Osmanlıların Balkanlar`ı Fetih Etmesi ve

advertisement
Osmanlıların Balkanlar’ı Fetih Etmesi ve Yerleşmesi
Kasım BOLAT1
Küçük bir sınır beyliği olarak kurulan Osmanlıların kurucusu Osman Beydir.
Oğuzların kayı boyuna mensup olan Osman Bey2, batı Anadolu’da kendi adında bir beylik
kurmayı başarmış ve aynı başarıyı o öldükten sonra oğulları ve torunları da devam ettirmiştir.
Osman Bey’in nereden geldiği ve beyliği nasıl kurduğu tartışma konusu olmuştur. 3 Özellikle
yabancı tarihçiler tarafından üretilen Osmanlıların tarih sahnesine çıkış serüvenleri,
gerçeklerden uzak olduğu gibi daha çok önyargılı bir şekilde yazılmış olan tarih kitaplarından
ibarettir. Ancak buna rağmen bu tezlere karşı Türk tarihçilerinden ön yargıları ve gerçek dışı
tezleri çürütecek çalışmalar yapılmıştır4. Osman Bey, oğuzların kayı boyuna mensup olan bir
Türkmen aşireti olarak, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıfladığı bir dönemde Anadolu
içlerine gelmişler ve Selçuklu sultanı tarafından Söğüt ve Domaniç yerleşke olarak verilmiş
ve buralarda hayatlarını devam ettirmelerine izin verilmiştir. Ertuğrul Bey öldükten sonra
onun yerine oğlu Osman Bey aşirete bey olması uygun görüldü. Amcası Dündar Bey
olmasına rağmen, Osman bey kahramanlığı ve cesareti sayesinde aşirete bey olmayı hak
kazandı.5
Osman Bey, aşiret beyliğine geldikten sonra; çevrede bulunan Bizans sınırlarına ve
önem arz eden kalelerine akınlar düzenledi.6 Yapmış olduğu akınlar sonucunda Bizans
tekfurları zor günler geçirmiştir. Zaman zaman Osman Bey ile anlaşma yapmaya kalksalar
dahi anlaşmalara sadık kalmayıp her defasında anlaşmaları bozarak ihanet etmişlerdir. Hatta
Osman bey’i düğüne davetli olarak çağırmışlar ve bir suikast ile Osman Beyi öldürmeyi
planlamışlardır. Ancak Osman Bey durumdan daha önce haber almış ve kendisine yapılacak
olan suikasti önlediği gibi Bizans’a da önemli bir darbe vurmuş oldu7. Osman Beyin
kendisine yardımcı olan çok sayıda komutanı vardı. Yapmış olduğu akınları bu karizmatik
komutanlar sayesinde gerçekleştiriyordu. Küçük birlikler halinde Bizans’a saldırmalarına
rağmen önemli mücadeleleri kazanıyorlar ve çok sayıda ganimet elde edebiliyorlardı. Elde
edilen bu ganimetler Osman Bey tarafından kendisine yardımcı olan komutanlara
dağıtılıyordu. Aynı zamanda ele geçen yeni yerleri de kendilerine verilerek oralarda
yerleşmelerini sağlıyordu. Osman beyin bu dönemde kurmuş olduğu düzenli bir ordusu yoktu.
Ancak yapmış olduğu akınlar çok başarılı geçiyordu ve her defasında da Bizans’a ağır
kayıplar verdirmekteydi. Osman Bey ve komutanları gerekli olan asker ihtiyacını doğuda
Moğol istilasından kaçan Türkmenlerden sağlıyorlardı. Özellikle Osman beyin şöhretini
1
2
[email protected]
Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Yayını,
Ankara:2007,p.1.
3
Halil İnalcık, “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu Meselesi”,trans. Mehmet Öz, Söğüt’ten İstanbul’a, İmge
bookhome, Ankara:2005,pp.225-240.
4
M. Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, Akçağ Yayını, Ankara:2003, pp.22-66.
5
M. Tayyip Gökbilgin, Osman I, İA, cilt. 9, pp. 431-442.
6
Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu klasik Çağ 1300-1600,trans, Ruşen Sezer, YKY, İstanbul:2003,pp.61-70.
7
Mehmet Neşri, Kitab-ı Cihan-Nüma, cilt. I. Trans. Faik Reşit Unat and Mehmed Altay Köymen, TTK Yayını,
Ankara: 1995,pp. 90-110.
1
duyan Alpler ve cengâverler Osman beyin himayesine giriyorlar ve hem cihat yaparak sevap
kazanmayı umuyorlarken hem de mücadele sonunda elde edilen ganimetlerden faydalanmak
istiyorlardı.8 Alplerin ve cengâverlerin Osman Bey himayesine girmelerinde iki önemli faktör
vardı. Bunlardan birincisi gaza anlayışı ikincisi ise gaza sonucunda elde edilen ekonomik
çıkardı. Çünkü ele geçen bölgeler faydalı olan Alplere ve cengâverlere bırakılıyor idi.
