izole perfüze sıçan kalbinde iskemi/iskemik önkoşullama üzerinde

advertisement
T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İZOLE PERFÜZE SIÇAN KALBİNDE İSKEMİ/İSKEMİK
ÖNKOŞULLAMA ÜZERİNDE LEVOSİMENDANIN AKUT VE
KRONİK ETKİLERİ
Farmakoloji Programı
DOKTORA TEZİ
Uzm. Ecz. Elif ERTUNA
İZMİR-2007
T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İZOLE PERFÜZE SIÇAN KALBİNDE İSKEMİ/İSKEMİK
ÖNKOŞULLAMA ÜZERİNDE LEVOSİMENDANIN AKUT VE
KRONİK ETKİLERİ
Farmakoloji Programı
DOKTORA TEZİ
Uzm. Ecz. Elif ERTUNA
Danışman Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mukadder Yasa
İZMİR-2007
i
ii
DEĞERLENDİRME KURULU ÜYELERİ
(Adı Soyadı)
Başkan
(İmza)
: Prof.Dr. Mukadder YASA
(Danışman)
.....................
Üye
: Prof.Dr. Sibel GÖKSEL
........................
Üye
: Doç.Dr. Metiner TOSUN
......................
Üye
: Prof.Dr. Aslı ÖZER
……………………...
Üye
: Prof.Dr. Hüray İŞLEKEL
…………………
Doktora Tezinin kabul edildiği tarih: .............................................
ÖNSÖZ
Değerli bilgi ve deneyimleri ile çalışmama yön veren, bir bilimsel araştırmanın
nasıl planlanması ve yürütülmesi gerektiğini bana öğreten, çalışmamın her
aşamasında bana yardım eden ve aynı zamanda manevi destek veren tez
danışmanım sayın hocam Prof.Dr. Mukadder YASA’ya,
Araştırmamın gerçekleşmesi için gerekli altyapı olanaklarının sağlanmasına
yardım eden ve istediğim araştırma alanında çalışma yapmam için beni teşvik eden
değerli hocam Prof.Dr. Aslı ÖZER’e,
Tez çalışmam süresince bana yardım eden Dr.Ecz. Saadet TÜRKSEVEN başta
olmak üzere gerektiğinde yardımıma koşan bütün arkadaşlarıma,
Tez çalışmamın elektron mikroskobik incelemelerini yürüten Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden sayın Prof.Dr.
Mürvet TUNCEL ve sayın Prof.Dr. Mustafa SARGON’a,
Tez çalışmam kapsamındaki biyokimyasal incelemelerde bana yol gösteren ve
yardımcı olan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı
Öğretim Üyelerinden sayın Prof.Dr. Hüray İŞLEKEL ve Dr. Zahide ÇAVDAR’a,
Deney düzeneğinin kurulması aşamasında yardımlarını esirgemeyen İ.Ü.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyelerinden sayın Prof.Dr. Öner SÜZER’e,
Manevi destekleri ile her zaman yanımda olan aileme teşekkürlerimi sunarım.
Bu çalışma E.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP-04ECZ015 ve BAP04ECZ026) ve Novartis Farmakoloji Dalı, 2005 Yılı Araştırma Desteği kapsamında
desteklenmiştir.
İzmir, 2007
Elif Ertuna
iii
İÇİNDEKİLER
1
GİRİŞ VE GENEL BİLGİLER................................................................1
1.1
GİRİŞ .....................................................................................................1
1.2
GENEL BİLGİLER .....................................................................................2
1.2.1
İ/R hasarı ve postiskemik miyokardiyal disfonksiyon....................4
1.2.1.1 ... Hasarlı miyokardda oluşan fizyolojik, biyokimyasal ve hücresel
değişiklikler.... ................................................................................................. 4
1.2.1.1.1 İskeminin etkileri ...................................................................4
1.2.1.1.2 Reperfüzyonun etkileri ..........................................................7
1.2.1.2 İ/R hasarının sonuçları ............................................................... 8
1.2.1.3 Deneysel ve klinik açıdan miyokardiyal sersemleme ............... 12
1.2.1.4 Miyokardiyal sersemlemenin mekanizması .............................. 14
1.2.1.4.1 Oksiradikal hipotezi.............................................................15
1.2.1.4.2 Kalsiyum hipotezi................................................................17
1.2.1.4.2.1
Miyokardiyal
sersemleme
patofizyolojisinde
kalsiyumun rolü
................................................................................. 17
1.2.1.4.2.2
Miyokardiyal sersemleme patojenezinde kalsiyumun
rolü
....
................................................................................. 19
1.2.1.4.3 Oksiradikal ve kalsiyum hipotezi dışındaki mekanizmalar ..22
1.2.1.5 İskemi sonrası moleküler adaptasyon ...................................... 23
1.2.1.6 Miyokariyal sersemlemede tedavi yaklaşımları ........................ 23
1.2.2
İskemik ve farmakolojik önkoşullama .........................................26
1.2.2.1 Klasik önkoşullama................................................................... 28
1.2.2.1.1 Klasik önkoşullamanın tetikleyicileri....................................30
1.2.2.1.2 Klasik önkoşullamanın mediyatörleri ..................................31
1.2.2.1.3 KATP kanalları ......................................................................33
1.2.2.1.4 Klasik önkoşullamanın olası son-efektörleri........................35
1.2.2.2 İnsan miyokardında önkoşullama ............................................. 38
iv
1.2.2.3 Önkoşullamanın terapötik önemi .............................................. 42
1.2.3
Levosimendan ............................................................................45
1.2.3.1 Kalp kasının kasılma mekanizması ve levosimendanın inotrop
etki mekanizması........................................................................................... 46
1.2.3.2 Levosimendanın fosfodiesteraz enzimi üzerine etkileri ............ 50
1.2.3.3 KATP kanal açıcı olarak levosimendan....................................... 52
1.2.3.4 Levosimendanın miyokardiyal yeniden modellenme üzerine
etkileri ............ ............................................................................................... 54
1.2.3.5 Levosimendanın farmakokinetiği .............................................. 56
1.2.3.6 Levosimendanın klinik kullanımı ve yapılan araştırmalar ......... 58
1.2.3.6.1 Kalp yetmezliği ve levosimendan tedavisi ..........................58
1.2.3.6.2 Levosimendanın kalp yetmezliğindeki kullanımı ile ilgili klinik
araştırmalar ...... .........................................................................................62
1.2.3.6.3 Kalp cerrahisinde levosimendan kullanımı .........................65
1.2.3.7 Oral yoldan ve uzun süreli levosimendan uygulaması ile ilgili
çalışmalar ...... ............................................................................................... 67
1.2.3.8 Levosimendanın damarlar üzerindeki etkileri ........................... 67
2
GEREÇ VE YÖNTEM.........................................................................76
2.1
DENEYLERDE KULLANILAN HAYVANLAR ..................................................76
2.2
DENEY GRUPLARI VE ÇALIŞMA PROTOKOLLERİ .......................................76
2.2.1
İzole perfüze kalp çalışmaları .....................................................78
2.2.1.1 Kalplerin izolasyon ve perfüzyonu ............................................ 78
2.2.1.2 İzole perfüze kalp çalışmalarında deney grupları ..................... 78
2.2.1.2.1 Sıçan kalbinde global iskeminin etkilerinin incelendiği deney
grupları ............. .........................................................................................78
2.2.1.2.1.1
Sıçan kalbinde global iskeminin etkilerinin incelendiği
deney gruplarında perfüzyon protokolleri .............................................. 79
2.2.1.2.2 Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney grupları .......79
2.2.1.2.2.1
Levosimendanın
etkilerinin
incelendiği
deney
gruplarında perfüzyon protokolleri ......................................................... 81
v
2.2.1.3 İzole kalplerde ölçülen fonksiyonel parametreler...................... 82
2.2.1.4 İzole kalplerde ölçülen biyokimyasal parametreler ................... 84
2.2.1.4.1 Koroner akımdan CK-MB ölçümü .......................................84
2.2.1.4.2 İzole kalp dokusunda cAMP ölçümü...................................84
2.2.1.4.2.1
İzole kalp dokusunda protein miktarı ölçümü ........... 86
2.2.1.5 İzole kalplerde yapılan morfolojik çalışmalar ............................ 86
2.2.1.5.1 İzole kalp dokusunda hücresel yapıların değerlendirmesi ..86
2.2.1.5.2 İzole kalp dokusunda infarkt alanı değerlendirmesi............87
2.2.2
İzole damar çalışmaları...............................................................88
2.2.2.1 İzole damar çalışmalarında sıçanların hazırlanması ................ 89
2.2.2.2 İzole organ banyosu deney protokolü....................................... 90
2.3
DENEYLERDE KULLANILAN CİHAZLAR VE YAZILIMLAR ..............................90
2.4
ARAŞTIRMADA KULLANILAN ÇÖZELTİLER VE İLAÇLAR ..............................91
2.4.1
Fizyolojik tuz çözeltileri ...............................................................91
2.4.2
Fosfat tamponları........................................................................92
2.4.2.1 Sorenson Fosfat tamponu ........................................................ 92
2.4.2.2 Trifeniltetrazolyum boyamada kullanılan tampon çözelti .......... 92
2.4.3
Araştırmada kullanılan ilaçlar......................................................93
2.4.3.1 İlaç çözeltilerinin hazırlanması.................................................. 93
2.5
3
VERİLERİN ANALİZİ ................................................................................94
BULGULAR ........................................................................................96
3.1
İZOLE KALPLERDE ÖLÇÜLEN FONKSİYONEL PARAMETRELER ...................96
3.1.1
İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney grupları................96
3.1.1.1 Diyastol sonu basınç (LVDP).................................................... 96
3.1.1.2 Kasılmanın maksimum hızı (+dP/dtmaks) ................................... 96
3.1.1.3 Gevşemenin maksimum hızı (-dP/dtmaks).................................. 98
3.1.1.4 Kalbin dakikadaki atım hızı....................................................... 99
3.1.1.5 Perfüzyon basıncı................................................................... 100
vi
3.1.1.6 Aritmi insidansı ve süresi........................................................ 101
3.1.2
Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney grupları .............102
3.1.2.1 Diyastol sonu basınç (LVDP).................................................. 102
3.1.2.2 Kasılmanın maksimum hızı (+dP/dtmaks) ................................. 104
3.1.2.3 Gevşemenin maksimum hızı (-dP/dtmaks)................................ 105
3.1.2.4 Kalbin dakikadaki atım hızı..................................................... 107
3.1.2.5 Perfüzyon basıncı................................................................... 108
3.1.2.6 Aritmi insidansı ve süresi........................................................ 110
3.2
İZOLE KALPLERDE ÖLÇÜLEN BİYOKİMYASAL PARAMETRELER .................110
3.2.1
İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner
akımda CK-MB değerleri ..................................................................................110
3.2.2
Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner
akımda CK-MB değerleri ..................................................................................111
3.2.3
Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalp
dokularında ölçülen cAMP değerleri ................................................................113
3.3
İZOLE KALPLERDE YAPILAN MORFOLOJİK ÇALIŞMALAR ..........................113
3.3.1
İzole kalplerde iskemi süresine bağlı olarak hücrelerde meydana
gelen yapısal değişiklikler ................................................................................113
3.3.2
3.4
İzole kalplerde infarkt alanı .......................................................119
VASKÜLER REAKTİVİTE ÇALIŞMALARI ...................................................121
3.4.1
Kastırıcı ajanlara karşı yanıtlar .................................................121
3.4.1.1 KCl (120 mM) yanıtları............................................................ 121
3.4.1.2 Kümülatif fenilefrin (10-9-10-4M) yanıtları................................. 121
3.4.1.3 Kümülatif 5-HT (10-9-3x10-5M) yanıtları .................................. 123
3.4.2
Gevşetici ajanlara karşı yanıtlar................................................124
3.4.2.1 Fenilefrin (10-6 M) önkastırması sonrasında kümülatif asetilkolin
(10-9-10-4 M) gevşeme yanıtları ................................................................... 124
3.4.2.2 Fenilefrin
(10-6
M)
önkastırması
sonrasında
kümülatif
nitrogliserin (10-9-3x10-5 M) gevşeme yanıtları ............................................ 126
vii
4
TARTIŞMA .......................................................................................128
5
SONUÇ VE ÖNERİLER ...................................................................148
6
ÖZET ................................................................................................150
ABSTRACT ......................................................................................152
7
YARARLANILAN KAYNAKLAR........................................................154
viii
TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 1: Klasik önkoşullamanın tetikleyicileri ve mediyatörleri ................................................. 35
Şekil 2: Levosimendanın kimyasal yapısı................................................................................ 46
Şekil 3: Pozitif inotrop ilaçların etki mekanizması.................................................................... 60
Şekil 4: Damar düz kasında levosimendanın vazodilatör mekanizması ................................. 69
Şekil 5: Araştırma planı ve incelenen parametreler................................................................. 77
Şekil 6: İskemi süresinin sıçan kalbi üzerindeki etkilerinin incelendiği gruplarda perfüzyon
protokolleri. .............................................................................................................................. 79
Şekil 7: Kontrol, levosimendan akut etki ve levosimendan kronik etki gruplarında perfüzyon
protokolleri. .............................................................................................................................. 81
Şekil 8: cAMP standart eğrisi ve cAMP standartlarına karşı okunan absorbans değerlerinden
hesaplanan % bağlanma değerleri .......................................................................................... 85
Şekil 9: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında diyastol sonu basıncı....... 97
Şekil 10: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kasılmanın maksimum hızı
................................................................................................................................................. 97
Şekil 11: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında gevşemenin maksimum
hızı ........................................................................................................................................... 98
Şekil 12: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalbin dakikadaki atım hızı
................................................................................................................................................. 99
Şekil 13: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında perfüzyon basıncı........ 100
Şekil 14: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde diyastol sonu basıncı........................................................................................... 103
Şekil 15: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde kasılmanın maksimum hızı.................................................................................. 104
Şekil 16: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde gevşemenin maksimum hızı................................................................................ 106
Şekil 17: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde kalbin dakikadaki atım hızı .................................................................................. 107
Şekil 18: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde perfüzyon basıncı................................................................................................ 109
ix
Şekil 19: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kontrol kalplerinde
ultrastrüktürel görünüm.......................................................................................................... 114
Şekil 20: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 15dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm .......................................................................................... 115
Şekil 21: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 30dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm. ......................................................................................... 116
Şekil 22: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 45dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm. ......................................................................................... 117
Şekil 23: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 60dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm. ......................................................................................... 118
Şekil 24: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında trifeniltetrazolyum ile
boyanmış kalp kesiti örnekleri ............................................................................................... 120
Şekil 25: Levosimendan kontrol grubunda trifeniltetrazolyum ile boyanmış kalp kesiti örnekleri
............................................................................................................................................... 120
Şekil 26: Levosimendan akut etki grubunda trifeniltetrazolyum ile boyanmış kalp kesiti
örnekleri ................................................................................................................................. 120
Şekil 27: Levosimendan kronik etki grubunda trifeniltetrazolyum ile boyanmış kalp kesiti
örnekleri ................................................................................................................................. 120
Şekil 28: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif fenilefrin (10-9-10-4 M) yanıtları
üzerindeki etkileri. .................................................................................................................. 122
Şekil 29: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif 5-HT (10-9-3x10-5 M) yanıtları
üzerindeki etkileri. .................................................................................................................. 123
Şekil 30: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) 10-6 M fenilefrinle
önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında kümülatif asetilkolin (10-9-10-4 M)
gevşeme yanıtları üzerindeki etkileri. .................................................................................... 125
Şekil 31: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) ve mekanik
endotelsizleştirmenin 10-6 M fenilefrinle önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında
kümülatif NG (10-9-3x10-5 M) gevşeme yanıtları üzerindeki etkileri....................................... 126
x
Tablo 1: Klinikte miyokard sersemlemesi gözlemlenen durumlar ve deneysel eşdeğerleri .... 13
Tablo 2: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında izole perfüze kalp
çalışmalarında verilerin elde edildiği hayvan sayıları .............................................................. 82
Tablo 3: Aritmi değerlendirmesinde kullanılan skorlama kriterleri........................................... 84
Tablo 4: Elektron mikroskobik çalışmada kullanılan skorlama kriterleri. ................................. 88
Tablo 5: İzole kalp ve izole damar deneylerinde kullanılan fizyolojik tuz çözeltilerinin bileşimi
................................................................................................................................................. 92
Tablo 6: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalplerde ölçülen
fonksiyonel parametreler ....................................................................................................... 101
Tablo 7: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 90. ile 100. dakikalar
arasında gözlenen aritmi insidansı ve süresi ........................................................................ 102
Tablo 8: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında diyastol sonu basıncı... 103
Tablo 9: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kasılmanın maksium hızı
............................................................................................................................................... 105
Tablo 10: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında gevşemenin maksimum
hızı ......................................................................................................................................... 106
Tablo 11: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalbin dakikadaki atım
hızı ......................................................................................................................................... 108
Tablo 12: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında perfüzyon basıncı ...... 109
Tablo 13: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında 90. ile 100. dakikalar
arasında gözlenen aritmi insidansı ve süresi ........................................................................ 110
Tablo 14: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner akımda ölçülen
CK-MB değerleri .................................................................................................................... 111
Tablo 15: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner akımda ölçülen
CK-MB değerleri .................................................................................................................... 112
Tablo 16: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalp dokularında cAMP
değerleri................................................................................................................................. 113
Tablo 17: İskemi hasarının incelendiği gruplarda hücrelerde meydana gelen yapısal
değişikliklerin total skorları..................................................................................................... 119
xi
Tablo 18: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin 120 mM KCl ile oluşan maksimum kasılma
yanıtları (Emaks) üzerindeki etkileri.......................................................................................... 121
Tablo 19: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif fenilefrin (10-9-10-4 M) Emaks yanıtları
ve pD2 değerleri üzerindeki etkileri. ....................................................................................... 122
Tablo 20: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif 5-HT (10-9-3x10-5 M) Emaks yanıtları ve
pD2 değerleri üzerindeki etkileri............................................................................................. 124
Tablo 21: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) 10-6 M fenilefrinle
önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında kümülatif asetilkolin (10-9-10-4 M)
gevşeme Emaks yanıtları ve pD2 değerleri üzerindeki etkileri. ................................................ 125
Tablo 22: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) ve mekanik
endotelsizleştirmenin 10-6 M fenilefrinle önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında
kümülatif NG (10-9-3x10-5 M) gevşeme Emaks yanıtları ve pD2 değerleri üzerindeki etkileri... 127
xii
1 GİRİŞ VE GENEL BİLGİLER
1.1
Giriş
Akut miyokardiyal iskeminin neden olduğu olayların ve kardiyovasküler
hastalıkların tedavisinde kullanılacak ilaçların etkilerinin incelenmesinde izole
perfüze Langendorff sistemi in situ kalp modellerinden daha iyi kontrol
edilebilir deney şartları sağlamaktadır. Ancak fare, sıçan, tavşan ve kobay gibi
deney hayvanlarının kalpleri ile oluşturulan izole perfüze kalp preparatlarında
iskemi/reperfüzyon (İ/R) hasarı ve bu hasar üzerinde iskemik önkoşullamanın
(preconditioning) ya da farmakolojik ajanların etkilerinin incelendiği çalışmalar
arasında miyokard iskemisi süreleri ve post-iskemik hasar dereceleri
arasındaki farklılıklar, elde edilen sonuçların karşılaştırılmasında güçlük
oluşturmaktadır.
doğrultusunda
Ayrıca
her
İ/R
çalışmalarında
laboratuvarın
kendi
incelenmek
istenen
standartlarını
konu
belirlemesi
gerekmektedir. Bu nedenle çalışmamızda Langendorff perfüze sıçan kalbinde
uygun İ/R modelinin seçilmesi ilk amacımız olmuştur. Bu çalışmalar
esnasında sıçan kalbinde iskemi süresine bağlı olarak meydana gelen yapısal
değişiklikler ile fonksiyonel değişikliklerin birlikte değerlendirilerek aralarındaki
olası bağlantının belirlenmesi de hedeflenmektedir.
Konjestif kalp yetmezliği (KKY)’nin kısa süreli tedavisinde kullanılan bir
ilaç olan levosimendanın standart tedavi kapsamında olan ilaçlara karşı
gözlenen üstünlüklerine karşın kronik ve profilaksiye yönelik kullanımına ait
veriler henüz yeterli değildir. Bu çalışmanın amacı, sıçanlarda oluşturulacak
miyokard iskemisi üzerinde uzun süre oral yoldan verilen levosimendanın
oluşturacağı kronik etkiler ile akut uygulama sonucunda oluşan etkileri
karşılaştırmalı olarak incelemektir. Olası yararlı etkiler, halen gündemde olan
bu ilacın, klinikte kronik kullanımına yönelik bilgiler sağlayacaktır.
Ayrıca, bu çalışma kapsamında, kalbin iskemiye karşı korunmasında
levosimendan ile iskemik önkoşullama arasındaki etkileşimlerin incelenmesi
de amaçlanmıştır. Bu yöndeki araştırmaların olası olumlu sonuçları, kalbin
çeşitli
patolojik
durumları
veya
cerrahi
müdahalelerinde
kullanılması
düşünülen farmakolojik veya iskemik önkoşullama yöntemleri ile birlikte
profilaktik olarak oral levosimendan kullanımının da yararlı olabileceğini
düşündürebilecektir.
Kardiyak
etkileri
açısından
çok
sayıda
araştırmaya
konu
olan
levosimendanın kronik kullanımının olası vasküler etkileri bilinmemektedir.
Farmakolojik önkoşullama için aday olarak gösterilen ve kronik kullanım
açısından değerlendirilen birçok bileşiğin damarlar üzerindeki yaygın sistemik
etkileri kullanımlarını sınırlandırmaktadır. Kronik levosimendan kullanımının
damarlar üzerindeki etkileri profilaktik kullanımını destekleyecek bilgiler
edinmemizi sağlayabilir. Bu nedenle çalışmamızda kronik levosimendan
kullanımının
vasküler
reaktivite
üzerindeki
etkilerinin
araştırılması
da
amaçlanmıştır.
1.2
Genel bilgiler
Akut koroner arter oklüzyonu batı dünyasında morbidite ve mortalitenin
en önde gelen nedenidir ve Dünya Sağlık Örgütüne göre 2020 yılında tüm
dünyada en yaygın ölüm nedeni olması beklenmektedir. Bu hastalığın
2
önlenmesi ilk hedef olmakla birlikte sonuçlarına karşı koruyucu tedaviler
geliştirilmesine de acil olarak ihtiyaç duyulmaktadır. Koroner oklüzyonun akut
fazında infarkt gelişimini sınırlandırıcı tedaviler geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Ölen miyokard hücrelerinin yenilenmesi söz konusu olmadığından iskemik
miyokardın canlılığının korunması en büyük terapötik hedeftir. Bu da ancak
perfüzyon yeniden sağlanırsa mümkündür. Bu nedenle trombolitik tedavinin
yararlı sonuçları görülmüş ve rutin olarak uygulanmaya başlanmıştır. Ne yazık
ki trombolitik tedavi de tek başına yeterli değildir, çünkü dakikalar içerisinde
hücre ölümü başlarken trombolitik tedavi ile perfüzyonun yeniden sağlanması
ancak saatler sonra gerçekleşmektedir. Bu durum infarkt sınırlayıcı tedavilere
olan ihtiyacın devam etmesine neden olmaktadır (176).
İskemi ve reperfüzyonun kalpte neden olduğu hasar daha önceki yıllarda
ayrıntılı olarak tanımlanmış olsa da 1986 yılına kadar infarkt alanının terapötik
olarak sınırlandırılabileceği bilinmemekteydi. Murry ve arkadaşlarının (114)
ileri sürdükleri “önkoşullama” kavramı daha sonraları “erken reperfüzyon
haricinde miyokardiyal iskemik hasara karşı en etkili in vivo koruma” olarak
kabul gördü. Daha sonra bu etkin korumanın mekanizmasının araştırılarak bu
mekanizmayı taklit eden farmakolojik ajanların tanımlanması ve klinikte
kullanıma sokulması hedeflendi (176).
Bu bölümde İ/R hasarı, iskemik ve farmakolojik önkoşullama ve
antiiskemik etkili kalsiyum duyarlılaştırıcı bir ilaç olan levosimendan hakkında
genel bilgiler verilecektir.
3
1.2.1 İ/R hasarı ve postiskemik miyokardiyal disfonksiyon
Koroner arter stenozu, taşikardi, sol ventrikülün aşırı dolması, hipoksemi,
sistolik hipertansiyon ve β-adrenerjik stimülasyon oksijen gereksinimini artırır
veya kalbe gelen oksijen miktarını azaltır. Sempatik sistem aktivasyonu ve
endotel kaynaklı faktörler vazokonstriksiyon oluşturabilir. Sonuç olarak
miyokard yeterince oksijenlenemez. Miyokardın yeterince oksijenlenememesi
miyokard iskemisi olarak adlandırılır (185).
Önceden iskemik olan miyokarda kan akımının tekrar sağlanması İ/R
hasarı olarak adlandırılan durumla sonuçlanır (108). Kısa süreli geçici
miyokard iskemisi miyositler tarafından tolere edilmektedir. Ancak iskemi
sonrasında hücre ölümü gözlenmemesine rağmen miyositler hasar görmüştür.
Kısa süreli iskemi sonucunda miyositlerde yüksek enerjili fosfat ve adenin
nükleotid havuzunda azalma, glikojen deplesyonu, laktat ve hidrojen (H+)
birikimi ve ultrastrüktürel olarak gözlemlenebilen intraselüler ödem gibi
değişiklikler oluşur, fakat kan akımı kısa süre içerisinde tekrar sağlandığında
miyositler iyileşir (71).
1.2.1.1 Hasarlı miyokardda oluşan fizyolojik, biyokimyasal ve hücresel
değişiklikler
1.2.1.1.1 İskeminin etkileri
Koroner akımın kesilmesinden veya azalmasından saniyeler sonra
fizyolojik ve metabolik değişiklikler oluşmaya başlar. Enerji metabolizması
aerobik ya da mitokondriyal metabolizmadan anaerobik glikolize doğru kayar.
Bu değişiklik dokuda oksihemoglobin ve oksimiyoglobin olarak tutulmuş
4
bulunan oksijen kullanıldıktan hemen sonra ortaya çıkar. Metabolizmadaki bu
değişimle paralel olarak efektif kalp kontraksiyonları azalır ve zamanla durur.
Potasyum (K+) iyonlarının dışarı sızması sonucunda membran potansiyeli
azalır ve elektrokardiyogram (EKG) S-T segmenti değişiklikleri ortaya çıkar.
Yüksek enerjili fosfatlardan ve anaerobik glikolizden sağlanan enerji
miyositlerin enerji ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır ve dokudaki adenozin
trifosfat (ATP) azalırken adenozin difosfat (ADP) ve sonunda adenozin
monofosfat (AMP) birikmeye başlar (185). Hücre içinde biriken AMP
adenozine yıkılır ve ekstraselüler sıvıya difüze olarak adenin nükleotid
havuzundan
kaybedilir.
İskeminin
tersinir
(reversible)
fazının
geç
dönemlerinde adenin nükleotid havuzu başlangıç seviyesinin %30-40’ı
kadardır (71). Yüksek enerjili fosfatların ana kaynaklarından biri olan kreatin
fosfat rezervi kısa sürede büyük ölçüde azalır. Ekstraselüler sıvıda az
miktarda
glukoz
bulunduğundan
anaerobik
glikoliz
substrat
olarak
glikojenolizden kaynaklanan glukoz-1-fosfat (glukoz-1-P)’ı kullanır. Doku
glikojeni azalır. Bu süreçte, glukoz-1-P’tan yüksek enerjili fosfat üretimi
esnasında laktat oluşur. Laktat ve laktata bağlı olarak H+ birikir. Sadece 10
dakika iskemi sonrasında intraselüler pH 6.0’dan 5.8’e düşer ve laktat,
inorganik fosfat, kreatin gibi intraselüler ozmotik etkili partiküller anlamlı
derecede artar. Bu ozmotik yük nedeniyle şiddetli iskemiye maruz kalan
dokuda intraselüler alanda az miktarda bulunan su artarak hücrenin şişmesine
neden olur. Meydana gelen ödemin sarkoplazmik alanda artış şeklinde
transmisyon elektron mikroskop (EM)’unda da görülmesi mümkündür (71).
İskeminin ileri safhalarında lezyonlardaki değişiklik geri döndürülemez hale
5
gelir. Hücre yapısında ultrastrüktürel değişiklikler oluşur ve kreatin kinaz-MB
(CK-MB), troponinler gibi makromoleküller salıverilir (185).
Miyofibrillerin ve Z-bantlarının iskemi nedeniyle ve patofizyolojik
durumlarla ilgili çeşitli nedenlerle dejenere olması ve atrofisi miyofibriler
dejenerasyon olarak adlandırılır. Dejeneratif sürecin şiddeti ve seviyesi
hücrede çeşitli morfolojik değişimlerin görülmesine neden olur. Erken veya
orta dereceli lezyonlarda miyofibrillerin genişliğinde bir azalma gözlenir fakat
sarkomer yapısı korunmuştur. Daha şiddetli değişikliklerde bir ya da daha
fazla sarkomer boyunca miyofibrillerin kaybı ya da bozulması görülebilir ve Zbandında çeşitli değişiklikler oluşur. Miyofibrillerin kaybı gerçekleştiğinde
miyofibril şekli ve büyüklüğünde çok fazla değişiklik olur. Bu yöndeki
değişimlerin ilerlemesi sonucunda kasta nekroz gelişir (40).
İskeminin ilk dakikalarında adenozin, bradikinin, opioidler, norepinefrin ve
anjiyotensin gibi çeşitli maddeler ekstraselüler sıvıya salıverilir ve bu maddeler
miyositlerde bulunan reseptörlere bağlanarak hücre içi sinyal yolaklarını
uyarırlar. Bu reaksiyonlar hızla oluşmaktadır, örneğin, iskemiye karşı yanıt
olarak intramiyokardiyal sinir uçlarından salıverilen norepinefrin, saniyeler
içerisinde fosforilaz’ı aktive eder (71).
İn vitro izole perfüze kalplerden elde edilen bilgiler intraselüler kalsiyum
(Ca+2) iyonunun iskemi esnasında arttığını göstermektedir. İskemi sonucunda
intraselüler H+ artışı sodyum/hidrojen (Na+/H+) pompası aracılığı ile
intraselüler sodyum (Na+) artışına neden olur. Na+ artışı Na+/Ca+2 pompası
aracılığı ile kalsiyumun hücre içinde birikmesine neden olur. Sitozolik ve
mitokondriyal Ca+2 artışı hücre ve hücre membranı hasarında anahtar rol
oynar (185). Hücre ve hücre membranındaki irreversibl hasarın 15 dakika
6
gibi kısa süreli iskemi ile meydana gelmediği tersinir iskemiye neden olan
daha uzun süreli iskemik periyodlar sonucunda oluştuğu ileri sürülmektedir
(71,175).
1.2.1.1.2 Reperfüzyonun etkileri
İskemik canlı kalp dokusunda arteriyal kan akımının ani olarak yeniden
sağlanması ile aerobik metabolizma tekrar başlar ve iskemik miyositler
kurtulur. Dokuda ilk 5 dakika süresince reaktif hiperemi meydana gelir,
reperfüzyondan 15-20 dakika sonra kanlanma kontrol seviyelerine geri döner.
Reperfüzyonun ilk dakikası içerisinde yüksek miktarda serbest oksijen
radikalleri oluşur ve reperfüzyonun 4. ve 7. dakikaları arasında serbest
radikallerin pik yaptığı görülmüştür. Bu değişikliklerle birlikte EM’de jeneralize
mitokondriyal ve hücresel şişme gözlemlenir (71).
Reperfüzyondan 60-120 saniye sonra EKG değişiklikleri kaybolur ve yine
yaklaşık aynı süre içerisinde iskemi esnasında birikmiş olan ADP ve AMP’den
refosforilasyon ile ATP oluşarak adenin nükleotid havuzunun %90’ı ATP’ye
çevirilir. Laktat miktarı sistemik sirkülasyona geçmek veya karbondioksit ve
suya okside olmak sureti ile azalır. 30-120 saniye içerisinde doku pH’sı
normale döner, kreatin fosfat miktarı yükselir ve glukoz seviyesi 4-6 kat artar.
(71).
Süperoksit dismutaz, ısı şok proteinleri ve indüklenebilir nitrik oksit
sentaz (iNOS) gibi çeşitli proteinlerin iskemi sonrasında miyositlerde arttığı
görülmüştür. Bu yeni proteinler reperfüzyon süresince sentezlenir ve
reperfüzyondan 24 saat sonra varlıkları gözlenebilir. Protein sentezi iskemik
hasara karşı miyositlerin verdiği bir cevaptır (71).
7
1.2.1.2 İ/R hasarının sonuçları
Bir veya daha fazla kısa süreli bölgesel veya global iskemi periyodunu
takiben ortaya çıkan uzamış tersinir postiskemik kontraktil disfonksiyon
“miyokardiyal sersemleme” (myocardial stunning) olarak tanımlanmaktadır
(45). Postiskemik disfonksiyon ya da miyokardiyal sersemleme, reperfüzyon
sonrasında kalıcı hasar görülmemesine ve koroner akımın tekrar normal veya
normale yakın düzeye dönmesine rağmen devam eden mekanik bir fonksiyon
bozukluğudur. Kalbin hem sistolik hem de diyastolik fonksiyonları bozulur, bu
nedenle miyokardiyal sersemleme kalbin mekanik özelliklerinin global
düzensizliği olarak değerlendirilmelidir (16).
Postiskemik disfonksiyon ilk kez Heyndrickx ve arkadaşları tarafından
1975’te
tanımlanmıştır
(53)
ve
daha
sonraki
yıllarda
miyokardiyal
sersemleme terimi kullanılmaya başlanmıştır. Bu fenomenin bulunduğu
dönemde koroner reperfüzyonun çok sık rastlanmayan bir olgu olduğu
düşünüldüğünden miyokardiyal sersemleme sadece laboratuvar ortamında
incelenen bir deneysel durum olarak kabul edilmiştir. 1980’ler ve özellikle
1990’larda trombolitik tedavi, perkütanöz transluminal koroner anjiyoplasti
(PTCA) veya koroner arter baypas graftı (KABG) ameliyatları ile koroner
reperfüzyonun sağlanmasının koroner arter hastalığındaki akut iskemik
sendromların tedavisinde standart yaklaşım olarak benimsenmesinden sonra
miyokardiyal sersemleme deneysel olduğu kadar klinik olarak da ilgi görmeye
başlamıştır. Ayrıca bazı çalışmalarda birçok hastada koroner trombusların
parçalanması veya koroner spazmların kendiliğinden çözülmesi ile spontan
reperfüzyon olabildiği gösterilmiştir (16).
8
Miyokardiyal sersemlemenin biyolojik açıdan önemli bir yönü inotropik
uyarıya maruz kalması halinde kasılabilmesidir. İnotropik uyarı alan ve
almayan sersemlemiş kalplerin aynı süre sonrasında normale döndükleri
gösterildiğinden
inotropik
uyarının
sersemlemiş
kalbin
durumunu
kötüleştirmediği söylenebilir. Ayrıca β-blokör gibi negatif inotrop bir ajanla
sersemlemenin derecesinin değiştirilmesi de iyileşmeyi hızlandırmamıştır.
Eğer sersemleme, kalbin iskemiye karşı doğal bir korunma mekanizması
olsaydı katekolaminlerle sersemlemiş dokunun uyarılması iyileşme sürecini
kötü yönde etkilemeli ve sersemleme benzeri olan diğer uyarılar iyileşme
sürecini hızlandırmalıydı, fakat durum böyle olmadığından miyokardiyal
sersemlemenin iskemiye karşı koruyucu bir mekanizma olmadığı söylenebilir.
Tekrarlanan kısa süreli iskemi periyodlarını takiben kalbin iskemiye karşı
önkoşullanarak daha sonraki uzun süreli iskemiye karşı koruyucu etki
oluşması iskemik önkoşullama olarak bilinir (71). İskemik önkoşullama
kavramı Bölüm 1.2.2’de açıklanacaktır.
Canlı kalp kası normal veya sersemlemiş halde olabileceği gibi hiberne
halde de olabilir. Miyokardiyal hibernasyon, şiddetli şekilde azalmış koroner
kan akımından kaynaklanan kronik miyokardiyal iskemi nedeniyle oluşan
ventriküler disfonksiyondur. Tek başlarına ya da kollektif olarak kalp
yetmezliğine neden olabildiklerinden hem sersemleme hem de hibernasyon
klinik açıdan önemlidir. Sersemleme akut miyokard infarktüsü sonrasında
gözlemlenebileceği gibi infarktlı, cansız miyokardın komşuluğunda canlı fakat
bölgesel disfonksiyon gösteren sersemlemiş doku da bulunabilir. Tekrarlanan
sersemleme olayları hibernasyon ile birlikte görülebilir ya da hibernasyonu
taklit edilebilir. Genel bir deyişle, hem akut hem de kronik miyokard iskemisi
9
ventriküler
disfonksiyonun
farklı
tersinir
formlarını
oluşturabilir.
Kalp
yetmezliğinin en yaygın nedeni koroner arter hastalığı ve miyokardiyal
disfonksiyondur (42).
Sersemlemiş ve hiberne kalpte substrat olarak yağ asitlerinden çok
glukoz tercih edilmeye başlanır ve her iki durumda da kontraktilite inotroplara
duyarlıdır
(42).
Sözü
edilen
benzerliklerle
birlikte
sersemleme
ve
hibernasyon arasında ayırıcı iki nokta vardır. Miyokardiyal sersemlemede,
postiskemik disfonksiyon ne kadar şiddetli ve uzun olursa olsun tamamen
düzelir ve disfonksiyon primer miyokard perfüzyon bozukluğu sonucunda
oluşmamıştır
(16).
revaskülarizasyon
Ancak
sonrasında
hiberne
miyokardın
iyileşebilmektedir
fonksiyonları
(42).
Bu
ise
nedenle
postiskemik kontraktil disfonksiyonun bu iki farklı çeşidinin birbirinden
ayrılması klinik açıdan önemlidir. Laboratuvar çalışmalarında da ventriküler
disfonksiyonun bu iki çeşidinin karıştırılmamasına özen gösterilmelidir.
İ/R hasarının miyokardiyal sersemleme dışındaki bazı sonuçları
reperfüzyon
aritmileri,
miyosit
ölümü,
endotelyal
ve
mikrovasküler
disfonksiyon olabilir (100,108).
İnsanlarda en yaygın reperfüzyon aritmisi hızlı idiyoventriküler ritim
olmakla birlikte, oluşan ventriküler taşikardi (VT) ve ventriküler fibrilasyon (VF)
kan akımının tekrar başlaması sonucunda görülen ani ölümlerin en önemli
nedenlerindenidir.
Serbest
oksijen
radikallerinin
reperfüzyon
aritmisi
gelişiminde anahtar rol oynadığı ileri sürülmektedir (100,108).
İskemi esnasında kardiyomiyosit hücre ölümü onkozis olarak adlandırılır.
Erken dönemde kardiyomiyosit kontraktür gelişimi nekrotik kardiyomiyosit
10
hasarından sorumlu olabilir. Daha sonraki dönemlerde ise nekroz ve apoptoz
hücre ölümüne neden olabilir (108).
Endotelyal disfonksiyon, endotele bağımlı gevşemelerde azalma ve
endotele bağlı vazokonstriktörlere yanıtta artma olarak tanımlanmaktadır. İ/R
hasarı sonucunda endotelin-1 ve oksijen radikalleri gibi vazokonstriktörlerin
üretimi ve koroner vazokonstriksiyon artar, kan akımı azalır. Reperfüzyonun
ilk dakikalarında endotel disfonksiyonel hale gelir ve nitrik oksit (NO) oluşumu
azalır. Daha sonraki dönemde ise lökosit adhezivitesi artarak lökositler
endotele yapışır ve nötrofiller endotelden reperfüze olan dokuya göç eder.
Aktive nötrofiller sitokinler, proteazlar, lökotrienler ve serbest oksijen radikalleri
gibi sitotoksik ve kemotaktik maddeler salıverirler. Endotel disfonksiyonu 4-12
hafta kadar sürebilir (108).
İ/R sonrasında oluşan endotel disfonksiyonu, mikrovasküler tıkanıklıklar
(trombositler ile mikroemboli, de novo trombozis), ödem ve oksidatif stres
mikrovasküler disfonksiyonun patojenezinde rol oynayabilir. Mikrovasküler
disfonksiyon da hücre ölümü ve aritmilere neden olabilir (52). Şiddetli
mikrovasküler disfonksiyon bazen reperfüzyon sonrasında yeterli akım
sağlanmasını engeller, bu duruma “no-reflow fenomeni” denir. Koroner
oklüzyonun tamamen ortadan kalkmasından sonra koroner akımın yeniden
sağlanamaması dinlenim durumundaki miyokardiyal kan akımının azalmasına
utrastrüktürel vasküler değişikliklere ve hipoperfüzyon görülen alanların
oluşumuna neden olur. No-reflow fenomeni sonucunda akut miyokard
infarktüsü riskinde artma, miyokardiyal rüptür ve ölüm görülebilir (108).
11
1.2.1.3 Deneysel ve klinik açıdan miyokardiyal sersemleme
Miyokardiyal sersemleme bir tek olgu olarak değil daha çok çeşitli
koşullarda
oluşan
sersemlemenin
bir
sendrom
şiddetini
olarak
belirleyen
nitelendirilmelidir.
faktörlerin
Miyokardiyal
başlıcaları
kan
akımı
kısıtlanmasının süresi ve şiddeti ile kalbin sıcaklığıdır. Aşağıda deneysel
koşullar
altında
gerçekleştirilen
miyokardiyal
sersemleme
modelleri
verilmektedir (16,70):
1. İn vivo, bir tek, tamamen tersinir bölgesel iskemi: Miyokard
sersemlemesinin ilk tanımlandığı (53) ve deneysel olarak sıklıkla
kullanılan klasik şeklidir.
2. İn vivo, çoklu, tamamen tersinir bölgesel iskemi: Farklı sayılarda
ve farklı sürelerde iskemi uygulamaları tanımlanmış olan bu modelde
mekanik disfonksiyon aşamalı olarak oluşur ve toplam iskemik yük
daha fazladır.
3. İn vivo, kısmen tersinir bölgesel iskemi (subendokardiyal
infarktüs): 20-120 dakikalık koroner oklüzyon sonrasında perfüzyon
tekrar sağlandığında genellikle risk bölgesinin subendokardiyal
bölümünde
infarkt
olduğu,
subepikardiyal
dokunun
değişken
oranlarda canlı olduğu gözlemlenmiştir.
4. İn vitro, global iskemi: in vivo sersemleme ile çeşitli açık farklılıklar
bulunmasına
rağmen
izole
kalp
preparatlarında
miyokard
sersemlemesi bu uygulama ile taklit edilebilmektedir.
5. İn vivo, global iskemi: Hipotermik kardiopleji olmaksızın intakt
hayvanlarda
oluşturulan
global
anormalitelerle sonuçlanmaktadır.
12
iskemi,
uzamış
kontraktil
6. Egzersiz ile indüklenen iskemi (yüksek-akım iskemisi): Kalbi
besleyen kan akımının sınırlı olduğu stenoz durumunda kalbin oksijen
gereksiniminin egzersiz ile artması halinde miyokard iskemisi ve
disfonksiyonu
oluşabilir
ve
kontraktil
bozukluk
egzersiz
sonlandırıldıktan sonra da devam eder.
Bu deneysel koşullar miyokardiyal sersemleme ile ilişkili olması
muhtemel klinik durumların eşdeğerleri olarak görülebilir. Tablo 1’de (45)
klinikte miyokard sersemlemesi gözlenen durumların eşdeğeri olarak kabul
edilen deneysel modeller verilmektedir.
