konusunda bazımülahazalar

advertisement
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 10 (1, 2)
EKEVAKADEMi DERGiSi c. 2 sy. 1 (Kasım1999)'-------- 13
ASR-1 SAADET, HULEFA-İ RAŞİDİN VE EMEVİLER
DÖNEMİNDE FİKİR HÜRRİYETİ KONUSUNDA
BAZIMÜLAHAZALAR
D1: Ali DELİCE (*)
A-
Giriş
İslam'ın getirdiği evrensel ilkelerden birisi, belki de en önemlisi, tevh1d inancıdır.
Tevhid, Allah'tan başka ilah ve rab tanımamak, sadece ona kulluk etmektir. Böylesi bir
inancı benimseyen insanın, Allah'tan başka kendi üzerinde bir varlık tanıması, onun karşısında eğilip, zilleti kabulleurnesi mümkün değildir. İnsanın sadece kendisini yaratan
karşısında sorumluluk hissetmesi, onun özgürlüğü demektir. Kur'an, insanların temel
hak ve hürriyetleri konusunda hiçbir kısıtlama getirmemiştir. Aksine, başkalarına zarar
vermemek ve başkalarının hürriyetini zedelememek şartıyla, her insanın fikrini açıkla­
masını temel ilke olarak kabul etmiştir.
İslam dini, fikir hürriyetini, ferdin doğuştan beraberinde getirdiği tabii hakları olarak
görmektedir. Kur'an'daki 'şu'ra, emr-i bi'l-ma'rGf ve nehy-i ani'l-münker' kavramları, bunun varlığına delil gösterilmektedir. Bunlardan birincisi olan şura, İslam yönetim biçiminin en önemli nitelik ve özelliklerinden kabul edilmektedir!. Bunu, Kur'an da açıkça
beyan etmektedir: "Aralarındaki işleri şura iledir"2. Kısacası şura konusu, müslümanlar
arasında görüş alış-verişini anlatan tüm uygulamaları kapsayan genel bir kavramdır. Hz.
Peygamber, bu rnekanİzınayı ömrü boyunca işletmiştir.
İkincisi ise, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak anlamına gelen emr-i bi'lma'ruf nehy-i ani'l-münker'dir. Hem şura hem de bu kavram, İslam'da fikir hürriyetinin
meşruluğunun delilleridir. iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak, İslam toplumunun
inanç, ibadet, siyaset, ahlak ve hayat nizarnı gibi alanlarla ilgili düBu konu ile ilgili Kur'an'da zikredilen ayetlerden bazılarını burada vermek istiyoruz: "Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namazı kılarlar, iyiliği emrederler,
kötülükten alıkoyarlar. işlerin sonucu Allah 'a aittir"3; "İçinizden iyiliği emreden ve kö-
yükümlü
tutulduğu
şünülmektedir.
*
1)
2)
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Bilim Dalı Öğretim Üyesi.
Muhammed Yusuf Musa, Nizamii'l-Hiikmfi'l-İslam, Kahire ty, s. 177-178; Kahtan Abdurrahman
ed-Dfiri:, eş-Şimi Beyne'n-Nazariyye ve't-Tatbik, Bağdat 1974, s. 27-29.
şam., 38.
3) Hacc, 41.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 11 (1, 1)
14 i Dr. Ali DELİCE----------EKEVAKADEMİ DERCİSİ
tülükten alıkoyan bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir"4; "Mü'min erkekler
ve mürnin kadınlar, birbirlerinin velisidirler, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar"5.
Buna benzer ayetler Kur'an'da çoktur<'; ancak, bizim böyle bir çalışmada hepsini burada
vermemiz mümkün değildir. Zaten bu konu ile Tefsir kitaplannın dışında müstakil çalış­
malar da yapılmıştır?.
Kur' an, emr-i bi'l-ma'rGf ve nehy-i ani'l-münker'in
işleme konulmamasından dolayı
İsrailoğullarının lanetlendiğini belirtmektedir. Bu da, bize bu konunun ne derecede
önemli olduğunu göstermektedir: "İsrailoğullarından inkar edenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu, haksız yere başkaldırmaları ve aşırı gitme-
lerindendir. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara engel olmuyorlardı. Yapmakta oldukları
ne kötü idi"S. Bu konuyla ilgili İbn Mes'üd'un Hz. Peygamber'den şöyle bir rivayeti bulunmaktadır: "İsrail oğullarının başına gelen musibetlerden birisi, bir adam başka birisiyle karşılaşınca ona "Be adam! Allah'tan kork, şu yaptığını bırak. Çünkü, bu sana hela! değildir." dememesinden kaynaklanmaktaydı. Ertesi gün aynı adamı aynı işi yaparken görünce, onu bu işten alıkoymazdı. Böyle yaptıklan için, Allah onların kalplerinden
birbirine karşı sevgiyi giderdi. Sonra RasGlullah yukardaki ayeti okudu ve şöyle buyurdu. "Hayır! iyiliği emredeceksiniz, kötülüKten alıkoyacaksınız. Yoksa Allah kalplerinizi
birbirinize karşı çevirir ve onlar gibi lanetler" 9•
Hz. Peygamber de sözleriyle 'emri bi'! ma'ruf ve nehyi ani'! münker'in önemini belirthatta bunu iman ile özdeşleştirmiştir. Müslim'in Ebu Said el-Hudrl'den rivayet ettiği hadis şu şekildedir: "Sizden biri, bir kötülük gördüğünde, onu eliyle düzeltsin, gücü
yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin. Fakat bu, imanın
en zayıfıdır"IO. İşte Hz. Peygamber döneminde insanların, hem Kur'an'ın hem de Peygamber'in bu tür teşvikleri yle, özgürce muhalefetlerini ortaya koymaları, yani fikir hürriyeti sağlanmıştır. Maalesef daha sonraları, özellikle Bıneviler döneminden itibaren bu
eylem, yani iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, His be adıyla ll kurumsallaşmış­
sa da, bunun bütünü kapsamadığını müşahede etmekteyiz. Hisbe teşkilatının görevlerinden birisi de, iyiliği emretmek kötülükten sakınd1rmaktır; ancak bu teşkilat görevini samiş,
AI-i İmran, 104.
Tevbe, 71.
6) Al-i İmran, 104, ı 10, 114, Maide, 78-79, A'raf, ı57, ı99, Tevbe, 67-7ı, ı ı2, Hacc, 4ı, Lokman, 31.
7) Seyyid Celalddin el-Ömer!, Emri bil Ma'rııfve'n-Nelzy ani'l-Miinker, Kuveyt ty.
8) Maide, 78-79.
.
9) Nevevi, Riyazii's-Siililım, Medine ty, s. 92-93.
ı O) Müslim, Sahih, Kahire ty, İman 78; Ebu'l-A'lli el-Mevdudi, Hilafet ve Saltanat, çev. Ali Genceli, İstanbul ı966, s. 82-85.
·
4)
5)
ı ı) His be ile ilgili geniş bilgi için bkz. İbn Teymiyye, Bir İslam Kurumu Olarak Hisbe, çev. Vecdi Akyüz, İstanbul ı989; Hayreddin Karaman, "İslam'da İctimai Terbiye ve Kontrol: İhtisab Müessessi"
İslam'mlşığmda Giiniin Meseleleri, İstanbul ı 988, II, 688-7 ı4, Yusuf Ziya Kavakçı, Hisbe Teşki­
latı,
Ankara ı 975.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 11 (1, 2)
ASR-I SAADEI; HULEFA-i RAşiDiN VE EMEviLER DÖNEMiNDE _ _
FiKİR HÜRKİYEIİ KONUSUNDA BAZIMÜLA.HAZALAR
15
dece vatandaşa karşı yapmaya çalışmış·, idareciler içinse pek etkili olamamıştır. Halbuki
Peygamber döneminde herkes bunu yerine getirmekle mükellef idil2.
B-Asrı
Saadet Döneminde Fikir Hürriyeti
Hz. Peygamber döneminde fikir hürriyeti, iki aşamada gelişmiştir: Bunlardan birincisi, Hz. Peygamber'in Allah 'tan aldıklarını tebliğ ve vahiy emanetini yerine getirme ile
ilgili; diğeri ise, Hz. Peygamber'in devlet başkanı sıfatı yanında siyasi konuları içerenler ile ilgili olmuştur.
Birincisi, müslümanlarca uyulması zorunlu olan olgulardır. Bu konuda insanların fikir beyan etmeleri sözkonusu olamaz. Bu, insanların fikir hürriyetlerinin ortadan kalkması anlamına gelmez. Çünkü, bu yolla gelen emirlerin, nehiylerin, ya da tavsiyelerin,
insanlığın yararına olduğunu, yine vahyin kendisi açıklamaktadıri3.
İkincisi ise, Peygamber'in insan olması özelliğinin beraberinde getirdiği, vahiy dışı
dünya işleriyle ilgili her durumu içermektedir. Bunlar ise, şura, düşünce ve şahsi kanaat
(ictihat) konusudur. Bunun örnekleri pek çoktur. Hepsini vermemiz mümkün olmadığı
için, biz burada bazılarını vermekle iktifa edeceğiz:
1-Hz.Peygamber, Akabe'de Medinelilerden kendisine bey'at alırken, insanların doğ­
ru bildikleri konularda hiçbir kimsenin kınamasından çekinmeden ortaya koymalarını istemiştiri4. Bu da, fikir hürriyetinin, daha Peygamber'in Medine'de devletin temellerini
atarken ortaya koyduğunu göstermektedir.
2- Bedir se~eri esnasında, Mekke ordusunun Medine üzerine yürüdüğü öğrenilince,
RasuJullah, savaşa çıkıp çıkınama hususunda karar verilmesi için ashabını toplantıya çağırdı ve onlarla durum değerlendirmesi yaptı ıs. Sahabenin onayını aldıktan sonra savaşa karar verdi.