Osman Bey, askeri olarak almış olduğu desteği dini yönden de almayı çok iyi
becermiştir. Şeyh Ede- Balı gibi hürmet gören kimselere yapmış olduğu ziyaretler sonucunda
takdir toplamış, ahiler ve fakihlerden de destek almıştır.9 Osman Bey yapmış olduğu akınları
İslam hukukuna göre düzenliyordu. Fakihlerden almış olduğu nasihatler sonunda feth ettiği
bölge insanına gerektiği gibi davranıyordu. Çünkü Osman Bey yapmış olduğu mücadelenin
İslam’a ters düşmesini istememekteydi. Ele gecen bölge insanı daha çok gayri Müslim olduğu
için onların nasıl ve ne şekilde yönetileceği sorunu ahiler ve fakihler tarafından İslam
hukukuna uygun bir şekilde belirleniyordu. Osman Bey, kurduğu beyliğin Anadolu Selçuklu
devleti ve İlhani devlet teşkilatına benzemesini istiyordu.10 Bunun içinde gaza ideolojisine
çok fazla önem verdi. Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra gazalara ve gaza yapmak
isteyenlere geniş yetkiler ve fırsatlar verdi. Artık batı Anadolu’da kurulan bu beylik İslam’ın
yeni savaşçıları olarak göze çarpmakta idi. Yapmış oldukları mücadeleyi İslam’ı yaymak için
ve onu ulaşması gerektiği seviyeye getirmeye çalışıyorlardı. Bu dönemde hala Moğol
istilasından kaçan Türkmen aşiretleri Batı Anadolu sınırlarına gelmekteydiler 11. Bu gelen
Türkmen beyleri sübaşılar tarafından organize edilerek Bizans’a karşı mücadele etmek için
kullanmaya başladılar12. Marmara bölgesinde meydana gelen mücadeleler ilk defa Osman
Bey zamanında Rumeli’ne de taşmış ve bir zaman Bizans ile mücadele o bölgede de devam
etmiştir. Bu geçiş ilk Osmanlı Beyliği için toprak elde etmek değil sadece yağma amaçlı
yapılmış bir geçiştir.13 Bu mücadeleler Osmanlıların ilk defa Rumeli’ne geçmeleri kabul
edilebilir. Ancak Osmanlı kaynakları böyle bir mücadeleden bahsetmemelerine rağmen
Bizans kaynaklarında böyle bir mücadeleden bahsedilmiştir14. Ancak bizler Rumeli’ne ilk
geçişi Orhan Bey zamanında olduğunu kabul etmekteyiz.
Osman Bey, 1324 yılında Bursa’nın feth edildiği haberini aldıktan sonra vefat etti.
Yerine gelen Orhan Bey, babasının yanında savaş meydanlarında yetişmiş ve İslam’ın kutsal
savaşçısı olmaya hak kazanmış bir kimseydi. Orhan Bey zamanında da Bizans ile mücadeleler
devam etti ve her defasında da Bizans’a ağır kayıplar verdirilmekte idi. Ancak zaman
içerisinde her ne kadar savaş mücadelesi oluyor olsa da Bizans’ın yardım tekliflerine de
kayıtsız kalmıyorlardı.15 Artık Osmanlılar, Orhan bey zamanında kurulan müesseseler
neticesinde devlet olma hüviyetlerini kazanmışlardı. Bizans’ın acizliğinden faydalanmak,
onlar için kaçınılmaz bir şans olmaktaydı. Çünkü artık Anadolu’da Bizans ile mücadele
8
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt.I, TTK Yayını, Ankara, pp.103-115.
Uzunçarşılı,İbid,p.106.
10
İbid.pp.124-128.
11
Feridun M. Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, Kitabevi, İstanbul:2003, 37-74.
12
Halil İnalcık, “Osmanlı Beyliği’nin Kurucusu Osman Beg”,Belleten, TTK Yayını, cilt. LXXI,
no:261,Ankara;2008, pp. 479-537.
13
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, p.155.
14
M. Tayyip Gökbilgin. İbid. 441.
15
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt. I,pp.129-142
9
2
edecek bir güç kalmadığı gibi Doğudan gelen Türkmen aşiretlerinin Batı Anadolu’da yapmış
olduğu yığıntılar ve her zaman gazaya istekli Alplerin bulunması sonucunda Rumeli’ne geçiş
mecburi bir hadise haline geldi.16 Orhan Bey bu geçişin nasıl olacağını düşüne dururken
yanına oğlu Süleyman Paşa gelerek kendisinin Rumeli’ne geçmek istediğini ve bu konuda
babasından izin alması gerektiğini bildirdi. Bu duruma çok sevinen Orhan Bey, oğlu
Süleyman Paşa’ya Rumeli’ne geçmesine izin verdi. Aslında bu amaç Orhan Bey tarafından
Rumeli’nde İslamiyet’in nasıl yayılacağı konusunda idi. Bizans imparatoru olan Kantekuzen o
dönemde Rumeli’ndeki Bulgarlar, Sırplar ve kontrol altına alınamayan isyankâr Rumlar ile
başı dertteydi. Bu isyanların bastırılması ve kontrol altına alınabilmesi için Orhan beyden
yardım istedi. Orhan Bey, Kantekuzen’e elinde bulunan kuvvetlerden yardım gönderdi ve
Rumeli’nde mevcut olan isyanların bastırılmasına katkıda bulunarak Kantekuzen’in sıkıntısını
halletmiş oldu. Bu yardıma karşılık Bizans hükümdarı, Kantekuzen Gelibolu’da bulunan
Çimpi kalesini Osmanlıların hizmetine verdi. Süleyman Paşa ilk defa hazırlamış olduğu
kuvvetle birlikte Gelibolu’da bulunan ve Osmanlılara bırakılan Çimbi kalesine geçti (1353).
Osmanlıların Çimbi kalesini alarak Rumeli’ye gelip ilk defa yerleşmelerini anlamak için
dönemin siyasi durumunu çok iyi bilmek ve anlamak gerekmektedir.
