TDV DIA - İslam Ansiklopedisi

advertisement
HÜSRAN
kald ı ğı baskıların en önemli sebebi Ehl-i
beyt'e duyduğu muhabbetti. Eserde Sünniler'in Hz. Hüseyin için yas tutmadıkla­
rından şikayet edilirken on l arın matem
tutanları Rafizl, Alevi. kızılbaş. Tahtacı,
Arap uşağ ı gibi ifadelerle aşağ ı ladıkları
belirtilmektedir (a .g.e., s. 187). Tahtacı
ve Arap uşağı tabirleri asırlar sonra Anadolu'daki Alevller için kullanılan Türkçe
mahalli lakaplar olup bunları ne Harunürreşid döneminde Hüsniyye'nin ne de eserin müellifi olduğu iddia edilen Ebü'l-Fütüh er-Razl'nin bilmesi mümkündür. Diğer taraftan münazara esnasında Hüsniyye'nin, karşısındaki kişileri küçük düşürmek üzere kullandığı ileri sürülen sözlerin de mezhep taassubunun ve geleneksel Sünni düşmanlığının ürünü oldu-
BİBLİYOGRAFYA :
Ebü'l-Fütüh er-Razi. fjüsniyye (Difii' ez fjarfm-i Teşeyyu'içinde, nşr. Muhammed Muhammed] iştihardi). Kum 1354 hş . , s. 26-165, ayrı­
ca bk. neşredenin mukaddimesi, s. 10-23; Tam
Hakiki Hüsniye (haz. Hasan Ayyıldız), istanbul
1970; Hansarl, Ravziitü 'l-cenniit, ı, 153; M. nı­
ki Danişpejüh. Fihrist-i Nüslpİhii-yi ljatti-yi Kitabl]iine-i Danişkede- i Edebiyyiit, Tahran 1339
hş . , s. 210; a.m lf.- İsmail Hakimi. Nüsl;aha.-yi
ljatti, Tahran 1362 hş . ,Xl-XIl, 416; Tebriz!. Reyf:ıiinetü'l-edeb, VII, 277; Ahmed-i Münzevl, Fihrist-i Kitiibi)ane-i Nüsi)aha.-yi ljatti-yi Genc-i
Ba/:ış, islamabad 1979, ll, 500; Abdullah Efendi
el-isfahanl. Riyii:i:ü'l-'ulema' ve /:ıiyii:i:ü'l-fu:i:a­
lii' (nşr. Ahmed el-Hüseyni). Kum 1401, ll, 159;
Aga Büzürg-i Tahran!. e;t;-leri'a ila teşanifi'ş­
Şi'a, Beyrut 1403/1983, VII, 20; A'yiinü 'ş-Şi'a,
v, 409; Hanbaba, Fihrist, ı, 1290-1291; ll, 18151816.
li] İLYAS ÜZÜM
ğu açıktır.
Şla'yı
desteklemek ve Ehl-i sünnet'in
çürütmek amacıyla kaleme
alınan Ijüsniyye'nin (Abdullah Efendi
el- isfahanl. ll, !59) meçhul bir müellifin
hayal mahsulü eseri o lduğu araştırmacı
Şii müellifler tarafından da kabul edilmektedir (A'yanü'ş -Şfa, V, 409)
HÜSRAN
görüşlerini
C.:.ı ı.r;;.H
l
Dünya ve ahirette
maddi ve manevi alanda
zarar etmek anlamında
bir tabir.
L
Aslı
Arapça olan bu küçük hacim li eser.
