Iğdır Sevdası HACI EVLİYA YİĞİT Kürt aşiretlerinin sözel hafızasında saklı olan devasa bilgiler iki basit soruyla kendisini kurar: Tu kure ki yi? (Kimin oğlusun?) Tu kijan eşiri? (Hangi aşirettensin?) Hacı Evliya Yiğit, Kürt halkının kimliğinin bir parçası olan, aşiret içi ve Hacı Evliya Yiğit aşiretler arası bağlantıları en hızlı en doğru en etkin bilen bir “aşiret ve toplum hafızası” olarak övgü ve hayranlığı fazlasıyla hak kazanmıştır. Hacı Evlo amcamın seçkin belleği, yazı diline dökülmeyi sabırsızlıkla bekleyen, yüzyıllardan kök salmış değerli bilgilerle yüklüydü. Hayatım 1933 yılında D.Beyazıt’a bağlı Berbere köyünde dünyaya gelmişim. Annemin adı Susan, babam Hacı Ali’dir. Üçü erkek beşi kız sekiz çocuklu bir aileye mensubum. Yaş sırasına göre kardeşlerim, Kudret, Gulizar, Bahar, Hacı Yusuf, Hacı Evliya, Ahmet, Kıtai ve Fatma dır. Babam konuşması ve davranışıyla etrafında saygı uyandıran ve sevi655 Hacı Evliya Yiğit len birisiydi. Halkını ve akrabalarını çok sever, elinden geldiğince yardım elini uzatırdı. Gençlik yıllarında almış olduğu ciddi medrese eğitimi nedeniyle alim görünüşlü ve derin bilgiliydi. Babam 1964 yılında 91 yaşında vefat etti.(Doğum 1873) Kürt Aşiretleri Celali Aşireti D.Beyazıt merkez olmak üzere İran ve Türkiye sınırının iki yanında dağınık olarak yer alan ve aslen İran kökenli olan Celali aşireti üç ana bölümden meydana gelir. Bunlar sırasıyla Helikan, Bırxıkan ve Sakan aşiretleridir. 656 Iğdır Sevdası Helikan Aşireti (Xelki) Bağlı olduğum Gêloi aşiretinin de bir alt grup olarak içinde yer aldığı Helikanlı aşireti irili ufaklı bir çok aşiretten meydana gelir. Ancak bu aşiretlerin çoğu altıncı veya daha yüksek dedede birleşirler. Örneğin D.Beyazıt yöresinde ikamet eden Qotan aşireti lideri Hüsrev Konyar Bey’le, Helikan aşiretinin başka bir alt grubundan Emoya Xelit Ağa (İran’daki Helikan aşireti lideri Xalıt Ağa’nın oğlu) şecere sistemi esas alındığında “Kör Xelef” adlı dedede birleşiyorlar. Dikkat edilirse Hüsrev Konyar Bey’in büyük dedesi Qoto Ağa657 Hacı Evliya Yiğit ’nın zürriyeti daha sonraki yıllar “Qotanlılar” olarak ayrı bir alt grup olarak ayrılmış ve bu isimle bugün bölgede geniş bir aşiret olarak örgütlenmiştir. Hüsrev Konyar Bey’in dedesi Ahmed Ağa, tüm Helikan aşiretine liderlik yaparak Hamidiye Alay komutanı olmuştu. Bir çok aşirette olduğu gibi Helikan grubu içinde de eskiden yöneticilik yapmış “Torun” tabir edilen bir bey ailesi vardı: Bugün Kağızman’da yaşayan Cumkan aşiretinden Mala Beyrê, Helikan aşiretine bu anlamda liderlik yapmıştı. Bugün Iğdır’ın Hasanhan köyünde oturan Helikan grubu, Cındiyan alt gurubuna dahil olup, Xalıt Ağa’nın büyük dedesi Hasan Beg’in Evlo adlı oğlunun zürriyetindendirler. Bu yüzden bunlar “Evlolar” olarak da bilinir. Helikanlı aşiret grubunu meydana getiren her alt grup belli bir bölge ve yerleşim birimine sahiptir. Örneğin Elyan aşireti yoğunluklu olarak