Doğudan gelen Türkmen göçleri ile sıkışan ve Osmanlıların Bizans’a yakın bölgelerde
başarılı akınlar yapmasının yanında Balkanlarda da Sırp ve Bulgarların Bizans’ın
güçsüzlüğünden faydalanarak hak iddia etmelerinden dolayı Bizans Osmanlılar ile geçici bir
süre de olsa anlaşmaya varmak zorunda kalmıştır. Sırp ve Bulgarların baskılarını önlemek için
Bizans komutanı Kantakuzen Orhan Beyden yardım istemiş ve bu yardım karşılığında da
Gelibolu’da bulunan Çimbi kalesi Osmanlılara bırakılmıştır.17 Ancak bu durum Osmanlılar ve
Bizans için bir dönüm noktası olmuş ve bundan sonra Osmanlı fetihleri Rumeli de
başlamıştır.(1353) Süleyman Paşa kaleye Osmanlı kuvvetlerini bırakarak Rumeli bölgesinde
fetihlere kısacası gazaya devam etti. Böylelikle Osmanlıların Rumeli’ye ayak basmalarından
sonra İslamiyet ve Türkler buralarda da yayılmaya başladı. Karesi beyliğinden kalan
bölgelerden Türkleri alarak Rumeli’ye yerleşmelerden sonra bu düzenleme sürekli hale geldi
ve balkanlar Osmanlılar ile birlikte İslamlaşmaya başladı. Çimbi kalesi Osmanlıların
Rumeli’de ilk fethettikleri bölge olması bakımından çok önemli olmasının yanında bu kalenin
alınması Bizans ve Osmanlı için bir dönem noktası olmuştur.18
Osmanlıların Anadolu topraklarında yapmış oldukları düzenli fetih ve iskân faaliyeti
Rumeli topraklarında da aynı şekilde devam etti ve kısa bir zaman içerisinde Rumeli
topraklarında teşkilatlanmış oldular. Rumeli’ye geçiş Osmanlı Devletinin işlerini çok
kolaylaştırmış oldu. Osmanlı Devletinin uygulamış oldukları iskân politikası sayesinde
Rumeli topraklarında hızlı bir Müslüman Türk nüfusu artmış oldu.19 İskân politikası
neticesinde Rumeli’ye yerleştirilen Müslüman Türkler Rumeli topraklarına gelir gelmez
hemen şehirleşmeye başladılar. Müslüman Türkler kendilerine önce Rumeli bölgesinde
16
Uzunçarşılı,İbid, pp.155-176.
Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, cilt. I, Ötüken Yayını, İstanbul:2004,pp.22-24.
18
M. Münir Aktepe, “Osmanlı’ların Rumeli’de ilk Fethettikleri Çimbi Kal’ası”,Tarih Dergisi, cilt.1,no:1-2,
İstanbul:1949-1950,pp.283-307.
17
19
Yunus Koç, “Osmanlı’da Kent İskânı ve Demografisi (XV. XVIII. Yüzyıllar)”, Türkiye Araştırmaları
Litaratür Dergisi, cilt. 3,no:6,İstanbul:2005,pp.161-210.
3
bulunan yol ve ticaret güzergâhları ile birlikte önemli stratejik yerlere yerleşmelere başladılar.
Gelen Türkler bu bölgelere yerleştirildikleri gibi Osmanlılardan kaçan yerli halktan kalmış
boş ev ve mekânlara da yerleşmişler ve hemen imar faaliyetlerine başlamışlardır.20 Gelibolu
ve Rumeli’de büyük yıkıntı ve tahribata sebep olan 1354 depreminden sonra bu bölgelere
hızlı bir Türk iskânı başladı. Süleyman Paşa Anadolu’dan getirmiş olduğu haneleri tahrip olan
ve boşalan bölgelere yerleştirerek hem bu bölgelerin Türkleşmesini sağlarken hem de stratejik
bölgelerin Türklerin eline geçmesine çalışıyordu21. Rumeli topraklarında her ne kadar silahlı
direnişlerde karşılaşılmış olsa da bölgenin ele geçmesinden sonra Osmanlı yönetimine karşı
her hangi bir ciddi isyan veya baş kaldırma görülmemiştir. Balkanlarda yaşayan gayri
Müslimlerin Osmanlı yönetimini kabul etmelerinde Osmanlı fetih yöntemlerinin farklılığı
gelmektedir. Osmanlı Hükümeti feth ettiği bölge halkına istimalet adı verilen bir uygulama ile
yönetimleri altına almıştır. Bu uygulamanın asıl amacı feth edilen bölge halkının güvenini
sağlamak ve ellerinde bulunan mülkleri ve dini inançlarını istedikleri şekilde kendilerine
bırakmakta yatmaktadır. Osmanlı devletinde hiçbir zaman bölge halkına zorlama
yapılmamıştır. Böyle olunca da Osmanlılara karşı herhangi bir direniş söz konusu olmamıştır.
Osmanlı devleti erken dönemlerde başlatmış olduğu bu fetih metodunu klasik dönemde de
sürdürmüş ve büyük başarılar elde etmiştir. Zaten Osmanlıların balkanlarda tutunmasında en
büyük etken uygulamış oldukları bu yöntem olmuştur.22 Osmanlı Devleti bu şekilde
balkanlarda hızlı bir şekilde yayılmaya ve yönetimi altına almaya başladı. Hiç şüphesiz bu
durum Osmanlı Devletinin düzenli bir gücünün olduğunu gösterdiği gibi bu hızlı ilerleme
coğrafi olduğu kadar siyasi olayların Osmanlı Devletinin yararına olduğunu göstermektedir.
Çünkü eğer Balkanlar’da Osmanlı fetihlerini kabul eden bir vaziyet olmasaydı şüphesiz ki;
Osmanlı Devleti balkanlarda tutunamaz ve kısa bir süre içerisinde de geri çekilmek zorunda
kalırdı. Ancak durum böyle olmamış ve sürekli olarak balkanlarda bir yükseliş baş
göstermiştir. Osmanlı fetihleri garazkâr olmadığı ve her şeyden önemlisi yerli halka iyi
davrandığı için kabul gördü ve benimsendi. Kilisenin ve yerli yöneticilerin baskılarından
sıkılan balkan milletleri kurtuluşu Osmanlının Balkanlar üzerinde uyguladığı siyasi düzende
görmüşlerdir.
Fethedilen Balkan topraklarına iskân Anadolu’dan getirilen Müslüman- Türk nüfusu
ile sağlanıyordu. Osmanlı Devleti, sürgün edeceği haneleri daha çok Yörüklerden seçiyordu.
