Aylık süreli yayın, yıl 4 sayı 12. Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet 2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme Bize Güçlü Bir Lider Lazım Ercan Kesal “Ne Alakası Var Baba” 2 paradigma - temmuz 2014 Kosova`da Seçimler Üzerine............................................................................................4 “Demokrasi bir oyun değildir; yönetim şeklidir. Yönetim şekli oyuna dönüşürse, halkın siyasi arenada seyrettiği başarısız bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Biz, bizi yönetmeyi amaçlayan adayların sahneledikleri oyunu mu seyretmekteyiz? O zaman perdeler açılsın!” Esin Muzbeg Kosova’da gerçekleşen seçimleri değerlendirdi. Sayfa 4’te… Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış..............................................................8 Avrupa coğrafyasında “kara delik” misali kalan Batı Balkanlar’ın Avrupa entegrasyon süreçlerindeki önemli gelişmeleri Dr. Erhan Türbedar 8’inci sayfada inceliyor. Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet......................................................................10 Kosova’da dizi izleme şekillerine yönelik çalışmalar yapan Hacettepe Ü. İletişim F. Öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Emek Çaylı ile röportaj 10’uncu sayfada. 2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme ................................18 Kosova’nın ekonomik parametrelerini içeren bir değerlendirmeyi Özay Pinduk gerçekleştirdi. Sayfa 18’de. Bize Güçlü Bir Lider Lazım........................................................................................................21 Lider’lik konusuna eleştirel bir yaklaşım sergileyen “Bize Güçlü Bir Lider Lazım” analizi 21’inci sayfada. Ercan Kesal “Ne Alakası Var Baba”.........................................................................................26 Kitap tanıtımı bölümünün konuğu, Peri Gazozu kitabıyla Ercan Kesal. 26’ıncı sayfada İçindekiler paradigma - temmuz 2014 3 Paradigma’dan P aradigma’nın yeni sayısı ile birlikteyiz. Bilindiği üzere, Kosova’da kısa süre içerisinde yerel ve genel seçimler art arda düzenlendi. Seçim dönemleri reel-politiğin arka plana itildiği, vaatler ve hayallerin ön plana çıktığı dönemlerdir. Dergimizde seçim sonuçlarını da içeren ve seçim dönemini inceleyen bir değerlendirmeye yer verdik. Öte yandan 2013 yılı genel olarak Batı Balkanlar açısından nasıl geçti ve 2014’teki yansımalarını içeren bir yazı ile ekonomi parametrelerini içeren ayrı bir analiz yer almakta. Gündelik hayatımızda çok sık karşılaştığımız “Lider” tanımını eleştirel bir yaklaşımla incelediğimiz analizde Kosova’da lider olmaya çalışanlarla bölgemizdeki liderlik hallerini inceledik. Türk dizilerinin Kosova’da izlenmesini seyirciyi temel alarak inceleyen Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd.Doç. Dr. Emek Çaylı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi, bu alana farklı bir paradigmadan bakmanızı sağlayacak nitelikte. Kitap tanıtımı bölümümüzde ise hem tıp doktoru, hem yazar, hem senarist hem de sinema oyuncusu olan çok yönlü bir aydın Ercan Kesal’ın Peri Gazozu adlı kitabını inceledik. Dergimizin bu sayısını sizlere sunarken ayrıca bir duyuru da yapmak istiyoruz. Dergiciliğe daha uygun olarak gördüğümüz bir format ile Paradigma’nın yayın hayatına devam edeceğiz. Bundan böyle dergimiz üç ayda bir yayınlanacak, 100 sayfanın üzerinde olacak ve her sayıda belirli bir konuya odaklanacaktır. Seçilecek konuyla ilgili olarak hem röportaj, hem yeni gelişmeler hem de daha analitik bir dille kaleme alınmış makaleler yer alacaktır. Basın, eğitim, gençlik, mimari, bilim, edebiyat, sağlık, dernekler, sinema gibi farklı konulara eğilecek olan dergide konunun uzmanı yazarlara yer verilecek, gelişmeler derlenecektir. Eylül ayının son günlerinde çıkacak olan Paradigma Sonbahar sayısı “Eğitim” konusunu işleyecek. İlkokul, lise ve üniversite eğitimi konularında kapsamlı bir çalışma yapacak olan dergimiz konuyla ilgili analiz ve makalelerini bize sunmak isteyenlere de çağrıda bulunuyor. Eğitim temalı Paradigma Sonbahar sayısında yer almak isteyen yazarların 1 Eylül tarihine kadar yazılarını bize ulaştırmalarını bekliyoruz. Ayrıca Ağustos ayı içerisinde genel seçim döneminde Kosova basınında yayınlanan haberler üzerinden yaptığımız içerik analizi çalışmamızı yayınlayacağız. Paradigma’nın yeni formatında dileğiyle, iyi okumalar dilerim. Bengi buluşmak Muzbeg Paradigma Paradigma Research Center`in süreli yayınıdır. Yayın hakları Paradigma RC`ya aittir. Genel Yayın Yönetmeni: Bengi Muzbeg Editörler: Dr. Erhan Türbedar Esin Muzbeg Haber & Röportaj: Mediha Yarımhoroz Enis Tabak Mizanpaj: Hüsamedin Luma Hesap no: BKT Pejton Şubesi 1901447372031126 Yıl 4, sayı 12; Temmuz 2014 Adres: Shpend Berisha 11 Prizren\Kosova Tel: +377 44 201 497 Faks: +381 29 623 112 [email protected] www.paradigmarc.org Yayına hazırlanış tarihi: 02.07.2014 Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma`nın resmi görüşü değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Paradigma © 2014 4 paradigma - temmuz 2014 Kosova’da Seçimler Üzerine Demokrasi bir oyun değildir; yönetim şeklidir. Yönetim şekli oyuna dönüşürse, halkın siyasi arenada seyrettiği başarısız bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Biz, bizi yönetmeyi amaçlayan adayların sahneledikleri oyunu mu seyretmekteyiz? O zaman perdeler açılsın! Esin Muzbeg BİRİNCİ PERDE: ERKEN SEÇİME GİDİLİYOR! 8 Haziran 2014 tarihinde düzenlenen erken seçime yaklaşık 3 yıl kadar gecikmeli gidildi. Parlamentonun feshedilmesiyle alelacele yapılan seçimlerin neden erken seçim olduğu ve neden erken seçime gecikildiğini hatırlayalım. Siyasi Partilerin Rafa Kaldırdığı Anlaşma Erken seçime gidilme konusundaki birinci husus 2011 yılından itibaren büyük siyasi partilerin vardığı bir anlaşma idi. Siyasi partiler, 2011 yılında cumhurbaşkanını seçme krizi çıkınca, bir an önce seçim reformu ve anayasa değişikliği yapma ve akabinde 6 ay içinde erken seçime gitme kararı almıştı. Bu karar Batılı diplomatlar tarafından da desteklenmiş hatta seçim reformu ve akabinde yapılacak seçim 2010 yılındaki parlamenter seçimlerin gayri meşru havasını değiştireceğine dair beklentiler yüksekti. Ancak seçim reformu için başta azınlıklara ayrılan yedek kontanjanlar olmak üzere, seçim bölgeleri ve diğer konularda siyasi partilerin uzlaşmaya varması gerekiyordu. Anayasa değişiklikleri için oluşturulan komisyonun çalışmaları beklendiğinden ağır gitti. 2014 yılının başında tekrar gündeme alınan seçim reformunun olamayacağı anlaşılınca erken seçime gidilme kararı alındı. PDK’da bölünmeler Başbakan Hashim Thaçi’nin yönettiği Kosova Demokratik Partisi – PDK içindeki bölünmeler ve bazı milletvekillerinin parti disiplinini bozup genel merkezin talepleri dışında oy kullanması hükümeti iktidarda olmasına rağmen, azınlık hükümeti haline getirdi. Ancak muhalefet de bir türlü ortak hareket edemeyip hükümeti deviremedi. PDK yönetimi, kendinden kopan grupların başka bir parti ile birleşmeden veya iyice teşkilatlanmadan seçime gitme konusunda bir niyet gösterdi. PDK hükümetini baştan beri ‘oy hırsızlığıyla gasp edilmiş iktidar’ olarak gören muhalefet erken seçime gidilme iradesini destekledi. Vetevendosje Hareketi hükümetin düşürülmesi suretiyle erken seçime gitmeyi talep etmesine rağmen, PDK’nın diğer partilerle oynadığı oyun, sahnelendi. Erken seçime gidildi; ancak hükümete güvensizlik oylamasıyla değil, parlamentonun feshi yoluyla... Silahlı Kuvvetlerin Kurulamaması Ve Azınlık Sorunu Üçüncü bir gerekçe olarak da Kosova Silahlı Kuvvetlerinin kurulamaması olarak değerlendirilebilir. Başbakan Hashim Thaçi, seçim startı verince ön plana attığı konulardan biri silahlı kuvvetlerin kurulması idi. Ancak Kosova’nın silahlı kuvvetlerinin kurulması öncelikle bağımsızlık planını çizen Ahtisari Planına aykırı idi. Fakat denetimli bağımsızlık sürecinden çıkan Kosova halkının en yüksek iradesinin Parlamento tarafından temsil edildiği için Parlamentonun alacağı bir kararla Silahlı Kuvvetlerin kurulabileceği düşünülüyordu. Ancak bunun için ikinci bir engeli azınlıklar aslında Sırp vekiller oluşturuyordu. Çünkü Kosova Anayasasına göre azınlıkları ilgilendiren ve hayati önem taşıyan bir konu gündeme geldiği zaman, parlamentodaki azınlıkların da üçte iki (2/3) çoğunluğunun oyu gerekmekteyid. Sırp olmayan azınlıklar bu konuda silahlı kuvvetlerin kurulmasına destek vereceğini açıklamasına rağmen Sırp vekiller karşı çıktı. Ve Parlamento Kosova Silahlı Kuvvetlerinin kurulması için yeterli desteği bulamadı. Başbakan Hashim Thaçi, bu desteği bulamayınca Kosova Silahlı Kuvvetlerini kuramayan bir Parlamentonun görevini yapamadığını ileri sürerek, Parlamentonun feshi için bir inisiyatif başlattı. Ve bu konuda anamuhalefet partisi Kosova Demokratik Birliği LDK ile anlaştı. LDK’nın da desteğini alan PDK, Meclisi feshetmek suretiyle seçime gitme sürecini garantilemiş oldu. Parlamentonun Feshi mi Hükümetin Düşürülmesi mi? İktidar ve muhalefet uzun zaman seçime gitmek için parlamentonun feshi ile hükümetin düşürülmesi konusunda bir ikilem yaşadı. İktidardaki PDK’da bölünmelerin ortaya çıkması üzerine, iktidar çoğunluğu kaybetti. Ancak Kosova’nın Geleceği için İttfak AAK’nin hükümeti düşürme girişimine başta Vetevendosje Hareketi olmak üzere muhalefet destek vermedi. Vetevendosje ise destek vermemeyi bu hükümetin 2011 yılında düşürülmesi gerektiği teziyle savundu. Kendileri 2011 yılında hükümeti düşürme konusunda destek isterken, bulamadıklarını dile getirdiler. Dolayısıyla muhalefet 2011 yılında olduğu gibi 2014 yılında da hükümeti düşürme konusunda biraraya gelemedi. Bu durum en çok hükümetin işine yaradı. Çünkü seçim sürecinde Parlamento faal değilken, hükümet kendi imkanlarını seçim malzemesi yapma konusunda kendini oldukça özgür hissetti. Özetle söyleyecek olursak, Vetevendosje Hareketi, PDK iktidarına en sert muhalifeti yürütmesine rağmen, AAK tarafından hükümete karşı güvensizlik oylaması gündeme gelince hareketi siyasi bulup destek vermedi. LDK, siyasi liderlerin 2011 yılında uzlaştığı anlaşmanın uygulanmasını isteyip erken seçimi gündeme getirdiği zaman başta AAK olmak üzere yeterli desteği bulamadı. AAK’nin son dönemde başlattığı güvensizlik oylama girişimi ise başta Vetevendosje olmak üzere destek bulamadı. Hükümet aslında PDK’daki kopmalar nedeniyle çoğunluk desteğine sahip olmamasına rağmen, muhalefetin de birlik olamaması nedeniyle iktidarda kaldı. Erken seçime gidilme konusunda uzlaşmaya varılınca, yöntem üzerine tartışmalar başladı. Thaçi, parlmentonun feshedilmesini önerdi. Muhalefetten aykırı sesler çıksa bile, uzlaşmaya varılamadı. Sırf bir an önce seçime gitmek için partiler parlamentonun feshi konusuda irade gösterdi. Kosova parlamentosu 7 Mayıs Çarşamba günü yapılan oylama sonucu 90 EVET oy ile feshedildi. İKİNCİ PERDE: DİKKAT SEÇİM VAR! Kosova Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga, siyasi parti temsilcileri ve Merkez Seçim Komisyonu ile yaptığı istişarelerin ardından erken parlamenter seçimlerin 8 Haziran 2014 tarihinde yapılacağını ilan etti. Jahjaga ayrıca, siyasilere seçimlerin adil ve seçim kampanya sürecinin onurlu geçmesi için çağrıda bulundu. Uluslararası gözlemcicleri de Kosova’ya davet etti. Resmi ve Resmi Olmayan Kampanyalar Hükümet, aslında hükümetteki ana iktidar Kosova Demokratik Partisi, 2013 yılının Kasım ayında düzenlenen yerel seçimin ardından genel seçim söylemlerine hazırlanmaya başladı. Önce memura zam vaadi, akabinde de ekonomik kalkınma için farklı kaynak arayışlarına ilişkin söylemleri seçim kampanyasının ana temasını oluşturdu. Muhalefet partileri, devletin kaynaklarının parti propagandası için kullanılmaması gerektiği konusunda eleştirilerini dile getirse de