TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI BİLGİ BELGE MERKEZİ(BBM) Döküman Bilgileri EMO BBM Yayın Kodu Makalenin Adı Makalenin Yayın Tarihi Yayın Dili Makalenin Konusu Makalenin Kaynağı Anahtar Kelimeler Yazar 1 : 95 : F KLAVYE KONUSUNDAKİ BUZDAĞI:M.E.BAKANLIĞI VE :T.S.ENSTİTÜSÜ 06/01/2003 : Türkçe : F ve Q Klavye : Cumhuriyet, 06/01/2003 : F Klavye, Q Klavye : EMRE KONGAR Açıklama Bu doküman Elektrik Mühendisleri Odası tarafından açık arşiv niteliğinde olarak bilginin paylaşımı ve aktarımı amacı ile eklenmiştir. Odamız üyeleri kendilerine ait her türlü çalışmayı EMOP/Üye alanında bulunan veri giriş formu aracılığı ile bilgi belge merkezinde yer almasını sağlayabileceklerdir. Ayrıca diğer kişiler çalışmalarını e-posta ([email protected]) yolu ile göndererek de bu işlemin gerçekleşmesini sağlayabileceklerdir. Herhangi bir dergide yayınlanmış akademik çalışmaların dergideki formatı ile aynen yer almaması koşulu ile telif hakları ihlali söz konusu değildir. Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi’nde yer alan tüm bilgilerden kaynağı gösterilerek yararlanılabilir. Bilgi Belge Merkezi’nde bulunan çalışmalardan yararlanıldığında, kullanan kişinin kaynak göstermesi etik açısından gerekli ve zorunludur. Kaynak gösterilmesinde kullanılan çalışmanın adı ve yazarıyla birlikte belgenin URL adresi (http://www.emo.org.tr/bbm/katalog_detay.php?katalog=2&kayit=95) verilmelidir. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 F KLAVYE KONUSUNDAKİ BUZDAĞI: M.E.BAKANLIĞI VE T.S.ENSTİTÜSÜ EMRE KONGAR, Cumhuriyet, 06 Ocak 2003 Buzdağı'nın anlamını çoğumuz biliriz. Yabancı sözcük karşılığı "Aysberg". Yedide biri suyun üstünde, yedide altısı suyun altında yüzen büyük buz parçaları için kullanılıyor. Buz, genleşerek katılaşan sudan oluştuğu için, özgül ağırlığı, suyun özgül ağırlığından düşük. Yani bir metre küp buz, bir metre küp sudan daha hafif. Bu nedenle de suyun üstünde yüzüyor buzlar. Ama tabii önemli bir bölümü de, kendisini taşıyacak ağırlıktaki suyun kaldırma gücünden yararlanmak için su düzeyinin altında kalıyor. Taşırdığı hacim kadar suyun ağırlığı, tüm buzdağının ağırlığına eriştiğinde, buzdağı yüzmeye başlıyor. İşte bu sırada, buzdağının suyun altındaki bölümü suyun üstündeki bölümünden çok daha büyük oluyor. Bu nedenle sözcüğün mecazi anlamı, "görünmeyen bölümü, görünen bölümünün kat kat büyük olan bir sorun". İşte benim "F Klavye Sorunu" dediğim sorun da böyle bir konuymuş meğer. Gerçi bu sorunun çok derinlere giden nedenleri ve sonuçları olduğunu hissediyordum ama yazılarıma başlarken okurlardan gelen yanıtlardan öğrendiğim boyutları tam anlamıyla tahmin edememişim. Önce iki genç yazar arkadaşıma teşekkür etmek istiyorum. Bunlardan biri Sabah yazarlarından Emre Aköz. Bu sorun üzerine yazdığı yazıyla, konuyu ele alarak işlemeyi aklıma getiren genç meslektaşım. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 İkincisi daha çok bilgisayar üzerine eğilen ama Türkçe alfabe konusunu da gündeme getiren Hürriyet yazarlarından Yurtsan Atakan. Hürriyet ve Sabah gibi iki çok satan gazetede konunun ele alınması tabii ki çok çok önemli. Bu açıdan genç arkadaşlarımı kutluyorum. Ayrıca Emre Aköz'e bir teşekkür borcum daha var: Beni "F klavye dinozorların savunduğu bir sistemdir" iddiasına yanıt vermek için pek çok bilimsel ve uygulamalı kanıt kullanmaktan kurtardı. Çünkü Aköz F klavyeyi savunuyor ve hiç kimse hiçbir ölçüte göre Aköz'ü dinozorlukla suçlayamaz. Okurlardan gelen yansımaların yüzde doksanı olumlu. Hatta, benim yazılarımı okuduktan sonra, hızlı yazı yazabilmek için F klavye öğrenmeye başlayan okurlarım bile var. Sevgili okurlarım, F klavye sorunu, "ideolojik" bir sorun değil; örneğin doğrudan "ulusalcılıkla" yani eski deyimiyle "milliyetçilikle" ilgisi yok. F klavye sorunu doğrudan doğruya Türkçe yazan insanların daha hızlı ve daha yanlışsız yazı yazmalarıyla ilgili bir konu. Diz üstü bilgisayar ithalatçılarının bu sorunu görmezden gelmeleri ise kendileri açısından utanç verici bir nokta: Yetmiş milyonluk bir pazarın özel gereksinmelerine dikkat etmeyecek bir pazarlama stratejisi olabilir mi! Tabii işin bir başka yönü daha var: Bana anlatılanlara göre, Türkçe'nin mantığına asla uymayan ve bu nedenle de bir sürü aksaklığa yol açan bu uyduruk Q Türkçe klavyeyi "icat edenler", F klavyeyi tümüyle ortadan kaldırmak için ciddi uğraşlar içindeymişler. Bu uğraşlarının hedefleri arasında Ticaret liselerindeki eğitimlerden F klavyeyi kaldırmak ve Q klavyeyi de Türk Standartları Enstitüsü'ne "standart klavye" olarak kabul ettirmek varmış. Ticaret Liseleri konusunda Milli Eğitim Bakanlığı'ndan, "standart klavye" konusunda da Türk Standartları Enstitüsü'nden yanıt bekliyorum. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 F KLAVYE SORUNU EMRE KONGAR ; Cumhuriyet, 16 Ocak 2003 Biliyorsunuz klavye, daktiloların ve bilgisayarların önünde, yazı yazmak için kullanılan ve üzerinde harflerle rakamların ve bazı özel işaretlerin yer aldığı bir tabladır. Müzik aletlerinde de çeşitli notalara karşılık olan tuşlardan oluşur. Ne yazık ki, bugüne kadar Türk Dil Kurumu bu terim için Türkçe'de rahatça kullanılabilecek anlamlı bir karşılık üretememiştir. İşte bugün siz değerli okurlarımla bu klavye konusunda çok ama çok önemli bir sorunu paylaşmak ve yetkililerin de dikkatini çekmek istiyorum. Konu hem ulusal kültürümüzün korunması hem de daha kolay ve pratik yazı yazmanın sağlanması sorunudur. Genç okurlarım bilmezler, "F klavye" bir zamanlar zorunluydu. Tabii o zamanlar bilgisayar yoktu. "F klavye" de sadece daktilolar için kabul edilen bir zorunluluktu. İthal edilen daktilo makineleri "F klavye" değilse, ithal izni verilmezdi. Bildiğiniz gibi, klavyedeki harflerin yerleri, kullanılma sıklıklarına göre, klavyenin merkezine olan uzaklıklarıyla oluşturulur. Klavyenin merkezine yakın tuşlara en çok kullanılan harfler konulur. Böylece en becerikli parmaklar olan işaret parmakları bu harflere rahatlıkla erişir ve yazı hem hızlı hem de yanlışsız olarak daha kolay yazılabilir. Bugün bilgisayarlarda (ve tabii daktilolarda) kullanılan "Q klavye" İngilizce esas alınarak hazırlanmış bir modeldir. Burada hemen bir not koyarak, çeşitli klavyelerin en sol baştaki harfleri ile anıldığını belirteyim. "Türkçe Q klavye" denilen model, İngilizce esas olarak hazırlanmış olan klavyeye Türkçe harflerin eklenmesi ile oluşturulmuş melez ve anlamsız bir modeldir. Oysa Türkiye'nin modernleşmesinde çok önemli bir araç olan dilimizin geliştirilmesi çalışmaları sırasında, Türkçe alfabeye ve Türk dilinin sözcük özelliklerine göre bir çalışma yapılmış ve bu iki özelliğe göre hem çok hızlı hem de yanlışsız yazılmasını olanaklı kılan bir "Türk klavyesi" ya da "Türkçe klavye" diyebileceğimiz bir model oluşturulmuş ve bu model 1955 yılında zorunlu kılınmıştı. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 İşte şimdi piyasada bulunması zor olan "Türkçe F klavye" budur. 1960'lı yıllarda daktilo yarışmalarında Dünya Şampiyonu olan kızımız Ece Özbayrak bu klavyeyi kullanarak şampiyonluğa ulaşmış ve göğsümüzü kabartmıştı. Ben Ankara'daki Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirmeden önce on parmak daktilo yazmayı öğrenmek için Ece hanımın da ortak olduğu "Şampiyon" daktilo kurslarına gitmiştim. O zamanlar İstanbul'da Laleli'de olan bu kurs hâlâ var mı bilmiyorum, ama varsa mutlaka çok başarılı olduğu için bugüne kadar yaşamıştır. Çünkü benim gibi yeteneksiz birine bile on beş günlük sıkı bir programla, on parmak daktilo yazmayı öğretecek kadar başarılıydı öğretmenleri. Tabii tahmin edersiniz ki, on parmak yazmayı "Türkçe F klavyede" öğrendim. On parmak yazmanın pek çok avantajı var: Bir defa yazma hızınızı azaltan, bastığınız harfi aramaktan kurtarıyor sizi, klavyeye bakmadan yazıyorsunuz çünkü. Daha da önemlisi, bir süre bırakıp yavaşlamış olsanız bile, yeniden yazmaya başladıktan sonra, kısa sürede eski hızınıza kavuşuyorsunuz. İşte şimdi özellikle diz üstü bilgisayarların klavyeleri ne yazık ki standart olarak "Q klavye"; "F klavye" isterseniz ya bulamıyorsunuz, ya da bir süre beklemeniz gerekiyor. Bilgisayar kullanıcılarını ve yetkilileri hem kültürümüz hem de daha kolay yazı yazmamızla ilgili olan bu konuya eğilmeye çağırıyorum. Amacım "Q klavye"nin yasaklanması değil, "F klavye"yi kullanan daktilo makinelerinin ve diz üstü bilgisayarların kolaylıkla bulunur olması. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 F KLAVYE FIRTINASI EMRE KONGAR ; Cumhuriyet, 23 Ocak 2003 Bir yazarı en mutlu eden olaylardan biri, kimsenin dikkat etmediği sanılan, gayet gündelik, çok sıradan sayılabilecek ama aslında çok önemli olan bir konuda yazdığı yazıya beklenmedik yoğunlukta olumlu ve olumsuz tepkilerin gelmesidir. Böylece kimsenin dikkat etmediği sanılan, gündemde olmayan ama gerçekten önem taşıyan bir konunun yakalanmış olduğu fark edilir. Toplumun gündeminde olmayan ama çok önem taşıyan bir konuyu gündeme taşıyabilmiş olmaktan başka daha ne mutlu edebilir bir yazarı? Benim "F Klavye'nin Önemi" yazım da böyle bir sonuç doğurdu. Demek kimsenin fark etmediği sanılan bu sorun hakkında çok duyarlı bir çok kesim varmış ve güzel bir konu yakalamışım. "Bir çok kesim varmış" diyorum, çünkü gelen yansımaların bir bölümü, ötekilere oranla çok küçük de olsa, olumsuz tepkiler. Yani bu konuyla ilgili olan kesimler birden çok. Öyle anlaşılıyor ki, "F klavye" konusunda en azından iki taraf var: "F klavye"den yana olanlar ve "F klavye"ye karşı olanlar. Bir de "konuyu önemsiz görenler" var ki, bunlar gerçekten olayın öneminin mi farkında değiller, yoksa "F klavye"ye karşı olanların safında yer alıyorlar ama açıkça durum belirtmek ve tavır koymak yerine "Yahu bu kadar önemli sorun varken şimdi bu F klavye konusu da nereden çıktı" diyerek