atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi-ıı (tar202u)

advertisement
DİKKATİNİZE:
BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK
OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR.
ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU
ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN
GÖREBİLİRSİNİZ.
ATATÜRK
İLKELERİ VE
İNKILÂP
TARİHİ-II
(TAR202U)
KISA ÖZET
KOLAYAOF
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ-II
İÇİNDEKİLER
Ünite 1: Yeniden Yapılanma Dönemi……………………………………………………………………………….3
Ünite 2: Türkiye Cumhuriyeti’nde Temel Politikaların Ortaya Çıkışı (1923-1938 Dönemi)..7
Ünite 3: Atatürk İlkeler Ve Atatürk Döneminde Dil-Tarih Ve Kültür Alanındaki Çalışmalar…………11
Ünite 4: Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası Ve Uygulama Esasları…………………………………13
Ünite 5: 1938’den 2002’ye Ekonomik Gelişmeler……………………………………………………………14
Ünite 6: Temel Sektörlerde Gelişmeler III: Hizmetler Sektörü………………………………………..16
Ünite 7: Atatürk’ten Sonra Türkiye…………………………………………………………………………………19
Ünite 8: 1938’den Günümüze Sosyal, Kültürel ve Sanatsal Değişme ve Gelişmeler…………22
2
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 2
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ-II
1. ÜNİTE – YENİDEN YAPILANMA DÖNEMİ
Osmanlı Devleti’nin son on iki yılı çeşitli cephelerde farklı rakiplerle daimi bir savaş hâli içinde
geçmişti. Bu durum gerek devlet yöneticilerini gerekse bireyleri son derecede olumsuz
etkilemiştir. Maddi ve manevi anlamda gelecekten ümitsiz, kendi ayakları üzerinde durma
inancını kaybetmiş, ekonomik alanda ise elindeki avucundakini tüketmiş bir toplum söz
konusuydu. Bu zeminin bir sonucu olarak Türk istiklal Harbi’ni gerçekleştiren lideri Mustafa
Kemal Atatürk ve kadrosu maddi imkânsızlıklar kadar Türk insanının yarından ümitsiz,
karamsar hâlinden ileri gelen problemleri aşmak zorunda kalmıştır. Gerçekten de Osmanlı
Devleti’nin son döneminde yaşadığı ekonomik, siyasi ve sosyal çalkantılar dolayısıyla Anadolu
insanının yöneticilerine karşı duyduğu güvensizlik ve kuşku dönemin edebiyat ürünlerine
kadar yansımıştır.
CUMHURiYET’iN iLK YILLARINDA TÜRKiYE’NiN GENEL GÖRÜNÜMÜ
Nüfus: istatistik göstergeler ışığında Türkiye’nin nüfusu 1927 yılı verilerine göre 13.648.270
kişidir. Ülke genelinde 63 il, 328 ilçe, 699 bucak, 39.901 köy vardır.
Sağlık: Ülke genelinde sağlık hizmetleri son derece yetersiz seviyedeydi. Çoğunluğu büyük
yerleşim merkezlerinde toplanmış, devlet hesabına ve serbest çalışan tüm sağlık personelini
kapsayacak şekilde 1928 yılı itibarıyla 1.078 doktor, 130 hemşire, 1.059 sağlık memuru ve
377 ebe mevcut görünmektedir. Kabaca bir hesapla 12.661 kişiye bir doktor düşmektedir.
Eğitim: Cumhuriyet idaresinin üzerinde en çok duracağı saha eğitim olacaktır. Atatürk’ün
Cumhuriyeti emanet edeceği aklı hür, vicdanı hür nesillerin ancak eğitimle mümkün olacağı
düşüncesiyle daha millî mücadelenin savaşları devam ederken Ankara’da toplanan Maarif
Kongresi ile eğitim alanında yapılması gereken atılımlar değerlendirmeye alınmıştır.
