tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü tarih anabilim dalı

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL
BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH
ANABİLİM DALI
TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİLİM DALI
CELAL NURİ’NİN YAZILARINDA İTTİHAT VE TERAKKİ
(ATİ GAZETESİ 30 EKİM 1918 -19 MAYIS 1919)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
GÜLCAN İYİDOĞAN
TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. SELMA YEL
ANKARA-2013
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL
BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH
ANABİLİM DALI
TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİLİM DALI
CELAL NURİ’NİN YAZILARINDA İTTİHAT VE TERAKKİ
(ATİ GAZETESİ 30 EKİM 1918 -19 MAYIS 1919)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
GÜLCAN İYİDOĞAN
TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. SELMA YEL
ANKARA-2013
ÖNSÖZ
Yapmış olduğumuz bu çalışmada, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan
Mondros Mütarekesi’nin ardından başlayan bir dönemin şartlarını da göz
önünde bulundurarak, Celal Nuri’nin Ati/İleri Gazetesinde kaleme aldığı
yazıları çerçevesinde İttihat ve Terakki
detaylı şekilde incelenmeye
çalışılmıştır.
Bu konuda şimdiye kadar yapılan bilimsel çalışmalara bakıldığında
Ati/İleri gazetesinin ve Celal Nuri’nin İttihatçılık konusundaki yaklaşımı
ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmadığı görülmüştür. Yapılan çalışmalarda
daha çok Ati/İleri Gazetesinin Milli Mücadeleye bakışı ve diğer bir takım
konularda değerlendirmeye alınmıştır.
Çalışmamıza konu olan Ati/İleri Gazetesi nüshaları detaylı şekilde
taranmış ve konumuzla ilgili olan yazılar tespit edilmiştir. Ayrıca bu bilgileri
destekleyici mahiyette telif ve tetkik eserlerden de faydalanılmıştır.
Çalışmamızın giriş bölümünde Osmanlı dönemindeki basın yayın
faaliyetlerinin kısa bir tarihçesinden bahsedilmiştir. Mütareke dönemine kadar
olan süreçteki basının değişim ve gelişimi incelenmiştir. Ayrıca dönemsel
olarak çıkmış olan gazete ve dergiler hakkında da bilgiler verilmiştir.
Çalışmamızın birinci bölümünde ise Celal Nuri’nin hayatı, gazeteciliği,
fikir dünyası hakkında bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca bu bölümde Ati/İleri
Gazetesinin tanıtımı yapılmış ve gazete hakkında bilgiler verilmiştir.
Çalışmamızın ikinci bölümünde ise Celal Nuri’nin yazmış olduğu
makalelerden yola çıkarak dönemle ilgili tespitler yapılmaya çalışılmıştır.
Mütareke döneminde yaşanan olaylara Celal Nuri’nin getirmiş olduğu
yorumları değerlendirilmiştir. Bu süreç içerisinde kamuoyunda yaşanan
gelişmeleri de incelenen makalelere dayanarak nasıl algılandığı hakkında
çıkarımlar yapılmaya çalışılmıştır.
II
Çalışmamızın
sonuç
bölümünde
ise
yapılan
inceleme
ve
değerlendirmeler neticesinde hangi tespitleri yaptığımız değerlendirilmiş ve
genel bir hülasası yapılmıştır.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında yol gösteren, çalışmamın başından
sonuna kadar ilgi, destek ve yönlendirmelerini esirgemeyen danışmanım,
hocam Prof. Dr. Selma Yel’e teşekkürlerimi sunarım.
Ayrıca bu çalışmam esnasında beni yalnız bırakmayan aileme de
şükranlarımı sunarım. Bu çalışmanın araştırma safhasında yardımı olan
bütün Milli Kütüphane, TBMM Arşivi ve Hakkı Tarık Us Kütüphanesi
çalışanlarına da teşekkürlerimi sunarım.
Gülcan İYİDOĞAN
Ankara 2013
III
III
III
İÇİNDEKİLER
Sayfa No:
ÖNSÖZ
I
İÇİNDEKİLER
II
KISALTMALAR
V
GİRİŞ
1
I.BÖLÜM
CELAL NURİ VE ATİ GAZETESİ
A. CELAL NURİ
20
1.HAYATI:
20
2. GAZETECİLİĞİ:
27
3. ESERLERİ:
31
4. FİKİR DÜNYASI:
47
B. ATİ / İLERİ GAZETESİ
49
II. BÖLÜM
I. DÜNYA SAVAŞININ BİTİŞİ VE MONDROS MÜTAREKESİ SÜRECİNDE
YAŞANAN GELİŞMELER
A. I. DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
53
B. İTTİHAT VE TERAKKİ
60
C. MÜTAREKEYE GİDEN YOL
65
D. MONDROS MÜTAREKESİ VE SONRASI
69
IV
IV
III. BÖLÜM
MONDROS MÜTAREKESİNDEN MUSTAFA KEMAL PAŞANIN SAMSUNA
ÇIKIŞINA KADAR YAŞANAN GELİŞMELER
A. I. TEVFİK PAŞA KABİNESİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN FESHİ
74
B. II. - III. - IV. TEVFİK PAŞA KABİNELERİ
76
C. DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETİ
82
SONUÇ
85
KAYNAKÇA
89
EKLER
97
ÖZET
101
SUMMARY
102
V
KISALTMALAR
a.g.e. : adı geçen eser
a.g.m. : adı geçen makale
a.g.t. : adı geçen tez
s. : sayfa
C. : cilt
nr. : numara
vd. : ve devamı
GİRİŞ
Günümüzde kamuoyunu belirlemede ve yönlendirmede oldukça etkili
olan basının en etkili aracı ise gazetelerdir. Bu durum gazetelerin ilk ortaya
çıktığı anlardan itibaren böyle olmuştur. Gazeteler yayın hayatı boyunca
içinde bulunduğu dönemde ülkenin siyasi, kültürel ve sosyal hayatında bir
fikrin ya da anlayışın temsilcisi ya da bayraktarı durumunda olmuşlardır. Bu
açıdan bakacak olursak basın bir nevi döneminin aynası gibidir diyebiliriz.
Döneminin fikir cereyanlarını ve anlayışları ve olaylara bakış ve ele alış
biçimlerini basında daha net bir şekilde gözlemleyebiliriz. Basın içerisinde
gazeteler kamuoyunun belirlenmesi ve yönlendirilmesinde oldukça etkin bir
role sahiptir. Tarihi süreç içerisinde yaşanmış olayları incelerken ve
değerlendirirken ilgili döneme ait olan gazeteler önemli kaynaklardan birisidir.
Gazetelerde yapılan haberler, kaleme alınan değerlendirme yazıları ve diğer
içerikler toplumun olaya bakış ve algısını yansıtır.
Burada gazetenin tarihi hakkında kısaca da olsa bilgi vermek yararlı
olacaktır.
Dünyadaki
ilk
çıkan
gazetenin
Mısır’da
bulunduğu
iddia
edilmektedir. Yaklaşık 3400 yıl öncesine ait Nil Nehri kıyılarında bulunan bir
tablet dünyanın ilk gazetesi olarak nitelendirilmektedir. Mısırlılar, bu tabletlere
önemli olayları yazmışlar ve bu tabletler elden ele dolaşmıştır. 1 Günlük
gazetenin ilk ortaya çıkış yeri ise Avrupa’dır. Baskı alanındaki gelişmelerden
sonra, artık dergi ve gazete dönemi açılmış oluyordu. Bazı matbaa ve
gazetelere bazen yöneticiler tarafından her ne kadar şiddetli tepkide
bulunulmuş ise de, XVI. yüzyılda gazetenin ortaya çıkışı ve gelişimi
engellenememiştir. Fransa’da 1631 yılında Teophraste Renaudot tarafından
La Gazetta adlı gazetenin yayınlanmasıyla birlikte gazetecilik mesleğine ilk
adım atılmıştır. Kimi kaynaklara göre de dünyada ilk gazete 1609 yılında
Bremen yakınlarındaki Augusburd’da Avis Relation Oder Zeitung adıyla
yayınlanmıştır. Hollanda’da 1605’te ticari bültenden doğan Niuewe Tijdingen’i
ilk gazete olarak değerlendiren kaynaklar da mevcuttur. Gazeteler önceleri
1
Enver Behnan ŞAPOLYO; Türk Gazetecilik Tarihi ve Her Yönüyle Basın, Ankara 1970, s.11.
2
yıllık, altı aylık, haftalık zaman periyotlarında yayınlanırken zaman içerisinde
günlük
olarak
yayınlanmaya
başlanmıştır.
Günlük
gazete
ilk
olarak
İngiltere’de 1702 yılında yayınlanmaya başladı. 2
Matbaanın gecikmesinde dinsel tutuculuk ve yasaklamalar da önemli
rol oynar. II. Beyazıt döneminde “baskı işinin ülkeye girmesi” yasaklanır, bu
yasağa uymayanların ölümle cezalandırılacakları fermanla duyurulur. I. Selim
zamanında özel izinlerle bazı kitaplar basılıp yayımlansa da 1515 yılında
yeniden yasaklanır. Katolik mezhebinin Ermeniler arasında yayılmasının
istenmesi ve İstanbul’da bulunan matbaalarda basılan İncillerin propaganda
amacıyla dağıtılması üzerine matbaacılık faaliyetleri, II. Mustafa tarafından
bir kez daha yasaklanır. Bu yasak 1727 tarihine kadar devam eder. III.
Ahmed’in ilk Türk matbaasının kuruluşuna dair fermanında, “fıkıh, tefsir,
hadis-i şerif ve kelam kitapları” dışındaki kitapların basılmasına izin verilir. 3
Din kitabı basma yasağı 3. Selim dönemine kadar sürer. İlk dini kitap Risale-i
Birgivi 1803 yılında basılır.
İlk Türk matbaası, İbrahim Müteferrika ve Said Efendi tarafından,
Müteferrika’nın Sultan Selim semtindeki evinin alt katında 14–16 Aralık 1727
tarihinde kurulmuştur. iki yıl kadar süren çalışmalar sonunda İbrahim
Müteferrika Matbaası’nın ilk kitabı olan Vankulu Lügati 1729 Şubat ayında
yayımlanmıştır.4 1729–1741 yılları arasında sadece 17 kitap yayımlanır. 5
İbrahim Müteferrika’nın ölümüyle uzun süre yayımda duraklama olur ve 18.
yüzyıl sonuna kadar basılan kitapların sayısı 45’i geçmez. Bunlar dil, sözlük,
tarih, coğrafya, sosyal bilimler, askerlik, fen, eğitim, matematik vb. konuları
içeren kitaplardır. Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemleri’nde kitap basımı artar.
Tanzimat’a kadar yılda ortalama 10 kitap basılırken Tanzimat’tan sonraki ilk
20 yılda bu sayı 40’ın üstüne çıkar. Meşrutiyet Dönemi’nde ise bir yılda
2
A.Rıdvan BÜLBÜL, Haberin Anatomisi ve Temel Yaklaşımlar, Nobel Yayıncılık Dağıtım, Ankara 2001,
s. 26.
3
Niyazi BERKES, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s. 61.
4
Bernard LEWİS, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yayını, Ankara 1998, s. 52.
5
BERKES, a.g.e., s.62.
3
yayımlanan ortalama kitap sayısı 300’ü geçer. Tanzimat ve Meşrutiyet
Dönemlerinde basılan kitaplarda ele alınan konular arasına tıp, şiir, roman,
öykü, tiyatro, din ve sosyal bilimler girer.
Türkiye’de ilk gazeteyi Fransız devrimini izleyen yıllarda Fransızlar
yayımladılar. İstanbul’da Fransız Elçiliği Basımevinde 1795 yılında basılan
“Bulletin des Nouvelles” (Haberler Bülteni) adlı gazetenin yayımlanma amacı,
“Fransız devriminin amaçlarını Osmanlı ülkesindeki Fransızlara ve Türklere
anlatmaktı.” Fransız elçisine, gazete çıkarma yetkisi ve görevi bizzat Fransız
Hükümeti tarafından verilmiştir. İstanbul’da ikinci gazete yine Fransız elçiliği
tarafından 1796 yılında “Gazete 8 Française de Constantinople” (İstanbul’un
Fransız gazetesi) adıyla yayımlanır. Bu gazeteleri daha sonra İzmir’de
yayımlanan, haftalık “Le Spectateur Oriental”(1821), aylık “Le Smyrne”
(1824) ve haftalık “Le Courrier de Smyrneen” (1828) gazeteleri izlemiştir.6
Bugünkü Türkiye sınırları içerisinde ilk Türkçe gazete, 11 Kasım
1831’de
yayımlanan
Takvim-i
Vakayi’dir.
Ancak
Osmanlı
ülkesinde
yayımlanan ilk Türkçe-Arapça gazete, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa
tarafından
20
Kasım
1828’de
Kahire’de
çıkarılan
Vakayi-i
Mısriye
gazetesidir7. Gazetede yer alan haberlerin yarısından fazlası Türkçe, geri
kalanı da Arapçadır. Gazete haftalık olarak yayımlanır.8
Devlet yönetiminde yenilik yapılması yolunda büyük çaba harcayan II.
Mahmut’un bu yöndeki en önemli etkinliklerinden biri ilk Türkçe gazete
Takvim-i Vakayi’nin yayımlanmasıdır. Gazeteyi yayımlamak ve yönetmek
üzere Takvimhane Nezareti’ni kuran II. Mahmut, “Bu gazete kutsal şeriata ve
devlet düzenine dokunmamak şartıyla benim iktidarıma çok yardımcı
olacaktır” dediği gazetenin adını da bizzat kendisi koymuştur: Mukaddeme-i
Takvim-i Vakayi. Gazetenin yayımlanmasındaki amaç, iç ve dış olayları halka
zamanında
duyurabilmektir.
Gazeteyi
yayımlamak
amacıyla
Beyazıt
6
M. Nuri İNUĞUR, Basın ve Yayın Tarihi, Der Yayınları, İstanbul 1992, s. 62.
7
LEWİS, a.g.e. , s. 95.
8
Hıfzı TOPUZ, 2. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2003, s. 16.
4
semtinde Takvimhane-i Amire adıyla bir basımevi kurulur. Bu basımevinde 1
Kasım 1831 yılında haftalık olarak yayın hayatına başlayan Takvim-i
Vakayi’nin kısa süre sonra Fransızca (Le Moniteur Otoman), Ermenice,
Rumca (Ottomanikos Minitor), Arapça (Takvimü’l-Vakayi), Farsça, Bulgarca,
Ermeni harfleriyle Türkçe nüshaları yayımlanır. Sade dil kullanımına büyük
önem verilen gazetede haberler; iç haberler, dış haberler, askerî işler,
bilimler, din adamlarının tayini, ticaret ve fiyatlar olmak üzere altı bölüm
hâlinde yazılır. Padişahın politikalarını daha iyi kavramaları için gazetenin
memurlar
tarafından
okunması
istenmiştir.9
Ancak
gazete
düzenli
yayımlanma ve güncel haber verme niteliğini hiçbir zaman kazanamaz.
Gazetede haber toplamakla görevli iki memur bulunur. Bunlar basın
tarihimizin ilk muhabirleri olan Sarim Efendi ve Sait Bey’dir.
İlk çeviri ve ilan Takvim-i Vakayi’de yayımlanır. Kırım Savaşı sırasında
yaşanan olayları okuyucuya iletmek amacıyla Varaka-i Mahsusa adında özel
bir ek yayımlanır. Gazete sık sık baskılarla karşılaşır ve kapatılır. İlk kapatılışı
1892’de bir dizgi hatası nedeniyle olur. 1908 yılına kadar kapalı kalan gazete,
2. Meşrutiyet’in ilanıyla tekrar yayımlanır. 1860 tarihinden sonra tamamen
Resmî Gazete niteliğine bürünerek haber sunma özelliğini yitirir. Yaklaşık
yüzyıl süreyle yayımlanan gazete, 24 Kasım 1922 tarihinde tamamen
kapanır. Ancak, TBMM tarafından 1920 yılında yayımlanan Ceride-i Resmîye
gazetesi, Takvim-i Vakayi’nin Resmî Gazete niteliğinin devamıdır. Bu gazete
1922 yılında Resmî Ceride adını alır. 1928’de ise TBMM tarafından Resmî
Gazete’ye dönüştürülür. Resmî Gazete, günümüzde düzenli olarak yayımını
sürdürmektedir.
Bir İngiliz tüccar tarafından, Tanzimat Fermanının ilanından bir yıl
sonra, 1840 yılında kurulan Ceride-i Havadis, ülkemizde özel sermaye ile
çıkarılan ilk Türkçe gazetedir.10 Gazetenin kurucusu İngiliz gazetesi Morning
Herald’in muhabiri olan William Churchill’dir. İlk basıldığı günlerde hiç
satılmadığı için ilk üç sayısı bedava dağıtılır. Churchill, hükümete baskı
9
LEWİS, a.g.e. , s. 96.
10
LEWİS, a.g.e. , s. 96.
5
yaparak gazetesine ayda 2 bin 500 kuruş yardım yapılmasını sağlar. Gazete,
devlet yardımından sonra yarı resmî gazete niteliğine bürünmüştür.
Sultan Abdülmecit’in saltanatının son yıllarına doğru Takvim-i Vekayi
ve Ceride-i Havadis’ten başka bir Türkçe gazete yayım hayatına girer. 1860
yılında Agah Efendi ve Şinasi tarafından yayımlanmaya başlanan Tercüman-ı
Ahval, özel teşebbüs tarafından ve hazineden yardım almadan yayımlanan
ilk müstakil Türk gazetesi olur ki, bu yönüyle Türk basın tarihinde bir dönemin
de
başlangıcı sayılmaktadır.11
İlk Türkçe
gazetenin
yayın
hayatına
girmesinden sonra geçen 30 yıl boyunca, ya devletin resmi gazetesi veya
yarı resmi gazeteler yayımlanmış, bu gazetelerde sürekli olarak devleti öven
türde yazılara yer verilmiştir. Dolayısıyla Türk basın tarihinin ilk 30 yılında
gazetecilik yapılmış olarak görülse de, gerçekte, yayınlanan gazeteler,
gazeteciliğin temel işlevi olan devleti, yöneticileri halk adına denetleyip,
eleştirme görevini yerine getirmemiştir. Ta ki, Türk basın tarihinin iki büyük
ismi Şinasi ve Agah Efendi’nin gazetesi Tercüman-ı Ahval’e kadar.
Tercüman-ı Ahval, sütunlarında siyasî makalelere yer vererek fikir
gazeteciliğini başlatan ilk Türk gazetesidir. Şinasi, Tercüman-ı Ahval’de daha
başlangıç yazısında “… halkın, vatanın yararı için söylemesi de yazması da
hakkıdır” diyerek, halktan kimselerin ülkenin menfaati gereği siyasî, iktisadî,
ictimaî veya kültürel sahada, toplumun genelini ilgilendiren konularda mevcut
sorunları dile getirmesi ve bunlara çözüm önerileri üretmesi, yorum getirmesi
ve bu yorumlarını da sözlü veya yazılı olarak kitlelere ulaştırmasının en doğal
insanlık hakkı olduğunu ifade etmiştir. Halkın içinden gelen Agah Efendi ve
Şinasi Tercüman-ı Ahval’de, halkın, diğer deyişle kamunun bilgilendirilmesi
ve bilinçlendirilmesine yönelik yayın yapmayı amaçlamıştır.
Tercüman-ı Ahval’in 24. sayısından sonra Agah Efendi’den ayrılarak12
kendi başına gazete çıkarmaya başlayan Şinasi, 15 Haziran 1862’de
11
Erik Jan ZÜRCHER, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev: Yasemin Saner Gönen, İletişim Yayınları,
İstanbul 2005, s. 104.
12
Necdet HAYTA, Tarih Araştırmalarına Kaynak Olarak Tasvir-i Efkar Gazetesi (1278/18621286/1869), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002, s. 9.
6
yayımlamaya başladığı Tasvir-i Efkar’da aynı düşünce doğrultusunda
harekete devam etmiştir, üstelik kendi gazetesinde daha kararlı bir tutum
sergilemiştir. O zamana değin, değil basılı malzemelerde, şifahen bile
söylenmesinden çekinilen meşrutiyet ve hürriyet kelimeleri ilk kez Tasvir-i
Efkar’da kullanılmıştır.13
Şinasi; Tasvir-i Efkar’da hükümetin dış politikadaki tavrına da eleştiriler
getirmiş, bu bağlamda Karadağ sorununa değinmiş, Rusya’nın Kafkaslar ve
Lehistan politikasına dikkat çekmiştir. İçtimaî konulara da eğilen Şinasi,
İstanbul’un kent olarak sorunları, yoksulların durumu gibi pek çok konuyu
kamuoyunun gündemine taşımıştır. Bu türden yayınlarının sonucunda
gazeteye ilgi son derece artmıştır ki, gazetenin tirajının bir dönem 24 bine
kadar yükseldiği dahi iddia edilmektedir.14 Şinasi’nin gazeteci olduğu kadar
aynı zamanda devlet memuru olduğu bir dönemde devleti eleştiren içerikli
yazılar kaleme alması ve bunları yayımlaması hükümetin dikkatinden
kaçmamıştır. Nitekim, 1863 yılında, devlet işlerini eleştirmesi nedeniyle
Meclis-i Maarif'teki görevine son verilmiştir. Ancak gazetecilik görevini
bırakmamıştır ve aynı doğrultuda çalışmalarına devam etmiştir. Hükümetin
üzerindeki
baskısının
artması
sonucu
Haziran
1864’de
gazetesini,
yazarlarından Namık Kemal'e bırakarak Paris'e gitmek zorunda kalmıştır.
Kısa bir süre sonra Namık Kemal de aynı sebepler yüzünden yurtdışına
çıkmak durumunda kalınca, gazetenin başyazarlığı Recaizade Mahmut
Ekrem’e kalmıştır.15
Türkiye’de Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar ile başlayan gazetecilik
anlayışı, Ali Suavi’nin Muhbir isimli gazetesiyle sürdürülmüştür. İlk iki özel
Türkçe
gazetenin
açtığı
yolda
ilerleyen
Muhbir,
hükümete
yönelik
eleştirilerinde çok daha sert bir üslup kullanmıştır çoğu zaman. İmtiyaz
13
BERKES, a.g.e. , s. 263.
14
Orhan KOLOĞLU, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın, İletişim Yayınları, İstanbul 1994, s.
33.
15
H. Refik ERTUĞ, Basın ve Yayın Hareketleri Tarihi, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul
1970, s. 184.
7
sahibinin Filip Efendi, gazetenin baş yazarının ise Ali Suavi olduğu gazete,
1866 yılında yayınlanmaya başlamış, Tanzimat döneminin en ileri fikir
yazılarını yayımlayan gazete olmuştur. İnkılap fikrini savunan ve demokrasiyi
öven türdeki yazılarıyla dikkat çekmiştir.16
Hükümetin dış politikadaki yetersizliğine ilişkin olumsuz eleştirilere Ali
Suavi gazetesi Muhbir’le katılmıştır. Ali Suavi Muhbir’de Girit meselesi
üzerinde çokça durmuştur. Girit konusunda hükümeti kararsız ve güçsüz bir
politika izlemekle itham eden Ali Suavi, hükümetin bu çekingen tavırları
neticesinde kendini güvende hissetmeyen Müslüman ahalinin Girit’i terk
etmekte olduğuna dair haberlere gazetesinde yer vermiştir. Bu durum ona
göre,
Girit’in
yakın
zamanda
Osmanlı
Devleti’nin
elinden
tamamen
çıkacağının bir göstergesidir. Bu türden makalelerin sıkça yer aldığı gazete,
hükümetçe birkaç kez kapatılmıştır.17
1864 yılına gelindiğinde, doğrudan basın faaliyetlerini düzenleyen
‘Matbuat Nizamnamesi’ hazırlanmıştır.18 Bu yasayla; basın/gazetecilik
faaliyetlerinin, 1857 Matbaa Nizamnamesinin aksine dolaylı değil, doğrudan
düzenlenmesi
mümkün
kılınmıştır.
Matbuat
Nizamnamesi;
gazetecilik
faaliyetlerine ciddi anlamda bir kısıtlama getirmiştir. Nizamnamenin Ceza
Hükümlerini içeren ikinci bölümünün 15. maddesinde, Padişah veya Osmanlı
Hanedanlığı aleyhinde yayın yapan gazetecilerin altı aydan üç yıla kadar
hapis cezasıyla veya 25 altından 150 altına kadar para cezasına
çarptırılacağına hükmolunur. Nizamnamenin 16. maddesinde de, devletin
bakanları aleyhinde yayın yapan gazetecilerin bir aydan bir yıla kadar hapis
cezasıyla veya 5 Ayrıca Nizamnamede izinsiz olarak yayımlanan gazetelerin
veya iç huzuru ve devlet güvenliğini sarsıcı yayın yaptığı tespit edilen
gazetelerin geçici ya da sürekli olarak kapatılacağı belirtilmektedir. 19
16
KOLOĞLU, a.g.e. , s. 35.
17
Cavit Orhan TÜTENGİL, Yeni Osmanlılardan Bu Yana İngiltere’de Türk Gazeteciliği: 18671967, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları , İstanbul 1969, s. 44.
18
Server İSKİT, Türkiye’de Matbuat İdareleri ve Politikaları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü
Yayını, Ankara 1943, s. 197.
19
İSKİT, a.g.e. , s. 237.
8
Sadrazam Ali Paşa, 1867 yılında, kendi adıyla anılan ve 1864 yasasını
hiçe sayarak, süreli yayınların derhal idari mercilerce cezalandırılmasını
öngören
‘Âli
Kararname’yi
ilan
etmiştir. 20
Bu
kararnamede
şöyle
denilmektedir: “Bir süreden beri bazı gazetelerin, ülkenin genel çıkarlarına
tamamen ters düşen bir tutum içerisinde oldukları görülmüştür. Bu gazeteler,
düşmanların silahı haline dönüşmüş, yalan haberler ve yıkıcı fikir yayma
yoluna başvurmuşlardır… Bu nedenle hükümet, düzen ve huzuru koruma
amacıyla ‘Matbuat Nizamnamesinin dışında belirtilenlerin dışında bazı idari
baskı tedbirlerine başvurmayı uygun görmüştür. Bu karar geçici olup,
alınmasını
zorunlu
kılan
sebepler
ortadan
kalkınca
yürürlükten
kaldırılacaktır”.21 Âli Kararname’nin neşri, basın hürriyetine büyük bir
sınırlama getirmiştir. Pek çok gazete kapanmış veya tatil edilmiştir. Aynı
zamanda devlet memuru olan pek çok gazeteci, Sadrazam Ali Paşa’nın
emriyle İstanbul’dan uzak bölgelere tayin edilerek gazetecilik yapmaları
engellenmek
istenmiştir.
Ali
Suavi
Kastamonu’ya,
Ziya
Bey
Kıbrıs
mutasarrıflığına, Namık Kemal vali yardımcısı olarak Erzurum’a tayin
edilmiştir.22 Ancak, bu isimler yeni görev mahallerine gitmek yerine, Paris’e
gitmeyi tercih etmişlerdir.23 Bunun üzerine çok sayıda gazeteci fikirlerini
özgürce
ifade
edebilmek
düşüncesiyle
yurtdışına
çıkmış
ve
basın
faaliyetlerine buradan devam etmiştir.
Namık Kemal, Agah Efendi, Ziya Bey, Ali Suavi gibi en ilerici
gazeteciler ile Çevirmenler Bürosu memurlarından Kayazade Reşat Bey,
Menapirzade Nuri Bey ve Paris’teki Türk Büyükelçiliği görevlilerinden
Kanipaşazade Rıfat Bey gibi isimler, saraya karşı bir süredir mücadele
vermekte olan eski Mısır Valisi Mustafa Fazıl Paşa tarafından Paris’te
20
İSKİT, a.g.e. , s. 24-25.
21
A. D. JELTYAKOV, Türkiye’nin Sosyo-Politik ve Kültürel Hayatında Basın: 1729-1908
Yılları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü Yayını., İstanbul 1979, s. 63.
22
23
JELTYAKOV, a.g.e. , s 63.
LEWİS, a.g.e. , s. 139.
9
karşılanır.24 Mustafa Fazıl Paşa, kendilerini ‘Yeni Osmanlılar’ olarak
adlandıran,
İstanbul’dayken
yayınlamış
oldukları
gazeteler
vasıtasıyla
meşrutiyet ve hürriyet fikirlerini kamuoyu önünde sıklıkla dile getiren ve yine
kamuoyu önünde hükümet politikasına yönelik eleştirilerde bulunmaktan
çekinmeyen bu aydınlardan, bu potansiyel güçten, saraya karşı giriştiği
mücadelesinde faydalanmayı amaçlar.25
Yeni
Osmanlılar
Cemiyeti’nin
bu
fikirlerini
geniş
kitlelere
ulaştırmalarına devam edebilmeleri için onlara ödenek sağlar. Bu sayede,
İstanbul’da yarım kalan basın faaliyetlerine devam edilebilecektir. Ancak, bu
basın faaliyetleri hesaplandığı şekilde Paris’te gerçekleşmez. Osmanlı
Devleti’yle arasının bozulmasından çekinen Fransız hükümeti, Osmanlı
Devleti’ni kızdıracak türden yayınlara kendi ülkesinde izin vermeyeceğini
açıklar, bunun üzerine Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyeleri Londra’ya geçerek 26,
Ali Suavi’nin İstanbul’dayken yayınladığı ve 9 Mart 1867 tarihli nüshasında
“Hürriyet” başlığıyla yer alan bir yazısında; Osmanlı devlet adamlarının bir
danışma meclisi karşısında sorumlu tutulduğu taktirde ülkenin pek çok
‘hastalığının’ iyileştirilebileceğine değinildiği yazısından ötürü kapatılan
gazetesini27 burada yeniden yayımlamaya başlarlar.
Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin yayın organı olarak 31 Ağustos 1867’de
yayımlanmaya başlanan Muhbir, yurtdışında yayınlanan ilk Türk gazetesi
olma özelliğini taşımaktadır. Muhbir, her ne kadar Yeni Osmanlılar grubunun
bir yayın organı olarak görülse de gerçekte, büyük oranda Ali Suavi’nin
kontrolünde
hazırlanmıştır.
Gazete,
Londra’daki
yayınlarında
İstanbul’dakinden çok daha sert bir üslupla hükümeti eleştirir. Eğitim
politikasına yönelik eleştirileri özellikle dikkat çekicidir.
24
JELTYAKOV, a.g.e. , s. 65.
25
LEWİS, a.g.e. , s. 152.
26
TÜTENGİL, a.g.e. , s. 23-24.