Tablo 1: Klinikte miyokard sersemlemesi gözlemlenen durumlar ve deneysel eşdeğerleri
Deneysel koşul
Klinik durum
Bölgesel iskemi
Tamamen tersinir iskemi (koroner oklüzyon ≤
PTCA
20dk)
Stabil olmayan anjina
Varyant anjinası
Kısmen tersinir iskemi (subendokardiyal
Erken reperfüzyonlu akut miyokard infarktüsü
infarktüs, koroner oklüzyon 20-120dk)
Egzersiz ile indüklenen iskemi
Koroner stenoz varlığında egzersiz ile
indüklenen iskemi
Global iskemi
Kardioplejik arrest
Kardiyak cerrahi
Kalp nakli
Kardiyak arrest
Egzersiz ile indüklenen iskemi
Hipertrofik kalplerde egzersiz ile indüklenen
iskemi
PTCA uygulamaları esnasında balonun 60 saniyeden az süre ile
şişirilmesinin kardiyak fonksiyonda bir değişiklik oluşturmadığı, bununla birlikte
daha
uzun
süreli
koroner
oklüzyon
sonucunda
kardiyak
fonksiyon
depresyonun 24-36 saat kadar sürebileceği insanlarda yapılan çeşitli
13
araştırmalar ile ortaya koyulmuştur (52,71). Stabil olmayan anjinalı
hastalarda da miyokardiyal sersemleme görüldüğüne ilişkin çalışmalar
bulunmaktadır. İnsanlarda egzersiz ile indüklenen iskemide fonksiyon ve
koroner perfüzyon arasındaki dengesizliğin ve buna benzer şekilde dobutamin
ve dipridamol ile stres testinin de miyokardiyal sersemlemeye yol açabildiği
gösterilmiştir. Akut miyokard infarktüsü sonrasında bir miktar nekroz
bulunmasına rağmen sersemleme olgusuna rastlandığı bilinmektedir. Bu
durumun incelenmesi nekrotik ve sersemlemiş doku miktarlarının değişkenliği
nedeniyle daha komplikedir. İntravenöz trombolitik ajanlarla tedavi gören veya
anjiyoplasti uygulanan vakalarda gecikmiş kardiyak fonksiyon düzelmesi
olduğu bildirilmiştir (70). KABG sonrası sersemlemiş miyokard klinikte önemli
bir problem olabilir (15). Kardiopleji solüsyonlarının kullanımına rağmen
cerrahi işlemler sonrasında değişen oranlarda fonksiyon bozukluğu ortaya
çıktığı ve yine değişik süreler sonrasında kontraktil fonksiyonda düzelme
oluştuğu bildirilmiştir. Postoperatif sersemlemeye klinikte sık rastlanır ve
operasyon sonrası dönemde ilk saatler ya da günlerde inotroplara ihtiyaç
duyulur (71).
1.2.1.4 Miyokardiyal sersemlemenin mekanizması
Genel bir bakış açısıyla miyokardiyal sersemleme iskemi esnasında
ortaya çıkan anormallikler tarafından modüle edilen, oksiradikal hipotezi ve
kalsiyum hipotezi ile açıklanmaya çalışılan bir durumdur. Bir önceki bölümde
söz edilen deneysel miyokardiyal sersemleme uygulamalarının hepsinin aynı
mekanizma üzerinden hasar oluşumuna neden olup olmadığı bilinmemekle
birlikte in vitro global iskemi uygulaması en çok çalışılan ve mekanizması en
14
iyi aydınlatılmış olan metoddur. İn vitro izole kalplerde global iskemi
uygulamasında oksiradikal hipotezi ve kalsiyum hipotezinde incelenen hasar
mekanizmalarının hepsinin geçerli olduğu düşünülmektedir (16).
1.2.1.4.1 Oksiradikal hipotezi
Reaktif oksijen türlerinin (süperoksit anyonu, hidrojen peroksit ve
hidroksil radikali) miyokardiyal sersemlemede rol oynadığı düşünülerek
yapılan deneylerde oksiradikallerin kantitatif ölçümleri sonucunda iskemik
hasarın şiddeti ile serbest oksijen radikali üretiminin miktarı arasında pozitif
lineer bir ilişki olduğu ve hidroksil radikalinin sersemlemede önemli rol
oynadığını gösteren veriler elde edilmiştir. Genel olarak bütün çalışmalarda
reperfüzyondan hemen sonra serbest oksijen radikallarinin üretiminin şiddetli
bir şekilde arttığı ve ilk birkaç dakika içerisinde artışın pik yaptığı ve zamanla
azaldığı belirlenmiştir (16,45).
İn vitro ve in vivo yapılan deneylerde oksiradikallerin sersemlemeden
sorumlu olduğuna ilişkin varılan ortak kanıya rağmen oksijen metabolitlerinin
tam olarak hangi mekanizma ile kontraktil fonksiyonu baskıladığı kesin
değildir. Teorik olarak serbest radikaller bütün hücresel komponentlere
saldırabilecek reaktif türlerdir. En azından iki hücresel komponent, proteinler
ve lipidler, radikaller tarafından başlatılan reaksiyonların hedefi olabilir.
Serbest oksijen radikalleri protein denatürasyonu, enzim inaktivasyonu ve
hücre zarında bulunan poliansatüre yağ asitlerinin peroksidasyonuna yol
açabilirler ve son etkileri nedeniyle de membran permeabilitesinin seçiciliğini
etkileyebilir, çeşitli hücre organelinin fonksiyonlarını etkileyebilirler (16,52).
15
Oksiradikaller sarkolemmal Ca+2 transportunu ve Ca+2 ile uyarılan ATPaz
aktivitesini değiştirebileceğinden sarkolemma serbest radikallerin aracılık ettiği
hasarın önemli bir hedefi olabilir. Oksijen radikallerinin Na+/Ca+2 pompa
aktivitesini değiştirebileceği ve Na+-K+-ATPaz aktivitesini inhibe edebileceği
gösterilmiştir. Na+-K+-ATPaz aktivitesinin inhibe edilmesi hücre içi Na+
miktarının artışına ve böylece Na+/Ca+2 pompa aktivitesinin artışına neden
olabilir. Bu değişiklikler transsarkolemmal Ca+2 akımının (flux) artışına ve
hücresel Ca+2 miktarının artışına neden olabilir (16,70).
Ayrıca oksiradikallerin kritik tiyol gruplarının oksidasyonu gibi kontraktil
proteinlerin selektif hasarı yolu ile miyofibrillerin kalsiyuma cevap verebilirliğini
azaltma ihtimali de mevcuttur. Gerçekten de miyofibrillerin süperokside karşı
oldukça duyarlı oldukları ve çapraz köprü kinetiğinin süperoksit anyonundan
kolayca etkilenebildiği gösterilmiştir (16,71).
Sersemlemiş miyokardda oksiradikal üretiminin kaynakları tam olarak
bilinmemekle birlikte ksantin oksidaz, araşidonik asit kaskadının aktivasyonu,
katekolaminlerin otooksidasyonu, nikotinamid adenin dinükleotid fosfat
(NADPH) oksidazların aktivasyonu ve mitokondriyal elektron transport
zincirinin
zarar
görmesinin
oksijen
radikallerinin
kaynağı
olabileceği
düşünülmektedir (108).
Oksiradikal hipotezinde öne sürülen mekanizmalar aynı zamanda Ca+2
homeostazını etkileyebileceğinden oksiradikal hipotezi ile kalsiyum hipotezinin
birlikte düşünülmesi ve yorumlanması daha doğru olabilir.
16
1.2.1.4.2 Kalsiyum hipotezi
Kalsiyum hipotezi çok genel bir deyişle sersemlemenin hücresel Ca+2
homeostazındaki bir bozukluk sonucu olduğunu varsaymaktadır. Bu hipotez
üç ayrı noktayı vurgulamaktadır:
1. Kontraktil proteinlerin kalsiyuma karşı duyarlılığının azalması,
2. Hücre içi Ca+2 konsantrasyonu artışı,
3. Ekzitasyon-kontraksiyon
kenetinin
sarkoplazmik
retikulum
disfonksiyonu nedeniyle bozulması.
Ca+2 miyokardiyal sersemlemede iki ayrı rol oynamaktadır. Birincisi,
Ca+2, kontraksiyonun kimyasal aktivatörü olarak fonksiyon bozukluğunun
patofizyolojisinde majör determinanttır. İkincisi ise hasara yol açan bir ajan
olarak Ca+2, sersemlemenin patojenezine katılabilir (16).
1.2.1.4.2.1 Miyokardiyal sersemleme patofizyolojisinde kalsiyumun rolü
Kasılma yanıtı iki basamakta özetlenebilir. Ekzitasyonu takiben kanallar
ve taşıyıcılar aracılığı ile hücre içi Ca+2 konsantrasyonunun artması ve artan
Ca+2 konsantrasyonu sonucunda kontraktil proteinler aracılığı ile kasılma
oluşması. Bu durumda bozukluk Ca+2’un içe ve dışa yönelik akımlarının
bozulması yani başka bir deyişle Ca+2 döngüsünün bozulması şeklinde veya
kontraktil proteinlerin kalsiyuma karşı yanıtlarının değişmesi şeklinde olabilir.
Ca+2 yanıtının değişmesi üç komponentten oluşan bir durumdur:
1. Miyofibrillerin maksimum güç oluşturucu kapasitesi (intraselüler
kalsiyumun yeterli olduğu konsantrasyonlarda),
2. Miyofibrillerin Ca+2 duyarlılığı (kontraktil proteinleri aktive eden hücre
içi Ca+2 konsantrasyonu aralığı),
17
3. Çapraz-köprü kinetiği.
Kontraktil bileşenlerin kalsiyuma karşı yanıt olarak güç oluşturabilme
yeteneği miyofibril cevap verirliği olarak adlandırılan ve yukarıda bahsi geçen
üç mekanizmayı da içeren bir terimdir (16).
İzole
kalplerde
yapılan
çalışmalarda
miyokardiyal
sersemleme
sonucunda geçici hücre içi Ca+2 konsantrasyonu yükselmelerinin (Ca+2
transientleri) değişmediği buna karşın kalbin kasılma gücünün azaldığı
gözlenmiştir (52). Miyofibrillerle yapılan fonksiyonel çalışmalarda kararlı
durum (steady-state) Ca+2 aktivasyonunun maksimal güçte ve duyarlılıkta
azalma oluşturduğu (intraselüler Ca+2-güç ilişkisinde sağa kayma), ayrıca
çapraz-köprü kenetlenme hızındaki değişikliklerin sersemlemiş kalpte belirgin
disfonksiyona neden olduğu bildirilmiştir. Miyofibrillerin cevap verirliğinin
azalmasından maksimum Ca+2 düzeyi ile aktive olan gücün azalmasının mı
yoksa Ca+2 duyarlılığının azalmasının mı yoksa her iki etkinin birden mi
sorumlu olduğu kesin olarak bilinmemektedir (16,45). Bununla birlikte
sersemlemiş miyokardda kullanılabilir Ca+2 miktarının sınırlı olmadığı ve
ekzitasyon-kontraksiyon
kenetindeki
bozukluğun
kontraktil
proteinler
seviyesinde olduğu kabul edilmektedir (16).
Veriler kalsiyuma cevap verirliğin azalmasının nedeninin bir veya daha
çok miyofibriler proteinin yapısal değişikliği olduğuna işaret etmektedir. Bu
noktada kalsiyum ve oksiradikal hipotezinde öne sürülen fikirler uyuşmaktadır.
Oksiradikaller diğer birçok etkilerinin yanı sıra miyofibriler proteinlerin tiyol
gruplarının oksidasyonu gibi bir mekanizma ile kalsiyuma cevap verirliğin
azalmasına neden olabilirler (16).
18
İn vivo olarak miyofibrilleirn yapısal değişiklikleri dışında başka
mekanizmalar da Ca+2 duyarlılığını etkileyebilir. Oksijen radikalleri indirgenmiş
glutatyon miktarını azaltıp yükseltgenmiş glutatyon miktarını artırabilirler.
Yükseltgenmiş
glutatyon
Ca+2
duyarlılığını
azaltabilir
ve
indirgenmiş
glutatyonun tam ters yönde bir etkisi olabilir. Sitozolik glutatyonun redoks
halindeki değişiklikler miyofibrillerin duyarsızlaşmasına katkıda bulunabilir.
Hücre membranının kimyasal çözünmesinden önce ve sonra yapılan
incelemelerden elde edilen sonuçların benzerliği hücre protein matriksinde
meydana gelen değişikliklere işaret etmektedir (16).
Yapılan
oluşturulan
immunohistokimyasal
sıçan
miyokardında
çalışmalarda
miyofibillerde
global
α-aktinin
sersemleme
degredasyonu
gösterilmiştir. Regülatör ince fibril proteini olan Troponin I (TnI)’nın
sersemlemiş miyokardda İ/R sonrasında kısmen degredasyona uğradığı fakat
iskemik non-perfüze miyokardda degrede olmadığı gösterilmiştir (167).
TnI’nın degredasyonu bu proteinin Ca+2 aktivasyonu ve çapraz-köprü hareketi
üzerindeki etkisi nedeniyle özellikle önemlidir ve TnI’da meydana gelen
lezyonlar miyofibrillerin baskılanan fonksiyonlarının açıklaması olabilir.
1.2.1.4.2.2 Miyokardiyal sersemleme patojenezinde kalsiyumun rolü
Reperfüzyon sonrasında hücre içi Ca+2 düzeyi artmaktadır. Reperfüzyon
ile
indüklenen
hücre
içi
Ca+2
artışının
mekanizması
şu
şekilde
açıklanmaktadır: İskemi esnasında enerji kaynaklarının azalması nedeniyle
intraselüler Na+ miktarı artar, fakat bu duruma eşlik etmekte olan asidoz
nedeniyle Na+/Ca+2 pompası inhibe olur. Reperfüzyon ile birlikte intraselüler
Na+ miktarındaki fazlalık düzelmeden asidozun hızla düzelmesi Na+/Ca+2
19
pompasının tekrar aktive olmasına ve kalsiyumun hücre içine çekilmesine
neden
olur.
Reperfüzyonun
başlangıcında
asidozun
sürdürülmesinin
sersemlemeye karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir (66). Yapılan hücre içi
Na+ konsantrasyonu ölçümlerinde, iskemi süresince sodyumun hücre içinde
hızla yükseldiği ve reperfüzyonun ilk 10 dakikası süresince seviyesinin
azalmadığı gösterilmiştir. İntraselüler pH ise reperfüzyon başladıktan 30
saniye sonra normale dönmektedir. İntraselüler Ca+2 konsantrasyonlarının
direkt ölçümü ile yapılan çalışmalar 10-15 dakika gibi nispeten kısa iskemi
sürelerinde bile intraselüler kalsiyumun arttığını ve reperfüzyonun, geçici
olmakla birlikte, intraselüler Ca+2 miktarında daha fazla yükselmeye neden
olduğunu göstermiştir (16).
İskemi esnasında intraselüler Ca+2 düzeyleri artsa da miyofibrillerin
kalsiyuma yanıtı değişmemektedir ve yine iskemik fazda kontraktil proteinlerin
degredasyonu söz konusu değildir. Bu nedenle Ca+2 düzeylerindeki
değişikliklerin sersemlemede gözlenen mekanik bozuklukları oluşturması için
reperfüzyonun gerekli olduğu söylenebilir. Bunun nedeni iskemi esnasında
oluşan asidoz nedeniyle protonların Ca+2 bağlanma bölgeleri ile yarışması
olabilir (16).
Geçici Ca+2 yükselmesi tekrar oksijenlenme esnasında miyofibrillerin
aşırı aktivasyonuna, mitokondriyal Ca+2 artışı ile mitokondrilerin ATP üretme
kapasitesinde azalmaya yol açabilir. Ayrıca kalsiyuma bağımlı proteaz
aktivasyonu ile kontraktil proteinlerin fonksiyonlarını etkileyebilirler (169).
Kalpainler hücre Ca+2 düzeyleri arttığında diğer proteinleri yıkan (cleave)
enzimlerdir ve miyokard dahil birçok dokuda bulunurlar. İskemi ve
reperfüzyonun erken döneminde geçici olarak artan hücre içi Ca+2
20
konsantrasyonu kalpain 1’i aktive edebilecek düzeydedir (16). İ/R sonrasında
kalpte kalpain 1 aktivitesinin arttığı gösterilmiştir ve hücre iskeleti yapısında
bulunan ve kalpian 1’in spesifik substratı olan kalspektin’in İ/R sonrasında
proteolize uğradığı gösterilmiştir (183). Kalpain 1’in TnI ve TnT ile etkileştiği
bilinmektedir. Bu nedenle kalpain 1 İ/R sonrası miyofibril proteolizinden
sorumlu olabilir. Eğer Ca+2 ile aktive olan proteoliz sersemlemede anahtar rol
oynuyorsa kalpain inhibitörlerinin hasarı azaltıcı etkisi olabilir (16).
Kalsiyum hipotezini özetleyecek olursak:
1. Sersemlemenin patojenezi ile geçici hücre içi Ca+2 artışının ilişkili
olduğu ve yine sersemleme ile ilişkili olduğu bilinen reaktif oksijen
türlerinin hücre içi kalsiyumu artırabildiği gösterilmiştir.
2. Sersemlemiş miyokard histolojik açıdan bozulmamıştır. Ca+2 ile aktive
olan
proteoliz
sarkomerde
görünür
değişiklikler
(nekroz
vb.)
oluşturmamaktadır.
3. Miyofibrillerin proteolizi ile ilişkili hipotez sersemlemiş miyokardın
inotrop uyaranlara cevap verebiliyor olması ile desteklenmektedir.
İntraselüler Ca+2 konsantrasyonunu kontrol eden mekanizmaların
intakt olduğu kabul edilmektedir.
4. Miyokardiyal sersemlemenin belki de en ilginç yönü hasarın tersinir
nitelikte olmasıdır. Birkaç saatten birkaç haftaya kadar değişebilen bu
iyileşme süreci proteolitik hipotezle uyum içerisindedir. Kısmen
parçalanmış olan kontraktil proteinlerin yerini yeni sentezlenen
proteinler alarak miyofibrillerin tamir edilmesi için gereken zaman
sersemleme sonrasında görülen gecikmiş dönemdeki iyileşme
sürecini açıklayabilir.
21
5. Miyofibril
miyokardın
kalsiyuma
cevap
tedavisinde
verirliğinin
Ca+2
azalması
duyarlılaştırıcıların
sersemlemiş
dikkate
değer
etkilerinin görülmesini açıklamaktadır (16).
1.2.1.4.3 Oksiradikal ve kalsiyum hipotezi dışındaki mekanizmalar
1. Renin-anjiyotensin
sisteminin
İ/R
hasarında
rol
oynadığı
düşünülmektedir. Renin-anjiyotensin sisteminin ana ürünü olan
anjiyotensin II pozitif inotropik etki oluşturur, ancak diyastolik
fonksiyon bozukluğu ve koroner vazokonstriksiyona da neden olabilir.
Patofizyolojik seviyelerde anjiyotensin II’nin kardiyotoksik olduğu ve
miyokard nekrozuna yol açtığı da bildirilmiştir (108).
2. Reperfüzyonun başlangıcından kısa süre sonra hasarlı miyokardda
nötrofil aktivasyonu ve birikimi oluşur. Nötrofiller serbest oksijen
radikalleri, proteazlar ve proinflamatuvar mediyatörler salıvererek
hasarlı miyokarda nötrofil infiltrasyonuna neden olur ve böylece
reperfüzyon hasarı artar. Ayrıca, nötrofillerin hemoreolojik özellikleri
lökositlerin kapilerlerde hapsolmasına neden olarak mikrovasküler
tıkanıklığa yol açar (108,169).
3. Bölgesel
trombosit
mikrovasküler
hasara
agregasyonu
yol
açtığından
ve
İ/R
mikroembolizasyon
hasarından
kısmen
sorumludur ve hasarın büyümesine neden olabilir. Trombosit kaynaklı
tromboksan A2 ve serotonin (5-hidroksitriptamin, 5-HT) gibi ürünler
mikrosirkülasyonda spazma yol açarak tromboza ve koroner akımın
yavaşlamasına neden olabilir (108).
22
4. İ/R hasarı esnasında kompleman sistemi de aktive olur. Kompleman
faktörleri hem hücre geçirgenliğini artırarak hem de histamin ve
trombosit aktive edici faktör salıverilişini artırarak direkt hücre
hasarına
neden
olur.
Ayrıca
kompleman
faktörleri
nötrofil
adhezyonunun ve süperoksid üretiminin potent uyaranlarıdırlar
(108,169).
1.2.1.5 İskemi sonrası moleküler adaptasyon
Miyokardiyal sersemlemede oluşan gecikmiş fonksiyonel iyileşmenin
iskemi sonrası moleküler adaptasyon ile sağlandığı düşünülmektedir. Koroner
oklüzyon sonrasında bazı protoonkojenlerin upregüle olduğu, CaATPaz,
kalsekestrin
ve
transkripsiyonlarının
proteinlerinin
fosfolamban
arttığı
spesifik
tamir
gibi
Ca+2
görülmüştür.
regüle
Bu
edici
sonuçlar
mekanizmalarının
iyileşme
Ca+2
proteinlerin
regülatör
sürecinde
rol
oynadığını düşündürmektedir. Bir başka çalışmada da hücre sağkalımında
(apoptoz, hücre büyümesi) rolü olan bazı genlerin iskemi sonrasında upregüle
olduğu gösterilmektedir (52).
1.2.1.6 Miyokariyal sersemlemede tedavi yaklaşımları
Miyokardiyal
sersemlemenin
mekanizması
ne
olursa
olsun
bu
mekanizma iskemi ile başlar ve modüle edilir. İskeminin şiddetinin azaltılması
postiskemik disfonksiyonun şiddetinin azaltılmasında en etkili yöntem olabilir,
bununla birlikte perfüzyonun tekrar sağlandığı aşamadaki girişimler de etkili
olabilir, fakat reperfüzyon aşamasındaki tedavi uygulamalarının gecikmesi
tedavi edici etkilerin yok olmasına neden olacaktır (16).
23
İnfarktüs tehlikesi altındaki miyokardın iyileşmesi için gereken şart
mümkün olan en kısa sürede koroner akımın yeniden başlamasıdır.
Reperfüzyon sağlanmasında en yaygın klinik yaklaşım trombolitik kullanımıdır.
Bununla birlikte hasarlı dokunun korunması için hasarı modifiye edici girişimler
yapılabilir.
Bu
girişimler
ya
iskemiden
önce
olmalı
ya
da
iskemi
başlangıcından sonra fakat terapötik reperfüzyon başlangıcından önce
olmalıdır (175).
Koroner oklüzyondan önce hastaların tedavi edilmeye başlanması stabil
olmayan anjina teşhisi koyulmuş vakalar gibi yüksek risk altında olanların belli
olduğu durumlarda mümkün olabilir. Yüksek risk grubundaki hastalara
trombolitik tedaviye ek olarak kardiyoprotektif ajanların verilmesi iskemi
anında miyokard hücrelerinin sağkalımını artırabileceği gibi anjiyoplasti,
baypas ameliyatı gibi bu hastalara uygulanması söz konusu olabilecek cerrahi
girişimler esnasında da kardiyoproteksiyon sağlayacaktır (175).
Eğer kardiyoprotektif olarak kullanılan ajanlar kalbi reperfüzyon hasarına
karşı korumakta ise iskemi başlangıcından sonra verilmeleri tedavi açısından
hem zaman kazandırıcı hem de iyileşme sürecini hızlandırıcı yönde etkili
olacaktır (175).
Tedavide kullanılacak olan ajanın ne zaman verildiği çok önemlidir.
Deneysel
modellerde
iskemi
öncesinde
verildiğinde
infarkt
alanını
sınırlandıran fakat reperfüzyon esnasında verildiği taktirde koruyucu etki
göstermeyen
ajanların
kullanılması
sağladıkları
klinikte
yararı
reperfüzyona
azaltacaktır.
yardımcı
Yine
ajanlar
benzer
olarak
şekilde,
reperfüzyonun ilk anlarında kullanıldıklarında etkili oldukları gösterilen
deneysel ajanların klinikte reperfüzyonun erken döneminde uygulanmaması
24
yararlarının görülememesi ile sonuçlanabilir. Klinik denemelerde çeşitli
ajanlarla ilgili olarak varılan çelişkili sonuçların (adenozin-AMISTAD, MgLIMIT2 ve ISIS4 çalışmalarında olduğu gibi) nedenlerinden biri tedavi
zamanlamasının doğru olarak yapılamaması olabilir (175).
İ/R hasarı tedavisinde oksijen radikali tutucuları, antioksidanlar, Ca+2
kanal blokörleri, Na+/H+ pompa inhibitörleri, Na+/Ca+2 pompa inhibitörleri,
trombosit inhibitörleri, endotelin-1 inhbitörleri, NO donörleri, magnezyum,
trimetezidin, statinler, kontraktilite inhibitörleri, kompleman sistem inhibitörleri,
apoptoz yolağını modifiye eden büyüme faktörleri kullanılmakta veya
denenmekte olan ilaç gruplarıdır. Bu ajanların bir bölümü tedaviye de girmiştir
(108,169,175).
Ayrıca kısa süreli tekrarlanan iskemi periyodlarının kalbi daha uzun süreli
iskemiye karşı koruması olarak bilinen iskemik önkoşullama kavramı ortaya
atıldıktan ve mekanizması aydınlatılmaya başlandıktan sonra kalbin iskemiye
karşı “önkoşullama mimetikleri” de denilen farmakolojik ajanlarla korunması
gündeme gelmiştir. Kısa süreli iskemi periyodları esnasında miyositler ve
endotel hücreleri tarafından adenozin, bradikinin ve opioid peptidler gibi çeşitli
maddelerin salıverilmesi önkoşullamayı tetiklemektedir. Bu maddeler A1, A3,
B2 ve δ1 reseptörleri üzerinden etkili olurlar ve iskemiye karşı koruyucu
etkilerinden son-efektör (end-effector) olarak tanımlanmış olan ATP’ye duyarlı
potasyum (KATP) kanalları sorumludur. Bu reseptörleri ve KATP kanalını aktive
eden
farmakolojik
ajanlar
da
iskemi
öncesinde
uygulandıklarında
kardiyoprotektif etki gösterirler (175). Adenozin reseptör agonistleri A1 ve A3,
reseptörleri
üzerinden
önkoşullayıcı
25
etkilerini
oluştururlar.
Ayrıca
A2
reseptörlerinin de nötrofil fonksiyonu ve serbest radikal oluşumu üzerinde
inhibitör etkili olduğu düşünülmektedir (108,175).
Anjiyotensin dönüştürücü enzim (ADE) inhibitörleri endojen bradikinin
metabolizmasını inhibe ederek bazal bradikinin konsantrasyonunu artırabilir
ve bradikinin üzerinden kardiyoprotektif etki gösterebilirler (175). ADE
inhibitörleri ile yapılan klinik çalışmaların infarkt alanı ve reperfüzyon aritmileri
üzerinde olumlu etkileri bildirilmiştir (108).
1.2.2 İskemik ve farmakolojik önkoşullama
Murry ve arkadaşları (114) kısa süreli iskemi periyodlarının kalbin ATP
rezervini
azaltmadığı
ve
nekroz
oluşturmadığı
yönündeki
gözlemleri
sonucunda kısa süreli iskemi periyodlarının kalp üzerinde koruyucu etkisi
olabileceği varsayımını geliştirmişlerdir. Bu varsayımlarını kanıtlamak üzere
köpeklerde yaptıkları deneyde dört kez beşer dakikalık koroner oklüzyon ve
reperfüzyon periyodunu takiben uygulanan 40 dakikalık iskemi sonrasında
sadece 40 dakika iskemi uygulanan grupla karşılaştırıldığında kalplerin infarkt
alanlarında azalma olduğu ve kısa süreli iskemi ve reperfüzyon periyodu
uygulanmış
kalplerin
kontrol
kalplerinden
hemodinamik
açıdan
fark
göstermediğini gözlemlemişlerdir. Bu gözlemler araştırmacıların deyimi ile
“önkoşullama” olarak adlandırılmıştır (114).
Subletal bir iskemi periyodunun, daha sonra oluşan bir iskemik hasar
esnasında hücreleri infarkttan koruması “iskemik önkoşullama” olarak
adlandırılmaktadır. İskemik önkoşullamanın iki tip koruyuculuğa aracılık ettiği
bilinmektedir:
26
1. Önkoşullayıcı iskemiden sonra ortaya çıkan ve yaklaşık iki saat kadar
süren klasik formu,
2. Önkoşullayıcı iskemiden bir gün kadar sonra tekrar ortaya çıkan ve
yaklaşık 3 gün kadar süren geç formu (önkoşullamanın ikinci
penceresi).
Her
iki
önkoşullama
tipi
de
benzer
özellikler
göstermektedir.
Önkoşullayıcı nitelikteki iskemi çeşitli otakoidlerin salıverilmesine ve hücre
yüzeyindeki reseptörlerin aktivasyonu sonucunda korumanın tetiklenmesine
neden olur. Reseptör aktivasyonu kompleks sinyal yolaklarının aktivasyonuna
neden olarak letal iskemi (indeks iskemisi) esnasında bir ya da daha fazla
son-efektörün korumaya aracılık etmesini sağlar (176).
Farklı birçok farmakolojik ajanın farklı noktalarda sinyal yolaklarını aktive
ettiği ve böylece önkoşullamayı taklit ettiği gözlemlenmiştir (70). Bu
gözlemler iskemik önkoşullamanın sağladığı etkileyici korumanın terapötik
ajanlarla da sağlanabileceği düşüncesini oluşturmuştur (73,176).
Adenozin,
adenozin
agonistleri
ve
opioidler
ile
önkoşullama
oluşturulabildiği bilinmektedir. Kalp ameliyatlarında kullanılan anesteziklerin
de önkoşullayıcı etkileri olan farmakolojik ajanlar olabileceği gösterilmiştir.
Fonksiyonel iyileşme ve infarkt alanı sınırlandırma açısından halotan,
izofluran, sevofluran ve dezfluran gibi inhalasyon anesteziklerinin fentanil,
propofol ve pentobarbital gibi intravenöz anesteziklerden daha etkili olduğu
düşünülmektedir. Anestezikler ile oluşan önkoşullama cevabı opioid ve
adenozin reseptörleri ile KATP
kanalları üzerinden gelişir
(73,185).
Anesteziklerin önkoşullayıcı etkileri deneysel çalışmalar planlanırken dikkate
alınmalıdır.
27
Ayrıca, daha sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak açıklandığı gibi,
önkoşullama yanıtında tetikleyici, mediyatör ve son-efektör olmaları nedeniyle
KATP kanallarının açıcıları farmakolojik önkoşullayıcı ajanlar olarak kabul
edilmektedir
(47,73).
levosimendan
KATP
önkoşullama
kanalları
üzerindeki
mimetikleri
arasında
aktivitesi
nedeniyle
araştırılmakta
olan
bileşiklerdendir.
1.2.2.1 Klasik önkoşullama
Çalışmalarda kullanılan bütün hayvan türlerinde ve insanlarda iskemik
önkoşullama olduğu gösterilmiştir. Korumanın ölçüsü açısından, letal iskemik
hasar 3 saate kadar uzarsa önkoşullamanın oluşturduğu korumanın
kaybedildiği (114) ve indeks iskemisi sonrasında reperfüzyonun kesin olarak
gerektiği göz önünde tutulmalıdır. Başka bir deyişle, iskemik önkoşullama
hücre ölümünü önlemekten çok geciktirmektedir. Önkoşullamanın tetiklenmesi
için gerekli iskeminin süresi en az 30 saniye ile 1 dakika arasında olmalıdır
(3). Her ne kadar ilk başlarda iskemik önkoşullamanın “hep ya da hiç”
şeklinde bir cevap olduğu düşünülse de kısa süreli iskeminin meydana
getirdiği koruyuculuğun dereceli olduğu ve iskemi süresi ile ilişkili olduğu
gösterilmiştir (11). İskemi süresi ve koruyuculuk arasındaki doz-yanıt eğrisi
oldukça diktir ve bir kez maksimum koruyuculuğu oluşturan iskemi süresine
erişildiğinde sürenin uzatılması ek bir yarar sağlamamaktadır (176). Kimi
çalışmalarda iskemik önkoşullamanın bu özelliği kullanılarak tek başına
önkoşullama
oluşturmaya
yetmeyecek
kadar
kısa
süreli
iskemi
bir
önkoşullayıcı farmakolojik ajan ile birlikte kullanılmakta ve koruyucu etkinlik bu
şekilde oluşturulmaktadır (47).
28
Önkoşullama
kullanılmaktadır.
çalışmalarında
Önkoşullamanın
farklı
koruyucu
değerlendirme
etkinliğinin
orijinal
ölçütleri
olarak
tanımlandığı infarkt büyüklüğünün sınırlandırılması ölçütü halen kullanılmakta
olan ve test edilen bütün türlerde önkoşullama sonrasında görülmüş olan
ortak
kriterdir.
Miyokardiyal
sersemleme
önkoşullama
çalışmalarında
kullanılan bir değerlendirme ölçütü olmakla birlikte klasik önkoşullamanın
sersemlemeyi
engelleyip
engellemediği
konusu
kesin
olarak
açıklık
kazanmamıştır. Genel olarak klasik önkoşullamanın sersemlemeyi engelleyici
yöndeki etkisinin zayıf olduğu fakat geç önkoşullamanın bu etkisinin daha
fazla olduğu kabul edilmektedir. İskemi sonrasında mekanik fonksiyonların
iyileşmesi sıçan çalışmalarında çok kullanılmakta olan bir parametredir.
Bununla birlikte iskemik önkoşullama sonrasında mekanik iyileşmenin diğer
türlerde sıçanlara nazaran daha az olduğu öne sürülmüştür (150). Sıçan
kalbinde ksantin oksidaz miktarının yüksek olmasının sıçan kalplerinin
sersemleme etkisine daha yatkın olması ile sonuçlandığı ve bu nedenle
önkoşullamanın koruyucu etkinliğinin sıçanlarda mekanik açıdan daha fazla
olduğu düşünülmektedir (39). İskemik önkoşullamanın iskemi ve reperfüzyon
kaynaklı
aritmilerin
insidansını
azalttığı
sıçan
ve
köpeklerde
(168)
gösterilmekle birlikte diğer türlerde önkoşullamanın aritmiler üzerindeki
etkisinin çok az olduğu hatta aritmileri artırma eğilimi olduğu ileri
sürülmektedir. İnsanlarda yapılan çalışmalarda koroner anjiyoplastide balonun
ikinci kez şişirilmesi esnasında S-T segmenti yükselmesinin daha az olduğu
gözlemlenmiştir ve insan çalışmalarında bu etki değerlendirme ölçütü olarak
kullanılmaktadır (176).
29
İskemik önkoşullama yanıtında yukarıda açıklandığı gibi türe bağlı
farklılıklar olabildiği gibi cinsiyete bağlı farklılıklar da görülmektedir. İ/R hasarı
gibi akut hasar durumlarına karşı dişilerin erkeklere göre avantajlı oldukları
bilinmektedir. İskemik önkoşullama yanıtında da mitokondriyal ATP’ye duyarlı
potasyum kanalı (mitoKATP), ısı şok proteinleri, reaktif oksijen türleri veya p38
mitojen aktive protein kinaz (MAPK) aracılı cinsiyete bağımlı değişiklikler
olabilir. Ayrıca dişi cinsiyetin önkoşullama eşiğinin daha yüksek olduğu da
bilinmektedir (137).
Klasik önkoşullama sadece kalpte değil, iskelet kası (1,4) ve böbrek
(4,17) gibi başka organlarda da gösterilmiştir. Ayrıca kalbin bir bölgesinin
önkoşullayıcı iskemiye maruz bırakılmasının kalbin diğer bölgelerini de indeks
iskemiye karşı koruduğu ve benzer şekilde vücudun bir bölgesinde yapılan
önkoşullama uygulamasının uzak bir başka bölgesini de koruyabildiği
gösterilmiştir
(139).
Bu
kavram
“uzaktan
önkoşullama
(remote
preconditioning)” olarak adlandırılmaktadır (4,29).
1.2.2.1.1 Klasik önkoşullamanın tetikleyicileri
Kısa süreli iskemi esnasında kalp adenozin, bradikinin, opioidler ve
norepinefrin salıvermektedir. Bu maddelerin reseptörleri Gi proteini aracılığı ile
önkoşullamayı
tetiklemektedir.
İlk
olarak
adenozin
A1
resepörlerinin
önkoşullamayı tetiklediği gösterilmiştir (95) ve şu anki bilgilerimize göre Gi ile
kenetli reseptörleri aktive eden bütün maddeler önkoşullama oluşturabilir. Bir
tek reseptör tipinin blokajı koruyucu etkiyi ortadan kaldıramadığından birkaç
reseptör tipinin birlikte önkoşullama yanıtına katıldığı düşünülmektedir (176).
Adenozin A1 ve A3 reseptörleri, opioid reseptörlerin δ alttipi ve bradikinin
30
reseptörlerinin önkoşullamayı tetikledikleri düşünülmektedir (30). Kardiyak
miyositler bunlardan başka anjiyotensin AT1, endotelin ET1 ve muskarinik
reseptörler gibi Gi ile kenetli reseptörleri de eksprese etmektedir. Ancak
iskemik
miyokardda
bu
reseptörlerin
agonistleri
üretilmediğinden
bu
reseptörlerin önkoşullamada tetikleyici rol oynuyor olmaları uzak bir olasılıktır
(29,176).
Reseptör aracılı mekanizmalar dışında serbest radikallerin, kısa süreli
geçici Ca+2 yükselmesinin, kısa süreli hiperterminin, miyokardiyal fibrillerin
gerilmesinin, kısa süreli etanol maruziyetinin, hipoksinin ve kalbin dışarıdan
uyarılmasının (pacing) da önkoşullamanın tetikleyici mekanizmaları arasında
olabileceği ileri sürülmektedir (30,176). Serbest radikal tutucuları ile
tedavinin önkoşullama eşiğini artırdığı, buna karşın serbest radikal üreten
maddelere maruziyetin önkoşullama oluşturduğu gösterilmiştir (10,160).
Serbest
radikallerin
tetikleyici
mekanizmada
yer
aldıkları
fikri
kabul
görmektedir. Kısa süreli Ca+2 artışları da protein kinaz C (PKC)’ye bağımlı
olarak önkoşullama oluşturmaktadır (107). Tetikleyici mekanizmalar arasında
sayılan NO’in klasik önkoşullamadaki rolü ise araştırmacılar tarafından sınırlı
ya da şüpheli olarak nitelenmektedir. NO’in kendisi tetikleyici olmasa bile
önkoşullama eşiğini düşürdüğü bilinmektedir. NO hakkındaki genel düşünce
bu maddenin korumanın mediyatörleri arasında olduğu yönündedir (176).
1.2.2.1.2 Klasik önkoşullamanın mediyatörleri
PKC, tirozin kinaz, MAPK ve fosfatidil inozitol 3-kinaz (PI-3 kinaz)’ın
klasik
önkoşullamanın
sinyal
iletim
düşünülmektedir.
31
yolakları
içerisinde
oldukları
PKC blokajının önkoşullamanın koruyucu etkisini yok ettiği fakat
önkoşullama uygulanmamış
kalplerde
herhangi bir
etkisinin
olmadığı
gösterilmiştir (106). PKC’nin ε, δ ve α izoformlarının önkoşullamanın
koruyucu etkisinden sorumlu olduğu öne sürülmüştür, fakat hücre içi hedefleri
henüz belirlenememiştir. PKC’nin kinaz aktivitesi önkoşullama esnasında
bloke edildiğinde kalp yine de korunmuş duruma geçmekte fakat indeks
iskemi esnasında PKC aktivitesinin inhibisyonu korunmayı engellemektedir.
Benzer şekilde adenozinin oluşturduğu önkoşullamanın PKC inhibitörleri ile
bloke edilebildiği fakat PKC aktivatörleri ile koruma oluşan kalpte adenozin
reseptör blokörlerinin korumayı engelleyemediği gösterilmiştir (58). Bu
bulgular önkoşullamanın mekanizma basamaklarında PKC’nin adenozinden
sonra geldiğini ve bir mediyatör olduğunu göstermektedir (30,176).
Tirozin
kinaz
mekanizmasında
düşündürmüştür.
en
inhibitörleri
ile
yapılan
çalışmalar
azından
bir
tirozin
kinazın
Tirozin
kinazın
önkoşullama
önkoşullama
rolü
olduğunu
mekanizmasının
basamaklarında PKC’den sonra yer alabileceğini öneren bulgular olduğu gibi
bu iki kinazın yeterli derecede uyarıldıklarında kendi başlarına ayrı ayrı
önkoşullama oluşturabilecekleri de ileri sürülmektedir (176).
MAPK ile ilgili bulgular ise daha çelişkilidir ve kesinlik kazanmamıştır. 38kDa stres ile aktive MAPK (p38 MAPK), 42/44-kDa ektraselüler reseptör kinaz
(ERK) ve 46/54-kDa c-jun kinaz (JNK) gibi MAPK ailesinin her bir alt üyesinin
önkoşullamadan sorumlu olabileceğini öneren çalışmalar bulunmaktadır
(29,176).
32
PI-3
kinazın
ise
önkoşullamanın
sinyal
iletim
sisteminin
hangi
basamağında yer aldığı bilinmemekle birlikte klasik önkoşullamada rolü
olduğu yönünde veriler mevcuttur (176).
1.2.2.1.3 KATP kanalları
KATP kanallarının kalbin korunmasında önemli rol oynadığı bilinmektedir
ve iskemik önkoşullamadaki anahtar rolleri ilk kez Gross ve arkadaşları
tarafından gösterilmiştir (44). Bu kanallar fizyolojik konsantrasyonlardaki ATP
ile inhibe olurlar. Düzenlenmelerinde ise pH, yağ asitleri, NO, SH-redoks
durumu, çeşitli nükleotidler, G proteinleri ve çeşitli ligandlar rol oynar.
KATP kanal açıcılarının önkoşullamayı taklit ettikleri ve blokörlerinin
önkoşullamanın koruyucu etkisini yok ettiği gösterilmiştir (44). A1 reseptör
uyarılması ile oluşturulan koruma KATP kanal blokörleri ile inhibe olduğundan
KATP kanal aktivasyonunun önkoşullama mekanizmasının basamaklarında
reseptör aktivasyonundan sonra geldiğini yani başka bir deyişle KATP
kanallarının adenozin önkoşullama yanıtında mediyatör rol oynadığını
göstermiştir (176).
Kardiyomiyositlerde farklı farmakolojik profilleri olan iki tip KATP kanalı
bulunur: sarkolemmal (yüzey) ve mitoKATP kanalı. Her iki tip kanalın da içe
yönelik doğrultucu K+ kanalı (Kir) ve sülfonilüre bağlayıcı protein (Sur) alt
ünitelerinden meydana geldiği bilinmektedir. Bununla birlikte iki kanal tipinin
farmakolojik profilleri değişiktir. mitoKATP kanalları 5-hidroksidekanoat (5-HD)
tarafından
inhibe
edilirken
sarkolemmal
kanallar
bu
maddeden
etkilenmemektedir. Diazoksitin mitokondriyal kanallar için potentliği daha
yüksektir. Glibenklamid her iki kanalı da bloke eder. Yapılan çalışmaların
33
çoğunda elde edilen bulgular önkoşullamadan mitokondriyal kanalların
sorumlu olduğu yönündedir (47,176).
Mitokondri elektron transfer aparatının dışarı attığı H+ iyonunu güçlü
elektrokimyasal gradiyent sayesinde tekrar mitokondri içerisine alarak ADP’nin
ATP’ye fosforilasyonu ile ATP üretir. KATP kanalının açılması elektrokimyasal
olarak tercih edilen yönde potasyumun mitokondriye girmesini sağlar.
Mitokondri iç membranında yer alan bir K+/H+ pompası mitokondri içindeki K+
ile mitokondri dışındaki hidrojenin yer değiştirmesini sağlar. Hücre içine giren
H+ teorik olarak ATP üretimine neden olmaz ve böylece ATP üretimi azalır.