Tarım: Osmanlı toplumu büyük oranda bir tarım toplumu idi. 1927 tarihli tarım sayımına
Göre ülkede mevcut nüfusun % 67,7’si çiftçilik yapmaktaydı. Devletin batısında Trakya,
istanbul, Bursa ve Kocaeli kesiminde bu oran önemli ölçüde düşerken Orta ve Kuzey
Anadolu’da ortalamanın üzerindeydi. Bu nüfusun aile başına işlediği toprak miktarı ortalama
25 dönüm civarındadır
Ulaşım: Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılın ortalarında başlattığı, öncelikle sermaye birikimi
olmadığı için yabancı yatırımcılara ihtiyaç duyduğu demiryolu yapımı yüzyılın sonları
nda yabancı devletlerle iyi ilişkileri devam ettirmek için kullanılan bir vesile hâline
dönüşmüştür.
Ekonomik Durum Dışarıya ancak tarım ürünleri ve ham madde satabilen bir ekonomi söz
konusudur. Dışarıya ham madde satıp onları mamul madde hâlinde ithal etmek dış ticaretin
değişmez özelliği ve zaafı hâline gelmiştir. Ülkenin düşman istilasından kurtarılmasını çağdaş
ve tam bağımsız olmak için yeterli görmeyen Cumhuriyet idaresi bu hedefin
gerçekleştirilebilmesi için hakiki ve en kuvvetli temeli ekonomide görmüştür. Atatürk; siyasi,
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 3
3
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ-II
askerî başarıların ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik başarılar ile taçlandırılmazlarsa
elde edilen zaferlerin az zamanda söneceği düşüncesiyle iktisadi yapımızın güçlendirilmesi ve
geliştirilmesi hedefini göstermiştir.
iDARi DÜZENLEMELER
Türk milletinin Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gerçekleştirdiği Millî mücadelenin ilk
aşaması askerî sahada elde edilen başarılarla tamamlanmıştır. İtilaf Devletleri’nin
Sevr paçavrasını Türk milletine zorla kabul ettirmek için destek oldukları Yunan kuvvetlerinin
savaş sahasında kati olarak yenilmesiyle mücadelenin birinci kısmı başarıyla tamamlanmıştır.
Devlet Millet Birlikteliği için ilk Adımlar
Büyük Taarruz’un hemen ardından düşman işgalinden kurtarılan ve kurtarılacak yerlerde de
kurulacak siyasi idarenin hazırlıklarını yapan Mustafa Kemal Paşa, daha Yunan askerini
takibin devam ettiği günlerde izmir Valiliği için Konya Valisi Abdülhalik Bey’i
görevlendirmelerini hükûmete önerdi.
İdari Düzenlemeler
Devlet idaresinde çalışan memurların durumları ayrı bir sıkıntı oluşturmakla beraber, Millî
Mücadele’nin aleyhine tavır almamış; görev yerleri düşman işgaline uğrayanların da
düşmanla işbirliği yapmamış olmak zemininde mağdur edilmemeleri esası doğrultusunda
hareket edilerek sorun çözümlenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin işgalden
kurtarılan yerlerdeki devlet teşkilatını yeniden ve millî hâkimiyet prensibine sadık
insanlardan oluşturma çabasında aşırıya kaçmamıştır.
Askeri Düzenlemeler
Lozan Antlaşmasının imzalanmasından hemen sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin barış
durumuna dönüş hazırlık ve çalışmaları başlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım
1923 tarihinde seferberliği kaldırmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Meclis ikinci dönem
çalışmalarına başlarken Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Mareşal Fevzi
Paşa’yı görevleri üzerinde kalmak kaydı ile karargâhıyla 27 Temmuz 1923’te Ankara’ya
getirtmişti.
SALTANATIN KALDIRILMASI
Saltanatın kaldırılması Türk idare tarihinde olduğu kadar siyasi düşünce tarihinde de önemli
bir dönüm noktasıdır. Millî Mücadele sırasında Kuvayı Millîye ve TBMM hükûmetlerine karşı
tavırlarıyla çalışmaları sekteye uğratan istanbul yönetimi barış sürecine katılmak istemiştir.
Bu tavır artık eski rejime ve anlayışına yer olmadığını göstermek zamanın geldiğini
göstermiştir. Sadrazam Tevfik Paşa’nın harp sahasında kazanılan son başarı lardan sonra
istanbul ile Ankara arasındaki anlaşmazlık ve ayrılığın giderildiğini belirtmesi dikkat çekicidir.
