TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNDE YAPISAL DÖNÜŞÜM (1990-2011) Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU DOKTORA TEZİ İKTİSAT ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ NİSAN 2014 iv TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNDE YAPISAL DÖNÜŞÜM (1990-2011) (Doktora Tezi) Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Nisan 2014 ÖZET Türkiye’nin 1980 sonrası uyguladığı makro iktisat politikası değişikliği, birçok alanda olduğu gibi dış ticaret alanında da önemli yapısal değişikliklere neden olmuştur. 1980 öncesinden farklı olarak dış ticaret politikasında da köklü bir değişiklik gündeme gelmiş ve “İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi” adı verilen yeni bir paradigmaya geçilmiştir. 1980 yılından 1990’a kadar geçen süre yapısal değişikliklerin hazmedilmeye çalışıldığı bir dönem olmuştur. Bu on yıllık sürede makro iktisat politikalarının bilhassa küresel iktisat politikalarıyla uyumlu hale getirilmesi çalışmalarına da şahit olunmuştur. 1990 sonrası Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması çalışmamızın amacını oluşturmaktadır. Çalışmamızda, “Sabit Pazar Payı(Constant Market Share CMS)” analiz yöntemine ilişkin yeni formül kullanılarak, Türkiye’nin 1990 sonrası dış ticaretinin yapısal dönüşüme uğrayıp uğramadığı ilk kez değerlendirilmiştir. Bu analiz yöntemi uygulanırken 1990-2011 arası dönemdeki veriler Birleşmiş Milletler (BM) Geniş Ekonomik Grupların Sınıflandırması’na göre derlenmiş ve standart sağlanması açısından “Bütünleştirilmiş Dünya Ticaret Çözümü (The World Integrated Trade SolutionWITS)” verileri kullanılmıştır. Bilim Kodu : 1119 Anahtar Kelimeler : CMS Analiz Yöntemi, Dış Ticaret, Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm, Makro İktisat Politikaları, Yapısal Dönüşüm Sayfa Adedi : 214 Tez Yöneticisi : Prof. Dr. Mehmet Tuba ONGUN v THE STRUCTURAL TRANSFORMATION IN THE FOREIGN TRADE OF TURKEY (1990-2011) (Ph. D. Thesis) Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU GAZI UNIVERSITY INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES April 2014 ABSTRACT The change in macro economic policies after 1980 applied by Turkey has caused many structural changes in foreign trade like other economic areas. Unlike before 1980 a fundamental change has been raised in the foreign trade policy and a new paradigm called the "Export Oriented Industrialization Strategy" has ben accepted. The period from 1980 to 1990 was a period where structural changes were being digested. It was witnessed that macro economic policies of Turkey were compatible with global economy policies, the work of harmonization of economic policies. The purpose of our study is to investigate whether a structural transformation has taken place in Turkish international trade after 1990. In this study, the structural transformation of Turkey's foreign trade in the post 1990 period is evaluated with a new formula contributed by Memedovic and Iapadre named “Constant Market Share” method of analysis for the first time. To analyze the period between 1990-2011, the data was compiled to the category of the United Nations (UN)-Broad Economic Categories Classification(BEC) and for standardization of the data "World Integrated Trade Solution (WITS The World Integrated Trade Solution-)" was used in the analysis. Science Code Keyword Number of pages Supervisor : 1119 : The method of CMS analysis, International Trade, Structural Transformation of International Trade, Macro Economic Policies, Structural Transformation : 214 : Prof. Dr. Mehmet Tuba ONGUN vi İÇİNDEKİLER Sayfa No ÖZET ...................................................................................................................... iv ABSTRACT ............................................................................................................. v İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi ÇİZELGELERİN LİSTESİ ....................................................................................... ix ŞEKİLLERİN LİSTESİ .......................................................................................... xiii SİMGELER VE KISALTMALAR ........................................................................... xvi GİRİŞ...................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE DIŞ TİCARETTE YAPISAL DÖNÜŞÜM 1.1. YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMININ TANIMI VE KAPSAMI ........................... 8 1.1.1. Klasik İktisatçılar (1700-1870 Dönemi) ..................................................... 9 1.1.2. Marjinalciler (1870’li-1940’lı Yıllar Dönemi) ............................................ 18 1.1.3. Geleneksel Kalkınmacılar (1950’li-1960’lı Yıllar Dönemi) ....................... 23 1.1.4. Yeni Kalkınma İktisatçıları (1970’li-1980’li, 1990’lı ve 2000’li Yıllar Dönemi) ve Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm .......................................... 26 1.1.4.1. İçsel Büyüme Modelleri Kuramcıları ................................................ 29 1.1.4.2. Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm....................................................... 29 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKALARININ YAPISAL ANALİZİ 2.1. İTHAL İKAMECİ SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 ÖNCESİ) ......................... 40 2.1.1. Tarihsel Perspektif .................................................................................. 40 vii Sayfa No 2.1.2. İthal İkameci Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret Politikalarını Etkileyen Konular ............................................................... 49 2.1.2.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi ........................................ 49 2.1.2.2. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi ..................... 56 2.2. İHRACATA YÖNELİK SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 Sonrası) .................. 59 2.2.1. Tarihsel Perspektif .................................................................................. 59 2.2.2. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 Dönemi) ........................................................................................ 68 2.2.3. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi) .................... 77 2.2.4. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007 Dönemi) ................................................................................................. 88 2.2.5. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011 Dönemi) ................................................................................................. 95 2.2.6. İhracata Yönelik Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret Politikalarını Etkileyen Konular ............................................................. 102 2.2.6.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi ...................................... 102 2.2.6.1.1. 1980-1989 Dönemi ................................................................ 102 2.2.6.1.2. 1990-2011 Dönemi ................................................................ 107 2.2.6.1.3. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi ........... 113 2.2.6.1.3.1. 1980-1989 Dönemi ......................................................... 113 2.2.6.1.3.2. 1990-2011 Dönemi ......................................................... 118 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN ÜLKE VE SEKTÖR BAZINDA YAPISAL ANALİZİ (1990-2011 DÖNEMİ) 3.1. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN SEKTÖREL ve TEKNOLOJİ YOĞUNLUĞUNA GÖRE ANALİZİ.............................................................. 129 3.1.1. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 dönemi) ....................................................................................... 129 viii Sayfa No 3.1.2. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi) .................. 138 3.1.3. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007 dönemi) ................................................................................................ 148 3.1.4. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011 Dönemi) ............................................................................................... 156 3.2. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN TİCARET ORTAKLARI ve BÖLGE BAZLI ANALİZİ ...................................................................................................... 165 3.2.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İhracatının Ticaret Ortakları ve Bölge Bazlı Yapısal Analizi .................................................................. 165 3.2.2. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İthalatının Ticaret Ortakları ve Bölge Bazlı Yapısal Analizi .................................................................. 172 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM YAPISAL DÖNÜŞÜM BAĞLAMINDA TÜRKİYE’NİN SABİT PAZAR PAYI ANALİZİ (1990-2011DÖNEMİ) 4.1. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN TEORİK ARKA PLANI ........... 181 4.2. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN FORMÜLASYONU ................ 183 4.2.1. Temel Hesaplama Özdeşliğinin Seçimi ................................................ 183 4.2.1.1. Ayrıştırma Nesnesi (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sol Tarafı)... 183 4.2.1.2. Ayrıştırma Ölçütleri (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sağ Tarafı) . 184 4.3. TÜRKİYE’NİN İHRACAT PERFORMANSININ SABİT PAZAR PAYI ANALİZİ (CMS) (1990-2011 DÖNEMİ) ....................................................... 191 SONUÇ .............................................................................................................. 199 KAYNAKÇA ........................................................................................................ 205 EKLER................................................................................................................ 211 Ek-1.CMS Analizinde Kullanılan Veriler ......................................................... 212 ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................ 213 ix ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge Sayfa No Çizelge 1.1. Muhtelif Yıllarda Dünya İhracat Hacminin Dünya Gayrisafi Yurtiçi Hasılası (GSYH) İçindeki Payı (%) ....................................................32 Çizelge 2.1. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1950-1980) ..............................43 Çizelge 2.2. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1950-1965) ...........53 Çizelge 2.3. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1966-1974) ...........54 Çizelge 2.4. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1975-1979) ...........55 Çizelge 2.5. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1980-1989) ..................66 Çizelge 2.6. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1987-1989) ..........68 Çizelge 2.7. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1990-1995) ......................................72 Çizelge 2.8. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1990-1995) ..................76 Çizelge 2.9. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1990-1995) ..........76 Çizelge 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1996-2001) ....................................80 Çizelge 2.11. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (1996-2001).....84 Çizelge 2.12. Katma Protokol Hükümlerine Göre Tarife İndirimleri .......................86 Çizelge 2.13. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (1996-2001)....................................87 Çizelge 2.14. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1996-2001) ........88 Çizelge 2.15. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2002-2007) ....................................90 Çizelge 2.16. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2002-2007)....................................93 Çizelge 2.17. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2002-2007).....94 Çizelge 2.18. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2002-2007) ........95 Çizelge 2.19. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2008-2011) ....................................97 Çizelge 2.20. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2008-2011)..................................100 Çizelge 2.21. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2008-2010)...101 Çizelge 2.22. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2008-2010) ......102 Çizelge 2.23. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1980-1989) ..........................103 x Çizelge Sayfa No Çizelge 2.24. Turizm Sektörüne İlişkin Veriler (1970-1992).................................104 Çizelge 2.25. Türkiye’nin İşçi Gelirleri (1984-1989) .............................................104 Çizelge 2.26. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar) (1980-1989) ......106 Çizelge 2.27. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (1990-2000) ..............108 Çizelge 2.28. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (2001-2011) ..............109 Çizelge 2.29. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (1990-1999) (milyon dolar) ......111 Çizelge 2.30. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (2000-2011) (milyon dolar) ......112 Çizelge 2.31. Dış Ticaret Fiyat Endeksleri (1982-1989) ......................................114 Çizelge 2.32. Dış Ticaret Miktar Endeksleri (1982-1989) ....................................116 Çizelge 2.33. Dış Ticaret Endeksleri (1990-2011) ...............................................120 Çizelge 3.1. Teknolojik Düzey Sınıflandırması Dönüşüm Tablosu ......................128 Çizelge 3.2. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1990-1995)(ABD Doları) .............................................................................................130 Çizelge 3.3. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19901995) ...............................................................................................131 Çizelge 3.4. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1990-1995) ........................................................132 Çizelge 3.5. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1990-1995) (ABD Doları) .............................................................................................134 Çizelge 3.6. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19901995) ...............................................................................................136 Çizelge 3.7. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1990-1995) ........................................................137 Çizelge 3.8. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1996-2001) (ABD Doları) .............................................................................................139 Çizelge 3.9. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19962001) ...............................................................................................140 Çizelge 3.10. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1996-2001).......................................................142 Çizelge 3.11. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1996-2001)(ABD Doları) ............................................................................................144 xi Çizelge Sayfa No Çizelge 3.12. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19962001) .............................................................................................145 Çizelge 3.13. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1996-2001).......................................................146 Çizelge 3.14. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2002-2007) (ABD Doları) ............................................................................................149 Çizelge 3.15. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20022007) .............................................................................................150 Çizelge 3.16. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2002-2007).......................................................151 Çizelge 3.17. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2002-2007) (ABD Doları) ............................................................................................153 Çizelge 3.18. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20022007) .............................................................................................154 Çizelge 3.19. ISIC REV3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2002-2007).......................................................155 Çizelge 3.20. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2008-2011) (ABD Doları) ............................................................................................157 Çizelge 3.21. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20082011) .............................................................................................158 Çizelge 3.22. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2008-2011).......................................................159 Çizelge 3.23. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2008-2011) (ABD Doları) ............................................................................................161 Çizelge 3.24. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20082011) .............................................................................................162 Çizelge 3.25. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2008-2011).......................................................163 Çizelge 3.26. Ülke Gruplarına Göre İhracat (1990-2011) (milyon dolar)..............167 Çizelge 3.27. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (1990-1998) (milyon dolar) ...170 Çizelge 3.28. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (2002-2011)(milyon dolar) ....171 Çizelge 3.29. Ülke Gruplarına Göre İthalat (1990-2011)(milyon dolar) ................173 xii Çizelge Sayfa No Çizelge 3.30. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (1990-2000)(milyon dolar) .....176 Çizelge 3.31. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (2002-2011)(milyon dolar) .....177 Çizelge 4.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin CMS Analizi .......................192 Çizelge 4.2. Alt Dönemler İtibarıyla Türkiye’nin CMS Analizi ...............................195 xiii ŞEKİLLERİN LİSTESİ Şekiller Sayfa No Şekil 1.1. Dünya İktisadi Büyümesi ile İhracat Büyümesinin Karşılaştırılması (2001-2011) ...........................................................................................36 Şekil 2.1. Dış ticaretin ve Yatırımların Milli Gelir İçindeki Payları (1965-1979) ......44 Şekil 2.2. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (1950-1980)(%) .....................................................................................45 Şekil 2.3. Ana Sektörlere Göre Türkiye’de İhracatın Dağılımı (1950-1980) ...........46 Şekil 2.4. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (1950-1980)(%) .....................................................................................47 Şekil 2.5. Türkiye’nin İthalatının Mal Gruplarına Göre Dağılımı (1950-1980) ........48 Şekil 2.