Hücre içine giren K+ ozmotik olarak aktiftir ve mitokondrilerin şişmesine neden
olur. mitoKATP kanallarının açılmasının nasıl koruma oluşturduğuna yönelik
birkaç teori vardır. mitoKATP kanallarının açılmasının izole mitokondrileri Ca+2
girişine karşı dirençli hale getirdiği gösterilmiştir (55). K+ girişi sonucu oluşan
mitokondriyal şişmenin dış membranda mitokondriyal kreatin kinaz ve adenin
nükleotid translokaz arasındaki fonksiyonel bağlanmayı koruduğu öne
sürülmüştür ve ADP bu şekilde membran içine alınmaktadır (25,83).
Bu güne kadar yapılan çalışmalardan elde edilen verilerin çoğunluğu
KATP kanallarının iskemik önkoşullamanın hem tetikleyicisi hem de mediyatörü
olduğu yönündedir. Kanal açılması kinaz kaskadını aktive ederek pozitif
geribildirim mekanizması ile indeks iskemi esnasında kanalın açık kalmasını
sağlıyor olabilir ve bu şekilde KATP kanalları hem tetikleyici hem de mediyatör
olarak ikili bir rol oynayabilir. Reseptör aktivasyonu mitoKATP kanallarını
açarak ve mitokondrinin reaktif oksijen türleri üretmesine neden olabilir,
böylece serbest radikaller kinazları aktive ederek son-efektörü modüle edebilir
(176).
34
Serbest
radikallerin
önkoşullamanın
sinyal
yolağına
katılması
önkoşullama ile ilgili bir noktayı daha açıklamaktadır. Koroner oklüzyon
esnasında salıverilen agonistler reseptörlerini aktive ederek mitoKATP
kanallarını açarlar. Bununla birlikte reperfüzyon sağlanana kadar serbest
radikal üretiminde büyük artışlar meydana gelmez ve sinyal yolağı
tamamlanamaz. Bu nedenle önkoşullama oluşabilmesi için oklüzyonu takiben
reperfüzyon sağlanması gerekmektedir.
Şekil 1 klasik iskemik önkoşullamanın sinyal yolaklarını özetlemektedir
(176).
Şekil 1: Klasik önkoşullamanın tetikleyicileri ve mediyatörleri
K(ATP), ATP’ye duyarlı potasyum kanalı; MPTP, mitokondriyal permeabilite geçiş poru; PI 3
kinaz, fosfatidil inozitol 3 kinaz; PKC, protein kinaz C; PLC, fosfolipaz C; PLD, fosfolipaz D;
TK, tirozin kinaz.
1.2.2.1.4 Klasik önkoşullamanın olası son-efektörleri
Yapılan bütün çalışmalara rağmen önkoşullama sonucunda hücrenin
nasıl korunduğu halen bilinmemektedir. Murry ve arkadaşlarının (114) öne
35
sürdüğü ilk teori önkoşullanmış iskemik miyokardın enerji dengesinin
korunduğu yönündedir fakat mekanizma tam olarak bu şekilde olmayabilir.
Son-efektörlerin
indeks
iskemi
esnasında
etkili
olması
gerektiği
düşünülür. mitoKATP kanalının indeks iskemi sırasında tekrar açılması
gerektiği gözlemlendiğinden bu kanallar önkoşullamanın son-efektörleri olarak
en güçlü adaylar arasındadır. mitoKATP kanalının açılmasının mitokondriyi
Ca+2 yüklemesine karşı dirençli hale getirdiği ve mitokondriyal permeabilite
geçiş porunun (MPTP) açılmasını engellediği ve bu şekilde koruyucu etkinlik
gösterdiği düşünülmektedir (176).
Reperfüzyon sırasında serbest radikal oluşumu ve hücre içi Ca+2
miktarının
artmasının
adenin
nükleotid
translokazın
mitokondri
membranındaki büyük çaplı bir porun açılmasına neden olduğu öne
sürülmüştür. Bu por, mitokondri fonksiyonunu bozar ve yabancı maddelerin
matrikse girmesine neden olarak mitokondrinin hasarlanmasına ve hücre
ölümüne
neden
olur.
MPTP’nin
kapanmasının
önkoşullama
yanıtının
oluşmasında etkili olduğu düşünülmektedir (38).
Na+/H+ pompasının iskemideki rolü bilinmektedir ve bu pompanın
inhibisyonu
iskemik
kalbin
korunmasında
en
etkili
yollardan
biridir.
Önkoşullanmış kalplerde bu pompanın reperfüzyon süresince kapalı olduğu
gösterilmiştir. Selektif Na+/H+ pompası inhibitörlerinin iskemik önkoşullama
uygulanmayan kalplerde de koruma oluşturduğu, iskemik önkoşullama ile
birlikte inhibitör uygulamasının ise ek bir fayda sağlamadığı bildirilmiştir. Bu
son veri Na+/H+ pompası inhibitörleri ile iskemik önkoşullamanın ortak
mekanizmaya sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu konu ile ilgili tek çelişkili
36
nokta önkoşullamada anahtar rolü bulunan PKC’nin pompayı inhibe değil
aktive etmesidir (176).
Hücreler ozmotik denge halindedir. Denge, hücre içindeki proteinlerin ve
nükleotidlerin ozmotik çekim gücüne karşı hücre dışındaki Na+ tarafından
sağlanmaktadır. Sarkolemmanın Na+ geçirgenliği az olduğundan ekstraselüler
Na+ efektif bir dengeleyicidir. İskemi esnasında ATP, AMP ve iki inorganik
fosfata yıkılarak nükleotidlerin ozmotik çekim gücünü üç katına çıkarır. Na+/H+
pompalarındaki bozukluk da sodyumun hücre içine sızmasına neden olarak
yaşamsal Na+ gradientinin tamamen bozulmasına neden olur. Reperüzyon
sağlanmış miyokardda membran bozukluğu ve hücre ölümünün nedeninin
ozmotik şişme olduğu gösterilmiştir. İskemi esnasında suyun hücre içine
girmesi ekstraselüler
alanın konsantre olmasına yol açarak şişmeyi
sınırlandırır. Reperfüzyonla birlikte ekstraselüler sıvı izotonik hale gelerek
şişme artar. İskemi ile önkoşullanan kalplerde miyokardiyal ödem oluşumunun
az olduğu gözlemlenmiştir. Eğer Na+/H+ pompasının son-efektör olduğu
düşünülürse bu pompanın etkilerini hücre şişmesinin engellenmesi üzerinden
gösteriyor olması olasıdır (176).
Önkoşullamanın koruyucu etkisi hücre iskeletinin modifikasyonu ile
hücrelerin şişmeye karşı dirençli hale geliyor olması yolu ile de oluşabilir.
İskemik
miyositlerin
ozmotik
yırtılmaya
daha
duyarlı
oldukları
ve
önkoşullanmış miyositlerin ozmotik kırılganlığının azaldığı gösterilmiştir
(176). Aşırı kontraktil aktivasyon (hiperkontraktür) hücre ölümünde önemli rol
oynar ve kontraktilitenin inhibisyonunun sarkolemmal yırtılmayı azalttığı,
sitoskeletal kırılganlıkla ilişkili olduğu bilinmektedir (38).
37
İ/R hasarının apoptozu tetikleyerek doku kaybına neden olduğu
bilinmektedir. MAPK’ların antiapoptotik etkileri sonucu önkoşullama apoptozu
engelliyor olabilir. Bununla birlikte protein sentezi tamamen inhibe edilse bile
hücrelerin saatlerce yaşayabildikleri bilinmektedir fakat reperfüzyonun ikinci
saatinde hücre ölümü gerçekleşmektedir. Bu nedenle önkoşullamanın
antiapoptotik etkilerinin son-efektör rolünün olduğunun ileri sürülmesi çok
doğru olmayabilir (176).
Kalp hücreleri arasında düşük rezistanslı kanallar olan tünel bağlantılar
(gap junction) üzerinden nekrozun bir hücreden diğerine geçerek yayıldığı
düşünülmektedir.
Önkoşullama
bu
kanalların
kapanmasını
sağlayarak
koruyucu etki oluşturuyor olabilir. Fakat bu kanallar ile ilgili çalışmaların
sonuçları kesin bir yargıya varmak için yeterli değildir (38).
Tümör nekroz faktörü-α (TNF-α)’nın iskemik hücre ölümüne neden
olduğu düşünülmektedir. Önkoşullama sonrasında TNF-α seviyelerinin
düştüğü bildirilmiştir, bundan yola çıkarak TNF-α’nın bir son-efektör olduğu
söylenebilir. İlginç olarak TNF-α aynı zamanda önkoşullamanın tetikleyicileri
arasında da sayılmaktadır (176).
1.2.2.2 İnsan miyokardında önkoşullama
Hayvanlardan elde edilen veriler önkoşullamanın önemi ve gücünü
ortaya koyduktan sonra bu fenomenin insanlarda meydana gelip gelmediği
sorusu gündeme gelmiştir. Etik açıdan kısıtlamaları olması nedeniyle insan
çalışmaları, insan ventriküler miyositleri, atriyal trabekül çalışmaları ve doğal
olarak iskemik sendrom yaşamakta olan hastalarda yürütülmüştür. Buna ek
38
olarak kısa iskemi periyodlarını içeren PTCA ve KABG ameliyatları da
önkoşullama çalışmalarında kullanılmıştır (176).
İn vitro çalışmalarda insan ventriküler hücre kültürlerinde önkoşullama
oluştuğu ve bu olayda adenozin ve PKC’nin tetikleyici ve sinyal yolağı elemanı
olarak rol oynadığı bulunmuştur. KABG ameliyatına giren hastalardan elde
edilen atriyal trabeküllerde yapılan çalışmalarda A1, A3 ve δ-opioid
reseptörlerin aracılık ettiği önkoşullama yanıtı oluşturulmuştur. PKC ve KATP
kanallarının insan kasında korumaya aracılık ettiği gözlemlenmiştir (149).
İnsan sağ atriyal kasından alınan dokularla yapılan bir diğer çalışmada hem
iskemik hem de farmakolojik önkoşullamanın mümkün olduğu görülmüştür
(41).
İn vivo çalışmalar 3 başlık altında incelenebilir:
1. Egzersiz ile indüklenen önkoşullama,
2. İnfarktüs öncesi anjina, anjiyoplasti çalışmaları,
3. Cerrahi çalışmalar.
Hastaların bir kısmının anjina gelişene kadar egzersiz yaptıktan sonra
dinlendiklerinde tekrar egzersize başlamalarının çok az semptom oluşturduğu
bilinmektedir. Egzersizin ikinci bölümü incelendiğinde anjina şiddetinin ve S-T
segment depresyonunun azaldığı gözlemlenmiştir (163). Bu tarz bir etkinin
ilk egzersizin yapılmasından 1-2 saat sonrasına kadar devam ettiği ve klasik
önkoşullamanın zamanlamasına uyduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte iki
durum arasında adenozin reseptörleri ve KATP kanallarının etkileri açısından
çeşitli farklılıklar gözlenmiştir. Bu nedenle tekrarlanan egzersizle gözlenen bu
adaptasyonun
önkoşullamayı
tam
olarak
bilinmemektedir (70,176).
39
temsil
edip
edemeyeceği
Birçok hasta akut miyokard infarktüsü öncesinde kısa süreli iskemiye
maruz kalır. Teoride eğer infarkt ile ilişkili olan arter tekrar perfüze olursa bu
durumun önkoşullamaya benzer koruyucu etkileri olabileceği düşünülebilir.
Tıkalı arterin açılarak reperfüzyonun yeniden sağlanması klinikte her zaman
oluşmadığından bu durum ile ilgili veriler çelişkilidir. Trombolitiklerin
kullanıldığı çalışmaların sonuçları incelendiğinde infarkt öncesi anjinası olan
hastaların infarkt alanlarının daha az olduğu, sol ventrikül fonksiyonlarının
daha iyi olduğu, KKY insidansının ve mortalitenin az olduğu görülmüştür
(74,75). Akut miyokard infarktüsü öncesinde anjina gelişmesinin infarkt alanı
sınırlandırdığı da belirtilmektedir (120). Hastalarda gözlemlenen bu tür
adaptasyonların iskemik önkoşullama ile aynı mekanizmayı taşıyıp taşımadığı
bilinmemekle birlikte, olayların zamanlaması geç önkoşullamanın koruma
periyodu ile benzerlik göstermektedir. Ancak bu alandaki bazı çalışmaların
sonuçları ise olumsuz yönde olmuştur (30,72,176).
Koroner
anjiyoplasti
uygulaması,
tekrarlanan
intrakoroner
balon
şişirilmesi ve aralarda reperfüzyona izin verilmesi ile gerçekleştirilen bir
prosedür olması nedeniyle insan miyokardının kontrollü kısa süreli iskemi ve
reperfüzyona yanıtının incelenmesi açısından çok değerli olmuştur. İskemik
önkoşullama ile ilgili ilk klinik çalışmada koroner arter anjiyoplasti esnasında 2
kez ard arda 90 saniyelik koroner oklüzyon oluşturulmuş ve ikinci iskemi
periyodunun göğüste daha az ağrı oluşturduğu ve S-T segment yükselmesinin
daha az olduğu ve hastaların miyokardiyal laktat üretiminin daha az olduğu
gösterilmiştir
şişirilmesinden
(23).
sonra
Çalışmaların
göğüs
çoğunda
ağrısının
60-90
şiddeti,
saniyelik
sol
ilk
balon
ventriküler
duvar
hareketlerindeki anormallikler, S-T segment yükselmesi, Q-T dispersiyonu
40
(yayılması), ventriküler ektopik aktivite ve CK-MB gibi miyokardiyal enzimlerin
salıverilmesi gibi miyokardiyal iskemi belirtilerinin azaldığı görülmüş ve ilk
iskemiden sonra miyokardda adaptasyon oluştuğu düşünülmüştür. PTCA
esnasında meydana gelen bu hızlı koruma incelendiğinde etkinin glibenklamid
ve adenozin reseptör antagonizması ile engellendiği, PTCA öncesinde
uygulanan nikorandil ve adenozin ile desteklendiği, opioid ve bradikinin
reseptörlerinin de yanıtı düzenlediği gözlemlendiğinden PTCA uygulamasının
önkoşullama benzeri etki oluşturduğu söylenmektedir. Yaşlılarda PTCA’nın
önkoşullama benzeri etkisinin bozulduğu ileri sürülmekle birlikte fiziksel
aktivite düzeyi yüksek hastalarda koruyucu etkinlik gözlenebilmektedir
(30,70,72,176).
İnsanlarda önkoşullama ile ilgili en net bilgiler belirli bir önkoşullama
protokolü sonrasında aortik çapraz klempleme ile global iskemi oluşturulan
KABG ameliyatlarından elde edilmiştir. Yellon ve arkadaşları (174) 10
dakikalık global iskemi ve VF öncesinde iki kez 3 dakikalık global iskemi ve 2
dakika reperfüzyon uygulaması ile önkoşullamanın insan kalbindeki etkilerini
incelemişlerdir. Bu çalışmada da önkoşullamanın ilk kez tanımlandığı orijinal
çalışmada (114) olduğu gibi önkoşullama uygulanan kalplerde ATP
seviyesinin daha iyi korunduğu gözlemlenmiştir. Miyokardiyal nekrozun
belirteci olarak serumda TnT ölçümü yapılan bir çalışmada önkoşullama
uygulanan kalplerde nekrozun azaldığı bulunmuştur (61).
Ayrıca aortik ve mitral kapakçık replasmanı ameliyatları öncesinde
iskemik önkoşullama prosedürünün uygulanmasının da kardiyoprotektif etkileri
olduğu ve baypas sonrası fonksiyonel iyileşmeye katkıda bulunduğu çeşitli
çalışmaların sonuçları arasındadır (73).
41
Hipotermi ve kardiyopleji gibi uzun süreli iskemi esnasında kalbi
korumaya yönelik stratejilerle birlikte önkoşullama uygulamasının olumlu
sonuçları olabileceğine yönelik veriler mevcut olsa da bu çalışmalarda her
zaman koruyucu etkinlikte artış gözlenmemiştir. Bu iki kardiyoprotektif
yöntemin yararları karşılaştırıldığında araştırmaların sonuçlarının tartışmalı
olduğu dikkate alınmalıdır (73).
İnsan kalbinde iskemik ve farmakolojik önkoşullama uygulaması yapılan
çalışmalar değerlendirilirken önkoşullama için gerekli bir eşik uyaran olduğu
göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim farklı önkoşullayıcı iskemi protokolleri
ve farklı dozlarda farmakolojik ajanlar kullanılarak yapılan çalışmalardan
çelişkili
sonuçlar
elde
edilmiştir.
Farmakolojik
ajanlarla
önkoşullama
çalışmalarında elde edilen sonuçların değişkenliği ile ilgili olarak ise tek bir
reseptörün
uyarılmasının
in
vivo
olarak
önkoşullamayı
tetiklemeye
yetmeyebileceği şeklinde bir yorum yapılmıştır (176).
1.2.2.3 Önkoşullamanın terapötik önemi
İnsan miyokardında doğal iskemik sendromların bazıları sonucunda
kendiliğinden önkoşullama oluşabildiği gibi yapılan bazı girişimler ile de
önkoşullama meydana gelebilmektedir. İskemik kalp hastalarının terapötik
önkoşullamadan yararlanabileceği alanlar olup olmadığı bu durumda akla
gelen ilk soru olmalıdır.
İskemik
enzimlerini
önkoşullama
koruduğu
protokollerinin
ayrıca
kalbin
fonksiyonlarda
ATP
iyileşmeye
rezervlerini
neden
ve
olduğu
gösterilmiş olsa da ilginç olarak iskemik önkoşullama birçok cerrah tarafından
rutin klinik uygulamada halen tercih edilmemektedir. İskemik önkoşullama
42
oluşturabilmek için aortun birkaç kez geçici olarak klemplenmesi ve tekrar
perfüzyona
yönündeki
izin
verilmesinin
şüpheler
bazı
distal
cerrahlar
embolizasyona
neden
tarafından
prosedürün
bu
olabileceği
tercih
edilmemesinin ilk nedenleri arasındadır. Gerçekten de farmakolojik ajanlarla
iskemik önkoşullamanın moleküler mekanizmalarının hedeflenmesi yoluyla
önkoşullama oluşturulması iskemi uygulamasına gerek olmayan daha güvenli
bir teknik olacaktır (73).
İskemik hasarı sınırlandırmak için erken dönemde revaskülarizasyon
uygulamaları tedavideki en yaygın stratejidir. Semptomların başlangıcı ile
revaskülarizasyon arasında geçen süre kritiktir ve uzadıkça tedavinin faydası
kısıtlanmaktadır.
Önkoşullama,
miyokardiyal
nekrozu
geciktirdiğinden
revaskülarizasyon tedavilerinin uygulanabilmesi için zaman kazandırabilir.
Bununla birlikte birçok durumda profilaktik olarak iskemi uygulanması
mümkün değildir ve tercih edilmez. Diğer taraftan iskemik önkoşullamanın
koruyucu etkilerini taklit eden farmakolojik ajanların kullanılması kalbin
korunması için daha uygun bir yaklaşımdır. Adenozin, adenozin analogları,
PKC agonistleri ve KATP kanal açıcıları farmakolojik önkoşullama oluşturmak
için aday bileşikler olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte bu ajanların
ciddi hemodinamik etkileri vardır ve yararın kesin olduğu bilinmeyen
durumlarda kullanılamamaktadırlar. Sonuç olarak önkoşullama mimetiklerinin
kronik kullanımları sözkonusu olduğundan bu ajanların toksik olmamaları ve
yan etkilerinin az olması gerekmektedir. Ayrıca etkilerine karşı taşiflaksi
gelişmemelidir. Uygun farmakolojik ajanlar geliştirilebildiğinde iskemik hasara
neden olmaksızın iskemik önkoşullama için gerekli olan hücresel yolakların
43
direkt aktivasyonu ile önkoşullama sağlanabilmesi tedavide tercih sebebi
olacaktır (30,72,176).
Stabil olmayan anjina, S-T segmenti yükselmesi olmayan miyokard
infarktüsü ve S-T segmenti yükselmesi olan miyokard infarktüsü gibi
patofizyolojik durumlar akut koroner sendromlar olarak adlandırılmaktadır. S-T
segmenti yükselmesi olan hastaların farmakolojik önkoşullamadan yarar
sağlaması düşük bir olasılıktır ve bu hastaların tedavisinde fibrinolitik tedavi ve
anjiyoplasti uygulanmaktadır. Diğer taraftan S-T segment yükselmesi olmayan
akut koroner sendromlu hastalarda stabil koroner arter hastalığından stabil
olmayan bir duruma geçiş mevcuttur. Bu grup hastalar akut koroner oklüzyon
gelişimi açısından yüksek risk altındadır ve hastaların %10’u 6 ay içerisinde
miyokard infarktüsü geçirir veya ölür. Bu grup hastalara reperfüzyon
stratejilerinden herhangi biri uygulanana kadar zaman kazanılması açısından
farmakolojik
önkoşullama
uygulanabilir.
İskemik
atağın
zamanı
bilinemeyeceğinden önkoşullayıcı ajanın tekrarlanan dozları ile hastaların
önkoşullanmış halde kalmaları sağlanabilir (176).
KABG veya PTCA gibi hasara yol açması muhtemel iskemik
prosedürlerin uygulanacağı hastalara önkoşullama uygulanması iskemik
önkoşullamanın
en
önemli
kullanım
alanları
arasındadır
(73).
Kardiyopulmoner baypastan önce uygulanan adenozinin ameliyat sonrasında
hemodinamik parametreler üzerinde yararlı etkileri olduğu gösterilmiştir
(171). Adenozinin kardiyopleji ile birlikte kullanıldığında yararlı etkilerinin
olduğu ve kalp ameliyatları sonrasında yüksek doz inotrop kullanılması
ihtiyacını
azalttığı
bildirilmiştir
(104).
Önkoşullama
tetikleyicilerini
potansiyalize eden ADE inhibitörleri gibi ilaçlarla yapılan çalışmalardan elde
44
edilen olumlu sonuçların önkoşullamanın koruyucu etkisinden kaynaklanıyor
olması olasıdır (176). Rutin PTCA uygulamaları koroner arter oklüzyonu
açısından düşük risk taşısa da (<%5) bu hastalar da önkoşullamadan
yararlanabilir ya da ilk balon şişirilmesinin sağladığı koruma önkoşullama ile
artırılabilir. PTCA öncesi nikorandil uygulamasının balon uygulamasına
toleransı artırdığı bildirilmiştir (144). Stabil anjinalı hastalarda yapılan bir
çalışmada KATP kanal açıcı nikorandil ile tedavi gören hastalardan olumlu
sonuçlar alınmıştır (154).
Transplant öncesi organların korunması önkoşullamanın bir başka
kullanım alanı olabilir. Donör kalbin izole edilmesi ile implantasyonu arasında
geçen sürenin önkoşullama tarafından artırılması sağlanarak donör ve alıcı
arasında en uygun eşleşme oluşturulabilir ve erken dönemde miyokard
fonksiyonlarında iyileşme sağlanabilir (72,73,176).
1.2.3 Levosimendan
Levosimendan, TnC’ye yüksek bağlanma afinitesi olan, (R)-[[4-(1,4,5,6tetrahidro-4-metil-6-okso-3-piridazinil)-fenil]hidrazono]propandinitril yapısında,
kapalı formülü C14H12N6O olan piridazinon-dinitril türevi kardiyotonik bir ajandır
(Şekil 2). Moleküler ağırlığı 280.3 g/mol’dür. Orta derecede lipofilik özelliktedir.
Zayıf asittir (pKa=6.3). Distile su ve fosfat tamponlarında çözünürlüğü azdır.
Etanoldeki çözünürlüğü yüksek olduğundan ticari infüzyon preparatlarında
çözücü olarak etanol kullanılmıştır (68).
45
Şekil 2: Levosimendanın kimyasal yapısı
1.2.3.1 Kalp kasının kasılma mekanizması ve levosimendanın inotrop etki
mekanizması
Miyosit sarkolemması depolarize olduğunda ekstraselüler Ca+2, voltaja
duyarlı L-tipi Ca+2 kanallarından hücre içine girer ve miyofibrillerin kasılması
için sadece bu etki yeterlidir. Buna ek olarak hücre içine Ca+2 girişi,
sarkoplazmik retikulumdan sitozole daha fazla Ca+2 salıverilmesine neden
olarak (Ca+2 ile indüklenen Ca+2 salıverilişi) kontraksiyonu başlatır. Çeşitli
yapısal ve regülatör proteinlerin [miyozin, aktin, tropomiyozin ve troponin
kompleksi- troponin C (TnC), troponin T (TnT) ve TnI] etkileşimi ile
kontraksiyon gelişir (148,157).
Miyozin 4 adet hafif ve 2 adet ağır zincirden oluşan helikal bir proteindir.
Her ağır zincirin sonundaki aminoasit zinciri yuvarlak bir miyozin başı
oluşturur. Miyozin başlarının enzimatik aktivitesi vardır ve ATP’yi ADP’ye ve
serbest enerjiye dönüştürürler. Bu enerji, intraselüler magnezyum ile birlikte
miyozinin aktin fibrillerine bağlanmasını sağlar. ADP aracılı aktif bölgelere
bağlanan miyozin başları aktin üzerinde “yürüyerek” aktin ve miyozin
fibrillerinin birbiri üzerine gelen bölgeleri arttıkça kasılmaya yol açar. ADP
aracılı aktif bölgeler tropomiyozin tarafından bloke haldedir ve kasılmanın
oluşabilmesi için troponin kompleksi tarafından tropomiyozinin yerinden
46
oynatılması gerekir. Troponin kompleksindeki TnI aktin fibrili için çapa görevi
görür ve TnT tropomiyozine bağlanır, TnC de kalsiyuma bağlanır. Böylece
troponin kompleksi tropomiyozinin ADP aracılı aktif bölgelerden ayrılmasını
sağlar. TnC’nin 4 Ca+2 bağlanma bölgesine Ca+2 bağlandığı zaman proteinde
konformasyonel bir değişim meydana gelerek tropomiyozinin aktin fibrildeki
ADP aracılı aktif bölgelerden ayrılması sağlanır. Yukarıda söz edildiği gibi
sistolde Ca+2 konsantrasyonu yüksekken TnC’de konformasyonel değişiklik
oluşur, diyastolde ise Ca+2 konsantrasyonu azalınca TnC dinlenim haline geri
döner ve ADP aracılı aktif bölgeler tropomiyozin tarafından tekrar bloke edilir
(101).
Özet
olarak
gevşeme
esnasında
sitozolik
Ca+2
düşük
konsantrasyonlardayken (yaklaşık 10-7 M) tropomiyozin aktin ve miyozin
arasındaki etkileşimi engeller. Sitozolik Ca+2 konsantrasyonu yükseldiğinde
(yaklaşık 10-5 M) kalsiyumun TnC’ye bağlanarak proteinde konformasyonel
değişiklik oluşturması ile kontraksiyon başlar. Aktin miyozin ile etkileşir
(çapraz köprü hareketi). TnC’ye Ca+2 bağlı olduğu sürece enerji gerektiren bu
süreç tekrarlanarak (çapraz köprü siklusu) kontraktil güç üretilir (148,157).
Bazal durumda Ca+2 miyofibrilleri sature etmez, bu durumda sadece tam
aktivasyonun %25’i elde edilebilir. Bu aktivasyon rezervi bağlanma için uygun
olan Ca+2 miktarının artırılması ile veya miyofibrilleirn Ca+2 duyarlılığının
artırılması ile hareket haline dönüştürülebilir. TnI’nın fosforilasyonu ve sitozolik
kalsiyumun sarkoplazmik retikuluma hızlı bir şekilde geri alınması gevşemeyi
başlatır. Sitozolik kalsiyumun sarkoplazmik retikuluma geri alınması enerji
gerektiren bir süreçtir ve sarkoplazmik endoplazmik retikulum kalsiyum
47
adenozin trifosfataz izoform 2 (SERCA2) aracılığı ile yapılır. Her kasılmagevşeme döngüsünde hücresel Ca+2 düzeyi aynı kalır (148,157).
Kronik kalp yetmezliği gelişmiş kalpte β1 adrenoreseptörler downregüle
olduğundan endojen katekolaminler pozitif inotrop etkilerini gösteremezler ve
sistolde Ca+2 artışı azaldığından yukarıda açıklanan mekanizmalar aracılığı ile
kasılma ve kardiyak debi azalır (101). Asidoz, hipotermi, yüksek inorganik
fosfat düzeyi, sepsis, İ/R hasarı, miyokardiyal sersemleme ve konjestif kalp
yetmezliğindeki artmış nörohümoral aktivasyon gibi patofizyolojik durumlarla
ve
β-adrenerjik
stimülasyonla
miyofibrillerin
spesifik
intraselüler
Ca+2
konsantrasyonuna yanıtı azalabilir (desensitizasyon). Bunun aksine αadrenerjik reseptör uyarılması veya kalsiyum duyarlılaştırıcı ajan uygulaması
ile kontraktil proteinlerin Ca+2 duyarlılığı artırılabilir (157).
Kalsiyum duyarlılaştırıcı bir ilaç olan levosimendan, kalsiyumun kardiyak
TnC’ye bağlanma afinitesini artırmaz. Kardiyak TnC’nin N-terminal lobuna
yüksek afinite ile bağlanır ve proteinin kalsiyuma bağlı konformasyonunu
stabilize ederek pozitif inotrop etkisini gösterir (32,68,148,157). Bu nedenle
çapraz
köprü
siklusunda
değişiklik
olmaksızın
sistolde
aktin-miyozin
interaksiyonu uzar. Diğer Ca+2 duyarlılaştırıcılar TnC-Ca+2 kompleksine
bağlandıklarından sistolik fonksiyonu olumlu etkilerken diyasyolik fonksiyonu
da bozma ihtimalleri vardır. Levosimendanın TnC’ye bağlanması sitozolik
Ca+2
konsantrasyonuna
bağımlıdır.
Yani
sistolde
sitozolik
Ca+2
konsantrasyonu yüksekken bağlanma artar, diyastolde Ca+2 konsantrasyonu
azaldığında ise TnC’ye bağlanma durumu nispeten değişmez. Bu mekanizma
miyokardiyal kontraktilite artışına ve sol ventrikül diyastol fonksiyonunda
iyileşmeye neden olur. Levosimendanın diyastolik fonksiyon üzerindeki olumlu
48
etkileri köpeklerde (124), kalp yetmezliği hastalarında (60) gösterilmiştir.
Levosimendan yetmezlik sonrasında hem dinlenim durumunda hem de
egzersiz esnasında sistolik ve diyastolik fonksiyonu iyileştirir (152). Yine bu
nedenle kalbin kontraktilitesi üzerine olan olumlu etkisini oksijen ihtiyacını
artırmadan gösterir (164). Ayrıca levosimendanın sağ kalp kontraktilitesini ve
performansını
artırdığı
yapılan
diğer
çalışmalarda
gözlemlenmiştir
(85,133,173). Pilot çalışma olarak düzenlenen bir araştırmada akut
solunumsal stres sendromlu hastalarda levosimendanın pulmoner vasküler
rezistansı azaltarak sağ kalp fonksiyonlarını iyileştirdiği bildirilmiştir (113).
Levosimendanın inotrop etkisini belirgin aritmojenez artışı oluşturmadan
göstermesinin (27,119) nedeni de pozitif inotrop etkisini sitozolik Ca+2
konsantrasyonuna bağlı olarak göstermesi olabilir. Hayvanlarda yapılan bir
çalışmada
oral
yoldan
uygulanan
levosimendanın
aritmi
insidansını
artırmadığı gösterilmiştir (89). Yakın zamanda yapılan bir başka hayvan
çalışmasında da levosimendanın fosfodiesteraz (PDE) inhibitörü olan
milrinona göre daha az VT, VF ve diğer aritmi tipleri (VES) oluşturduğu
bildirilmiştir (126).
Hastalarda levosimendan uygulamasının ventriküler artirmileri belirgin bir
şekilde artırmadığı bildirilmiştir (94). Klinik bulgular standart levosimendan
infüzyonunun VT oluşumunu, frekansını ve QT intervalini artırmadığı
yönündedir (155). Levosimendanın ortalama olarak ventriküler monofazik
aksiyon potansiyeli süresini %50 ve repolarizasyon seviyesini % 90 oranında
artırdığı, kalp hızını dakikada 9 atım artırdığı ve sinüs düğümü toparlanma
zamanını (recovery time) kısalttığı belirtilmektedir. Levosimendanın hangi
49
mekanizma ile kalp hızını artırdığı bilinmemekle birlikte vazodilatasyon sonucu
baroreseptör aracılı taşikardinin bu etkiden sorumlu olması muhtemeldir (51).
Ayrıca levosimendanın atriyoventriküler düğümde (40-63 ms), atriyumda
(22-33 ms) ve ventrikülde (5-9 ms) efektif refrakter periyodu kısalttığı
bildirimiştir (155). Bu bulgular kısa süreli levosimendan uygulamasının
kardiyak nodal dokuda impuls oluşumunu ve iletimini indüklediği ve
miyokardda
eksitabiliteyi
artırdığı
ve
ventriküler
repolarizasyonu
geciktirebileceğini göstermektedir (7).
Günümüzde levosimendanın kardiyak aritmiye yol açma riskinin yüksek
olmadığına
inanılsa
da
(94,146,155)
bazı
klinik
çalışmalarda
levosimendanın plaseboya göre daha fazla VT oluşturduğu (122) fakat
levosimendanın aritmi insidansının dobutaminden farklı olmadığı (102)
bildirilmiştir.
Geniş
çaplı
klinik
araştırmaların
sonuçları
levosimendan
infüzyonunun atriyal fibrilasyon riskini artırdığını göstermektedir (102,122).
Levosimendanın kardiyak aritmi oluşturma potansiyeli ile ilgili kesin bir yargıya
varılabilmesi için araştırmaların devam etmesi gerekmektedir.
1.2.3.2 Levosimendanın fosfodiesteraz enzimi üzerine etkileri
Levosimendan aynı zamanda, selektif bir PDE III inhibitörüdür. Yüksek
dozda kullanıldığında bu etkisinin pozitif inotrop özelliğine katkısının
bulunduğu düşünülmektedir. Çeşitli konsantrasyonlarda levosimendan ile
yapılan çalışmalar, bileşiğin, düşük konsantrasyonlarda Ca+2 duyarlılaştırıcı
(91), buna karşın yüksek konsantrasyonlarda PDE III inhibitörü (28) etkisi
olduğunu
göstermiştir.
Levosimendanın,
yüksek
konsantrasyonlarda
kullanıldığı deneysel çalışmalar dışında, PDE III inhibe edici etkisi belirgin
50
değildir, bu nedenle intraselüler Ca+2 artışına neden olmaz. Terapötik
konsantrasyonlarına yakın konsantrasyonlarda, kobay izole ventriküler
miyositlerinde yapılan bir çalışmada levosimendanın pozitif inotropik etki
oluşturan konsantrasyonlarda kardiyak hücrelere Ca+2 akımını artırmadığı
gösterilmiştir (84). Ayrıca pozitif inotrop etkisini protein kinaz A ve protein
kinaz G aktivasyonu ile oluşturmadığı da bildirilmiştir (49).
İzole normoksik kobay kalplerinde 0.03 µM levosimendanın siklik
adenozin monofosfat (cAMP) düzeyini artırmadığı, ilaç konsantrasyonu 0.1
veya 0.3 µM’a yükseltildiğinde ise cAMP miktarında yükselme gözlendiği
bildirilmiştir (28). İskemik kobay kalplerinde ise 0.03 µM levosimendanın
cAMP düzeyini artırdığı belirtilerek iskeminin levosimendanın PDE inhibitör
etkinliğini artırıyor olabileceği öne sürülmüştür (27). İzole kobay kalplerinde
yapılan bir başka çalışmada 0.3 µM levosimendan uygulamasının normoksik
ve iskemik kalpler arasında cAMP miktarı açısından bir fark oluşturmadığı
bildirilmiştir (81). Ancak kobay ventriküler kardiyomiyositlerinde 1 ve 100 µM
gibi yüksek konsantrasyonlarda kullanılan levosimendan cAMP miktarını
artırmıştır ve bu etkinin ilacın PDE III enzimini inhibe etmesine bağlı olarak
oluştuğu gösterilmiştir (14). Yakın tarihli, domuzlarda yapılan bir çalışmada
ise günde iki kez 0.08 mg/kg oral levosimendan uygulanmış ve koroner arter
ligasyonu öncesinde bolus levosimendan enjeksiyonunu takiben sürekli
levosimendan infüzyonu uygulamasının iskemik olmayan dokuda cAMP
düzeyini artırmadığı buna karşılık hem kontrol hem levosimendan tedavisi
gören hayvanların iskemik dokularında cAMP miktarlarının arttığı gösterilmiştir
(26).
51
1.2.3.3 KATP kanal açıcı olarak levosimendan
Levosimendanın sıçan ventriküler hücreleri (181) ve sıçan arteriyel
miyositlerinde (180) KATP kanallarını açıcı etkisi olduğu da bildirilmiştir.
Karaciğer ve kardiyak miyositlerdeki mitokondriyal KATP kanallarını açtığı
bilinmektedir (77,78). Böylece, hem inotrop etkili olması hem de KATP
kanallarını açarak vazodilatör etki oluşturması nedeniyle inodilatör olarak
isimlendirilmektedir. Levosimendanın sistemik ve pulmoner arter rezistansını
azalttığı (147) ve koroner akımı artırdığı (105,182) ve koroner akım
üzerindeki bu etkilerine KATP kanallarının aracılık ettiği (63) de bildirilmiştir.
Levosimendanın damarlar üzerindeki etkileri Bölüm 1.2.3.8’de ayrıntılı olarak
incelenecektir.
Levosimendanın KATP kanal açıcı etkisi ilacın iskemiye karşı koruyucu
etkileri olmasını da sağlamaktadır (27). Kardiyak miyositlerdeki mitokondriyal
KATP kanallarınının açılması kadiyoprotektif bir mekanizma olduğundan
levosimendanın antiiskemik etkilerini bu yolla gösterdiği düşünülmektedir (7).
Levosimendanın sarkolemmal KATP kanalları üzerinde de benzer etkiye sahip
olması muhtemeldir. Sarkolemmal KATP kanallarının kardiyoproteksiyonda
rolleri olabileceği fakat bu kanalların aktivasyonunun aynı zamanda proaritmik
etkinliğe de neden olduğu bilinmektedir. Sarkolemmal kanalların açılması dışa
yönelik
repolarize
edici
K+
akımına
neden
olarak
membran
hiperpolarizasyonuna, aksiyon potansiyeli süresinin kısalmasına ve sonuç
olarak efektif refrakter periyodun kısalmasına yol açabilir ve böylece aritmiye
neden olabilir. Levosimendan ile aritmiler arasındaki ilişkiler sarkolemmal KATP
kanal açıcı etkinliğinin bir sonucu olabilir (7).
52
Akut
miyokard
infarktüsü
geçiren
hastalarda
plasebo
ile
karşılaştırıldığında (111) ve KABG hastalarında perioperatif uygulandığında
aritmi gelişimini artırmaması (119) levosimendanın antiiskemik etkinliğinin bir
sonucu olabilir. Bununla birlikte, yüksek dozda kullanıldığında (muhtemelen
PDE III inhibitör etkinliğinin de devreye girmesi ile) stabil iskemik
kardiyomiyopati hastalarında ventriküler aritmi frekansını artırdığı bildirilmiştir
(118). Bu nedenle miyokardiyal iskeminin devam etmekte olduğu durumlarda
ilacın dozuna dikkat edilmesi gerekir.
Miyokardiyal sersemleme, miyofibrillerin Ca+2 duyarlılığının azalması
nedeniyle
oluşabileceğinden
levosimendanın
yararlı
etkileri
olabilir.
Miyokardiyal sersemlemede genellikle sistolik fonksiyon bozukluğuna belirgin
bir diyastolik fonksiyon bozukluğu da eşlik eder. Ancak levosimendan sistolik
fonksiyonu
diyastolik
fonksiyonu
bozmaksızın
iyileştirdiğinden
ilacın
oluşturduğu Ca+2 duyarlılaşması sersemlemiş miyokardın fonksiyonlarını
doğrudan iyileştirebilir (7). Ayrıca levosimendanın iskemik miyokardiyal
bölgelere kan akımını artırması (65), koroner akımı artırması (63), infarkt
alanını azaltması (65), oksijen tüketimi üzerine olumlu etkilerinin olması
(64) ve İ/R sonrasında enerji dengesi üzerinde nötral etkisinin olması
bileşiğin antiiskemik etkilerine katkıda bulunur.
Yapılan hayvan çalışmalarında çeşitli deney dizaynlarında oluşturulan
miyokardiyal sersemleme üzerinde levosimendanın doza bağımlı olarak
olumlu etkileri gözlenmiştir (27,59,81).
Levosimendanın resüstasyon sonrasında (57), yıldırım çarpması (142)
veya karbon monoksit zehirlenmesine (143) bağlı olarak oluşan miyokardiyal
sersemlemede
kardiyak
fonksiyon
üzerine
53
yararlı
etkileri
olduğu
da
bildirilmiştir. Ayrıca miyokard infarktüsü geçiren ve TnI seviyesi çok
yükselmediğinden araştırmacılar tarafından miyokardiyal nekrozdan çok
miyokardiyal
sersemlemenin
problem
olarak
görüldüğü
bir
hastada
levosimendan uygulamasının yararlı sonuçları bildirilmiştir (31).
Miyokardiyal KATP kanalları iskemik önkoşullamada da anahtar rol
oynamaktadır. Bu nedenle iskemi öncesinde KATP kanal açıcısı olan
levosimendanın uygulanması miyokardiyal sersemlemenin negatif etkilerini
önleyebilir ya da azaltabilir (157). Yakın tarihte yapılan bir çalışmada
levosimendanın iskemik önkoşullamaya benzer kardiyoprotektif ve antiaritmik
etkilerinin olup olmadığı tavşanlarda koroner arter oklüzyonu ile oluşturulan
iskemi reperfüzyon modelinde araştırılmıştır. Araştırmacılar sağkalım, infarkt
alanı sınırlanması, antiaritmik aktivite ve metabolik durum açısından tavşan
kalplerinde akut levosimendan uygulaması ile iskemik önkoşullama arasında
benzerlik olduğunu bildirmişlerdir. Ayrıca levosimendanın önkoşullama
benzeri etkilerini karidyomiyosit KATP kanalları ve nitrik okside bağımlı olarak
gösterdiğini belirtmişlerdir (20).
1.2.3.4 Levosimendanın miyokardiyal yeniden modellenme üzerine etkileri
Kronik kalp yetmezliğinde meydana gelen yeniden modellenmede
moleküler ve hücresel değişilikler oluşur. Miyosit hipertrofisi, kontraktil
proteinlerde anormallikler, gen ekspresyonu ile ekstraselüler matrikste
değişiklikler ve apoptoz miyokardiyal yeniden modellenmede meydana gelen
değişikliklerdendir (162). Yetmezlikte olan bir kalp, kalp yetmezliğinin
patofizyolojisi ile ilişkili olan proinflamatuvar sitokinler üretir. Sitokinler
asemptomatik yetmezliğin semptomatik yetmezliğe dönüşmesine neden
54
olurlar. Bunun nedeni, miyokardiyal kontraktiliteyi baskılamaları ve kardiyak
yeniden modellenmeyle sonuçlanan monosit aktivasyonu, oksijen radikalleri
oluşumu ve kardiyomiyosit apoptozuna neden olmalarıdır (7,127).
Levosimendanın, KKY hastalarında matriks metalloproteinaz-2 (MMP-2)
(162), B-tipi natriüretik peptid (BNP) (9,128,129,131), interlökin-6 (IL-6)
(9,128,131,158), malondialdehit (MDA) (9,129), TNF-α (158) ve plazma
apoptoz belirteci sFAS (158) seviyesini azaltarak inflamatuvar yanıtı modifiye
ettiği ve apoptozu engellediği düşünülmektedir. Levosimendanın vasküler
inflamatuvar aktivasyon üzerinde de etkileri olduğu plazma çözünebilen
interselüler adhezyon molekülü-1 (sICAM-1) ve çözünebilen vasküler hücre
adhezyon molekülü-1 (sVCAM-1) seviyerlerini azaltması ile gösterilmiştir
(130).
