PSİKODRAMADA SEÇME KONULAR

advertisement
PSİKODRAMADA
SEÇME KONULAR
Teoriden Pratiğe Psikodrama
Yazan ve Derleyen
Deniz Altınay
Bu kitapta yer alan konular ve grup ya da bireysel psikoterapi uygulamaları hakkında bilgi almak için İSTANBUL
PSİKODRAMA ENSTİTÜSÜ VE DANIŞMA MERKEZİ’ne başvurabilirsiniz.
Adres: Şakaik Sokak 57/1 Nişantaşı/İSTANBUL
Tel: 0 212 232 12 63
GSM: 0 532 2136362
E-Mail: [email protected].
Web: www.istpsikodrama.com.tr
MEDYADA I.P.I.
Web: http:/www.istpsikodrama.com.tr
Facebook : https://www.facebook.com/groups/psikodrama/
Twitter: https://twitter.com/IPI_Psikodrama
Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCea_vwQ4LqDoj2Dt5PMK0SA
Linkedin: https://www.linkedin.com/grp/home?gid=5027127
Instagram: _i.p.i._
4
Deniz Altınay Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Psikoloji eğitimine 1983 yılında
Ankara Üniversitesi DTCF Psikoloji Bölümü’n­de başladı ve
Gazi Üniversitesi Psikolojik Da­nışma Bö­lü­mü’nden lisans
derecesini aldı. O yıllarda baş­ladığı “psi­kodrama” serü­venini
bugüne kadar çeşit­li etkinliklerle taşıdı. 1991 yılında Hacettepe Üniversite­si Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Psikolojik
Danışma Yüksek Lisans derecesini aldı. Türkiye Grup Psikoterapileri Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyeliklerinde bu­
lundu ve Genel Sekreterliğini yürüttü. Başta Ab­dul­ka­dir Özbek olmak üzere G. Leutz, H. Barz, E. Franz­ke gibi dünya çapındaki psikodramatist­ler­le çalıştı. 1994 yılında Ankara Grup
Psikoterapileri Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldı ve
başkanlığını yürüttü. 1997 yılında İstanbul Psikodrama Enstitüsü ve Psikolojik Danışma Merkezi’nin kuruluşunda önemli
bir rol oynadı. 1998 yılında “Psikodrama 300 Isınma Oyunu Te­
mel Tek­­nikler, Yardımcı Teknikler ve Temel Stratejiler” adlı
ki­ta­bı yayınlandı. Çeşitli ulusal ve uluslararası platformlar­da
grup yöneticisi ve kon­feransçı olarak yer aldı. 1999 Ekim ayında “İstanbul Playback Theatre”ın ku­ru­luşunu gerçek­leştirdi
ve ça­lışmaları başlattı. İstanbul Psi­kodrama Ens­titüsü bün­
5
yesinde çocuk psi­kodra­ması eğitimlerinin koordinatör­lü­ğünü
ve eğiticiliğini yürütmekte ve ha­len 120’den fazla öğrencisi
olan İstanbul Psi­kodra­ma Enstitüsü’nde İspanya, İngiltere
ve Amerika’daki psi­kodrama enstitüleriyle bağlantılı olarak
eğitim vermektedir. İngiliz Psikodrama Derneği, Uluslararası Grup Psikoterapileri ve Psikodrama Derneği ve Türkiye
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Üyesi’dir. Şir­ket
Hizmetleri Birimi’nin, Psikodrama Grup Psikoterapisi Eğitim Birimi’nin, Spontanite Tiyatrosu Biri­­mi’­nin ve Çocuk
Psi­kodraması Birimi’nin yöneticiliğini yapmakta olan Deniz
Altınay, bireysel psikoterapi ve grup psikote­ra­pisi çalışmalarını sürdürmekte ve İstan­bul Psikodra­ma Ens­titü­sü’nün
Başkanlığını yürütmektedir.
6
İÇİNDEKİLER
YENİ BASKIYI YAPARKEN...............................................9
ÖNSÖZ....................................................................................11
BAŞLARKEN:.........................................................................15
Dünyada Psikodrama ve İstanbul Psikodrama Enstitüsü
Bölüm 1......................................................................................19
Psikodramada Felsefenin Yeri
Deniz Altınay
Bölüm 2......................................................................................37
Felsefeden Patolojiye Bir Yolculuk
‘Rol ve Patoloji’
Bilal Albaş
Bölüm 3......................................................................................85
Psikotik, Nevrotik ve Normallerde Sosyal Atomların
Karşılaştırılması
Deniz Altınay
Bölüm 4......................................................................................111
Travmatik Yaşam Olayları ve Psikodrama (Model Önerisi)
Çiğdem Yananer Eroğlu
Bölüm 5......................................................................................165
Deprem Travmasına Müdahalede Psikodramatik Bir Model ve
Travmaya Psikolojik Hazırlık
Deniz Altınay
7
Bölüm 6......................................................................................181
Grup Psikoterapisinde ve Psikodramada Terapötik Faktörler
Neşe Karabekir
Bölüm 7......................................................................................221
Psikodramada Aile ve Çift Tedavisi
Deniz Altınay
Bölüm 8......................................................................................237
Evlilik Rol Kestirim Testi
Deniz Altınay
Bölüm 9......................................................................................249
Psikodramada İçselleşmiş Nesne İlişkilerinin Anlam ve Anlatım
Bulması
Tülay Arsu
Bölüm 10....................................................................................289
Artık Gerçeklik:
‘İç Gerçeklikle Dış Gerçekliğin Sahnede Buluşması’
Berta Moreno
Bölüm 11....................................................................................309
Psikodramada Isınma Oyunları
Anıl Adanalı Koçbeker
Bölüm 12....................................................................................341
Farklı Gelişenlerin Eğitim ve Tedavisinde Psikodramanın
Kullanımı
Ayşegül Kumanlı
Bölüm 13....................................................................................357
İstanbul 1. Terapötik Sosyometri Konferansından Notlar
Derleyenler: Deniz Altınay - Arzu Aydın Koç
8
YENİ BASKIYI YAPARKEN
Elinizdeki kitabın birinci baskısının önsözünde şu cümlelere rastlayacaksınız ; “Bu kitap, devamı gelecek bir proje
olarak düşünülmektedir. Psikodramanın alt alanlarına ilişkin
çalışmalar enstitümüz bünyesinde bulunan uzmanlar tarafından yürütülmeye devam etmektedir. Bu ürünlerin Türk
psikoterapi topluluğuyla paylaşılmasını sağlamak, öncelikli
hedeflerimiz arasındadır.” Bu amaç gerçekleştirilmiş ve Sistem Yayıncılık tarafından yayınlanan “Psikodramada Çağdaş
Yaklaşımlar” adlı kitap bu dizinin 2. Kitabı olarak geçen yıl
raflardaki yerini almıştır. Bu kitap bir devam kitabı olarak
daha da özelleşmiş psikodrama alt alanlarına giriş yapmıştır.
Elinizde bulunan bu kitap ise psikodramanın temel alt alanları konusundaki çok önemli çalışmaları içerdiğinden yeniden basılması psikodrama öğrencileri, uzmanları, terapistleri
ve farklı uygulayıcıları için bir gereklilik haline gelmiştir.
