Yunanistan ve Türkiye Nerede Kesişti? Nerede Ayrıldı? 2000’li yıllarda Yunanistan, bütçe açığı ve kamu borcu kriterini yerine getirmediği halde Euro Bölgesi’ne dahil edildi. 2009 yılında Dubai’de borç krizinin patlaması, başı borçlarıyla dertte olan Yunanistan’ı da etkiledi. Bütçe gelirleri azaldı, doğal olarak yavaşlayan ekonomiyi canlandırmak için kamu harcamaları artırımına gidildi. Fakat Yunanistan krizden yara almaya başlamıştı ve ilk not indirimi darbesini yemesi de fazla uzun sürmedi. Ülkenin ulusal ekonomik değer göstergelerinde yolsuzluk yapıldığı, bütçe açığının daha fazla olduğu ortaya çıktı. Yunanistan için kriz bombasının pimi çekildi. Hikayenin sonrası ekonomi haberlerinin vazgeçilmez öğesi haline geldi ve akabinde tarihin en büyük uluslararası kurtarma yardımı Yunanistan’a yapıldı. Yunanistan’da yaşananlar aslında üretmeden tüketen pek çok ülkenin yakından takip etmesi ve ders çıkarması gereken gelişmelerdir. Konuyu bu bağlamda ele aldığımızda Yunanistan’daki bu krizin, 2001 yılında Türkiye’de yaşanan mali kriziyle birçok noktada kesiştiğini ve ayrıldığını görebiliriz. Koşullar birebir uymuyor olsa da, çeşitli benzerlikleri göz ardı etmek mümkün değildir.2001 yılında Türkiye’nin kredi notu düşürülmüştü. Ülkelerin ekonomik işlevlerini devam ettirmek için ihtiyaç duydukları yabancı fonları, uluslararası piyasalardan temin etmelerini büyük ölçüde kredi notlarına bağlıdır. Bu krizde de Yunanistan'ın kredi notu üç kademe birden düşürüldü. En düşük kademe olan CCC'ye indirildi. Bu da Yunanistan'a kredi verilmesinin 'tehlikeli' olduğu anlamına geliyor. Yunanistan Euro bölgesine dahil; Türkiye kur çapası sistemini uygulamaktadır. 2001 Türkiye krizinin ana nedeni bankalardaki yolsuzluk, Yunanistan Krizinin nedeniyse devletin yaptığı yolsuzluktur. İki krizin birbirinden ayıran en önemli nokta burasıdır.2001 yılında Türkiye’nin bütçe açığı ve borç oranı Yunanistan’a kıyasla daha düşüktü. 2001 krizinden önce Türkiye bir likidite sorununa giriyordu. Türkiye’deki bankalar yurtdışından çok düşük faizlerle borçlanıyorlardı. Sabit döviz kuru sayesinde kur riski olmadan bizim tahvillere yatırım yapabiliyorlardı. Fakat o dönemde bankalardaki yolsuzluklar ve ekonomideki kötü gidişat sıcak paranın ülkeden kaçmasına neden oldu. Bu yüzden bir günde döviz kurları patladı ve dolar yükseldi.Bu yüzden bankalarında dışarıya borçları arttı.Başlıca nedeni bankalardaki yolsuzluk olan 2001 kriziyle birlikte Türkiye’de birçok banka batmaya başlamıştı ve işsizlik oranı artarak ilerliyordu. IMF’nin verdiği mali yardımlarla piyasa bir süre durulduysa da tekrar patlak veren mali kriz sorunu likidite krizinin ötesinde, Türkiye’nin borçlarını ödeyememe riskini doğurmuştu. Şu anda da Yunanistan’da durum aynen bu şekilde değil midir? IMF ve Avrupa Birliği ülkeleri –başta Fransa ve Almanya- mali borcun ödenmesi yönünde yardım etmiyor mu? Ayrıca şunu da eklemek isterim ki; Yunanistan’a en fazla borç veren bankalar Alman ve Fransız bankalarıdır. Yunanistan moratoryum ilan ederse- yani borcunu ödeyemeyeceğini ilan ederse- en büyük zararı Fransa ve Almanya görecek. Peki, bu borç nasıl olacaktı da makul bir büyüklüğe indirgenmiş olacaktı? Borç stokunu milli gelirin makul bir düzeyine indirmek için üç şey önemli etken bulunmaktadır. Bunlardan ilki vergi gelirlerinin arttırılması, harcamaların kısılmasıdır. İkincisi; özelleştirmeler yolu ile elde edilen gelirin bütçeye aktarılarak borç ödemelerinde kullanılmasıdır. Üçüncüsü ise büyümeyi hedef almaktır. 