EHL-İ BEYT KUTSAL IŞIĞIN ADI HAZIRLAYAN: BAKİ GÜNGÖR (DEDE) SEYİT HARUN NURDEDE OCAĞI 1 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR EHL-İ BEYT KUTSAL IŞIĞIN ADI İslam’ım diyen herkese vasiyet edilen ve sevilmesi istenen kutsalların kurandaki yerini ayetlerle bilmek, o kutsalları tanımak dini ve inançsal bir sorumluluktur. Onların tek amacı, insanlara insanca değerlerle donanmayı ve insanca değerle yaşamayı öğretmekti. Ehl-i Beyt sadece İslam dünyası için değil, insanlık âlemi için de büyük bir öneme sahiptirler, çünkü onlar insanlığın kutsal temsilcileriydiler. Yaşamlarıyla insanlığa hizmet etmiş ve gecede yolunu kaybedenlere ışık olmuşlardır. Onlar ki, kendilerine teslim olanları arıtmış, çiğken pişkine, hamdan hasa, eğriden, doğruya çevirmişlerdir. Onlar ki, ışığıyla kâinatı aydınlatanlardır. Onlar ki, yüreği kinle dolu olanların yüreklerine sevgiyi, gözlerinde kem bakanların bakışlarına hoşgörüyü, bencil olanlara paylaşmayı, insanlar arasında barışçıl yaşamayı, merhameti ve şefkati öğretmiş insanca değerle donatmışlardır. Onlar ki, güzel düşünüp güzel davranmayı ilke edinenlerin ilkesi olmuşlardır. — Hamdı sana yüce Rab — Selam sana iki cihan serveri Muhammed Mustafa — Selam sana keremler sultanı Ali’yyel Murteza — Selamlar sana kadınlar Seyidesi Fatıma-tül Zehra — Selam sana barış temsilcisi Hasan’ı Müçteba — Selam sana Piri Piryan şehitler Şahı Hüseyin’i Deşti Kerbela Yüce Rab, bizlere yol gösterici olarak bu kutsalları gönderdiğin için sana şükranlarımızı sunuyoruz. 2 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR KUR-AN’DA EHL-İ BEYT — HZ. MUHAMMED — HZ. ALİ — HZ. FATIMA — HZ. HASAN — HZ. HÜSEYİN Ehl-i Beyt, bütün İslam âlemine ayet ve hadislerle Muhammed Mustafa’nın bir vasiyeti ve takip edilecek ışıktır. Ehl-i Beyt Aleviliğin temel kuralıdır. Ehl-i Beyt’siz bir İslam ve Alevilik düşünülemez. Kur-an’da belirtilecek ve herkesçe kabul görülen ayetlerle sabittir ki, bu kutsalların Allah katında ne kadar önemli bir yer tuttuğunu görmemiz açısından büyük önem taşır. Allah katında kutsal olan bu yüce insanlar, elbette ki bize de kutsal ve rehberdirler. AHZAB SÜRESİ 33. AYET: “Ey ehlibeyt Allah sizden her türlü pisliği, suçu, şüpheyi gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz hale getirmeyi diler.” Bu ayet TATHİR Ayeti olarak geçer. TATHİR (Temizlenmek) manasına gelir. Tathir’den kasıt ise yaşamı boyunca tek bir günahın yükümlülüğünü taşımayanlar için kullanılmasıdır. Bu ayetlerle bildirilmek istenen, Ehl-i Beyt hakkında duyulan kuşkuların, şüphelerin yanlış olduğu, bu yüce insanların bütün varlığıyla temiz olduğudur. Onlar ki ruhlarını ve bedenlerini kirletmeyenlerdir. Onlar ki ruhlarının temizliğiyle ruhları arıtıp, temizleyenlerdir. Bu ayet, Şehr Bin Hüseyb tarafından Ümmi Seleme’den rivayet edilir. Bir gün sevgili Peygamberimiz Fatıma anaya Hz. Ali’yi, Hasan ve Hüseyin’i çağırmasını rica etti. Onlar gelince hepsini yanına çağırdı. Bu kutsalları abasını altına alarak, elini