Haşan Ali gittikçe yükseliyor

advertisement
Bir dönemin ünlü Milli Eğitim Bakanı Yücelin, söylev ve demeçleri yayımlanıyor...
VEDATGÜNYOL
■ M K ültür Bakanlığı, Türk Klasikleri
başlığı altında, Haşan Âli YüH cel’in 1938-1940 yıllarım kapH H sayan 324 sayfalık“ Milli Eği­
timle İlgili Söylev ve Demeç­
le rin i yaymladı. Büyük eğitimcimizin
Millet Meclisi’nde, okullarda ve üni­
versitelerde, günün koşullan ve anla­
mı doğrultusunda verdiği söylevleri
içeren olgun ve olumlu düşüncelerle
yüklü yapıt, baskısı, kâğıdı bakımın­
dan da yüz ağartan bir özen sergiliyor.
Yapıt, sunuş yazısında Canan Yücel
Eronat’m belirttiği gibi, “Cumhuriyet
eğitiminin aydınlık bir çağının tarihçe­
si” sayılabilir ve “Atatürk’e yetişme,
onu aşma yolundaki belki de en hızlı
bir koşunun çetelesi” olarak ele alına­
bilir.
“îşe dönüşmüş ve lafta kalmamış öz­
lemlerin” belgelerinden oluşan yapıt­
ta, Haşan Âli’nin Milli Eğitim Bakanlı­
ğına atandığı günün (30 Aralık 1938)
coşkusuyla “irfanımıza, kuvvetli ham­
lelerle yeni bir hayat veren Atatürk’e
bağlılığını dile getirirken, bakanlıktan
ayrıldığı gün (7 Ağustos 1947), “Ata­
türk inkılabının ön safta vazifesi olan
temiz ve olgun gençliğine sonsuz saygı
ve sevgilerini” sunuyor.
Yapıtı büyük hayranlıkla okurken,
beni çok etkileyen ve ilgilendiren nok­
talar üzerinde durdum: Bunlar, özel­
likle, büyük eğitimcinin, yüreğinde ve
kafasmda yatan eğitim, dil ve tarih ko­
nuları üzerindeki içten görüşleridir,
ilkokuldan tutun da, eğitimin her ba­
samağında, yeniliklere, ileri görüşlere
öncülük, ederken, “Yaşamda en ger­
çek yol gösterici bilimdir” parolasına
candan, yürekten bağlılığı kendini
gösteriyor. Ben bu yazıda yalnız dil so­
rununu ele alacağım:
Birinci Maarif Şurası’nı açarken (17
Temmuz 1939) söylediği sözler için­
de, Türk diline, Türk dilinin olanakla­
rına olan imrenilesi güveni yansıtan şu
açıklamaya balon:
“... Türk dilinin en yüksek İlmî mef­
humları en güzel ve en doğru olarak
ifade etmesine imkân verecek mütekâ­
mil bir inkişafa mazhar olması bizce
ana meselelerden biridir.”
Türk dilinin gelişmesinde Latin
harflerinin kabulü dolayısıyla, bakan­
lığa düşen görevi şöyle dile getiriyor:
“Atatürk’ün Türk milletine medeni­
yet armağanlarından biri olan Türk
harfleriyle, Türk kültürünü en geniş
sahada yayacak eserleri vücuda getir­
mek ve bu eserlerin geniş bir ölçüde
yayılmasına imkân vermek vekilliğimi­
zin üzerinde ısrarla durduğu en m ü­
him iştir.”
Dil üzerinde duran Haşan Âli, T ürkSAYFA
Haşan Ali gittikçe
yükseliyor...
