değildir. Fakat çocuklarına vas! tayini ile ilgili vasiyeti geçerlidir.
Öte yandan Maliki ve Hanbelliere göre, sarhoşun vasiyeti sahih değildir;
ancak öteki mirasçılar razı olurlarsa, bu tür vasiyet geçerli olur.
İmamiyye'nin çoğuna göre ise malın üçte birini geçmedikçe mirasçıya
yapılan vasiyet caizdir; öteki mirasçıların razısa şart değildir. Buıılar,
"Mirasçıya vasiyet yoktur." hadis-i şerifıni, "mirasçıya terekenin
üçtebirinden fazla vasiyet yoktur." şeklinde yorumlamaktadırlar.30
Vasiyetten rücu etmek, ittifakla caizdir. Vasiyet eden, hayatta olduğu
sürece vasiyetinden dönebilir. Lehine vasiyet edilen (mı1sa.Ieh) de, vasiyeti
kabul ve reddetme hakkına sahiptir. Hanefilerle İmaiDilere göre lehine vasiyet edilen kimse:ıiin vasiyeti reddetmemesi, yani sükı1tu, kabul sayılır.
Ayrıca haneiliere göre lehine vasiyet edilen kimse, vasiyet eden kişi hayatta
iken vasiyeti reddetse, ölümünden sonra-da kahıil-etse, vasiyet geçerli olur.
Bunun tam tersine, vasiyet eden hayatta iken vasiyeti kabul etse,
ölümünden sonra da reddetse, vasiyet geçersiz olur. Maliki ve Şafiilere göre
vasiyet eden hayatta iken lehine vasiyet edilenin vasiyeti reddetmemesi
(sükütu) önemli değildir; lehine vasiyet edilenin, vasiyet edenin ölümünden
sonra vasiyeti, kabul etmesi şarttır. Aksi takdirde vasiyet geçersizdir.
İmamiyye'ye göre ise, vasiyet eden hayatta iken vasiyeti kabul veya reddetmenin bir hükmü yoktur; asıl olan, lehine vasiyet edilenin, vasiyet eden
öldükten sonra kabul veya reddidir.31
Dört Sünni Fıkıh Mezhebi hukukçularına göre lehine vasiyet edilen, vasiyet edenden önce ölürse, vasiyet geçersiz olur. İmamiyye'ye göre ise, lehine
vasiyet edilen, vasiyet edenden önce ölürse ve vasiyet eden de vasiyetinden
rücu etmezse vasiyet, lehine vasiyet edilenin mirasçılarına intikal eder. Onlar vasiyeti kabul ve reddetme konusunda lehine vasiyet edileni temsil
ederler ve kabul etmeleri halinde onu, aralarında miras gibi bölüşürler.32
İmam Malik ve kavlinden birinde İmam Şafii ile İmamilere göre lehine
vasiyet edilen kimse, vasiyet edeni öldürürse vasiyet batıl olur. Haneiliere
göre ise, vasiyet edenin mirasçıları muvafakat ederlerse vasiyet sahih olur.
Bir kimse malının üçte birini ardarda birkaç kişiye vasiyet etse, miİslam hukukçularına
Şiiliğe
Göre Fürft'u'd-din 1 459
rasçılan
da terekenin üçtebirinden fazlasına icazet vermeseler, Hanefi, Mave Hanbelliere göre, lehine vasiyet edilenler, üçtebiri aralarmda
eşit olarak paylaşırlar. İmamiyye'ye göre ise, üçtebiri, lehine vasiyet edilenlerin sonuncusu alır.33
liki,
şafii
E-MiRAs
Miras hukukunda da İslam hukuk ekolleri arasmda bir kısım anlayış ve
yorum farklan vardır. Mesela mirasçılarm dereceleri ve zevi'l-erham konularmdaki ihtilaflar böyledir.