Orgof (Suveren) köyünde ikamet etmektedirler. Bir diğer özellikte, alt grupların zamanla parçalanması ve buradan ayrılan aşiretlerin bağımsız bir kimlikle grupta yer almasıdır. Örneğin Mısırkan, Pilekan ve Qada Reş adlı gruplar aslında Gelturan oymağının alt birimleridir ama zamanla ayrı bir aşiret olarak örgütlenmişlerdir. Bu türden aşiret gruplaşmasının bir diğer özelliği de bazı aşiretlerin dışarıdan gelerek grupta gönüllü olarak yer alması veya iç çatışmalar nedeniyle mensubu olduğu aşirete küsüp Helikan aşiret ağacı içinde kendisine yakın gördüğü başka bir aşirete gidip onunla birleşmesidir. Örneğin Mala Meydo grubu Sule-Etima’dan ayrılıp Gelturan grubuna dahil olmuştur. Dışa658 Iğdır Sevdası rıdan gelip gönüllü olarak Helikanlı aşiretine dahil olan gruba örnek olarak da Geloi aşiretini gösterebilirim. Bırxıkan Aşireti (Bırxki) Bu aşireti ağırlıklı olarak Hesesoran grubu oluşturur. Dikkat edilirse Hesesoran’ın, irili ufaklı bir çok alt birimden meydana geldiği görülür. Günlük kullanımda Elê Qırtki, Karaqırtki gibi gruplar kendilerini Hesesoran olarak tanıtırlar. Sakan Aşireti (Saki) 659 Hacı Evliya Yiğit Şeyhler Şeyhler, Mesmeyi Qum’dan (İran) gelip Celali aşiretleri arasında örgütlenmişler. Örneğin Sakan aşiretinin geleneksel reisliğini daha önceleri Mala Xıdırağa üstlenmişken, Şeyhlerin bölgeye gelmesinden sonra bu liderlik Mala Hecı Hesen ailesinin eline geçmiştir. Mala Xan Abdal’ın şeceresi şöyledir: 660 Iğdır Sevdası GÊLOİ AŞİRET ŞECERESİ İlk Tohum Esko (İskender) adlı büyük dedemiz İran içlerinden gelip Ağrı Dağı bölgesine yerleşmişti (takriben 1810 yılı). O zamanlar bu bölgede etkin olan Şeyh MahmutPêv-Kıllê kız kardeşini Esko’ya vermiş. Bu evlilikten Karaçöl, Mıho ve Mirze adında üç erkek çocuk dünyaya gelmiş. Şeyh MahHacı Evliya Yiğit mut kızını Mirze’yle evlendirmiş ve doğan tek çocuğa da kardeşinin adını (Hüseyin) vermiş. Mirze’nin oğlu Hüseyin, Helikanlı aşiretinin ileri geleni ve Kör Xelef’in küçük torunu Hasan Bey’in kızı Şerbentin’le evlenmiş. (Hesen Beg>Xelil Beg> Ehme> Kör Xelef). Bu evliliğinden yedi erkek çocuk dünyaya gelmiş. Geloylu aşiretine isim babalığı yapan Gêlo, bu yedi çocuğun en küçüğüdür. Gêlo evlenip 12 erkek çocuk sahibi olmuş. Bunlardan Bıro’nun zürriyeti olmamış. Gêlo, oğlu Ceco’yu (Numan Efendi’nin dedesi) medrese hayatına zekat olarak bağışlamıştı. 661 Hacı Evliya Yiğit Geloylu aşiretine mensup bazı tanınmış simaların şeceresi: Günlük konuşmalarda örneğin Aziz Güney Bey’i tanımlamak için “Azize Temıre Gulê” ifadesi kullanılır. Gulê, Hacı Temır’ın annesinin adıdır. Aziz Güney Bey’in dedesi Hasan Bey erken yaşta öldüğünden, nenesi Gulê Hanım çocuklarının yetişmesi ve ev sorumluluğunu genç yaşta üzerine almıştı. Bu yüzden çocukları aşiret arasında Gulê’nin ismiyle bilinir olmuş. (Gulê’nin babası>Hasan>Evlo>Gêlo) 662 Iğdır Sevdası Aqo Uşağı (Mala Aqo) Şeceresi Gêloi Aşiretinde Liderlik Şeceresi