958 (1551) yılında İbrahim b. Veliyyullah
Esterabadl tarafından hac yolculuğu esnasında Şam'da bulunmuş. iran'a getirilerek Farsça'ya çevrilmiştir. Bu tercümenin muhtelif baskıları yapılmıştır (Terceme-i Risaletü 'l-fjüsniyye, Tahran 1242,
I 248, 1259; isfahan I 246; Şlraz I 328; Muhammed Bakır el-Meclisl'nin fjilyetü'lmüttai):lrı'i ile birlikte, Tahran I 287, I 37 I,
1334 hş., 1337 hş.; adı geçen eser ve Molla Muhammed Şefi ' in Mecma'u'l-ma'arif'i
ile birlikte, Tahran 1325, I 37 I) . Eserin bir
başka neşrini. yine Ebü'l-Fütüh er-Razl'ye nisbet edilen YuJ:ıannô-yi Zimmi der
Cüstecuy-i Ija]fil~at adlı eserle birlikte
Ditô' ez Ijarim-i Teşeyyu' adıyla Muhammed Muhammed! İştihardl gerçekleştirmiştir (bk. bibl). Muhammed Ra'na
Bağdadl tarafından yapılan Türkçe tercümesinde ( 12 70/!85 3) müellifi sanılan
Ebü'l-Fütüh er-Razi'nin ismi yanlış olarak
Ebü'l-Feth Mekkl şeklinde kaydedilmiş
(M. Takı DanişpejOh- ismail Hakimi, xı­
xıı. 4 ı 6). daha sonraki baskılarda da aynı
hata tekrarlanmıştır. Türkçe'de muhtelif baskıları yapılan Ijüsniyye'nin Tam
Hakiki Hüsniye adıyla oldukça hatalı
bir neşri Hasan Ayyıldız tarafından gerçekleştirilmiştir (istanbul I 970) . Ahmed
Feyzi (ö. I 909). Ijüsniyye'ye Feyz-i Rabbôni ii Redd-i Batıl-ı lrôni adıyla bir
reddiye yazmıştır (Çorum il Halk Ktp., nr.
936, 937).
Hasr kökünden masdar olup sözlükte
"sermayeyi kaybedip zarar etmek, ziyanda olmak, mal eksilmek" gibi anlamlara
gelir. Bir Kur'an tabiri olarak "dünya ve
ahiret saadetinden mahrum kalıp ziyana
uğramak" demektir. Türevleriyle birlikte
Kur'an-ı Kerim'de altmış beş yerde geçen hüsran kelimesi iki yerde "el-hüsranü'l-mübln", bir yerde "hüsranen mübinen" şeklinde "apaçık ziyan" manasında
kullanılır. ilgili ayetlerde Allah'ı bırakıp
şeytanı dost edinenler, Allah ile karşılaşa­
caklarına inanmayanlar, Allah'ın ayetlerini inkar edenler, Allah'a eş koşanlar. ilahi
rahmet ve mağfiretten mahrum kalanlar, Allah'a isyan edip azabından korkmayanlar, ilahi buyruklara karşı gelenler,
peygamberleri inkar edip batılı seçenler,
Hz. Peygamber'e İnanmayanlar, uğradığı
bir musibet sebebiyle islam'dan yüz çevirenler, islam'dan başka din arayanlar,
iman ettikten sonra tekrar kafir olanlar,
insanları Allah yolundan saptıranlar, kafirlere itaat edenler. yeryüzünde fesad
çıkaranlar. yakınlarıyla irtibatı kesenler,
münafıklar kıyamette hüsrana uğrayan
kimseler olarak anılır (M. F. Abdülbakl, elMu' cem, "IJ.sr" md). Bir ayette (ez-Zümer
39/15). Allah'tan başkasına tapanların ahirette kendileriyle birlikte ailelerini de hüsrana uğratacakları haber verilmektedir.
Kısaca kafırler. münafıklar ve fasıklar hüsrana uğrayan kimseleri teşkil eder. Çeşitli
ayetlerde hüsranın karşıtı olarak "fevz".
"necat" ve "felah" kelimeleri kullanılarak
iman edip arnel-i salih işleyenierin kazançlı
çıkacakları ve kurtuluşa erecekleri bildirilmiştir (mesela bk. en-N isa 4/13. 73; etTevbe 9/72, 89, lll; Gafir 40/4! ).