Ayrıca
levosimendanın
hastalarda
azalan
SERCA2a
protein
ekspresyonunu arttırdığı da bildirilmiştir (97).
Bir çalışmada dekompanse kalp yetmezliği hastalarına uygulanan
levosimendan tedavisinin nörohümoral ve immün aktivasyon belirteçleri olan
plazma BNP, IL-6 ve C reaktif protein (CRP) miktarlarını azalttığı bildirimiştir
(128). Bununla birlikte Moertl ve arkadaşları (110) levosimendanın
meydana getirdiği BNP azalmasının 1 hafta içerisinde yok olduğunu
bildirmektedir. Bu araştırmacılar başka bir yayınlarındaysa (109) BNP ve IL-6
seviyelerinde
levosimendan
ile
meydana
gelen
azalmanın
sadece
konjesyonun ve hastaların hemodinamik parametrelerinin iyileşmesinden
kaynaklanabileceğini belirterek levosimendan ile elde edilen BNP ve IL-6
azalmasına
yönelik
verilerin
ilacın
direkt
etkisinden
kaynaklanmıyor
olabileceğini ve dikkatli yorumlanması gerektiğini bildirmektedirler.
55
1.2.3.5 Levosimendanın farmakokinetiği
Levosimendanın intravenöz verilişini takiben terminal eliminasyon yarı
ömrü yaklaşık 1 saattir. Distribüsyonu hızlıdır. İlacın yaklaşık olarak %97’si
plazmada proteinlere bağlı halde bulunur. Total klerensi 200-360 mL/dk’dır
(88).
Sağlıklı
levosimendanın
bireyler
kolay
ve
KKY
absorbe
hastalarında
olduğu,
0,5-1
oral
yoldan
saatte
verilen
maksimum
konsantrasyona ulaştığı ve biyoyararlanımının %85 oranında gerçekleştiği
bildirilmiştir (35). Oral yoldan tek doz levosimendan uygulaması ile
intravenöz uygulamada elde edilene benzer terapötik konsantrasyonların elde
edilebildiği bildirilmiştir (50). Oral uygulama sonrasında levosimendanın
metabolitlerinin plazma konsantrasyonlarının doza bağlı olarak arttığı,
levosimendanın ise birikime uğramadığı gösterilmiştir (138). Levosimendanın
aktif metabolitlerinin uzun yarı ömürleri düşünüldüğünde yaklaşık 14 gün
içerisinde metabolitlerinin kararlı durum konsantrasyonlarına ulaşmaları
beklenir (87).
Levosimendan eliminasyon öncesinde metabolize olur. Metabolitlerinin
eliminasyonu ana ilaçtan daha yavaştır. Sitokrom P-450 enzimlerinin
levosimendan
metabolizmasına
katılmadığı
düşünülmektedir
(68).
Levosimendan metabolizmasının ana yolağı glutatyonla konjugasyondur.
İnaktif metabolitleri siklik veya N-asetile sisteinilglisin ve levosimendanın
sistein konjugatlarıdır. Konjugatlarına ek olarak insan plazmasında iki
indirgenme
metabolitinin
varlığına
daha
rastlanmıştır.
Levosimendan
barsaklarda bakteriler tarafından OR-1855’e dönüşütürülür. OR-1855 daha
sonra asetillenerek OR-1896’ya dönüşür. OR-1896’nın farmakolojik olarak
aktif olduğu ve ayrıca inotropik, kronotropik ve vazodilatör etkiler gösterdiği
56
bildirilmiştir
N-asetilasyon
(88).
durumunun
plazma
OR-1896
konsantrasyonunu etkilediği ve bu nedenle hızlı asetilleyicilerin plazma OR1896 konsantrasyonlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur (6). Ana ilaç ve
konjugatlarının eliminasyonu barsak yoluyla olduğundan intravenöz uygulama
sonrasında da levosimendanın indirgenme metabolitlerinin varlığı saptanabilir.
OR-1855 ve OR-1896’nın eliminasyon yarı ömürleri 70 ile 80 saat arasında
olduğundan farmakolojik olarak aktif olan bu metabolitler ana ilacın yok
olmasından sonra da levosimendanın hemodinamik etkilerinin devam etmesini
sağlar (88). Levosimendan ile 24 saat infüzyonu takiben ilacın kesilmesinden
yakaşık iki gün sonra metabolit seviyelerinin maksimum konsantrasyona
ulaştığı bildirilmiştir (67).
Levosimendan modifiye salım preparatları ile ilgili in vivo in vitro
korelasyon
çalışmaları
(79)
ve
transdermal
farmasötik
şeklinin
hazırlanmasına ilişkin (166) çalışmalar da yapılmaktadır.
Kalp
yetmezliğinin
levosimendanın
farmakokinetiğini
etkilemediği
bildirilmiştir (62). Konjenital kalp hastalığı olan çocuklarda da levosimendan
farmakokinetiğinin
değişmediği
gösterilmiştir
(161).
Levosimendanın
farmakokinetiği popülasyonlar arasında, cinsiyete ve ırka bağlı olarak
değişmemektedir (62).
Oral yoldan verildiğinde plazma levosimendan konsantrasyonlarının
konkomitan
etanol
uygulaması
ile
değişmediği
bildirilmiştir
(5).
Levosimendan ile birlikte verildiklerinde izosorbid dinitrat, kaptopril ve
karvedilolün sistemik vasküler rezistans ve sistemik kan basıncında
değişikliğe neden olmadığı söylenmektedir (101).
57
1.2.3.6 Levosimendanın klinik kullanımı ve yapılan araştırmalar
1.2.3.6.1 Kalp yetmezliği ve levosimendan tedavisi
KKY, yaşa bağımlı olmaksızın her 1000 kişiden 3-20 kişiyi ve 65 yaş
üzerinde ise her 1000 kişiden 30-130 kişiyi etkileyen kompleks bir hastalıktır
(98). Bu hastalıkta kalbin pompalama fonksiyonu üzerinde meydana gelen
primer bozukluk kalp debisinin azalmasına neden olur ve dokulara giden
kanın (ve dolayısıyla oksijen miktarının) yetersiz kalmasıyla sonuçlanır (99).
Bu hastalarda hemodinamik bozukluklar, egzersize karşı dayanıksızlık, yaşam
kalitesinde bozukluklar gözlenebilir ve yaşam süreleri kısalabilir. KKY,
hipertansiyon, miyokard infarktüsü, kalp hipertrofisi, miyokard enfeksiyonları,
iskemik kalp hastalıkları, kapakçık hastalıkları ve alkol kullanımı gibi çeşitli
patolojik süreçlere bağlı olarak gelişebileceği gibi genetik bir bozukluk sonucu
da oluşabilir (98). Ayrıca diyabet, metabolik sendrom, hiperlipidemi, sigara
kullanımı hastalık gelişimindeki en önemli risk faktörlerindendir (8). Bu
nedenle KKY günümüzün önemli kalp hastalıklarından biridir.
Kronik kalp yetmezliğinin tedavisinde oral inotrop ajanların yanı sıra ADE
inhibitörleri, diüretikler, beta-blokörler ve anjiyotensin II reseptör antagonistleri
kullanılmaktadır. Akut kalp yetmezliğinde ise intravenöz diüretikler ve
vazodilatörlerin yanı sıra intravenöz inotrop ajanlar kullanılmaktadır (68,98).
KKY’nin tedavisi yaşam kalitesinin artırılması ve sağ kalım süresinin
uzatılması yönündedir (98). Hastanede tedavi gerektiren KKY olgularında ilk
24 saatte hemodinamik stabilite sağlanmasının ardından kronik olarak oral
yoldan ilaç tedavisine devam edilmesi gerekmektedir. KKY’nin tedavisinde
inotropik ilaçlar ile kardiyak debinin artırılması yöntemi kullanılmaktadır (99).
58
Kalp yetmezliği patojenezi ve hastalığın ilerleyişi ile ilgili bilgilerimiz arttıkça
kontraktiliteyi azaltan β-adrenerjik antagonistler gibi ilaçların da uzun
dönemde yararlı oldukları görülmüştür. Aslında, standart tedavide kullanılan
pozitif inotroplar ile ilgili yapılan klinik çalışmalar bu ilaçların uzun dönemde
hastalığın seyrini kötü yönde etkilediklerini ortaya koymuşlardır (88).
Kronik kalp yetmezliğinin karakteristik özelliklerinden biri sempatik
tonusun
artmasıdır.
sağlanmasına
Sempatik
yardımcı
olurken
tonusun
artışı
uygun
aynı
zamanda
kan
basıncının
miyokardiyal
oksijen
tüketiminin artmasına da neden olur. Batı toplumlarında kalp yetmezliğinin en
başta gelen nedenlerinden birisi iskemik kalp hastalığı olduğundan bu
hastalarda oksijen ihtiyacının artması miyokard iskemisi ve ventriküler aritmi
riskini
artırmaktadır.
Ayrıca
sirkülasyonda
yüksek
konsantrasyonda
katekolamin bulunması kardiyak apoptoz yoluyla kalp fonksiyonlarının daha
fazla bozulmasına yol açabilir. Hastalığın ilerlemesini yavaşlattıklarından
kronik kalp yetmezliğinde nörohümoral antagonizma ve bunu takiben
vazodilatasyon günümüzde tedavinin ana bileşenleridir (88). Bununla birlikte,
hem akut kalp yetmezliğinde hem de dekompanse kronik hastalarda
nörohümoral blokaj dolaşım kolapsı ile sonuçlanabilir. Bu hastalarda
nörohümoral
antagonistlerin
kullanımına
başlanılmadan
önce
dolaşım
homeostazının hızlıca sağlanması gerekir. Parenteral vazodilatörler ve
diüretikler artmış hacmi ve pulmoner konjesyonu azaltırlar. Bu arada
intravenöz inotrop ajanlar da kardiyak debiyi ve idrar çıkışını artırarak tedavisi
güç hastalarda yararlı olurlar (88). KKY’nin tedavisinde kullanılmakta olan hiç
bir ilaç yaşam kalitesini ve sağ kalım süresini artırma bakımından tek başına
59
yeterli görünmemektedir, bu nedenle polifarmasi standart tedavi yaklaşımı
olarak kabul edilmektedir.
Kalp yetmezliğinin tedavisine yönelik yeni tedavi arayışları nesiritid,
tezosentan, tolvaptan, konivaptan, NKH477, UK-1745, Bay k8644, gingerol ve
ayrıca levosimendan başta olmak üzere çeşitli kalsiyum duyarlılaştırıcı
ajanların araştırılmasını gündeme getirmiştir (33,82,141). Miyofibrillerin
Ca+2 duyarlılığının artırılması hücre içi Ca+2 artışına yol açan tedavilere bir
alternatiftir. Günümüzde intraselüler Ca+2 konsantrasyonunu artıran ilaçların
infarkt alanını ve aritmi insidansını artırma gibi olumsuz etkileri nedeniyle yeni
tedavi yaklaşımlarına yönelik araştırmalar Ca+2 duyarlılaştırıcı ilaçlar üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Levosimendan ve diğer klasik pozitif inotrop ilaçların etki
mekanizması Şekil 3’te gösterilmektedir (157).
Şekil 3: Pozitif inotrop ilaçların etki mekanizması
AC, adenilat siklaz; β-AR, β-adrenerjik reseptör; cAMP, siklik adenozin monofosfat; Gs,
stimülatör guanin nükleotid bağlayıcı protein; P, fosforilasyon; PDE, fosfodiesteraz; PKA,
protein kinaz A; PL, fosfolamban; RyR2, Ryanodin reseptörü tip 2; SR, Sarkoplazmik
reticulum; SERCA2, sarkoplazmik endoplazmik retikulum kalsiyum adenozin trifosfataz
izoform 2; TcC, Troponin C; TnI, Troponin I
60
Avrupa Kardiyoloji Topluluğu levosimendanı akut kalp yetmezliği
hastalarının ikinci sıra tedavisi için önermektedir. Sürekli pozitif havayolu
basıncı, kıvrım diüretikleri ve vazodilatörler ile yapılan ilk sıra tedavi başarılı
değilse ve hastanın kan basıncı uygunsa (sistolik basınç 85-100 mmHg)
levosimendan uygulaması önerilmektedir (87).
Levosimendan klinikte akut dekompanse kalp yetmezliğinde 24 saat süre
ile intravenöz yoldan uygulanmaktadır. İskemik kalp hastalarıyla yapılan bir
çalışmada 4 mg i.v. yolla verilen levosimendan, kalp debisini artırmanın
yanısıra vazodilatasyona da neden olmuş, 2 ve 4 mg’dan sonra refleks olarak
kalp hızını artırmış ve 0.25-0.5 mg dozlarda sadece kalp debisinde artma
oluşturmuştur. Araştırmacılar 0.25 ve 0.5 mg dozlarında levosimendanın
yararlı hemodinamik etkileri olduğunu belirtmişlerdir (93). İskemi orijinli kalp
yetmezliği olan hastalarla yapılan bir çalışmada (118) farklı dozlarda bolus
levosimendan enjeksiyonunu takiben yine farklı dozlarda 24 saat süreli sürekli
infüzyon
uygulanarak
ilacın
terapötik
doz
aralığının
saptanmasına
çalışılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları levosimendanın nörohümoral aktivasyon
oluşturmadığını (plazma norepinefrin seviyeleri değişmemiştir) göstermiştir
(118). Ayrıca bir başka çalışmada da kalp yetmezliği hastalarında
levosimendan uygulaması sonrasında plazma norepinefrin seviyelerinin
değişmediği ve endotelin-1 seviyesinin azaldığı bildirilmektedir (117).
Nieminen ve arkadaşları (118) levosimendanın doza bağımlı olarak olumlu
hemodinamik etkiler oluşturduğunu göstermiştir. Bu çalışmada iskemik orijinli
hastalarda levosimendanın varolan kardiyak iskemiyi artırmadığı belirtilmiştir.
Sonuç olarak 6-24 µg/kg bolus enjeksiyonu (10 dk içerisinde) takiben 0.05-0.2
µg/kg/dk’lık infüzyon hızının KKY hastalarının tedavisinde iyi tolere edildiği ve
61
bu
doz
aralığının
kullanılmasının
uygun
olduğu
bildirilmiştir
(118).
Levosimendanın 10 dakikalık bir süre içerisinde infüzyonla verilen 6-12 µg/kg
yükleme dozunu takiben 0.1 µg/kg/dk dozdaki sürekli infüzyon şeklinde
uygulanması önerilmektedir.
Parissis ve arkadaşları (132) tarafından yapılan bir çalışmada şiddetli
kalp yetmezliği hastalarında levosimendan uygulamasının sadece hastaların
hastanede yatmaları gereken zamanı kısaltmakla kalmayıp KKY tedavisinde
amaçlandığı
gibi
yaşam
kalitesini,
fiziksel
aktivitelerini
artırdığı
ve
duygudurumlarını olumlu yönde etkilediği bildirilmektedir.
Ayrıca
levosimendanın
peripartum
kardiyomiyopati
(13),
çeşitli
nedenlere bağlı kardiyojenik şok (21) gibi bazı özel durumlarda görülen kalp
yetmezliğinde de etkili olduğu gösterilmiştir. Yetşkinlerdeki kullanımına ek
olarak şiddetli kalp yetmezliği olan yenidoğan ve çocuklarda da levosimendan
ile tedavinin güvenli ve etkili olduğu bildirilmiştir (115).
1.2.3.6.2 Levosimendanın kalp yetmezliğindeki kullanımı ile ilgili klinik
araştırmalar
Sağlıklı
gönüllülerle
yapılan
çalışmalarda
genellikle
kısa
süreli
levosimendan infüzyonları kullanılmış ve invazif olmayan metodlarla ölçüm
yapılmıştır. 1 mg dozuna kadar genellikle kalp hızında değişiklik olmamıştır.
Levosimendanın kardiyak debiyi ve ejeksiyon fraksiyonunu doza bağımlı
olarak artırdığı ve bu etkilerini kontraktilitede artış oluşturması ile birlikte
artyükü azaltması suretiyle gösterdiği belirtilmiştir. Çalışmalarda sistolik kan
basıncı artarken ya da değişmezken diyastolik kan basıncının düştüğü
62
gözlenmiştir.
Levosimendan
bu
hemodinamik
aktiviteleri
gösterirken
miyokardiyal oksijen kullanımında artışa da neden olmamıştır (68).
Levosimendanın 24 saatlik uygulama süresinde terapötik doz aralığı
araştırılan çalışmada 6-24 µg/kg bolus enjeksiyonu (10 dk içerisinde) takiben
0.05-0.2 µg/kg/dk’lık infüzyon hızının KKY hastalarının tedavisinde iyi tolere
edildiği ve bu doz aralığının kullanılmasının uygun olduğu bildirilmiştir (118).
Kısa süreli levosimendan kullanımı ile yapılan bir doz titrasyon
çalışmasında 0.1-0.4 µg/kg/dk’lık bir doz aralığında titrasyon yapılmış ve
levosimendanın dekompanse kalp hastalarının hemodinamik fonksiyonlarını
hızlı ve doza bağımlı bir şekilde iyileştirdiği gösterilmiştir. Gözlenen olumlu
hemodinamik etkiler semptomlarda iyileşme ile birlikte oluşurken belirgin yan
etki oluşmamıştır (147). Uzun süreli levosimendan infüzyonunun etkileri ile
ilgili bir çalışmada levosimendanın hemodinamik etkilerinin 24 ve 48 saatlik
infüzyonlar arasında değişmediği, ilacın kesilmesinden 24 saat sonrasına
kadar hemodinamik etkilerinin sürdüğü ve aktif metabolitinin ilaç infüzyonunun
kesilmesinden sonra en az 24 saat süresince arttığı ve hemodinamik etkiye
katkıda bulunduğu gösterilmiştir (69).
Düşük debili kalp hastalarında levosimendan ve dobutaminin etkilerinin
karşılaştırıldığı
çalışmasında
LIDO
(Levosimendan
levosimendanın
Infusions
hemodinamik
versus
parametreleri
DObutamine)
iyileştirmekte
dobutamine göre daha etkili olduğu bildirilmiştir. Hastalara yapılan 180 günlük
takip çalışması sonucunda levosimendan tedavisinin dobutamine göre daha
düşük mortalite ile sonuçlandığı görülmüştür (36).
Akut miyokard infarktüsü sonrasında gelişen sol ventrikül yetmezliği olan
hastalarda
yapılan
RUSSLAN
(Randomized
63
Study
on
Safety
and
Effectiveness of Levosimendan in Patients with Left Ventricular Failure after
an Acute Myocardial Infarction) çalışmasında 0.1-0.2 µg/kg/dk’lık bir doz
aralığında uygulanan levosimendanın hipotansiyon ve iskemi oluşturmadığı ve
kalp yetmeziğinin daha kötüye gitme riski ile ölüm riskini azalttığı bulunmuştur
(111).
Kalp yetmezliği hastalarında 24 saat levosimendan infüzyonunun
etkilerinin dobutamin ve plasebo ile karşılaştırıldığı CASINO (Calcium
Sensitizer or Inotrope or None in Low-Output Heart Failure) çalışmasında
levosimendanın dekompanse düşük debili kalp hastalarının uzun dönem
prognozunu dobutamin ve plasebodan daha iyi etkilediği gösterilmiştir (184).
REVIVE
I
(Randomized
Multicenter
Evaluation
of
Intravenous
Levosimendan Efficacy) çalışmasında akut dekompanse kalp yetmezliği
hastalarında 24 saatlik levosimendan infüzyonu ile başlayan 5 günlük süre
içerisinde
hastanın
subjektif
semptom
değerlendirmesi
ile
birlikte
semptomlardaki değişikliklerin değerlendirilmesi sonucunda levosimendan
tedavisi gören grupta iyileşmenin daha sık gözlendiği bildirilmiştir (123).
Akut dekompanse kalp hastalarında yapılan REVIVE II çalışmasında ilaç
bolus dozu takiben 24 saatlik infüzyon halinde verilmiştir. Plasebo ile
karşılaştırıldığında levosimendanın klinik iyileşme oluşturma açısından daha
yararlı olduğu, BNP seviyelerinin levosimendan alan hastalarda daha az
olduğu ve hastanede geçirilen gün sayısının levosimendan grubunda daha az
olduğu bildirilmiştir. Bununla birlikte, levosimendan tedavisi gören hastalarda
daha fazla hipotansiyon, atriyal ve ventriküler aritmi görüldüğü bildirilmiştir.
Ayrıca 6 ay sonrasında plaseboya göre levosimendan grbunda mortalitenin bir
64
miktar daha fazla olduğu ve risk-yarar oranının belirlenebilmesi için daha fazla
klinik araştırmaya gereksinim duyulduğu söylenmektedir (8,122).
Akut kalp yetmezliği hastalarında kısa süreli levosimendan ve dobutamin
infüzyonlarının uzun dönem sağkalıma etkisinin incelendiği SURVIVE
(Survival of Patients with Acute Heart Failure in Need of Intravenous Inotropic
Support) çalışmasında başlangıçta BNP seviyeleri levosimendan tedavisi alan
hastalarda daha düşük olmasına rağmen 180 günlük takip süresi sonunda
levosimendanın mortaliteyi azaltmadığı bildirilmiştir (8,103).
1.2.3.6.3 Kalp cerrahisinde levosimendan kullanımı
Kalp cerrahisinde levosimendan kullanımı ile ilgili araştırmalarda farklı
hasta popülasyonlarında levosimendanın etkileri incelenmiştir.
Lilleberg
ve
arkadaşları
(92)
KABG
sonrasında
levosimendan
kullanımının etkilerini randomize klinik bir çalışma ile ilk inceleyenler
olmuşlardır. Bu çalışmada KABG ameliyatı sonrasında kalp debisinin düşük
olduğu durumlarda levosimendanın kalp performansını artırdığı ve bu etkisini
miyokardiyal oksijen tüketimini artırmadan ve kardiyak substrat (serbest yağ
asitleri, glukoz, laktat ve piruvat) yararlanımını bozmadan oluşturduğu
gösterilmiştir.
Nijhawan ve arkadaşlarının (119) çalışmasında kardiyopulmoner
baypastan 15 dakika önce verilmeye başlanıp 6 saat sonrasına kadar devam
eden
levosimendan
uygulamasının
kalp
debisini
artırdığı,
arteriyel
oksijenasyonu etkilemediği ve aritmojenik etkilerinin olmadığı gösterilmiştir.
Levosimendanın bu etkilerini düşük dozda atım hacmindeki artış ve artyükteki
65
azalma ile yüksek dozda ise bu etkilere ek olarak atım hızında bir miktar
artma ile sağladığı önerilmiştir (119).
Operasyon öncesinde sol ventrikül fonksiyonu zayıf olan mitral ve aortik
kapakçık replasmanı ameliyatına giren hastalarda levosimendanın kalp
debisini artırdığı, pulmoner kapiler veç basıncını azalttığı, ayrıca hastaların
kardiyopulmoner baypastan ayrılmasının bütün hastalarda başarılı olduğu ve
yoğun bakımda da katekolamin ihtiyaçlarının azaldığı bildirilmiştir. Bu
çalışmadan sonra başka araştırıcılar da benzer koşullarda levosimendanın
etkinliğini göstermişlerdir (140). Off-pump KABG ameliyatı olan hastalarda
yapılan bir klinik çalışmada ameliyattan 20 dk önce bolus enjeksiyonla verilen
levosimendanın düşük dozunun (12 µg/kg) yüksek doza (24 µg/kg) göre daha
olumlu hemodinamik etkilerinin olduğu belirtilmiştir. Levosimendanın ameliyat
öncesinde sol ventrikül fonksiyonu iyi olan hastalarda off-pump KABG
ameliyatı esnasında ve sonrasında optimal hemodinamik stabilite sağladığı ve
sol ventrikül performansını artırdığı bildirilmiştir (12).
Acil cerrahi revaskülarizasyon gerektiren akut miyokard iskemisi bulunan
hastalarda katekolaminlere ek olarak levosimendan kullanıldığında pozitif
inotrop ve kardiyoprotektif etkiler görülmüştür. Bu çalışmanın sonuçları büyük
çaplı randomize klinik çalışmalar ile doğrulanırsa iskemik orijinli hastaların
kalp ameliyatlarında levosimendanın kullanılabileceği bildirilmiştir (86).
Levosimendanın kalp ameliyatı olan pediyatrik hastalarda da etkili olduğu
gösterilmiştir (140).
66
1.2.3.7 Oral yoldan ve uzun süreli levosimendan uygulaması ile ilgili
çalışmalar
KKY hastalarında intravenöz yoldan uzun süreli veya tekrarlanan
levosimendan uygulamasının bu hasta grubunda yararlı etkileri olduğu
söylenmektedir (67,116). Ayrıca konvansiyonel tedavi görmekte olan KKY
hastalarında oral yoldan tek doz ya da tekrarlanan uygulama şeklinde verilen
levosimendanın
yararlı
kardiyak
ve
hemodinamik
etkileri
olduğu
da
bildirilmiştir (50,56,138). Bununla birlikte levosimendanın kronik ve oral
yoldan kullanılmasının miyokardiyal iskemi sonrasında oluşan disfonksiyon ve
damarlar üzerindeki etkileri henüz açıklık kazanmamıştır.
1.2.3.8 Levosimendanın damarlar üzerindeki etkileri
Levosimendan
oluşturabilmektedir.
in
vitro
ve
Levosimendanın
in
vivo
insan
olarak
internal
vazodilatasyon
meme
arteri
(2,112,179), insan umblikal arteri (178), insan portal veni (134), insan
safen veni (54), insan internal torasik arteri (165), insan koroner arteri (80),
domuz, kobay ve inek koroner arterleri (18,46,48,63,76,80,135), kedi
pulmoner vasküler yatağı (22) ve sıçan mezenterik arterinde (121)
gevşeme oluşturduğu ve sıçan arteriyel miyositlerinde KATP kanallarını aktive
ettiği (180) gösterilmiştir. Ayrıca levosimendanın aktif metaboliti olan OR1896’nın da vazodilatör etkileri olduğu gösterilmiştir (34).
Damar düz kasının membran potansiyelinin düzenlenmesinde K+
kanallarının önemli rolü vardır. K+ kanallarının açılması hücre membranının
hiperpolarizasyonuna yol açarak voltaja duyarlı Ca+2 kanalları ve Na+/Ca+2
pompasından hücre içine Ca+2 girişini engeller ve böylece tonik kontraksiyon
67
halindeki vasküler düz kasın gevşemesine yol açar. KATP kanalları ATP
tarafından inhibe olduklarından normal metabolik koşullar altında kapalı
konumda bulunurlar. Asidoz, laktat, adenozin ve nükleotid difosfatlar
tarafından ise uyarılırlar. PKC üzerinden etki gösteren vazokonstriktörler
tarafından kapatılabilir ve PKA ile PKG üzerinden etkilerini oluşturan
vazodilatörler ile açılabilirler (63).
Levosimendanın koroner akımı artırıcı yöndeki etkilerinin PKA ve
PKG’den bağımsız olduğu ve oluşturduğu etkinin diğer bir PDE III inhibitörü
olan milrinondan farklı olduğu gösterilmiştir (49). Bu nedenle yüksek dozda
levosimendan PDE III inhibisyonu yaparak vasküler düz kasta cAMP
konsantrasyonunu artırabilse bile damar düz kasındaki geveştici etkilerini bu
yolla göstermediği söylenilebilir.
Levosimendanın vazodilatör etkisinin mekanizması ile ilgili olarak yapılan
çalışmalar ilacın bu etkisini başlıca iki yoldan gösteriyor olabileceğine işaret
etmektedir.
Levosimendanın
KATP
kanallarını,
voltaja
duyarlı
potasyum
(KV)
kanallarını ve Ca+2 ile aktive olan potasyum (KCa) kanallarını aktive ettiği in
vivo ve in vitro çalışmalarda gösterilmiştir. Levosimendanın büyük kondüktans
damarlarında KV ve KCa kanallarını, küçük rezistans damarlarında ise KATP
kanallarını tercihli olarak uyardığı düşünülmektedir (182).
Levosimendanın vazodilatör etki mekanizmasına yönelik ikinci hipotez
ise ilacın vasküler düz kasta desensitizasyon yaptığı yönündedir. Kontraktil
agonistler PKC aktivasyonu yolu ile damar düz kasında Ca+2 duyarlılığını
artırırlar. K+ kanallarının açılması ile meydana gelen hiperpolarizasyonun
agonist ile indüklenen fosfatidil inozitol difosfat (PIP2) hidrolizini azaltarak hem
68
inozitol trifosfat (IP3)’a duyarlı depolardan Ca+2 mobilizasyonunu hem de PKC
aktivasyonunu baskıladığı öne sürülmüştür. Böylece K+ kanallarının açılması
hem Ca+2 miktarını hem de kontraktil proteinlerin kalsiyum duyarlılığını
azaltarak Ca+2 duyarsızlaşması yaratabilir (182). Gerçekten de domuz
koroner
arterlerinde
yapılan
bir
çalışmada
levosimendanın
kontraktil
proteinlerin Ca+2 duyarlılığını azalttığı gösterilmiştir (18).
Levosimendanın vazodilatör mekanizması ile ilgili olarak öne sürülen
mekanizmalar Şekil 4’te özetlenmektedir (182).
Şekil 4: Damar düz kasında levosimendanın vazodilatör mekanizması
[Ca2+]i, intraselüler kalsiyum konsantrasyonu; KATP, ATP’ye duyarlı potasyum kanalları; KCa,
Ca+2 ile aktive olan potasyum kanalları; KV, voltaja duyarlı potasyum kanalları; LS,
levosimendan
Bowman ve arkadaşları (18) domuz koroner arterinde yaptıkları
çalışmada levosimendanın intraselüler Ca+2 miktarını azaltmaksızın KCl
kasılmalarını azalttığını göstermişlerdir. Çalışmalarında KCl stimülasyonuna
karşı hücre içi Ca+2 ve güç arasındaki ilişkinin anlamlı bir şekilde sağa
kaydığını
ve
bunun
levosimendanın
69
damar
düz
kasında
kalsiyum
desensitizasyonu
yapması
ile
ilişkili
olabileceğini
belirtmişlerdir.
Levosimendanın kalpteki hedef proteini olan TnC, Ca+2 bağlayıcı EF-hand
proteinlerindendir. Araştırmacılar levosimendanın damar düz kasında da Ca+2
bağlayıcı EF-hand proteinlerine (örn. Kalmodulin) bağlanarak buradaki
kalsiyumun ayrılmasına neden olabileceğini ve hücre içi Ca+2 miktarında
artışa neden olabileceğini önermektedirler. Levosimendanın KCl kasılmaları
üzerindeki etki mekanizmasından farklı olarak bir tromboksan analoğu ile
damar düz kası kasıldığında ilacın etkisinin bir kısmının hücre içi Ca+2
azalması ile ilişkili olabileceğini belirtmektedirler. Levosimendanın gevşetici
etkisinin endoteli sağlam arterlerde daha az olduğu da çalışmanın sonuçları
arasındadır (18).
Domuz ve insan koroner arteri kullanarak yaptıkları çalışmada Krassoi ve
arkadaşları (80) KCl ile önkastırma yapılan damarlarda levosimendanın
gevşetici etkisi olduğunu ve bu etkinin ekstraselüler Ca+2 miktarı arttıkça
azaldığını bildirmişlerdir. Çalışmada kullandıkları K+ konsantrasyonu K+ denge
potansiyelinin üzerinde olduğundan voltaja duyarlı Ca+2 kanallarının aktif
halde olduğunu ve yüksek ekstraselüler Ca+2 konsantrasyonunda hücre içine
daha fazla Ca+2 girerek levosimendanın oluşturduğu gevşeme cevabını
azaltabileceğini
bildirmişlerdir.
Levosimendanın
vazodilatör
etkisinin
ekstraselüler Ca+2 ve depolarize edici K+ konsantrasyonuna bağımlı olduğu
düşünülmektedir (121). Yüksek konsantrasyonda (20-45 mM) K+ kullanılarak
yapılan çalışmalarda K+ kanal fonksiyonları değişeceğinden levosimendanın
vazodilatör etkinliği azalabilir. Bu tür deney dizaynlarında dinlenim membran
potansiyeli potasyumun denge potansiyeline yaklaşacaktır ve K+ kanallarının
aktivasyonu ile oluşan hiperpolarizasyon azalacaktır (177).
70
Krassoi ve arkadaşlarının (80) yaptıkları çalışmada artmış ekstraselüler
Ca+2 konsantrasyonu KATP kanal aktivatörü olan kromakalimin vazodilatör
etkinliğini artırırken levosimendanın etkisini azaltması Pataricza ve arkadaşları
(135) tarafından levosimendanın etkilerinin diğer K+ kanalları tarafından da
regüle edilebileceği şeklinde yorumlanmıştır. Pataricza ve arkadaşları (135)
domuz epikardiyal koroner arterinde yaptıkları çalışma sonucunda terapötik
konsantrasyonlarda kullanılan levosimendanın oluşturduğu gevşeme yanıtına
KATP kanallarının değil voltaja duyarlı K+ kanalları ile Ca+2 ile aktive olan K+
kanallarının aracılık ettiğini bildirmişlerdir. Araştırmacılar KATP kanalları ile ilgili
bu çelişkili bulgularının nedeninin domuz koroner arterlerinin farmakolojik ve
elektrofizyolojik olarak diğer damar yataklarından farklılık göstermesine
bağlamışlardır.
Gruhn ve arkadaşlarının (48) izole domuz koroner arterinde yaptıkları
çalışmada levosimendanın in vivo dilatasyon oluşturan dozlarının çok daha
üstündeki konsantrasyonlarını kullanmışlardır. Bu çalışmada levosimendanın
etkilerinin endotelden, vazodilatör prostaglandin salıverilişinden, hücre içine
Ca+2 girişinden, K+ kanallarından ve β-adrenoreseptör uyarılmasından
bağımsız
olduğu
bildirilmiştir.
Araştırmacılar
kullanılan
yüksek
konsantrasyonlarda levosimendanın vazodilatör etkinliğinin cAMP üzerinden
olabileceğini öne sürmüşlerdir.
Domuzlarda intrakoroner levosimendan uygulaması ile yapılan bir
çalışmada
ilacın
koroner
akımı
artırıcı
yöndeki
etkisinin
α-
ve
β-
adrenoreseptör ya da muskarinik reseptör blokajı ile değişmediği NO
sentezine bağımlı olduğu gösterilmiştir. Levosimendanın klinikte kullanılan
71
konsantrasyonlarda arteryel kan basıncı, kalp hızı ve santral venöz basıncı
etkilemeden koroner akımı artırdığı da belirtilmiştir (46).
Ozdem ve arkadaşlarının (121) sıçan küçük mezenterik arterinde
yaptıkları çalışmada levosimendanın vazodilatör etkisinin endotelden ve KV
kanalları ile KCa kanallarından bağımsız olduğu, KATP kanallarının vazodilatör
etkiye aracılık ettiği söylenmektedir. Çalışmada kullanılan konsantrasyon
aralığının levosimendan ile tedavi gören hastalarda damar düz kasında efektif
bir gevşeme oluşturmayabileceği de belirtilmektedir.
Kedi pulmoner damar yatağında bir tromboksan analoğu kullanılarak
bazal tonus yükseltildiğinde levosimendanın sistemik arteryel basıncı
değiştirmeksizin pulmoner arteryel basıncı azalttığı bildirilmiştir. Bu etkinin
kısmen KATP kanal aktivasyonuna bağımlı olduğu, NO sentezi, siklooksijenaz
enzim aktivasyonundan bağımsız olduğu gösterilmiştir. Levosimendanın
etkisinin vazoselektif KATP kanal blokörü ile tamamen ortadan kaldırılamamış
olması pulmoner yatakta ilacın etkisine aracılık eden başka mekanizmalar da
olabileceğini düşündürmektedir (22).
İzole inek koroner arterlerinde yaptıkları çalışmada Köppel ve arkadaşları
(76) dinlenim halindeki damarlarda levosimendanın gevşetici etkilerinin
minimal düzeyde olduğunu ve istatistiksel olarak anlamlılık taşımadığını
bildirmişlerdir.
KABG ameliyatlarında graft olarak sıklıkla kullanılmaları nedeniyle insan
internal torasik arteri ile internal meme arteri üzerinde levosimendanın
etkilerinin incelendiği çalışmalar yapılmıştır. Levosimendan fenilefrin ile
kastırılan internal torasik arterlerde gevşeme oluşturmuştur. Levosimendanın
bu etkisinin KATP kanalları ve KCa kanalları üzerinden olduğu bildirilmiştir
72
(165). İnsan internal meme arterinde yapılan çalışmalarda levosimendanın
fenilefrin kasılmalarını gevşettiği, KCl kasılmaları üzerinde ise daha az etkili
olduğu ve bu etkilerinin kısmen KATP kanalları aracılığı ile olduğu
belirtilmektedir (179). İzole internal meme arteri ile yapılan bir diğer
çalışmada levosimendanın noepinefrin ve tromboksan A2 kasılmalarını tersine
çevirdiği ve aynı zamanda da konsantrasyona bağımlı bir şekilde norepinefrin
aracılı kasılmaları inhibe ettiği bildirilmiştir. Levosimendanın bu etkilerini
endotelden bağımsız olarak göstermiştir (112). Levosimendanın norepinefrin
kasılmalarını doza bağımlı olarak azalttığı ve ayrıca vazodilatör etkilerinin
erkeklerde kadınlara göre daha fazla olduğu gösterilmiştir. İlginç olarak
levosimendan aracılı gevşeme yanıtı erkeklerde KATP kanal inhibitörü ve KCa
kanal inhibitörü varlığında anlamlı bir şekilde azalırken kadınlarda K+ kanal
inhibitörlerinin gevşeme yanıtı üzerinde etkisi olmamıştır. Bu sonuçlar klinikte
levosimendan kullanımını etkileyebilir (2).
İnsan portal veninde yapılan bir çalışmada levosimendanın noradrenalin
kasılmalarını antagonize ettiği ve bu etkisinin glibenklamide duyarlı olduğu
belirtilmiştir. Siroz ve portal ven hipertansiyonu ile ilişkili kalp yetmezliğinde
sempatik sinir sistemi aktivitesinin arttığı bilindiğinden levosimendanın
noradrenalin
kasılmalarını
antagonize
etmesi
önemlidir
(134).
Levosimendanın venler üzerindeki gevşetici etkisi ile ilgili bir çalışma da insan
safen veninde yapılmıştır (54). Kalp yetmezliği tedavisinde klinikte kullanılan
dozlarında ilaç serotoninin oluşturduğu tonus artışını azaltmıştır. Bu iki
çalışmada (54,134) farklı önkastırıcılar kullanılmasına rağmen benzer
vazodilatör potansiyel gözlenmiş olması levosimendanın venler üzerindeki
etkilerinin koroner arterlerdekine (48) benzer
73
şekilde reseptörlerden
bağımsız olduğunu düşündürmektedir. Höhn ve arkadaşlarının (54) yaptıkları
çalışmada KCa kanallarının selektif bir inhibitörü olan iberotoksin varlığında
levosimendanın venodilatör etkisinin ortadan kalktığı ve levosimendanın
kasılma oluşturduğu bildirilmiştir. KCa kanallarının blokajının levosimendanın
doza
bağımlı
kontraktil
etkisini
ortaya
çıkardığı
öne
sürülmektedir.
Levosimendanın kalbin önyükünü azaltıcı etkisi venöz tonus üzerindeki direkt
etkisine bağlı olduğu bu çalışmalardan çıkan sonuçlar arasındadır.
KABG
ameliyatları
esnasında
internal
meme
arterinde
spazm
oluşabilmekte ve bunun sonucuda oluşan miyokardiyal iskemi perioperatif
morbidite ve mortaliteyi artırmaktadır. Nitrogliserin (NG) internal meme
arterinde güçlü bir gevşetici etkiye sahip olsa da bu ilacı daha önceden
kullanan
hastalarda
karşılaşılan
taşiflaksi
ilacın
kullanımını
kısıtlayabilmektedir. Bu nedenle nitrogliserine alternatif ilaçlar geliştirilmeye
çalışılmaktadır. İzole damarlarda levosimendan inkübasyonu yapılan bir
çalışmada ve levosimendan varlığında norepinefrin kasılmalarının azaldığı
görülmüştür. Bu nedenle ilacın baypas operasyonlarında profilaktik olarak
kullanılabileceği öne sürülmüştür (112).
Levosimendanın submikromolar konsantrasyonlarda vazodilatör etkili
olduğunu gösteren az sayıda çalışma olsa da çalışmaların genelinde
vazodilatasyon oluşturmak için mikromolar konsantrasyonlarda levosimendan
uygulamasına ihtiyaç olduğu belirtilmektedir. 0.25 ve 0.5 mg levosimendan
uygulamasının iskemik kalp hastalığı olan kişilerde sol ventrikül fonksiyonunu
artırdığı ve ancak 2 ve 4 mg dozunda uygulanması halinde total periferik
rezistansta
bir
azalma
meydana
getirdiği
bildirilmiştir.
Bu
nedenle
levosimendanın vazodilatör etkinliğinin görülmesi için pozitif inotropik
74
dozlarından daha yüksek dozara ihtiyaç olduğu söylenebilir. Levosimendanın
klinikte vasküler yan etkiler meydana getirmeksizin profilaktik olarak
kullanılması mümkün olabilir (177).
Levosimendanın düz kas tonusunu azaltıcı etkisinin mekanizmasının
ilacın konsantrasyonuna, incelenen türe ve kan damarının tipine bağımlı
olduğu
görülmektedir.
Levosimendan
baypas
ameliyatları
esnasında
oluşabilecek arter spazmında (80), pulmoner basıncın yükseldiği durumlarda
(22), portal hipertansiyonda (134) yararlı olabilir.
Sonuç olarak levosimendanın pozitif inotrop, antiiskemik ve antiaritmik
etkileri dikkate alındığında, bu ilacın akut kullanımı yanısıra uzun süreli oral
kullanımının, iskemik önkoşullama varlığında ve yokluğunda oluşturabileceği
etkilerin araştırılması, klinikteki kullanımına yeni yaklaşımlar getirebilir.
Levosimendanın pozitif inotropik etkileri yanısıra antiiskemik ve vazodilatör
özelliğinin de bulunmasına, koroner kan akımını artırmasına, kalbin hem
önyük hem de artyükünü azaltmasına ve ağır kalp yetmezliği tablosunu
düzeltebilecek olumlu hemodinamik etkiler oluşturmasına yönelik bilgiler
olmakla birlikte (182), oral yoldan uzun süreli kullanımına ilişkin bilgiler
oldukça kısıtlıdır. Bu açıdan ilacın etkinliğinin araştırılması giderek önem
kazanmaktadır.
75
2 GEREÇ VE YÖNTEM
2.1
Deneylerde kullanılan hayvanlar
Çalışmada 200-300 g ağırlığındaki erkek Wistar sıçanlar kullanıldı.
Yiyecek ve içecek kısıtlaması uygulanmayan hayvanlar standart laboratuvar
pellet yemi ve çeşme suyu ile beslendi. Hayvanlar Ege Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi Deney Hayvanları Etik Kurulu tarafından onaylanmış protokoller
doğrultusunda bakıldı ve deneye alındı.
2.2
Deney grupları ve çalışma protokolleri
Çalışmanın planı ve incelenen parametreler Şekil 5’de verilmektedir.
İzole kalplerde koroner akımdan CK-MB tayini Dokuz Eylül Üniversitesi
Tıp Fakültesi Merkez Laboratuvarının ve kalp dokusunda cAMP tayini Dokuz
Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalının olanakları
kullanılarak yapıldı. İzole kalp kesitlerinde elektron mikroskobik incelemeler
Hacettepe
Üniversitesi
Tıp
Fakültesi
Anatomi
Anabilim
Dalı’nda
gerçekleştirildi. Tez çalışması kapsamındaki diğer araştırmaların tamamı Ege
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda yürütüldü.