Kur'an-ı Kerim'de belirtilen miras payları (farzlar, feraiz) konusu
üzerinde İslam hukukçulan arasmda ihtilaf yoktur. İhtilaf, asabe ve zevi'lerhamdan olan yakınlarm mirasçılığı meselesi üzerindedir.34
İslam miras hukukunda asabe üçe ayrılınaktadır:
1) Asabe bi-nefsihi: Oğul, oğlun oğlu, baba, babanın babası, kardeşler
ve amcalar.
2) Asabe bi-gayriha: Kız, oğlun kızı, anabababir kız kardeşler ve bababir kız kard-;şler. Bunlar erkek kardeşleriyle birlikte asabe olurlar.
3) Asabe_:o:ıa'a-gayriha: Kız veya oğlun kızıyla birlikte bulunan kız
kardeşler veya bababir kız kardeşler.
Dört Sünni İslam hukuk ekolüne göre asabe tek başına olursa bütün
terekeyi alır. Farz sahibiyle birlikte bulunursa farzlardan artarn alır.
Asabe yoksa farzlardan sonra kalan kısım, Maliki ve Şafiilere göre Beytü'lMal'e (Hazineye) intikal eder. Hanefi ve Hanbelliere göre ise "red" yoluyla
karı-koca dışındaki farz sahiplerine verilir. Asabe, farz sahibi ve zevi'lerham gibi mirasçılar yoksa tereke Beytü'l-male intikal eder. İmamilere gelince, onlar asabelik yoluyla mirasçılığı kabul etmezler. İmamilere göre ıni­
rasçılık, farz sahibi olmak ve akrabalık yoluyla doğar. Akrabalığın kadın ve
erkek tarafından olması farketmez. Mesela, tek oğul nasıl terekenin tamamını alırsa, tek kız da terekenin tamamını alır.35
İmaıniler mirasçılan üç sınıfa ayırırlar:
1) Ana, baba ve çocuklar.
2) Erkek ve kız kardeşler, dede ve nineler (hangi cihetten olurlarsa olsunlar),
3) Amca, hala, dayı, teyze ve bunların çocuklan.
İmamilere göre bu sınıflardan her biri, sırasıyla bir sonrakini mirastan
mahrum bırakır. Yani birinci sınıftan bir mirasçı varsa, ikinci ve üçüncü
sınıftan akrabaya miras düşmez. İkinci sınıftan biri varsa, üçüncü sınıftan
olan akrabaya miras verilmez.36
İslam hukukçlan gayr-i müslimin müslümana mirasçı olmaması konusunda ittifak etmişlerdir. Müslümanın gayr-i müslime mirasçı olması hususunda ise ihtilaf etmişlerdir. Dört Sünni mezhebe mensup İslam hukukçulan, din ayrılığım mirasa mam görürler ve bu sebeple müslümanın
gayr-i müslime mirasçı olmayacağım söylerler. Şiilerden Zeydilerle
-
460 1 Tarihte ve Günümüzde Şülik
İsmı1ililer de bu hususta Sünni İslam hukukçularına katılırlar. Ca'ferller
ise müslümanın lehine olduğu için gayr-i müslime mirasçı olacağını ileri
sürerler.37 Diğer taraftan dinleri farklı olan gayr-i müslimlerin birbirlerine
mirasçı olup olmayacakları konusunda da ihtilaf edilmiştir. Hanefi, Şafii ve
İmamilere göre bunlar birbirlerine mirasçı olurlar. MaJ.iki ve Hanbelilere
göre ise ayrı diniere mensup olan kişiler, birbirlerine mirasçı olamazlar;
mesela, Yahudi Hıristiyana, Hıristiyan da Yahudiye mirasçı olamaz.38
"Hacb" konusunda da İslam hukukçulan arasında görüş ayrılığı
vardi.i-.39 Imamilere göre baba, hacb konusunda oğul gibidir. Mesela baba
hayatta ise, dede ve nineler mirasçı olamazlar. Sünni İslam hukukuçularına göre anne sağ değilse, anne-anne baba ile birlikte mirasçı· olur
ve altıda bir pay alır. Yine onlara göre anne, ninelecin hepsini hacbeder; fakat dede ve kardeşlerle amcaları hacbetmez. İmamilere göre ise anne, tıpkı