hükümet, gerek paradigma - temmuz 2014 5 özelleştirmelerden işçilere dağıtılan payların bu döneme denk getirilmesi, gerekse yurtdışında çeşitli banka ve fonlarda değerlendirilen özelleştirme ve emeklilik fonu kaynaklarının, istihdam ve kalkınma fonu için kullanılmasının istenmesi söylemlerine devam etti. Hükümet temel söylemini “Yeni Misyon” olarak adlandırdığı ekonomik atılımla tanımlıyor. Bugüne kadar bağımsızlığın ilanı, Sırbistanla müzakereler gibi ağır konuların halledildiği temalarını işleyen PDK, şimdi de ekonomik kalkınma için adımların atılmasına sıra geldiğini dile getirdi. Muhalefet partileri ise hükümetin bu temel söylemlerini çürütmeye odaklanmış ve PDK’nın aslında yolsuzluklar hükümeti olduğunu dillendirmeye çalışmıştı. Ancak kampanyaların yaklaşması ile tüm söylemler birbirine benzemeye başladı. Ana muhalefet partisi LDK, mevcut gidişattan dönüş motosunu kullandı. AAK, “Yeni Misyon” yerine “Yeni Yön” demeyi tercih etti. Vetevendosje ise gidişatın kötülüğünü somut sloganlarla dile getirmeye çalıştı. Azınlıklar... Bu seçimde en önemli konulardan birini de azınlık veya Kosova tabiriyle topluluk partilerinin durumu da oluşturdu. Kosova anayasasına göre etnik topluluklar için 20 kontenjanın korunmasına rağmen yedek sandalyelerin kullanımı bu seçimden itibaren kaldırıldı. Dolayısıyla siyasi partilerin aldıkları oylar kontenjandaki sandalyeler için de sayılacak. Bu durumda Türk topluluğunun sadece 2 milletvekili ile temsil edileceği kesinleşmişti. Kısaca etnik topluluk partilerine değinecek olursak, Türk topluluğu Mahir Yağcılar liderliğindeki Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) ve Arif Bütüç’ün Kosova Türk Adalet Partisi (KTAP) arasında bir seçim yaptı. KDTP’nin almış 6 paradigma - temmuz 2014 olduğu oyların üçte birini (1/3) KTAP’nin alması durumunda 2 Türk kontenjanı iki parti arasında paylaşılacaktı. Ancak Kosova Türk toplumu bölünmeye karşı oy kullandı ve her iki milletvekili de Kosova Türklerinin ana akım partisi olan KDTP’de kaldı. Bu sisteme göre diğer azınlıkların da ayrılan kontenjan kadar milletvekili çıkarması bekleniyor. Boşnaklar 4, Goralılar 1 ve Roman toplulukları 3 olmak üzere toplam 10; Sırplar için de 10 kontenjanın kullanımı öngörüldüğü üzere gerçekleşti. İkinci Perdenin Sahneye Konuşu 8 Haziran Parlamento seçiminde toplam 30 siyasi oluşum yarıştı. Bunlardan 18 siyasi parti, 7 vatandaşlık inisiyatifi, 4 koalisyon ve 1 bağımsız aday. 1 Milyon 782 bin 454 Kosova vatandaşının oy kullanma hakkı vardı. Bunun sadece 734 bin 216’sı oy kullandı. Nüfusu 1.8 Milyon olan Kosova’nın 1.7 Milyon seçmene sahip olması ilk bakışta garip karşılanıyor. Üstelik Merkez Seçim Komisyonu, ‘mümkün olduğunca’ ölen ve vatandaşlıktan çıkan kişileri seçmen listesinden çıkardığını açıklamıştı. Ancak nüfusa diasporadaki Kosova vatandaşlarının kaydedilmediği hesaba katılırsa bu rakam hem kısmen dengelenir hem de %41,5 olan seçime katılım oranı artar. Ancak resmi rakamlarda bir değişiklik olmaz. Seçim Sonuçları VAKAT Koalisyonu azınlıklar için ayrılan garanti 20 sandalye ile temsil ediliyorlar. Türk Toplumu Açısından Seçim Türk topluluğu Kosova’daki bu seçimlere iki siyasi parti ile yarışa girmişti. Türk toplumunun ana akım temsilcisi olan Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP), garanti edilmiş sandalyelerin ikisini de elde etti. KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar, “Bu başarı sadece Kosova Demokratik Türk Partisinin başarısı değil toplumsal bir başarıdır. Güçlü bir KDTP, güçlü bir topluma eşdeğerdir. Bu zaferle gücümüze güç, birliğimize birlik kattık. Toplum olarak seçim sonuçları neticesinde bölünmeye dur diyerek, tek çatı altında toplumsal çıkarımızı korumayı seçtiğimiz açık bir şekilde görülmektedir. Bu da toplum olarak birlik ve beraberliği ne denli istediğimizi açıkça göstermektedir” diye açıklamada bulundu. Yağcılar, yayınladığı mesajında küskünlere de çağrıda bulunarak, “Kosova Demokratik Türk Partisi çatısı Türk toplumunun gerçek adresidir. Kapılarımız herkese - PDK, - Nisma 222.181 184.596 99.397 69.793 38.199 37.681 7.424 6.476 5.973 % 30.38 25.24 13.59 9.54 5.22 5,15 1.02 0,89 0,82 SANDALYE 37 30 16 11 9 6 2 2 1 Merkez Seçim Komisyonu göreli Progresivna Demokratska Stranka uzun bir sürenin ardından 26 Haziran 2014 tarihinde nihai sonuçları 3.335 0.46 1 açıkladı. Beklendiği üzere gayrires2.837 0.39 1 Nova Demokratska Stranka mi sonuçlarda büyük değişiklikler 1960 0.27 1 olmadan mevcut başbakanın 1.583 0.22 1 liderliğindeki Kosova DemokraGora için Koalisyon 1193 0,16 1 tik Partisi PDK, yarışı birinci parti 645 0,09 1 olarak bitirdi. Parlamentoya azınlık kontenjanından giren partilerin haricinde Kosova Demokratik Birliği LDK, Vetevendosje Hareketi VV, Kosova’nın Geleceği için açıktır. Türk Toplumunun çıkarlarının korunması adına İttifak AAK, Kosova için Başlangıç - Nisma partileri girdi. görev almak isteyen herkes geleceğimizin bir parçası olaMevcut Başbakan Yardımcısı Behgjet Pacolli’nin Yeni Ko- bilir” dedi. sova İttifakı AKR ise % 5 olan barajı geçemedi. Partilerin aldıkları oylar ve Parlamentoda sandalye Kosova Türk Adalet Partisi (KTAP)’nin yerel seçimlere ordağılımı şöyle: anla oldukça düşük oy alması, Türk seçmeninin birlik ve Kosova’daki etnik azınlık partileri ise bu yıl yedek san- beraberlik istediğini bir kez daha ortaya koydu. Birlik ve dalyeler kullanılamadığı için daha düşük bir temsiliyete beraberlik için ise KDTP, kapılarını açmaya hazır olduğu sahip oldu. 120 sandalyelik Kosova Parlamentosunda, mesajını verdi. En azından genel başkanın seçim sonrası açıklamalarının satır aralarında yer alanlar kapıların küskünlere açılmaya ve birlik ile beraberliği destekleyenlerin teşvik edilmeye hazır olunduğu okunabilir. Ancak daha önce de küskünlerin KDTP çatısı altına davet edildiği ve daha sonra yine bölünmelerin olduğu gözönünde bulundurulursa, kapıyı açmanın ötesinde politika yapma fırsatlarının, muhalefet yapma fırsatlarının da gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Kosova’nın nasıl bir seçim reformu ve anayasa değişikliğine ihtiyacı varsa, Türk toplumunun da kısır döngü politikadan kurtulması için bir reforma ihtiyacı var. ÜÇÜNCÜ PERDE: HÜKÜMETİ KİM KURACAK! PDK seçimden birinci parti olarak çıktı çıkmasına ancak hazırladığı oyunu sahneye koyamadan muhalefet oyunu bozma girişiminde bulundu. Başbakan Hashim Thaçi daha ilk sonuçlar gelir gelmez PDK’nın zaferini ilan etti. Thaçi, bağımsızlık nihai bir hedef değil, bir başlangıçtı diye konuşarak, Yeni Misyon ile yola devam edeceklerini ifade etti. Öte yandan seçim sonuçları henüz resmileşmeden, PDK ile koalisyon ortağı olmayacaklarını ifade eden muhalefet partileri birlik kurma girişiminde bulundu. Önce Kosova Demokratik Birliği LDK ve Vetevendosje liderleri İsa Mustafa ve Albin Kurti biraraya geldi ve PDK ile koalisyon ortağı olmayacaklarını dile getirdiler. Ardından da diğer muhalif partileri biraraya geldi ve AAK lideri Ramush Haradinaj’ın Başbakanlığında bir hükümet kurma konusunda anlaştıklarını açıkladı. Vetevendosje anlaşmanın bir parçası olmamakla birlikte, dışardan destek verebileceği sinyalini iletti. Böylece LDK, AAK ve NISMA ortak açıklama yaparak, AAK lideri Ramush Haradinaj’ın Başbakan, LDK lideri İsa Mustafa’nın Meclis Başkanı akabinde de Cumhurbaşkanı, NISMA lideri Fatmir Limaj’ın da Başbakan Yardımcısı olması konusunda uzlaştıklarını bildirdiler. Bu anlaşma PDK’da bir şok etkisi yarattı. Siyaset bilimcilerin bir kısmı anlaşmanın anayasaya aykırı olduğunu dile getirdi. Bir kısmı ise 61 oyu bulan herkes hükümeti kurar ve bu demokratik bir haktır bağlamında yorumladı. Vetevendosje’nın koalisyonun bir parçası olmamakla birlikte dışardan destek vermek için iki ön şart sunduğu öne sürülüyor. Biri Sırbistan ile müzakerelerin sona erdirilmesi; ikincisi ise özelleştirme sürecinin durdurulması. Vetevendosje ile tutumların yakınlaştırılması ve bu konuların yeniden gözden geçirilmesi konusunda bir uzlaşma ortamının yakalanması hedefleniyor. Veteven- paradigma - temmuz 2014 7 dosje ile diğer muhalefet bloğu adeta bir mekik diplomasisi yürüttü. Bu satırların yazıldığı dönemde Vetevendosje ile muhalefet bloğu arasında uzlaşmaya yakın sinyaller alınmakta idi. Vetevendosje’nin ilk sert tavrı Kosova’daki uluslararası diplomatik çevreleri de ayaklandırmıştı. Sırbistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve özelleştirme süreci Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin destek ve teşvik ettiği temel konuların başında geliyor. Batılı diplomatlar Vetevendosje liderleri ile yaptıkları toplantılarda bu sürecin zarar görmeyeceğine ilişkin tatminkâr cevaplar aldığı izlenimi verdi. Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga’nın ise hükümeti kurma görevini en çok alan partiye mi yoksa hükümeti kurmak için yeterli sayıyı bulacak olan koalisyona mı vermesi gerektiği konusunu Anayasa Mahkemesine sorması ortamı iyice bulanıklaştırdı. KAPANIŞ Kosova’nın önünde 3 seçenek duruyor! 1. Hükümeti kurma görevinin PDK’ya verilmesi halinde, PDK tüm azınlıkları içine alan ve diğer partilerden en az 4 milletvekili devşirerek zayıf bir hükümet kurabilir. 2. Hükümeti kurma görevinin muhalefete verilmesi halinde ise LDK, AAK ve NİSMA koalisyonunda ve Vetevendosje desteğinde bir hükümet kurulabilir. Azınlıkların da bir kısmından destek alınır. Ancak Vetevendosje’nin dayatmaları ve partiler arası uyumsuzluklar nedeniyle gene zayıf bir hükümet kurulabilir. 3. Partiler sistemi bloke edip tekrar seçime gidebilir. Aslında Kosova 2010 yılında yaşanan bir kısır döngüye tekrar girmiş durumda. Hem seçim sistemi hem de Anayasa değişikliği gerçekleşmediği sürece bu siyasi dengeler zayıf ve istikrarsız hükümetlerin doğmasına neden olacak. Bu bağlamda düşündüğümüz zaman Kosova’nın önünde aslında iki seçenek duruyor. 1. Zayıf bir hükümet 2. Erken seçim Seçim ve Anayasa reformu ciddiye alınmadığı sürece bu kısır döngü devam edecek. Çünkü erken seçimin de buna benzer bir sonuç doğurma ihtimali çok yüksek. 8 paradigma - temmuz 2014 Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış 2013 yılında Arnavutluk’ta da bir ilk yaşandı. Boykot kültürüne dayalı oldukça çekişmeli iktidar-muhalefet AB’ye bütünleşme süreci ve bölgesel işbirliği ilişkisine sahip olan bu ülkede, AB’ye üyelik sürecinin bakımından 2013 yılı Batı Balkan ülkeleri için başarılı hızlandırılması maksadıyla iktidar ilk defa muhalefeti bir yıl olarak değerlendirilebilir. Daha önceki yıllarda işbirliğine davet etmiş bulunuyor. bölgesel işbirliği alanında yaşanan gecikmeler, Batı Balkanlar’da iyi komşuluk ilişkilerinin gelişimini olum- Geçen yılda Batı Balkanlar’da yaşanan bazı suz etkiliyordu. Günümüzde ise bölge ülkeleri, ortak gelişmelere halkın verdiği tepkiler, bölge ülkelerçıkarların belirlenmesi doğrultusunda gittikçe artan indeki vatandaşların sorunlar ve düşmanlıklardan oranda çaba harcıyor olmakla dikkat çekiyor. 25 Ekim yorulduğunu; güvenlik, refah ve Avrupa ile Atlantik 2013’te bakanlar düzeyinde kurumlara hızlandırılmış kabul edilen “Yenilik için Batı üyeliği sağlayacak olan siBalkan Bölgesel Araştırma Belgrad ile Priştine’nin, aralarındaki yaset tarzını kabul etmeye ve Geliştirme Strateji”, AB’ye hazır olduğunu göstermiştir. ilişkilileri normalleştirme yönünde üyelik yolunda bölge ülBu yöndeki tespit, başlı sarf ettikleri çabalar ve elde etkelerinin işbirliklerini daha başına bölgenin geleceği fazla derinleştirmeye istekli hakkında daha iyimser olatikleri sonuçlar, bölgede yaşanan olduğuna da işaret ediyor. bilmeyi mümkün kılıyor. değişimin iyi bir örneğidir. Yaklaşık Dr. Erhan Türbedar iki yıl önce Belgrad ile Priştine’nin 2013 yılında yaşanan Batı Balkan ülkelerinin bazı gelişmeler Batı Brüksel’de el sıkışacağını tahayyül AB’ye bütünleşme süreci Balkanlar’da büyük bakımından da 2013 yılı etmek bile zordu. değişimin yaşandığını, önemli bir kırılma noktası bölgedeki sorunların ololarak hatırlanacaktır. Son gun ve sorumlu bir şekilde çözülmeye başladığını yıllarda AB’nin finansal ve ekonomik krizle çok fagösterdi. Özellikle Belgrad ile Priştine’nin, aralarındaki zla meşgul olduğu, bunun ise AB vatandaşlarını ve ilişkilileri normalleştirme yönünde sarf ettikleri ça- yöneticilerini, Birliğin genişlemesi hususunda daha balar ve elde ettikleri ihtiyatlı olmaya sevk sonuçlar, bölgede ettiği doğrudur. Buna yaşanan değişimin iyi rağmen 2013 yılında bölbir örneğidir. Yaklaşık genin AB’ye bütünleşme iki yıl önce Belgrad ile sürecinde önemli Priştine’nin Brüksel’de adımlar atıldı. 