Kosova`da Seçimler Üzerine Batı Balkanlar Açısından

advertisement
Aylık süreli yayın, yıl 4 sayı 12.
Kosova`da Seçimler Üzerine
Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış
Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet
2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme
Bize Güçlü Bir Lider Lazım
Ercan Kesal “Ne Alakası Var Baba”
2
paradigma - temmuz 2014
Kosova`da Seçimler Üzerine............................................................................................4
“Demokrasi bir oyun değildir; yönetim şeklidir. Yönetim şekli oyuna dönüşürse,
halkın siyasi arenada seyrettiği başarısız bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Biz, bizi
yönetmeyi amaçlayan adayların sahneledikleri oyunu mu seyretmekteyiz? O zaman
perdeler açılsın!” Esin Muzbeg Kosova’da gerçekleşen seçimleri değerlendirdi. Sayfa
4’te…
Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış..............................................................8
Avrupa coğrafyasında “kara delik” misali kalan Batı Balkanlar’ın Avrupa entegrasyon
süreçlerindeki önemli gelişmeleri Dr. Erhan Türbedar 8’inci sayfada inceliyor.
Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet......................................................................10
Kosova’da dizi izleme şekillerine yönelik çalışmalar yapan Hacettepe Ü. İletişim F.
Öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Emek Çaylı ile röportaj 10’uncu sayfada.
2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme
................................18
Kosova’nın ekonomik parametrelerini içeren bir değerlendirmeyi Özay Pinduk
gerçekleştirdi. Sayfa 18’de.
Bize Güçlü Bir Lider Lazım........................................................................................................21
Lider’lik konusuna eleştirel bir yaklaşım sergileyen “Bize Güçlü Bir Lider Lazım”
analizi 21’inci sayfada.
Ercan Kesal “Ne Alakası Var Baba”.........................................................................................26
Kitap tanıtımı bölümünün konuğu, Peri Gazozu kitabıyla Ercan Kesal. 26’ıncı sayfada
İçindekiler
paradigma - temmuz 2014 3
Paradigma’dan
P
aradigma’nın yeni sayısı ile birlikteyiz.
Bilindiği üzere, Kosova’da kısa süre içerisinde yerel ve genel seçimler art arda
düzenlendi. Seçim dönemleri reel-politiğin
arka plana itildiği, vaatler ve hayallerin ön
plana çıktığı dönemlerdir. Dergimizde seçim
sonuçlarını da içeren ve seçim dönemini inceleyen bir değerlendirmeye yer verdik.
Öte yandan 2013 yılı genel olarak Batı Balkanlar
açısından nasıl geçti ve 2014’teki yansımalarını
içeren bir yazı ile ekonomi parametrelerini içeren
ayrı bir analiz yer almakta.
Gündelik hayatımızda çok sık karşılaştığımız “Lider” tanımını eleştirel bir yaklaşımla incelediğimiz
analizde Kosova’da lider olmaya çalışanlarla
bölgemizdeki liderlik hallerini inceledik.
Türk dizilerinin Kosova’da izlenmesini seyirciyi
temel alarak inceleyen Hacettepe Üniversitesi
İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd.Doç.
Dr. Emek Çaylı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi,
bu alana farklı bir paradigmadan bakmanızı
sağlayacak nitelikte.
Kitap tanıtımı bölümümüzde ise hem tıp doktoru, hem yazar, hem senarist hem de sinema oyuncusu olan çok yönlü bir aydın Ercan Kesal’ın Peri
Gazozu adlı kitabını inceledik.
Dergimizin bu sayısını sizlere sunarken ayrıca
bir duyuru da yapmak istiyoruz. Dergiciliğe
daha uygun olarak gördüğümüz bir format ile
Paradigma’nın yayın hayatına devam edeceğiz.
Bundan böyle dergimiz üç ayda bir yayınlanacak,
100 sayfanın üzerinde olacak ve her sayıda belirli
bir konuya odaklanacaktır. Seçilecek konuyla ilgili olarak hem röportaj, hem yeni gelişmeler hem
de daha analitik bir dille kaleme alınmış makaleler yer alacaktır.
Basın, eğitim, gençlik, mimari, bilim, edebiyat,
sağlık, dernekler, sinema gibi farklı konulara
eğilecek olan dergide konunun uzmanı yazarlara
yer verilecek, gelişmeler derlenecektir.
Eylül ayının son günlerinde çıkacak olan Paradigma Sonbahar sayısı “Eğitim” konusunu işleyecek.
İlkokul, lise ve üniversite eğitimi konularında
kapsamlı bir çalışma yapacak olan dergimiz
konuyla ilgili analiz ve makalelerini bize sunmak
isteyenlere de çağrıda bulunuyor. Eğitim temalı
Paradigma Sonbahar sayısında yer almak isteyen
yazarların 1 Eylül tarihine kadar yazılarını bize
ulaştırmalarını bekliyoruz.
Ayrıca Ağustos ayı içerisinde genel seçim döneminde Kosova basınında yayınlanan haberler
üzerinden yaptığımız içerik analizi çalışmamızı
yayınlayacağız.
Paradigma’nın yeni formatında
dileğiyle, iyi okumalar dilerim.
Bengi
buluşmak
Muzbeg
Paradigma
Paradigma Research Center`in süreli yayınıdır.
Yayın hakları Paradigma RC`ya aittir.
Genel Yayın Yönetmeni:
Bengi Muzbeg
Editörler:
Dr. Erhan Türbedar
Esin Muzbeg
Haber & Röportaj:
Mediha Yarımhoroz
Enis Tabak
Mizanpaj:
Hüsamedin Luma
Hesap no: BKT Pejton Şubesi 1901447372031126
Yıl 4, sayı 12; Temmuz 2014
Adres: Shpend Berisha 11 Prizren\Kosova
Tel: +377 44 201 497 Faks: +381 29 623 112
[email protected]
www.paradigmarc.org
Yayına hazırlanış tarihi: 02.07.2014
Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma`nın
resmi görüşü değildir. Kaynak gösterilerek alıntı
yapılabilir. Paradigma © 2014
4
paradigma - temmuz 2014
Kosova’da Seçimler Üzerine
Demokrasi bir oyun değildir; yönetim şeklidir. Yönetim şekli oyuna dönüşürse, halkın siyasi arenada seyrettiği başarısız bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Biz, bizi yönetmeyi amaçlayan
adayların sahneledikleri oyunu mu seyretmekteyiz? O zaman perdeler açılsın!
Esin Muzbeg
BİRİNCİ PERDE: ERKEN SEÇİME GİDİLİYOR!
8 Haziran 2014 tarihinde düzenlenen erken seçime
yaklaşık 3 yıl kadar gecikmeli gidildi. Parlamentonun
feshedilmesiyle alelacele yapılan seçimlerin neden erken seçim olduğu ve neden erken seçime gecikildiğini
hatırlayalım.
Siyasi Partilerin Rafa Kaldırdığı Anlaşma
Erken seçime gidilme konusundaki birinci husus 2011
yılından itibaren büyük siyasi partilerin vardığı bir
anlaşma idi. Siyasi partiler, 2011 yılında cumhurbaşkanını
seçme krizi çıkınca, bir an önce seçim reformu ve anayasa değişikliği yapma ve akabinde 6 ay içinde erken
seçime gitme kararı almıştı. Bu karar Batılı diplomatlar
tarafından da desteklenmiş hatta seçim reformu ve akabinde yapılacak seçim 2010 yılındaki parlamenter seçimlerin gayri meşru havasını değiştireceğine dair beklentiler yüksekti. Ancak seçim reformu için başta azınlıklara
ayrılan yedek kontanjanlar olmak üzere, seçim bölgeleri
ve diğer konularda siyasi partilerin uzlaşmaya varması
gerekiyordu. Anayasa değişiklikleri için oluşturulan
komisyonun çalışmaları beklendiğinden ağır gitti. 2014
yılının başında tekrar gündeme alınan seçim reformunun olamayacağı anlaşılınca erken seçime gidilme kararı
alındı.
PDK’da bölünmeler
Başbakan Hashim Thaçi’nin yönettiği Kosova Demokratik
Partisi – PDK içindeki bölünmeler ve bazı milletvekillerinin parti disiplinini bozup genel merkezin talepleri dışında
oy kullanması hükümeti iktidarda olmasına rağmen,
azınlık hükümeti haline getirdi. Ancak muhalefet de bir
türlü ortak hareket edemeyip hükümeti deviremedi. PDK
yönetimi, kendinden kopan grupların başka bir parti ile
birleşmeden veya iyice teşkilatlanmadan seçime gitme
konusunda bir niyet gösterdi. PDK hükümetini baştan
beri ‘oy hırsızlığıyla gasp edilmiş iktidar’ olarak gören
muhalefet erken seçime gidilme iradesini destekledi.
Vetevendosje Hareketi hükümetin düşürülmesi suretiyle
erken seçime gitmeyi talep etmesine rağmen, PDK’nın
diğer partilerle oynadığı oyun, sahnelendi. Erken seçime
gidildi; ancak hükümete güvensizlik oylamasıyla değil,
parlamentonun feshi yoluyla...
Silahlı Kuvvetlerin Kurulamaması Ve Azınlık Sorunu
Üçüncü bir gerekçe olarak da Kosova Silahlı Kuvvetlerinin kurulamaması olarak değerlendirilebilir. Başbakan
Hashim Thaçi, seçim startı verince ön plana attığı
konulardan biri silahlı kuvvetlerin kurulması idi. Ancak Kosova’nın silahlı kuvvetlerinin kurulması öncelikle bağımsızlık planını çizen Ahtisari Planına aykırı idi.
Fakat denetimli bağımsızlık sürecinden çıkan Kosova
halkının en yüksek iradesinin Parlamento tarafından
temsil edildiği için Parlamentonun alacağı bir kararla
Silahlı Kuvvetlerin kurulabileceği düşünülüyordu. Ancak bunun için ikinci bir engeli azınlıklar aslında Sırp
vekiller oluşturuyordu. Çünkü Kosova Anayasasına göre
azınlıkları ilgilendiren ve hayati önem taşıyan bir konu
gündeme geldiği zaman, parlamentodaki azınlıkların
da üçte iki (2/3) çoğunluğunun oyu gerekmekteyid.
Sırp olmayan azınlıklar bu konuda silahlı kuvvetlerin
kurulmasına destek vereceğini açıklamasına rağmen
Sırp vekiller karşı çıktı. Ve Parlamento Kosova Silahlı
Kuvvetlerinin kurulması için yeterli desteği bulamadı.
Başbakan Hashim Thaçi, bu desteği bulamayınca Kosova Silahlı Kuvvetlerini kuramayan bir Parlamentonun
görevini yapamadığını ileri sürerek, Parlamentonun feshi
için bir inisiyatif başlattı. Ve bu konuda anamuhalefet partisi Kosova Demokratik Birliği LDK ile anlaştı. LDK’nın da
desteğini alan PDK, Meclisi feshetmek suretiyle seçime
gitme sürecini garantilemiş oldu.
Parlamentonun Feshi mi Hükümetin Düşürülmesi mi?
İktidar ve muhalefet uzun zaman seçime gitmek için
parlamentonun feshi ile hükümetin düşürülmesi konusunda bir ikilem yaşadı. İktidardaki PDK’da bölünmelerin
ortaya çıkması üzerine, iktidar çoğunluğu kaybetti. Ancak Kosova’nın Geleceği için İttfak AAK’nin hükümeti
düşürme girişimine başta Vetevendosje Hareketi olmak üzere muhalefet destek vermedi. Vetevendosje
ise destek vermemeyi bu hükümetin 2011 yılında
düşürülmesi gerektiği teziyle savundu. Kendileri 2011
yılında hükümeti düşürme konusunda destek isterken,
bulamadıklarını dile getirdiler. Dolayısıyla muhalefet
2011 yılında olduğu gibi 2014 yılında da hükümeti
düşürme konusunda biraraya gelemedi.
Bu durum en çok hükümetin işine yaradı. Çünkü seçim
sürecinde Parlamento faal değilken, hükümet kendi
imkanlarını seçim malzemesi yapma konusunda kendini
oldukça özgür hissetti.
Özetle söyleyecek olursak, Vetevendosje Hareketi, PDK
iktidarına en sert muhalifeti yürütmesine rağmen, AAK
tarafından hükümete karşı güvensizlik oylaması gündeme gelince hareketi siyasi bulup destek vermedi.
LDK, siyasi liderlerin 2011 yılında uzlaştığı anlaşmanın
uygulanmasını isteyip erken seçimi gündeme getirdiği
zaman başta AAK olmak üzere yeterli desteği bulamadı.
AAK’nin son dönemde başlattığı güvensizlik oylama
girişimi ise başta Vetevendosje olmak üzere destek
bulamadı. Hükümet aslında PDK’daki kopmalar nedeniyle çoğunluk desteğine sahip olmamasına rağmen, muhalefetin de birlik olamaması nedeniyle iktidarda kaldı.
Erken seçime gidilme konusunda uzlaşmaya varılınca,
yöntem üzerine tartışmalar başladı. Thaçi, parlmentonun feshedilmesini önerdi. Muhalefetten aykırı sesler
çıksa bile, uzlaşmaya varılamadı. Sırf bir an önce seçime
gitmek için partiler parlamentonun feshi konusuda
irade gösterdi.
Kosova parlamentosu 7 Mayıs Çarşamba günü yapılan
oylama sonucu 90 EVET oy ile feshedildi.
İKİNCİ PERDE: DİKKAT SEÇİM VAR!
Kosova Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga, siyasi parti
temsilcileri ve Merkez Seçim Komisyonu ile yaptığı
istişarelerin ardından erken parlamenter seçimlerin 8
Haziran 2014 tarihinde yapılacağını ilan etti. Jahjaga
ayrıca, siyasilere seçimlerin adil ve seçim kampanya sürecinin onurlu geçmesi için çağrıda bulundu. Uluslararası
gözlemcicleri de Kosova’ya davet etti.
Resmi ve Resmi Olmayan Kampanyalar
Hükümet, aslında hükümetteki ana iktidar Kosova
Demokratik Partisi, 2013 yılının Kasım ayında düzenlenen yerel seçimin ardından genel seçim söylemlerine
hazırlanmaya başladı. Önce memura zam vaadi, akabinde
de ekonomik kalkınma için farklı kaynak arayışlarına
ilişkin söylemleri seçim kampanyasının ana temasını
oluşturdu. Muhalefet partileri, devletin kaynaklarının
parti propagandası için kullanılmaması gerektiği konusunda eleştirilerini dile getirse de hükümet, gerek
paradigma - temmuz 2014 5
özelleştirmelerden işçilere dağıtılan payların bu döneme
denk getirilmesi, gerekse yurtdışında çeşitli banka
ve fonlarda değerlendirilen özelleştirme ve emeklilik fonu kaynaklarının, istihdam ve kalkınma fonu için
kullanılmasının istenmesi söylemlerine devam etti.
Hükümet temel söylemini “Yeni Misyon” olarak
adlandırdığı ekonomik atılımla tanımlıyor. Bugüne kadar bağımsızlığın ilanı, Sırbistanla müzakereler gibi
ağır konuların halledildiği temalarını işleyen PDK, şimdi
de ekonomik kalkınma için adımların atılmasına sıra
geldiğini dile getirdi.