Sadrazam Tevfik Paşa’nın barış konferansına her iki taraf da çağrılacağından, milletin iyiliğine
yönelik konuları önceden görüşüp anlaşmak üzere güvendiği bir şahsı istanbul’a göndermesi
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 4
4
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ-II
çağrısında bulunması bundan sonraki sürecin tabii hâkiminin istanbul ve hükûmeti olduğu
anlayışını göstermiştir.
Mustafa Kemal Paşa ise cevabında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti’nin kurulduğundan beri Türkiye aleyhinde her teşebbüsü dikkatle izleyerek
tedbir aldığının, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile şekil ve mahiyeti net olarak ortaya konan yeni
devletin
Ordularının elde ettiği zafer üzerine gündeme gelen konferansta
“Türkiye Devleti’nin yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından temsil
olunacağının, hukuki ve meşru olmayan heyetlerin devletin siyasetine karışmaları hâlinde
mesul olacaklarını” da bildirmiştir. istanbul yönetiminin bu beklentisinin Mecliste hilafet ve
saltanat konusunda son derece muhafazakâr tavır sergileyen ikinci gurup üyelerini dahi
rahatsız ettiği görülmüştür.
Hüseyin Avni Bey kendi dâhil milletin maruz kaldığı haksızlık ve felaketlerden dolayı
uyandığını, gözünü açtığını artık kendisine Büyük Millet Meclisi dahi hıyanet etse milletin
bunu kabullenmeyeceğini vurgulamaktaydı. Tevfik Paşa’nın İstanbul yönetiminin elde edilen
başarıda kendi ölçüsünde yardımı olduğu iddiasına karşın, “Türk Milleti mukaddes davası için,
değil istanbul’dan cihandan bile fedakârlığın binde birini ancak görebilmiştir” diyen Hüseyin
Avni Bey, istanbul yönetimini “hiç olmazsa üzerimize kuvvet gönderip kuvvetimizi azaltmaya
çalışmasaydılar” sözleriyle suçlamaktaydı. Milletvekilleri arasında Meclisin her şeye hâkim
olduğu, hilafet ve saltanatın da millet adına sahibi olduğu kanaati ortak kanaat hâline
gelmiştir. istanbul Hükûmeti’nin fetvalar ve benzeri yazışmalarile düşmanın yurttan
atılmasını geciktirdi-ğine inanan milletvekilleri elde edilen neticeyemilletçe ve meclis
tarafından sahip çıkılması gerektiğini dile getiriyorlardı. Meclisteki fikrî ortam saltanatın
kaldırılması için uygundu. Diğer taraftan daha 24 Nisan 1920’de Meclis Misak-ı Millî
dâhilindeki milleti ve vatanı kurtarmayı ve saltanat makamına lazım gelen hukuku zamanı
geldiğinde milletvekillerinin belirleyeceği esaslar dairesinde Meclisin vereceği karar altına
alınmıştı. Fiili durumda da 23 Nisan 1920 ile yeni Türkiye Devleti’nin millî halk esasları üzerine
kurulduğu ve Osmanlı imparatorluğu’nun millî hudutlar dâhilinde tek varisi olduğu, Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu ile hâkimiyet hakkı millete verildiğinden istanbul’daki padişahlığın yok olup
tarihe intikal ettiği görülmekte ve yaşanmaktaydı. Bu durum verilen bir kanun teklifi ile
resmileştirilmiştir.
Türkiye’nin modernleşmesi sürecine katkıda bulunan 3 Mart 1924 tarihli kanunların
çıkarılması gerekçelerini,
3 Mart 1924 tarihli kanunlar yeni kurulan devletin eskisinden çok farklı temellere
oturtulmasını Sağlayan değişiklikler gerçekleştirmiştir. Bu kanunlar ile fieriye ve Evkaf ile
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletleri kaldırılmıştır. Ülkedeki bütün okulların idaresi Maarif
Vekâletine bağlanmıştır. Halifelik kaldırılmış, Diyanet işleri Başkanlığıve Genelkurmay
Başkanlığı kurulmuştur. Balkan Savaşlarında askerlerin siyasetle uğraşmalarının maliyeti ülke
için ağır olmuştur. Kanun gerekçelerinde de din ve ordunun siyaset cereyanları ile
ilgilenmesinin birçok mahzurları olduğuna işaret edilmekteydi.