3-Bedir savaşında Hz. Peygamber, Kureyş'ten önce suya varmak istiyordu. Medine'ye çok yakın bir kuyunun yanında konakladı. Sahabi Habbab b. Münzir ise, bu yerin
savaşılabilecek en iyi yer olmadığı görüşündeydi. Ancak o, muhalif ve karşı görüşünü
açıklamadan önce Hz.Peygamber'e: "Ey Allah'ın Rasulü! Burası, Allah'ın seni konaklattığı ve ileri veya geri gidemeyeceğiniz bir yer mi, yani vahiy ile mi, yoksa kendi görüşünüz ve savaş tuzağı mı?" diye sordu. Hz. Peygamber, bunun vahiy değil, kendi gö12) İbn Hazm'a göre, toplum, hiçbir muhalefet göstermeksizin, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoy­
manın gerekliliği görüşündedir. Geniş bilgi için bkz. İbn Hazm, el-Fisalfi'l-Milel ve'l-Eiıva ve'ıı­
Nilıal, Mısır 1321, IV, 170-176; Nevi n Abdülhalık, İslam Siyasi Düşüncesinde Muhalefet, çev. Veedi Akyüz, İstanbul 1990, s.l20-124.
13) "Allah, insanları savunur. O hiçbir hain ve nankörü sevmez.. " 22/28
14) İbn Hişam, es-Siretii'ıı-Nebeı•iyye, thk. Muhammed Ali vd., Beyrut 1995, ll, 86; ez-Zebldl, Sahilı-i
Bulıari Muhtasarı ve Tecrid-i Sari/ı Tercemesi ve Şe rizi, çev. Kamil Miras, Ankara ty., XII, 322.
15) İbn Hişam, ll, 233; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1993, II,
892; M.Asım Köksal, islam Tarihi, İstanbul 1981, 1, 105-107.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 12 (1, 1)
16/ Dr. Ali DELİCE~...:...---------EKEVAKADEMİ DERGİSİ
rüşü olduğunu söyleyince, Habbab, karşı görüşünü söylemeye başladı: "Ey Allah'ın Rasulü! Burası savaş için uygun bir yer değil. İnsanları düşmana daha yakın bir yere yürüt
de orada konaklayalım" dedi. Hz.Peygamber, kendi görüşünden vazgeçerek Rabbab'ın
bu düşüncesini kabul ettiı6. Çünkü konu, vahiyle değil, muhalif de olsa fikir hürriyeti
alanıyla ilgili bir konuydu.
4-Rasulullah, Bedir savaşı sonrasında ele geçirilen esiriere yapılacak muamele konusunda ashabın fikirlerine müracat etti. Ebu Bekir, onların müslümanların yakın akrabaları olduklarını, bu yüzden de kendilerinden fidye alınıp salıverİlmelerinin daha uygun
olacağını söyledi. Ayrıca Ebu Bekir'in düşüncesine göre, alınacak fidyeler ile düşmana
karşı güç elde edilmiş olacaktı. Ancak Ömer, Ebu Bekir gibi düşünmediğini, bunların öldürülmeleri gerektiğini belirtti. Rasulullah, Ebu Bekir'in reyini tercih ederek, esirlerin
fidye karşılığı serbest bırakılmalarına karar verdi17. Fakat bu konuda vahiy, Ömer'in görüşünü doğruladı: "Yer yüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kınncaya) kadar, hiçbir
peygambere esirleri bulunması yaraşmaz" ıs.
5-Hz. Peygamber, Uhud savaşına çıkarken ashabıyla İstişare sonucu, çoğunluğun isüzerine Medine dışında savaşılması görüşünü kabul etti. Halbuki Peygamber ile sahabeden ileri gelenler, şehrin tahkim edilmesinin ve düşmanla şehirde karşılaşmanın daha doğru olacağı yönünde fikir beyan etmişlerdiı9. Sonuçta Uhud savaşının müslümanlar aleyhine sonuçlanması üzerine, bu tekiifte bulunanlar kendilerini suçlamak istemiş­
lerse de Peygamber, bu konuda kesinlikle onları suçlamamıştır. ·
teği
6-Hendek savaşı esnasında Rasulullah, muhasaraya Mekkelilerin yanında katılan
Gatafan kabilesiyle, düşmanın gücünü zayıflatmak amacıyla ~edine hurmalarının üçte
biri karşılığında anlaşma yapmak istedi. Sahabilerden ve Ensar'ın ileri gelenlerinden
Sa'd b. Muaz, Rasulullah'a muhalefet etti ve kendi fikrini açıkça söyledi20,
7-Hz. Peygamber, Hendek savaşında durumu ashabı ile görüştü ve sonunda savaşçı
bir milletten gelerek İsliim'a giren Selman-ı Ffirsl'nin teklifi olan, şehrin zayıf ve açık taraflarını korumak için Medine'nin etrafında hendek kazılması fikrini kabul etti2ı.
8-Hz. Peygamber, Beni M ustalık gazvesi
dönüşü esnasında münafıklar tarafından eşi
Aişe'ye karşı uydurulan ve bazı müslümanların da katıldığı İfk olayında, ashabı ile istiI 6) İbn Hişam, II, 238; Köksai, I, I I I.
17) Vakıdl, Kitabii'l-Meğiizl, nşr. M. Jorden, Londra 1966, I, 106; İbn Kayyım el-Cevzl, Ziidii'l-Meiid,
Kahire 1950; II, 67; Hamidullah, II, 893; Ahmet Özel, İslam Devletler Hukukunda Savaş Esirleri,
Ankara 1996, s. 31-37; Köksal, I, 171-172.
18) Enfal, 67.
19) İbn Hişam, III, 58; Ham\dullah, II, 892-893. Hz. Peygamber, bu toplantıda pek çok sahabinin görüşlerine müracaat etmiştir. Bkz. Koksal, III, 63-68.
20) İbn Hişam, III, 202-203; Hamidullah, II, 893; Hayreddin Karaman, "Asr-ı Saadette Rasulullah'ın
Davranışlarının Bağlayıcılığı", Biitiin Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Komisyon, İstanbul 1994, I,
475.
21) Kök~al, V, 208.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 12 (1, 2)
ASR-1 SAADEI; HULEFA-İ RAŞİDİN VE EMEVİLER DÖNEMİNDE _ _
17
FİKİR HÜRRİYETİ KONUSUNDA BAZIMÜLAHAzALAR
şare
etti. Sahabilerin çoğunluğu, Aişe'nin ma'sumiyetine tanıklık ederken, bir kısmı mübu yalana inandılar. Hz.Aii ise, Peygamber'den eşini boşamasını teklif ederek, bu sıkıntıdan bir an kurtulmasını istedi. Ancak vahiy22 inerek Ali'nin ve bu
olaya katılan sahilbilerin tutumunu reddederken, münafıkların yaydığı bu habere destek
vermeyenierin görüşünü onayladı23.
nafıkların yaydığı
9-Hz.Ömer, Hudeybiye anlaşması maddelerinden memnuniyetsizliğini dile getirdi ve
Hz. Peygamber' e karşı olumsuz tavrını hiç çekinmeden açıkça söyledi24.
lO-Yine Hz.Ömer, münafıklardan Abdullah b. Übeyy'in cenaze namazını kılmasını
isteyen oğlu Abdullah b. Abdullah'ın gönlünü kırmayan Hz.Peygamber'e karşı çıkarak,
münafıklardan hiç bir kimsenin namazını kılmaması konusunda ikaz etti. Doğrusu, vahiy de Ömer'in görüşünü tasdik etti: "Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma,
mezarı başında da durma .. "25. Bütün bu örnekler, Rasulullah'ın, diğer insanların düşün­
celerine ne kadar değer verdiğinin, kamuyu ilgilendiren çok önemli olaylarda daima onlara düşüncelerini açıklama fırsatı tanıdığının yeterli delilleridir.
Rasulullah, genellikle aksine bir ilah! emir olmadıkça, yukardaki örneklerde olduğu
gibi, çoğunluğun fikrine göre hareket ederdi. Bazen öyle olurdu ki, çoğunluğun görüşü­
ne muhalefet etmemek için kendi düşüncesini açıkça beyan etmezdi. Bu da, diğerierin
fikirlerini açıklamalarına engel olmamasına yönelikti. Örneğin, Rasulullah, aslında düş­
man ordusunun Bedir'de karşılanması gerektiğini düşünüyordu. Ancak bunu, açıkça söylemiyordu. Nitekim bu, daha sonra vahiy tarafından da te'yid edilmektedir: " Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (savaş konusunda) seninle tartı.şıyorlardı"26. Burada da görüldüğü gibi, müslümanlardan bir kısmı "Biz
kervanı yakalamak için çıktık, böyle bir savaşa hazırlıklı değiliz" diyerek çekingenlik
gösteriyorlardı. Sahabilerden Ebu Bekir, Ömer, Sa'd b. Muaz gibileri ise, bu konuda çekimser davranarak kararı, Peygamber'in insiyatifine bırakıyorlardı27. Bazen de Rasulullah'a karşı muhalefet bile göstermişlerdir. Bu da, fikir hürriyetinin sadece sözde değil,
eyleme dönüşecek boyuta ulaştığını göstermektedir. Bunun için en güzel örnek ise, Hudeybiye anlaşması esnasında yaşandı. Müslümanlada Kureyş arasında yapılan Hudeybiye anlaşmasının28 görünüşte müslümanların aleyhinde olması, sahabileri hayal kırıklığı22) Nur, 11-23.
23) İfk olayı hakında geniş biLiçin bkz. Abdurrahman es-Süheyli, er-Ravzii'l-Uml.f ji Şerlıi's-Sireti'n­
Nebiviyye li İbn Hişam, thk. Abdurrahman el-Vekil, by ty, VI, 437-440; Said el-Havva, el-Esas ji'sSiinne ve Fıklıi/ı{i, by 1989, II, 727-738.; Muhammed Hudari, Nı'iru'l-Yakfnji Sireti Seyyidi'l-Miirselin, thk. Nayif el-Abbas, vd, Beyrut 1989, s. 162-166; Abdüsselam Harun, Telızibü Sireti İbn Hişam, Kahire ty, s. 202-207; Köksal, V, 68-72.
24) İbn Hişam, III, 291; Hamidullah, II, 893.
25) Tevbe 84
26) Enfal, 6.
27) İbn Hişam, II, 233.