1 Temmuz el sıkışacağını tahayyül 2013’te Hırvatistan’ın etmek bile zordu. AB üyeliğine alınmış Bugün ise bir araya olması dışında, Karadağ gelerek diyaloglarını AB ile müzakere süregeliştirdikleri ve kimi cinde önemli mekonularda çözüm üretsafeler katetmiş, tikleri için her iki taraf Sırbistan’la ise Ocak övgüyü hak ediyor. 2014’te üyelik müzakSırbistan ile Kosova yetkililerinin son zamanlarda erelerinin başlatılması kararlaştırılmış, 2014’te hem sergilediği tutum, başarıya imza atmaya hazır olan Karadağ hem de Sırbistan’ın AB’ye üyelik süreçlerini güvenilir ortaklar var olduğu sürece bölgenin geri hızlandırmaları bekleniyor. kalan sorunlarını, örneğin Makedonya ile Yunanistan arasındaki isim sorununu da çözmenin mümkün 5 AB üyesi ülke Kosova’nın bağımsızlığını tanımamış olabileceğini gösterdi. olmasına rağmen, 2013’te Brüksel ile Priştine paradigma - temmuz 2014 9 arasında İstikrar ve Katılım Anlaşması müzakereleri gerçekleşmeyeceği henüz net değildir. NATO de başlatılmış, böylece Kosova da AB’ye üyelik süre- Balkanlar’da demokrasi ve istikrarın daha fazla kök cinde önemli resmi adımı atmıştır. salmasına katkı sağlayan bir ittifaktır. Bu nedenle, İngiltere’deki zirvede en azından Karadağ’ın NATO 16 Ekim 2013’te Avrupa Komisyonu tarafından üyeliğine kabul edilmesi ümit ediliyor. yayımlanan son ilerleme raporları da, nerdeyse tüm bölge ülkelerinin AB’ye üyelik yolunda önemli adımlar İkili ilişkilerdeki düzelme ve NATO ile AB’ye bütünleşme attığına ışık tutuyor. Gelinen noktada bölgenin süreçleri, Batı Balkanlar’da bölgesel işbirliğinin tamamı AB ile bütünleşme daha fazla geliştirilmesi sürecine dahil olmuş, bakımından da önemAB üyeliği sadece kazanımlar bölgedeki tüm yöneticiler ise lidir. Başarılı bir bölgesel AB üyeliğini alternatifi olmaişbirliği, ilgili bölgedeki akelde etmek değil, yükümlülükleri yan tek seçenek olarak kabul törlerin tamamının işbirliği paylaşmak anlamına da geliyor. etmiş gözüküyor. girişimlerine katılımını Bu nedenle bölge ülkeleri AB gerektirir. Belgrad ile Elbette, AB’ye katılım üyeliği için iyi hazırlanmış olması Priştine arasındaki diyalog bir hediye olmayacak ve ise, 2013’te Kosova’nın gerekiyor. gerçekleşecek olan reformBalkanlar’daki bölgelara bağlı kalacaktır. Diğer sel işbirliği girişimlerine taraftan AB üyeliği sadece kazanımlar elde etmek katılımını artırmıştır. Şöyle ki Kosova Bölgesel İşbirliği değil, yükümlülükleri paylaşmak anlamına da geli- Konseyi’nin (RCC) katılımcıları arasına dâhil edildi. yor. Bu nedenle bölge ülkeleri AB üyeliği için iyi Yakın bir gelecekte ise Kosova’nın Güneydoğu Avruhazırlanmış olması gerekiyor. Nitekim geçmişten pa İşbirliği Süreci (SEECP), Bölgesel Kamu İdaresi Okuçıkartılan derslerden hareketle, Brüksel, en zor lu (RESPA), Göç, İltica ve Mülteciler Bölgesel Girişimi konuları en başta müzakereye açmak kaydıyla üyelik kurallarını zorlaştırmış bulunuyor. Yine de, bölge ülkelerinin AB üyeliğine bağlılığı ve bu yolda elde edecekleri sonuçlar, Birliğe gelecekteki üyeliklerinin en güçlü güvencesi olacaktır. “Avrupa ve Atlantik kurumlara bütünleşme” ifadesinden okunabildiği gibi, AB ile NATO’ya üyelik birbiriyle bağlantılı konulardır. Teknik olarak bir ülke NATO dışında kalarak da AB üyesi olabiliyor, ancak siyasi yönden AB üyelerinin NATO’ya katılımları da arzu ediliyor. 2014’te İngiltere yeni NATO zirvesine ev sahipliği yapacak. Bu zirvede nelerin yaşanacağı ve NATO genişlemesinde yeni dalganın gerçekleşip (MARRI) ile Güvenlik İşbirliği Merkezi - RACVIAC’ın toplantılarına katılmaya başlaması da bekleniyor. 21 Kasım 2013’te Güneydoğu Avrupa Yatırım Komitesi’nin (SEEIC) bakanlar düzeyindeki toplantısında “Güneydoğu Avrupa 2020 Stratejisi: Avrupa Perspektifinde İş İmkânları ve Refah” isimli belgenin kabul edildiğinin altı çizilmelidir. Bu belgeyle Batı Balkanlar’daki bölgesel işbirliğinde yeni bir sayfanın açması bekleniyor. Güneydoğu Avrupa 2020 Stratejisi’nde belirtilen tedbirlerin uygulanmasıyla Batı Balkanlar’ın ekonomik kalkınmasına yönelik önemli katkıların sağlanacağına inanılıyor. 10 paradigma - temmuz 2014 Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yar.Doç.Dr. Emek Çaylı ile söyleşi.... Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet Emek, Kosova’da Türk dizileri üzerine bir çalışma yürütüyor. Akşama doğru yağmur bastırsa da, biz güneşli bir Prizren öğleninde sohbete daldık. Konu temelde Türk dizileri idi. Ama bu konuya daha geniş bir pencereden bakmaya çalıştık. Esin Muzbeg – Gökşen Uysal Biz yıllardır hep Kosova’dan Türkiye’ye bakıyoruz. Türkiye’yi bir şekilde tanımlamaya, algılamaya, ve konumlandırmaya çalışıyoruz. Türkiye’den Kosova’ya baktığınız zaman siz ne görüyorsunuz? Buradaki gerek Türk toplumu gerekse diğer etnik toplulukları açısından nasıl bir izlenim edindiniz? E.Ç. Bu geniş kapsamlı soruya, geniş kapsamlı bir cevap vermekle başlamak lazım. Benim sadece bir vatandaş olarak sade bir yurtdışı olarak neler gördüğümün yanı sıra bir de sosyolojik ve siyaset bilimi perspektifiyle neler gördüğümü anlatmak daha fazla işimize yarayacak olur. İlk olarak göze çarpanlar arasında elbette ki çok yoğun bir genç nüfus, heyecanlı ve genç bir ülke oluyor. Ama tabi ki daha derinlere doğru gittiğimizde, yoğun olarak burayı da sorunla karşı karşıyayız. Köylülerin topraklarını çok etkisi altına alan neoliberal iktisat politikalarını görü- ekip dikmediği koşullardan söz ediyoruz. Dolayısıyla gayri maddileşmiş bir yoruz. Tüketim toplumu emek kavramı etrafında söylemimiz vardır ya, hani ...şu anda burada sanki bir post kapidüşünebileceğimiz yani buranın koşullarında çok talizm ortamı gibi düşünebileceğimiz, materyal bir üretim klasik anlamda bir tüketim olmaksızın doğrudan yani sanayileşme imkanları tamamen toplumu bağlamında hizmet sektörü üzerinden değerlendirebileceğimiz ellerinden alınmış, üretemeyen, ürekendisini döndürmeye şeylerin dışında bir şeyler temeden tüketmekle yüzleşmek duruçalışan bir ekonomi ve bu var. Burada tüketim topmunda kalan bir toplum koşullarıyla ekonominin koşulları içelumundan söz ediyor karşı karşıya olduğunu görüyoruz. risinde tüketim toplumu ololmamız için ciddi anlamda maya çalışan bir toplumla bir sanayileşmiş, kapitakarşı karşıya olduğumuzu list olgunluğa ulaşmış, artı değer birikimi yoğun bir toplum ve bunun yoğun düşünüyorum. olarak tüketime doğru evrildiği koşullardan söz Dolayısıyla da bu anlamda neoliberal politikaların etmemiz gerekiyor ama şu anda burada sanki bir aslında bir ucuna eklenmeden de bir durumla karşı post kapitalizm ortamı gibi düşünebileceğimiz, yani karşıya olduğumuzu görüyoruz. Çünkü gelişmiş kasanayileşme imkanları tamamen ellerinden alınmış, pitalist toplumlarda da sanayileşmesini tamamlamış, üretemeyen, üretemeden tüketmekle yüzleşmek olgunlaşmış toplumların bir sonraki evresi kendi durumunda kalan bir toplum koşullarıyla karşı sanayi ağlarını kendi ülkelerinin dışında başka ülkelere taşıyarak kendi ülkelerini tamamen hizmet ve karşıya olduğunu görüyoruz. tüketim toplumu gibi bir şeye dönüştürmüş olmak Fabrikaları kapatılmış, kendi üretim alanları, üstelik olarak açıklayabildiğimiz bir durum söz konusu... sadece sanayi de değil tarım alanları açısından da bir Burada da aslında bir yönüyle o anlamda neoliberal paradigma - temmuz 2014 11 politikalara eklemlenmeyi oradan yakalayabiliyoruz. Dolayısıyla bir güvencesizlik bir belirsizlik toplumu gibi bir şeyle karşı karşıya olduğunu düşünüyorum. Çünkü tamamen hizmet sektöründe düşük ücretle çalışmak zorunda kalan bir emek sektörüyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Genel olarak işin iktisadi yönü benim çok gözüme çarptığı için önce buradan başlamış olduk. yurttaşlarının karşı karşıya olduğu bir sorundur. Türkiye’de de yaşadığımız bir sorundur. Antipolitika dediğimiz mesele çok ciddi bir sorun. Antipolitikadan kastettiğimiz şey ise politikanın yurttaşla olan bağını yitirmesi, yurttaşları ile olan bağını koparması ve tamamen teknik bir şeye dönüştürülmesi yani siyasetin teknikleşmesi, bireyleşmesi dediğimiz bir sorun. Özellikle sadece tüketime yönelik bir toplumla sınırlı olmaktan kaynaklı, yoğun genç nüfusun emek sürecine çok dahil edilemiyor olması sorunu, bu anlamda çok yüksek işsizlik sorunu, işsizlik sorununun yanı sıra çalışanların da belirsizlik ve güvencesizlik sorunuyla karşı karşıya bırakılıyor olmaları ve dolayısıyla bu belirsizliğin bir kaygı toplumu yaratmasıyla karşı karşıya olduğumuzu gördüğümü söyleyebilirim. Oysa biliyoruz ki politika dediğimiz zaman demokrasinin inşa edildiği coğrafyalara Antik Yunan’a gideriz, politika aslında polis kavramından türemiş ve kentli olmak, yurttaş olmak anlamına gelir; dolayısıyla yurttaşı politikadan hiçbir şekilde ayrı düşünmememiz gerekir. Ama bugün siyasetin tamamen uzman kişilerin tekelinde, çizgisel, kişilerden yurttaşlara doğrudan tek taraflı aktarılan bir etkinlik olduğu bir yere doğru gidiyoruz. Böyle bir ortamda da kaçınılmaz olarak faşizim ve milliyetçilik yükselişe geçiyor. Bugün baktığımızda birçok Avrupa ülkesinde mesela Fransa’da milliyetçi partilerin çok güçlü durumda olması, Yunanistan’da çok yakın zamanda faşist hareketlerin çok ciddi bir tehdit oluşturması, şiddet eylemlerine varmaları, çünkü eleştirel yurttaşın siyasetin olanaklarına katılmadığı yerde tamamen milliyetçilik ve faşizmin ihtiyaç duyduğu nüvelerin açığa çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla böyle bir risk yavaş yavaş Avrupa ülkelerinde görülmeye başladıysa buna karşı bir politik katılıma, politik yurttaşlığa dair bir şeylerin yapılması gerektiği de ortadadır. Benim buradaki siyasal atmosfere dair ilk aklıma gelenler milliyetçilik, antipolitika, neoliberal politikalar gibi özetleyebileceğim meseleler... İkinci olarak iktisadi olanın yanı sıra bir ulus devlet kimliği inşası sürecinden geçen tüm ülkelerin karşı karşıya olduğu bir sorun olarak ciddi bir risk faktörü olarak milliyetçilik sorununu ben bir tarafta kafamda tahayyül ettim. Burada çok farklı gruplar bir arada yaşıyor. Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Goralılar bir arada yaşıyorlar ama burada kurucu bir kimlik olarak Arnavut kimliğinin ön plana çıktığını görüyoruz. Bir şeyler daha başında doğru bir şekilde kurulursa ilerde yaşanacak olası sorunları da travmaları da en aza indirmiş oluruz diye düşünüyorum. Milliyetçiliğe dair Tanıl Bora’nın söylediği çok güzel bir söz var. Milliyetçilik insanın medenileşme ve özgürleşme potansiyelini basınç altında tutarak geriletir ve açığa çıkmasını engeller. Bu aslında çok anlamlı bir şey. Buradan yola çıktığımız zaman Tanıl Bora’nın medenileşme potansiyelinden kastettiği şey bildiğimiz anlamda tipik ilerlemeci, uygarlaşmacı bir söylem değil bilakis medeni sözcüğünün etimolojisini de anlayarak kavrayabileceğimiz bir şey. Medeni dediğimizde Medine’yi anlıyoruz. Kentleşme, yurttaşlık bilinci, sorumluğu gibi bir şey anlıyorsak eğer dolayısıyla da bireylerin birer politik yurttaş olarak kendilerini var edebilmeleri ve özgür kılabilmelerinde milliyetçilik ciddi bir tehdit oluşturur. Dolayısıyla bunun üzerinde biraz düşünülmesi, müzakere edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Genç ve oluşum aşamasında bir şeyleri rayına oturtma aşamasında olan bir süreçten eğer söz ediyorsak benim dikkatimi çeken noktalardan biri de özellikle milliyetçilikle birlikte bir antipolitika tehdidi bugün bütün demokratik olduğunu iddia eden ülkelerin Sosyal ve Kültürel alandan da bahsedebilir misiniz? E.