Kim Lider Olsun? Gêloi aşiretinde liderlik babadan oğula geçmez. Aşirete lider olacak kişinin bu özelliğiyle ön plana çıkması ve aşiret ileri gelenleri nezdinde kabul görmesi şarttır. Eğer aşiret liderinin ani ölümü sırasında yerini dolduracak birisi yoksa aşiret meclisi toplanır yeni lider, tartışma ve ikna yoluyla tayin 663 Hacı Evliya Yiğit edilir. Böyle bir durum Geloylu aşireti için, Hüseyine Gêlo’nun vefatı sırasında meydana gelmişti. Yeni lideri seçimi için meclis toplanmış. Toplantıya katılanlardan birisi de yaşlı Elık amcaymış. Meclisin daha genç üyeleri çaresiz şekilde Elık amcadan yardım istemişler. “Elik amca tecrüben ve bilginle sen karar ver, aramızdan kim lider olsun?” diye sormuşlar. Elık amca düşüncelerinin dikkate alınmasından memnun şöyle demiş: “Nasıl diyeyim güzel kardeşlerim. Aramızda Mıstegor gibi eli açık, cömert ve hoş sohbet birisi var. Hepimiz onun karakterinden, zengin sofrasından, semaverinden ve elden ele dolaşan tütün tabağından fazlasıyla hoşnutuz. Ama eğer yanlış karar verip Mıstegor’u lider seçerseniz o zaman bir daha belinizi doğrultamazsınız. Çünkü dar gününde, rahatına düşkün Mıstegor düşünmeden malınızı mülkünüzü satıp yer. O yüzden derim ki Yusufê Gêlo lider olsun. Çünkü o daha mazbut ve kendi halindedir.” Elık amca lafını bitirdiğinde Mıstegor’la göz göze gelmiş. Mıstegor bu vefasızlığı ve densizliği affedecek halde değilmiş. Hiddetle Elık amcaya göz atıp, “Çabuk odayı terk et yoksa karışmam!” demiş. Elık amca kör-pişman odayı terk etmiş. Ama meclis o gün Yusufê Gêlo’yu lider seçmekte tereddüt etmemiş. Yusufê Gêlo öldüğünde yerine oğlu Süleyman Yusuf, Gêloi aşiretine lider olmuş. Ancak onun yönetimi zamanında Gêloylular bugün DÜÇ sınırları içinde kalan köylerini Burukanlılara kaptırdıkları için, liderliği Süleymane Yusuf’tan Mısto Şexali (Şexali, Hüseyine Gêlo’nun oğlu) devir almış. Aynı şekilde Mısto Şexali vefat edince oğlu Yusufe Mısto lider olmuş. Ama yeteneksiz davranınca Ahmed Şemo lider olarak öne çıkmış. Beyazıt bölgesinde Gêloi aşiretinin liderlik silsilesi şöyle olmuş: Amcam Davo, Hacı Ali ve Hacı Yusuf Şemo Şemo her ne kadar Gêloi aşiretine liderlik etmemişse de davranışı ve kişiliğiyle aşiret içinde ve bölge insanları arasında her zaman ön plana çıkmasını bilmişti. Hatta bazen aşiret lideri Mısto Şexali’nin hatasını düzeltecek denli uzak görüşlü ve sağ duyulu imiş. Anlatılan şu hikaye onun aşiret içi dengeyi ne kadar önemsediğini anlatır. Bir gün bazı kişiler Şemo’nun oğlu Ahmed’i feci şekilde dövmüşlerdi. Bu duruma sinirlenen aşiret lideri Mısto Şexali olayın faillerini getirtip kıl çadırın önünde rencide eder bir biçimde bağlatmıştı. 