SEKÖRLERLEŞME NAZARİYESİ İSLAM TARİHiNE NE ÖLÇÖDE OYGOLANABİLİR?* HOW FAR THE THEORY OF SECULARIZATION CAN BE APPLIED TO ISLAMIC HISTORY TILMAN NAGEL PROF.DR., GOTIINGEN ÜNIV. ARABISTIK BÖLÜMÜ, ALMANYA Çev: ALiDERE DR, A.Ü. ILAHIYAT FAKÜLTESI, ANKARA Avrupa'nın· aksine İslam dünyasında henüz bir sekülerleşmenln meydana gelmedığı. sıkca tekrarlanan. bilinen bir gerçektir. Ancak İslam ülkelerınde birkaç on yıldır, sekülerleşmlş Avrupa'daki duruma herhangi bir tarzda benzeme amacını güden bir gelişmenın cerayan ettiği çok defa vurgulanır. "Modernıte" -bununla ne anlaşıhrsa anlaşılsın- ve "sekülerleşme" blrblr1nl karşılıklı gerektiren olgular olarak telakki ed ilirler. Avrupa'daki sekülerleşmeye verilen anlamlar özde Iki modele dahU edlleblllrler. Bu modellerin biri Hrlstıyan­ Yahudl geleneğini, aşkın unsunlarından soyutlamak suretıyle yeniden bir şeklllendlrmeyl umar. Böylece Hrlst.ıyan ahiret ·ınancının yerıne yeni dönemın Ilerleme Inancı geçmiştir; fakat tam da bu. Ikisi arasında genetık bir şartlılığın olduğunu Ifade etmemektedlr. Aralarında sadece şekil bir benzerilk tesbıt edlleblllrken, içerik olarak ahiret ve Ilerleme Inancı birbirinden tam.amen ayrıdır; zira bu sonuncusu her hallıkarda aklın zaferini ön plana .çıka­ rır. ı Diğer model, çağdaş düşüncenin temel kavramlarının kesinlikle devam eden gelişim süreci Içerisinde Hrlstlyan kavramlardan ·ortaya çıktığını Ifade eder; 2 böylece sekülerleşme. "modernln kendi Hrlstlyan menşefnden bağım­ sıziaşması süreci" olarak te7..ahür etmekte, bu arada belirli fikirler teolojlk temellendlrme lnslcamından koparılmakta ve aklın (Ralio) yalın ürünü olarak yorumlanmaktadır. 3 İkincı model bir yandan. muhtevanın genlş çapta aynı . kalan form Içerisindeki külll bir değışimine lnandırma mecburlyetınde olmama avantajına · sahlpken. diğer taralları. geçmişten köklü kopuş olarak anlamiandırılan bir sekülerleşme, sonuç ltibariyle böyle bir hadtsenin başka bir kültür bağlamında tckrarlanablllrllği hakkında düşünmeyi bile gereksiz kılacak kadar her türlü tarihi Izahtan mahrum kalıyor. Zaten modern sosyolojl de, toplumsal norrrıla­ rın. aklın mücerred vaz'ları olarak ortaya çık­ malarının hiç muhtemel olmadığını gösterıneyi başarmıştır. 4 "İslam ve kere cdlllrken, Sekfılcrleşme" problemi müzaIkinci modelin geçerliliği varsayılır. İslam tarthlnln -bu açıdan gözden geçlrlldlğlnde- Avrupai sekülerleşmeyle. olan benzerlikterin gözlcml enebileceğl bazı önemli süreç ve fikirler arzetmesinde de bu ortaya çı. kar. Den burada öncelikle hakimiyetın kulsal dışına çıkarılması, sonra, şeriatın lşlevselleştı ­ rllrneslnl ele alacağım. Peygamber'In cemaatı üzerindeki haklmtyet.ı, kendince seçilmiş vahiy taşıyıcısı vasıtasıy­ la. Allah'ın hakimlyeti olarak algılanıyordu. 5 Muhammed'in lik halifeleri İslami düzenı Arap yarımadasının tümüne6 yerleştirme polttıkası zımnen *bu makale " İnwlewelt ıst das Teorem der Siikularlslenıng auf die İslarnlsche Geschlchte anwendbar?" oıjlnal lsmlyk• "Proceedirıgs of the 14th Congress of the Union Europı~eııne des Arabtsanis et İslanıtssants" ed. A Fodor. Budapcşt~ 1995. s. 113-12ı·cte yayımlanmıştır. ıBiumenberg Hans: Die LegtmlU1 der Neıizett. Frank- furt/Main 1966. 