Çünkü Yörükler aşiret beylerine bağlı ve merkezi otoriteyi saymıyorlardı. Merkezi otoriteyi
saymadıkları için Yörükleri kontrol etmek ve olabilecek bir isyan hadisesini önlemek için
Rumeli taraflarına sürgün edilmekteydiler. Böylelikle Osmanlı devleti hem siyasi olarak
avantaj sağlarken yerleştirdikleri Yörüklerin ekonomik faaliyetleri sayesinde de ekonomik
olarak kazanç elde etmiş oluyorlardı. Rumeli’de yerleşmenin öncülüğünü fetihlerde başrol
oynayan akıncılar sağlamıştır23. Bu akıncı beyleri fetihler sayesinde kahramanca ün
kazanırken hem de ekonomik olarak kazanç sağlamaktaydılar. Balkanlar’da dini ve feodal
20
Havva Selçuk,” Rumeli’ye yapılan İskânlar Neticesinde Kurulan yeni Yerleşim Yerleri”, Türkler, cilt.4, ed.
Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Yeni Türkiye Yayını, Ankara:2002,pp.177-186.
21
Mehmet İnbaşı, “Balkanlar’da Osmanlı hâkimiyeti ve iskan siyaseti”, Türkler, cilt. 4, ed. Hasan Celal Güzel,
Yeni Türkiye Yayını, Ankara:2002, pp.154-164
22
Halil İnalcık,” Ottoman Methods of conquest”, Studia Islamica,2, (1954), 103-129
23
Halil İnalcık,”Rumeli”,İA, Cilt.9,766-773.
4
baskılardan bıkmış olan köylüler Osmanlı Devleti’nin merkeziyetçi sistemini ve uygulamış
olduğu siyasi rahatlığı benimsemişlerdir. Balkanlar’da dini baskı Katolik kilisesinden
gelmekteydi. Katolik kilisesi Ortodoks balkanlara karşı dini baskı yapıyor ve mezhep
değiştirmelerini istiyordu. Böyle bir durumda Osmanlı Devleti Ortodoks kilisesini kendi
kontrolü altına almış ve onu baskılardan kurtarmıştır. Osmanlı Devleti Rumeli’ye yapılan
iskânı üç şekilde sürdürmekteydi. Bunlardan birincisi; ordu ile birlikte gelenler, ikincisi;
sürgün olarak gelenler, üçüncüsü ise Yörük teşkilatı içinde yer alanlarla birlikte yapılan iskân
teşkilatlanmasıdır.24 Rumeli toprakları da yapılan bu iskânlar tamamen devlet kontrolü altında
düzenli bir şekilde yapılmıştır. Düzenli olduğunu anlamak için tapu ve tahrir defterlerine
bakmak yeterli olacaktır, çünkü Osmanlı devleti bu bölgelerde yapmış olduğu sürgünlerin
hepsini defterlere kayıt etmiştir. Bu defterlerde Rumeli’ye gelenlerin nerelerden geldiği ve
kimlerden olduğu açık bir şekilde yazmaktadır. Bu düzenleme erken dönem Osmanlı iskân
siyasetinden beri var olan ve uygulanmış olan bir sistem olarak kalmıştır. Rumeli’de kurulan
yerleşkelere daha çok Anadolu’dan geldikleri yerlerin isimleri verilmiştir. Özellikle 14 ve 15.
Yüzyıllarda yapılan iskân tapu ve tahrir defterlerine bakılacak olursa bu konu daha açık bir
şekilde görülecektir.25
Balkanlar’da Osmanlı Devleti’nin tutunabilmesini ve bu bölgelerin Türkleşmesine
neden olan en büyük siyasi teşkilatlanma sürgünlerdir. Osmanlı Devleti sürgün usulünü
benimsemiş ve bölgenin hem Türkleşmesi hem de İslamlaşması için mecburi bir uygulama
olarak görmüşler ve uygulamışlardır. İlk başlarda sürgün uygulaması bir cezalandırma metodu
olarak görülmüş olsa da daha sonraları demografik bir hareketlilik ve canlılık halini almıştır.
Anadolu topraklarında yaşayan ve Osmanlı Devleti’ne isyan etme potansiyeline sahip olan
isyan edebilecekler çıkarılan bir hüküm ile Rumeli taraflarına sürgün edilir ve orada
yerleştirilirdi. Aslında bu tamamen Osmanlının uygulamış olduğu bir iskân siyaseti ve
İslamlaştırma politikasıdır. Rumeli’de yerleşen Müslüman Türkler Hıristiyanlarla
karışmamışlar ve ayrı bölgelere yerleşmişlerdir.26
Osmanlı Devleti, sürgünleri her zaman için Rumeli’de bir iskân ve kolonizasyon
metodu olarak görmüş ve uygulamıştır. Çünkü Balkanlar’da fetih ettiği yerlerdeki yaşayan
yerli halk her ne kadar iyi davranmış ve yönetimini kabul ettirmiş olsa da orada tamamen
hâkimiyet kurmak için kendi ırk ve dininden insanların olması zorunlu görmüştür. Orada
mevcut hayat tarzını değiştirmeden Devletin kontrolü altında yerleştirilen hanilerin de
geçimlerini sağlamak için yardım etmiş ve yerleşimlerini kolaylaştırmıştır. Sürgünler,
Osmanlı Devleti’nin Rumeli ve diğer bölgelerde tutunabilmesi için yapılmış programlı bir
iskân siyasetidir.27 Diğer yandan Rumeli’ye iskânlar siyasi olarak gerçekleşiyor olsa da bu
durum her zaman böyle olmamıştır. Anadolu’da zor şartlar altında yaşayan yâda fakir olan
kimselerde Osmanlı Devleti’nin iskân siyasetinden faydalanarak orada yeni bir hayat kurmak
24
Halime Doğru,” Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de fetih ve iskân siyaseti”,Türkler, cilt. 4, ed. Hasan Celal Güzel,
Yeni Türkiye Yayını, Ankara:2002,pp.165-176.
25
M. Münir Aktepe, “ XIV. ve XV. asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskânına Dair”, Türkiyat Mecmuası,
cilt. X, İstanbul: 1953, pp.299-312.
26
Hüdai Şentürk,” Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Devrinde Rumeli’de Uyguladığı İskân Siyaseti ve Neticeleri”,
Belleten, TTK Yayını, cilt. LVII, no:218, Ankara:1993,pp.89-112.
