244 Kitap, Sempozyum Değerlendirmeleri muğlak kavram ve olgularla ilgilendikleri için yöntemlerinin doğa bilimlerinden farklı olması gerektiğini ortaya koyması ve bazı yöntem önerilerinde bulunması itibariyle önemli bir eserdir. Mustafa Karagöz BİLGİ FELSEFESİ A. Kadir Çüçen, Asa Kitabevi, Bursa, 2001, s. 272. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. A. Kadir Çüçen'in Bilgi Felsefesi başlığıyla ilk kez 2001 yılında Asa Kitabevi Yayınları arasında basılmış olan eseri okurlarıyla buluşmak için kitabevlerindeki raflarda yerini aldı. Varlık felsefesi, insan felsefesi, bilim felsefesi, bilgi felsefesi... Felsefenin alt disiplinlerinden bazıları. Ancak ‘epistemoloji’ olarak da adlandırılan bilgi felsefesi, diğer alt disiplinlere göre, söylenebilirse eğer daha ayrıcalıklı ve daha ‘kıdemli’ bir alt disiplindir yine de. Öyledir, çünkü bilgi felsefesi, varlık felsefesi (ontoloji) ve ahlak felsefesi (etik) ile birlikte, felsefe denilince hemen akla gelen üç temel alt disiplinden birisidir. İstisnasız hemen hemen her (felsefeye) giriş kitabında, saydığımız üçü dışındaki alt disiplinlerden biri ya da diğeri yer alabilir de almayabilir de. Ama bilgi, varlık ve ahlak felsefeleri mutlaka yer alır. Yer alır çünkü, bu üç temel alt disiplin, bir felsefe sisteminin ve giderek felsefe disiplininin adeta olmazsa olmazlarıdır. Çünkü felsefe dışındaki bilgi disiplinlerinin çeşitli boyutlarını çeşitli amaçlarla ve çeşitli yöntemlerle araştırdıkları en genel varlık dünyasını, yine en genel çerçevede felsefe araştırır. Ve yine kendi dışındaki diğer disiplinlerin kendi amaçları doğrultusunda kendi yöntemleriyle üretip ortaya koydukları bilgiye ilişkin araştırmalar da (bilgi sosyolojisi, bilgi psikolojisi ve hatta ‘bilgi arkeolojisi’ gibi) eninde sonunda bilgi felsefesi (ya da epistemoloji) kavramı içinde anlam ve meşruluk kazanırlar. Sonra da, şu ya da bu biçimde bilgisi üretilerek kavranılmış olan varlık dünyasında nasıl yaşanılabileceği ya da yaşanması gerektiği sorusu ve/veya sorularıyla ahlak felsefesi yapılarak felsefe sistemi en azından asgari ölçülerde tamamlanmaya çalışılır. Bunların dışında kalan bilim felsefesi, insan felsefesi ya da din felsefesi gibi disiplinler, sanki temel alt disiplinlerin türevleri hükmündedirler. İşte felsefenin temel alt disiplinlerinden birisi olan bilgi felsefesine dair Türkçe’de yazılmış Vehbi Hacıkadiroğlu’nun Bilgi Felsefesi ile Alparslan Açıkgenç’in Bilgi Felsefesi yanında, şimdi bir de Prof. Dr. Kadir Çüçen’in Bilgi Felsefesi var. (Bunların dışında, yine Arda Denkel’in Bilginin Temelleri, Vehbi Hacıkadiroğlu’nun Algılama, Bilme ve Duyma ve Ömer Naci Soykan’ın Bilgi ve Betimleme gibi çalışmaları da, bilgi felsefesine ilişkin Türkçe’deki diğer çalışmalarıdır.) Alparslan Açıkgenç’in Bilgi Kitap, Sempozyum Değerlendirmeleri 245 Felsefesi, problemi hemen hemen tümüyle İslam felsefesi ve/veya İslam düşüncesi çerçevesinde ele alıp temellendirmeye çalışan bir çalışma iken; Vehbi Hacıkadiroğlu’nun Bilgi Felsefesi problemi daha çok, epistemolojinin temel kavramları olan nedensellik, algılama, bellek, tümevarım, tümeller, önsel yargılar ve anlam gibi kavramlar ile empirist bir yorum çerçevesinde irdelemekte. Çüçen’in Bilgi Felsefesi ise, bilgi felsefesinin tüm kavramlarını ve problemlerini farklı felsefi tutumlar çerçevesinde sistematik bir tarzda ele alıp irdelemekte. Bu anlamda Çüçen’in çalışması, Türkçe’de ve giderek Türk düşüncesinde temel ya da türev tüm alt disiplinleriyle felsefeyi anlama, anlamlandırma, kavrama ya da tanımlama, kurma, inşa etme yolunda atılan adımlardan birisi olarak ortaya çıkmış bir kitap. Doğru, gerek çeviri yoluyla gerekse telif eser olarak Türkçe’ye kazandırılmış olan felsefe literatürü, hani bir Türk felsefesinden söz edebilmek için olması gerekenin yanında, sanki daha