Psikodramada aile terapilerinden terapötik faktörlere,
psikodrama yolu ile deprem travmasına müdahale biçimlerinden önemli psikodramatik olgulara kadar çok geniş bir
yelpazede bir kapsama sahip olan bu yayın konuda uzamanlaşmak isteyen herkesin vazgeçemeyeceği bir kaynak olarak
her zaman psikodrama dünyasında yerini koruyacaktır.
9
Psikodrama her geçen gün doğası gereği sahip olduğu
kapsayıcılığı ile ki bu insan yaşamına ait olan her alanda
varlığını ve etkinliğini sürdürebilme özelliğine dikkat çekmektedir, farklı kullanım alanlarında kendini göstermektedir. İnsanların didaktik eğitimlerle çok az yol aldığının gözlenmesi, değişimin yaşantısal eğitimlerden geçtiğinin daha
iyi anlaşılması ve buna bağlı olarak psikoterapinin bir değişim yöntemi olarak bu tekniklerle daha etkin olarak yapılabildiğinin gözlemlenmesi nedeniyle daha popüler hale
gelmektedir. Benim öncülüğümde yapılan yayınların gitgide
artmasıyla bu gelişim yazılı kaynaklar anlamında da kendini
göstermekte ve daha da kalıcı hale gelmektedir.
İnsan “ biyopsikososyal” bir varlık olarak tanımlana gelmiş ve onun evrensel ve zamansal boyutu göz ardı edilmiştir. Yeni hedef insana sahip olduğu daha geniş özellikleri
iade etmek olmalıdır ve bu önemli bakışın insanın yaşamına
önemli kaliteler katarak sadece kendi çevresinde değil aynı
zamanda uzak çevresine ve en son noktada tüm evrene ne
derece etkin bir bağ ile bağlı olduğunu ve bu bağın karşılıklı
olarak her şeyin birbirini değiştirebilme gücünü barındırdığı
gerçeğini hatırlatmak olduğu bilinmelidir.
Saygılarımla
Deniz ALTINAY
İstanbul 2011 Mart
10
ÖNSÖZ
Bu kitap, çok uzun soluklu bir çalışmanın ürünüdür.
Hepsi de psikodramatist olan ve farklı alanlarda uzmanlıkları bulunan yazarların kendi üsluplarıyla psikodrama grup
psikoterapisi ve sosyometrinin özel bir alanında daha da
derinleşme ve yeni bir şey söyleme çabalarının somut bir
sonucudur. Günümüzde psikoterapi kuramlarında ve uygulamalarında görülen gelişmelere baktığımızda, psikodrama
disiplininin hemen her alanda söyleyecek son derece önemli
sözlerinin olduğunu ve etkin uygulama biçimlerini içinde
barındırdığını tekrar tekrar hatırlamak durumunda kalmaktayız. İşte bu kitapta hayat bulan yazılı konferans, bu ihtiyaçtan doğmuştur. Psikodrama, Türkiye’deki varlığını son
derece etkin ve kalıcı kılma yönünde büyük mesafeler katetti. Bu gelişmede İstanbul Psikodrama Enstitüsü’nün ve yeni
kazandığı unvanıyla İstanbul Uluslararası Zerka Moreno
Enstitüsü’nün çok büyük payı bulunmaktadır. Bu katkının
somut bir diğer kanıtıysa elinizde tutmakta olduğunuz bu
kitaptır.
Her alanda olduğu gibi psikoterapide de alt uzmanlık
alanlarının doğduğu görülmekte, buna ihtiyaç olduğu gerçeği kendini gittikçe daha fazla hissettirmektedir. Her ekol
11
kendi içinde alt başlıklara bölünmek durumunda kalmaktadır. Bu, psikoterapinin çağdaş gelişme çizgisidir. Bugün artık, çocuk, ergen, genç, yetişkin ve yaşlılarla yapılan psikoterapiler nasıl birbirinden farklılık göstermekteyse, her alt tanı
kategorisi, farklı grup yapısı da farklı yaklaşımları ve dolayısıyla uzmanlaşmaları gerekli kılmaktadır. Farklı psikopatoloji gruplarına yönelik yaklaşımların yanı sıra aile ve çiftlerle
çalışma, evliliğe hazırlık, özürlülerle psikoterapi, travmalar
ve deprem travması için psikoterapi, gruplar arası psikoterapi gibi alt alanlar gitgide daha fazla önem kazanmakta ve psikoterapi dünyasına yeni bilgiler katmaktadır. Her psikoterapi okulu kendi alt alanlarını, kuramlarının ve tekniklerinin
izin verdiği ölçüde geliştirmekle uğraşmaktadır. Her psikopatoloji ortak birçok temeli bünyesinde barındırmakta olsa
da, farklılıkları onlara farklı yaklaşılması gerektiği gerçeğini
gözler önüne sermektedir. Bu kitapta her biri titiz bir çalışmanın ürünü olan psikodrama disiplinine ilişkin bölümleri
yazanlar, bu gerçeğin ışığında bilgiyi saflaştırmaya ve geliştirmeye uğraşmışlardır. Her yazar motive olduğu bir konu
üzerinde çalışmıştır ve bu seçim yazarla bölümü arasındaki
kişisel bağın varlığının göstergesidir; ortaya çıkan ürünün
insan ruhunun derinliklerinden beslendiğinin garantisidir.
Psikoterapide bilgi, anlamdan ve duygudan yoksun olarak
var olmaya çalıştığı sürece güçlü olamaz. Sanırım okuyucu
kitaptaki tüm bölümlerin alt yazılarında bu farklılığı hissedecektir. Yazarlar sadece bir teorik yaklaşımdan, bir uzmanlık
alanından söz etmemektedirler; aynı zamanda her biri uzun
yıllar süren psikodrama grup psikoterapisi deneyimlerinin,
ki bu gruplarda hem yardım alan hem de şifacı rollerinde
bulunmuşlardır, onlara kazandırdığı derin içgöçü ve duygu
dünyasından bahsetmektedirler.
12
Kitap genel olarak psikodramanın dünyadaki yerini, felsefesini, yaratıcılığı ve spontaniteyi, nesne ilişkileriyle buluşmayı, aile ve çift tedavilerini, direnci, tedavi edici etmenleri,
rol kuramını, ısınma oyunlarının yapısını, diğer eylem yöntemleriyle karşılaştırmaları, farklı gelişenlerle psikodramayı,
travmayı, artık gerçekliği, sosyometriyi yapısında barındırmaktadır. Bu kitap, devamı gelecek bir proje olarak düşünülmektedir. Psikodramanın alt alanlarına ilişkin çalışmalar
enstitümüz bünyesinde bulunan uzmanlar tarafından yürütülmeye devam etmektedir. Bu kitapların Türk psikoterapi
topluluğuyla paylaşılmasını sağlamak, öncelikli hedeflerimiz
arasındadır. Bu kitapta bölümü bulunan öğrencilerim Bilal
Albaş, Ayşegül Kumanlı, Berta Moreno, Neşe Karabekir,
Anıl Adanalı Koçbeker, Çiğdem Yananer Eroğlu, Tülay Arsu
ve Arzu Aydın Koç’a ve yazım sürecim esnasında çok emeği
geçen enstitü sekreterimiz Didem Hanım’a da teşekkürlerimi iletmek isterim.