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi ve Carî İşlemler Dengesi İlişkisi ..........51 Şekil 2.7. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1950-1979) .........................................57 Şekil 2.8. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (1980-1989)(%)....................................................................................63 Şekil 2.9. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (1990-1995)(%)....................................................................................70 Şekil 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1990-1995)(milyon dolar) ....................71 Şekil 2.11. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (1990-1995)(%)....................................................................................73 Şekil 2.12. Bazı Seçili Ülkeler ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (19901995)(%) ..............................................................................................73 Şekil 2.13. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (1990-1995)(%)....................................................................................74 Şekil 2.14. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (1990-1995)(%)....................................................................................75 Şekil 2.15. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (1996-2001)(%)....................................................................................78 Şekil 2.16. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1996-2001)(milyon dolar) ....................79 Şekil 2.17. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (1996-2001)(%)....................................................................................80 xiv Şekiller Sayfa No Şekil 2.18. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (1996-2001)(%)....................................................................................81 Şekil 2.19. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (1996-2001)(%)....................................................................................82 Şekil 2.20. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (1996-2001)(%)....................................................................................82 Şekil 2.21. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (2002-2007)(%)....................................................................................88 Şekil 2.22. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2002-2007)(Milyon $) ..........................89 Şekil 2.23. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (2002-2007)(%)....................................................................................90 Şekil 2.24. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (2002-2007)(%)....................................................................................91 Şekil 2.25. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (2002-2007)(%)....................................................................................92 Şekil 2.26. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (2002-2007)(%)....................................................................................93 Şekil 2.27. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (2008-2011)(%)....................................................................................96 Şekil 2.28. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2008-2011)(milyon dolar) ....................97 Şekil 2.29. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (2008-2011)(%)....................................................................................98 Şekil 2.30. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (2008-2011)(%)....................................................................................99 Şekil 2.31. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (2008-2011)(%)....................................................................................99 Şekil 2.32. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (2008-2011)(%)..................................................................................100 Şekil 2.33. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi ..........105 Şekil 2.34. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi (19902011) .................................................................................................109 Şekil 2.35. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1980-1989) .....................................114 Şekil 2.36. Net Dış Ticaret Hadleri (1982-1989) ..................................................115 xv Şekiller Sayfa No Şekil 2.37. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1982-1989) ................................116 Şekil 2.38. Gelir Ticaret Hadleri (1982-1989) ......................................................117 Şekil 2.39. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1982-1989) ..............117 Şekil 2.40. Dışa Açıklık Verileri (1990-2011) .......................................................118 Şekil 2.41. Net Dış Ticaret Hadleri (1990-2011) ..................................................121 Şekil 2.42. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1990-2011) ................................122 Şekil 2.43. Gelir Ticaret Hadleri (1990-2011) ......................................................123 Şekil 2.44. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1990-2011) ..............124 Şekil 3.1. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (1990-2011) ....168 Şekil 3.2. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (Detaylandırılmış) (1990-2011) ............................................................169 Şekil 3.3. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (1990-2011) .....174 Şekil 3.4. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (Detaylandırılmış) (1990-2011) ............................................................175 Şekil 4.1. Türkiye’nin İhracat Performansının CMS Analizi (%-Carî fiyatlarla) .....197 xvi SİMGELER VE KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Simgeler Açıklama - - Kısaltmalar Açıklamalar ABD Amerika Birleşik Devletleri BM GEGS (UN BEC) Birleşmiş Milletler Geniş Ekonomik Gruplar Sınıflaması (United Nations Broad Economic Categorization) GATT Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade) GSMH Gayrisafi Milli Hasıla GSYH Gayrisafi Yurtiçi Hasılası IIT Endüstri İçi Ticaret (Intra Industry Trade) ISIC International Standard Industrial Classification of All Economic Activities (Bütün Ekonomik Faaliyetler İçin Sinai Sınıflaması Uluslararası Standardı ITO Uluslararası Ticaret Örgütü (International Trade Organization) KİT Kamu İktisadi Teşebbüsü TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası UNCTAD Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and Development) UNIDO Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (United Naitons Industrial Development Organization) WDI Dünya Kalkınma Göstergeleri (World Development Indicatiors) WTO Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization) 1 GİRİŞ Türkiye’nin 1980 sonrası uyguladığı makro iktisat politikası değişikliği, birçok alanda olduğu gibi dış ticaret alanında da önemli yapısal değişikliklere neden olmuştur. 1980 öncesinden farklı olarak dış ticaret politikasında da köklü bir değişiklik gündeme gelmiş ve “İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi” adı verilen yeni bir paradigmaya geçilmiştir. Bu yeni paradigma, Türkiye’nin dış ticaret yapısını kökünden değiştirmiş, başta yasal düzenlemeler olmak üzere, dış ticarete yönelik bakış açısında da farklılıklar olmuştur. Diğer bir ifadeyle, genelde Türkiye ekonomisi, özelde de dış ticaret yapısal bir dönüşüm yaşamıştır. Ülkenin kalkınması için en önemli araçlardan biri dış ticaretin, özellikle de ihracatın artmasıdır. İhracatın artırılması amacıyla uygulanan teşvik politikalarının yaygınlığı da bu döneme ait niteliklerdendir. İhracatın artan öneminin yanı sıra ithalatın da serbestleştirilmesi, 1980 sonrası dış ticaret politikalarının ayırt edici bir özelliğidir. Bu durum 1980 sonrasında ekonomide Dışa Açık Büyüme Stratejisi’nin benimsendiğini net bir şekilde göstermektedir. Tüm bu politika değişikliğini destekleyecek diğer iktisadi alanlardaki (mali politikalar, faiz ve kur politikaları vb.) değişim de 1980 sonrası Türkiye ekonomisini, öncesinden tamamıyla ayırmıştır. 1980 yılından 1990’a kadar geçen süre bu yapısal değişikliklerin hazmedilmeye çalışıldığı bir dönem olmuştur. Bu on yıllık sürede makro iktisat politikalarının bilhassa küresel iktisat politikalarıyla uyumlu hale getirilmesi çalışmalarına şahit olunmuştur. 1980-1990 arası dönem neoliberal iktisat politikalarının tüm gelişmekte olan ülkelere dayatıldığı ve Türkiye’nin de bundan nasibini aldığı bir dönemdir. Nitekim 1990 başlarında Doğu Bloku’nun çöküşünün ardından bu Bloktan kopan ülkelerin iktisadi durumları da bu iktisat politikalarının bir anlamda zaferini ilan ettirmiştir. Bu değişiklikler Türkiye ekonomisinin dünyayla bütünleşmesi yolundaki çalışmaları daha da hızlandırmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin iktisat politikaları ve uygulamaları açısından yeni bir döneme geçildiği görülmektedir. 1989 yılı sonunda uygulamaya konulan 32 sayılı Karar’la Türk Lirası uluslararası düzeyde ticari faaliyetlerde kullanılabilecek, konvertibl bir para birimi halini almıştır. Böylece uluslararası 2 kapital hareketlerine ülke ekonomisini açan bir uygulama olmuştur. Bu kapsamda Türkiye’nin kambiyo politikasını derinden değiştirmiştir. 1990 sonrası yaşanan birçok gelişme de Türkiye’nin dış ticaretini doğrudan doğruya etkilemiştir. 5 Nisan 1994 tarihinde başlayan ekonomik kriz sonucunda yaşanan devalüasyondan başlamak üzere gerek olumlu gerekse de olumsuz sayılabilecek olaylar gündeme gelmiştir. 1995 yılı başında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması ve Türkiye’nin kurucu üye olarak bu Örgüte katılması, bu gelişmelerden biridir. Yine 1996’da tam anlamıyla vücut bulan Gümrük Birliği de, dış ticaret politikalarını ve uygulamalarını temelinden değiştirmiştir. Uluslararası Para Fonu ile anlaşmaya varılarak 1999’da uygulamaya konulan istikrar programı da diğer bir kırılma noktasıdır. İstikrar Programının uygulanmasından kaynaklanan sorunların giderilememesi sonucunda 2001 yılında yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en büyük iktisadi krizi olarak adlandırılan ekonomik kriz başta kamu maliyesi ve bankacılık olmak üzere birçok şeyin yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Krizin hemen sonrasında uygulanan yeni program ve genişleyen dünya ekonomisinin de etkisiyle, 2008’e kadar görece sorunsuz bir döneme girilmiştir. Ancak 2008 yılında ortaya çıkan gelişmiş ülkeler kaynaklı Küresel Kriz, Türkiye’nin dış ticaret yapısı için önceden beri ifade edilen bazı sorunları yeniden gündeme taşımıştır. Tüm bu gelişmelere paralel bir şekilde Türkiye ekonomisinde veya üretim süreçlerinde yapısal dönüşümün ele alındığı birçok akademik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların önemli bir kısmında da Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal dönüşümü incelenmiştir. Gerek 1990 sonrası ilk on yılı alan çalışmalar yapılmış, gerekse de 2000 sonrası odaklanılan dönem olmuştur. Bunların yanında tüm dönemi kapsayan akademik çalışmalar da iktisat yazınında yer almaktadır. Bu çalışmalara bir katkı sunmak ve ek bir görüş ortaya koymak amacıyla bu tezin hazırlanması gündeme gelmiştir. Çalışmamız 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması amacını taşımaktadır. 3 Bu amaçla, Tyszynski (1951) tarafından ilk olarak kullanılan ve ülkenin ihracat performansı üzerinden dış ticaretindeki yapısal dönüşüm ele alan “Sabit Pazar Payı Analizi-Consant Market Share (CMS) Analysis” kullanılmıştır. CMS yapısal etkenlerin ihracat hacmindeki büyüme ve pazar payı üzerindeki etkilerini değerlendiren istatistiki bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır (Fagerberg ve Sollie, 1987:1572). Dış ticarette yapısal dönüşümün varlığının ihracat performansı üzerinden ele alınmış olması, özellikle 1990-2011 döneminde Türkiye’nin ithalatında önemli bir değişimin olmamasından kaynaklanmaktadır. Tyszynski, farklı ülkelerin dünya ölçeğindeki pazar paylarındaki değişimin, her ülkenin başlangıçta ihraç ettiği ürün kompozisyonu tarafından ne ölçüde açıklanabildiğini, ortaya koymaya çalışmıştır (Fagerberg ve Sollie, 1987:1571; Memedovic ve Iapadre, 2010a: 4). Tyszynski tarafından yapılan bu çalışma daha sonraları uygulamalı uluslararası iktisat alanında son derece bilinir hale gelmiş ve birçok çalışmaya da ışık tutmuştur. Çalışmamızda, Memedovic ve Iapadre (2010a) tarafından yapılan, CMS analiz yöntemine ilişkin yeni formül kullanılarak, Türkiye’nin 1990-2011 yılları arasındaki dönemde dış ticaretinin yapısal dönüşüme uğrayıp uğramadığı ilk kez değerlendirilmiştir. Bu analiz yöntemi uygulanırken 1990-2011 arası dönemdeki veriler Birleşmiş Milletler (BM) Geniş Ekonomik Grupların Sınıflandırması’na (GEGS-UN Broad Economic Categorization-BEC) göre derlenmiş ve standart sağlanması açısından “Bütünleştirilmiş Dünya Ticaret Çözümü (The World Integrated Trade Solution-WITS)” verileri kullanılmıştır. Çalışmamızın Birinci Bölümü genel anlamıyla yapısal dönüşüm kavramının tartışılması ve iktisat literatüründeki yeri üzerine ayrılmıştır. Bu bölümde tarihsel süreç bağlamında çeşitli iktisat okullarının ve iktisat yaklaşımlarının yapısal dönümüş kavramına bakışları ele alınmıştır. İktisat yazınında tartışılan yapısal dönüşüm kavramının dış ticaret üzerindeki izdüşümü de yine Birinci Bölüm’de yer almaktadır. Dış ticarette yapısal dönüşüm kavramından ne anladığımız ya da bu kavramı nasıl tanımladığımıza ilişkin hususlar da Birinci Bölüm’de ele alınan konular arasındadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yoğun bir şekilde gündemde olan kalkınma iktisadı çalışmalarıyla paralel bir şekilde 4 gündeme gelen iktisadi kalkınma ve dış ticaret politikaları ilişkisi de yapısal dönüşüm bağlamında değerlendirilmiştir. Kalkınma iktisadı çalışmaları çerçevesinde incelenen dış ticaret politikalarının yapısal dönüşüme ilişkin politika önermeleri arasında yer alması nedeniyle, bu Bölüm’de dış ticaret politikalarının yapısal dönüşüm üzerindeki etkileri de değerlendirilmiştir. Çalışmamızın İkinci Bölümü, Türkiye’nin dış ticaret politkalarının yapısal analizine ayrılmıştır. İkinci Bölüm’de Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün mevcudiyeti ele alınırken ilk olarak dış ticaret politikalarının nasıl bir değişimden geçtiği değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme yapılırken, önemli tarihler ve dönemsel kırılımlar belirlenerek analiz yapılmıştır. Türkiye’nin dış ticaret politikalarında değişimin izlenmesi için öncelikle 1980 öncesi ve 1980 sonrası olarak iki ana kategorik ayırım yapılmıştır. 1980 öncesi tamamen “İthal İkameci Sanayileşme Dönemi” olarak belirlenmiş ve bu dönemde uygulanan dış ticaret politkalarının neler olduğu ortaya konulmuştur. 1980 sonrası ise ana akım itibarıyla “İhracata Yönelik Sanayileşme Modeli Dönemi” olarak adlandırılmıştır. Ancak 1980 sonrası dönemde önemli kırılımların olduğu bir döneme de denk geldiğinden, 1980-1989 arası dönem ayrı bir şekilde ele alınmıştır. 1989 yılı sonrasında dünyada yaşanan eğilimlere paralel bir şekilde, kapital hareketlerinin ve kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle Türkiye’nin dış ticareti ciddi değişikliklere uğramıştır. Türkiye’nin dış ticareti, 1990 yılından başlayarak gerek dünya ölçeğinde gerekse de ülke ölçeğinde yaşanan gelişmelere paralel bir şekilde dönemsel olarak ele alınmıştır. Ayrıca bu Bölüm’de bazı temel konuların (carî denge, dış ticarette açıklık ve ticaret hadleri) da dönemsel olarak analiz edilmiştir. Üçüncü Bölüm, Türkiye’nin dış ticaretinin ülke ve sektör (teknoloji) bazlı yapısal analizine ayrılmıştır. Sektör bazında yapılan analizin içerisinde teknolojik yapı da incelenmiştir. Teknolojik kompozisyon bağlamında sektörel analiz gerçekleştirilirken ISIC Rev3 ve OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma ÖrgütüOrganization of Economic Cooperation and Development) sınıflaması esas alınmıştır. Diğer taraftan, bir önceki Bölüm’de yapıldığı şekilde aynı tarihsel 5 kırılımlar esas alınmış ve dönemsel olarak paralel bir değerlendirme yapılması münkün olabilmiştir. Çalışmamızın Dördüncü Bölümü ise tamamıyla “Sabit Pazar Payı Analizi” çalışmasına ayrılmış ve 1990-2011 dönemine ilişkin olarak Türkiye’nin ihracat performansı üzerinden yapısal dönüşüm konusu ve elde edilen sonuçlar değerlendirilmiştir. 6 7 BİRİNCİ BÖLÜM YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE DIŞ TİCARETTE YAPISAL DÖNÜŞÜM Çalışmamızın ilk Bölümün’de genel anlamda yapısal dönüşüm kavramı üzerinde durulmuştur. Bölümün bir kısmı yapısal dönüşümün iktisat yazınındaki yerine ayrılmıştır. Tarihsel bağlamda çeşitli iktisat okullarının yapısal dönüşümden ne anladıkları ve yapısal dönüşümü nasıl tanımladıkları hususu Birinci Bölüm’de yer almaktadır. Ayrıca diğer bazı iktisat okullarının ya da yaklaşımlarının yapısal dönüşüm kavramını hiç kullanmadan gelişme ve büyüme kavramları üzerinden nasıl bir değerlendirme yaptıkları da bu Bölüm’ün içinde yer almaktadır. Dış ticaret ve yapısal dönüşüm ilişkisi ise yine bu Bölüm’de değerlendirilmiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında son derece gündemde olan kalkınma iktisadı çalışmaları bağlamında dış ticaretin ülkelerin iktisadi yapılarında nasıl bir dönüşüme yol açtığı da ele alınan konulardandır. Ayrıca 20. ve 21. yüzyılda ülkeler arası dış ticaret ilişkilerinin evrimi ve boyutunun değerlendirilmesi de bu Bölüm’de yapılmıştır. Bu çerçevede, çalışmamızda dış ticarette yapısal dönüşüm üzerinde durulurken, bir ülkenin dış ticaret politikalarında köklü değişikliklerin var olup olmadığı, dış ticaretin ürün, sektör ve teknoloji kompozisyonunda bir değişimin gerçekleşip gerçekleşmediği, hususları ele alınmaktadır. Ayrıca seçili ülkenin ikili ve çok taraflı ticari ilişkileri bağlamında ciddi bir değişimin olup olmadığı hususu da dış ticarette yapısal dönüşüm kavramı içinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler yapılırken, seçili ülkenin dış ticaretle ilgili yapısal konuları da ayrıca ele alınmıştır. Ülkenin carî denge durumu, ticarette açıklık oranı ve dış ticaret hadlerinin ülkenin lehine olup olmadığı konuları da dış ticarette yapısal dönüşümün varlığı kavramı içinde ele alınmıştır. Tüm bu açıklamalar ışığında, çalışmamızda, dış ticarette yapısal dönüşümün mevcuduyeti dendiğinde, yukarıda belirtilen hususların birlikte değerlendirildiği bir durumdan bahsedilmektedir. 