konunun gündemden düşmesini mi sağlamak istiyorlar çok emin değilim. Yollanan mektuplar içinde Şampiyon Daktilo Kursları'nın hocalarından ve daha önemlisi bu kursların kurucusu olan İhsan Yener'den gelenler de var. Tahmin edersiniz ki bunlar "olumlu yansımalar". Bir okurum, A. D. (iznini almadığım içini adını belirtmiyorum, zaten gerçek isim olup olmadığından da emin değilim) müthiş bir zeka ile çok güzel bir eleştiri yazmış. Sayemde klavyenin ne olduğunu, ve "F klavyenin önemini" öğrendiğini belirterek benle "matrak geçiyor". (Okurlarım bu argo tabir için beni mazur görsünler ama yapılan işi bundan daha güzel anlatan bir deyim bulamadım). Bir kişi, beni "dinozor" diye nitelemiş ve "F klavyenin" modasının geçtiğini söylemiş (ki bunun ne büyük bir yanlış olduğunu ilerde belirteceğim). TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 Yazımın bu kadar ateşli bir tartışma başlatmış olmasının ardında mutlaka başka ögeler var diye düşündüm ve konunun uzmanlarıyla görüştüm. Gerçekten de ortaya ilginç bir sonuç çıktı. Olayın bu kadar ilgi çekmesinin ardında "diz üstü bilgisayar" (nam-ı diğer laptop) ithalatçıları varmış. Diz üstü bilgisayarların klavyelerini "F Türkçe" yapmak maliyeti arttırdığı için buna karşıymışlar. Bu firmaların (hangileri olduğunu bilmiyorum) 70 milyon nüfuslu bir pazarın gereklerini dikkate almak yerine, kendi standartlarını empoze etmek istedikleri anlaşılıyor. Ayrıca masa üstü bilgisayarların klavyeleri açısından da "F Türkçe" klavyeler, uyduruk "Q Türkçe" klavyelerden biraz daha pahalıymış ve zor bulunuyormuş. "Q Türkçe" klavye konusundaki bilinçsizlik ve vurdumduymazlık en önemli sorun olarak görünüyor: Bakın bu konuda İhsan Yener ne diyor: "Türk dilinin özelliklerine göre on parmakla-bakmadan klâvye kullanma yöntemi için çok verimli bir Standart Türk Klâvyesi 1955 yılından beri resmen varolduğu halde, İngiliz dili için 130 yıl önce (on parmak yönteminin bilinmediği çağlarda) belirlenen (ve Türkçe'deki binlerce sözcüğün yazılmasına olanak vermeyen) American Standard Code for Information Interchange (ASCII) klâvyeyi Dünya standardı zanneden ve buna eklenen, Türkçe'ye has 7 harfin, en kullanışsız yerlere bilinçsizce yerleştirilmesiyle oluşturulmuş klâvyeyi de Q Türkçe standardı olarak kabullenen kullanıcıların bu hususta bilinçsiz oluşları, bilgisayar kullanımındaki verimsizliğin en büyük etkeni olmaktadır." Bu konuya gelecek hafta devam edeceğim. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 MEDYADA "F KLAVYE" SORUNU EMRE KONGAR ; Cumhuriyet , 20 Şubat 2003 Türkiye gerçekten, insanlarıyla birlikte büyük bir ülke. Medyamız ne kadar kirlenmiş olursa olsun, yine de "kalem erbabı" arasında "basın ahlakına" ve "gazetecilik ilkelerine" uygun davrananlar, üstelik bunu "güzel" yapanlar hiç de az değil. Aslında Emre Aköz ve Yurtsan Atakan gibi gençlerin başlattığı ve benim sürdürdüğüm "F klavye" konusundaki tartışmalar, bu tartışmayı başlatanların ve ona sonradan katılanların da verdikleri destekle medyamızda beklenmedik bir genişlik ve derinlik kazandı. Özellikle Aköz'ün ve Atakan'nın konuya getirdiği katkılar, tartışmanın sadece genişlik değil, derinlik kazanmasına da yol açtı. Aköz'ün önemli bir birikimi yansıtan ve gerçek bir edebiyat