27
Ömer Lütfü Barkan,” Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon metodu olarak sürgünler, İstanbul
University İktisat Fakultesi Mecmuası, cilt. VI. No:1-4.İstanbul:1953,pp.524-569.
5
istemişlerdir. Çünkü Osmanlı Devleti, iskâna tabi olanlara büyük avantajlar sağlıyor ve onları
kendi kontrolü altına alarak devlet güvencesi veriyordu. Anadolu kültüründen gelen ve
Selçuklularda olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de büyük nüfuz sahibi olan tarikatlar Rumeli
iskânı için çok faydalı olmuşlardır. Özellikle boş yâda ticarete uygun yerlerde kurulan
tarikatlar, zaviye yâda mescitler, Rumeli’ye iskân edenlerin oralarda dini ihtiyaçlarını
karşılarken bir taraftan da gelenlerin yerleşik hayata geçmelerini sağlıyorlardı. Yani burada
siyasetin iskânını gördüğümüz gibi dininde insanları yerleşik hayata geçirme gücünü görmüş
oluyoruz. Çünkü yapılacak olan ibadet yerleşik hayatı gerektirirken, insanların geçimlerini
sağladıkları en garantili işte yine yerleşik hayata geçmeyi mecbur kılan hayvancılık ve
topraktır. Türk Dervişleri, Balkanlar’da Türk ve Müslüman yerleşmeciliğine çok büyük
katkılar sağlamışlardır. Bu bölgelerde ön plana çıkan tarihi şahsiyetler ve onların takipçileri
mürşitlerinin etrafında yerleşerek ona yakın olmayı amaçlamışlardır. Bunun için devlet
desteği ile kontrollü bir şekilde planlı olarak yapılan sürgün siyaseti ve yerleştirmesi en
önemli işlerin başında gelmektedir. Burada söylenmekte olan şeyh karakteri zihinlerdeki gibi
elide asa saçı sakalı birbirine karışmış dünyadan bihaber dolaşan derviş karakteri olmayıp,
bizzat devlet ve millet üzerinde nüfuzu olmakla birlikte yaptırım gücü olan kişilerdir.28
Rumeli bölgesine yerleştirilen tüm Türkmen aşiretleri ve sürgünler kendi başlarına
bırakılmıyorlardı. Çünkü bu insanlar bu bölgede devlet ideolojisini yerleştirmek ve
Osmanlıların Rumeli’ye topraklarında tutunabilmeleri için adeta görevlendirilmiş kimselerdi.
Zaman içerisinde Rumeli yapılan iskânlar sonucunda bu bölgedeki Türk ve Müslüman sayısı
artış gösterdi. Bu insanlar daha sonraları özel bir teşkilat altında toplandı ve genel olarak
Evlad- Fatihan olarak adlandırıldılar. Kelime anlamı olarak fatihlerin evlatları anlamına
gelmektedirler. Çünkü Rumeli’ye sürgünler padişahın çıkarmış olduğu bir hüküm ile
gerçekleşirdi. Bu yüzden de bu isim ile teşkilatlanmışlardır. Daha sonraları bu teşkilat bazı
düzenlemeler görmüş ve her zaman için Rumeli’ye göçmüş olan insanlara karşı ayrı bir
muhabbet beslenmiştir.29 Osmanlı Devletinin balkanlarda tutulmasına fayda sağlayan
sebeplerden biriside köylü ahalinin yükünün azaltılması olmuştur. Bizans hâkimiyeti altındaki
köylü yılda beş-altı ay efendisinin tarlasında ücretsiz çalışmak zorunda kalıyordu. Ortodoks
köylü, Osmanlının balkanlarda hâkimiyet elde etmesi ve toprak işlerinde yeni düzenlemeler
yapmasını aynı zamanda da ekonomik alandaki serbestlikten dolayı Osmanlı yönetimi altına
girmeyi bir kurtuluş olarak görmüştür. Balkanlarda yerleşen Müslüman Türk göçmenler o
bölgelerde ekonomik hayatı da canlılığa kavuşturmuş ve boş bırakılan arazileri de kullanıma
sokmuşlardır.30 Türk göçmenler genellikle ormanlık bölgelere veya buna benzer arazisi
ziraatta kullanılmayan topraklar üzerinde yerleşmişlerdir. Ormanları keserek araziyi elverişli
duruma getiren göçmenler kısa zaman içerisinde ziraat ve ticaretten kazandıkları maddi varlık
sayesinde balkanlarda yeni bir medeniyet geliştirmişlerdir. Çünkü Osmanlı devleti her gittiği
yerde kalıcı olmayı istemiş ve onun mücadelesini vermiştir.31
28
Ömer Lütfü Barkan,” Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri”,Türkler, cilt.9. Ed. Hasan
Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayını, Ankara:2002,pp.133-153.
29
Yusuf Halaçoğlu,”Evlad-ı Fatihan”,DİA, cilt.11,p.225.
Ahmet Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Şehir Ekonomisi ve İaşe”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi,
cilt.3,no:6,İstanbul:2005,pp.211-235.
31
Kemal Karpat,”Balkanlar”,DİA, cilt.5,pp.25-32.
30
6
Zaman içerisinde balkanlar üzerinden Osmanlıya karşı haçlı seferleri yapılsa da,
Osmanlı Devletinin balkanlarda sağlamış olduğu güçlü kontrol merkezleri ile bu haçlı
seferleri her defasında engellenmiştir. Bunun en somut örneği 1402’de Ankara savaşında
yenilen Osmanlı orduları Anadolu üzerindeki hâkimiyetlerini geçici olarak kaybetmiş olsalar
da Rumeli’deki bütünlüğü ve siyasi iktidar bütünlüğünü sağlamıştır. Fetret döneminde
yaşanan kardeşler arası taht kavgalarında her bir kardeş Anadolu’dan Rumeli’ye geçerek
kendisine taraftar toplama siyaseti izlemiştir. Osmanlı devleti balkanları feth ettiği ilk
zamanlardan itibaren o bölgede bir türk İslam medeniyeti oluşturmaya çalışmıştır. Üst düzey
Osmanlı kumandanlarının yapmış oldukları yeni fetihler ile beraber balkanlar artık Türkİslam medeniyetine bürünmüş bir hale gelmiştir. Ancak her ne kadar, Rumeli topraklarında
Müslümanlar ve gayri Müslimler barış içerisinde yaşıyor olsa da bu duruma gölge düşürmek
isteyenler de olmuştur. Bu gibi durumları engellemek içinde Osmanlı devleti nasıl
Anadolu’dan Rumeli’ye Türkleri sürgün etmiş ise, Rumeli’den de isyan eden yâda isyan etme
potansiyeli olan Rumlar Anadolu’ya sürgün edilerek yerleri değiştirilmiştir. Böylelikle
balkanlarda olası bir isyan engellenmiş oluyordu.32
Balkanlara göçler, aktif olarak Fatih Sultan Mehmet’in ölümüne kadar sürmüştür.