baba gibi dede ve ninelerle birlikte bütün kardeşleri hacbeder. Sünni İslam
hukukçularına göre tek kız, oğlun oğlunu ve oğlun kızlarını iı.acbetmez; fakat iki veya daha fazla kız, oğlun kızlarını hacbeder. İmamilere göre ise kız
da oğul gibidir. Dolayısıyla, kız, erkek olsun kız olsun evladllı. eviadını ve
kardeşleri hacb eder .40
Miras konusunda Sünni İslam hukukçularıyla İmamller arasmda
önemli bir fark da, terekenin farzlarından sonra ari.an kısmının asabeye
verilip verilmemesi hususudur. Mesela, ölen kimsenin "!Jir veya birden fazla
kızları olsa, erkek çocukları olmasa, erkek kardeşi veya amcası hayatta bulunsa, Sünni İslam hukukçularına göre, kızlar farz hisselerini aldıktan sonra terekenin kalanını, ölenin hayatta olan e!'kek kardeşi, o da ölmüşse hayatta olan amcası alır .. İmamiyyeye mensup i·sla.m__lıukukçuları bu
uygulamayı yanlış bulur. Onlara göre terekenin artan kısmı, karı-koca
dışındaki farz sahiplerine verilir. Misalimizde ölenin erkek kardeşine veya
amcasına bir şey verilmez. Buradaki ihtilaf, mirasla ilgili ayetlerin yorumu
ve hadislerin sıhhati üzerindeki görüş ayrılıklarından ileri gelmektedir Al
"Avl" meselesinde de ihtilaf edilmiştir. Sünni İslam hukukçuları, Hz.
Ömer'in uygulamasına dayanarak, avi kuralını benimsemişlerdir.
İmamiyye ile İsmaililer ise, Hz. Ali ve İbn Abbas'tan nakledilen fetvaya uyarak, avl'i kabul etmezler.42
Özetlersek, İmamiyye'ye göre terekeye taalluk eden hakları şöylece
-.
sıralayabiliriz:
1) Ölenin techiz ve tekfini,
2) Borçlarının ödenmesi,
3) Üçtebir oranındaki vasiyetlerinin yerine getirilmesi,
4) Mirasçılara düşen pay ve hakların verilmesi,
5) Mirasçı yoksa İmama intikal etmesi. (İmam da, kendine intikal eden
bu tür malları fakirierin ihtiyaçlarına sarfeder).43
Terekeye taalluk eden haklarla ilgili bu sıralama, esas itibariyle, Sünni
İslam hukukçularına göre, aşağı-yukarı, böyledir; ancak onlara göre mirasçı
Şnliğe
yoksa, tereke veya bazı hallerde kalan
(Hazineye) intikal eder.
kısmı,
Göre FürU'u'd-din 1 461
en sonunda Beytü'l-Mal'e
SONUÇ
Bu çalışmamızda da görüldüğü gibi, Şil fıkıh mezhebleri, bir kısım konularda Sünni fıkıh mezhebierinden ayrılmaktadır. Bununla birlikte Zeydi
fıkhmm Sünni fıkhına daha yakın olduğunu, Ca'feri ve İsmaili fikhının
kısmen Şafii fıkhına benzediğini söyleyebiliriz. Konuşmamızın başında da
ifade ettiğimiz gibi, aslında İslam hukuk ekollerinin hepsi, bir ölçüde birbirine benzer ve bir bütün teşkil eder; çünkü asli kaynakları Kur'an ve Hz.
Peygamber'in Sünnetidir.
Bazı ayetlerin anlam ve yorumu üzerinde Şilierin Sünnilerden önemli
ölçüde ayrıldığını görüyoruz. Mut'a nikahı ve mirasla ilgili yaklaşımları
buna misal olarak gösterilebilir. Hz.Peygamber'in Sünneti konsunda da
daha çok Ehl-i Beytin ve onlara yakınlığı ile bilinen bazı sahabinin rivayet
ettiği hadisleri kabul etmeleri, bunların dışında kalan sahabi
çoğunluğunun rivayetlerini kabul etmemeleri veya onların sıhhatinden
şüphe etmeleri, İmamileri öteki fikhi mezheplerden oldukça ayırmaktadır.