28) Doğuştan Giiniinıiize Büyiik İslam Tarihi, Komisyon, İstanbul 1989, 1, 491-498.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 13 (1, 1)
18/D~AHDELİCE-------------------EKEVARADEMUDERGİSİ
Rasulullah, onlardan hayvanlarını kurban edip, başlarını
etmelerini istediğinde, sahiibller bunu yerine getirmediler. Rasulullah, bunun üzerine eşi Ümmü Selerne'nin çadırına girerek durumu ona şikayet etti. Ümmü Seleme'nin,
Peygamber'den ilk önce bunu kendisinin yapması halinde sahabllerin de yapacaklarını
söylemesi üzerine, bu sorun giderildi29. Sahabilerin burada sergiledikleri tutum, müşrik­
lerin karşısında zaafiyeti kabullenmemekten kaynaklanıyordu.
na
uğratıp, canlarını sıkmıştı.
traş
Hz. Peygamber, vahiy dışı hususlarda insanların bazı konuları kendisinden daha iyi
bilebileceklerini belirtiyordu. Nitekim Hz.Peygamber, hurmaların aşılanması konusunda
verdiği olumsuz karar sonucunda şöyle dedi: "Ben bir tahminde bulundum. Zan ve tahmin dolayısıyla beni sorumlu tutmayın. Size Allah'tan gelen bir şeyi anlattığımda, onu
alın. Çünkü ben, Allah'a karşı asla iftira etmem" Bu hadisin şöyle bir varyantı daha bulunmaktadır: "Siz dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiniz. Din işinizle ilgili olanlar
ise, bana aittir"30
Kısacası,
Hz.Peygamber'in fikir hürriyeti karşısındaki tutumu, onların işleri, aralavahyi gereğince şer'! ve edeb ölçüleri çerçevesinde kaldığı sürece,
hoşgörü ve kabul görüyordu. Ancak bu, bir takım münafıkların yaptıkları gibi32 saygı sı­
nırını aşan bir boyutta eleştirrnek veya İfk olayında olduğu gibi şüphe uyandırarak masum insanlara yalan yere iftira atmak şeklinde olmamalıdır33. Kaldı ki Peygamber, bunlara dahi sert olmayan bir şekilde tepkisini göstermiştir. Muhtemelen Peygamber bu tutumuyla, kendisinden sonra ·gelecek olan İdarecilerin, gerçeği saptırıcı ve kaba bile olsa,
insanları, görüşlerini açıklamaktan alıkoymak için bir yol edinmemelerini istemiş olabilir34. Bunun en iyi örneklerinden bir tanesi, Hz. Peygamber'in ganimetieri taksimine itiraz eden İbnü'd-Davdue adındaki kişiye nisbet edilen olaydır. {3u adam, Peygamber'e
"Adaletli ol, ey Muhammed!" diye çıkıştı. Rasulullah da, onun bu sözüne karşılık "Ben
adaletli olmazsam, kim adaletli olacak?" diye cevap verdi. Daha sonra onun hakkında
rında şura iledir"3ı
29)
Hişam,
lll, 293.
30) İbn Teymi)ye, es-Siirimıı'l- Meslül alii Şiitimi'r-Rasül, thk.Muhammed Muhyiddin Abdülhamid,
Kahire 1960, s. 191-192. Burada belirıilmek istenen vahiy konusu dışındaki olaylarda Peygamber'in, vereceği kararlarda yanılabileciği hususudur. Yoksa bunu tamamen, Peygamber'in d1n1 işleri
bilebileceği, dünya işlerinden ise anlamayacağı sonucu çıkartılmamalıdır. Bilindiği gibi peygamberlerin sıfatlarından biri de "Fetanet" yani zeki ve akıllı olmalarıdır. Ancak bu demek değildir ki,
Peygamber, eğer köyde yetişmemişse, mutlaka tarımdan daha iyi anlayacağı anlamına gelmez. Nitekim yukarda da belirttiğimiz gibi, Selman, kendi ülkesinde uygulanan savaş tekniği olan hendek
kazma olayını daha iyi bildiği için o teklifde bulunmuştur.
31)
Şura,
38.
32) "S adakalar hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlara verilirse hoşnut olurlar, verilmezse hemen öf·
kelenirler.. " Tevbe 58.
güzel bir sözü bulunmaktadır:" Senin, yumruklarını sallama özgürlüğün,
yerle sınırlıdır" Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları,
çev. Mete Tunçay, İ stanbul 1989, I, 113. Bu anlamda her zaman mutlak özgürlük, beraberinde kendisinin sonunu getirmiştir.
33) Bu konuda Karl
Popper'ın
komşularının burunlarının durdukları
34) Mustafa Asi, el-İslam ve Hurriyetii'r-Rey, Kahire 1980, s. 25.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 13 (1, 2)
ASR-1 SAADEI; HULEFA-1 RAşiDiN VE EMEviLER DÖNEMiNDE _ _
19
FiKiR HÜRIUYETi KONUSUNDA BAZIMÜLA.HAZALAR
Peygamber şöyle dedi: "bu adamın soyundan, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkan bir
topluluk gelecektir"35, Halbuki Peygamber'in getirdiği din, tamamen adalete dayalı bir
dindi. Bununla ilgili ayetler ve Peygamber'in uygulamaları oldukça çoktur. Ayrıca Peygamber'in, daha kendisine peygamberlik verilmeden önce "Hılfu'l-FüdGl" cemiyetine
katılmakla36, cahiliye döneminde dahi adaleti isteyen birisi olduğunu herkes bilmektedir. Peygamber, özellikle münafıkların davranışiarına karşı öfke duyan ashabını, bu gibi
durumların çözümü için, kalpleri kazanmak, birliği sağlamak ve başka bir görüşten yararlanmak arzusuna yöneltiyordu. Nitekim yukarda verdiğimiz münafığın kaba davranı­
şına karşılık Hz. Ömer'in sert tutumuna, Hz. Peygamber: "Ey Ömer! Ben ve o, başka­
sından sana daha yakınız. Ona hakkı güzel istemeyi, bana da güzel yapmayı söyle"37 diye tavsiye etti.
Hz. Peygamber döneminde fikir hürriyetinin en belirgin özelliklerinden birisi de hiç
kendisinden sonra yerine geçebilecek bir halef bırakmamasıdır.
Bununla, insanların kendi fikirleri sayesinde üzerinde anlaşabilecekleri birisini seçmelerini istemiştir. Eğer aksi olmuş olsaydı, o zaman insanların fikir hürriyeti ellerinden alın­
mış olacaktı. Nitekim hilafetin saltanata dönüştüğü Emevilerde, bu gerçekleşmiştir. Bilindiği gibi Hz.Peygamber, yerine geçecek herhangi bir kimseyi bırakmamıştır. Her ne
kadar bazıları, Peygamber'in Ebu Bekir'i haleftayin ettiği şeklindeki zorlama ya da Şia
karşıtı yorumlar yapmakta ise de38 bu, Rasulullah 'ın hastalığı sırasında namazda müslümanlara imamlık yapmasıyla ilgili işaretinden ibarettir. Yoksa bunu dini liderlik anlamında almamız doğru değildir. O zaman Şiada kendileri açısından meşru imarnın Ali ve
onun oğulları olduğunu iddia etmekte kendilerine haklı bir dayanak bulmuş olurlar. Zaten eğer bu liderlik anlamında alınmış olsaydı, Benı1 Saklfe'de yapılan toplantıların bir
anlamı olmazdı. Yine aynı şekilde Şia'nın bu düşüncesini, bizzat imam olarak belirledikleri Ali'nin vefatı esnasında oğlu Hasan'a bey'at edip etmemeleri sorulunca söylediği şu
söz geçersiz kalmaktadır: "Size bunu ne emreder, ne de yasaklarım. Siz daha iyi bilirsiniz"39, Yine Ali, çocuklarına yaptığı vasiyet sırasında birisinin "veliaht bırakmayacak
mısınız?" diye sormasına karşılık" Hayır, ben sizi Rasulullah'ın bıraktığı gibi halefsiz
bırakıyorum"40 cevabını vermesi de, Şia'nın Rasulullah'ın Ali'yi halef bıraktığı düşün­
cesini reddetmektedir.
şüphesiz, Rasulullah'ın
35) İbn Hacer ei-Askalani, Fetlıii'l-Bfiri bi Şerlıi Salıilıi'l-Bulıari, by ty, s. 143.
36) İbn Kesir, es-Sfretü'n-Nebeviyye, thk. Mustafa Abdülvahid, Kahire 1964, I, 259 vd; Hamidullah, I.
48-50.
37) Mustafa Asi, s. 25-26.
38) Fetlıü'l-Bfiri s. 143.
38) Mustafa Asi, s. 25-26.
39) Mes'udt, Mürılcü'z-Zelıeb, Kahire 1958, II, 42; İbn Kesir, Bidfiye ve'n-Nilıfiye, Beyrut 1966, VIII,
13-14.
40) Mes'fidt, II, 42.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 14 (1, 1)
20/ Dr. Ali DELİCE----------EKEVAKADEMİ DERCİSİ
Ancak bu söylediğimizin aksine gibi görünen bir durum vardır, o da Hz. Ebu Bekir'in, kendisinde sonra Peygamber'in aksine Ömer'i halefbırakması ve Ömer'in de içlerinden birisini halife seçmek üzere bir heyet belirlemesidiı:4ı. Ebu Bekir ve Ömer, acaba bununla insanların fikir hürriyetini ortadan kaldırmış olmuyorlar mı? Ya da Peygamber'in yapmadığı bir eylemi yaparak aykırı davranmış olmuyorlar mı? Burada şunu belirtmemiz gerekir ki, Ebu Bekir'in Ömer' i halef göstermesi, Ömer'in de işi şuraya havale etmesi, müslümanların görüş ve şurasına ve bu halef'belirleme işini kabul etmelerine
bağlanmıştır. Ebu Bekir de Sakife toplantısında ileri gelenlerden bey' at aldıktan sonra ertesi gün halktan bey'at alarak4 2 gerçek bey'atın halk tarafından yapılan bey'at olduğunu
ortaya koymaktadır. Eğer halef belirlenen insanlar tıpkı Emevilerde olduğu gibi halka
danışılmadan, onların rızası alınmadan yapılmış olsaydı, işte o zaman insanların fikir
hürrriyetinin ortadan kalktığını rahatlıkla söyleyebilirdik
Hz. Osman'ın halife seçilmesi de aynı şekilde tamamlandı ve halkın önünde genel
bey'at aldıktan sonra halife seçildi. Yine Abdurrahman b. Avf'ın halife seçiminde yaptı­
ğı kamuoyu araştırması da, o dönemdeki fikir hürriyetinin varlığına delil dir. Kısacası Saklfe toplantısında ve Raşid halifelerden her birinin halife seçimi esnasında ortaya çıktı­
ğı gibi, bütün muhalif görüşlerin düşüncesini hiç çekinmeden açıklaması ve birbirlerini
tenkit etmeleri de, yine o dö_nemdeki fikir hürriyetinin bir tezalıürünün sonucudur.