8 1.1. YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMININ TANIMI VE KAPSAMI Yapısal dönüşüm kavramı iktisat yazınında çokça, ancak farklı anlamlarda ve yorumlarla kullanılmıştır. Bu nedenle, yapısal dönüşüm kavramı hakkında teorik düzeyde üzerinde tam anlamıyla uzlaşılmış bir tanımdan bahsetmek mümkün görünmemektedir. Özellikle yapılan bazı çalışmaların ilişki kurduğu muhtelif unsurlar açısından yapısal dönüşüm değişik şekillerde tanımlanmıştır. Örneğin, kalkınma iktisadı ve politik iktisat alt disiplinlerinde yapısal dönüşüm, “ekonomideki üretim faaliyetlerinin farklı şekillerde düzenlenmesi ve üretim faktörlerinin ekonominin muhtelif sektörleri, farklı faaliyet alanları, coğrafi bölgeleri, üretim tarzları vb. arasında farklı şekillerde dağıtılması” olarak tanımlanmıştır (Silva ve Teixeira, 2008: 2). Kalkınma iktisadı ve politik iktisat alt disiplinlerinin dışındaki diğer alt disiplinlerde de yapısal dönüşüm kavramı için kullanılan ortak bir tanım söz konusu olmamakla birlikte, “yapısal dönüşümün iktisadi sistemlerin sektörel kompozisyonunun uzun dönemli ve sürekli olarak değişimi” olarak tanımlanması asgari düzeyde kabul gören bir tanım olarak değerlendirilebilir. (Memedovic ve Iapadre, 2010b: 3). Yapısal dönüşüm kavramı zaman zaman yabancı dillerdeki kullanımı açısından da farklılık arz etmektedir. Yapısal dönüşümden bahsederken İngilizce olarak “structural transformation” ve “structural change” ifadeleri birbirlerinin yerine kullanılmıştır1. Aslında temelde aynı olguyu anlatmak üzerine kullanılan farklı ifade biçimleri üzerinde çok fazla durmadan yapısal dönüşüm kavramının iktisat yazınındaki kullanımına ilişkin olarak tarihsel süreci ele almak, bugünkü tanımı ve kullanımı açısından aydınlatıcı olacaktır. 1 “Structural transformation” ifadesinin Türkçe karşılığı tam olarak yapısal dönüşümü olmakla birlikte “structural change”(yapısal değişim) ifadesi de yapısal dönüşüm yerine kullanılabilmektedir. 9 1.1.1. Klasik İktisatçılar (1700-1870 Dönemi) Yapı kavramını kullanmamış olmakla birlikte, klasik iktisatçılar iktisat sistemlerinin sahip oldukları dinamiklerin, yapılarındaki değişimlerle paralel bir şekilde oluştukları fikrini ilk ortaya atanlar olmuşlardır.2 Bu anlamda Fizyokratların öncü bir rol üstlendiklerini belirtmek gerekir. Merkantalistler gibi servetin kaynağı üzerinde kafa yoran Fizyokratlar, öncekilerden farklı olarak servetin kaynağını üretimde görmüşlerdir. Fizyokratlara göre, üretim sürecinde ortaya çıkan “artık” (produit net, safi hasıla) servetin oluşturulması ve birikim için elzemdir. Bu artığın toplumsal sınıflar arasında nasıl bölüşüleceği sorunu, Fizyokratlar tarafından ilk kez olarak detaylı bir şekilde incelenmiş ve tutarlı bir model üzerinden değerlendirilmiştir (Kazgan, 2011:65). Fizyokratların öncüsü çalışmasında, bu Dr. artığın Quesnay ancak (1694-1774), ve sadece Tableau insan Économique emeği tarafından yaratılabileceğini ve bunun doğanın bir armağanı olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle, özellikle doğayla doğrudan ilişki içinde bulunan tarımsal üretimde kullanılan emek üretken emek olarak adlandırılmıştır. Dr. Quesnay, ilk kez insan emeğini sınıflandırmış, ayrıca emek kavramını verimli ve verimsiz emek olarak ayrıştırarak iktisat yazınında çokça kullanılan “yapısal bir analizi” ortaya koymuştur. (Hunt, 2005:67). Dr. Quesnay, Tableau Économique’i (1758) üretim sürecini, gelir paylaşımını ve para ve mal dolaşımını gösteren iktisadi bir model olarak sunmuş, sektörler arasındaki bağımlılığa dikkat çekmiş ve iktisadın yapısal analizini gerçekleştirmiştir. Model, her bir sektördeki üretim için gerekli olan girdinin, diğer sektörün üretimi olduğunu göstererek, sektörler arasındaki bağımlılığı ortaya koymuştur. Dr. Quesnay, doğal denge anlayışından hareketle birbiriyle bağımlılık ilişkisi içinde olan sektörler arasında tamamıyla yapısal bir temele dayanan doğal bir oran olduğundan da bahsetmiştir (Hunt, 2005:68). 2 1700-1870 dönemi Klasik Dönem İktisatçıları olarak tanımladığımızdan bu sınıflandırma içerisine Fizyokratlar da dâhil edilmiştir. 10 Ayrıca Dr. Quesnay, serbest ticareti iktisadi kalkınmanın önemli bir unsuru olarak kabul etmiştir. Konuyu yine tarım ürünleri üzerinden ele alarak, serbest ticaretin tarım ürünlerine yönelen efektif talebi artıracağı, bunun da tarım ürünleri fiyatını yükselteceği öngörüsünde bulunmuştur. Böylece özellikle çiftçilerin kârları artacak, tarımsal üretim üzerinden alınacak tek bir vergi yapısı oluşursa, elde edilen kârlar yine yatırıma dönüştürülecek ve kapital birikimi çoğalacaktır. Bu kapital birikimi ise yatırımlar yoluyla üretimi daha da artıracaktır. Dr. Quesnay, serbest ticaret yoluyla artacak olan tarımsal üretimi, iktisadi kalkınmanın temeli olarak değerlendirmiştir. Tüm tahlil, tarımsal üretimin nasıl artırılacağı, kendi deyimiyle “yoksul köylünün”3 nasıl refaha erişebileceği üzerine kurulmuştur (Savaş, 2007:250). Bu yapısal analiz modeli kendinden sonra gelenleri de derinden etkilemiştir. Genellikle Fizyokrat bir düşünür olarak değerlendirilmekle birlikte, öne sürdüğü görüşler nedeniyle Turgot (1727-1781), Fizyokrasi ile Klasik İktisat Teorisi arasında geçişi sağlayan bir köprü olarak görülmektedir (Kazgan, 2011: 67; Savaş, 2007:252). Turgot, toplumsal iktisadi hayat üzerindeki görüşlerini Zenginliğin Üretimi ve Bölüşümü Üzerine Düşünceler (1769-1770) adlı eserinde ele almıştır. Genel anlamıyla Dr. Quesnay’nin fikirlerini desteklemiş olmakla birlikte, tarımsal üretimde ortaya çıkan artık nedeniyle oluşan kapital birikiminin verimli kullanılması sonucunda toplumsal hayatı etkileyecek yapısal değişikliklerin varlığına vurgu yapmıştır. Özellikle, kapital birikiminin verimli kullanılmasının sadece tarım sektöründe değil, diğer sektörlerde de son derece önemli olduğunu belirtmiştir. Turgot’ya göre tüm sektörler itibarıyla kapital kullanımı artıkça işbölümü de artacak, işbölümü arttıkça kapitale duyulan ihtiyaç artacak, kapital kullanımı arttıkça da üretim süresi uzayacaktır (Kazgan, 2011: 67; Savaş, 2007:254). Toplumun iktisadi hayatında ortaya çıkan yapısal değişikliklere neden olan süreci kapital kullanımı ile başlatan Turgot, bu süreçte gerek duyulan kapitalin de “kapitalist-müteşebbis” sınıf tarafından sağlanacağını ilk kez ifade eden iktisatçı olmuştur. Turgot, kapitalist-müteşebbis sınıfın, risk pirimi olarak alacağı faizin yanında kârı, yatırım yaparak katlandığı zahmetin sonucunda elde edeceği gelirin toplamı olarak tanımlamaktadır ve kâr mutlaka verimli yatırım sonucu elde edilmelidir. Turgot’ya göre, faiz ve kârdan oluşan yeni bir gelir türünü elde eden 3 Dr.Quesnay’nin deyimiyle, “Yoksul köylü yoksul ülke, yoksul ülke yoksul kral”. 11 kapitalist-müteşebbis sınıf, ulusal zenginliğin bölüşümünde yeni bir katmanı oluşturmaktadır. Turgot, daha sonraları azalan verim kanunu olarak adlandırılacak olan önemli bir konuyu Ricardo’dan da önce ilk defa dile getiren düşünür olmuştur. Fizyokratlar, genel olarak kapital yatırımı ile üretim arasında sabit bir ilişki olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak, Turgot, Fizyokratlardan farklı olarak, sürekli artan kapital yatırımının, belirli bir aşamadan sonra üretim artışına sağladığı katkının giderek azalacağını belirtmiştir (Savaş, 2007:254-255). Bu yaklaşımı itibarıyla, Turgot’nun Fizyokrasi’den uzaklaşarak daha çok Adam Smith (1723-1790) gibi düşünürlere yaklaştığı değerlendirilmektedir (Savaş, 2007). Kendisinden sonra gelenleri derinden etkileyerek klasik iktisat yazının oluşmasında en büyük katkıya sahip düşünürlerden biri olan Smith, Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Sebepleri Üzerine Bir Araştırma (1776)4 adlı ünlü eseriyle, toplumsal iktisadi hayatın çözümlemesini en kapsamlı ve istikrarlı şekilde ilk kez ortaya koyan kişi olarak anılmaktadır (Hunt, 2005:69; Heilbroner, 1995:47). Smith’in iktisat kuramı politik kaynaklı bir kuramdır. Smith’in üzerinde en çok durduğu nokta, toplumsal ve iktisadi güçlerden hangisinin refaha en büyük katkıyı sağladığını araştırmak ve insanın mutluluğunu en üst noktaya çıkaracak politika önerilerinin belirlemekte olmuştur. Smith’e göre iktisadi refah, toplumun yıllık olarak ürettiği emeğe bağlı ürüne ve bu ürünleri tüketenlerin sayısına bağlıdır (Hunt, 2005:90). “Her ülkenin toprağı ile emeğinin yıllık tüm ürünü eninde sonunda, şüphesiz, ahalisinin tüketimini karşılayıp onlara bir gelir sağlamak içindir…” (Smith, 2006: 360), Bu noktada Smith, iktisadi refahı en çok artıran sistemin kapitalist sistem olduğu vurgusunu da yapmaktadır. Böylece kapitalist sistem, “doğal özgürlüğün en açık ve basit sistemi”, insanlık için en büyük mutluluğu sağlayacak olan iktisadi sistemdir (Hunt, 2005:91). Bu haliyle Smith, kuramının en başından itibaren kapitalist sistem içerisinde bir yapısal analiz gerçekleştirmiştir. 4 Kısaca “Milletlerin Zenginliği” 12 Kapitalist sistemle bağlantılı olarak iktisadi refahı yukarıdaki şekilde ifade eden Smith, herhangi bir toplumdaki üretim düzeyini, verimli emek gücüne ve verimlilik düzeyine dayandırmıştır. Smith, artan getiri yaklaşımının iktisadi hayattaki üretim fonksiyonuyla birebir ilişki içinde olduğunu ve böylece üretim düzeyi arttıkça reel maliyetin düşeceğini ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle verimlilik düzeyi ya da uzmanlaşma arttıkça üretim maliyetleri giderek azalacaktır. Smith’e göre bunun nedeni tamamıyla işbölümüdür (Hunt, 2005:91; Kazgan, 2011:81). “Emeğin üretici güçlerindeki en büyük gelişmenin…, emeğin yönetiminde ya da kullanılmasında gösterilen ustalığın, el yatkınlığının ve kavrayışın çoğu, …, işbölümünden ileri gelmiştir.” (Smith, 2006: 5). “İşbölümü sonucunda, aynı sayıda adamın, iş miktarında sağlayabildiği bu büyük artış, üç ayrı nedenden; birincisi teker teker her işçide el yatkınlığının artmasından; ikincisi çoklukla bir çeşit işten ötekine geçerken yitirilen vaktin tasarruf edilmesinden; sonuncu olarak da, işi kolaylaştırıp kısaltan, bir adama birçoklarının işini yapabilmek olanağını veren sayıda makinenin icat edilmiş olmasından ileri gelmektedir.” (Smith, 2006: 9). Smith, işbölümünü ortaya çıkaran şeyin insanların ticaret yapma konusundaki istekleri olduğunu ifade etmektedir. “İşbölümü, …, insan tabiatındaki belirli bir eğilimin, yani alıp vermek, bir şeyi başka bir şeyle değiş etmek eğiliminin pek yavaş, tedrici, fakat kaçınılması imkansız olan bir sonucudur.” (Smith, 2006:14). Diğer bir ifadeyle Smith’e göre işbölümü tamamıyla değişim ekonomisinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak yine Smith’e göre işbölümünün gelişmişlik düzeyi doğrudan doğruya piyasanın genişliğiyle ilgilidir (Hunt, 2005: 92; Kazgan, 2011:81). “İşbölümüne yol açan, değişim gücü olduğuna göre, bu …alanı, her zaman için, değişim gücü ile yahut başka deyişle, piyasanın genişliği ile sınırlamak gerektir. Pazar çok küçük olursa, kendi tüketiminden artan emek ürünü fazlasının hepsini 13 elde etmek isteyeceği, başkalarının benzeri ürün fazlası ile değiş edemeyeceği için, kimse kendini, büsbütün tek bir işe vermeye özenmez.” (Smith, 2006: 19). Smith, piyasanın genişliğini iktisadi hayatın kapital stokuna ve ticareti sınırlandırıcı kuralların olmamasına bağlamıştır. İşbölümünün ortaya çıkmasından önce birikmiş bir kapital stoku olmalıdır; böylece her bir işçi daha fazla aletle donatılabilir ve bu aletler sayesinde daha fazla üretim gerçekleştirebilir. Ticareti sınırlandıran kuralların varlığı ise piyasanın genişlemesini engellemektedir. Smith’e göre, ticareti sınırlayan kuralların yürürlükte olmaması piyasayı genişletecektir, böylece işbölümü düzeyi de artmış olacaktır (Kazgan, 2011: 82). Smith, işbölümünden bahsederken en önemli işbölümünün kentte yaşayanlarla kırsal kesimde yaşayanlar arasında olacağından bahsetmektedir (Hunt, 2005: 92). “Her uygar toplulukta, büyük alışveriş, kent ahalisiyle taşra ahalisi arasında yapılan ticarettir… Kır, kenti, geçim maddeleriyle, sanayi gereçleriyle donatır. Kent, kır ahalisine, işlenmiş ürünün bir kısmını yollayarak, bu donatımın karşılığını öder. İçinde yeniden üretim olmayan ve olamayan kentin, bütün zenginliğini ve geçimini kırdan elde ettiği, haklı olarak söylenebilir. Bununla birlikte,…, kentin kazancının kırın kaybı olduğunu sanmamalıyız. Her ikisinin kazançları karşılıklı olup, birbiri ile ortaktır.” (Smith, 2006: 407). Smith, iktisadi kalkınma açısından kapital birikiminin sağlanması noktasından hareketle “doğal düzenden” bahsetmektedir. Smith, doğal olarak kapital birikiminin, kârlılık düzeylerine bakarak, önce tarımda, sonra sanayide, en sonunda dış ticarette gerçekleşmesi gerektiğini ifade etmiştir (Hunt, 2005: 92,93). Böylece, iktisadi kalkınmanın ulaştığı aşama ile ülkedeki iktisadi hayatın sektörel kompozisyonu arasında doğrudan bir ilişki kurmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2010b:3). Smith, işbölümü ve doğal düzen kavramları çerçevesinde iktisadi hayatın zaman içindeki sektörel yapılanmasını ortaya koymuştur. Böylece, Smith, mevcut dinamikleri dikkate alarak iktisadi hayatı yapısal bir değerlendirmeye tabi tutmuştur. 14 “…,işlerin doğal gidişine uygun olarak, her büyüyen topluluğun çoğu kapitali, ilkin tarıma, sonra sanayiye, hepsinden sonra da, yabancı ticarete yöneltilir.” (Smith, 2006: 411, 412). Smith’in bu yapısal değerlendirmesi Ricardo’da farklı bir şekilde kendini göstermiştir. Ricardo, Smith’den farklı bir şekilde, ortaya koymuş olduğu üretim teorisiyle kendinden sonra gelenleri önemli ölçüde etkilemiştir (Kazgan, 2011:82). 1817 yılında yayımlanan “Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri”5 adlı eserinde, Smith’in deyimiyle, “görünmez elin” yönlendirdiği uyumun, gerçek hayatta geçerli olmadığını ve hatta bir çatışmadan bahsetmek gerektiğini ifade eden Ricardo, üretimin sektörel kompozisyonunun değiştirilmesini, iktisadi büyüme için bir ön koşul olarak görmüştür (Memedovic ve Iapadre, 2010:3). Farklı üretim kompozisyonlarının her biri farklı bir gelişmişlik düzeyini ifade etmektedir, mevcut kompozisyonda meydana gelen bir değişiklik daha farklı ya da ileri bir aşamanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Silva ve Teixeira, 2008: 5). Üretimin sektörel kompozisyonundaki değişiklik kavramını öne süren Ricardo’nun yaklaşımını bu haliyle yapısal bir analiz olarak ifade edebiliriz. Ricardo (1997:63) iktisadi büyümenin temelinde üretilemeyen kaynakların (toprak)6 önemli katkılar sunduğunu ifade etmiştir. İktisadi büyüme için üretim faktörlerinin artırılması gerekmektedir, ancak toprak hem sınırsız hem de standart bir kaliteye sahip değildir. Diğer bir ifadeyle, büyüme sürdükçe daha fazla toprak tarıma açılmalıdır, iktisadi hayat geliştikçe nüfus ve kapital artışı sonucu toplam üretim hacminin artması, daha hızlı bir şekilde üretilemeyen kaynakların yani daha az verimli toprakların üretime kazandırılmasını gerekli kılacaktır. Bu durumda, verimli topraklarda gerçekleştirilen üretim sonucu elde edilen rant, daha az verimli topraklarda elde edilenlerden her zaman daha yüksek olacaktır. Ancak tarımsal üretimde kullanılan emek ve kapital miktarının sürekli artırılması verimin giderek daha düşük oranda artması sonucunu doğuracaktır. Bu da gelir dağılımını etkileyecek, gelir dağılımındaki değişiklik de üretim kompozisyonunu kökünden değiştirecektir. Ricardo’ya göre üretim tekniğinde meydana gelen değişiklikler kısa 5 6 Bundan sonra “İlkeler” olarak anılacaktır. Ricardo’nun deyimiyle, “insan emeği yoluyla artırılması söz konusu olmayan şeyler” 15 vadede ve geçici olarak azalan verimin etkilerini giderebilecektir (Kazgan, 2011: 82). “Eğer tüm topraklar aynı özelliklere sahip olsaydı, eğer toprağın miktarı sınırsız, kalitesi de tek düze olsaydı, toprak kullanımı karşılığında hiçbir ödeme istenemezdi. Toprak ne zaman ki kendine özgü niteliklere sahip olur, miktarı sınırsız olmaktan çıkıp kalitesi değişmeye başlar ve nüfus artışı nedeniyle daha düşük kalitedeki ya da daha az avantajlı konumdaki topraklar ekime sokulur, o zaman toprak kullanımı karşılığında rant ödenir. Toplum ilerleme kaydedip ikinci derecede verimli topraklar ekime sokulduğu anda birinci kalitede kaliteli toprağa rant ödenmeye başlanır. Ödenecek rantın miktarı, bu iki toprak parçası arasındaki kalite farkına bağlı olacaktır. … Bir ülkenin nüfusu arttığında, daha fazla yiyecek üretebilmek için eskisine kıyasla daha kötü kalitedeki toprakların kullanılması gerekeceği için, daha verimli tüm toprakların rantı yükselecektir… O halde kaliteli toprağın miktarı, artan nüfusa gıda üretilmesi için gerekenden daha bol miktardaysa, ya da daha önce ekime sokulmuş topraklarda verimde azalma olmaksızın tekrar tekrar kapital kullanılabiliyorsa, o zaman rantta artış olmaz.” (Ricardo, 1997:63,64,65). “Tarımdaki gelişmeler sonucunda topraktan elde edilen ürünlerin göreli fiyatında meydana gelecek olan düşme, ya da daha doğru bir ifadeyle bu ürünlerin üretiminde daha az emek kullanılması, doğal olarak birikimin artmasına yol açacaktır çünkü kapitalin kârı büyük ölçüde yükselecektir… Ancak tarımdaki gelişmeler iki türlüdür: Toprağın üretkenlik gücünü artıran iyileşmeler ve kullandığımız makinelerdeki gelişme sayesinde ürünü daha az emekle elde edebilmemizi olanaklı kılan iyileşmeler. Bunların her ikisi de hammaddenin fiyatını düşürecek, her ikisi de rantı etkileyecektir, ancak rant üzerinde yaratacakları etki eşit olamayacaktır.” (Ricardo, 1997: 71). 16 Ricardo kapital birikiminin kaynağının tasarruf olduğu düşüncesindedir. Bunu da; “Kapital biriktirilebilmesi için iki yol vardır: Kapital, ya gelirin artması ya da tüketimin azalmasıyla tasarruf edilebilir.” (Ricardo, 1997:, 117, 118). “Demek ki kapitalin büyüyebilmesi için ya üretimin artması ya da üretken olmayan tüketimin azalması gerekir” (Ricardo, 1997: 133,134). şeklinde ifade etmektedir. Ricardo, kapital birikimini, safî gelirle7 doğrudan ilişkilendirmiştir. Safî gelir ne kadar büyükse toplumun tasarruf düzeyi de o kadar yüksektir. Sadece kapitalist tasarruf ettiğine göre, kapitalistin tasarruf derecesi de kâr oranına bağlıdır (Kazgan, 2011: 91). “Sermayenin kârı yüksek olduğu sürece insanlar biriktirme dürtüsüne sahip olacaktır.” (Ricardo, 1997:252). Ricardo, özellikle emek tasarruf eden makinelerin kullanılması sonucunda, emeği bir işten diğerine kaydırmanın zahmeti dışında, toplumsal sınıfların toplam refahı üzerindeki olumlu etkilerini de irdelemiştir. Ayrıca Ricardo, makine kullanımı sonucu ortaya çıkabilecek olan işsizliğe de dikkat çekmiştir (Kazgan, 2011: 104; Savaş, 2007, 327). “Makineyi ilk keşfeden ya da ilk kez yararlı şekilde kullanan kişi, bir süre için büyük kârlar yaparak ek avantajlara sahip olacaktır. Ancak makine genel anlamda kullanılır hale geldiği ölçüde, metanın fiyatı rekabet sonucunda üretim maliyetine düşecek ve bu noktada kapitalist ancak eskisi kadar carî kâr sağlayabilecek ve genel yarardan artık sadece bir tüketici gibi pay alabilecek, ancak elindeki carî geliri şimdi ek miktarda konfor ve tüketim sağlayacaktır. Emekçiler sınıfının da makine kullanımından eşit derecede yararlı çıkacağı görüşündeydim, çünkü emekçiler carî ücretlerinde değişiklik olmamasına karşın daha fazla meta satın 7 İşçilerin geçimlik tüketimini karşılamak için toplan üründen gerekli indirim yapıldıktan sonra geri kalan artık. 