Wistar Sıçan
İzole damar çalışmaları
İzole kalp çalışmaları
21 gün p.o.
levosimendan
(0.2 mg/kg/gün)
İskemi süresinin
etkileri
Kontrol grubu
15dk iskemi grubu
30dk iskemi grubu
45dk iskemi grubu
60dk iskemi grubu
Fonksiyonel çalışmalar
• LVDP
• ±dP/dtmaks
• Kalp hızı
• Perfüzyon basıncı
• Aritmi insidans ve süresi
Biyokimyasal çalışmalar
• CK-MB
Morfolojik çalışmalar
• Nekrotik alan tayini
• Elektron mikroskobik
çalışma
21 gün p.o.
çözücü
Endoteli sağlam ve mekanik
olarak kazınmış damarlarda
vasküler reaktivite çalışması
• Fenilefrin
• 5-HT
• KCl
• Ach
• NG
Levosimendanın
etkileri
Kontrol: 21 gün p.o.çözücü
LA: 0.1 µM levosimendan
L1: 7 gün p.o. levosimendan (0.2 mg/kg/gün)
L2: 14 gün p.o. levosimendan (0.2 mg/kg/gün)
L3: 21 gün p.o. levosimendan (0.2 mg/kg/gün)
Normal
perfüzyon
İskemi hasarı
İskemik
önkoşullama
Fonksiyonel çalışmalar
• LVDP
• ±dP/dtmaks
• Kalp hızı
• Perfüzyon basıncı
• Aritmi insidans ve süresi
Biyokimyasal çalışmalar
• CK-MB
• cAMP
Morfolojik çalışmalar
• Nekrotik alan tayini
Şekil 5: Araştırma planı ve incelenen parametreler.
77
2.2.1 İzole perfüze kalp çalışmaları
2.2.1.1 Kalplerin izolasyon ve perfüzyonu
Sıçanlar anestezi uygulanmaksızın giyotin ile dekapite edildi. Sağ
sternotomi ile toraks açıldı ve kalpte mekanik hasar oluşturulmamasına dikkat
edilerek assendan aort izole edildi. İzole edilen kalpler soğuk perfüzyon
solüsyonuna (Fizyolojik tuz çözeltisi, Tyrode) koyularak durduruldu. Kalpler
Langendorff düzeneğinde hazır bekletilen kanüle takılarak aort aracılığı ile
retrograd olarak ve sabit akım uygulanarak perfüzyona başlandı. Akım hızı
hayvanların ağırlıklarına göre dakikada 7-10 mL olacak şekilde ayarlandı.
Perfüzat 37 °C’de sabit tutularak %95 O2, %5 CO2 karışımı ile sürekli
gazlandırıldı. Kalpler düzeneğe takıldıktan sonra sol atrium yoluyla sol
ventrikül içerisine içi sıvı dolu lateks bir balon yerleştirildi ve bipolar
elektrogram kaydı için elektrodlar kalbin apeksi ve atrioventriküler septuma
yakın bir kısmına yerleştirildi, aort kanülü referans elektrod olarak kullanıldı.
2.2.1.2 İzole perfüze kalp çalışmalarında deney grupları
2.2.1.2.1 Sıçan kalbinde global iskeminin etkilerinin incelendiği deney grupları
İzole kalp çalışmalarının bu bölümünde uygun miyokardiyal sersemleme
modeline karar verilmesi amaçlanarak kullanılan sıçanlar kontrol grubu, 15,
30, 45 ve 60 dakika global iskemi grupları olmak üzere 5 gruba ayrıldı.
78
2.2.1.2.1.1 Sıçan kalbinde global iskeminin etkilerinin incelendiği deney gruplarında
perfüzyon protokolleri
İskemi
süresinin
sıçan
kalpleri
üzerindeki
etkilerinin
incelendiği
deneylerde Şekil 6’da gösterilmekte olan perfüzyon protokolleri uygulandı. Bu
deneylerde verilerin elde edildiği hayvan sayıları kontrol grubu, 30dk, 45dk ve
60dk iskemi grupları için 5; 15dk iskemi grubunda ise bir verinin
değerlendirmeye alınma kriterlerini sağlamaması nedeniyle 4’tür.
Şekil 6: İskemi süresinin sıçan kalbi üzerindeki etkilerinin incelendiği gruplarda perfüzyon
protokolleri.
A, normal perfüzyon; B, 15 dk iskemi; C, 30 dk iskemi; D, 45 dk iskemi; E, 60 dk iskemi. ■,
iskemi; □, normal perfüzyon.
2.2.1.2.2 Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney grupları
İzole kalp çalışmalarının bu bölümünde kullanılan sıçanlar kontrol grubu,
levosimendan akut etki grubu ve levosimendan kronik etki grubu olmak üzere
üç ana gruba ayrıldı.
Kontrol grubu:
Kontrol grubundaki sıçanlara 21 gün süre ile günde bir kez oral yoldan
gastrik gavaj aracılığı ile kronik etki grubundaki sıçanlara verilene eşit
miktarda çözücü distile su içindeki solüsyonu halinde verildi. Çözücünün 1
79
mL’si 50 mg povidon ve 10 mg anhidr sitrik asidi 1 mL’ye tamamlayacak kadar
anhidr etanol içermektedir.
Akut etki grubu:
Akut etki grubunda (LA) levosimendan 0.1 µM konsantrasyonunda
kullanıldı. Bu konsantrasyon ilacın sadece kalsiyum duyarlılaştırıcı etkilerinin
gözlemlenebilmesi için seçilmiştir. Ayrıca seçilen konsantrasyon tedavide
kullanılan dozlar ile erişilen plazma konsantrasyonuna yakındır (90) ve cAMP
düzeyleri üzerinde herhangi bir etki oluşturmamaktadır (49,81). 0.1 µM
levosimendan 1 mL perfüzyon sıvısı içerisinde izole kalbe aort kanülünün
hemen üzerinden direkt bolus enjeksiyonla verildi. Akut etki grubundaki bütün
kalplere 55. dakikada ilaç uygulandı.
Kronik etki grubu:
Levosimendanın yüksek dozlarda PDE III inhibisyonu oluşturması
nedeniyle çalışmamızda kullandığımız levosimendan oral tedavi dozu, ilacın
literatürde PDE III inhibisyonu yaparak cAMP düzeyini artırmadığı ve etkilerini
kalsiyum duyarlılaştırıcı mekanizma aracılığı ile gösterdiği belirtilen 0.2
mg/kg/gün olarak seçildi (26). Kronik etki grubundaki sıçanlara belirtilen doz,
ilacın ticari preparatının distile su içindeki solüsyonu halinde 7, 14 veya 21
gün süre ile oral yoldan gastrik gavaj aracılığı ile günde bir kez verildi. 7 gün
levosimendan ile tedavi edilen grup L1, 14 gün süre ile tedavi edilen grup L2
ve 21 gün süre ile tedavi edilen grup L3 olarak isimlendirildi.
80
2.2.1.2.2.1 Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında perfüzyon
protokolleri
Levosimendanın etkilerinin incelendiği deneylerde kontrol, akut etki ve
kronik etki gruplarının her biri ilacın İ/R hasarı ve miyokardiyal sersemleme
üzerindeki etkilerinin ve iskemik önkoşullama ile etkileşiminin belirlenebilmesi
amacıyla normal perfüzyon, iskemi hasarı ve iskemik önkoşullama protokolleri
uygulanan 3 alt gruba ayrıldı (Şekil 7).
Bütün kalplere ameliyat sonrası stabilizasyon periyodu (30 dakika)
uygulandı. Normal perfüzyon uygulanan kalpler deney süresince iyi
oksijenlenmiş
koşulda
tutuldu.
İskemi
gruplarında
ise
stabilizasyon
periyodundan sonra deneyin 60. dakikasında 30 dakika global iskemi
uygulandı daha sonra 30 dakika reperfüzyona izin verildi. İskemik
önkoşullama gruplarında, stabilizasyon periyodundan sonra önkoşullama üç
kez 5’er dakikalık global iskemi ve 5’er dakika reperfüzyon sağlanarak
oluşturulduktan sonra kalplere 30 dakika global iskemi uygulandı daha sonra
30 dakika reperfüzyona izin verildi.
Şekil 7: Kontrol, levosimendan akut etki ve levosimendan kronik etki gruplarında perfüzyon
protokolleri.
A, normal perfüzyon; B, iskemi hasarı; C, iskemik önkoşullama. ■, iskemi; □, normal
perfüzyon.
81
Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında her perfüzyon
protokolü için hayvan sayısının 5 olması hedeflendi fakat deneye alınma
kriterlerini sağlamayan verilerin elimine edilmesi sonucunda Tablo 2’de
belirtilen sayılarda veri değerlendirmeye alındı.
Tablo 2: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında izole perfüze kalp
çalışmalarında verilerin elde edildiği hayvan sayıları
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Normal perfüzyon
4
4
4
5
5
İskemi Hasarı
6
4
4
4
5
İskemik Önkoşullama
4
4
4
4
4
2.2.1.3 İzole kalplerde ölçülen fonksiyonel parametreler
Kalbin kontraktil gücü sol ventrikül içine yerleştirilen içi sıvı dolu bir balon
ile ölçüldü. Bir kateter aracılığıyla basınç transdusırına bağlı olan balonun iç
basıncı 0-10 mmHg olacak şekilde ayarlanarak bir ön yük oluşturuldu. Balon
içinde oluşan basınç değişiklikleri intraventriküler basıncı temsil ettiğinden
diyastol sonu basıncı (LVDP: Left ventricular developed pressure), sol
ventrikül pik sistolik basınçtan (LVPSP) sol ventrikül diyastol sonu basıncı
(LVEDP) çıkarılarak hesaplandı (LVDP= LVPSP- LVEDP). Deney sonrasında
sol ventrikül kontraksiyon eğrisinden basınç olarak kaydedilen değişiklikler
zamana bağlı olarak hesaplanarak (eğrinin 1. dereceden türevi) maksimum
kasılma ve gevşeme değerleri (+dp/dtmaks, -dp/dtmaks) hesaplandı.
Kalp hızı deney süresince sürekli olarak kaydedildi.
Kalbe yerleştirilen iki iğne elektrod aracılığı ile bipolar EKG kaydı yapıldı.
Aritmi insidansı ve süresi Lambeth Conventions’a göre değerlendirildi.
Kullanılan aritmi sınıflandırması ve aritmi tiplerinin tanımları şu şekildedir.
82
1. İzole prematür ventriküler atım (PVC, prematür ventiküler kompleks):
Ayrı olarak tanımlanabilen prematür QRS kompleksi (P dalgası yok)
2. Bigemini: En az P, QRS, PVC, P, QRS, PVC şeklindeki ardışık diziden
oluşan ventriküler prematür atım varyasyonları
3. Salvo: İki veya üç adet prematür QRS kompleksleri
4. Ventriküler taşikardi (VT): Ardışık olarak gözlenen dört veya daha fazla
prematür QRS kompleksi (tanımlama atım hızı ve geçerli olan sinüs
ritminden bağımsız olarak yapılmaktadır.)
5. Ventriküler fibrilasyon (VF): QRS komplekslerinin birbirinden ayırt
edilemediği ve atım hızının ölçülemediği EKG
Bu sınıflandırmaya göre aritmiler üçe ayrıldı: VF ve VT ile bigemini, salvo
ve ventriküler prematür kompleksleri de içeren diğer aritmi tipleri (VES). VF,
VT ve diğer aritmi tiplerinin süreleri ölçüldü. Deney sonrasında 90 ile 100.
dakikaları arasının incelenmesi ile aritmi insidans ve süresini kapsayan bir
değerlendirme yapılarak aritmi skorlaması Tablo 3’te belirtildiği şekilde yapıldı
(43,89).
Kalbin düzeneğe takıldığı kanülün hemen üzerinde bulunan transdusır
aracılığı ile aort perfüzyon basıncındaki değişiklikler kaydedildi.
Stabilizasyon periyodu sonunda LVDP’si 60 mmHg’nin, aort perfüzyon
basıncı 70 mmHg’nin altında olan kalpler deney dışı bırakıldı.
83
Tablo 3: Aritmi değerlendirmesinde kullanılan skorlama kriterleri
Skor
Elektrokardiyogramda gözlenen bozukluk
0
Aritmi yok
1
<10 sn VES ve/veya VT
2
11-30 sn VES ve/veya VT
3
31-90 sn VES ve/veya VT
4
91-180 sn VES ve/veya VT, <10 sn VF
5
>180 sn VES ve/veya VT, >10 sn VF
6
İrreversibl VF
2.2.1.4 İzole kalplerde ölçülen biyokimyasal parametreler
2.2.1.4.1 Koroner akımdan CK-MB ölçümü
Kardiyak hücrelerde irreversibl hasar oluşumunun tespit edilebilmesi
amacıyla koroner akımdan CK-MB ölçümü yapıldı. İskemi süresinin etkilerinin
incelendiği gruplarda deney süresince 30, 90 ve 120. dakikalarda toplanan
koroner akım örneklerinden, levosimendanın etkilerinin incelendiği gruplarda
ise deney süresince 30, 60, 90 ve 120. dakikalarda toplanan koroner akım
örneklerinden CK-MB tayini BioDPC Turbo CK-MB kiti kullanılarak Immulite
1000 (BioDPC) cihazında yapıldı.
Bütün gruplarda alınan örnekler enzim tayini yapılacak güne kadar -20
˚C’de bekletildi.
2.2.1.4.2 İzole kalp dokusunda cAMP ölçümü
Levosimendan düşük dozlarda kalsiyum duyarlılaştırıcı, yüksek dozlarda
ise PDE III inhibitörü olduğundan ilacın gözlemlenen etkilerinden hangi
mekanizmanın sorumlu olduğunun belirlenebilmesi amacıyla kalp dokusunda
cAMP ölçümü yapıldı. Deney sonunda kalbin apeksinden yaklaşık 100 mg
84
doku kriyotüp içerisinde sıvı azota alındı ve ölçüm yapılan güne kadar 80˚C’de bekletildi. Analiz günü doku örnekleri sıvı azot buharında pulverize
edildikten sonra ağırlığının 10 katı hacminde 0.1 N HCl ile yarı otomatik
homojenizatörde (Potter-Elverhjem, S.B.Braun) (1000 devir/dk, 30 sn süre ile)
homojenize edildi. Elde edilen homojenatlar 10 dakika 600 devirde oda
sıcaklığında santrifüjlendi. Süpernatanlar alınarak 0.1N HCl ile 1:2 oranında
dilüe edildi. cAMP Direct immunoassay kit, (Colorimetric, Calbiochem)
kullanılarak örneklerden ön asetilasyonun ardından cAMP miktar tayini
yapıldı. Kitteki poliklonal cAMP antikoru örneklerdeki cAMP’ye kompetitif
olarak bağlanmaktadır. Oda sıcaklığında 2 saat inkübasyonu takiben
çözeltilerin fazlası yıkanarak substrat ilave edildi. 1 saat inkübasyonu takiben
reaksiyon durdurularak oluşan sarı renk 405 nm’de Multi-Detection Microplate
Reader (Synergy Ht, Biotek Instruments, Inc, USA) mikroplak okuyucuda
okundu. Okunan absorbans değerlerinden pmol/mL cinsinden hesaplanan
cAMP miktarı doku total protein miktarına bölünerek pmol/mg protein
cinsinden
doku
cAMP
miktarı
hesaplandı.
cAMP
değerlerinin
hesaplanmasında kullanılan standartlara ait veriler Şekil 8’de gösterilmektedir.
100
% Bağlanma
cAMP
80
(pmol/mL)
% Bağlanma
60
20
7,48
40
5
17,72
1,25
50,79
0,312
73,23
0,078
81,10
20
0
-1.5
-1.0
-0.5
0.0
0.5
1.0
1.5
log[cAMP]
Şekil 8: cAMP standart eğrisi ve cAMP standartlarına karşı okunan absorbans değerlerinden
hesaplanan % bağlanma değerleri
85
2.2.1.4.2.1 İzole kalp dokusunda protein miktarı ölçümü
cAMP tayininde kullanılan süpernatanlar kullanılarak Pierce BCA Protein
Assay Kit ile kalp dokusunda total protein miktar tayini yapıldı. Alkali ortamda
proteinler Cu+2’yi Cu+1’e dönüştürürler (biüret reaksiyonu). Kitin içeriğindeki
bikinkoninik asit (BCA) Cu+1 ile şelat yaparak mor renkli bir ürün verir ve bu
ürünün absorbansının okunması ile total protein miktarı hesaplanır. Kısaca 1:5
oranında seyreltilen örnekler 37˚C’de yarım saat BCA reaktifi ile inkübe edildi.
562 nm’de plak okuyucuda absorbans okundu. Total protein miktarı mg/mL
cinsinden hesaplandı. Sonuçlar dilüsyon faktörü ile çarpıldı.
2.2.1.5 İzole kalplerde yapılan morfolojik çalışmalar
2.2.1.5.1 İzole kalp dokusunda hücresel yapıların değerlendirmesi
İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında morfolojik
değişikliklerin saptanabilmesi amacıyla elektron mikroskobik çalışma yapıldı.
Deney sonunda kalpler düzenekten çıkarıldı ve apeksten başlanarak 1 mm
kalınlığında üç kesit alındı. Standardizasyonun sağlanması için alınan
kesitlerin apekse komşu olan ikisi elektron mikroskobik inceleme için ayrıldı.
Alınan örnekler daha önceden küçük şişelerde hazırlanmış olan % 2.5
gluteraldehit solusyonu içine koyuldu ve etiketlendi. 24-48 saat süre ile
glutaraldehitte bekletilen örnekler daha sonra Sorenson fosfat tamponu
içerisine alınarak postfiksasyonun yapılacağı güne kadar +4˚C’de bekletildi.
Daha sonra örnekler % 1’lik osmiyum tetroksit içerisine alınarak 1 saatlik
postfiksasyon uygulandı. Tamponla yıkanan örnekler alkol serilerinden
geçirilerek dehidrate edildi, propilen oksit ile muamele edildikten sonra,
propilen oksit ile araldit karışımı içerisinde rotatorda 2 saat tutuldu. Bu şekilde
86
hazırlanmış olan örnekler araldit CY 212 içinde plastik bloklara gömüldü ve 48
saat 60 derecelik etüvde bekletilerek polimerizasyon sağlandı. Elde edilen
araldit bloklardan LKB ultratom ile alınan 5 mikronluk yarı ince kesitlerde ince
kesitler için kullanılacak sahalar tespit edildi. Daha sonra 60-90 nm kalınlıkta
ince kesitler alındı; uranil asetat ve kurşun sitrat ile kontrastlandıktan sonra
(boyama) JEOL JEM 1200 EX transmisyon elektron mikroskobu (Tokyo,
Japoya) ile değerlendirildi, skorlama yapıldı ve fotoğraflandı.
Skorlama kriterleri Tablo 4’te gösterilmektedir. Skorlama için her gruptan
(5 grup) dörder örnek değerlendirmeye alındı. Her örnek için intraselüler ödem
ve kapiller skoru için 20 farklı saha; glikojen, nukleus ve miyofibril skorlaması
için 20 hücre incelemeye alınarak skorlandı. Mitokondri skoru için ise her
örnekte 100 mitokondri değerlendirildi. Skorlama tablosu oluşturulurken
literatürde yer alan tablolardan yararlanıldı (153). Bu kriterlerin belirlenmesi
için bir ön inceleme yapıldı ve bu çalışma için uygun olan kriterler seçildi.
2.2.1.5.2 İzole kalp dokusunda infarkt alanı değerlendirmesi
Kardiyak hücrelerde irreversibl hasar oluşumunun tespit edilebilmesi
amacıyla trifeniltetrazolyum boyama ile infarkt alanı değerlendirmesi yapıldı.
Tetrazolyum tuzları NADH ve dehidrogenaz enzimleri ile etkileşerek canlı
dokuyu boyarlar. Ölü hücreler membran hasarı sonucu enzim ve kofaktörlerini
kaybederek boyanmazlar (176). Deney sonunda streç filme sarılarak 1-2
saat -20 ˚C’de bekletilen kalpler 2-3 mm kalınlığında dilimlendi ve
trifeniltetrazolyum klorürün tampon çözelti içerisinde hazırlanmış %1’lik
çözeltisinin içerisine alındı. Kalp kesitleri 37˚C’de 15-20 dakika süresince boya
çözeltisi ile inkübe edildikten sonra %10’luk formalin çözeltisi kullanılarak 20
87
dakika fikse edildi. Fiksasyon sonrasında kalp kesitlerinin fotoğrafları çekilerek
infarktlı doku varlığı araştırıldı.
Tablo 4: Elektron mikroskobik çalışmada kullanılan skorlama kriterleri.
İntraselüler ödem
Glikojen
Mitokondri
Kapillerler
Nukleus
Miyofibriller
Yok
0
Hafif ödem az vakuol
1
Belirgin ödem ve çok sayıda vakuol
2
Sarkolemmada yırtılma
3
Normal
0
Hafif azalma
1
Orta derecede azalma
2
Belirgin azalma veya yokluğu
3
Normal
0
Kristaların zigzag profili veya bal peteği görüntüsü
1
Kristaların destrüksiyonu
2
Mitokondrinin tam destrüksiyonu
3
Normal endotel hücreleri
0
Pinositotik veziküllerin azlığı
1
Lokalize endoteliyal şişme
2
İnterseluler birleşkelerde ayrılma ve dejenerasyon
3
Normal
0
Homojen dağılımlı kromatin
1
Topaklaşma ve marjinasyon
2
Büzüşme
3
Normal I bandları
0
Kontraksiyon bandlarının varlığı
1
İleri derecede gevşek sarkomer
2
Miyofibrillerde lizis
3
2.2.2 İzole damar çalışmaları
Çalışmanın bu bölümü, sıçan torasik aortası ring preparatları üzerinde 21
gün levosimendan uygulamasının çeşitli ajanların vasküler reaktivitesi
üzerindeki etkilerinin ve bu etkilerde endotelyumun rolünün araştırılması için
düzenlenmiştir.
88
Kontrol grubunu (K) oluşturan hayvanlara 21 gün süre ile günde bir kez
oral yoldan gastrik gavaj aracılığı ile kronik etki grubundaki sıçanlara verilene
eşit miktarda çözücünün distile su içindeki solüsyonu halinde verildi.
İlaç grubunu (L3) oluşturan hayvanlara ise 21 gün süre ile oral yoldan
günde bir kez 0.2 mg/kg levosimendan verildi.
Kontrol ve ilaç gruplarında endotelyumu sağlam (E+) ve endotelyumu
mekanik olarak kazınmış (E-) sıçan torasik aorta ringleri endotelyumun olası
etkisinin incelenmesi amacıyla kullanıldı.
2.2.2.1 İzole damar çalışmalarında sıçanların hazırlanması
Sıçanlar
anestezi
uygulanmaksızın
giyotin
ile
dekapite
edilerek
öldürüldü. İzole edilen torasik aortalar, fizyolojik tuz çözeltisi (Krebs) içerisine
alındı ve kendisini çevreleyen bağ dokusu ve yağdan temizlendi. Temizlenen
damarlar yaklaşık 2,5-3 mm uzunluğunda halka şeklinde kesilerek dört tane
torasik aorta segmenti elde edildi. Bütün torasik aorta ringleri %95 O2 ve %5
CO2 ile gazlandırılan, 25 mL hacminde, sıcaklığı 37°C’de sabit tutulan ve
fizyolojik tuz çözeltisi içeren organ banyosuna alındı. İnce paslanmaz çelikten
uygun biçimde hazırlanmış üçgen şeklindeki klipsler halka şeklindeki
preparatların lümenleri içinden geçirildi. Her bir halkanın lümeni içinden
geçirilen iki klipsten biri damarı sabitlemek için organ banyosunun askısına,
diğeri ise uygun uzunluktaki ip kullanılarak izometrik transdusıra bağlandı. 15
dakikalık dengeleme döneminden sonra torasik aortalar daha önceki ön
denemelerle belirlenmiş olan 2.5 g’lık öngerilim düzeyine kademeli olarak
gerildi. Öngerilim uygulanan damarlar 45 dakikalık stabilizasyon süresince 15
dakikalık aralıklarla organ banyolarının fizyolojik tuz çözeltileri değiştirilerek
89
yıkandı. Endoteli sağlam veya endotel tabakası mekanik olarak tahrip edilmiş
damarlar deney protokolüne (bakınız Bölüm 2.2.2.2) uygun biçimde çeşitli
kastırıcı ve gevşetici ajanlara maruz bırakıldı.
2.2.2.2 İzole organ banyosu deney protokolü
Stabilizasyon sonrası organ banyosundaki Krebs çözeltisi 120 mM KCl
içeren depolarizan Krebs çözeltisi ile değiştirilerek potasyum klorür (KCl) için
kasılma yanıtları kaydedildi. Daha sonra damar preparatlarında fenilefrine (106
M) karşı kümülatif asetilkolin (Ach), (10-9- 10-4M) gevşeme yanıtları alındı ve
preparatların endotelli olup olmadıkları tespit edildi. Bütün deney gruplarındaki
damarlarda kümülatif fenilefrin (10-9-3x10-5M), serotonin (5-hidroksitriptamin,
5-HT), (10-9-3x10-5M) veya tek doz (10-6 M) fenilefrine karşı kümülatif
nitrogliserin (NG), (10-9-3x10-5M) konsantrasyon-yanıt eğrileri alındı. Her
konsantrasyon-yanıt eğrisi sonunda dokular 30 dakika dinlenmeye bırakıldı ve
bu sırada her 15 dakikada bir banyo çözeltisi değiştirildi.
2.3
Deneylerde kullanılan cihazlar ve yazılımlar
İzole kalp deneyleri Langendorff düzeneğinde (Commat Ltd., Ankara,
Türkiye) gerçekleştirildi. Deneyler süresince Tyrode çözeltisinin temperatürü
sirkülatörlü su banyosu (Commat Ltd., Ankara, Türkiye) yardımıyla 37°C’ de
sabit tutuldu ve kalpler Masterflex L/S pompa (7518-10, Cole-Parmer, Ilinois,
ABD) ile sabit hızda perfüze edildi. Kalbin fonksiyonel işlevlerindeki
değişiklikler Biopac MP35 veri kazanım sistemi ile Biopac Student Lab PRO
3.7.0 yazılımı (CA, ABD) kullanılarak kaydedildi.
90
Koroner akımdan CK-MB tayini BioDPC Immulite 1000 (CA, ABD)
cihazında yapıldı.
Kalp dokuları Potter-Elverhjem homojenizatör (B.Braun, Almanya)
kullanılarak homojenize edildi.
Kalp dokusunda cAMP tayini Multi-Detection Microplate Reader
(Synergy Ht, Biotek Instruments, Inc, ABD) cihazında yapıldı.
Kalp dokusunda total protein miktar tayini Multi-Detection Microplate
Reader (Synergy Ht, Biotek Instruments, Inc, ABD) cihazında yapıldı.
Kalp kesitlerinin fotoğrafları Fuji finepix 9500 ile çekildi.
Kalp kesitlerinde hücresel yapıların değerlendirilmesi JEOL JEM 1200
EX (Tokyo, Japonya) marka transmisyon elektron mikroskobu kullanılarak
yapıldı.
İzole damar deneyleri 25 mL’lik deney hacmine sahip Schuler tipi izole
organ banyolarında gerçekleştirildi. Bu deneyler boyunca Krebs çözeltisinin
temperatürü Nüve BM 402 (Ankara, Türkiye) marka termostatlı sirkülatörler ile
37°C’ de sabit tutuldu. Agonist uygulanmasına bağlı olarak torasik aorta
ringlerinin gerilimlerindeki değişimler Grass FT03 izometrik transduser (ABD)
ile ölçüldü ve BIOPAC MP100 (CA, ABD) veri kazanım sistemi ve farmakolojik
deney yazılımı kullanılarak bilgisayarla izlenerek ve kaydedildi.
2.4
Araştırmada kullanılan çözeltiler ve ilaçlar
2.4.1 Fizyolojik tuz çözeltileri
İzole kalp deneylerinde fizyolojik tuz çözeltisi olarak Tyrode çözeltisi,
izole damar deneylerinde ise Krebs çözeltisi kullanıldı. Kullanılan çözeltilerin
bileşimi Tablo 5’te verilmektedir.
91
Tablo 5: İzole kalp ve izole damar deneylerinde kullanılan fizyolojik tuz çözeltilerinin bileşimi
Krebs
Tyrode
g/L
mM
g/L
mM
NaCl
6.90
118.00
7.50
128.00
KCl
0.35
4.70
0.35
4.70
MgCl2
-
-
0.10
1.00
CaCl2 *
0.37
2.50
0.15
1.30
KH2PO4
0.16
1.20
-
-
MgSO4.7H2O
0.30
1.17
-
-
NaH2PO4
-
-
0.05
0.40
NaHCO3
2.10
25.00
1.70
20.20
Glukoz *
2.00
11.10
2.00
11.00
* Krebs çözeltisi hazırlanırken CaCl2.2H2O, glukoz.H2O kullanılmıştır
2.4.2 Fosfat tamponları
2.4.2.1 Sorenson Fosfat tamponu
Disodyum hidrojen fosfat (Na2HPO4) ve potasyum dihidrojen fosfatın
(KH2PO4 ) 1/15 Molarlık çözeltileri distile su içerisinde hazırlandıktan sonra iki
çözelti pH’sı 7.38 olacak şekilde karıştırılarak Sorenson Fosfat Tamponu
hazırlandı.
2.4.2.2 Trifeniltetrazolyum boyamada kullanılan tampon çözelti
0.1 M Sodyum dihidrojen fosfat (NaH2PO4) ve 0.1 M Disodyum hidrojen
fosfat (Na2HPO4) çözeltileri hazırlandı. Bu çözeltiler pH’sı 7.4 olacak şekilde
karıştırılarak trifeniltetrazolyum boyamada kullanılacak olan tampon çözelti
hazırlandı.
92
2.4.3 Araştırmada kullanılan ilaçlar
Aşağıda araştırmada kullanılan ilaçların listesi verilektedir.
Farmakolojik ajan
Üretici firma/Kaynak
Levosimendan
Simdax (Abbott)
Asetilkolin HCl
Merck
Fenilefrin HCl
Sigma
Potasyum Klorür
Merck
Serotonin
Sigma
Nitrogliserin
Merck
Glutaraldehit
Agar
Trifeniltetrazolyum Klorür
Merck
2.4.3.1 İlaç çözeltilerinin hazırlanması
Levosimendan:
Oral
yoldan
gastrik
gavaj
ile
sıçanlara
verilen
levosimendan çözeltisi ilacın ticari preparatının distile su içerisindeki çözeltisi
(16 µg/mL) şeklinde hazırlandı. Akut etki deneylerinde kullanılan 100 µM stok
levosimendan çözeltisi Tyrode çözeltisi içinde hazırlanarak daha sonraki
seyreltmeler yine Tyrode çözeltisi ile yapıldı.
Asetilkolin: 10-1 M’lık stok çözelti distile su ile taze hazırlandı, daha
sonraki dilüsyonlar %0,9’luk NaCl ile yapıldı.
Fenilefrin: 10-1 M’lık stok çözelti distile su ile taze hazırlandı, daha
sonraki dilüsyonlar %0,9’luk NaCl ile yapıldı.
Potasyum Klorür: 120 mM KCl içeren depolarizan Krebs çözeltisi
şeklinde hazırlandı. Krebs çözeltisinin bileşimi (g/L): NaCl, 0.16; KCl, 8.95;
MgSO4.7H2O, 0.30; KH2PO4, 0.16; CaCl2.2H2O, 0.37; CaEDTA, 0.01;
NaHCO3, 0.21 ve glukoz.H2O, 0.2 şeklindedir.
Serotonin: 10-2 M’lık stok çözelti distile su ile taze olarak hazırlandı, daha
sonraki dilüsyonlar %0,9’luk tuzlu su ile hazırlandı.
93
Nitrogliserin: 4.4x10-2 M’lık stok çözeltiden %0,9’luk tuzlu su ile dilüe
edilerek hazırlandı.
Glutaraldehit: % 25 EM grade Glutaraldehtitten 10 mL, Sorenson Fosfat
tamponundan 90 mL alınarak hazırlandı.
Trifeniltetrazolyum Klorür: Tampon çözelti içerisinde %1’lik (1g/100mL)
hazırlandı.
2.5
Verilerin analizi
Aritmi ve elektron mikroskobik skorlar [medyan (minimum ve maksimum
değer)] olarak, diğer tüm veriler ortalama ± ortalamanın standart hatası (Ort. ±
O.S.H.) olarak verildi ve “n” izole perfüze kalp deneylerinde kalplerin izole
edildiği hayvan sayısını ve izole damar çalışmalarında damarların izole
edildiği hayvan sayısını göstermektedir.
İzole damar çalışmalarında gevşemeler önkastırıcıya verilen yanıtın
yüzdesi olarak ifade edilmiştir. Endoteli korunmuş torasik aorta ringlerinde
asetilkoline %50’den daha fazla maksimum gevşeme yanıtı veren damar
halkaları endotelli kabul edildi. Mekanik olarak endotelsizleştirme uygulanan
damar halkalarında asetilkolin gevşeme yanıtı gözlenmediği durumlarda
damarlar endotelsiz kabul edildi.
Maksimum
kasılmanın
veya
gevşemenin
yarısını
oluşturan
konsantrasyonun negatif logaritması (-logEC50 veya pD2) her agonist için
iteratif non-lineer regresyon kullanılarak yapıldı. Bunun için MarquardtLevendberg algoritmasını kullanan GraphPad Prism 4.03 for Windows
(GraphPad Software, San Diego, CA) bilgisayar yazılımı kullanıldı.
94
Verilerin analizi SPSS 9.05 (Chicago, IL, ABD) programında yapıldı. Aynı
hayvandan elde edilen veriler için “Wilcoxon matched-pairs signed rank test”
ve farklı hayvandan elde edilen veriler için “Mann-Whitney U-test” kullanıldı.
Aritmi
skorlarının
değerlendirilmesinde
“Chi-kare
test”i
kullanıldı.
EM
skorlarının değerlendirilmesi “Kruskal Wallis Test” sonrasında “Mann-Whitney
U-test” ve “Jonckheere Test for Ordered Alternatives” kullanılarak yapıldı. p
değerleri 0.05’den küçük bulunduğunda fark istatistiksel olarak anlamlı kabul
edildi.
95
3 BULGULAR
3.1
İzole kalplerde ölçülen fonksiyonel parametreler
3.1.1 İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney grupları
3.1.1.1 Diyastol sonu basınç (LVDP)
Kontrol grubunda ve 15dk iskemi uygulanan grupta LVDP deney
süresince değişmemiştir. 45dk iskemi uygulanan izole sıçan kalplerinde LVDP
perfüzyonun 100. dakikasında anlamlı olarak azalmış (p<0.05) fakat deney
sonunda bazal değerlere dönmüştür. 30dk ve 60dk iskemi uygulanan
gruplarda izole sıçan kalplerinde LVDP iskemi sonrasında anlamlı şekilde
azalmıştır ve bu azalma deney sonuna kadar devam etmiştir (p<0.05) (Şekil
9). Bütün gruplarda stabilizasyon sonu (30. dk), reperfüzyonun 10. dakikası
(100. dk) ve reperfüzyon sonunda (120. dk) kaydedilen LVDP değerleri Tablo
6’da gösterilmektedir.
3.1.1.2 Kasılmanın maksimum hızı (+dP/dtmaks)
Kontrol grubunda, 15dk, 30dk ve 45dk iskemi uygulanan gruplarda izole
sıçan kalplerinde +dP/dtmaks deney sonunda değişmemiştir. 30dk, 45dk ve
60dk iskemi uygulanan grubunda +dP/dtmaks iskemiden sonra anlamlı şekilde
azalmıştır (p<0.05). Bu değerde gözlenen azalma 30dk ve 45dk iskemi
uygulanan gruplarda deney sonunda bazal değere dönerken 60dk iskemi
grubunda deney sonunda da +dP/dtmaks değeri azalmış olarak kalmıştır
(p<0.05)
(Şekil
10).
Bütün
gruplarda
stabilizasyon
sonu
(30.
dk),
reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonunda (120. dk)
kaydedilen +dP/dtmaks değerleri Tablo 6’da gösterilmektedir.
LVDP
*
*
*
Basınç (mmHg)
100
30. dk
50
100. dk
120. dk
i
m
is
ke
dk
60
30
45
dk
dk
is
ke
is
ke
m
i
i
m
i
is
ke
m
15
dk
Ko
nt
ro
l
0
Şekil 9: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında diyastol sonu basıncı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dk’sı (100. dk, ) ve reperfüzyon sonu
(120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
+dP/dtmaks
*
*
*
mmHg/sn
3000
2000
30. dk
100. dk
120. dk
1000
i
60
dk
ke
m
is
dk
45
is
ke
m
i
i
is
ke
m
30
dk
is
ke
m
15
dk
Ko
nt
ro
l
i
0
Şekil 10: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kasılmanın maksimum hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dk’sı (100. dk, ) ve reperfüzyon sonu
(120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
97
3.1.1.3 Gevşemenin maksimum hızı (-dP/dtmaks)
Kontrol grubunda ve 15dk iskemi uygulanan grupta -dP/dtmaks deney
süresince değişmemiştir. 45dk iskemi uygulanan izole sıçan kalplerinde
-dP/dtmaks perfüzyonun 100. dakikasında anlamlı olarak artmış (p<0.05) fakat
deney sonunda bazal değerlere dönmüştür. 30dk ve 60dk iskemi uygulanan
gruplarda izole sıçan kalplerinde -dP/dtmaks iskemi süresi sonrasında anlamlı
şekilde azalmıştır ve bu azalma deney sonunda da devam etmiştir (p<0.05)
(Şekil 11). Bütün gruplarda stabilizasyon sonu (30.dk), reperfüzyonun 10.
dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonunda (120.dk) kaydedilen -dP/dtmaks
değerleri Tablo 6’da gösterilmektedir.
-dP/dtmaks
*
mmHg/sn
*
*
2000
1000
30. dk
100. dk
120. dk
i
em
i
dk
60
dk
is
k
is
k
em
i
em
45
30
dk
is
k
is
k
dk
15
Ko
nt
ro
l
em
i
0
Şekil 11: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında gevşemenin maksimum
hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dk’sı (100. dk, ) ve reperfüzyon sonu
(120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
98
3.1.1.4 Kalbin dakikadaki atım hızı
Kontrol grubunda ve 15dk iskemi uygulanan grupta izole sıçan
kalplerinde dakikadaki atım hızı deney süresince değişmemiştir. 30dk ve 45dk
iskemi gruplarında dakikadaki atım hızı deney sonunda anlamlı şekilde
azalmıştır (p<0.05). 60dk iskemi uygulanan grupta reperfüzyon sonrasında
gelişen vetnriküler fibrilasyon nedeniyle izole kalplerde gözlenen atım hızı
artışına büyük bir standart hata eşlik ettiğinden bu grupta 100. dakikada
gözlemlenen atım hızı artışı istatistiksel olarak anlamlı değildir, bu grupta
deney sonunda da izole kalplerde dakikadaki atım hızı değişmemiştir (Şekil
12). Bütün gruplarda stabilizasyon sonu (30.dk), reperfüzyonun 10. dakikası
(100. dk) ve reperfüzyon sonunda (120.dk) kaydedilen dakikadaki atım hızı
değerleri Tablo 6’da gösterilmektedir.
Atım hızı
atım/dk
400
*
*
300
200
30. dk
100. dk
120. dk
100
i
m
ke
is
dk
60
dk
45
dk
30
is
is
ke
ke
m
m
i
i
ke
m
i
is
dk
15
Ko
nt
ro
l
0
Şekil 12: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalbin dakikadaki atım hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dk’sı (100. dk, ) ve reperfüzyon sonu
(120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 120. dakika
arasında)
99
3.1.1.5 Perfüzyon basıncı
Kontrol grubunda ve 15dk iskemi uygulanan grupta izole sıçan
kalplerinde perfüzyon basıncı deney süresince değişmemiştir. 30dk, 45dk ve
60dk iskemi grubunda perfüzyon basıncı iskemi sonrasında anlamlı şekilde
artmıştır (p<0.05). Perfüzyon basıncında gözlenen artış 30dk ve 45dk iskemi
gruplarında reperfüzyon sonunda bazal değere dönerken 60dk iskemi
grubunda deney sonunda perfüzyon basıncı artışı istatistiksel olarak
anlamlıdır (p<0.05) (Şekil 13). Bütün gruplarda stabilizasyon sonu (30.dk),
reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonunda (120.dk)
kaydedilen perfüzyon basıncı değerleri Tablo 6’da gösterilmektedir.
Basınç (mmHg)
Perfüzyon basıncı
*
200
*
*
100
30. dk
100. dk
120. dk
i
ke
m
i
60
dk
is
em
is
k
45
dk
is
k
em
i
i
30
dk
ke
m
is
15
dk
Ko
nt
ro
l
0
Şekil 13: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında perfüzyon basıncı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dk’sı (100. dk, ) ve reperfüzyon sonu
(120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
100
Tablo 6: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalplerde ölçülen
fonksiyonel parametreler
Stabilizasyon sonrası (30. dk), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonunda
(120. dk) ölçülen kalbin fonksiyonel parametreleri, (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed
rank test, 30. dakika ile 100. ve 120. dakikalar arasında)
Kontrol
15dk iskemi
30dk iskemi
45dk iskemi
60dk iskemi
30. dk
97±11
95±9
99±7
94±6
97±5
100.dk
97±5
71±10
61±6 *
83±6 *
63±20
120. dk
96±4
82±6
95±6 *
98±3
84±6 *
LVDP (mmHg)
+dP/dt maks (mmHg/sn)
30. dk
3020±306
3090±128
3228±224
3033±140
2954±134
100.dk
3055±98
2106±266
1854±202 *
2400±205 *
1804±527 *
120. dk
2974±95
2726±170
3091±166
3164±143
2588±229 *
-dP/dt maks (mmHg/sn)
30. dk
1767±204
1778±55
1844±123
1684±96
1695±56
100.dk
1731±97
1184±207
955±103 *
1388±131 *
1195±221 *
120. dk
1654±73
1410±148
1578±91 *
1660±95
1443±107 *
Kalbin dakikadaki atım hızı (atım/dk)
30. dk
274±8
251±9
246±6
263±8
251±10
100.dk
273±13
248±10
246±7
260±12
356±68
120. dk
264±9
236±2
220±10 *
233±8 *
236±9
Perfüzyon Basıncı (mmHg)
30. dk
202±11
170±8
178±5
178±7
152±8
100.dk
215±9
160±6
124±12 *
105±7 *
90±8 *
120. dk
220±9
180±5
177±4
186±6
162±8 *
3.1.1.6 Aritmi insidansı ve süresi
Kalbe yerleştirilen iki iğne elektrod aracılığı ile bipolar EKG kaydı
yapılarak aritmi insidansı ve süresi değerlendirilmiştir. Sıçan kalplerinde
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında 15dk, 30dk, 45dk ve 60dk iskemi
uygulanan bütün gruplarda 90. ile 100. dakikalar arasında aritmi insidansı ve
süresinin
istatistiksel
olarak
anlamlı
101
bir
şekilde
arttığı
(p<0.05)
gözlemlenmiştir. İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında
aritmi skorlarının medyan (min-maks) değerleri Tablo7’de gösterilmektedir.