664 Iğdır Sevdası Erivan’dan alış verişten dönen Şemo, Mısto Şexali’nin çadırının önünden geçerken hayvanların bağlandığı yerde faillerin perişan ve utanç verici biçimde yerdeki direklere bağlandığını görünce atından inmiş, “Ne oluyor?” diyerek çadırdan içeri girmiş. Mısto Şexali, Şemo’nun bu hesap soran tavrından rahatsız olmuş: “Oğlun Ahmed yediği dayak yüzünden yatağında can çekişiyor sen de gelmiş, bu adamları niye böyle bağladınız, diye hesap soruyorsun” demiş. Şemo, aşiret içinde birlik duygusunu tehlikeye atacak bu durum karşısında sessiz kalmamış. Çadırdan dışarı çıkıp kolları ve ayakları bağlı failleri serbest bırakmış: “Bunlar kör olmuşlar kendi kardeşlerini dövmüşler, ama ben onlar gibi kör davranıp amca çocuklarımı mağdur edemem” demiş. Mısto Şexali’den sonra liderlik Ahmed Şemo’ya geçmiş. Birinci Dünya Savaşı başlayıp, Ruslar Osmanlı üzerine saldırıya geçtiklerinde Ahmed Şemo aşiretin başında lider olarak bulunuyormuş. Mala Şemo (Şemo’nun ailesi) “Eyvah zürriyetsiz öleceğim!” Şemo’nun ikinci evliliğini niçin yaptığına dair şu hikaye anlatılır: Bir gün evde otururken tek oğlu Qaso koşarak yanına gelmiş, “Baba eşekler ot yığınına düşmüş!” diye bağırmış. Şemo oturduğu yerden düşünceli düşünceli oğluna bakmış, içinden, 665 Hacı Evliya Yiğit “Akıllı ve işe yarar bir çocuk olsa eşekleri kendisi kovar, bana gelmezdi” diye geçirmiş. Sonra da kafasını iki elinin arasına alarak, “Eyvah zürriyetsiz öleceğim!” demiş. O günden sonra ikinci bir evlilik yapmak için kolları sıvamış. Bir gün yanına Eli Evlo adlı arkadaşını alarak Mıstegor’un yetim kızı Gulizar’ı kaçırmış. Şemo, uzun yıllar yoksulluk ve sahipsizlik içinde büyümüş olan Gulizar kendi eliyle yıkayıp gerdeğe girmiş. Bu evlilik, Mecit Hun’a kadar uzanan geniş bir aile zürriyetinin çoğalmasına neden olmuştu. Gêloi Aşiretine Yeni Mesken Gêloi aşireti Yusufe Gêlo’nun liderliği sırasında bugün DÜÇ’nin olduğu yerde kurulu olan köylerde Burukan aşiretiyle birlikte ikamet ediyormuş. Yusufê Gelo’nun vefatından sonra oğlu Süleyman lider olarak öne çıkmış. Rus vergi memurları köy köy dolaşıp hayvan kaydı yapıyorlarmış. Bir dostu (!) Süleyman’ı kandırıp şöyle demiş: “Ruslar geldiklerinde çok az hayvanım var, diye kayıt yaptırt!” Süleyman, aşiretin toplam hayvan sayısını çok az gösterince, Rus yönetici, “Bu köyler hayvan barındıran aşiretler için, size yaramaz!” diyerek bunları jandarma zoruyla köyden uzaklaştırmış. Şemo ve maiyetindekiler Adetli köyüne; Mısto Şexali, Kolukent’e; Ozman uşağı Çetindere’ye; Aqo uşağı Korhan’a ve nihayet Resul uşağı da Atıcı’ya gidip yerleşmişler. Gêloylular gittikleri köylerde çoğu zaman zor kullanarak kendilerine bir yer edinmişlerdi. Örneğin Aqo uşağı Korhan’a gittiğinde, orada başka bir aşiret ikamet etmekteymiş. Mıhê Kazak dedem kendisine karşı gelen Sado Ağa’yı boğazından yakalamış ve var gücüyle sıkmış. Sado, Mıhê dedemin 666 Iğdır Sevdası güçlü parmakları arasında nefessiz yere yığılmış. Ortalığı hemen bir panik havası sarmış. Xenê adlı bir kadın yerde baygın uzanan Sado’nun boğazına masaj yapmış, Sado ancak ondan sonra kendisine gelebilmiş. Sado acı içinde yerinden doğrulmuş. “Hayatımda