Muhalefet partileri ise hükümetin bu temel söylemlerini
çürütmeye odaklanmış ve PDK’nın aslında yolsuzluklar hükümeti olduğunu dillendirmeye çalışmıştı. Ancak
kampanyaların yaklaşması ile tüm söylemler birbirine
benzemeye başladı. Ana muhalefet partisi LDK, mevcut
gidişattan dönüş motosunu kullandı. AAK, “Yeni Misyon”
yerine “Yeni Yön” demeyi tercih etti. Vetevendosje ise
gidişatın kötülüğünü somut sloganlarla dile getirmeye
çalıştı.
Azınlıklar...
Bu seçimde en önemli konulardan birini de azınlık
veya Kosova tabiriyle topluluk partilerinin durumu da
oluşturdu. Kosova anayasasına göre etnik topluluklar için
20 kontenjanın korunmasına rağmen yedek sandalyelerin kullanımı bu seçimden itibaren kaldırıldı. Dolayısıyla
siyasi partilerin aldıkları oylar kontenjandaki sandalyeler
için de sayılacak. Bu durumda Türk topluluğunun sadece
2 milletvekili ile temsil edileceği kesinleşmişti.
Kısaca etnik topluluk partilerine değinecek olursak, Türk
topluluğu Mahir Yağcılar liderliğindeki Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) ve Arif Bütüç’ün Kosova Türk Adalet Partisi (KTAP) arasında bir seçim yaptı. KDTP’nin almış
6
paradigma - temmuz 2014
olduğu oyların üçte birini (1/3) KTAP’nin alması durumunda 2 Türk kontenjanı iki parti arasında paylaşılacaktı.
Ancak Kosova Türk toplumu bölünmeye karşı oy kullandı
ve her iki milletvekili de Kosova Türklerinin ana akım partisi olan KDTP’de kaldı.
Bu sisteme göre diğer azınlıkların da ayrılan kontenjan
kadar milletvekili çıkarması bekleniyor. Boşnaklar 4,
Goralılar 1 ve Roman toplulukları 3 olmak üzere toplam
10; Sırplar için de 10 kontenjanın kullanımı öngörüldüğü
üzere gerçekleşti.
İkinci Perdenin Sahneye Konuşu
8 Haziran Parlamento seçiminde toplam 30 siyasi oluşum
yarıştı. Bunlardan 18 siyasi parti, 7 vatandaşlık inisiyatifi,
4 koalisyon ve 1 bağımsız aday. 1 Milyon 782 bin 454
Kosova vatandaşının oy kullanma hakkı vardı. Bunun sadece 734 bin 216’sı oy kullandı. Nüfusu 1.8 Milyon olan
Kosova’nın 1.7 Milyon seçmene sahip olması ilk bakışta
garip karşılanıyor. Üstelik Merkez Seçim Komisyonu,
‘mümkün olduğunca’ ölen ve vatandaşlıktan çıkan kişileri
seçmen listesinden çıkardığını
açıklamıştı. Ancak nüfusa diasporadaki Kosova vatandaşlarının
kaydedilmediği hesaba katılırsa
bu rakam hem kısmen dengelenir
hem de %41,5 olan seçime katılım
oranı artar. Ancak resmi rakamlarda bir değişiklik olmaz.
Seçim Sonuçları
VAKAT Koalisyonu
azınlıklar için ayrılan garanti 20 sandalye ile temsil ediliyorlar.
Türk Toplumu Açısından Seçim
Türk topluluğu Kosova’daki bu seçimlere iki siyasi parti ile
yarışa girmişti. Türk toplumunun ana akım temsilcisi olan
Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP), garanti edilmiş
sandalyelerin ikisini de elde etti. KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar, “Bu başarı sadece Kosova Demokratik Türk
Partisinin başarısı değil toplumsal bir başarıdır. Güçlü bir
KDTP, güçlü bir topluma eşdeğerdir. Bu zaferle gücümüze
güç, birliğimize birlik kattık. Toplum olarak seçim sonuçları
neticesinde bölünmeye dur diyerek, tek çatı altında toplumsal çıkarımızı korumayı seçtiğimiz açık bir şekilde
görülmektedir. Bu da toplum olarak birlik ve beraberliği ne
denli istediğimizi açıkça göstermektedir” diye açıklamada
bulundu. Yağcılar, yayınladığı mesajında küskünlere de
çağrıda bulunarak, “Kosova Demokratik Türk Partisi çatısı
Türk toplumunun gerçek adresidir. Kapılarımız herkese
- PDK,
- Nisma
222.181
184.596
99.397
69.793
38.199
37.681
7.424
6.476
5.973
%
30.38
25.24
13.59
9.54
5.22
5,15
1.02
0,89
0,82
SANDALYE
37
30
16
11
9
6
2
2
1
Merkez Seçim Komisyonu göreli
Progresivna Demokratska Stranka
uzun bir sürenin ardından 26 Haziran 2014 tarihinde nihai sonuçları
3.335
0.46
1
açıkladı. Beklendiği üzere gayrires2.837
0.39
1
Nova Demokratska Stranka
mi sonuçlarda büyük değişiklikler
1960
0.27
1
olmadan mevcut başbakanın
1.583
0.22
1
liderliğindeki Kosova DemokraGora
için
Koalisyon
1193
0,16
1
tik Partisi PDK, yarışı birinci parti
645
0,09
1
olarak bitirdi. Parlamentoya azınlık
kontenjanından giren partilerin haricinde Kosova Demokratik Birliği
LDK, Vetevendosje Hareketi VV, Kosova’nın Geleceği için açıktır. Türk Toplumunun çıkarlarının korunması adına
İttifak AAK, Kosova için Başlangıç - Nisma partileri girdi. görev almak isteyen herkes geleceğimizin bir parçası olaMevcut Başbakan Yardımcısı Behgjet Pacolli’nin Yeni Ko- bilir” dedi.
sova İttifakı AKR ise % 5 olan barajı geçemedi.
Partilerin aldıkları oylar ve Parlamentoda sandalye Kosova Türk Adalet Partisi (KTAP)’nin yerel seçimlere ordağılımı şöyle:
anla oldukça düşük oy alması, Türk seçmeninin birlik ve
Kosova’daki etnik azınlık partileri ise bu yıl yedek san- beraberlik istediğini bir kez daha ortaya koydu. Birlik ve
dalyeler kullanılamadığı için daha düşük bir temsiliyete beraberlik için ise KDTP, kapılarını açmaya hazır olduğu
sahip oldu. 120 sandalyelik Kosova Parlamentosunda, mesajını verdi. En azından genel başkanın seçim sonrası
açıklamalarının satır aralarında yer alanlar kapıların
küskünlere açılmaya ve birlik ile beraberliği destekleyenlerin teşvik edilmeye hazır olunduğu okunabilir. Ancak
daha önce de küskünlerin KDTP çatısı altına davet edildiği
ve daha sonra yine bölünmelerin olduğu gözönünde bulundurulursa, kapıyı açmanın ötesinde politika yapma
fırsatlarının, muhalefet yapma fırsatlarının da gözden
geçirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Kosova’nın nasıl
bir seçim reformu ve anayasa değişikliğine ihtiyacı varsa,
Türk toplumunun da kısır döngü politikadan kurtulması
için bir reforma ihtiyacı var.
ÜÇÜNCÜ PERDE: HÜKÜMETİ KİM KURACAK!
PDK seçimden birinci parti olarak çıktı çıkmasına ancak
hazırladığı oyunu sahneye koyamadan muhalefet oyunu
bozma girişiminde bulundu.
Başbakan Hashim Thaçi daha ilk sonuçlar gelir gelmez
PDK’nın zaferini ilan etti. Thaçi, bağımsızlık nihai bir hedef
değil, bir başlangıçtı diye konuşarak, Yeni Misyon ile yola
devam edeceklerini ifade etti.
Öte yandan seçim sonuçları henüz resmileşmeden,
PDK ile koalisyon ortağı olmayacaklarını ifade eden muhalefet partileri birlik kurma girişiminde bulundu. Önce
Kosova Demokratik Birliği LDK ve Vetevendosje liderleri
İsa Mustafa ve Albin Kurti biraraya geldi ve PDK ile koalisyon ortağı olmayacaklarını dile getirdiler. Ardından da
diğer muhalif partileri biraraya geldi ve AAK lideri Ramush
Haradinaj’ın Başbakanlığında bir hükümet kurma konusunda anlaştıklarını açıkladı. Vetevendosje anlaşmanın bir
parçası olmamakla birlikte, dışardan destek verebileceği
sinyalini iletti. Böylece LDK, AAK ve NISMA ortak açıklama
yaparak, AAK lideri Ramush Haradinaj’ın Başbakan,
LDK lideri İsa Mustafa’nın Meclis Başkanı akabinde de
Cumhurbaşkanı, NISMA lideri Fatmir Limaj’ın da Başbakan
Yardımcısı olması konusunda uzlaştıklarını bildirdiler.
Bu anlaşma PDK’da bir şok etkisi yarattı. Siyaset bilimcilerin bir kısmı anlaşmanın anayasaya aykırı olduğunu dile getirdi. Bir kısmı ise 61 oyu bulan herkes hükümeti kurar ve
bu demokratik bir haktır bağlamında yorumladı.
Vetevendosje’nın koalisyonun bir parçası olmamakla
birlikte dışardan destek vermek için iki ön şart sunduğu
öne sürülüyor. Biri Sırbistan ile müzakerelerin sona erdirilmesi; ikincisi ise özelleştirme sürecinin durdurulması.
Vetevendosje ile tutumların yakınlaştırılması ve bu
konuların yeniden gözden geçirilmesi konusunda bir
uzlaşma ortamının yakalanması hedefleniyor. Veteven-
paradigma - temmuz 2014 7
dosje ile diğer muhalefet bloğu adeta bir mekik diplomasisi yürüttü. Bu satırların yazıldığı dönemde Vetevendosje
ile muhalefet bloğu arasında uzlaşmaya yakın sinyaller
alınmakta idi.
Vetevendosje’nin ilk sert tavrı Kosova’daki uluslararası
diplomatik çevreleri de ayaklandırmıştı. Sırbistan ile
ilişkilerin normalleştirilmesi ve özelleştirme süreci Avrupa
Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin destek ve teşvik
ettiği temel konuların başında geliyor. Batılı diplomatlar
Vetevendosje liderleri ile yaptıkları toplantılarda bu sürecin zarar görmeyeceğine ilişkin tatminkâr cevaplar aldığı
izlenimi verdi.
Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga’nın ise hükümeti kurma
görevini en çok alan partiye mi yoksa hükümeti kurmak
için yeterli sayıyı bulacak olan koalisyona mı vermesi
gerektiği konusunu Anayasa Mahkemesine sorması
ortamı iyice bulanıklaştırdı.
KAPANIŞ
Kosova’nın önünde 3 seçenek duruyor!
1.
Hükümeti kurma görevinin PDK’ya verilmesi
halinde, PDK tüm azınlıkları içine alan ve diğer partilerden
en az 4 milletvekili devşirerek zayıf bir hükümet kurabilir.
2.
Hükümeti kurma görevinin muhalefete verilmesi
halinde ise LDK, AAK ve NİSMA koalisyonunda ve Vetevendosje desteğinde bir hükümet kurulabilir. Azınlıkların
da bir kısmından destek alınır. Ancak Vetevendosje’nin
dayatmaları ve partiler arası uyumsuzluklar nedeniyle
gene zayıf bir hükümet kurulabilir.
3.
Partiler sistemi bloke edip tekrar seçime gidebilir.
Aslında Kosova 2010 yılında yaşanan bir kısır döngüye
tekrar girmiş durumda. Hem seçim sistemi hem de Anayasa değişikliği gerçekleşmediği sürece bu siyasi dengeler
zayıf ve istikrarsız hükümetlerin doğmasına neden olacak.
Bu bağlamda düşündüğümüz zaman Kosova’nın önünde
aslında iki seçenek duruyor.
1.
Zayıf bir hükümet
2.
Erken seçim
Seçim ve Anayasa reformu ciddiye alınmadığı sürece
bu kısır döngü devam edecek. Çünkü erken seçimin de
buna benzer bir sonuç doğurma ihtimali çok yüksek.
8
paradigma - temmuz 2014
Batı Balkanlar Açısından 2013 Yılına Kısa Bir Bakış
2013 yılında Arnavutluk’ta da bir ilk yaşandı. Boykot
kültürüne dayalı oldukça çekişmeli iktidar-muhalefet
AB’ye bütünleşme süreci ve bölgesel işbirliği ilişkisine sahip olan bu ülkede, AB’ye üyelik sürecinin
bakımından 2013 yılı Batı Balkan ülkeleri için başarılı hızlandırılması maksadıyla iktidar ilk defa muhalefeti
bir yıl olarak değerlendirilebilir. Daha önceki yıllarda işbirliğine davet etmiş bulunuyor.
bölgesel işbirliği alanında yaşanan gecikmeler, Batı
Balkanlar’da iyi komşuluk ilişkilerinin gelişimini olum- Geçen yılda Batı Balkanlar’da yaşanan bazı
suz etkiliyordu. Günümüzde ise bölge ülkeleri, ortak gelişmelere halkın verdiği tepkiler, bölge ülkelerçıkarların belirlenmesi doğrultusunda gittikçe artan indeki vatandaşların sorunlar ve düşmanlıklardan
oranda çaba harcıyor olmakla dikkat çekiyor. 25 Ekim yorulduğunu; güvenlik, refah ve Avrupa ile Atlantik
2013’te bakanlar düzeyinde
kurumlara
hızlandırılmış
kabul edilen “Yenilik için Batı
üyeliği sağlayacak olan siBalkan Bölgesel Araştırma
Belgrad ile Priştine’nin, aralarındaki yaset tarzını kabul etmeye
ve Geliştirme Strateji”, AB’ye
hazır olduğunu göstermiştir.
ilişkilileri
normalleştirme
yönünde
üyelik yolunda bölge ülBu yöndeki tespit, başlı
sarf ettikleri çabalar ve elde etkelerinin işbirliklerini daha
başına bölgenin geleceği
fazla derinleştirmeye istekli
hakkında daha iyimser olatikleri sonuçlar, bölgede yaşanan
olduğuna da işaret ediyor.
bilmeyi mümkün kılıyor.
değişimin iyi bir örneğidir. Yaklaşık
Dr. Erhan Türbedar
iki yıl önce Belgrad ile Priştine’nin
2013
yılında
yaşanan
Batı Balkan ülkelerinin
bazı
gelişmeler
Batı
Brüksel’de el sıkışacağını tahayyül
AB’ye bütünleşme süreci
Balkanlar’da
büyük
bakımından da 2013 yılı
etmek bile zordu.
değişimin
yaşandığını,
önemli bir kırılma noktası
bölgedeki sorunların ololarak hatırlanacaktır. Son
gun ve sorumlu bir şekilde çözülmeye başladığını yıllarda AB’nin finansal ve ekonomik krizle çok fagösterdi. Özellikle Belgrad ile Priştine’nin, aralarındaki zla meşgul olduğu, bunun ise AB vatandaşlarını ve
ilişkilileri normalleştirme yönünde sarf ettikleri ça- yöneticilerini, Birliğin genişlemesi hususunda daha
balar ve elde ettikleri
ihtiyatlı olmaya sevk
sonuçlar,
bölgede
ettiği doğrudur. Buna
yaşanan değişimin iyi
rağmen 2013 yılında bölbir örneğidir. Yaklaşık
genin AB’ye bütünleşme
iki yıl önce Belgrad ile
sürecinde
önemli
Priştine’nin Brüksel’de
adımlar atıldı. 1 Temmuz
el sıkışacağını tahayyül
2013’te
Hırvatistan’ın
etmek
bile
zordu.