Tablo 7: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 90. ile 100. dakikalar
arasında gözlenen aritmi insidansı ve süresi
*p<0.05, Chi-kare testi, kontrole karşı
Aritmi skoru
Kontrol
1 (1-1)
15 dk iskemi
3 (2-4) *
30 dk iskemi
4 (2-5) *
45 dk iskemi
4 (3-5) *
60 dk iskemi
5 (4-6) *
3.1.2 Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney grupları
3.1.2.1 Diyastol sonu basınç (LVDP)
Normal perfüzyon protokolü uygulanan kontrol, levosimendan akut ve
kronik etki gruplarındaki izole sıçan kalplerinde LVDP deney süresince
değişmemiştir (Tablo 8). İskemi hasarı protokolü uygulanarak 30 dk iskemiye
maruz bırakılan kontrol grubuna ait sıçanların kalplerinde LVDP anlamlı
şekilde azalmıştır (p<0.05). Akut ve kronik olarak levosimendan verilen
sıçanların kalplerinde iskemi hasarı protokolü sonrasında diyastol sonu basınç
azalması
gözlenmemiştir.
Sadece
L3
grubunda
reperfüzyonun
10.
dakikasında gözlenen LVDP azalması (p<0.05) deney sonunda normale
dönmüştür (Şekil 14, Tablo 8). İskemik önkoşullama protokolü uygulanan
kontrol, levosimendan akut ve kronik etki gruplarındaki izole sıçan kalplerinde
LVDP deney süresince değişmemiştir (Tablo 8).
102
LVDP
İskemi hasarı
*
Basınç (mmHg)
100
*
75
50
30. dk
100. dk
120. dk
25
0
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Şekil 14: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde diyastol sonu basıncı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk, ) ve reperfüzyon
sonu (120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve
120. dakikalar arasında)
Tablo 8: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında diyastol sonu basıncı
Stabilizasyon sonrası (30. dk), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonu
(120. dk). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
LVDP (mmHg)
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Normal perfüzyon
30.dk
82±8
81±8
65±3
70±4
71±3
100.dk
80±5
86±1
68±4
73±6
72±4
120.dk
74±4
81±5
67±3
69±6
68±3
30.dk
84±12
80±6
66±4
76±9
63±2
100.dk
65±11 *
68±7
46±6
61±8
48±3 *
120.dk
69±9 *
77±8
64±7
70±8
60±3
İskemi hasarı
İskemik önkoşullama
30.dk
69±5
96±13
93±5
72±5
82±8
100.dk
53±5
80±14
83±3
57±8
72±8
120.dk
68±7
92±11
94±3
73±5
81±7
103
3.1.2.2 Kasılmanın maksimum hızı (+dP/dtmaks)
Normal perfüzyon protokolü uygulanan kontrol, levosimendan akut ve
kronik etki gruplarındaki izole sıçan kalplerinde sistolik fonksiyonun belirteci
olan +dP/dtmaks deney süresince değişmemiştir (Tablo 9). İskemi hasarı
protokolü uygulanarak 30 dk iskemiye maruz bırakılan kontrol grubuna ait
sıçanların kalplerinde +dP/dtmaks anlamlı şekilde azalmıştır (p<0.05). Akut ve
kronik olarak levosimendan verilen sıçanların kalplerinde iskemi hasarı
protokolü sonrasında +dP/dtmaks azalması gözlenmemiştir. Sadece L3
grubunda reperfüzyonun 10. dakikasında gözlenen LVDP azalması (p<0.05)
deney sonunda normale dönmüştür (Şekil 15, Tablo 9). İskemik önkoşullama
protokolü uygulanan kontrol, levosimendan akut ve kronik etki gruplarındaki
izole sıçan kalplerinde +dP/dtmaks deney süresince değişmemiştir (Tablo 9).
+dP/dt maks
İskemi hasarı
*
mmHg/sn
3000
*
2000
30. dk
100. dk
120. dk
1000
0
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Şekil 15: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde kasılmanın maksimum hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk, ) ve reperfüzyon
sonu (120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve
120. dakikalar arasında)
104
Tablo 9: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kasılmanın maksium hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonu
(120. dk). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
Kasılmanın maksimum hızı (+dP/dtmaks) (mmHg/sn)
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Normal perfüzyon
30.dk
2562±231
2599±305
1967±122
2200±203
2268±132
100.dk
2554±178
2813±110
2125±90
2348±212
2395±146
120.dk
2346±139
2606±187
2085±90
2178±201
2217±132
30.dk
2665±364
2547±148
1975±128
2310±353
1914±69
100.dk
1927±319 *
2037±212
1342±138
1789±275
1450±100 *
120.dk
2156±269 *
2418±212
1995±221
2235±327
1932±89
İskemi hasarı
İskemik önkoşullama
30.dk
2369±213
3057±386
3101±179
2342±67
2660±190
100.dk
1739±151
2518±433
2605±88
1761±203
2179±199
120.dk
2340±233
3004±334
3166±109
2426±78
2641±196
3.1.2.3 Gevşemenin maksimum hızı (-dP/dtmaks)
Normal perfüzyon protokolü uygulanan kontrol, levosimendan akut ve
kronik etki gruplarındaki izole sıçan kalplerinde diyastolik fonksiyonun belirteci
olan -dP/dtmaks deney süresince değişmemiştir (Tablo 10). İskemi hasarı
protokolü uygulanarak 30 dk iskemiye maruz bırakılan kontrol grubuna ait
sıçanların kalplerinde -dP/dtmaks anlamlı şekilde azalmıştır (p<0.05). Akut ve
kronik olarak levosimendan verilen sıçanların kalplerinde iskemi hasarı
protokolü sonrasında -dP/dtmaks azalması gözlenmemiştir (Şekil 16, Tablo 10).
İskemik önkoşullama protokolü uygulanan kontrol, levosimendan akut ve
kronik etki gruplarındaki izole sıçan kalplerinde -dP/dtmaks deney süresince
değişmemiştir (Tablo 10).
105
-dP/dtmaks
İskemi hasarı
*
mmHg/sn
2000
1000
30. dk
100. dk
120. dk
0
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Şekil 16: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde gevşemenin maksimum hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk, ) ve reperfüzyon
sonu (120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve
120. dakikalar arasında)
Tablo 10: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında gevşemenin maksimum
hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonu
(120. dk). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test. 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
Gevşemenin maksimum hızı (-dP/dtmaks) (mmHg/sn)
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Normal perfüzyon
30.dk
1560±176
1722±202
1145±64
1395±110
1405±79
100.dk
1457±146
1643±73
1235±67
1397±133
1414±64
120.dk
1342±107
1553±133
1184±54
1285±139
1280±53
30.dk
1703±274
1589±99
1286±75
1587±152
1098±59
100.dk
1146±213 *
1225±108
811±91
1124±150
806±54
120.dk
1268±198 *
1432±137
1171±131
1469±152
1057±45
İskemi hasarı
İskemik önkoşullama
30.dk
1551±160
1965±239
1904±133
1425±57
1493±124
100.dk
1027±79
1569±247
1505±57
1020±123
1203±127
120.dk
1384±139
1856±189
1857±99
1408±57
1440±129
106
3.1.2.4 Kalbin dakikadaki atım hızı
Normal perfüzyon protokolü uygulanan kontrol, LA ve L1 gruplarındaki
izole sıçan kalplerinde kalbin dakikadaki atım hızı deney süresince
değişmemiştir. L2 grubunda deneyin 100. ve 120. dakikasında, ayrıca L3
grubunda deneyin 120. dakikasında kalbin dakikadaki atım hızı anlamlı
şekilde azalmıştır (p<0.05) (Tablo 11). İskemi hasarı protokolü uygulanarak 30
dk iskemiye maruz bırakılan kontrol grubuna ait sıçanların kalplerinde kalp
hızı reperfüzyon sonunda anlamlı şekilde azalmıştır (p<0.05). Akut ve kronik
olarak levosimendan verilen sıçanların kalplerinde iskemi hasarı protokolü
sonrasında kalbin atım hızında azalma gözlenmemiştir (Şekil 17, Tablo 11).
İskemik önkoşullama protokolü uygulanan kontrol, levosimendan akut ve
kronik etki gruplarındaki izole sıçan kalplerinde kalp hızı deney süresince
değişmemiştir (Tablo 11).
Atım hızı
İskemi hasarı
atım/dk
300
*
200
30. dk
100. dk
120. dk
100
0
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Şekil 17: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde kalbin dakikadaki atım hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk, ) ve reperfüzyon
sonu (120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 120.
dakika arasında)
107
Tablo 11: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalbin dakikadaki atım
hızı
Stabilizasyon sonrası (30. dk), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonu
(120. dk). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
Dakikadaki atım hızı (atım/dk)
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Normal perfüzyon
30.dk
267±20
293±10
277±13
283±16
280±11
100.dk
241±17
277±8
279±17
255±8 *
279±11
120.dk
234±13
276±8
275±19
252±5 *
268±9 *
30.dk
277±9
269±12
272±17
291±25
271±15
100.dk
255±14
236±21
281±12
316±26
291±13
120.dk
229±26 *
226±11
253±15
291±18
266±8
İskemi hasarı
İskemik önkoşullama
30.dk
285±24
264±11
279±18
295±15
239±9
100.dk
265±11
243±8
253±7
286±17
229±14
120.dk
236±17
247±7
255±17
279±16
215±7
3.1.2.5 Perfüzyon basıncı
Normal perfüzyon protokolü uygulanan kontrol, LA, L1 ve L3
gruplarındaki izole sıçan kalplerinde aort perfüzyon basıncı deney süresince
artma yönünde bir eğilim göstermiş olmasına rağmen bu artış istatistiksel
anlamlılığa ulaşmamıştır. L2 grubundaki kalplerde ise perfüzyon basıncı
deney sonunda anlamlı şekilde artmıştır (p<0.05) (Tablo 12). İskemi hasarı
protokolü uygulanarak 30 dk iskemiye maruz bırakılan kontrol ve L3
gruplarına ait sıçanların kalplerinde perfüzyon basıncı reperfüzyonun 10.
dakikasında azalmış, deney sonunda ise anlamlı şekilde artmıştır (p<0.05).
LA, L1 ve L2 gruplarındaki sıçanların kalplerinde iskemi hasarı protokolü
sonrasında perfüzyon basıncı artışı gözlenmemiştir (Şekil 18, Tablo 12).
İskemik önkoşullama protokolü uygulanan kontrol, levosimendan akut ve
108
kronik etki gruplarındaki izole sıçan kalplerinde perfüzyon basıncı deney
süresince değişmemiştir (Tablo 12).
Basınç (mmHg)
200
Perfüzyon basıncı
İskemi hasarı
*
*
100
30. dk
100.dk
120. dk
0
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Şekil 18: Levosimendanın etkilerinin incelendiği iskemi hasarı protokolü uygulanan sıçan
kalplerinde perfüzyon basıncı
Stabilizasyon sonrası (30. dk, □) reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk, ) ve reperfüzyon
sonu (120. dk, ■). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve
120. dakikalar arasında)
Tablo 12: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında perfüzyon basıncı
Stabilizasyon sonrası (30. dk), reperfüzyonun 10. dakikası (100. dk) ve reperfüzyon sonu
(120. dk). (*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 100. ve 120.
dakikalar arasında)
Perfüzyon basıncı (mmHg)
Kontrol
LA
L1
L2
L3
Normal perfüzyon
30.dk
129±5
126±7
145±13
142±6
150±7
100.dk
163±3
135±7
161±9
152±4
149±6
120.dk
161±2
140±6
163±7
154±4 *
150±6
30.dk
132±5
111±11
145±13
110±15
157±13
100.dk
119±6 *
98±10
103±18
89±15
117±15 *
120.dk
157±5 *
127±12
152±7
123±13
168±11 *
İskemi hasarı
İskemik önkoşullama
30.dk
139±8
112±15
97±6
127±5
136±8
100.dk
108±11
113±10
79±3
92±17
105±7
120.dk
144±6
125±8
105±5
133±12
135±8
109
3.1.2.6 Aritmi insidansı ve süresi
Kontrol ve levosimendan tedavi gruplarında 90. ile 100. dakikalar
arasında aritmi insidansı ve süresi incelendiğinde perfüzyon protokollerinin
üçünde de gruplar arasında bir fark olmadığı gözlemlenmiştir. Perfüzyon
protokolleri karşılaştırıldığında, kontrol, LA, L2 ve L3 gruplarında normal
perfüzyon ile iskemi hasarı ve yine normal perfüzyon ile iskemik önkoşullama
uygulanan gruplar arasında 90. ile 100. dakikalar arasında aritmi insidansı ve
süresinin
istatistiksel
olarak
anlamlı
bir
şekilde
arttığı
(p<0.05)
gözlemlenmiştir. Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında
aritmi skorlarının medyan (min-maks) değerleri Tablo 13’te gösterilmektedir.
Tablo 13: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında 90. ile 100. dakikalar
arasında gözlenen aritmi insidansı ve süresi
*p<0.05, Chi-kare testi, normal perfüzyon protokolüne karşı
Aritmi skoru
Normal perfüzyon
İskemi hasarı
İskemik önkoşullama
Kontrol
1 (1-1)
2 (2-3) *
3 (2-3) *
Akut
1 (1-1)
3 (2-3) *
3 (2-4) *
L1
1.5 (1-2)
4 (2-5)
2 (1-5)
L2
1 (1-1)
3 (2-3) *
4 (2-5) *
L3
1 (1-1)
3 (2-3) *
2.5 (2-3) *
3.2
İzole kalplerde ölçülen biyokimyasal parametreler
3.2.1 İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner
akımda CK-MB değerleri
Bütün deney gruplarından deney süresince 30., 90. ve 120. dakikalarda
toplanan koroner akımdan kreatin kinaz miyokardiyal izoenzim CK-MB
ölçümleri yapılmıştır. Kontrol grubunda bazal olarak ölçülen (30.dk) CK-MB
110
değerlerinin 120 dakika süren protokol sonunda istatistiksel olarak anlamlı bir
şekilde azaldığı gözlemlenmiştir (p<0.05). 15 ve 30 dk iskemi uygulanan
kalplerde deney süresince CK-MB değerleri değişmemiştir. 45 dk iskemi
uygulanan kalplerde bazal değerlerle karşılaştırıldığında iskemi sonrası
(90.dk) okunan CK-MB değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde
(p<0.05) arttığı gözlemlenmiştir. 60 dk iskemi uygulanan kalplerde iskemi
sonrasında CK-MB değerlerinde gözlenen artış istatistiksel anlamlılığa
ulaşmamasına karşın 90 ile 120. dakikalar karşılaştırıldığında 120. dakikada
CK-MB değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azaldığı (p<0.05)
görülmüştür. Tüm gruplarda yapılan CK-MB ölçümlerine ilişkin değerler Tablo
14’te verilmiştir.
Tablo 14: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner akımda ölçülen
CK-MB değerleri
(*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30.dakika ile 90. ve 120. dakikalar
arasında; !p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 90. dakika ile 120. dakika
arasında)
CK-MB (ng/mL)
30. dk
90. dk
120. dk
Kontrol
1.80±0.06
1.84±0.12
1.64±0.05 *
İskemi 15
1.64±0.11
2.02±0.17
1.87±0.10
İskemi 30
1.97±0.13
1.76±0.08
1.78±0.10
İskemi 45
1.54±0.12
1.93±0.11 *
1.97±0.15
İskemi 60
1.92±0.06
2.11±0.11
1.90±0.08 !
3.2.2 Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner
akımda CK-MB değerleri
Levosimendanın
etkilerinin
incelendiği
deney
gruplarından
deney
süresince 30., 60., 90. ve 120. dakikalarda toplanan koroner akımdan kreatin
kinaz miyokardiyal izoenzim CK-MB ölçümleri yapılmıştır. İskemi hasarı
111
grubunda kontrol kalplerden alınan koroner akım örneklerinin bazal (30. dk)
CK-MB
değerlerine
göre
perfüzyon
sonunda
120.
dakikada
alınan
örneklerdeki CK-MB değerlerinde ve iskemi sonrasında (90. dk) değerlerine
göre yine perfüzyon sonunda (120. dk) alınan örneklerdeki CK-MB
değerlerinde
istatistiksel
olarak
anlamlı
(p<0.05)
bir
azalma
olduğu
belirlenmiştir. Diğer grupların koroner perfüzatlarında yapılan CK-MB
ölçümlerinde bazal değerler ile zamana karşı okunan değerler arasında bir
fark olmadığı saptanmıştır. Tüm gruplarda yapılan CK-MB ölçümlerine ilişkin
değerler Tablo 15’de verilmiştir.
Tablo 15: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında koroner akımda ölçülen
CK-MB değerleri
(*p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 30. dakika ile 120. dakika arasında;
!p<0.05, Wilcoxon matched-pairs signed rank test, 90. dakika ile 120. dakika arasında)
CK-MB (ng/mL)
30. dk
60. dk
90. dk
120. dk
Kontrol
1.42±0.03
1.23±0.07
1.27±0.11
1.48±0.20
Akut
1.38±0.16
1.32±0.14
1.59±0.18
1.72±0.14
L1
1.16±0.10
0.97± 0.13
0.92±0.08
0.96±0.04
L2
1.47±0.10
1.52±0.14
1.65±0.28
1.63±0.18
L3
1.03±0.12
1.01±0.16
1.16±0.18
1.02±0.12
Kontrol
1.49±0.11
1.53±0.12
1.51±0.08
1.30±0.06 *!
Akut
1.50±0.14
1.41±0.08
1.46±0.15
1.62±0.14
L1
1.06±0.18
1.01±0.07
0.86±0.02
0.89±0.02
L2
1.40±0.24
1.34±0.21
1.26±0.18
1.40±0.22
L3
1.02±0.05
0.89±0.09
0.96±0.06
0.91±0.08
Normal perfüzyon
İskemi hasarı
!
İskemik önkoşullama
Kontrol
1.56±0.10
1.70±0.06
1.43±0.12
1.73±0.06
Akut
1.58±0.16
1.61±0.21
1.57±0.14
1.52±0.30
L1
1.56±0.11
1.63±0.15
1.56±0.20
1.47±0.26
L2
L3
1.54±0.20
1.72±0.30
1.41±0.13
1.67±0.10
1.43±0.06
1.90±0.16
1.55±0.10
1.78±0.12
112
3.2.3 Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalp
dokularında ölçülen cAMP değerleri
Deney sonunda alınan kalp doku örneklerinden tayin edilen cAMP
değerleri doku total protein miktarına oranlanarak pmol/mg protein cinsinden
hesaplanmıştır (Tablo 16). Akut ve kronik levosimendan uygulaması
sonucunda kalp dokusunda cAMP artışı gözlenmemiştir.
Tablo 16: Levosimendanın etkilerinin incelendiği deney gruplarında kalp dokularında cAMP
değerleri
cAMP (pmol/mg)
Normal perfüzyon
İskemi hasarı
İskemik önkoşullama
Kontrol
7.18±3.71
5.76±0.92
5.89±0.72
Akut
6.05±1.95
3.86±1.69
4.73±0.22
L1
3.79±0.62
5.85±1.19
3.05±0.40
L2
7.32±2.53
8.72±3.19
7.24±3.85
L3
5.72±0.91
2.75±0.79
8.42±2.42
3.3
İzole kalplerde yapılan morfolojik çalışmalar
3.3.1 İzole kalplerde iskemi süresine bağlı olarak hücrelerde meydana
gelen yapısal değişiklikler
Kontrol grubu: Kontrol grubuna ait örneklerde ultrastrüktürel olarak
herhangi
bir
değerlendirilmesi
patolojik
görünüm
sonucunda
tespit
yalnızca
edilmedi.
birkaç
hücrede
Tüm
sahaların
hafif
derecede
intraselüler ödem ve glikojende çok hafif azalma vardı. Ayrıca çok az sayıdaki
mitokondride de kristaların zigzag profilli veya bal peteği görüntüsünde olduğu
izlendi. Bununla birlikte bu çok minimal patolojik bulgu gösteren hücrelerin her
örnekte ve tüm saha içerisinde sadece birkaç tane olduğu izlendi. Bu
113
örneklerde kapillerler, nukleus ve miyofibrillerde herhangi bir patolojik bulgu
mevcut değildi. Kontrol grubuna ait örneklerin temsili fotografları Şekil 19’da
verilmiştir.
A
B
Şekil 19: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında kontrol kalplerinde
ultrastrüktürel görünüm
A: Normal bir kalp kası hücresi; miyofibriller (My) ve nukleus(N). (X 6000); B: Normal bir kalp
kası hücresi; miyofibriller (My) ve nukleus(N). (X 6000)
15dk iskemi grubu: Bu gruptaki örneklerde intraselüler ve interselüler
ödemin mevcudiyeti dikkat çekici idi. Glikojendeki hafif azalma tüm örneklerde
ve tüm sahalarda izleniyordu. Mitokondrilerin pek çoğunun krista’ları zigzag
görünümlü veya bal peteği görünümünde idi. Arada çok az sayıda normal
mitokondri mevcut idi. Kapillerlerde herhangi bir patolojik bulgu tespit
edilmedi. Bu grupta nukleus’ların hepsinde ultrastrüktürel patolojik değişiklikler
izlenmekte idi. Nukleus’ların bir kısmında kromatin homojen olarak dağılmış
iken, diğerlerinde kromatinde topaklaşma ve marjinasyon izlenmekte idi. Bu
grubun en belirgin özelliklerinden biri de miyofibrillerde ayrılmaların bulunması
114
idi. 15dk iskemi grubuna ait örneklerin temsili fotografları Şekil 20’de
verilmiştir.
A
B
Şekil 20: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 15dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm
A: Miyofibrillerde ayrılmalar ve lizis (oklar), Glikojen miktarında azalma, hücre içi vakuol (V)
mevcut. (X 10000); B: Miyofibrillerde ayrılmalar ve lizis (oklar), Glikojen miktarında azalma. (X
15000)
30 dk iskemi grubu: Bu grupta izlenen ultrastrüktürel patolojik bulgular
yer yer değişkenlik göstermekte idi. Lokalize sahalarda çok belirgin bir
intraselüler ödem, glikojen miktarında hafif azalma ve mitokondrilerde 15dk
iskemi grubunda tarif edilen ultrastrüktürel patolojik değişiklikler çok belirgin
olarak izlenmekte iken; bu grupta diğer sahalarda ise intraselüler ödemin daha
az olduğu tespit edildi. Kapillerler normal idi. Hücre nukleus’larının az bir
miktarı tamamen normal idi. Geriye kalan büyük bir grup nukleus ise grup
2’deki ultrastrüktürel patolojik değişiklikleri göstermekte idi. Bu grupta bazı
sahalarda miyofibrillerdeki ayrılmalar daha fazla, bazı sahalarda ise daha az
miktarda idi. 30dk iskemi grubuna ait örneklerin temsili fotografları Şekil 21’de
verilmiştir.
115
A
B
Şekil 21: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 30dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm.
A: Belirgin ödem (*) ve miyofibrillerde (My) ayrılma (X 6000); B: Miyofibrillerde (My) hafif
ayrılma, hücre içi glikojen miktarında hafif azalma ve çoğu normal görünümlü mitokondri
izlenmekte (X 15000)
45dk iskemi grubu: Bu grupta intraselüler ve interselüler ödem
ultrastrüktürel olarak izleniyor idi. İntraselüler ödem genelde perinükleer ödem
şeklinde idi. Bununla birlikte, yer yer bazı hücrelerde intraselüler ödemin
bulunmadığı fark edilmekte idi. Fakat bu normal görünümlü hücrelerin sayısı
çok az idi. 45dk iskemi grubunda hücre içi glikojen miktarı çoğu hücrede
normal iken, yer yer de hafif bir azalma göstermekteydi. Ultrastrüktürel
patolojik değişiklikler izlenen mitokondri sayısı ise 15dk ve 30 dk iskemi
grubuna göre daha azdı. Ayrıca mitokondrilerin çoğu normal görünümde idi.
Bu grubun en belirgin özelliklerinden bir tanesi de miyofibrillerin ultrastrüktürel
olarak normal görünümde olması idi. 45dk iskemi grubuna ait örneklerin
temsili fotografları Şekil 22’de verilmiştir.
116
A
B
C
Şekil 22: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 45dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm.
A: Normal bir kapillerin elektron mikroskobik görüntüsü (ok) (X 7500), B: Perinükleer ödem (*)
ve miyofibriller (My) (X 6000); C: Miyofibriller (My) ve mitokondriler(M) . (X 15000)
60dk iskemi grubu: Bu grupta intraselüler ve interselüler ödem çok az
izleniyor idi. Hücrelerin çok büyük bir kısmında glikojen miktarı normal, çok
azında ise hafif de olsa bir azalma gösteriyor idi. Bu gruptaki hasarlı
mitokondri sayısı 45dk iskemi grubu ile aynı idi. Kapillerler normaldi. Nukleus
değerlendirildiğinde 45dk iskemi grubundan daha az sayıda patolojik değişiklik
117
gösteren nukleusun varlığı saptandı. Bununla birlikte, bu grupta yer yer
miyofibrillerde hafif ayrılmaların mevcut olduğu tespit edildi. 60dk iskemi
grubuna ait örneklerin temsili fotografları Şekil 23’te verilmiştir.
A
B
Şekil 23: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında 60dk iskemi uygulanan
kalplerde ultrastrüktürel görünüm.
A: Miyofibrillerde çok hafif ayrılma (My), normal hücre nukleusu (N) ve mitokondriler(M) (X
6000); B: Miyofibrillerde çok hafif ayrılma (My), hücre içi normal glikojen ve hafif hasarlı
mitokondri (M)(X 15000)
Her örnek için değerlendirilen 20 hücre veya alan ve 100 mitokondri için
verilen skorlar toplanmış, her örnekte ultrastrüktürel değişiklikleri ifade eden
bir total skor intraselüler ödem, glikojen, mitokondri, nukleus, kapiler ve
miyofibriller için ayrı ayrı hesaplanarak istatistik yapılmıştır. İskemi süresinin
hücrelere etkileri değerlendirildiğinde 0 dakika (kontrol grubu) ile 60 dakika
arasında değişen iskemi süresinin hücresel ödem, glikojen, mitokondri ve
nukleus
üzerinde
değişikliklerin
15
anlamlı
dakika
etkileri
iskemi
olduğu
belirlenmiştir
uygulaması
sonrasında
(p<0.05).
pik
Bu
yaptığı
gösterilmiştir (p<0.05). 15 dakikayı aşan sürelerdeki iskemi uygulamalarında
iskemi süresi arttıkça hasarın azalma yönünde eğilim gösterdiği saptanmıştır
118
[ödem (p=0.000), glikojen (p=0.000), mitokondri (p=0.012) ve nukleus
(p=0.000)]. Kapiler ve miyofibril skorları bütün gruplardaki deneklerde 0 olarak
bulunmuştur. Tablo 17’de iskemi hasarının incelendiği gruplarda hücrelerdeki
intraselüler ödem ile glikojen, mitokondri ve nukleuslarda meydana gelen
değişikliklerin total skorlarının medyan (min-maks) değerleri verilmektedir.
Tablo 17: İskemi hasarının incelendiği gruplarda hücrelerde meydana gelen yapısal
değişikliklerin total skorları
+
p<0.05, Mann-Whitney U-Test, kontrol ile 15dk iskemi uygulanan grup arasında; *p<0.05,
Jonckerheere Test for Ordered Alternatives, 15dk, 30dk, 45dk ve 60dk grupları arasında.
Hücrelerde meydana gelen yapısal değişiklikler [medyan (min-maks)]
Ödem
Kontrol
Glikojen
1 (1-1)
1 (0-1)
+
20 (20-20)
+
Mitokondri
Nukleus
15,5 (13-16)
1 (1-2)
69 (67-71)
+
32 (31-32) +
15dk
28,5 (27-31)
30dk
19 (17-21)
14 (13-15)
45 (39-54)
24 (23-26)
45dk
15 (13-16)
7,5 (5-10)
34 (28-43)
20,5 (20-24)
60dk
7,5 (5-14) *
6,5 (4-9) *
43,5 (37-52) *
15 (11-18) *
3.3.2 İzole kalplerde infarkt alanı
İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında farklı iskemi
süresi uygulanan kalplerden alınan kesitlerde trifeniltetrazolyum boyama
sonrasında belirgin infarkt alanına rastlanmamıştır. 45dk ve 60dk iskemi
uygulanan gruplarda az sayıda örnekte infarktlı bölge gözlenmiştir. Grupların
temsili örnekleri Şekil 24’te görülmektedir.
Levosimendanın
etkilerinin
incelendiği
deney
gruplarında
normal
perfüzyon, iskemi hasarı ve iskemik önkoşullama protokolleri uygulanan
kalplerden alınan kesitlerde trifeniltetrazolyum boyama sonrasında belirgin
infarkt alanına rastlanmamıştır. Az sayıda örnekte gözlenen infarktlı bölgeler
subepikardiyal alanla sınırlı kalmıştır. Grupların temsili örnekleri Şekil 25, 26
ve 27’de görülmektedir.
119
Şekil 24: İskemi süresinin etkilerinin incelendiği deney gruplarında trifeniltetrazolyum ile
boyanmış kalp kesiti örnekleri
A, kontrol grubu; B, 15dk iskemi grubu; C, 30dk iskemi grubu; D, 45dk iskemi grubu; E, 60dk
iskemi grubu. İskemik alanlar oklarla gösterilmiştir.
Şekil 25: Levosimendan kontrol grubunda trifeniltetrazolyum ile boyanmış kalp kesiti örnekleri
A, normal perfüzyon; B, iskemi hasarı; C, iskemik önkoşullama
Şekil 26: Levosimendan akut etki grubunda trifeniltetrazolyum ile boyanmış kalp kesiti
örnekleri
A, normal perfüzyon; B, iskemi hasarı; C, iskemik önkoşullama
Şekil 27: Levosimendan kronik etki grubunda trifeniltetrazolyum ile boyanmış kalp kesiti
örnekleri
A, normal perfüzyon; B, iskemi hasarı; C, iskemik önkoşullama
120
3.4
Vasküler reaktivite çalışmaları
3.4.1 Kastırıcı ajanlara karşı yanıtlar
3.4.1.1 KCl (120 mM) yanıtları
Kontrol ve 21 gün oral levosimendan tedavi grubundaki hayvanlardan
izole edilen endoteli sağlam ve endoteli mekanik olarak kazınmış sıçan torasik
aortasında 120 mM KCl kasılma yanıtı oluşturmuştur. Levosimendan ile
tedavinin ve endotelsizleştirmenin KCl maksimum kasılma (Emaks) yanıtlarını
değiştirmediği gözlemlenmiştir (Tablo 18).
Tablo 18: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin 120 mM KCl ile oluşan maksimum kasılma
yanıtları (Emaks) üzerindeki etkileri.
Kontrol grubu
Levosimendan grubu
(n = 4)
(n = 4)
Endotelyumu sağlam
1.18±0.14
1.67±0.15
Endotelyumu kazınmış
1.43±0.16
1.67±0.22
KCl, Emaks (g)
3.4.1.2 Kümülatif fenilefrin (10-9-10-4M) yanıtları
Kontrol ve 21 gün oral levosimendan tedavi grubundaki hayvanlardan
izole edilen endoteli sağlam ve endoteli mekanik olarak kazınmış sıçan torasik
aortasına kümülatif olarak uygulanan fenilefrin (10-9-10-4M) konsantrasyona
bağımlı kasılma yanıtları oluşturmuştur (Şekil 28). Kronik levosimendan
tedavisinin ve endotelsizleştirmenin fenilefrin Emaks yanıtlarını ve fenilefrin
duyarlılığını (pD2) değiştirmediği gözlemlenmiştir (Tablo 19).
121
2.0
Kasılma (g)
1.5
1.0
L3 E+
L3 EK E+
K E-
0.5
0.0
-9
-8
-7
-6
-5
-4
log [Fenilefrin] M
Şekil 28: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif fenilefrin (10-9-10-4 M) yanıtları
üzerindeki etkileri.
L3E+, 21 gün oral levosimendan tedavi grubunda endoteli sağlam damarlar; L3E-, 21 gün
oral levosimendan tedavi grubunda endoteli mekanik olarak kazınmış damarlar; KE+, kontrol
grubunda endoteli sağlam damarlar; KE-, kontrol grubunda endoteli mekanik olarak kazınmış
damarlar, (n=4).
Tablo 19: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif fenilefrin (10-9-10-4 M) Emaks yanıtları
ve pD2 değerleri üzerindeki etkileri.
Kontrol grubu
Levosimendan grubu
(n = 4)
(n = 4)
Endotelyumu sağlam
7.20±0.12
7.02±0.20
Endotelyumu kazınmış
7.47±0.02
7.31±0.25
Endotelyumu sağlam
1.05±0.22
1.58±0.16
Endotelyumu kazınmış
1.74±0.21
2.06±0.06
Fenilerin, pD2
Fenilerin, Emaks (g)
122
3.4.1.3 Kümülatif 5-HT (10-9-3x10-5M) yanıtları
Kontrol ve 21 gün oral levosimendan tedavi grubundaki hayvanlardan
izole edilen endoteli sağlam ve endoteli mekanik olarak kazınmış sıçan torasik
aortasına kümülatif olarak uygulanan 5-HT (10-9-3x10-5M) konsantrasyona
bağımlı kasılma yanıtları oluşturmuştur (Şekil 29). Levosimendan varlığında
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında endoteli sağlam damarlarda 5-HT Emaks
yanıtının istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde arttığı (p<0.05), duyarlılığının
ise istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azaldığı görülmüştür (p<0.05), (Tablo
20). Kontrol ve ilaçlı gruplarda endotelsizleştirme işlemi sonucunda 5-HT Emaks
yanıtının ve duyarlılığının değişmediği belirlenmiştir (Tablo 20).
+
2.0
+
Kasılma (g)
1.5
1.0
0.5
L3 E+
L3 EK E+
K E-
0.0
-9
-8
-7
-6
-5
Log [5-HT] M
Şekil 29: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif 5-HT (10-9-3x10-5 M) yanıtları
üzerindeki etkileri.
L3E+, 21 gün oral levosimendan tedavi grubunda endoteli sağlam damarlar; L3E-, 21 gün
oral levosimendan tedavi grubunda endoteli mekanik olarak kazınmış damarlar; KE+, kontrol
grubunda endoteli sağlam damarlar; KE-, kontrol grubunda endoteli mekanik olarak kazınmış
damarlar. (+p<0.05, Mann-Whitney U test) , (n=4).
123
Tablo 20: Sıçan torasik aortasında 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2
mg/kg/gün) ve mekanik endotelsizleştirmenin kümülatif 5-HT (10-9-3x10-5 M) Emaks yanıtları ve
pD2 değerleri üzerindeki etkileri.
(+p<0.05, Mann-Whitney U test)
Kontrol grubu
Levosimendan grubu
(n = 4)
(n = 4)
Endotelyumu sağlam
6.29±0.07
5.84±0.09 +
Endotelyumu kazınmış
6.80±0.30
6.22±0.22
Endotelyumu sağlam
1.24±0.15
1.98±0.08 +
Endotelyumu kazınmış
1.25±0.26
1.86±0.10
5-HT, pD2
5-HT, Emaks (g)
3.4.2 Gevşetici ajanlara karşı yanıtlar
3.4.2.1 Fenilefrin (10-6 M) önkastırması sonrasında kümülatif asetilkolin (10-910-4 M) gevşeme yanıtları
Önkastırıcı olarak 10-6 M fenilefrin kullanılan endoteli sağlam sıçan
torasik aortasında kümülatif asetilkolin (10-9-10-4 M) uygulanması hem kontrol
hem de 21 gün oral levosimendan tedavi grubunda konsantrasyona bağımlı
gevşeme yanıtları oluşturmuştur (Şekil 30). Levosimendan asetilkolin
duyarlılığını artırmıştır ve artış istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05), (Tablo
21).
124
0
+
Gevşeme %
-25
+
-50
-75
L3 E+
K E+
-100
-9
-8
-7
-6
-5
-4
Log [Ach] M
Şekil 30: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) 10-6 M fenilefrinle
önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında kümülatif asetilkolin (10-9-10-4 M)
gevşeme yanıtları üzerindeki etkileri.
L3E+, 21 gün oral levosimendan tedavi grubunda endoteli sağlam damarlar; KE+, kontrol
grubunda endoteli sağlam damarlar. (+p<0.05, Mann-Whitney U test) , (n=4).
Tablo 21: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) 10-6 M fenilefrinle
önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında kümülatif asetilkolin (10-9-10-4 M)
gevşeme Emaks yanıtları ve pD2 değerleri üzerindeki etkileri.
(+p<0.05, Mann-Whitney U test)
Kontrol grubu
Levosimendan grubu
(n = 4)
(n = 4)
7.28±0.10
7.78±0.09 +
74.25±4.39
76.50±3.95
Ach, pD2
Endotelyumu sağlam
Ach, Emaks (%)
Endotelyumu sağlam
125
3.4.2.2 Fenilefrin (10-6 M) önkastırması sonrasında kümülatif nitrogliserin (109
-3x10-5 M) gevşeme yanıtları
Önkastırıcı olarak 10-6 M fenilefrin kullanılan sıçan torasik aortasında
kümülatif nitrogliserin (10-9-3x10-5 M) uygulanması hem kontrol hem de 21
gün oral levosimendan tedavi grubunda konsantrasyona bağımlı gevşeme
yanıtları oluşturmuştur (Şekil 31). Levosimendan varlığında endoteli kazınmış
damarlarda nitrogliserin Emaks yanıtları istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde
artmıştır
(p<0.05),
(Tablo
22).
Endoteli
sağlam
damarlarda
ise
levosimendanın nitrogliserin Emaks yanıtlarını artırıcı yöndeki etkisi istatistiksel
anlamlılığa ulaşmamıştır (Tablo 22). Levosimendan ve endotelsizleştirme
nitrogliserin duyarlılığını değiştirmemiştir (Tablo 22)
0
Gevşeme %
-25
-50
-75
L3 E+
L3 EK E+
K E-
-100
+
+
+
+
-125
-9
-8
-7
-6
-5
Log [NG] M
Şekil 31: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) ve mekanik
endotelsizleştirmenin 10-6 M fenilefrinle önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında
kümülatif NG (10-9-3x10-5 M) gevşeme yanıtları üzerindeki etkileri.
L3E+, 21 gün oral levosimendan tedavi grubunda endoteli sağlam damarlar; L3E-, 21 gün
oral levosimendan tedavi grubunda endoteli mekanik olarak kazınmış damarlar; KE+, kontrol
grubunda endoteli sağlam damarlar; KE-, kontrol grubunda endoteli mekanik olarak kazınmış
damarlar. (+p<0.05, Mann-Whitney U test) , (n=4).
126
Tablo 22: 21 gün süre ile oral levosimendan tedavisinin (0.2 mg/kg/gün) ve mekanik
endotelsizleştirmenin 10-6 M fenilefrinle önkastırmaya tabi tutulmuş sıçan torasik aortasında
kümülatif NG (10-9-3x10-5 M) gevşeme Emaks yanıtları ve pD2 değerleri üzerindeki etkileri.
(+p<0.05, Mann-Whitney U test)
Kontrol grubu
Levosimendan grubu
(n = 4)
(n = 4)
Endotelyumu sağlam
7.55±0.09
7.89±0.12
Endotelyumu kazınmış
7.74±0.11
8.01±0.07
Endotelyumu sağlam
96.00±1.08
113.25±11.66
Endotelyumu kazınmış
100.00±1.96
115.75±5.57 +
NG, pD2
NG, Emaks (%)
127
4 TARTIŞMA
Kalp yetmezliği, çok nedenli kompleks bir kardiyovasküler hastalıktır.
Semptomları genellikle sol ventrikül geometrisinde değişiklikler ile gelişen sol
ventrikül
disfonksiyonu
modellenme,
sol
nedeniyle
ventrikül
oluşmaktadır.
kontraktilitesini
azaltır
Kardiyak
ve
kalp
yeniden
üzerindeki
hemodinamik stres artar. Bu hastalığın tedavisi, inotroplar ile miyokardiyal
kontraktiliteyi artırmayı, vazodilatörler ile önyük veya artyükü azaltmayı, ADE
inhibitörleri ve beta blokörler gibi ilaçlar kullanılarak kardiyak yeniden
modellenme
sürecini
değiştirmeyi
amaçlar.
Ne
yazık
ki,
hastalığın
tedavisindeki gelişmeler kalp yetmezliğinin hala majör ölüm nedenleri
arasında olmasını engelleyememektedir. Benzer şekilde, perioperatif bakım
alanındaki gelişmelere rağmen önceden kalp yetmezliği olan hastalar kalp
cerrahisi haricindeki herhangi bir ameliyattan sonra morbidite ve mortalite riski
altında olmaya devam etmektedir. Kronik kalp yetmezliği, pulmoner ödem ve
miyokard infarktüsü sonucu oluşan kardiyojenik şok gibi nedenlerle ve
özellikle ameliyat sonrası dönemde akut kalp yetmezliği gelişebilmektedir.
Akut
kalp
yetmezliğine
sebep
olabilecek
hipertansiyon,
taşiaritmi,
hiperkoagülabilite gibi çeşitli etkenler nispeten kolaylıkla önlenebildiği halde
miyokard iskemisi yetmezliğin en önemli tetikleyicisi olarak karşımıza
çıkmaktadır (156).
Miyokardın iskemiye karşı korunmasında iskemik ve farmakolojik
önkoşullama kavramları son 20 yıl içerisinde ortaya koyulmuştur (70) ve
iskemik önkoşullamanın altında yatan mekanizmaların daha iyi anlaşılması ile
birlikte araştırmalar farmakolojik önkoşullama üzerinde yoğunlaşmıştır.
Levosimendan akut ve kronik kalp yetmezliği tedavisinde kullanılmak
üzere geliştirilmekte olan kalsiyum duyarlılaştırıcı bir ilaçtır. Levosimendan
miyokardın kasılma gücünü miyosit Ca+2 konsantrasyonunu yükseltmeden
artırır, böylece miyokardda nekroz oluşma riskini de azaltır. Koronerlerde ve
periferik damarlarda vazodilatasyon oluşturması nedeniyle koroner kan
akımını artırır ve kalbin artyükünü azaltır (101). Potent bir kalsiyum
duyarlılaştırıcı olan levosimendanın klinikte tavsiye edilen konsantrasyonlarda
çok az PDE inhibitör etkinliği olduğu, KATP kanallarını aktive ettiği, diyastolik
fonksiyon üzerinde olumsuz bir etkisinin olmadığı, kalp ritmi üzerinde nötral
etkileri olduğu ve uzun dönem hayatta kalma açısından değerlendirildiğinde
konvansiyonel tıpta kullanılmakta olan dobutamine göre üstünlüğü olduğu
bildirilmiştir (157). Ayrıca bileşiğin önkoşullayıcı etkileri olduğu önerilerek
yapılan
çalışmalarda
iskemiye
karşı
koruyuculuğu
gösterilmiştir
(20,27,89,90,159).
Levosimendan, günümüzde, akut dekompanse kronik kalp yetmezliğinin
kısa süreli tedavisinde kullanılmaktadır. Bileşiğin ilgi çekici farmakolojik profili
nedeniyle şu anki kullanımına ek bazı muhtemel endikasyonlar da önerilmekte
ve bunlarla ilgili çalışmalar da devam etmektedir. Levosimendanın miyokard
iskemisi, akut koroner sendromları olan hastalarda PTCA sonrasında görülen
miyokard sersemlemesi, kalp cerrahisi, kardiyojenik şok ve sağ kalp
yetmezliği esnasında ve sonrasında inotropik destek olarak kullanılabileceği
düşünülmektedir
(21,140,157).
Ayrıca
ilacın
çocuklarda,
peripartum
kardiyomiyopatide, septik şoka bağlı dolaşım yetmezliğinde, kardiyopulmoner
129
resüstasyon sonrasında kullanımı ile ilgili çalışmaların olumlu sonuçları da
bildirilmiştir (157).
Çalışmamızda, önce farklı sürelerde uygulanan miyokard iskemisinin
etkileri
incelenerek,
uygun
sersemleme
modeline
karar
verilmiştir.