23 devamı 2 Löw!Uı. Karl: Weltgeschlcllte und Hetlsgeschehen. Stuıt!(arı ı 953. ı 75: Lübbe, Herman n: Sakularisierııng. Frclburg/München 1965. . 3 Krş. Kondylls. Panajotls: Die AujkUlmrıg tm Rnhmeıı tles neuzettltchen Rattonallsmus. Stuttgart 1981. 57 devamı. LöWıth'tn Blumberg'le tartışması şimdi "Löwlth. Karl: Siimtllche Schrlften. 2. ciit. Stııtgart 1983. 452-459'da neşrC'dll­ mlşttr. 4 Krş. örneğin Marsıc. R<~ııe: Rechlspfıllosophte. Etne Etq{ıilı· rung. Frelburg 1969. 114 (Herbir tarihi vazedilmiş diız<,nlıı önşartı olan prcposltJf varlık ve tabl.at düzeni). 5 Örneğln sure 3.32: 3.81: 4 .59: 4.64 6 Nagel. Tllman: Staat und Glaubensgemetnscfıq{l tm islwn. Zürtch 1980/ ı. 1. cilt. 19 ve devarnı JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 8, NO: 3-4, SUMMARY-AUTUMN 1995 195 196 SEKÜRLERLEŞME NAZARIYESI ISLAM TARIHINE NE ÖLÇÜDE UYGULANABILIR? güttüler. Bunlar otorıtelertnl, Peygamber'In erken dönem dava arkadaşları olmaları gerçeğinde temellendJrtyorlardı. EmevUer Ise kendllert için bunu Iddia edemiyor, ancak Mekke kutsal mekanı tarthindeki Kureyş tasavvuruna lstlnad ediyor ve kendilerını Allah 'ın mutlak miımess11lerl olarak algılıyorlardı. 7 Abbas! hallfes! el-Me'mun. İmamu'l-Huda olarak. Peygamber'e olan akrabalık 11lşklsl sayesinde kendınce llert sürülen Allah'tan llham almışlığına binaen Inananlan kurtuluşun elde edileceği doğru yola erdJreceğinı söylüyordu.8 Bütün bu durumlarda teb'a, doğrudan veya dolayı olarak, Allah'ın kanununu tatbik eden ve böylece kurtuluşa erebilmenin garantörü olan hükümdara ıtaatl teketiül edJyordu. El-Me'mün'un ölıimünden lklyıiz küsür y'ıl sonra, bu "İslami h a kimiyet" anlayışı. neticede, yalnızca Hllafetln dahiJI perlşanlığı yüzünden değil. ama aynı zamanda, çoktan ölmüş, mamafih ke1lmenın tam Ifadesi lle '(otoritesi) "aşılamaz" olan Muhammed'In kendisine atfedJlen ve aynı şekilde peygamberllğlnln bir netices i olan sayısız kurallarda daima aktüel olmasından dolayı, kurtuluşa götüren yolda yaşayan bir önderden vazgeçebllen sünnilığın galip gelmesının de etkisiyle kökten değlşmlştl. Bu yüzden el: Maverdi'ye göre halife, on noktada toplanabilecek belirli yetkllere sahip olan kişiden öte birşey değildir. Maverdi'ye göre (Ilim, doğruluk. şecaat gibi) hepsi vazife yetklnUğlni hedef alan ve Ille de dini olarak temellendlrtlmelerf gerekmeyen bir dızı şartın yerıne getirtimesi lle Halifelfğe ehll olunmaktadır. Yalnız Maverdi'nln. halife adayının Peygamber soyundan olması gerektiği şartı, hala İslami hakimiyetin asli ve daha kapsamlı manası olan "kurtuluş yolunun açı~ı"na Işaret etmekte-' dir. Bu ön şart daha Maverdi'de, burada sünnette mahfuz olan metni dayanağın tartışması­ na girmesi gerekeceğinden9 • günlük Işler Için kaçınılmazlıkları ortada olduğundan böyle bir tartışmayı gerektirmeyen fonksiyonel şartlar­ dan tefrlk edilmiş gözüküyor: Kurtuluş için İslam hakimlyetinin önerntnin kabullenildlği dönemden gelen bu son kalıntının, yanı halifenın Kureyş'lflfğinln hertaraf edJlmesl, bir Şafii olan el-Cüveyni'ye (ö. 1085) kalıyordu. Hilafet gücünün !erası, fonksiyonlannın t!idad edJlmeslyle artık tafsllen tartf edilmiş oluyordu ve nihayet bir halife adayının bu fonksiyonları ·yerine getırebllme kablllyetı de daha başa geçmeden ölçülebll1yordu. 