Deniz Altınay
Mayıs 2004
13
14
BAŞLARKEN:
DÜNYADA PSİKODRAMA VE İSTANBUL
PSİKODRAMA ENSTİTÜSÜ
Teknolojinin küçük bir kasaba haline getirdiği dünya
artık her kurumun perspektiflerini ve hedeflerini yeniden
gözden geçirmesini gerekli kılmaktadır. İstanbul Psikodrama Enstitüsü ve yeni unvanıyla İstanbul Uluslararası Zerka
Moreno Enstitüsü bu zor hedefi, bir başka deyişle bir dünya
kurumu olma hedefini fazlasıyla başarmış durumdadır. Bunun, bizim için olduğu kadar mezunlarımız, öğrencilerimiz,
Türk Psikodrama ve Türk Psikoloji ailesi için de son derece
önemli olduğu kanısındayım. Bu başarımızın gelişmiş ülkelerle entegre olmaya çalışan ülkemiz için de önemli olduğu
bir gerçektir. Bu yazımda sizlere bu tablonun neresinde olduğumuzu ve bundan sonraki hedeflerimizi aktarmak istiyorum.
Dünyada sahip olduğu öğrenci sayısı ve programlarını
gerçekleştirme yüzdesiyle ön sıralarda yer alan Enstitümüz,
eğitimlerinin hızlılığı ile de kayda değer bir farklılığı yapısında barındırmaktadır. Uluslararası Grup Psikoterapileri
Derneği (IAGP) Eski Başkanı David Kipper’a göre bu konularda birinci sırada gelmekteyiz. Adam Blatner ve birçok
tanınmış psikodramatist, Enstitümüzün Türkiye için yaptığı
15
yeniliklerin sayısını ve geliştirdiği programların çeşitliliğini
diğer birçok enstitüye göre son derece gelişmiş bulmaktadır.
Bu değerli düşünceler bize dünyada psikodrama grup psikoterapisi alanında isim yapmış kişilerin; bu alandaki olumlu gelişmelere ne derece önem verdiklerini göstermektedir.
Bunun nedeni, topluluğun sistemli, bilinçli ve kaliteli büyümeye duyduğu ihtiyaçtır. Eğer bugün Türkiye’nin büyük
bir bölümünde eğitimde ve ruh sağlığında daha nitelikli hizmetlerin sunulduğunu görüyorsak, bunun içinde önemsenecek bir miktarda Enstitümüzün payı olduğunu söylemek
isterim. Kurumumuzun bunu gerçekleştirirken kullandığı
yöntemler içinde, Yeni Seminerler, Konulu Gruplar, Çocuk
Psikodraması Eğitim Programı, Psikodrama Şirket Eğitimleri Programı, Bireysel Psikodrama Eğitimleri, Özel Eğitim
Grupları, Tiyatroda Psikodrama Uygulamaları, Playback
Tiyatrosu ve Açık Gruplar, Kapalı Yaşantı Grupları, Çocuk
Psikodraması Tedavi Birimi, Yayınlanan Kitaplar, Tanıtım
Konferansları, Eğitimde Psikodrama Uygulamaları ve daha
birçoğu yer alır.
Enstitümüz, (ASGPP) Amerikan Grup Psikoterapileri ve
Psikodrama Derneği ve (IAGP) Uluslararası Grup Psikoterapileri Derneği tarafından yakından tanınmakta, her iki
derneğin yayın organlarında tanıtımlarımız yer almakta ve
düzenlediğimiz her uluslararası çalışma duyurulmaktadır.
Avrupa’da örgütlenen Psikodrama Eğitim Kurumları Federasyonu (FEPTO), Enstitümüzü üye kabul ederek uluslararası geçerliliğini onaylamakla kalmamış, aynı zamanda
çalışmalarımıza da hız katmıştır. Son yıllardaki önemli bir
gelişme olarak enstitümüz 2010 yılında EAP üyeliğine kabul
edilmiştir. Bu kurum, Avrupa Psikoterapi Derneği Avrupa’da psikoterapi veren merkezler ve eğitimlerini yapan kurumlar ile psikoterapistlerin üyesi olduğu en önemli ulusla-
16
rarası şemsiyelerden bir tanesidir. Bu şekilde enstitümüzün
verdiği diplomalar uluslararası düzeyde daha da anlamlı hale
gelmektedir. Katıldığımız son Amerika ve Dünya Kongresi’nde birçok uzmanın Enstitümüzle çalışmak için İstanbul’a
gelmek istediğini, sizlerle gururla paylaşmak isterim. Enstitümüzden mezun olan ve yurt dışına giden üyelerimizin
yaptığı çalışmaların resmen kabul edilmesinin ve kaldıkları
yerden eğitime devam etmelerinin somut olarak yaşanması
da bize ve bu öğrencilerimize mutluluk vermektedir.
Bunlara ek olarak; dünyada birçok farklı enstitü ve dernekte eğitim almakta olan psikodramatistler, Enstitümüzle
çalışmakta ve bu çalışmalar sonucunda referans mektuplarını bizden istemektedirler. En son olarak İngiliz Psikodrama
Derneği, Enstitümüzden bizimle çalışan İngiliz uzmanlara
verilebilecek belgeler için resmen referans mektupları talep
etmiştir. Bu gelişmeler Enstitü uzmanları ve Enstitü’nün genel duruşunun dünyayla ne denli entegre olduğunun önemli göstergeleridir.
Psikodramatist ve sosyodramatist olarak yaşama bakmak,
bize, bireylere ve topluluklara yönelik stratejiler geliştirme
becerisini ve yaratıcılığını kazandırmaktadır. Bu yaratıcılığı Enstitümüzün tüm programlarının geliştirilmesinde,
toplum içindeki öncü konumunun belirlenmesinde ve her
türlü örgütlenmesinde kullanmaktayız. Bu yönden Enstitümüz, dünyadaki birçok kurum ve bireye de örnek bir model
oluşturmaktadır. Yaptığımız çalışmaların son beş yıl içinde
yurdumuzda birçok irili ufaklı yeni oluşuma örnek teşkil ettiğini bilmekte ve hissetmekteyiz. Bu durum, dünyada da
böyledir.
Enstitü’nün yeni hedefleri, kendi içinde uzmanlaşmış
çalışma, tedavi ve eğitim alt gruplarının oluşturulmasıdır.
Bu yönde faaliyete geçen ‘Çocuk Psikodraması Grubu’ ilk
17
örneği oluşturmuştur. ‘Şirket Hizmetleri Birimi’ de benzer
bir yapılanma içinde çalışmalar yürütmektedir. ‘Aile ve Çift
Tedavileri ve Psikodrama Birimi’nin temellerini yavaş yavaş
atmaktayız. Tüm bu yenilikler ve oluşumlar için geliştirdiğimiz uygulama modelleri birçok yabancı uzman tarafından
takdirle izlenmektedir. Bu konuyla ilgili olarak 2003 Dünya Grup Psikoterapileri Kongresi’nde ‘Çocuk Psikodraması
Eğitim Modeli ve Uygulamaları’mızı bir bildiri olarak sunmamızın istenmesi son derece anlamlıdır.