Levosimendanın yüksek dozlarda PDE III inhibisyonu oluşturması nedeniyle
çalışmamızda akut etki grubunda kullanılacak levosimendan dozu, cAMP
düzeylerini artırmayan (49,81) bir konsantrasyon olan 0.1µM olarak
seçilmiştir. Kronik etki grubundaki sıçanlara ise 7, 14 ve 21 gün süre ile yine
ilacın cAMP konsantrasyonlarını artırmadığı belirtilen (26) bir doz olan 0.2
mg/kg oral yoldan verilmiştir. Daha sonra normal ve iskemik koşullarda
levosimendanın akut ve kronik etkileri karşılaştırmalı olarak incelenmiş,
iskemik önkoşullama ile levosimendan kullanılarak oluşturulan farmakolojik
önkoşullama veya her ikisinin birlikte uygulanmasının profilaktik antiiskemik
etkinlikleri değerlendirilmiştir. Ayrıca çalışmamızda, 21 gün süre ile kronik
levosimendan tedavisi uyglanan sıçanlardan izole edilen torasik aortalarda
çeşitli vazokonstriktör ve vazodilatör ajanların etkinlikleri incelenmiştir.
İskemi süresinin kalp fonksiyonları, aritmi ve CK-MB üzerine etkisi
İskemi süresinin incelendiği deney gruplarında ölçülen bütün fonksiyonel
parametreler kontrol grubunda ve 15dk iskemi grubunda deney süresince
değişmemiştir. 30dk iskemi grubunda LVDP, +dP/dtmaks, -dP/dtmaks ve
perfüzyon basıncı reperfüzyonun 10. dakikasında azalmış, kalbin dakikadaki
atım hızında ise sadece deney sonunda bir azalma gözlenmiştir. +dP/dtmaks ve
perfüzyon basıncı reperfüzyon sonunda bazal değerlere dönerken LVDP ve
-dP/dtmaks değerleri deney sonunda da düşük olarak belirlenmiştir. Lochner ve
arkadaşları (96) da 30 dakika global iskemi uygulanan sıçan kalplerinde
130
reperfüzyon
sonunda
LVDP’nin
azaldığını
ve
perfüzyon
basıncının
değişmediğini göstermişlerdir. İzole sıçan kalplerinde farklı iskemi süreleri
uygulanarak yapılan bir diğer çalışmada ise bizim çalışmamızdan farklı olarak
15 dakika iskeminin sol ventrikülün kontraktil fonksiyonlarında orta şiddette bir
azalmaya neden olduğu, ancak iskemi süresi 30 dakikaya yükseltildiğinde
çalışmamızın sonuçlarına benzer şekilde daha belirgin bir fonksiyonel
bozukluk oluştuğu bildirilmiştir (125). Bizim çalışmamızda 45 dakika iskemi
grubunda
kalp
hızı
hariç
ölçülen
bütün
fonksiyonel
parametreler
reperfüzyonun 10. dakikasında azalırken reperfüzyon sonunda bazal
değerlere yakın fonksiyonlar gözlenmiştir. Bu grupta sadece kalbin dakikadaki
atım hızı deney sonunda azalmıştır. 60dk iskemi grubunda ise +dP/dtmaks,
-dP/dtmaks ve perfüzyon basıncı hem reperfüzyon başlangıcında hem de
sonunda değişirken LVDP’de sadece deney sonunda bir azalma gözlenmiştir.
Farelerde yapılan bir çalışmanın sonuçları bizim bulgularımızı destekler
niteliktedir (170). Bu çalışmada 25 dakikadan daha az süren iskeminin kalbin
fonksiyonlarında geçici ve hafif bir bozukluğa neden olduğu fakat reperfüzyon
sonunda mekanik işlevin düzeldiği, uzun süren iskemi periyodlarında ise kalp
fonksiyonlarında daha belirgin ve kalıcı bozukluklar oluştuğu söylenmektedir.
Ancak bizim çalışmamızda 45 dakika iskemi sonrasında gözlenen hasarın
kalıcı olmadığı belirlenmiştir. Bu iki çalışmanın bulguları arasındaki farklılığın
nedeni deneylerde kullanılan hayvan türleri olabilir. Bu araştırmacılar iskemi
reperfüzyon çalışmalarında izole Langendorff perfüze fare kalplerinden elde
edilen sonuçların istikrarlı olmadığını belirtmektedirler (170).
15dk, 30dk, 45dk ve 60dk iskemi gruplarında iskemi uygulanması
sonucunda izole kalplerde kontrol grubuna göre aritmi insidansı ve süresi
131
artmıştır. İskemi reperfüzyon hasarının aritmojenik etkisi bilinmektedir (100)
ve çalışmamızın bulguları literatür ile uyumludur.
Çalışmamızda 15 dakika ve 30 dakika iskemi uygulanan kalplerde CKMB miktarlarında değişiklik gözlenmemiştir. Trifeniltetrazolyum boyama
sonrasında bu gruplardaki kalplerde nekrotik bölgelere rastlanmamış olması
da 15 ve 30 dakika iskemi uygulamasının sıçan kalplerinde irreversibl hasar
oluşturmadığı yönündeki bulgularımızı desteklemektedir. 45 dakika iskemi
uygulaması reperfüzyonun ilk dakikalarında kalplerden salıverilen CK-MB
miktarında bir artışa neden olmuştur. 60 dakika iskemi uygulanan grupta
iskemi sonrası ile bazal değerler arasında anlamlı bir fark gözlenmemiş olsa
da reperfüzyon sonunda ölçülen CK-MB değerlerinin iskemi sonrası
değerlerden daha yüksek olduğu saptanmıştır. Tetrazolyum boyama ile bu
gruplarda az miktarda nekrotik alana rastlanmış olması 45 ve 60 dakika
iskeminin kardiyomiyositlerin bir bölümünde irreversibl hasar oluşturduğunu
düşündürmektedir.
Kalp hücrelerinde yapısal hasar oluştuğu zaman kardiyak enzimler
hücrelerden dışarı sızar. Serumda normal değerlerin üzerinde enzim
bulunması miyokard infarktüsü ile ilişkili iskemiyi de kapsayan çeşitli patolojik
durumların klinik tanısı için geniş ölçüde kullanılmaktadır. Ayrıca iskemireperfüzyon hasarını da içeren farklı deney şartları altındaki izole kalplerden
enzim salıverilişini gösteren birçok çalışma da yapılmıştır (37,125,172).
Kısa süreli iskemi periyodlarında CK-MB değerlerinde yükselme olmamakta,
bununla birlikte hücrede irreveribl hasar meydana geldiğinde CK-MB değerleri
yükselmektedir (125). Dolayısıyla çalışmamızda 15 ve 30 dakika iskemi
132
uygulanan grupta CK-MB değerlerinde yükselme saptanmamasının nedeni
hücre ölümünün gerçekleşmemiş olmasıdır.
İskemi hasarının incelendiği deney gruplarında morfolojik değişikliklerin
saptanabilmesi amacıyla elektron mikroskobik çalışma da yapılmıştır. Çalışma
grupları içerisinde en belirgin ultrastrüktürel patolojik değişikliklerin saptandığı
grup, 15 dakika iskemi uygulanan gruptur. Miyofibrillerin dizilişi ve lizis oranı
bu grup için diğerlerine göre daha belirgin olsa da hücrelerin çoğunda çok
yüksek skor değerlerine ulaşmamamıştır. 10 dakika süren iskeminin
intraselüler ozmotik etkili partikül miktarını artırdığı, hücrenin şişmesine neden
olduğu ve meydana gelen bu değişikliklerin elektron mikroskobunda
görülebildiği
bilinmektedir
(71).
Bununla
birlikte
hücre
ve
hücre
membranındaki irreversibl hasarın 15 dakika gibi kısa süreli iskemi sonucunda
oluşmadığı, tersinir iskemiye neden olan daha uzun süreli iskemik periyodlar
sonucunda oluştuğu ileri sürülmektedir (71,175). Hücre içi ödem dikkate
alındığında 30, 45 ve 60 dakika iskemi uygulanan grupların skorlarının 15
dakika iskemi uygulanan gruptakilere oranla daha düşük olduğu görülmüştür.
15 dakika iskemi uygulanan grupta miyofibrillerin ayrılmış görülmesi ve yer yer
lizise rastlanmasının nedeni hücre içi ödem olabilir. 60 dakika iskemi
uygulanan grupta diğerlerinden farklı olarak ultrastrüktürel skorlama yapılan
sahalar dışında hasarın çok belirgin olduğu daha küçük sahalar görülmüştür.
Ancak skorlamada hücre içi elemanların tam olarak seçilebildiği ve örneğin
tamamını temsil eden sahalar seçildiğinden teknik gereği bunlar dikkate
alınmamıştır. 60 dakikalık örneklerde de bazı sahalarda belirgin hasar
olmasına rağmen çalışılan sahaların çoğunda ultrastrüktürel görünüm iskemi
oluşturulan diğer grup örneklere göre daha az olmuştur. 15, 30 ve 45 dakika
133
iskemi uygulanan grupların ise tüm sahaları değerlendirmeye dahil edilmiştir.
15 dakika iskemi uygulanan örneklerde miyofibril skorunun düşük oluşu bu
kalplerde belirgin bir fonksiyonel bozulma oluşmamasını açıklamaktadır.
Elektron mikroskobik çalışmalarda hücresel düzeyde çok detaylı bilgi
elde edilebilmesine karşılık dokunun çok az bir kısmı incelenebildiğinden daha
genel ve dokunun bütünü hakkında bilgi veren başka incelemelerin de
çalışmaya dahil edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle çalışmamızdan elde
edilen elektron mikroskobik bulgular doku hasarının belirteci olan iskemik
miyokarddan CK-MB enzim salıverilişi ve trifeniltetrazolyum boyama sonuçları
ile birlikte yorumlanmalıdır. Sonuç olarak 45 ve 60 dakika iskemi uygulanan
gruplardaki CK-MB enzim miktarındaki artış ve yine bu gruplardaki örneklerde
daha çok nekrotik alan gözlemesi, bu gruplarda daha çok hücresel hasar
meydana gelmiş olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bu gruplarda elektron
mikroskobik bulgular kalbin fonksiyonel işlevlerindeki bozulmayı bire bir
yansıtmamakadır.
30 dakika iskemi uygulanan grupta 45 ve 60 dakika iskemi uygulanan
gruplarla
kıyaslandığında
trifeniltetrazolyum
boyama
sonrasında
kalp
kesitlerinde daha az nekrotik alan gözlenmiş olması, bu gruptaki kalplerde
CK-MB artışı olmaması, elektron mikroskobik incelemede orta derecede hasar
belirten bulgulara rastlanmış olması nedeniyle ve iskemi sonrasında kalbin
mekanik
fonksiyonlarında
görülen
değişiklikler
sistolik
ve
diyastolik
disfonksiyona işaret ettiğinden çalışmamızın geri kalanında miyokardiyal
sersemleme modeli olarak 30 dakika iskemi ve 30 dakika reperfüzyon
protokolünün uygulanmasına karar verilmiştir.
134
Levosimendan tedavisinin cAMP düzeyleri üzerine etkisi
Çalışmamızda akut ve kronik levosimendan uygulamasının kalp
dokusunda cAMP miktarını artırmadığı belirlenmiştir. Bu bulgu akut ve kronik
levosimendan uygulaması için çalışmamızda seçilen dozun ilacın etkilerini
sadece kalsiyum duyarlılaştırıcı etki mekanizması üzerinden gösterdiği düşük
bir doz olduğunu doğrulamaktadır. Benzer iskemi modeli kullanılan bir başka
çalışmada günde iki kez 0.08 mg/kg oral levosimendan uygulanan ve koroner
arter ligasyonu öncesinde bolus enjeksiyonu takiben sürekli levosimendan
infüzyonuna devam edilmesinin cAMP artışına neden olmaması çalışmamızın
sonuçları ile uyumludur (26). Çalışmamızda ayrıca normoksik, iskemik ve
iskemik önkoşullama uygulanan kalplerde ölçülen cAMP miktarları açısından
da bir fark gözlenmemiştir. İskemik kalplerde normoksik olanlara göre bir artış
oluşmaması Kristof ve arkadaşlarının (81) bulguları ile uyumludur. İskeminin
doku cAMP miktarını artırdığı fakat bu artışın reperfüzyonun ilk dakikaları
içerisinde bazal düzeye döndüğü bilinmektedir (81). Bizim de çalışmamızda
iskemik
kalplerden
reperfüzyon
sonrasında
alınan
doku
örneklerinde
normoksik kalplerdekine benzer cAMP miktarları belirlenmiştir. Sonuç olarak
çalışmamızda kullanılan dozda levosimendan, kalp fonksiyonları üzerinde
saptanan etkilerini PDE III enzimini inhibe ederek değil sadece kalsiyum
duyarlılaştırıcı etkisi aracılığı ile göstermektedir.
Normal perfüzyon ve levosimendan tedavisi
İki saat iyi oksijenlenmiş koşullar altında Langendorff düzeneğinde
perfüze edilen kontrol grubundaki kalplerin fonksiyonel göstergeleri olan
LVDP, ±dP/dtmaks, kalp hızı ve perfüzyon basıncı deney süresince
135
değişmemiştir. Normal perfüzyon grubunda akut levosimendan uygulamasının
izole kalpte ölçülen parametreler üzerinde bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.
Kalp transplantlarında primer graft yetmezliği erken dönemdeki en
önemli ölüm nedenlerindendir (136). Donör organ bulunmasının zorluğu göz
önüne alındığında donör kalbin korunmasının önemi anlaşılabilir. Kalp
transplantlarında donör kalbe iskemik veya farmakolojik önkoşullama
uygulanması gündemde olan bir konudur (70). Sağlıklı kalplere akut
levosimendan
uygulanmasının
kalbin
mekanik
işlevini
değiştirmediği
çalışmamızda gösterilmektedir, bu bulgular donör kalbin levosimendan ile
önkoşullanmasının mümkün olabileceği fikrini desteklemektedir.
Kronik levosimendan verilmiş hayvanlardan izole edilen kalplerin deney
süresince iyi oksijenlenmiş koşullarda tutulması kalbin kasılma gücünü
etkilememiştir. İki veya üç hafta süre ile oral yoldan levosimendan uygulanan
hayvanlardan izole edilen normoksik kalplerde deney sonunda kalp hızında
azalma gözlenmiştir. Levosimendanın in vivo koşullarda uygulanması kalp
hızında hafif bir artışa neden olmakta ve bu artışın mekanizması kesin olarak
bilinmemekle
beraber
periferik
vazodilatasyona
bağlı
baroreseptör
aktivasyonunun rolü olduğu düşünülmektedir (51). Kullandığımız izole kalp
preparatında refleks mekanizmalar devreden çıkarılmış olduğundan izole
kalpte levosimendanın kalp hızı üzerindeki nötral veya negatif etkilerinin
görülmüş olması muhtemeldir.
İskemi hasarı ve levosimendan tedavisi
Kontrol kalplerinde 30 dk iskemi uygulaması sonrasında LVDP ve
±dP/dtmaks bazal değerlerle karşılaştırıldığında azalırken kalp hızı reperfüzyon
başlangıcında değişmemiş fakat reperfüzyon sonunda azalmıştır. Perfüzyon
136
basıncı 30 dakika iskemi uygulaması sonrasında azalmış fakat deney
sonunda artmıştır. Belirtilen değişiklikler istatistiksel olarak anlamlıdır.
Çalışmamızda İ/R uygulaması sonrasında alınan kesitlerin trifeniltetrazolyum
ile boyanması sonucunda kalp hücrelerinin canlılığının devam ettiği
gösterildiği
için
kalplerde
meydana
gelen
disfonksiyon
miyokardiyal
sersemlemenin bir sonucudur.
İskemi periyodundan 5 dk önce 0.1 µM levosimendan verilen akut etki
grubunda ve oral yoldan 7 veya 14 gün levosimendan ile tedavi edilen
gruplarda iskemi hasarının neden olduğu sistolik disfonksiyon (+dP/dtmaks’ta
azalma), reperfüzyonun hem erken döneminde hem de reperfüzyon sonunda
engellenmiştir. Bizim bulgularımızın aksine, izole kobay kalplerinde iskemi
öncesinde ve sonrasında levosimendan ile perfüzyonun miyokardiyal
sersemleme üzerindeki etkilerinin incelendiği bir çalışmada oluşan sistolik
disfonksiyonun 45 dakikalık reperfüzyon süresince devam ettiği görülmektedir
(19).
Önkoşullama
uygulanan
sıçan
kalplerinde
iskemi
sonrasında
fonksiyonel iyileşmenin diğer türlere göre daha belirgin olduğu söylenmektedir
(150). Brendt ve arkadaşlarının (19) bulguları ile bizim bulgularımızda
iskeminin etkilerinde görülen farklılık sıçan kalplerinin iskemiye daha dirençli
olmasından kaynaklanıyor olabilir. İlginç olarak 21 gün süre ile levosimendan
uygulanan İ/R hasarı grubundaki hayvanların kalplerinde reperfüzyonun erken
döneminde diğer ilaç gruplarında gözlenen iyileşme oluşmamıştır. 30 dakika
iskemiye maruz kalan kalplerde 21 gün levosimendan uygulaması ancak
reperfüzyonun sonunda kalbin fonksiyonel parametrelerinde bazal değerlere
dönülmesini sağlayabilmiştir. Bu nedenle, levosimendanın uygulama süresinin
de çalışmamızda reperfüzyon başlangıcında gözlemlediğimiz fonksiyonel
137
iyileşmede rolü olduğu düşünülebilir. Kontrol kalplerinde gözlemlenilenin
aksine, iskemi hasarı ilaçlı grupların hiçbirinde kalp hızında değişikliğe yol
açmamıştır.
Reperfüzyonun erken döneminde fonksiyonel iyileşme gözlenmesi
levosimendanın sersemlemeye karşı kalbi koruduğunu göstermektedir. Bu
bulgular iskemi öncesinde akut veya oral yoldan kronik olarak levosimendan
uygulanmasının kalbi iskemiye karşı koruduğunu düşündürmektedir ve
çalışmamızın
bulguları
literatür
ile
uyumludur
(27,81,90,159).
Levosimendanın sadece oral yol ile uygulanmasının miyokardiyal iskemiye
karşı kalbin fonksiyonlarını koruyabileceği ilk kez tarafımızdan gösterilmiştir.
Çeşitli araştırmalarda kalp yetmezliği hastalarında (50,138) ve
deneysel koşullarda oluşturulan iskemi öncesinde (26,89) oral yoldan
verilen levosimendanın yararlı etkileri olduğu belirtilmektedir. Çalışmamızda
da oral yoldan verilen levosimendanın yararlı etkileri gözlenmiştir. Nanas ve
arkadaşları (116) tarafından, 24 saat sürekli dobutamin infüzyonuna rezistan
şiddetli kalp yetmezliği hastalarında başlangıç tedavisinden sonra iki haftada
bir tekrarlanan levosimendan infüzyonlarının hastaların sağkalım süresini
uzattığı bildirilmiştir. Benzer şekilde, Parissis ve arkadaşları (128), şiddetli
kalp yetmezliğinde levosimendan infüzyonunun yararlı etkilerinin gözlendiğini,
bu etkilerin 3 hafta kadar devam ettiğini ve dekompansasyon oluşmadan önce
hastalara 20 günde bir tekrarlanan levosimendan uygulamasının yapıldığını
belirtmektedir. Araştırmamızın sonuçları levosimendanın oral yoldan uzun
süreli kullanımının akut tek doz uygulanması ile eşit seviyede kalbin mekanik
işlevini koruduğunu göstermektedir. Oral yoldan ilaç verilişinin hasta uyuncunu
artırma,
hastanede
uygulama
zorunluluğunun
138
ortadan
kalkması
gibi
üstünlükleri bulunmaktadır. Bu nedenle, çalışmamızın sonuçları tekrarlanan
levosimendan
uygulamasının
gerektiği
durumlarda
uygulama
kolaylığı
açısından oral yoldan ilaç verilişinin infüzyon ile uygulamaya tercih
edilebileceğini ortaya koymaktadır.
İskemik önkoşullama ve levosimendan tedavisi
Kısa süreli, tekrarlanan iskemi ve reperfüzyon periyodlarını takiben
kalbin uzun süreli iskemi sonrasında meydana gelen nekroza ve aritmiler
başta olmak üzere fonksiyon bozukluklarına karşı korunması iskemik
önkoşullama
olarak
tanımlanmıştır
(70).
KATP
kanallarının
kalbin
korunmasında önemli bir mediyatör ve/veya son-efektör olduğu gösterilmiştir
(159). Hayvan çalışmalarındaki gözlemler, levosimendanın KATP kanallarını
açmak suretiyle iskemik önkoşullamayı taklit ettiğini, kalp fonksiyonlarını
iyileştirdiğini ve hücresel düzeyde koruyucu olduğunu göstermiştir (159).
Akut miyokard infarktüsü gibi önceden tahmin edilemeyerek iskemik
önkoşullamanın
uygulanamadığı
patolojik
durumlarda
farmakolojik
önkoşullamanın tedaviye sunulmasının yararlı olabileceği düşünülmekte ve
potansiyel önkoşullayıcı ajanların bu açıdan araştırılması devam etmektedir
(29). İskemik ve farmakolojik önkoşullamanın uygulanabilirliğinin önerildiği
bazı
klinik
alanlar
arasında
anjiyoplasti,
KABG
ameliyatları,
kalp
transplantlarında donör kalbin önkoşullanması, stabil veya stabil olmayan
anjina bulunmaktadır (70). Önerilen bu alanlarda bazı ön denemeler
yapılmaya başlanmıştır (140,159). Yapılan çalışmalarda sol ventrikül
fonksiyonu zayıf olan yüksek risk grubundaki hastalara KABG, kapak
replasmanı veya her ikisinin birlikte uygulanacağı cerrahi prosedürlerden önce
levosimendan infüzyonu yapılarak ilacın yararlı olduğu gözlenmiştir (140).
139
Çalışmamızda da, üç kez 5’er dakikalık iskemi ve reperfüzyon
periyodlarını takiben uzun süreli (30 dk) iskemiye maruz bırakılan kalplerin
LVDP, ±dP/dtmaks, kalp hızı ve perfüzyon basıncı değerleri bazal değerlerle
karşılaştırıldığında iskemi sonrasında değişmediği gözlenmiştir. İskemi hasarı
protokolü uygulanan kronik veya akut levosimendan gruplarındaki kalplerde
ilacın iskemiye karşı kalbin mekanik fonksiyonlarını koruyucu yöndeki etkileri
kontrol kalplerinde iskemik önkoşullama etkileri ile karşılaştırılmıştır. İskemik
önkoşullama, akut ve kronik levosimendan uygulamalarının iskemiye karşı eşit
derecede koruyucu etkinlik gösterdiği gözlemlenmiştir. Levosimendanın
farmakolojik bir önkoşullayıcı olduğu çalışmamızda elde edilen bu bulgular
ışığında söylenebilir. Önkoşullama cevabının oluşması için minumum süreli
iskemiye ihtiyaç olduğu ve belirli bir eşik uyarıya ulaşılması gerektiği
bilinmektedir (159). Yaptıkları çalışmada Tritapepe ve arkadaşları (159),
önerilen klinik dozlarda KABG öncesinde verilen levosimendanın önkoşullayıcı
etki sağladığını bildirmektedirler. Çalışmamızda kullanılan levosimendan akut
etki dozu klinikte kullanılan dozlarda erişilen plazma konsantrasyonuna
yakındır ve bulgularımız Tritapepe ve arkadaşlarının (159) gözlemlerini
destekler niteliktedir. Ayrıca çalışmamızda sıçanlara 7, 14 veya 21 gün süre
ile günde bir kez oral yoldan 0.2 mg/kg levosimendan verilmesinin
önkoşullayıcı cevabın oluşması için yeterli olduğu gösterilmiştir.
Ayrıca, uzun süreli iskemi periyodlarına karşı kalbin mekanik işlevini
koruyucu etkileri yönünden iskemik ve farmakolojik önkoşullamanın eşzamanlı
uygulanmasının tek başlarına uygulanmalarına göre bir avantajının olup
olmadığının araştırılması amacıyla akut ve kronik etki gruplarındaki kalplerde
eşzamanlı iskemik önkoşullama protokolü de uygulanmıştır. Levosimendan
140
akut ve kronik etki gruplarında ilaçla eşzamanlı iskemik önkoşullama
uygulanmasının LVDP, ±dP/dtmaks, kalp hızı ve perfüzyon basıncı değerleri
açısından sadece iskemik önkoşullama uygulanan gruptakine benzer bir
koruma oluşturduğu gösterilmiştir. Bu bulgularda istatistiksel anlamlılığın
görülmemesinin nedeni veri sayısının yeterli olmamasından kaynaklanabilir.
Diğer bir olasılık ise levosimendan ve iskemik önkoşullamanın aynı yolakları
aktive etmek suretiyle koruyucu etkinliklerini göstermiş olması ve bu iki
uygulama
arasında
aditif
bir
etkileşme
görülmemiş
olmasıdır.
Klinik
uygulamalara getireceği yenilikler düşünülerek iskemik önkoşullama ile birlikte
uzun süreli levosimendan uygulamasının iskemiye karşı koruyucu etkinliği ileri
çalışmalarla incelenmelidir. Ayrıca çalışmamızdan elde edilen bulgular,
levosimendan ile birlikte iskemik önkoşullama uygulanmasının biribirlerinin
etkilerini
azaltmadığını
gösterdiğinden
gerektiğinde
farmakolojik
ve
farmakolojik olmayan uygulamaların aynı anda kullanılabileceğini ortaya
koymaktadır.
Levosimendanın aritmiler üzerindeki etkisi
Akut ya da kronik levosimendan uygulamasının normoksik, iskemik ve
önkoşullanmış kalplerde kontrol grubuna göre aritmi sıklığını ve süresini
artırmadığı gözlenmiştir. Bu bulgu hem hayvanlarda (27,89) hem de
insanlarda
(94,119,126,146,155)
levosimendanın
aritmojenik
potansiyelinin incelendiği çalışmaların bulguları ile uyumludur.
Kontrol, LA, L2 ve L3 gruplarında, iskemi hasarı ve iskemik önkoşullama
protokolü uygulanan kalplerde ise normal perfüzyon uygulanan grupla
karşılaştırıldığında aritmi insidans ve süresinde bir artış gözlemlenmiştir.
Koroner arterleri normal olan hayvan modellerinde iskemik miyokardın
141
reperfüzyonunun VF ve VT dahil olmak üzere ritim bozukluklarına yol açtığı
bilinmektedir. Ayrıca insanlarda da trombolitik tedavi sonrasında reperfüzyon
aritmileri gelişebildiği ve bu reperfüzyon aritmilerinin koroner iskeminin
atlatılmasından sonraki dönemde gözlenen ani ölüm nedenlerinden biri
olduğu ileri sürülmektedir (100). İskemik önkoşullamanın sıçan ve köpek
haricindeki bazı türlerde nötral veya hafif aritmojenik etkileri olduğu
bilinmektedir (176). Çalışmamızda normoksik kalplerle karşılaştırıldığında
iskemik ve önkoşullanmış kalplerde aritmi insidans ve süresinde artış olması
beklenen bir sonuç olmakla birlikte iskemi hasarı ve iskemik önkoşullama
protokolleri karşılaştırıldığında bu gruplar arasında aritmi insidans ve süresi
arasında bir fark gözlenmemiştir. Bu durumda önkoşullamanın ya da
önkoşullama ile birlikte levosimendan tedavisinin aritmojenik etkili olduğunu
söylemek zordur.
Levosimendan tedavisinin CK-MB düzeyleri üzerine etkisi
Bu çalışmada, tüm gruplardan 30., 60., 90., ve 120. dakikalarda koroner
akım sıvıları alınmış ve kardiyak hücre hasarının belirlenmesi amacı ile CKMB ölçümleri yapılmıştır. 30 dakika süre ile global iskemi uygulanması
sonrasında reperfüzyonun ilk dakikalarında (90. dk) alınan koroner perfüzatta
yapılan ölçümlerden elde edilen CK-MB değerleri ile bazal CK-MB değerleri
arasında bir fark olmadığı belirlenmiştir. Reperfüzyon sonunda (120. dk)
ölçülen CK-MB değerlerinin ise bazal değerlerden istatistiksel olarak anlamlı
şekilde daha az olduğu saptanmıştır. Diğer bütün gruplarda, koroner
perfüzatta
yapılan
kardiyak
enzim
değerlerinin
bazal
değerler
ile
karşılaştırılması sonucu herhangi bir fark saptanmamıştır. İzole perfüze
kalplerde yapılan farklı çalışmalarda 30 dakika ve üzerindeki sürelerde iskemi
142
uygulanmasının irreversibl doku hasarı oluşturduğu ve kreatin kinaz
salıverilişinde anlamlı bir artışa neden olduğu gösterilmiştir (37,125). Ancak
bizim çalışmamızda, kalp kasında oluşan hasarın irreversibl olmadığı CK-MB
değerinde bir yükselme olmaması ile gösterilmiştir. Ayrıca çalışmamızda
tetrazoliyum boyama ile yapılan infarkt alanı ölçümlerinde de 30 dakikalık
iskeminin kalp dokusunda nekroz oluşturmadığı gözlemlenmiştir. İskemi
süresi arttıkça kalp kasında oluşan hasarın kalıcı olması söz konusudur.
Palmer ve arkadaşlarının (125) yaptıkları çalışmada CK-MB artışı ve kalıcı
doku hasarı oluşması kullandıkları farklı deney protokolüne bağlanabilir.
Çalışmamızda, 30 dakika iskemi ve 30 dakika reperfüzyon sonrasında
koroner perfüzatta kardiyak enzim CK-MB düzeylerinin değişmemesi ancak
kalbin
hemodinamik
parametrelerinde
değişiklik
oluşması
miyokard
hücrelerinde yapısal bir hasar oluşmadığını göstermektedir.
Kronik levosimendan tedavisinin vasküler etkileri
Levosimendan vazodilatör etkisi nedeniyle koroner arter baypas
graftlarında oluşabilecek arter spazmında, portal ve pulmoner basıncın
yükseldiği
durumlarda
kullanılabileceği
gibi
vazodilatör
etkinliği
kalp
rahatsızlıklarındaki kullanım alanlarında da yararlı olabilecektir. Diğer taraftan
ilacın yaygın vazodilatasyon oluşturması özellikle uzun süreli profilaktik
kullanımını kısıtlayabilecek istenmeyen bir etki olacaktır ve bu nedenle
levosimendan ile damar üzerinde kasılma ve gevşeme oluşturan çeşitli ajanlar
arasındaki ilişkinin incelenmesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle, çalışmamızın bu
bölümünde kronik levosimendan tedavisi uygulanan sıçanlardan izole edilen
torasik aortalarda çeşitli vazokonstriktör ve vazodilatör ajanların etkinlikleri ve
bu etkilerde endotelyumun olası rolü incelenmiştir. Oral yoldan 21 gün gibi
143
uzun süreli levosimendan kullanımının vasküler reaktivite üzerindeki etkileri ilk
kez bu çalışmada incelenmiştir.
21 gün oral yoldan levosimendan ile tedavi edilen hayvanlardan izole
edilen endotelli ve endotelsiz torasik aortalarda 120 mM KCl uygulaması eşit
düzeyde kasılma yanıtlarına neden olmuştur. Oluşan kasılma yanıtları ile
kontrol grubunun endotelli ve endotelsiz damar yanıtları arasında bir fark
gözlenmemiştir. Yüksek konsantrasyonda K+ kullanılarak ve kümülatif
levosimendan eklenerek yapılan in vitro çalışmalarda kasılma oluşturmak için
kullanılan K+ konsantrasyonu arttıkça levosimendanın vazodilatör etkinliğinin
azaldığı bildirilmiştir (177). Bizim çalışmamızda kullanılan yüksek K+
konsantrasyonunda
levosimendanın
kasılmaları
azaltıcı
bir
etkisi
gözlenmemiştir. KCl ile oluşan depolarizasyon voltaja duyarlı Ca+2 kanallarının
açılmasına neden olarak hücre içi Ca+2 konsantrasyonu artışına yol açar ve
böylece damar düz kası kasılır. Bowman ve arkadaşları (18) yaptıkları
çalışmada levosimendanın 80 mM KCl ile oluşan hücre içi Ca+2 artışını
azaltmaksızın gevşeme oluşturduğunu bildirmişlerdir. Ancak Krassoi ve
arkadaşlarının (80) çalışmalarında ise ekstraselüler Ca+2 artırıldığında
levosimendan gevşemelerinin azaldığı hatta damarların bir kısmında kasılma
oluştuğu bildirilmiştir. Ekstraselüler Ca+2 konsantrasyonu yükseldikçe uyarı
halinde voltaja duyarlı Ca+2 kanallarından hücre içine daha fazla Ca+2 girmesi
söz
konusudur.
Araştırmacıların
gözlemlediklerine
benzer
şekilde
çalışmamızda kullanılan yüksek KCl konsantrasyonunun oluşturacağı hücre
içi Ca+2 konsantrasyon artışı nedeniyle levosimendanın kasılma yanıtlarını
azaltıcı bir etkisinin gözlenmemiş olması olasıdır. Ayrıca sıçan mezenterik
arterinde yapılan bir çalışmada (121) 30 mM KCl ile oluşan kasılma yanıtının
144
1-1000 µM levosimendan uygulaması sonrasında azalmış olması, bizim
kullandığımız levosimendan dozunun kasılma yanıtlarını azaltmayacak kadar
düşük bir doz olduğunu da göstermektedir.
Çalışmamızda, α-adrenerjik reseptör agonisti olan fenilefrin maksimum
kasılma yanıtları ve duyarlılığı üzerinde kronik levosimendan tedavisinin ve
endotelsizleştirmenin bir etkisi olmadığı gösterilmiştir. Fenilefrin ile kasılma
oluşturulan
damarlar
üzerinde
kümülatif
levosimendan
uygulamasının
etkilerinin incelendiği iki çalışmada (165,179) ilacın gevşetici etkisi
gösterilmiştir.
Bu
çalışmalarda
belirgin
gevşeme
etkisinin
gözlendiği
levosimendan konsantrasyonları olan 3 ve 10 µM konsantrasyonlar, klinikte
kullanılan dozlarda ölçülen levosimendan plazma konsantrasyonundan (0.2
µM) oldukça yüksektir. Çalışmamızda levosimendan plazma konsantrasyonu
ölçülmemiş olmasına rağmen kronik tedavi için seçilen ilaç dozunun klinikte
kullanılana benzer ve önemli vasküler yan etkiler oluşturmayacak kadar düşük
bir doz olmasına dikkat edilmiştir. 0.5 mg’lık tek bir oral levosimendan
dozunun pik plazma konsantrasyonunun 20 ng/mL (0.07 µM) olduğu
bildirilmiştir
(145).
Çalışmamızda
0.2
mg/kg/gün
dozunda
kullanılan
levosimendan ile nispeten daha düşük plazma konsantrasyonu elde edilmesi
ve
bu
nedenle
fenilefrin
kasılma
yanıtlarının
baskılanmamış
olması
mümkündür. Ayrıca, levosimendanın düz kas tonusunu azaltıcı etkisinin
mekanizmasının ilacın konsantrasyonuna bağlı olduğu kadar kan damarının
tipine ve incelenen türe de bağlı olabileceği bildirilmiştir (182). Bu nedenle,
çalışmamızda
fenilefrin
maksimum
kasılma
yanıtları
üzerinde
kronik
levosimendan ile tedavi ve endotelsizleştirmenin bir etki oluşturmamış
145
olmasının nedeni türe özgü yanıt farklılıkları ve çalışılan damarların farklı
olması olabilir.
Kronik levosimendan tedavisi endoteli sağlam olan damarlarda 5-HT
maksimum kasılma yanıtlarının artmasına, duyarlılığının ise azalmasına
neden olmuştur. 5-HT kasılma yanıtları üzerinde kümülatif olarak izole organ
banyolarına eklenen levosimendanın etkilerinin incelendiği iki çalışmada
(54,178) yaklaşık 3 µM levosimendan, 5-HT maksimum kasılma yanıtlarında
%35’lik bir azalma oluşturmuştur. Çalışmamızda bu kontraktil ajan ile ilgili
olarak gözlemlenen farklılık levosimendanın in vivo olarak verilişine, kullanılan
ilaç konsantrasyonuna, damar tipinin farklılığına ve türler arası farklılığa bağlı
olabilir. Kontrol ve ilaçlı gruplarda endotelsizleştirme işlemi sonucunda 5-HT
maksimum kasılma yanıtı ve duyarlılığı değişmemiştir.
Çalışmamızda kronik levosimendan uygulamasının gevşetici ajan
yanıtları
üzerindeki
etkileri
incelendiğinde
levosimendanın
asetilkolin
duyarlılığını artırdığı ve endotelsiz damarlarda NG maksimum gevşeme
yanıtlarını artırdığı bulunmuştur. Ayrıca, kronik levosimendan uygulamasının
endoteli sağlam damarlarda da NG gevşeme yanıtını artırma eğilimi olduğu
görülmüştür. Kronik levosimendan tedavisinin asetilkolin duyarlılığını artırması
ve nitrogliserin gevşemelerini artırma eğiliminin olması vazodilatör ajanlarla
aditif bir etkinliğin söz konusu olabileceğini düşündürmektedir. Vücutta NO’ya
dönüştürülerek etkisini gösteren bir vazodilatör olan izosorbid-5-mononitrat ile
sağlıklı deneklerde yapılan bir çalışmada levosimendan ve NO aracılığı ile
etkisini gösteren bu ilaç arasında aditif bir etkileşme olmadığı gösterilmiştir
(151). Döpfmer ve arkadaşlarının (24) bildirdiği vakada ise başarılı bir
KABG ameliyatı sonrasında graft vazospazmı gelişen bir hastada NG,
146
diltiazem ve milrinon uygulamaları sonuç vermeyince sol ventriküler asist
cihazı
uygulanmış,
tekrarlayan
vazospazm
nedeniyle
belirtilen
vazodilatörlerden yeterli sonuç alınamaması sonrasında hastaya sistemik
olarak levosimendan verilmesine karar verilmiştir. Yazarlar bu vakada ancak
levosimendan
levosimendanın
uygulaması
erken
sonrasında
iyileşmeye
stabilizasyonun
katkısının
olduğunu
sağlandığını
ve
düşündüklerini
belirtmişlerdir (24). Çalışmamızdan elde ettiğimiz veriler doğrultusunda
anlatılan vaka yorumlandığında levosimendanın NG ile aditif vazodilatör
etkinlik
oluşturması
sonucunda
hastanın
vazospazmının
çözülmüş
olabileceğini düşünebiliriz. Ortak etki mekanizmasına sahip olan NG ve
izosorbid-5-mononitratın levosimendan ile etkileşimleri arasında gözlemlenen
bu farklılığın nedeni ile vazodilatör ajanlar ve levosimendan arasındaki
etkileşimler ileri araştırmalar ile değerlendirilmelidir. Baypas ameliyatlarında
graft spazmı önemli bir problemdir ve nitrogliserinin kasılmış halde olan graftı
gevşetmede en etkili ilaçlardan biri olduğu bilinmektedir (112). Kronik
levosimendan tedavisinin klinikte çok kullanılmakta olan nitrogliserinin
maksimum gevşeme yanıtlarını artırıcı yöndeki etkisi ileri çalışmalar ile
kanıtlandığı takdirde levosimendanın profilaktik kullanımı açısından özellikle
önemli olabilir.
147
5 SONUÇ VE ÖNERİLER
İzole Langendorff perfüze sıçan kalplerine 30 dakika global iskemi
uygulanması, kalp fonksiyonlarında bozulmaya neden olmuş ancak kardiyak
enzim CK-MB düzeyini değiştirmemiş, nekroza neden olmamış ve hücrelerde
orta şiddette yapısal bozukluğa neden olmuştur. Bu çalışmanın bulguları sıçan
kalbinde 30 dakika global iskemi uygulamasının uygun bir miyokardiyal
sersemleme modeli olduğunu göstermiştir.
İzole perfüze sıçan kalplerinde preiskemik dönemde hem 0.1 µM akut
levosimendan tedavisi hem de 7, 14 ve 21 gün süre ile oral yoldan 0.2
mg/kg/gün kronik levosimendan tedavisi, 30 dakika süreli iskemiye karşı
kalbin
mekanik
işlevlerini
korumuştur.
Oral
yoldan
levosimendan
uygulanmasının miyokardiyal iskemiye karşı kalbin kontraktil fonksiyonlarını
koruduğu ilk kez tarafımızdan gösterilmiştir.
Bu çalışmanın sonuçları, tekrarlanan ilaç uygulamasının gerektiği
durumlarda,
günümüzde
klinikte
kullanılan
intravenöz
levosimendan
uygulamasının getirdiği zorlukları taşımayan oral yoldan kronik kullanımın
tercih edilebileceğini göstermiştir.
Çalışmamızda
levosimendanın
hem
bir
değerlendirilebileceğini
akut
hem
farmakolojik
düşündüren
de
kronik
önkoşullayıcı
bulgular
elde
olarak
uygulanan
ajan
edilmiştir.
olarak
Klinikte
anjiyoplasti, KABG ve diğer kardiyak girişimler gibi programlı iskemi
uygulanan durumlar ile kalp transplantlarında donör kalbin önkoşullanması
gibi durumlarda levosimendan kullanımının söz konusu olabileceği bu
çalışmanın bulguları ile desteklenmiştir. Ayrıca çalışmamızda, iskemik
önkoşullama ile birlikte akut ve kronik levosimendan uygulamasının iskemiye
karşı koruyuculuğu değiştirmediği ve birlikte güvenle uygulanabileceği
gösterilmiştir.
Kronik levosimendan uygulamasının vasküler reaktivite üzerine etkileri ilk
kez bu çalışmada incelenmiştir. İlacın kronik kullanımının gevşetici ajanların
duyarlılık ve maksimum gevşeme yanıtlarını artırma yönündeki eğilimi baypas
ameliyatları sonrasında sık karşılaşılan bir sorun olan graft spazmının tedavisi
açısından ilacın profilaktik kullanımına yeni bir bakış açısı getirebilir.
Levosimendanın vazodilatör ve kardiyoprotektif etkilerine ilişkin bu çalışmadan
elde edilen bulguların ileri araştırmalar ile desteklenmesi planlanmaktadır.
149
6 ÖZET
Levosimendanın kalp yetmezliğindeki akut kullanımına ilişkin bilgiler
olmakla birlikte ilacın uzun süreli ve oral kullanımının miyokard iskemisi,
iskemik önkoşullama ve sistemik damarlar üzerindeki etkileri hakkında yeterli
bilgi bulunmamaktadır.
İzole Langendorff perfüze sıçan kalplerine 30 dakika global iskemi
uygulanması, kalp fonksiyonlarında bozulmaya neden olmuş ancak kardiyak
enzim
CK-MB
düzeyini
değiştirmemiş,
nekroza
neden
olmamış
ve
ultrastrüktürel düzeyde hücrelerde orta şiddette yapısal bozukluğa neden
olmuştur. Bu çalışmanın bulguları sıçan kalbinde 30 dakika global iskemi
uygulamasının
uygun
bir
miyokardiyal
sersemleme
modeli
olduğunu
göstermiştir.
İzole perfüze sıçan kalplerinde preiskemik dönemde 0.1 µM akut
levosimendan tedavisi ve 7, 14 ve 21 gün süre ile oral yoldan 0.2 mg/kg/gün
kronik levosimendan tedavisi, 30 dakika süreli iskemiye karşı kalbin mekanik
işlevlerini korumuştur. Bu nedenle, tekrarlanan levosimendan uygulamasının
gerektiği durumlarda intravenöz uygulamanın getirdiği zorlukları taşımayan
oral yoldan kronik tedavi tercih edilebilir.
Çalışmamızda
levosimendanın
hem
bir
değerlendirilebileceğini
akut
hem
farmakolojik
düşündüren
de
kronik
önkoşullayıcı
bulgular
elde
olarak
uygulanan
ajan
edilmiştir.
olarak
Klinikte
anjiyoplasti, koroner arter baypas graftı ve diğer kardiyak girişimler gibi
programlı iskemi uygulanan durumlar ile kalp transplantlarında donör kalbin
önkoşullanması gibi durumlarda levosimendan kullanımının söz konusu
olabileceği bu çalışmanın bulguları ile desteklenmiştir. Ayrıca iskemik
önkoşullama ile birlikte akut ve kronik levosimendan uygulamasının iskemiye
karşı koruyuculuğu değiştirmediği ve birlikte güvenle uygulanabileceği
gösterilmiştir.