10 En üst düzeydeki islamı hakimin böylece kutsal dışına çıkanlması karşısında, şımdi 1 ı . yüzyıl ­ da, malzemesını İran veya Yunan rivayetinden alan "Ahkamu's-Sultanlye" türü bir literatürün gelişebilmesi daha rahat anlaşılabllfr hlr olgudur; zira artık önemli olan bizzat gücün !era sı ­ dır, Peygamber'In Hallfellği değildir. 9. yüzyılın sonundan Itibaren de facto teşebbüsler hallndeki saltanatın (mesela Tahirller, Samanller vs.) savunulması Için yol ·açılıyordu ve ıbn Haldün'unkl gıbı İslam dünyasının kaderini bedevi ve yerleşikler arasındaki mücadelede lzA h eden bir tarıh tasavvuru mümkün oluyordu . Artık ha kimiyet bir kurtuluşa erdlrme aygıtı değil. bllakJs beşert düzeyde birarada olmanın herhangi bir tarzı olarak tezahür etmektedir. Daha Endülüslü et-Turtüşi (ö. ı 126) haklmlyet.ı bir mekanı aydınlatan bir lambaya benzetmektedlr. Bu rnekandakl bütün insanlar kendilerinı faydalı faaliyetlerine verebllirler. Bu lamha sönecek olsa bütün başereler sakladıklan delik-lerden çıkar, hırsızlar hane sahiplerine çullanır, hane sahiplerinin emeklerı boşa gıdcr­ dl.ıı HaUfeUk ra otoritesının çöküşü. nazar-ı Itibahakimlyetin kutsal dışına çıka­ beklenen bir gelişmeydi. Buna muka- alındığında, rılması bil. şeriatın lşlevsell eştJrllmeslnln tarıhı şartla ­ kavrarnlara dökmek tse daha zordur. Zira Içerik bakımından şekil kazanması ve bunun Peygamber'e l?afe edilen Hadis Içeri stnde sübut bulması durumu. şüphesiz ilk d e~ fa Şafi1'nln eserınclen, yanı 9. yüzyıla geçilen dönemden Itibaren . İslam hukukunu şekJllen ­ dlren bir geUşmedlr. Buna mukabil, hukuktın iman ve vahlyle temellendlrllmeslnden sonra. o dönemde kendısını herşeyden önce -prens ip olarak hayat gerçeğinin kuşatılamaz çeşttlillğtnl Ifadelerınde toplamış olması gereken- bağlayıcı metınlerln tutarlı bir yorumu olarak takdim eden bir hukukun gerçekilkle olan 1lfşklslnl rını şeriatın 7 lbtd, 35 devamı 8 Nagel. Tllman: Rechtletung und Kalifat. Bonn 1975. 136 devarnı 9 el-Mıiverdi. el·Ahkam el-SulU2nlyye. tahkik Kahtre 1960. 6. Nagel. Tllman: 'Gab es tn der islamtsehen Geschtchte An· sdtze etner SO.kularteslrung?" Roemer/Noth tarafından neşredllen Studlen zur Oeschtchte und Kultur des Vorderen Orlents. Festschrtft Bertold Spuler'de. Lelden, 1981. 275· 288: ayrıca aynı müelllfin: Die Festung des 0/auherıs. Miln10 ehen 198A. 11 losım 2. Ill/3. et-Turtıişt: Slrıic el-mulük. Bulaq 1289. 