Sürekli olarak kendini geliştiren Enstitümüz, yeni hedeflerini gittikçe artan bir oranda öğrencileri ve mezunlarıyla
birlikte ortaya koymaktadır. Her kurumun gelişmesi içinde
görülen ve alt ünitelerin daha özerk çalışmalar yürütebildiği bir yapıya doğru ilerlediğimizi ve bu yolda atılan somut
adımların başarımızı daha da arttırdığı gerçeğini vurgulamak
isterim. Elinizde tutmakta olduğunuz bu konferans kitap,
bu gelişmelerin somut bir örneğidir. Yapılan çalışmalar bu
sayede geniş kitlelere ulaşmakta ve tarihe kalmaktadır. İz bırakmak insan oğlunun ölümlü doğası içinde ölümsüzlüğü
arama çabasından doğmuştur. Bilinmek istemek, bilginin
gelişmesine öncülük etmiştir. Bu konferans kitapta bölümü
olan uzmanlar bu çok yönlü süreci yaşama şansını yakalamış
görünüyorlar. Bıraktıkları iz yeni yolculuklara yol açacaktır. Hepimiz birbirimizle bağlantı halindeyiz. Önemli olan,
bunu ortaya çıkartıp görünür kılmaktır. Eğer bu kitapla bu
dediğimizi biraz daha başarabilirsek ne mutlu bize.
Deniz Altınay
İstanbul Psikodrama Enstitüsü ve
İstanbul Uluslararası Zerka Moreno Enstitüsü Başkanı
18
1
PSİKODRAMADA
FELSEFENİN YERİ
Deniz Altınay
19
20
Bu konferans kitabın ilk bölümünün felsefeye ayrılmasının anlamlı olduğunu düşünüyorum, çünkü var olan her
sistematik bilgi ve bilim, felsefeyle başlamıştır. Tüm bilimlerin dayanak noktası olan felsefe, temeli oluşturur ve
üstünde taşıdığı yapıyı anlamlı ve güçlü kılar. Psikodrama
Grup Psikoterapisi ve Sosyometri disiplininin yaratıcısı olan
J. L. Moreno bir filozoftu, yaratmaya çalıştığı felsefi sistem
içinde tüm insanlar için birlikte mutlu yaşamayı ve yaşam
gerçeğinin sırlarını keşfetmeyi hedefledi. Bu çok büyük hedef, büyük, iddialı, kapsamlı ve renkli bir felsefenin doğmasına sebep oldu. Bu felsefe, psikodrama grup terapistlerine
çok zengin bir yapı ve çok güçlü bir araç hediye etmiştir. Bu
zengin yapının kullanılması için Moreno felsefesinin anlaşılmasının ne derece önemli olduğu ortadadır. Neyin neden
yapıldığının bilinmesini sağlamak ve yaşamın gizlerinin ortaya çıkartılması sürecinde araştırma becerimizi geliştirmek,
bu felsefenin yakından incelenebilmesine ve çok iyi kavranmasına bağlıdır.
Moreno’nun ilk etkilendiği filozoflardan biri Sokrates’tir.
Viyana bahçelerinde çocuklarla çalışırken, Moreno’nun varoluşçu felsefenin bir şekilde babası sayılabilecek olan Sokrates’in etkisi altında kaldığı gözlenir. Yirminci yüzyıl düşüncesini oluştururken Marx, Einstein ve Picasso ile bağlantıları olduğunu görmek hiç de zor değildir. Freud ve onun
21
düşünceleri Moreno’ya itici güç olmuş ve Moreno bakış açısını geliştirirken birçok yönüne karşı durduğu psikanalizden
etkilenmiştir. Jeshua Ben Joseph (İsa) bir Yahudi idi; mesih,
şifacı, hikayeci olarak Filistin’de yaşadı ve Moreno üstünde
önemli etkileri oldu. Moreno’nun hayatında da benzer bir
örüntüye rastlanmaktadır. Böylesine zengin bir etkilenmeden son derece zengin bir felsefe doğmuştur.
Psikodrama grup psikoterapisinin felsefesinden söz ederken içinde barındırdıklarını net olarak özetlemek, sistematik
bir sistem içinde sunmak pek de mümkün olamamaktadır.
Her yazar, Moreno felsefesini kendi anlayışı içinde sistematize etmiştir. Bunda çok da şaşılacak bir yan yoktur. Moreno, felsefesini, zaman içinde üç önemli kitabı olan Spontanity
Theatre (Spontanite Tiyatrosu), Who Shall Survive? (Kim Hayatta Kalacak?) ve Psychodrama Vol. I-II-III içinde, birçok makalesinde ve konferanslarında tartışarak geliştirmiştir. Tüm
gelişmeler yıllar içinde oluşur ve her yeni bilgi, bir öncekini
geliştiren, bazen eleştirip bazen de değiştiren bir yapıyı beraberinde getirir. Bu sebeple Moreno felsefesi, bünyesinde anlaşılması zor bir yapı barındırmaktadır. Felsefe-bilim ilişkilerini incelediği makalesinde Göka (1996), Moreno’ya önemli
bir eleştiri getirerek felsefe ve bilimi aynı anda yapmanın
getirdiği güçlüğün, bugün psikodramanın yapısını ve diğer
disiplinler karşısındaki yerini etkilediğini ve uygulamacıların da problemler yaşamakta olduğunu belirtmiştir. Moreno
tüm bir yaşamı ele alan bir insan bilimi yaratma çabasındaydı ve bu çaba belki de Moreno’nun tek başına tüm bir felsefi
sistemi yaratmasını gerekli kılmıştı. Bu gereklilik, geliştirmekte olduğu yeni kuramın birçok yönden yeniliklerle dolu
ve kendinden önce gelenlerin hepsinden daha farklı olması
ve yeni kavramlara ihtiyaç göstermesiydi. Moreno felsefesi
22
tamamlanmış ya da bir başka deyişle bitmiş bir felsefe değildir; takipçilerinin boşlukları doldurmaları ve tartışmalara
açık olan birçok konuda düşüncelerini sunmaları gerekir.
Ancak bu sayede daha yaşayan bir felsefeye dönüşebilecektir.
Bu kavramlar, bugün dünyanın dört bir yanında yürütülen
psikodrama çalışması katılımcıları ve yöneticileri tarafından
yaşanmakta ve yaşatılmaktadır.