41) Ahmet Akbulut'a göre, Ebu Bekir ve Ömer'in bu· eylemleri tamamen Peygamber'in uygulamasına
uygun değildir. Ona göre bu, fertleri n topluma. tahakkümüdür. Ahmet Akb~lut, Salıabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Proplemlere Etkileri, Istanbul 1992, s. 139-142, 147-157. Ancak Peygamber'in bu konuda herhangi bir uygulamasının olmadığıııa göre, Ebu Bekir'in bu uygulamasına, "Peygamber'in sünnetine uygun değildir" dememiz mümkün görünmemektedir. Çünkü karşımızda Peygamber'in kesin olarak belirlediği bir yönetim biçimi yoktur. Kaldı ki, Akbulut kendisi de Peygamber'in bu konuda herhangi bir model belirlemediğini kabul etmektedir. (Akbulut, s. 139) Burada
Ebu Bekir'in yaptığı şey, fertlerin menfaalini düşünmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Herkes
kendi özgürlüğünü düşünemez mi? denilebilir. Devlet nüfuzu ile lıürriyetin birbirine zıt iki şey olduğu ve hiç devlet müdahalesi olmasa tam hürriyet olacağı düşünülebilir. Ancak bazen öyle hal alır
ki, devlet müdahalesi zorunlu olur. Devlet müdahalesini haklı gösteren sebep, ferdi, kendisinden daha kuvvetli olan başka fertlerin müdahalesinden kurtarmasıdır. Gerçek hürriyet, başkaları ile hiçbir
münasebetimizin bulunmadığı bir dünyada değil, onlarla olan münasebetlerimizin aklın emrettiği
tarzda düzenlendiği bir dünya içerisinde mümkün olabilir. Şu halde devlet, fertleri n keyti müdahalelerinin yerine düzenli ve makul bir müdahaleyi geçirdiği oranda, hürriyeti çoğaltır. Örneğin bir iş­
çi, kendisinin aleyhine sözleşme yapılmasını yasak eden bir iş kurumunun hükmü altında , bir işve­
renin iradesine tabii kalması halinde sahip olabileceğinden daha fazla hürriyete sahip olabilir. Ebu
Bekir'in Ömer'i halife tayinine bu açıdan bakıldığında sanırım daha iyi olacaktır. Hz. Peygamber'in
vefatı esnasında yaşanan olaylar, Ebu Bekir'i böylesi bir karar almaya sevketmiştir. Bunu ayrıca
Muaviye'nin Yezid'i veliaht tayin etinesiyle bir tutmak ta doğru değildir. Çünkü birinde gerçekte
halkın özgürlüğü ve menfaati söz konusuyken, diğerinde tamamen Ümeyye oğullarının menfaati
gözetilmektedir.
42) Abdüsselam Harun, s. 318; s. 55-83; İbrahim Sarıçam, Hz.Ebu Bekir, Ankara 1996, 35-38; M.Aii
Kapar, İslam'm İlk Döneminde Bey'at ve Seçim Sistemi, İstanbul 1998, s. 40-48.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 14 (1, 2)
ASR-I SAADET, HULEFA-i R.AŞiDiN VE EMEViLER DÖNEMiNDE__ 21
FiKiR HÜRİliYETi KONUSUNDA BAZI MÜLAHAZALAR
C- Huleia-i Raşidin Döneminde Fikir Hürriyeti
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Rasulullah, sahabileri arasında fikir hürriyetini geniş
olarak desteklemiş, onların fikirlerini dinleyip değer vermiştir. O'nun yetiştirdiği nesil
de, aynı şekilde hareket etmiştir.
Hulefa-i Raşidin'den her biri, devlet işlerinde, toplumun ileri gelenleri ile İstişare etmeksizin karar almazlardı. Onların temel prensibi, bütün mesel el erde, önce Allah 'ın Kitabı'na başvurmak, orada bularnazsa Rasulullah'ın uygulamasına veya sözlerine bakmak
şeklindeydi. Eğer Sünnette de bir şey bulamazsa, ehl-i rey ile istişarede bulunur, ona göre meseleyi hallederlerdi43.
Hulefa-i Raşidin, müşavere esnasında, şura üyelerinin fikirlerini tam bir serbestiyet
içerisinde ifade hakkına sahip oldukları görüşündeydiler. Bunun için halk, toplumun
inancına uygun olarak yönetimi tenkit etme ve düşüncesini açıkça ifade etmekteydi. Bu
durum, ilk dört halife döneminde sürekli uygulandı. Halifelerin konuşmalarının pek çok
yerinde görüldüğü gibi, insanları, yanlışları düzeltmeye yönelik tenkit için teşvik ediyorlardı44.
Ebu Bekir, hilafete seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmasında bu düşünceyi özellikle vurgulamıştır: "Aranızda en hayırlınız olmadığım halde üzerinize yönetici oldum. Allah' a yemin olsun ki, bu makamı kendi İsteğim ve rızam ile elde etmiş değilim. Hatta
başkasının yer,~,ne geçmeyi de hiçbir zaman düşünmedim. Böyle bir makam için kalbimde herhangi bir istek uyanmadı. Bu vazifeyi gönülsüz olarak kabul etmek zorunda kaldım. Bunu, hi.Jafet meselesinde müslümanlar arasında ihtilaf çıkmasından ve Araplar
arasında irtidat tehlikesinin meydana gelmesinden korktuğum için istemeyerek kabul ettim. Bu makamda benim için bir rahatlık yoktur. Aksine bu, bana bir yüktür ve Allah'ın
yardımı olmasa, bende bu yükü taşıyacak kuvvet yoktur. Başka birisinin çıkıp bu görevi üstlenmesini çok isterdim. Şu anda dahi isterseniz, Rasulullah'ın sahabilerinden birini getirir ve bu makamı ona tevd! edebilirsiniz. Bana bey'at etmiş olmanız, böyle bir işe
engel değildir. Beni Rasulullah ile mukayeseye kalkışırsanız ve ondan beklediklerinizi
benden beklerseniz, kesinlikle yanılırsınız. Benim gücüm buna yetmez, çünkü o, şeyta­
nın şerrinden vahiyle korunmuştu. Eğer doğru hareket edersem, bana yardım edin. Yanlış yaparsam, beni düzeltin. Şurası muhakkaktır ki, doğruluk bir emanet, yalan ise, bu
emanete hıyanettir. Aranızda zayıf olan, Allah 'ın izniyle hakkını kendisine verene kadar,
benim yanımda kuvvetlidir. Aranızda kuvvetli olan, Allah'ın izniyle zayıfın hakkını ondan alıncaya kadar, benim yanımda kuvvetli dir. Allah' a ve Rasulüne itaat ettiğim sürece
43) Tirmizi, Ahkam, III, 616; İmam Gazall, İslam Hukukunda Deliller ve Yorumlar Metodolojisi, çev.
Yunus Apaydın, Kayseri I 994, I, 315.
44) Bu hutbeler için bkz. Taberi, 1arilıü'l-Ümem ve'l-Mültik, thk. Muhammed Ebu'l-Fadl, Kahire
1992, V, 214-218; İbn Kuteybe, el-İmiime ve's-Siyiise, thk. Tiihii Muhammed ez-Zeynl, by ty, I, 22,
50.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 15 (1, 1)
22/ Dr. Ali DELiCE'----------EKEVAKADEMi DERGiSi
bana itaatle mükellefsiniz. Eğer bu yolu terkeder, sınırların dışına çıkarsam bana itaat etmek zorunda değilsiniz. Ben, ancak Allah ve Rasulünün yolunun takipçisiyim"45.
Ebu Bekir, bazı kimseler zekat vermeyi reddettiklerinde, sahiibllerle İstişare yaptı.
Ancak Ebu Bekir'in bazı konularda sahabllerle İstişare etmesine rağmen, Peygamber'in
yaptığı gibi, İstişarenin sonucuna katlanmadığını müşahade etmekteyiz. Örneğin, Peygamber, vefat etmeden önce Üsame b. Zeyd koroutasında bir orduyu Suriye üzerine göndermişti. Fakat ordu, Peygamber'in rahatsızlığı ve vefatı nedeniyle daha yola çıkmadan
geri dönmüştü. Ebu Bekir halife seçildikten sonra bu orduyu, tekrar göndermek istedi.
Bazıları halifeye gelerek irtidat olayının46 ortaya çıktığı bir dönemde, Medine'nin savunmasız bırakılmaması gerektiğini söyleyerek, Ebu Bekir'in fikrine karşı çıktılar. Ebu Bekir ise, durum ne olursa olsun, Peygamber'in sefere çıkardığı bir orduyu aynen göndermekte ısrarlı olduğunu belirtti ve dediğini de yaptı 47 . Yine aynı olayda bazı sahabller,
Üsame'nin çok genç olduğunu ileri sürerek daha yaşlı ve tecrübeli bir şahsın gönderilmesi fikrini beyan ettilerse de, Ebu Bekir yine "Peygamber'in tayin ettiği birini görevden alamam" diyerek onların görüşlerini reddetti. Daha sonra Ebu Bekir'in görüşlerinin
doğruluğu, sahabiler tarafından da te'yid edildi.