onların başının üstüne koyarak şunları söyledi. “Allah’ım her Peygamberin değer biçilmez bir ailesi ve yakınları vardır. Bunlar da benim ev halkım, ailem, yakınlarım ve Ehl-i Beyt’imdir. Onlardan bütün kuşkuları gider ve tertemiz kıl, bereketini onların üzerinde kıl.” Ümmü Seleme: onları izlerken, bende onlara yaklaştım. Abanın bir köşesini kaldırarak, abanın altına girmek, onlara katılmak istedim. Bunu gören Peygamber güzel bir şekilde abayı elimden aldı. Bende ona ben senin ailen 3 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR değimliyim? Diye sordum. Bunun üzerine bana şöyle dedi: — Senin sonun hayır üzerinedir, ama bunlar benim gerçek ailemdir. Benim Ehl-i Beyt’im bunlardır. Bundan anlaşılıyor ki Ümmü Seleme ve diğer hanımları ayetle ifade edilen Ehl-i Beyt değillerdir. ENFAL SÜRESİ 75. AYET: “Allah’ın takdirinde sabit olduğu üzere bir kısım yakınlar bir kısımdan daha fazla velayete sahiptirler.” ŞURA SÜRESİ 23. AYET (MEVEDDET AYETİ): “Bu Allah’ın inanan ve iyi işlerde bulunan kullarına müjdesi, deki sizden ecir (dünya malı ve nimetlerinden) istemiyorum. İstediğim ancak yakınlarıma (Ehlibeytime) sevgidir. El meveddetin karşılığı ise muhabbet, sevgi anlamına gelir. Bu mana ise, yürekten sevip amel etmektir. Hz. Muhammed Medine’ye Hicretten sonra, geçim sıkıntısı içinde bulunduğu bir zamanda Medine halkının varını, yoğunu ona vermeye kalkışmaları nedeniyle inmiştir. Bu ayetteki yakınlar Peygamberin Ehl-i Beyt’idir. Hiçbir Peygamber ilettiğine karşılık istememiştir. Yalnız Ehl-i Beyt’ine sevgi istemiştir. Bu ayet indiğinde Ashap Hz. Muhammed’e “Ey Allah’ın güzel Resulü” Rabbin bizlere muhabbet ve sevgi vacip kıldığı zatlar kimlerdir? Sorusuna Sevgili Peygamberimiz bunlara Ali, Fatıma ve çocukları Hasan, Hüseyin’dir, diye cevap vermiştir. Meveddetin muhabbet anlamına geldiğini, yürekten sevgiyle sevmek olduğunu ve Ehl-i Beyt’i yüreğimizin derinliğinden sevmemiz gerektiğini anlatan bir ayettir. Bilakis bu ayeti bilmemiz büyük önem taşır. İmam Caferi sadık şu sözleriyle bu ayetin önemini ne kadar güzel açıklıyor. Bizi muhabbetle seven taraftarlarımız bizim sevincimize sevinir, hüznümüzle hüzünlenirler. Hz. Muhammed’in söylediği ve nakledilen rivayet şöyledir: Yüce Allah, Peygamberleri çeşitli ağaçlardan yaratmıştır. Ben ve Ali’yi aynı ağaçtan yaratmıştır. Ben o ağacın kökü, Ali gövdesi, Fatıma dalları, Hasan ve Hüseyin meyveleri, sevenlerimiz ise yapraklarıdır. Kim o ağaç dallarının birine tutunursa yola kavuşur. Kim ondan yüz çevirirse kaybedenlerden olur. 4 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR YÜREĞİMİZİN DERİNLİKLERİNDEKİ SEVGİYLE SEVDİK SİZİ. AŞKINIZIN ATEŞİYLE KAVRULDU YÜREĞİMİZ. HER GÜNDE VE GECEDE YAŞLAR DÖKÜLDÜ GÖZLERİMİZDEN ZİKRETTİKÇE İSMİNİZİ. AL-İ İMRAN SÜRESİ 61. AYET (MÜBAHALE AYETİ): “Sana (İsa’nın Allah katında mertebesi kul olduğu ve Hıristiyan inancının batıl olduğu hakkında) bilgi geldikten sonra gene seninle tartışmaya kalkışana artık deki. Gelin, biz oğullarımızı, siz