Din ve Toplumbilim
Moreno felsefesinin yerini ve yaşamı kavrayışını anlamayı kolaylaştırmak için, onunla boy ölçüşebilecek tek disiplin
olan psikanalizi eleştirdiği iki noktanın anlaşılması yararlı olacaktır. Bunlardan birincisi, bilimlerin gelişmesinden
önce var olan ve son derece derin bir bilgiyi bünyesinde barındıran din gerçeğini göz ardı etmesi, ikincisi ise toplumsal
olaylara kayıtsız kalmasıdır. Bu eksikliklerden ikincisi, yeni
psikanalistler ve grup analistleri tarafından giderilmişse de,
birinci eksik her zaman varlığını sürdürmüştür. Din, metafizik olarak adlandırılan birçok bilgi ve olguyu içinde barındırmaktadır. Din içindeki kavramlar, insan doğasının birçok
gerçeğine işaret eder. Freud, toplumların afyonu olarak ele
aldığı din olgusuna doğal olarak çok uzak kalmış ve dini, bireysel platformda analiz edilecek duygular, dürtüler ve davranışlar düzeyine indirgemiştir. Oysa din, bundan daha fazlasını içinde barındırır. Moreno, inancı bir sağlıklılık kriteri
olarak tanımlamaktadır. Rol gelişim kuramı içinde var olan
rol gelişim basamaklarından dördüncüsü olan ‘transandant
roller’, insanın kendi dışından hareketle bir başka rolden
kendisine bakışı deneyimlediği rollerdir. Bu, sağlıklı gelişimin son aşamasıdır. Transandant rol, anlam bilgisini bulduğumuz ve din olgusunu kavramamızı sağlayan, sağlıklı gelişimin son aşaması olan roldür. Kişinin bu role geçememesi
23
ve önceki rollerde takılı kalması nevroza yol açar. inançlar ve
daha ileri bir olgu olarak din, çaresizliğin tek ve en önemli
ilacıdır. Bilim kavramları içinde yaşamı açıklama ve anlamı
açıklama çabaları eksik kalır, daha fazlasını inanç sistemleri
içindeki bilgide buluruz.
Toplumsal olan, içinde yaşadığımız sosyal plasentanın ta
kendisidir ve bu yapının mikro ölçekte ele alınışı grup kavramını doğurmuştur. Moreno’nun aynı zamanda isim babalığını yaptığı grup psikoterapisinin sebebi de budur. Böylece
sosyometri biliminin de temelini atmıştır. Seçimler hayatımızı yöneten temel güçlerin etkisi altında yapılmakta ve yaşamımızı şekillendiren önemli olgular olarak ortaya çıkmaktadır. Moreno toplumsal olanla ilgilenmiş ve sosyal rollerin
önemine dikkat çekmiştir. Bu, rol gelişim aşamaları içindeki
üçüncü kategoridir. Moreno’nun yardımcı bilinçdışı kavramı, yine toplumsal olanla ilgili temel kavramlardan biridir.
Bu, Jung’un ortak bilinçdışına benzese de, farklı bir tanımla, farklı bir işlev üstlenir. Birlikte var olmamızı sağlayan
ve grup oluşumunu var eden bilinçdışı sürecin tanımıdır.
Birbirimize bildiğimiz sebeplerin çok ötesindeki sebeplerle
bağlı olduğumuzun açıklamasıdır.
Spontanite Faktörü ve Yaratıcılık
Yaratıcılık ve spontanite iki temel kavram olarak Moreno felsefesinin bel kemiğini oluşturur. Ölçülemez yapısıyla
spontanite faktörü aynı zamanda anlaşılması ve hazmedilmesi zor bir kavram olarak da karşımıza çıkmaktadır. Moreno’nun ‘yaratıcı an’ felsefesi, uygarlığın tüm psikolojik ve
sosyolojik sorunlarını çözmeyi ve psikanalizin tüm eksiklerini ortadan kaldıran bir yapıya sahip olmayı hedeflemiştir.
24
Freud, ‘sağlıklı olan nedir?’ sorusuna, ‘sevmek ve çalışmak’
gibi bir cevap verirken, bunun gerçekleşmesi için gerekli
olan asıl evrensel kaynağı gözden kaçırmıştır; o da yaratıcılıktır. Yaratıcılık, tanrısaldır ve doğanın, yani Tanrı’nın bir
parçası olan insanın en temel amacıdır. İnsanın bunu gerçekleştirebilmesinin yegâne dayanaklarından biri de sahip
olduğu spontanitedir. Moreno’nun ‘s’ faktörü olarak ifade
ettiği spontanite faktörü, yaşamın her anında var olan ya da
olmaya ihtiyaç gösteren birincil özellik olarak karşımıza çıkar. Evrenin, doğanın ve insanın yaratıcı eyleminin oluşması
‘s’ faktörü sayesinde gerçekleşir. Doğum, anneyle bebeğin
spontan bir eylemi, başarısıdır. Spontanite faktörü temel ihtiyacımız ve varlık sebeplerimizden birisi olan yaratıcılığın
ortaya çıkmasında önemli rol oynar.
Kültürel Konserveler
Günümüz uygarlığının en önemli hatalarından biri, insanların yaratım süreciyle ilgilenmeyip yaratılan sonuçlarla
ilgilenmesi ve giderek yaratıları putlaştırmasıdır. Artık sanat
eserleri, kitaplar, teknolojik buluşlar, katı ahlaki değerler,
psikolojik ve fiziksel formüller toplulukların tapındığı putlar
haline gelmiştir. Bu bir kültürün ya da uygarlığın yaratılması
anlamında düşünülürse, Moreno buna ‘kültürel konserve’
adını vermektedir. Bu ölümsüzleştirme çabası, insanın yanılsaması olarak kendisi için mutsuz olduğu bir dünya yaratmasına neden olmaktadır. Moreno’ya göre insanın asıl
düşmanı, yarattığı makineler ve bu kültürel konservelerdir.
İnsanın yaratıcı bir devrime ihtiyacı vardır ve bu ancak ve
ancak spontanite ile mümkün olacaktır. Moreno spontanlığı
hem kalıtsal bir özellik hem de bir yetenek olarak tanımlamaktadır. Bu ilk bakışta kafa karıştırıcıdır. Bireyin kendi
25
durumunu dış etkilerden ve kontrol edemediği iç etkilerden
bağımsız olarak sürdürmek için duyduğu kalıtsal eğilim olarak spontanite son derece fizyolojik bir görünüm kazanmaktadır. Buna karşılık kişinin yeni bir duruma yeni ve uygun
tepki verebilme yeteneği olarak tanımlandığında spontanite,
kazanılabilecek bir beceri olarak karşımıza çıkmaktadır. Moreno felsefesinde test edilemeyen ve anlaşılması son derece
güç olan spontanite, devrim niteliğinde bir kavram olarak
hak ettiği yeri bulamamıştır. Karşılıklı spontanlık olarak ortaya çıkan ‘tele’ spontanitenin geçişliliği ya da akışkanlığı,
kişiler arası ilişkilerde de son derece önemlidir. Son derece
fizyolojik bir özellik olarak karşımıza çıkan spontanitenin
gelişmesindeki en önemli duygusal engeller, kültürdeki tutuculuklardır. Göka’ya (1996) göre Moreno, spontanlık ve
yaratıcılığın, libidonun veya bir başka hayvansal dürtünün
türemesi olmayıp, birincil ve pozitif bir olgu olduğu düşüncesindedir. Bu, doğum anında kendini gösterir. Bebeğin
sahip olduğu spontanite doğumu olanaklı kılar ve annenin
spontanitesiyle birlikte gelişir. Bu, gerçek bir mucizedir ve
spontanitenin fizyolojik tanımıdır.
Locus Nascendi, Status Nascendi ve Matriks
Moreno felsefesinin üç önemli kavramı, oluşumun ya
da varoluşun unsurlarını bize tanımlar. Bunlar, ‘locus nascendi’, ‘status nascendi’ ve ‘matriks’tir. Bebeğin locus’u ana
rahmi ve plasentadır, status’u ana rahmine düşen yumurtanın döllenme zamanıdır ve matriks ise gelişen embriyodur.