dolması gereken kuyunun ilk damlaları gibi ya da o kadar. Evet, damlaya damlaya... Öte yandan bu damlaları bünyelerinde biriktirip, iyimser bir ifadeyle kuyular oluşturmak üzere yayınevleri de (İdea, Paradigma, Asa gibi), birbiri peşi sıra ortaya çıkmakta ve ard arda yayımladıkları çeviri ya da telif felsefe kitapları ile Türkçe felsefe literatürünü zenginleştirmekteler. İşte Çüçen’in Bilgi Felsefesi de bu çerçevede Asa Kitabevi yayınları arasında yerini almış bulunmakta. Çüçen’in Bilgi Felsefesi, üniversitede verdiği bilgi felsefesi derslerinin ürünü olarak ortaya çıkmış bir çalışma. Bu açıdan kitabın öncelikle, felsefe bölümlerinin bilgi felsefesi derslerine Türkçe bir kaynak oluşturması amacıyla hazırlandığı söylenmeli. Bu amaçla hazırlanmış olmasıyla aynı zamanda, felsefenin bilgi sorunsalını Türkçe’de düşünüp Türkçe içinde serimleyerek dillendirme amacını da taşıyan bir çalışma. Bu anlamda Çüçen’in Bilgi Felsefesi, kendi alanında sistematik bir giriş kitabı olmasından dolayı bir ‘ilk damla’ olarak okunmalı. Kitap altı ana bölümden oluşmakta. Felsefeye şu ya da bu biçimde ilgi duyan ya da felsefeye yeni başlayanlar için bilgi felsefesine, kendi ifadesiyle “bir ön hazırlık” niteliği taşıyan ilk bölümde Çüçen, “Felsefe nedir?” sorusu çerçevesinde bilgi felsefenin genel felsefe içindeki yerini belirlemekte. Bu çerçevede bilgi kavramının genel bir tanımlaması yanında felsefi bilginin diğer bilgi türleriyle olan yakınlık ve/veya uzaklıklarını ele almakta ve böylece felsefece bilginin sınırlarını ortaya koymakta. İkinci bölümde bilgi felsefesinin ele alınıp irdelenebileceği temel yaklaşımları açıklanmakta. Üçüncü bölümde bu yaklaşımlardan ilki olan, bilgi felsefesinin, temel kavram ve/veya terimleri açısından irdelendiği yaklaşımı serimlenmekte. Bu bağlamda Çüçen, bilgi felsefesinin temel kavramları olan bilgi, bilen, bilinen, doğruluk, anlamlılık, tutarlılık, geçerlilik, a priori ve a posteriori bilgi ile analitik ve sentetik bilgi kavramlarının tartışmasını yapmakta. İzleyen bölümde ise, bilgi felsefesinin irdelenebileceği diğer bir yaklaşım olarak, temel problemler yaklaşımı çerçevesinde, doğru bilginin olanaklılığı, doğru bilginin kaynağı, doğru bilginin ölçütü, doğru bilgi- 246 Kitap, Sempozyum Değerlendirmeleri nin sınır ve kapsamı gibi bilgi felsefesi problemlerinin betimlemesini yapmakta. Beşinci bölümde, serimlemesini yaptığı felsefe problemlerinin farklı felsefe görüşleri açısından karşılaştırmalı tartışmasını yapmakta. Son bölümde de, temel kavram, problem ve görüşleri çerçevesinde ortaya koyduğu bilgi felsefesi sorunsalının, deyim yerindeyse felsefe tarihi içindeki seyrini ortaya koyarak çalışmasını tamamlamakta. Bu yapısıyla Çüçen’in çalışması, ele aldığı bilgi felsefesi alt disiplinini hem sistematik tarzda hem de tarihsel bağlamda irdelemekte. Bunun yaparken, yalnız kendi değerlendirmeleri ile yetinmeyip, ele aldığı kavram, problem ve/veya görüşlere ilişkin filozofların kendi eserlerinden seçtiği metinlerle de, kendi değerlendirmelerini zenginleştirmekte, eğer söylenebilirse kendi değerlendirmelerini somutlaştırmakta. Muhsin Yılmaz Poetics of Imagining: Modern to Postmodern(Tahayyülün Poetiği: Modernden Postmoderne), Richard Kearney, Edinburgh University Press 1998, 260 s. ISBN 0-7486-1053-7 Modernlik bugüne kadar çok çeşitli açılardan tarif edilegelmişse de bu farklı modernlik tanımlarının özünde ‘parçalanma’ olgusu yatmaktadır. Hem hakikatte, hem de bu hakikate ulaşmayı sağlayacak beşeri melekelerde parçalanma. Kalbin bütünlüğü olarak bilinen fıtrî durumdan uzaklaşma sonucu zihin ile beden, akıl ile duygu arasında ortaya çıkan bölünme, hakikate ulaşmanın imkanı konusunda Batılı insanı derin bir endişeye sevketmiştir. Türkçe’ye ‘tahayyül’ olarak çevirebileceğimiz ‘imagination’ basitçe, alemi ‘imaj’lar halinde