17 alma olanağını kazanacaklardı…, ancak insan emeğinin makine ile değiştirilmesinin emekçiler sınıfının çıkarına çok zararlı olduğuna ikna oldum. …İlk olarak, makinenin bulunması ve yararlı bir şekilde kullanılması daima ülkedeki net üretimin artmasına yol açar… İkinci olarak,…, makine kullanımı, gayri safî üretimin hem miktarını hem de değerini azaltabilir…, ama net üretimi arttırdığı sürece makine kullanmak için daima yeterli dürtü var demektir… Üçüncü olarak; makine kullanımının genellikle emekçi sınıfının çıkarlarına aykırı olduğu görüşü,…ekonomi politiğin gerçek ilkeleriyle uyumludur. Dördüncü olarak; makine kullanımı sayesinde üretim olanaklarında meydana gelecek iyileşme, ülkedeki net üretimi, gayri safî üretimi azaltmayacak kadar artırırsa,…, o zaman tüm sınıfların durumu iyileşecektir.” (Ricardo, 1997: 336, 337). Ricardo, azalan verim kanunun etkisiyle üretimin azalmasını önlemek amacıyla kapital sahibinin kârının artmasının sağlanması gerektiği ifade etmiştir. Artan kâra bağlı olarak daha fazla tasarruf imkânı yakalayacak olan kapitalist sınıf, özellikle emek tasarruf eden makinleşmeye yapacağı yatırım sayesinde daha da fazla kâr elde edecektir. Bu durum toplumsal sınıflar arasındaki gelir dağılımını tamamen değiştirecek ve makineleşme yoluyla üretim kompozisyonunu yapısal olarak dönüştürecektir. Yapısal bir değerlendirme olarak ele aldığımızda, Ricardo’nun dış ticaretin serbestleştirilmesi konusundaki fikirleri, öncekilerden farklılaşmaktadır. Ricardo, dış ticaretin tamamıyla serbest bırakılmasının yanında ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları mallarda da ticarete devam etmeleri gerektiğini belirtmiştir. Böylece ülkelerin verimlilik farkları, kendi aralarındaki ticaret hacmini artıracaktır. Verimlilikle birlikte artan dış ticaret hacmi, kârlılıkları artıracak ve kapital birikimi daha büyüyecektir. Böylece ürün kompozisyonu değişecek, bu da iktisadi hayatın yapısal değişimini birlikte getirecektir. Yine benzer şekilde dış ticarette oluşan artışın da toplumsal sınıfların ve toplamda tüm ülkenin refahını artıracağını belirten Ricardo, ücret ve kâr arasındaki ters ilişkiye dikkat çekmiş ve ücretleri azaltmadan kârların artırılamayacağına vurgu yapmıştır. Ricardo’ya göre ücretleri azaltmadan kârları artıracak önemli araçlardan 18 birisi de dış ticaretin tamamen serbest bir şekilde yapılabilmesi ve özellikle tarım ürünleri alanındaki korumacılığın tamamen kaldırılmasıdır (Savaş, 2007: 329, 330). “O halde dış ticaret, gelirin harcandığı nesnelerin miktarını ve çeşitliliğini artırması, metaları ucuzlaştırması ve bollaştırması sayesinde, tasarrufların artması ve kapital birikiminin büyümesi için dürtü oluşturacak ve ülkeye büyük yarar sağlayacaktır…” (Ricardo, 1997: 119). Diğer taraftan Ricardo, dış ticaretin serbest bırakılması durumunda gelir dağılımını daha da kötüleştirmeden kapitalist sınıfın kârının artıracağını vurgulamaktadır. Böylece üretim kompozisyonunda meydana gelecek yapısal değişim, toplumsal sınıflar arasındaki çıkar çatışmasını belirli ölçüde dizginleyecektir. Yapısal dönüşüm konusunda klasik iktisatçılar tarafından gerçekleştirilen analizler, zamandan ve mekândan bağımsız olarak ele alınmıştır. Diğer bir ifadeyle, zaman ve mekân boyutunda oluşan değişiklikler, klasik iktisatçılar tarafından analize dâhil edilmemiş, daha çok dönemsel bir sabitlik boyutunda değerlendirme yapılmıştır. Bu anlamda, klasik iktisatçıların birçoğu yaptıkları çalışmalarda iktisadi yapının detaylı analizini gerçekleştirmekten daha çok tanımlamalar içeren bir anlatım tarzını geliştirmişlerdir (Silva veTeixeira, 2008: 6). 1.1.2. Marjinalciler (1870’li-1940’lı Yıllar Dönemi) Neoklasik İktisat Okulu olarak da adlandırabileceğimiz marjinalci yaklaşımın 1870’li yıllarda ortaya çıkışıyla birlikte, artık uzun dönemli üretim dinamikleri ve yapısal dönüşüm sorunları yerine kaynakların etkin dağılımı sorunu ele alınmaya başlamıştır. Bu anlamda esas sorun tamamen etkinlik sorunudur. Diğer bir ifadeyle, artık üzerinde durulan, üretim tekniği ve toplam girdiler veri iken, üretime yönlendirilen kaynakların etkinlik esasına göre tahsis edilmesidir (Kazgan, 2011:119). Bu açıdan değerlendirildiğinde, iktisatta marjinalci yaklaşımı benimseyen kuramcıların neredeyse tamamı yapısal dönüşüm sorununu ele almamışlardır. 19 Bugün alışılageldiği şekliyle, mikro iktisat olarak bilinen ve faydasını maksimize eden tek bir birey ya da kârını maksimize eden bir firma üzerine kurulu rasyonel birey varsayımına dayalı, soyutlayıcı, tümdengelimci ve matematiksel analiz anlayışını, iktisadın gündemine taşımışlardır. Klasik iktisat olarak adlandırılan anlayıştan bir kopuşu da ifade eden marjinalci yaklaşım, klasik emek-değer teorisinin tamamen dışına çıkarak fayda değer teorisini geliştirmiştir (Hunt, 2005: 316-319). Böylece klasiklerin sürekli olarak anlamaya çalıştıkları ve üzerinde yoğun bir şekilde durdukları toplumsal sınıflar arası bölüşüm sorunu da, marjinalcilere göre ortadan kalkmıştır. Toplumsal sınıflar arası bölüşüm ve çatışma sorun olmaktan çıkmış ve (azalan) marjinal fayda ilkesinin belirlediği ve toplumsal uyumu esas alan bir gelir paylaşımı ortaya konulmuştur (Kazgan, 2011:118; Savaş, 2007:519). “Her toprak sahibi ve her kapitalist gibi her emekçi de, ortak stoğa bileşen bir unsur getiren, piyasa koşullarının ona başarılı bir şekilde hak talep etme izni verdiği ürünün en iyi payı için pazarlık eden kişi olarak değerlendirilmelidir.” (Hunt, 2005: 324)8. Marjinalci yaklaşımın öncüleri olarak kabul edilen William Stanley Jevons (18351882), Carl Menger (1840-1921), Leon Walras (1834-1910) ve onları takip edenler için, matematiğin de kullanımıyla, fayda kavramıyla birlikte değer sorunu da çözülmüş oluyordu. Jevons’a göre; “Eğer bir bilim olacaksa, iktisadın matematiksel bir bilim olacağı açıktır.” Walras da Jevons’la aynı görüştedir: “Bu teorinin tamamı matematikseldir. Yalnızca matematiğin yardımıyla maksimum fayda koşulunun neyi ifade edebileceğini anlayabiliriz” (Çakır, 2001:101)9. Jevons, zevk veren her şeyi, eşyayı, hizmeti ya da davranışı “fayda” olarak tanımlamıştır. Böylece fayda, insanların ihtiyaçlarından kaynaklanan ve herkes için farklı olan bir kavramı ifade etmekteydi. 8 Bu alıntı, William Stanley Jevons’ın ilk basımı 1871 yılında yapılan “Theory of Political Economy” adlı eserinden Hunt tarafından aktarılmıştır. 9 Jevons’dan yapılan alıntı “Theory of Political Economy” adlı eserinden; Walras’dan yapılan alıntı ise “Elements of Pure Economics” adlı eserinden Çakır tarafından aktarılmıştır. 20 Menger ise “malı”, insanların gereksinimleriyle karşılaştırıldığında kıt olan ve insanların ona sahip olma isteğini karşılayabilen bir şey olarak tanımlamıştır. Walras genel denge analizi yöntemiyle, piyasada fiyatın nasıl oluştuğunu açıklamaya çalışmıştır. Ellerindeki malları pazara getiren herkes, tellal yardımıyla, karşılıklı olarak mallarının fiyatlarını açıklamaktadır. Bu şekilde arz ve talebin dengeye gelmesi durumunda denge fiyatı da oluşmaktadır. Denge durumu oluşuncaya kadar süreç aynı şekilde devam etmektedir. Walras’ın tam rekabet şartları altında ortaya koyduğu bu sistem, daha sonra Wassily Leontief (19051999) tarafından girdi-çıktı (input-output) analizi olarak ölçülebilir bir hale kavuşturulmuştur (Kazgan, 2011:127-131; Savaş, 2007: 529-551). Marjinalci yaklaşımın genel kabulü Alfred Marshall’ın (1842-1924) 1890 yılında yayımlanan “İktisadın İlkeleri”10 kitabıyla gerçekleşmiştir. Marshall’ın bu çalışması marjinalci yaklaşımın iktisada hakim olduğu bir dönemi de beraberinde getirmiştir. Öyle ki, iktisat kavramı bile daha önce olmadığı şekliyle farklılaşmıştır (Kazgan, 2011: 118; Savaş, 2007: 519). “(İktisadın amacı) insanın siyasi, toplumsal ve özel yaşamının, ama asıl toplumsal yaşamının iktisadi araçlarının ve boyutlarının incelenmesi, araştırılmasıdır….Pratik insanın görmezden gelemeyeceği birçok siyasi sorundan uzak durur… ve bu nedenle, dar “Ekonomi Politik (Political Economy)” teriminden ziyade, daha geniş olan “İktisat (Economics)” terimi bu amaç için daha uygundur.” (Heilbroner, 1995:183).11 “İktisadın İlkeleri” kitabında yer alan bu paragraf, sonraki dönemde iktisada yüklenen anlamın nasıl tamamen değiştiğini göstermektedir. Artık, iktisat kavramının siyasi içeriği tamamen ortadan kalkmıştır. Marshall’a göre iktisadın amacı, toplumsal sınıflar arasındaki güç ve iktidar ilişkisinin araştırılmasından ziyade denge fiyatının nasıl oluştuğunun belirlenmesidir (Heilbroner, 1995:184). 10 Alfred Marshall tarafından yazılan ve ilk basımı 1890 yılında gerçekleşen “Principles of Economics” adlı eseri. 11 Bu alıntı, Alfred Marshall’ın ilk basımı 1890 yılında yapılan “Principles of Economics” adlı eserinden Heilbroner tarafından aktarılmıştır. 21 Bu algının bir sonucu olarak marjinalci yaklaşım, uzun dönemli dinamiklerin değerlendirilmesi yerine kısa dönem dengesi üzerinde duran statik bir denge analizi oluşturmuştur. Her ne kadar denge analizi Marshall’da kısmî, Leon Walras (1834-1910) ve Vilfredo Pareto’da (1848-1923) genelse de, statik özelliği aynen korunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, belirli bir zaman aralığında üzerinde özenle durulan “denge” sağlanmış olmaktadır. Marjinalci yaklaşım esas itibarıyla marjlar üzerinden değerlendirme yaptığı için tüm sistem üzerinde ortaya çıkacak değişimleri analize dâhil etmemiştir, bu nedenle marjinalci yaklaşım ve statik denge, iktisadi kalkınma ya da iktisadi büyüme araştırmaları için ideal bir araç değildir (Kazgan, 2011:118). Marjinalci yaklaşımı benimseyen kuramcıların önemli bir kısmı yapısal dönüşüm kavramı üzerinde çalışmamış olsalar da, bazılarının yaptığı analizlerin satır aralarında, iktisadi kalkınma veya yapısal koşullar ya da yapısal dönüşüm kavramını esas alan unsurlar üzerinde çalıştıkları görülmektedir. Bu anlamda, Eugen von Böhm-Bawerk (1851-1914) tarafından geliştirilen ve kapitalist sınıfın elde ettiği gelirin kaynağını gösterdiği kapital toerisi öne çıkmaktadır. Böhm-Bawerk ilk basımı 1891 yılında yapılan “Kapitalin Pozitif Teorisi (The Positive Theory of Capital)” adlı eserinde, toprak ve emeği üretimin iki temel unsuru olarak değerlendirmektedir. Üretim sürecinin zamana yayılmasıyla birlikte kapital kavramının ortaya çıktığını ifade eden Böhm-Bawerk, kapitale dayalı üretimin, kendi deyimiyle “dolambaçlı” üretimin, diğerine nazaran daha uzun zaman aldığını, ancak dolambaçlı üretim sonuçlarının doğrudan üretimin sonuçlarına göre çok daha tatmin edici olduğunu vurgulamaktadır (Hunt, 2005:391-393). Böhm-Bawerk, azalan verim ilkesine rağmen, üretim süresi uzadığı sürece, üretimde kullanılan emekten daha fazla ürün alınacağını belirtmektedir. Böylece üretim miktarı artırılabilecektir. Ancak üretim miktarı zamana yayılarak artırılabildiği için dolambaçlı üretim nedeniyle oluşan zaman kaybı ile üretimin bugünkü değeri arasında bir denge kurulması gerektiğini ifade eden Böhm-Bawerk, bu dengenin ancak faizle (kendi deyimiyle agio) mümkün olabileceğini vurgulamaktadır. Kapital vasıtasıyla gerçekleştirilen üretim ya da dolambaçlı üretim, doğrudan üretim ya da toprak-emek bazlı üretime göre yapısal bir değişimi ifade etmektedir. Bu yapısal değişim de daha fazla miktarda ürünün 22 üretilmesini ve zaman içinde bu üretimin azamileştirilmesini sağlayacaktır (Kazgan, 2011:151-152; Savaş,2007:547-549). Marjinalci yaklaşımı temsil eden kuramcılardan doğrudan yapısal dönüşüm anlamında ilk katkı, Wassily Leontief (1905-1999) tarafından gerçekleştirilen çalışmalarla vücut bulmuştur. 1941’de yayımlanan “Amerikan Ekonomisinin Yapısı 1919-1939 (The Structure of American Economy, 1919-1939)” adlı eserinde Leontief, girdi-çıktı analizi yöntemiyle, iktisadi sektörler arasında sürekliliği olan bir döngüsel hareket içinde olduğunu ortaya koymuştur (Silva ve Teixeira, 2008: 7). Böylece Leontief genel anlamda sektörler arasında bir bağımlılık ilişkisini ortaya atarak, belirli bir iktisadi sistem içindeki unsurların yapısal özelliklerinin belirlenmesine de ışık tutmuştur. Herhangi bir girdi-çıktı çizelgesinde her bir satır ve buna eşlik eden sütun belirli bir sektörü ifade etmekte ve her bir veri de bu sektör tarafından üretilen mal miktarını oluşturmaktadır. İktisadın bu sektörel gösterimi, sektörel anlamda üretim hacmini gösterdiği gibi sektörler arasındaki bağımlılık ilişkisini daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde, “kapalı iktisadi sistem” modeline göre alınan girdi-çıktı analizi, Savaş sonrasında “açık iktisadi sistem” modelinin rağbet görmesiyle birlikte daha farklı bir yapıya bürünmüştür. Açık iktisadi sistem modelinde, daha öncekinden farklı olarak, mallar, temel mallar ve nihai mallar şeklinde ikiye ayrılmış ve böylece girdi miktarları ile çıktı miktarları arasında kurulması öngörülen doğrusal ilişki daha kolay elde edilir olmuştur (Savaş, 2007:866). Diğer taraftan, Joseph Alois Schumpeter (1883-1950)12, neoklasik anlayışın öngördüğü şekilde büyümenin sürekli olacağı görüşünü benimsememiştir. Schumpeter tarafından geliştirilen konjonktür dalgaları (business cycles) modelinde, girişimci ön plana çıkmaktadır. Bu model, genel iktisadi dengenin varlığı durumunda, bir anlamda öncü olarak değerlendirilebilecek olan girişimcilerin, üretim sürecine teknik bir yenilik (yeni örgütlenme biçimi, yeni üretim tekniği vb.) dâhil etmeleri durumunda, bu yeniliğin iktisadi hayat üzerindeki etkisini araştırmakta ve iktisadi büyümenin teknik yenilikle mümkün olabileceği, teknik 12 Schumpeter, 1912 yılında yayımladığı “The Theory of Economic Development” adlı eserinde kalkınma ve az gelişmişlik ilişkisini kurduğunda, sömürgeciliğin henüz sorunlar yaşamadığı bir döneme denk gelmekteydi. Diğer taraftan, 1939 yılında yayımladığı “Business Cycles” eserinde ise sistematik bir şekilde kapitalist ekonominin ilk kez karşı karşıya olduğu konjönktür dalgalarından bahsediyordu. 23 yeniliğin de girişimciye bağlı olduğu ve girişimcinin ise kredi imkânları ölçüsünde yeterli olabileceği, ilkesi üzerine oturmaktadır (Kazgan, 2011:164). Schumpeter’e göre “yenilik”, malların arz yöntemlerindeki değişikliktir. Bu çerçevede, Schumpeter, yenilik kavramını mevcut üretim faktörlerinin yeni birleşimleri, örneğin yeni ürünler, yeni üretim yöntemleri, yeni pazarların ortaya çıkışı ya da ekonomik ve ticari hayatın yeniden düzenlenmesi vb. olarak tanımlamaktadır (Silva ve Teixeira, 2008: 8). Schumpeter’e göre, firmalar arasındaki teknolojik rekabetin bir sonucu olarak yenilik, yapısal dönüşüm için en önemli faktördür (Memedovic ve Iapadre, 2010b: 4). Bu anlamda, üretim sürecine dâhil edilmeyen “icadı” yenilikten ayıran Schumpeter, ancak üretim sürecine giren bir icadın yenilik olarak değerlendirilebileceğini ifade etmektedir. Yeniliklerin olmaması iktisadi hayatı durağan denge durumunda tutacak, bu da büyümeyi engelleyecektir. Bu durumda yeniliğin ortaya çıkması iktisadi büyümeyi de beraberinde getirecektir. Ancak Schumpeter, yeniliğin devamlı ve sürekli olamayacağı düşüncesindedir. Birkaç yeniliğin bir arada ve birlikte ortaya çıkışı, iktisadi hayatı canlandıracaktır. Bu canlanmanın devamında eski ürünlerle yeni ürünler arasındaki fiyat farkının yeniler lehine artması sonucu, yatırımların durması, iktisadi hayatın yeniden durağan denge durumuna geçmesine neden olacaktır. Bu nedenle, Schumpeter, konjonktürel dalgalanmaları, iktisadi hayatın kendisinin yeniliklere uyum süreci olarak belirtmektedir (Savaş; 2007:834). 1.1.3. Geleneksel Kalkınmacılar (1950’li-1960’lı Yıllar Dönemi) İkinci Dünya Savaşını takip eden dönemde özellikle sömürge olan ülkelerin siyasi bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte, iktisadi anlamda refah düzeylerini artırma istekleri, kalkınma iktisadı çalışmalarının yeniden ve daha da etkin bir şekilde canlanmasına neden olmuştur (Çakmak, 2003: 50). Bu dönemde özellikle iktisadi büyümenin tarihsel gelişimini ele alan birçok akademik çalışma hayata geçirilmiştir. Neoklasik iktisat anlayışının, yeni bağımsızlığını kazanan ülkeler açısından o güne kadar iktisadi anlamda herhangi bir gelişime neden olamaması, kalkınma iktisadının farklı bir şekilde yeniden ele alınmasına neden olmuştur. Bunun nedeni olarak, neoklasik anlayışın, her ülke için aynı kuralların geçerli 24 olduğunu vurgulaması, belirtilebilir (Kazgan, 2011:264). Neoklasik anlayışın iktisadi büyümeye odaklanması ve yapısal analizi de büyüme temelinde ele almaları nedeniyle yapısal dönüşüm konusu geleneksel kalkınma yaklaşımında temel bir kalkınma sorunu olarak değerlendirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kalkınma iktisadı çalışmaları özel bir anlam kazanmıştır. Bu konuda çalışanların başında, az gelişmiş ülkeler olarak adlandırılan ülkelerin, kısır bir döngü içinde olduğunu vurgulayan Ragnar Nurkse (1907-1959) gelmektedir. Nurkse, az gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu bir durağan fakirlik dengesinden bahsetmekte ve bunun o ülkeler açısından sorun yarattığını vurgulamaktadır. Nurkse, daha önce öne sürüldüğü şekliyle, girişimciliğin varlığının ya da iktisadi hayatta yer alan teşviklerin, az gelişmiş ülkeler için tek başına iktisadi büyümeyi gerçekleştiremeyeceğini belirtmiştir. Bunun yanında Nurkse, zaten tam anlamıyla işlemeyen bir piyasa ekonomisine sahip olan az gelişmiş ülkelerde oluşan fiyatların, kaynakların etkin dağılımını sağlayamadığını vurgulamaktadır (Kazgan, 2011:265, 267). . Bu tespitlere paralel bir şekilde, kalkınma iktisadı üzerinde çalışan diğer kuramcılar, zaman içerisinde oluşan değişikliklere iktisadi hayatın farklı sektörlerinin nasıl uyum gösterdiği konusunda çalışmışlar ve bunu yaparken de yapısal dönüşüm yöntemlerini kullanmışlardır. Walt Whitman Rostow (1916-2003) tarafından ortaya atılan iktisadi kalkınmaya yönelik “aşama yaklaşımı (stage approach)”, daha üst düzeyde bir kalkınmışlık aşamasına geçiş için olan ön gereklilikleri ortaya koymuştur. Az gelişmiş ülkelerin yaşadığı durağan durgunluk dengesinden kurtulmanın bir yolu, Rostow’a göre, daha yüksek büyüme oranının gerçekleştirilmesidir. Diğer bir ifadeyle daha yüksek büyüme oranlarının gerçekleştirilmesi için öncü bir sektörün daha verimli bir üretim yapısına dönüştürülmesi gerekmektedir. Toplumsal olarak elde edilen gelirin bölüşümünün kapitalist ya da girişimcinin lehine olması gerektiğini vurgulayan Rostow, böylece yapılacak yatırımlarla yerli ürünlerin üretiminin artırılacağını, efektif talebin bu ürünlere yönelmesinin sağlanabileceğini, böylece kârlılığın artacağını ve bunun da yeniden yatırımlara yöneltilmesi gerektiğini belirtmektedir. Böylece yükselen kârlılık, kapital birikimini 25 daha da büyütecek, birikim yeni yatırımlara dönüşecek ve iktisadi hayatın sektörel kompozisyonu temelinden ve yapısal olarak değişecektir. Bütün az gelişmiş ülkeler için aynı modeli öneren Rostow, ciddi ölçüde eleştirilmiş olmakla birlikte önerdiği model geniş alanda uygulanmıştır (Kazgan, 2011:272). Yine aynı dönemde gerçekleştirilen çalışmalardan olan “ikili ekonomi (dual economy) modelleri” ya da “büyük itiş (big push)” kuramları önemli ölçüde ilgi çekmişlerdir. Arthur Lewis (1915-1991)’in ikili ekonomi modelinde iktisadi hayatın geleneksel sektörleri ile modern sektörleri arasındaki farklılıkları ortaya koymaktadır. Bu modelde geleneksel sektörlerde istihdam edilen emeğin yüksek bir arz elastikiyetine sahip olması nedeniyle, emeğin modern sektörlere geçmesi ve bu sektörlerde istihdam edilmesi sonucunda, toplam olarak verimliliğin artacağı ve modern sektörlerin geleneksel sektörlerden gelen tüm emeği istihdam edene kadar büyümenin süreklilik arz edeceği öngörülmektedir (Silva ve Teixeira, 2008: 11). Büyük itiş modeli çerçevesinde, iktisadi hayatın tüm sektörlerinde gerçekleştirilecek olan yatırımların birlikte planlanması gerektiğini vurgulayan Lewis, tarımla sanayi arasındaki bütünleşmenin de bu şekilde sağlanabileceğini ifade etmektedir (Kazgan, 2011:271). Lewis’e göre geleneksel sektörlerden modern sektörlere yönelik akış, modern sektörlerde ve istihdam fazlası olan geleneksel sektörlerdeki verimliliği artıracaktır. Artan verimlilik yükselen kârlılıkla birlikte kapital birikiminin büyümesini gerçekleştirecektir. Böylece iktisadi hayatta geleneksel sektörlerden modern sektörlerde doğru bir yapısal dönüşüm gündeme gelecektir. Uzun dönemli iktisadi büyüme ile yapısal dönüşüm arasındaki ilişkiye dikkat çeken Simon Smith Kuznets (1901-1985) yaptığı çalışmalarda, iktisadi yapıyı “tarım”, “sanayi” ve “hizmetler” olarak üç ana kategoriye ayırmıştır. Kuznets, iktisadi büyümenin temel faktörü olarak sektörlerin bünyesinde gerçekleştirilebilecek teknolojik ilerleme potansiyelini öngörmüştür. 