‘Yer’, ‘işlev ve zaman’ ve ‘ürün’ olarak tanımlayabileceğimiz
bu üç kavramdan biri olmadan diğeri var olamaz. Bir başka
deyişle, locus nascendi mekanı; matriks çevreleyen koşulları
ve status nascendi ise o durumdan doğan tepkinin oluştuğu
26
özel anı temsil etmektedir. Spontanitenin ortaya çıkabilmesi
ısınmaya bağlıdır ve ısınma olmadan spontan ya da yaratıcı
eylem gelişemez. Isınmanın sağlanabilmesinin çeşitli belirleyicileri vardır ve bunlar somatik, psikolojik ve sosyolojik
olarak kendilerini gösterirler.
Psikodramanın ve sosyodramanın ilk aşaması olan ‘ısınma’, gerekliliğini böylesine önemli bir noktadan almaktadır. Doğal olarak bebeğin anneyle birlikte gerçekleştirdiği
ilk spontan davranışı olan doğum, fizyolojik, yani somatik
başlatıcılar tarafından sağlanır. Bebek bu sayede organik plasentadan sosyal plasentanın içine geçiş yapar. Sosyal plasenta
bebeğe ilk yıllarından itibaren bakım vermeye başlayan bireylerdir ve bebek, ‘birlikte olma’, ‘birlikte hissetme’ ve ‘birlikte yapma’ becerilerini ve süreçlerini bu sosyal plasentanın
içinde öğrenir. Bu süreçlerin sağlıklı geçirilmesi, ruh sağlığının temel koşuludur. Bu dönemdeki her bozukluk, daha
sonra tanı konulabilecek bozulmaların habercisidir. Birey,
sosyal plasentanın içinde var olurken, spontanite faktörü ve
tele faktörü son derece önemli bir rol oynar. Sosyal plasenta içindeki kişiler bebeğin ‘kimlik matriksi’ni oluştururlar.
Isınmayı sağlayan fiziksel başlatıcılar, bebeği ona bakım veren kişilere yöneltir ve böylece bebeğin ilk rolleri oluşmaya
başlar. Bu rollerin alınması sırasındaki deneyimler bebeğin
bu rollerle barışık olmasına ya da bu rolleri eksik ya da yetersiz oynamasına, en son olarak da bu rolleri almaktan kaçınmasına neden olur. Rol gelişim aşamalarının her biri sağlıklı
ve yeterli şekilde başarılmalıdır; somatik, psişik, sosyal ve
transandant roller birbirleri üstüne yapılanarak gelişimlerini
sürdürürler ve tamamlanırlar.
Rol ve Gelişimi
Moreno’ya göre önce rol vardı. Rol, bir toplumun en kü-
27
çük işlev birimidir ve kültür rolden doğar. Rolü anlamak,
insanı ve kültürü, daha geniş olarak da toplumu anlamakla
eş değerdir. Rol kuramı Moreno’nun ‘yaratıcı an’ felsefesinde önemli bir yere sahiptir. ‘An’, rol içinde anlam kazanır
ve yaşanır; yaratıcılık bir rolün sınırları içinde ortaya çıkar,
spontan olmanın kapılarını rol içinde aralayabiliriz, psikodrama sahnesinde roller yardımıyla protagoniste ulaşabiliriz
ve onun hayatında kalıcı değişiklikler yaratırız. Bu nedenlerle rolün anlaşılması son derece önemlidir. Rollerin gelişimi dört aşama içinde oluşur. Bunlar; embriyonel dönem,
birinci evren, ikinci evren ve üçüncü evrendir. Birinci evren içinde bebekte ben-sen ayrımı yoktur. Buna ‘özdeşim
bütünlüğü’ adı verilmektedir. Bebek yalnızca embriyonel
dönemden getirdiği somatik rollere sahiptir. Yiyen, dışkısını yapan, ısıran, dokunan rollerini alır. Spontanitesi fiziksel
belirleyicilerle başlayan ısınma sayesinde ortaya çıkar. Bu
dönemde dış dünyayla benlik bütünlüğü yaşanabilmesinin
ve tele süreçlerinin temeli atılmaktadır ve yine rol beklentileri oluşur. Bebeğin spontanitesi bu dönemde, toplumun
zeka, bellek gibi başka değerlere ağırlık vermesiyle kaybolmaya başlar. Bebek, geçmiş ve gelecek olmaksızın sadece
içinde bulunduğu anı yaşar ve bu nedenle Moreno’ya göre
yaşamının birinci yılında rüya görmez. Moreno’ya göre rüya
görmek, spontan eylem açlığının yoğunluğundaki azalmayla
başlar ve ikinci evrenin belirleyicisi olan fantezi ile gerçek
arasındaki ayrım geliştikçe, eylem açlığının yerini rüya açlığı
alır. Bu dönemde ruhsal roller (üzülen, kızan, şaşıran rolleri
gibi) ve sosyal roller (çocuk, öğrenci, anne, baba rolleri gibi)
oluşmaya başlar. Yine bu dönemde spontanite faktörü önemini yitirmeye devam eder ve kültürel olarak desteklenen
zeka, bellek ve kültürel stereotipler ön plana çıkmaya başlarlar. Moreno’ya göre bu, uygarlığın hastalığıdır. Moreno
28
gerçek savaş alanı olarak uygarlığın kültürel tutuculuğunu
ve onun robotlarını seçmiştir. Moreno’nun gelişim kuramının en önemli farklılıklarından biri, psikanalizin aksine,
bebeklik dönemine olumsuz özellikler atfeden regresyon
ve retardasyon kavramları yerine, olumlu bir özellik olan
progresyon kavramını getirmiş olmasıdır. Son olarak üçüncü psişik evrene giren bebek, transandant rollerin gelişimini
başlatır. Bu, bebeğin kendi rolünden çıkarak annesinin rolünden kendisine bakabilmesiyle mümkün olur. Transandant rol, bebeğin oyunlarında yaşamaya başladığı bir olgudur. Daha sonra birey, yaşamın anlamını sorguladığı, evreni
ve doğayı anlamaya çalıştığı her an transandant role geçer ve
yaşam gücünün bir kısmını buradan alır. Transandant rolleri gelişmemiş olan bireyler daha kaygılı ve güvensizdirler.
Bireyler asla sürekli olarak transandant rolde kalamazlar. Bu
roller zaman zaman içine girilen, beslenilen ve kısa sürede
içinden çıkılan rollerdir. Peygamberlerde ve ermişlerde bile
süreklilik göstermez. Patolojik olarak bu rollerde saplanan
psikozlar görürüz.