benim boğazımı hiç kimse bu kadar güçlü sıkmadı!” diyerek hayranlıkla Mıhê dedeme bakmış. Böylesine güçlü bir insanı kendisine dost edinmek umuduyla, “Korhan köyünü size bırakıyorum” demiş. Ali Mirze Bey Ali Mirze Bey, Gıskan aşireti lideri idi. “Alın şişelerin parasını “ Ahmed Şemo, Ruslardan kalma bir giyim geleneği olan kolsuz fakat oldukça ağır bir palto üzerinde, bir gün bacanağı Etarê Resê’yle Erivan’a alış verişe gitmişti. Ermeni esnafın yoğun olduğu dar sokaklardan geçerlerken, paltonun uzun tüyleri bir sandık üzerine özenle istif edilmiş çay bardaklarına dokunmuş, bardaklar şangır mıngır yere düşüp parçalanmışlar. Birkaç adım uzaklaştıktan sonra Ahmed Şemo, “dayak faslı”olmadan pazarlık şansının olmadığını tahmin ettiğinden, paltosunu çıkarıp bacanağına giydirmiş, usulca 667 Hacı Evliya Yiğit “Etar, beni burada bekle, tuvalete gidip geleceğim” demiş. Dükkan sahibi dışarı çıktığında kırılan bardakların az ötesinde Etar’ı görmüş. Hiç tereddütsüz, “Sensin demek bardakları kıran ha!” diyerek Etar’a saldırmış. Dayak faslı devam ederken Ahmed Şemo saklandığı köşeden çıkıp, “Durun yahu ne oluyor?” diyerek müdahale etmiş. Kızgın dükkan sahibi, “Daha ne olsun bu adam bana dünya kadar zarar verdi” demiş. İşin artık parayla tatlıya bağlanacağını anlayan Ahmed Şemo, “Zarar ne kadarsa hemen ödeyeceğim” demiş. Dayağı Etar’ın yediği bu pazarlıkta böylece sona ermiş. Eyüp Paşa Gulicehar Ağa’nın Eyüp Paşa, Mahmut ve Eleşref Bey adında üç oğlu varmış. Eyüp Paşa Rus ordusunda askeri general, Eleşref Bey de sivil general rütbesiyle görev yapıyorlarmış. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında bu kardeşlerin kaderini etkileyecek hazin bir olay vuku bulmuş. O zamanlar Rus ordusunda çavuş olan Mıhê Kazak dedemiz bu olayı şöyle anlatmış: “Rus ordusu olarak Kars’a hücuma hazırlanıyorduk. Osmanlı ordusundaki üst rütbeli bir subay para karşılığında gizli bilgileri Ruslara satmış, “Bu gece mevzileri değiştirmeyeceğim ani saldırıya geçin!” diye de nasihat etmişti. Eyüp Paşa bu ihaneti içine sindirememiş, Müslüman ordunun kalleş şekilde yok edilmesine karşı bir şeyler yapmaya karar vermişti. Beni yanına çağırdı: “Mıhê, vakit kaybetmeden, gizliden Osmanlı hattına ulaş, komutana bu kağıdı ilet. Bu gece yapılacak saldırı için tedbirli olsunlar” şeklindeki bir mesajı götürmemi istedi. Osmanlı paşasının huzuruna çıkıp, aralarından bir subayın Ruslara bilgi sızdırdığını anlattım. O gece Rus ordusu hücuma geçtiğinde, Eyüp Paşa komutasındaki Kürt milisleri güya Osmanlıya karşı savaşıyormuş gibi yapmışlar, silahlarını gökyüzüne doğru boşa ateşlemişler. Önde giden Rus ordusu kendisini bekleyen pusudan habersiz saldırıya geçince tamamı telef olmuştu. Şüpheleri üzerine çeken Eyüp Paşa Osmanlı’ya sığınarak kendisini kurtarmış; Osmanlı Devleti de Eyüp Paşa’ya Küpkıran köyünü vererek onurlandırmıştı. “Ey Çarsale tepesi!” Eleşref Bey oldukça kültürlü