AB üyeliğine alınmış
Bugün ise bir araya
olması dışında, Karadağ
gelerek
diyaloglarını
AB ile müzakere süregeliştirdikleri ve kimi
cinde
önemli
mekonularda çözüm üretsafeler
katetmiş,
tikleri için her iki taraf
Sırbistan’la ise Ocak
övgüyü hak ediyor.
2014’te üyelik müzakSırbistan ile Kosova yetkililerinin son zamanlarda erelerinin başlatılması kararlaştırılmış, 2014’te hem
sergilediği tutum, başarıya imza atmaya hazır olan Karadağ hem de Sırbistan’ın AB’ye üyelik süreçlerini
güvenilir ortaklar var olduğu sürece bölgenin geri hızlandırmaları bekleniyor.
kalan sorunlarını, örneğin Makedonya ile Yunanistan
arasındaki isim sorununu da çözmenin mümkün 5 AB üyesi ülke Kosova’nın bağımsızlığını tanımamış
olabileceğini gösterdi.
olmasına rağmen, 2013’te Brüksel ile Priştine
paradigma - temmuz 2014 9
arasında İstikrar ve Katılım Anlaşması müzakereleri gerçekleşmeyeceği henüz net değildir. NATO
de başlatılmış, böylece Kosova da AB’ye üyelik süre- Balkanlar’da demokrasi ve istikrarın daha fazla kök
cinde önemli resmi adımı atmıştır.
salmasına katkı sağlayan bir ittifaktır. Bu nedenle,
İngiltere’deki zirvede en azından Karadağ’ın NATO
16 Ekim 2013’te Avrupa Komisyonu tarafından üyeliğine kabul edilmesi ümit ediliyor.
yayımlanan son ilerleme raporları da, nerdeyse tüm
bölge ülkelerinin AB’ye üyelik yolunda önemli adımlar İkili ilişkilerdeki düzelme ve NATO ile AB’ye bütünleşme
attığına ışık tutuyor. Gelinen noktada bölgenin süreçleri, Batı Balkanlar’da bölgesel işbirliğinin
tamamı AB ile bütünleşme
daha fazla geliştirilmesi
sürecine
dahil
olmuş,
bakımından da önemAB üyeliği sadece kazanımlar
bölgedeki tüm yöneticiler ise
lidir. Başarılı bir bölgesel
AB üyeliğini alternatifi olmaişbirliği, ilgili bölgedeki akelde etmek değil, yükümlülükleri
yan tek seçenek olarak kabul
törlerin tamamının işbirliği
paylaşmak anlamına da geliyor.
etmiş gözüküyor.
girişimlerine
katılımını
Bu nedenle bölge ülkeleri AB
gerektirir. Belgrad ile
Elbette,
AB’ye
katılım
üyeliği için iyi hazırlanmış olması Priştine arasındaki diyalog
bir hediye olmayacak ve
ise, 2013’te Kosova’nın
gerekiyor.
gerçekleşecek olan reformBalkanlar’daki
bölgelara bağlı kalacaktır. Diğer
sel işbirliği girişimlerine
taraftan AB üyeliği sadece kazanımlar elde etmek katılımını artırmıştır. Şöyle ki Kosova Bölgesel İşbirliği
değil, yükümlülükleri paylaşmak anlamına da geli- Konseyi’nin (RCC) katılımcıları arasına dâhil edildi.
yor. Bu nedenle bölge ülkeleri AB üyeliği için iyi Yakın bir gelecekte ise Kosova’nın Güneydoğu Avruhazırlanmış olması gerekiyor. Nitekim geçmişten pa İşbirliği Süreci (SEECP), Bölgesel Kamu İdaresi Okuçıkartılan derslerden hareketle, Brüksel, en zor lu (RESPA), Göç, İltica ve Mülteciler Bölgesel Girişimi
konuları en başta müzakereye açmak kaydıyla üyelik
kurallarını zorlaştırmış bulunuyor. Yine de, bölge ülkelerinin AB üyeliğine bağlılığı ve bu yolda elde edecekleri sonuçlar, Birliğe gelecekteki üyeliklerinin en
güçlü güvencesi olacaktır.
“Avrupa ve Atlantik kurumlara bütünleşme” ifadesinden okunabildiği gibi, AB ile NATO’ya üyelik birbiriyle bağlantılı konulardır. Teknik olarak bir ülke NATO
dışında kalarak da AB üyesi olabiliyor, ancak siyasi
yönden AB üyelerinin NATO’ya katılımları da arzu
ediliyor. 2014’te İngiltere yeni NATO zirvesine ev
sahipliği yapacak. Bu zirvede nelerin yaşanacağı ve
NATO genişlemesinde yeni dalganın gerçekleşip
(MARRI) ile Güvenlik İşbirliği Merkezi - RACVIAC’ın
toplantılarına katılmaya başlaması da bekleniyor.
21 Kasım 2013’te Güneydoğu Avrupa Yatırım
Komitesi’nin
(SEEIC)
bakanlar
düzeyindeki
toplantısında “Güneydoğu Avrupa 2020 Stratejisi:
Avrupa Perspektifinde İş İmkânları ve Refah” isimli
belgenin kabul edildiğinin altı çizilmelidir. Bu belgeyle Batı Balkanlar’daki bölgesel işbirliğinde yeni bir
sayfanın açması bekleniyor. Güneydoğu Avrupa 2020
Stratejisi’nde belirtilen tedbirlerin uygulanmasıyla
Batı Balkanlar’ın ekonomik kalkınmasına yönelik
önemli katkıların sağlanacağına inanılıyor.
10 paradigma - temmuz 2014
Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yar.Doç.Dr. Emek Çaylı ile söyleşi....
Dizi İzleme Şekillerimize Yönelik Bir Sohbet
Emek, Kosova’da Türk dizileri üzerine bir çalışma yürütüyor. Akşama doğru yağmur bastırsa da, biz
güneşli bir Prizren öğleninde sohbete daldık. Konu temelde Türk dizileri idi. Ama bu konuya daha geniş bir
pencereden bakmaya çalıştık.
Esin Muzbeg – Gökşen Uysal
Biz yıllardır hep Kosova’dan Türkiye’ye bakıyoruz.
Türkiye’yi bir şekilde tanımlamaya, algılamaya, ve
konumlandırmaya çalışıyoruz. Türkiye’den Kosova’ya
baktığınız zaman siz ne görüyorsunuz? Buradaki gerek
Türk toplumu gerekse diğer etnik toplulukları açısından
nasıl bir izlenim edindiniz?
E.Ç. Bu geniş kapsamlı soruya, geniş kapsamlı bir
cevap vermekle başlamak lazım. Benim sadece
bir vatandaş olarak sade bir yurtdışı olarak neler
gördüğümün yanı sıra bir de sosyolojik ve siyaset
bilimi perspektifiyle neler gördüğümü anlatmak
daha fazla işimize yarayacak olur. İlk olarak göze çarpanlar arasında elbette ki çok yoğun bir genç nüfus,
heyecanlı ve genç bir ülke oluyor. Ama tabi ki daha
derinlere doğru gittiğimizde, yoğun olarak burayı da sorunla karşı karşıyayız. Köylülerin topraklarını çok
etkisi altına alan neoliberal iktisat politikalarını görü- ekip dikmediği koşullardan söz ediyoruz. Dolayısıyla
gayri maddileşmiş bir
yoruz. Tüketim toplumu
emek kavramı etrafında
söylemimiz vardır ya, hani
...şu
anda
burada
sanki
bir
post
kapidüşünebileceğimiz
yani
buranın koşullarında çok
talizm
ortamı
gibi
düşünebileceğimiz,
materyal
bir
üretim
klasik anlamda bir tüketim
olmaksızın
doğrudan
yani sanayileşme imkanları tamamen
toplumu
bağlamında
hizmet
sektörü
üzerinden
değerlendirebileceğimiz
ellerinden alınmış, üretemeyen, ürekendisini
döndürmeye
şeylerin dışında bir şeyler
temeden tüketmekle yüzleşmek duruçalışan bir ekonomi ve bu
var. Burada tüketim topmunda kalan bir toplum koşullarıyla
ekonominin koşulları içelumundan söz ediyor
karşı karşıya olduğunu görüyoruz.
risinde tüketim toplumu ololmamız için ciddi anlamda
maya çalışan bir toplumla
bir sanayileşmiş, kapitakarşı karşıya olduğumuzu
list olgunluğa ulaşmış, artı
değer birikimi yoğun bir toplum ve bunun yoğun düşünüyorum.
olarak tüketime doğru evrildiği koşullardan söz Dolayısıyla da bu anlamda neoliberal politikaların
etmemiz gerekiyor ama şu anda burada sanki bir aslında bir ucuna eklenmeden de bir durumla karşı
post kapitalizm ortamı gibi düşünebileceğimiz, yani karşıya olduğumuzu görüyoruz. Çünkü gelişmiş kasanayileşme imkanları tamamen ellerinden alınmış, pitalist toplumlarda da sanayileşmesini tamamlamış,
üretemeyen, üretemeden tüketmekle yüzleşmek olgunlaşmış toplumların bir sonraki evresi kendi
durumunda kalan bir toplum koşullarıyla karşı sanayi ağlarını kendi ülkelerinin dışında başka ülkelere taşıyarak kendi ülkelerini tamamen hizmet ve
karşıya olduğunu görüyoruz.
tüketim toplumu gibi bir şeye dönüştürmüş olmak
Fabrikaları kapatılmış, kendi üretim alanları, üstelik olarak açıklayabildiğimiz bir durum söz konusu...
sadece sanayi de değil tarım alanları açısından da bir Burada da aslında bir yönüyle o anlamda neoliberal
paradigma - temmuz 2014
11
politikalara eklemlenmeyi oradan yakalayabiliyoruz.
Dolayısıyla bir güvencesizlik bir belirsizlik toplumu
gibi bir şeyle karşı karşıya olduğunu düşünüyorum.
Çünkü tamamen hizmet sektöründe düşük ücretle
çalışmak zorunda kalan bir emek sektörüyle karşı
karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Genel olarak işin
iktisadi yönü benim çok gözüme çarptığı için önce
buradan başlamış olduk.
yurttaşlarının karşı karşıya olduğu bir sorundur.
Türkiye’de de yaşadığımız bir sorundur. Antipolitika
dediğimiz mesele çok ciddi bir sorun. Antipolitikadan kastettiğimiz şey ise politikanın yurttaşla olan
bağını yitirmesi, yurttaşları ile olan bağını koparması
ve tamamen teknik bir şeye dönüştürülmesi yani
siyasetin teknikleşmesi, bireyleşmesi dediğimiz bir
sorun.
Özellikle sadece tüketime yönelik bir toplumla sınırlı
olmaktan kaynaklı, yoğun genç nüfusun emek sürecine çok dahil edilemiyor olması sorunu, bu anlamda
çok yüksek işsizlik sorunu, işsizlik sorununun yanı sıra
çalışanların da belirsizlik ve güvencesizlik sorunuyla
karşı karşıya bırakılıyor olmaları ve dolayısıyla bu
belirsizliğin bir kaygı toplumu yaratmasıyla karşı
karşıya olduğumuzu gördüğümü söyleyebilirim.
Oysa biliyoruz ki politika dediğimiz zaman
demokrasinin inşa edildiği coğrafyalara Antik
Yunan’a gideriz, politika aslında polis kavramından
türemiş ve kentli olmak, yurttaş olmak anlamına gelir; dolayısıyla yurttaşı politikadan hiçbir şekilde ayrı
düşünmememiz gerekir. Ama bugün siyasetin tamamen uzman kişilerin tekelinde, çizgisel, kişilerden
yurttaşlara doğrudan tek taraflı aktarılan bir etkinlik
olduğu bir yere doğru gidiyoruz. Böyle bir ortamda
da kaçınılmaz olarak faşizim ve milliyetçilik yükselişe
geçiyor. Bugün baktığımızda birçok Avrupa ülkesinde mesela Fransa’da milliyetçi partilerin çok güçlü
durumda olması, Yunanistan’da çok yakın zamanda
faşist hareketlerin çok ciddi bir tehdit oluşturması,
şiddet eylemlerine varmaları, çünkü eleştirel
yurttaşın siyasetin olanaklarına katılmadığı yerde
tamamen milliyetçilik ve faşizmin ihtiyaç duyduğu
nüvelerin açığa çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla
böyle bir risk yavaş yavaş Avrupa ülkelerinde görülmeye başladıysa buna karşı bir politik katılıma, politik yurttaşlığa dair bir şeylerin yapılması gerektiği de
ortadadır. Benim buradaki siyasal atmosfere dair ilk
aklıma gelenler milliyetçilik, antipolitika, neoliberal
politikalar gibi özetleyebileceğim meseleler...
İkinci olarak iktisadi olanın yanı sıra bir ulus devlet
kimliği inşası sürecinden geçen tüm ülkelerin karşı
karşıya olduğu bir sorun olarak ciddi bir risk faktörü
olarak milliyetçilik sorununu ben bir tarafta kafamda
tahayyül ettim. Burada çok farklı gruplar bir arada
yaşıyor. Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Goralılar bir
arada yaşıyorlar ama burada kurucu bir kimlik olarak
Arnavut kimliğinin ön plana çıktığını görüyoruz. Bir
şeyler daha başında doğru bir şekilde kurulursa ilerde yaşanacak olası sorunları da travmaları da en aza
indirmiş oluruz diye düşünüyorum. Milliyetçiliğe dair
Tanıl Bora’nın söylediği çok güzel bir söz var. Milliyetçilik insanın medenileşme ve özgürleşme potansiyelini
basınç altında tutarak geriletir ve açığa çıkmasını
engeller. Bu aslında çok anlamlı bir şey. Buradan
yola çıktığımız zaman Tanıl Bora’nın medenileşme
potansiyelinden kastettiği şey bildiğimiz anlamda
tipik ilerlemeci, uygarlaşmacı bir söylem değil bilakis medeni sözcüğünün etimolojisini de anlayarak
kavrayabileceğimiz bir şey. Medeni dediğimizde
Medine’yi anlıyoruz. Kentleşme, yurttaşlık bilinci,
sorumluğu gibi bir şey anlıyorsak eğer dolayısıyla da
bireylerin birer politik yurttaş olarak kendilerini var
edebilmeleri ve özgür kılabilmelerinde milliyetçilik
ciddi bir tehdit oluşturur. Dolayısıyla bunun üzerinde biraz düşünülmesi, müzakere edilmesi gerekir
diye düşünüyorum.
Genç ve oluşum aşamasında bir şeyleri rayına oturtma aşamasında olan bir süreçten eğer söz ediyorsak
benim dikkatimi çeken noktalardan biri de özellikle
milliyetçilikle birlikte bir antipolitika tehdidi bugün
bütün demokratik olduğunu iddia eden ülkelerin
Sosyal ve Kültürel alandan da bahsedebilir misiniz?