Kültürel Tutuculuk, Robopati ve Spontanite
Neden insanlık hastalanmak pahasına, sahip olduğu ve
gereksinim duyduğu spontaniteden ve anı yaşamaktan bu
denli uzaklaşmaktadır? Neden kültürel tutuculuk gitgide
güçlenmekte ve insanlar makineleşen davranışlara başvurmaktadırlar? Moreno bu duruma ‘robopati’ adını verir. Bunun cevabı açıktır. Bebek sistematik olarak spontan davranışlardan uzaklaştırılmaya ve kabul edilebilir makul davranışlara yönlendirilmeye çalışılır. Bu çoğunlukla engellenme,
korku ve travma yoluyla gerçekleştirilir. Spontanite insana
sürekli olarak bir varoluş anksiyetesi yaşatmaktadır; bunun
yerine insan güvenli olan denenmiş konserve davranışlara
29
sığınmaktadır. Uzun vadede bakacak olursak, spontanite bilgi birikimini engellemekte ve varoluşunu tehlikeye sokmaktadır. Buna karşılık anı yaşama güvensizlikle ve belirsizlikle
eş anlama gelmektedir. Bu nedenle toplumlar kalıcı olanın,
test edilmiş olanın peşine düşmüştür ve yaratıcılık, bilimsel ve kültürel bakımdan tutucu biçimlere dönüşmüştür.
Bunlara sığınan birey, anlık, belirsiz ve hazırlıksız olandan
uzaklaşmaya çalışmıştır. Bu süreç engellenemeyecek derecede aşırıya kaçmış ve insanın mutsuzluğuna hizmet eder hale
gelmiştir. Freud, uygarlığın sonucu ‘nevroz’dur derken aynı
noktaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşmış olsa da, Moreno
gibi insanlara yeniden rüya görme cesareti vermeyi hedefleyecek kadar kültürel konserveden kendisini kurtaramamıştır; tam tersine, yeni tutuculuklar yaratmıştır.
Moreno’ya göre spontanite yalnızca var olduğu anda işlevini yerine getirmekte ve tıpkı sönen bir ışık gibi söndükten sonra işlevini kaybetmese de ortadan kaybolmaktadır.
Spontanite kavramı psikodrama için önemlidir, ama aynı zamanda bir demir leblebi gibidir. Kanıtlanması ve ölçülebilmesi bu denli zor olan bir kavrama dayanmak, psikodrama
disiplinini dünyadaki diğer disiplinler karşısında zora sokmaktadır. Bu noktada alınabilecek iki tavır bulunmaktadır;
ya tamamen bağımsız bir tutum takınılacak ve psikodrama
bir inanç sistemi olarak kalacaktır, ya da bilimsel bir yaklaşım
benimsenecek ve psikodrama, grup psikoterapileri içindeki
üstün yerini alacak ve koruyacaktır.
Moreno psikodramanın dokuz temel kavramını şöyle sıralamıştır: 1) Isınma prensibi, 2) Yaratıcılık, 3) Spontanite,
4) Karşılaşma (Encounter), 5) Tele, 6) Yardımcı bilinç ve yardımcı bilinçdışı (co-conscious, co-unconscious), 7) Rol, 8) Egoya
karşı rol, 9) Rol değiştirme. Bunlara ek olarak bir onuncudan söz edilmelidir ki, o da ‘eylem’dir.
30
Isınma ve temellerinden daha önce söz edilmişti. Moreno ısınma sürecini spontanitenin operasyonel ifadesi olarak
adlandırmıştır (Moreno, 1953). Spontanite dört karakteristik dışavurumla kendini gösterir:
• Sosyal stereotipler ve kültürel konservelerin aktivasyonu içinde oluşan spontanite,
• Yeni çevreler, yeni sanat formları ve yeni organizmaların yaratılmasında ortaya çıkan spontanite,
• Kişiliğin özgürce ifadesinin oluşmasında ortaya çıkan
spontanite,
• Yeni durumlara yeterli tepkilerin oluşmasında ortaya
çıkan spontanite (Karp, 1998).
Spontanite ile yaratıcılık ilişkisine baktığımız zaman,
spontanitenin yaratıcı aktivite için bir katalizör işlevi gördüğünü anlarız. Spontanite çubuğunun diğer ucunda anksiyete
durmaktadır ve birey ne derece kaygılıysa o derece spontaniteden uzak kalmaktadır. Spontanite ile impulsif davranış arasında hiçbir benzerlik olmadığına dikkat çekilmelidir. İmpulsif davranış içten gelen ve kontrol edilemeyen dürtüler
sonucunda oluşur; bu ise daha önceden sözü edilen spontanite tanımına aykırıdır. Yaratıcılık ve spontanite arasındaki
ilişki her zaman tartışılmıştır. Bir kimse yaratıcı fikirlere sahip olabilir, ama spontanitesi olmadan bu düşünceleri hayata
geçirmesi veya gerçekleştirmesi mümkün olmaz.
Moreno, psikanalizdeki serbest çağrışımın fonksiyonel
olmasının sebebini, kelimelerin çağrışımı olmamasına; buna
karşılık onların çağrışmasına sebep olanın spontanite olmasına bağlamaktadır (Moreno, 1946).
31
Karşılaşma ve ‘Tele’
Psikodrama içinde bireyler, kendileriyle ve başkalarıyla
hiç olmadıkları kadar gerçek ve açık bir tarzda karşılaşırlar.
Zerka Moreno, “psikodramasını görene kadar bir insanı tanıdığımı düşünmem” derken bu gerçeği dile getirmektedir.
Daha sonra sözünü edeceğim ‘tele’ olgusu, karşılaşmalar
içinde var olur. J. L. Moreno varoluşçu felsefenin merkez
kavramlarından biri olan karşılaşma (encounter) kavramını ilk kez 1914-15 yıllarında yayınladığı Karşılaşmaya Davet
(Einladung zu einer Begegnung - Invitation to an Encounter) adlı
çalışmasında tanımlamıştır. Karşılaşma ilkesi psikodrama
felsefesi için çok önemlidir; diğerlerini tanıma yeteneği olarak karşılaşma, diğerleriyle zihinsel olarak rol değiştirebilme
kapasitesinin var olması ve farkına varılmasıdır. Karşılaşma
kavramı, psikoterapiyi bireysel düzeyden kişiler arası düzeye taşıyan kavram olarak son derece önemlidir. Bu kavram,
psikoterapide yeni bir çığır açmıştır. Karşılaşma, kişinin hayatındaki önemli kişilerle, gerçek hayattaki ya da psikodrama sahnesindeki yardımcı egolar yardımıyla ilişkiye geçerek
anlamlı bir şekilde kendisiyle yüzleşmesi şırasında yaşanır.
Moreno karşılaşmayı aşağıdaki şiirinde şöyle dillendirir:
A meeting of two: eye to eye, face to face.
And when you are near I will tear your eyes out
and place them instead of mine
and you will tear my ey es out
and place them instead of yours,
then I will look at you with your eyes
and you will look at me with mine*
(Moreno, 1977)
*
Buluşması iki kişinin; göz göze, yüz yüze / Yaklaştığım zaman sana, senin
gözlerini alıp / koyacağım benimkilerin yerine / sen de benim gözlerimi alıp /
koyacaksın seninkilerin yerine / sonra senin gözlerinle bakacağım sana / ve sen
de benimkilerle bakacaksın bana.
32
Karşılaşmadan söz ederken, ilişkinin kalitesi ya da niteliği
olarak tanımlayabileceğimiz tele’nin rolü anlaşılabilir. Benliğin iç parçaları arasındaki ilişki ‘oto-tele’ olarak bilinir ve
kişinin kendisiyle karşılaşması anlamına gelmektedir. Moreno’nun tüm kavramları çığır açıcı niteliktedir ve bunların
anlaşılması ve geliştirilmesi görevi yeni psikodramatistlerindir.