27
KOLOĞLU, a.g.e. , s. 35.
10
10
Ali Suavi’ye göre; Osmanlı Devleti’nde eğitim sistemi son derece
başarısızdır, ancak bu kasten yapılmaktadır. Çünkü halk cahil bırakılmak
istenmektedir. Böylece eğitimsiz olan halk, kendisi için iyi ve doğru olanı ayırt
edemeyecektir ki, sessiz kalan halk, Fransa’daki gibi bir kitlesel eylemde
bulunamayacak,
yani
Saltanatı
devirmeye
yönelik
bir
harekete
başvuramayacaktır.28 Bu gibi ağır eleştirilerin yanı sıra halk tarafından
seçilmiş üyelerden oluşan bir meclisin gerekliliğinden de sıkça bahseder Ali
Suavi. Hatta, “Ey adalet isteyenler! Sümüklüböcek gibi başınızı saklayarak
gezmek isterseniz hiçbir vakitte zalimler size baş çıkarttırmayacaktır…” 29
şeklindeki seslenişlerle kamuoyunu bu yolda harekete davet eden türde
yayınlar dahi yapar gazetesinde.
Ali Suavi ile Yeni Osmanlılara mensup bir kısım aydın arasında
yaşanan bazı görüş ayrılıkları sebebiyle Namık Kemal ve Ziya Bey, bir süre
sonra Hürriyet adıyla başka bir gazetenin neşrine başlarlar. 29 Haziran
1868’de Londra’da yayına başlayan bu gazete de kendini ‘Yeni Osmanlılar
Cemiyeti’nin sözcüsü olarak beyan eder. Gazete; bu cemiyetin, Osmanlı
Devleti’ni eski şanına geri taşımayı hedefleyen bir amaç güttüğüne dikkat
çeker ve Osmanlı hükümetinin yönetimdeki başarısızlığından artık halkın
genelinin memnuniyetsizlik duyduğunu ifade eder.30
Yurtdışında faaliyet göstermekte olan bu yayınlar, İstanbul’daki İngiliz
posta şubeleri ve ayrıca Türkiye’de şubeleri olan diğer Batı Avrupa ülkeleri
vasıtasıyla İstanbul’a sokulmakta olup, özellikle Muhbir halktan büyük ilgi
görmektedir.31 İstanbul’da yayımlanmakta olan gazetelerin satış fiyatı 1
kuruşken, Muhbir ve Hürriyet’in fiyatı posta masrafları üzerine eklenince 100
kuruşu bulmaktadır, buna rağmen binlerce baskı yapan Muhbir, kısa
zamanda tükenmektedir. Hatta, İstanbul’da sureti çıkarılan gazetenin taşraya
28
TÜTENGİL, a.g.e. , s. 39.
29
TÜTENGİL, a.g.e. , s. 39.
30
TÜTENGİL, a.g.e. , s. 53-54.
31
LEWİS, a.g.e. , s. 148.
11
11
dahi ulaştırıldığı bilinmektedir. Bu durum Osmanlı Devleti yöneticilerinin
canını oldukça sıkmaktadır. Hükümet yetkilileri “zararlı ve tehlikeli sözler”
içerdiği gerekçesiyle özellikle Muhbir’in Türkiye’ye girişine yasak Bu durum
İngiliz hükümeti vasıtasıyla Muhbir’e ulaştırıldıysa da, Muhbir’in Türkiye’ye
girişi
engellenememiştir.32
vasıtasıyla
Muhbir’e
koymuşlardır.
ulaştırıldıysa
da,
Bu
durum
Muhbir’in
İngiliz
hükümeti
Türkiye’ye
girişi
engellenememiştir.33
Yayımını İstanbul’da sürdüren pek çok gazete, hükümete yönelik
eleştirel yayınlarından ötürü zaman zaman geçici süre için veya tamamen
kapatılmış, kapatılan gazeteler farklı isimler altında yayınlarını sürdürmek
durumunda kalmıştır. Bazı gazeteler, örneğin Tasvir-i Efkar; Tefsir-i Efkar,
Tevhid-i Efkar, İntihab-ı Efkar gibi isimlerle de yayınlanmıştır. Sıklıkla
kapatılan gazetelerden bir diğeri olan Ayine-i Vatan; Vatan, Ruzname-i
Ayine-i Vatan, İstanbul isimleri altında da neşrolmuştur. Terakki gazetesi
kapatılınca Terakkiyi Muhadderat adı altında yeniden çıkmış, yine Hadika
gazetesi de kapatıldıktan sonra Sirac adıyla yayımını sürdürmek durumunda
kalmıştır.
Namık Kemal’in İstanbul’a dönüşünde yayımladığı İbret gazetesi
yayına başladıktan yalnızca 27 gün sonra dört ay süreyle kapatılırken,
Basiret Gazetesinin sahibi ve baş yazarı Ali Bey, gazetesinde yayınladığı bir
haberden dolayı dokuz gün boyunca Zaptiye Nazırlığınca göz altında tutulup,
sorguya çekilmiştir.34 Ancak, hükümetin tepkisi yalnızca fikir gazetelerine
yönelik olmamıştır. Mizah gazeteleri de bu baskıdan ve sıkı takipten payını
almıştır. Letaif-i Asar ve sonrasında Diyojen’le, 1869 yılında yayımlanmaya
başlanan mizah gazetelerinin sayısı kısa sürede çoğalmıştır. Diyojen’in yanı
sıra Geveze, Meddah, Çaylak, Latife, Kamer gibi mizah gazeteleri birbiri
ardına yayın hayatına girmiştir.
32
33
34
JELTYAKOV, a.g.e. , s. 73.
JELTYAKOV, a.g.e. , s. 73.
Alpay KABACALI, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, Gazeteciler Cemiyeti
Yayını, İstanbul 1990, s. 35-36.
12
12
Türkiye’de ilk Türkçe dergi Mehmet Tahir tarafından Mecmua-i Fünun
adıyla yayımlanmıştır. Temmuz 1862’de yayımlanmaya başlanan dergi; aynı
zamanda devlet memuru olup, Tercüme Odası baş mütercimliği görevini
yapan Mehmet Tahir Münir Paşa tarafından derginin yayımlanmaya
başlamasından kısa bir süre önce kurulan Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin
yayın organı olarak faaliyette bulunmuştur. Dergi aynı zamanda Osmanlı
döneminde Türkçe çıkmış ilk bilim dergisidir. Derginin amacı bilimsel kuram,
kavram ve gelişmeleri halkın anlayabileceği bir dille aktarıp yaygın biçimde
öğrenilmesini sağlamak olmuştur.35
Gerçi Mecmua-i Fünun’dan önce, yalnızca tebliğler, tamimler ve
emirleri içeren resmî bir yayın organı niteliğinde Mecmua-i Askeriye isimli bir
yayın ve ayrıca, Vakayii Tıbbiye isimli bir diğer yayın bulunmaktadır. Ancak,
1850 yılında yayımlanmaya başlanan bu yayınların; gerek içerik açısından,
gerekse ebatları dolayısıyla şekil itibariyle dergi olarak adlandırılması
güçtür.36. Bu yüzden Mecmua-i Fünun Türk basın tarihinde ilk Türkçe dergi
olarak yerini almıştır.
Devlet memuru olmayıp, sade vatandaş olan ve geçimini yalnızca
gazetecilikten temin eden Mustafa Refik Bey tarafından İstanbul’da ayda bir
olarak yayımlanan Mir’at, Türkiye’nin ilk resimli dergisi olmuştur. 1862 yılında
yayımlanmaya başlanan ve yalnızca üç sayı çıkabilen Mir’at’ın diğer bir
özelliği, tek mesleği gazetecilik olan bir kimse tarafından yayımlanmış
olmasıdır ki, Osmanlı Devleti’nde o döneme kadar Türkçe olarak çıkan tüm
gazetelerde, gazeteyi çıkaranların hepsi devlet memurudur ve gerçekte
geçimlerini bu işten temin etmektedirler. Bu kimseler, gazeteciliği ayrı bir
meslek olarak değil, ikinci bir iş olarak yapmaktadırlar37.
35
ERTUĞ, a.g.e. , s. 187-188.
36
ERTUĞ, a.g.e. , s. 186-96.
37
ERTUĞ, a.g.e. , s. 188.
13
13
Hasan Fehmi Paşa tarafından 1865 yılında İstanbul’da yayımına
başlanan Takvim-i Ticaret dergisi, tamamen ekonomik ve ticari konuları ele
alan ilk Türkçe ekonomi dergisi olmuştur.38
Sıtkı Efendi tarafından İstanbul Asmaaltı’ndaki matbaasında, 28
Temmuz 1863 tarihinde yayımlanmaya başlanan Mümeyyiz gazetesi, haftada
bir kez “Çocuklara Mahsus Mümeyyiz” ismiyle bir çocuk gazetesini ek olarak
vermiştir ki, ek olarak verilen bu gazete, ilk Türkçe çocuk gazetesi olmuştur.39
Eğribozlu Mehmet Arif Bey tarafından 1866 yılında İstanbul’da
yayımına başlanan Ayine-i Vatan, Türk basın tarihinin ilk resimli Türkçe
gazetesi olma özelliğini taşımakta olup, Ruzname-i Ayine-i Vatan, Vatan ve
sonrasında İstanbul olarak yayına devam etmiştir.40
1868’de yine Filip Efendi ile Raşit Efendi tarafından çıkarılan Terakki
gazetesi, siyasi yazılarının yanı sıra çıkardığı eklerle de dikkat çekmiştir.
Tanzimat döneminin önemli fikir gazetelerinden biri olan ve Türk basın
hayatına birçok yeniliği beraberinde getiren bu gazetenin haftada bir kez
kadınlara özel olarak çıkardığı, Kadınlara Mahsus Gazete adı altında çıkan
ek gazete, Türkiye’de yayımlanan ilk Türkçe kadın gazetesi olmuştur.41 Bu
gazete, bir yıl sonra 1869’da Kevheb-i Şarki adıyla yayımlanmaya
başlamıştır.42 Terakki gazetesi, yine haftada bir kez Letaif-i Asar adında bir
mizah eki yayımlamıştır ki, bu da, Türkiye’de yayımlanan ilk Türkçe mizah
gazetesi olma özelliğini taşımaktadır.
Teodor Kasap Efendi tarafından 1869’da yayımına başlanan Diyojen,
Türk basın tarihindeki ilk müstakil mizah gazetesi olmuştur. Haftalık olarak
çıkan ve Namık Kemal’in de yazılarının ve şiirlerinin yayınlandığı Diyojen, işi
38
ERTUĞ, a.g.e. , s. 209.
39
S. Nüzhet GERÇEK, Türk Gazeteciliği, İstanbul Matbuat Cemiyeti Yayını, İstanbul 1931, s. 54.
40
ERTUĞ, a.g.e. , s. 211-212.
41
GERÇEK, a.g.e. , s. 48-49.
42
TOPUZ, a.g.e. , s. 249.
14
14
şakaya dökerek hükümeti tenkit eden ve zamanında çok başarılı olmuş bir
gazetedir.43
Tanzimat döneminde Türk gazete okuyucularının yeni tanıştığı bir
başka tür de kültür sanat gazeteciliği alanında olmuştur. Agop Baronyan
Efendi tarafından İstanbul’da yayımlanan Tiyatro Gazetesi, ilk Türkçe tiyatro
gazetesi olmuştur. 1874 yılında yayımına başlanan gazetede; 1870’lerin
başında yeni yeni faaliyet göstermeye başlayan, hareketlenen Türk
tiyatrosuna ilişkin haberlere, gelişmelere yer verilmiştir. 44
II. Abdülhamit döneminde Türkiye basınındaki en tanınmış yazar
Ahmet Mithat Efendi’dir.45 Kendisine “yazı makinesi” dedirtecek kadar çok
yapıt ortaya koyar. Halka yönelen, halkın anlayabileceği basit bir dilde yazı
yazma çığırını açarak halk tipi gazeteciliğin kurucusu olur. Ahmet Mithat
Efendi, 8 Temmuz 1878’de yayımlamaya başladığı dört sayfalık Tercüman-ı
Hakikat gazetesinin en az yarısını batı basınından yaptığı çevirilerle kendi
yazı ve romanlarıyla doldurur. Bu yazılarla halkın kültür düzeyini yükseltmeyi
amaçlayan
Mithat
Efendi,
gazetesinin
bir
“okul”
niteliği
taşımasını
öngörüyordu.
Sabah gazetesi 1876 yılında yayımlanmıştır. Gazetenin sahibi
Papadopulos adında bir Rum, başyazarı ise Şemseddin Sami’dir. Gazete,
1882’de Mihran Efendi tarafından satın alınarak yeni bir yayın dönemine
başlar. Sabah gazetesinin en büyük rakibi İkdam gazetesidir. Sonradan
Sabah gazetesinde çalışan gazeteciler arasında şu isimler yer alır: Hüseyin
Cahit Yalçın, Adnan Adıvar, Ahmet Emin Yalman, Ahmet Rasim.
Ahmet Cevdet tarafından 5 Temmuz 1894’te yayımlanan İkdam
gazetesi, dönemin en önemli yayın organlarındandır. Ahmet Cevdet, İkdam’ı,
“Siyasi Türk gazetesi” olarak niteleyerek Türkçülük akımına öncülük etmiştir.
Tirajı 40 binlere ulaşan İkdam, Türkiye’ye ilk rotatifi getiren gazetedir.
43
M. Süleyman ÇAPANOĞLU, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları,
İstanbul 1970, s. 8.
44
ERTUĞ, a.g.e. , s. 226.
45
LEWİS, a.g.e. , s. 187.
15
15
Bu dönemde dergiler gazetelere göre daha çok önem kazanmıştır. En
önemli dergi 1891 yılında yayımlanan Servet-i Fünun dergisidir.46 Dergi,
Edebiyat-ı Cedide ile Fecr-i Ati akımını hazırlayanlara yuva olur. Derginin
kadrosunda, Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Halit Ziya, Süleyman Nazif gibi
ünlü yazarlar yer alır.
İstibdat Dönemi’nde iz bırakan Jön Türk gazeteleri arasında önemlileri
şunlardır:
Meşveret (Danışma):47 1895 yılında Ahmet Rıza Bey tarafından
Paris’te çıkarılır. Türkçe ve Fransızca olarak yayımlanır. Türkiye’deki baskı
yönetimini anlatan haberlere ve inceleme yazılarına yer verilir. Osmanlı
hükümetinin gazetenin kapatılması için Fransız hükümetine başvurması
üzerine Ahmet Rıza Bey, Meşveret’i önce İsviçre’ye sonra da Belçika’ya taşır.
Ezan: Tunalı Hilmi, Ezan’ı 1896’da Cenevre’de çıkarır.
Mizan (Terazi): Mizancı Murat Bey’in 1897’de kurduğu bu gazete önce
Kahire’de, sonra Cenevre’de yayımlanır.48
Osmanlı: Mizan’ın kapatılması üzerine İttihatçılardan İshak Sukuti ile
Abdullah Cevdet, 1 Aralık 1897’de Cenevre’de Türkçe ve Fransızca yeni bir
gazete yayımlarlar. Osmanlı gazetesi, 1 Haziran 1900’e kadar Cenevre’de
çıktıktan sonra İngiltere’de yayımına devam eder. Osmanlı gazetesi 120.
sayısından sonra Kahire’de yayımlanır.
24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edilerek49 1876 Anayasası’na
göre seçimlerin yapılacağı duyurulur. Aynı gün Sirkeci Garı’nın karşısındaki
bir lokantanın bahçesinde toplanarak, sansür memurlarını o gece gazetelere
sokmama ve sabaha kadar görev başında kalma kararı alan gazeteciler,
“Osmanlı Matbuat Cemiyeti” derneğinin temellerini de bu toplantıda atarlar.
Sansür memurları kapıdan çevrilir. 25 Temmuz 1908 sabahı gazeteler
46
LEWİS, a.g.e. , s. 189.
47
LEWİS, a.g.e. , s. 199.
48
LEWİS, a.g.e. , s. 191.
49
ZÜRCHER, a.g.e. , s. 139.
16
16
yıllardan sonra ilk kez sansürsüz çıkar. Sansürün kaldırıldığı 24 Temmuz
günü Cumhuriyet’in ilanından sonra “Basın Bayramı” kabul edilir.
O günlerde İstanbul’da toplam dört gazete yayımlanmaktadır: İkdam,
Sabah, Tercüman ve Saadet. 10 paraya satılan İkdam, 25 Temmuz günü
‘karaborsa”ya düşer ve yarım liraya satılır. Türk basınında yeni bir dönem
başlar. İlk iki ay içinde 200’ün üstünde gazete yayımlanır. Gazete tirajları
2.000’den 5.000’e yükselir. Bu gazete furyası içinde en önemlileri şunlardır:
Tanin, Mizan, Serbesti, Şurâ-yı Ümmet, Volkan, Tercüman.
İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra ülkede siyasal gruplaşmalar başlar,
bu durum basına da yansır. Basın aracılığıyla şiddetli mücadele veren
gruplar ortaya çıkar. İttihat ve Terakki Cemiyeti, parti hâlinde örgütlenir. Tanîn
ve Şura-yı Ümmet gazeteleri bu partinin yayın organı olur. Abdülhamit
döneminde sürgüne gönderilen aydınlar ve gazeteciler tarafından kurulan
Fedâkâran-ı Millet adlı örgüt, yayın organı olan Hukûk-u Umûmiye ve
Serbesti gazeteleriyle İttihat ve Terakki Partisi’ne şiddetli eleştiriler yöneltir.
Yönetimde ademi merkeziyetçiliği ve ekonomide liberal ilkelere dayanan bir
federasyon düşüncesini savunan Prens Sabahattin taraftarları Ahrar Partisi’ni
kurarlar. Bu partinin yayın organı Osmanlı gazetesidir.
İttihad-ı Muhammedi Derneği ve yayın organı Volkan gazetesi ile
Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiye Derneği’nce yayımlanan Beyân-ül Hak gazetesi,
İslami görüşleri savunur. Bu gazete Otuz Bir Mart Vakasının çıkışında etkili
olmuştur.50
Böylesine karışık ve zıt fikirlerin oluştuğu ortamda 13 Nisan 1909 günü
“31 Mart Vak’ası” olarak anılan olay meydana gelir. Volkan gazetesinin
yaptığı şeriat yanlısı yayınların etkisiyle gelişen olaylarda, bazı askeri
birliklerin de katılmasıyla Sultanahmet Meydanı’nda büyük gösteriler yapılır. 51
Daha sonra kontrol edilemeyen grup, Şurâ-yı Ümmet ve Tanîn gazetelerinin
merkezlerini basarak yağmalar. Nâzırlar, subaylar sokaklarda öldürülür,
olaylar kontrol edilemez boyutlara ulaşır.
50
LEWİS, a.g.e. , s. 214.
51
Sina AKŞİN, Türkiye Tarihi, C. 4, Cem Yayınevi, İstanbul 2000, s. 70.
17
17
II. Abdülhamit, sadrazamı değiştirerek yeni bir hükümet kurmak
zorunda kalır. Mahmut Şevket Paşa kumandasında Selanik’ten gelen
Hareket Ordusu tarafından ayaklanma bastırılır, ülkede sıkıyönetim ilan edilir.
Olayın sorumluları yakalanır. Derviş Vahdeti ve suç ortakları idam edilir. II.
Abdülhamit, bu olayın ardından 28 Nisan 1909 tarihinde tahttan indirilerek
Selanik’e sürgüne gönderilir.52 Yerine V. Mehmet Reşat, padişah ilan edilir.
Basın Kanunu’nun yürürlüğe girmesine rağmen, askeri yönetimin
kurduğu sansür 1912 yılında kaldırılır. Ancak 1913 yılında İttihat ve Terakki
taraftarı subaylarca yapılan ve tarihimizde “Bâb-ı Âli baskını” olarak
nitelendirilen hükümet darbesinden sonra basına yeniden sansür konur. 53
İkinci
Meşrutiyet
Dönemi’nde
dört
gazeteci
öldürülür,
katilleri
yakalanamaz ve ağır Basın tarihimizde öldürülen ilk gazeteci, Serbesti
gazetesi başyazarı Hasan Fehmi’dir. Yazılarında İttihatçıları sürekli eleştiren
Hasan
Fehmi,
5
Nisan
kurşunlanarak öldürülür.54
1909’da
Fehmi’nin
Galata
Köprüsü’nden
öldürülmesi
üzerine
geçerken
İstanbul
Üniversitesi öğrencileri büyük bir gösteri düzenleyerek Sadrazam’la görüşme
talebinde bulunurlar bir baskı havası yaratılır.
Öldürülen ikinci gazeteci henüz 26 yaşında olan Ahmet Samim’dir.
Ahrar Partisi’nin yayın organı Osmanlı gazetesindeki yazılarından sonra
Sadâ-yı Millet’in başyazarlığını yapan Ahmet Samim, 9 Haziran 1909’da
Bahçekapı’da vurularak öldürülür.
Bunları, ekonomi politikalarını eleştiren ve yolsuzluklarla ilgili yayın
yapan Mizan ve Serbesti yazarı Zeki Bey’in 10 Temmuz 1911’de Bakırköy’de
öldürülmesi izler. Olaydan bir saat sonra yakalanan katiller, on beşer yıl
kürek cezasına mahkûm edilir.
İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde öldürülen dördüncü gazeteci, daha önce
kendisi de İttihatçı olan Hasan Tahsin’dir. Selanik’te çıkardığı Silah gazetesi
52
LEWİS, a.g.e. , s. 216.
53
ZÜRCHER, a.g.e. , s. 159.
54
LEWİS, a.g.e. , s. 214.
18
18
nedeniyle basın tarihimizde “Silahçı Tahsin” olarak anılan Hasan Tahsin,
İttihatçıların bazı fikir ve davranışlarına şiddetle karşı çıkmıştır. Hasan
Tahsin, boğularak öldürülür.
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 30 Ekim 1918’de
Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak55 savaştan yenik çıktığını kabul
eder. Bu antlaşmadan sonra Türkiye’de yeni bir döneme girilir.
İtilaf devletlerinin İstanbul’u işgal etmesi ve Anadolu’yu parçalama
girişimleri karşısında, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ulusal kurtuluş
mücadelesi başlar. 1918–1923 yıllarını kapsayan bu dönemde, merkezi
İstanbul’da olan Osmanlı hükümeti ile Ankara’yı merkez edinen Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümeti vardır. Osmanlı hükümeti işgal kuvvetleriyle iş
birliği yaparken Ankara hükümeti ise ülkenin bağımsızlığı için Kurtuluş
Savaşı’nı yürütür. Basın da bu duruma paralel olarak İstanbul basını ve
Anadolu basını olarak iki merkezde gruplaşır.
Genç kuşak gazetecilerin söz sahibi olduğu İstanbul basını, 1.Dünya
Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra güç duruma düşer. Hükümet birbiri
ardına sansür kararnameleri yayınlamaya başlar. 1919 Şubatında çıkarılan
kararnameyle her türlü yazılı ve basılı kâğıdın askeri yönetimden ya da
mülkiye sansürcü kurulundan özel yazılı izin alınmadan basılması kesinlikle
yasaklanır. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgalinden sonra sansüre
işgal kuvvetleri de katılır.
Kurtuluş
savaşı
başlayınca
İstanbul
gazeteleri
bu
savaşı
destekleyenler ve Anadolu hareketine karşı çıkanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
Anadolu’dan yana olanlar sık sık sansür edilir, kimi gazeteciler Bekirağa
Bölüğü’ne götürülüp sorguya çekilir. Anadolu mücadelesini destekleyen
gazeteler şunlardır: “İleri, Yeni Gün, Akşam ve Vakit”
Mustafa Kemal’in halka duyurulmasını istediği haberlerin öncelikle
ulaştırıldığı
İleri
gazetesi,
Milli
Mücadele’nin
İstanbul’daki
sözcüsü
konumundadır. Gazetede, Atatürk’ün bizzat yazdığı yazılar başka isimlerle
55
LEWİS, a.g.e. , s. 239.
19
19
yayımlanır. Akşam gazetesi, özellikle Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden çıkan
etkili yazılarla milli mücadeleyi sonuna kadar destekler.
Milli mücadeleye tüm güçleriyle saldıran gazeteler ise Peyam-ı Sabah,
Alemdar ve İstanbul gazeteleridir.
İstanbul gazetesi, Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Paşa’nın da üye
olduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin yayın organıdır. Gazete, Osmanlı
Devletinin
toprak
bütünlüğünün
ancak
İngiltere’nin
himayesinde
sağlanabileceği tezini savunarak, milli mücadeleyi şiddetle eleştirir. Alemdar
gazetesi, özellikle Refik Halit Karay’ın yazılarıyla Kuva-yi Milliye hareketine
karşı çıkar.
Milli mücadele hareketine karşı en aşırı saldırıları Peyâm-ı Sabah
gazetesi başyazarı Ali Kemal yapar. Ali Kemal, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan
sonra İzmit’te halk tarafından linç edilerek öldürülür.
I.BÖLÜM
CELAL NURİ VE ATİ GAZETESİ
A. CELAL NURİ
1.HAYATI:
Celal Nuri, 1882’de Gelibolu’da dünyaya gelmiştir. 1 Babası II.
Meşrutiyet Ayan Meclisi üyelerinden Mustafa Nuri Bey, Girit’in Kandiye ileri
gelenlerinden “Helvacızade” unvanıyla tanınan meşhur bir ailedendir. Pek
çok devlet kademesinde görev yapmış, vali yardımcılığı ve valilik gibi devlet
hizmetlerinde bulunmuştur. Celal Nuri’nin annesi ise Mesnevi mütercimi ve
şârihi Arnavutluk’un “Dino” unvanıyla tanınan meşhur ailesine mensup Abidin
Paşa’nın kızı Nefise Hanımdır. Abidin Paşa, Adana, Sivas ve Ankara
valiliklerinde bulunmuştur.2 Asıl ismi Muhammed Celaleddin olan Celal Nuri,
babasına olan sevgisi ve bağlılığı sebebiyle Nuri mahlasını kullanmıştır.
Çocukluğu babasının görev yaptığı Gelibolu, Sakız ve Canik3 (Samsun)
vilayetlerinde geçmiştir. Çocukluğundan itibaren içinde bulunduğu çevrede
kitap yazma ve basım işlerine şahit olmuş ve böyle bir ortamda yetişmiştir. İlk
öğrenimini taşra okullarında ve özel öğretmenlerden görmüştür. Orta
öğrenimini ise 1894’te kaydolduğu Galatasaray Mekteb-i Sultanisinde
yapmıştır. Henüz 12 yaşında iken Galatasaray Mekteb-i Sultanisine yatılı
olarak girmiş, zekası ve derslerdeki üstün başarısı ile öğretmenlerinin
1
Haydar Kemal, Tarih-i istikbal Münasebetiyle Celal Nuri Bey, İstanbul H. 1331, s. 9. Giridi Ahmet
Saki, Celal Nuri Bey ve Cezri Fikirleri, Dersaadet 1335 (1919). s. 4. İbrahim Alaettin Gövsa, Türk
Meşhurları, İstanbul 1946, s. 80-81’de Celal Nuri’nin doğum ve ölüm tarihlerini kaynak göstermeden
1877-1939 olarak yazmıştır.
2
3
İskender PALA, “Abidin Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul 1988, s. 310.
B.O.A., Sicil-i Ahval Defteri, defter No: II / 334-335; çocukluğunu geçirdiği yerlerle ilgili olarak,
“Gelibolu’da, Sakız’da, Midilli’de, Rodos’ta çocukluğumun hayli senesini şu dört kasabada geçirdim.”
21
21
takdirini kazanmıştır. Ancak bu okullardan mezuniyetine dair diploması ya da
her hangi bir belgesi yoktur. Sonrasında ise Mekteb-i Hukuka devam etmiştir.
Hukuk eğitimini sürdürürken bir taraftan da hariciye Nezareti Tahrirat-ı
Hariciye Kalemine Fransızca siyasi yazışmalardaki yetenek, bilgi ve
kabiliyetini artırmak için devam etmiştir. Kişilik itibarıyla azmettiği bir şeyi elde
etmek onda bir umdedir. II. Meşrutiyetin ilanından üç dört sene önce Hukuk
Mektebini bitirmiş, doktora sınavına girerek iyi bir diploma almıştır. II.
Abdülhamid döneminde yerel basında Tarık Celal mahlasıyla yazılar kaleme
almıştır.4
Hukuk eğitimini bitirdikten sonra bir süre avukatlık da yapan Celal Nuri,
bu meslekte başarılı olmasına rağmen, kısa bir süre sonra avukatlığı
bırakmıştır.5 Kendisine meslek olarak gazeteci ve yazarlığı seçmiştir.6
Hitabeti çok iyi olan Celal Nuri, II. Meşrutiyetin ilanı üzerine vatandaşları bu
hususta aydınlatmak ve Meşrutiyetin faydalarını açıklamak maksadıyla
günlerce sokaklarda dolaşmıştır. Hitabetindeki yetenek ve etkileyicilik ona
pek çok dinleyici kazandırmıştır.7
Celal Nuri’nin gazetecilik alanındaki asıl faaliyeti 31 Mart 1325 (13
Nisan 1909) tarihinden sonra yani 31 Mart Vakası ile başlar. 8 Bu tarihten
biraz sonra Ebuzziya Tevfik Bey ile beraber Qurrier d’Orient gazetesini
çıkartmışlardır. Haydar Kemal, Celal Nuri’nin bu Fransızca gazetedeki
makalelerinin, II. Abdülhamid yönetimini eleştirmek, fikir özgürlüğünü
savunmak ve Avrupa’ya karşı Osmanlı ve İslam hukukunu savunmak
4
Giridi Ahmet Saki, Celal Nuri Bey ve Cezri Fikirleri, İstanbul 1335, s. 4-6.
5
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11.
6
I. Dönem TBBM’ye seçildiği zaman kendisinin verdiği, TBMM Azasının Tercüme-i Hal Kağıdı 180’de
evvelki iş durumu kısmına muharrirlik mesleğini yazmıştır.
7
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11.
8
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11.
22
22
konularında yoğunlaştığını belirtir.9 Bir süre sonra Ebuzziya Tevfik Beyin
gazeteden ayrılmasıyla Celal Nuri yalnız kalır. Gazetenin adı Le Jeune Turc
şeklinde değişir. Celal Nuri’nin bu gazetede bin beş yüzü aşkın makalesinin
bulunduğu belirtilir.10 Bu makalelerde yukarıda bahsi geçen konuların yanı
sıra Rus aleyhtarlığı, İttihad-ı İslam taraftarlığı ve İtalya’nın menvi’-i zamiri
açıktan açığa işlenir. 11 Bu gazetedeki faaliyetine İtalya’nın Trablusgarb’a
saldıracağı tarihin yakınına kadar (28 Eylül 1911) devam etmiştir.