Çünkü İstanbul’un fethinden sonra yapılan balkan seferleri ile balkan milletlerinin otoritesi
tamamen Osmanlı devleti hâkimiyeti altına geçmiş oldu.33 Bir bakıma balkanlar, sindirilmiş
olmasına rağmen, Osmanlıya batıdan gelecek olan tehlikelere karşı her zaman kontrol altında
tutması gereken bir bölge olmuştur. Balkanlar, Osmanlı devleti için Avrupa’ya açılan ve Türk
İslam medeniyetini en batıya taşıyacakları yer olmuştur. Aynı zamanda balkanlar, Türklerin
yerleştirilmesi ile birlikte yeni birde kimlik kazanmış oldu. Daha önceleri Slav ırkına mensup
olan milletlerle dolu iken şimdi ise Türk İslam medeniyeti girmiş ve Slavlardan daha üstün bir
duruma gelmiştir. Bu artış ile birlikte, Balkanlar’da tarıma dayalı üretim artmış ve ekonomi
canlanmıştır. Balkanlarda bulunan, geniş ve verimli arazilerin işlenmesi, Osmanlı devleti için
çok iyi bir sonuç oldu. Çünkü balkanlar, Osmanlı Devletinin tahıl ambarı durumuna geldi.
Balkanlarda yaşayan gayrimüslimler, Osmanlı devleti için başka bir şeyi de ifade ediyordu,
Osmanlı Devleti askeri güce dayalı bir imparatorluk idi. Askeriyede uygulamış olduğu sistem
dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sisteme dayanıyordu. 34Osmanlı Devleti’nin uygulamış
olduğu sistem, gayrimüslimlerden alınan vergi mucibince oğullarının devşirilerek Osmanlı’ya
asker olarak kazandırılması ve saraya alınarak devlet adamı olarak hazırlanması idi. Yeniçeri
sistemi35 ile birlikte Osmanlı ordusu kendisini haçlılara karşı yenilmez olarak ilan etti. Çünkü
bu sistem kendi içerisinde sürekli olarak yenileniyor ve dinamik kalıyordu. Uygun yaş ve
fizikteki Hıristiyan çocuklarının seçilerek asker ve devlet görevlisi olarak yetiştirilmesi;
Balkanların önemini daha çok artırdı.36 Osmanlı devlet görevlileri tarafından yapılan balkan
teftişlerinde Hıristiyanların vermesi gereken vergi haricinde birde ispence denilen vergi olarak
32
İsmail Hakkı Uzunçarlışı, Osmanlı Tarihi, cilt. I,TTK Yayını, Ankara: pp.150-180.
Kenan İnan, “Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un Fethi ve Etkileri”, Türkler, cilt.9,ed. Hasan Celal Güzel, Yeni
Türkiye Yayını, Ankara:2002,pp.279-311; Feridun M. Emecen,”İstanbul’un Fethi”,Türkler, cilt.9, ed.Hasan
Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayını, Ankara:2002,pp.312-321.
34
J.A.B. Palmer,”Yeniçerilerin Kökeni”Söğüt’ten İstanbul’a, trans. Mehmet Öz, İmge Kitabevi,
Ankara:2005,pp.475-516.
35
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, cilt. I, TTK Yayını, Ankara:1988,p.144-150.
36
Mücteba İlgürel,”Yeniçeriler”,İA, cilt.13.pp.385-395.
33
7
çocukları alınmaktaydı. İstanbul’un fethinden sonra Türk olan Çandarlı Halil Paşa’nın
Bizanslılara casusluk yaptığı ve Bizans imparatorundan rüşvet aldığı 37 gerekçesi ile
öldürülmesinden sonra, padişahtan sonra devlet kademesinde en yetkili kişi olan sadrazamlık
makamına balkanlardan devşirilerek Müslüman olan kişiler getirilmiştir.38 Bu yapılanma
devlet içerisinde padişaha alternatif bir güç yapılanmasını engellerken, balkanların
İslamlaşmasına ve Türkleşmesine daha fazla hız kazandırmıştır. Aynı zamanda da buralarda
yaşayan herhangi bir Hıristiyan ailenin çocuğu birden bire devlet kademesinde önemli bir
görev almak gibi büyük bir şans elde etmiş olurdu.39
Balkanlarda en büyük siyasi tehdit her zaman Macarlar olmuştur. Fatih Sultan Mehmet
dönemine kadar balkan bölgelerinde bulunan bütün devletler ağır darbeler almış ve
kendilerini toparlayamaz hale gelmişlerdi. Başka bir değişle Osmanlı ordusunu balkanlarda
artık durduracak güçlü bir askeri yapılanma kalmamasına rağmen sürekli olarak Macarlar ile
mücadele halinde oluyordu.40 Balkan devletlerinin özellikle Sırbistan, Bosna, Arnavutluk gibi
yerlerin siyaseten zayıf bir şekilde olması, Fatih Sultan Mehmet’in işine yaradı ki; İstanbul’un
fethinden sonra yönünü Batıya çevirdi. Fatih Sultan Mehmet, Balkanlar’ın kalesi ve stratejik
açından en önemli yeri olan Sırbistan’a ilk balkan seferini düzenlemiş oldu. Daha önce
Osmanlılara bağlı olan kalenin Sırbistan tarafından tekrar el konulması sonucunda Sırbistan
seferi başlamış oldu. Fatih Sultan Mehmet, kendi ordusu ile birlikte sefer hazırlıkları yaptığı
esnada öncü birlik olarak akıncılarını yolladı ve Sırbistan’ı yıpratma politikası izledi. Diğer
taraftan da casusları aracılığı ile Sırp kralı Georges Brankovitch’in ikiyüzlü siyasetini
öğrenmiş oluyordu. Sırbistan’ı feth ve devamını getirmek padişah Mehmet için bir saygınlık
meselesi haline geldi.41 Fatih, balkanları tamamen kendi kontrolü altına alabilmek için kışı
Edirne’de geçirdi (1454-1455). Çünkü Balkanlar’da, Osmanlı Devleti’ne karşı kendi çapında
bazı hazırlıklar yapılmaktaydı. Fatih Sultan Mehmet, göndermiş olduğu casuslar aracılığı ile
balkanlardaki bu yapılanmadan her zaman haberi oluyor ve son darbeyi vurmak istiyordu.