E.Ç. Melankoli beni en çok yakalayan kavramlardan
biri oldu. Melankolik bir toplumla karşı karşıya
olduğumu düşünüyorum. Melankoliden benim
kastettiğim şey oldukça ideal, ekonomik anlamda sosyokültürel anlamda çok ideal bir toplumu
yakalayıp refah içinde yaşayıp bunları teker teker
yitirmiş bir toplumla karşı karşıya olmak ve onun
bu toplum bireyleri arasında yarattığı melankolik duygusu... Benim görüşme yaptığım kişiler, ben
kendilerine sormadan hep kendileri anlattılar: “Biz
ne güzel yaşıyorduk”. Hep şikayetçiler, onlara siyasal
anlamda ya da sosyal anlamda sormadan kendileri
kendilerine anlatmaya başlıyorlar. Savaş sürecinden
önce belki siyasal anlamda baskılara uğruyorduk
belki bir takım tehditler altında yaşıyorduk ama
12 paradigma - temmuz 2014
daha refah bir toplum olarak yaşıyorduk, hayatımızı yönelik eleştiriler getiriyorlardı. Alt metinlerde bu
sürdürüyorduk. Şimdi tamamen yoğun olarak dizilerin bilinçli olarak ya da olmayarak insanlara
emek sömürüsüne dayanan bir toplum içinde Amerikan yaşam tarzının propagandasını yaptığını,
yaşıyoruz, çok çalışıyoruz ama iyi yaşamıyoruz. Es- yaşam tarzını empoze ettiğine ilişkin eleştiriler gekiden de anne ve babalarımız çalışıyorlardı yoğun tiriliyordu.
mu çalışıyorlardı belki evet yoğun çalışıyorlardı
ama en azından o belirsizlik ve güvencesizlik yoktu. Ama tabi bu tartışmalar elbette ki karşı tartışmaları
Daha geleceğe ilişkin öngörüde bulunabilen hay- da beraberinde getirdi. Bir tür spekülatif tartışmalardı
atlar yaşıyorduk. Maaşlarımız belliydi, o maaşlarla bunlar. Spekülatif tartışmalardan daha bir takım amyaşayabileceğimiz yaşam koşulları belliydi. Tatile pirik dayanakları olan tartışmalara doğru bir evrilme
çıkabiliyorduk iyi hayat-lar yaşayabiliyorduk. Şimdi olduğunu söyleyebiliriz.
günde 10-12 saat çalışıyoruz
sadece karnımızı doyuracak
70’lerin sonlarında izleyici
80’li yıllarda hep mesela Amerika
kadar kazanıyoruz. Hatta
araştırmaları alanı oldukça
kaynaklı dizileri dünyanın farklı
acaba karnımızı doyurabilialana giderek seyirciye teyor muyuz o kısmını da soru
mas ederek kendini kurülkelerinde izliyorduk. Dallas’ı
işaretleriyle bırakıyoruz. O
maya başladı. Dolayısıyla da
dünyanın birçok ülkesinde insanlar
yüzden de geçmişe yöneizleyiciler acaba televizyon
evlerinde
izliyorlardı,
ondan
sonra
lik bir geçmişte eksileri bir
karşısında pasif birer alıcı
fast
food
kültürü
hızla
yayılmaya
kenara bırakırsak artılarının
mıdırlar; manipüle edilir
başlıyordu ve bunun karşısında da
çok fazla olduğu hayatlar
ve kolay kandırılabilir kitlelyaşıyorduk yorumlarını ben
er midirler? Yoksa kendi
akademik çevreler bir kültürel emçok alıyorum, böyle bir şeyle
algılama haritaları olan, kenperyalizm sorunuyla karşı karşıya
karşılaştığımı söyleyebilirim.
di kültürel kodları içerisinolduğumuza dair çözümlemeler
den karşılaştıkları farklı külyapıyorlardı.
Türk dizileriyle ilgili burada
türel kodları süzgeçlerden
bir çalışmayı yapıyorsunuz.
geçiren aktif izleyiciler
Bu alandaki ilk bulgularınız neler? Diziler toplumda midirler acaba diye sorular sorulmaya başlandı ve
izlendiğine göre, burada bir yer bulması ve bir etkisi söz ampirik çalışmalar hız kazandı. Bu sefer izleyicilere
konusu... Bizim topluma ilişkin ilk gördüğünüz şey ne? temas ederek çalışmalar yapılmaya başlandı. Yani onTürk dizileri neden izleniyor? Bir etkisi var mı? Bir kabul- lar hakkında onlara gitmeden onlarla konuşmadan
lenme, bir özdeşleşme var mı?
spekülasyonlar üzerinden tezler üretmek yerine onlarla konuşarak, onları anlamaya çalışarak çalışmalar
E.Ç. Aslında bu popüler kültür ürünleriyle kurulan yapıldı. Bu çalışmalarda kültürel emperyalizm tezlerin
etkileşime dair iki farklı tezden söz edebiliriz. Bir sorunlu tezler olduğunu ortaya koymaya başladılar.
tarafta kültürel emperyalizm tezleri bir tarafta da kül- Çünkü izleyicilerin kendi anlamlandırma haritaları
türler arası iletişim alanındaki tezler. Kültürel emper- var, kendi yaşadıkları kültürel bağlam içerisinden
yalizm tezleri özellikle 80’li yıllarda çok yoğun olarak alımlarla karşılaştıkları metinleri dolayısıyla izleyidayanılan tezlerdi. Çünkü özellikle Anglosakson dün- ciler aslında birer okuyucudurlar yani sadece edilgin
yadan dünyanın geriye kalan ülkelerine yoğun bir birer alıcı değildirler. Onlar aynı zamanda metinkültür pazarlaması söz konusuydu. Bu gerek filmler lerin okuyucusudurlar. Dolayısıyla okuyuculuğa
olsun, gerek diziler olsun, gerek beslenme biçimleri yapılan vurguda şu anlama geldi okumak aktif bir
şeklinde de söyleyebiliyoruz. Dolayısıyla 80’li yıllarda eylemdir kişinin aktif olarak katıldığı dahil olduğu
hep mesela Amerika kaynaklı dizileri dünyanın farklı bir eylemdir. Dolayısıyla da eğer izleyiciler birer okuülkelerinde izliyorduk. Dallas’ı dünyanın birçok ül- yucularsa doğrudan kültürlerin empoze edildiği boş
kesinde insanlar evlerinde izliyorlardı, ondan sonra birer levha değillerdir. İzleyiciler kendi birikimlerine
fast food kültürü hızla yayılmaya başlıyordu ve bu- göre okur dönüştürebilme, okuyabilme, yorumnun karşısında da akademik çevreler bir kültürel layabilme, müzakere edebilme potansiyelleri vardır.
emperyalizm sorunuyla karşı karşıya olduğumuza Dolayısıyla bu anlamda farklı okuma biçimleri üzedair çözümlemeler yapıyorlardı. Amerikan yaşam rinden giden eleştirel okumanın farklı biçimlerine
tarzının farklı ülkelere empoze edilmeye çalışıldığına ilişkin tezleri ortaya koydular. Üç farklı okuma biçim-
paradigma - temmuz 2014
13
den söz ettiler mesela: izleyiciler ya egemen okuma Amerikan dizileriyle kıyasladığımız zaman Türk dizileetkinliği içerisine girerler ya müzakereci okuma ya rinin burada ki yeri neden var veya neden belli bir poda muhalif okuma yaparlar. Yani egemen okuma zisyonda tutuluyor?
biçimi dediğimiz zaman bir kültürel kodun alıcı
tarafından o kültürel kodları okuyan kişi tarafından E.Ç. Aslında Amerikan dizilerinin izlenmesine dair
olduğu gibi her hangi bir sorgulamaya uğramaksızın pratiklerde burada Türk dizilerinin farklı etnik grupalınması ve kabul edilmesi, diğer tarafta okuyu- lar tarafından izlenmesine dair pratiklerde örtüşen
cunun karşılaştığı metinle müzakere içine girdiği ve ayrışan noktalardan söz etmek gerekiyor. Mesela
ama metnin ona verdiği kodları nihayetinde kabul örtüşen noktalardan söz ederken Dallas dizisinin
ederek müzakere içine girdiği okuma pratikleri, bir Danimarkalı izleyicileri tarafından nasıl izlendiğine
diğeri de tamamen muhalif ‘opositional reading’ dair bir araştırma yapılıyor… Amerikan dizilerini
dediğimiz tamamen kendi karşıt okuma pratiklerini Danimarkalı izleyiciler ironik bir haz duygusu
devreye sokarak metinle tartıştığı, metni eleştirdiği, üzerinden izliyorlar yani bir yandan kendi kültürel
olumsuzladığı
okuma
çevreleriyle uyuşmaz olan
biçimleri. Dolayısıyla da
noktaları çok iyi görüyordizilerin okuma biçiminlar ve eleştiriyorlar. Bizde
…bizim toplumumuzda kadına yöneden söz ederken bunların
kesinlikle böyle bir ilişki
lik şiddet Türkiye’deki kadar ciddi bir
birinin hakim olduğundan
biçimi yok. Böyle bir disorun değil neyse ki diyerek o dizileri
söz etmiyoruz. Her üçünün
yalog söz konusu olamaz
izlemeye
devam
ediyorlar.
de okuyucu tarafından
gibi eleştirel okuma üzerinfarklı durumlarda devreye
den bir yandan okuyorlar
sokulabildiğini görebiliyobir yandan da o diyalogları
ruz.
o dizilerde yaşanan şeyleri izlemekten ironik bir haz
Burada yaptığınız görüşmelerde şu ana kadar alıyorlar. Yani burada bir ironi söz konusu oluyor yani
edindiğiniz izlenim ne? Türk dizilerinin algılanması eleştirel bir mesafeyi koruyan bir yerden okuyorlar.
nasıl bir boyutta, uyumlu kodlar var mı? Muhaliflikler
var mı? Evrensel kodlar üzerine bir gidiş var mı? Yoksa Biraz da şöyle bir şey var mıdır? Diziyi izlerken o dizinin
14 paradigma - temmuz 2014
yarattığı atmosfer çerçevesinde bu topluma yani bu
toplumun kodlarına bazı davranış biçimleri aykırı
gelse de onu o mentalite içerisinde doğru kabul edip ve
karakterlerden aynı davranışları beklemek.
karşılaştıkları sorunların aslında toplumsal sorunlar olduğunun göz ardı edilip tamamen kişiselbireysel sorunlar ve kişisel olan çözüldüğü zaman
sanki bu sorunlar toplum nezdinde çözülecekmiş
gibi algı yaratıyor elbette ki. Toplumsal ve siyasala
E.Ç. Aynen öyle. O ironiyi devreye soktuklarını yönelik bir çözümlemeden bireyleri koparıp tamaben şuradan görüyorum. Mesela benim yaptığım men kişisel düzeyde sorunları algılayıp sorunların
görüşmelerde şu konu çok dile getiriliyor. Türk çözülebilirliğine dair değerlendirme yapmalarına
dizilerinde kadınların çok yoğun olarak uğradığı tabi ki yöneltici bir yönü oluyor. Çünkü burada
şiddet. Genç yaşta evlenmeye zorlanmaları, sürekli görüşme yaptığım kadınlar kendi hayatlarına dair
ağlayan, sürekli isyan eden kadınlar, sürekli bir aile paralellik kurduklarını söylüyorlar. Dizileri izlerbaskısı içinde yaşayan
ken dizilerde kadınların
kadınlar.... Mesela benim
karşılaştıkları
sorunların
Şöyle bir şeyi de veriyor diziler.
görüşme yaptığım birçok
nasıl
çözdüklerini
görüKadınların karşılaştıkları sorunların
kişi bizim toplumumuzyoruz; bize de fikir veriaslında toplumsal sorunlar olduğunun
da kadına yönelik şiddet
yor bu, ailevi sorunlarla
göz
ardı
edilip
tamamen
kişiselTürkiye’deki kadar ciddi
karşılaştıkları zaman neler
bireysel sorunlar ve kişisel olan
bir sorun değil neyse ki diyapıyorlar, nasıl çözüyoryerek o dizileri izlemeye delar bize bayağı fikir veriyor,
çözüldüğü zaman sanki bu sorunlar
vam ediyorlar. Dolayısıyla
yol gösteriyor gibi şeyleri
toplum nezdinde çözülecekmiş gibi
o eleştirel mesafeyi korusöylüyorlar. Diğer tarafta da
algı yaratıyor elbette ki.
yarak diziyi izlemiş oluyorşöyle bir yönü var. Diziler
lar. Diğer tarafta mesela
televizyonun
kendisinin
kadın izleyicileri üzerine
işlevi aslında. Televizyona
yapılmış araştırmalar da çok fikir veriyor bize. Arkası dair teorilerde hep şu söylenir: Televizyon bir kaçış
yarın dizileri bir dönem çok izleniyordu. Pembe aracıdır, gündelik hayatın sıkıntılarından, rutininden
diziler olarak adlandırılan o da mesela Anglosak- olanaksızlıklarından bir kaçış aracı... Burada benim
son dünyasının çok ilgisini çeken bir meseleydi. yaptığım görüşmelerde birkaç kişi şunu söyledi:
Niye kadınlar çok pembe dizileri izliyorlar, ne bu- Savaş sonrası ciddi bir ekonomik buhran içerisinde
luyorlar gibi soruları çok sormuşlardı. 80’li yıllarda çok sosyalleşme olanakları daha kısıtlı hale gelmiş
bu anlamda çok araştırma yapılmış. Mesela bu çünkü paranın olmaması demek daha az dışarıya
araştırmalarda kadınların bu dizileri izlerken bir çıkmak demek, daha az para harcamak, daha az
bekleyiş hazzı yaşadıklarına ilişkin bir şey söylüyor- tatile gitmek gibi şeyleri de beraberinde getiriyor.
lar. Yani dizilerde dizi karakteri olan kadınlar sürekli Dolayısıyla bu rutin hayatın içerisinde onlara en
ızdırap içerisindeler ama sürekli bir yandan da o renkli bir kapı açan şeylerden biri televizyon haline
günü bekliyorlar, o bekleyiş onları hayatta tutuyor. geliyor ve televizyon içerisinde de en çok diziler
Bir gün bütün o sorunlar çözülecek, bir gün her şey kendi hayatlarından ki bu rutinin, sıkıntıların bir
çok güzel olacak, sabretmeliyim diyen ve bir yandan nevi ertelenmesi diyelim, unutulması değil, askıya
gözü yaşlı kadınlar. Pembe dizilerde de bu çok vardır. alınması ve bir nevi terapiye girip çıkmak gibi bir
Dolayısıyla bu bekleyiş hazzına dair şeyleri şahsen şeye dönüşüyor diyebiliriz.
yaptığım görüşmelerde de yakaladım. Mesela “Öyle
bir geçer zaman ki” dizisi burada çok izlenmiş. “Öyle Diziler gündeme geldiği zaman sanırım hep şunu
bir geçer zaman ki” dizisinde Cemile hanım çok söylüyorlar; ki ben de birçok kişiden duydum: Türkçeyi
acılar çekmiş, çok sorunlar yaşamış, sürekli onların nerden öğrendin? Dizilerden! Dizilerin böyle bir etkisi
üstesinden gelmiş, sürekli inmiş-çıkmış nihayetinde de olabilir mi; veya sizin şu ana kadar gördüğünüzde
ama bir şekilde o mutluluğu yakalayacağını izleyici var mı? Burada somut olarak gözükebilen, dizilerin ne
de inanıyor ve o bekleyiş hazzıyla o diziyi izliyorlar.
tip etkileriyle karşılaştınız? Belli kodların transfer edilBu aynı zamanda biraz da kadının aslında bu duru- mesi gibi bir işlev de görüyor mu? Mesela daha öncelermun devam etmesini olumlamıyor mu?
de bizim buradaki toplumda tespih çekme alışkanlığı
pek yoktu, sadece camilerde ya da evde namazını kılan
Tabiki… Şöyle bir şeyi de veriyor diziler. Kadınların insanlar tespih çekerdi. Fakat şu an Türkiye’deki ka-
dar yaygın olmasa da var. Diyelim ki dizilerde belli bir
kabadayı tiplemesi var ve bu kabadayı tespih sallıyor;
kendini bu tipleme ile özdeşleştiren de tespih sallamaya başlayabiliyor. Bu tip kodların transferi söz konusu
olabiliyor mu; yoksa daha sınırlı etkileşimler midir söz
konusu olan?
paradigma - temmuz 2014
15
dede bir takım içeriklere maruz kalmanın, bir takım
davranışlar olmasa da, tutumlarda ve algılarda bir
takım tesirleri olabileceğini elbette ki göz önünde
bulundurmalıyız.