Ebu Bekir'in ashab ile İstişare olayında, bazen de tersini yaptığını görmekteyiz. Örneğin, Kur'an'ın toplanması konusunda Ömer, yalancı peygamberler ile yapılan savaşlar­
da pek çok hafızın hayatını kaybettiğini söyleyerek, Kur'an'ın zayi olmaması için toplanması teklifinde bulundu. Ebu Bekir, Peygamber'in yapmadığı bir işi kendisinin yapamayacağı fikrinden hareketle böyle bir işe girişrnekten başlangıçta tereddüt etti. Ancak daha sonra ikna olarak Ömer'in görüşünü kabul etti48.. Buradan da Ömer'in yenilikçi birisi
olduğunu, Ebu Bekir'in ise, yeniliklere kapalı, tutucu bir kişiliğe safiip olduğunu görmekteyiz. Nitekim Ömer, döneminde gerçekleştirdiği pekçok olayla bunu kanıtlamış­
tır49.
Hz.Ömer, bir istişare heyetinin açılış konuşmasında insanların farklı görüşlerde olabileceklerini ve bunu açıklamaktan da çekinmemeleri gerektiğini şu sözlerle dile getirmiştir: "Ey İnsanlar! Size anlatmak istediğim şudur: emanet olarak tarafıma tevdl ettiği­
niz devlet işlerini yürütebilmem için benimle işbirliği yapacaksınız. Ben de sizin gibi bir
insanım. Bugün, sizin haklarınızın aynına sal:ip bulunduğumu, sizinle eşit olduğumu be45) İbn Sa'd, Tabakatii'l-Kiibra, Beyrut 1960, III, 182-183; Taberi, III, 224; İbn Kesir, Bidaye, V, 248;
İbn Hıbban, es-Sfretii'n-Nebeviyye ve Alıbari'l-Hulefa, Beyrut 991, s. 423-424; İbn Kuteybe, I, 2223.
46) İrtidat olayları hakkında bkz. İbn A'sem el-KOfi, el-Fiitiilı, Beyrut 1986, I, 14-69; H. İbrahim Hasan, Siyasi, Dini, Kültürel, Sosyal İslam Tarihi, çev. İsmail Yiğit vd., İstanoul !987, Il, 13-2 i; Bahri ye Üçok; İslam'dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler, Ankara 1967; Sarıçam, s. 44-50.
47) Sarıçam, s. 43.
48) Sarıçam, s. 5 ı.
49) Hz. Ömer'in yaptığı yenilikler konusunda bkz. Sabri Hizmetli, İslam Tarihi, Ankara 1995, s. 336339.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 15 (1, 2)
ASR-I SAADET; HULEFA-i RAŞiDiN VE EMEviLER DÖNEMiNDE__ 23
FiKiR HÜRRiYEii KONUSUNDA BAZIMÜLAHAZALAR
Iirtrnek isterim. Aranızda isteyen benimle aynı fikirde olabilir, farklı düşüncede olan da
olabilir. Ben size, mutlaka benim isteklerime uyacak ve benim dediğimi yapacaksınız,
demek istemiyorum"50. Yine aynı şekilde Ömer, valileri gönderirken halka şöyle diyordu: "Ben valileri, sizleri dövmeleri, mallarınızı haksızlıkla almaları için göndermiyorum. Onları tayin etmekten maksadım, sizedininizi öğretmeleri, Rasulullah'ın göstermiş
bulunduğu yolu size aydınlatmaları içindir. Onlardan herhangi birisi bu amacın tersine
bir davranışta bulunursa, siz bunu hemen bana bildirmelisiniz. Allah'a yemin olsun ki,
ben derhal bu valiyi değiştiririm .... "sı. Yine bir defasında Ömer, hac zamanı bütün valilerini ve arnillerini çağırdı ve halkın önünde şöyle dedi: "Kimin bu vali ve ilmillerden
herhangi birinde bir hakkı, bir alacağı varsa ayağa kalkıp söylesin ... ".dedi52.
Sertliği ile tanınan Ömer'i, halife olduktan sonra sahabiler, haklı gördükleri konularda hiç çekinmeden tenkit ederek kendi fikirlerini beyan etmişlerdir. Bunun örnekleri pek
çoktur. Biz burada bir kaç tanesini vermekle yetineceğiz:
Hz. Ömer, bir defasında halka hitap ederken insanlardan, malların bolluğu nedeniyle o günlerde kadınlara çok fazla miktarda mehir verilmemesini istediğinde, bir kadın
onun konuşmasını keserek şöyle dedi: "Ey Ömer! Sen hangi hakla Allah'ın bizler için uygun gördüğü hakkı sınırlayabiliyorsun?" diye sordu. Bunu duyan Ömer, ümmetin içinde
hata ettiğinde kendisini düzeltecek böyle insanlar olduğu için Allah'a hamdetti53. Bu, bir
idarecinin diğer insanların fikirlerine gösterdiği saygının derecesini ve İslam toplumunda var olan ifade hürriyetinin kapsamlılığını gösteren ikna edici delillerdendir. Ömer,
Erneviierden itibaren bozulan toplum liderlerinin yaptıkları gibi, kendisini eleştirene kız­
mazdı. Aksine, kendi yanlış fikrinden vazgeçtiği gibi, karşısındakini bu davranışından
ötürü takdir ederdi.
Yine aynı şekilde Selman-ı Faris!, aynı cins kumaştan bir kişinin elde edebildiğinin
iki katı elbisesi olduğunu görünce, halifeyi insanların önünde hesaba çekti. Halife, bunu
şahs! bir problem yapmak yerine, ma'kul olanı yaptı. Oğlu Abdullah b. Ömer'i çağırarak,
ondan kendisine şahitlik yapmasını istedi. Abdullah da, kendi hissesini babasına verdiği
konusunda şahitlik etti54. Yine bir konuşmasında Ömer, "bazı işleri önemsemez savsaklarsam bana ne yaparsınız" diye sorunca orada hazır bulunanlardan Bişr b. Sa'd, ona
"Eğer böyle yaparsan, seni oklarımızla doğrulturuz" diye hemen karşılık verdi55. Ömer,
Bişr'in bu cevabından dolayı sevincini ifade etti.
Tenkitler, şer'! delil ve mantık kuralları içerisinde geliştiği sürece, bir davranış olarak
toplumun bütün fertleri, fikir hürriyetine teşvik edilmiş, ilk iki halife döneminde en ge50)
51)
52)
53)
54)
55)
Taberi, V, 215; İmam Ebu Yusuf, Kitabii'l-Harac, Mısır ty., s. 25.
Kitabii'l-Harac, s. 116; H. İbrahim, II, 155-156.
Kitabii'l-Harac, s. 116; Mevdudl, Hilafet s. 102-109; H. İbrahim, II, 155-156.
Afzalur Rahman, Slret Ansiklopedisi, çev. Komisyon, İstanbul 1996, III, 356.
Muhibüddin Taberi, er-Riyildu'n-Nilzıraji Menilkıbi'l-Aşere, Kahire 1327, Il, 56.
Mevdfidl, Hilafet s. 120.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 16 (1, 1)
24/ Dr. Ali DELİcE·----------EKEVAKADEMİ DERCİSİ
niş uygulama alanı bulmuştur. Ancak tenkit etme, insanların düşüncelerini açıkça ortaya
koyma eylemi, halife Osman döneminde dozajı aşacak dereceye kadar gelmiştir56. Halbuki Osman, kendisine karşı yöneltilen eleştirileri dinliyor ve cevaplıyordu. Ali de, Hiiricllerin ve diğerlerinin tenkitlerine aynı şekilde karşılık veriyordu. Bazı Hiiricller,
Ali'ye o kadar sert eleştiride bulunmuştu ki, içlerinden birisi kalkarak insanların huzurunda onu öldürüceğine dair yemin ediyordu. Halife, buna karşılık bazı adamlarının onu
yakalaması teklifine sıcak bakınadı ve onları serbest bıraktı57. Bunun anlamı, tenkirlin
şer'! sınırlar dahilinde kalması şartıyla, bir yöneticinin tenkide açık olmasıdır.
Burada Ömer'in kişiliğinin, kendisine yapılan eleştilerin dozajında etkili olduğunu
söyleyebiliriz. Aslında bir liderde olması gereken de budur. Yani halk, Ömer'i yukarda
da belirttiğimiz gibi kesin olan konularda eleştirmiş, onun dışında zan ve şüpheye dayalı hususlarda Ömer'in kişiliğinden korkarak eleştirememişlerdir. Halbuki Osman'ın tabiatı itibariyle yumuşak olması, her tür konuda kendisine eleştirilerin yapılmasını sağla­
mıştır. Evet, insanlar fikir hürriyetine sahiptirler, ancak bu devletin geleceğini tehlikeye
sokacak konularda ulu orta_ yapılması anlamına da gelmez.
Kısacası, Riişid
halifeler döneminde de tıpkı, Asr-ı Saadette olduğu gibi, ırk, renk,
ve sayiarına bakılmaksızın bütün insanlara, kamuyla ilgili genel konularda tam bir
fikir hürriyeti verilmiştir. Bu fikir hürriyeti, iktidarda bulunanların yanlışlarını düzeltme
ya da herhangi bir konuda kendi fikrini belirtınesi şeklinde olmuştur. Halifeler, doğru
yolda olduğu sürece, halkın kendisine itaatini istemişler, vahye aykırı konularda ise, itaat edilmemesi gerektiğini belirtmişlerdir. Keza yöneticiler, özellikle halktan ileri gelenlere (Ehl-i Hal ve'l-Akd) danışmaksızın herhangi bir işe kalkışmamışlardır5B.
yaş
D- Emeviler Döneminde Fikir Hürriyeti
Em eviler döneminde idare tarzının mahiyeti, hilafet sisteminden monarşiye dönüştü­
için59 yapısı ve karakteri itibariyle pek çok şey değişti. Bu süreçteilk köklü. değişik­
lik, devlet başkanlığı seçiminde oldu. Hilafet için genel geçerli kural, kimsenin bu göreve kendisini teklif etmediği ve onu elde etmek için herhangi bir çaba sarfetmediğidir. İn­
sanlar karşılıklı görüş alış verişi ile bu göreve uygun birisini seçer ve iş başına getirirdi.