Ragıb el- İsfahanl. hüsranın hem insana hem de fiilierine nisbet edilebileceği­
ni belirttikten sonra Kur'an'da bu kavramın biri mal ve mevki gibi ticari- maddi.
diğeri ise sağlık, afiyet. akıl, iman, sevap
gibi manevi kazançlar olmak üzere iki anlamda kullanıldığını. fakat hüsranla daha
çok ikinci anlamın kastedildiğini söyler
(el-Müfredat, "IJ.sr" md.) İbnü'l-Cevzl hüsranın Kur'an'da "tartıyı eksik yapmak,
aldatmak, acz. sapmak ve cezalandırmak"
gibi farklı manalar ifade ettiğini belirtir
(Nüzhetü'l-a'yün, s. 277-278).
Hadislerde de hasr kökünün türevleri
Kur'an'daki anlamlarıyla kullanılmıştır.
Çeşitli hadisiere göre çevresindeki fakirIere malından vermeyen zenginler, adil
olmayanlar, kibirlenenler. başa kakanlar.
malını satmak amacıyla yalan yere yemin
edenler ve namaz kılmayanlar hüsrana
uğrayan kimselerdir (Buhar!, "Eyman", 3;
Müslim, "Zekat". 148. "Iman". !71. EbO
DavOd, "Libas", 25; Tirmiz!, "Şalat", 188).
Hadislerde de hüsranın karşıtı olarak felah, fevz ve necat tabirlerine yer verilir.
islam alimleri. ayet ve hadislerdeki bilgilerden hareketle hüsran hakkında çeşitli yorumlar yapmışlardır. EbG Mansur
el-Matürldl, Allah'ın cennet karşılığında
mürninlerden mallarıyla canlarını satın
aldığını (et-Tevbe 9/I ı ı) ve onları elemverici azaptan kurtaracak bir ticaretin bulunduğunu (es-Saf 6 III O) bildiren ayetleri
dikkate alarak yaratıcı ile kul arasındaki
münasebeti ticari bir ilişkiye benzetirve
hüsranı da bu ticarette zarar etmek diye
açıklar. Kar edenler ise Allah'a inanıp buyruklarına uyanlardır
vr.
(Te' uflatü 'l-If ur' an,
9ooa - bı.
Fahreddin er-Razi hüsrana. insan türü için genel anlamda düşünüldüğünde
"nefsin helak olması ve örnrün boşa gitmesi" manasını vererek sadece iman edip
arnel-i salih işlemekle kazançlı çıkmanın
ve sonunda ebedl mutluluğa ulaşmanın
mümkün olduğunu belirtir. Ona göre aslında ömür sermayesi her an azaldığına
göre insanın hüsrandan kurtulması oldukça zordur. Zira onun yüce Allah'a tam
anlamıyla itaat etmesi çok defa gerçekleşmez. Arnel-i salihi çoğaltacakları yerde azıyla yetindiklerinden insanların ço-
35
HÜSRAN
ğu hüsrandad ır ( Mefa tfl:ıu 'l-gayb,
XXXII,
ı
87-88 )
Muhammed Harndi Vazır. insan ömrünü Allah'ın bahşettiği bir sermaye olarak
niteleyip neticede sermayeyi sahibine geri verdikten sonra insanın hesap günü kar
yaptığı belirlenirse kurtu l uşa ereceğin i,
zarar ettiği tesbit edilirse iflas etm i ş sayılacağını . bu durumun kendisi için apaçık bir hüsran olduğunu ve sonunda azap
göreceğini söylerken (Hak Dini, IX, 60776078) M. Reşld Rıza dünyevl ve uhrevl
hüsran üzerinde durarak dikkat çekici yorumlar yapar. Ona göre dünya ve ahirette hüsran içinde bulunmanın asıl sebebi
insanın, yaratılışına ve aklın temel ilkelerine yani fıtrata uygun olan İslam dinine
aykırı bir yola girmek suretiyle nefsine zarar vermesidir. Dünyada mutluluk, ancak
faydalı bilgilere ve insanı iyi işler yapmaya sevkeden güçlü bir iradeye sahip olmakla mümkündür. Sadece dünya tezzetlerinden faydalananlar dünyevl mutluluğa ulaştıklarını zannetseler bile yaratıcıya
inanıp O'nun buyrukları doğrultusunda
yaşamadıkça ve üstün ahlaki değe rlere
sahip olmadıkça gerçek mutluluğa erişe­
mezler. Bunu insana kazandıran İslam dinidir. Bu sebeple dünya ve ahirette hüsrandan kurtulmanın tek yolu müslüman
olmaktır (Tefslrü 'l-menar, ı . 244 , 447; VII,
328 ).