Ama rezonans etki dediğimiz şeyi düşündüğümde
sizin söylediğiniz konuyu anlamlandırabiliriz. ReBu etkiler meselesini iletişim kuramında çok anarız. zonans etki dediğimizde bireyin kendi gündelik
Kültürel göstergelerde yetiştirme çözümlemesi... hayatında kendi kişisel hayatında tesis ettiği külOrda mesela rezonans etki teorisi vardır Dizilerin türel kodlarla medyadan aldığı kültürel kodlar çok
insanların üzerindeki etkileri yıllarca çok konuşulup fazla çakışıyorsa uyum sağlıyorsa bunlar çok çabuk
tartışılmış bir mesele ve bu konuda hakikatten etki etkileşime girip çok çabuk görülebilir. Sadece algı
araştırmaları vardır.
ve tutumlarda değil, davranışlara da tesir edebilen,
görünebilir, saptanabilir davranış değişikliklerini de
Erken dönem etki araştırmaları çok yapay ortam- algılayabileceğimiz şeylere elbette yol açabilir.
larda yapılmış ve daha sonraki araştırmalarca yanlış
tarafları ortaya çıkartılan araştırmalardı. Medyanın Mesela Gardner ve arkadaşları şiddet eğilimli yeretkilerine maruz kaldıklarında insanlar, etki - tepki lerde yaşayan kişilerin suç eğilimli yoksul yerlerde
düzeyinde gözlemlenebilir davranış değişiklikleri yaşayan kişilerin medyatik şiddet içeriklerinden
ortaya koyarlar diyen bir takım yaklaşımlar mevcut- daha fazla etkilenebildiklerini ortaya koyuyor. Bunun
tur. Bunu kanıtlamak için de insanları labovatuar yansıra şunu da araştırmalarında söylüyorlar. Suçtan
ortamlarına toplayıp birtakım filmler izlettirip ondan ve şiddetten çok uzak toplumlarda yaşayan kişilerde
sonra bir takım anketler yaparak işte bakın ne kadar medyadaki şiddet ve suç içeriklerini gerçekmiş
etkilendiler diyen bir takım çalışmalar yaptılar. Ancak gibi algılayarak gerçeklik algılarında bozulmaya
daha sonra bu tür etki-tepki analizlerinin özellikle uğrayacak denli farklı çarpıtılmış bir gerçek algısına
sosyolojik meselelerde oldukça yanıltıcı olduğunu dönüştürebiliyorlar yani izledikleri şeylerden ethiçbir toplumsal meselenin bu kadar somut neden- kilendikleri zaman. Bu ikisini de göz önünde busonuç ilişkisinde anlaşılmayacağını, daha karmaşık lundurarak düşünmek gerekiyor. Şimdi medya
süreçlerin gözünde bulundurulması gerektiği or- içeriklerini insanlarla etkileşime girerken tek yönlü
taya kondu. Dolayısıyla da aslında biz uzun va- düşünmememiz gerekiyor. Bir insanın etkileşimde
16 paradigma - temmuz 2014
olduğu tek iletişim aracı televizyon ise tek kültürlenme, bilgilenme aracı televizyon ise elbette ki televizyonla girdiği ilişkide tek yönlü bir etkilenmenin
daha etkili olduğunu düşünebiliriz. Ama mesela
sen neden Kurtlar Vadisini izlediğin zaman Polat
Alemdar gibi giyinmezsin? Ya da bir başkası neden
giyinmez diye bir soruyu sorduğumuz zaman işte o
karmaşık süreçlerin esas o zaman devreye girdiğini
görüyoruz. Belki kabadayı ruh haline yatkın ya da
sempati ilişkisi hali hazırda kurmuş olan ya da özellikle ergenlik çağındaki çocuklarda bu etkileşimin
daha fazla olduğunu görüyoruz. Polat Alemdar gibi
giyinme dolayısıyla bireyin kendi bağlamı buna olanak sunduğu sürece o etkinin bir rezonans etkiye
dönüştüğünden söz etmemiz gerekiyor. O etkiye
hazır olarak medya metinleri ile karşılaştığı zaman
zaten çok çabuk bir şekilde davranışlarında gözlenebilir farklılıklar görebiliyoruz.
Peki bir bağlantı kurabilir miyiz? Mesela sinema sektörü, dizi sektörü daha genel anlamda medyanın
tamamı, ekonomik anlamda da bir şeyleri teşvik ediyor mu? Mesela Muhteşem Yüzyıl dizisinde Osmanlı
takıları ve Osmanlı tarzı yemek seti 10-15 yıl önce
olmayan bir şeyler şimdi yeniden canlandırıldı. Sadece bir diziyle bağlı değil tabi bir yaşam tarzı olarak
medya tarafından da desteklenen ve sektörün diğer
alanlarına da etkisi olan bir olgudan söz ediyoruz. O
anlamda Kosova’ya da yansımasını gördünüz mü?
Tabi ki belli coğrafyalarla sınırlı değil. Dizi adı üzerinde bir sektör diyorsak, hakikatten endüstrileşmiş
bir sektörden söz ediyorsak bunun çok farklı
çıktılarının da devrede olduğunu elbette ki görmek
durumunda kalıyoruz. Nasıl ki çizgi filmlerinin bir sektöre dönüştüğünden söz ediyorsak çocuklar sadece
çizgi film izlemekle kalmıyorlar. O çizgi film karakterlerin çantalarını kullanıyorlar, kalemlerini alıyorlar,
oyuncaklarını alıyorlar. Dolayısıyla bu bütünlüklü bir
endüstriye dönüşmüş olarak algılanıyor. Film sektörü de bu şekilde. Spirderman’i çizgi roman olarak
tüketmenin yanı sıra film sektörü içerisinden tüketmeye başladığımızda o artık oyuncaklarıyla farklı
bir bütünlüklü bir sektörün parçaları bileşenleri
haline gelmiş oluyor. Dizide bir sektör olduğu için
kaçınılmaz olarak böyle bir şeye dönüşebiliyor. Biz
mesela yıllarca Amerikan dizilerinde konfleks yiyen
insanları izledik ve hani Türkiye’de konfleks diye bir
şey hayatımıza hakikaten girdi. Marketlerde konfleks
reyonları ve bir dönem hakikaten konfleks yemeye
özenme durumları ciddi anlamda yaşanmıştır. Dizi-
lerden yola çıkarak böyle bir etkileşim olmuştur.
Geçenlerde konflekslerin içinde çok ciddi anlamda
genetiği değiştirilmiş malzemeler olduğu da ortaya
çıktı keşke çok fazla hayatımıza girmeseymiş dedik...
Ama mesela ben bunların geçici hevesler olduğunu
da bir yandan düşünüyorum. Bir yandan geçici
etkileşimler olduğunu, konfleks hiçbir zaman bizlerin hayatında geleneksel Türk kahvaltısı yerini elbette
ki almadı. Bir süre denemiş, tüketmiş olabiliriz ama
yine kahvaltılarımızda bildiğimiz şekilde yaşamımızı
sürdürmeye devam ettik. Hürrem yüzükleri, Hürrem
kolyeleri dediğimiz şeyin de böyle bir gelip-geçici
hevesler olduğunu düşünebiliriz. Kalıcı değişim ve
dönüşümler olarak ben düşünmüyorum. Sadece
şöyle bir bağlantısını kurabiliriz mesela dizilerin
Ortadoğu izleyicileri tarafından nasıl izlendiğine dair
bir araştırma var. Bu araştırmada coğrafi yakınlığın
ve kültürel yakınlığın önemini ortaya koyuyor. Yani
Ortadoğu halklarıyla Türkiye’nin kültürel coğrafi
yakınlığı diye somut bir şey söz konusu... Bu yakınlık
nedeniyle ilgili ve aşina olunanın izlenebilir olması
dizilerde karşılarına çıkıyor olması ama bu kültürel
coğrafi yakınlığın yanı sıra Ortadoğu izleyicilerinin
aynı zamanda eleştirel bir gözle Türk dizilerini izlediklerini de araştırma ortaya koyuyor. Bu araştırma
Eylem Yanardağoğlu’nun araştırması... Tunuslu izleyicilerle yapılmış bir araştırma, mesela Arap izleyiciler aynı zamanda Türk dizilerindeki bu entrikaları,
bu yoğun aşk ilişkilerini çok eleştirerek izliyorlarmış.
Yaptığı bu görüşmelerde bunu da ortaya çıkarıyor.
Nasıl bir Müslüman ülke bu? Böyle hayat mı olur? Ne
biçim ilişkiler bunlar diyerek bu eleştirel mesafeyi
koruyarak izlediklerini de ortaya koyuyor. Ama diğer
taraftan araştırma, geçmişteki Osmanlıdan miras
alınan ve bugünlere taşınan kültürel yakınlık ve
aynı zamanda coğrafi yakınlığın da alımlamada etkili olduğunu ortaya koyuyor. Burası için de benzer
bir şey tabi ki söyleyebiliriz. Kosova, Türkiye ile hem
coğrafi yakınlık hem de kültürel yakınlık içinde olan
bir coğrafya. Osmanlı mirasının temel alındığı bir
yakınlıktan da elbette söz edebiliriz. O yüzden de
Hürrem’e bu kadar birden bire yoğun ilginin bu tür
bir yakınlık ilişkisinden de kaynaklandığını bir yandan düşünmek ve göz ününde bulundurmak gerekiyor.
Bir yandan Türk dizilerinden bahsediyoruz ve buradaki
medyada belli bir alan kapsamış durumda, istikrarlı bir
şekilde devam ediyor, öte yandan toplum olarak bir
Amerikan dizisi seyretme alışkanlığı da var ve bu da
aynı şekilde devam ediyor. Belki de Türk dizilerinden
daha fazla izleniyor. Kısmen Anglosakson ülkelerin
yakın zamana kadar burada dizileri vardı hala da devam ediyor. Bir de bu eski Yugoslavya’dan kalan eski
sinemayı takip etme alışkanlığı var. Özellikle Sırpçayı
hala bilen kesim. Dolayısıyla burada birkaç eksen
kesişmiş oluyor. Yaptığınız görüşmelerde bununla ilgili bir değerlendirme yapanlarla karşılaştınız mı? Türk
dizilerinin ya da Türk sinemasının yanında bahse konu
diğer eksenlerle nasıl bir etkileşim söz konusu?
paradigma - temmuz 2014 17
hakkında diziler olsun istersiniz? Diyorlar ki biz
burada çok acılar yaşadık, savaşı yaşadık, burada
yaşananları anlatan diziler istiyoruz mesela... Bu
coğrafyada savaş döneminde neler yaşandı; savaşa
bizi götüren süreçler nelerdi; biz bunları da izlemek
istiyoruz, bizim hayatımızda bunlar var diyorlar. Bir
yandan bunu söylüyorlar diğer tarafta da ben zorluyorum, kurcalıyorum, peki diyorum şöyle bir noktada bulmaz mısınız kendinizi: Biz kendi hayatımızda
yeterince acılar yaşadık, şiddeti yaşadık, yeterince
Sanırım bu coğrafyaya uydu gelmeden önce sıkıntılar yaşıyoruz; gerçek hayatımızın tekrarını dizilde toplumun Tük sinemasıyla çok ilişki içinde erde verirlerse biz izlemeyiz demez misiniz acaba?
olduğunu görüyoruz. Sadece Türkler değil Arna- Böyle dediğim zaman da işin rengi değişmeye
vutlarla yaptığım görüşmelerde de yoğun olarak başlıyor ve diyorlar ki mesela bir başka Boşnak dizivideo kasetler alıp Türk
si “Mavi Kelebek” dizisini
filmlerini izlediklerini ve
örnek verdiler: Biz dizilerde
İhtiyacımız olan şey o yani yaşanan
Türk sinemasını özellikle
şiddet görmek istemiyoruz,
travmaların, trajedilerin o şiddeti
Yeşilçam sinemasına çok
biz dizilerde acı çeken inyeniden
üreterek
değil
de
başka
estetik
aşına olduklarını gördüm.
sanlar görmek istemiyorDiğer tarafta bugünkü yeni
uz. Bu diziyi izleyemedik,
formlarda dile getirilerek anlatılması
Türk sinemasıyla bağlarının
çok korkunçtu dediler. Bir
gerekiyor.
koptuğunu da gördüm.
yandan gerçek hayatta
Mesela Türkiye’den aklınıza
yaşadıkları acıları da anilk gelen ünlü film oyuncuları dediğim zaman hemen latan diziler olsa fena olmaz diyorlar bir yandan
akıllara Kadir İnanır, Türkan Şoray geliyor. Yeni Türk da biz gerçek hayatta yeterince acılar yaşıyoruz ve
sineması dendiği zaman akıllarına sadece Recep dizilerde bunu kaldıramıyoruz. Şiddet olmasın, siİvedik ve benzeri komedi aşırı popüler, akıllara bu lah olmasın, ölen insanları görmek istemiyoruz digeliyor ve yeni Türk sineması dediğim zamanda yorlar. Dolayısıyla ben şunu düşünüyorum şiddeti
akıllarına Kenan İmirzalıoğlu geliyor. Eskiden si- anlatmanın farklı yollarının bulunabilesi şart. Spot 5
nema oyunculuğu diye bir şey vardı ama bugün dizi İhtiyacımız olan şey o yani yaşanan travmaların, traoyuncuları filmlerde oynadığı için öyle bir karışıklık jedilerin o şiddeti yeniden üreterek değil de başka
da var. O yüzden bugünkü Türk sinemasından kimler estetik formlarda dile getirilerek anlatılması gerekigeliyor aklınıza dediğim zaman biraz zorlayıp Kenan yor. Savaşın şiddetini, acısını anlatabilmek için işte
İmirzalıoğlu geliyor ya da Özcan Deniz diyorlar... vurulan, kanlar içinde yatan insanları göstermeye
Dolayısıyla eskiden Türk filmlerinin sahip olduğu ihtiyacımız yok bizim, işte burada da estetiğin politik
Türkiye’nin kültürel yaşamıyla bağ kurma işlerini gücü devreye giriyor yani estetiğin politize edilmesi
yoğun olarak Türk dizileri sağlamış oluyor. O zaman- ve şiddeti yeniden retmeden bir şekilde o travmaları,
larda yapıldığı gibi bugünde DVD’ler alınıp izlene- o acıları anlatan bir dilin bulunabilmesi ve bunların
bilir. Yeni Türk sineması rahatlıkla izlenebilir, aslında da işte popüler kültürün içerisinde kendisine alan
isteseler bunu yapabilirler nasıl ki eskiden burada bulabilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bir noktadan sonvideo kaseti kiralayan dükkanlar varmış ve o yüzden ra bu dizilerde bir doyma noktasına ulaşacak gibi
zaten oralardan kiralayıp izlerlermiş. Eskiden olduğu bir öngörüm var. Bu kadar kim kimi sevdi, kim kimi
kadar ilgilenilmiyor. Hemen alalım izleyelim ilgisi ayırdı, kim kimden çocuk sahibi oldu tarzı içerikleyok. Film dendiği zaman hep Amerikan, İngiliz, An- rinde bir noktadan sonra doyma noktasına ulaşacağı
glosakson coğrafya ile ilişki içerisindeler. Yeşilçamın aşikar gibi geliyor bana. Şimdiden benim görüşme
üstlendiği rölü bugün Türk dizileri üstleniyor.
yaptığım kişilerde, dizilerde neler olacağını artık
Şöyle bir ikircikli halle karşı karşıya kaldım. Burada tahmin ediyoruz, bıkmaya başladık gibi şeyler söylesomut örneğini verecek olursam, mesela bir yandan meye başlıyor. O yüzden de biraz daha sofistike ve
görüşme yaptığım kişilere diyorum ki yapımcılar estetiğin politik gücünü ortaya koyabilecek ve gersize gelseler, bize siz senaryo verin, konu verin biz çek hayatla temas edebilecek içeriklerde dizilerin
çekelim deseler, hangi konunun işlenmesini, ne olması gerekiyor diye söyleyebiliriz.