Ayrıca onların içtihad müessesesini aktif olarak çalıştırmaları, yeni olaylar
karşısında hayatta olan müctehide uymanın zorunlu olduğunu, ölmüş gitmiş müctehitleri taklid etmenin gerekmediğini söylemeleri, Şii ve Sünni
fıkıh mezhebierini birbirinden aYıran önemli bir özellik teşkil etmektedir.
Bir de, İmamiyye Şiasının oniki imarnın sözlerini hadis gibi kabul etmeleri, "ayetullah el-'uzma" mertebesindeki alimierin ictihatlarına uyulmasının vacip olduğu prensibini benimsemeleri, mezhebierinde büyük bir
seyyaliyete imkan vermektedir. Burada işaret edilmesi gerekli bir husus
da, İmamiyye fıkhında da ilitilatların yani görüş ve ictihat ayrılıklarının
çok olmasıdır. Sünni fıkıh mezhebierinde olduğu gibi, bölgelere, deviriere ve
fakihlere göre bir kısım hükümlerle ilgili görüş ayrılıkları onlarda da mevcuttur.
DiPNOTLAR:
1) el-Muhakkık el-Hılli, Şerai'u'l-İslam, Necef 1969 c. II, s. 303; Muhammed Cevad Mağniyye, el-fı.kh 'ala'l-Mezahibi'l-hamse, Beyrut 1982, s.
294.
.
2) İmam Zeyd, Müsned, Beyrut 1966, s. 304; Şevkani, es-Seylu'l-Cerrar,
Kahire 1982, c. II, s. 268, 269; Şirazi, el-Muhezzeb, c. II, s. 42; Kadı enNu'man, Kitabu'l-İktisar, Dimaşk 1957, s. 109.
3) M.C. Mağniyye, age. 297.
4) Aynı yazar, aynı eser, s. 300.
5) Aynı yazar, aynı eser, s. 298-299.
6) Aynı yazar, aynı eser, s. 299.
7) Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s. 411.
462 1 Tarihte ve Günümüzde Şülik
8) Tılsi, Şeyhu't-Taife, en-Nihaye, Beyrut 1980, s. 461; M.C. Mağniyye,
age. s. 318.
9) Tılsi, age. s. 454; M.C. Mağniyye, age. s. 309.
10) Nisa' Sfuesi, 24.
ll) Tılsi, age. s. 489.
12) Tılsi, age. s. 489, 490. Bugün İran'da mut'a nika.hı bir formaliteye
bağlanmıştır. Mesela, nüfus kayıt örneği ve ikametgah ilmuhaberi gibi bazı
belgelerle gerekli formlar doldurularak, özel evlendirme dairelerinde mut'a
nikahı akdedilmekte ve taraflara evlenme cüzdanı verilmektedir. Böylece
bu nikahın kötüye kullanılmasının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
13) Bak. Buhari, K Nikab.: 31; Müslim, K Nikah: 22, 25-30, 32; Tirmizi, K Nikah:28; Nesru, K Nikah: 71; İmam Malik, Muvatta', K Nikah:
41; Ahmed b. Hanbel, Musned; c. I, s. 79, c. 3, s. 404, 405.
14) Bak. Buhari, K Nikah: 31; Tirmizi, K Nikah: 29.
15) İmam Zeyd, Musned, s. 304.
16) Bu kitap, 1396 H. Yılında Kahire'de basılmıştır.
17) M. M. Abdulhamit, el-Ahva.Iü'ş-Şahsıyye, Kahire 1958, s 259 vd.
Bugün Mısır'da Mahkemeler, mükreh ve sarhoşun talakını geçersiz saymaktadır.
18) İmam Zeyd, Musned, s. 327; M. Ebu Zehra, el-Ahva.I ü'ş-Şahsıyye,
Kahire 1957, s. 289; M.C. Mağniyye, age. s. 409, 410.