Kronik levosimendan ile tedavinin vasküler etkileri ilk kez bu çalışmada
incelenmiştir. Levosimendanın gevşetici ajanların duyarlılık ve maksimum
gevşeme yanıtlarını artırma yönündeki eğilimi, ileri araştırmalar ile kanıtlandığı
takdirde, baypas ameliyatları sonrasında sık karşılaşılan bir sorun olan graft
spazmının tedavisi açısından ilacın profilaktik kullanımına yeni bir bakış açısı
getirebilir.
151
ABSTRACT
Short term efficacy of levosimendan in heart failure is well known,
however there is insufficient information about the long term and oral
administration of this drug on myocardial ischemia, systemic arteries and
concomitant use with ischemic preconditioning.
Our data shows that, in Langendorff perfused rat hearts 30 minutes of
global ischemia is an appropriate stunning model as this duration of ischemia
induces functional deterioration and mild ultrastructural changes without
increasing CK-MB and necrosis.
Levosimendan administered before ischemia acutely (0.1 µM) or
chronically (0.2 mg/kg/day, p.o., 7, 14 or 21 days) protected the mechanical
functions of isolated rat hearts from ischemic injury. These results show that in
need of repetitive drug administration levosimendan can be used orally as oral
route have advantages over intravenous route in terms of administration
facility.
Our data suggest that levosimendan can be considered as a
pharmacological preconditioning agent and can be used both acutely and
chronically in settings of programmed myocardial ischemia such as
angioplasty or bypass surgery and preconditioning the donor heart in
transplants. Additionally, concomitant use of acute or chronic levosimendan
with ischemic preconditioning does not alter protection afforded by ischemic
preconditioning and can be used safely.
This is the first study to investigate the effects of chronic levosimendan
therapy on vascular reactivity. If the trend of levosimendan to increase the
sensitivity and maximum relaxation responses to vasorelaxant agents can be
assured with further investigations this can be a novel strategy for
administration of levosimendan prophlactically for relief of graft spasm after
bypass surgery.
153
7 Yararlanılan Kaynaklar
1. Addison, P. D., Neligan, P. C., Ashrafpour, H. et al. (2003). Noninvasive remote
ischemic preconditioning for global protection of skeletal muscle against infarction.
Am J Physiol Heart Circ Physiol, 285: H1435-H1443.
2. Akar, F., Manavbasi, Y., Parlar, A. I. et al. (2007). The Gender Differences in the
Relaxation to Levosimendan of Human Internal Mammary Artery. Cardiovasc Drugs
Ther, 21: 331-338.
3. Alkhulaifi, A. M., Pugsley, W. B. and Yellon, D. M. (1993). The influence of the time
period between preconditioning ischemia and prolonged ischemia on myocardial
protection. Cardioscience, 4: 163-169.
4. Ambros, J. T., Herrero-Fresneda, I., Borau, O. G. et al. (2007). Ischemic
preconditioning in solid organ transplantation: from experimental to clinics. Transpl
Int, 20: 219-229.
5. Antila, S., Jarvinen, A., Akkila, J. et al. (1997). Studies on psychomotoric effects and
pharmacokinetic interactions of the new calcium sensitizing drug levosimendan and
ethanol. Arzneimittelforschung, 47: 816-820.
6. Antila, S., Pesonen, U., Lehtonen, L. et al. (2004). Pharmacokinetics of levosimendan
and its active metabolite OR-1896 in rapid and slow acetylators. Eur J Pharm Sci, 23:
213-222.
7. Antoniades, C., Tousoulis, D., Koumallos, N. et al. (2007). Levosimendan: beyond its
simple inotropic effect in heart failure. Pharmacol Ther, 114: 184-197.
8. Arnold, J. M., Howlett, J. G., Dorian, P. et al. (2007). Canadian Cardiovascular
Society Consensus Conference recommendations on heart failure update 2007:
Prevention, management during intercurrent illness or acute decompensation, and
use of biomarkers. Can J Cardiol, 23: 21-45.
9. Avgeropoulou, C., Andreadou, I., Markantonis-Kyroudis, S. et al. (2005). The Ca2+sensitizer levosimendan improves oxidative damage, BNP and pro-inflammatory
cytokine levels in patients with advanced decompensated heart failure in comparison
to dobutamine. Eur J Heart Fail, 7: 882-887.
10. Baines, C. P., Goto, M. and Downey, J. M. (1997). Oxygen radicals released during
ischemic preconditioning contribute to cardioprotection in the rabbit myocardium. J
Mol Cell Cardiol, 29: 207-216.
11. Barbosa, V., Sievers, R. E., Zaugg, C. E. et al. (1996). Preconditioning ischemia time
determines the degree of glycogen depletion and infarction size reduction in rat
hearts. American Heart Journal, 131: 224-230.
12. Barisin, S., Husedzinovic, I., Sonicki, Z. et al. (2004). Levosimendan in off-pump
coronary artery bypass: a four-times masked controlled study. J Cardiovasc
Pharmacol, 44: 703-708.
13. Benezet-Mazuecos, J. and de la Hera, J. (2007). Peripartum cardiomyopathy: A new
successful setting for levosimendan. Int J Cardiol, in press.
14. Boknik, P., Neumann, J., Kaspareit, G. et al. (1997). Mechanisms of the contractile
effects of levosimendan in the mammalian heart. J Pharmacol Exp Ther, 280: 277283.
15. Bolli, R. (1992). Myocardial 'stunning' in man. Circulation, 86: 1671-1691.
16. Bolli, R. and Marban, E. (1999). Molecular and cellular mechanisms of myocardial
stunning. Physiol Rev, 79: 609-634.
17. Bonventre, J. V. (2002). Kidney ischemic preconditioning. Curr Opin Nephrol
Hypertens, 11: 43-48.
18. Bowman, P., Haikala, H. and Paul, R. J. (1999). Levosimendan, a calcium sensitizer
in cardiac muscle, induces relaxation in coronary smooth muscle through calcium
desensitization. J Pharmacol Exp Ther, 288: 316-325.
19. Brendt, P., Behrends, M. and Peters, J. (2008). Myocardial stunning following no flow
ischaemia is diminished by levosimendan or cariporide, without benefits of combined
administration. Resuscitation, 76: 95-102.
20. Das, B. and Sarkar, C. (2007). Pharmacological preconditioning by levosimendan is
mediated by inducible nitric oxide synthase and mitochondrial KATP channel
activation in the in vivo anesthetized rabbit heart model. Vascular Pharmacology, 47:
248-256.
21. De Luca L., Colucci, W. S., Nieminen, M. S. et al. (2006). Evidence-based use of
levosimendan in different clinical settings. Eur Heart J, 27: 1908-1920.
22. De Witt, B. J., Ibrahim, I. N., Bayer, E. et al. (2002). An analysis of responses to
levosimendan in the pulmonary vascular bed of the cat. Anesth Analg, 94: 1427-33.
23. Deutsch, E., Berger, M., Kussmaul, W. G. et al. (1990). Adaptation to ischemia during
percutaneous transluminal coronary angioplasty. Clinical, hemodynamic, and
metabolic features. Circulation, 82: 2044-2051.
24. Dopfmer, U. R., Braun, J. P., Grosse, J. et al. (2005). Temporary left ventricular assist
and levosimendan for coronary artery spasm. Interact Cardiovasc Thorac Surg, 4:
316-318.
155
25. Dos Santos P., Kowaltowski, A. J., Laclau, M. N. et al. (2002). Mechanisms by which
opening the mitochondrial ATP- sensitive K(+) channel protects the ischemic heart.
Am J Physiol Heart Circ Physiol, 283: H284-H295.
26. Du Toit, E., Hofmann, D., McCarthy, J. et al. (2001). Effect of levosimendan on
myocardial contractility, coronary and peripheral blood flow, and arrhythmias during
coronary artery ligation and reperfusion in the in vivo pig model. Heart, 86: 81-87.
27. Du Toit, E. F., Muller, C. A., McCarthy, J. et al. (1999). Levosimendan: effects of a
calcium sensitizer on function and arrhythmias and cyclic nucleotide levels during
ischemia/reperfusion in the Langendorff-perfused guinea pig heart. J Pharmacol Exp
Ther, 290: 505-514.
28. Edes, I., Kiss, E., Kitada, Y. et al. (1995). Effects of Levosimendan, a cardiotonic
agent targeted to troponin C, on cardiac function and on phosphorylation and Ca2+
sensitivity of cardiac myofibrils and sarcoplasmic reticulum in guinea pig heart. Circ
Res, 77: 107-113.
29. Edwards, R. J., Saurin, A. T., Rakhit, R. D. et al. (2000). Therapeutic potential of
ischaemic preconditioning. Br J Clin Pharmacol, 50: 87-97.
30. Eisen, A., Fisman, E. Z., Rubenfire, M. et al. (2004). Ischemic preconditioning: nearly
two decades of research. A comprehensive review. Atherosclerosis, 172: 201-210.
31. Ellger, B. M., Zahn, P. K., Van Aken, H. K. et al. (2006). Levosimendan: a promising
treatment for myocardial stunning? Anaesthesia, 61: 61-63.
32. Endoh, M. (2001). Mechanism of action of Ca2+ sensitizers--update 2001.
Cardiovasc Drugs Ther, 15: 397-403.
33. Endoh, M. (2002). Mechanisms of action of novel cardiotonic agents. J Cardiovasc
Pharmacol, 40: 323-338.
34. Erdei, N., Papp, Z., Pollesello, P. et al. (2006). The levosimendan metabolite OR1896 elicits vasodilation by activating the K(ATP) and BK(Ca) channels in rat isolated
arterioles. Br J Pharmacol, 148: 696-702.
35. Figgitt, D. P., Gillies, P. S. and Goa, K. L. (2001). Levosimendan. Drugs, 61: 613-627.
36. Follath, F., Cleland, J. G. F., Just, H. et al. (2002). Efficacy and safety of intravenous
levosimendan compared with dobutamine in severe low-output heart failure (the LIDO
study): a randomised double-blind trial. The Lancet, 360: 196-202.
37. Galinanes, M. and Hearse, D. J. (1990). Assessment of ischemic injury and protective
interventions: the Langendorff versus the working rat heart preparation. Can J
Cardiol, 6: 83-91.
38. Garcia-Dorado, D., Rodriguez-Sinovas, A., Ruiz-Meana, M. et al. (2006). The endeffectors of preconditioning protection against myocardial cell death secondary to
ischemia-reperfusion. Cardiovasc Res, 70: 274-285.
156
39. Gelpi, R. J., Morales, C., Cohen, M. V. et al. (2002). Xanthine oxidase contributes to
preconditioning's preservation of left ventricular developed pressure in isolated rat
heart: developed pressure may not be an appropriate end-point for studies of
preconditioning. Basic Res Cardiol, 97: 40-46.
40. Ghadially, F. N., (1975). Ultrastructural pathology of the cell. In:
London and Boston, pp. 406-415.
Butterworths,
41. Ghosh, S., Standen, N. B. and Galinanes, M. (2000). Evidence for mitochondrial K
ATP channels as effectors of human myocardial preconditioning. Cardiovasc Res, 45:
934-940.
42. Gowda, R. M., Khan, I. A., Vasavada, B. C. et al. (2004). Reversible myocardial
dysfunction: basics and evaluation. Int J Cardiol, 97: 349-353.
43. Grippo, A. J., Santos, C. M., Johnson, R. F. et al. (2004). Increased susceptibility to
ventricular arrhythmias in a rodent model of experimental depression. Am J Physiol
Heart Circ Physiol, 286: H619-H626.
44. Gross, G. J. and Auchampach, J. A. (1992). Blockade of ATP-sensitive potassium
channels prevents myocardial preconditioning in dogs. Circ Res, 70: 223-233.
45. Gross, G. J., Kersten, J. R. and Warltier, D. C. (1999). Mechanisms of postischemic
contractile dysfunction. Ann Thorac Surg, 68: 1898-1904.
46. Grossini, E., Caimmi, P. P., Molinari, C. et al. (2005). Hemodynamic effect of
intracoronary administration of levosimendan in the anesthetized pig. J Cardiovasc
Pharmacol, 46: 333-342.
47. Grover, G. J. and Garlid, K. D. (2000). ATP-Sensitive potassium channels: a review of
their cardioprotective pharmacology. J Mol Cell Cardiol, 32: 677-695.
48. Gruhn, N., Nielsen-Kudsk, J. E., Theilgaard, S. et al. (1998). Coronary vasorelaxant
effect of levosimendan, a new inodilator with calcium-sensitizing properties. J
Cardiovasc Pharmacol, 31: 741-749.
49. Haikala, H., Kaheinen, P., Levijoki, J. et al. (1997). The role of cAMP- and cGMPdependent protein kinases in the cardiac actions of the new calcium sensitizer,
levosimendan. Cardiovasc Res, 34: 536-546.
50. Harjola, V. P., Peuhkurinen, K., Nieminen, M. S. et al. (1999). Oral levosimendan
improves cardiac function and hemodynamics in patients with severe congestive
heart failure. The American Journal of Cardiology, 83: 4-8.
51. Harkin, C. P., Pagel, P. S., Tessmer, J. P. et al. (1995). Systemic and coronary
hemodynamic actions and left ventricular functional effects of levosimendan in
conscious dogs. J Cardiovasc Pharmacol, 26: 179-188.
52. Heyndrickx, G. R. (2006). Early reperfusion phenomena. Semin Cardiothorac Vasc
Anesth, 10: 236-241.
157
53. Heyndrickx, G. R., Millard, R. W., McRitchie, R. J. et al. (1975). Regional myocardial
functional and electrophysiological alterations after brief coronary artery occlusion in
conscious dogs. J Clin Invest, 56: 978-985.
54. Hohn, J., Pataricza, J., Petri, A. et al. (2004). Levosimendan interacts with potassium
channel blockers in human saphenous veins. Basic Clin Pharmacol Toxicol, 94: 271273.
55. Holmuhamedov, E. L., Wang, L. and Terzic, A. (1999). ATP-sensitive K+ channel
openers prevent Ca2+ overload in rat cardiac mitochondria. J Physiol, 519 Pt 2: 347360.
56. Hosenpud, J. D. (1999). Levosimendan, a novel myofilament calcium sensitizer,
allows weaning of parenteral inotropic therapy in patients with severe congestive
heart failure. The American Journal of Cardiology, 83: 9-11.
57. Huang, L., Weil, M. H., Tang, W. et al. (2005). Comparison between dobutamine and
levosimendan for management of postresuscitation myocardial dysfunction. Crit Care
Med, 33: 487-491.
58. Iliodromitis, E. K., Miki, T., Liu, G. S. et al. (1998). The PKC activator PMA
preconditions rabbit heart in the presence of adenosine receptor blockade: is 5'nucleotidase important? J Mol Cell Cardiol, 30: 2201-2211.
59. Jamali, I. N., Kersten, J. R., Pagel, P. S. et al. (1997). Intracoronary levosimendan
enhances contractile function of stunned myocardium. Anesth Analg, 85: 23-29.
60. Janssen, P. M., Datz, N., Zeitz, O. et al. (2000). Levosimendan improves diastolic
and systolic function in failing human myocardium. Eur J Pharmacol, 404: 191-199.
61. Jenkins, D. P., Pugsley, W. B., Alkhulaifi, A. M. et al. (1997). Ischaemic
preconditioning reduces troponin T release in patients undergoing coronary artery
bypass surgery. Heart, 77: 314-318.
62. Jonsson, E. N., Antila, S., McFadyen, L. et al. (2003). Population pharmacokinetics of
levosimendan in patients with congestive heart failure. Br J Clin Pharmacol, 55: 544551.
63. Kaheinen, P., Pollesello, P., Levijoki, J. et al. (2001). Levosimendan increases
diastolic coronary flow in isolated guinea-pig heart by opening ATP-sensitive
potassium channels. J Cardiovasc Pharmacol, 37: 367-374.
64. Kaheinen, P., Pollesello, P., Levijoki, J. et al. (2004). Effects of levosimendan and
milrinone on oxygen consumption in isolated guinea-pig heart. J Cardiovasc
Pharmacol, 43: 555-561.
65. Kersten, J. R., Montgomery, M. W., Pagel, P. S. et al. (2000). Levosimendan, a new
positive inotropic drug, decreases myocardial infarct size via activation of K(ATP)
channels. Anesth Analg, 90: 5-11.
66. Kitakaze, M., Weisfeldt, M. L. and Marban, E. (1988). Acidosis during early
reperfusion prevents myocardial stunning in perfused ferret hearts. J Clin Invest, 82:
920-927.
158
67. Kivikko, M., Antila, S., Eha, J. et al. (2002). Pharmacodynamics and safety of a new
calcium sensitizer, levosimendan, and its metabolites during an extended infusion in
patients with severe heart failure. J Clin Pharmacol, 42: 43-51.
68. Kivikko, M. and Lehtonen, L. (2005). Levosimendan: a new inodilatory drug for the
treatment of decompensated heart failure. Curr Pharm Des, 11: 435-455.
69. Kivikko, M., Lehtonen, L. and Colucci, W. S. (2003). Sustained hemodynamic effects
of intravenous levosimendan. Circulation, 107: 81-86.
70. Kloner, R. A., Bolli, R., Marban, E. et al. (1998). Medical and cellular implications of
stunning, hibernation, and preconditioning: an NHLBI workshop. Circulation, 97:
1848-1867.
71. Kloner, R. A. and Jennings, R. B. (2001). Consequences of brief ischemia: stunning,
preconditioning, and their clinical implications: part 1. Circulation, 104: 2981-2989.
72. Kloner, R. A. and Jennings, R. B. (2001). Consequences of brief ischemia: stunning,
preconditioning, and their clinical implications: part 2. Circulation, 104: 3158-3167.
73. Kloner, R. A. and Rezkalla, S. H. (2006). Preconditioning, postconditioning and their
application to clinical cardiology. Cardiovasc Res, 70: 297-307.
74. Kloner, R. A., Shook, T., Antman, E. M. et al. (1998). Prospective Temporal Analysis
of the Onset of Preinfarction Angina Versus Outcome An Ancillary Study in TIMI-9B.
Circulation, 97: 1042-1045.
75. Kloner, R. A., Shook, T., Przyklenk, K. et al. (1995). Previous angina alters in-hospital
outcome in TIMI 4. A clinical correlate to preconditioning? Circulation, 91: 37-45.
76. Koppel, H., Holzmann, S., Pilger, E. et al. (1999). Minimal effects of levosimendan on
coronary artery smooth muscle tone. Cardiovasc Drugs Ther, 13: 357-358.
77. Kopustinskiene, D. M., Pollesello, P. and Saris, N. E. (2001). Levosimendan is a
mitochondrial K(ATP) channel opener. Eur J Pharmacol, 428: 311-314.
78. Kopustinskiene, D. M., Pollesello, P. and Saris, N. E. (2004). Potassium-specific
effects of levosimendan on heart mitochondria. Biochem Pharmacol, 68: 807-812.
79. Kortejarvi, H., Mikkola, J., Backman, M. et al. (2002). Development of level A, B and
C in vitro-in vivo correlations for modified-release levosimendan capsules. Int J
Pharm, 241: 87-95.
80. Krassoi, I., Pataricza, J., Kun, A. et al. (2000). Calcium-dependent vasorelaxant
capacity of levosimendan in porcine and human epicardial coronary artery
preparations. Cardiovasc Drugs Ther, 14: 691-693.
81. Kristof, E., Szigeti, G., Papp, Z. et al. (1999). The effects of levosimendan on the left
ventricular function and protein phosphorylation in post-ischemic guinea pig hearts.
Basic Res Cardiol, 94: 223-230.
159
82. Krum, H. and Liew, D. (2003). New and emerging drug therapies for the management
of acute heart failure. Intern Med J, 33: 515-520.
83. Laclau, M. N., Boudina, S., Thambo, J. B. et al. (2001). Cardioprotection by ischemic
preconditioning preserves mitochondrial function and functional coupling between
adenine nucleotide translocase and creatine kinase. J Mol Cell Cardiol, 33: 947-956.
84. Lancaster, M. K. and Cook, S. J. (1997). The effects of levosimendan on [Ca2+]i in
guinea-pig isolated ventricular myocytes. Eur J Pharmacol, 339: 97-100.
85. Leather, H. A., Ver, E. K., Segers, P. et al. (2003). Effects of levosimendan on right
ventricular function and ventriculovascular coupling in open chest pigs. Crit Care
Med, 31: 2339-2343.
86. Lehmann, A., Lang, J., Boldt, J. et al. (2004). Levosimendan in patients with
cardiogenic shock undergoing surgical revascularization: a case series. Med Sci
Monit, 10: MT89-MT93.
87. Lehtonen, L. and Poder, P. (2007). The utility of levosimendan in the treatment of
heart failure. Ann Med, 39: 2-17.
88. Lehtonen, L. A., Antila, S. and Pentikainen, P. J. (2004). Pharmacokinetics and
pharmacodynamics of intravenous inotropic agents. Clin Pharmacokinet, 43: 187203.
89. Lepran, I. and Papp, J. G. (2003). Effect of long-term oral pretreatment with
levosimendan on cardiac arrhythmias during coronary artery occlusion in conscious
rats. Eur J Pharmacol, 464: 171-176.
90. Lepran, I., Pollesello, P., Vajda, S. et al. (2006). Preconditioning effects of
levosimendan in a rabbit cardiac ischemia-reperfusion model. J Cardiovasc
Pharmacol, 48: 148-152.
91. Levijoki, J., Pollesello, P., Kaivola, J. et al. (2000). Further evidence for the cardiac
troponin C mediated calcium sensitization by levosimendan: structure-response and
binding analysis with analogs of levosimendan. J Mol Cell Cardiol, 32: 479-491.
92. Lilleberg, J., Nieminen, M. S., Akkila, J. et al. (1998). Effects of a new calcium
sensitizer, levosimendan, on haemodynamics, coronary blood flow and myocardial
substrate utilization early after coronary artery bypass grafting. Eur Heart J, 19: 660668.
93. Lilleberg, J., Sundberg, S. and Nieminen, M. S. (1995). Dose-range study of a new
calcium sensitizer, levosimendan, in patients with left ventricular dysfunction. J
Cardiovasc Pharmacol, 26 Suppl 1: S63-S69.
94. Lilleberg, J., Ylonen, V., Lehtonen, L. et al. (2004). The calcium sensitizer
levosimendan and cardiac arrhythmias: an analysis of the safety database of heart
failure treatment studies. Scand Cardiovasc J, 38: 80-84.
95. Liu, G. S., Thornton, J., Van Winkle, D. M. et al. (1991). Protection against infarction
afforded by preconditioning is mediated by A1 adenosine receptors in rabbit heart.
Circulation, 84: 350-356.
160
96. Lochner, A., Genade, S. and Moolman, J. A. (2003). Ischemic preconditioning: infarct
size is a more reliable endpoint than functional recovery. Basic Res Cardiol, 98: 337346.
97. Louhelainen, M., Vahtola, E., Kaheinen, P. et al. (2007). Effects of levosimendan on
cardiac remodeling and cardiomyocyte apoptosis in hypertensive Dahl/Rapp rats. Br
J Pharmacol, 150: 851-861.
98. Marin, J., Marin, E., Gutierrez-Iniguez, M. A. et al. (2000). Mechanisms involved in the
hemodynamic alterations in congestive heart failure as a basis for a rational
pharmacological treatment. Pharmacol Ther, 88: 15-31.
99. Mathew, L. and Katz, S. D. (1998). Calcium sensitising agents in heart failure. Drugs
Aging, 12: 191-204.
100. Maxwell, S. R. and Lip, G. Y. (1997). Reperfusion injury: a review of the
pathophysiology, clinical manifestations and therapeutic options. Int J Cardiol, 58: 95117.
101. McBride, B. F. and White, C. M. (2003). Levosimendan: implications for clinicians. J
Clin Pharmacol, 43: 1071-1081.
102. Mebazaa, A., Barraud, D. and Welschbillig, S. (2005). Randomized clinical trials with
levosimendan. Am J Cardiol, 96: 74G-79G.
103. Mebazaa, A., Nieminen, M. S., Packer, M. et al. (2007). Levosimendan vs
dobutamine for patients with acute decompensated heart failure: the SURVIVE
Randomized Trial. JAMA, 297: 1883-1891.
104. Mentzer, R. M., Jr., Birjiniuk, V., Khuri, S. et al. (1999). Adenosine myocardial
protection: preliminary results of a phase II clinical trial. Ann Surg, 229: 643-649.
105. Michaels, A. D., McKeown, B., Kostal, M. et al. (2005). Effects of intravenous
levosimendan on human coronary vasomotor regulation, left ventricular wall stress,
and myocardial oxygen uptake. Circulation, 111: 1504-1509.
106. Mitchell, M. B., Meng, X., Ao, L. et al. (1995). Preconditioning of isolated rat heart is
mediated by protein kinase C. Circ Res, 76: 73-81.
107. Miyawaki, H., Zhou, X. and Ashraf, M. (1996). Calcium preconditioning elicits strong
protection against ischemic injury via protein kinase C signaling pathway. Circ Res,
79: 137-146.
108. Moens, A. L., Claeys, M. J., Timmermans, J. P. et al. (2005). Myocardial
ischemia/reperfusion-injury, a clinical view on a complex pathophysiological process.
Int J Cardiol, 100: 179-190.
109. Moertl, D. (2006). Response to Letters to the Editor: Short-term effects of
levosimendan and prostaglandin E1 on haemodynamic parameters and B-type
natriuretic peptide levels in patients with decompensated chronic heart failure. Eur J
Heart Fail, 8: 218.
161
110. Moertl, D., Berger, R., Huelsmann, M. et al. (2005). Short-term effects of
levosimendan and prostaglandin E1 on hemodynamic parameters and B-type
natriuretic peptide levels in patients with decompensated chronic heart failure. Eur J
Heart Fail, 7: 1156-1163.
111. Moiseyev, V. S., Poder, P., Andrejevs, N. et al. (2002). Safety and efficacy of a novel
calcium sensitizer, levosimendan, in patients with left ventricular failure due to an
acute myocardial infarction. A randomized, placebo-controlled, double-blind study
(RUSSLAN). Eur Heart J, 23: 1422-1432.
112. Montes, F. R., Echeverri, D., Buitrago, L. et al. (2006). The vasodilatory effects of
levosimendan on the human internal mammary artery. Anesth Analg, 103: 10941098.
113. Morelli, A., Teboul, J. L., Maggiore, S. M. et al. (2006). Effects of levosimendan on
right ventricular afterload in patients with acute respiratory distress syndrome: a pilot
study. Crit Care Med, 34: 2287-2293.
114. Murry, C. E., Jennings, R. B. and Reimer, K. A. (1986). Preconditioning with
ischemia: a delay of lethal cell injury in ischemic myocardium. Circulation, 74: 11241136.
115. Namachivayam, P., Crossland, D. S., Butt, W. W. et al. (2006). Early experience with
Levosimendan in children with ventricular dysfunction. Pediatr Crit Care Med, 7: 445448.
116. Nanas, J. N., Papazoglou, P., Tsagalou, E. P. et al. (2005). Efficacy and safety of
intermittent, long-term, concomitant dobutamine and levosimendan infusions in
severe heart failure refractory to dobutamine alone. Am J Cardiol, 95: 768-771.
117. Nicklas, J. M., Monsur, J. C. and Bleske, B. E. (1999). Effects of intravenous
levosimendan on plasma neurohormone levels in patients with heart failure: relation
to hemodynamic response. The American Journal of Cardiology, 83: 12-15.
118. Nieminen, M. S., Akkila, J., Hasenfuss, G. et al. (2000). Hemodynamic and
neurohumoral effects of continuous infusion of levosimendan in patients with
congestive heart failure. J Am Coll Cardiol, 36: 1903-1912.
119. Nijhawan, N., Nicolosi, A. C., Montgomery, M. W. et al. (1999). Levosimendan
enhances cardiac performance after cardiopulmonary bypass: a prospective,
randomized placebo-controlled trial. J Cardiovasc Pharmacol, 34: 219-228.
120. Ottani, F., Galvani, M., Ferrini, D. et al. (1995). Prodromal angina limits infarct size. A
role for ischemic preconditioning. Circulation, 91: 291-297.
121. Ozdem, S. S., Yalcin, O., Meiselman, H. J. et al. (2006). The role of potassium
channels in relaxant effect of levosimendan in rat small mesenteric arteries.
Cardiovasc Drugs Ther, 20: 123-127.
122. Packer, M. (2005). REVIVE II: multicenter placebo-controlled trial of levosimendan on
clinical status in acutely decompensated heart failure. Program and abstracts from
the American Heart Assocation Scientific Sessions, Dallas, Texas (Late Breaking
Clinical Trials II).
162
123. Packer, M., Colucci, W. S., Fisher, L. et al. (2003). Development of a comprehensive
new endpoint for the evaluation of new treatments for acute decompensated heart
failure: results with levosimendan in the REVIVE 1 study. Journal of Cardiac Failure,
9: S61.
124. Pagel, P. S., McGough, M. F., Hettrick, D. A. et al. (1997). Levosimendan enhances
left ventricular systolic and diastolic function in conscious dogs with pacing-induced
cardiomyopathy. J Cardiovasc Pharmacol, 29: 563-573.
125. Palmer, B. S., Hadziahmetovic, M., Veci, T. et al. (2004). Global ischemic duration
and reperfusion function in the isolated perfused rat heart. Resuscitation, 62: 97-106.
126. Papp, J. G., Pollesello, P., Varro, A. F. et al. (2006). Effect of levosimendan and
milrinone on regional myocardial ischemia/reperfusion-induced arrhythmias in dogs. J
Cardiovasc Pharmacol Ther, 11: 129-135.
127. Paraskevaidis, I. A., Parissis, J. T. and Th, K. D. (2005). Anti-inflammatory and antiapoptotic effects of levosimendan in decompensated heart failure: a novel
mechanism of drug-induced improvement in contractile performance of the failing
heart. Curr Med Chem Cardiovasc Hematol Agents, 3: 243-247.
128. Parissis, J. T., Adamopoulos, S., Farmakis, D. et al. (2006). Effects of serial
levosimendan infusions on left ventricular performance and plasma biomarkers of
myocardial injury and neurohormonal and immune activation in patients with
advanced heart failure. Heart, 92: 1768-1772.
129. Parissis, J. T., Andreadou, I., Markantonis, S. L. et al. (2007). Effects of
Levosimendan on circulating markers of oxidative and nitrosative stress in patients
with advanced heart failure. Atherosclerosis, 195: e210-e215.
130. Parissis, J. T., Karavidas, A., Bistola, V. et al. (2007). Effects of levosimendan on
flow-mediated vasodilation and soluble adhesion molecules in patients with advanced
chronic heart failure. Atherosclerosis, in press.
131. Parissis, J. T., Panou, F., Farmakis, D. et al. (2005). Effects of levosimendan on
markers of left ventricular diastolic function and neurohormonal activation in patients
with advanced heart failure. Am J Cardiol, 96: 423-426.
132. Parissis, J. T., Papadopoulos, C., Nikolaou, M. et al. (2007). Effects of levosimendan
on quality of life and emotional stress in advanced heart failure patients. Cardiovasc
Drugs Ther, 21: 263-268.
133. Parissis, J. T., Paraskevaidis, I., Bistola, V. et al. (2006). Effects of levosimendan on
right ventricular function in patients with advanced heart failure. Am J Cardiol, 98:
1489-1492.
134. Pataricza, J., Hohn, J., Petri, A. et al. (2000). Comparison of the vasorelaxing effect
of cromakalim and the new inodilator, levosimendan, in human isolated portal vein. J
Pharm Pharmacol, 52: 213-217.
135. Pataricza, J., Krassoi, I., Hohn, J. et al. (2003). Functional role of potassium channels
in the vasodilating mechanism of levosimendan in porcine isolated coronary artery.
Cardiovasc Drugs Ther, 17: 115-121.
163
136. Petaja, L. M., Sipponen, J. T., Hammainen, P. J. et al. (2006). Levosimendan
reversing low output syndrome after heart transplantation. Ann Thorac Surg, 82:
1529-1531.
137. Pitcher, J. M., Wang, M., Tsai, B. M. et al. (2005). Preconditioning: gender effects. J
Surg Res, 129: 202-220.
138. Poder, P., Eha, J., Sundberg, S. et al. (2004). Pharmacodynamics and
pharmacokinetics of oral levosimendan and its metabolites in patients with severe
congestive heart failure: a dosing interval study. J Clin Pharmacol, 44: 1143-1150.
139. Przyklenk, K., Bauer, B., Ovize, M. et al. (1993). Regional ischemic 'preconditioning'
protects remote virgin myocardium from subsequent sustained coronary occlusion.
Circulation, 87: 893-899.
140. Raja, S. G. and Rayen, B. S. (2006). Levosimendan in cardiac surgery: current best
available evidence. Ann Thorac Surg, 81: 1536-1546.
141. Rauch, H., Motsch, J. and Bottiger, B. W. (2006). Newer approaches to the
pharmacological management of heart failure. Curr Opin Anaesthesiol, 19: 75-81.
142. Rivera, J., Romero, K. A., Gonzalez-Chon, O. et al. (2007). Severe stunned
myocardium after lightning strike. Crit Care Med, 35: 280-285.
143. Rocco, M., Carbone, I., Morelli, A. et al. (2006). The calcium sensitizer levosimendan
improves carbon monoxide poisoning related stunned myocardium: a cardiac
magnetic resonance study. Acta Anaesthesiol Scand, 50: 897-898.
144. Sakai, K., Yamagata, T., Teragawa, H. et al. (2002). Nicorandil enhances myocardial
tolerance to ischemia without progressive collateral recruitment during coronary
angioplasty. Circ J, 66: 317-322.
145. Sandell, E. P., Hayha, M., Antila, S. et al. (1995). Pharmacokinetics of levosimendan
in healthy volunteers and patients with congestive heart failure. J Cardiovasc
Pharmacol, 26 Suppl 1: S57-S62.
146. Singh, B. N., Lilleberg, J., Sandell, E. P. et al. (1999). Effects of levosimendan on
cardiac arrhythmia: electrophysiologic and ambulatory electrocardiographic findings
in phase II and phase III clinical studies in cardiac failure. The American Journal of
Cardiology, 83: 16-20.
147. Slawsky, M. T., Colucci, W. S., Gottlieb, S. S. et al. (2000). Acute hemodynamic and
clinical effects of levosimendan in patients with severe heart failure. Study
Investigators. Circulation, 102: 2222-2227.
148. Sorsa, T., Pollesello, P. and Solaro, R. J. (2004). The contractile apparatus as a
target for drugs against heart failure: interaction of levosimendan, a calcium
sensitiser, with cardiac troponin c. Mol Cell Biochem, 266: 87-107.
149. Speechly-Dick, M. E., Grover, G. J. and Yellon, D. M. (1995). Does ischemic
preconditioning in the human involve protein kinase C and the ATP-dependent K+
channel? Studies of contractile function after simulated ischemia in an atrial in vitro
model. Circ Res, 77: 1030-1035.
164
150. Steenbergen, C., Perlman, M. E., London, R. E. et al. (1993). Mechanism of
preconditioning. Ionic alterations. Circ Res, 72: 112-125.
151. Sundberg, S. and Lehtonen, L. (2000). Haemodynamic interactions between the
novel calcium sensitiser levosimendan and isosorbide-5-mononitrate in healthy
subjects. Eur J Clin Pharmacol, 55: 793-799.
152. Tachibana, H., Cheng, H. J., Ukai, T. et al. (2005). Levosimendan improves LV
systolic and diastolic performance at rest and during exercise after heart failure. Am J
Physiol Heart Circ Physiol, 288: H914-H922.
153. Tasdemir, O., Katircioglu, S. F., Kucukaksu, D. S. et al. (1993). Warm blood
cardioplegia: ultrastructural and hemodynamic study. Ann Thorac Surg, 56: 305-311.
154. The IONIA Study Group (2002). Effect of nicorandil on coronary events in patients
with stable angina: the Impact Of Nicorandil in Angina (IONA) randomised trial.
Lancet, 359: 1269-1275.
155. Toivonen, L., Viitasalo, M., Sundberg, S. et al. (2000). Electrophysiologic effects of a
calcium sensitizer inotrope levosimendan administered intravenously in patients with
normal cardiac function. J Cardiovasc Pharmacol, 35: 664-669.
156. Toller, W. G. and Metzler, H. (2005). Acute perioperative heart failure. Curr Opin
Anaesthesiol, 18: 129-135.
157. Toller, W. G. and Stranz, C. (2006). Levosimendan, a new inotropic and vasodilator
agent. Anesthesiology, 104: 556-569.
158. Trikas, A., Antoniades, C., Latsios, G. et al. (2006). Long-term effects of
levosimendan infusion on inflammatory processes and sFas in patients with severe
heart failure. Eur J Heart Fail, 8: 804-809.
159. Tritapepe, L., De, S., V, Vitale, D. et al. (2006). Preconditioning effects of
levosimendan in coronary artery bypass grafting--a pilot study. Br J Anaesth, 96: 694700.
160. Tritto, I., D'Andrea, D., Eramo, N. et al. (1997). Oxygen radicals can induce
preconditioning in rabbit hearts. Circ Res, 80: 743-748.
161. Turanlahti, M., Boldt, T., Palkama, T. et al. (2004). Pharmacokinetics of levosimendan
in pediatric patients evaluated for cardiac surgery. Pediatr Crit Care Med, 5: 457-462.
162. Tziakas, D. N., Chalikias, G. K., Hatzinikolaou, H. I. et al. (2005). Levosimendan use
reduces matrix metalloproteinase-2 in patients with decompensated heart failure.
Cardiovasc Drugs Ther, 19: 399-402.
163. Tzivoni, D. and Maybaum, S. (1997). Attenuation of severity of myocardial ischemia
during repeated daily ischemic episodes. J Am Coll Cardiol, 30: 119-124.
164. Ukkonen, H., Saraste, M., Akkila, J. et al. (2000). Myocardial efficiency during
levosimendan infusion in congestive heart failure. Clin Pharmacol Ther, 68: 522-531.
165
165. Usta, C., Eksert, B., Golbasi, I. et al. (2006). The role of potassium channels in the
vasodilatory effect of levosimendan in human internal thoracic arteries. Eur J
Cardiothorac Surg, 30: 329-332.
166. Valjakka-Koskela, R., Hirvonen, J., Monkkonen, J. et al. (2000). Transdermal delivery
of levosimendan. Eur J Pharm Sci, 11: 343-350.
167. Van Eyk, J. E., Powers, F., Law, W. et al. (1998). Breakdown and release of
myofilament proteins during ischemia and ischemia/reperfusion in rat hearts:
identification of degradation products and effects on the pCa-force relation. Circ Res,
82: 261-271.
168. Vegh, A., Komori, S., Szekeres, L. et al. (1992). Antiarrhythmic effects of
preconditioning in anaesthetised dogs and rats. Cardiovasc Res, 26: 487-495.
169. Wang, Q. D., Pernow, J., Sjoquist, P. O. et al. (2002). Pharmacological possibilities
for protection against myocardial reperfusion injury. Cardiovasc Res, 55: 25-37.
170. Wang, Q. D., Swardh, A. and Sjoquist, P. O. (2001). Relationship between ischaemic
time and ischaemia/reperfusion injury in isolated Langendorff-perfused mouse hearts.
Acta Physiol Scand, 171: 123-128.
171. Wasir, H., Bhan, A., Choudhary, S. K. et al. (2001). Pretreatment of human
myocardium with adenosine. Eur J Cardiothorac Surg, 19: 41-46.
172. Wienen, W., Jungling, E. and Kammermeier, H. (1994). Enzyme release into the
interstitial space of the isolated rat heart induced by changes in contractile
performance. Cardiovasc Res, 28: 1292-1298.
173. Woods, J., Monteiro, P. and Rhodes, A. (2007). Right ventricular dysfunction. Curr
Opin Crit Care, 13: 532-540.
174. Yellon, D. M., Alkhulaifi, A. M. and Pugsley, W. B. (1993). Preconditioning the human
myocardium. Lancet, 342: 276-277.
175. Yellon, D. M. and Baxter, G. F. (2000). Protecting the ischaemic and reperfused
myocardium in acute myocardial infarction: distant dream or near reality? Heart, 83:
381-387.
176. Yellon, D. M. and Downey, J. M. (2003). Preconditioning the myocardium: from
cellular physiology to clinical cardiology. Physiol Rev, 83: 1113-1151.
177. Yildiz, O. (2007). Vasodilating mechanisms of levosimendan: involvement of K+
channels. J Pharmacol Sci, 104: 1-5.
178. Yildiz, O., Nacitarhan, C. and Seyrek, M. (2006). Potassium channels in the
vasodilating action of levosimendan on the human umbilical artery. J Soc Gynecol
Investig, 13: 312-315.
179. Yildiz, O., Seyrek, M., Yildirim, V. et al. (2006). Potassium channel-related relaxation
by levosimendan in the human internal mammary artery. Ann Thorac Surg, 81: 17151719.
166
180. Yokoshiki, H., Katsube, Y., Sunagawa, M. et al. (1997). Levosimendan, a novel Ca2+
sensitizer, activates the glibenclamide-sensitive K+ channel in rat arterial myocytes.
Eur J Pharmacol, 333: 249-259.
181. Yokoshiki, H., Katsube, Y., Sunagawa, M. et al. (1997). The novel calcium sensitizer
levosimendan activates the ATP-sensitive K+ channel in rat ventricular cells. J
Pharmacol Exp Ther, 283: 375-383.
182. Yokoshiki, H. and Sperelakis, N. (2003). Vasodilating mechanisms of levosimendan.
Cardiovasc Drugs Ther, 17: 111-113.
183. Yoshida, K., Inui, M., Harada, K. et al. (1995). Reperfusion of rat heart after brief
ischemia induces proteolysis of calspectin (nonerythroid spectrin or fodrin) by calpain.
Circ Res, 77: 603-610.
184. Zairis, M. N., Apostolatos, C., Anastassiadis, F. et al. (2004). 273 Comparison of the
effect of levosimendan, or dobutamin or placebo in chronic low output
decompensated heart failure. CAlcium sensitizer or Inotrope or NOne in low output
heart failure (CASINO) study. European Journal of Heart Failure Supplements, 3: 66.
185. Zaugg, M., Schaub, M. C. and Foex, P. (2004). Myocardial injury and its prevention in
the perioperative setting. Br J Anaesth, 93: 21-33.
167
EKLER
Ek 1: İzole Langendorff perfüze kalp deney düzeneği
A: MP35 veri kayıt sistemi, B: Perfüzyon pompası, C: Sirkülatörlü su banyosu,
D: Langendorff perfüzyon sistemi
A
C
B
D
Ek 2: İzole Langendorff perfüze sıçan kalbi, veri kaydında kullanılan transdusır
ve elektrodlar
A: Aort perfüzyon basıncı ölçümünde kullanılan transdusır, B: Sol ventrikül içi
basıncı ölçümünde kullanılan transdusır, C: Bipolar elektrogram kaydında kullanılan
iğne elektrodlar
A
B
C
Ek 3: Bipolar elektrogram kayıtlarında gözlenen çeşitli artimi tiplerinin temsili
görüntüleri.
169
170
ÖZGEÇMİŞ
1976 yılında Erzincanda doğdum. İlköğrenimimi Ankara Hamdullah
Suphi İlkokulunda tamamladım. Ortaokul ve lise öğrenimimi Ankara Atatürk
Anadolu Lisesinde tamamladım. 1994 yılında Ege Üniversitesi Eczacılık
Fakültesinde lisans eğitimime başladım ve 1998 yılında mezun oldum. 1999
yılında Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmakoloji Yüksek Lisans
Programına kabul edildim ve 2001 yılında programı tamamladım. Aynı yıl Ege
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmakoloji Doktora Programına kabul
edildim. 1999 yılında, Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji
Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak göreve başladım. Halen aynı
görevi sürdürmekteyim.
171
Download