de oğullarınızı, biz kadınlarımızı, sizde kadınlarınızı, biz kendimizi sizde kendinizi çağıralım. Sonra mübahalede bulunalım; artık Allah’ın lanetini yalancıların üzerinde havale edelim.” Mübahale: iki kişinin veya iki grubun karşı karşıya gelerek lanetleşmesidir. Yalancı olanı, doğru olmayanın Allah’ın rahmetinden yoksun olmasını dilemesidir. Necran’daki Hıristiyanlar; kur-an’da İsa Peygamber ve Hıristiyanlıkla ilgili söylenenlere karşı çıkıp, vergi vermek istediler. Bundan dolayı Necranlı Hıristiyanlardan üç kişi (Akip, Muhsin, Oskof) Peygamberin yanına gelerek şu soruları sordular: — Musa’nın babası kimdir? Hz. Peygamber — İmran’dır, diye cevap verdi. — Yusuf’un babası kimdir? Hz. Peygamber: — Yakup’tur, dedi. Oskof heyecanla şöyle dedi: — Babam ve annem sana kurban olsun. Senin babanın adı nedir? Hz. Peygamber: — Abdullah İbn Abdulmuttalib. Oskof — Peki, İsa’nın babası kimdir Hz. Peygamber: O Allah’ın kulu ve Resulüdür, dedi. Oskof itiraz ederek: — Cesetsiz ruh olmaz. Onların bu sorusundan sonra şu ayet nazil olmuştur. 5 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR ALİ İMRAN SÜRESİ 59.AYET: “Muhakkak ki Allah katından İsa’nın babasız gelmesi, âdemin durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı. Sonra ona ol dedi oda hemen oluverdi.” Oskof bu ayet üzerine: — Ya Muhammed, biz bu sözleri ne Tevrat’ta, ne İncil’de, nede Zebur’da görmedik. O anda yüce Allah, Resulüne Mübahale emrini bildiren ayeti nazil etti. Oskof Hz. Muhammed’e homurdanarak: — Görüş günümüz ne zaman dedi. Sevgili peygamberimiz: — İnşallah yarın sabah Hz. Muhammed o gün Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ile birlikte, Necranların bulunduğu yere gittiler. Dikkat edilecek olunursa, Hz. Muhammed Ehl-i Beyt’inden başkasının götürmemiştir. Ne amcaları, ne zevceleri, nede Haşim oğullarından birini götürmemiştir. Necranlılar, Hz. Muhammed’i ve Ehl-i Beyt’ini görünce, mübahaleden korkup pişman olmuşlardır. Hıristiyan önderlerinden biri onlara şöyle demiştir. — Allah’a and olsun ki, ben öyle simalar görüyorum ki; eğer Rabb’a yönelip dua etseler, dağları yerinden oynatırlar. MAİDE SÜRESİ 55. AYET (VELAYET AYETİ): “Sizin veliniz ancak Allah’tır ve Resulüdür ve iman edenlerdir ki onlar namaz kılar ve rükû halindeyken zekât verirler.” Yahudilerden bir grup, İslam dinini kabul edip Müslüman oldular. İçlerinden Abdullah İbn-i Selam, Esed ve Salebi İbn-i Süreyya, Hz. Muhammed’in huzuruna gelip şöyle dediler: — Ey Allah’ın Resulü Musa kendisinden sonra Yahudilere Yuşa İbn-i Nun-u vasi Seçmiş ve tayin etmişti. Peki, sizin vasi be halifeniz kim olacak? Hz. Muhammed dilenciye: — Sana kimse bir şey verdimi? — Evet, bu yüzüğü verdi. Hz. Peygamber: — Bu yüzüğü sana kim verdi? Dilenci: — Bu yüzüğü bana mescitte namaz kılan kişi verdi ve Hz. Ali’yi işaret ederek 6 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR Yüzüğü kendisine vereni gösterdi. Hz. Peygamber: — Bu yüzüğü sabah verirken ne hal üzerindeydi. — Dilenci — Rükû halinde idi Hz. Muhammed bir coşku bir sevinç içinde kendisinden sonra vasi ve velinin Hz. Ali olduğunu söyledi. Mescide bulunanlar hep birden; — Allah, Rabbimiz — İslam, dinimiz — Muhammed, Peygamberimiz — Ali, Velimiz diye İslamiyet’te teslimiyetlerini bildirdiler. Yüce Rab bu ayetiyle Hz. Ali’nin velayetini dile getirmiştir. Ancak temiz olanlar Veli olabilir. Temiz olanlar ancak bir topluluğa yol gösterebilirler, çünkü onların işleri doğruluk üzeridir. Onlar yalnız hak ve adalet üzerindedirler. İşte İslamiyet’in vasi ve velisi Ali’dir. Hz. Muhammed bir hadisinde, Ya Ali sen tutulacak sağlam kulp ve benden sonra bütün müminlerin İmamı ve Velisisin. Ben kimin Mevlası isem sende onun Mevlasısın. Seni yalnız temiz rahimden doğanlar sever ve seni yalnız zinadan doğanlar sevmez. Yine Peygamber: — Ya Ali sen Allah’a giden doğru yolsun demiştir. İNSAN SÜRESİ 8. AYET: “Onlar içleri çektiği halde yiyeceklerini yoksullara, öksüzlere ve esirlere verirler. Bunun karşılığında da bir teşekkür bile beklemezler yalnız Allah rızası için yaptık derler. Ne mutlu Rabbin yolunda bir lokmasını yoksullarla paylaşana.” Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hastalanırlar. Hz. Ali ve Fatıma Ana’da, evlatlarının şifa bulması için üç gün oruç nezir ederler. Hasan ve Hüseyin iyileşir. Şahı Merdan ve Fatıma anada evde bulunan buğdayın üçte birini un yapıp, ekmek yapar. İftarlarını açacakları zaman bir yoksul kapıyı çalar. O kutsal evin sahiplerine — Selam olsun ey Muhammed’in Ehl-i Beyt’i ben yoksul ihtiyaç sahibiyim. Sizden bir parça yemek vermenizi rica ediyorum. Yüce Allah sizlere merhamet kapısını açsın ve sizi cennet nimetleriyle nimetlendirsin. 7 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR Kapıya gelen yoksulun bu durumunu kendi nefislerinden önde tutar ve hepsi kendi paylarını yoksula verirler. O akşam yalnız su ile iftarlarını ederler. İkinci gün yine aynı şekilde iftarlarını açacakları sırada kapıya bir yetim gelir ve kendilerinden yardım ister. O kutsal hanenin sahipleri canları çektikler halde yiyeceklerini o yetime verirler. Üçüncü gün ise kapıya bir esir gelir. Acıkmış olduğunu, kendisini doyurmalarını söyler. Rabbin kutsalları o günde yiyeceklerini o esire verir yalnız su ile oruçlarını açarlar. Rabbin yolunda onun rızası için verilenin mükâfatı elbet onun yanındadır. Siz yoksula, fakire yardım ediniz ki, Allah’ta size yardım etsin. Ödülünü Rabbinden almak isteyenler, onun karşılığını beklemezler. Yalnız biz Allah rızası için doyuruyor, giydiriyor, yardım ediyoruz, derler. Ehl-i Beyt son derece mütevazı bir yaşam ile yaşamıştır. Bir parça fazla yiyeceklerini muhtaç sahipleriyle paylaşmışlardır. İnsanlığa bir örnek olan, Ehl-i Beyt’in yaşam biçimi paylaşımcı, bölüşümcü, eşitlikçi bir ruh yapısını oluşturmaya yöneliktir. Ehl-i Beyt’in yaşam biçimi yoksulluğa çağrı niteliğinde değildir. Tam aksine yoksulluğu ortadan kaldırmak için elinde var olanın mallarını gönüllü bir şekilde bölüşmeyi, paylaşmayı önerir. Kur-an’ın en değerli davranış biçimi olarak insanlığa önerisidir. Ehl-i Beyt’in hedeflediği sistem hakkaniyetçi bir sistemdir. Kimsenin kimseyi ezmediği, kimsenin kimseyi sömürmediği, herkesin çalışıp üretime katıldığı, üretileni de paylaştığı sistemdir. 