19) el-Hılli, age. c. III, s. 23; M.C. Mağniyye, age. s. 412.
20) M.C. Mağniyye, age. s. 413, 414.
21) el-:-Hılli, age. c. III, s. 21; M.C. Maniyye, age. s_,_ 415.
22) Tılsi, age. s. 532, 535; el-Hılli, age. c.- IJI, 8.~5.
23) M. C. Mağniyye,·agE:Cs~ 419;-429, 430.
- --24) Tılsi, age. s. 537.
25) Bakara Sfuesi, 232.
26) Tılsi, age. s. 537; M. Ebu Zehra, age. s. 384, 385; M.C. Mağniyye,
age. s. 384, 385.
27) M.C. Mağniyye, age. s. 391, 392.
28) M.C. Mağniyye, age. s. 463, 464.
29) M.C. Mağniyye, age. s. 464,465.
30) M.C. Mağniyye, age. s. 465; el-Hılli age. c. II, s. 253; Kadı enNu'man, age. s. 131; İmam Zeyd, Musned, s. 377; M. E. Zehra, el-Mira
İnde'l-Ca'feriyye, Beyrut 1970. s. 56.
31) M.C. Mağniyye, age. s. 467.
32) Aynı yazar, aynı yer.
33) Aynı yazar, aynı eer, s. 472.
34) Asabe tabiri, genellikle kişinin erkek çocukları, babası, babasının
babası, erkek kardeşleri ve amcaları gibi yakınlan için kullanılır. zevi'lerham tabiri de, , dayı, teyze, ve anne-anne gibi ana tı:ı-rafından olan
yakınları ifade eder.
Şiiliğe
Göre FürU'u'd-din 1 463
35) M.C. Mağniyye, age. s. 511. Ca'ferilere göre Kur'an-ı Kerirn'de,
"... Çocuğu (veledi) yoksa... " (Nisa, ll) buyuruluyor. Ayette "veled" kelimesi
geçiyor. Bu kelime, hem erkek hem de kız çocuğu anlamına gelir. Buna göre
ana da baba gibidir. Mesela, ölenin hayatta babası varsa, kardeşleri mi-·
rasçı olamazlar. Aynı şekilde anası hayatta ise kardeşleri yine mirasçı olamazlar. İmamilerin bu düşüncelerinde Hz. Peygamber'in nesiinin kızı
vasıtasıyla devam etmesinin etkisi olduğunu ileri sürenler vardır ....
36) M.C. Mağniyye, age. s. 511, 512.
37) İmam Zeyd, Musned, s. 371; Kadı en Nu'man, age. s. 135; M.E.
Zehra, el-Miras 'İnde'l-C'feriyye, s. 73; M.C. Mağniyye, age. s. 499.
38) M.C. Mağniyye, age. s. 501.
39) Hacb, bir mirasçının, diğerinin kısmen veya tamamen miras almasına engel olmasıdır.
40) M.C. Mağniyye, age. s. 522, 523.
41) Aynı yazar, aynı eser, s. 514 vd.
42) Kadı en-nu'man, age. s. 135; M.C. Mağniyye, age. s. 520. Avi, tereke farz sahiplerine payları oranında dağıtılınca, payların yekununun paydayı aşması ve mirasçıların paylarının belirli oranda azalmasıdır. Buna
şöyle bir misal M.C. Mağniyye, age. s. I verebiliriz:
Mirasçılar: Karı: Baba: Ana: İki Kız: Payda:
Paylar: 1/8 1/6 116 2/3 24 ·
(3) (4) (4) (16) 27
görüldüğü gibi ortak payda 24'ten 27'ye avletmiştir; yani payda artarken paylar belirli oranda azalmıştır. Caferilere göre ise, burada kızlar, sadece kalanı alırlar; bu da (13) eder. Bak. M.E. Zehra, el-Miras İnde'l­
Caferiyye, s. 110.
43) M.E. Zehra, el-Miras 'İnde'l-Caferiyye, s. 62, 63.
***
Download