yapıtı güzelliği taşıyan 9 ve 10 Şubat tarihli yazılarına ek olarak, Atakan'ın konuyu bilgisayar dünyası içine yerleştirmesi, bu tartışmaya "derinlik" kazandıran ögeler. Hıncal Uluç'un karşı görüşleri savunarak da olsa bu tartışmaya katılması, hiç kuşkusuz, konuya kamuoyunun ilgisini çekmek bakımından, yani olayın "genişlemesi" açısından çok olumlu bir adım. Tabii Hürriyet'te "Tüketicinin Abisi" Erkan Çelebi'nin de katkıları çok önemli. Doğan Hızlan'ın 18 ve 19 Şubat tarihli Hürriyet'teki yazıları ise hem derinlik hem de genişlik açılarından, tek sözcükle enfes. Bunlara sonradan yine döneceğim. Bu tartışma ve yukarda adını verdiğim değerli yazarların katkıları, sadece konunun özü açısından, yani kullanılması daha kolay olan "F klavyenin" desteklenmesi bakımından değil, bu yazarların genel yaklaşımları ve üslupları dikkate alındığında da Türkiye'deki medya konusunda daha umutlu olmamıza yol açabilecek ayrıntılar taşıyor. Örneğin, benim bu tartışmayı başlattığını söylediğim Emre Aköz, büyük bir alçak gönüllükle "Hayır bu tartışmayı ben başlatmadım, bu konuda ilk yazıyı yazan Orhan Tekelioğlu'dur" diyebiliyor ve Tekelioğlu'nun yeni çıkacak olan kitabının haberini veriyor. Hem gerçek bir köşe yazarına yakışan alçak gönüllüğünden hem de bilgilendirici tavrından dolayı kendisini kutluyorum. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bilgi Belge Merkezi Yayınlanmış Makaleler Kataloğu Kayıt No: 95 Sevgili okurlarım, sakın Aköz'ün yaptığı için "Yahu ne olacak, bu, çok basit ve sıradan bir davranış değil mi" demeyin. Ben hem üniversitede hem de basında, bir düşünceyi, bir terimi, bir kavramı, bir konuyu ya da bir tezi, başkasından çalıp kendisine mal eden ve sonra da bu sahte "öncülüğüyle" ya da "özgünlüğüyle" övünen o kadar çok insan tanıdım ki, Aköz'ün bu çok sıradan gibi görünen davranışının aslında, bugünkü koşullarda olağan üstü olduğunu mutlaka vurgulamak gereğini hissettim. Ayrıca Aköz yazısında "Dinozor" teriminden esinlenerek "Kertenkele" diye bir deyim icat etmiş ki, ilerdeki haftalardan birinde mutlaka bu güzelliği, bu zekice katkıyı vurgulamak için özel bir yazı yazacağım. Atakan ise, Hürriyet Pazar'da 16 Şubat 2003'de yazdığı yazıda olayın bambaşka bir boyutunda derinleşiyor: "Yakın geleceğin pek çok ürününde artık klavye olmayacak. Klavye yerine, ekrana yazılan el yazısını tanıyan cihazlar kullanılacak. Bazı cihazlara ise tamamen sesle kumanda edilecek, yazılar dikte edilerek girilecek. Bu cihazların ilk örnekleri yavaş yavaş boy göstermeye başladı piyasada. Ve bilin bakalım, Tablet PC olarak adlandırılan bu aletler Türkçe anlıyor mu, Türkçe karakterleri tanıyor mu? Ve rivayet odur ki, Emniyet Genel Müdürlüğü Türkçe anlamayan bu aletlerden 4 bin adet ısmarlamış bile. Milli Eğitim Bakanlığı ve TSE'ye ek olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden de cevap bekliyorum, haberleri olsun... Siparişi verirken Türkçe tanıma ve Türkçe anlama şartını eklediler mi, yoksa eklemediler mi şartnameye" Çok sevgili dostum ve kardeşim Hıncal Uluç, hâlâ insanların gittikleri yerlerdeki daktilolara mahkum oldukları döneme ilişkin "A klavye" yazıları yaza dursun, atı alan çoktan Üsküdar'ı geçmiş bile. Ona yanıtım da, tartışmanın başka boyutlarıyla birlikte haftaya.