18 paradigma - temmuz 2014
2013 Yılı Kosova Ekonomisi Hakkında Değerlendirme
Özay Pinduk
2012 yılında küresel ekonomide toparlanmanın
başlaması, 2013 yılında da devam etmiş ve 2013 yılı içeresinde gelişmekte olan ekonomilerde makroekonomik
göstergeler beklenenin altında kalsa bile göstergelerde
artış yaşanmıştır. 2013 yılında küresel ekonomi yaklaşık %
3 oranında büyümüştür.
Özellikle, 2013 yılında Euro bölgesinde yaşanan olumsuz gelişmeler ülke ekonomilerinin daralmasına veya
az da olsa artmasına, işsizliğin artmasına ve tüketimin
azalmasına neden olmuştur. Euro bölge ekonomileri ve
başta gelişmiş ekonomiler olan Çin ve Hindistan ile birlikte gelişmekte olan ülke ekonomileri makroekonomik
göstergelerinde olumlu artışlar yaşanması, 2014 yılında
küresel ekonominin de yaklaşık % 3,7 oranında artacağı
tahmin edilmektedir.
Göstergeler
Büyüme (%)
Euro)
Bölge ülkelerine baktığımızda, 2013 yılında bölge ülke
ekonomileri pozitif büyüme göstermişlerdir. Makedonya %2,2 , Karadağ %1,5 , Arnavutluk %1,7 ve Sırbistan
%2 oranında büyümüştür. Hırvatistan ve Bosna Hersek
ekonomileri ise 2013 yılında kısmen durgunluktan çıkmış
ve çok az büyüyebilmişlerdir.
Kosova ekonomisi, 2013 yılında özellikle ihracat alanında
gerçekleştirdiği gelişmeler, yabancı yatırımların devam ederek artması, yurt dışında yaşayan vatandaşların
gönderdiği para miktarındaki artışlar, mali ve finans sektörlerindeki olumlu artışlar ekonominin yaklaşık % 3,1
oranında artmasına neden olmuştur.
Kosova’nın 2012 yılı enflasyon oranı %2,5 iken 2013 yılında
enflasyon %1,8 oranında gerçekleşmiştir. Özellikle üretim
sektöründe üretim ve taşıma masrafları açısından 2013
yılında akaryakıt ve enerji fiyatlarının kısmen istikrarlı
olması üretim fiyatlarını da olumlu yönde etkilemiş ve
üretim sektöründe fiyatlar genel seviyesi küresel ekonomi bağlamında durgunluğunu korumuştur. Fiyatlar genel
seviyesinde sektörlere göre en büyük artışlar; alkol ve
tütünde %7,2 , giyimde % 2,9 , gıda ve alkolsüz içecekler
% 2,1 artmıştır.
Kosova ekonomisinin geçmiş yıllarda olduğu gibi 2013
yılında da karşılaştığı en önemli sıkıntılar arasında yüksek dış ticaret açığı ve işsizlik oranıdır. Çeşitli kaynaklarda
2013 yılı işsizlik oranı %31 olarak ifade edilse de işsizlik
yaklaşık %35 - 40 arasındadır. 2013 yılı sonu toplam dış
bor 1 milyar 590 milyon Euro değerinde gerçekleşmiştir.
Yurt dışında yaşayan vatandaşların gönderdiği resmi
para miktarında da geçen yıla göre %2,5 artmış ve 620,8
mil-yon Euro olmuştur. 2013 yılında bankacılık sektöründe artışlar yaşanmış
2013
ve 2013 yılı sonunda ti3,1
cari bankaların toplam
varlıkları geçen yıla göre
35-40
% 8 oranında artarak 3,06
1,8
milyar Euro değerinde
1,5
gerçekleşmiştir.
620,8
2013 yılında ihracatın
ithalatı karşılama oranında
258,5
%1’lik artış yaşanmış ve dış
293,9
ticarette kısmen de olsa
olumlu yönde gelişmeler
2,4
olmuştur. 2013 yılı ihracat
oranı geçen yıla göre %6,4
artarak 293,9 milyon Euro olarak gerçekleşmiştir. 2013 yılı
ithalatı geçen yıla göre %2,2 azalarak 2,450 mil-yon Euro
olmuştur.
2013 yılında Kosova’nın en fazla ihracat yaptığı ülkeler
arasında İtalya, Arnavutluk ve Hindistan yer almaktadır.
İhracatta bir önceki yıla göre İtalya’ya %4,2 , Arnavutluk’a
%9 ve Hindistan’a %26,3 oranında daha fazla ihracat
gerçekleştirilmiştir.
paradigma - temmuz 2014
KOSOVA’NIN 2012 - 2013 OCAK - ARALIK İHRACATI
(‘000) €
%
2012
71.351
1
2
3
4
5
6
7
8
Arnavutluk
Hindistan
Makedonya
40.179
22.920
26.342
16.627
14.918
Almanya
Türkiye
9
10 Avusturya
TOPLAM
19
2013
6.328
4,2
9
26,3
-0,6
4,6
-3,9
-26,1
-34,9
*(5,5)
-52,3
45
236.936
293.919
-0,4
6,4
74.364
43.800
28.953
26.162
17.401
14.334
14.880
10.990
11.376
*(7.095)
7.395
*(7.490)
15.133
7.209
4.362
238.088
276.100
Kaynak: Kosova İstatistik Kurumu
*:T.C. Ekonomi Bakanlığı
%
2012
1
2 Almanya
3
4 Türkiye
5
6
7
8
9
10
Makedonya
Çin
Yunanistan
Arnavutluk
Bosna Hersek
TOPLAM 2
2013
85.286 8
3.536
72.013 7
3.356
2,4
-16,7
7,1
2,4
*(6,3)
-35,2
12,4
33,9
0,5
-2
1,8
1.749.461
2.450.363
-3,7
-2,2
278.379
285.233
303.722
252.831
213.353
228.599
199.837
*(198.328)
204.691
*(210.914)
286.123
185.185
159.683
179.590
109.005
145.977
109.824
110.463
1.817.225
.507.609
Kaynak: Kosova İstatistik Kurumu
*:T.C. Ekonomi Bakanlığı
20 paradigma - temmuz 2014
En fazla ithalat yapılan ülkeler ise sırasıyla Sırbistan,
Almanya, İtalya ve Türkiye’dir. İthalatta geçen yıla göre
Sırbistan’dan % 2,4 , İtalya’dan % 7,1 ve Türkiye’den de T.C.
Ekonomi Bakanlığı verilerine göre %6,3 daha fazla ithalat gerçekleştirilirken, Almanya’dan %16,7 daha az ithalat
yapılmıştır.
No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
ÜLKELER
Milyon €
ALMANYA
ARNAVUTLUK
ABD
AVUSTURYA
SLOVENYA
TOPLAM
86.8
41.7
21.7
20.5
12.5
10.7
8.7
7.0
5.9
5.7
221.2
258.5
2013 yılı Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) miktarı geçen
yıla göre %13 artmış ve 258,5 milyon Euro değerinde
gerçekleşmiştir. DYY içerisinde birinci sırada 86,6 milyon
Euro ile Türkiye, ikinci sırada 41,7 milyon Euro ile Almanya
yer almaktadır.
Sonuç olarak 2014 yılında Kosova Hükümeti, yatırımları
artırmak ve yeni yatırımların teşviki ile işsizliğin azaltılması
ve ihracatın artmasına yönelik Prizren, Yakova ve Mitrovica bölgelerinde Serbest Ekonomi Bölgeleri kurulması
ve yapılacak yeni yatırımlar için yatırım miktarı ve
çalıştırılacak işçi sayısına göre çeşitli yıllarda vergi muafiyeti uygulamaları Kosova’ya gelecek yeni yatırımcılar
açısından önemli bir gelişme olarak ifade edilebilir.
paradigma - temmuz 2014
21
Kosova’dan dünyaya, yakın tarihten günümüze liderlik algılamalarına ve liderlerin
marifetlerine yönelik bir değerlendirme
“Bize Güçlü Bir Lider Lazım”
Bengi Muzbeg
Thaçi’nin silah arkadaşlarından Fatmir Limaj’ın PDK’nın
kalelerinden biri olan Malişevo Belediyesi ve etrafında
Nisma hareketini başlatması, buna yine Thaçi’nin yakın
çalışma arkadaşlarından olan Meclis Başkanı Jakup
Krasniqi’nin destek vermesi, Prizren’de PDK’ya karşı
takındığı tutumla bilinen Zafir Berisha’nın yerel seçimlerdeki oy artışı ve Vetvendosje Hareketi’nin fantastik
fikirler yerine daha yere basan politikalar üretmesi PDK’yı
zorlayan temel gelişmeleri oluşturdu. PDK’da liderlik durumuna baktığımızda ise Hajredin Kuçi, Enver Hoxhaj ve
Thaçi’den sonra en fazla oy alan “gizemli” Kadri Veseli gibi
isimlerin bulunduğu PDK’da
şimdilik tek lider Thaçi.
Temsili demokrasi uygulamasında henüz emekleme
yıllarını yaşayan Kosova’da art arda yerel ve genel seçimler düzenlendi. Cumhurbaşkanının isminin zarftan
çıktığı, “üst düzey yetkililerin” Iphone üzerinden sms’lerle
birilerini seçtirdiği, bazı yerleşim yerlerinde oy kullanma hakkı olan kişi sayısından daha fazla oy kullanıldığı,
diplomatik temsilcilerin bile partiler arasında pazarlık
konusu olduğu emekleyen bir demokrasi denemesi
Kosova. Devlet inşa sürecini geç yaşayan deneyimsiz
bir bölgenin aniden “sandık
her şeyi gösterir” mantığı
Basına sızan ses kayıtlarında Thaçi,
ile karşılaşmasının doğal
sonuçları bunlar. Demokratik
Öte yandan yerel seçimlerde
Fatmir Limaj adına çalışanlar için
sistemler hakkında az buçuk
Priştine hariç, Kosova genel“köpek” kelimesini, Meclis Başkanı
bir şeyler okuyanlar, sandığın
inde başarısız olan VeteJakup Krasniqi’nin ismini Slavlaştırıp
demokratik sistemlerde birvendosje Hareketi, Priştine
Jakupovski tanımlamasını kullandığı
çok mekanizmadan sadece
modelini bu kısa sürede
birini oluşturduğunu, kuvuygulayabildiği kadarı ile
herkes tarafından dinlendi.
vetler ayrılığı diye temel bir
diğer şehirlerdeki örgütlemeilkenin varlığının önemini,
lerinde uygulamaya çalıştı.
çoğunluğun seçimleri kazandı diye azınlığın haklarını Priştine Belediye Başkanı Shpend Ahmeti her ne kadar
ihlal etme hakkını kazanmadığı gibi konuları bilmekte- ön plana çıksa da VV için bütün tutum ve davranışları
dir. Şu anda ileri demokrasi diye addedilen veya bölgede ile tek lider Albin Kurti. 2010 yılında düzenlenen genel
gelişmekte olan demokrasi diye sınıflandırılan bulunan seçimlerde ilk defa genel seçimlere katılan Vetevendosülkelerde de Kosova’dakine benzer süreçler yaşanmıştır. je Hareketi, liderleri Kurti’nin Karadağ’daki evini seçim
Önce yeterli bir demokratik geçmişe sahip olmadığımız kampanyası için sattığı basında uzun süre konuşulmuş,
vurgusunu yaptıktan sonra bu yazıda Kosova’da art arda finansi yetersizlik konusu parti mensubu dolar milyogerçekleşen seçimlerde sürükleyici rol üstlenen liderlere neri Florin Krasniqi ile bağlantı kurulmaya çalışılmıştı.
değineceğiz. Daha sonra yakın tarihte Lider-merkezli sis- Bilindiği üzere 2010 yılındaki seçimlerde %5’lik seçim
temlerin yaşadığı deneyimler ve yeni demokratik yöne- barajını geçemeyen FER bir süre sonra Vetevendosje’ye
limler hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmaya katılmıştı. Vetevendosje adına başarı sağlayan kişilerin
çalışacağız.
bir çoğu FER kökenli. Buna Priştine Belediye Başkanı
Shpend Ahmeti de dahil. VV’nin içinde eğitimli, liberal
Kosova’da iktidar partisi PDK; son seçimlere hem Müs- görüşlü, demokratik ilkelerden haberdar bir şehirliler ile,
lüman muhafazakarları temsil ettiğini iddia eden Partia UÇK’da yer almış, pek eğitim görmemiş, siyasi görüşü
Drejtesise (PD) hem eskiden PD’nin üyesi olup sonradan nerdeyse PDK karşıtlığı düzeyinde olan farklı bir grubun
küsüp/ayrılıp parti adına da “Muhafazakar” kelimesini çatışma durumları mevcut. VV’de şimdilik tek lider olarak
yerleştirip “gerçek muhafazakar” olduklarını ilan eden gözüken Albin Kurti’nin, partide disiplini sağlayamaması
Partia Konservatore e Kosoves partisini; hem de Kosova ve bu iki grubu koordine edememesi durumunda yeni
Arnavut-Demohrıstiyan Partisi’yle seçim öncesi koalisyon liderciklerin ortaya çıkması kısa zamanda gerçekleşebilir.
yapıp seçimlere katıldı. Koalisyona milliyetçi tabanlı Levizja per Bashkim hareketi de katıldı. Bazılarına göre PDK Giderek yok olma sürecinde bulunan AAK’de ise siLideri Hashim Thaçi sayesinde bazılarına göre ise koa- yasi analizden ve algı yönetimi tekniklerinden yoksun
lisyon oluşturduğu için “PDK ve PDK’ya eklemlenmiş si- Ramush Haradinaj Dukagjini bölgesindeki liderliğini
yasi oluşumlar” seçimlerden birinci olarak çıktı. Başbakan de kaybetmeye yakın. İnsanların hassas olduğu din
22 paradigma - temmuz 2014
hakkındaki açıklamaları siyasi basiretsizliğinin açık bir
göstergesi. Son yerel seçimlerde Yakova ve İpek Belediyesini kaybetmeleri teorinin pratiğe yansımasının somut
göstergesi. Ardian Gjini, Besnik Tahiri, Donika Kadaj Bujupi gibi öne çıkmaya çalışan isimlerin bulunduğu partide kesin ve değişmez lider Ramush Haradinaj.
rini yapanlara sokakta, kahvehanede, gündelik hayatın
çeşitli ortamlarında sık sık rastlarız. Veya bir yerde iki kişi
kalsa bile birinin komutan-yönetici-lider, adını ne koyarsak koyalım hiyerarşik bir düzenin oluşturulmasının
zaruri olduğu yönünde bilgiler bize çocuk yaşımızdan itibaren aktarılmıştır. Demem o ki, aydınlanma ile beraber
kutsanan aklın üstünlüğü ve rasyonel düşünceye dayanan pozitivist mantık bize devamlı “ideal” yönetim sistemleri sunmuş, daha 7 yaşımızda okula alarak bu düzeni
içselleştirici bilgilerle beynimizi “zenginleştirmiştir”.