8 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR GADİRU HUM OLAYI MAİDE SÜRESİ 67. AYET (TEBLİĞ AYETİ): “Ey Peygamber Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmasan onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan korur doğrusu, Allah kâfirlere yol göstermez.” Bu ayet dikkatli okunduğunda Peygamberin insanlara iletmesi istenilen önemli bir mesaj olduğunu, ama bu mesajı açıklamada çekimser kaldığı anlaşılmaktadır. Buna karşın Allah seni korur, güvencesi veriyor. O zaman kimdir, Peygambere ve İslam dinine zarar verebilecekler. Acaba Peygamber kendi yaşamından dolayımı tereddütte kalmış, yoksa o güzel dinin önüne engel çıkartanların fitne, fesadından mı çekinmiştir. Hz. Peygamberin vefatından sonra bu fitne ortaya çıkacak, İslam’ı ikiye bölecek, çok insanın kanının akmasına neden olacaktır. Ehlisünnet âlimlerinin de kabul ettiği bu ayet, Hz. Resulullah’ın Kâbe yi son ziyareti ve bu ayet Gadir Hum denilen yerde nazil olmuştur. Bu ayetten sonra da bütün Müslümanlar bir araya toplandıktan sonra, deve semerlerinden yüksekçe bir yer hazırlanmıştır. Sevgili Peygamberimiz Gadir Hum’da Allah’a şükredip senalarda bulunduktan sonra, veda hutbesini okumuş en son olarak; — Ey insanlar Ahiret’e göçmekte aranızdan ayrılmama yakın bir zaman içinde bulunuyorum. Orada benimle bir araya geldiğiniz de sizden paha biçilmez iki şey isteyeceğim, bunlardan biri yüce Allah’ın kitabı, ikincisi ise Benim Ehl-i Beyt’imdir. Kalabalığa şu soruyu sordu. — Ben inanan her erkeğin ve kadının mevlası mıyım? Oradakiler: — Evet, Resulullah dediler. Hz Peygamber Hz. Ali’yi yanına çağırdı. Hz Ali’yi yanına alarak elini tutup yukarıya kaldırdı ve şöyle dedi: — Ben kimin Mevla’sı isem Ali de onun Mevla’sıdır, diyerek Hz. Ali’yi kendi Yerine müminlerin velisi olarak tayin etti. Hz Peygamber: — Allah’ım Ali’yi seveni sev, sevmeyeni sevme, ona yardımcı olana yardım et. Gerçeği her yerde ona yoldaş kıl diye dua etti. Hz. Muhammed’in bu konuşmasından sonra, herkes Müminlerin Emir’i Hz. Ali’yi kutlamaya başladı. Tebrikçiler arasında da Ebu Bekir ve Ömer de vardı, hatta 9 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR bunlar herkesten önce gelip Hz. Ali’yi kutlayıp, ne mutlu sana Ey Ali, bizim ve her mümin erkek ve kadının Mevla’sı oldun, dediler. MAİDE SUREİ 3. AYET: Aynı yerde zaman içinde inmiştir. “Bu gün dininizi kâmil ettim, size nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam’ı seçtim”. BAKARA SÜRESİ 207. AYET: “İnsanların öylesi vardır ki, Allah’ın rızasına kavuşmak için canını verir ve Allah kullarını pek esirgeyendir.” Bu ayeti kerime, Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın Mekke’den Medine’ye göç edeceği gece Hz. Ali’nin