Celal Nuri’nin Le Jeune Turc’den ayrılışı ile ilgili rivayetler çeşitlidir. Biz
burada sadece bunlardan Haydar Kemal’in yazdıklarına temas etmekle iktifa
edeceğiz. Ona göre Jeune Turc Şirketinde bulunan birçok Musevi, hisselerini
Siyonist cemaatine satar. Bu hadise üzerine Celal Nuri, “Hukuk-ı saltanat ve
İslamı müdafaa eden bir kalemin Siyonistlerle teşrik-i neşriyat etmesindeki
ma’kusiyeti” görerek buradan ayrılır ve gazeteyi Agayef Bey’e terk eder. 12
1912 senesinde Celal Nuri hummalı bir yayın faaliyetine girer. Tanin ve Hak
gazeteleri ile İctihad dergisinde makaleler yazar.13 Bir yandan da yazdığı
makalelerden yaptığı seçmeleri kitap haline getirmeye başlamıştır. Bu şekilde
kitap haline gelen ilk eseri, Kendi Nokta-i Nazarımdan Hukuk-ı Düvel’dir. Yine
1912 yılında, Rusya ve İskandinav ülkelerine yaptığı seyahatlerinde tuttuğu
notlarını, Şimal Hatıraları adlı eserinde toplamıştır. 1913 yılında, kuzey
kutbunu ilk ziyaret eden Türk yazarı olarak hatıralarını, Kutup Musahabeleri
adı altında yayınlamıştır. Celal Nuri 1914 yılının başlarında Abdullah Cevdet
ve arkadaşları ile giriştiği, Avrupa’dan enyi, nasıl almak gerektiği ve
Avrupa’ya karşı duyulacak husumet ve muhabbetin ölçüleri konusundaki
9
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11-12.
10
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 12.
11
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 12-13.
12
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 14.
13
Celal Nuri’nin bu yayın organlarındaki ilk makaleleri ve tarihleri şöyledir: Tanin; “Bir Değil İki”, 22
Kanunusani 1912, İctihad;”İslam’da Vücub-ı Teceddüd-1”, 14 Ocak 1912, Hak;”Muharebenin Tarih-i
İstikbali”, 15 Mart 1912.
23
23
tartışmalar sebebiyle İctihad dergisinin yazar kadrosundan ayrılmıştır. 14 Bu
esnada aynı zamanda Hürriyet-i Fikriye dergisinin müdürüdür ve burada da
yazılar yazmaktadır. 1914 yılında iki ay sürecek bir Amerika seyahatine
çıkmıştır.15 Celal Nuri sonraları bir makalesinde kendi ifadesine göre, 1916
yılının ortalarında, I. Dünya Savaşının ikinci senesi hitam bulduktan sonra,
İkdam gazetesinin ser muharrirliğine tayin edilmiştir.16 İkdam gazetesinde
baş yazarlık görevini yaparken, bir taraftan da, Edebiyat-ı Umumiye dergisini
çıkartmıştır.17
Celal Nuri, yayınlarıyla II. Meşrutiyet döneminin siyaset ve fikir
alanında etkili rol oynamıştır. Meşruti idarenin tekrar getirilmesinde büyük pay
sahibi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Said Paşa’nın sadrazamlığını pek hoş
karşılamamış nitekim çok geçmeden de Said Paşa istifa etmiştir. 18 Onun
yerine Kamil Paşa tarafından yeni kabine kurulmuştur. 17 Ocak 1908’de
Meclis-i Mebusan açılır. Üyeler İttihat ve Terakki taraftarı ve muhaliflerden
oluşuyordu. 270 üyeden yalnızca 142’si Türk diğerleri gayri Müslim ve
Müslüman idi. Mecliste karma bir Osmanlı Milleti oluşturmak fikrinin ağırlıklı
olmasının yanında laik-pozitivist eğilimli olanlardan, İslam birliği taraftarlarına
kadar pek çok gurup mevcuttu.1913 Şubat 1909’da Kamil Paşa kabinesi
meclisten güven oyu alamayınca istifa etmiştir. Yerine kurulan Hüseyin Hilmi
Paşa kabinesi döneminde 31 Mart Vakası gerçekleşir ve II. Abdülhamid
tahttan indirilir. Celal Nuri Bey cehennemi gün diye söz ettiği 31 Mart gününü
Ayasofya meydanında toplanan halkı cahil bir kitle ve ne meşrutiyeti ne de
irticayı bilmiyorlar diyerek, adi bir edepsizlik olarak nitelendirmektedir. Hatta
14
Bu konuda bkz., Celal Nuri, Müslümanlara Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet,
İstanbul H. 1332/ 1914.
15
Celal Nuri, Hürriyet-i Fikriye, nr. 10, 10 Nisan 1330/23 Nisan 1914, s. 16.
16
Celal Nuri, “Gizli Siyaset-i Dahiliye”, İleri, nr. 752, 10 Şubat 1336/1920, s. 1-2.
17
Bu dergideki ilk yazısı 22 Teşrinievvel 1332/ 4 Kasım 1916 tarihlidir.
18
Bernard LEWİS, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yayınları, Ankara 1998, s. 213.
19
Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım, İstanbul 1976, s. 174.
24
24
bir takım asayiş düşmanlarının halkı tahriki ve zorbalığıdır diyerek hükümetin
güçsüzlüğü olaylara sebep olmuştur demektedir.20 Meşrutiyetin ilanından
sonra Celal Nuri II. Abdülhamid’in zulüm ve istibdadının ülkenin kötüye
gidişinde büyük pay sahibi olduğunu ileri sürmüş,21 Said ve Kamil Paşa
kabineleri aleyhine yazılar yazmıştır. 22 Böyle açık bir şekilde ittihatçıları
desteklemesi
sonucu
1327
(1911)’de
Selanik’teki
İttihat
ve
Terakki
Kongresine delege olarak katılmış ve bir muhtıra sunmuştur. Celal Nuri
takdim ettiği muhtırada savunduğu fikirleriyle gerek iktidar olmadan önce,
gerekse iktidar olduktan sonraki İttihat ve Terakki Cemiyetinin takip ettiği
siyaseti benimsediğini gösterir. Celal Nuri’nin fikir hayatına atıldığı günlerden
itibaren uzlaşmacı bir tavır sergileyerek dönemin idaresiyle uzlaştığını ve bu
tavrını daha sonraları da sürdürdüğünü söyleyebiliriz.
Ancak Celal Nuri’nin İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi fazla uzun
sürmemiştir.23
İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesi üzerine Celal Nuri
hükümeti eleştiren çok şiddetli yazılar yazmıştır. Bu yüzden de gazetesi kısa
bir süre kapatılmıştır.24
Celal Nuri, uzun yıllar çeşitli gazete ve dergilerde yazdıktan sonra,
bilimsel ve fikri enerjisini ve gazeteci geçmişini, birikimlerini kullanacağı Ati
gazetesini 1 Ocak 1918 tarihinde çıkarmaya başlamıştır. Artık o, tecrübeli bir
gazeteci ve yayıncı, meşhur bir yazar ve usta bir polemikçidir. Gazete,
hükümetleri tenkit ve basın hürriyetini sınırlayıcı teşebbüsleri şiddetle
protesto etmeye başlayınca, 10 Şubat 1335/1919’da kapatıldı. Ancak ertesi
gün İleri adıyla yayın hayatına kaldığı yerden devam etti. Celal Nuri’nin
polemikçi yönü onun başına pek çok belalar açmıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası
20
Celal Nuri, “31 Mart”, Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, C. 3, 13 Nisan 1918, nr. 63-32, s. 593-596.
21
Celal Nuri, 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki Kongresine Takdim Olunan
Muhtıradır, İstanbul 1327, s. 4.
22
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 14.
23
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 13.
24
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 14.
25
25
umumi katibi Ali Kemal ile girdiği bir tartışma onun tam dört ay dört gün
kalacağı, Roma sürgününe sebep olmuştur.25 Roma sürgünü, Celal Nuri’nin
fikir çizgisinde, özellikle millet ve milliyet görüşlerinde büyük değişikliklere
sebep olmuştur. O tarihlere kadar, Ziya Gökalp ile milliyet ve dil konularında
pek çok tartışmalara giren Celal Nuri, İleri gazetesine Roma’dan yazdığı
Roma Mektubu’nda; “Roma’da ne yapıyorsun? Sualine cevabım hazırdır:
Terbiye-i milliyemi takviye ediyorum…” diye başlar. Yazının devamında,
milliyetin İtalya’daki tezahürünün, birlik, kralın milletin emrinde olması ve
vatana sımsıkı bağlılık biçiminde ortaya çıktığını belirtir. Halbuki biz o
günlerde bu duygulardan çok uzakta bulunmakta idik. Ona göre bizim için
İtalyanlarda, numune-i imtisal olacak daha bunun gibi pek çok haslet vardır. 26
Türk ordusunun, 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu ve düşmanın yurttan
atılmasıyla neticelenen zaferi üzerine İstanbul’dan kaçan Rum ve Ermenilerin
Lozan
Anlaşmasından
sonra
geri
dönmeleriyle
ilgili
olarak
isimleri
yolsuzluklara karışan bazı mebusların isimlerinin Celal Nuri tarafından İleri
gazetesinde yayınlanması ve bu isimlerden Yunus Nadi, Kılıç Ali ve Ferid
Beylerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemesi, adı geçen mebusları
son derece kızdırmış, aynı gün bunlardan Kılıç Ali, arkadaşı Rauf Beyle
birlikte İleri gazetesine gelerek tabancasının kabzasıyla Celal Nuri’yi
başından ağır bir şekilde yaralamıştır. 27 Bu olay ülkede büyük infial
uyandırmış ve bu olaydan sonra İleri gazetesinde Celal Nuri’nin imzasına bir
daha rastlanmamıştır. Çok geçmeden gazete de, 30 Teşrinisani 1340/ 30
Kasım 1924 tarihinde kapanır. Dört yıl boyunca Celal Nuri’nin adına hiçbir
gazete ya da dergide rastlanmaz. Bu zaman içerisinde tek yayın faaliyeti
Türk İnkılabı adlı çalışmasıdır.
1928 yılında İkdam gazetesi, yeni bir tarz ve değişik şekliyle çıkmaya
başlayacağını okuyucularına duyururken, Ahmet Haşim ve Celal Nuri gibi
25
İleri, nr. 422, 11 Mart 1335/1919, s. 1.
26
İleri, nr. 504, 11 Mart 1335/1919, s. 1-2.
27
İleri, nr. 2314, 31 Temmuz 1340/1924, s. 1.
26
26
isimleri de kadrosuna aldığını ilan eder. Celal Nuri’nin yazacağı konular, dış
ve iç siyaset olarak belirlenmiştir.28
Celal Nuri, bu gazetede çok yoğun bir
yazı faaliyetine girişir. Harf inkılabının artık ciddi ciddi tartışıldığı tarihten
itibaren, makalelerinin yanında yeni Türk harflerini öğretmek için de özel bir
sütun açar.29 1 Ocak 1929’dan itibaren gazetelerin yeni Türk harfleriyle
çıkması üzerine bu sefer gazetede, Kıraat Sayfası düzenler. Celal Nuri bu
gazetedeki son yazısı, Tekirdağ’da Bir Müşahede başlığını taşır ve 26 Ekim
1929 tarihlidir. Aradan çok geçmeden bu gazete de, 28 Kasım 1929’da
okuyucusuzluktan kapanır.
Son Osmanlı Mebusan Meclisinde ve TBMM’de 1. ve 2. dönemlerde
Gelibolu, 3. ve 4. dönemlerde Tekirdağ milletvekilliği yapmıştır. İlk
anayasanın hazırlanmasında büyük emek sarf etmiş, yasama görevini 8
Şubat 1935’e kadar sürdürmüştür. Evli ve iki çocuk babası olan Celal Nuri, 2
Kasım 1938’de vefat etmiştir. I. Dönem TBMM’ne verdiği tercüme-i hal
kağıdında İngilizce ve Yunanca bildiğini ifade etmiştir. 30 Rumeli Hisarındaki
aile kabristanına defnedilmiştir.
28
İkdam, nr. 11094, 10 Mart 1928, s. 1; nr. 11099, 15 Mart 1928, s. 1.
29
İkdam, nr. 11252, 20 Ağustos 1928, s. 1.
30
Türk Parlamento Tarihi, s. 435-436. ; Celal Nuri’nin meclise verdiği TBMM Azasının tercüme-i hal
kağıdı örneği, 180; “Acıklı Bir Ölüm”, Cumhuriyet, nr. 5201, 3 Kasım 1938, s. 1-4.
27
27
2. GAZETECİLİĞİ:
Celal Nuri’nin İstanbul’da neşredilen birçok dergi ve gazetede üç bin
kadar makalesi yayınlanmıştır. Daha öğrenciliğinin son yıllarında yerel
İstanbul basınında, Tarık Celal mahlasıyla yazılar kaleme almıştır. 31. Bu
mahlaslar arasında Afife Fikret32, Helvacı-zade, Haydar Kemal, Tarık Celal,
Mehmed Celal yer alır.1909’dan itibaren Ebuzziya Tevfik ile beraber Le
Courrier d’Orient gazetesinde gazeteciliğe adım atmıştır. 1912 yılında, tanin
ve Hak gazeteleriyle İctihad dergisinde makaleleri yayınlanmış ve yoğun bir
yayın faaliyetine girmiştir. Makalelerinden yaptığı seçmeleri kitaplaştırmıştır.
İctihad’da yazıları yayınlanan Celal Nuri’nin, batılılaşmayı savunan Abdullah
Cevdet ile yakınlaşması artmıştır. Abdullah Cevdet, onun fikir hayatında derin
izler bırakmış, dinin sosyal muhtevasından yararlanma, biyolojik materyalist
ve pozitivist fikirleri ile etkilemiştir. 1912 yılında, Rusya ve İskandinav
ülkelerine yaptığı seyahat esnasında tuttuğu notlarını Şimal Hatıraları adıyla
yayınlamıştır.33 1913’te ilk Türk yazarı olarak Kuzey Kutbuna gitmiştir. Kuzey
Kutbuna yaptığı bu seyahat esnasındaki izlenimlerini Kutup Musahabeleri
adıyla kitap haline getirmiştir.34 Celal Nuri’nin peş peşe kitaplar yazması
bazılarının bu durumdan şüphelenmesine yol açmıştır. İctihad dergisi bu
şüphe üzerine Celal Nuri’nin yazılarını sıkı bir sansüre tabi tutmuştur. 35 Bu
durumu Server Bedii imzasıyla anlatan Peyami Safa’nın ağabeyi İlhami Safa
şöyle ifade etmektedir: “Pek çok kimseler Celal Nuri Bey’in hiç durmayarak
kitap neşretmesine hayret etmektedirler. Onlara yeni bir haberimiz var,
31
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 10.
32
Celal Nuri, Afife Fikret mahlasıyla Ahir Zaman başlığı altında Ati Gazetesinde 5 Teşrinisani 1334 ila
30 Kanunusani 1335 tarihleri arasında yazılar kaleme almıştır; daha sonra tefrikalar halinde çıkan Ahir
Zaman kitap haline getirilerek basılmıştır, Afife Fikret, Ahir Zaman, Cemiyet Kütüphanesi, Necm-i
İstikbal Matbaası, İstanbul 1335.
33
Celal Nuri, Şimal Hatıraları, İstanbul 1330.
34
Celal Nuri, Kutup Musahabeleri, İstanbul 1331.
35
Server Bedii, Zavallı Celal Nuri Bey “Şime-i Husumet mi Şime-i Muhabbet mi”, İstanbul 1329, s.
16-17.
28
28
hayretlerini tadil etsinler: Celal Nuri Beyin sağ eli külliyata yeni bir eser
vücuda getirmekle meşgul olduğu sırada sol eli, bu yeni eserin tenkit serlevhası altında methiyesini yazmakla meşguldür. Celal Nuri sağ eliyle Haydar
Kemal imzasını atmaya o kadar alışmıştır. Celal Nuri Beyin külliyatına bir
eser daha kayd olunmak lazımdır. Tarih-i İstikbal Münasebetiyle Celal Nuri
Bey. Burada asıl teessüf olunacak nokta, haydar Kemal ve Celal Nuri
imzalarının birbirinden farkı olmadığını İctihad sahip ve müdürünün hayli
zaman sonra agah olmaları. Bunu ben bir gaflet olarak telakki ederim. Hatta
çok kimse hissetmişti: Tarih-i İstikbal müellifini bu kadar methedebilmek için
Celal Nuri olmak lazımdır.”36 İctihad dergisinden 1914 yılında Abdullah
Cevdet ile yaşadığı bir fikir tartışması sebebiyle ayrılmıştır.37 Sonrasında
Hürriyet-i Fikriye dergisinde müdürlük ve yazarlık yapmış, bu dönemde iki ay
kadar süren bir Amerika seyahatine çıkmıştır. 38 1916 yılında İkdam gazetesi
baş yazarlığını yapmış, aynı yıl Edebiyat-ı Umumiye Mecmuasını da
çıkartmaya başlamıştır. Bu dergide yazdığı yazılar, kendisi üzerinde tesiri
görülen Fransız yazarların, Gustave Le Bon, taine, Montesquie görüşlerini
yansıtır. Bilindiği gibi özellikle Enver Paşa’nın çabaları sonucu Osmanlı’nın
ve dünyanın haritasının yeniden çizildiği bir savaşın içine sürüklenilmiş ve
Almanya ile ittifak yapılmıştır. Celal Nuri de bu politikayı desteklemiştir. Hatta
1915 yılında “İttihad-ı İslam ve Almanya” adlı bir kitap yayınlamıştır. Almanya
ve İslam alemi, gelecekte, özgürlükleri için, hayat mücadelesi edeceklerine,
birbirlerinin haklarını eşit bir şekilde korumak için anlaşabilirler39 gibi sözlerle
aynı politikayı savunduğunu göstermiştir. 1 Ocak 1918’de yılların gazetecilik
birikimini, ilmi ve fikri enerjisini ortaya koyarak Ati gazetesini yayınlamaya
36
Server Bedii, a.g.e. , s. 16. Mehmet Akgün, Yirminci Asırda Zeka Mecmuasının 18. Sayfasındaki
Haydar Kemal ile Celal Nuri’nin resimlerinin aynı oluşu onun Tarık Celal takma adından başka bir
takma adının daha olduğu anlaşılıyor diyerek Server Bedii ile aynı görüşte olduğu kanaatini
güçlendiriyor.
37
Celal Nuri, Müslümanlara Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, İstanbul H.
1332/1914.
38
Celal Nuri, Hürriyet-i Fikriye, nr. 10, 23 Nisan 1914, s. 16.
39
Celal Nuri, İttihad-ı İslam ve Almanya, İstanbul 1331, s. 32.
29
29
başlamıştır. Ati gazetesindeki yayınlanan yazıların konuları özellikle Mondros
Mütarekesinden sonra kurulan hükümetlerin köklü tedbirler almadığı,
haklarımızı itilaf devletlerine karşı koruyamadığı, basın hürriyetini kısıtlama
girişimlerini şiddetle protesto eden yazılara yoğunlukla yer verilmiştir. Gazete
izlediği bu yayın politikası sebebiyle 10 Şubat 1919’da kapatılmıştır. Fakat
ertesi gün İleri adıyla yayın hayatına devam etmiştir.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası umumi katibi Ali Kemal ile aralarında yaşanan
tartışmalar neticesinde Roma’ya sürgün edilmiştir. 40 Bu sürgün esnasında
Celal Nuri’nin millet ve milliyet konularındaki görüşlerinde değişimler
olmuştur. Roma’da bir süre kaldıktan sonra gazetesi İleri’ye yazdığı “Roma
Mektubunda” artık milliyet kavramına sempati ile baktığı görülmektedir. 41 Ali
Kemal’in 26 Haziran 1919’da Dahiliye Vekilliğinden istifasının ardından
Roma’dan İstanbul’a dönmek için girişimlerde bulunarak 24 Temmuz 1919’da
İstanbul’a dönmüştür.42 Celal Nuri, Türk ordusunun 9 Eylül 1922 zaferinden
sonra İzmir’e giderek kurtuluş heyecanını yansıtan yazılarını oradan
yazmıştır.43 İstanbul’dan kaçan Rum ve Ermenilerin Lozan Anlaşmasından
sonra geri dönmeleriyle ilgili olarak isimleri yolsuzluklara karışan bazı
mebusların isimlerinin Celal Nuri tarafından İleri gazetesinde yayınlanması ve
Kılıç Ali’nin dokunulmazlığının kaldırılmasını istemesi üzerine aynı gün Kılıç
Ali, arkadaşı Rauf Beyle birlikte İleri gazetesine gelerek tabancasının
kabzasıyla Celal Nuri’yi başından ağır bir şekilde yaralamıştır. Bu olay ertesi
gün gazetede manşetten verilir. 44 Bu olaydan sonra uzunca bir süre Celal
Nuri’nin her hangi bir gazete ya da dergide yazılarına rastlanmaz. Bu süreçte
Türk İnkılabı adlı eserini hazırlamıştır. 1928’de İkdam gazetesinde iç ve dış
40
Celal Nuri, İleri, nr. 422, 11 Mart 1335/1919, s. 1.
41
Celal Nuri, İleri, nr. 504, 1 Haziran 1335/1919, s. 1-2.
42
Celal Nuri, İleri, nr. 555, 25 Temmuz 1335/1919, s. 1.
43
Celal Nuri, İleri, nr. 1668, 27 Eylül 1338/1922, s. 1-2.
44
İleri, nr. 2314, 31 Temmuz 1340/1924, s. 1.
30
30
siyasetle ilgili konularda yazılar yazmıştır. 45 İkdam gazetesinde yazdığı
yazılarında Yeni Türk Alfabesine büyük destek vermiştir. Buradaki yazılarına
gazetenin kapanmasından yaklaşık bir ay önce kaleme aldığı bir makale ile
26 Ekim 1929’da nihayet vermiştir.
45
İkdam, nr. 11094, 10 Mart 1928, s. 1; nr. 11099, 15 Mart 1928, s. 1.
31
31
3. ESERLERİ:
Verimli ve işlek bir kaleme sahip olan Celal Nuri, toplumun
anlayabileceği seviyede eserler vermiştir. Le Jeun Turc, Courrier d’Orient
gazetelerinde Fransızca; İctihad, İkdam, Ati, İleri, Hürriyet-i Fikriye, Edebiyat-ı
Umumiye gibi Türkçe gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmıştır. 46
Toplamda otuzun üzerinde kitap ve 3000 civarında makalesi yayınlanmıştır.
Kitaplarına burada yer vereceğiz:
a. 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki Kongresine
Takdim Olunan Muhtıradır. İttihat ve Terakkinin dördüncü kongresi,
1337/1911de Selanik’te gizli olarak toplanmıştır. Bu toplantı cemiyetin
hem içte hem dışta ciddi problemlerle karşılaştığı bir zamana
rastlamıştır. İçteki en önemli problem, İttihat ve Terakkinin, Hizb-i
Cedid krizi ile iç yapısının sarsılmasıdır. Cemiyetin dışındaki
problemlerin başlıcaları ise bütün muhalefet gruplarının Hürriyet ve
İtilaf safında birleşmeleri, hükümetlerin köklü iş görememeleri, kısır
parti
çekişmeleri
arasında
İtalya’nın
Trablusgarp’a
saldırması,
Balkanların karışıklık içinde bulunması ve kolera salgınının bütün
ülkeyi kasıp kavurmasıdır. Böyle boğucu bir hava içinde toplanan
kongreye Celal Nuri, uzun bir muhtır takdim etmiştir. Celal Nuri
muhtırasında devletimizin içinde bulunduğu durumu, Rusyaa, İngiltere,
Fransa ve İtalya’nın hakkımızdaki emelleri, anasır meselesi, Avrupa
devletlerinin
müstemleke
edinmelerinin
yeni
usulleri,
Avrupalılaşmamız, devletimizin Avrupa’nın vesayeti altında bulunması
hükümetin hangi temele dayanması gerektiği ve Jön Türk Hükümetinin
vazifesi konularındaki düşüncelerini yazmıştır. Ona göre; “Osmanlı
hükümeti, Osmanlı milleti, İslam alemi, şark akvamı tarihlerinin en
mühim buhranları içinde bulunmakta, mübareze-i hayatın en havlengiz akabelerini geçirmektedirler.” Bu duruma düşmememizin en
önemli sebebi Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u ele geçirmesinden
46
Hilmi Ziya ÜLKEN, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, İstanbul 1979, s. 392-393.
32
32
beri, Avrupa’nın ilerlemesi, Türklerin ise bu ilerlemeye bi-gane
kalmalarıdır. III. Sultan Selim ve II. Mahmut devirlerinde başlanan
Tanzimatın takip edilememesi, Avrupa’nın “alat ve eslihasını, fünun ve
ulumunu” almakta bir türlü başarılı olamayışımız ve padişahlarımızın
hele son asırlardaki “zulüm ve istibdadı” Avrupa ile aramızdaki
mesafeyi iyice büyütmüş, “hakk-ı saltanatımızı kasr ve tahdid etmiş” ve
bunun zaruri bir neticesi olarak memleketimiz Avrupalılara adeta terhin
edilmiştir. Fransa, İtalya ve Avusturya- Macaristan’ın da Osmanlı
Devletinin
zayıflamasında
çeşitli
menfaatleri
vardı.
Almanya,
coğrafyası ve İngiltere ile olan rekabeti sebebiyle bize yarım etmek
mevkiinde ise de bu bizim adam olmamıza bağlıdır. Yeni ortaya çıkan
Balkan hükümetlerinin de hemen hepsi bizim felaketimizi dört gözle
beklemektedirler.
bakımdan
Bütün bunların
bizim
Avrupa’dan
yanında
tardımıza
Avrupa
devletleri iki
taraftardırlar.
Rusya
memleketimizde ihtilal kıvılcımını tutuşturmak için, idaremizden bizar
olmuş,
isyana
hazır
anasır
bulmasaydı,
hiç
şüphesiz,
siyasi
tarihimizde şark meselesi diye bir mesele ortaya çıkmayacaktı.
Meydana gelen birçok isyanda ecnebi tesiri çok açık bir surette
görünüyor.
Bunları
bastırmak
için
devamlı
ordu
kullanıyoruz.
Anasırımız perişan oluyor, ticaret ve ziraat muattal bir halde kalıyor.
Celal Nuri, bu anasır meselesini harici bir tehlike kadar büyük görüyor.
Celal
Nuri,
muhtırasında
devletimizin
umumi
durumundan
da
bahsetmiştir. Ona göre “hakk-ı saltanatımız tamam” değildir. Birçok
hususlarda
“ecanibi
hakk-ı
saltanatımıza
iştirak”
ettirmişiz.
Yabancıların postane, mahkeme ve hapishane açtıkları bir memlekette
o devletin “nüfuz ve haysiyeti kalır mı?” ve bu alanlarda ilerlemek
mümkün olur mu? Başta Osmanlı Devleti olmak üzere bütün İslam
aleminin içtimai ve iktisadi bakımdan çökmesi ve Avrupa’ya muhtaç
duruma gelmesi, Avrupa devletlerinin müstemleke edinmede yeni ve
daha kolay yollar bulmalarına sebep olmuştur. Bu yeni ve daha
kolay yolların başında “hulul-i sulhperverane” usulü gelir. Bu usule
göre müstemleke edilecek memlekette ordu sevk edip muharebe
33
33
etmek gerekmiyor. Bunun yerine borç vermek ve mütehassıs
göndermek suretiyle o memleketin idaresinde nüfuz sahibi olmak
yeterli görünüyor. Celal Nuri, sözlerini muhtıranın sonlarında İttihat ve
Terakkiye getirir. Osmanlı Devleti “hem Avrupa’nın bar-ı tehdidi altında
bulunuyor hem de Avrupasız yaşayamıyor.” Bu ikilem onu idare
edecek siyaset adamlarının karşılaşacakları en büyük engeldir. Bu
engeli İngiliz-Alman ihtilafından ve çeşitli ittifakların rekabetinden
ancak
akıllıca
bir
siyasetle
istifade
etmek
suretiyle
aşmak
mümkünken, Jön Türk hükümeti bu yolu tutmadı. Hadi böyle bir
siyaset gütmedi diyelim. “… re’s-i kara geldiği günden beri programını,
idari, içtimai, mali hattı hareketini çizip ilan, ba’de tatbik etti mi?” Celal
Nuri, bu soruya da hayır cevabını veriyor. Celal Nuri, İttihat ve
Terakkinin son üç yıllık idaresini “iflas-ı tam” ifadesiyle vasıflandırıyor.
Buna sebep olarak da İttihat ve Terakkinin oligarşi halini almasını
gösteriyor. Ona göre cemiyetin bir vazifesi vardı. O vazife de şuydu:
“..daha ahali kuvveti mevcut olmayan bu memlekette bu kuvveti icad
ve ihdas, ahaliyi yetiştirmek, ahaliye vesayet etmek cemiyetin vazifesi
idi. Cemiyet, mürebbi ve vasi mevkiinde idi. Ahali daha teşkilat
yapamamış, istibdada teşkilatını gaib etmiş olan bu memlekette ancak
İttihat ve Terakkinin kuvveti bir transition kuvveti teşkil ve hükümet de
muvakkaten buna istinad ile idare-i umur edebilirdi.” Ne yazık ki İttihat
ve Terakkinin mevcut kadrosuyla bu vazifenin yerine getirilmesi
mümkün değildir. Çıkar yol yok mudur? Çıkar yol İttihat ve Terakkinin
ıslahıdır. Bu ıslah, cemiyetin içine girmiş olan “mütegallibe-i aza ve
aza-yı mütegallibeyi” ihraç etmektir. Bunun hemen yanında “Cemiyetin
milli ve içtimai, siyasi ve terbiyevi bir program neşr ve ilanıyla milletin –
muvakkaten- mürebbi ve vasisi mertebe-i bülendine is’ad…” etmek de
gereklidir. İçine sürüklendiğimiz bu girdaptan kurtulmanın yolu,
“milletin terbiye-i içtimaiye nokta-i nazarından yetişinceye kadar
hükümete zahir ve nasır olacak bir kuvvet bulundurmaktır. Celal
Nuriye göre, “Cemiyet milletin haricinde, ayrı bir mevkide bulunmalıdır.