2001 krizinde Türkiye’de işsizlik oranının artışı sonucunda işgücünün hızla ucuzlaması Türk ihraç ürünlerinin rekabet gücünü arttırmış ve özelleştirmeye alıcılar çıkmıştı. Yunanistan’a bakıldığındaysa şu an durum tam tersini gösteriyor. Yunanistan’da kamu işletmelerinde çalışanların ücretleri, sosyal hakları yüksek olduğu için umulan fiyattan teklif almalarının zor olduğu düşünülüyor. Yunanistan’da kamu harcamalarında görülen bu artış, dış ve iç borçlanmayı da beraberinde getirmiştir. Vergi gelirlerinin arttırılıp, kamu harcamalarının kısılması Türkiye’de olduğu kadar Yunanistan’da da uygulanması zor bir politika. Türkiye’deki gibi dolaylı vergilere yüklenilemiyor. Çünkü Yunanistan’da alt-orta sınıflarına bu kısıtlamaları uygulatmak umulduğu kadar kolay değil. Eğitim düzeyi Türkiye’nin üzerinde seyreden Yunanistan’da halk her uygulamayı olduğu gibi kabul etmeyip, devletin çıkarlarının ve kendi çıkarlarının kesiştiği en makul noktayı bulana dek direniyor, getirilen her yasayı sorguluyor. Mevzu iş ve kamu harcamalarını kısmaya geldiğinde ise Yunanistan’da bu pek mümkün olamıyor. Çünkü halk her hak kısıtlama operasyonuna tepki gösteriyor. 2001 krizinden sonra Türkiye vergi gelirleri arttırmak için akaryakıt tüketim vergisi, özel işlem vergisi , motorlu taşıtlar vergisi ve emlak vergisinde gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Yunanistan’ı borç krizine sürükleyen diğer sebepler; yolsuzluk, rüşvet, erken emeklilikten dolayı kamu sektöründe görülen kadrolaşma ve uygulanamayan reformlardır. Yunanistan’daki krizin bir sosyal patlamaya dönüşmesinin önde gelen sebeplerinden birisi de yolsuzluk iddiası ile suçlanan politikacılardır.Buna örnek olarak 2006 yılında Alman Siemens şirketinin Yunan görevlilere rüşvet verdiği ortaya çıkmış ve uluslararası bir skandal yaşanmıştır. 2004 Atina Olimpiyatlarında, Siemens ile Yunan makamları arasında, güvenlik sistemleri alımında yolsuzluk ilişkileri olduğu iddiaları ortaya çıkmıştı. Yunanistan izlediği politika gereği savunma konusunda ciddi yatırımlarda bulunmuşlardır. Savunmaya ayrılan bütçenin GSYH’ye oranı açısından Yunanistan en çok silahlanan ülke konumuna yükselmiştir. Yunanistan’ın savunma harcamalarında görülen bu artış Yunan ekonomisini de etkilemiştir.Türkiye yaşadığı terör olayları ve PKK’ya rağmen Yunanistan kadar savunma konusunda bütçe ayırmamıştır. Görüldüğü gibi 2001 krizi ve Yunanistan krizi arasında birçok benzerlik ve farklılık bulunmaktadır. Kriz döneminde Türkiye’ye, günümüzde Yunanistan’a olduğu kadar esnek davranılmadığı açıkça ortadadır. Yunanistan krizinden çıkarılması gereken en önemli sonuç; sistemleşen yolsuzluk bir ülkeyi ihtiyaç duyduğu yatırımlardan vazgeçirirken halkın üzerindeki vergi yükünü artırır. böylece sosyo-ekonomik ve hatta siyasi sorunlara neden olmaktadır.Yunanistan mali krizinin dalgalanmalarının bir çok Avrupa ülkesini etkilediği gözlemlenmekle birlikte, dünya ekonomisinin hızlı bir şekilde yükselişe geçmeden Avrupa’daki sancının bitmeyeceği ortadadır. Hazal Özgül 9 Eylül Üniversitesi, İktisat Bölümü, 2. Sınıf