onun yatağına girmesi ve canını onun uğrunda seve seve verebilecek fedakârlıkta olduğunun kanıtıdır. Hz. Ali şöyle demiştir: “Bin canım olsa da bini sana feda olsun”. AHZAP SÜRESİ 25. AYET: “Allah kâfirleri hiddetleriyle def etti. Hiçbir hayır elde edemediler ve Allah savaş konusunda inananlar yetti. Gerçekten Allah pek güçlü olandır, üstün bulunandır.” Bu ayet Medine’nin kuşatılması sırasında Selman’ı Pak’ın önerisiyle şehrin çevresine hendek kazılmasıyla ismini alan hendek savaşında Hz. Ali’nin yiğitliğine inanan ayettir. Mekkelilerin ordusunda bulunan Abdü Ved oğlu Amr ve bir bölüm namlı savaşçı hendeği geçerek, Müslümanlara meydan okumuş, karşılarına savaşçı istemişlerdi. Amr’ın karşısına çıkmak gerçekten cesaret istiyordu. Hz Ali Peygamberden izin alıp, Amr’ın karşısına çıkmıştır. Amr’ı öldürmüş Mekkelilerin yüreklerine korku salmıştı. Bu olay üzerine sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed şöyle demiştir: “Ali’nin Hendek gününde ki bir kılıç vuruşu ümmetimin kıyamete kadar yapacağı ibadetlerden üstündür.” ŞUARA SURESİ 214. AYET: “Ey Muhammed önce en yakın akrabalarını uyar (dine çağır)” Bu ayetin en belirgin özelliği, İslam’a ilk çağrılanların Peygamberin ailesi olduğu ifade edilmesidir. Bu Allah’ın bir emridir. Bu sebeple ilk Müslüman olanlar ve ret edenler bu aileden olmuşlardır. Bundan kasıt ise Ebu Bekir’in ilk Müslüman olan kişi olduğu görüşü çürütülmüş ve Kur-an’a ters düştüğü açıkça görülmüştür. NAHL SURESİ 214. AYET: “Bilmiyorsanız, zikr ehline sorun artık” Bu ayette ki zikir EHL-İ BEYT’İN KENDİSİDİR. 10 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR EHLİBEYT İLE İLGİLİ HADİSLER 1-) ‘’Benim Ehl-i Beyt’im Nuh’un Gemisi gibidir.’’ Ona binenler nasıl selamet bulmuşsa, Ehl-i Beyt’ime bağlananlarda kurtuluşa ererek, selamet bulacaktır. Kim ki iman eder, Peygamberlerin getirdiği ilahi yasanın gereklerini yerine getirir, hırsını, nefsini yener, onlara tabi olursa kurtulur. Ya ilahi Ehl-i Beyt’im Nurlu yolundan ayırma bizleri. 2-) Ehl-i Beyt’imi seven beni sever, beni seven Hakk’ı sever. Ehl-i Beyt’imi sevmeyen beni sevmez, beni sevmeyende Hakk’ı sevmez. Demek ki Ehl-i Beyt’i sevenler güzel Muhammed’i sever, Güzel Muhammed’i sevende yüce yaradanı sever. Ehl-i Beyt’in sevgisi kişiyi Hakk’a götürür. 3-) İki cihan serveri, Âlemlerin Rahmeti, Gönüller Sultanı Muhammed Mustafa Gadir Hum’da ümmetine iki emanet bırakıyor. Ben sizin aranızda paha biçilmez iki emanet bırakıyorum: Biri Allah’ın ilahi yasası olan kitabı Kur-an, Diğeri de Ehl-i Beyt’imdir. Bunlar hiçbir zaman birbirinden ayrılmazlar. Kıyamette birlikte bana gelirler. Emanete hıyanet edenler ebedi yaşamın güzelliklerine muaffak olamazlar. Hele ki bu emanetler o güzel Peygamberin emanetleriyse, vay o emanete hıyanet eden kişiye, topluluğa onlar gerçeklik yurdundan kovulanlar olacaklardır. 4-) Enbiyaların Sultanı, Evliyaların Şehri, Cebrail’in hizmet ettiği yüce Peygamber bir hadisinde. ‘’Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır.’’ Şehre girmek isteyen Şahın kapısına gelecek, orda ikrar verecek, ilimle irfanını açacak, bakacak ki bir Sultan var şehrin içinde Nur saçmakta buraya gelen Ehl-i Beyt’e dâhil olacak, çünkü burası Ehl-i Beyt’in evi, sevenlerin bir araya geldiği Rabb’ın Nuruyla aydınlığa kavuştuğu, kendinde Muhammed’i Ali’yi gördüğü şehirdir. Gönül şehridir. 11 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR HZ.MUHAMMED’İN EHL-İ BEYT’İ İLE İLGİLİ (MEVEDET) Kâinat’ın sahibi yüce Allah, Peygamberleri muhtelif Secerelerden yaratmıştır, ama beni ve Ali’yi bir Secere ve ağaçtan yaratmıştır. Ben o ağacın kökleri mesabesindeyim. Ali ise o ağacın gövdesi, Fatıma ise o ağacın meyve vermesine bir vesiledir. Hasan ve Hüseyin de bu ağacın meyveleridir. Bize tabi olanlarda bu ağacın yapraklarıdır. Bu ağacın dallarından birine tutunan kurtuluşa erer, onu terk eden, ondan uzaklaşan kimse de helak olur. Birisi tam üç bin yıl Allah’a ibadet dahi etse, riyazet ve ibadet sebebiyle su kırbası gibi kup kuru da olsa bizim aileyi sevmediği sürece Allah onu yüzü üstü ateşe atacaktır. Ehl-i Beyt’ime zulüm eden, itretime eziyet etmekle bana eziyet eden kimseye cennet haram kılınmıştır. Her kim ölürde kalbinde Ehl-i Beyt’imin sevgi ve muhabbeti olursa, şehit olarak dünyadan göçmüştür. Her kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi ile ölürse, günahları bağışlanmış olarak ölmüştür. Ehl-i Beyt’imin sevgisi ile ölen kimse dünyadan tevbe olarak göçmüştür. Her kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi ile ölürse, imanı Kamilleşen bir mümin olarak ölmüştür. Her kim Ehl-i Beyt ‘imin sevgisi ile ölürse, Azrail ve sonra da Nekir ve Münker onu cennetle müjdeler. Her kim Ehl-i Beyt’in sevgisi ile ölürse, gelini damadın evine uğurlaması gibi o da cennete uğurlanır. Her kim Ehl-i Beyt’in sevgisi ile ölürse, kabirde onun için cennete iki kapı açılır. Her kim Ehl-i Beyt’in sevgisi ile ölürse, Allah onun kabrini rahmet Meleklerinin ziyaretgâhı haline getirir. Ali ve Muhammed sevgisi ile ölürse, Peygamberin Sünnetine ve Hakk cemaatin yoluna uyarak ölmüştür. Her kim Ehl-i Beyt’in düşmanı olarak ölürse, kâfir olarak dünyadan göçmüştür. Her kim Ehl-i Beyt’e düşmanlık ettiği halde ölürse, kıyametten mahşere geldiğinde alnına şöyle yazılacaktır, bu şahıs Allah’ın rahmetinden mahrumdur. 12 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR KEREM KANİ EVLİYALARIN ŞAHIN’DAN BİR MAZUME Senden iste sendedir. Gizli olan hazineler. Yer, gök, varlık, yokluk, hepsi sendedir. Neyi görmek ister isen kendine bak Sen yaradılmışların aynasısın Bu cihan vücut, sen vücudun canısın. Hakk’ın istediği senin canındır. Gönüldeki pası sil, Hakk’ın bak Gönül aynasının pasını sil, Hakk’ı gör. On da görünen her şey buradadır. Sen sende her şeyi bilmeye geldin Uyan, kendine gel, ey serseri kâfir. Hakk’ın istediği senin canındır. ŞAN OLSUN EHL-İ BEYT’İN NURLU YOLU ŞAHIMIZ ALİ YOLUMUZ EHL-İ BEYT 13 KIZILPİR KIRKLAR CEMEVİ DEDESİ BAKİ GÜNGÖR