1880’li yıllardan itibaren gerçekleştirdiği tarihsel analizle, teknolojik ilerlemenin ve yeniliğin en yoğun şekilde geliştiği sanayi sektörünü iktisadi büyüme açısından en önemli sektör olarak değerlendiren Kuznets, iktisadi hayattaki değişiklikleri, bir süreç olarak 26 demografik yapıdaki değişikliğin, yasal değişikliğin ve ideolojik anlamdaki değişikliğin takip etmesi gerektiğini belirtmiştir (Silva veTeixeira, 2008: 13). Kuznets, Engel Yasası’13ndan yararlanarak yaptığı çalışmada, girdi-çıktı ilişkisinin yardımıyla, kişi başına gelirin artması sonucu emeğin sektörler arasındaki dağılımının değiştiğini, bunun da nüfusun ve şehirleşmenin mekânsal dağılımını da etkilediğini ortaya koymuştur. Kuznets’e göre; mekânsal dağılımdaki bu değişiklik ihtiyaçları değiştirecek, yeniliklerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu değişim süreci de uzun dönemde büyümeyi etkileyecektir. Uzun dönemde ortaya çıkan büyüme eğilimi de iktisadi yapıda dönüşümü getirecektir. Kuznets’in çalışması hakkında değerlendirmelerde, iktisadi hayattaki yapısal dönüşüm, sektörler arasındaki değiş tokuş olarak algılanmıştır. Bu kapsamda, kırsal kesim kentli kesimle, tarım sektörü de sanayi ve hizmetler sektörleriyle karşılaştırılmıştır. Birçok az gelişmiş ülke ekonomisi için yapısal dönüşüm sadece bu şekilde ele alınmış ve 1960’lı yılların başında Çin’de gerçekleştirilen “Büyük İleri Atılım Hareketi”14 tarım ekonomisinden sanayi ekonomisine geçmek üzere uygulanan büyük çaplı bir yapısal dönüşüm projesi olarak örneklendirilmiştir. O dönemde Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı olan Mao’nun deyimiyle, “tarımdan tek çıkış yolu sanayi” olarak öngörülmüş ve uygulanmıştır. 1.1.4. Yeni Kalkınma İktisatçıları (1970’li-1980’li, 1990’lı ve 2000’li Yıllar Dönemi) ve Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm Kalkınma iktisadı ve yapısal dönüşümün tarihsel analizi konusunda birçok akademik çalışma yapılmış olmasına rağmen, bu çalışmaların büyük bölümü deneysel veriler yerine daha çok mantıksal çıkarımlara dayanmışlardır. Ancak 1970’li yıllara geldiğimizde bu anlayışın önemli ölçüde azaldığını görmekteyiz. 1970’li yıllarla birlikte kalkınma ekonomisinin makro iktisat temelleri yerine kalkınma iktisadına ilişkin sorunların çözümü noktasında mikro iktisadın kuralları 13 Yasa adını Ernst Engel (1821–1896)'den almaktadır. Engel Yasası, gelir arttıkça, gıdaya yapılan toplam harcama artsa bile, gelirden gıdaya harcanan oranın azaldığı gösteren bir iktisadi gözlemdir. Başka bir ifadeyle, gıdaya harcanan gelirin talep esnekliği 0 ile 1 arasında bir değer alır. Engel Yasası, teknolojik gelişme ve yapısal dönüşüm arasındaki etkileşim, özellikle Luigi Pasinetti (1981) tarafından uzun dönemli ekonomik büyümeyi açıklamakta önemli bir rol üstlenmiştir. 14 Orijinal adı “Great Leap Forward” olarak adlandırılan Çin Komünist Partisi tarafından 1958-1961 yılları arasında uygulanan ekonomik ve toplumsal dönüşüm projesi. 27 daha fazla kullanılır hale gelmiştir. Mikro iktisat yaklaşımı, az gelişmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu kalkınma sorununun çözümüne yönelik olarak yapısalcı ve planlı bir müdahale15 yerine piyasaların doğru çalışmalarının sağlanması amacıyla etkin ve doğru bir teşvik yapısının kurulması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu dönemde neoklasik iktisat anlayışının ve bu anlayışın temeli olan fiyat mekanizmasının yeniden gözde olması sonucu yapısal dönüşüm analizlerine yönelik ilgi giderek azalmıştır (Kazgan, 2011:172, 282). 1980’li yıllarda özellikle teknolojik değişimi tarihsel ve evrimsel bir şekilde ele alan birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu tarihsel bakış açısını esas alan bazı çalışmalar, önemli teknolojik ilerlemelerin sonucu olan sanayi yapısındaki dönüşümün teşvik ettiği büyüme süreçlerini irdelemiştir (Kazgan, 2011:384; Silva ve Teixeira, 2008: 17). Bu konudaki önemli çalışmalardan birisi Moses Abramovitz (1912-2000) tarafından kaleme alınmıştır. Abramovitz yaptığı çalışmada; “rakipleri yakalama (catch up)” hipotezini gerek teorik gerekse deneysel düzlemde ele almış ve ülkelerin en baştaki verimlilik düzeyleri ile uzun dönemli verimlilikteki büyüme oranı arasındaki ters ilişkiyi ortaya koymuştur. Bu noktadan hareketle, rakipleri yakalama ya da arayı kapatma eğilimi, az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler arasındaki teknolojik yapı farkının varlığına dayanmaktadır. Rakipleri yakalama hipotezine göre, teknolojik farklılıklar büyüme açısından önemli potansiyeller taşımaktadır. Otonom bir etken olma niteliği taşıyan teknoloji büyümeyi uyarmaktadır. Teknolojinin demokratikleşmesi sonucunda bir anlamda geç kalan az gelişmiş ülkelerin kullanımına açık hale gelen teknolojik yenilikleri bu ülkelerin üretim süreçlerine dâhil edilmeleri mümkün olabilecektir. Özellikle az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerden ödünç aldıkları teknolojik yenilikleri içselleştirmeleri ve böylece ciddi ölçüde teknolojik gelişim göstermeleri öngörüsüne dayanan hipotez; nitelikli ve eğitimli insan gücüne, yetenekli örgütsel bir yapıya ve üst düzey sosyal yetkinliğe sahip olan az gelişmiş ülkelerin teknolojik yenilikleri daha çabuk ve etkin bir şekilde içselleştirdiklerini deneysel olarak ortaya koymuştur (Kaynak; 2007:108, Kazgan, 2011: 384). 15 Yapısalcı ve planlı müdahale anlayışı ilk anda devletin piyasalara müdahale etmesi olarak algılanıyor olsa, yapısal dönüşüm hususunda devletin doğrudan piyasalara müdahale etmesi ön koşulundan bahsedilemez. Kaldı ki, piyasaların etkin ve doğru çalışması amacıyla uygulanması öngörülen teşvik mekanizması da istenildiği takdirde, devletin piyasalara doğrudan müdahalesi olarak tanımlanabilir. 28 1990’lı yıllarla birlikte rakipleri yakalama hipotezinin deneysel olarak ele alındığı ülke grupları olarak Güney Doğu Asya Ülkeleri16, diğer bir ifadeyle Asya Kaplanları, özellikle yapısal dönüşümün gerçekleştirildiği ve bunun da başarıya ulaştığı ülkeler olarak dünyaya takdim edilmiştir. Bu ülkelerin gelişmiş ülkelere nazaran çok daha kısa sürede elde ettikleri başarı, özellikle Türkiye, Brezilya, Arjantin vb. ülkelere örnek teşkil etmiş ve gerek politik gerekse de kuramsal düzeyde gerçekleştirilen tüm çalışmalarda, Asya Kaplanları’nın gelişme hikâyeleri esas alınmıştır. Yapısal dönüşüm analizi, 1990 ve 2000’li yıllardaki özellikle iletişim ve bilişim alanlarındaki hayret verici değişikliklerin sonucu olarak yeniden gözde bir alan olmuştur. Bu dönemdeki akademik çalışmaların önemli bir kısmı, neo- Schumpeterci ya da Evrim Ekonomisi olarak adlandırılan yaklaşım çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Bu yaklaşımı esas alan iktisatçılar, dengeyi esas alan ana akım iktisat anlayışından farklı olarak teknolojinin kendi doğasından kaynaklanan bir düzensizlikten ve kendi içindeki rekabetten bahsetmek gerektiğini ve teknolojik değişikliklerin neden olduğu yapısal dönüşümlerin rasyonel bir mantık ve davranış kalıbı çerçevesinde ele alınamayacağını ifade etmektedirler. Carlota Perez (1939) ve Luc Soete (1950), yapmış oldukları analiz ile gelişmişlik düzeyi olarak geç kalanların, net avantajları olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu bağlamda, “teknoekonomik paradigma” kavramını ortaya atarak, teknolojik ve iktisadi kalkınmanın, birikimli ve sürekli bir süreç olduğunu belirtmişlerdir. Perez ve Soete’ye göre, geç kalan az gelişmiş ülkeler için iki fırsat penceresi vardır. Bunlardan birincisi, olgunlaşan ürünlerin teknolojilerinin standartlaşması sonucunda bu teknolojilerin kullanımının az gelişmiş ülkeler için de mümkün olmasıdır. Ancak Perez ve Soete açısından önemli olan ikinci fırsat penceresidir. Bu pencere teknolojik paradigma kaymalarında ortaya çıkar. Gelişmiş ülkelerin sahip oldukları altyapı ve kurumsal düzey nedeniyle teknolojik paradigmaya uyum onlar için külfetli olabilir. Ancak aynı durum az gelişmiş ülkeler için geçerli değildir. Zaten yeterli bir kurumsal yapıya ve altyapıya sahip olmayan bu ülkeler teknolojik paradigma kaymasına daha çabuk 16 Güney Kore, Malezya, Endonezya, Tayvan ve Tayland bu ülkeler grubunu oluşturmaktadır. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) yaptığı çalışmalarda bu ülkeler grubunu Yüksek Performanslı Asya Ekonomileri (High Performance Asian Economies-HPAEs) olarak da ifade etmektedir. 29 uyum gösterirler ve yapısal dönüşümü daha kolay gerçekleştirebilirler (Kaynak; 2007:113-114). 1.1.4.1. İçsel Büyüme Modelleri Kuramcıları 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren geliştirilen “İçsel Büyüme Modelleri”, genel hatlarıyla iki kategoriye ayrılabilir. Birincisi yaparak öğrenme, fiziksel ve beşeri kapital birikimine dayalı modeller olarak ifade edilebilir. İkincisi ise araştırma geliştirme faaliyetlerine dayanan modellerdir. Kapital birikimine dayalı içsel büyüme modelleri, fiziksel ve beşeri kapitalde ortaya çıkan gelişmeleri dışsallıklar olarak değerlendirmektedir. Fiziksel ve beşeri kapital birikiminden (Lucas, 1988; Romer, 1986) kaynaklanan dışsallıklar çerçevesinde, iktisadi hayat genelinde artan getiri sonucu fiziksel ve beşeri kapital yatırımları büyümeyi etkilemektedir. Fiziksel kapital birikiminin kalıcı olabilmesi için kapitalin marjinal verimliliğinin pozitif olması gerekmektedir. Aynı şekilde beşeri kapital yatırımıyla artılacak olan verimlilik yayılarak gelecek kuşaklara da taşınabilecektir Bu çerçevede, eğitim yatırımları toplumsal bilgi stoğunu artıracak ve uzun dönemde büyümeyi sürekli kılacaktır (Şengönül ve Tuncer, 2004:163-164). Tüm bu mekanizmanın işlemesi etkin bir devlet müdahalesini gerektirmektedir. Öyle ki, devlet gerekli durumlarda fiziksel ve beşeri kapital artışını sağlamak amacıyla bir teşvik sistemi uygulamalıdır. İçsel büyüme modelleri, devletin de içinde olduğu, bir dışsallıklar sistematiği kurarak, fiziksel ve beşeri kapital yatırımlarıyla ortaya çıkacak verimlilik ve kâr artışıyla uzun dönemde büyümeyi sürekli hale getirmeyi öngörmektedir. Uzun dönemde süreklilik arz eden büyüme de zaman içerisinde iktisadi hayatın yapısal dönüşümünü de birlikte getirecektir. 1.1.4.2. Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm 19. yüzyılın başlarıyla birlikte uluslararası ticaret ilişkilerinde ortaya çıkan yeni durum, ülkeler arasındaki ticaretin tamamen serbestleştirilmesi tezine dayanmaktadır. İngiltere’nin başını çektiği ülkeler, 1815’den itibaren başta gıda 30 ürünlerinin ithalatına yönelik gümrük vergilerinin azaltılmasıyla birlikte yeni bir dönemin başladığının işaretlerini vermişlerdir. İngiltere’nin ardından Latin Amerika ülkeleri de serbest ticareti esas alan yeni dış ticaret politikalarını uygulamaya başlamışlardır. Fransa ve Almanya bile İngiltere’den etkilenerek serbest ticareti benimseyen bir yönetim anlayışını uygulamaya koymuştur. Bununla birlikte 19. yüzyıl bugünün gelişmiş ülkelerinin önemli bir kısmı açısından Sanayi Devrimiyle birlikte iktisadi büyümenin giderek arttığı bir dönemdir. Bu yüzyılın ikinci yarısından sonra Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dışında Japonya ve Güney Amerika’da da kişi başına gelirle ciddi artışlar görülmüştür (Pamuk, 2007: 14). Ancak bu dönemin uzun sürdüğü söylenemez. 1875 yılından itibaren başta Fransa-Almanya Savaşı olmak üzere ortaya çıkan savaşlar ve 1873-1896 arasında yaşanan depresyon, serbest ticaret konusundaki isteği tamamen tersine çevirmiştir. Birinci Dünya Savaşı ise özellikle Avrupa’nın kendi içindeki ticari ilişkilerinin tamamen sekteye uğradığı ve ticari anlaşmaların rafa kaldırıldığı bir dönem olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından serbest ticareti yeniden canlandırma çalışmaları ise ülkelerin karşı karşıya olduğu iktisadi koşullar nedeniyle başarısızlığa uğramıştır. Bu dönemde gümrük vergileri sadece Avrupa’da değil, Savaş sırasında Avrupa’ya kredi sağlayan ve büyük bir endüstri gücü olarak ortaya çıkan Amerika Birleşik Devletleri’nde de yükselmiştir. Özellikle 1929 ekonomik bunalımı sonucunda gümrük vergileri ortalama olarak %53 düzeyinde artmıştır. Bu dönemde tüm dünyada korumacı iktisat politikaları yoğun olarak uygulanmıştır. “Beggar thy neighbour”17 adı verilen iktisat politikalarının uygulamaya konulması, serbest ticaretin insan zihinlerinden bile çıkmasına ortam hazırlamıştır. Diğer taraftan, 1930’lı yıllar tüm dünyada ticaret ve uluslararası yatırımların gerilediği, aynı dönemde Türkiye’de de korumacılığın uygulandığı ve iç pazara yönelik bir sanayileşmeye ağırlık verildiği dönem olmuştur (Pamuk, 2007: 16). Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan iktisadi sorunların neden olduğu ileri sürülen İkinci Dünya Savaşı, daha öncekinde olduğu gibi ülkeler arasındaki ticari 17 Bir ülkenin kendi iktisadi koşullarını düzeltmek adına yaptığı çalışmaların diğer ülkelerin iktisadi koşullarının kötüleşmesine neden olduğu ekonomik politikalara verilen addır. 31 ilişkilerin askıya alındığı bir dönemdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem ülkeler arasındaki dış ticarette açıklığın giderek arttığı bir dönem olmuştur. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkeler iki savaş arası dönemde ortaya çıkan korumacı politikaları bir daha dönülmemek üzere ortadan kaldırmaya çalışmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ticaretin serbestleşmesine paralel bir şekilde dünya ölçeğinde daha önce rastlanmamış bir büyüme dönemi yaşanmıştır. Başta Japonya olmak üzere sonrasında Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri 18 olarak adlandırılan Hong Kong, Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi ülkelerin uyguladıkları iktisat politikaları gelişmiş ülkeleri yakalamanın mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Diğer taraftan, gelişmiş ülkeler tarafından benimsetilmeye çalışılanın aksine 1950’li yıllarda gelişmekte olan ülkeler için ithal ikameci politikalar önerilmiş ve bu politikalar Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli sayıdaki ülke tarafından uygulanmıştır. İthal ikameci politikaların uygulandığı dönemde bir anlamda korumacı politikalara geri dönülmüştür. 1970’li yıllar ise ihracata yönelik politikaların önerildiği ve 1980’lerle birlikte birçok ülke tarafından uygulanmaya başlandığı yıllar olmuştur. 1980 sonrası Türkiye’de de ihracatı artırmaya yönelik politikalar uygulanmaya başlamıştır. 1980 sonrasında ise Türkiye dışa açılmaya başlamış ve ihracatta ciddi bir artış görülmüştür (Pamuk, 2007: 19). İkinci Dünya Savaşı sonrasında serbest ticaretin egemen kılınmasına yönelik olarak yürütülen çalışmaların başında Mart 1948’de Uluslararası Ticaret Örgütü’nün (International Trade Organization-ITO) kurulması gelmektedir. ITO’yu kuran Havana Anlaşması, alışılmışın aksine sadece ticaret politikalarını değil, temel makro iktisat politikalarını ve hatta iş yapma uygulamalarını da kapsama alan geniş bir çerçeve çizmiştir. Bu geniş kapsam, ülkelerin bu Örgüte bir anda üye olmaları yerine, öncelikle gümrük tarifeleri üzerinden müzakere sürecinin 18 Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri terimi 1970’li yıllarda Asya Kaplanları olarak bilinen ülkeleri temsil etmek amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Bu ülkeler Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Tayvan’dır. 1990’lı yıllarla birlikte Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından bu ülkeler ayrıca yüksek gelire sahip ülkeler kategorisine de alınmıştır. 32 başlatılmasına neden olmuştur. Böylece ITO hiç uygulamaya girmeden ortadan kaldırılmış ve sonrasında 23 ülkenin imzasıyla Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade-GATT) olarak bilinen müzakere dönemi başlamıştır. Bu müzakere süreci ticaretin serbestleştirilmesi, ayrımcılığın ortadan kaldırılması, karşılıklılık, koruma önlemleri ve kalkınma ilkeleri üzerine kurulmuştur. Sachs ve Warner (1995), 1970-1995 arası dönemi dünya tarihinde görülmemiş şekilde ülkeler arasında kurumsal uyumun ve iktisadi bütünleşmenin en üst noktaya çıktığı dönem olarak tanımlamaktadır. Özellikle 1989 yılında Doğu Bloku’nun çöküşüyle birlikte, bütünleşme çabalarının daha da hızlandığı ifade edilmektedir. 1995 yılı başında 120 ülkenin katılımıyla Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) kurulması, bu çalışmaların daha da derinleştirilmesine zemin oluşturacak bir kurumsal yapının oluşmasını sağlamıştır (Sachs ve Warner, 1995: 1). Türkiye’nin de kurucu üye olarak katıldığı WTO, küresel ticari ilişkileri yepyeni bir boyuta taşımıştır. Çizelge 1.1. Muhtelif Yıllarda Dünya İhracat Hacminin Dünya Gayrisafi Yurtiçi Hasılası (GSYH) İçindeki Payı (%) 1850 1880 1913 1950 1973 1985 1993 2000 2003 2005 2009 2011 5,1 9,8 11,9 7,1 11,7 14,5 17,1 19,9 20,1 22,9 21,5 25,9 Kaynak: Krugman (1995), World Development Indicators (WDI- Dünya Kalkınma Göstergeleri) 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ihracat verilerine göz attığımızda, dünyanın toplam ihracat hacminin, dünyanın GSYH içindeki payının 1850’den 1913 yılına kadar sürekli arttığını görmekteyiz. 1850 yılında %5,1 olan bu pay, 1913 yılına gelindiğinde %11,9’a yükselmiştir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere iki savaş arası dönem, ülkeler arasındaki ticari ilişkilerin neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir dönem olmuştur. Bu nedenle, 1913 yılında %11,9 gibi bir oran 1950 yılında sadece %7,1 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1973 yılına gelindiğinde 1913 yılındaki rakama ancak ulaşılabilmiştir. 2000’li yıllarla birlikte ihracatın payı önce %20, 2011 sonunda ise %25,9 düzeyinde gerçeklemiştir. Diğer bir ifadeyle, 2011 sonunda ihracatın GSYH içindeki payı dörtte bire yükselmiştir. 33 Bu artışın bir sonu var mıdır, sorusuna cevap bulmaya çalışan Krugman (1995: 332), gelecek nesillerin de benzeri bir büyüme eğilimi yaşayacağını ve bunun da uluslararası ticaretin yeni yönleriyle olacağını ifade etmektedir. Krugman’a göre uluslararası ticaretin yeni yönlerini dört ana başlıkta toplamak mümkündür (Krugman, 1995: 332): i. Benzer ülkeler arasında benzer malların ticaretindeki artış, ii. Üreticilerin değer zinciri sistemi oluşturarak üretim süreçlerini parçalamayı başarmaları, iii. Agresif ihracatçıların (supertraders)19 ortaya çıkması ve iv. Düşük ücrete dayalı üretim yapan ihracatçı ülkelerin (Yeni Sanayileşmiş Asya lkeleri vb.) varlığı. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren küresel dünya ticaret sistemi önemli yapısal değişikliklere uğramıştır. Bu dönemde ortaya çıkan bazı yeni unsurlar dünya ticaret sistemini değiştirmiştir. Birbirine benzemeyen ve farklı sektörler tarafından üretilen malların ticaretine dayanan endüstriler arası ticaret, alışılageldiği şekliyle karşılaştırmalı üstünlüklerle uyumlu iken, aynı sektöre ait farklılaştırılmış malların ticareti olarak tanımlanan endüstri içi ticaret (intra industry trade-ITT) karşılaştırmalı üstünlüklerle bağdaşmamasına rağmen (Aydın, 2008:884), daha önce görüldüğünün aksine ITT hacminin giderek artması, gelişmekte olan ülkelerin sanayi ürünleri ihraç eder hale gelmesi, doğrudan yabancı yatırımların artması, üretim ile ihracatın ithalat bağımlılığının artması önemli yapısal değişiklikler olarak karşımıza çıkmaktadır. ITT artışı açısından konuya daha yakından baktığımızda, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerde farklılaşma görülmektedir. Burada, ITT artışının benzer ürünlerinin karşılıklı ticareti nedeniyle mi yoksa aynı ürünlerin farklı üretim aşamalarının ülkeler arası dolaşımından mı kaynaklandığı önemli bir sorundur. Gelişmiş ülkeler açısından aynı ürünün farklı çeşitlerinin ithal ve ihraç edilmesi bu ülkeler arasındaki ITT’yi artırmaktadır. Hans Martin Staffan Burenstam Linder (1931-2000) tarafından ortaya atılan “Tercihlerin Benzerliği Hipotezi” çerçevesinde, aynı gelir düzeyine sahip ülkelerin tüketicilerinin benzer tercihlere 19 Krugman bu ülkelere, Hong Kong, Singapur, Malezya, Belçika, Hollanda ve İrlanda’yı vermektedir. 