Ç. Melankoli beni en çok yakalayan kavramlardan biri oldu. Melankolik bir toplumla karşı karşıya olduğumu düşünüyorum. Melankoliden benim kastettiğim şey oldukça ideal, ekonomik anlamda sosyokültürel anlamda çok ideal bir toplumu yakalayıp refah içinde yaşayıp bunları teker teker yitirmiş bir toplumla karşı karşıya olmak ve onun bu toplum bireyleri arasında yarattığı melankolik duygusu... Benim görüşme yaptığım kişiler, ben kendilerine sormadan hep kendileri anlattılar: “Biz ne güzel yaşıyorduk”. Hep şikayetçiler, onlara siyasal anlamda ya da sosyal anlamda sormadan kendileri kendilerine anlatmaya başlıyorlar. Savaş sürecinden önce belki siyasal anlamda baskılara uğruyorduk belki bir takım tehditler altında yaşıyorduk ama 12 paradigma - temmuz 2014 daha refah bir toplum olarak yaşıyorduk, hayatımızı yönelik eleştiriler getiriyorlardı. Alt metinlerde bu sürdürüyorduk. Şimdi tamamen yoğun olarak dizilerin bilinçli olarak ya da olmayarak insanlara emek sömürüsüne dayanan bir toplum içinde Amerikan yaşam tarzının propagandasını yaptığını, yaşıyoruz, çok çalışıyoruz ama iyi yaşamıyoruz. Es- yaşam tarzını empoze ettiğine ilişkin eleştiriler gekiden de anne ve babalarımız çalışıyorlardı yoğun tiriliyordu. mu çalışıyorlardı belki evet yoğun çalışıyorlardı ama en azından o belirsizlik ve güvencesizlik yoktu. Ama tabi bu tartışmalar elbette ki karşı tartışmaları Daha geleceğe ilişkin öngörüde bulunabilen hay- da beraberinde getirdi. Bir tür spekülatif tartışmalardı atlar yaşıyorduk. Maaşlarımız belliydi, o maaşlarla bunlar. Spekülatif tartışmalardan daha bir takım amyaşayabileceğimiz yaşam koşulları belliydi. Tatile pirik dayanakları olan tartışmalara doğru bir evrilme çıkabiliyorduk iyi hayat-lar yaşayabiliyorduk. Şimdi olduğunu söyleyebiliriz. günde 10-12 saat çalışıyoruz sadece karnımızı doyuracak 70’lerin sonlarında izleyici 80’li yıllarda hep mesela Amerika kadar kazanıyoruz. Hatta araştırmaları alanı oldukça kaynaklı dizileri dünyanın farklı acaba karnımızı doyurabilialana giderek seyirciye teyor muyuz o kısmını da soru mas ederek kendini kurülkelerinde izliyorduk. Dallas’ı işaretleriyle bırakıyoruz. O maya başladı. Dolayısıyla da dünyanın birçok ülkesinde insanlar yüzden de geçmişe yöneizleyiciler acaba televizyon evlerinde izliyorlardı, ondan sonra lik bir geçmişte eksileri bir karşısında pasif birer alıcı fast food kültürü hızla yayılmaya kenara bırakırsak artılarının mıdırlar; manipüle edilir başlıyordu ve bunun karşısında da çok fazla olduğu hayatlar ve kolay kandırılabilir kitlelyaşıyorduk yorumlarını ben er midirler? Yoksa kendi akademik çevreler bir kültürel emçok alıyorum, böyle bir şeyle algılama haritaları olan, kenperyalizm sorunuyla karşı karşıya karşılaştığımı söyleyebilirim. di kültürel kodları içerisinolduğumuza dair çözümlemeler den karşılaştıkları farklı külyapıyorlardı. Türk dizileriyle ilgili burada türel kodları süzgeçlerden bir çalışmayı yapıyorsunuz. geçiren aktif izleyiciler Bu alandaki ilk bulgularınız neler? Diziler toplumda midirler acaba diye sorular sorulmaya başlandı ve izlendiğine göre, burada bir yer bulması ve bir etkisi söz ampirik çalışmalar hız kazandı. Bu sefer izleyicilere konusu... Bizim topluma ilişkin ilk gördüğünüz şey ne? temas ederek çalışmalar yapılmaya başlandı. Yani onTürk dizileri neden izleniyor? Bir etkisi var mı? Bir kabul- lar hakkında onlara gitmeden onlarla konuşmadan lenme, bir özdeşleşme var mı? spekülasyonlar üzerinden tezler üretmek yerine onlarla konuşarak, onları anlamaya çalışarak çalışmalar E.Ç. Aslında bu popüler kültür ürünleriyle kurulan yapıldı. Bu çalışmalarda kültürel emperyalizm tezlerin etkileşime dair iki farklı tezden söz edebiliriz. Bir sorunlu tezler olduğunu ortaya koymaya başladılar. tarafta kültürel emperyalizm tezleri bir tarafta da kül- Çünkü izleyicilerin kendi anlamlandırma haritaları türler arası iletişim alanındaki tezler. Kültürel emper- var, kendi yaşadıkları kültürel bağlam içerisinden yalizm tezleri özellikle 80’li yıllarda çok yoğun olarak alımlarla karşılaştıkları metinleri dolayısıyla izleyidayanılan tezlerdi. Çünkü özellikle Anglosakson dün- ciler aslında birer okuyucudurlar yani sadece edilgin yadan dünyanın geriye kalan ülkelerine yoğun bir birer alıcı değildirler. Onlar aynı zamanda metinkültür pazarlaması söz konusuydu. Bu gerek filmler lerin okuyucusudurlar. Dolayısıyla okuyuculuğa olsun, gerek diziler olsun, gerek beslenme biçimleri yapılan vurguda şu anlama geldi okumak aktif bir şeklinde de söyleyebiliyoruz. Dolayısıyla 80’li yıllarda eylemdir kişinin aktif olarak katıldığı dahil olduğu hep mesela Amerika kaynaklı dizileri dünyanın farklı bir eylemdir. Dolayısıyla da eğer izleyiciler birer okuülkelerinde izliyorduk. Dallas’ı dünyanın birçok ül- yucularsa doğrudan kültürlerin empoze edildiği boş kesinde insanlar evlerinde izliyorlardı, ondan sonra birer levha değillerdir. İzleyiciler kendi birikimlerine fast food kültürü hızla yayılmaya başlıyordu ve bu- göre okur dönüştürebilme, okuyabilme, yorumnun karşısında da akademik çevreler bir kültürel layabilme, müzakere edebilme potansiyelleri vardır. emperyalizm sorunuyla karşı karşıya olduğumuza Dolayısıyla bu anlamda farklı okuma biçimleri üzedair çözümlemeler yapıyorlardı. Amerikan yaşam rinden giden eleştirel okumanın farklı biçimlerine tarzının farklı ülkelere empoze edilmeye çalışıldığına ilişkin tezleri ortaya koydular. Üç farklı okuma biçim- paradigma - temmuz 2014 13 den söz ettiler mesela: izleyiciler ya egemen okuma Amerikan dizileriyle kıyasladığımız zaman Türk dizileetkinliği içerisine girerler ya müzakereci okuma ya rinin burada ki yeri neden var veya neden belli bir poda muhalif okuma yaparlar. Yani egemen okuma zisyonda tutuluyor? biçimi dediğimiz zaman bir kültürel kodun alıcı tarafından o kültürel kodları okuyan kişi tarafından E.Ç. Aslında Amerikan dizilerinin izlenmesine dair olduğu gibi her hangi bir sorgulamaya uğramaksızın pratiklerde burada Türk dizilerinin farklı etnik grupalınması ve kabul edilmesi, diğer tarafta okuyu- lar tarafından izlenmesine dair pratiklerde örtüşen cunun karşılaştığı metinle müzakere içine girdiği ve ayrışan noktalardan söz etmek gerekiyor. Mesela ama metnin ona verdiği kodları nihayetinde kabul örtüşen noktalardan söz ederken Dallas dizisinin ederek müzakere içine girdiği okuma pratikleri, bir Danimarkalı izleyicileri tarafından nasıl izlendiğine diğeri de tamamen muhalif ‘opositional reading’ dair bir araştırma yapılıyor… Amerikan dizilerini dediğimiz tamamen kendi karşıt okuma pratiklerini Danimarkalı izleyiciler ironik bir haz duygusu devreye sokarak metinle tartıştığı, metni eleştirdiği, üzerinden izliyorlar yani bir yandan kendi kültürel olumsuzladığı okuma çevreleriyle uyuşmaz olan biçimleri. Dolayısıyla da noktaları çok iyi görüyordizilerin okuma biçiminlar ve eleştiriyorlar. Bizde …bizim toplumumuzda kadına yöneden söz ederken bunların kesinlikle böyle bir ilişki lik şiddet Türkiye’deki kadar ciddi bir birinin hakim olduğundan biçimi yok. Böyle bir disorun değil neyse ki diyerek o dizileri söz etmiyoruz. Her üçünün yalog söz konusu olamaz izlemeye devam ediyorlar. de okuyucu tarafından gibi eleştirel okuma üzerinfarklı durumlarda devreye den bir yandan okuyorlar sokulabildiğini görebiliyobir yandan da o diyalogları ruz. o dizilerde yaşanan şeyleri izlemekten ironik bir haz Burada yaptığınız görüşmelerde şu ana kadar alıyorlar. Yani burada bir ironi söz konusu oluyor yani edindiğiniz izlenim ne? Türk dizilerinin algılanması eleştirel bir mesafeyi koruyan bir yerden okuyorlar. nasıl bir boyutta, uyumlu kodlar var mı? Muhaliflikler var mı? Evrensel kodlar üzerine bir gidiş var mı? Yoksa Biraz da şöyle bir şey var mıdır? Diziyi izlerken o dizinin 14 paradigma - temmuz 2014 yarattığı atmosfer çerçevesinde bu topluma yani bu toplumun kodlarına bazı davranış biçimleri aykırı gelse de onu o mentalite içerisinde doğru kabul edip ve karakterlerden aynı davranışları beklemek. karşılaştıkları sorunların aslında toplumsal sorunlar olduğunun göz ardı edilip tamamen kişiselbireysel sorunlar ve kişisel olan çözüldüğü zaman sanki bu sorunlar toplum nezdinde çözülecekmiş gibi algı yaratıyor elbette ki. Toplumsal ve siyasala E.Ç. Aynen öyle. O ironiyi devreye soktuklarını yönelik bir çözümlemeden bireyleri koparıp tamaben şuradan görüyorum. Mesela benim yaptığım men kişisel düzeyde sorunları algılayıp sorunların görüşmelerde şu konu çok dile getiriliyor. Türk çözülebilirliğine dair değerlendirme yapmalarına dizilerinde kadınların çok yoğun olarak uğradığı tabi ki yöneltici bir yönü oluyor. Çünkü burada şiddet. Genç yaşta evlenmeye zorlanmaları, sürekli görüşme yaptığım kadınlar kendi hayatlarına dair ağlayan, sürekli isyan eden kadınlar, sürekli bir aile paralellik kurduklarını söylüyorlar. Dizileri izlerbaskısı içinde yaşayan ken dizilerde kadınların kadınlar.... Mesela benim karşılaştıkları sorunların Şöyle bir şeyi de veriyor diziler. görüşme yaptığım birçok nasıl çözdüklerini görüKadınların karşılaştıkları sorunların kişi bizim toplumumuzyoruz; bize de fikir veriaslında toplumsal sorunlar olduğunun da kadına yönelik şiddet yor bu, ailevi sorunlarla göz ardı edilip tamamen kişiselTürkiye’deki kadar ciddi karşılaştıkları zaman neler bireysel sorunlar ve kişisel olan bir sorun değil neyse ki diyapıyorlar, nasıl çözüyoryerek o dizileri izlemeye delar bize bayağı fikir veriyor, çözüldüğü zaman sanki bu sorunlar vam ediyorlar. Dolayısıyla yol gösteriyor gibi şeyleri toplum nezdinde çözülecekmiş gibi o eleştirel mesafeyi korusöylüyorlar. Diğer tarafta da algı yaratıyor elbette ki. yarak diziyi izlemiş oluyorşöyle bir yönü var. Diziler lar. Diğer tarafta mesela televizyonun kendisinin kadın izleyicileri üzerine işlevi aslında. Televizyona yapılmış araştırmalar da çok fikir veriyor bize. Arkası dair teorilerde hep şu söylenir: Televizyon bir kaçış yarın dizileri bir dönem çok izleniyordu. Pembe aracıdır, gündelik hayatın sıkıntılarından, rutininden diziler olarak adlandırılan o da mesela Anglosak- olanaksızlıklarından bir kaçış aracı... Burada benim son dünyasının çok ilgisini çeken bir meseleydi. yaptığım görüşmelerde birkaç kişi şunu söyledi: Niye kadınlar çok pembe dizileri izliyorlar, ne bu- Savaş sonrası ciddi bir ekonomik buhran içerisinde luyorlar gibi soruları çok sormuşlardı. 