41 devamı ISlAMi ARAŞTIRMALAR CiLT: 8, SAYI: 3-4, YAZ-GÜZ DÖNEMi 1995 191 PROF.DR.TILMAN NAGEL / Çev: ALi DERE sorgulayan da. yılne Şafii olan biri, el-Cuveyni'dtr. Şeriatın düzenleytctltk iddiasının herşeyi kapsadığı ve serbest bırakılan davranışların (mubahat) da sonuçta şeriatın sükütündan Istınbat edildiği görüşünü kararlılıkla savunuyor olması nedentyle el-Cuveyni, müşahhas bir durumda hayat ve kanunun birbiri He nasıl alakalandırılabtleceğt problemtyle yüzleşrnek zorunda kalıyordu. Daha el-Cuveyni'nin sıkça esertyle ·tartıştığı -Kadi İbn el-BakılHini. uzun süreden beri geçerit olan . kıyasın ancak . karşılaştınlan iki vakıa ortak bir sebep yahut lllete dayandıkça huccet olduğu usul Hkestne dokunulamayacağı konusunda ısrar ediyordu. Ne var ki el-Cuveyni'nln farkettiği böylesi kesin bir tavır. şeriatın herşeyi kapsayan düzenleyictlik iddiasının gerçekleştirilmesinin karşısında durmaktadır. Öyleyse ıstılahen tam anlamıyla belirlenemeyen bir benzerliğin kıyasının da caiZ olması gerekır. Yalnız bu. farklı olayları değişmez normlara lrca gibi yalın bir keyflliğe götürmemelldlr. el-Cuveyni hüküm verllecek herbir vakıa­ nın maslahat-ı amme derecesinde , layas-ı şebehin tatbikinde - kendince- Işe yarar bir ölçüt bulur. Ona göre şeriatın bütün hükümleri maslahat-ı amme'nin beş katagortstne sokulabtltr. Bunların Ilki. beşeri toplumun devamı Için gözetilmesi gereken normlan Içerir. Örnek olarak alım-satım ve kısas hakkındaki hükümlerı zikreder. Hayatın korunmasından ve mal mübadaleslnden feragat edebilecek hiçbır fert düşünülemez. ·İ~ncı kategoriye. toplumun her üyesini tlgllendlrmeyen, ancak gerilimsiz birarada yaşamayı mümkün kılan hususları düzenleyen normlar girer. Kira ve ane hukuku · buraya dahildir. Her şahıs bir ev kiralamak zorunda olmadığı gıbı. herkes de nıkah aktı yapmak Ihtiyacında değlldlr. Buna mukabil. bu sahalar düzenlenmezse toplumsal yapı süremez. Üçüncü dereceyt, ne toplumsal bir gerekliliği, ne de genel bir Ihtiyacı Ifade eden normlar oluşturur. Bunlar sadece onur ve saygınlık (mekreme) elde edilmesine yarar. El-Cuveyni burada, toplumun her ferdlnt tlgtlendlren bir husus olan hadesten teharetle tlgtll hükümleri zlkreder. Bunun yanında dördüncü sınıf normlar vardır ki, bunların belirli münferld hallerd~ yerine getırılmesi şahsi vakarın korunması Için tavsiye edilir. El-Cuveyni buna örnek olarak kölenin kendini satın almasını düzenleyen mü- aktıni düşünür. Nihayet beşınci grup Için, maslahatı zor kavranan veya hiç kavranamayan düzenlemeler zikredtlebJllr: zaten böyle birşey de pek düşünülmez. Namazdaki rıtud hareketlerin aslında topluma bir faydası yoktur. ama iyice düşünüldüğünde bunların ferdi ıtaate alıştırdığı ve böylece ma.c;lahata uygun oldukları farkedilir. Yalnız lbadete alt detay meseleler -bir namazın rekat sayısı gibi- (azla düşünmeden beşincı dereceye yeileştırtleblllr­ ler. 12 Teamül olarak hukuk el kitaplannın Ilk ve en önemli konusu olan rituel temizliğin (talulret). -el-Cuveyni'ntn kullanımına dair sınırlı Izahlar Have ettiği- bu şema ıçerısınde en aU. dereceyt aldığı hemen dikkatı çekmektedlr; zira şeriatın Işlevi topluluğu muhafaza etmektir. · El-Cuveyni, hiçbir şekilde akılla ıstıdlal edilemeyen veya maslahata uygun olduğu Ispat edilemeyen hükümleri, maslahatın en son kısmı ­ na atmaktadır. O zamana kadar ŞaflTlerce. şer'! bir hükmtın llletinin gösterllememesı. şeriatın hakikatı için en güçlü delil ldl. Çünkü şeriat hep olageldiği gibi insanın kulluğu (ta'abbud) manasma geliyordu ve işte bu yüzden Insan için lstldlal edilebilir değildi. Allah'ın maksadr tle insan aklı bir kez bir hükümde blrleşlrse, bu sadece bir tesadüftü. 