Tekamül-i tabii ile öyle bir raddeye gelmelidir ki cemiyet yavaş yavaş
34
34
milleti içine almalı, daha vazıh tabirle İttihad ve Terakki ıslah edildikten
sonra derece derece kuvvet ve hakimiyeti millete terk ve tefviz ile
tarihin sahaif-i pürşan ve şerefine geçmelidir.” Celal Nuri, bu
muhtırada çekirdek halinde ele aldığı fikirleri, daha sonra yazacağı
kitaplarında ve Ati/İleri gazetelerindeki makalelerinde yeniden ele
alacak ve günün olaylarına tatbik ederek geliştirecektir. 47
b. Kendi Nokta-i Nazarımdan Hukuk-ı Düvel. Celal Nuri hukuk
öğrenimi görmüştür. Uzun gazetecilik hayatı boyunca hukukla ilgili çok
sayıda makale ve incelemeler yazmıştır. Hemen belirtmeliyiz ki o, bu
sahaya bir hukuk bilgini gibi değil, bir gazeteci olarak bakmıştır. Bunun
tabii bir neticesi olarak hukukun tedvini ve tarihi üzerinde değil, daha
ziyade onun tatbiki üzerinde durmuştur. Celal Nuri bazı sahalardaki
hukuk kaidelerimizin eskidiğini ve bütün bunlardan doğan mahzurları
ısrarla yazmıştır. Gazete ve mecmualarda hukukla ilgili yazdığı
makalelerinin bazılarını daha sonra bir araya getirip kitap şeklinde de
bastırmıştır. Kendi Nokta-i Nazarımdan Hukuk-ı Düvel bu tür
kitaplarının ilkidir. Bu kitapta Tanin gazetesinde yazdığı hukukla ilgili
makalelerini bir araya toplamıştır. 48
c. Mukadderat-ı Tarihiye, İstanbul H. 1330. Bu eser Tarih-i Tedenniyat-ı
Osmaniyenin
zeylidir.
Celal
Nuri
bu
eserini
Mekteb-i
Hukuk
Şakirdanına ithaf etmiş ve onlardan “…şu zavallı milleti tahlis için
Avrupai bir kafa ile…” çalışmalarını istemiştir. Bu eserde de
toplumumuzun
ve
milletimizin
çeşitli
problemleri
ile
Osmanlı
İmparatorluğunun meseleleri üzerinde durulmuştur. Maarif meselesi,
47
Celal Nuri, 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki Kongresine Takdim Olunan
Muhtıradır, Müşterekü’l-Menfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul H. 1327.
48
Celal Nuri, Kendi Nokta-i Nazarımdaan Hukuk-ı Düvel, Müşterekü’l-Menfaa Osmanlı Şirketi
Matbaası, İstanbul H. 1330/1912.
35
35
kadın meselesi, ahlaki ve iktisadi gerileyişimiz, kanunlarımız ve
idaremizin yenilenmesi ile azınlıklar meselesi bunların başlıcalarıdır. 49
d. Tarih-i
Tedenniyat-ı
Osmaniye,
İstanbul
H.
1330.
Osmanlı
İmparatorluğunun gerilemesi ve çökmesi Celal Nuri’nin, üzerinde
ısrarla durduğu konulardan birisidir. O, 1912 yılında bu konuyu
derinlemesine ele alan Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye adlı müstakil bir
kitap yazdığı gibi bu tarihten sonra başka alanlarda yazdığı kitaplara
da türlü vesilelerle bu konuya temas etmiştir. Bu meseleyi kafasında
sabit bir fikir haline getiren Celal Nuri, 1918 yılından itibaren
çıkarmaya başladığı Ati/İleri gazetesindeki baş makalelerinde de bu
problemi
yeniden
geliştirmeye
devam
ele
almaya
etmiştir.
ve
konuyla
Eserin
ilgili
düşüncelerini
mukaddimesinde
Osmanlı
İmparatorluğunun çöküşünü tarihin en ehemmiyetli, en merak-aver
vakayi’inden biri olarak vasıflandırır ve bunun “Romalıların Teali ve
Tedennileri”nin yazarı Montesqieu gibi bir fikir adamı tarafından
yazılmadığına üzülür. Erbab-ı iktidarın bu meseleyi şimdiye kadar
ihmal
etmelerinin, kendisinde
bu
kitabı
yazmak
cesaretini
uyandırdığını belirtir. Buna göre sırf bir tecrübeden ibaret olmak ve
bundan sonra bu yolda yazılacak kitaplara bir mukaddime teşkil etmek
için bu eseri mevki-i münazaraya koyduğunu ifade eder.50
e. Şimal Hatıraları, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1330. Celal Nuri
1912’de Rusya, Finlandiya, İsveç, Norveç ve Danimarka’ya bir seyahat
yapmıştır. Bu seyahat esnasında tuttuğu notları daha sonra Şimal
Hatıraları
adlı
kitabında
neşretmiştir.
Kitabın
mukaddimesinde
maksadının Rusya, İsveç, Norveç ve Danimarka hakkında bir Leson
de choess kitabı hazırlamak olduğunu belirtmekle birlikte, fıkdan-ı
vesait sebebiyle buna muvaffak olamadığını ifade eder. Celal Nuri
Rusya yolculuğu esnasında gördüklerinden hiç bahsetmez. Eserinde
49
Celal Nuri, Mukadderat-ı Tarihiye, İstanbul H. 1330.
50
Celal Nuri, Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye, İstanbul H. 1330.
36
36
gezdiği şehirleri, ziyaret ettiği kiliseleri, üniversiteleri, müzeleri ve tarihi
eserleri anlatır. Rusya’da Türkler başlığı altında bu ülkedeki Türklerin
durumunu anlatır. Finlandiya’yı dünyanın en müterakki milletlerinden
biri olarak görür. “Hoş, latif, zarif bir memleket. Meydanlar, sokaklar,
limanlar o kadar temiz ki insan kendisini bir salonda zannediyor.
Herkes menafi-i umumiyeye çalışıyor.” İsveç’te Celal Nuri’nin dikkatini
en çok çeken şey “fikr-i tensik ve teşkil”dir. Bu şimal ülkesinin coğrafya
ve sosyal durumunu anlatırken sık sık maariften ve mekteplerin
intizamından bahseder ve Türk aydınlarının dikkatini bu ülkeye çeker.
Böylelikle “yalnız garbi ve vasati Avrupa’nın valih u hayran bir
perestişkarı olmaktan kurtulacağız” der. Celal Nuri Norveç için “burası
ikinci sınıftan bir İsveç’tir.” Cümlesini kullanır. Norveçliler de “adem-i
intizam, adem-i nezafet ne olduğunu bilmezler. Tabii ve gayri ca’li bir
gururları vardır. Ve zannederim ki hakları da yok değildir. Müzeler
başlığı altında seyahati boyunca gezdiği müzeleri anlatır. 51
f. İttihad-ı İslam, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331. Celal
Nuri’nin Ati gazetesini çıkarmaya başlamadan önce üzerinde ısrarla
durduğu meselelerden biridir. Bazı kitaplarında bu mevzuya yer yer
temas ettiği, bahisler ayırdığı gibi, 1913 yılında bu meseleyi ele alan
müstakil bir kitap yazmıştır. Bu eserinde Celal Nuri, İttihad-ı İslam’ı
şöyle tarif ediyor: “Daha ahrarane bir istikbale intizaren beynelislam
zaten mevcut olan ittihad-ı arayı muhafaza ve teyid ve bir gaye-i
terbiyetkaraneye doğru tevhid-i mesai.” Celal Nuri “Hal-i Hazırda
Müslümanlar” başlığı altında Araplar, Türkler, Hindliler, İranlılar ve
küçük Müslüman cemaatleri inceler, bunlar hakkında tarihi ve istatistiki
bilgiler verir. Müslümanlar arasındaki cehaleti, tefrikayı, tedenniyi ve
Avrupalıların sömürgesi altındaki Müslümanların maruz kaldıkları
baskı ve zulümleri uzun uzun anlatır. Celal Nuri, İttihad-ı İslam’ı bir fikir
51
Celal Nuri, Şimal Hatıraları, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1330.
37
37
meselesi olarak ele almıştır. Kitabında bu fikri siyasi hayata hakim
kılmaya çalışmış II. Abdülhamid’den hiç bahsetmez. 52
g. Kadınlarımız, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331. Kadın meselesi
Celal Nuri’nin üzerinde önemle durduğu konulardan birisidir. Konu
geneli itibariyle ele alınmıştır. Burada kadının tarifi, kadının tarihte ve
muhtelif memleketlerde içtimai ve hukuki durumu, eğitimi, örtünmesi,
evlenme ve boşanması üzerinde dağınık ansiklopedik bilgiler verilerek
uzun uzun durulmuştur. Tabii bu arada Müslüman memleketlerde ve
bizdeki kadınlarla ilgili meselelere de temas edilmiştir. Kadının eski
medeniyetlerde içtimai, iktisadi ve eğitim durumu karışık bir şekilde
anlatılır. Kitabın sonuç kısmında İslamiyet’in kadına cemiyet ve
çalışma hayatında bir mevki verdiği halde bizim örfümüzün onu
cemiyetten uzaklaştırıp kafes arkasına mahkum ettiği sonucuna varır.
Daha da kötüsü alimlerimizden bir kısmının bu istibdâd-ı örfîye din
şeklini vermeye çalışmalarıdır. Ona göre İslamiyete bundan büyük
fenalık olamaz. Bu durumda yapılacak iş, esasat-ı şeriyeye rücû ile
kadını layık olduğu mevkiye getirmekten ibarettir.53
h. Tarih-i İstikbal, 3 cilt, I. Cilt Mesail-i Fikriye, Yeni Osmanlı Matbaası,
İstanbul H. 1331,Birinci kısımda felsefe, din, fen ve güzel sanatların
istikballeri üzerinde durulmuştur. II. Cilt Mesail-i Siyasiye, Yeni
Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331, Bu kısımda daha ziyade İttihat ve
Terakki Cemiyetinin tarihi, hali ve istikbali üzerinde durulur. III. Cilt
Mesail-i İctimaiye, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. Bu
kısımda ahlakın istikbali, Ludwig Büchner, Max Nordau, Emile Faquet
ve Gustave Lebon’un içtimaiyatla ilgili fikirleri, Yahudilik ve anarşizm
ile siyasetin ve kadının istikballeri üzerinde durulmuştur. 54
52
Celal Nuri, İttihad-ı İslam, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331.
53
Celal Nuri, Kadınlarımız, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331.
54
Celal Nuri, Tarih-i İstikbal, 3 cilt, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331.
38
38
i. Havaic-i Kanuniyemiz, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331. Celal
Nuri’nin İctihad mecmuasında yazdığı hukukla ilgili makalelerin bir
araya
toplanmasından
meydana
gelen
eseridir.
Mukaddimede
kanunlarla ilgili genel düşüncelerini anlatır. Ona göre kanunların
simyavî bir kudreti yoktur. Bir memleketi kanun ile ihya arzusunda
bulunmak, insanların tabiatını ve milletlerin mizacını bilmemek
demektir. İngiltere’deki intizam ve insicam kanunla sağlanmamıştır.
Kanuni sahadaki yenileşme hareketlerinden de bahisle konuyu İttihat
Terakkiye getirir. İttihat ve Terakkinin en büyük hatası, hükümet
şeklinin değişmesinin, idare şeklinin de değişmesini gerektirmeyeceği
hukuk kaidesini anlayamamasıdır.55
j. Kutup Musahabeleri, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331. Celal
Nuri’nin ikinci seyahat eseridir. Bu eser 1913 yılında Almanya’dan
Kuzey Kutbuna yaptığı deniz yolculuğu sırasında tuttuğu notların kitap
şeklinde bastırılmasından meydana gelmiştir. Kitapta gezilen şehirler
ve görülen manzaralarla ilgili 14 resim de vardır. Kitap Berlin
izlenimleriyle başlar. Celal Nuri, Berlin, Psotdam ve Hamburg ile ilgili
izlenimlerini anlattıktan sonra 6 Temmuz 1913’te Victoria Luize
Transatlantiği ile Kuzey Denizine açıldıklarını yazar. İskoçya’da
Edinburg, Glasgow şehirleri ile kuzeyde Kirkwall’e uğrarlar. Faröer
adalarını ziyaret ettikten sonra İzlanda’ya varırlar. Hükümet merkezi
olan Rejkjavil’te müze, katedral, üniversite ve parlamento binalarını
gezer. Buradan Grönland Denizine giderken Kuzey Kutbunu geçerler.
Yalnız İskandinavya’nın değil, dünyanın en kuzey şehri olan
Hammesfest’te Edirne’nin istirdadı haberini alır. 56
k. Hatemü’l-Enbiya, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. Celal
Nuri’nin din konusunda yazdığı eserlerden birisidir. Bu kitapta Hz
Muhammed ve getirdiği din, mevcut siyer geleneğinin dışında yepyeni
55
Celal Nuri, Havaic-i Kanuniyemiz, Matbaa-i İctihad, İstanbul H. 1331.
56
Celal Nuri, Kutup Musahabeleri, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1331.
39
39
bir açıdan inceler. Celal Nuri, Hz Muhammed’in tarih nokta-i
nazarından mağdur olduğunu düşünür. Müslüman olmayan tarihçiler,
büyük ve ırsi bir husumetin zebunudurlar. Batıda Hz Muhammed’in
hayatına dair yazılmış eserler ya alelade vekayinamelerden ve yahut
kadr-i Muhammedîyi tenkîs maksadıyla kaleme alınmış kütüb-i tarafgîrânedir.57
l. İttihad-ı İslam ve Almanya, İstanbul H. 1333.
m. Müslümanlara,
Türklere
Hakaret,
Düşmanlara
Riayet
ve
Muhabbet, Kader Matbaası, İstanbul H. 1332. Celal Nuri İctihad’ın 38.
Sayısından itibaren bu mecmuada yazmaya başlar. İslam’da Vücub-ı
Teceddüd, Havaic-i Kanuniyemiz başlığı altında hukukla ilgili bazı
makaleleri ve uzun tartışmalara sebep olan Şime-i Husumet makalesi
önce bu mecmuada neşredilir. Makalede milletimize ve vatanımıza
kasdeden düşmanlara husumet beslememiz gerektiği düşüncesi telkin
edilir.58
n. İlel-i Ahlakiyemiz, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332. Celal
Nuri, ahlak meselesini çeşitli kitaplarında ele almakla beraber, bu
konuda müstakil bir kitap yazmıştır. Mukadderat-ı Tarihiyede ahlak
bakımından
gerileyişimizi
Tereddiyat-ı
Ahlak-ı
Umumiye
ve
Tereddiyat-ı Ahlak-ı Hususiye olmak üzere ikiye ayırır ve Osmanlı
Devletinin istila devri kapandıktan sonra, umumi ahlakın bozulması
üzerine hususi ahlakın da bozulduğunu belirtir. Millet, çalışarak
kazandığı ile geçinmeye alıştırılmadığından ganimet devri kapandıktan
sonra insanlar geçinebilmek için başkasının elindeki ekmeğe göz
dikmiş ve onu ele geçirmek için türlü entrikalar çevirmeye başlamıştır.
Rüşvet, iftira ve jurnalcilik bunların başlıcalarıdır. Bunlar da fertlerin
ahlakını bozmuştur. Celal Nuri bizdeki ahlak anlayışının teşekkülünü
57
58
Celal Nuri, Hatemü’l-Enbiya, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332.
Celal Nuri, Müslümanlara, Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve Muhabbet, Kader Matbaası,
İstanbul H. 1332.
40
40
ve bunun zamanla değişmesini tarihimizle bağlantı kurarak açıklıyor.
Bu arada İttihat ve Terakkinin milleti idare etmekte olduğunu belirterek
milletin kaderiyle onun kaderinin birleştiğini söyler. Bu durumda İttihat
ve Terakki Cemiyeti gözünü dört açmalı, kendisini iz’ac eden
sivrisinekleri katiyen kovmalı, hatt-ı hareketini celi yazılarla çizmeli,
mürebbi-i millet makamına geçerek bizi kurtarmalıdır.59
o. Perviz O, Yine O, Hep O, İstanbul H. 1332. Yanı Mayn adasındaki
dağların dorukları dumanlar, sisler ve bulutlarla kaplıdır. Hiç kimse
buradan okyanusun, fezanın, özellikle karşıdaki karlı tepelerin
manzarasını seyretmemiştir. Bir gün tepenin arkasından kalın bir
kürke bürünmüş genç, süslü ve düşünceli bir adam çıkar ve bir
kayanın üzerine oturur. Bu adamın vicdanında biri maddi diğeri hissi
iki şahsiyet mücadele halindedir. Bir rüyadan uyanır gibi başını
kaldırdığı sırada kendisine çok benzeyen bir başka adamın yanına
geldiğini görür. Perviz ona kim olduğunu sorar “Sen ben misin, yahut
ben sen miyim? Karşımda sanki bir ayna varmış gibi ben sende
kendimi görüyorum” diyerek bu benzerliğe hayretini anlatır. Perviz
düşünmeye dalar. Kudret ve azametinin nihayetsiz olduğunu düşünür.
Sonunda bunun da lezzetli olmadığının farkına varır ve dünyada
ihtiyaç içinde bulunan insanların hayatına imrenir; çünkü onların birçok
hevesleri vardır; halbuki kendisi “heves fakiri”dir. Perviz uyanınca
karısının piyano çalmakta olduğunu görür. Bahçesinin bir yerinde
demir parmaklı bir kafes içinde hapsettikleri mabud eskilerine tekrar
bakar, onları ve batılı filozofları suçlayıcı bir konuşma yapar. Sabah
olmak üzereyken namaz kılmak için Ayasofya Camiine gider. Bir saf
kadar cemaat vardır. Cemaatten Ahmed Takiyeddin Efendi acıyarak
onunla ilgilenir. Eve gidip hasta torununu iyileştirir. Yeşil yüzüğünü
orada bırakıp ortadan kaybolur. Perviz kötülükleri ortadan kaldırmak
elinde olduğu halde bunu başaramadığına üzülür. Pervizin hükümran
59
Celal Nuri, İlel-i Ahlakiyemiz, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul H. 1332.
41
41
olduğu kıtada zamanla partiler çoğalır. Bunlar pervizi çekemez. Bir
gün baldırı çıplaklar partisi reisi vekili, habidegan fırkası reisi alisi,
kıbkırmızılar fırkalarının katib-i umumisi ve umum Katolik ve Protestan
cemaatleri vekil-i vahid ve muvahhidi toplanarak pervizin halline karar
verirler. Kararı duyan halk saraya hücum ederek Pervizi sürüklemeye
başlar. Neden sonra cesedin toprağa gömülmesi düşünülür, ancak
dünya, ay ve güneşte ona bir mezar bulunamaz. 60
p. Ölmeyen (Masal), İstanbul 1917. Yazar bir gün arkadaşı Jim Hopkns
ile
Paris’te
Fontainebleau
Sarayını
gezdikten
sonra
parkta
dolaşırlarken karşılarına genç bir kadın çıkar. Bu tesadüf Jim
Hopkinse acı bir olayı hatırlatır. İkisi de üzgün görünür. Kadın sessizce
oradan uzaklaşır. Yazar arkadaşına bu kadının kim olduğunu sorunca
“Marselin kardeşidir” cevabını alır. Bu kitap Jim Hopkinsin dilinden
Marselin hikayesidir.61
q. Bir Milyarlık Bono (Roman), İstanbul 1917.
r. İştirak Edemediğimiz Harekat, Efkar-ı Cedide Kütüphanesi, İstanbul
1917.
s. Coğrafya-yı Tarih-i Mülk-i Rum, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul
1918. Celal Nuri’nin coğrafya ile ilgili risalesidir. Feth-i Kelamda İklim-i
Rum ve Mülk-i Rum terkiplerinin tarihimizde ve edebiyatımızda çok
kullanıldığını, ancak bu terkiplerin içerdikleri bölge ve ülkelerin
coğrafyasına dair şimdiye kadar bir eser intişar ettiğini bilmediğini
kaydeder. Bu sebeple bu risalenin öteden beriden iltikat edilmiş
notlardan
meydana
geldiğini,
bu
yüzden
görülecek
hataların
bağışlanacağını ümit ettiğini belirtir. Boğazlar, Anadolu, Suriye ve
Filistin, Arabistan, Irak, Kaf Dağı, Kırım ve Maverasına dair kuru
60
Celal Nuri, Perviz O, Yine O, Hep O – Bir Şi’r-i Na-manzum, İstanbul 1332.
61
Celal Nuri, Ölmeyen – Masal, Konstantiniyye 1917.
42
42
ansiklopedik bilgiler verilir. Eserin sonunda Anadolu’nun Asya’dan mı,
Avrupa’dan mı sayılması gerektiğine dair tartışmaya temas edilir.62
t. Harpten Sonra Türkleri Yükseltelim, Yeni Osmanlı Matbaası,
İstanbul 1917. I. Dünya Savaşı, Celal Nuri’nin üzerinde ısrarla durduğu
konulardan birisidir. Bu savaş üzerine çok sayıda makale yazdığı gibi,
savaş henüz devam etmekteyken bir de kitap yazmıştır. Bu eserde
daha çok I. Dünya Savaşının özde doğurduğu problemler ve bunların
çözüm yolları üzerinde durulur. Ona göre savaşın sarsıntılarından
sonra varlığımızı koruyabilmemiz iki şeye bağlıdır. Birincisi, askerliğin
Alman-vârî bir katiyetle tekamül etmesi. İkincisi de yine Alman-vârî bir
intizam ile çalışmamızdır.63
u. Türkçemiz, Mesail-i Hazıra Hakkında Musahabet, Yeni Osmanlı
Matbaası, İstanbul 1917. Celal Nuri esasında bir gazeteci olmakla
beraber uzun yazarlık hayatında dil ve edebiyat konularında da yazılar
yazmıştır. Ati gazetesini çıkarmaya başlamadan önce İkdam’da ve
sahibi bulunduğu Edebiyat-ı Umumiye mecmuasında bu mevzulara
dair yazılar kaleme almıştır. Daha sonra bu iki yayın organındaki
konuyla ilgili makaleleri de içine alan Türkçemiz adlı bir kitap
neşretmiştir.64
v. Merhume (Roman), İstanbul 1918. Cafer Paşa Mısırlıdır. Senenin dört
ayını Vaniköy’de geri kalanını da Avrupa’da geçirir. Mısırdaki toprakları
Nil vadisinin en güzel pamuğunu yetiştirir. Cafer Paşa öğrenimini
Fransa’da yapmış bir amiraldir. Mükrim ve mültefit bir zattır.
Amerikalılar gibi paradan ve servetten bahsetmek en büyük adetidir.
Seksen yaşına yaklaşan Cafer Paşa birçok defa evlendiği halde hiçbir
zaman birden çok kadın veya metresle yaşamamıştır, bununla birlikte
62
Celal Nuri, Coğrafya-yı Tarih-i Mülk-i Rum, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1918.
63
Celal Nuri, Harpten Sonra Türkleri Yükseltelim, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1917.
64
Celal Nuri, Türkçemiz, Mesail-i Hazıra Hakkında Musahabet, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul 1917.
43
43
elli
sene
önce
ölen
ilk
eşi
merhume
hanım
efendiyi
asla
unutamamıştır. Cafer Paşa tiyatroda Marta adında genç, zarif ve güzel
bir kızla tanışır. Türlü yollarla Martayı elde eder. Genç kız Paris’ten
tiksinmiştir. Mazisini unutmak ister. Gizlice Karlsbada gidip balaylarını
geçirirler. Marta burada sağlığına ve tabii güzelliğine kavuşur.
İstanbul’a gelip Çamlıca ve Tarabya’da bir müddet kalırlar. Boğaziçi
eğlencelerine katılırlar fakat Marta İstanbul’da mutlu değildir. Çok
düşünür az konuşur. İngiltere’nin güney sahillerinde küçük bir
kasabaya gidip bir villa kiralarlar. Burada en büyük meşguliyetleri kitap
okumak
ve
manzaralar
seyretmektir.
Marat
bebek
beklediğini
öğrenince eski neşesine kavuşur. Mazisini tamamen unutmak ister.
Marta bir kız çocuğu doğurur. Doğum sırasında kanı zehirlendiği için
dört gün sonra ölür. Martanın bu beklenmedik ölümü kocasının hissi
ve fikri buhranlar geçirmesine sebep olur. Genç kadın hazin bir
merasimle toprağa verilir. 65
w. Rum ve Bizans, İstanbul 1917. Celal Nuri’nin tarihle ilgili eserlerinden
birisidir. Mukaddimede bir müsait zamanında Konstantiniyye’nin,
fetihten önceki durumunu ve fethin sebeplerini incelediğini belirtir. Bu
incelemelerinin sonunda iktibas ve tercüme, telif ve muhakeme
tarikiyle dört beş yüz sayfalık bir müsvedde meydana getirir. Bunlara
bir girizgah olmak üzere kaleme aldığı Rum ve Bizans fasıllarını bu
kitabıyla okuyucularına takdim ettiğini ifade eder. 66
x. Ahir Zaman (Roman), İstanbul 1918. Şehlevend yirmi yaşında bir
kızdır. Fransızca romanlar okuyarak büyümüştür. Paris’in mahalle ve
sokaklarını İstanbul’unkinden
daha
iyi
bilir.
Hayalinde
Fransız
romanlarında okuduklarından meydana gelen bir alem kurmuştur.
65
Celal Nuri, Merhume-Beynelmilel Hikaye, Konstantiniyye 1918. Merhume romasnı, piyes haline
getirilip, Galtasaray Lisesinin kuruluşunun 50. Yılını kutlama münasebetiyle hazırlanan program
çerçevesinde 11 Mayıs 1334/1918 tarihinde sahneye konmuştur.
66
Celal Nuri, Rum ve Bizans, İstanbul 1917.
44
44
Öyle ki bu alemde müstakbel eşi ile ilerde yaşayacakları evi, hatta
evinin döşemesi bile vardır. Babası çoktan ölmüş bulunan şehlevend,
kırk yaşlarındaki annesiyle bir gün tiyatroya gider. Vapurda çok
yakışıklı bir genç görürler. Bu meçhul genç bey boğazda amcası
Mehmed Paşanın misafiri Ecmel Beydir. Bu arada Ecmel Bey, Büyük
Postanede bir iş bulduğu için Beyoğlu’nda bir garsiyoner tutar. Vapur
yolculuklarında tanıştığı Şehlevendi evine davet eder. Sevgiyi sadece
romanlarda tanıyan bu tecrübesiz genç kız, pişkin Ecmelin sözlerine
ve davranışlarına hemen kanar, davetini kabul eder. O günlerde
Matmaze Adeline Pastaloviç adlı bir Slovak karısı İstanbul’a gelmiş ve
Beyoğlu’nda Sakala Tiyatrosunda matineler vermeye başlamıştır. Bu
kadın güzellik ve sanattan mahrum olmakla beraber, yırtıklığı
sayesinde birçok erkeği avlamasını bilmiş ve birçok aile ocağını
söndürmüştür. Bir matinede buluşan Zülfikar, Basir ve Ecmel Beyler
sohbet ederken söz, Basir Beyin Beykoz’da kuracağı Elsine-i Asyaiye
Akademisine intikal eder. Bu işlerin tamamen yabancısı olan Basir
Bey,
Ecmele
Sanskritçr
profesörlüğünü
teklif
eder.
Günlerce
araştırdıktan sonra Tellal Madam Anika, Ecmeli nihayet bir gün
Ayestefanos’a giderken trende bulur. Kendisini körpe ve güzel kızlarla
tanıştırabileceğinden bahisle onu evine davet eder. Ecmel yalnız
kalınca güzellik üzerine düşünür. Ona göre güzellik bir deri
meselesinden ibarettir. O geceyi orada Şehlevende benzeyen Ziba
Hanımla geçirir. Bu arada Şemsa Hanım kızının Ecmelle ilişkisini
ilerlettiğini, hatta evlenmek üzere olduğunu öğrenir. Bir gün onları
Ecmelin
evinde
basar.
Ecmel,
Ayestefanostaki
Ziba
Hanımın,
Şehlevendin annesi olduğunun farkına varır. Çok sinirlenen Şemsa
Hanım Ecmeli yaralar. Günlerce yataktan çıkamayan Ecmel, bütün
randevularını notlar ve mektuplar göndererek iptal eder. Rezaleti
duyan Sena Hanım, evine gelerek kendisini aldattığı için Ecmele
lanetler ve hakaretler yağdırırken, ondan gebe kaldığını da açıklar. Bu
arada Ecmel, Tellal Madam Anikanın evinde kendisini bekleyen
Mahzuze
Hanıma
da
uşağıyla
haber
göndererek
o
gün
45
45
gelemeyeceğini bildirir. Mahzuze şüphelenir ve uşağın ağzını arayarak
işin içyüzünü öğrenir. Doğruca Sena Hanıma giderek onunla bir güzel
kavga eder. Hırsını alamayınca bu sefer derhal ati gazetesine giderek
Hüseyin Rahmi Beyle görüşmek istediğini bildirir. Kendisini bütün
bütün unutmuştur. Macera anlatacağım macera. Romanlara basılacak
işler oldu, cümleleri ortalığı inletir.67
y. Kara Tehlike Bir Müdafaanamedir, İstanbul H. 1334. Celal Nuri
Edebiyat-ı Umumiye mecmuasında Türklerin Osmanlılardan önceki
devirlerine ait makaleler yazmıştır. Bunlardan Osmanlılardan Evvel
başlığını taşıyan ve iki sayı devam eden makalede kadim Türklerin
secaya-yı milliyesini araştırmıştır. Celal Nuri bu eserinde millet, ırk,
tarih, bir millet için mütehayyizanın önemi üzerinde de durur. 68
z. Taç Giyen Millet, Cihan Biraderler Matbaası, İstanbul H. 1339. Bu
eser, Celal Nuri’nin saltanatın kaldırılmasından sonra yazdığı ilk
kitaptır. Kitap adını Faruk Nafiz’in aynı adı taşıyan şiirinden almıştır.
Kitapta genel olarak tarih ve medeniyet, devlet şekilleri, Tanzimat,
Meşrutiyet ile milli hakimiyetin mukayesesi, inkılap, eski ve yeni din
telakkileri üzerinde durulmuştur.69
aa.Türk İnkılabı, Suhulet Matbaası, İstanbul 1926. Celal Nuri’nin milli
mücadelenin kazanılmasından sonra ülkemizde gerçekleştirilen büyük
inkılaba dair düşüncelerini yazdığı bir eseridir. Bu kitabında Türk
inkılabını Hşppolyte Taine’in metoduyla değerlendirildikten sonra
medeniyet, batılılaşmamız, dil, edebiyat, iktisat ve inkılap fikri üzerinde
durur.70
67
Celal Nuri, Ahir Zaman, Ati nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918-İleri, ne. 428, 17 Mart 1335/1919.
Tefrikalar halinde gazetede yayınlanan roman aynı yıl kitap halinde de basılmıştır.