80’li yıllarda çok sosyalleşme olanakları daha kısıtlı hale gelmiş bu anlamda çok araştırma yapılmış. Mesela bu çünkü paranın olmaması demek daha az dışarıya araştırmalarda kadınların bu dizileri izlerken bir çıkmak demek, daha az para harcamak, daha az bekleyiş hazzı yaşadıklarına ilişkin bir şey söylüyor- tatile gitmek gibi şeyleri de beraberinde getiriyor. lar. Yani dizilerde dizi karakteri olan kadınlar sürekli Dolayısıyla bu rutin hayatın içerisinde onlara en ızdırap içerisindeler ama sürekli bir yandan da o renkli bir kapı açan şeylerden biri televizyon haline günü bekliyorlar, o bekleyiş onları hayatta tutuyor. geliyor ve televizyon içerisinde de en çok diziler Bir gün bütün o sorunlar çözülecek, bir gün her şey kendi hayatlarından ki bu rutinin, sıkıntıların bir çok güzel olacak, sabretmeliyim diyen ve bir yandan nevi ertelenmesi diyelim, unutulması değil, askıya gözü yaşlı kadınlar. Pembe dizilerde de bu çok vardır. alınması ve bir nevi terapiye girip çıkmak gibi bir Dolayısıyla bu bekleyiş hazzına dair şeyleri şahsen şeye dönüşüyor diyebiliriz. yaptığım görüşmelerde de yakaladım. Mesela “Öyle bir geçer zaman ki” dizisi burada çok izlenmiş. “Öyle Diziler gündeme geldiği zaman sanırım hep şunu bir geçer zaman ki” dizisinde Cemile hanım çok söylüyorlar; ki ben de birçok kişiden duydum: Türkçeyi acılar çekmiş, çok sorunlar yaşamış, sürekli onların nerden öğrendin? Dizilerden! Dizilerin böyle bir etkisi üstesinden gelmiş, sürekli inmiş-çıkmış nihayetinde de olabilir mi; veya sizin şu ana kadar gördüğünüzde ama bir şekilde o mutluluğu yakalayacağını izleyici var mı? Burada somut olarak gözükebilen, dizilerin ne de inanıyor ve o bekleyiş hazzıyla o diziyi izliyorlar. tip etkileriyle karşılaştınız? Belli kodların transfer edilBu aynı zamanda biraz da kadının aslında bu duru- mesi gibi bir işlev de görüyor mu? Mesela daha öncelermun devam etmesini olumlamıyor mu? de bizim buradaki toplumda tespih çekme alışkanlığı pek yoktu, sadece camilerde ya da evde namazını kılan Tabiki… Şöyle bir şeyi de veriyor diziler. Kadınların insanlar tespih çekerdi. Fakat şu an Türkiye’deki ka- dar yaygın olmasa da var. Diyelim ki dizilerde belli bir kabadayı tiplemesi var ve bu kabadayı tespih sallıyor; kendini bu tipleme ile özdeşleştiren de tespih sallamaya başlayabiliyor. Bu tip kodların transferi söz konusu olabiliyor mu; yoksa daha sınırlı etkileşimler midir söz konusu olan? paradigma - temmuz 2014 15 dede bir takım içeriklere maruz kalmanın, bir takım davranışlar olmasa da, tutumlarda ve algılarda bir takım tesirleri olabileceğini elbette ki göz önünde bulundurmalıyız. Ama rezonans etki dediğimiz şeyi düşündüğümde sizin söylediğiniz konuyu anlamlandırabiliriz. ReBu etkiler meselesini iletişim kuramında çok anarız. zonans etki dediğimizde bireyin kendi gündelik Kültürel göstergelerde yetiştirme çözümlemesi... hayatında kendi kişisel hayatında tesis ettiği külOrda mesela rezonans etki teorisi vardır Dizilerin türel kodlarla medyadan aldığı kültürel kodlar çok insanların üzerindeki etkileri yıllarca çok konuşulup fazla çakışıyorsa uyum sağlıyorsa bunlar çok çabuk tartışılmış bir mesele ve bu konuda hakikatten etki etkileşime girip çok çabuk görülebilir. Sadece algı araştırmaları vardır. ve tutumlarda değil, davranışlara da tesir edebilen, görünebilir, saptanabilir davranış değişikliklerini de Erken dönem etki araştırmaları çok yapay ortam- algılayabileceğimiz şeylere elbette yol açabilir. larda yapılmış ve daha sonraki araştırmalarca yanlış tarafları ortaya çıkartılan araştırmalardı. Medyanın Mesela Gardner ve arkadaşları şiddet eğilimli yeretkilerine maruz kaldıklarında insanlar, etki - tepki lerde yaşayan kişilerin suç eğilimli yoksul yerlerde düzeyinde gözlemlenebilir davranış değişiklikleri yaşayan kişilerin medyatik şiddet içeriklerinden ortaya koyarlar diyen bir takım yaklaşımlar mevcut- daha fazla etkilenebildiklerini ortaya koyuyor. Bunun tur. Bunu kanıtlamak için de insanları labovatuar yansıra şunu da araştırmalarında söylüyorlar. Suçtan ortamlarına toplayıp birtakım filmler izlettirip ondan ve şiddetten çok uzak toplumlarda yaşayan kişilerde sonra bir takım anketler yaparak işte bakın ne kadar medyadaki şiddet ve suç içeriklerini gerçekmiş etkilendiler diyen bir takım çalışmalar yaptılar. Ancak gibi algılayarak gerçeklik algılarında bozulmaya daha sonra bu tür etki-tepki analizlerinin özellikle uğrayacak denli farklı çarpıtılmış bir gerçek algısına sosyolojik meselelerde oldukça yanıltıcı olduğunu dönüştürebiliyorlar yani izledikleri şeylerden ethiçbir toplumsal meselenin bu kadar somut neden- kilendikleri zaman. Bu ikisini de göz önünde busonuç ilişkisinde anlaşılmayacağını, daha karmaşık lundurarak düşünmek gerekiyor. Şimdi medya süreçlerin gözünde bulundurulması gerektiği or- içeriklerini insanlarla etkileşime girerken tek yönlü taya kondu. Dolayısıyla da aslında biz uzun va- düşünmememiz gerekiyor. Bir insanın etkileşimde 16 paradigma - temmuz 2014 olduğu tek iletişim aracı televizyon ise tek kültürlenme, bilgilenme aracı televizyon ise elbette ki televizyonla girdiği ilişkide tek yönlü bir etkilenmenin daha etkili olduğunu düşünebiliriz. Ama mesela sen neden Kurtlar Vadisini izlediğin zaman Polat Alemdar gibi giyinmezsin? Ya da bir başkası neden giyinmez diye bir soruyu sorduğumuz zaman işte o karmaşık süreçlerin esas o zaman devreye girdiğini görüyoruz. Belki kabadayı ruh haline yatkın ya da sempati ilişkisi hali hazırda kurmuş olan ya da özellikle ergenlik çağındaki çocuklarda bu etkileşimin daha fazla olduğunu görüyoruz. Polat Alemdar gibi giyinme dolayısıyla bireyin kendi bağlamı buna olanak sunduğu sürece o etkinin bir rezonans etkiye dönüştüğünden söz etmemiz gerekiyor. O etkiye hazır olarak medya metinleri ile karşılaştığı zaman zaten çok çabuk bir şekilde davranışlarında gözlenebilir farklılıklar görebiliyoruz. Peki bir bağlantı kurabilir miyiz? Mesela sinema sektörü, dizi sektörü daha genel anlamda medyanın tamamı, ekonomik anlamda da bir şeyleri teşvik ediyor mu? Mesela Muhteşem Yüzyıl dizisinde Osmanlı takıları ve Osmanlı tarzı yemek seti 10-15 yıl önce olmayan bir şeyler şimdi yeniden canlandırıldı. Sadece bir diziyle bağlı değil tabi bir yaşam tarzı olarak medya tarafından da desteklenen ve sektörün diğer alanlarına da etkisi olan bir olgudan söz ediyoruz. O anlamda Kosova’ya da yansımasını gördünüz mü? Tabi ki belli coğrafyalarla sınırlı değil. Dizi adı üzerinde bir sektör diyorsak, hakikatten endüstrileşmiş bir sektörden söz ediyorsak bunun çok farklı çıktılarının da devrede olduğunu elbette ki görmek durumunda kalıyoruz. Nasıl ki çizgi filmlerinin bir sektöre dönüştüğünden söz ediyorsak çocuklar sadece çizgi film izlemekle kalmıyorlar. O çizgi film karakterlerin çantalarını kullanıyorlar, kalemlerini alıyorlar, oyuncaklarını alıyorlar. Dolayısıyla bu bütünlüklü bir endüstriye dönüşmüş olarak algılanıyor. Film sektörü de bu şekilde. Spirderman’i çizgi roman olarak tüketmenin yanı sıra film sektörü içerisinden tüketmeye başladığımızda o artık oyuncaklarıyla farklı bir bütünlüklü bir sektörün parçaları bileşenleri haline gelmiş oluyor. Dizide bir sektör olduğu için kaçınılmaz olarak böyle bir şeye dönüşebiliyor. Biz mesela yıllarca Amerikan dizilerinde konfleks yiyen insanları izledik ve hani Türkiye’de konfleks diye bir şey hayatımıza hakikaten girdi. Marketlerde konfleks reyonları ve bir dönem hakikaten konfleks yemeye özenme durumları ciddi anlamda yaşanmıştır. Dizi- lerden yola çıkarak böyle bir etkileşim olmuştur. Geçenlerde konflekslerin içinde çok ciddi anlamda genetiği değiştirilmiş malzemeler olduğu da ortaya çıktı keşke çok fazla hayatımıza girmeseymiş dedik... Ama mesela ben bunların geçici hevesler olduğunu da bir yandan düşünüyorum. Bir yandan geçici etkileşimler olduğunu, konfleks hiçbir zaman bizlerin hayatında geleneksel Türk kahvaltısı yerini elbette ki almadı. Bir süre denemiş, tüketmiş olabiliriz ama yine kahvaltılarımızda bildiğimiz şekilde yaşamımızı sürdürmeye devam ettik. Hürrem yüzükleri, Hürrem kolyeleri dediğimiz şeyin de böyle bir gelip-geçici hevesler olduğunu düşünebiliriz. Kalıcı değişim ve dönüşümler olarak ben düşünmüyorum. Sadece şöyle bir bağlantısını kurabiliriz mesela dizilerin Ortadoğu izleyicileri tarafından nasıl izlendiğine dair bir araştırma var. Bu araştırmada coğrafi yakınlığın ve kültürel yakınlığın önemini ortaya koyuyor. Yani Ortadoğu halklarıyla Türkiye’nin kültürel coğrafi yakınlığı diye somut bir şey söz konusu... Bu yakınlık nedeniyle ilgili ve aşina olunanın izlenebilir olması dizilerde karşılarına çıkıyor olması ama bu kültürel coğrafi yakınlığın yanı sıra Ortadoğu izleyicilerinin aynı zamanda eleştirel bir gözle Türk dizilerini izlediklerini de araştırma ortaya koyuyor. Bu araştırma Eylem Yanardağoğlu’nun araştırması... Tunuslu izleyicilerle yapılmış bir araştırma, mesela Arap izleyiciler aynı zamanda Türk dizilerindeki bu entrikaları, bu yoğun aşk ilişkilerini çok eleştirerek izliyorlarmış. Yaptığı bu görüşmelerde bunu da ortaya çıkarıyor. Nasıl bir Müslüman ülke bu? Böyle hayat mı olur? Ne biçim ilişkiler bunlar diyerek bu eleştirel mesafeyi koruyarak izlediklerini de ortaya koyuyor. Ama diğer taraftan araştırma, geçmişteki Osmanlıdan miras alınan ve bugünlere taşınan kültürel yakınlık ve aynı zamanda coğrafi yakınlığın da alımlamada etkili olduğunu ortaya koyuyor. Burası için de benzer bir şey tabi ki söyleyebiliriz. Kosova, Türkiye ile hem coğrafi yakınlık hem de kültürel yakınlık içinde olan bir coğrafya. Osmanlı mirasının temel alındığı bir yakınlıktan da elbette söz edebiliriz. O yüzden de Hürrem’e bu kadar birden bire yoğun ilginin bu tür bir yakınlık ilişkisinden de kaynaklandığını bir yandan düşünmek ve göz ününde bulundurmak gerekiyor. Bir yandan Türk dizilerinden bahsediyoruz ve buradaki medyada belli bir alan kapsamış durumda, istikrarlı bir şekilde devam ediyor, öte yandan toplum olarak bir Amerikan dizisi seyretme alışkanlığı da var ve bu da aynı şekilde devam ediyor. Belki de Türk dizilerinden daha fazla izleniyor. Kısmen Anglosakson ülkelerin yakın zamana kadar burada dizileri vardı hala da devam ediyor. Bir de bu eski Yugoslavya’dan kalan eski sinemayı takip etme alışkanlığı var. Özellikle Sırpçayı hala bilen kesim. Dolayısıyla burada birkaç eksen kesişmiş oluyor. Yaptığınız görüşmelerde bununla ilgili bir değerlendirme yapanlarla karşılaştınız mı? Türk dizilerinin ya da Türk sinemasının yanında bahse konu diğer eksenlerle nasıl bir etkileşim söz konusu? paradigma - temmuz 2014 17 hakkında diziler olsun istersiniz? Diyorlar ki biz burada çok acılar yaşadık, savaşı yaşadık, burada yaşananları anlatan diziler istiyoruz mesela... Bu coğrafyada savaş döneminde neler yaşandı; savaşa bizi götüren süreçler nelerdi; biz bunları da izlemek istiyoruz, bizim hayatımızda bunlar var diyorlar. Bir yandan bunu söylüyorlar diğer tarafta da ben zorluyorum, kurcalıyorum, peki diyorum şöyle bir noktada bulmaz mısınız kendinizi: Biz kendi hayatımızda yeterince acılar yaşadık, şiddeti yaşadık, yeterince Sanırım bu coğrafyaya uydu gelmeden önce sıkıntılar yaşıyoruz; gerçek hayatımızın tekrarını dizilde toplumun Tük sinemasıyla çok ilişki içinde erde verirlerse biz izlemeyiz demez misiniz acaba? olduğunu görüyoruz. Sadece Türkler değil Arna- Böyle dediğim zaman da işin rengi değişmeye vutlarla yaptığım görüşmelerde de yoğun olarak başlıyor ve diyorlar ki mesela bir başka Boşnak dizivideo kasetler alıp Türk si “Mavi Kelebek” dizisini filmlerini izlediklerini ve örnek verdiler: Biz dizilerde İhtiyacımız olan şey o yani yaşanan Türk sinemasını özellikle şiddet görmek istemiyoruz, travmaların, trajedilerin o şiddeti Yeşilçam sinemasına çok biz dizilerde acı çeken inyeniden üreterek değil de başka estetik aşına olduklarını gördüm. sanlar görmek istemiyorDiğer tarafta bugünkü yeni uz. Bu diziyi izleyemedik, formlarda dile getirilerek anlatılması Türk sinemasıyla bağlarının çok korkunçtu dediler. Bir gerekiyor. koptuğunu da gördüm. yandan gerçek hayatta Mesela Türkiye’den aklınıza yaşadıkları acıları da anilk gelen ünlü film oyuncuları dediğim zaman hemen latan diziler olsa fena olmaz diyorlar bir yandan akıllara Kadir İnanır, Türkan Şoray geliyor. Yeni Türk da biz gerçek hayatta yeterince acılar yaşıyoruz ve sineması dendiği zaman akıllarına sadece Recep dizilerde bunu kaldıramıyoruz. Şiddet olmasın, siİvedik ve benzeri komedi aşırı popüler, akıllara bu lah olmasın, ölen insanları görmek istemiyoruz digeliyor ve yeni Türk sineması dediğim zamanda yorlar. Dolayısıyla ben şunu düşünüyorum şiddeti akıllarına Kenan İmirzalıoğlu geliyor. Eskiden si- anlatmanın farklı yollarının bulunabilesi şart. Spot 5 nema oyunculuğu diye bir şey vardı ama bugün dizi İhtiyacımız olan şey o yani yaşanan