ve bilgiliymiş. Her sözü derin bir anlamla yüklüymüş. Bir gün atıyla Kellehemo köyü yakınındaki Çarsale tepesine yakın yerden geçerken, atının dizginine asılmış, düşünceli şekilde tepeye bakıp: 668 Iğdır Sevdası “Ey Çarsale tepesi, ben annemin terkisinde küçük bir çocuk iken sen yine Çarsale tepesiydin, şimdi ihtiyarladım güçten düştüm ama sen hâlâ aynı Çarsale’sin, aynı Çarsale’sin...” diye iç geçirmiş. “Bey amca kelleniz para eder..” Bir gün Iğdır Belediye bahçesinde Hüsnü (Bingöl) Bey ve dostları oturmuş sohbet ediyorlarmış. KalaHacı Ali Yiğit balığın içinde Mecit Hun da varmış. Hüsnü Bey bir ara merak uyandıracak şekilde, “Acaba Rusya’da ne para eder?” diye etrafındakilere sormuş. Casusluk olaylarının yoğun olduğu ve en ufak bir hatanın ölümle sonuçlandığı o günlerde kimse ağzını açıp cevap verme cesaretini kendinde bulamamış. Mecit Hun söz alıp, “Bey amca, sorunuza cevap vermek isterim ama biraz çekiniyorum..”diye giriş yapmış. Hüsnü Bey, “Korkma, söyle!” diye üsteleyince, Mecit Hun, “Bey amca, vallahi kellenizi kesip Rusya’ya gönderirsek hiç şüphesiz karşılığında çok para alırız” demiş. Hamit Hun Susan Yiğit (Hun) Hamit Hun’un karşısında kimse imalı yada dokunaklı bir laf edemezdi. Vakit kaybetmeden hazır cevaplılığı ve tarihi fıkralarıyla hasmına hak ettiği dersi verirdi. “Sen bizim eşekten daha dayanıklısın” Bir toplantıda Topal Ömer, Hamit Hun’u tahrik edecek şekilde kızdırmıştı. Hamit Hun da bu sözlü saldırıya cevap niteliğinde şu fıkrayı anlatmış: “Bir gün Hacı Yusuf, Torun ailesinden Eleşref Bey’i yemeğe davet etmiş. Ziyafet sofrasına son derece acı küçük biber servisi de yapılmış. Eleşref Bey lavaş ekmeğinin üzerine özenle bir kat kebap eti dizmiş üzerine de biberlerden birkaç tanesini koyup dürüm halinde yemeğe koyulmuş. Fakat daha ilk ısırışta biberin acılığı ağzını yakmış, zorlukla solunarak, “Nasıl da acı!” diye temkinli bir feryat koparmış. Hacı Yusuf, Eleşref Bey’i şereflendirmek için, “Aman Beyim, Allah var siz bizim eşekten daha dayanıklı çıktınız. Geçenlerde bizim köyün gençleri bu sivri biberlerden bir tanesini bizim 669 Hacı Evliya Yiğit eşeğin makatına sokmuşlardı. Zavallı hayvan köy yerini acı içinde dört nala koşmuştu” “Ben de eşeğin sıpasıyım (hotik)” Bir gün Hamit Hun, Haydaran aşiretinden bacanağı Mecit’in ısrarıyla bir toplantı yerine misafir olmuştu. Cemaat içinde söz dönüp dolaşıp en nihayetinde Celali ve Haydaran aşiretlerinden hangisinin daha cesur ve zeki olduklarına dair bir tartışmaya dönüşmüş. Haydaran aşiretinden bir aksakallı, “Celalilerden olsa olsa iyi hırsız olur!” diye acı bir laf edince o zamana kadar köşesinde sessizce oturan Hamit Hun söz alıp şu fıkrayı cevap niteliğinde anlatmış: “Bir gün ikisi Celali biri Haydaranlı üç kafadar birlikte hırsızlığa gitmişler. Ancak ev sahibi hiç beklenmedik şekilde uyanınca bizimkiler korkuyla saklanacak yer aramışlar. Bir Celali kendisini bahçedeki