Aslında bey'at eylemi, iktidarın sonucu değil, fakat sebebidir. Bunun anlamı, iktidarda
ğü
56) Hz.Osman'a yapılan tenkitler ve cevapları konusunda geniş bilgi için bkz. İbnü'l-A'rabl, el-Avasmı
mine'l-Kavasım; thk. Muhibüddin el-Hatlb, by ty, s. 81-120; Mustafa Hilmi, Nizamü'l-Hılafefi'l­
Fikri'l-islamf, Kahire 1977, s. 68-98, Taha Hüseyin, el-Fitnetü'l-Kübrô, Mısır 1951, I, 89 vd; H.İbrahim, III, 388-392; Sabri Hizmetli, s. 344-350.
·
57) Mevdfidl, Hilafet 121.
58) Bunun örnekleri için bkz. İbn Kesir, Bidaye, VIII, 13 vd; Mevdfidl, Hilafet s. 75-77.
59) Hilafetin saltanata dönüşmesi hakkında geniş bilgi için bkz. Vecdi Akyüz, Hilafetin Saltanata Dönüşmesi, İstanbul 1991s. 151-187; M.Ali Kapar, Halifeliğin Emevilere Geçişi ve Verasete Dönüş­
mesi, İstanbul 1998, s.47-90.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 16 (1, 2)
ASR-I SAADET, HULEFA-İ RAŞİDİN VE EMEVİLER DÖNEMİNDE__ 25
FİKİR HÜRRİ.YETİ KONUSUNDA BAZIMÜLAHAzALAR
olan şahsa bey'at edilmez, belki kendisine bey'at edilmek suretiyle bir kimse iktidara getirilir. Halktan bey'at almak maksadıyla herhangi bir şekilde çalışılmaz. İnsanlar bey'at
edip etmeme husunda tamamen serbesttirler. Bir insan, kendisine isteyerek ve hür iradeyle bey'at edilmediği sürece, bu görevi kabul etmemelidir. Hulefa-i Raşid'in'in hepsi
bu şekilde halife olmuşlardır60. Ancak saltanatın ortaya çıkması, bu kuraldaki değişiklik
sonucu olmuştur. Muaviye'nin hilafeti, müslümanların toplanarak, müşavere ederek, karar vermek suretiyle halifeliği onun eline tevdi' etmesi şeklinde olmamıştır. Aksine, o halife olmak istemiş, bu makama gelmek için yapmadığı eylem, denemediği entrika kalmamıştır. Sonuçta da makyavelist tutumuyla iktidarı ele geçirmiştir. iktidarı ele geçirdikten sonra, insanların bey'at etmekten başka seçenekleri yoktu. Eğer bey'at edilmeseydi,
elde ettiği makamdan asla vazgeçmeyecekti. Karşı konulması halinde ise, kan dökülecek, düzensizlikler, karışıklıklar ve anarşi meydana gelecekti. Nitekim sonuçta da öyle
oldu. Bu yüzden insanlar, kan dökülmemesi ve karışıklık çıkmaması için ona biat ettiler.
4l/66 I yılında Hasan' ın hilafetten çekilmesiyle çoğunluk ona bey' at etti. Aslında çoğun­
luğun bey'atı, kendi hür iradeleri ile değil, zorlamaile idi. Bunu, Muaviye bizzat kendisi hilafete geçtikten sonra açıkça söylemiştir. "Allah'a yemin ederim ki, yönetimi elime
aldığım zaman, iktidara geçmiş olmamdan hiç hoşlanmadınız. Bunu bilmiyor değildim.
Hatta bu hususta kalplerinizdeki kuruntutarı da biliyorum. Fakat ben bu makamı kılıcı­
mm kuvveti ile elde ettim. Devlet işlerini belki istediğiniz gibi yürütemem. Siz de yapabildiğim kadarıyla yetininiz"6ı. Muaviye'nin bu konuşmasında da görüldüğü gibi, Ernevilerde otoriteye ulaşma biçiminin en belirgin özelliği, sertlik ve kaba kuvvete dayanmak
oldu. Ya da karşıt fikirde olanların düşüncelerine parayla veya başka yollarla engel olunmak istendi. B'u tür davranışlar daha Emevi Devleti'nin kuruluşu esnasında yaşandı ve
yıkılışma kadar bu şekilde devam etti. Yezid'i, kendisinden sonra yerine veliaht ataması
fikrini ilk defa ortaya attığı belirtilen Muğire b. Şu'be62, bu maksatla parayla satın aldı­
ğı bir grubu Muaviy.e'ye gönderdi. Bunlar içinde Muğire'nin oğlu Musa da vardı. Muaviye, Musa b. Muğire'ye" Baban bunların dinlerini kaç paraya satın aldı?" diye sordu. Musa, " otuzbin dirhem diye cevap verince, Muaviye, "Yazık! din ve imanlarını pek de ucuza satmışlar"63 diye hem alay ediyor, hem de çıkarları için tasvip ediyordu. Yine aynı şe­
kilde Muaviye, oğlu Yezid'e bey'at etmesi karşılığında Abdullah b. Ömer'e yüklü bir
meblağ para gön~ermiş, ancak İbn Ömer bunu reddetmişti64. Yine Muaviye, Medine va60)
61)
62)
63)
64)
Hulefa-i
Raşid'in
döneminde bey'at konusunda
geniş
bilgi için bkz. Kapar, Beyat, s. 40-61.
İbn Kesir, Bidiiye, VIII, 132
Ya'kubi, Tarih, Beyrut 1960, II, 220; İbnü'l-Esir, el-Kiinıilfi't-Tarilı, Beyrut 1965, lll, 503-504.
İbnü'l-Esir, III, 504.
İbnü'l-Esir, III, 506; İbn Kesir, Bidiiye, Vlll, 89. Burada konumuzia pek ilgisi yok ama, şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Muaviye'nin, İbn Ömer'e böyle bir tekiifte bulunması, babasının tam
aksi bir kişiliğe sahip olan İbn Ömer'in durumunu yansıtması açısından önemlidir. Halbuki Ömer'in
valisi olan Muaviye, ondan korkarken, şimdi oğluna tam bir zillet olan parayla düşüncesini satın alma teklifinde bulunabilecek cesareti kendisinde bulabiliyor.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 17 (1, 1)
26/ Dr. Ali DELİCE'-----------EKEVAKADEMİ DERGİSİ
lisi Mervan b. el-Hakem'den oğlu Yezid için bey'at almasını istedi. Mervan da bunun için
halkı mescitte topladı ve onlara durumu arzetti. Mervan'ın, burada Muaviye'yi desteklernemesi zaten düşünülemezdi. Mervan, Muaviye'nin bu veliahtlık eylemini, Ebu Bekir
ve Ömer'in yaptığı kendisinden sonra halef bırakma ile bir tuttu. Bu arada orada bulunanlardan Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman ayağa kalkarak " Yalan söylüyorsun, ey Mervan! Siz hiç bir zaman Muhammed ümmetininin iyiliğini düşünmüyorsunuz. Siz krallık
yapmak istiyorsunuz .. " diyerek eleştirdi. Mervan, bunun üzerine onun yakalanmasını
emretti. Fakat Abdurrahman, Aişe validemizin yanına sığındı65. Böylesi bir yönetimin
hakim olduğu ülkede, fikir hürrriyetinin varlığından söz edilemez. Bu şekilde başlayan
değişiklik, Yezid' in bu göreve veliaht olarak atanmasından sonra o kadar kabul gördü ki,
bundan sonra hiçbir zaman bir kaç kıpırdanmaları saymazsak tehdit bile görmedi. Çünkü Muaviye, oğluna bey'at konusunda halkı tehditlerle korkuttu66. Bundan böyle iktidar,
soya dayalı mülkiyet esası ile kazanılması adeti tesis edildi ve müslümanlar seçimli hükümet sistemine dönecek fırsatı hiçbir zaman elde edemediler.
Muaviye'nin Ali ile olan mücadelesinde, bir kadının Muaviye'ye söylediği şu söz de,
fikir hürriyetinin hem Raşid halifeler hem de Emeviler dönemindeki durumunu yansıt­
ması için iyi bir örnektir. Hacc esnasında Ali'yi destekleyen kadınlardan Darimiyye elCehfiniyye'nin yönelttiği muhalefet, düşünce hürrriyeti ve tenkit ile ilgilidir: Muaviye
ona "Neden Ali'yi sevdin de benden hoşlanmadın? Neden ona yakınlık gösterdin de, bana düşmanlık gösterdin?" diye sordu. Kadın, Muaviye'ye "beni bu sualden bağışlayabi­
lir misin" dedi. Muaviye "hayır, cevap istiyorum" deyince, kadın daha fazla dayanamadı ve gerçeği söyleJi: "Madem ki kabul etmiyorsun, cevap vereyim; Ali'yi halkına adaletli davranışı ve eşit dağıtımı dolayısıyla sevdim. Bu işe senden daha layık olanla savaş­
tığın için senden hoşlanmadım. Kan dökmenden, zalimce yargılamandan, Isteklerine uymandan dolayı da sana düşmanca davrandım"67.
Emeviler döneminde fikir hürriyetinin ortadan kalkmasında bir diğer etken de hiç
Emevi sultanlarının yaşayış tarzında meydana gelen değişikliklerdir. Saltanatın daha ilk başlarında sultanlar, Kayser ve Kisraların yaşantısına has bir hayat sürdüler.
Peygamber ve Raşid halifelerin yaşantıları terkedildL Onun yerine saraylarda yaşamaya
ve her gittikleri yerde kendilerine refakat eden muhafızlar taşımaya başladılar. Bunun
sonucunda halkın ve halifenin arası açılmış oldu. İnsanlar, bırakın halifeyi .ikaz etmek,
kendi isteklerini bile arz edemez duruma geldiler. Halbuki Raşid halifeler döneminde
halk, sokakta, pazarda halkın arasında dolaşır, her isteyen halifeyi durdurup şikayetini,
derdini iletebilirdi. Her gün beş vakit halkın karşısına çıkıp namaz saflarının başında bulunurlardı. Haftada bir kez, Cuma günlerinde, hutbede Allah'ın bir.liği ve dinin esasları
halka hatırladıldıktan sonra idarenin takip ettiği siyaseti izah eder ve yaptığı İcraatları
şüphesiz,
65) İbnü'I-Esir, III, 506; İbn Kesir, Bidiiye, VIII, 89.
66) Mevdudi, Hilafet 241-250.