34 sahip oldukları, bu nedenle birbirine benzer gelir düzeyine sahip ülkeler arasında aynı malın farklı türlerinin ticaretinin yoğun bir şekilde yapıldığı görülmektedir (Yılmaz, 2010:221). Bu noktada, Dixit-Stiglitz modelini de belirtmek gerekmektedir. Monopolcü rekabet ile uluslararası ticaret arasındaki ilişkiyi açıklayan modellerden birisi olan Dixit-Stiglitz modeli, tüketicilerin farklı malları tercih ettiği ve çeşitliliğin yarar sağladığı bir anlayışı öngörmektedir (Aydın, 2008:884). Ancak gelişmekte olan ülkeler açısından ise durumun tam da böyle olmadığı anlaşılmaktadır. İş gücü ve benzeri maliyetlerin düşük olduğu gelişmekte olan ülkelere yönelik olarak artan doğrudan yabancı yatırımlarla birlikte üretim süreçlerinin parçalanabilir olması sonucunda bu ülkelerdeki ITT artmaktadır (Aydın ve diğerleri, 2010: 26). Bu yeni dönemin farklı unsurlarından biri de gelişmekte olan ülkelerin artan sanayi ürünleri ihracatıdır. 1960’larda dünya ticaretinin %60’ını oluşturan imalat sanayi ürünleri ticareti, 2000’li yılların sonunda %75’e ulaşmıştır. 1960’larda gelişmiş ülkelerin ihracatının %65’ini oluşturan imalat sanayi ürünleri, 2000’lerde %80’e yükselmiştir. Benzer bir şekilde gelişmekte olan ülkeler de imalat sanayi ürünleri ihraç eder hale gelmiştir. 2000’li yıllarla birlikte gelişmekte olan ülkelerin imalat sanayi ürünleri ihracatının payı %60 seviyesine çıkmıştır (Aydın ve diğerleri, 2010: 29). Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkelerin imalat sanayi ihracatı yapıları gelişmiş ülkelerinkine daha çok benziyor olmakla birlikte bu benzerliğin imalat sanayi katma değer yapısında mevcut olmadığı belirtilmektedir (UNCTAD, 2003,113). Bu süreçte tüm gelişmekte olan ülkeleri aynı şekilde değerlendirmek mümkün görünmemektedir. Kore ve Tayvan gibi birinci nesil Yeni Sanayileşmiş Asya Ülkelerinin içinde bulunduğu ülkeler grubu, endüstriyel olgunluğa erişmişler, sanayi sektöründe önemli ölçüde üretim, verimlilik ve istihdam artışı sağlamışlardır. Malezya, Tayland ve Çin’in yer aldığı ikinci grup ülkeler ise hızlı bir sanayileşmeyi gerçekleştirmiş, istihdam, üretim ve ihracat içindeki imalat sanayi payını artırmış ve emek yoğun ürünlerden orta ve yüksek teknolojili ürünlerin üretimine geçmişlerdir. Türkiye, Meksika ve Filipinlerin içinde bulunduğu grup ülkeleri basit montaj faaliyetleri yoluyla uluslararası üretim ağıyla bütünleşmiştir. Bu ülkelerde de sanayi istihdamında ve imalat sanayi ihracatında ciddi artışlar gerçekleşmiştir. 35 Ancak yatırımlar, imalat sanayi katma değeri ve verimlilik artışındaki performansları düşük düzeyde kalmıştır. Brezilya ve Arjantin’in dâhil olduğu dördüncü grup ise sanayileşme konusunda ciddi bir aşama kaydetmiş olmakla birlikte bunu sürdürülebilir kılamamışlardır. Yatırımların düşük düzeyde seyretmesi, sanayinin istihdam kapasitesinin ve katma değerinin azalması, vermlilik artışının dönemsel bir nitelik arz etmesi, bu ülkeler açısından sürdürülebilirlik sorunu yaratmıştır. Bu ülkelerin ihracatı daha çok temel ürünlere ve düşük katma değerli imalat sanayi ürünlerine dayalı kalmıştır. Şili’nin örnek olarak gösterilebileceği beşinci grup, doğal kaynakların yoğun kullanımına bağlı olan hızlı bir büyüme gerçekleştirmiştir. Ancak bu ülkelerin imalat sanayi katma değeri ve ihracatı düşük kalmış ve vermlilik artışı sağlanamamıştır (UNCTAD, 2003,122-123). Son dönemlerde ülke ekonomilerinin karşılıklı bağımlılıklarının artması da diğer önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Üretim süreçlerinin parçalanmasıyla birlikte, taşıma maliyetlerinin düşük düzeylere inmesi ve gümrük tarifelerinin düşürülmesi ülkeler arasındaki ticarete dayalı bağımlılığı artırmıştır. “Küresel İşbölümü” olarak adlandırılan bu süreçle gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki özellikle ara malı ticaretinde ciddi bir artış ortaya çıkmıştır (Aydın ve diğerleri, 2010: 34-35). Tüm bu unsurların bir araya gelmesiyle bundan önce olduğu gibi bundan sonra da uluslararası ticaret hacminin giderek artması beklenmektedir. Nitekim son yıllarda ortaya çıkan veriler, dünya ihracat hacminin dünya üretim hacminden çok daha hızlı büyüdüğünü göstermektedir. Teknolojik gelişmeler, özellikle iletişim ve ulaşım maliyetlerinin azalması, göreli olarak politik istikrarın sağlanmış olması ve WTO gibi kuruluşlar aracılığıyla ülkeler arasındaki temasın ve işbirliğinin artması, dünya ticaret hacminin artışının nedenleri arasında yer almaktadır (Krugman, 1995: 337). Son on yıllık dönemde yaşanan gelişmeler de bunu teyit eder niteliktedir. 36 25,00 20,00 16,85 13,85 15,00 10,00 5,00 21,78 21,51 4,86 1,67 1,97 2,74 3,99 3,50 15,48 3,99 15,61 19,52 15,19 4,34 3,95 1,33 2,73 0,00 -5,00 2001 -4,10 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 -2,22 2011 -10,00 -15,00 -20,00 -25,00 -22,29 Dünya İhracatında Büyüme (%) Dünya Ekonomik Büyümesi (%) Şekil 1.1. Dünya İktisadi Büyümesi ile İhracat Büyümesinin Karşılaştırılması (20012011) Kaynak: Krugman (1995) ve World Development Indicators (WDI- Dünya Kalkınma Göstergeleri) Ancak 2008-2009 yıllarında başlayan ve halen etkileri devam etmekte olan küresel mali kriz sürecinde, korumacılık ve devletin piyasaya “rasyonel!” müdahalesini öngören bir politik iktisat anlayışı gündeme getirilmiş olsa da ana akım iktisat küresel bakış açısını korumaya devam etmektedir. Bazı uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan çalışmalar da bunu doğrulamaktadır. Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) tarafından 2009 yılında yayımlanan Sınai Kalkınma Raporunda; yukarıda ifade edilen küresel bakış açısına atıf yapılmakta ve üretim düzeyinde derinleşme ve uzmanlaşmanın, orta ve düşük gelir düzeyindeki ülkelerin dünya piyasasındaki rekabetçilikleri açısından son derece önemli olduğu vurgulanmaktadır. Yine aynı Raporda, Çin ve Hindistan’ın ihracattaki başarılarından hareketle, sipariş esaslı üretim tarzının az gelişmiş ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüklerini geliştireceği de ifade edilmektedir (UNIDO, 2009: 1114,44). Diğer taraftan, uluslararası rekabete yeni aktörlerin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika-BRICS) dâhil olması küresel dünya ticaret sistemini daha da rekabetçi bir hale sokmaktadır. Yıllar içinde ticarete konu olmayan ürünlerin dünya açısından önemli hale gelmesi, doğrudan yabancı yatırımlarının artması, kapital 37 piyasalarının gelişmesi ve bütünleşik bir hale dönüşmesi de küresel sürece katkı sağlamaktadır (Akman, 2008: 27). Ancak bu olumlu görünen gelişmelere rağmen özellikle WTO çerçevesinde yürütülmekte olan müzakere sürecinin tıkanması, arz yapılarının tartışıldığı müzakereler nedeniyle üye ülkelerin bu görüşmelere soğuk bakmaları, küresel ticaret sistemi açısından olumsuz görünmektedir. Ayrıca 2008-2009 döneminde ortaya çıkan Küresel Krizin bir sonucu olarak ülkelerin daha korumacı bir tavır almaları da küresel dünya ticaretinin geleceği açısından sorunlu alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır (Deardoff, 2008: 19-23). Tüm bu açıklamalar ışığında, çalışmamızın bundan sonraki bölümlerinde daha detaylı bir şekilde incelenecek olan Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşüm konusunun nasıl ele alınacağının belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediği hususu, anılan dönemde ülkenin dış ticaret politikalarında dramatik bir değişikliğin olup olmadığı, sektör, ürün kompozisyonu ve ürünün teknoloji yoğunluğu bağlamında ülkenin gelişimine katkı sağlayacak derecede olumlu bir değişimin gerçekleşip gerçekleşmediği şeklinde değerlendirilecektir. Ayrıca 1990-2011 döneminde Türkiye’nin karşılıklı olarak dış ticaret ilişkileri olan ülkeler bağlamında önemli bir değişikliğin mevcudiyeti de dış ticarette yapısal dönüşüm çerçevesinde ele alınacaktır. Bununla birlikte Türkiye’nin carî işlemler dengesi, dış ticarette açıklık oranı ve dış ticaret hadleri de yapısal dönüşüm bağlamında değerlendirilecektir. Bu konuların birlikte değerlendirilmesi sonucunda 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün var olup olmadığı noktasında bir sonuca ulaşılacaktır. Diğer taraftan, yapısal dönüşümün varlığına ilişkin olarak CMS analiz yöntemi de kullanılacak ve ihracat performansına bağlı olan sonuçları Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün gerçekleşmesi çerçevesinde değerlendirilecektir. Son tahlilde bu bölümde, yapısal dönüşüm kavramının iktisat yazını kapsamında tanımı yapılmış, iktisat ekolleri ve tarihi dönemler bağlamında muhtelif iktisatçıların yapısal dönüşümü nasıl ele aldıkları irdelenmiştir. İlk olarak, Fizyokratlar ile Klasik 38 İktisatçılar olarak tanımlanan Smith ve Ricardo’nun görüşleri değerlendirilmiştir. Bu düşünürlerin hiçbiri doğrudan yapısal dönüşüm kavramını ele almamış olmakla birlikte önerdikleri iktisadi sistemler yapısal dönüşümü gerçekleştirmiştir. Yapısal analizler ve uzun dönemli üretim dinamikleri Marjinalciler için ele alınması gerekli konulardan değildir. Marjinalciler açısından iktisadi sistemler için önemli olan kaynakların etkinliği sorunudur. Bu sorun matematiğin iktisadi sorunların çözümünde araç olarak kullanılması ve fayda kavramının ortaya atılması ile çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın konusunu teşkil eden dış ticarette yapısal dönüşüm ilk kez kalkınma iktisatçıları tarafından detaylı bir şekilde ele alınmış ve tüm kalkınma çalışmalarında ağırlık verilen konulardan olmuştur. Kalkınma iktisatçıları için kalkınma başlı başına yapısal bir sorundur. Ancak geleneksel kalkınma iktisadi çalışmalarının temel olarak mantık çıkarımlarına dayalı olması nedeniyle sonraları Yeni Kalkınma İktisatçıları olarak adlandırılan kuramcılar tarafından gerçekleştirilen çalışmalar makro iktisat yerine mikro iktisat kurallarını kullanmaya başlamıştır. Böylece yapısalcı ve planlı bir müdahale yaklaşımı yerine piyasaların doğru ve etkin çalışması esası benimsenmiştir. Diğer taraftan 20. yüzyılın son onyılında iletişim ve bilişim alanındaki değişiklikler, yapısal dönüşüm kavramının yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır. Bu kapsamda özellikle teknolojik değişikliklerin neden olduğu yapısal dönüşümün rasyonel bir mantık çerçevesinde ele alınamayacağını vurgulanmıştır. Yapısal dönüşüm kavramının ele alındığı Birinci Bölümü takip eden İkinci Bölüm’de, yukarıda da belirtildiği üzere, Türkiye’nin dış ticaret politikalarının yapısal analizi ele alınacaktır. 39 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKALARININ YAPISAL ANALİZİ Çalışmamızın İkinci Bölümü, Türkiye’nin dış ticaret politikalarının yapısal analizine ayrılmıştır. Birinci Bölüm’de de belirtildiği şekilde, Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün mevcudiyeti ele alınırken ilk olarak dış ticaret politikalarının nasıl bir değişimden geçtiği değerlendirilecektir. Bu değerlendirme yapılırken, önemli tarihler ile dönemsel kırılımlar belirlenmiş ve buna göre bir analiz yapılmıştır. Türkiye’nin dış ticaret politikalarında değişimin izlenmesi için öncelikle 1980 öncesi ve 1980 sonrası olarak iki ana kategorik ayrım yapılmıştır. 1980 öncesi tamamen “İthal İkameci Sanayileşme Dönemi” olarak belirlenmiş ve bu dönemde uygulanan dış ticaret politikalarının neler olduğu ortaya konulmuştur. 1980 sonrası ise ana akım itibarıyla “İhracata Yönelik Sanayileşme Modeli Dönemi” olarak adlandırılmıştır. Ancak 1980 sonrası dönem önemli kırılımların olduğu bir döneme de denk geldiğinden, 1980-1989 arası dönem ayrı bir şekilde ele alınmıştır. 1989 yılı sonrasında dünyada yaşanan eğilimlere paralel bir şekilde, kapital hareketlerinin ve dolayısıyla kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle Türkiye’nin dış ticareti ciddi değişikliklere uğramıştır. Türkiye’nin dış ticareti, 1990 yılından başlayarak gerek dünya ölçeğinde gerekse de ülke ölçeğinde yaşanan gelişmelere paralel olarak dönemsel olarak ele alınmıştır. 32 sayılı Kararın yürürlüğe girmesinin ardından 1990 yılını milât olarak aldığımızda Türkiye’nin dış ticaretinde yaşanan gelişmeleri; 1994’teki Ekonomik Kriz, 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması, 1996 yılı başında Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesi, 1997 yılının ikinci yarısında başlayan Asya Krizi, 1998 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan Rusya Krizi, 40 1999 yılında yaşanan depremler, 2000 yılında uygulamaya konulan döviz kuruna dayalı istikrar programı, 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en dramatik krizi olarak adlandırılan Ekonomik Kriz, 2002-2007 dönemindeki ekonomik genişleme, 2008 yılında başlayan ve etkileri halen devam eden dünya çapındaki Küresel Kriz, kırılımları çerçevesinde değerlendirilecektir. Diğer taraftan, aynı dönemler itibarıyla Türkiye’nin dış ticaret politikalarını yakından ilgilendiren carî işlemler dengesi, dış ticaret ve dış ticaret hadleri de 1980 öncesi, 1980-1989 yılları ve 1990 sonrası olarak ele alınmıştır. Böylece tüm bileşenleri itibarıyla Türkiye’nin dış ticaret politikaları açısından yapısal bir dönüşümün varlığı incelenmiştir. 2.1. İTHAL İKAMECİ SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 ÖNCESİ) 2.1.1. Tarihsel Perspektif 1930’lu yıllarda bazı Latin Amerika ülkeleriyle birlikte ithal ikameci sanayileşmenin temellerini atan Türkiye’de 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren giderek ağırlaşan ekonomik bunalım, neredeyse yarım yüzyıldır uygulanmakta olan İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin de sonunu hazırlayan bir süreç olmuştur (Şenses ve Taymaz, 2003: 431). İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin bir sonucu olan ihracatın ihmali ve hatta neredeyse tamamen gözden çıkarılması, ülkenin ciddi ölçüde döviz dar boğazına girmesini beraberinde getirmiştir. İhracat gelirlerinin çok kısıtlı bir şekilde sadece tarım ürünlerinin satışından elde edilmesi, ithal ikameci sanayileşmenin gereği olan yatırım malları ithalatını olduğu kadar, 1974 yılı sonrasında zirveye ulaşan ham petrol fiyatları nedeniyle petrol ürünleri gibi hayati öneme sahip ürünlerinin ithalatını da imkânsız hale getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında, tüm çabalara rağmen İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin bizatihi kendisi çözümsüz bir sorun halini almıştır (Kepenek ve Yentürk, 2007:195197). 41 Aslında 1950’li yıllardan itibaren özellikle gelişmekte olan ülkeler için gelişmiş ülkelerin refah düzeylerine erişmede önemli bir politik seçenek olarak görülen İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi (Krugman ve Obstfeld, 2000: 255), 1970’li yılların ortalarına kadar kalkınma iktisadı çalışmalarında ele alınan önemli konulardan biridir. Salvatore (2004: 372)’ye göre bu Stratejinin üç önemli avantajı bulunmaktadır: i. Endüstriyel ürünler için hâlihazırda mevcut olan pazar, ithal ikameci yeni endüstrilerin kurulması aşamasındaki riskleri ortadan kaldırmaktadır, ii. Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkeleri tarife indirimleri yapmaya zorlamak yerine, kendi piyasalarını dış rekabete karşı korumaları çok daha kolaydır, iii. Gelişmekte olan ülkelerin tarife duvarlarını aşmak için yabancı firmalar o ülkelerde yeni tesisler kurmak zorunda kalırlar. Ongun (2009:43), İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin gelişmiş bir altyapı, teknik bilgi ve beceri birikimini gerekli kıldığını belirtmektedir. Böylece alınan önlemlerin etkin bir şekilde uygulanması ve kamu sınai kuruluşlarının verimli çalışmaları mümkün olabilecektir. İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi temel itibarıyla iki aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşama daha önceleri ithal edilen tüketim mallarının ülke içinde üretimini içermektedir. Diğer bir ifadeyle, kolay aşama olarak da adlandırılan bu dönemde iktisadi büyüme ve sanayileşme çok hızlı seyir izlemektedir. Bu aşamada, düşük gelir ve tasarruf düzeyinin bir sonucu olarak ülke içinde yeterli düzeyde bir kapital birikimi olmadığı için var olan kaynaklar neredeyse tamamen ithal ikame faaliyetlerine yönlendirilmektedir. İktisadi büyümenin ve sanayileşmenin hızlı bir şekilde gerçekleşmesi nedeniyle toplumun önemli bir kesimi bu faaliyetleri desteklemektedir. Birinci aşamada geleneksel olarak adlandırılan ve göreceli olarak düşük teknoloji içeren sektörlerin ihtiyacı olan temel girdilerin, ithalat yerine ülke içinde üretiminin sağlanmasının ardından, ithal ikameci sanayileşmenin ikinci aşamasına geçilmektedir. İkinci aşama, yoğun bir şekilde ara malı kullanan ve daha yüksek teknolojiye sahip sektörlerde ithal ikamesinin başladığı, daha zor ve karmaşık bir aşamadır. Bu 42 aşamada henüz iç pazarı geniş olmayan bir ülkede, ithal ikamesi sürecinde üretilecek mallara yönelik iç talebin dönüşümünü sağlayacak bir politika tercihinin de ithal ikamesi beraberinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu noktada, yüksek ücret uygulamaları yoluyla kişisel gelir düzeyinin artırılması ve tüketim harcamalarının da artışının sağlanması bir seçenek olarak uygulanmıştır. Ancak tasarruf düzeylerinin düşük olması nedeniyle firmaların yatırımlarını kendi öz kaynaklarıyla finanse etmeleri ve sermaye hareketlerinin o dönemler itibarıyla serbest olmaması, ithal ikameci sanayileşmenin ikinci aşamasında sorunları daha da derinleştirmekteydi (Doğruel ve Doğruel, 2006: 17-19). İthal ikameci sanayileşme döneminde uygulanan dış ticaret rejimi sabit döviz kuru, kambiyo denetimi ve dış ticaret kotaları üzerine kurulmuştur. Döviz kuru her ne kadar sabit olarak alınmışsa da değişik işlemler için farklılaştırılmış bir döviz kuru uygulanmıştır. Lüks tüketim mallarının ithali ya da turist harcamaları gibi işlemler resmi döviz kuru üzerinden gerçekleştirilmiş, hatta Merkez Bankasına yatırılması gereken teminat oranları %50’ler düzeyine yükseltilmiştir. Buna karşılık, ithal ikameci sanayileşmenin bir gereği olarak yatırım malları ve endüstriyel hammadde ithalatında döviz işlemleri resmi döviz kurundan daha avantajlı bir kur üzerinden gerçekleştirilmiştir. Hatta bu mallara uygulanan ithalat vergileri belirli bir dönem için askıya alınmıştır. Katı bir yönetsel denetim ve izin sisteminin kurulmasını öngören, ithalatı miktar olarak sınırlandıran kotalar ve yerli üretim belli bir düzeye geldikten sonra konan ithalat yasaklarını uygulayan idarî yapının zaman içinde yozlaştığı ve belirli kesimler için rant yaratan bir hale dönüştüğü de ifade edilmektedir (Boratav, 2007:127). Ayrıca, bu Stratejinin olumlu katkı sağlayabilmesinin ve beklenen gelişmenin gerçekleştirilmesinin ihracat hacminin artırılmasına bağlı olduğu bilinmektedir. Ancak 1980’lerin başına kadar devam eden dönemde maalesef ihracat, bir anlamda, kasten ihmal edilmiştir. Genel olarak dış ticaret politikalarının ithal ikamesini kolaylaştırma üzerine inşa edildiği dikkate alındığında, ihracatın milli gelir içindeki payının giderek azalması ve zayıf bir konumda olması beklenen bir sonuçtur. Diğer taraftan, o dönem itibarıyla gerçekleştirilen ihracattan elde edilen gelirin, çok büyük ölçüde tarım ürünlerinin ihracından gelmesi de, oluşan döviz sıkıntısını giderecek bir gelirin sağlanamayacağını göstermekteydi. Bununla 43 birlikte, 1970’li yılların ortalarına kadar neredeyse kırk yıldır devam etmekte olan dış yardımların kesintisiz bir şekilde sürdürülebileceği inancı da döviz geliri elde etme isteğini perdelemiştir. (Boratav, 2007:123). İç pazara yönelik sanayi üretimi, teknoloji, ara girdiler ve yatırım malları açısından gelişmiş ülkelere bağımlıdır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler geleneksel ürün ihracatı karşılığında ara ve yatırım malları ithal ederek, tüketim malları üretimini gerçekleştirmiştir. Başka bir ifadeyle, üretimde dışa bağımlılığın azaltılamaması ekonomiyi “döviz” bulundukça üretim yapabilen bir bağımlılık ilişkisine sürüklemiştir. 