68
Celal Nuri, Kara Tehlike Bir Müdafaanamedir, İstanbul H. 1334.
69
Celal Nuri, Taç Giyen Millet, Cihan Biraderler Matbaası, İstanbul H. 1339.
70
Celal Nuri, Türk İnkılabı, Suhulet Matbaası, İstanbul 1926.
46
46
bb. Devlet ve Meclis Hakkında Musahabeler, TBMM Matbaası, Ankara
1932. Başlangıçta bu kitabın meclis divan hanelerinde arkadaşlarıyla
devlet ve meclis hakkındaki mubaheselerinden ibaret olduğunu bildirir.
Meclis, parlamento ve kanun hakkında bilgi verirken bunların pek eski
devirlerden zamanımıza gelinceye kadar geçirdikleri tekamülü anlatır.
Bu kitap, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk meclislerinde hukuk
öğrenimi görmüş bir milletvekili olarak bulunan Celal Nuri’nin millet,
devlet, meclis ve kanun kavramlarını ne kadar ciddi ve derinlemesine
ele aldığını göstermesi bakımından önemli bir çalışımadır. 71
cc.Memalik-i Osmaniyede Emval-i Gayr-i Menkule ve Evkaf, Evkaf-ı
Hümayun
Nazırı
Ekrem
Bey
ile
Defter-i
Hakani
Nazırı
Abdurrahman Beye Hitaben Yazılmış Açık Mektup” yer ve tarih
yok.
dd.Vatandaşlık (Yurt Bilgisi) İlk Mekteplerin 5. Sınıfları İçin, İstanbul
1931. Kitapta vatan, millet, devlet, cumhuriyet, hükümet, meclis,
vatandaşlık ve inkılap ile ilgili bilgiler, çocukların seviyesine uygun bir
anlatımla verilmiştir. Kitapta başta Büyük Gazi olmak üzere bazı
şahsiyetlerin resimleri ile çeşitli şehirlerimize ait manzara resimleri de
vardır. Bu kitap Celal Nuri’nin inkılapları öğretme ve sevdirme
çalışmalarını ilkokuldan itibaren ele aldığını göstermesi bakımından
önemlidir.72
71
Celal Nuri, Devlet ve Meclis Hakkında Musahabeler, TBMM Matbaası, Ankara 1932.
72
Celal Nuri, Vatandaşlık (Yurt Bilgisi) İlk Mekteplerin 5. Sınıfları İçin, İstanbul 1931.
47
47
4. FİKİR DÜNYASI:
Celal Nuri Türk milletinin yakın dönem tarihimizde büyük değişimlerin
yaşandığı bir dönemde yaşamıştır. Bu değişimler, Celal Nuri üzerinde de
etkili olmuştur. Gençliğinden itibaren ele alınmamış konular üzerinde
yoğunlaşmıştır. Bu fikirlerinin bir kısmı Cumhuriyet döneminde yapılan
inkılaplara temel oluşturan doğrultudadır. Celal Nuri’nin fikirlerine batılı
yazarların eserlerinden ziyade, Yeni Osmanlı ve Jön Türklerin fikirlerinin
kaynaklık ettiğini söylemek mümkündür. Fikirleri orijinal batılı kaynaklara
dayanan Abdullah Cevdet, tümden batılılaşmayı savunmaktadır. Celal Nuri
ise, batının bilim ve tekniğin alınmasından yanadır. O, gerek Avrupa, Amerika
ve Rusya’ya yaptığı seyahatlerle gerekse vakıf olduğu Fransızca ve İngilizce
ile batı kültürünü tanıyan okuyan bir düşünürdür. Tıpkı, Abdullah Cevdet gibi,
batılı yazarlardan etkilenen Celal Nuri’nin, başlangıçta onun tesirinde kaldığı
söylenebilir. Batılı filozof ve yazarlardan Herbert Spencer, J.J. Rousseau,
Montesquie, Volter, Charles Darwin, Gustave Le Bon, Ludwig Buchner, Emile
Zola ve Taine onun okuyup alıntılar yaptığı, etkisinde kaldığı yazarlardır. O,
yazılarında Darwin’in biyolojik evrim, Büchner’in maddeci fikirlerini, Gustave
Le Bon’un topluluk bilinci ile ilgili fikirlerini Osmanlı toplumuna uygulamaya
çalışır. Bu hususta dinin sosyal içeriğinden yararlanma yoluna gider.
İslamiyet’in sosyal hayata dair hükümleri ile inanca ait hükümlerini
ayırarak daha çok birinci hususlar üzerinde durur.73
Celal Nuri’nin yaşadığı dönem, Osmanlı devletinde sosyal ve siyasal
değişimlerin sıkça yaşandığı bir dönemdir. O, fikir akımlarından her hangi
birisinin mutlak taraftarı olmamakla beraber, popülist bir yaklaşımla çeşitli
görüşleri yansıtır. Sık sık fikir değiştirir. İnsanı ilgilendiren sosyal ve metafizik
konuları pozitivist bir yaklaşımla ele alır. Sistemli bir fikir adamı olmamakla
birlikte, yazılarında yenilikçi, inkılapçı bir çizgiyi takip eder. Hukuk eğitimi
görmüş mesleğinde başarılı bir avukat
73
olmasına
rağmen yazarlığı,
Recai DOĞAN, Batıcılık Akımının Din ve Eğitim-Öğretim Görüşlerinin Değerlendirilmesi,
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1996, s. 44.
48
48
gazeteciliği tercih etmiştir.74 Yazarlık hayatında tarih, edebiyat, siyaset,
güncel olaylar, II. Meşrutiyet, I. Dünya Savaşı, Milli Mücadele ve Cumhuriyet,
Rus İnkılabı, İttihad-ı İslam, medeniyet, dil, kadın onun yazılarında sıkça
üzerinde durduğu konular arasındadır. Yapısı itibarıyla eleştirilmekten
hoşlanmayan Celal Nuri, ne sürekli çekişme içinde bulunduğu Türkçülere, ne
de kendisini sert bir dille eleştiren İslamcılara yaklaşabilmiştir. Çeşitli
sebeplerle batıcılarla da fikir ayrılığına düşünce, batıcılık akımı içerisinde
bir grup oluşturmaya çalışmıştır. 75 Pek çok konuda yazılar kaleme alan
Celal Nuri, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında büyük faaliyet göstermiştir. Genel
konular, psiko-sosyal içerikli yazılar yazmıştır. Batı düşüncesiyle yetişirken,
Osmanlı
devletinin
çöküşünü
önleyecek
fikirler
ileri
sürmüştür.
O,
Batılılaşmak ve bilimle Türk kültürünün desteklenmesi taraftarıdır. Zamanına
göre çok önemli ve ileri görüşlü bir şahsiyettir.76
74
Haydar Kemal, a.g.e. , s. 11.
75
Necati AKSANYAR, Çağdaşlaşmaya Giden Yolda Celal Nuri ve Fikir Alanında Etkinliği, Hacettepe
Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993, s. 175.
76
Hasan Ali KOÇER, Türk Sosyologları 1, Baylan Matbaası, Ankara 1975, s. 117-139.
49
49
B. ATİ / İLERİ GAZETESİ
1919-1924 yıllan arasında İstanbul'da yayımlanan günlük siyasî
gazete.77
Celâl Nuri'nin (İleri), 1 Kânunusâni 1334'te (1 Ocak 1918)
İstanbul'da çıkarmaya başladığı Âtî gazetesi, 10 Şubat 1335 (1919) tarihli
393. sayısında yayımlanan "Matbuata Kelepçe Vuruluyor" başlıklı imzasız bir
yazı ve Celâl Nuri'nin Sadrazam Ahmet Paşa kabinesini tenkit eden
başyazısı sebebiyle aynı gün süresiz olarak kapatılmışsa da ertesi günden
itibaren İleri adıyla çıkmaya başlamıştır. İleri 10 Mart 1336 (1920) tarihinde
kapatılınca Ahvâl adıyla yayımını sürdürmüş. İstanbul'un İtilâf devletlerince
işgali günlerinde yayımı durdurulunca da tekrar İleri adıyla yayımına devam
etmiştir. İleri gazetesinde yer alan fikir yazılarının daha çok I. Dünya Savaşı.
Rus İnkılâbı, Mütareke, Millî Mücadele, I. Büyük Millet Meclisi, saltanatın
kaldırılması, Lozan Antlaşması, Cumhuriyet'in ilânı ve hilâfetin kaldırılması
konularında yoğunlaştığı görülmektedir.
Gazete 29x43 boyutlarında olup dört sayfadan ibarettir. Yayın
periyodu günlüktür. Gazetenin sahibi ve baş yazarı Celal Nuri, yazı işleri
müdürü İsmail Subhi Bey, mesul müdürü de Mehmet Celal’dir. Gazetenin ilk
sayfasının sağ üst köşesinde büyük harflerle Ati klişesi yer alır. Hemen
altında 1336 H. tarihi, onun altında da “ser muharriri Celal Nuri” kelimeleri
bulunur. Sol üst köşede gazetenin adresi adresi ve telefon numarası ile
günün hicri ve miladi tarihleri iki satır halinde yazılıdır. Bunların altı kalınca bir
çizgi ile çizilidir. Gazetenin sayfa sayısı 2 ila 8 sayfa arasında değişir. 78
Gazete, Ati adı ile 10 Şubat 1335/1919 tarihine kadar 393 sayı
çıkmıştır. Bu sayıda birinci sayfanın ilk sütununda “Matbuata Kelepçe
Vuruluyor” başlıklı imzasız bir yazı vardır.79 Yazıda iktidarda bulunan Tevfik
Paşa Kabinesinin, Matbuat Kanununun bazı maddelerini değiştirerek sansür
77
Recep DUYMAZ, “İleri”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 22, İstanbul 2000, s. 86.
78
Recep DUYMAZ, Celal Nuri ve Ati Gazetesi, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1991, s. 16.
79
İleri, nr. 393. 10 Şubat 1335-1919, s. 1.
50
50
getiren bir kararnamesi şiddetle protesto edilir. Aynı sayfada Celal Nuri’nin
baş makalesi “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine” başlığını taşımaktadır.
Makalede kabinenin kusurları 11 madde halinde sıralanmıştır. Devamında
yapılması gerekli işler ise 4 madde halinde gösterilmiştir.80 Aynı gün, saat
beşe doğru, Ati İdarehanesine Matbuat Müdüriyetinden gazetenin “bilamüddet tatiline karar verilmiş” olduğunu bildiren tebliğ gelir. Gazete ertesi
günden itibaren “İleri” adıyla çıkmaya devam eder. İleri’nin ilk sayfasında söz
konusu tebliğin metni “Ati’nin Tatili” başlığı altında verilir. 81 İleri 10 Mart
1336/1920 tarihinde kapanır. Üç gün sonra Ahval adıyla çıkmaya başlar.
Kapanması ve isim değiştirmesiyle ilgili gazetede herhangi bir açıklama
yoktur. Yalnız Ahvalin ikinci sayfasındaki Celal Nuri imzalı bir notta gazetenin
abonelerine gönderilmesine devam edileceği bildirilir. 14 mart 1336/1920
tarihinden itibaren üç gün çıktıktan sonra Ahval de kapanır. Gazete dört gün
aradan sonra 21 Mart 1136/1920’den itibaren tekrar İleri adıyla yayınına
devam eder. İleri’nin kapanma, isim değiştirme ve tekrar çıkma gayretleri,
İstanbul’un itilaf devletlerince işgal edildiği günlere rastlar. Gazetenin varlığını
sürdürebilmesi için ortaya koyduğu bu çırpınmalar basınımızın o günlerde
içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermesi bakımında oldukça
önemlidir.82 İleri gazetesi 1 Kanunuevvel 1340/1 Aralık 1924 tarihli 2436.
sayısıyla kapanır.
Ati/İleri gazetesini yazar kadrosunda başta Celal Nuri olmak üzere şu
isimler bulunur: Hüseyin Rahmi, Abdülhak Hamid, Rıza Tevfik, Afife Fikret,
Faik Ali, Süleyman Nazif, Yusuf Razi, Behçet Kami, Samih Rıfat, Giridi
Ahmed Saki, Samipaşazade Sezai, Abdülfeyyaz Tevfik, Ali Emiri, Mehmed
Zeki, Mehmed Galib, S. Nihad, Tahsin Nahid, Sedad Nuri, Ali Sami, Cevad
Rüştü, Rauf Yekta, Mehmed Ata, Hüseyin Daniş, Oğuzoğlu, M. Rauf, Sedad
Simavi, Soysallıoğlu, Mehmed Nakıd, Meliha Ramiz, Raif Necdet, Cudi
80
Celal Nuri,” Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine”, İleri, nr. 393. 10 Şubat 1335-1919, s. 1.
81
İleri, nr. 12-394, 11 Şubat 1335/1919, s. 1.
82
Recep DUYMAZ, a.g.t., s. 16.
51
51
Semih, Helvacızade, Mehmed Halis, Kılıçzade Hakkı, Fatıma Aliye, Emine
Semiye, Aliye Esad, Nezihe Muhiddin Süleyman Selçuk, Namdar Rahmi,
Mustafa Selim, Ercümend Ekrem, Aka Gündüz, Ahmed Necmeddin, Selim
Nüzhet, Salih Zeki, Yahya Kemal, Ali Rüşdü, Ruşen Eşref, Bahaeddin Tevfik,
Mazhar Müfid, Feridun Fikri, Abdülhak Şinasi, İbrahim Hakkı, Safveti Ziya,
İbnürrefik Ahmed Nuri, Cenab Şahabeddin, Halil Lütfi, Ziya Hüsnü, Kemal
Ragıb, Şeyh Safvet, Sabri, Cemil Süleyman, Bozkurt, Ziya Gökalp, Mahmud
Esad, İhsan ve Hüseyin Nusret yer almaktadır. 83
Gazetenin içeriğine bakacak olursak bunu da birkaç madde halinde
ifade edebiliriz:
1. Haberler: Gazetede en geniş yer tutan kısımdır. Haberler gazetenin
özel muhabirleri, ajans telgrafları ve okuyucu mektupları ile elde
edilmektedir. Zaman zaman alıntılama yoluyla yapılan haberlere de
rastlanmaktadır. Haberler genelde “Mühim Haberler”, “Gazetemizin
İstihbaratı”, “Harb-ı Umumi”, “Meclis-i Mebusan”, “Şehir ve Taşra”,
“Halkın İhtiyacı” ve “Son Saat” gibi klişe başlıklarla sunulmaktadır.
Gazetede haber türleri içerisinden resmi tebliğler, savaş haberleri, dış
haberler, iç haberler, şehir haberleri yer bulmaktadır.
2. Yorumlar: Gazetede haberlere dayalı yorum yazıları da bulunmaktadır.
Bunlar
daha
problemlerinin
çok
savaş,
çözümü
ekonomi,
konularında
hukuk,
eğitim
ve
yoğunlaşmaktadır.
şehrin
Yorum
yazılarını büyük bölümü imzalıdır.
3. Edebiyat ve Sanat Yazıları: Gazetede hikaye, roman, şiir ve eleştiri
türlerinde yazılar da çıkmıştır. Başta Celal Nuri olmak üzere Hüseyin
Rahmi, Nezihe Muhiddin, İhsan, Ercümend Ekrem ve Kırık Billur
imzalarıyla pek çok hikaye ve roman Ati gazetesinde önce tefrika
suretiyle yayınlanmıştır. Rıza Tevfik, Faik Ali, Tahsin Nahid ve Faruk
Nafiz’in şiirleri yayınlanmıştır. Celal Nuri, Rıza Tevfik, Samih Rıfat,
83
Recep DUYMAZ, a.g.t., s. 16-17.
52
52
Süleyman Nazif, Ali Emiri, Feridun Fikri ve Abdülhak Şinasi’nin de
eleştiri yazılarına gazetede rastlanmaktadır. Afife Fikret imzasıyla Ahir
Zaman
isminde
tefrikalar
halinde
bir
roman
da
gazetede
yayınlanmıştır. Daha sonra kitap olarak da basılmıştır.84
4. İlanlar: Gazetede ilanlar da bulunmaktadır. İlk sayılarda 3. sayfada
doğrudan verilir. 5. sayıdan itibaren “ilanlar” başlığını taşıyan
sütunlarda yer almıştır. Çeşitli konularda ilanlar gazetede yer
bulmuştur. Zamanla ilanlar hem sayı hem de çeşit olarak artmış ve 4.
sayfaya da yayılmıştır. 85
84
Afife Fikret, Ahir Zaman, Cemiyet Kütüphanesi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul 1335.
85
Recep DUYMAZ, a.g.t. , s. 17-21.
II. BÖLÜM
I. DÜNYA SAVAŞININ BİTİŞİ VE MONDROS MÜTAREKESİ SÜRECİNDE
YAŞANAN GELİŞMELER
A. I. DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ
Osmanlı Devleti 1914 yılında Almanya, İtalya ve Avusturya-Macaristan
devletlerinin de içinde yer aldığı İttifak grubunda I. Dünya Savaşına girmiştir.1
Osmanlı Devleti birçok cephede savaşmıştır. Bunlar; kendi topraklarına
yapılan saldırılara karşı oluşan savunma cepheleri, stratejik bölgeleri ele
geçirmeye yönelik taarruz cepheleri ve müttefiklerine yardım için savaştığı
cephelerdir. Osmanlı Devleti müttefiklerinin desteğiyle savaşı devam
ettirmiştir. Çanakkale cephesi haricinde büyük başarılar elde edilememiştir.
Savaşın ilk yıllarında mücadele müttefiklerin lehine gibi gelişse de zamanla
ibre itilaf grubu lehine dönmüştür. Amerika’nın da savaşa itilaf grubu yanında
dahil olmasıyla dengeler kesin şekilde değişmiş ve müttefikler savaşı
kaybetmiştir. Osmanlı Devleti de müttefikleriyle birlikte savaşta yenik ilan
edilmiştir.
Celal Nuri Ati gazetesinde I. Dünya Savaşı üzerine çok sayıda makale
yazmıştır.2 Günlük olayların akışıyla ilgili bu makalelerde tekrarlar, birbirini
tutmayan, hatta çelişen açıklamalar ve fikirler geniş yer tutmaktadır. Bu
makalelerin ana konularını; savaşın sebepleri, Almanya ile ittifakımız, savaşa
girişimiz, savaşın gidişatı ve bu büyük buhranın içte ve dışta doğurduğu
değişimler şeklinde sıralayabiliriz. Celal Nuri I. Dünya Savaşının sebepleri
üzerine müstakil makaleler yazmamıştır. Çeşitli makalelerde zaman zaman
savaşın sebeplerine de değinmiştir. Ona göre toplumlar, “iktisadiyat üzerine
ibtina eder.”3 Bir toplumda ekonomik ve mali işler yolunda giderse büyük
değişiklikler ve dalgalanmalar olmaz. Fakat mali işler kötü olursa toplumu
1
Sina AKŞİN, Türkiye Tarihi, C. 4, Cem Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 55.
2
Ati, nr. 41, 10 Şubat 1334/1918, s. 2.
3
Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 4.
54
54
kökünden sarsan karışıklıklar ve değişiklikler meydana gelir. Bu, bir milletin
kendi toplumsal yapısında geçerli olduğu gibi, milletler arası ilişkilerde de
geçerlidir. Bu hususta bir diğer örneği ise; Avrupa devletlerinin birbirleriyle
ilişkilerini zikreder. Savaştan önce ekonomik yapı, Avrupa’da dengeyi yakın
zamanlara kadar iyi kötü muhafaza etmişti. Fakat değişen şartlara kendisini
uyduramadığı için bu yapı bir noktada yetersiz kalmaya başlamıştır.
“İhtilaf, İtilaf” başlıklı makalede kavga, ihtilaf ve mücadelenin sebepleri
üzerine düşünüyor ve psikologların bunların sebeplerine dair ileri sürdükleri
mütalaaların taraflı olduğu için birbirini tutmadığını belirttikten sonra kendi
fikrini açıklıyor.4 Ona göre,”ihtilaf, telakki veya menfaat denilen şeylerin bir
olmamasıdır. Telakki ve menfaat kelimelerini özellikle seçtiğini vurgulayarak
eğer ki menfaatler çatışırsa fikrimizce ihtilaf gerçektir. İngiliz-Alman, İngilizOsmanlı menfaatleri uyuşmuyor, bundan muharebe ve mücadele çıkıyor. Bu
inkar edilemez açıklıkta bir gerçektir.
Celal Nuri I. Dünya Savaşı sırasında dünya devletlerinde bahsederken
dünyada birinci sınıf iki devlet tanıdığını, bunların Almanya ve İngiltere
olduğunu yazar.5 Çıkarlarımız uyuşmadığı için İngiltere doğal düşmanımızdır.
Bu durumda yalnız kalmamak için en uygun yol Almanya ile anlaşmaktır.
İttihatçıların daha savaşın başında askeri durum henüz belli olmadan
Almanya ile anlaşıp onun yanında savaşa girmiş olmalarına sevinir ve bu
ittifakın
değerinin
şimdi
daha
fazla
olduğuna
inanır. 6
Bu
ittifakı
değerlendirirken şöyle der: “Almanya, muazzam müttefikimizdir. Bu devletle
ittifak ettiğimizden dolayı iftihar ederiz. Bizim için Almanya ile vifak ve ittifakta
hayat vardır. Bu şirket-i siyasiye ve askeriyenin, tarafeynin menafine,
4
Ati, nr. 94, 4 Nisan 1134/1918, s. 1-2.
5
Celal Nuri, “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran 1334/1918, s. 1-2.
6
Talat Paşa’nın Hatıraları, Yenigün Basın Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 23 vd.
55
55
vakarına, izzet-i nefsine en muvafık surette münkeşif olması ehass-ı
amalimizdir.”7
Almanya ile ittifakta bizim menfaatimiz bulunduğu gibi AvusturyaMacaristan ve Bulgaristan’ın da menfaatleri vardır. I. Dünya Savaşında
Osmanlı Devleti Bulgaristan’a yardımcı olmuştur. Savaş bittikten sonra da
Osmanlı Devleti Bulgaristan’a hiç olmazsa zararsız olacaktır. Celal Nuri
müttefikler arasındaki bağların daha da kuvvetlendirilmesini istediğini de
belirtmektedir.
Almanya
ile
ittifaktan
bizim
beklediklerimiz
nelerdir?
Boğazlarımızı niçin kapatıyor ve cephelerde Alman askeriyle birlikte niçin
muharebe ediyoruz? Celal Nuri makalelerinde bu soruların cevaplarını da
araştırır. Ona göre her ittifak karşılıklı menfaatlere dayanır. Biz boğazları
kapatmakla Almanya’nın doğuda ilerlemesini kolaylaştırdık. Yardımsız kalan
Rusya’nın karşısında Alman ordusu gösterdiği celadetle Rusya’yı tarumar
etti. Çarlık Rusya’sının çökertilmesinde Alman ordusunun yanında Türklerin
de önemli bir rol oynadığını kimse inkar edemez. İttifaktan bizim beklediğimiz
kazançlar ise şöyle sıralanabilir: “Türkler de Alman ittifakına iğtiraren hudud-ı
garbiyelerini tanzim, adalarını istirdad, Filistin ile Irak’ı levs-i adadan tathir ve
İtalya’nın ihtirasatını tedmir edecektir.”8
Celal Nuri’ye göre Almanya ile ittifakımız savaşın süresiyle de sınırlı
kalmayacaktır: “Bu ittifak ila-nihaye devam edecek bir mahiyettedir.
Tufeylilerin iki sevda-zedenin safvet-i meveddetine mani olamayacaklarına
itimad ederiz.” Biz Almanya’nın yanında harbe girmeseydik, Çanakkale,
Selanik, Kafkasya, Filistin ve Irak cepheleri açılmayacağından itilaf devletleri
bütün güçleri ile Almanya ve Avusturya-Macaristan üzerine saldıracak ve
Rusya’nın yerine Almanya çökecekti.9 Harbe katılmayışımız, AvusturyaMacaristan, Romanya ve Bulgaristan’a da bir menfaat sağlamayacaktı. Biz
savaşa girmekle hem bu devletlere yardımcı olduk, hem de Rusya, İngiltere
7
Celal Nuri, “Bulgar-Osmanlı İttifakı”, Ati, nr. 163, 12 Haziran 1334/1918, s. 1-2.
8
Celal Nuri, “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran 1334/1918, s. 2.
9
Celal Nuri, “Biz Harbe Girmeseydik-Bizim İstediklerimiz”, Ati, nr. 166, 15 Haziran 1334/1918, s. 1-2.
56
56
ve Fransa’nın emellerine kati bir darbe vurduk. Celal Nuri, kuvvetli bir
Osmanlı ordusunu, “kaviyyü’ş-şekime” bir Alman ordusunun eşit sayar.
Bunun yanında Karadeniz’de güçlü bir Osmanlı donanması, merkezi
devletlerin emellerine her zaman hizmet edebilir. Buna göre Türklerin
takviyesi Almanların itilası demektir. Almanlar bu gerçeği görüp “amal-i
milliyemizi tatmin” ve “hakk-ı hayatımızı istirdad” hususlarında bize yardım
etmelidirler. Bunlar ise şu hususlardır: “Devlet-i Osmaniye kaybettiği arazisini,
Irak ve Filistin aksamını istirdad etmeli, Ceziretü’l-Arab’ı temizlemelidir.
Devlet-i Osmaniye’nin Mısır’daki hukuku bila-kayd u şart iade edilmelidir.
Devlet-i Osmaniye, şarkta müstakil bir İran ister, İran’ın İngilizlerden istirdadı
ve Tahran’ın bir menba-i fesad ve şikak olmaması amal-i milliyemizdir.
Karadeniz’in mevcudiyet-i Osmaniye’de mevkii büyüktür. Orada teşekkül
eden ırkdaş ve dindaş hükümetlerle aralarında kalan ufak hükümetler
murakabe-i Osmaniye altında bulunmalıdır. Bi-şart-ı an ki Adalar denizindeki,
her iki kara su havzalarımız iade edilsin. Trablusgarp ve Bingazi ve on iki
ada, maa Habeş sevahili sultan-ı meşruuna iade edilmedikçe AvusturyaMacaristan şimali İtalya’yı boşaltmamalıdır. Adalarımızın (maa Girid) istirdadı
için müttefiklerimiz bize teminat-ı kaviye vermelidir. Şu harb-i havl-nakde
emr-i iaşemiz, Almanya ile sair müttefiklerin iaşesi ne derecede temin olunur
ise o mertebede tatmin edilmelidir.”10
Ancak Celal Nuri’nin ileri sürdüğü bu fikirler ve emeller uzun sürmez.
Çünkü Amerika Birleşik Devletleri 2 Nisan 1917’de itilaf devletlerinin safında
savaşa girmesi, müttefiklerin özellikle batı cephelerinde zor durumda
bırakmış, kısa bir zaman sonra da onların bu cephelerde birer birer
çökmelerine
sebep
olmuştur.11
Bundan
sonra
Celal
Nuri,
“Devlet-i
Osmaniye’nin kaybettiği arazisinin, Irak, Filistin, Trablusgarp, Girid ve öteki
adaların istirdadı için değil, sadece mevcudiyetimizi muhafaza etmek için
savaşmakta olduğumuzu yazmaya başlar. “Biz olanca kuvvetimiz, kudretimiz,
10
Celal Nuri, “Biz Harbe Girmeseydik-Bizim İstediklerimiz”, Ati, nr. 166, 15 Haziran 1334/1918, s. 1-2.
11
Rıfat UÇAROL, Siyasi Tarih (1789-1999) , Filiz Kitabevi, İstanbul 2000, s. 503.
57
57
azmimizle İngiltere’ye karşı azamet ve heybetimizi değil, mevcudiyetimizi
muhafaza ediyoruz. Kahraman zabitlerimiz, Gazanfer askerlerimiz kum
çöllerinde, enva-i meşakkate tahammül ederek mülkümüzün, namusumuzun
müdafaası için kanlarını feda etmekten çekinmiyorlar.”12 O Amerika Birleşik
Devletlerinin, itilaf devletlerinin yanında savaşa girebileceğini hiçbir zaman
tahmin etmemişti. Bir diğer yazısında ise şöyle bir tespitte bulunmakta ve
savaş içerisinde hiç beklenmedik olayların yaşandığını ifade etmektedir.
“Rusya’nın inhilali, muharebenin başlangıcında nasıl tahmin edilemediyse,
hükmat-ı müttehidenin de böyle ceffü’l-kalem bir devlet-i askeriye olacağı
tahmin edilmemişti.”13 Bundan sonra artık Almanya ile ittifakımızın övgüsüne
dair yazıların yerini, savaşın doğurduğu suiistimallerin çoğaldığı, iaşe ve
münakalatın zorlaştığı ve asayişin kalmadığı yolunda yazılar alır. Artık bir
devleti kurtaracak yolun başkalarıyla yaptığı ittifaklar değil, “devletin kendi
kuvvet ve hayatiyeti” olduğunu kabul eder.14
Celal Nuri, 29 Eylül 1918’de Bulgaristan’ın tek başına itilaf devletleriyle
anlaşarak savaştan çekilmesini komşuluğa ve müttefikliğe aykırı bulur. Peş
peşe gelen hayal kırıklıkları Osmanlı Devletinin, kaybettiği arazisini istirdad
hülyasıyla 1914’te girdiği bu ittifak, müttefiklerinin rejimlerini ve varlıklarını
bile korumaya muvaffak olamadan dağılıp gitti. Ati gazetesinin sayfalarında
artık ittifaktan övgüyle değil, pişmanlık ve nefretle bahsedilir. Celal Nuri,
makalelerinde zaman zaman I. Dünya Savaşının içte ve dışta doğurduğu
sonuçlara da genel olarak değinir. Bu harbin “cihan inkılabının girizgahı”
olduğunu belirterek,15 Fransız-Alman (1870), Osmanlı-Rus (1877) ve
Osmanlı-Yunan (1897) savaşlarında çok farklı olduğunu bildirir. Hatta Fransız
ihtilalini bile bu harbin karşısında “tecrübe-i tıflane mahiyetinde” kalır. Ona
göre bu savaş dünyada büyük değişimlerin sebebidir. Yazılarında zaman
12
Celal Nuri, “Harb Fakirleri”, Ati, nr. 180, 29 Haziran 1334/1918, s. 1-2.
13
Celal Nuri, “İcmal-i Ahval”, Ati, nr. 219, 10 Ağustos 1334/1918, s. 2.
14
Celal Nuri, “Bayram Musahabesi-Yaşamak Azmi”, Ati, nr. 253, 17 Eylül 1334/1918, s. 2.
15
Celal Nuri, “Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 4.