13 Ama el-Cuveyni, ınsanın toplum Içindeki günlük hayatı söz konusu olur olmaz. şeriatın varlık sebebini Insanın kulluğunda bulduğu şeklindeki geleneksel telakkıyı. şeriatın salt Işlevsel yorumu lehine maharetle örtbas etmektedir. Gerçeklığın şeriata ga:llp gelmesını sağlayan ve onu yeniden şekillendiren. böylece şeriat Için Ileri sürülen değişmezliğin anlamsız­ lığını (ad absurdum) gösteren gedik burası olamaz mı? Teoride bu tamamtyle düşünülebilir. Lakin az önce ana hatları lle verdiğimiz glrlşlmlertn. sekülerleşme lle mukayese edilebilecek bir akı­ mın zuhurunu. bilhassa hakimiyetın Kurtuluş Için olan .önemı kaybolup gittıkten sonra. neden sağlayamadığı lstılhamlıdir. Şu halde, bir katebe ı 2el-Cuveyni: KiUib el-burhan. tahkık Abdaı-aztm ed-Dib. Ka- hlre 1400. 901. paragraf devamı. 908. paragrafta el-Cuvcyni zaruret nokta-ı nazarından kısas ve Hadd cezalıırının. dunımıı göre alım-satım ve hadd cezalannın da kıyasa tab! tutulab!lcceğlnl bile kabul etUğlnt açıklıyor. Buna karşın Hadd cc.?.alarında kıyasın caiz olmadığı diğer müelllfler tarafından vurgulanmaktadır. (Mesela ei-Gazali: ci-MuMasffı. tahkik Kcıh!re 1324. 27 344 devamı.) 13 Nagel. T!lman: Die Festııng des Glaubens. 224 devamı. JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 8, NO: 3-4, SUMMARY-AUTUMN 1995 198 SEKÜRLERLEŞME NAZARIYESI iSLAM TARIHINE NE ÖLÇÜDE UYGULANABiLIR? sekülerleşmenln ortaya çıkması veya en azın­ dan mümkü~ olmasında. Ister sekülerleşmenln asli şartlarını oluştursunlar, Isterse bir kataHzör vazifesi görsünler, bu tki modelce kapsan~ayan başka durumların be11rleyicl oldukları farzedlleblllr. Mütaalamın sounda, -esasen çok yönlü olan- bu hususların üçünü zlkredeceğtm. İlk olarak: Latin Hrıst.tyanhğında, en azın­ dan Augustınus'tan ıtıbaren. erken dönem Hrtstıyanlığındakt İsa'nın kısa zaman ıçınde geri döneceği beklentisinin faydasızlığı. buna karşın polltJk manada var olma çabasının son derece başarılı olduğu ortaya çıklıktan sonra. bu dünya Insanın -geçıcı- şcklllend lrmeslne bırakıldı. Devlet -Klllse Ikilemi. Mesih'In geri dönüşündckl bu gecikmenın ve Roma İmpara­ torluğu'nun resmi Inancı mertebesine yüksel- · menln tarıhı öneml haiz bir netlcesldir. İslam Ise kendini baştan beri siyası bir sıstem olarak görmekteydi. Bu yüzden islam hukuku. el-Cuveyni gibi düşünürlerin muvakkaten üstünü örtmeye çalıştıkları. ancak tamamen bastıramadıklan veya başka bir teori lle ortadan kaldıramadıklan bt11nen çıft yönlü bir karakter arzed er. Masiahat nokta - ı nazarından Ibadet hukuku sadece tali bır anlama sahip olabilirken. buna karşın bizzat şeriatın ne olduğu. neticede aklen Izah edllenıcyen. Alial~ tarafın­ dan verilen kurallar aracılığıyla Insanın kulluğu olarak tanımlamak ıstendlğJnde. bu kez Ibadet hukuku belirleyici olmaktadır. Zira şeriatın bu karakteri. en açık Ibadet hukukunda tebarüz etmektedir. ibadet ·hukukunun bir tarafa bıra­ kllmasına teşebbüs edllmedtğlnden, onun, flletln tesbit edllemezllğlne dair teorik öncülerı diğer hukuki sahalara devamlı tesir etmek zorunda kalmıştır. İkincisi: Hakimiyetın kutsal dışına çıkanl­ ması ve şeriatın lşlevse11eştırllmesl -İslam'da olduğu gibi- "önemll olan Ilahi Iradeyi mümkün olduğıı kadar gerçekleşt.