kavramaktır. Modern felsefenin babası Kant’a göre o, “insanın derinliklerinde gizli bir sanat... onsuz hiçbir bilgiye ulaşamayacağımız insan ruhunun kör fakat ayrılmaz bir fakültesidir.” Modernizm-sonrasına geçiş sancıları yaşayan çağımızda bu konuda giderek artan ilginin temel sebebi, “bilgi” ile “değer” arasındaki kopukluktan naşi krizdir. Tahayyül, İslam düşüncesinde özellikle tasavvuftaki “marifet”, yani sezgiye dayalı bilginin temel kanalı olarak “iyi” ile “güzel”, yani ahlak ile estetik arasındaki bir köprü olarak düşünülebilir. Tanınmış felsefeci Kearney, aynı konudaki daha önceki çalışmalarından farklı olarak bu çalışmasında, kavramı, modern felsefenin tek bir akımı, fenomenoloji açısından kapsamlı bir incelemeye tabi tutuyor. Bu tek akım, bu yüzyılın başlarında Husserl ve Heidegger’in eserlerinden başlayarak Sartre ve Merleau-Ponty’nin varoluşçuluğundan Bachelard’ın poetiğine, Derrida ve Lyotard’ın yapıbozumundan Kitap, Sempozyum Değerlendirmeleri 247 Ricoeur ve Vattimo’nun hermenötiğine uzanan geniş bir fenomenolojik alanı kapsıyor. Tahayyül etmenin ne anlama geldiği, aslında varolmanın ne anlama geldiğine sıkıca bağlı. Modern çağda insanın evsizliğini ilk farkeden akım olan fenomenoloji, radikal bir bakış-açısı değişimi getirerek varoluşun sorgulanması gibi, tahayyülî bilincin kendi üzerinde düşünmesinin de yolunu açmıştır. Descartes’ın tersine çevirdiği varlık ile bilgi arasındaki ilişkide olduğu gibi, fenomenologların nazarında, tahayyülün ontolojik fonksiyonu, ritmik bir yenilenme arayışındaki kozmik hayata benzeyen ahlakî hayata rehberlik etmesidir. Çalışma tahayyül gibi belli bir tema ekseninde Batı düşünce tarihinin serüvenini net bir şekilde izlememize imkan veriyor. Bedri Gencer British Idealism and Political Theory(İngiliz İdealizmi ve Siyasî Teori), David Boucher and Andrew Vincent, Edinburgh University Press 2000, 248 s. ISBN 0-7486-1428-1 Her ne kadar yekpare olarak algılansa da Batı felsefesi de aslında modernliğin bölücü etkisiyle kendi içinde “kıtasal ve analitik felsefe” olarak kutuplaşmış durumda. Kıtasal felsefeden anlaşılan daha ziyade idealist Alman felsefesi. 18 .yüzyılın sonlarında Kant, Fichte ve Hegel tarafından geliştirilen Alman felsefesinin idealist karakterinden etkilenen İngiliz idealizmi, 19. yüzyılın yarısında kök salmaya başlayarak kısa sürede baskın akım haline geldi. Ancak, özellikle mantık ve matematikteki teknik gelişmelerin yardımıyla Aydınlanmanın metodik şüpheci ruhunu dirilten Bertrand Russell gibi analitik filozoflar, 20. yüzyılın başlarında kıtasal felsefenin geleneksel metafizik, özellikle Hegel’in idealizmine, geleneksel din ve dogmatik ahlakına karşı çıkmışlardı. Bunun sonucunda Birinci Dünya Savaşının sonunda İngiltere’de idealist felsefe geri çekilmişti. Ancak bu çalışmanın da siyasî felsefe bağlamında gösterdiği gibi, idealist akım İngiltere’de gücünü korumaya devam etmektedir. İngiliz idealizmi, temelde Hobbes, Hume ve Mill gibi faydacıların sağlam ampirik felsefe geleneğinden bir sapmayı temsil ediyordu. İdealizm, geleneğin kalesi olarak bilinen ve bu yüzden tecrübeye vurgu yapan ampirik felsefi geleneğe dayanan İngiltere’nin 19 .yüzyılda değişen toplum ve dünya-görüşünden kaynaklanan krize karşı sağlam bir reçete sunmak üzere gelişti. Viktorya ve Edward dönemi İngiltere’sinde bir yandan sanayi devriminin ve kapitalizmin, diğer taraftan sömürgeciliğin gelişimiyle ortaya çıkan değerler alanındaki çözülme idealist bir arayış başlattı. İdealizm, varlık alanları ile bunlara tekabül eden, insan hayatına yön veren ilkeler ve bunlara ulaşma vasıtalarına ilişkin bölünmeye karşı bir birlik-bütünlük arayışını temsil ediyordu. Özellikle Hegel’den ilham alan zamanındaki idealist akım, bir yandan dini inanca rasyonel bir temel sağlayarak sekülerizm ile gerilimleri asgariye