58
58
zaman savaş sırasında yaşanan usulsüzlüklere ve yolsuzluklara da değinir
ve bunları şiddetle eleştirir. Kanunlarda ve devlet idaresinde köklü
değişikliklerin yapılması gerektiğini makalelerinde ve kitaplarında ısrarla
belirtir. Harbin doğurduğu bu ahlaki problemler karşısında ise kanun neyi
emrediyorsa o şekilde mücadele etmeyi tavsiye eder.16
Celal Nuri, I. Dünya Savaşının dünyada doğurduğu genel değişiklikleri
de inceler ve bunlara değinir. Makaleleri için seçtiği başlıklar bu değişikliğin
boyutları hakkında birer ipucu niteliğindedir: “Cihan İnkılabı” 17, “Merkez-i
Alem Değişiyor”18, “Dehrin Takallübatı”19, “Yeni Diplomasi”20, “İçtimai
Kıyamet”21 ve “Yapmak, Yıkmak”.22 Ona göre I. Dünya Savaşından sonra,
savaştan önceki hayatın iadesi için çalışmak, ölüyü diriltmek gibi imkansız bir
şeydir. “Ölüleri diriltmek nasıl adimü’l-imkan ise, şekl-i afilindeki hayatı da
iade etmek, öylece mümtenidir.”23
Celal Nuri, savaşın diplomasiyi de değiştirdiğini ifade eder. Bu
değişimde I. Dünya Savaşının etkisinin büyük olduğunu da belirtir. Eskiden
diplomasi “kuvvet, şiddet, mekr u hile, ittifak ve itilaf, tabasbus ve müdara,
taltif ve tahvif gibi esaslara” dayanıyordu.24 Wilson prensipleriyle kurulmaya
başlayan yeni diplomasinin temeli ise “açıklık”a dayanıyordu. Ona göre I.
Dünya Savaşına kadar Osmanlı Devletinin varlığını muhafaza eden unsur
16
Celal Nuri, “Suiistimaller”, Ati, nr. 230, 21 Ağustos 1334/1918, s. 1-2.
17
Celal Nuri, “Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 1-2.
18
Celal Nuri, “Merkez-i Alem Değişiyor”, Ati, nr. 257, 24 Eylül 1334/1918, s. 2.
19
Celal Nuri, “Dehrin Takallübatı”, Ati, nr. 266, 3 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
20
Celal Nuri, “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1-2.
21
Celal Nuri, “İçtimai Kıyamet”, Ati, nr. 308, 16 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
22
Celal Nuri, “Yapmak, Yıkmak”, Ati, nr. 337, 16 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1.
23
Celal Nuri, “Yeni Hayat İçin İstihzarat-ı Fikriye”, Ati, nr. 97, 7 Nisan 1334/1918, s. 1.
24
Celal Nuri, “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1.
59
59
“Avrupa muvazenesi”, diğer bir deyişler itilaf ve ittifak devletlerinin
uzlaşamaması idi.25
25
Celal Nuri, “a.g.m.”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918, s. 1.
60
60
B. İTTİHAT VE TERAKKİ
Ati gazetesi çıkmaya başladığı sırada iktidarda bulunan parti İttihat ve
Terakki idi. Celal Nuri gazetenin ilk aylarında memleketteki kıtlık, pahalılık,
suiistimal, yolsuzluk, rüşvet ve kötü yönetimden şikayet etmekle birlikte,
hükümeti ve İttihat ve Terakkiyi eleştirmemiştir. Hatta böyle hassas bir
dönemde
iktidarın
desteklenmesi
gerektiğini
ifade
etmiştir.
“İhtilaf,
Müzaheret” makalesinde; “Hükümet, milletin hükümetidir. Sabık Rusya’da
olduğu gibi bir tabaka-i necibe ve müdirenin, Fransa’da olduğu gibi
bankerlerin, İngiltere’de olduğu gibi Hindistan’a tasarruf eden açık veya
kapalı heyetlerin değil” demektedir.26 1918 yılı sonlarına doğru Celal Nuri’nin
İttihat ve Terakki ile ilgili fikirlerinde değişmeler başlar. “Saltanat, Hükümet,
Millet, Cemiyet-i Düvel, Fırkalar, İstikbalimiz” başlıklı tam sayfalı makalesinde
bu değişimlerin izleri açıkça görülebilir. 27 Ona göre İttihat ve Terakki bir temel
fikre, bir programa değil, şahıslara dayana bir fırkadır. Aynı zamanda bu
durumun ortaya çıkışına zemin hazırlayan bir diğer faktör ise muhalefete
karşı
olan
tahammülsüzlük
idi.
Bu
durumda
fırka
ile
toplumun
bütünleşememesine sebep olmuştur. Siyasi ve askeri hezimetlerden sonra
İttihat ve Terakkiye karşı çok ciddi bir muhalefet başlamıştır. Fırka idarecileri
ve mensupları ağır eleştiri ve ithamlarla karşı karşıya kalmışlardır. Celal
Nuri’nin İttihat ve Terakki mensuplarının eleştirisi, ileride tutuklanma ve
cezalandırılmalarıyla
ilgili
meselelerde
üzerinde
ısrarla
durduğu
fikir
“kanunlara uygunluk” fikridir. 4 Teşrinisani 1334/ 4 Kasım 1918 tarihli
gazeteler İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin memleketten kaçışlarıyla ilgili
haberlerle doludur. Ati, bu haberi “Talat, Enver ve Cemal’in Firarları” başlığı
ile vermiştir.28 Haber o kadar korkunç ve dehşet vericidir ki ilk anda
inanılamamış ve şüphe ile karşılanmıştır. Bu yüzdendir ki Ati’deki ilk haberde
26
Celal Nuri, “İhtilaf, Müzaheret”, Ati, nr. 108, 18 Nisan 1334/1918, s. 1-2.
27
Celal Nuri, “Saltanat, Hükümet, Millet, Cemiyet-i Düvel, Fırkalar, İstikbalimiz”, Ati, nr. 276, 13
Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
28
Ati, nr. 298, 4 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
61
61
oldukça temkinli bir dil kullanılmıştır. Bunun yanında aynı güm Said Halim
Paşa ve Talat Paşa kabinelerinin Divan-ı Ali’ye sevk edileceklerine dair
haber29 ile İsmail Canbolat başkanlığında İstanbul’da toplanan son İttihat ve
Terakki Kongresinde fırkanın adının değiştirilmesine dair tartışmalar da
yayınlanır. Celal Nuri, “Firardan Sonra…” başlıklı yazısında, daha önce
kabinenin iki kamburu olarak nitelendirdiği Adliye Nazırı Hayri Efendi ile
Maliye Nazırı Cavid Beyi bu sefer kabinenin iki kangreni olarak vasıflandırır
ve derhal kabineden tasfiye edilmelerini ister. Ona göre bunlar “Reisleri ve
arkadaşları ar-ı firarı ihtiyar etmiş alçaklardır.”30
“Bizde Cumhuriyetin İlgası” adlı yazısında, kendisine sözlü olarak
“saray istibdadı hazırlıyorsunuz” diyen bir gazeteci arkadaşına cevap
vermiştir.31
İstibdat,
saraydan
hükümetten,
parlamentodan,
milletten,
haşerattan, havastan, ruhanilerden nereden gelirse gelsin “mekruhdur,
makduhdur ve buna karşı gelmek her ferdin fariza-i zimmetidir” dedikten
sonra “Siz Talat, Enver, Cemal istibdadını mı istiyorsunuz?” diye sorar. Eğer
öyleyse “Ben, bu ekanim-i selaes-i menhusenin istibdadına, Sultan Hamid’in
idare-i keyfiyesini tercih ederim. O zaman hiç olmazsa bir padişahın makhuru
idik; geçen güne kadar Sulukule Çingenelerinin zebunu bulunuyorduk” der.
Celal Nuri, İzzet Paşa kabinesinde hala İttihatçı unsurlar bulunduğunu
ifade ederek bunun tekrar baskıcı bir idarenin geri geleceğine dair korkuları
olduğunu dile getirir ve böyle bir durumda takip edilecek yolu ise şöyle tarif
eder:
“Bugün
vaziyeti
kurtaracak,
millete
millet
olduğunu
bildirecek
münhasıran, teba-i sabıkasıyla birlikte Sultan Mehmed Han-ı Sadis
Vahideddin Efendimiz Hazretleridir.” Sultan Vahideddin’in mazisi pak olduğu
için “mülk ve milletin selametinden başka” bir şey düşünemeyeceğini kabul
eder. Ona göre şimdiye kadar İttihatçıların müdahaleleri sebebiyle saltanat
makamı
organizasyonsuz
bırakılmıştır.
Yeni
padişahımız
29
Ati, nr. 298, 4 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
30
Celal Nuri, “Firardan Sonra…”, Ati, nr. 299, 5 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
31
Celal Nur, “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
kuvvet
ve
62
62
kudretlerinin “hiçbir şaibe-i hacz ile mu’tel olmadığını bilmelidir.” Celal Nuri
düşüncesini açıkça ifade eder: “Biz padişah isteriz, cumhuriyetten artık bıktık!
Hem de nasıl cumhuriyet? Unvanını ilandan tehaşi eden ve bostan korkuluğu
gibi, on seneden beri bir padişah ve parlamento ibka eden alçak, iki yüzlü,
mürai bir cumhuriyet-i ekal ve eclaf, bir cumhuriyet-i hazele bir cumhuriyet-i
şakiye!”32
Celal
Nuri,
İttihatçı
paşaların
yurt
dışına
kaçmaları
kaçırılmalarından İzzet Paşa kabinesini sorumlu tutar.33
veya
Bu husustaki
düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: “Paşalar kaçırılır mı? İttihatçı nazırların
muamelatına müsaade edilir mi? İttihatçı zabıta, İttihatçı valiler ne demektir?
Hükümeti zayıf düşürmüyoruz, onu ez’af görüyoruz. Hem de böyle mütareke
ile musalaha arasında bir ez’af hükümet maazallah devlet içn badi-i selamet
olamaz. Tarihe karşı bağıra bağıra iddia ediyorum: Biz, bu dakikada zeyıf,
nahif, hafif değil, kavi, tehdidini ikaa kadir, muktedir, durbin, alude-i İttihad
olmamışı bir hükümet istiyoruz.”
“Türklere!..” başlıklı makalesinde yabancı ülkede çıkan bir gazeteye
İstanbul’dan gönderilmiş bir mektuptan bölümler aktarır: “… Biz hiçbir
propagandada bulunmaya hacet görmeden bu beş asırlık rakiplerimizi
birbirlerine geçirdik. Türklerin matbuatı müdafa-i milliyeyi unutmuşlar, sen şu
kadar çaldın; ben o kadar değil, daha az çaldım, sen namussuzsun; ben
müstakimim yolunda sütunlar dolusu yazı yazıyorlar. Türk milleti tehlike
muvacehesinde ittihat etmeyi bilmediğinden kelimenin yeni medlülüyle bir
millet teşkil etmezler. Birbirini ekl ve bel’ eden Müslümanlar işin encamında
tükenmiş, bitmiş bulunacaklar ve sahneyi terk edeceklerdir. İşte, o
zaman…”34 Celal Nuri, bir Rumun ağzından yazılan bu mektubun sonunu
getiremez;
ancak
memleketteki
İttihatçı
düşmanlığı
ve
32
Celal Nur, “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
33
Celal Nuri, “Şimdi Anlıyoruz”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
34
Celal Nuri, “Türklere!..” Ati, nr. 314, 22 Teşrinisani 1334/1918, s. 1-2.
taraftarlığı
63
63
kavgasından düşmanlarımızın nasıl
faydalanmak istediklerini hayretle
müşahede eder.
Celal Nuri, memlekette bir korku havasının estirilmesi yerine “ferden
İttihatçılardan mücrim olanların” kanuna göre cezalandırılmalarının en uygun
yol olduğunu ifade eder. Son devrin muhakemesinin görülmesi gerektiğine
inanmakla birlikte, onu düşündüren ciddi eksikliklerimizin bulunmasıdır.
Bunların başında ise Mesuliyet-i Vükela Kanunu ve Divan-ı Ali Kanunu gelir.
Bu husustaki düşüncelerini “Büyük Muhakemeler” başlıklı yazısında anlatır. 35
“Vaziyet” başlıklı makalesinde, eski müttefiklerimizle
siyasi ve
ticari
ilişkilerimiz fiilen kesildikten sonra düştüğümüz yalnızlık ve terk edilmişlik
üzerinde durur. Henüz anlaşma yapılmadığından dışarıyla hiçbir alışveriş
yapılamamaktadır. Bu durum idari, siyasi ve ticari pek çok problemler ortaya
çıkarmıştır. Böyle bir zamanda amacımızın; “1-Hilafet ve saltanatın, 2Memlekette üss-i hükümetin, 3- Meşruiyet ve meşrutiyetin ihyası” olduğunu
belirtir ve “fırkacılığın, intikam hislerinin, ihtirasat-ı hasisenin” üstüne
çıkmamızı ister.36
“Kendi
Kendimize
Gelin
Güvey”
başlıklı
yazısında
fırkaların,
dayanması gerekli temel fikirleri anlatır.37 İngiltere ve Amerika’da “hürriyetperveran” ile “muhafazkaran” insanlar vardır. Bunların düşünce ve eğilimleri
birbirinden farklıdır. Millet hayatında, gerçekte var olan bu farklılık, partiler
şeklinde siyaset hayatına da yansıtılır. Çünkü bu memleketlerdeki partiler
toplumda mevcut olan bir fikir ve bir ihtiyaç üzerine kurulur ve bu sebeple
kuvvetli ve uzun ömürlü olurlar. Buradaki izahatın amacı memlekette var olan
fırkaların ne kadar fikir anlamında ciddi bir temel üzerinde bulunmamasıdır.
İttihat ve Terakkinin kendi bünyesinde görülen bu eksiklik ve bozukluk,
icraatında da görülür. Onun en büyük hatalarından birisi, idareyi eline aldığı
35
Celal Nuri, “Büyük Muhakemeler”, Ati, nr. 336, 15 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1-2.
36
Celal Nuri, “Vaziyet”, Ati, nr. 341, 20 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1.
37
Celal Nuri, “Kendi Kendimize Gelin Güvey”, Ati, nr. 346, 25 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1-2.
64
64
gün “memur tasfiyesi”ne başlamasıdır.38 Gerçi bu konuda ona bir dereceye
kadar hak vermek gerekir. Çünkü II. Abdülhamid hükümeti “bir takım sadıka
ve bendeganı” bazı mevkilere çıkartmıştı. Bunların yerlerinde tutulması doğru
değildi. Fakat İttihat ve Terakki bunların tasfiyesiyle yetinmedi. Devlet
daireleri dama tahtasına döndürüldü. Hiçbir memur mevkisinden emin
olamıyordu. Sonunda memurluk ciddi bir iş olmaktan çıktı. Celal Nuri’ye göre
“son felaketlerimizin esbab-ı ledünniyesinden biri de” idaremizdeki bu
ihtilaldir. Celal Nuri’nin İttihat ve Terakkiye ve onun “cild-i sanisi” dediği
Hürriyet ve İtilaf Fırkasına bu eleştirileri yağdırdığı sırada, Hürriyet ve İtilaf
Fırkasının liderlerinden birisi olan Ali Kemal, tabiatıyla bu eleştirilerden hiç
hoşlanmıyordu. Celal Nuri önce tutuklanır, daha sonra 20 Mart 1919’da
Roma’ya sürgüne gönderilir.39
Bu esnada 28 Nisan 1919’da İttihat ve
Terakki liderlerinin muhakemesine başlanır. 15 Mayıs 1919’da İzmir
Yunanlılar tarafından işgal edilir. Bunun hemen akabinde 19 Mayıs 1919’da
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla birlikte Milli Mücadele başlar.
Celal Nuri 24 Temmuz 1919’da Roma’dan İstanbul’a dönüp gazetesinin
başına geçer.
38
Celal Nuri, “Hükümetle Birlikte İdarenin Değişmesi”, İleri, nr. 40-422, 11 Mart 1335/1919, s. 1-2.
39
İleri, nr. 422, 11 Mart 1335/1919, s. 1.
65
65
C. MÜTAREKEYE GİDEN YOL
1918 yılının sonbaharına doğru I. Dünya Savaşında sona doğru
yaklaşılmaya başlanmıştır. Muharip taraflar artık silahlı mücadele yüzünden
artık tükenme noktasına gelmek üzereydiler. Tabi ki Osmanlı Devleti de artık
bu hususta bir takım arayışlara girmişti. 3 Eylül 1918’de Sadrazam Talat
Paşa Berlin’e gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır. 40 Viyana’dan yayılan
haberlere göre sadrazamın bu seyahatine büyük bir önem verilmektedir.
Talat Paşa’nın Alman yetkilileriyle yapacağı görüşmelerde Almanya ve
Bulgaristan arasında sona eren müzakereler ile Almanya’nın, müttefiki olan
Osmanlı Devleti’ne haber vermeden Brest-Litovsk Anlaşmasını Rusya ile
gizlice anlaşarak kendi lehine değiştiren muahedenin mevzu bahis olacağı
“farz ve tahmin” olunur. Görüşmelerde bu meseleler belki ele alınmıştı fakat
paşanın Viyana’dan geçerken verdiği bir beyanat, Ati sayfalarında bu
meselelerin artık gölgede kalmalarına sebep olmuştur. Sadrazam Talat Paşa
bu beyanatında,41 “Kıştan evvel sulh olacaktır. Harbin neticesi anlaşılmıştır.
Muharebeden ne istihsal edilmek lazım gelirse istihsal olunmuştur.
Binaenaleyh devamı bi-suddur. Düşmanlarımızın cümlesi hatta Amerika’da
istisna edilmeyerek yakında harbin devamından bir fayda hasıl olmayacağını
anlayacaklardır” demiştir.42 Bu sözler basında, bu arada Celal Nuri’de büyük
bir sevinç ve umut doğurmuştur. Hemen ertesi günkü “Talat Paşa ve Sulh”
başlıklı makalesinde43 bu konuyla ilgili umut ve endişelerini anlatır. Osmanlı
Devleti dört sene önce savaşa girmekle onun gidişini nasıl değiştirdiyse,
şimdi sulha karar vermekle de “mukadderat-ı harbiye”ye tesir etmek
kudretine sahiptir. Hadi bu düşünceyi bir kenara bırakalım, savaş bir çok
siyasi
meseleleri
hala
çözememiştir.
Üstelik
yenilerini
doğurmuştur.
Avusturya ile Almanya, Almanya ile Bulgaristan, Bulgaristan ile Türkiye,
40
Ati, nr. 240, 4 Eylül1334/1918, s. 1.
41
Ati, nr. 246, 10 Eylül 1334/1918, s. 1.
42
Ati, nr. 246, 10 Eylül 1334/1918, s. 1.
43
Ati, nr. 247, 11 Eylül 1334/1918, s. 2.
66
66
Türkiye ile Almanya arasındaki “mübayenet-i efkar” bunların başlıcalarıdır.
Ona göre savaşın uzamasının, dolayısıyla sulhun gecikmesinin asıl sebebi,
çarpışan iki kuvvetin “muvazenesi”dir. İtilaf devletleri ile müttefik devletler
arasındaki bu güç dengesi silahla, taraflardan birisinin üstünlüğü ile
bozulmadıkça devamlı bir barışın sağlanması çok zordur. Bu “muvazene”
fikri, Celal Nuri’nin I. Dünya Savaşının gidişiyle ilgili makalelerinde sabit
fikirlerinden birisidir. Savaşın uzamasını hep bu “muvazene”ye dayandırır.
Sadrazam Talat Paşa’nın beyanatı onda “muvazene” bozulmadan da sulhun
sağlanabileceği umudunu canlandırır. Ancak bunun için “nev’-i beşerin
salahı” gereklidir. Bunda ise endişelidir. Endişelerini şöyle dile getirir:
“Cemiyet-i düvel, sulh-i na-müsellah, mecburi haken usulleri – ihtirasat bu
mertebe alevli iken- acaba, saha-i husule çıkabilir mi? Makul ve mutedil bir
sosyalizm
mukadderat-ı
beşeriyeye
hakim
olabilir
mi?
Bu
cihetleri
bilemiyorum. Ve zannederim ki insaniyet-i lahika henüz bu inkılaba hazır
değildir.” Yine de makalesinin sonunda Talat Paşa’nın beyanatının “güzel bir
sır ve hakikati ihtiva “ ettiğini belirterek umudunu korumaya çalışır.
Celal Nuri dış basındaki barışla ilgili haber ve yorumları da yakinen
takip etmiştir. “Sulha Kaç Kilometre Kaldı?”44 başlıklı makalesinde Londra’da
yayınlanan Times gazetesinde çıkan “Muamma-yı Zafer” adlı yazı üzerindeki
düşüncelerini anlatır. Bu yazıda barış için henüz “pek enginlerde olduğumuz
belirtilir. Makalede batıda itilaf devletlerinin başarısı devam ettiği takdirde
“maksadı Türkleri elinde bir alet olarak kullanmak” olan Almanya’nın doğuda
yapması muhtemel hareketlerden de bahsedilir. Celal Nuri bunları okuyunca,
umutları iyice kırılır ve “nesl-i hazır sulh yüzü göremez” der. Bir yandan da
Talat Paşa’nın iyimserliğini de göz ardı etmeye de gönlü bir türlü razı olmaz.
Yazısını “…kar yağmadan dildade-i müsalemete kavuşalım” temennisiyle
bitirir.
44
Ati, nr. 249, 13 Eylül 1334/1918, s. 2.
67
67
“Sulh
Dolayısıyla
Avusturya-Macaristan’ın
Tecdidi”45
başlıklı
makalesinde de barışın imkanları üzerinde düşünür. Ona gör barışı geciktiren
sebeplerden biri Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun mevcut yapısıdır.
Bu devletin temeli hanedandır. Bu bakımdan bu büyük müttefikimiz milliyet
esası üzerine kurulu ispanya, demokrasi temeli üzerine kurulu Amerika ve
coğrafya menfaatlerine dayalı İsviçre’ye benzemez. “Avusturya milliyetlerin
fevkinde bir devlettir.” Bu devletteki milliyetleri bir hanedana “biat etmek”
bağı, birlik halinde tutabilir. Biatın dışında en kuvvetli bağ ise mezheptir.
Halbuki Avrupa’da bu asırda milliyet, dine üstün gelmiş ve daha ağır
basmıştır. Celal Nuri aslında milliyetlere geniş ayrıcalıklar verilmesi gerektiği
düşüncesinde olmakla beraber, Avusturya-Macaristan İmparatorluğundaki
gelişmeleri burada daha ziyade barışa yardımcı olmaları bakımından ele
almakta
ve
değerlendirmektedir.
Bu
düşüncelerini
“Sulh-i
Karib
Münasebetiyle Türkler ve Wilson Nazariyesi” başlıklı makalesinde ele alır.46
İtilaf ve Amerika Birleşik Devletlerinin ortaya attıkları “Her millet, kendi
mukadderatına hakim olmak hakkını haizdir” nazariyesini önce şüphe ile
karşılar. Çünkü İngiltere’nin uygulamaları bu nazariye ile çelişir. Bu durum
onda bu nazariyenin “siyasi bir silah” olarak kullanılabileceğine dair şüpheler
uyandırır. Ancak asır, milliyet asrıdır. Her şeye rağmen bu nazariyenin
milliyet esasına “pek mülayim” geldiği için yürüyeceği kanaatindedir. Bu
nazariyeden yararlanmak, her millet gibi, Türk milletinin de hakkıdır. “Türk
milleti bu hakkını büyük bir ihtimal-i muvaffakiyet ile dava eder. Buradan yola
çıkarak hukukumuzu, Wilson nazariyesinden yola çıkarak, “divan-ı aleme”
tanıtmak zorunda olduğumuzu ifade eder. Ancak böylece şerefli bir barış
yapılabilecektir. Celal Nuri bu fikirlerin kabulü için diplomatlarımızın bütün
gayretlerini göstermelerini ister.
45
46
Ati, nr. 265, 2 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
Celal Nuri, “Sulh-i Karib Münasebetiyle Türkler ve Wilson Nazariyesi”, Ati, nr. 267, 4 Teşrinievvel
1334/1918, s. 2.
68
68
“Sulh İçin Seferberlik” başlıklı makalesinde savaşmak için seferberlik
yapıldığı gibi barış için de seferberlik yapılabileceğini söyler ve bu barışta
maddi bakımdan alabileceklerimizin azamisini elde etmeye çalışmalıyız der. 47
Bunun için hazırlıklı olmamız gerektiği açıktır. Bunun yanında kanunlarımızda
ve idare tarzımızda yenilikler yaparak yeni hayata layık olduğumuzu aleme
ispat etmeliyiz. Ancak o zaman barış masasında hakkımızı alabiliriz. 48 Tabi
bir de milletlerin genel eğilimini, dünyanın nereye doğru gittiğini yakından
takip etmeli ve süratle programımızı ona göre hazırlamalıyız. Elimizdeki
siyasi silahlar, zihniyetimiz ve hatt-ı hareketimiz yeni olmalıdır. Klasik
diplomasi devri geçti. Avrupa’nın her yerinde bu tarz-ı siyaset iflas ediyor.”49
47
Celal Nuri,”Sulh İçin Seferberlik” , Ati, nr. 269, 6 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
48
Celal Nuri, “İstikbalimiz”, Ati, nr. 270, 7 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
49
Celal Nuri, “Acil Bir Sulh”, Ati, nr. 277, 14 Teşrinievvel 1334/1918, s. 3.
69
69
D. MONDROS MÜTAREKESİ VE SONRASI
Mondros Mütarekesinin haberi, Ati’de 1 Teşrinisani 1334 / 1 Kasım
1918’de “Mütareke İmzalandı!” başlığı ile verilir. 50 Aynı sayfada mütareke ile
ilgili imzasız yazıda “Mütarekenin, müsalaha-i katiyenin mukaddimesi
olacağını ve bundan böyle hiçbir surette tekrar muhasamata meydan
verilmeyeceğini zan ve ümid eyleriz” denildikten sonra, 24 maddeden ibaret
olan mütarekenin 22 maddesi yayınlanır.
Celal Nuri, aynı gün gazetenin ikinci sayfasında “Mukadderat-ı
Tarihiye, Mukadderat-ı Cedide”51
Macaristan
ve
uymadıklarından
Osmanlı
yıkıldıklarını,
başlıklı makalesinde Rus, Avusturya-
imparatorluklarının
insanlığın,
“icabat-ı
bu arada bizim
cedideye”
yeni
bir
mukadderata doğru gitmekte olduğumuzu anlatır.
Celal Nuri ertesi günkü gazetede Sadrazam İzzet Paşa’ya hitaben bir
mektup yazar.52 Mektubunda basın hürriyeti istedikten sonra, harbe ve mali
felakete sebep olmuş İttihatçıları hala kabinesinde tutmasının ne millete ne
de “yeni dostlarımıza badi-i itminan” olamayacağını belirtir. İtilaf grubunun,
Almanya’yı “pamal” etmek gayesini güttüğünden umumi sulhun uzayacağını
tahmin eder ve bizim “bir müsalaha-i münferideye müftekir” olduğumuzu
söyleyerek acil bir sulh ister.
Şimdiye kadar barışla ilgili makalelerde ele aldığı fikirlere bundan
sonra yeni bir çizgi eklenir. Bu yeni çizgi, “yeni dost” dediği İngiltere’ye
“tekarüb” yani yakınlaşma fikridir. Bu hususta “Cezri Bir Sulh” başlığı altında
kaleme aldığı makalede düşüncesini dile getirmiştir.53
Şöyle demektedir:
50
Ati, nr. 295, 1 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
51
Celal Nuri,“Mukadderat-ı Tarihiye, Mukadderat-ı Cedide”, Ati, nr. 295, 1 Teşrinisani 1334/1918, s.
2.
52
Celal Nuri, “Sadrazam İzzet Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”, Ati, nr. 296, 2 Teşrinisani
1334/1918, s. 1.
53
Celal Nuri, “Cezri Bir Sulh”, Ati, nr. 306, 14 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
70
70
Evet sulh istiyoruz. Sulhu kiminle yapacağız? İtilaf devletleri ile. İtilaf
devletlerinin
“ser-amedi”
kimdir?
İngiltere.
Sulh,
bu
iradeyi
sadece
söylemekle gerçekleşmez, bazı siyasi teşebbüsleri ve uyuşmaları gerektirir.
İtilaf devletleri mütareke için İngiltere’yi vekil tayin ettiğine göre “bizim olanca
işimiz bu devlet-i galibe iledir.” Sulh masasına oturmadan neyi ve nasıl
isteyeceğimizi bilmeliyiz. Celal Nuri bu süreçte de İngiltere’ye güven telkin
etmeliyiz fikrini de savunur. İngiltere ile sağlayacağımız yakınlaşmanın bize
bir menfaatinin daha olacağını ifade eder ki; o da Talat Paşa hükümetinin
sırtımızda bıraktığı ağır borç yüküdür. Bu yükün altından da ancak “vesail-i
siyasiye” ile kalkabiliriz. İngiltere ile yakınlaşmayı ise ancak cezri tedbirlerle
hükümetimizi, hatta devletimizi “esasat-ı cedide muktezasınca tanzim”
etmektir. Ancak ortada sulh yapacak taraflardan birisi yoktur. Bu hususta bir
belirsizlik mevcuttur. Bu durum karşısında Celal Nuri hem galiplerde hem
mağluplar da görülen ortak bir gelişmeye dikkat çekiyor ve bunun yenileşme
olduğunu ifade ediyor. “Alem hep yenilerin, yepyenilerin eline geçiyor.” 54 Biz
de hayatiyetimizi devam ettirmek ve ileride şerefli bir sulh yapabilmek için “bu
cereyana karışmak” zorundayız. “
“Konstantiniyye” başlıklı makalesinde55 sulhun hala imzalanmayışını,
büyük devletlerin bazı önemli meselelerde henüz anlaşamamış olmalarıyla
açıklar ve denizlerin serbestisinin de bunlardan biri olduğunu yazar.
İstanbul’un durumu da bu meseleyle ilgilidir. Böyle olduğu halde iç çekişmeler
yüzünden ne hükümetimiz ne diplomatlarımız İstanbul’un mukadderatıyla ilgili
olarak hiçbir fikir ortaya atmamışlardır.
Mütarekeyi imzalayan Ahmet İzzet Paşa Hükümeti kuruluşundan
itibaren pek çok çevre tarafından pek de benimsenmemişti. Bu yüzden de
uzun ömürlü olmamıştır. Bunda etkili olan bir diğer faktör ise kabinenin
kuruluşunda bizzat Talat Paşa’nın dahlinin olduğu kanaatidir. Kabine Cavid
ve Hayri Beyler sebebiyle ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Hükümete bu
54
Celal Nuri, “Mesail-i Hakikiye”, Ati, nr. 367, 15 Kanunusani 1335/1919, s. 1.