travmaların, traoyuncuları filmlerde oynadığı için öyle bir karışıklık jedilerin o şiddeti yeniden üreterek değil de başka da var. O yüzden bugünkü Türk sinemasından kimler estetik formlarda dile getirilerek anlatılması gerekigeliyor aklınıza dediğim zaman biraz zorlayıp Kenan yor. Savaşın şiddetini, acısını anlatabilmek için işte İmirzalıoğlu geliyor ya da Özcan Deniz diyorlar... vurulan, kanlar içinde yatan insanları göstermeye Dolayısıyla eskiden Türk filmlerinin sahip olduğu ihtiyacımız yok bizim, işte burada da estetiğin politik Türkiye’nin kültürel yaşamıyla bağ kurma işlerini gücü devreye giriyor yani estetiğin politize edilmesi yoğun olarak Türk dizileri sağlamış oluyor. O zaman- ve şiddeti yeniden retmeden bir şekilde o travmaları, larda yapıldığı gibi bugünde DVD’ler alınıp izlene- o acıları anlatan bir dilin bulunabilmesi ve bunların bilir. Yeni Türk sineması rahatlıkla izlenebilir, aslında da işte popüler kültürün içerisinde kendisine alan isteseler bunu yapabilirler nasıl ki eskiden burada bulabilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bir noktadan sonvideo kaseti kiralayan dükkanlar varmış ve o yüzden ra bu dizilerde bir doyma noktasına ulaşacak gibi zaten oralardan kiralayıp izlerlermiş. Eskiden olduğu bir öngörüm var. Bu kadar kim kimi sevdi, kim kimi kadar ilgilenilmiyor. Hemen alalım izleyelim ilgisi ayırdı, kim kimden çocuk sahibi oldu tarzı içerikleyok. Film dendiği zaman hep Amerikan, İngiliz, An- rinde bir noktadan sonra doyma noktasına ulaşacağı glosakson coğrafya ile ilişki içerisindeler. Yeşilçamın aşikar gibi geliyor bana. Şimdiden benim görüşme üstlendiği rölü bugün Türk dizileri üstleniyor. yaptığım kişilerde, dizilerde neler olacağını artık Şöyle bir ikircikli halle karşı karşıya kaldım. Burada tahmin ediyoruz, bıkmaya başladık gibi şeyler söylesomut örneğini verecek olursam, mesela bir yandan meye başlıyor. O yüzden de biraz daha sofistike ve görüşme yaptığım kişilere diyorum ki yapımcılar estetiğin politik gücünü ortaya koyabilecek ve gersize gelseler, bize siz senaryo verin, konu verin biz çek hayatla temas edebilecek içeriklerde dizilerin çekelim deseler, hangi konunun işlenmesini, ne olması gerekiyor diye söyleyebiliriz. 18 paradigma - temmuz 2014 2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme Özay Pinduk 2012 yılında küresel ekonomide toparlanmanın başlaması, 2013 yılında da devam etmiş ve 2013 yılı içeresinde gelişmekte olan ekonomilerde makroekonomik göstergeler beklenenin altında kalsa bile göstergelerde artış yaşanmıştır. 2013 yılında küresel ekonomi yaklaşık % 3 oranında büyümüştür. Özellikle, 2013 yılında Euro bölgesinde yaşanan olumsuz gelişmeler ülke ekonomilerinin daralmasına veya az da olsa artmasına, işsizliğin artmasına ve tüketimin azalmasına neden olmuştur. Euro bölge ekonomileri ve başta gelişmiş ekonomiler olan Çin ve Hindistan ile birlikte gelişmekte olan ülke ekonomileri makroekonomik göstergelerinde olumlu artışlar yaşanması, 2014 yılında küresel ekonominin de yaklaşık % 3,7 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Göstergeler Büyüme (%) Euro) Bölge ülkelerine baktığımızda, 2013 yılında bölge ülke ekonomileri pozitif büyüme göstermişlerdir. Makedonya %2,2 , Karadağ %1,5 , Arnavutluk %1,7 ve Sırbistan %2 oranında büyümüştür. Hırvatistan ve Bosna Hersek ekonomileri ise 2013 yılında kısmen durgunluktan çıkmış ve çok az büyüyebilmişlerdir. Kosova ekonomisi, 2013 yılında özellikle ihracat alanında gerçekleştirdiği gelişmeler, yabancı yatırımların devam ederek artması, yurt dışında yaşayan vatandaşların gönderdiği para miktarındaki artışlar, mali ve finans sektörlerindeki olumlu artışlar ekonominin yaklaşık % 3,1 oranında artmasına neden olmuştur. Kosova’nın 2012 yılı enflasyon oranı %2,5 iken 2013 yılında enflasyon %1,8 oranında gerçekleşmiştir. Özellikle üretim sektöründe üretim ve taşıma masrafları açısından 2013 yılında akaryakıt ve enerji fiyatlarının kısmen istikrarlı olması üretim fiyatlarını da olumlu yönde etkilemiş ve üretim sektöründe fiyatlar genel seviyesi küresel ekonomi bağlamında durgunluğunu korumuştur. Fiyatlar genel seviyesinde sektörlere göre en büyük artışlar; alkol ve tütünde %7,2 , giyimde % 2,9 , gıda ve alkolsüz içecekler % 2,1 artmıştır. Kosova ekonomisinin geçmiş yıllarda olduğu gibi 2013 yılında da karşılaştığı en önemli sıkıntılar arasında yüksek dış ticaret açığı ve işsizlik oranıdır. Çeşitli kaynaklarda 2013 yılı işsizlik oranı %31 olarak ifade edilse de işsizlik yaklaşık %35 - 40 arasındadır. 2013 yılı sonu toplam dış bor 1 milyar 590 milyon Euro değerinde gerçekleşmiştir. Yurt dışında yaşayan vatandaşların gönderdiği resmi para miktarında da geçen yıla göre %2,5 artmış ve 620,8 mil-yon Euro olmuştur. 2013 yılında bankacılık sektöründe artışlar yaşanmış 2013 ve 2013 yılı sonunda ti3,1 cari bankaların toplam varlıkları geçen yıla göre 35-40 % 8 oranında artarak 3,06 1,8 milyar Euro değerinde 1,5 gerçekleşmiştir. 620,8 2013 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranında 258,5 %1’lik artış yaşanmış ve dış 293,9 ticarette kısmen de olsa olumlu yönde gelişmeler 2,4 olmuştur. 2013 yılı ihracat oranı geçen yıla göre %6,4 artarak 293,9 milyon Euro olarak gerçekleşmiştir. 2013 yılı ithalatı geçen yıla göre %2,2 azalarak 2,450 mil-yon Euro olmuştur. 2013 yılında Kosova’nın en fazla ihracat yaptığı ülkeler arasında İtalya, Arnavutluk ve Hindistan yer almaktadır. İhracatta bir önceki yıla göre İtalya’ya %4,2 , Arnavutluk’a %9 ve Hindistan’a %26,3 oranında daha fazla ihracat gerçekleştirilmiştir. paradigma - temmuz 2014 KOSOVA’NIN 2012 - 2013 OCAK - ARALIK İHRACATI (‘000) € % 2012 71.351 1 2 3 4 5 6 7 8 Arnavutluk Hindistan Makedonya 40.179 22.920 26.342 16.627 14.918 Almanya Türkiye 9 10 Avusturya TOPLAM 19 2013 6.328 4,2 9 26,3 -0,6 4,6 -3,9 -26,1 -34,9 *(5,5) -52,3 45 236.936 293.919 -0,4 6,4 74.364 43.800 28.953 26.162 17.401 14.334 14.880 10.990 11.376 *(7.095) 7.395 *(7.490) 15.133 7.209 4.362 238.088 276.100 Kaynak: Kosova İstatistik Kurumu *:T.C. Ekonomi Bakanlığı % 2012 1 2 Almanya 3 4 Türkiye 5 6 7 8 9 10 Makedonya Çin Yunanistan Arnavutluk Bosna Hersek TOPLAM 2 2013 85.286 8 3.536 72.013 7 3.356 2,4 -16,7 7,1 2,4 *(6,3) -35,2 12,4 33,9 0,5 -2 1,8 1.749.461 2.450.363 -3,7 -2,2 278.379 285.233 303.722 252.831 213.353 228.599 199.837 *(198.328) 204.691 *(210.914) 286.123 185.185 159.683 179.590 109.005 145.977 109.824 110.463 1.817.225 .507.609 Kaynak: Kosova İstatistik Kurumu *:T.C. Ekonomi Bakanlığı 20 paradigma - temmuz 2014 En fazla ithalat yapılan ülkeler ise sırasıyla Sırbistan, Almanya, İtalya ve Türkiye’dir. İthalatta geçen yıla göre Sırbistan’dan % 2,4 , İtalya’dan % 7,1 ve Türkiye’den de T.C. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre %6,3 daha fazla ithalat gerçekleştirilirken, Almanya’dan %16,7 daha az ithalat yapılmıştır. No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 ÜLKELER Milyon € ALMANYA ARNAVUTLUK ABD AVUSTURYA SLOVENYA TOPLAM 86.8 41.7 21.7 20.5 12.5 10.7 8.7 7.0 5.9 5.7 221.2 258.5 2013 yılı Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) miktarı geçen yıla göre %13 artmış ve 258,5 milyon Euro değerinde gerçekleşmiştir. DYY içerisinde birinci sırada 86,6 milyon Euro ile Türkiye, ikinci sırada 41,7 milyon Euro ile Almanya yer almaktadır. Sonuç olarak 2014 yılında Kosova Hükümeti, yatırımları artırmak ve yeni yatırımların teşviki ile işsizliğin azaltılması ve ihracatın artmasına yönelik Prizren, Yakova ve Mitrovica bölgelerinde Serbest Ekonomi Bölgeleri kurulması ve yapılacak yeni yatırımlar için yatırım miktarı ve çalıştırılacak işçi sayısına göre çeşitli yıllarda vergi muafiyeti uygulamaları Kosova’ya gelecek yeni yatırımcılar açısından önemli bir gelişme olarak ifade edilebilir. paradigma - temmuz 2014 21 Kosova’dan dünyaya, yakın tarihten günümüze liderlik algılamalarına ve liderlerin marifetlerine yönelik bir değerlendirme “Bize Güçlü Bir Lider Lazım” Bengi Muzbeg Thaçi’nin silah arkadaşlarından Fatmir Limaj’ın PDK’nın kalelerinden biri olan Malişevo Belediyesi ve etrafında Nisma hareketini başlatması, buna yine Thaçi’nin yakın çalışma arkadaşlarından olan Meclis Başkanı Jakup Krasniqi’nin destek vermesi, Prizren’de PDK’ya karşı takındığı tutumla bilinen Zafir Berisha’nın yerel seçimlerdeki oy artışı ve Vetvendosje Hareketi’nin fantastik fikirler yerine daha yere basan politikalar üretmesi PDK’yı zorlayan temel gelişmeleri oluşturdu. PDK’da liderlik durumuna baktığımızda ise Hajredin Kuçi, Enver Hoxhaj ve Thaçi’den sonra en fazla oy alan “gizemli” Kadri Veseli gibi isimlerin bulunduğu PDK’da şimdilik tek lider Thaçi. Temsili demokrasi uygulamasında henüz emekleme yıllarını yaşayan Kosova’da art arda yerel ve genel seçimler düzenlendi. Cumhurbaşkanının isminin zarftan çıktığı, “üst düzey yetkililerin” Iphone üzerinden sms’lerle birilerini seçtirdiği, bazı yerleşim yerlerinde oy kullanma hakkı olan kişi sayısından daha fazla oy kullanıldığı, diplomatik temsilcilerin bile partiler arasında pazarlık konusu olduğu emekleyen bir demokrasi denemesi Kosova. Devlet inşa sürecini geç yaşayan deneyimsiz bir bölgenin aniden “sandık her şeyi gösterir” mantığı Basına sızan ses kayıtlarında Thaçi, ile karşılaşmasının doğal sonuçları bunlar. Demokratik Öte yandan yerel seçimlerde Fatmir Limaj adına çalışanlar için sistemler hakkında az buçuk Priştine hariç, Kosova genel“köpek” kelimesini, Meclis Başkanı bir şeyler okuyanlar, sandığın inde başarısız olan VeteJakup Krasniqi’nin ismini Slavlaştırıp demokratik sistemlerde birvendosje Hareketi, Priştine Jakupovski tanımlamasını kullandığı çok mekanizmadan sadece modelini bu kısa sürede birini oluşturduğunu, kuvuygulayabildiği kadarı ile herkes tarafından dinlendi. vetler ayrılığı diye temel bir diğer şehirlerdeki örgütlemeilkenin varlığının önemini, lerinde uygulamaya çalıştı. çoğunluğun seçimleri kazandı diye azınlığın haklarını Priştine Belediye Başkanı Shpend Ahmeti her ne kadar ihlal etme hakkını kazanmadığı gibi konuları bilmekte- ön plana çıksa da VV için bütün tutum ve davranışları dir. Şu anda ileri demokrasi diye addedilen veya bölgede ile tek lider Albin Kurti. 