A
•
Kültür Bakanlığı, Türk Klasikleri başlığı altında, Haşan Ali
Yücel’in 1938-1940 yıllarını kapsayan 324 sayfalık “Milli
Eğitimle İlgili Söylev ve D em eçlerini yaymladı. Büyük
eğitimcimizin Mület Meclisi’nde, okullarda ve
üniversitelerde, günün koşulları ve anlamı doğrultusunda
verdiği söylevleri içeren olgun ve olumlu düşüncelerle yüklü
yapıt; baskısı, kâğıdı bakımmdan da yüz ağartan bir özen
sergiliyor.
çe’nin Osmanlı dönemindeki
durumu ile Cumhuriyet’in
başlangıç dönemindeki duru­
munu kıyaslayarak, dil bilinci­
ne ermenin zorunluluğunu
şöyle dile getiriyor:
“Türkçe dediğimiz şey, tıpkı
eski Osmanlı hükümeti gibi
hak ve selahiyette bizden ol­
mayan unsurlarla müsavi mua
mele görmek üzere beynimizin içine
kadar girip bizi bizden uzaklaştıran,
bizi biz olarak düşünmeye mani olan
bir organizma şekli idi. Mesela gör­
mekten görüm desem gülerlerdi. Şa­
hadetten müşahede desem kimse ya­
dırgamazdı.
Türk­
çe’nin inkişafına im­
kan verici bir hareket
bizim şahsiyetimizin
dışında kalmıştı. Baş­
ka dillerin kaidelerini
dilimizin içine sok­
muştuk. Tam milliyet­
çi dil görüşü, bize ta­
kaddüm edenlerin dü­
şünmediği bir şeydir. ”
Dil anlayışımıza ge­
lince şöyle diyor H a­
şan Âli: “Dil anlayışı­
mız Türk dilini kendi
özünden gelen unsur­
larla kurmaktır. Bu va­
sıta ile beynimizin içinde Türkçe dü­
şünmek imkham elde etmektir. ”
Bu alıntıları yaparken, birden aklı­
ma büyük eğitimcimizin Y ücel dergisi­
nin Nisan 1939 tarihli sayısında çıkan
‘Öz Türkçe Nedir?’başlıklı nefis yazısı
geldi. Onu buraya aktarmaktan kendi­
mi alamadım.
“Öz Türkçe, Türkçe düşünmektir.
Nice yüzyıllar, gökle yer arasında çağ­
larının en ileri el ulaklarını kullanarak
doğudan batıya koşup akan Türk ulu­
sunun kafası durgun kalabi­
lir miydi? Kafa durmayıp iş­
leyince, onun verimi de dü­
şünceden başka ne olabilirdi.
“Bence Atatürk dil değişi­
minin anlattığı en büyük ger­
çeklik işte budur: Kafayı iş­
letmek, düşünmek. Atamoğlu düşündü mü kımıldamak sızın duramaz. Her düşünce
bir kımıldamadır. Öz Türkçe, Türk
beynindeki kımıldama sesidir. Dil de­
ğişimi; deniz, toprak, dağ, ağaç gibi
atam eli değmemiş varlıklardan en ye­
ni kurumlara, en ileri yapılara kadar
büyük acuna Türk ulusunun gözünü,
gönlünü açmaktır. Öz
Türkçe’yi varsın üç
beş eskici anlamasın,
anlamak istemesin.
Biz milyonluk ulusla,
bununla konuşmak,
onunla anlaşmak isti­
yoruz. Ona: Uyan, iyi
yaşamasını öğren, iyi
yaşa. Eski Türk ataları
gibi güçlü, kuvvetli
ol! Alacağını kimden
olursa al. Vereceğini
bil. Kendini tanı. Bü­
yüğünü küçüğünü ta­
nı. Sana iyilik edenleri
başında tut. Kötülük
edenleri yere vur diye haykıracağız.
Bunları ona, hangi dille söyleyebilir­
dik. (Zatıhaliniz) mi yoksa (bendeniz)
mi diyerek?. .