Osmanlının balkanlar üzerinde fetihler yaptığını gören Macarlar fetihleri durdurmak için ordu
hazırlamaya başlamışlardır. Nitekim öylede oldu. Macar kralı Hünyadi Yanoş’nin hazırlamış
olduğu Macar ordusu ile Türk ordusu Belgrad önlerinde savaşmışlar, savaş çok çetin
geçmesine rağmen Osmanlı ordusu kendini toparlamayı bilmiştir. Bu savaş o kadar çetin bir
hale geldi ki, Fatih Sultan Mehmet dahi çatışmanın arasında kalarak alnından ve dizinden
yaralanmıştır.42
Fatih Sultan Mehmet, Balkanlar’da bütün devletlerle mücadele etmiş ve onları
tamamen hâkimiyeti altına almıştır.43 Ancak Bosna’nın fethi, padişah için ayrı bir öneme
37
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt. II, TTK Yayını, Ankara, pp.9-11;İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Çandarlı Vezir Ailesi, TTK Yayını, Ankara:1988,pp.78-84.
38
Abdülkadir Özcan”Devşirme”,DİA, cilt.9,pp.254-257.
39
Yavuz Ercan,”Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki Türkleşme ve İslamlaşmaya
Etkisi”,Belleten, TTK Yayını, cilt. L, no:198,pp.679-725.
40
M. Tayyip Gökbilgin, “Kanuni Sultan Süleyman’ın Macaristan ve Avrupa Siyasetinin Sebep ve Amilleri,
Geçirdiği Safhalar”, Kanuni Armağanı, TTK Yayını, Ankara:1970,pp.5-39.
41
Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in siyasi ve askeri faaliyetleri, TTK
Yayını, Ankara:1999,114-120.
42
İbid.126.
43
Halil İnalcık,”The Rise of the Ottoman Empire” The Cambridge History of Islam, cilt.I, ed.Bernard
Lewis,P.M.Holt,Cambridge at the University pres,1970,pp.295-308.
8
sahip idi. Çünkü Fatih’in zihnindeki bir sonraki fetih edilecek yer bilinmiyordu. Ancak,
Fatih’in kendisini Roma’nın hükümdarı olarak görüyor olması44 onun olası bir İtalya seferine
gidecek olduğunu doğrulamaktaydı. Bunun için denizde harekât için Bosna, Osmanlılara karşı
bir üs görevi görecekti. Bunun için hem Venedikliler ile denizde mücadele edebilmek için
hem de İtalya’yı sıkıştırabilmek için Bosna, Fatih Sultan Mehmet tarafından fetih edildi.45
Balkan Devletleri ile olan mücadele bittikten sonra ancak Osmanlı padişahları yönlerini
Avrupa merkezli fetihlere çevirmişlerdir. Ancak Avrupa’nın tam da ortasında Osmanlıları
uğraştıran bir güç Macarlar bulunmaktaydı. Zaman zaman Macar ordularını yenmiş olsalar da
Osmanlıların gidebildikleri en uç Avrupa şehri viyana olmuştur.46 Kanuni Sultan Süleyman
zamanında balkanlar tamamen Osmanlı hâkimiyeti altında iken Avrupa konseyi henüz
hâkimiyet altına alınamamıştı. Ancak buna rağmen Devlet gücünü her yerde hissettirmektedir.
Bu bölgelerden Osmanlı Devleti muazzam ganimetler elde ederken diğer yandan da İslam’ın
kutsal savaşçıları oldukları için gaza yapma fırsatları vardı. Aslında Avrupa konseyinin
kontrol altına alınamamış olması Osmanlı devletini askeri olarak dinamik tutmuş ve sürekli
olarak hareketli olmasına sebep olarak devlet için ganimetler elde etmesine neden
olmuşlardır. Osmanlılar bu bölgelerdeki gaza ideolojilerini her bölgeye yansıtmışlardır.
Özellikle tarikatlar etrafında toplanan insanlar, dini bilgileri aldıktan sonra Darulharb
bölgesinde gaza yapmak ve Allahın rızasını kazanmak istemişlerdir. Fatih Sultan Mehmet ile
balkan seferlerinin tamamlanması sonucunda bu bölgelerden boşalan Rum yerleşmelerine
Anadolu’dan Türkler getirilerek yerleştirilmiştir. Anadolu’da Karamanlıları etkisiz hale
getiren Fatih, onların arasında isyana kalkışabilecek olan ailelerden alarak Balkanlar’a iskân
ettirmiştir. Öte taraftan, Sırbistan, Mora, gibi yerlerden de İstanbul civarına sürgünler
yaptırmıştır. Bu sürgün hükmü tamamen Balkanların güvenliği için alınmış olan bir tedbirdi.