2010 yılında düzenlenen genel gelişmekte olan demokrasi diye sınıflandırılan bulunan seçimlerde ilk defa genel seçimlere katılan Vetevendosülkelerde de Kosova’dakine benzer süreçler yaşanmıştır. je Hareketi, liderleri Kurti’nin Karadağ’daki evini seçim Önce yeterli bir demokratik geçmişe sahip olmadığımız kampanyası için sattığı basında uzun süre konuşulmuş, vurgusunu yaptıktan sonra bu yazıda Kosova’da art arda finansi yetersizlik konusu parti mensubu dolar milyogerçekleşen seçimlerde sürükleyici rol üstlenen liderlere neri Florin Krasniqi ile bağlantı kurulmaya çalışılmıştı. değineceğiz. Daha sonra yakın tarihte Lider-merkezli sis- Bilindiği üzere 2010 yılındaki seçimlerde %5’lik seçim temlerin yaşadığı deneyimler ve yeni demokratik yöne- barajını geçemeyen FER bir süre sonra Vetevendosje’ye limler hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmaya katılmıştı. Vetevendosje adına başarı sağlayan kişilerin çalışacağız. bir çoğu FER kökenli. Buna Priştine Belediye Başkanı Shpend Ahmeti de dahil. VV’nin içinde eğitimli, liberal Kosova’da iktidar partisi PDK; son seçimlere hem Müs- görüşlü, demokratik ilkelerden haberdar bir şehirliler ile, lüman muhafazakarları temsil ettiğini iddia eden Partia UÇK’da yer almış, pek eğitim görmemiş, siyasi görüşü Drejtesise (PD) hem eskiden PD’nin üyesi olup sonradan nerdeyse PDK karşıtlığı düzeyinde olan farklı bir grubun küsüp/ayrılıp parti adına da “Muhafazakar” kelimesini çatışma durumları mevcut. VV’de şimdilik tek lider olarak yerleştirip “gerçek muhafazakar” olduklarını ilan eden gözüken Albin Kurti’nin, partide disiplini sağlayamaması Partia Konservatore e Kosoves partisini; hem de Kosova ve bu iki grubu koordine edememesi durumunda yeni Arnavut-Demohrıstiyan Partisi’yle seçim öncesi koalisyon liderciklerin ortaya çıkması kısa zamanda gerçekleşebilir. yapıp seçimlere katıldı. Koalisyona milliyetçi tabanlı Levizja per Bashkim hareketi de katıldı. Bazılarına göre PDK Giderek yok olma sürecinde bulunan AAK’de ise siLideri Hashim Thaçi sayesinde bazılarına göre ise koa- yasi analizden ve algı yönetimi tekniklerinden yoksun lisyon oluşturduğu için “PDK ve PDK’ya eklemlenmiş si- Ramush Haradinaj Dukagjini bölgesindeki liderliğini yasi oluşumlar” seçimlerden birinci olarak çıktı. Başbakan de kaybetmeye yakın. İnsanların hassas olduğu din 22 paradigma - temmuz 2014 hakkındaki açıklamaları siyasi basiretsizliğinin açık bir göstergesi. Son yerel seçimlerde Yakova ve İpek Belediyesini kaybetmeleri teorinin pratiğe yansımasının somut göstergesi. Ardian Gjini, Besnik Tahiri, Donika Kadaj Bujupi gibi öne çıkmaya çalışan isimlerin bulunduğu partide kesin ve değişmez lider Ramush Haradinaj. rini yapanlara sokakta, kahvehanede, gündelik hayatın çeşitli ortamlarında sık sık rastlarız. Veya bir yerde iki kişi kalsa bile birinin komutan-yönetici-lider, adını ne koyarsak koyalım hiyerarşik bir düzenin oluşturulmasının zaruri olduğu yönünde bilgiler bize çocuk yaşımızdan itibaren aktarılmıştır. Demem o ki, aydınlanma ile beraber kutsanan aklın üstünlüğü ve rasyonel düşünceye dayanan pozitivist mantık bize devamlı “ideal” yönetim sistemleri sunmuş, daha 7 yaşımızda okula alarak bu düzeni içselleştirici bilgilerle beynimizi “zenginleştirmiştir”. LDK, romantik şair İbrahim Rugova’nın vefatından sonra hala romantizmini yaşamaya devam ediyor. 1990 öncesi Priştine Üniversitesi ekolünde yetişmiş, ihtiyarlar heyeti görünümündeki bu parti kısa sürede yenilenme hareketine girmezse “zaman aşımına” uğraması kaçınılmaz İsterseniz günümüzde “lider” kavramının sözlüklerde gibi gözüküyor. Liderler konusunu incelediğimiz bu veya kolay ulaşılır olan, (her ne kadar sunduğu bilgiler yazıda ise LDK’da lider ne Isa Mustafa, ne Fatmir Sejdiu. tartışmalı olsa da) ve yaygın bir şekilde başvurulan VikiAslen Malişevo’nun bir köyünden gelme ama Prizren- pedi gibi bilgi kaynaklarına bakalım. lilerden daha fazla Prizrenli görünmeye çalışan Eqrem Kryeziu’nun “ironi” dolu açıklamaları artık destekçilerine Türk Dil Kurumu lideri “Gücü, ünü ve toplumsal yeri gına getirmiş olmalı ki son seçimlerde Kryeziu’yu sandığa dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili gömdüler. Kryeziu’da LDK’daki bulunduğu küme veya topgörevlerinden istifa etti. Lutfi lumun tutum, davranış Türk Dil Kurumu lideri “Gücü, ünü ve Haziri bir ara bu hedefe doğru ve etkinliklerini değiştirip toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman yönetme yeteneğini gösyönelir gibi olsa da, “ihtiyar ve durumlar içinde, ilişkili bulunduğu kurtlar” bu hevesli arkadaşı teren kimse, lider, şef” olarak Gilan Belediye Başkanlığı tanımlamakta. küme veya toplumun tutum, davranış ile “onurlandırmayı” uygun ve etkinliklerini değiştirip yönetme gördü. Yani LDK’da lider yok Sözcük ve kavramlara yeteneğini gösteren kimse, lider, şef” değil, var; ama yaşamıyor. yaptığı açıklamalar konuolarak tanımlamakta. sunda uzun süre istişareler Behgjet Pacolli (AKR), Fergerçekleştirdiklerini id Agani (PD) ve azınlık bildiğimiz ve titiz topluluğu partileri gerek siyasi tutumları gerek lider- çalışmalarıyla ön plana çıkan TDK dil uzmanlarının, lider lerin partiye hakimiyet konusundaki yetersizliklerinden tanımının özelliklerini verirken, olumlu veya olumsuz dolayı, lider tanımına uymayan temsiller görünümünde bir intiba uyandırmamaya özen gösterdiği ilk okunuşta kalmaktan kurtulamıyorlar. anlaşılmaktadır. Kosova’da gerçekleşen seçimlerde yaratılan atmosferi inceleme amaçlı olarak üstte biraz Kosova’daki durumu değerlendirmeye çalıştım. Yazının asıl amacı “lider” konusuna odaklanmak; günlük hayatta “lider” algılanışı ile yakın tarihimizde yaşananlar arasında bir bağlantı kurma, dolayısıyla küçük ölçekli Kosova’ya bu analiz düzeyini taşımak. *** İsterseniz öncelikle “Lider” nedir, kime denir konusuna bakalım. Sonra geniş bir coğrafyadan örnekler verip, halk arasında sık sık duyduğumuz “lider eksikliği” “bir lider gelse de kurtulsak” gibi gelişi güzel kullanılan stereotipleri yeniden düşünmeye yeltenelim. Lider tanımı hem sözlüklerde hem de halk arasında devamlı olumlu bir “tanım” olarak kullanılmaktadır. Lidersiz toplumların felakete sürükleneceği öngörüle- Vikipedi ise lider tanımına ABD’vari bir iyimserlikle yaklaşmaktadır. İyimser açıklamaları ve akla yapılan kutsamaları özellikle kalın olarak belirttim. Vikipedi’ye göre lider ya da önder, mensup olduğu halkın toplumuna yarar sağlayan değişimi yönetmek için, sorumluluğu; sezgi, zekâ ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan kişiye denir. Lider; elindeki gücü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen kişidir. Gerektiğinde aldığı zor kararların ve sonuçlarının ardında durmasını bilir. Lider, insanın başkalarından aldığı bilgilerle bilgili olabildiğini, ancak sadece kendi aklı ile akıllı olabildiğini bilir. Bu nedenle çevresine danışır ancak son kararı hep kendisi verir, şüphesiz tüm sorumluluğu alarak. Temel yaklaşım olarak; çevresinde bulunan bireyleri hitabet gücü, sahip olduğu bilgi ve vizyonu ile etki- paradigma - temmuz 2014 leyip, sürükleyen bir yapıya sahiptir. İnsanları dinler ve anlamak için özel çaba sarf eder. Çevresindeki herkesin en iyi yanlarını geliştirmelerine olanak sağlayacak olumlu değişim ve sürekli öğrenme ortamları sağlar. Sahip olduğu güçlü sosyal değerler sayesinde çevresinde yarattığı “karizma” sahip olduğu örnek kişilik ve tutarlı davranışları, diğer insanlar için etkin bir rol modeli olmasına yol açar. ABD’lilerin Hollywood tarzı “her şey yolunda” mantığını irdelemeyi bırakıp, bize yakın olan Avrupa, Balkanlar ve Ortadoğu’da liderliğin nasıl algılandığını araştırmak daha anlamlı gözüküyor. Soğuk Savaş süresince, ABD destekli çeşitli liderlerle veya kurumlarla Ortadoğu ülkeleri kontrol altında tutuldu. Yöntem genellikle SSCB’nin Doğu Avrupa ülkeleri için uyguladığı modele uymaktaydı. Yani halkın çoğunluğunun desteklemediği, tamamen Moskova’ya – Ortadoğu örneğinde Washington’a bağlı liderlerle buraları yönetme tekniği uzun süre işe yaradı. Soğuk Savaş bitip de bu düzen işlevsiz kalınca ABD tarafından desteklenen bu liderler yine hegemon güç tarafından tahttan edildi. Bu yazıda tüm ayrıntılara yer vermek imkansız ama meraklısı Hüsnü Mübarek’in, Saddam Hüseyin’in iktidara nasıl geldikleri ve nasıl gittiklerine bakacaktır. Suriye’de 23 ise Hafız Esad dönemi daha çok SSCB tarafından desteklenmiş, başkan olabilmesi için bir gecede yaş sınırı indirilip Devlet Başkanı olabilen oğul Beşar Esad’ı ise zor günler bekliyor. Mısır, Irak, Suriye’nin durumu içler acısı. Ayrıntılarına inmeden genel olarak büyük güçler tarafından (ister SSCB ister ABD olsun durum fark etmiyor) oluşturulan bu liderlerin özellikle kendi halklarına pek de faydaları dokunduğu söylenemez. Peki durum neden böyle. Sistemin eksik olduğu bir anlayışta lidere tapınma er veya geç bu gibi acıları yaşatıyor. Çünkü lider her zaman kendisi için doğru olanı dayatmaktadır. Bu doğrular kendisi için bile zamanla değişse, yeni doğrularını hiç utanmadan dayatmaya devam edecektir. Liderliğin doğasında bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalar olacaktır. *** Soğuk Savaş döneminde Balkanlar’daki liderlere baktığımızda ise Romanya’da Çavuşevsku, Bulgaristan’da Todor Zivkov, Arnavutluk’ta Enver Hoxha, Yugoslavya’da da Josip Broz Tito’nun olduğunu görüyoruz. Arnavutluk’ta özellikle 1990’dan sonra değişen rejimle beraber orada yaşayanların aktardıkları bilgiler, insanı gerçekten dehşete düşürüyor. Ama lider mantığına bakarsanız, mutlaka şöyle bir cevap alacaksanız: “Uzaktan bakmak 24 paradigma - temmuz 2014 kolay, o dönemde ulusal çıkarımız adına öyle davranmamız gerekiyordu”. yaşamıştı. Bilindiği üzere bugün Bulgaristan Meclisi ve hükümetinde Hak ve Özgürlükler hareketi üyeleri mevcut. Devasa lider Zivkov, 1954 - 1989 arasında Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi birinci sekreteri ve 1971 - 1989 arasında Bulgaristan başbakanı iken, bugün zalimlikleriyle anılan, Bulgarların bile desteklemediği bir şahsiyet görünümünde. Bu cümle sadece Arnavutluk için geçerli değil, bir çuval inciri berbat ettiğini ve kendi halkını mahveden her lider buna benzer açıklamalar yapmıştır, yapmaktadır. Suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalardır. Romanya’da SSCB desteği ile uzun süre Romanya’ya liderlik yapan Nikola Yugoslavya ise bu 3 ülkeden ayrılan bir lidere sahipti. ve eşi Elena Çavusevsku’nun sıradan askerler tarafından Öncelikle kurtuluş savaşını pek de SSCB’nin desteği kelepçelenmesi herkesin hafızasında her halde. Yeni olmadan gerçekleştirebildiği için SSCB’nin uydusu nesil youtube’dan bakabilir. Tarih boyunca her za- olmamış, 1948’de Stalin’e rest çekmiş, bu karşı çıkışın man olagelmiştir. Bir gün ardından zaten çok istekli tek parmağınızla hareket olan Batı dünyası ile ilişkiler …protesto gösterisi düzenleme, ettirdiğiniz bir ordunun er geliştirilmişti. İçte Özyönetim, eleştirme, karşı çıkma hakları da sisdüzeyindeki görevlileri size dışta Bağlantısızlık politikası kelepçe takabilir. Miloşeviç’in yürütülmüş, Tito’nun teme düşman olarak değil, Nobel Barış Ödülü’ne aday ölümünden (ve mutlaka sistemi güçlendiren unsurlar olarak gösterilip, Lahey’deki hatarihi konjöktür gereği) sonbenimsenmiştir. pishanede son günlerini ra da bu sistem dağılmıştı. yaşamak zorunda kalmasını Bahsettiğimiz bu liderlerin unutmayalım. Günümüzün kendi halklarına olumlu veya muktediri, yarının hükümlüsü olabilir) olumsuz düzenlemeleri olmuştur. Herkes kendi ideolojik bakış açısına göre, iyiydi veya kötüydü gibi algılara Bulgaristan lideri Todor Zivkov 80’lerin ortalarında başta sahip olabilir. Ancak kesin olan şudur. Lider her zaman Türkler olmak üzere 1 milyondan fazla azınlık men- kendisi için doğru olanı dayatmaktadır. Bu doğrular subunun ismini ve hatta mezar taşlarındaki isimler- kendisi için bile zamanla değişse, yeni doğrularını hiç ini değiştirme girişiminde bulunmuş, o da 90’lı yıllara utanmadan dayatmaya devam edecektir. Liderliğin girerken SSCB’ye hizmetteki görevinin son günlerini doğasında bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalar olacaktır. Avrupa’ya geldiğimizde ise, Avrupalı liderleri İkinci Dünya Savaşı’ndan önce arama durumunda kalıyoruz. Öncelikle savaş öncesine bakalım, bu durum bize savaş sonrasında lider yokluğu için önemli bilgiler verecek. Almanya’da Vikipedi’nin tabiriyle “mensup olduğu halkın toplumuna yarar sağlayan” değişimi yönetmek için ortaya çıkan Adolf Hitler, İtalya’da Benitto Musolini, İngiltere’de Winston Churhil, Fransa’da Charles de Gaulle vardı. Yani Avrupa’nın nüfus olarak büyük ve etkili ülkelerinin tamamında güçlü liderler vardı. Dönem liderler dönemi idi. İşte bu güçlü liderlerle Avrupa, 100 milyondan fazla askerin katıldığı, bütün bilim adamlarının savaşa hizmet etmeye zorlandığı, sanatın yok edildiği, 40-50 Milyon insanın öldüğü (Kosova’nın nüfusunun 20-25 katı) ve bir ırkı topyekûn yok etmeye yeltenecek kadar gaddarlığı paradigma - temmuz 2014 25 olumlulaştırmaya çalışan bir savaşı yaşadı. Faşist ide- önemli bir örneği teşkil ediyor.: olojideki Hitler, Musollini veya daha sonra Franco bir yana, İngiliz lider Churchil savaş esnasında tarihe peçete Avusturya ve Fransa’da yaşanan ırkçı-milliyetçi çıkışların anlaşması olarak geçen anlaşma ile ülkelerdeki etkinlik yanı sıra, yine Fransa’da şahin kanadın temsilcisi alanını SSCB lideri Stalin’le bölüşüyor, ABD tarihte sadece Sarkozy’nin