MİKROFONA OLAN BİTMEK BİLMEYEN SEVDAM Lisede başladığını düşündüğüm bu sevda aslında okula başlamadan benimle birlikte büyüyormuş ve ben bunun farkında değilmişim. Konuşmalarım olsun, diksiyonuma gereğinden fazla dikkat edişim olsun küçüklüğümden bu yaşa gelinceye kadar ailemin, arkadaşlarımın kısacası çevremde iletişim kurduğum herkesin dikkatini çekmiştir ve her zaman da olumlu tepkiler almışımdır. Belki de bu olumlu tepkiler beni daha fazla bu konu üzerine itti. İlkokul, ortaokul, lise derken o mikrofonun hiç elime verilmeyişine ne kadar içerlediysem, üniversiteye geçer geçmez bunun acısını fena çıkarmaya başladım ve duracağımı da zannetmiyorum. Lisede hiçbir yaşıtım diksiyon kursuna gitmeyi aklının ucundan bile geçirmezken ben yaz planlarımı bu konuda nasıl kendimi daha çok geliştirebilirim hevesiyle diksiyon kursları araştırırdım ve yaz tatillerinde mutlaka bu planları gerçekleştirirdim. Güzel konuşmak benim için çok büyük bir öneme sahipti ve bunun için çaba harcamayı seviyordum. Gittiğim kursta en küçük öğrenci bendim, benim dışımdaki herkes ya üniversite öğrencisiydi, ya da işinin gücünün peşinde koşturan iş insanlarıydı ama bu beni hiç bir şekilde çekingenliğe itmiyor, aksine beni bu konuda daha da teşvik ediyordu. Adeta bu yaptığımla gurur duyuyor gibiydim. Hayatta gelecek için elbette birçok amaçlarım hedeflerim vardı ama toplum önünde konuşmak, derdimi insanlara anlatmak, o mikrofonu elime alıp insanların beni dinlemelerini sağlamak benim için ayrı bir önem teşkil ediyor, çok farklı bir anlam taşıyordu. Üniversiteye geçtiğimde daha öncesinde aldığım kursların ve güzel ve etkili konuşma üzerinde sarf ettiğim sürenin meyvelerini aldığımı gördüm. İnsanlarla konuşurken onların beni dinlediğini, hatta benim kendilerinden yaş olarak daha büyük olduğumu düşündüklerini gördüm. Bu adeta benim için bir gurur kaynağıydı. Özellikle derslerde yaptığım sunumlar ve ders esnasındaki tartışmalarda kendimi bir adım önde hissetmem beni oldukça mutlu etti. Kendimi asla başkalarına karşı üstün hissetmedim veya düşünmedim ama çevremdeki bazı insanların daha iki kelimeyi yan yana getirmekte zorlanmalarına rağmen birbirlerini her türlü konuda hor görmeleri veya küçümsemeleri beni gerçekten üzdü. İsterlerse dünyanın en zeki, en başarılı insanı olsunlar o bilgilerini, tecrübelerini eğer doğru bir şekilde karşıdakine iletemezlerse benim gözümde çokta bir önem taşımıyor. Konuşmak, düşüncelerini anlatmak, kendini dinlettirmek, dinlendiğini hissetmek ne kadar güzel bir şeymiş. Her karakterin, her fikrin nasıl bir objesi varsa, benim de objem mikrofon. Kendimi rahat hissettiğim, elimde olduğu sürece kendimi güçlü hissettiğim o obje. Normal yaşantımda anlatamadığım, kendimi açıklayamadığım düşüncelerimi mikrofonla toplum önünde anlatmak her zaman daha rahat gelmiştir. Bazen mikrofon bulamadığımda mikrofon gibi başka eşyalarIda kullandığım görülmüştür. Hep derler zaten konuşurken elinize bir cisim alın, bir şeylerle uğraşın. İşte o cisim benim için bir mikrofon. Kendi sesimi gürül gürül duymak, duyurmak benim için en güzel olay. Yıllar geçse de, yaşlansam da bu tutkumdan asla ama asla vazgeçeceğimi zannetmiyorum hatta hayal bile edemiyorum. Kısacası mikrofonun bana kattıklarını severim. Anlatmayı, dinlemeyi, dinlettirmeyi, bunları yaparken öğrenmeyi, tecrübelenmeyi severim. Bana yaşattığı o duyguyu severim. Bunları bilerek eğitimini her yönüyle almak ve gelişimimi tamamlamak istiyorum. Gerçi gelişim tamamlanamaz bir olgu. Bize sanki her dakika, her saniye bir şeyler öğrenebileceğimizi ve bu sürecin hiç bir zaman bitmeyeceğini, bazı şeylerin hep eksik kalacağını söylüyor ve çok haklıda. Ama olsun bu süreç uçsuz bucaksız bir dönemde olsa, ben o mikrofonu elimden düşürmeyeceğimi çok iyi biliyorum. Mustafa Hamzat VAROL TÜRKÇE 101-18 21301877