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 5
5
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ-II
ADIM ADIM YENİ SİSTEME GEÇİŞ
429 sayılı Kanun’la, halka yönelik uygulamalara dair hükümlerin yerine getirilmesi TBMM ve
hükûmete ait olup islam dininin İnanç ve ibadete dair bütün hükümlerini ve meselelerinin
halledilmesiyle dinî müesseselerin İdaresi için Diyanet işleri Başkanlığı kurulmuştur.
Başbakanlığa bağlı olacak başkanlığın Reisinin cumhurbaşkanı tarafından atanması kabul
edilmekteydi. Ülke dâhilindeki bütün dini Müesseselerin idaresine, görevlilerinin azil ve
tayinlerine din işleri reisi yetkili olacaktı. fier’iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması, vakışarın
ise milletin menfaatine uygun şekilde halledilmek üzere şimdilik genel müdürlük yapılarak
Başbakanlığa bağlanması kabul edilmekteydi. Kanun Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletinin
kaldırılarak, savaş ve barışta ordunun emir ve komutasını cumhurbaşkanına Vekâleten
yürütecek bir başkanlığın kurulmasını, reisin vazifesinde müstakil olmasını da karara
bağlamaktaydı. 430 numaralı Tevhid-i Tedrisat Kanununun gerekçesi milletin fikrî ve hissî
birliğini temin etmektir.
Bunun için Türkiye dâhilindeki bütün okulların Maarif Vekâletine bağlanması karara
bağlanıyordu. Bakanlık yüksek diyanet uzmanları n yetiştirmek için üniversitede bir ilahiyat
Fakültesi tesis etmenin yanı sıra imam ve hatipler gibi dinî hizmetleri görecek memurların
yetişmesi için ayrı okullar açacaktı.
HALİFELİĞİN KALDIRILMASI
Hilafetin kaldırılmasını teklif eden 431 numaralı Kanun’un gerekçesinde ise hilafetin
mevcudiyetinin iç ve dış siyasette iki başlılık yarattığı, istiklal ve millî hayatta ortak kabul
etmeyen Türkiye’nin şeklen veya dolaylı yoldan bile olsa ikiliğe tahammülünün olmadığına
dikkat çekilmiştir. Hanedanın hilafet örtüsü altında Türkiye için daha tehlikeli olacağından
endişe edilmekteydi. Kanun maddeleri ise beklentilerin ikisini birden karşılar nitelikteydi.
Halife hal’ ediliyor, hilafet, hükûmet ve Cumhuriyet kavramında zaten var olduğundan
makamı ilga ediliyordu. Saltanattan sonra hilafetin de kaldırılması geleneksel toplum yapısına
sahip Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma mücadelesinin önünü açmıştır. Birbiri
ardınca gerçekleştirilecek inkılâplara, toplumsal muhalefeti harekete geçirerek engel olmaya
çalışacakların kullanabilecekleri en önemli koz ortadan kaldırılmış oluyordu. Bütün bu
adımlarla birlikte Millî, laik, demokratik ve çağdaş devleti kurmanın hukukî zemini
tamamlanmıştır. Böylelikle Türk milletinin 23 Nisan 1920 tarihinde başladığı Millî Hâkimiyet
Mücadelesi tam anlamı ile kanunlaşmış, esasları Belirlenmiştir.
2.ÜNİTE – TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEMEL POLİTİKALARIN ORTAYA ÇIKIŞI (1923-1938
DÖNEMİ)
TÜRKiYE CUMHURiYETi’NiN ŞEKiLLENMESi
(1923-1938 DÖNEMi)
Osmanlı saltanat kaldırılmasıyla başlayan ve hilafetin kaldırılmasından sonra birbiri ardına
yapılan temel hukuki, siyasi ve kültürel düzenlemeler ile yeni Türk devletinin şekli
berraklaşmıştır.
Kolayaof.com 0 362 2338723
Sayfa 6
6
Download