İnsanlar arası ilişkilerin bir ölçüm yöntemi olarak sosyometri çalışmalarının içinden doğan tele kavramı, insanlar
arası duygu akışı olarak tanımlanır ve ‘şimdi ve buradaki’
otantik değişimler ya da karşılaşmalar olarak kendini ifade
eder. Bu, spontanitenin bir başka göstergesidir. Karşılıklı
spontanite, tele’nin varoluş nedenidir. İletişimde minimum
aktarım ve maksimum tele hedeflenmelidir ve bu, sağlıklı ilişki demektir. Tek yönlü empatiye karşı olarak tele, çift
yönlü bir etkileşimdir. Seçimlerimizin ve itimlerimizin kaynağıdır. Tele’nin etimolojik kökeni Yunanca’dan gelmektedir ve ‘uzaktan etkileme’ anlamındadır. Grubu bir arada
tutan, insanlar arasındaki görünmez bir bağ olarak, kelimeler olmaksızın hissetme kapasitesini temsil eder. Aktarım,
psikodramada, tanım olarak psikanalizdeki tanımından farklılık göstermez. İlk nesnelere ilişkin duygulanım ve onlara
gösterilen tutumların bugünkü ilişkilere taşınmaması ve bu
nedenle karşıdaki kişinin gerçeğinin görülememesi durumudur.
Yardımcı Bilinçdışı
Moreno felsefesinin insana pozitif bakan bir dünya görüşü olduğunu kanıtlayan bir başka kavram ise, yardımcı
bilinç (co-conscious) veya yardımcı bilinçdışı (co-unconscious)
kavramlarıdır. Bu kavramlar, Freud tarafından tanımlanmış
olan ‘bilinç’ ve ‘bilinçdışı’ kavramlarından ve Jung’un sözü-
33
nü ettiği ‘kolektif bilinçdışı’ kavramından farklıdır. Bu kavramlar, Moreno’nun ruhlararası (inter-psyche) adını verdiği
bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır ve iki yönlü bir süreç
şeklinde çalışırlar. İki ya da daha fazla bireyin, yardımcı bilinçdışı düzeyinde birbirlerine kenetlenmeleri anlamına gelmektedir. Bu düzeyler, partnerler, aile üyeleri ve çok yakın
grup üyeleri tarafından deneyimlenebilir. Tele ilişkileri de bu
alan içinde var olurlar. Psikodrama içindeki bir protagonistin
oyununda, grup üyeleri yardımcı egolar olarak rol alırlar ve
bir başka çalışmada o protagonist, diğer üyelerin hayatındaki
önemli kişileri oynar. Bu süreç bir süre sonra duygusal ve
bilişsel ortaklaşmaların oluşmasına bilinçli veya bilinçsizce
sebep olur. Bu süreç, yardımcı bilinç ya da yardımcı bilinçdışının oluşma sürecidir.
Eylem
Yaşamımızda eylemin olmadığı hemen hiç bir an yoktur.
Eylemin durması ya da durdurulması halinde ortaya çıkan
durum, katatonik şizofrenidir ve bu, regresyonun son halidir. Psikodrama grup psikoterapisi bir eylem terapisidir.
Moreno felsefesinin tüm başkalığının ve farklılığının hayata
geçiş biçimi olarak eylem son derece önemlidir. Eylemsiz bir
yaşam düşünülemez. Psikodrama içinde eylem, gerçeğin olduğu gibi görülebilmesinin, bir başka deyişle somutlaştırılmasının garantisidir. İnsan yalnızca sözcüklerle kurgulanabilecek, yaşayabilecek ve açıklanabilecek bir varlık değildir.
Psikoterapiyi sözcüklerin batağından kurtaran psikodrama
olmuştur. Psikodrama ve içinde barındırdığı eylem, direncin
hızla çözülebilmesinin de garantisidir. Psikodramada sağlıklı
olan ve kontrol altında ortaya çıkan dışavurum (acting-out),
psikoterapi sürecinin son derece etkili ve gerekli bir bölümüdür.
34
Moreno’nun ‘an felsefesi’ (philosophy of the moment), psikodramanın dayanak noktasıdır ve insanoğlundaki sonsuz
spontanite ve yaratıcılık inancına dayanmaktadır. An felsefesi, yaratma anına odaklanan ve diğer hiçbir filozofun vurgulamadığı ya da önemini kavramadığı bir yaşam dayanağı olarak sunulmuştur. Moreno doğanın gerçeklerini doğada ve
doğal yöntemlerle araştıran gerçek bir dehaydı. Ona teşekkür borçluyuz. Bir son söz olarak, yaratıcılık, spontanite ve
eylemden oluşan bir sacayağının üstünde duran psikodrama
kuramı birçok yardımcı kavramla desteklenmektedir. Bu üç
kavramın içinden çıkan ve diğer yardımcı kavramların yardımıyla türetilen temel teknikler ve yardımcı teknikler, değerlerini ve güçlerini ait oldukları felsefeden almaktadır. Bu
nedenle Moreno felsefesinin ve kuramının anlaşılması son
derece önem taşımaktadır. Psikodrama terapistlerine özet
bir felsefi yapı sunmayı amaçladığım bu bölüm, daha detaylı
araştırmalara kapı açılmasını da hedeflemektedir. Sözü edilen her kavram ve olgu ayrı ayrı incelenmesi gereken yapıda
ve derinlikte başlıklardır.
Kaynakça
Karp, M., Holmes, P. ve Kate, B.T. (1998). The Handbook
of Psychodrama. Londra: Routledge.
Moreno, J.L. (1977). Psychodrama-Volume I-II-III. New
York: Beacon House.
Moreno, J.L. (1953). Who Shall Survive?: Foundation of Sociometry, Group Psychotherapy and Sociodrama. New York: Beacon House.
35
Bilal Albaş
1969’da Yalova’da doğdu. 1986 yılında Yalova Lisesi’ni, 1992
yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik
Bölümü’nü bitirdi. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Bölümü’nden yüksek lisans diplomasını aldı. 19922002 yılları arasında özel eğitim kurumlarında psikolojik danışman
ve uzman psikolojik danışman olarak görev yaptı. 2002-2004 yılları arasında eğitim sektöründeki görevine yönetici olarak devam etti.
Ayrıca 1992 yılından itibaren özel psikolojik danışmanlık ve eğitim
merkezlerinde psikolojik danışman olarak mesleğini sürdürmektedir. Mesleki gelişim ve kişisel eğilimleri doğrultusunda klasik psikanalizle ilgilenmiş ve bu amaçla 1993-1997 yılları arasında klasik
psikanaliz sürecinden geçmiştir. Ayrıca 1994 yılında başladığı Psikodrama Grup Psikoterapisi eğitim sürecinde 1997 yılında yardımcı psikodramatist, 2001 yılında da psikodrama terapisti unvanını
almıştır. Bugüne kadar pek çok grup çalışmasında lider ve terapist
olarak bulunan Bilal Albaş, evli ve bir çocuk babasıdır.
36
Download