havuzun içine atmış. İkinci Celali hiç vakit kaybetmeden önüne çıkan ilk ağaca tırmanmış. Haydaranlı da bahçenin bir köşesinde yere çömelmiş olan eşeğin boynuna sarılmış. Ev sahibi elinde fenerle bahçeye çıkmış. Meraklı gözlerle önce havuza doğru gitmiş. Bir de ne görsün, adamın biri kendisini suya atmış “Vak!vak!” diye ses çıkarmıyor mu! Ev sahibi şaşkınlıkla, “Eşşek oğlu eşşek sen kimsin?” diye sormuş. Havuzun içindeki Celali, “Eşşek oğlu eşşek sensin! Gözün kör mü ben bu havuzun ördeğiyim” demiş ve vak-vak etmeye devam etmiş. Ev sahibi ikna olmuş şekilde havuzdan ayrılmış. Bahçeye bir göz atmak için yavaş adımlarla ilerlerken tam o sırada önüne çıkan ağacın ince dalları üzerine tünemiş ikinci bir adamın “Cik! Cik!” diye ses çıkardığını görmüş. “Eşşek oğlu eşşek sen kimsin?” diye sorunca ağaçtaki Celali, “Eşşek oğlu eşşek sensin! Gözün kör mü ben bu ağacın kuşuyum” demiş ve cik-cik etmeye devam etmiş. Ev sahibi yine ikna olmuş halde oradan da ayrılmış. Tam eve dönecekken bahçenin bir köşesinde üçüncü bir adamın eşeğin boynuna sarılmış bir halde boylu boyunca yere uzandığını görmüş. Ev sahibi kaşlarını çatarak ve sesini yükselterek, “Eşşek oğlu eşşek sen kimsin?” diye sorunca, Haydaranlı, “Eşşek oğlu eşşek sensin! Gözün kör mü ben de bu eşeğin xotikiyem (sıpa)” demiş. “Ne çoban ne de eşek” Bir gün Ehmed Ağa ve Hamit Hun karşılıklı oturmuş sohbet ediyorlarmış. Ehmed Ağa, 670 Iğdır Sevdası “Hamit, geçenlerde Çille’nin oradan Iğdır’a gelirken Gêloi aşiretine ait bir koyun sürüsü gördüm. İçinde çoban bile yoktu” demiş. Aşiret dilinde bunun tercümesi, “Gêloi aşireti çoban bile olamayacak kadar yeteneksiz insanlar” anlamına geldiğinden Hamit Hun’un bu lafın altında kalması beklenemezdi. Hamit Hun hiç zaman kaybetmeden “Ahmet Ağa, ben de geçenlerde aynı yerden geçiyordum. Sizin aşirete ait olduğunu söyledikleri bir sürüye denk geldim. İçinde ne çoban vardı, ne de eşek!”demiş. Naciye Hanım Naciye Hanım basiretli, çalışkan ve fedakar bir kadındı. Gece-gündüz demeden çalışır, ev işlerinin tüm sorumluluğunu üzerine alırdı. Yayla zamanı işleri daha da fazlalaşırdı. Hepimizin sevgisini kazanmış olan Naciye Hanım’ın, her nedense kötü göz ve nazara karşı oldukça hassas bir inancı vardı. Bu konuyla ilgili başımdan geçen bir olayı hatırladıkça bugün bile gülümsemeden edemiyorum. “Senin nazarın yok!” Bir sonbahar günüydü. Iğdır’a gitmiştim. Bir fırsatını bulup dayım Mecit Hun’a saygı ziyaretinde bulundum. Dayım, “Evlo, hiç vakit kaybetmeden çadır yerimize git, Naciye diyor, ‘Ben Susan ablamın çocuklarını çok özlemişim, gelip beni görsünler’” Akşama doğru, Karakuyu kırında kurulmuş kıl çadıra gittim. Naciye Hanım beni görmekten son derece memnundu. Çay ve yemek ikramından sonra, “Evlo hele bu tarafa doğru bir gel!” diyerek beni kuline (mutfak bölmesi) götürdü. Geniş bir alan baştan başa küçük taşlarla döşenmiş, üzerine de peynir ve yağ dolu tulumlar (eyer) özenle istif edilmişti. Yenge, “Evlo, bu mutfağa yabancı bir erkeği getiremiyorum. İnsanların nazarından korkuyorum. Sen ne de olsan Susan ablamın oğlusun. Gözü tok bir ailenin çocuğusun. Nazarın olmaz. Sana zahmet bu tulumların yerini değiştirmek istiyorum.” Naciye Hanım’ın nazar korkusu telafi etmek için zahmetli bir iş üzerime kalmıştı. “Mıhê zade, Mıhê zade!” Naciye Hanım şehirde doğup büyümüş, baba evinde Türkçe konuşmuştu. Yayla hayatı ve hayvancılıkla da ilk kez evlendikten tanışmıştı. Türkçe bilmeyen çobanlarla anlaşabilmek için elinden geldiğince Kürtçe öğrenmeye gayret ederdi. Ama tüm çabasına rağmen bu iki dili biri birine karıştırmadan 671 Hacı Evliya Yiğit edemezdi. Ortaya bazen ilginç durumlar çıkmıyor değildi. Mıhê adında iki çobanları vardı. Naciye Hanım, bu çobanlardan birisinin iş ahlakını çok beğenirdi. Ne zaman, işini beğendiği çobanı çağırmak istese, onun isminin sonuna “zade” kelimesini eklerdi. Bir de bakardınız “Mıhê zade, Mıhe zade! Hele buraya gel!” sesi oba yerinde yankılanırdı. Ya da buzağılar (golik) zamanından önce annelerini emmeye başlarsa, Naciye Hanım telaşlanır, yarı Türkçe yarı Kürtçe, “Mıhê zade, çabuk gel, golık mêt!” derdi. (Acele et, buzağı annesini emiyor!) “Bir zararını gördünüz mü?” Pınarşi aşireti Güneydoğu Anadolu’nun en büyük aşiretlerinden biridir. Hatta Celali aşiretinin de bu aşiretten geldiği kabul edilir. Ancak günlük yaşamda insanlar kendi aşiretlerini diğer aşiretlerden ayrı ve bağımsız düşünmek istedikleri için bu gerçek bile bile göz ardı edilir. Bir gün kardeşim Ahmet, tartışmaya girdiği arkadaşına, “Biz hepimiz Pınarşi aşiretinden geliyoruz” demiş. Arkadaşı bu söze pek içerlemiş. Eline geçen ilk fırsatta Mecit Hun’un yanına gidip, şikayet eder üslupta: “Yeğenin Ahmet diyor biz Pınarşi aşiretindeniz. Hiç öyle şöyle olur mu!” Mecit Hun şikayeti dikkatlice dinlemiş, “Pınarşi aşiretinden zarar gördün mü?” “Yok!” “Kız alıp verdin mi?” “Yok!” “Bu ismi daha önce duydun mu?” “Yok” “Ha Pınarşi ha Celali ne fark eder” Hamidiye Alayları Burukan Aşireti 672 Iğdır Sevdası Burukan aşireti, Zilan koluna bağlı büyük ve önemli bir aşirettir. Burukan, Azizian, Delikan ve Mamenan aşiretlerinin aynı babadan geldiklerine inanılır. “Buruki” isminin kökeni hakkında şu hikaye rivayet edilir: Bir zamanlar bir Kürt ağasının dokuz erkek evladı olmuş. Çocuklarının sayısıyla gurur duyan Kürt Ağa kendisine kaç çocuğu olduğu sorulduğunda övünçle, “Bırrek zara mın heye!” (Sürüyle çocuğum var!) dermiş. “Bır”kelimesi zamanla değişime uğrayarak “Buruki” adını alarak ağanın zürriyetini tanımlamak için kullanılmış. Zeyno Hanım Burukan aşiretinden Debaz Ağa’nın kızı Zeyno, Ahmed Şemo’nun ilk hanımıdır. Zeyno’nun annesi Gozê, Yusufe Gêlo’nun kızı oluğu için iki aşiret arasında akrabalık bağı varmış. Şemo, Susan ve Sumê adlı iki kızını Burukan aşiretine gelin vermiş, Zeyno’yu da oğlu Ahmed’e almış. 673