55
Celal Nuri, “Konstantiniyye”, Ati, nr. 380, 28 Kanunusani 1335/1919, s. 1.
71
71
tarzda eleştirilerde bulunan yazarlardan birisi de Celal Nuri Beydi. Celal Nuri
Bey bir yazısında Cavid
Beye yüklenerek memleketi ekonomik açıdan bu
hale getiren hususun Cavid Beyin altı yedi senedir uyguladığı ekonomi
politikasına bağlamıştır.Cavid Bey anılarında kendisiyle ilgili olan bu
eleştirilere değinerek Celal Bey için “kendisine Cavid Bey aleyhinde bir şey
yaz demişler ve yahud bazı mahfile hoş görünmek için bir şey yazmak
istemiş” yorumunda bulunmuştur.56 Mütarekenin imzalanmasından hemen
sonra Celal Nuri tarafından Ati Gazetesinde “Sadrazam İzzet Paşa
Hazretlerine Ariza-i Mekşufe” başlıklı yazıda57 hükümette tasfiyeye gidilmesi
isteniyordu. İttihatçı liderlerin yurt dışına firarları hükümeti ve kabinedeki
ittihatçıları zor durumda bırakmıştır. Celal Nuri “Bizde Cumhuriyetin İlgası”
başlıklı makalesinde58
İttihat ve Terakki hükümetleri ve icraatlarını
eleştirdikten sonra İzzet Paşa hükümeti ile ilgili endişelerini şu şekilde
sıralamıştır: “İzzet Paşa hükümeti, inzibat işlerini hala İttihat ve Terakki
taraftarı memurların elinde tutuyor, merkez-i umumisinin tayin ettiği
parlamentoyu kendisine bağlı biliyor, hala Hayri ve Cavid Beyleri yerinde
tutuyor, yeniden yeniye ittihatçı valiler tayin ediyor ve Talat, Enver ve Cemal
Paşaların, ülkedeki zabıta memurları üzerindeki etkilerini sürdürmelerine göz
yumuyordu.” Hükümetin zaaflarını bu şekilde sıraladıktan sonra Celal Nuri,
çareyi padişahın etrafında toplanmakta bulduğunu ifade eder. Celal Nuri,
eleştirilerini gittikçe yoğunlaştırmıştır. Bu hususta daha keskinleşerek “Benim
bildiğim iki şey var: Masum bir millet ve onun masum padişahı. Şu yarım
porsiyon ittihatçılıktan vazgeçelim…” demekte, hükümetteki ittihatçı nazırların
isimlerini saydıktan sonra bunlara Lut ve Uzza mertebesinde tapınmamalı
56
Cavid Bey, Felaket Günleri Mütareke Devrinin Feci Tarihi-1, Temel Yayınları, İstanbul 2000, s. 240.
57
Celal Nuri, “Sadrazam İzzet Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”, Ati, nr. 296, 2 Teşrinisani
1334/1918, s. 1.
58
Celal Nuri, “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
72
72
şeklinde abartılı bir dil kullanmaktaydı.
59
Basının bu yoğun muhalefeti
üzerine Ahmet İzzet Paşa hükümeti 11 Kasım 1918’de çekilmiştir.60
İzzet Paşa hükümetinin istifasının ardından 11 Kasım 1918 günü
Tevfik Paşa kabinesi kurulmuştur. Kabinenin kuruluşu ve üyelerine ait isim
listesi gazetenin ilk sayfasında yer bulmuştur.61
Aynı gün İzzet Paşa
kabinesinin istifası da gazetede yer bulmuştur. Ertesi gün Celal Nuri
gazetede “Huzur-ı Sami-i Sadaret-penahiye: İaşe ve Celal Muhtar Bey”
başlığı altında yeni kabineye hitaben bir yazı kaleme almıştır.62 Yazıda iaşe
meselesinin
öneminden
ve
hassasiyetinden
bahisle
bu
husustaki
suiistimallerin önüne geçilmesi talebinde bulunur. Yine aynı gün gazetenin
ikinci sayfasında kaleme aldığı “Cezri Programımız ve İstihale Devri” başlıklı
makalesinde de şunlara değinmektedir: “Biz bir sırat-ı gayr-i müstakim
üstünde bulunuyoruz. Maziden istikbale intikal mecburiyetindeyiz. Bugünkü
tertibat-ı siyasiyeyi hep muvakkat telakki etmekteyiz. Nuhbe-i makasıd bun
muvakkatliğin salim ve selim bir tarzda cereyan etmesidir. Ondan sonra mülk
ve milletin idaresi münhasıran efkar-ı cezriyeye iltifat-kar olanlara aittir. Bir
fecr-i tekamül başlayacak ve Türklerle milel-i muasıra arasındaki fark telakki
zail olacaktır.”63 Bu tespitiyle günü birlik tedbirlerle memleketin kurtuluşa ve
feraha eremeyeceğini ifade eder. Bu hususta “Doksan Beşe Doğru” başlığı
altında yazdığı makalesinde de geçici kanun ve nizamlarla devletin bu
buhrandan çıkmayacağını belirtir. Hatta bu yazısında şu ifadeleri kullanır ki:
“Bir hatib tasavvur buyurunuz ki minberin üstünde cemaate menhiyattan
59
Celal Nuri, “Beşerin Akıbeti”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
60
Sina AKŞİN, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele I: Mutlakiyete Dönüş, İş Bankası Yayınları,
Ankara 2010, s. 53.
61
Ati, nr. 303, 11 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
62
Celal Nuri, “Huzur-ı Sami-i Sadaret-penahiye: İaşe ve Celal Muhtar Bey”, Ati, nr.304, 12 Teşrinisani
1334/1918, s. 1.
63
Celal Nuri, “Cezri Programımız ve İstihale Devri”, Ati, nr.304, 12 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
73
73
içtinab için hutbe irad ederken ağzını ıslatmak maksadıyla kadeh kadeh
üzerine rakı içer. Eyyühel-müminun! İçki nassen haramdır, aklen de insanın
dimağını ifsad ve vücudunu berbad eder. Bu sözler üzerine hatib efendi bir
yudumda yirmi beş dirhem çekiyor! İşte İttihat ve Terakkinin de, bugün
meşrutiyete halel geliyor, doksan beşe doğru gidiyoruz yaygarası bu
kabildendir.”64
Celal
Nuri
“Cezri
Bir
Sulh”65
başlıklı
yazısında
kesin
barış
anlaşmasının bir an evvel yapılmasını ister ve bu hususta şunları söyler:
“Yapılacak şeyler çabuk yapılmalıdır. Çünkü musalahanın gecikmesi
mutasavver değildir… şu birkaç gün içinde cezri ve kati bir ıslahat ve teşkilat
siyasetinin resm-i iftitahını icra etmeli ki açık bir alın ile biz de ziyafet-i
sulhiyede iskemlemize oturalım ve karnımız doyduğu halde kalkalım, aç
kalmayalım.”
64
Celal Nuri, “Doksan Beşe Doğru”, Ati, nr. 305, 13 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
65
Celal Nuri, “Cezri Bir Sulh”, Ati, nr. 306, 14 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
III. BÖLÜM
MONDROS MÜTAREKESİNDEN MUSTAFA KEMAL PAŞANIN SAMSUNA
ÇIKIŞINA KADAR YAŞANAN GELİŞMELER
A. I. TEVFİK PAŞA KABİNESİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN FESHİ
İzzet Paşa hükümetinin çekilmesinden sonra yeni kabine Tevfik Paşa
tarafından kurulmuştur. Celal Nuri “Millet”1 başlıklı makalesinde ise önüne
gelen herkesin millet ve memleket hakkında fikir beyan etme hevesinde
olduğunu belirtir ve buna eleştiri getirir. Bu hususa tepkisini şu sözlerle
belirtir: “Millet sözünü bu aralık öteki beriki çokluk ağza alıyorlar. Teessüf
olunur ki bazıları millet, halk, ahali mefhumunu kendi hususi fırıldaklarına alet
ittihaz etmektedirler.” Tevfik Paşa kabinesinin Meclis-i Mebusan da
beyannamesinin
görüşmeleri
hakkında
“Vahim
Dakikalar”2
başlıklı
makalesinde mecliste yaşanan tartışmalara değinmektedir. Tevfik Paşa
kabinesi 18 Kasım’da yoğun müzakereler sonucunda Meclis-i Mebusandan
güven oyu almıştır.3 Sonrasında devam eden süreçte Meclis-i Mebusanın
feshi meselesi konuşulmaya başlanmıştır. Özellikle ittihatçı lider kadrosunun
firarları sonrasında meclisteki İttihatçı grup büyük güç kaybına uğramış ve
meşruiyetini yitirmiş vaziyette idi. Meclisin feshi meselesi mebuslar arasında
da değerlendiriliyor ve bir kısım mebuslar meclis fesh edildiği takdirde Arap
mebuslarının
tekrar seçilmesinin
mümkün
olmayacağını
ve
Arap
memleketleri adına söz söyleyecek kimsenin kalmayacağı ve şu şartlar
altında seçimlerin yapılmasının uygun olmadığı fikrini ileri sürüyorlardı. Tevfik
Paşa hükümeti de kamu oyunu da dikkate alarak Meclis-i Mebusan ile ilgili
görüşlerini netleştirerek meclisin feshi doğrultusunda bir tavır izlemeye
başlamıştır. Zira Tevfik Paşa hükümeti zamanında meclise sunulan aff-ı
1
Celal Nuri, “Millet”, Ati, nr. 307, 15 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
2
Celal Nuri, “Vahim Dakikalar”, Ati, nr 310, 18 Teşrinisani 1334/1918, s.2.
3
AKŞİN, a.g.e., s. 72.
75
75
umumi kanunu mecliste birçok tartışmalara sebep olmuş bu durum hükümet
meclis ilişkilerini sarsmıştı. Aralık 1918’de basın meclis üzerindeki baskısını
iyice artırmıştır. İşte böyle bir ortamda Meclis-i Mebusanın feshi kaçınılmazdı.
Padişah kendi isteğine uygun olarak Tevfik Paşa kabinesini kurdurarak
İttihatçıların hükümet ayağını kesmiş, şimdi ise Meclis-i Mebusan’ı etkisiz
hale getirmek istiyordu. Hatta Tevfik Paşa hükümetinin daha etkin
çalışabilmesi için bunu şart görüyordu. Nihayet 21 Aralık 1918’de padişahla
görüşmek üzere saraya gelen Tevfik Paşa, Meclis-i Mebusanın kendisini bir
istizah (gensoru) vermek suretiyle iktidardan düşürmeyi kararlaştırdıklarını
söyleyerek meclisin feshi için padişahtan irade-i seniyye talep etti bir süredir
meclisi fesh etmek için fırsat kollayan padişah için bu iyi bir bahane oldu.
Nitekim Tevfik Paşa’nın sözleri üzerine padişah mabeyn baş katibi Ali Fuat
Beye Meclis-i Mebusanın feshine dair bir irade-i seniyye yazmasını ve bu
iradeye “esbab-ı zaruriye-i siyasiyyeye” tabirini ilave etmesini istedi.
Hazırlanan irade-i seniyye padişah tarafından onaylandıktan sonra 21 Aralık
1918’de mecliste, Dahiliye Nazırı Mustafa Arif Bey tarafından okunmuştur. 4
Meclis-i Mebusanın feshi Ati gazetesinde ertesi gün manşetten “Meclis-i
Mebusan Dün Ba İrade-i Seniyye Fesh Olundu” ifadesiyle verilmiştir. 5 İkinci
sayfada da bu haberin detayları verilmektedir.
Celal Nuri Meclis-i Mebusanın feshinden sonraki günlerde “Matbuat ve
Tevfik Paşa Kabinesi”6 başlıklı yazısında basının serbestiyetinin önemimden
bahsetmiş. Ayrıca basının yol göstericiliğinin de hükümet için faydalı
olacağını ifade ile Tevfik Paşa hükümetinin basının telkin ve uyarılarına kulak
vermesini tavsiye eder. Buna yönelik olarak; “Resmi murakabeden uzak
kaldığı bir hengamda ra’s-ı karda bulunan kabine için inkişafına bezl-i himmet
edilecek yegane kuvvet, fikrimizce el-hakk matbuat-ı Osmaniyedir.”
4
AKŞİN, a.g.e. , s. 114.
5
Ati, nr. 343, 22 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1.
6
Celal Nuri, “Matbuat ve Tevfik Paşa Kabinesi”, Ati, nr. 345, 24 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1.
76
76
B. II. - III. - IV. TEVFİK PAŞA KABİNELERİ
12 Ocak 1919 akşamı Tevfik Paşa istifa etti ve kabineyi kurma görevi
yeniden kendisine verildi. Buradaki amaç kabinede bazı değişiklikler
yapmaktı. Bu değişiklikler genel olarak Padişaha daha yakın ve onun
çizgisinde bir kabine kurmak içindir.7 Bu kabine değişikliği 14 Ocak günkü
gazetede yer almıştır. Bu hadise şöyle bir başlıkla okuyucuya duyurulmuştur:
“Kabine Pek Cüz’i Tadilat İle İbka Edildi”. 8 Bu başlıkla birlikte birinci sayfada
yeni kabinenin kuruluşuna dair padişahın hatt-ı hümayunu ve yeni kabineyi
tanıtıcı nitelikte bir yazı vardır.
Celal Nuri yeni kabine ve bu değişiklikle ilgili olarak “Mesail-i
Hakikiye”9 başlıklı bir makale kaleme almıştır. Bu değişiklik konusundaki
fikrini şöyle ifade etmektedir: “Kabineler teakub ediyor, tek tük iş görüldüğünü
ihsas edecek harekat oluyor; fakat bunlardan ziyade yaygaralar kopuyor,
bununla beraber gönlümüz bir türlü şen olamıyor. Yerinde saymak diye bir
asker ıstılahı var. Acaba umur ve mesalihimiz bu tabirin musaddakı mıdır?
Belki. Belki de bundan beterdir, yani, yerimizde saymak şöyle dursun
ihtimaldir ki gerisin geriye de gidiyoruz.” Bu ifadelerle bu tip kabine
değişiklikleriyle bırakalım ileri gitmeyi gerilediğimizi dile getirir. Sadece ufak
değişikliklerle millet ve memleket önünde duran sorunların çözülemeyeceğini
düşünür. Takip eden günlerde yeni kabine ile ilgili çekincelerini ve fikirlerini
yazmaya devam eder. Memleketin nasıl bir yöne doğru gittiğine dair soruya
cevap bulmaya çalışır. 10 Celal Nuri bu kabine değişikliğinden sonra kaleme
aldığı “Yalpaların Sebebi”11 başlıklı makalesinde, yeni kabine ile ilgili basında
7
AKŞİN, a.g.e. , s. 127.
8
Ati, nr. 366, 14 Kanunusani 1335/1919, s. 1.
9
Celal Nuri, “Mesail-i Hakikiye”, Ati, nr. 367, 15 Kanunusani 1335/1919, s. 1.
10
Celal Nuri, “Acaba Nereye?..” , Ati, nr. 368, 16 Kanunusani 1335/1919, s. 1.
11
Celal Nuri, “Yalpaların Sebebi”, Ati, nr. 371, 19 Kanunusani 1335/1919, s. 1.
77
77
ve kamuoyunda oluşan algıyı değerlendirir. Yine bu değişiklikten hiçbir tarafın
tam manasıyla memnun olmadığını ifade eder.
Kabine kurulduktan bir hafta kadar sonra İngiliz general Calthorpe,
sadrazam ve hariciye nazırına, İngiliz esirlere kötü muamele edenlerle
Ermeni tehciri ve katli meselesiyle ilgisi olanları cezalandırılmaları hususunu
dile getirir. Kabine ise derhal bu hususta harekete geçmeye hazır olduklarını
ifade eder. Caltrophe bu işin ancak başta padişah olmak üzere hükümet
tarafından yapılabileceğini belirtiyor ve bu konuda taraflarından hükümete ve
padişaha desteğin kesin olduğunu bildirir.
12
Bu tutuklamalarla ilgili ilk somut
bilgi Ati gazetesinde 31 Ocak 1919 günü: “İttihatçıların İleri Gelenleri Dün
Tevkif Edildi”13 başlığıyla verilen haberle kamuoyuna verilmiştir. Ayrıca ilk
sayfada bu tevkifat hakkında da bilgiler yer almaktadır. “Mühim Haberler”
klişesi altında “İttihat Erkanının Tevkifi” başlığı altında : “İttihad erkanından
Cavid, Rahmi, Midhat Şükrü, Hüseyin Kadri, Cahid, Sudi, Ziya Gökalp, Ferid
Beyler ile Karaso Efendi dün tevkif ve polis müdüriyetine sevk olunmuşlardır.”
veriliyor” verilmiştir. Aynı sütunda devamında “Dahiliye Nazırı Tevkifat
Hakkında Ne Diyor” başlığı altında dahiliye nazırının beyanatı yer alıyor.
“Dahiliye Nazırı Ahmed İzzet Bey müracaat eden gazetecilere tevkifatın
meclis ve vükela kararıyla olduğunu ve lüzum-i siyasiyeye müstenid
bulunduğunu, bunlardan bir kısmının tehcir ve taktil bir kısmının da
mukadderat-ı
memleketle
alakadar
olduklarından
mehakime
sevk
edileceklerini beyan etmiştir.”
Celal Nuri bu tutuklamalara dair düşüncelerini “Tevkifata Dair Mütalaai Şahsiyem”14 başlıklı makalesinde ele almıştır. Bu hususla ilgili düşüncelerini
şöyle dile getirir: “Evvelsi günden beri İttihad ve Terakki cemiyetine ve eski
hükümetlere mensup bir takım zevat ve eşhas harıl harıl tevkif ediliyor. Bu,
elbette bir vaka, tarih kitaplarına basılacak bir vakadır… Ben mine’l-kadim
12
AKŞİN, a.g.e. , s. 129.
13
Ati, nr. 383, 31 Kanunusani 1335/1919, s. 1.
14
Celal Nuri, “Tevkifata Dair Mütalaa-i Şahsiyem”, Ati, nr. 384, 1 Şubat 1335/1919, s. 1.
78
78
kanun ile ülfet peyda etmiş bir kimse olduğumdan mücazat-ı idariyeyi
bilmem, ancak mücazat-ı kanuniyeyi tanırım. Örfi idare, iyi mefhumlar
değildir… Cürm teşkil edenler ukubata giriftar olmalı, yoksa mahza uzaktan
yakından mensuptur veya hükümet-i sabıka zamanından idi yollu bahanelerle
kurularla beraber yaşlar da gitmemeli…” Burada da gördüğümüz üzere Celal
Nuri bu tutuklamalara ve yapılacak olan yargılamaya ihtiyatla yaklaşmaktadır.
En çok çekindiği şey bu tutuklamaların bir muhalif ve eski hükümet taraftarı
avına dönüşmesidir. Sudan sebeplerle insanların tutuklanmasına karşı
olduğunu belirtir. Ayrıca suçlu ile suçsuzun iyi ayırt edilmesi gerektiği fikri
üzerinde ısrarla durur. Hakikaten suçu ya da kabahati olan varsa kanun
çerçevesinde
muhakeme
edilmeli
ve
cezalandırılmalı
düşüncesini
taşımaktadır. En çok vurgu yaptığı nokta hukuk ve kanun çerçevesinde
yargılama ve cezalandırma yapılmasıdır.
Tutuklamalardan sonra muhakeme safhasına geçilmiştir. Tutuklamalar
ile mahkeme safhasının başlaması arasında çok uzun bir vakit geçmemiştir.
Bu olay Ati gazetesinde manşetten okuyucuya: “Divan-ı Harb-i Mahsus
Bugün Alenen Muhakemata Başlıyor”15 ifadesiyle vermiştir. Tabi bu esnada
eski yönetime ait olan kişilerin takip ve tevkifi de devam etmektedir.
Bunlardan birisi olan Doktor Reşid ile ilgili bir haber Ati gazetesinde
manşetten okuyucuya: “Doktor Reşid Tutulurken İntihar Etti!”16 ifadeleriyle
duyurulur. Manşetten verilen bu haberin detayı ise ikinci sayfada “Reşid
Müntehiren Yakalandı!”17 başlıklı yazıda verilir. Tutuklamalarla başlayan bu
süreç basında geniş yankı bulur. Basın bu hadiseye çok ciddi tepkiler verir.
Tevfik Paşa hükümeti ağır eleştirilere maruz kalır. Ati gazetesinde “Matbuata
Kelepçe Vuruluyor”18 başlıklı imzasız yazıda hükümet ağır şekilde tenkit
edilmektedir. Basın özgürlüğüne halel getirilmeye çalışıldığı ve sansüre
15
Ati, nr. 388, 5 Şubat 1335/1919, s. 1.
16
Ati, nr. 390, 7 Şubat 1335/1919, s. 1.
17
Ati, nr. 390, 7 Şubat 1335/1919, s. 2.
18
Ati, nr. 393, 10 Şubat 1335/1919, s. 1.
79
79
başvurulduğu ifade edilmektedir. Ayrıca aynı gün Celal Nuri de “Sadrazam
Tevfik Paşa Hazretlerine”19 başlıklı yazısında hükümete seslenmiştir. Bu
yazıda hükümeti ve uygulamalarını ağır şekilde eleştirmiştir. Bunun
neticesinde de Ati gazetesi hükümet kararıyla kapatılmıştır. Ancak gazete
hemen ertesi gün “İleri” adıyla yayın hayatına devam eder. Ve bu ilk
sayısında Ati gazetesinin akıbetiyle ilgili haber manşetten: “Ati Gazetesi BilaMüddet Tatil Edildi”20 şeklinde verilir. Ati gazetesinin kapatılmasına dair resmi
tebliğ
de
İleri
gazetesinde
aynen
yayınlanmıştır.
Ati
gazetesinin
kapatılmasıyla ilgili haberler ertesi günde devam etmiştir. İleri gazetesinde
manşette şöyle bir ifade yer almaktadır: “Ati Tatilinden Dolayı Hükümeti
Protesto Ediyor.”21 Ancak bu başlık haricinde gazetede bu hususla alakalı
yorum ya da haber yoktur. Bu esnada Celal Nuri Bey ile Ali Kemal çok
şiddetli bir tartışmaya girmişlerdir. Karşılıklı olarak yapılan ithamlar ve
bunlara verilen cevaplar İleri gazetesinde geniş yer bulmaktadır. Celal Nuri
“Dalaletten Dalalete Düşen Memleketimizde Yeni Bir Dalalet”22 başlıklı
yazısında hem Ali Kemal’e cevap vermiş hem de muhalif olan herkese
İttihatçı yaftasının yapıştırılmaya çalışıldığını üzülerek ifade eder. Celal Nuri
Bey ile Ali Kemal atışması ilerleyen günlerde mahkemeye de taşınmıştır. Bu
hususla alakalı olarak İleri gazetesinde “Ali Kemal Bey Mükerre Cürm: Celal
Nuri-Ali Kemal davası; 22 Şubat Cumartesi günü Dersaadet birinci ceza
mahkemesinde saat on birde ruyet olunacaktır”23 yer bulur. Ali Kemal ile ilgili
yazılar devam etmektedir. Bu sefer de gazetenin dördüncü sayfasında
imzasız olarak: “Ali Kemal Bey Cürmlerini Tekrarda Ber Devam” başlıklı bir
yazı yer alır.
19
Celal Nuri, “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine”, Ati nr. 393, 10 Şubat 1335/1919, s. 1.
20
İleri, nr. 12-394, 11 Şubat 1335/1919, s. 1.
21
İleri, nr. 13-395, 12 Şubat 1335/1919, s. 1.
22
Celal Nuri, “Dalaletten Dalalete Düşen Memleketimizde Yeni Bir Dalalet”, İleri, nr. 14-396, 13 Şubat
1335/1919, s. 1.
23
İleri, nr. 16-398, 15 Şubat 1335/1919, s. 2.
80
80
Celal Nuri “Kanun Hükümeti, İhtilal Hükümeti”24 başlıklı yazısında
Dahiliye nazırına hitap eder. Özellikle de basına karşı olan hoşnutsuzluğa
dikkat çeker. Basın özgürlüğüne vurulmaya çalışılan prangalara karşı
eleştirilerini sıralar. Basına yönelik baskı ve sansürün ortadan kaldırılması
gerektiğini ifade eder. Tabi bu arada Celal Nuri – Ali Kemal tartışması da
devam etmektedir. Ülke sürekli bir istikrarsızlık içinde yüzmektedir. İdarede
bir tutarlılık yoktur. Aynı zamanda da başa gelen her hükümet her ne olursa
olsun ciddi eleştirilere maruz kalıyordu. Hükümetler üzerinde ciddi bir
kamuoyu baskısı oluyordu. Bu ise sık sık hükümet değişikliklerinin
yaşanmasına sebep oluyordu. Bu hususla ilgili olarak İleri gazetesinde çeşitli
haberler yer almıştır. 23 Şubat günü “Kabine Buhranı”25 başlıklı imzasız bir
yazı ile bu durum dile getirilir.
Celal Nuri aynı zamanda mütareke sonrası kesin barışın yapılmasının
gecikmesi hususuyla alakalı olarak fikirlerini dile getirir. “Hasbihal”26 başlıklı
yazısında
barışın
gecikmesi
hususuna
değinir.
Bunun
gecikmesinin
memlekette ciddi belirsizliklere ve siyasi ve ekonomik buhranlara sebep
olduğunu dile getirmektedir. Bir yandan da şunu düşünmektedir, kesin barış
anlaşmasının gecikmesini itilaf devletlerinin Osmanlı Devleti üzerindeki çıkar
çatışmalarının henüz çözülememiş olması üzerinde durur.
Bu esnada Tevfik Paşa kabinesinde de bir takım değişiklikler olur. Bu
olay da İleri gazetesinde “Tevfik Paşa Kabinesi Yeniden Teşekkül Etti”27
başlığıyla okuyucuya duyurulur. Yenilen isimlerle birlikte kabinenin listesi
yayınlanır. Aynı gün İleri gazetesinde Celal Nuri – Ali Kemal tartışmasının
mahkeme safahatı ile ilgili bir haber yer alır. “Adaletin Tecellisi” başlıklı
24
Celal Nuri, “Kanun Hükümeti, İhtilal Hükümeti”, İleri, nr. 21-402, 20 Şubat 1335/1919, s. 1.
25
İleri, nr. 24-406, 23 Şubat 1335/1919, s. 1.
26
Celal Nuri, “Hasbihal”, İleri, nr. 25-407, 24 Şubat 1335/1919, s. 1.
27
İleri, nr. 26-408, 25 Şubat 1335/1919, s. 1.
81
81
haberde Ali Kemal’in ileri sürdüğü iddiaların mahkemece iltifata değer
olmadığına karar verildiği belirtilir.28
26 Şubat günü İleri gazetesinde Celal Nuri “Tevfik Paşa’nın dördüncü
Sadareti”29 başlıklı yazısında; paşanın daha önce Küçük Said Paşa’nın
mazhar olduğu iltifat ve güvenin kendisine de bahşedildiğinden bahseder. Bu
hususa değindikten sonra kabinenin yapısı ve üyeleri hakkında bilgiler verir.
Celal Nuri “Cezriliğe Niyet”30
başlıklı makalesinde Paris’te itilaf
devletleri arasında barışın şartlarını belirlemek için süren müzakereler değinir
ve bunun bizim için mühim olduğunu vurgular. Hatta bu yazıda Paris’teki bu
müzakereler esnasında barışı korumak amacıyla uluslar arası bir cemiyetin
kurulmakta olduğunu belirtir. Bu cemiyete üyeliğin de bir takım şartlara bağlı
olarak gerçekleşeceğini ifade eder. Aynı günkü gazetede Celal Nuri – Ali
Kemal tartışmasının devamıyla ilgili gelişmelerden bahsedilmektedir. Görülen
ve karara bağlanan mahkeme kararının taraflarca istinaf mahkemesine
gönderildiği belirtiliyor.31
Celal
Nuri
“Tedarikli
Olalım”
32
başlıklı
yazısında
memleketin
geleceğinin belirsizliği hakkında değerlendirmeler yapar. Özellikle de kesin
barışın hala yapılamamış olması da bu belirsizliğin en büyük sebebidir. Bu
duruma düşülmesinin en büyük müsebbibi ise idarecilerdir. Gerektiği şekilde
millet ve memleketin menfaatlerini ve haklarını hakkıyla koruyamadıklarından
şikayet eder. İdarecilerin bu hususta daha fazla aktif olmaları gereği üzerinde
durur.
28
İleri, nr. 26-408, 25 Şubat 1335/1919, s. 2.
29
Celal Nuri, “Tevfik Paşa’nın Dördüncü Sadareti”, İleri, nr. 27-409, 26 Şubat 1335/1919, s. 1.
30
Celal Nuri, “Cezriliğe Niyet”, İleri, nr. 28-410, 27 Şubat 1335/1919, s. 1.
31
İleri, nr. 28-410, 27 Şubat 1335/1919, s. 2.
32
Celal Nuri, “Tedarikli Olalım”, İleri, nr. 29-411, 28 Şubat 1335/1919, s. 1.
82
82
C. DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETİ
Tevfik Paşa’nın çekilmesinden sonra, yeni kabine 4 Şubat 1919’da
Damat Ferit Paşa tarafından kurulmuştur. Kabine değişikliği İleri gazetesinde
manşetten okuyuculara “Damad Ferid Paşa Kabinesi Dün Teşekkül Etti”33
ifadeleriyle duyurulur. Birinci sayfada hükümetin kuruluşu için verilmiş olan
padişahın hatt-ı hümayununa da yer verilmiştir. “Damad Ferid Paşa
Kabinesi”34 başlıklı imzasız yazıda, yeni kabineden beklentiler dile getirilir.
Özellikle de basına hürriyet verebilecek bir vükela heyeti iktidara geldi
şeklinde iyimser bir hava da vardır.
Celal Nuri “Vaziyetin Vahameti Muvacehesinde”35 başlıklı yazısında
millet ve memleket olarak bugünlerde altı asırlık bir geçmişin müzakere ve
muhasebesini yapmanın zamanı geldiğini dile getirir. Ayrıca bizim içinde
bulunduğumuz durumun vahametine dikkat çeker ve bir an evvel kendimize
gelmemiz
gerektiği
üzerinde
durur.
Özellikle
de
memleketimiz
ve
topraklarımız üzerinde gözü olanlardan ve bunların emellerinden bahseder.
Bunlara karşı da uyanık olmamız gerektiğini dile getirir.