‘Öz Türkçe ulusun birbiriyle anlaş­
masının sesidir. Kara budunun bize
söyleyeceği, bizim buduna söyleyecek­
lerimiz var. Ulus işlerini yüklenmiş
olanlar ulusal bir dille düşünüp konuş­
mazsa ulusçuluk, budunculuk kuru
sözden özge ne olabilir?
“Varsın Arapçacı, Farsçacı sözler­
den ayrılmak istemeyen üç beş tiryaki
Osmanlıca ile haşrolsun. Biz Sadabad
bahçelerinden arta kalmış bülbüllerin
sesini değil, yaşamak isteyen bir yığının
dilek iniltisini duymak, can kulağımızı
onun bağrı üstüne koymak istiyoruz.
Ancak ondan aldığımız duygulardan
ulusal bir deyiş çıkacak. Biz onu yaz­
mak, onu söylemek istiyoruz.
“Dil değişimine inananlar, ona yü­
rekten katılanlar; evimizde oturup
düzgün kafiyeli, Nedim ağzından ga­
zeller yazarak kendimizi ve ilk üç tirya­
kiyi eğlendirmek kaygusunda değiliz.
Bizim bütün düşüncemiz, derisi katı­
laşmış elle sapanım tutan, çatlak toıuklu, çorapsız ayağı ile Türk toprakarının göbeğine basan yurttaşlarımı­
zın dediğini anlamak, istediğini yap­
mak, yapmasını istediklerimizi ona ko­
layca anlatmaktır.
“işte, öztürkçe, bu kaygıları, bu ül­
küleri anlatan; bu kaygılarda, bu dilek­
lerde, bu ülküde ulusun anlaşmasına
yarayan bir dildir. ” (15 Aralık 1934)
f
*
*
*
Arap Acem karması uyduruk bir dil
olan Osmanlıca’ya karşı Öztürkçeyi sa­
vunan Haşan Âli’nin bu konudaki
ödün vermez titizliğini coşku ile karşı­
larken, Ahmet Mithat Efendi’nin, yıl­
lar ve yıllarca önce aynı kaygıları dile
getiren düşüncesine de yer vermek is­
tedim. Kendisi de Osmanlıca’yı kul­
lanmakla birlikte, yapıtlarında halkın
anlayacağı bir anlatıma gönül verdiğini
bildiğimiz Ahmet Mithat Efendi de
Haşan Âli’nin dediklerine koşut bir
içerikle şöyle yazıyordu:
“Gele gele Osmanlı kitabeti o dere­
ceyi bulmuştu ki, kaleme alınan bir şeyi
ne Arap ne Acem ve ne de Türk anla­
mayarak bu lisanı yalnız birkaç zat ara­
sında tedavül eder bir lisan ı hususi haime gelmiş ve azlığın çokluğa tabi ol­
ması darb-ı mesel hükmünde iken, bu
azlık çokluğu kendisine tabi etmek da­
vasına düşerek nihayet milleti adeta li­
sansız bırakmıştı.... insan dilsiz ola­
maz. Milletimizin terakkisini ister isek,
her ferdin bülbül gibi şakıması içün
kendilerine kolaylık göstermeliyiz.”
(Dağarcık I, İstanbul 1288, sayfa 2021 ) .
*
*
*
Milli Eğitimle ilgili Söylev ve De­
meçler adlı yapıtı tanıtmak amacıyla gi­
riştiğim bir değerlendirme yazısını, ya­
pıtın dışına çıkarak işi uzattığım için
özür dilerken, Haşan Âli’ye, gelmiş
geçmiş Eğitim Bakanları içinde en
olumlu, en yaratıcı bir kişi olarak hay­
ranlığımı belirtmek isterim. Çünkü
Haşan Âli gittikçe yücelmekte.»
“Milli Eğitimle İlgili Söylev ve De­
meçler” / Haşan  li Yücel / Kültür Ba­
kanlığı Yayınları/324 s.
C U M H U R İ Y E T KİTAP
SAYI
236
Taha Toros Arşivi
Download