LDK, romantik şair İbrahim Rugova’nın vefatından sonra
hala romantizmini yaşamaya devam ediyor. 1990 öncesi
Priştine Üniversitesi ekolünde yetişmiş, ihtiyarlar heyeti
görünümündeki bu parti kısa sürede yenilenme hareketine girmezse “zaman aşımına” uğraması kaçınılmaz İsterseniz günümüzde “lider” kavramının sözlüklerde
gibi gözüküyor. Liderler konusunu incelediğimiz bu veya kolay ulaşılır olan, (her ne kadar sunduğu bilgiler
yazıda ise LDK’da lider ne Isa Mustafa, ne Fatmir Sejdiu. tartışmalı olsa da) ve yaygın bir şekilde başvurulan VikiAslen Malişevo’nun bir köyünden gelme ama Prizren- pedi gibi bilgi kaynaklarına bakalım.
lilerden daha fazla Prizrenli görünmeye çalışan Eqrem
Kryeziu’nun “ironi” dolu açıklamaları artık destekçilerine Türk Dil Kurumu lideri “Gücü, ünü ve toplumsal yeri
gına getirmiş olmalı ki son seçimlerde Kryeziu’yu sandığa dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili
gömdüler. Kryeziu’da LDK’daki
bulunduğu küme veya topgörevlerinden istifa etti. Lutfi
lumun
tutum,
davranış
Türk Dil Kurumu lideri “Gücü, ünü ve
Haziri bir ara bu hedefe doğru
ve etkinliklerini değiştirip
toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman yönetme yeteneğini gösyönelir gibi olsa da, “ihtiyar
ve durumlar içinde, ilişkili bulunduğu
kurtlar” bu hevesli arkadaşı
teren kimse, lider, şef” olarak
Gilan Belediye Başkanlığı
tanımlamakta.
küme veya toplumun tutum, davranış
ile “onurlandırmayı” uygun
ve etkinliklerini değiştirip yönetme
gördü. Yani LDK’da lider yok
Sözcük
ve
kavramlara
yeteneğini
gösteren
kimse,
lider,
şef”
değil, var; ama yaşamıyor.
yaptığı açıklamalar konuolarak tanımlamakta.
sunda uzun süre istişareler
Behgjet Pacolli (AKR), Fergerçekleştirdiklerini
id Agani (PD) ve azınlık
bildiğimiz
ve
titiz
topluluğu partileri gerek siyasi tutumları gerek lider- çalışmalarıyla ön plana çıkan TDK dil uzmanlarının, lider
lerin partiye hakimiyet konusundaki yetersizliklerinden tanımının özelliklerini verirken, olumlu veya olumsuz
dolayı, lider tanımına uymayan temsiller görünümünde bir intiba uyandırmamaya özen gösterdiği ilk okunuşta
kalmaktan kurtulamıyorlar.
anlaşılmaktadır.
Kosova’da gerçekleşen seçimlerde yaratılan atmosferi
inceleme amaçlı olarak üstte biraz Kosova’daki durumu
değerlendirmeye çalıştım. Yazının asıl amacı “lider” konusuna odaklanmak; günlük hayatta “lider” algılanışı ile
yakın tarihimizde yaşananlar arasında bir bağlantı kurma, dolayısıyla küçük ölçekli Kosova’ya bu analiz düzeyini taşımak.
***
İsterseniz öncelikle “Lider” nedir, kime denir konusuna
bakalım. Sonra geniş bir coğrafyadan örnekler verip,
halk arasında sık sık duyduğumuz “lider eksikliği” “bir lider gelse de kurtulsak” gibi gelişi güzel kullanılan stereotipleri yeniden düşünmeye yeltenelim.
Lider tanımı hem sözlüklerde hem de halk arasında
devamlı olumlu bir “tanım” olarak kullanılmaktadır. Lidersiz toplumların felakete sürükleneceği öngörüle-
Vikipedi ise lider tanımına ABD’vari bir iyimserlikle
yaklaşmaktadır. İyimser açıklamaları ve akla yapılan
kutsamaları özellikle kalın olarak belirttim.
Vikipedi’ye göre lider ya da önder, mensup olduğu halkın
toplumuna yarar sağlayan değişimi yönetmek için,
sorumluluğu; sezgi, zekâ ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan kişiye denir. Lider; elindeki gücü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen
kişidir. Gerektiğinde aldığı zor kararların ve sonuçlarının
ardında durmasını bilir.
Lider, insanın başkalarından aldığı bilgilerle bilgili
olabildiğini, ancak sadece kendi aklı ile akıllı olabildiğini
bilir. Bu nedenle çevresine danışır ancak son kararı hep
kendisi verir, şüphesiz tüm sorumluluğu alarak.
Temel yaklaşım olarak; çevresinde bulunan bireyleri
hitabet gücü, sahip olduğu bilgi ve vizyonu ile etki-
paradigma - temmuz 2014
leyip, sürükleyen bir yapıya sahiptir. İnsanları dinler ve
anlamak için özel çaba sarf eder. Çevresindeki herkesin en iyi yanlarını geliştirmelerine olanak sağlayacak
olumlu değişim ve sürekli öğrenme ortamları sağlar.
Sahip olduğu güçlü sosyal değerler sayesinde çevresinde yarattığı “karizma” sahip olduğu örnek kişilik ve
tutarlı davranışları, diğer insanlar için etkin bir rol modeli
olmasına yol açar.
ABD’lilerin Hollywood tarzı “her şey yolunda” mantığını
irdelemeyi bırakıp, bize yakın olan Avrupa, Balkanlar
ve Ortadoğu’da liderliğin nasıl algılandığını araştırmak
daha anlamlı gözüküyor.
Soğuk Savaş süresince, ABD destekli çeşitli liderlerle
veya kurumlarla Ortadoğu ülkeleri kontrol altında tutuldu. Yöntem genellikle SSCB’nin Doğu Avrupa ülkeleri için uyguladığı modele uymaktaydı. Yani halkın
çoğunluğunun desteklemediği, tamamen Moskova’ya
– Ortadoğu örneğinde Washington’a bağlı liderlerle
buraları yönetme tekniği uzun süre işe yaradı. Soğuk
Savaş bitip de bu düzen işlevsiz kalınca ABD tarafından
desteklenen bu liderler yine hegemon güç tarafından
tahttan edildi.
Bu yazıda tüm ayrıntılara yer vermek imkansız ama
meraklısı Hüsnü Mübarek’in, Saddam Hüseyin’in iktidara
nasıl geldikleri ve nasıl gittiklerine bakacaktır. Suriye’de
23
ise Hafız Esad dönemi daha çok SSCB tarafından
desteklenmiş, başkan olabilmesi için bir gecede yaş
sınırı indirilip Devlet Başkanı olabilen oğul Beşar Esad’ı
ise zor günler bekliyor. Mısır, Irak, Suriye’nin durumu içler
acısı. Ayrıntılarına inmeden genel olarak büyük güçler
tarafından (ister SSCB ister ABD olsun durum fark etmiyor) oluşturulan bu liderlerin özellikle kendi halklarına
pek de faydaları dokunduğu söylenemez. Peki durum neden böyle. Sistemin eksik olduğu bir anlayışta
lidere tapınma er veya geç bu gibi acıları yaşatıyor.
Çünkü lider her zaman kendisi için doğru olanı
dayatmaktadır. Bu doğrular kendisi için bile zamanla
değişse, yeni doğrularını hiç utanmadan dayatmaya
devam edecektir. Liderliğin doğasında bu vardır.
İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman dış güçler ve
iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca komedyalar
olacaktır.
***
Soğuk Savaş döneminde Balkanlar’daki liderlere
baktığımızda ise Romanya’da Çavuşevsku, Bulgaristan’da
Todor Zivkov, Arnavutluk’ta Enver Hoxha, Yugoslavya’da
da Josip Broz Tito’nun olduğunu görüyoruz. Arnavutluk’ta
özellikle 1990’dan sonra değişen rejimle beraber orada yaşayanların aktardıkları bilgiler, insanı gerçekten
dehşete düşürüyor. Ama lider mantığına bakarsanız,
mutlaka şöyle bir cevap alacaksanız: “Uzaktan bakmak
24 paradigma - temmuz 2014
kolay, o dönemde ulusal çıkarımız adına öyle davranmamız
gerekiyordu”.
yaşamıştı. Bilindiği üzere bugün Bulgaristan Meclisi
ve hükümetinde Hak ve Özgürlükler hareketi üyeleri
mevcut. Devasa lider Zivkov, 1954 - 1989 arasında Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi birinci sekreteri ve
1971 - 1989 arasında Bulgaristan başbakanı iken, bugün
zalimlikleriyle anılan, Bulgarların bile desteklemediği bir
şahsiyet görünümünde.
Bu cümle sadece Arnavutluk için geçerli değil, bir çuval inciri berbat ettiğini ve kendi halkını mahveden her
lider buna benzer açıklamalar yapmıştır, yapmaktadır.
Suçlu her zaman dış güçler ve iç hainlerin başrolünü
çektiği kurmaca komedyalardır. Romanya’da SSCB
desteği ile uzun süre Romanya’ya liderlik yapan Nikola Yugoslavya ise bu 3 ülkeden ayrılan bir lidere sahipti.
ve eşi Elena Çavusevsku’nun sıradan askerler tarafından Öncelikle kurtuluş savaşını pek de SSCB’nin desteği
kelepçelenmesi herkesin hafızasında her halde. Yeni olmadan gerçekleştirebildiği için SSCB’nin uydusu
nesil youtube’dan bakabilir. Tarih boyunca her za- olmamış, 1948’de Stalin’e rest çekmiş, bu karşı çıkışın
man olagelmiştir. Bir gün
ardından zaten çok istekli
tek parmağınızla hareket
olan Batı dünyası ile ilişkiler
…protesto gösterisi düzenleme,
ettirdiğiniz bir ordunun er
geliştirilmişti. İçte Özyönetim,
eleştirme, karşı çıkma hakları da sisdüzeyindeki görevlileri size
dışta Bağlantısızlık politikası
kelepçe takabilir. Miloşeviç’in
yürütülmüş,
Tito’nun
teme düşman olarak değil,
Nobel Barış Ödülü’ne aday
ölümünden (ve mutlaka
sistemi güçlendiren unsurlar olarak
gösterilip, Lahey’deki hatarihi konjöktür gereği) sonbenimsenmiştir.
pishanede son günlerini
ra da bu sistem dağılmıştı.
yaşamak zorunda kalmasını
Bahsettiğimiz bu liderlerin
unutmayalım. Günümüzün
kendi halklarına olumlu veya
muktediri, yarının hükümlüsü olabilir)
olumsuz düzenlemeleri olmuştur. Herkes kendi ideolojik bakış açısına göre, iyiydi veya kötüydü gibi algılara
Bulgaristan lideri Todor Zivkov 80’lerin ortalarında başta sahip olabilir. Ancak kesin olan şudur. Lider her zaman
Türkler olmak üzere 1 milyondan fazla azınlık men- kendisi için doğru olanı dayatmaktadır. Bu doğrular
subunun ismini ve hatta mezar taşlarındaki isimler- kendisi için bile zamanla değişse, yeni doğrularını hiç
ini değiştirme girişiminde bulunmuş, o da 90’lı yıllara utanmadan dayatmaya devam edecektir. Liderliğin
girerken SSCB’ye hizmetteki görevinin son günlerini doğasında bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu
her zaman dış güçler ve iç hainlerin
başrolünü çektiği kurmaca komedyalar olacaktır.
Avrupa’ya geldiğimizde ise, Avrupalı
liderleri İkinci Dünya Savaşı’ndan önce
arama durumunda kalıyoruz. Öncelikle savaş öncesine bakalım, bu durum
bize savaş sonrasında lider yokluğu için
önemli bilgiler verecek. Almanya’da
Vikipedi’nin tabiriyle “mensup olduğu
halkın toplumuna yarar sağlayan”
değişimi yönetmek için ortaya çıkan
Adolf Hitler, İtalya’da Benitto Musolini,
İngiltere’de Winston Churhil, Fransa’da
Charles de Gaulle vardı. Yani Avrupa’nın
nüfus olarak büyük ve etkili ülkelerinin
tamamında güçlü liderler vardı. Dönem
liderler dönemi idi. İşte bu güçlü liderlerle Avrupa, 100 milyondan fazla askerin katıldığı, bütün bilim adamlarının
savaşa hizmet etmeye zorlandığı,
sanatın yok edildiği, 40-50 Milyon
insanın öldüğü (Kosova’nın nüfusunun
20-25 katı) ve bir ırkı topyekûn yok
etmeye yeltenecek kadar gaddarlığı
paradigma - temmuz 2014
25
olumlulaştırmaya çalışan bir savaşı yaşadı. Faşist ide- önemli bir örneği teşkil ediyor.:
olojideki Hitler, Musollini veya daha sonra Franco bir
yana, İngiliz lider Churchil savaş esnasında tarihe peçete Avusturya ve Fransa’da yaşanan ırkçı-milliyetçi çıkışların
anlaşması olarak geçen anlaşma ile ülkelerdeki etkinlik yanı sıra, yine Fransa’da şahin kanadın temsilcisi
alanını SSCB lideri Stalin’le bölüşüyor, ABD tarihte sadece Sarkozy’nin biraz sertleşmesi, kurulmuş anlamlı den2 defa kullanılan atom bombalarını kullanıyordu. Liderler, genin önemini bir kez daha gösterdi. Sarkozy, hayalhangi ideolojide olurlarsa olsunlar, gaddarlık konusunda lerindeki çılgın fikirleri gerçekleştiremeden uzaklaşmak
sınır tanımıyorlardı. Sonuç 40-50 milyon ölü, 300 milyona zorunda kaldı. Avrupa’da da her yerde olduğu gibi
yakın evsiz, Yahudi soykırımı, kısaca Avrupa’nın intiharı… oportünist düşünce yapıları var ve hayallerindeki sisve şimdi bütün bu liderlerin açıklamalarına baksanız tem için çaba harcıyorlar. Belki de ilerde onlar galip gelir.
hepsinin ve “entelektüel” tarihçilerinin kullandığı ortak İşte o zaman yeni kıyımlara, ölümlere, soykırımlara hazır
nokta şu cümlelerle özetlenebilir. Uzaktan bakmak kolay, olmamız gerekiyor. Çünkü bu düşünce yapısı düzeni
o dönemde ulusal çıkarımız adına
sistem de değil, liderde
öyle davranmak gerekiyordu.
görmektedir. Lider ise her
Bu arada Kosova’nın ilk UNMIK
Çünkü lider her zaman kendisi
zaman kendisi için doğru
yetkililerinden olan
için doğru olanı dayatmaktadır.
olanı
dayatmaktadır.