ırmektır" şekilnde­ ki keyfi yonımlanahllecek btr formüne meşru ­ laştırabHen salt bir davranış pragmatızımıne götüremez. Ne var kl. Ilahi tradenın kesin gerçekleştirilmesının mümkün ve beklenir bir şey olduğu asH kanaatındaki ei-Cuveyn'ntn düşün- ceslne tam da bu tasavvur hakimdir. Bu formülün. onu aynı şekilde kuJlanan ibn Hal<lun'da artık bu tarz beklentilerle bağlantılı olmadı­ ğı görülmektedir. 14 Bu formül bilfiil uyulan davranış kuraJlanyta, davranışın savunulan dinı temeJiendirtlmesi arasındaki karşıt fllşkJyl örtmeye yaramakta ve bununla bağlantılı olan problematığın entellektüel açıdan ciddi bir tctklklnl engellemektedlr. 15 · Üçüncüsü: Öyle görünüyor ki. bir sekiilerl eşmen ln gerçekleştırebllmesl Için birtakım toplumsal ve tarıhı şartların yerıne gelmiş olması gerekiyor. Avrupa'ya yapılacak bir aU- ı nazar. orta çağda ortaya: çıkan. farklı tabakalardaki Insanlan karşılıklı sadcikata sokan feodal münasebetlerln. yenJ çağın başında · ku rumsaiiaştırılmış ya pıl ara dömiştürüldüğıinii gösterır. Hülasa, her bir ınsana aıt. belli bir Inanç topluluğuna a ldlyetle temeUendlrllmesl gerekmeyen devredllemez haklar fikrine erişen. beUI hak ve görevlerle donatılmış vatandaşlık anlayış ı gellşmlştır. Buna mukabil, i sla.m dünyası Avrupa'dakiyle mukayese edilebilir bir feodallte tanımamış ve bundan dolayı da "Insan hakları" düşüncesi şöyle dursun. "Avrupai" formda btr devlet statüsü geJıştıreme­ mlştır. Orada külcrlcşme, halihazırda, Avrupai manasıyla seuygun gelişme zemininden yokının bulunmaktadır; İslam ülkelerindeki güncel durum da bu tahmını teyid etmektedir. Her ne kadar sekülerleşme. müslüman enteJicktıiel ­ lerce ısten.meye devam etse de, mevcut şartla­ rın gerçekel bir değerlendirilmesi. bunun Imkanının şüphe ne karşılanmasını gerektirmektedir. Seki'lierleşme muhtemelen bir defaya malı ­ su s. özünde Avrupa lle sınırlı bir hadtse olmuştur. ı Rosenlhal. Erwtn: Pollllcal Thought tn Medfeval İslam. 94 4 devamı; 2/72 Nagel. Tllman: Staat und Glaubensgemetnsc/ıajt. devamı. 10 Örneğln R. Wojtowytsch- Wlelant'ın ba7.ı muasır Mısır'lı entellektüellerde yakaladığı. "Ailah'ın hakJmlyetJ fikriyle Insanın hilrrlyetı düşüncelerinin birbiri lle kaynaşbnlması " bu yüzden olmaktadır. ("Zeltgenösslsche agyptlsche Sllmmen zur Sii.kulartslerungsproblem". Die WelL des İslams. N.S.22/ 1982. 129) Netlce_dc bu kaynaşbnna. pratik değer yargıianna dlnide. yanı Islam vahytnde üstOnhiğü veren (Wojtowytsch-Wielandt. 132). geneleksel fonnüllertn yeni. zamana uygun tekranndan başka birşey değildir. iSLAMi ARAŞTIRMALAR CiLT: 8, SAYI: 3-4, YAZ-GÜZ DÖNEMi 1995