biraz sertleşmesi, kurulmuş anlamlı den2 defa kullanılan atom bombalarını kullanıyordu. Liderler, genin önemini bir kez daha gösterdi. Sarkozy, hayalhangi ideolojide olurlarsa olsunlar, gaddarlık konusunda lerindeki çılgın fikirleri gerçekleştiremeden uzaklaşmak sınır tanımıyorlardı. Sonuç 40-50 milyon ölü, 300 milyona zorunda kaldı. Avrupa’da da her yerde olduğu gibi yakın evsiz, Yahudi soykırımı, kısaca Avrupa’nın intiharı… oportünist düşünce yapıları var ve hayallerindeki sisve şimdi bütün bu liderlerin açıklamalarına baksanız tem için çaba harcıyorlar. Belki de ilerde onlar galip gelir. hepsinin ve “entelektüel” tarihçilerinin kullandığı ortak İşte o zaman yeni kıyımlara, ölümlere, soykırımlara hazır nokta şu cümlelerle özetlenebilir. Uzaktan bakmak kolay, olmamız gerekiyor. Çünkü bu düşünce yapısı düzeni o dönemde ulusal çıkarımız adına sistem de değil, liderde öyle davranmak gerekiyordu. görmektedir. Lider ise her Bu arada Kosova’nın ilk UNMIK Çünkü lider her zaman kendisi zaman kendisi için doğru yetkililerinden olan için doğru olanı dayatmaktadır. olanı dayatmaktadır. Bu doğrular kendisi için bile zaBu doğrular kendisi için Bernard Kouchner, hırçın Sarkozy’nin manla değişse, yeni doğrularını bile zamanla değişse, savaş yanlısı beceriksiz Dışişleri hiç utanmadan dayatmaya yeni doğrularını hiç bakanı olarak tarihteki yerini aldı. devam edecektir. Liderliğin utanmadan dayatmadoğasında bu vardır. İşler iyi ya devam edecektir. gitmediğinde suçlu her zaman Liderliğin doğasında dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman komedyalar olacaktır. dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalar olacaktır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ülkelerinde lider kalmadığını görmekteyiz. İşte yukarıda bahsettiğimiz Son olarak hem coğrafi, hem tarih açısından yakın olan rakamlar, ölümler, atom bombası saçmalığı gibi insanlık hem de doğrudan yaşattığı kıyımlar bakımından isadına yaşanan dehşet olaylar Avrupalıların gelinen terseniz Miloşeviç’i ele alalım. Miloşeviç tam anlamıyla noktayı etraflıca analiz etmelerine sebep olmuştur. Al- bir liderdi. Muhalefeti, sanatçıları, üniversiteleri aydınları man felsefeciler, Fransız sosyologlar, İngiliz siyaset ve susturmuş daha da kötüsü, kendisini destekleyecek ünidilbilimcileri, İtalyan aydınlar arasında yapılan teferruatlı versite, (sözde) sanatçı ve (sözde) aydın kesim yaratmıştı. istişarelerden sonra toplumları yönlendiren ve “hep de Kimse sözünden çıkmıyordu. Hırvatistan, Bosna-Hersek haklı olan” liderlerin hareketleri sonucu Avrupa; tarihi- ve en son Kosova’da yaşanan katliamlar Miloşeviç’i nin en büyük “intiharını” gerçekleştirmişti. Dolayısıyla yıldırmıyor, gazeteler, televizyonlar ona alkış tutuyordu. öne çıkan çözüm literatüre kuvvetler ayrılığı olarak geçen Nobel Barış Ödülüne bile aday gösterildi. Olağanüstü yasama, yürütme, yargı arasındaki dengeydi. Bütün bu bir ironiye sebep olabilecek bir tarihte, 1 Nisan 2001’de yaşananlardan sonra isimlerin önemli olmadığına dair tutuklandı, daha sonra Lahey Uluslararası savaş Suçları düşünceler gelişmiş, sivil toplumun, protesto hakkının, Mahkemesi’ne teslim edildi ve 11 Mart 2006’da hücrebasının denetleyici görevinin önemine vurgu yapılmıştır. sinde öldü. Bu “devasa lideri” bırakın dünya, Sırplar bile Avrupa; liderlerin nelere sebep olabileceğini çok acı umursamadı. Nereye defnedileceği bile tartışmalara sebir deneyimle yaşayıp, kişiye değil sisteme olan güveni bep oldu. desteklemeye başlamıştır. Çünkü kimse eninde sonunda herkes gibi olan bir kişinin ne zaman olumlu, ne zaman *** olumsuz, ne zaman çılgınca hareketlerde bulunacağını kestiremez. Ama farklı erkler arasında bölündürülmüş Kosova’da “lider eksikliği var”, “halkı liderler yönetmeli” kuvvetler ayrılığı ile olumlu bir sistem oluşturulabileceği “lidersiz toplum başsız tavuk gibidir” “güçlü lider hasdüşüncesi gelişmiştir. Bunun dışında protesto gösterisi reti” “adam gibi lider (kadınlarda sanki bir sorun varmış düzenleme, eleştirme, karşı çıkma hakları da sisteme gibi)” çok sık duyduğum cümleler bana bu liderlerin “madüşman olarak değil, sistemi güçlendiren unsurlar rifetlerini” hatırlattı. Elbette ki verdiğim örnekler Kosova olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla Avrupa İkinci Dün- ile kıyaslanamayacak düzeydeki örnekler. Ancak tarih ya Savaşı’ndan sonra kendi sistemlerinde liderlere yer boyunca duygudan yoksun büyük ölüm makinelerini vermemiştir. Yeni Avrupa düzeninin eksiksiz olduğunu biz küçük insancıklar yaratmadık mı ? kimse iddia etmiyor, ancak arayış içinde olan bir düzenin şu aşamada neleri aştığını görebilmek adına da çok çok 26 paradigma - temmuz 2014 Bu sayıda kitap tanıtımı bölümünde çok yönlü bir aydın ve sanatçının, Ercan Kesal’ın Peri Gazozu adlı kitabını inceledik. “Ne Alakası Var Baba” Bengi Muzbeg Okuduğum kitaplardan bazılarının “önemli” gördüğüm kısımlarının altını çizerim. Hoşuma gitmeyen ama okumak zorunda olduğum kitapların altını hiç çizmem. Bir de çok hoşuma giden ancak altını çizmeye kıyamadığım kitaplarım var. Çizmekle, çizememe arasında bocalar dururum. Ercan Kesal’ın Peri Gazozu adlı kitabı işte bu kitaplardan biri. Bunun için kitabın başları pek çizilmiş değil, sonrasında kendimi tutamayıp “önemli” notlar alınmış, tarafımdan. Kesal, Peri Gazozu adlı kitabında aslında kendisinin ailesiyle beraber yaşadığı çocukluk yıllarıyla bizi Avanos’a götürüyor. Sonra Siyasal’daki eğitimi, Ankara hayatı ve arkasından Ege Tıp’tan doktor çıkması. Daha sonra mecburi görev için gittiği bölgelerin ve İç Anadolu bölgesinin manzaralarını bize sunuyor. Babasıyla olan ilişkisinden başlayalım. Kesal, gençlik yıllarında babasının dikkat çektiği, kendisinin umursamadığı bazı uyarıları bizimle paylaşıyor. Paylaştığı bu hatıralar, babasının “ilginç” uyarıları ve Kesal’ın “Ne alakası var baba” tepkileri ile bitiyor. Ancak son hatırasını paylaşırken artık yaşı biraz ilerlemiş, doktor olmuş, iş bulmuştur. İşten ayrılıp ayrı bir muayenehane açma konusunda babasına danışmaktadır. Okuyalım birlikte…. esiyor ve onlar sizin terinizi kuruturlar. Mutlaka kuruturlar…” diyor. Yaşananlarla, yaptıklarımızla yüzleşmek eğer bir erdem ise; işte bu erdeme davet ediyor Kesal bizi. Tanık ederek; vicdanı ile muhasebeye davet ediyor herkesi. Çok fazla bir mertebe değil, unvan yok, kazanç yok, ama en önemli değer olan (modernleşen dünyada pek de rağbet görmeyen) insan olmaya davet ediyor bizleri. Daha doğru bir ifade ile “vicdanlı bir insan” olmaya…. Kitaptan fazla detay vermeden Kesal’ın Radikal gazetesinde okuduğum röportajından bir değerlendirmeyi aktarayım. Kesal görüp tanık olmak ve vicdanlı birer insan olmanın erdemine vurgu yaparak, günlük işlerle uğraşıp 24 saat boyunca beyni odaklayacak başka konular bulmanın kolay olduğunu, ancak insanın “eğer bitik değilse insan” bir şeyleri görüp, yüzleşip hesaplaşması gerektiğini vurguluyor. Nihayetinde: “Bazı şeyler insana geri dönülmez yollar çizer. Bir sarsıntı, bir kırılma olur hayatımızda ve sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz” diye bitiriyor. Bize de galiba her ne kadar acı verse de herkesin hayatında “bir sarsıntı, bir kırılma yaşamasını” dilemek kalıyor. Yoksa fotosentez yapan bir bitkiden farkımız mı olur. Ercan Kesal Kimdir: - Baba sence ne yapmalıyım? Nasıl davranmalıyım? Ne dersin? - Sen ne yaparsan iyi yaparsın oğlum. Sana güveniyorum. … Sen bilirsin. Kısa bir süre sonra kaybettim babamı… İçim yandı… Yıllarca itiraz cümlelerim olan kelimeleri asıl şimdi söylemeliydim…. - Ah babam... Ne alakası var Allah aşkına… Ne biliyorum ki ben? Asıl şimdi ihtiyacım var söyleyeceklerine… Kesal kitabında deneyimlerinden bahsediyor. Ailesi ile yaşadıklarını, ülkücü fikirlerle geçen bir lise çağından sonra siyasalda solcu bir öğrenci olarak karşılaştıkları, siyasetin zorbalığı, bir doktor olarak “görünmeyen” İç Anadolu yobazlığı var kitapta. Birey olamayan toplumların kolektif yaşamlarının baskıcı doğasını, namus algısının kadınların üzerine bir kambur olarak yüklenmesi ile mübah hale gelen/getirilen her türlü sapıklığın tanıklığını paylaşıyor bizlerle. Ama bütün olan bitenlere rağmen karamsar bir kitap değil. Kesal nihayetinde “Bu dünyada hala rüzgarlar İlk ve orta öğrenimini Avanos’ta, lise öğrenimini Nevşehir’de tamamladı. 1976-77 yıllarında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, 1977-78 yıllarında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde okuduktan sonra 1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu.1984-89 yıllarında Ankara - Keskin Devlet Hastanesi, Ankara - Bala ve köylerinde Sağlık Ocağı hekimliği, Sağlık Merkezi Başhekimliği ve Sağlık Grup Başkanlığı yaptı. Türkiye’deki sağlık sistemindeki aksaklıkları bizzat görme imkanı bulduğu Keskin ve Bala ilçelerinde, paradigma - temmuz 2014 sorunların çözümünün Sosyalizasyon Sistemi ve Koruyucu Hekimlikte olduğunu tespit etti. Çağdaş Dil Derneği, Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Derneği, AIDS’le Savaşım Derneği, Klinik Mikrobiyoloji Derneği, Mülkiyeliler Birliği Vakfı, Şizofreni Dostlar Derneği gibi çok sayıda vakıf ve derneğin kuruluşunda yer aldı. 1995 yılında, Paris’e gitti ve Sorbon’da aldığı eğitimin yanı sıra Paris’te bulunduğu sürece şizofrenlerin rehabilitasyonu ve Gündüz Hastanesi’ni de inceleme fırsatı buldu.. Eylül Psikiyatri Merkezi’nin kuruluşunda birlikte yer aldığı arkadaşlarıyla, Şizofreni Dostları Derneği’nin ilk adımlarının da atıldığı bu bir yıl sonunda Türkiye’ye dönen Dr.Ercan Kesal, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji dalında “Şizofreni ve Psikoz Hastalarının Rehabilitasyon ve Readaptasyon Süreçlerinde Türkiye’de ve Dünya’da Gerçekleştirilen Model Örnekleri” tezi ile Yüksek Lisans (Master) Eğitimini bitirdi. 2002 yılının ilk yarı döneminde Yön FM’de hazırlayıp sunduğu “Mahalle Meydanı” isimli program sırasında sıkça gündeme getirilen ve çözüm aranan arazi-tapu sorununu çözmek için bir araya gelenlerle Tapu Alma Girişimi’ni kurdu. Dr.Ercan Kesal Tapu Alma Girişimi’nin başkanlığını yürütüyor. Program daha sonra “Söyle İstanbul” ve “Siyaset Saati” adıyla dinleyicileriyle buluşmaya devam etti. Dr. Ercan Kesal halen TC Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı Doktora Programına devam etmektedir. Kesal’ın Sinema Merakı: Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak filmiyle oyunculuğa adım attı. 27 Bir Zamanlar Anadolu’da filminde Ebru ve Nuri Bilge Ceylan’la birlikte yazdığı senaryo; 2011 yılında Asia Pacific Screen Ödülleri’nde “En İyi Senaryo” dalında ödüle aday gösterildi Filmografi Ben O Değilim : Tayfun Pirselimoğlu - 2013 Hükümet Kadın 2 : Sermiyan Midyat - 2013 Ben de Özledim : Onur Ünlü - 2013 Sen Aydınlatırsın Geceyi : Onur Ünlü - 2013 Yozgat Blues : Mahmut Fazıl Coşkun - 2013 Hükümet Kadın : Sermiyan Midyat - 2012 Küf : Ali Aydın - 2012 Bir Zamanlar Anadolu’da : Nuri Bilge Ceylan - 2011 Albatrosun Yolculuğu : Cengis Temuçin Asiltürk - 2010 Vavien : Yağmur Taylan\Durul Taylan - 2009 Üç Maymun : Nuri Bilge Ceylan : 2008 Uzak : Nuri Bilge Ceylan – 2002 Ödülleri: 20. Altın Koza Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu, Yozgat Blues Slovakya Art Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu, Küf 32. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu, Yozgat Blues 44. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri, 2011, En iyi yardımcı erkek oyuncu performansı, Bir Zamanlar Anadolu’da 44. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri, 2011, Mahmut Tali Öngören en iyi senaryo, Bir Zamanlar Anadolu’da 1. Yeşilçam Film Akademisi ödülleri, 2011, En iyi senaryo, Bir Zamanlar Anadolu’da 14. Sadri Alışık Ödülleri, 2009, En iyi yardımcı erkek oyuncu, Üç Maymun 2009 Yeşilçam Ödülleri, 2009, En iyi senaryo, Üç Maymun.