Bu doğrular kendisi için bile zaBu doğrular kendisi için
Bernard Kouchner, hırçın Sarkozy’nin
manla değişse, yeni doğrularını
bile zamanla değişse,
savaş yanlısı beceriksiz Dışişleri
hiç utanmadan dayatmaya
yeni doğrularını hiç
bakanı
olarak
tarihteki
yerini
aldı.
devam edecektir. Liderliğin
utanmadan dayatmadoğasında bu vardır. İşler iyi
ya devam edecektir.
gitmediğinde suçlu her zaman
Liderliğin
doğasında
dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca bu vardır. İşler iyi gitmediğinde suçlu her zaman
komedyalar olacaktır.
dış güçler ve iç hainlerin başrolünü çektiği kurmaca
komedyalar olacaktır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ülkelerinde lider
kalmadığını görmekteyiz. İşte yukarıda bahsettiğimiz Son olarak hem coğrafi, hem tarih açısından yakın olan
rakamlar, ölümler, atom bombası saçmalığı gibi insanlık hem de doğrudan yaşattığı kıyımlar bakımından isadına yaşanan dehşet olaylar Avrupalıların gelinen terseniz Miloşeviç’i ele alalım. Miloşeviç tam anlamıyla
noktayı etraflıca analiz etmelerine sebep olmuştur. Al- bir liderdi. Muhalefeti, sanatçıları, üniversiteleri aydınları
man felsefeciler, Fransız sosyologlar, İngiliz siyaset ve susturmuş daha da kötüsü, kendisini destekleyecek ünidilbilimcileri, İtalyan aydınlar arasında yapılan teferruatlı versite, (sözde) sanatçı ve (sözde) aydın kesim yaratmıştı.
istişarelerden sonra toplumları yönlendiren ve “hep de Kimse sözünden çıkmıyordu. Hırvatistan, Bosna-Hersek
haklı olan” liderlerin hareketleri sonucu Avrupa; tarihi- ve en son Kosova’da yaşanan katliamlar Miloşeviç’i
nin en büyük “intiharını” gerçekleştirmişti. Dolayısıyla yıldırmıyor, gazeteler, televizyonlar ona alkış tutuyordu.
öne çıkan çözüm literatüre kuvvetler ayrılığı olarak geçen Nobel Barış Ödülüne bile aday gösterildi. Olağanüstü
yasama, yürütme, yargı arasındaki dengeydi. Bütün bu bir ironiye sebep olabilecek bir tarihte, 1 Nisan 2001’de
yaşananlardan sonra isimlerin önemli olmadığına dair tutuklandı, daha sonra Lahey Uluslararası savaş Suçları
düşünceler gelişmiş, sivil toplumun, protesto hakkının, Mahkemesi’ne teslim edildi ve 11 Mart 2006’da hücrebasının denetleyici görevinin önemine vurgu yapılmıştır. sinde öldü. Bu “devasa lideri” bırakın dünya, Sırplar bile
Avrupa; liderlerin nelere sebep olabileceğini çok acı umursamadı. Nereye defnedileceği bile tartışmalara sebir deneyimle yaşayıp, kişiye değil sisteme olan güveni bep oldu.
desteklemeye başlamıştır. Çünkü kimse eninde sonunda
herkes gibi olan bir kişinin ne zaman olumlu, ne zaman
***
olumsuz, ne zaman çılgınca hareketlerde bulunacağını
kestiremez. Ama farklı erkler arasında bölündürülmüş Kosova’da “lider eksikliği var”, “halkı liderler yönetmeli”
kuvvetler ayrılığı ile olumlu bir sistem oluşturulabileceği “lidersiz toplum başsız tavuk gibidir” “güçlü lider hasdüşüncesi gelişmiştir. Bunun dışında protesto gösterisi reti” “adam gibi lider (kadınlarda sanki bir sorun varmış
düzenleme, eleştirme, karşı çıkma hakları da sisteme gibi)” çok sık duyduğum cümleler bana bu liderlerin “madüşman olarak değil, sistemi güçlendiren unsurlar rifetlerini” hatırlattı. Elbette ki verdiğim örnekler Kosova
olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla Avrupa İkinci Dün- ile kıyaslanamayacak düzeydeki örnekler. Ancak tarih
ya Savaşı’ndan sonra kendi sistemlerinde liderlere yer boyunca duygudan yoksun büyük ölüm makinelerini
vermemiştir. Yeni Avrupa düzeninin eksiksiz olduğunu biz küçük insancıklar yaratmadık mı ?
kimse iddia etmiyor, ancak arayış içinde olan bir düzenin
şu aşamada neleri aştığını görebilmek adına da çok çok
26 paradigma - temmuz 2014
Bu sayıda kitap tanıtımı bölümünde çok yönlü bir aydın ve sanatçının, Ercan Kesal’ın Peri
Gazozu adlı kitabını inceledik.
“Ne Alakası Var Baba”
Bengi Muzbeg
Okuduğum kitaplardan bazılarının “önemli” gördüğüm
kısımlarının altını çizerim. Hoşuma gitmeyen ama okumak zorunda olduğum kitapların altını hiç çizmem. Bir
de çok hoşuma giden ancak altını çizmeye kıyamadığım
kitaplarım var. Çizmekle, çizememe arasında bocalar
dururum. Ercan Kesal’ın Peri Gazozu adlı kitabı işte bu
kitaplardan biri. Bunun için kitabın başları pek çizilmiş
değil, sonrasında kendimi tutamayıp “önemli” notlar
alınmış, tarafımdan.
Kesal, Peri Gazozu adlı kitabında aslında kendisinin ailesiyle beraber yaşadığı çocukluk yıllarıyla bizi Avanos’a
götürüyor. Sonra Siyasal’daki eğitimi, Ankara hayatı
ve arkasından Ege Tıp’tan doktor çıkması. Daha sonra mecburi görev için gittiği bölgelerin ve İç Anadolu
bölgesinin manzaralarını bize sunuyor.
Babasıyla olan ilişkisinden başlayalım. Kesal, gençlik yıllarında babasının dikkat çektiği, kendisinin
umursamadığı bazı uyarıları bizimle paylaşıyor. Paylaştığı
bu hatıralar, babasının “ilginç” uyarıları ve Kesal’ın “Ne
alakası var baba” tepkileri ile bitiyor.
Ancak son hatırasını paylaşırken artık yaşı biraz ilerlemiş,
doktor olmuş, iş bulmuştur. İşten ayrılıp ayrı bir muayenehane açma konusunda babasına danışmaktadır.
Okuyalım birlikte….
esiyor ve onlar sizin terinizi kuruturlar. Mutlaka kuruturlar…” diyor. Yaşananlarla, yaptıklarımızla yüzleşmek eğer
bir erdem ise; işte bu erdeme davet ediyor Kesal bizi.
Tanık ederek; vicdanı ile muhasebeye davet ediyor herkesi. Çok fazla bir mertebe değil, unvan yok, kazanç yok,
ama en önemli değer olan (modernleşen dünyada pek
de rağbet görmeyen) insan olmaya davet ediyor bizleri.
Daha doğru bir ifade ile “vicdanlı bir insan” olmaya….
Kitaptan fazla detay vermeden Kesal’ın Radikal gazetesinde okuduğum röportajından bir değerlendirmeyi
aktarayım. Kesal görüp tanık olmak ve vicdanlı birer insan olmanın erdemine vurgu yaparak, günlük işlerle
uğraşıp 24 saat boyunca beyni odaklayacak başka konular bulmanın kolay olduğunu, ancak insanın “eğer bitik
değilse insan” bir şeyleri görüp, yüzleşip hesaplaşması
gerektiğini vurguluyor. Nihayetinde: “Bazı şeyler insana
geri dönülmez yollar çizer. Bir sarsıntı, bir kırılma olur
hayatımızda ve sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz” diye
bitiriyor. Bize de galiba her ne kadar acı verse de herkesin
hayatında “bir sarsıntı, bir kırılma yaşamasını” dilemek
kalıyor. Yoksa fotosentez yapan bir bitkiden farkımız mı
olur.
Ercan Kesal Kimdir:
-
Baba sence ne yapmalıyım? Nasıl davranmalıyım?
Ne dersin?
-
Sen ne yaparsan iyi yaparsın oğlum. Sana güveniyorum. … Sen bilirsin.
Kısa bir süre sonra kaybettim babamı… İçim yandı…
Yıllarca itiraz cümlelerim olan kelimeleri asıl şimdi söylemeliydim….
-
Ah babam... Ne alakası var Allah aşkına… Ne biliyorum ki ben? Asıl şimdi ihtiyacım var söyleyeceklerine…
Kesal kitabında deneyimlerinden bahsediyor. Ailesi ile
yaşadıklarını, ülkücü fikirlerle geçen bir lise çağından sonra siyasalda solcu bir öğrenci olarak karşılaştıkları, siyasetin zorbalığı, bir doktor olarak “görünmeyen” İç Anadolu
yobazlığı var kitapta. Birey olamayan toplumların kolektif
yaşamlarının baskıcı doğasını, namus algısının kadınların
üzerine bir kambur olarak yüklenmesi ile mübah hale
gelen/getirilen her türlü sapıklığın tanıklığını paylaşıyor
bizlerle. Ama bütün olan bitenlere rağmen karamsar bir
kitap değil. Kesal nihayetinde “Bu dünyada hala rüzgarlar
İlk ve orta öğrenimini Avanos’ta, lise öğrenimini
Nevşehir’de tamamladı. 1976-77 yıllarında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, 1977-78 yıllarında
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde okuduktan
sonra 1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu.1984-89 yıllarında Ankara - Keskin Devlet Hastanesi, Ankara - Bala ve köylerinde Sağlık Ocağı hekimliği,
Sağlık Merkezi Başhekimliği ve Sağlık Grup Başkanlığı
yaptı. Türkiye’deki sağlık sistemindeki aksaklıkları bizzat görme imkanı bulduğu Keskin ve Bala ilçelerinde,
paradigma - temmuz 2014
sorunların çözümünün Sosyalizasyon Sistemi ve Koruyucu Hekimlikte olduğunu tespit etti.
Çağdaş Dil Derneği, Nükleer Savaşa Karşı Hekimler
Derneği, AIDS’le Savaşım Derneği, Klinik Mikrobiyoloji Derneği, Mülkiyeliler Birliği Vakfı, Şizofreni Dostlar
Derneği gibi çok sayıda vakıf ve derneğin kuruluşunda yer
aldı. 1995 yılında, Paris’e gitti ve Sorbon’da aldığı eğitimin
yanı sıra Paris’te bulunduğu sürece şizofrenlerin rehabilitasyonu ve Gündüz Hastanesi’ni de inceleme fırsatı
buldu.. Eylül Psikiyatri Merkezi’nin kuruluşunda birlikte
yer aldığı arkadaşlarıyla, Şizofreni Dostları Derneği’nin
ilk adımlarının da atıldığı bu bir yıl sonunda Türkiye’ye
dönen Dr.Ercan Kesal, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji dalında “Şizofreni
ve Psikoz Hastalarının Rehabilitasyon ve Readaptasyon
Süreçlerinde Türkiye’de ve Dünya’da Gerçekleştirilen
Model Örnekleri” tezi ile Yüksek Lisans (Master) Eğitimini
bitirdi.
2002 yılının ilk yarı döneminde Yön FM’de hazırlayıp
sunduğu “Mahalle Meydanı” isimli program sırasında sıkça
gündeme getirilen ve çözüm aranan arazi-tapu sorununu
çözmek için bir araya gelenlerle Tapu Alma Girişimi’ni
kurdu. Dr.Ercan Kesal Tapu Alma Girişimi’nin başkanlığını
yürütüyor. Program daha sonra “Söyle İstanbul” ve “Siyaset Saati” adıyla dinleyicileriyle buluşmaya devam etti.
Dr. Ercan Kesal halen TC Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı Doktora
Programına devam etmektedir.
Kesal’ın Sinema Merakı:
Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak filmiyle oyunculuğa adım attı.
27
Bir Zamanlar Anadolu’da filminde Ebru ve Nuri Bilge
Ceylan’la birlikte yazdığı senaryo; 2011 yılında Asia Pacific Screen Ödülleri’nde “En İyi Senaryo” dalında ödüle
aday gösterildi
Filmografi
Ben O Değilim : Tayfun Pirselimoğlu - 2013
Hükümet Kadın 2 : Sermiyan Midyat - 2013
Ben de Özledim : Onur Ünlü - 2013
Sen Aydınlatırsın Geceyi : Onur Ünlü - 2013
Yozgat Blues : Mahmut Fazıl Coşkun - 2013
Hükümet Kadın : Sermiyan Midyat - 2012
Küf : Ali Aydın - 2012
Bir Zamanlar Anadolu’da : Nuri Bilge Ceylan - 2011
Albatrosun Yolculuğu : Cengis Temuçin Asiltürk - 2010
Vavien : Yağmur Taylan\Durul Taylan - 2009
Üç Maymun : Nuri Bilge Ceylan : 2008
Uzak : Nuri Bilge Ceylan – 2002
Ödülleri:
20. Altın Koza Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu,
Yozgat Blues
Slovakya Art Film Festivali, 2013, En İyi Erkek Oyuncu, Küf
32. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 2013, En İyi Erkek
Oyuncu, Yozgat Blues
44. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri, 2011, En iyi yardımcı
erkek oyuncu performansı, Bir Zamanlar Anadolu’da
44. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri, 2011, Mahmut Tali
Öngören en iyi senaryo, Bir Zamanlar Anadolu’da
1. Yeşilçam Film Akademisi ödülleri, 2011, En iyi senaryo,
Bir Zamanlar Anadolu’da
14. Sadri Alışık Ödülleri, 2009, En iyi yardımcı erkek oyuncu, Üç Maymun
2009 Yeşilçam Ödülleri, 2009, En iyi senaryo, Üç Maymun.
Download