Bazı aileler sürgün hükmünü riayet etmeyerek zorluk çıkarmışlardır. Ancak Sultan Mehmed
sürgüne muhalefet edenlere karşı şiddet uygulamış ve sürgün hükmünün yerine getirilmesi
için büyük uğraşlar vermiştir.47
Sirem sürgünleri sayesinde, balkanlarda bulunan unsurların yerleri değiştirilmek sureti
ile de isyanlara karşı önlemler alınmaya çalışılmıştır.48 Bu gibi sürgünler hem isyanlara karşı
önlem niteliğinde olduğu gibi hem de boş kalan yâda insan gücüne ihtiyaç duyulan yerlerin
yeniden canlanmasında faydası olmaktaydı. Yani bu durum siyasi olduğu kadar ekonomik
birde çıkar amaçlamaktaydı. Balkan topraklarında Müslüman Türkleştirmesi o kadar yoğun
bir hale geldi ki, 16. Yüzyılda Bulgaristan’da bulunan Türk nüfusu Anadolu da bulunan Türk
nüfusundan daha fazla hale gelmiştir.49 Kanuni Zamanında denizlerde de artık en büyük rakibi
Venedikliler ile mücadele edebilir duruma gelen Osmanlılar artık cihat anlayışını sadece
karada değil denizde de sürdürmeye başlamıştır. Denizlerde elde edilen güç ile birlikte
Balkanlarda olabilecek isyan ve ordulara müdahale daha hızlı olacaktır. Kanuni Sultan
44
Halil İnalcık, Fatih Devri üzerine tetkikler ve vesikalar I,TTK Yayını, Ankara:1995,69-130.
İbid,113-229.
46
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt. II, pp.323-344.
47
Halil İnalcık,”Mehmet II”,İA, cilt.7.pp.506-535.
48
Feridun M. Emecen,”XVI. Asır Başlarında bir Göçün Tarihçesi, Gelibolu’da Sirem Sürgünleri”,Osmanlı
Araştırmaları, cilt. X,İstanbul: pp,161
49
bu durum Ömer Lütfi Barkan tarafından İstanbul üniversitesi İktisat Fakultesi Mecmuası, cilt. XI.’de harita
şeklinde gösterilmiştir.
45
9
Süleyman saltanatı boyunca Macarlar, Almanlar ve Fransızlar ile mücadeleler etmiş zaman
içerisinde Fransızlara bazı imtiyazlarda bulunmuştur.50 Aslında bu bir denge ayarlaması idi.
Olabilecek bir haçlı toplanmasını engellemek için böyle bir siyaset yapmak zorunda
kalmıştır.51 Bu tür anlaşmalar sadece Fransızlar ile birlikte yapılmıyordu. Doğuda baş
gösteren İran tehlikesini bertaraf etmek için Venedikliler ile de anlaşmalara gidiliyordu.
Ancak Venedikliler anlaşmaların gerektirdiklerini yerine getirmiyorlar ve anlaşmayı
bozuyorlardı.52 Osmanlı Padişahları görevlerini en iyi şekilde yerine getirerek, Balkanlarda
tam manası ile bir Osmanlı barışı meydana getirmeyi başarmışlardır. Devletler tarafından
toprak fetih etmek sorun değildir. Önemli olan fetih edilen topraklarda kendi hâkimiyetini
tanıtmak ve sürdürebilirliğini sağlamaktır. Osmanlılar, Balkanlarda tam manasıyla Osmanlı
hâkimiyetini kurarak oluşturmuş olduğu medeniyet anlayışını bu bölgede de
yaygınlaştırmıştır. Her ne kadar Osmanlılar bu bölgelerde sürekli savaşıyor olarak görünse de
aslında bu, ilahi Kelimetullahı yaymak istemenin siyasi bir sonucudur. Balkanlarda bulunan
Sırplar tarih boyunca yaşadıkları topraklarda hem kendi dindaşlarına hem de Müslümanlara
zulmetmişlerdir. Bunun içinde bazı Müslüman olmayan tarihçiler dahi Osmanlı Devleti’nin
doğu Avrupa’da ve Balkanlar’da İslamlaştırma politikasını oldukça samimi bulmuşlar ve
durumun balkanlar ve doğu Avrupa’ya barış getirdiğine ikna olmuşlardır.53
Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra başa gelen padişahlar atalarının mirasını yeteri
derecede sahip çıkamadılar. II. Selim’e kadar padişahlar bizzat ordunun başında savaşa
katılırlarken II. Selim bu uygulamayı kaldırarak sarayda oturmayı ve savaşlara serdar-ı Ekrem
olarak sadrazamı tayin etmeyi uygun gördü. Zaman içerisinde, yönetme kabiliyetine sahip
olmayan padişahlar saltanata gelmiş ve ülke içerisindeki müesseselerde iş yapan insan yerine
işlem hızını yavaşlatan kişiler gelmiştir. Bu durum böyle olunca Osmanlı imparatorluğunda,
çözülmeler başlamış ve bu da ülke geneline yansımıştır. Balkanlarda da Osmanlı hâkimiyeti
ancak Osmanlı devletinin güçlü ve sözünü geçirtebildiği zamanlarda sağlanmıştır. Her şeye
rağmen artık balkanlar Türkleşmiş başka bir değişle de İslamlaşmış topluluklar haline
gelmiştir. Osmanlı Devletinin balkanlarda sürekli olarak hareket halinde olması balkanlarda
Osmanlı barışının sürekliliğini sağlamıştır. Ne zaman balkanlarda yabancı devletler
görülmeye başlamışsa balkanların siyasi ve içtimai durumları bozulma göstermiştir. Bunun en
somut örneği olarak, Rusya devletinin balkanlarda uygulamış olduğu panslavism politikası
olmuştur.
50
M. Tayyib Gökbilgin,”Süleyman I”,İA, cilt.11,pp.99-155.
Yaşar Yücel, Muhteşem Türk Kanuni ile 46 Yıl, TTK Yayını, Ankara:1991,pp.57.
52
İbid.61.
53
Ataullah Bogdan Koponski, Balkanlar’da Osmanlı Barışı ve “ Batı Meselesi”,TDV Yayını, Ankara:2000,3040.
51
10
Download