67) Buna benzer olaylar için bkz. İbn Abdirabbih, el-lkdii'l-Ferid, Kahire 1953, 293-297.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 17 (1, 2)
ASR-I SAADEI; HULEFA-1 RAşiDiN VE EMEviLER DÖNEMiNDE__ 27
FiKİR HÜRRİYETi KONUSUNDA BAZI MÜLAHAZALAR
haber verirdi. Adeta bu İcraatları halkın oluruna ya da eleştirisine sunardı. Halk tarafın­
dan, halifeterin şahısıarına ve yönetimlerine her türlü soru ve itirazlara, yine halkın karşısında cevap vermeyi prensip edinmişlerdi68. Fakat saltanat dönemi başlayınca, bunların hepsi ortadan kalktı. İstişare yerine, şahsi istibdat hakim oldu. Gerçek ilim sahibi insanlara danışmak yerine, valilere, üst rütbeli subaylara, aile fertlerine, yakınlara ve saraya sığınrruş olan yaltakçı şairlere danışıldı. Bunlar da elbetteki sultanların istekleri doğ­
rultusunda fikir beyan ettiler. Bunun sonucunda da karşılaşılan en büyük zaraı:, yepyeni
ve garip bir medeniyetin ortaya çıkmasına sebep oldu. Meseleleri kanun yoluyla halletmek yerine, keyfi çözüm yolla.rı usulü benimsendi. Hükümetin temeli mahiyetinde bulunan "İcma" (cumhuriyet) kavramları, tamamen ortadan kalktı.
Bu dönemde
müslümanların iyiliği
emretmek, kötülükten nehyetmek
hakkı
elinden
alındı. Halbuki bu, müslümanlar için hak değil, İslam'a göre bir görevdir. İslam'da, sos-
yal hayatın normal işlemesi ve devletin doğru yolda kalabilmesi, halkın vicdanının ve dilinin her yanlış harekette en yüksek otoriteyi bile kontrol edebilecek ve korkmadan doğ­
ruyu söşleyebilecek kadar serbest olmasına dayanmaktadır.
İslam'ın bu ruhunu destekleyen Hulefl-i Raşidin döneminde halk, bu haktan istifade
etmek hususunda tam manasıyla serbestti. O dönemde doğru sözlü insanlar takdir edilir
ve övülür, tehdit edilmez veya azarlanmazdı. Yapılan tenkitler hoşa gitmese de, zor kullanılarak bastırılmaz, ma'kul cevaplarla ve delillerle halkın tatmin olmasına çalışılırdı.
Fakat saltanat devrinde, vicdanlar hastılmış ve diller bağlanmıştı. Artık yeni kurulan sistemde ağızlar, ancak idarecileri methetmek için açılabilir hale geldi. Eğer vicdanı, doğ­
ruyu söylemekten alıkoyamayacak kadar güçlü ise, dayağa, hapse hatta ölüme bile hazır
olmalıydı. Kendilerini doğru söylemekten alıkayamayan ve yanlış işlerde itirazlarını
yükseltenler, bütün milletin kalbine korku salınması için çok şiddetli cezalara maruz bı­
rakılıyordu. Bu yeni siyaset, Emevi Devleti'ııin kurucusu Muaviye döneminin ortalarına
doğru görünmeye başladı. Sahabenin önde gelenlerinden muttakl bir zat olan Hucr b.
Adiyy'in şehit edilmesi bu uygulamaya bir başlangıçtı. Muaviye döneminde Ali'ye lanet
yağdırılmaya başlandığında, halk çok üzüldü ve incindi. Fakat bir tek kelime dahi söyleyemediler. Kufe'de bulunan Hucr, bu duruma sessiz kalamadı. Ali'yi açıkça methetmeye başladı ve Muaviye'nin kötülüklerini ortaya koydu. Hucr, Muğire'nin Kufe valiliği
boyunca emniyetteydi. Fakat Kufe, Ziyad'ın valiliği altında Basra ile birleştirilince (51/
671) Muaviye'nin emri gereğince, arkadaşları ile birlikte katledildi69. Totaliter rejimierin vazgeçilmez karakteristik özelliklerinden birisi, hiç şüphesiz mahkum etmek istediği
insan ya da insanları, toplum nezdinde affedilmemeleri için gerçekleştirmedikleri bir takım eylemler yükleyerek suçlama yoluna girmesidir. Emeviler tarafından Hucr ve arkadaşları da, dönemin halifesi Muaviye'ye hürmetsizlik etmek, halkı idareye karşı kışkırt68) Mevdfidl, Hilafet s. 118-119.
69) Hucr ve arkadaşlarının katledilmesi hakkında geniş bilgi için bkz. Taberi, V, 253-277; İbnü'l-Esir,
III, 461-472; Hasan Onat, Emevi/er Devri Şii Hareketleri ve Giiniimiiz Şifliği, Ankara 1993, s. 4359.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 18 (1, 1)
28/ Dr. Ali DELİCE~---------EKEVAKADEMİ DERCİSİ
mak, halife tarafından atanan valinin uzaklaştınlmasını isternek ve Ali'yi himaye etmek
gibi pek çok suçlada itharn edilmiş, bu yüzden öldürülmüşlerdir. Halbuki Hucr ve arkadaşlannın yaptığı, sadece Peygamber'den aldıkları eğitim gereği, doğrulan hiç çekinmeden söylemekten ibaretti. Bu olay, toplumun bütün iyi insanlarını derinden sarstı. Muaviye, Hz. Aişe'yi görmeye geldiğinde, Aişe "Ey Muaviye, Hucr'u öldürürken hiç mi Allah'tan korkmadın?" diye sordu. BuradaAişe'nin rahatlıkla Muaviye'yi eleştirmesi, Aişe'nin, Peygamber'in eşi ve müminlerin annesi konumunda olmaktan kaynaklanmaktaydı. Yoksa Muaviye ona da gereken cezayı verdirirdi.
Bundan sonra halk, zulüm ve zorbalıklarla susturuldu. Medine valisi iken, kendisine
ileri geri sözler söylediği için, Mervan b. el-Hakem, Misvar b. Mahreme'yi dövdürdü7D.
Bu tür uygulamalar, sadece devletin kuruluşu döneminde yaşanmamış, bilakis devletin
kuruluşundan yıkılışma kadar devam etmiştir.
Abdullah b. Ömer, fıtneye yol açmamak düşüncesiyle, Erneviierin tutumları karşısın­
da genelde suskun kalmasına rağmen, bazen onların din! konulardaki ihmallerine göz
yummaz, hatalarını yüzlerine karşı söylemekten çekinmezdi. Nitekim bir keresinde cuma namazında Haccac'ın, hutbeyi uzatıp namazı tehlikeye sokması üzerine Abdullah b.
Ömer ona karşı çıkarak "Güneş seni beklemiyor'' dedi. Haccac, onun bu karşı çıkışına
"Boynunu vurmak isterdim" cevabını verdi 7I. Yine Haccac bir konuşmasında "İbn Zübeyr, Allah'ın Kelamını değiştirdi" dedi. Abdullah b. Ömer, bunu duyunca "Yalan söyledin. Ne sen, ne de İbn Zübeyr, Allah'ın Kelamını değiştirmeye güç yetiremez" diye karşılık verdi. Haccac, bunun üzerine İbn Ömer'e "Sen yaşlısın, bunamışsın .. " diyerek hakaret etti72.
Abdülmelik b. Mervan, Medine'ye geldiğinde halkırr karşısında bizzat ha.,Ikı korkutmak amacıyla şu konuşmayı yaptı: "Ben, bu ümmete arız olan hastalıkların tedavisi için
kılıçtan başka çare göremi yorum. Şimdi içinizden birisi çıkar da bana" Allah 'tan kork!"
derse hemen kellesini vururum" dedi73. Devlet başkanı sıfatını taşıyan birisinin, halkı
karşısında böyle konuşması, vatandaşların fikir hürriyetini ortadan kaldırmak için yeterli nedendir. Bundan böyle halkın, bırakın idarecileri eleştİrmesi ya da onların yanlışları­
nı ortaya koyması, tavsiyede bulunması dahi mümkün olmamıştır.
Bir keresinde de Velid b. Abdülmelik cuma hutbesini o kadar uzattı ki, neredeyse
ikindi namazının vakti geçecekti. Cemaatten birisi ayağa kalkarak "Ey Emirü'l-Mü'min!n! Zaman sizi beklemiyor. Namazı geciktirmenizden dolayı Allah'ın huzuruna nasıl bir
özürle çıkacaksınız?" dedi. Velid "Ey adam! doğru söylüyorsun. Fakat burası doğru söyleyenierin yeri değildir" diye karşılık verdi. Nitekim o sırada bir muhafız tarafından tu70) Mevdildi, Hilafet s. 222.
71) İbn Sa'd, IV, ı 84, Zehebi, Siyerii A'lami'n-Nübela, thk. Muhammed Nuaym vd., Beyrut 1994, III,
230; M. Yaşar Kandemir, "Abdullah b. Ömer" D.i.A., İstanbul 1988, 1, 127.
72) İbn Sa'd, IV, 184; Zehebi, III, 230; Kandemir, I, 127.
73) İbnü'l Esir, IV, 41, 104.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 18 (1, 2)
ASR~I SA(!-DE! Ifl!LEFA-İ RAŞİDİN VE EMYvfLER DÖNEMİNDE__ 29
FİKIR HURRIYETI KONUSUNDA BAZI MULAHAZALAR
tup cezalandırıldı74. Emeviler döneminde bu ve buna benzer o kadar çok örnek var ki,
burada hepsini zikretmemiz, çalışmamızın boytunu aşacağı için, bu kadarı ile yetiniyoruz.
Halkı susturma siyaseti, müslümanların maneviyatını zaafa uğrattı ve onları aşağılık
kompleksine itti. Hayatları pahasına doğruyu konuşan insanlaı~ın sayısı, gün geçtikçe
azaldı. Olayları oluruna bırakan, bir nevi vurdum duymaz kimselerin değeri yükselirken,
doğru sözlü ve dürüst insanların kıymeti azaldı. Kabiliyetli, bilgili, dirayetli kimseler yönetimden uzaklaştılar. Halkın devlet işleriyle ilgisi kesildi. İslam toplumunun gayesi, aktivitesi, üretkenliği ve ilim elde etme arzusu yok olduğu için halk sessizce ve gününü gün
ederek yaşamaya devam etti.