B İBLİYOGRAFYA :
Ragıb el-isfahani, el-Mü(redat, "bsr" md. ; Lisanü 'l-'Arab, " bsr" md.; Ebü'I-Beka, el-Külliyy at, s. 434; M. F. Abdülbaki, el-Mu'cem, "bsr"
md.; Mustafavi, et- Taf:ılf.ilf., "bsr" md.; Buhar!.
"Ey rnan " , 3; Müslim, "Zekat " , 148, "İman " ,
171; Ebü Davüct, "Libas" , 25; Tirmizi, " Şalat" ,
188; Matür1d1, Te'u1latü'l-ifur'an, Hacı Selim
Ağa Ktp., nr. 40, vr. 900 •-b; ibnü'I-Cevzi, Nüzhetü 'l-a'yün, s. 277-278; Fahreddin er-Razi , Me(a.tif:ıu 'l-gayb, XXXII, 87-88; İbn Kesir, Te{sirü 'lKur'an, IV, 585; Reşid Rıza. Tefsirü 'l-menar, ı ,
244, 447; VII , 328; Elmalılı, Hak Dini, IX, 60776078.
~
ı
ı
HÜSREV FIRÜZ
( j~_y.,S ~y-> )
(ö. 450/ 1058)
Büveyhlle r'in
Irak kolunun son hükümdan
(1048 -1055)
L
_j
ı
HÜSREV HOCA
(1884-1953)
Son döne m İslam a limi,
müderris.
(bk. ENÜŞİRVAN;
ı
KisKA).
L
_j
ı
ı
HÜSREV BEY, Gazi
ı
_j
HÜSREV-i DİHLEvi
ı
(bk. EMIR HÜSREV-i DİHLEVİ) .
L
36
_j
eğitimini
sürdürme
Otuz yıldan fazla bir süre aralıksız olarak Fatih Camii'nde ve evinde her seviyedeki talebeye ders veren Hüsrev Hoca talebe yetiştirmeyi bir ibadet kabul etmiş­
tir. Talebelerinden Yaşar Tunagür'ün anlattığına göre hastalığının ilerlemesi ve
gözlerinin çok az görmesi sebebiyle kendisine dersin tatil edilmesi teklif edilince
dersi kendi iradesiyle bırakmadığı yolundaki mazeretini dile getirerek Allah'tan
mağfiret talep etmiş ve üç gün sonra ölmüştür. özellikle 1940-1950 yılları arasın­
da dini hayata ve din eğitimine karşı yürütülen şiddetli baskı döneminde cesaretle ders okutmak suretiyle bir taraftan
dini hayatı canlı tutmaya çalışırken diğer
taraftan din eğitimine büyük destek sağ­
lamış ve değerli talebeler yetiştirmiştiL
İhlasla kendilerini din hizmetlerine adayan ve ilk imam- hatip li nesillerin hocalı­
ğını da yapan eski istanbul vaizlerinden
Salih Şeref, Abdülhalim Akkul, imam ve
hatip Hüseyin Karagözoğlu, Mahmut
Bayram, Diyanet İşleri Başkanlığı başkan
yardımcılarından Yaşar Tunagür, eski Akdağ madeni müftülerinden Sadık Fidancı
ve yüksek mühendis H. İsmail Turan onun
yetiştirdiği talebelerden bazılarıdır.