Celal Nuri “Cemiyet-i Akvam ve Bizler”36 başlıklı makalesinde Paris
Barış Konferansında kuruluşu kararlaştırılan Cemiyet-i Akvam ile ilgili
değerlendirmelerde bulunur ve bu husustaki düşüncelerini ifade eder.
Cemiyet-i Akvamın kuruluş ve işleyişi hakkındaki nizamnamenin içeriğinden
bahseder ve bu maddeler içerisinde özellikle bizi ilgilendiren kısımlara dikkati
çekmeyi amaçlar. Bu maddeleri bizim lehimize kullanmalıyız der. Bu
maddelerin temel felsefesi ise Wilson Prensiplerinden kaynaklanmaktadır. Bu
maddeler ise toprak ilhakını tercih etmemektedir. Çoğunluk esasına göre
milletlerin kaderlerine karar verebileceklerine dair maddeler vardır.
33
İleri, nr. 34-416, 5 Mart 1335/1919, s. 1.
34
İleri, nr. 34-416, 5 Mart 1335/1919, s. 1.
35
Celal Nuri, “Vaziyetin Vahameti Muvacehesinde”, İleri, nr. 35-417, 6 Mart 1335/1919, s. 1.
36
Celal Nuri, “Cemiyet-i Akvam ve Bizler”, İleri, nr. 39-421, 10 Mart 1335/1919, s. 1.
83
83
Celal Nuri hükümete karşı takınmış olduğu eleştirel tavır sebebiyle
tutuklanmıştır. Bu olay İleri gazetesinde manşetten; “Celal Nuri Bey Evvelki
Gün Tevkif Edildiği Halde Henüz Hakkında Tevkif Müzekkeresi Sadır
Olmamışdır. Esbab-ı Tevkifi de Resmen Malum Değildir”37
ifadeleriyle
kamuoyuna duyurulmuştur. Aynı gün gazetede “Tevkifat Münasebetiyle” 38
başlıklı ve imzasız bir yazı ile bu tevkif hakkındaki düşünceler dile
getirilmiştir. Bu yazıda Celal Nuri’nin tutuklanmasının sebebi hakkında şöyle
bir tespitte bulunulur: “Celal Nuri Bey tevkif edilmiştir! Biz bunun sebebini
düşündük ve dedik ki bu olsa olsa Celal Nuri beyin ancak pek büyük bir
cesaret-i medeniye ile her zaman gösterdiği ictihadat-ı zatiyesinin pek
muhakk tezahüratından mütevellid olduğunu zannettik.” Bu ifadeye bakacak
olursak Celal Nuri’nin eleştirileri yüzünden tevkif edildiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Ertesi gün Celal Nuri kefaletle serbest bırakılmıştır. Bu hadise İleri
gazetesinde manşetten: “Bila-sebeb Tevkif Edilmiş Olan Celal Nuri Bey Dün
Kefalete Rabt İle Tahliye Olunmuşdur. Ser Muharririmiz Üç Gün Sıra İle Saat
Onda Polis Müdüriyetine Giderek İsbat-ı Vücud Eyleyecek ve Bu Suretle
Firar Etmediğini Anlatacaktır”39 ifadeleriyle kamuoyuna duyurulur.
Celal Nuri “Kanun Devri”40 başlıklı makalesinde ilk Kanun-ı Esasiden
itibaren bütün siyasetçilerimizin diline pelesenk olan “kanun devir açıldı ya da
açılıyor” ifadesi üzerinde durur. İçinde bulunduğu zamanda da bu hususta
pek bir gelişme olmadığını ve sadece lafta kaldığını belirtir. Kanun-ı Esasinin
bu zamana kadar hakkıyla tatbik edilemediğinden bahseder. Dünyadaki diğer
ülkelerde meşruti idare ve anayasa ile vatandaşlara tanınan haklar ile
ülkedeki durumu mukayese eder. Ve bu hususta çok geri kaldığımızı belirtir.
37
İleri, nr. 41-423, 12 Mart 1335/1919, s. 1.
38
İleri, nr. 41-423, 12 Mart 1335/1919, s. 1.
39
İleri, nr. 42-424, 13 Mart 1335/1919, s. 1.
40
Celal Nuri, “Kanun Devri”, İleri, nr. 49-431, 20 Mart 1335/1919, s. 1.
84
84
Celal Nuri “Mebusanın İstinafı”41 başlıklı yazısında Midhat Paşa’nın
öncülüğüyle başlayan meşruti idare sürecinin ürünü olan Kanun-ı Esasinin
öldüğünü ve hükmünü yitirdiğini ifade eder. Buna sebep olarak da Kanun-ı
Esaside mevcut olan eksiklikleri gösterir. Bir diğer şey ise Ayan Meclisi ve
ayanlık meselesidir. Ayanlığın Kanun-ı Esaside dayandığı her hangi bir yasal
temele dayanmadığını belirtir. Ayan Meclisinin tertip ve seçimini tamamen
padişahın inisiyatifinde olması sebebiyle eleştirir. Ve meşruti idareye bu
durumu ters bulur.
Bu yazı Celal Nuri’nin İleri gazetesindeki konumuzla ilgili zaman
periyodundaki son yazısıdır. Çünkü Hürriyet ve İtilaf hükümetinin ileri
gelenlerinden Ali Kemal ile girmiş olduğu yoğun tartışmalar neticesinde dört
ay dört gün kalacağı Roma’ya sürgüne gönderilir.
41
Celal Nuri, “Mebusanın İstinafı”, İleri, nr. 65-447, 5 Nisan 1335/1919, s. 1.
SONUÇ
Araştırmamıza konu olan dönem oldukça hassas ve kritik bir zaman
dilimidir. Celal Nuri’nin gözünden bu süreci incelemeye çalıştık. Onun
yazılarında bu olaylara karşı nasıl bir yaklaşım gösterdiğini gözlemledik. Ati
ve İleri gazetesinde yer alan makalelere dayanarak Celal Nuri’nin
gözlemlerinden bahsi geçen dönemle ilgili bir takım çıkarımlar yapmaya
çalıştık. İlgili dönem olaylar açısından oldukça karışık olduğu gibi insanların
fikir dünyaları da o derece karışık olmuştur. Fikri anlamda gelgitler
yaşanmıştır. Umutlar ve beklentiler zaman içerisinde umutsuzluk ve hayal
kırıklığına dönüşmüştür.
Osmanlı Devleti XIX. yüzyıldan itibaren iyice gücünü yitirmiş, varlığını
ancak batılı devletlerin aralarındaki rekabet ortamından yararlanarak
sürdürmüştür. Bu süreç içerisinde takip ettiği denge politikası sayesinde
topraklarını koruyabilmiş, çöküşü bir nebze olsun yavaşlatabilmiştir. Ancak bu
durum bir süre devam ettiyse de uzun vadeli olmamıştır. Daha önceleri
Osmanlı Devleti üzerindeki çıkarları çatışan batılı devletler artık paylaşım
hususunda uzlaşmışlardır. Bu durum ise Osmanlı Devleti için sonun gelişini
hızlandırmıştır.
Osmanlı Devletinde çöküşe giden süreçte devleti kurtarma çabaları da
yoğunluk kazanmıştır. Bu süreç içerisinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Batıcılık
gibi akımlar ortaya çıkmıştır. Bütün bu fikir hareketleriyle devletin yıkılışının
önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ancak iyi niyetli olarak ortaya çıkan bu
teşebbüsler
başarılı
olamamış
ve
devletin
hızla
çöküşe
gidişini
engelleyememiştir. Ülkenin yaşadığı ekonomik ve siyasi sorunlar da bu
açmazı iyice içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. Ekonomik iflası siyasi iflas
ve çöküntü takip etmiş, devlet iyiden iyiye güçten düşmüştür. Batılıların ifade
ettiği gibi Osmanlı Devleti artık ölüm döşeğindeki hasta adam olmuştur.
Yapılan bütün kurtarma teşebbüsleri artık netice vermemiştir. XX. Yüzyıl
başında yaşanan olaylar devlet için sonun gelişini hızlandıracak gelişmelere
zemin hazırlamıştır.
86
86
Araştırmamıza konu olan Celal Nuri Bey’in Ati ve İleri gazetelerinde
yayınlanan makalelerinden yola çıkarak ilgili dönem üzerine bir takım
değerlendirmeler yaptık. Öncelikle bu sürece nasıl gelindiği hususunu ele
aldık ve bu ortamı sağlayan şartların gelişimini ve arka planını gözden
geçirdik. Araştırmamıza konu olan dönem içerisinde Celal Nuri Bey’in
olaylara bakışını ve bunları nasıl değerlendirdiğini inceledik.
Celal Nuri Bey Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşına Almanya’nın
yanında katılmasını hararetle desteklemiş ve bunun oldukça isabetli bir tercih
olduğunu savunmuştur. Bunu çeşitli gazetelerde kaleme aldığı yazılarıyla
desteklemeye ve ifade etmeye çalışmıştır. Bu ittifakın millet ve memleket
hayrına olduğu hususundan emin görünmektedir. Çünkü o dönemin askeri
anlamda en güçlü devletlerinden birisidir Almanya. Osmanlı Devleti’ni savaşa
sokan Enver Paşa ve arkadaşlarını da desteklemektedir. Ancak bu iyimser
hava çok fazla uzun sürmeyecektir. İlk başlardaki umut ve beklentiler
zamanla umutsuzluğa ve hayal kırıklığına dönüşmeye başlamıştır. Savaşın
son yılında ise artık şerefli bir barışın nasıl yapılabileceği hususuna kafa
yoran Celal Nuri Bey, bunu Enver Paşa ve arkadaşları tarafından da
sağlanabileceğini düşünmektedir. İttihat ve Terakki’nin memleket menfaatine
aykırı bir şey yapmayacağını ümit etmektedir.
Celal Nuri Bey’in bütün bu beklentileri Mondros Mütarekesinin şartları
ortaya çıkınca ve uygulamaları ile birlikte iyice boşa çıkmıştır. Önceleri
hararetle desteklediği İttihat ve Terakki kadrolarını şiddetle eleştirmeye
başlamıştır. Eleştirilerinin odak noktası; İttihat ve Terakki kadrolarının bu
mütarekenin imzalanması ve uygulanması sürecinde milletin ve memleketin
menfaatlerini yeterince gözetmemesi ve korumamasıdır. Ayrıca Mondros
Mütarekesi sonrasında İttihatçı yönetici kadronun ülkeden gizlice kaçmalarını
da şiddetle eleştirmiştir. Onları milleti böylesine büyük felaketle yüz yüze
bırakarak kaçmakla suçlamıştır. Oysa ki mütareke için yapılan görüşmeler
esnasında oldukça iyimser olan Celal Nuri Bey, mütareke şartlarının
açıklanmasıyla birlikte büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Akabinde de bu
87
87
mütarekeyi
imza
edenleri
eleştirmeye
ve
yaptıklarını
sorgulamaya
başlamıştır.
Celal Nuri Bey, bundan sonraki süreçte daima hükümetin başına gelen
idarecileri büyük bir umut ve iyi niyetle karşılamış hatta onlara desteğini de
ifade etmekten kaçınmamıştır. Her seferinde beklentileri boşa çıkmıştır.
İdarecilerin memleketin içinde bulunduğu durumdan kurtarmak yerine
birbirlerine saldırmalarını asla kabullenememiş ve bunu şiddetle eleştirmiştir.
Zaman zaman hükümete gazetesinden açık mektuplar kaleme almış, onlara
memleket için kurtuluş çareleri önermekten de geri durmamıştır. Sürekli
olarak sansür ve diğer sıkıntılardan dolayı hükümetle ilişkileri bozulmuştur.
Bunun en büyük sebebi ise hükümeti ve uygulamalarını açıkça ve ağır
şekilde eleştirmesidir.
Celal Nuri Bey’in fikri çizgisine bakacak olursak ilk zamanlar İttihat ve
Terakki Cemiyetinin sıkı bir destekçisi konumundadır. Ancak bu durum
cemiyetin işleyiş ve uygulamalarını eleştirmesine de mani olamamıştır.
Cemiyetin son kongresinde sunmuş olduğu muhtırasıyla ciddi uyarı ve
tespitlerde bulunmuştur. Bu muhtırasında cemiyetinde düşünmüş olduğu
yanlışlara dikkat çekmiş ve buna yönelik çözüm önerilerini de sıralamıştır.
Zaman içerisinde Celal Nuri Bey’in İttihat ve Terakki’ye karşı bakışı değişime
uğramıştır. Bunda yukarıda da bahsettiğimiz gibi millete ve memleketin
menfaatlerini yeterince gözetip kollayamamaları etkili olmuştur.
Celal Nuri Bey, bundan sonraki süreçte fikri anlamda bir takım gelgitler
yaşamıştır. Mütareke sonrasında başa gelen hükümetlerle başlangıçta iyi
anlaşmışsa da sonraları bu durum ortadan kalkmıştır. Büyük bir umutla ve
beklentiyle karşıladığı her yeni hükümetin zamanla bu beklentileri boşa
çıkarmasıyla eleştiriye başlamış ve gittikçe de bunun dozunu artırmıştır. Bu
durum ise sansür uygulamalarıyla susturulması neticesini vermiştir. Zaman
zaman hükümetleri ve üyelerini İttihatçı kadro kalıntıları olmakla suçlamış ve
bunların görevden uzaklaştırılması için birçok makale kaleme almıştır.
Memleketi içinde bulunduğu büyük felakete sürükleyen kadrolar içinde yer
88
88
almış kişilerin yeni kurulan düzen içerisinde yer almamaları gerektiği
fikrindedir. Bu kişilerin içinde yer aldığı hükümetleri eski düzenin devamı
saymış ve bunlara güven duymadığını da açıkça ifade etmiştir.
Celal Nuri Bey, özellikle Hürriyet ve İtilafçılarla da ciddi anlaşmazlıklar
yaşamıştır. Bu sıkıntının temel sebebi ise Hürriyet ve İtilaf Fırkasının
yöneticilerinden olan gazeteci Ali Kemal ile olan şahsi husumetidir. İkili
arasında mahkemeye düşecek derecede şiddetli tartışmalar yaşanmıştır.
Ancak en nihayetinde bu anlaşmazlık Celal Nuri Bey’in Roma’ya sürgün
edilmesine yol açmıştır.
Celal Nuri Bey, genelde orta yolu tercih etmiştir. Biraz daha faydacı bir
yapıya sahiptir. Millet ve memleketin menfaatini gözeten herkese desteğini
açıkça ortaya koymuştur. Ülke menfaatlerini korumayanların, basın ve fikir
özgürlüğüne sınırlamalar koyanların ise şiddetli bir muhalifidir.
Celal Nuri Bey, Roma sürgünü sonrasında yurda dönmüş ve
Anadolu’da filizlenen Milli Mücadele hareketini desteklemeye başlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve hükümetinin İstanbul’daki hararetli savunucu ve
destekçilerinin başında gelmektedir. Gazetesinde Milli Mücadele taraftarı
yayınlar yapmıştır. Böylelikle millet ve memleketin kurtuluş mücadelesine
sonuna kadar destek olmuştur. Celal Nuri Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın
fikirlerine ve şahsına değer verdiği bir insandır. Bundan dolayıdır ki
cumhuriyetin ilk yıllarında daima Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çevresinde
yer almıştır.
89
89
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri:
 BOA Sicil-i Ahval Defteri.
Gazeteler:
 Ati
 İleri
 İkdam
Kitaplar:
 Afife Fikret, Ahir Zaman, Cemiyet Kütüphanesi, Necm-i İstikbal
Matbaası, İstanbul 1335.
 AKSANYAR, Necati, Çağdaşlaşmaya Giden Yolda Celal Nuri ve
Fikir Alanında Etkinliği, Hacettepe Üniversitesi Basılmamış Doktora
Tezi, Ankara 1993.
 AKŞİN, Sina, Türkiye Tarihi, C. 4, Cem Yayınevi, İstanbul 2000.
 __________, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele I:
Mutlakiyete Dönüş, İş Bankası Yayınları, Ankara 2010.
 BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2002.
 BÜLBÜL, A.Rıdvan, Haberin Anatomisi ve Temel Yaklaşımlar,
Nobel Yayıncılık Dağıtım, Ankara 2001.
 Cavid Bey, Felaket Günleri Mütareke Devrinin Feci Tarihi-1, Temel
Yayınları, İstanbul 2000.
 Celal Nuri, Müslümanlara Türklere Hakaret, Düşmanlara Riayet ve
Muhabbet, İstanbul H. 1332/ 1914.
90
90
 ________, 1327 Senesinde Selanik’de Münakid İttihat ve Terakki
Kongresine Takdim Olunan Muhtıradır, İstanbul 1327.
 ________, Şimal Hatıraları, İstanbul 1330.
 ________, Kutup Musahabeleri, İstanbul 1331.
 ________, İttihad-ı İslam ve Almanya, İstanbul 1331
 ________, Kendi Nokta-i Nazarımdaan Hukuk-ı Düvel, Müşterekü’lMenfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, İstanbul H. 1330/1912.
 ________, Mukadderat-ı Tarihiye, İstanbul H. 1330.
 ________, Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye, İstanbul H. 1330.
 ÇAPANOĞLU, M. Süleyman, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri,
Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1970.
 DOĞAN, Recai, Batıcılık Akımının Din ve Eğitim-Öğretim
Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara
1996.
 DUYMAZ, Recep, “İleri”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.
22, İstanbul 2000.
 ______________, Celal Nuri ve Ati Gazetesi, Basılmamış Doktora
Tezi, İstanbul 1991.
 ERTUĞ, H. Refik, Basın ve Yayın Hareketleri Tarihi, İ.Ü. İktisat
Fakültesi Yayınları, İstanbul 1970.
 GERÇEK, S. Nüzhet, Türk Gazeteciliği, İstanbul Matbuat Cemiyeti
Yayını, İstanbul 1931.
 Giridi Ahmet Saki, Celal Nuri Bey ve Cezri Fikirleri, İstanbul 1335.
 Haydar Kemal, Tarih-i istikbal Münasebetiyle Celal Nuri Bey,
İstanbul H. 1331.
91
91
 HAYTA, Necdet, Tarih Araştırmalarına Kaynak Olarak Tasvir-i
Efkar Gazetesi (1278/1862-1286/1869), Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 2002.
 İNUĞUR, M. Nuri, Basın ve Yayın Tarihi, Der Yayınları, İstanbul
1992.
 İSKİT, Server, Türkiye’de Matbuat İdareleri ve Politikaları, Basın
Yayın Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1943.
 JELTYAKOV, A. D., Türkiye’nin Sosyo-Politik ve Kültürel
Hayatında Basın: 1729-1908 Yılları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü
Yayını., İstanbul 1979.
 KABACALI, Alpay, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın
Sansürü, Gazeteciler Cemiyeti Yayını, İstanbul 1990.
 KOÇER, Hasan Ali, Türk Sosyologları 1, Baylan Matbaası, Ankara
1975.
 KOLOĞLU, Orhan, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın,
İletişim Yayınları, İstanbul 1994.
 LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yayını, Ankara
1998.
 NALCIOĞLU, Belkıs ULUSOY, “Tanzimat Dönemi Türk Gazeteciliği ve
Türk Basınının İlkleri”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
no: 14, 2005, s. 253-267.
 PALA, İskender, “Abidin Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi,
C. 1, İstanbul 1988.
 Server Bedii, Zavallı Celal Nuri Bey “Şime-i Husumet mi Şime-i
Muhabbet mi”, İstanbul 1329.
92
92
 ŞAPOLYO, Enver Behnan, Türk Gazetecilik Tarihi ve Her Yönüyle
Basın, Ankara 1970.
 Talat Paşa’nın Hatıraları, Yenigün Basın Yayıncılık, İstanbul 1998.
 TOPUZ, Hıfzı, 2. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi
Kitabevi, İstanbul 2003.
 TÜTENGİL, Cavit Orhan, Yeni Osmanlılardan Bu Yana İngiltere’de
Türk Gazeteciliği: 1867-1967, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları , İstanbul
1969.
 UÇAROL, Rıfat, Siyasi Tarih (1789-1999) , Filiz Kitabevi, İstanbul
2000.
 ÜLKEN, Hilmi Ziya, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken
Yayınları, İstanbul 1979.
 Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi
Hatıralarım, İstanbul 1976.
 ZÜRCHER, Erik Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev: Yasemin
Saner Gönen, İletişim Yayınları, İstanbul 2005.
Makaleler:
 Celal Nuri, “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran
1334/1918, s. 1-2.
 ________ “Bulgar-Osmanlı İttifakı”, Ati, nr. 163, 12 Haziran
1334/1918, s. 1-2.
 ________ “Alman-Osmanlı İttifakının Değeri”, Ati, nr. 164, 13 Haziran
1334/1918, s. 2.
 _________ “Biz Harbe Girmeseydik-Bizim İstediklerimiz”, Ati, nr. 166,
15 Haziran 1334/1918, s. 1-2.
93
93
 ________ “Harb Fakirleri”, Ati, nr. 180, 29 Haziran 1334/1918, s. 1-2.
 ________ “İcmal-i Ahval”, Ati, nr. 219, 10 Ağustos 1334/1918, s. 2.
 ________ “Bayram Musahabesi-Yaşamak Azmi”, Ati, nr. 253, 17
Eylül 1334/1918, s. 2.
 ________“Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 4.
 ________ “Suiistimaller”, Ati, nr. 230, 21 Ağustos 1334/1918, s. 1-2.
 ________ “Cihan İnkılabı”, Ati, nr. 86, 27 Mart 1334/1918, s. 1-2.
 ________ “Merkez-i Alem Değişiyor”, Ati, nr. 257, 24 Eylül
1334/1918, s. 2
 ________ “Dehrin Takallübatı”, Ati, nr. 266, 3 Teşrinievvel 1334/1918,
s. 2.
 ________ “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918,
s. 1-2.
 ________“İçtimai Kıyamet”, Ati, nr. 308, 16 Teşrinisani 1334/1918, s.
1.
 ________ “Yapmak, Yıkmak”, Ati, nr. 337, 16 Kanunuevvel
1334/1918, s. 1.
 ________ “Yeni Hayat İçin İstihzarat-ı Fikriye”, Ati, nr. 97, 7 Nisan
1334/1918, s. 1.
 ________ “Yeni Diplomasi”, Ati, nr. 275, 12 Teşrinievvel 1334/1918,
s. 1.
 ________ “İhtilaf, Müzaheret”, Ati, nr. 108, 18 Nisan 1334/1918, s. 12.
 ________ “Saltanat, Hükümet, Millet, Cemiyet-i Düvel, Fırkalar,
İstikbalimiz”, Ati, nr. 276, 13 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
94
94
 ________ “Firardan Sonra…”, Ati, nr. 299, 5 Teşrinisani 1334/1918,
s. 2.
 ________ “Bizde Cumhuriyetin İlgası”, Ati, nr. 300, 6 Teşrinisani
1334/1918, s. 2.
 _________“Şimdi Anlıyoruz”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s.
1.
 _________ “Türklere!..” Ati, nr. 314, 22 Teşrinisani 1334/1918, s. 1-2.
 _________ “Büyük Muhakemeler”, Ati, nr. 336, 15 Kanunuevvel
1334/1918, s. 1-2.
 __________ “Vaziyet”, Ati, nr. 341, 20 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1.
 __________ “Kendi Kendimize Gelin Güvey”, Ati, nr. 346, 25
Kanunuevvel 1334/1918, s. 1-2.
 __________ “Hükümetle Birlikte İdarenin Değişmesi”, İleri, nr. 40-422,
11 Mart 1335/1919, s. 1-2.
 __________ “Sulh-i Karib Münasebetiyle Türkler ve Wilson Nazariyesi”,
Ati, nr. 267, 4 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
 _________ “Sulh İçin Seferberlik” , Ati, nr. 269, 6 Teşrinievvel
1334/1918, s. 2.
 _________ “İstikbalimiz”, Ati, nr. 270, 7 Teşrinievvel 1334/1918, s. 2.
 _________ “Acil Bir Sulh”, Ati, nr. 277, 14 Teşrinievvel 1334/1918, s. 3.
 _________ “Mukadderat-ı Tarihiye, Mukadderat-ı Cedide”, Ati, nr. 295,
1 Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
 _________ “Sadrazam İzzet Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”,
Ati, nr. 296, 2 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
95
95
 ________“Cezri Bir Sulh”, Ati, nr. 306, 14 Teşrinisani 1334/1918, s.
2.
 ________ “Mesail-i Hakikiye”, Ati, nr. 367, 15 Kanunusani 1335/1919,
s. 1.
 ________ “Konstantiniyye”, Ati, nr. 380, 28 Kanunusani 1335/1919, s.
1.
 ________ “Beşerin Akıbeti”, Ati, nr. 301, 7 Teşrinisani 1334/1918, s.
1.
 ________ “Huzur-ı Sami-i Sadaret-penahiye: İaşe ve Celal Muhtar
Bey”, Ati, nr.304, 12 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
 ________ “Cezri Programımız ve İstihale Devri”, Ati, nr.304, 12
Teşrinisani 1334/1918, s. 2.
 ________ “Doksan Beşe Doğru”, Ati, nr. 305, 13 Teşrinisani
1334/1918, s. 1.
 _________ “Millet”, Ati, nr. 307, 15 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
 Celal Nuri, “Vahim Dakikalar”, Ati, nr 310, 18 Teşrinisani 1334/1918,
s.2.
 _________ “Matbuat ve Tevfik Paşa Kabinesi”, Ati, nr. 345, 24
Kanunuevvel 1334/1918, s. 1.
 __________ “Acaba Nereye?..” , Ati, nr. 368, 16 Kanunusani
1335/1919, s. 1.
 __________ “Yalpaların Sebebi”, Ati, nr. 371, 19 Kanunusani
1335/1919, s. 1.
 __________ “Tevkifata Dair Mütalaa-i Şahsiyem”, Ati, nr. 384, 1 Şubat
1335/1919, s. 1.
96
96
 ________ “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine”, Ati nr. 393, 10 Şubat
1335/1919, s. 1.
 ________ “Dalaletten Dalalete Düşen Memleketimizde Yeni Bir
Dalalet”, İleri, nr. 14-396, 13 Şubat 1335/1919, s. 1.
 ________ “Kanun Hükümeti, İhtilal Hükümeti”, İleri, nr. 21-402, 20
Şubat 1335/1919, s. 1.
 _________ “Hasbihal”, İleri, nr. 25-407, 24 Şubat 1335/1919, s. 1.
 _________ “Tevfik Paşa’nın Dördüncü Sadareti”, İleri, nr. 27-409, 26
Şubat 1335/1919, s. 1.
 _________ “Cezriliğe Niyet”, İleri, nr. 28-410, 27 Şubat 1335/1919, s.
1.
 _________ “Tedarikli Olalım”, İleri, nr. 29-411, 28 Şubat 1335/1919, s.
1.
 _________ “Vaziyetin Vahameti Muvacehesinde”, İleri, nr. 35-417, 6
Mart 1335/1919, s. 1.
 _________ “Cemiyet-i Akvam ve Bizler”, İleri, nr. 39-421, 10 Mart
1335/1919, s. 1.
 _________ “Kanun Devri”, İleri, nr. 49-431, 20 Mart 1335/1919, s. 1.
 _________ “Mebusanın İstinafı”, İleri, nr. 65-447, 5 Nisan
1335/1919, s. 1.
 __________ “Gizli Siyaset-i Dahiliye”, İleri, nr. 752, 10 Şubat 1336 /
1920, s. 1-2.
97
97
Ek-1: Celal Nuri, “Sadrazam Tevfik Paşa Hazretlerine Ariza-i Mekşufe”, Ati,
nr. 296, 2 Teşrinisani 1334/1918, s. 1.
98
98
Ek-2: Ati, nr. 335, 14 Kanunuevvel 1334/1918, s. 1.
99
99
Ek-3: Ati Gazetesinin kapatılmasına sebep olan yazı; Celal Nuri, “Sadrazam
Tevfik Paşa Hazretlerine, Ati, nr. 393, 10 Şubat 1335/1919, s. 1.
Ek-4: İleri Gazetesinin ilk sayısı; İleri, nr. 12-394, 11 Şubat 1335/1919, s. 1.
ÖZET
[İYİDOĞAN, Gülcan]. [Celal Nuri’nin Yazılarında İttihat ve Terakki
(Ati Gazetesi 30 Ekim 1918 -19 Mayıs 1919)], [Yüksek Lisans Tezi], Ankara,
[2013]
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bir yenileşme hareketi öncüsü olarak
kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti döneminin en etkili örgütü olarak
bilinmektedir. İttihatçılar yönetime geldikten kısa bir süre sonra Harb-i Umumi
patlak vermiş bu sürede savaş koşulları içerisinde olan halk büyük sıkıntılar
çekmiştir. Yaşanan tüm geçim zorluklarının yanı sıra çeşitli dış etkenlerin
kışkırtması sonucunda Osmanlı tebaası birbirleriyle çatışmaya başlamış ve
huzursuz bir ortam yaratılmıştır. Sömürgeci güçlerin Osmanlı üzerindeki
emellerinin
bir uygulaması olarak da
algılanabilecek
Harb-i Umumi
Osmanlı’yı yıkıma uğratmaya zemin hazırlamış ve İttihatçı hükümeti
zayıflatmıştır. Elbette ki bu zayıflamada Batılı güçlerin ekseninde hareket
eden İstanbul gazetelerinin etkisi göz ardı edilemez. Bu çalışma mütareke
döneminde Ati gazetesinin İttihatçı karşıtlığını 1918-1919 yılları arasında altı
aylık bir süreç içerisinde incelemektedir.
Anahtar Sözcükler
1. İttihat ve Terakki
2. Ati Gazetesi
3. Celal Nuri
4. Mondros Mütarekesi
5. Sultan Vahdettin
ABSTRACT
[İYİDOĞAN, Gülcan]. [Celal Nuri Writings of Committee of Union and
Progress (Ati Newspaper 30 October 1918 -19 May 1919)]
The Committee of Union and Progress (CUP) is considered one of the most
influential political organizations during the decline of the Ottoman Empire.
The CUP, which was a major modernization advocate, came to power during
the Great War years. Due to the political agenda of the western powers and
their specific interest in Ottoman lands, policies of the CUP were strongly
objected. These Western powers comprising of Great Britain, Russia and
France prevented the Ottoman renaissance by blocking the CUP through
specific means. The findings of this study point to the noticeable relations
between Great Britain and Alemdar newspaper. Refi Cevat’s columns are
found to be provocative and biased against the CUP.
Key Words
1. Committee of Union and Progress
2. Ati Newspaper
3. Celal Nuri
4. Mudros Armistice
5. The Sultan Vahdettin
Download