Görüldüğü gibi Emeviler döneminde fikir hürriyeti ve tenkitin yerine, baskı tehdit ve
korkutma hakim olmuştur. Fikir hürriyetinin baskı altına alınması, sadece yönetim ve siyaset işlerine özgü kalmamış, ibadet işleri yönünden de idarecinin davranışımı yönelik
yapılan eleştiriler dahi yasaklanır hale gelmiştir.
Kısacası, hilafet modellerinde sonuna kadar açık olan fikir hürriyeti, Şia'nin temel
prensibi olan imarnet modelinde de tıpkı saltanatta olduğu gibi ortadan kalkmaktadır.
Şia'nın anladığı imarnet sisteminde, imarnın şahsına bağlılık ile her şey özdeşleştirilmek
istenmiştir. İmaının fikrine ters bir fikir beyan etmek, başta imama yapılan ihanet olarak
değerlendirilmektedir. O yüzden, imarnlara karşı bırakın eleştiriyi, onun düşüncesinin
üzerine fikir beyan edilemez. Halbuki yukarda belirttiğimiz gibi, Hz. Peygamber, insanların fikir hürriyetini ortadan kaldırıcı hiçbir kural koymamıştır. Sadece karşıt fikirlerin,
şer'! ölçüler dahilinde olması gerektiğini belirtmiştir. Özetlersek, hilafet sisteminde, fikir
hürriyeti serbestisi vardır. Bu serbestlik, sadece fikir düzeyinde değil, eylem alanında da
kendini göstermektedir. imarnet sisteminde, fikir hürriyetinden bahsedilmezken, saltanat
sisteminde ise fikir hürriyeti, sadece sistemin istegi doğrultusunda olup, karşıt fikir sahipleri, fikirlerinden dolayı işkence görmekte ya da öldürülmektedirler. Gerçek şu ki,
asırlar boyunca karşıt fikir beyan edenlerin, ya da saltanat sistemlerini eleştirenierin maruz kaldığı baskı ve şiddet, olayların karşısında sabr etmenin gerektiği ve bu konuda susmanın günah olmadığı düşüncesinin yerleşmesinde büyük ölçüde etkili olmuştur. Hatta
bu konuda, Peygamber'in uygulamalarına ve mesajına ters düşmesine rağmen7 5, kanaatimizce bir takım hadisler uydurma ya da ayetleri farklı şekilde yorumlama yoluna giderek, kendilerine dinden delil bulma gayreti içerisine girdiler. Bu yolun ilk yolcuları,
74) İbn Sa'd, IV, 184; İbn Kesir, Bidaye, VIII, 50-55; İbn Abdirabbih, I, 62.
75) Daha başta da belirttiğimiz gibi, Rasulullah bir kötülilğün düzeltilmesi için, bütün çabanın sarfedilmesini istemiş, kalp ile buğz etmenin ise, imanın en zayıf derecesi olduğunu belirtmiştir. Buna benzer Rasulullah'ın pek çok hadisleri bulunmaktadır. Bu hadisler için bkz. Mevdfidf, "İslam'ın İlk Döneminde Siyasi Dilşünce", İslam Diişiince Tarihi, çev. Aydın Ünlü, İstanbul 1990, II, 285. Bununla
olaylara bir anlamda seyirci kalmayı tavsiye ettiği belirtilmektedir. Halbuki Peygamber'in yaşantı­
sına baktığımızda O'nun olaylara seyirci kalmadığını, kötülüklere karşı mücadele ettiğini görmekteyiz.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 19 (1, 1)
30/ Dr. Ali DELİCE~---------EKEVAKADEMİ DERCİSİ
hiç şüphesiz Emeviler döneminde ortaya çıkmış olan ve devlete itatin zorunlu olduğunu,
isyanın ise, gereksiz olduğunu, bunun sorumlulannın Allah'a havaleedilmesi gerektiği­
ni savunan, Mürc1e'dir. İlk Mürc1 düşünce, Haricller, ve Şia'nın bölücü eğilimlerine karşı, muhtemelen, "İslam ümmetinin birliğini" korumak endişesinden kaynaklani.yordu76.
Raşid halifeler ve sonraki dönemlerde meydana gelen olaylan, fitne olarak değerlendir­
diler ve halktan mümkün olduğunca fitneden uzak durmalannı istediler. Onlann bu düşünceleri, Emevi iktidannın menfaati ile uyuştuğu için, Emeviler tarafından destek gördü77. Bu görüş Hz. Peygamber'in bazı hadislerine dayandınlmaktadır: Hz. Peygamber
"Benden sonra kayırmalar ve hoşlanmadığınız işler olacak" buyuronca sahabiler "Buna
erişene ne yapmasını emredersiniz?" diye sordular. Peygamber de "size düşen borcu yerine getirir, hakkınızı Allah'tan istersiniz" cevabını verdi?&. Yine Peygamber, "Emirinden
hoşlanmadığı bir şey gören sabretsin, çünkü sultana karşı çıkan, cahiliyye ölümüyle ölmüş olur"79. "İtaat ediniz, onların sorumluluğu kendine, sizin sorumluluğunuz sizedir"&O.
Yine, Özellikle Osman'ın fitne dolu döneminde sahabeden bir kısmı olaylara kanşma­
yarak bu yolu tercih ettiler. Buna dayanak olarak ta, Peygamber'in şu rivayetini kendilerine delil getirdiler "ilerde fitneler meydana gelecek. Bunlarda oturan yürüyenden, yürüyen koşandan daha iyidir. Ancak, böyle bir durum başa geldiğinde devesi olan devesine, koyunu olan koyununa, toğrağı olan toğrağına katılsın. Bir adam "Ey Allah'ın Rasulü! Bunlara sahip olmayan ne yapsın?" diye sordu. Peygamber de "kılıcını alır, taşla köreltir ve kurtulabilirse kurtulur" buyurdu&!. Buna benzer hadisleri bulmarnız mümkündür. Adeta peygamberi kendi dilleriyle konuşturmuşlar ve yine kendi istedikleri cevabı
Peygamber'e verdirmeye çalışmışlardır. Halbuki biz, Kur'an'dan Peygamber'in gaybı
bilen birisi olmadığını görmekteyiz8 2 . Buna gerekçe ise, Peygamber'in de bir beşer olmasıdır83. Ancak burada bir hususun belirtilmesi gerekir, ·o da, Peygamber' in- bir insan
olduğunu söylerken bunu mutlak manaya alarak onu sıradan bir insan saymak doğru değildir. Ayrıca böyle hadisler vardı da neden Hulefa-i Raşidin döneminde meydana gelen
olaylarda sahabllerin hem de ileri gelenleri fitnelere karıştılar. Hucurat süresinde "Eğer
iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa, onların aralarını düzeltin. Onlardan biri hala diğe76) M Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. E.R. Fığlalı, Ankara 1981, s. 155-157.
77)
78)
79)
80)
81)
82)
Akbulut, s. 293, 297.
Tinnizi, Fiten, 25; İbn Hanbel, I, 384.
Buhari, Fiten, 2, Müslim, İmare, 53.
Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İmare, 44.
Müslim, Fiten, 13.
Öaybı sadeceAllah'ın bilebileceği ile ilgili ayetler için bkz. A'raf 188:En'am 50, 59,Ahkaf9, Kehf
23, Yunus 20, Hud 31, Sebe 14, Lokman 34 vb. Ayrıca Öaybl haberler için bkz. M. S. Hatipoğlu,
Siyasi İctimai Hadiseler/e Hadis Münasebetleri (Basılmamış Doçentlik Tezi), Ankara 1968, s. 1-9.
83) Peygamber'in beşeri yönü hakkında geniş bilgi için bkz. İzzet Derveze, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı, çev. Mehmet Yolcu, İstanbul 1989, II, 29 vd; Hizmetli, s. 296-298; Kur'an, Enbiya
7, Al-i İmran 144, Nisa 163, Yusuf 109, Ra'd 38 vb.
D01777c2s1y1999.pdf 22.02.2010 18:26:48 Page 19 (1, 2)
ASR-I SAADET, HULEFA-İ .RAŞİDİN VE EMEVİLER DÖNEMİNDE__ 31
FİKİR HÜRRİYETİ KONUSUNDA BAZIMÜLAHA.ZALAR
emrine dönünceye kadar saldıranla savaşın. Eğer dönerse, artık
aralarını adaletle düzeltin. Çünkü Allah, adil davrananları sever"84 buyurarak özellikle
ileri gelenleri aktif eyleme çağırmaktadır, pasif davranmaya değil. Eğer onlar bu konularda pasif kalırlarsa, bu sefer ortaya başkaları girecektir ki, bu da toplumun felakete sürüklenmesi demektir. Osman ve Ali dönemlerinde ileri gelen sahabelerin olayın içerisine girmemeleri sonucu, Hfuicl güçler olaya müdahale etmişler ve toplumu Emevi DevIeti gibi bir devletin kucağına sürüklemlşlerdir.
rine
saldınrsa, Allah'ın
Sonuç olarak, Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Raşidin dönemlerinde, şer'! ölçüleri aşmamak
fertlerin fikirlerini, her platformda açıkça, hiç bir kimseden korkmadan söylediklerini müşahade ederken, hilafetin saltana dönüştüğü Bıneviler döneminde herşeyin
değiştiği gibi, kişilerin tabii hakları olan fikir hürriyeti de ortadan kalkmıştır. Bunun yerini, zorbacı ve dayatmacı zihniyet almıştır. Emevi Devleti'nin, fikir hürriyetini ortadan
kaldırması, önce Emevi olmayanların, daha sonra da Arap olmayanların haklannın ellerinden alınmasına neden olmuştur. Bu da, toplum içerisinde devlet aleyhine hoşnutsuz­
lukların oluşmasını ve devlet aleyhine ardı arkası kesilmek bilmeyen isyanlann çıkma­
sını ve Emevi Devleti'nin yıkılmasını sağlamıştır.
kaydıyla
84) Hucurat, 9.
Download