Hüsrev Hoca sırf inancı uğruna mücadele etmiş , gördüğü hizmetlerden dolayı
maddi hiçbir karşılık beklernem iş. şöhret
peşine düşmemiştir. Risaletü'l-mevahibi'l-ilfıhiyye adlı eserinin mukaddimesinde kitabını zor günlerde kaleme aldı­
ğını zikreder. Eserin müstensihi ve hocanın öğrencisi Erzurumlu Mustafa Necati Efendi, mukaddimenin bu cümlesine
düştüğü notta kitabını yazmaya başla­
dığı sırada Hüsrev Efendi'nin hanımının
vefat ettiğini, kitaplarıyla birlikte evinin
yandığını, ayrıca İstanbul'a yaklaşan düş­
(bk. GAZİ HÜSREV BEY).
L
_j
Muhammed Hüsrev (Aydınlar) . bugünkü
Makedonya'da bulunan Struga iline bağlı
Labunişta köyünde doğdu. Arnavut asıl­
lı bir aileye mensup olup babası Nurnan
Efendi'dir. İlk öğrenimini köyünde tamamladıktan sonra Ohri'de veTiran'da bir buçuk yıl kadar ders okudu . 191 Oyılında istanbul'a giderek Karagümrük'teki Üçbaş
Medresesi'ne yerleşti. RebiT Molla, Kastamonulu Ahmed Efendi, Tavaslı Hafız Hasan ve İzm i rli İ smail Hakkı gibi hocalardan ders gördü. Ardından Süleymaniye
Medresesi'ne kaydoldu ve 1919 yılında
tefsir ve hadis şubesinden mezun oldu .
Daha sonra hem dersiamlığa hem de İb­
tida-i Ha ri c Medresesi Arapça hocalığına
tayin edildi.
Hüsrev Hoca, Cumhuriyet'ten sonra
medreseterin kapatılması ve dersiamlığın
kaldırılması üzerine fahrl olarak hizmetlerine devam etti. Ancak yapılan baskı l ar
üzerine memleketine dönmek bahanesiyle yurt dışına çıktı ve Medine'ye yerleşti
(ı 936); fakat ailesinin sağlık durumu sebebiyle bir yıl sonra istanbul'a döndü. Burada bütün baskılara rağmen ders vermeyi sürdürdü . Hocapaşa ve Camialtı cam ilerinde zaman zaman hutbe okuyan
M usTAFA SiNANOGLU
HÜSREV
din
nı'ndadır.
(bk. BÜVEYHILER).
L
Hoca ' nın
linde anlatılmaktadır. istanbul İmam­
Hatip Okulu 'nun açılışından itibaren iki
yıl kadar burada meslek dersleri okuttu.
23 Nisan 1953'te İstanbul'da vefat etti;
mezarı Edirnekapı Sakızağacı Kabrista-
Ebu Nasr el-Melikü'r-Rahlm
Hüsrev RrCız b. Ebi Kalidır
ı
Hüsrev
ve doğru bildiklerini söyleme konusundaki salabeti ve kararlılığı menkıbeler ha-
Hüsrev Hoca
manın silah seslerinin duyulduğunu kaydeder. Bu sıkıntı ve imkansıziıkiara rağ­
men hayatı boyunca müstağni bir hayat
yaşaması onun yüksek seciyesi ve sağlam
karakterini göstermektedir. Geçimini, evinin bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri satmak suretiyle sağlamaya çalışmıştır. Cenaze masrafları için gerekli olan para ne
kendi ailesinde ne talebelerinde bulun-
Download