1970’li yılların sonuna doğru ithalatın artması, dış ticaret açığını giderek artırırken, enflasyon hızlanmaya başlamış, artan siyasi istikrarsızlığın da etkisiyle yabancı sermaye akışı durmuş, ithalata bağımlı bir sürece giren Türkiye ekonomisinde büyüme yavaşlamıstır. Çizelge 2.1. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1950-1980) YIL İHR (MİL. $) İHR / GSYH (%) KİŞİ BAŞINA İHR ($) İTH (MİL. $) İTH / GSYH (%) KİŞİ BAŞINA İTH ($) İHR/İTH (%) 1950 263 3,9 13 286 4 13,7 92,2 1960 321 1,6 12 468 2 17,0 68,6 1970 588 2,3 17 948 4 26,8 62,1 1980 2.910 3,2 65 7.909 9 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) 178,0 36,8 Çizelge 2.1.’de 1950-1980 arası dönemde dış ticaret hacmine ilişkin temel veriler yer almaktadır. Geçmiş yirmi yıl dışarıda bırakıldığında, özellikle 1970-1980 arasında dönemde dış ticaret hacminde daha önceki dönemlerle kıyaslanamayacak bir artış olduğu görülmektedir. 1970 yılı devalüasyonunun bir sonucu olarak 1970 yılı sonunda 588 milyon ABD doları olan ihracat, 1980 sonunda 2,9 milyar ABD dolarına yükselmiştir. Ucuzlayan enerji fiyatları sonucunda gerçekleştirilen yatırımların işletilebilmesi için ihtiyaç duyulan enerji, hammadde ve ara malı, ithalat yoluyla giderilmiştir. Bu da 1970 sonunda 948 milyon ABD doları olarak hesaplanan ithalatın 1980 yılı itibarıyla 7,9 milyar ABD dolarlık bir seviyeye ulaşmasına ve iktisadi faaliyetlerin ithalat bağımlığının artmasına neden olmuştur. Özellikle ithalat hacminde yaşanan dramatik artış dış 44 ticaret açığının da giderek yükselmesini beraberinde getirmiştir. 1970’te %62,1 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1980 sonunda neredeyse yarı yarıya azalarak, %36,8 gibi çok kritik bir düzeye inmiştir (Boratav, 2007:120-121; Krueger ve Aktan, 1992:25). 16 15 14 15 13 12 11 11 9,2 10 8 6 6 6 4,9 4 4 4 3 2 0 1965 İhracat/GSMH (%) 1970 İthalat/GSMH (%) 1975 1979 Sabit Sermaye Yat./GSMH (%) Şekil 2.1. Dış ticaretin ve Yatırımların Milli Gelir İçindeki Payları (1965-1979) Kaynak: World Development Indicators (WDI- Dünya Kalkınma Göstergeleri) Şekil 2.1.’de yer alan verilerin incelenmesinden de görüleceği gibi, İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’ne dayalı uygulamalar çerçevesinde, 1965-1979 döneminde sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi milli hâsıla (GSMH) içindeki payının giderek arttığı ve 1979 yılı sonu itibarıyla %15 düzeyine ulaştığı görülmektedir. Diğer taraftan, ithalatın GSMH içindeki payı ise 1965’ten 1979’a kadar yaklaşık %35’lik bir düşüşle %6 düzeyinde sabitlenmiştir. Bunda 1970’ler sonunda yaşanan döviz darboğazının doğrudan etkisi olduğu görülmektedir. Bu dönemde uygulanan kambiyo ve dış ticaret politikalarının ithal ikamesine yönelik olması nedeniyle ihracatın GSMH içindeki payı düşük kalmış ve yıllar içinde de azalma eğilimi göstermiştir. Nitekim ihracatın payı 1965-1979 döneminde %25 oranında azalmış, dönem başında sadece %4,9 olan bu pay dönem sonunda %3 düzeyine inmiştir. 45 700,0 600,0 500,0 400,0 300,0 200,0 138,3 100,0 18,6 0,0 1950-1955 44,5 2,6 1955-1960 1960-1965 107,7 26,7 1965-1970 1970-1975 1975-1980 -100,0 Avrupa MERCOSUR Orta Doğu Kuzey Amerika Dünya Türkiye Şekil 2.2. Bazı Seçili Ülke Grupları20 ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (1950-1980)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. Şekil 2.2’de 1950-1980 arası dönemde Türkiye’nin ve seçili bazı ülke gruplarının (MERCOSUR21, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Amerika) ihracatında görülen büyüme oranları yer almaktadır. Bu verilerin incelenmesinden de görüleceği üzere, 19501980 yılları arasında Türkiye’nin ihracatındaki büyüme, ortalama olarak %56,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde Türkiye’nin ihracat hacminde görülen büyümenin diğer ülke gruplarına nazaran geride kaldığı ancak aynı yönde hareket ettiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte MERCOSUR üyesi ülkelerin 1970’den sonra belirgin bir şekilde ayrıştığı da gözden kaçmamaktadır. 1970-1975 arası dönem MERCOSUR üyesi ülkelerini uyguladıkları devalüasyon sonucu ihracattaki büyümenin agresif olduğu görülmektedir. Özellikle petrol krizlerinin yaşandığı 1970-1980 arası döneminde ihracattaki büyüme verilerinin 100 baz puan üzerinde seyrettiği anlaşılmaktadır. 20 Ülke grupları bağlamında geçmiş yıllara ait veriler yer almadığından Yeni Sanayileşmiş Ülkeler olarak adlandırılan ve Asya Kaplanları olarak bilinen ülkeler bu karşılaştırmaya dahil edilememiştir. 21 MERCOSUR (Güney Ortak Pazarı), 1991 yılında imzalanan Asunciôn Anlaşması ile kurulmuştur. Tam üyeleri Arjantin, Brezilya, Paraguay, Uruguay, Venezuela ve Bolivya’dır. Şili, Ekvador, Kolombiya ve Peru da ortak üyelik aşamasında yer almaktadır. MERCOSUR’un ana amacı üyeleri arasında serbest ticaretin geliştirilmesine yönelik olarak ortak bir pazarın oluşturulmasıdır. 46 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 93 76 75 57 36 18 18 6 1 1950 TARIMIN PAYI (%) 6 7 7 1960 1970 1980 MADENCİLİĞİN PAYI (%) İMALAT SANAYİNİN PAYI (%) Şekil 2.3. Ana Sektörlere Göre Türkiye’de İhracatın Dağılımı (1950-1980) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) Şekil 2.3, ana sektörlerin ihracat içindeki paylarını göstermektedir. İç pazara yönelik bir sanayileşme stratejisinin bir sonucu olarak Türkiye’nin ihracat gelirleri geleneksel tarım ürünlerinden oluşmaktaydı. Buna göre, tarım ürünlerinin ihracat içindeki payı 1980 sonuna kadar azalan bir seyir izlese de %57 gibi ciddi bir düzeyi korumaya devam etmiştir. Sınaî gelişmenin henüz istenen olgunluğa erişememiş olması, iç talebin yüksekliği, ölçek ekonomisi koşullarının oluşamaması ve emek verimliliğinin düşük kalması gibi nedenlerle imalat sanayinin ihracat içindeki payı son derece düşük düzeyde kalmıştır (Boratav, 2007: 121-122). Nitekim imalat sanayinin payı 1980 sonunda ancak %36 düzeyine yükselebilmiştir. Buna rağmen 1970-1980 arası on yıllık dönemde imalat sanayinin payının iki kat arttığının da gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Madenciliğin payı ise istikrarlı bir seyir izlemiş ve 1980’de %7’lik bir paya sahip olabilmiştir. 47 500,00 400,00 399,89 300,00 200,00 100,00 66,91 65,73 60,13 22,22 0,00 1950-1955 -6,02 1955-1960 1960-1965 1965-1970 Orta Doğu Kuzey Amerika 1970-1975 1975-1980 -100,00 Avrupa MERCOSUR Dünya Türkiye Şekil 2.4. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (1950-1980)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 1950-1980 döneminde Türkiye ve seçili ülke gruplarının ithalatındaki büyüme verilerini incelediğimizde, yine 1970-1980 arasındaki on yıllık dönem hariç olmak üzere, Türkiye’nin ithalatında görülen büyüme oranlarının daha ılımlı bir seyir izlediği görülmektedir. İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’ni agresif bir şekilde uygulayan MERCOSUR üyesi ülkelerin 1970-1975 arası dönemdeki ithalat hacmindeki büyüme oranı, ihracattaki büyümeyle parallelik arz etmektedir. Yine ithal ikameci sanayileşmenin sonucu olarak ortaya çıkan yatırımların ihtiyacı olan enerji, hammadde ve ara malının ithalat yoluyla karşılanmaya çalışılması, Türkiye gibi ülkeler açısından ithalat bağımlılığını artırmıştır. Özellikle 1970-1980 arasında yaşanan petrol krizleri, enerjide dışa bağımlılığı yüksek olan Türkiye’nin ithalatının ciddi oranda artmasına neden olmuştur (Şekil 2.4.). 48 90 78 80 70 60 50 40 52 47 46 48 38 33 30 21 20 20 9 10 5 2 0 1950 1960 YATIRIM MALLARININ PAYI (%) 1970 1980 ARA MALLARININ PAYI (%) TÜKETİM MALLARININ PAYI (%) Şekil 2.5. Türkiye’nin İthalatının Mal Gruplarına Göre Dağılımı (1950-1980) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin başka bir sonucu olarak yatırım malları ithalatının toplam ithalat içindeki payı dönem boyunca göreceli olarak yüksek düzeyde gerçekleşmiştir. Yatırım mallarının toplam ithalat içindeki payı, 1980 öncesinde ortalama olarak %48,3 düzeyinde gerçekleşmiş olmakla birlikte, 1980 yılı sonuna geldiğimizde dramatik bir azalışla %20’ler seviyesine düşmüştür. Yine aynı Stratejinin bir diğer sonucu olarak 1970’li yıllara kadar gerçekleştirilen yüksek yatırım malları ithalatı, 1970’lerle birlikte kullanılacak ara malı ithalatını da gerekli kılmıştır. Bu dönemde Türkiye ara malı üretimi gerçekleştirebilen bir ülke görünümden uzaktır. Nitekim ara malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı, 1970’de %48, 1980 sonunda ise %78 düzeyine ulaşmıştır. Sadece bu veri bile Türkiye’nin sadece enerji açısından değil, özellikle yatırım ve ara malları açısından da ciddi bir ithalat bağımlılığı ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 1950 itibarıyla %21 gibi hayli yüksek bir orana tekabül eden tüketim mallarının toplam ithalat içindeki payı ise İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin başka bir sonucu olarak 1980 sonunda %2 düzeyine gerilemiştir (Şekil 2.5.). 49 2.1.2. İthal İkameci Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret Politikalarını Etkileyen Konular 2.1.2.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi Ödemeler dengesi altında yer alan “carî işlemler hesabı”, Merkez Bankalarının döviz rezervlerindeki hareketleri de içerecek şekilde, sermaye ve finans hareketleri dengesine eşittir. Carî işlemler hesabı açık verdiğinde, ülke kazandığından daha fazlasını yurt dışına göndermiş demektir. Bu durumda oluşan fark yurt dışından borçlanmak suretiyle giderilmektedir. Bunun tersi durumunda ise yurt içinden yurt dışına doğru bir kapital transferi gerçekleşiyor, diğer bir ifadeyle, yurt dışındaki yerleşikler yurt içindeki yerleşiklerden borçlanıyor demektir (Obstfeld ve Rogoff, 1997). İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan çalışmalarda, carî denge sorunu farklı anlayışlar çerçevesinde ele alınmıştır. Özellikle 1945 sonrası dönemde esneklikler yaklaşımı ve yapısalcı yaklaşım son derece etkili olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde hem ithalatın hem de ihracatın talep esnekliğinin düşük ve ihracat kapasitesinin sınırlı olması nedeniyle esneklikler yaklaşımı, dış açıkların ancak büyük oranlı devalüasyonlar yoluyla kapanabileceğini ve Marshall-Lerner22 koşulunun sağlandığı varsayımın da bu şekilde gerçekleşebileceğini öngörmektedir. Bu yaklaşım, sabit kur sistemi üzerine inşa edilmiş olmakla birlikte, esnek kur sisteminin koşullarını da dikkate almaktadır. Yapısalcı yaklaşıma göre ise, gelişmekte olan ülkelerdeki iktisadi yapı ihracat kapasitesini sınırlamakta ve ithalat talebini sürekli canlı ve yüksek tutmaktadır. Bu durumda dış ticaret açığının ve carî açığın azaltılabilmesi için yapısal bir değişiklik zorunludur. Buna göre öncelikle ithal ikamesi sayesinde gerçekleştirilecek sanayileşme, yapısal bir 22 Marshall-Lerner koşulu, herhangi bir ülkenin dış ticaret bilançosunun dengesinin sağlanmasında ülkenin ihracat ve ithalat talep esnekliklerinin çözüm olacağı varsayımına dayanmaktadır. Buna göre, ithal ve ihraç mallarının arz esnekliklerinin sonsuz olduğu kabulü altında, döviz piyasasının istikrarlı olup olmadığı, ithal mallarının yurtiçi talep esnekliği (em) ile ihraç mallarının dış talep esnekliğinin (ex) toplam değerine bağlıdır. em + ex ≥1 Bu formüle göre, ithal ve ihraç mallarının arz esneklikleri sonsuzken, talep esneklerinin toplamının birden büyük olması durumunda, devalüasyon dış ticaret açığını, revalüasyon ise dış ticaret fazlasını giderici etkide bulunur. 50 dönüşümü gerekli kılarak, ithalat talebini azaltacak ve ihracatı artıracaktır (Uygur, 2012:3). Diğer taraftan, 1960’ların ikinci yarısından itibaren etkisini hissettiren MundelFleming modeli de carî denge sorunsalını irdelemiştir. Bu dönemlerdeki çalışmaların ortak özelliği, carî denge konusunu kısa dönemli analizler çerçevesinde açıklamaya çalışmalarıdır. Mundel-Fleming modelinde, kısa vadeli döviz girişlerinin uzun vadede borçluluğu artıcı etkisi ve carî açığın sürdürülebilirliği sorunu göz ardı edilmiştir (Knight ve Scacciavillani, 1998). Ancak 1980’lerle birlikte uluslararası kapital hareketlerinin serbestleşmesi ve yüksek miktarda kapital hareketleri sayesinde ülkeler çok daha kolay borçlanabilir hale gelmişlerdir. Bu bakış açısıyla, Irving Fischer tarafından geliştirilen dönemler arası yaklaşım, özellikle 1980 sonrası dönemi daha iyi açıklanabilir hale getirmiştir. Dönemler arası yaklaşım, Mundel-Fleming modelinin aksine, ülkeler arası nisbî fiyat farklılıklarının ve döviz kuru hareketliliğinin uzun vadede carî dengeyi etkilemediği varsayımıyla, bu unsurları model dışında bırakmıştır (Babaoğlu, 2005:7). Fischer’in modelinde, rasyonel tüketiciler bugün elde ettikleri geliri tasarruf ederek, gelecekte daha çok tüketim yapabilirler. Yine tüketiciler gelecekteki gelirlerinin artacağını düşünerek, bugün daha fazla harcayabilirler. Buna göre, carî denge tüketicilerin tüketim ve tasarruf kararlarına göre oluşmaktadır. Tüketicilerin gelecekteki beklentilerine göre belirlenen tüketim ve tasarruf kararlarına göre şekillenen carî denge, dönemleri arası dalgaların giderilmesini sağlamaktadır. Gelecekteki yüksek gelir beklentisi nedeniyle bugün alınacak yatırım kararlarının maliyeti, ya içeriden tasarruf yoluyla karşılanacak ya da dışarıdan borçlanarak kaşılanacaktır. Borçlanma durumunda carî denge, bugün için açık verecek, ancak gelecekte yatırımın devreye girmesiyle bu açık fazlaya dönüşecektir (Babaoğlu, 2005:8). Bu noktada yaratılan carî açığın sürdürülebilirliği konusu gündeme gelmektedir. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren carî açığın sürdürülebilirliği iktisat yazınında çokça çalışılmış bir konudur (Frankel ve Rose, 1996, Kaminsky ve Reinhart, 1999). Bu çalışmalardan genelde çıkan sonuç, carî açık/Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 51 (GSYH) oranının iktisadi krizler açısından zayıf bir gösterge olduğu yönündedir. Ancak 1978-1979’da Türkiye’de, 1982’de Latin Amerika’da yaşanan dış borç bunalımı, bu görüşlerin yanlış olabileceğini, göstermiştir. Bunun üzerine, carî açığın izlenmesi gerektiği, sürdürülemez hale gelen carî açığın iktisadi krizlerde önemli etkileri olduğu, sonucuna varılmıştır. Sürdürülebilirlik açısından carî açık/GSYH oranının son derece önemli olduğu yönünde görüşler de bulunmaktadır. Sürdürülebilirlik açısından bu oranın %4 ila %5’ler düzeyinde olması gerektiği yönünde muhtelif çalışmalar da bulunmaktadır ( Uygur, 2012:1213) . 0,0 1950 -1,0 -0,7 -0,3 1960-0,7 -0,8 1970 1980 -0,7 -1,4 -2,0 -3,0 -3,8 -4,0 -5,0 -6,0 -5,1 DIŞ TİCARET DENGESİ/GSYH (%) CARÎ İŞLEMLER DENGESİ/GSYH (%) Şekil 2.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi ve Carî İşlemler Dengesi İlişkisi Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) 1970’lerin başından itibaren gerek dış ticaret dengesinde gerekse de carî işlemler dengesinde önemli ölçüde bozulma olduğu görülmektedir. 1970 sonunda GSYH’nin sadece %-0,7’si düzeyinde olan carî işlemler açığı,1980 yılı sona ererken %-3,8 gibi öncekiyle kıyaslanamayacak bir orana yükselmiştir. Bu bozulmada dış ticaret açığının önemli payı olduğu görülmektedir. 1970’de %-1,4 olan dış ticaret açığı 1980’e gelindiğinde %-5,1 gibi bir düzeyde gerçekleşmiştir. Her ne kadar dönemler arası yaklaşım modelinde öngörüldüğünün aksine carî açık %-4 düzeyinin altında kalsa da esneklikler yaklaşımı ve yapısal yaklaşıma göre 52 carî işlemler açığı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek ödemeler bilançosundaki dramatik değişim gerekse de 1978-1979 döneminde Türkiye’de yaşanan dış borç bunalımı, İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin karmaşık aşamasının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır (Şekil 2.6.). Bununla birlikte, yükselen petrol fiyatlarının bir sonucu olarak Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde artan carî işlemler açığı ve enflasyon, ithal ikameci sanayileşme politikasının artık sürdürülebilir olmadığını gözler önüne sermiştir. Böylece 1980’li yılların başı İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin iktisat yazınınından tamamen çıkmasını da gündeme getirmiştir (Doğruel ve Doğruel, 2006: 15). 1950-1979 yılları arasındaki 30 yıllık süreye baktığımızda, 1973 yılı hariç olmak üzere toplam 29 yıl boyunca carî işlemler dengesinin açık verdiği görülmektedir. Nitekim bu açığın 1960’lı yıllardan itibaren giderek arttığı ve 1977 yılında 30 yılın zirvesine ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında, bugün olduğu gibi geçmiş yıllarda da carî işlemler açığının, dönemsel ya da geçici değil, yapısal bir soruna dönüştüğü görülmektedir (Çizelge 2.2., 2.3. ve 2.4.). Çizelge 2.2. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1950-1965) 1950 1951 1952 1953 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960 1961 1962 1963 1964 1965 263 -286 -23 314 -402 -88 363 -556 -193 396 -533 -137 335 -478 -143 313 -498 -185 305 -407 -102 345 -397 -52 247 -315 -68 354 -470 -116 321 -468 -147 347 -510 -163 381 -622 -241 368 -688 -320 411 -537 -126 464 -572 -108 -15 -6 0 0 0 -6 -27 -10 -1 0 0 0 5 -6 -12 -7 0 0 0 14 -5 -18 -9 0 0 0 0 -27 -18 -10 0 0 0 -6 -34 -21 -7 0 0 0 -7 -35 -16 -9 0 0 0 -15 -40 -14 -9 0 0 0 -29 -52 -8 -8 0 0 0 -32 -48 -22 -6 0 0 0 -36 -64 -29 -2 0 0 0 -13 -44 -30 -5 0 0 0 -20 -55 -30 -10 0 0 0 -1 -41 -31 -13 0 -1 0 16 -29 -34 -14 9 -5 -4 6 -42 -32 -10 70 -15 -7 4 10 0 0 0 0 0 43 67 40 52 35 52 48 40 49 59 20 Cari İşlemler Dengesi -50 -94 -198 -164 -177 -177 -75 -64 -64 -145 -139 -170 -242 -300 -109 -78 Genel Denge 42 32 -42 1 6 -11 98 64 72 26 -10 11 -43 -49 18 68 -21 0 0 -11 -99 10 0 131 -69 20 0 48 -66 0 0 60 -71 0 0 82 38 0 0 -136 7 14 0 -85 -34 25 0 -63 -33 0 0 7 -51 0 0 61 -60 16 0 33 -11 15 0 39 48 22 21 -42 -12 19 -15 -10 -13 0 -35 -20 I. CARİ İŞLEMLER A. Dış Ticaret 1. İhracat 2. İthalat Dış Ticaret Dengesi B. Görünmeyen İşlemler 1. Dış Borç Faiz Ödemeleri 2. Turizm ve Dış Seyahat (Net) 3. İşçi Gelirleri 4. Kar Transferleri 5. Proje Kredileri Hizmet Ödemeleri 6. Diğer Görünmeyenler (Net) Görünmeyen Kalemler Dengesi C. Nato Enfrastructure ve Off-Shore III . REZERV HAREKETLERİ (+ Azalma) 30 IV. ÖZEL ÇEKİŞ HAKLAR. KUL. (IMF) 0 V. KISA ve ORTA VAD. SER. HAR. 0 VI. NET HATA ve NOKSAN -72 Kaynak: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 53 54 Çizelge 2.3. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1966-1974) 1966 1967 1968 1969 1970 1971 I. CARİ İŞLEMLER A. Dış Ticaret 1. İhracat 2. İthalat Dış Ticaret Dengesi B. Görünmeyen İşlemler 1. Dış Borç Faiz Ödemeleri 2. Turizm ve Dış Seyahat (Net) 3. İşçi Gelirleri 4. Kar Transferleri 5. Proje Kredileri Hizmet Ödemeleri 6. Diğer Görünmeyenler (Net) Görünmeyen Kalemler Dengesi C. Nato Enfrastructure ve Off-Shore Cari İşlemler Dengesi 1972 1973 1974 490 523 496 537 588 677 885 1.317 1.532 -718 -685 -764 -801 -948 1.171 1.563 2.086 3.778 -228 -162 -268 -264 -360 -494 -678 -769 2.246 -32 -14 115 -16 -7 -1 45 -34 -14 93 -25 -9 22 33 -34 -9 107 -32 -15 17 34 -44 -5 141 -32 -18 -6 36 -47 4 273 -33 -30 14 181 -47 21 471 -36 -32 2 379 19 14 10 8 8 6 30 18 27 -164 -115 -224 -220 -171 -109 -8 484 -719 -62 -59 -102 44 78 42 740 1.183 1.426 -35 -35 -71 -35 -24 -17 -12 92 222 640 1.235 1.500 Genel Denge -14 60 11 37 242 235 152 917 -429 III . REZERV HAREKETLERİ (+ Azalma) IV. ÖZEL ÇEKİŞ HAKLAR. KUL. (IMF) V. KISA ve ORTA VAD. SER. HAR. VI. NET HATA ve NOKSAN Kaynak:TCMB 39 22 -39 -8 -25 0 -21 -14 6 0 0 -17 0 -233 0 18 0 0 -37 -27 -345 11 0 99 -574 -18 413 27 -728 0 -224 35 354 0 -63 138 55 Çizelge 2.4. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1975-1979) CARİ İŞLEMLER DENGESİ İhracat f.o.b. 1975 -1,648 1,401 1976 -2,029 1,960 1977 -3,140 1,753 1978 -1,265 2,288 1979 -1,413 2,261 İthalat f.o.b. -4,502 -4,872 -5,506 -4,369 -4,815 Mal Dengesi -3,101 -2,912 -3,753 -2,081 -2,554 Hizmet Gelirleri 617 581 540 533 708 Hizmet Giderleri -436 -517 -687 -310 -367 -2,920 -2,848 -3,900 -1,858 -2,213 Yatırım Gelirleri 0 0 0 0 0 Yatırım Giderleri -165 -301 -347 -506 -1,010 Mal, Hizmet ve Yatırım Geliri Dengesi -3,085 -3.149 -4,247 -2,364 -3,223 Cari Transferler 1,437 1,120 1,107 1,099 1,810 327 1,132 1,645 848 -393 0 0 0 0 0 114 10 27 34 75 0 0 149 -17 -109 213 1,122 1,469 831 -359 -1,321 -897 -1,495 -417 -1,806 -351 -830 -634 -874 651 GENEL DENGE -1,672 -1,727 -2,129 -1,291 -1,155 REZERV VARLIKLAR 1,672 1,727 2,129 1,291 1,155 Resmi Rezervler 337 69 327 -191 142 Uluslararası Para Fonu Kredileri 300 158 39 213 10 Ödemeler Dengesi Finansmanı 1,035 1,500 Kaynak:TCMB (1975 sonrası yeni sunum olarak hazırlanmıştır.) 1,763 1,269 1,003 A. Mal ve Hizmet Dengesi B. SERMAYE HESABI C. FİNANS HESABI Yurtdışında Doğrudan Yatırım Yurtiçinde Doğrudan Yatırım Diğer Yatırımlar-Varlıklar Diğer Yatırımlar-Yükümlülükler CARİ, SERMAYE VE FİNANSAL HESAPLAR D. E. NET HATA VE NOKSAN 56 2.1.2.2. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi Uluslararası ticaret ve kapital akımları özellikle 1970’ler sonrasında hızlı bir artış göstermiştir. Gelişmekte olan ülkeler de dâhil olmak üzere, neredeyse tüm ülkeler ticaret ve kapital akımlarının serbestleşmesi sürecine uyum sağlamışlardır. Böylece ülkelerin dışa açık hale gelmesi önemli bir gündem konusu olmuştur. Bununla birlikte, dışa açıklık, iktisat yazınında tartışmalı bir konudur. Şunu belirtmek gerekir ki; iktisat yazınında üzerinde mutabakat sağlanmış bir dışa açıklık tanımı bulunmamaktadır. Ayrıca dışa açıklığın nasıl ölçüleceği konusunda da ortak bir ölçüt yoktur (Proudman, Redding ve Bianchi, 1997:17). Bir ülkenin dışa açık olarak tanımlanabilmesi ticarete ve faktör akımlarına ne kadar açık olduğuyla doğrudan ilintilidir. Edwards’a (1998) göre dışa açıklık, dış ticaretteki engellerin tamamen kaldırılmış olmasıdır. Ülkeler arasında karşılaştırmalı olarak dışa açıklığın ölçülmesinde birçok ölçüt kullanılmakla birlikte, en yoğun olarak kullanılan ölçüt, gözlenebilir değişkenlerin vekil (proxy) değişkenler olarak kullanıldığı açıklık endeksleridir. Bu endeksler de miktar ve fiyat ölçütlerine dayalı olarak değişiklik göstermektedir. Açıklığın miktar bileşeni genellikle ticaret yoğunluğu olarak belirlenmekle birlikte, bu yöntemde ithalat veya ihracatın GSYH içindeki payı açıklık ölçütü olarak kullanılmaktadır (Menon, 2000). Bu ölçütler, ekonominin dışa açıklığını farklı açılardan göstermektedir. İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin bir parçası olarak ihracatın GSYH içindeki payı dışa açıklık açısından önemli bir gösterge olabilmektedir. Ancak aynı paralelde ithalatın önündeki engellerin kaldırılması ve böylelikle ithalatın serbestleştirilmesi de dışa açıklık göstergesi olarak önemlidir. Sonuç olarak toplam dış ticaret hacminin GSYH içindeki payının büyüklüğü de dış ticaretteki serbestleşmenin ölçüsüdür. İthal ikameci sanayileşme döneminde Türkiye’nin dışa açıklık verilerini incelediğimizde, 1950’li yıllarda 1960’li yıllara nazaran dışa açıklığın daha yüksek olduğu ve bunun da o dönemde uygulanan görece serbest dış ticaret politikalarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. 1960’lı yıllar boyunca toplam dış ticaret hacminin GSYH içindeki payının ortalama olarak %9,83 düzeyinde olduğu 57 ve buna göre Türkiye ekonomisinin o dönem itibarıyla kapalı bir görünüme sahip olduğu anlaşılmaktadır. Boratav (2007)’a göre, 1950’lerin ikinci yarısından 1961’e kadar geçen dönemde uygulanan istikrar ve uyum politikaları son bulmuştur. 1946-1954 yılları arası dönem, “göreli açık pazar koşullarında tarıma dayalı büyüme” dönemi olarak adlandırılabilir (Boratav; 2007:117). Boratav (2007), 1954 sonrasını ise içe dönük korumacı politikaların yoğun bir şekilde uygulandığı dönem olarak ifade etmektedir. 1962 sonrası ise yine içe dönük ve korumacı iktisat politikalarının uygulandığı, dış yardımın öncelikli olduğu ancak planlama temeline oturan bir döneme işaret etmektedir (Boratav; 2007:118) Yaşanan petrol ve uluslararası borç ödeme krizlerine rağmen, 1970’li yıllarda Türkiye ekonomisi daha açık bir hale dönüşmüştür. 1970’li yıllarda Türkiye ekonomisinin dışa açıklık oranı ortalama olarak %13,8 düzeyinde gerçekleşmiştir. Ancak İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin sonucu olarak 1980’li yıllara kadar Türkiye ekonomisi görece kapalı bir ekonomi olarak değerlendirilmektedir (Şekil 2.7.). 18 16 14 12 10 8 6 4 2 0 İhracat/GSYH (%) İthalat/GSYH (%) Dış Ticaret Hacmi/GSYH (%) Şekil 2.7. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1950-1979) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Dünya Bankası Kalkınma Göstergeleri Veri Tabanı (WDI) 58 Ticaret ve kapital hareketlerinin serbestleşmesiyle gündeme gelen ülke ekonomilerinin dışa açıklığı hususu dış ticaret analizleri açısından önemli bir konu haline gelmiştir. Diğer taraftan, dışa açıklık gibi yakından izlenen dış ticaret hadleri de bir ülkenin dış ticaretinin analizinde çokça başvurulan önemli araçlardan birisidir. Bir ülkenin ihraç malları fiyatının ithal malları fiyatına oranı olarak tanımlanan net dış ticaret hadleri, bir ülkenin dış ticaretten ne kadar kazançlı çıktığını da gösteren bir ölçüttür. Ancak sadece fiyat açısından dış ticaret hadlerini incelemenin eksik bir analiz şekli oluşturacağı endişesiyle, iktisat yazınında dış ticaret hadleri hem fiyat hem miktar hem de gelir açısından incelenmektedir. Bu çerçevede, dış ticaret hadlerini üç ayrı gruba ayırmak mümkündür (Hepaktan; 2007: 91): i. Mal Değişimine Dayanan Dış Ticaret Hadleri a. Net dış ticaret hadleri (NDTH) kavramı ilk kez Jacob Viner (1960) tarafından kullanılmıştır. İhraç malları fiyat endeksinin ithal malları fiyat endeksine oranı olarak tanımlanmaktadır. NDTH= *100 b. Gayri Safi Değişim Ticaret Haddi (GSDTH) ise ilk olarak William Taussig (1927) tarafından kullanılmıştır. Bu veri ithal malları miktar endeksinin, ihraç malları miktar endeksine bölünmesi ile elde edilmektedir. GSDTH= Qm/Qx*100 c. Gelir Ticaret Haddi (GTH), ilk olarak George S. Dorrence(1949) tarafından kullanılmış olup ihracat fiyat endeksinin ithalat fiyat endeksine bölünmesiyle elde edilen sonucun ihracat miktar endeksiyle çarpılması sonucu elde edilir. GTH= *Qx ii. Faktör Değişimine Dayanan Dış Ticaret Hadleri iii. Toplam Fayda ve Toplam Fedakârlığa Dayanan Dış Ticaret Hadleri. 59 Dış ticaret hadlerinin hesaplanmasında, ihracat fiyat endeksi, ithalat fiyat endeksi, ihracat miktar endeksi ve ithalat miktar endeksi kullanılmaktadır. Fiyat endeksleri, ekonomik açıdan durgun olan bir yıla (baz yıl, temel yıl) oranla fiyatlarda yıllar itibarıyla meydana gelen yüzde değişmeleri gösteren rakamlardır (Hepaktan ve Karakayalı, 2009:183-189). Dış ticaret hadleri ülkenin lehine olduğu zaman 100’ün üzerinde bir değer, ülkenin aleyhine olduğu zaman ise 100’ün altında bir değer almaktadır. Buna göre, 100’ün üzerindeki değerler, ülkenin dış ticaretten kazançlı çıktığını, aksi ise beklenen yararın sağlanamadığını ifade etmektedir (Salvatore, 2004). 1982 yılı öncesine ait veriler tutulmadığından maalesef ithal ikameci sanayileşme stratejisinin uygulandığı döneme ilişkin olarak dış ticaret hadleri açısından bir değerlendirme yapılamamıştır. Dış ticaret hadleri konusunda, hammadde ve tarımsal ürün ihracatçısı gelişmekte olan ülkeler ile sanayi ürünü ihracatçısı gelişmiş ülkelerdeki gelişmeler üzerine önemli sayıda araştırma ve bununla birlikte ortaya çıkan ciddi teorik tartışmalar bulunmaktadır. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisini savunan Klasik İktisatçılara göre, dış ticaret hadlerinin, hammadde ve tarımsal ürün ihracatçısı gelişmekte olan ülkeler lehine değiştiğini savunmuşlardır. Hans W. Singer ve Raul Prebisch ise; dış ticaret hadlerinin uzun dönemde, tarım ürünleri ve hammadde ihraç eden ülkeler aleyhine, sanayi ürünü ihraç eden ülkeler lehine gelişeceğini, ileri sürmüşlerdir (Hepaktan ve Karakayalı, 2009:194). Diğer bir ifadeyle, bu iktisatçılar, dış ticaret hadlerinin merkez ülkeleri lehine ve çevre (periphery) ülkeler aleyhine gelişme gösterdiğini savunmuşlardır. 2.2. İHRACATA YÖNELİK SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 Sonrası) 2.2.1. Tarihsel Perspektif Yukarıda yer alan değerlendirmeler ışığında, özellikle 1970’li yılları Türkiye ekonomisinin tamamen dışa bağımlı olduğu yıllar olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Bu karmaşık ve sürdürülebilir olması mümkün olmayan İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi, yaşanan ekonomik ve siyasi bunalımın daha da derinleşmesi sonucu, “alternatifi olmayan” bir anlayışı temsil eden “24 Ocak 1980 İstikrar Kararlarının” açıklanmasıyla birlikte, bir daha dönülmemek üzere 60 uygulamadan kaldırılmıştır. Sonraki otuz yıl içinde sürekli bir tartışma konusu olan 24 Ocak Kararları, ekonominin tüm katmanları açısından yapısal bir dönüşümü temsil etmektedir. 24 Ocak İstikrar Kararları ile gündeme gelen Uluslararası Para Fonu (IMF) denetimindeki istikrar programının temel amacı, Türkiye ekonomisinin dışa açılması yanında uzun dönemde dünya ekonomisi ile bütünleşmesini öngörmüş ve kalkınma paradigmasında önemli bir değişimi hedeflemiştir. Bu anlamda uygulanan İstikrar Programı, kısa dönemli programların ötesinde uluslararası işbölümü çerçevesinde dışa açılmayı hedeflemiştir. Bunun için ekonominin dışa açılması yönünde yeniden yapılanmaya yönelik olarak uluslararası ticaret ve ihracat aleyhine sapmış olan göreli fiyatlarda gerekli rekabetçi düzenlemeler yapılarak, ihracata dayalı bir yapısal değişikliğe gidilmiştir (Boratav ve Türkcan, 1993:18). 24 Ocak Kararları’nın uygulanması ile birlikte %48,62’ye ulaşan büyük çaplı devalüasyonu sürekli günlük kur ayarlamaları izlemiştir. Ekonominin rekabet gücünü artırmak için devalüasyon yanında yoğun teşviklerle göreli fiyatlar ihracatı kârlı hale getirecek şekilde yeniden düzenlenmiştir. Bu dönemde gerçekleşen ihracat artışlarının arkasında, düşük ücret, yerli paranın değer kaybetmesi, ihracata yönelik yoğun teşvikler ve ithal ikameci dönemde yaratılan kapasitelerin devreye sokulması gibi bir dizi araç yer almaktadır. “Serbest piyasa” söylemi üzerine inşa edilen 24 Ocak Kararları ile daha önce olduğu gibi devletin ikitisadi yapıya ve sisteme aktif müdahalesi gündeme gelmiştir. Böylece devlet kapital birikim modelini yeniden düzenlemiştir. Bu kapsamda, vergi gelirlerinin büyük çoğunluğu çalışan kesimlerden elde edilmiş, kapital birikimini desteklemek amacıyla, işletmelere önemli vergi kolaylıkları (kurumlar vergisinin düşürülmesi ve istisnaların artırılması) sağlanmıştır. Diğer yandan kamu harcamaları arasında sosyal içerikli olanlar (eğitim, sağlık, konut vb) büyük ölçüde kısılmıştır. Ayrıca yeni birikim modelinin işlerliği için temel mal ve hizmet üreten kamu kuruluşlarının uyguladığı fiyat politikalarına, endüstriyel ilişkilere, tarımsal fiyatlara, faiz ve döviz kuruna yönelik müdahalelerle bölüşüm ve kaynak tahsis süreci yeniden düzenlenmiştir (Eşiyok, 2004: .26-27). 61 24 Ocak Kararları, esas itibarıyla ekonomiyi yönlendiren kararların ve ekonomik faaliyetlerin piyasanın koşullarına göre, piyasada oluşacak fiyatın “yol göstericiliğini” benimsemiştir. Tüm mal ve hizmetler için arz ve talep dengesi gözetilerek oluşacak fiyat, tüm ekonomik işlemlerde esas alınacak ve böylece tüketim ve yatırım kararlarını belirleyecektir. Ayrıca, tüketici ve üreticinin davranış kalıpları da piyasada oluşan fiyatın yol göstericiliğinde şekillenecektir. Böylece piyasa, kısa vadede sapsa da, uzun vadede her zaman dengede olacaktır. 1970’li yılların sonunda ortaya çıkan karaborsanın da fiyatın yol gösterici olmamasından kaynaklandığını ileri süren politika yapıcıları, 24 Ocak Kararları ile birlikte karaborsanın da tamamen ortadan kalkacağını ifade etmişlerdir. Bu çerçevede, öncelikle Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler)23 olarak adlandırılan ve ekonominin ihtiyacı olan temel hammaddeleri üreten aktörlerin de, sübvansiyon yerine, etkinliği ve verimliliği sağlamak amacıyla fiyat mekanizmasına dayanarak çalışmaları esasına geçilmiştir. Bu amaçla, KİT’lerin ürettiği malların fiyatlarının piyasada oluşacak arz ve talep dengesine göre belirlenmesi benimsenmiştir. Aslında; iktisadi kalkınmayı sağlamak, tekelleri devlet eliyle işletmek, özel sektörün başaramayacağı veya giremediği işleri yapmak, ekonomiye yön vermek, özel sektöre öncülük etmek ve gelir dağılımını düzenlemek, şeklinde sayılabilecek amaçlarla kurulan KİT’lerin, 1970’lerin sonunda etkinlik, verimlilik ve hatta rant yaratma sorunlarıyla karşı karşıya kaldıklarını da vurgulamak gerekmektedir. Ayrıca, 24 Ocak Kararları, daha sonraki dönemde sıklıkla uygulanacak olan özelleştirmenin temelini oluşturmuştur. Nitekim bu Kararlar, etkinliği ve verimliliği gözeterek, kamu kesiminin ekonomik hayat içinde daha fazla genişlememesini de öngörmüştür (Kepenek ve Yentürk, 2007:208). 23 “Kamu İktisadi Teşebbüsleri” ifadesi ise mevzuatta ilk kez 1961 Anayasası’nda kullanılmıştır. 1961 Anayasası’nın 127 inci maddesinde “Kamu iktisadi teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce denetlenmesi kanunla düzenlenir” hükmü yer almışsa da, “Kamu İktisadi Teşebbüsü” kavramının tanımı yapılmamıştır. KİT’lerle ilgili ikinci genel düzenleme 1964 yılında 440 sayılı Kanunla yapılmıştır. Burada, KİT’ler, iktisadi devlet teşekkülleri adıyla; “Sermayelerinin yarısından fazlası tek başına veya birlikte Devlet’e (Genel ve Katma Bütçeli İdareler) ve iktisadi devlet teşekküllerine ait olup, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan ve kuruluş kanunlarında bu Kanuna (440) tabi olacakları belirtilen teşebbüslerdir.” şeklinde tarif edilmiştir. 1982 Anayasası’nın 165 inci maddesinde de “Kamu iktisadi teşebbüslerinin denetimi” başlığı altında, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıkları... şeklinde bir tanıma yer verilmiştir. Bugün artık adları bile hatırlanmayan bazı KİT’leri burada belirtmekte fayda vardır: Denizcilik Bankası A.Ş., PTT, ETBALIK, TPAO, SEKA, TESTAŞ, TEMSAN, TÜMOSAN, ÇayKur, TEKEL vb. 62 24 Ocak Kararlarının diğer bir uygulaması da paranın fiyatı olarak adlandırılan faizin, yine piyasa koşullarına göre, serbest bırakılmasıdır. Böylece, 1980’lerin başına kadar uygulanan negatif faiz anlayışından tamamen vazgeçilmiştir. 24 Ocak 1980’le birlikte İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi, bir daha hatırlanmamak üzere, kenara konulmuş, bunun yerine “Dışa Açık Büyüme” ya da “İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisine” geçilmiştir. İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi, İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin aksine iç talepten ziyade dış talebin dikkate alındığı bir anlayışı temsil etmektedir. Uluslararası rekabete açılan ülke ekonomileri, artık daha verimli yapıya kavuşacak ve rekabet koşulları da “minimum düzeyde devleti” yaratacak şekilde oluşturulacaktır (Doğruel ve Doğruel, 2006: 23). Salvatore (2004: 373), İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin avantajları olduğu gibi bazı dezavantajları olduğunu da belirtmektedir. Salvatore, avantajları şu şekilde sıralamaktadır: i) Gelişmekte olan ülkeler için küçük iç pazar sorunu ortadan kalkmakta ve ölçek ekonomisine geçilmektedir, ii) İhracata yönelik olarak üretim yapılması tüm iktisadi faaliyetler açısından etkinliği gerekli kılmakta ve teşvik etmektedir, iii) İthal ikameci sanayileşmede olduğunun aksine imalat sanayi ürünlerinin ihracatı, sadece iç pazarın büyümesine bağlı değildir. Bunun yanında, Salvatore (2004: 373), ihracata yönelik sanayileşmenin önemli dezavantajlarını da şöyle ifade etmektedir: i) Gelişmiş ülkelerin gelişmiş ve etkin rekabetçi yapılarını dikkate alınarak, gelişmekte olan ülkeler için ihracatçı sanayiler kurmak son derece zordur, ii) İlk aşamada gelişmiş ülkeler için karşılaştırmalı üstünlük sağlayabilecek basit emek-yoğun mallar için gelişmiş ülkeler hayli yüksek ve etkin bir koruma mekanizması oluşturmaktadırlar. Salvatore, tüm bu hususların dikkatle değerlendirilmesi ve özellikle dezavantajları kısa zamanda ortadan kaldıracak politikaların geliştirilmesini gerektiğini vurgulamaktadır. İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi kapsamında devletin önemli görevlerinden biri, özel girişimcilerin yatırım ve pazarlama faaliyetlerini gerçekleştirmelerini desteklemektir. Bu noktada devletin iki ana işlevi bulunmaktadır: i) Sanayi için gerekli fiziki altyapıyı kurmak, ii) Nitelikli işgücünü yetiştirmek (Ongun: 2009: 64). 63 İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin en önemli unsurlarından biri de ülkeler arasında serbest ticaretin benimsenmesidir. Bu husus, uzunca bir süre tartışma konusu olmakla birlikte, bu Stratejiyi savunanlar açısından vazgeçilmez temel bir unsurdur. Serbest ticaret yoluyla uluslararası rekabete açılan ülke sanayileri, korumacılık nedeniyle ortaya çıkan piyasa aksaklıklarından ve verimsizlikten kurtulacaklardır. Böylece yatırım ve üretim kararları daha doğru bir zemine oturacaktır (Krueger, 1997:4). 24 Ocak 1980 Kararları da, tüm bu yukarıda yer alan hususları dikkate alarak, dış ticaret politikasında da tam anlamıyla yapısal bir dönüşüm öngörmüştür. İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin bir parçası olan yönetsel denetim ve izin sisteminden kademeli olarak dış ticaretin serbestleştirilmesine geçilmiştir. 14 12 10 10 8 4 6,9 6,8 6 4,8 4,4 4,3 3,4 2,1 2 0 -2 0,3 1980-0,8 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 Türkiye Gelişmekte olan Ekonomiler Avrupa Birliği G7 Ekonomileri Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri Dünya 1989 Şekil 2.8. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (1980-1989)(%) Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız 64 1980-1989 arası dönemde gerçekleşen reel GSYH büyüme verileri incelendiğinde, Türkiye’nin büyüme verisinin Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri 24 büyüme verisiyle aynı yönlü hareket ettiği görülmektedir. Her ne kadar, bu dönemde Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri daha yüksek oranlarda bir büyüme gerçekleştirmişseler de Türkiye’nin ekonomik büyüme oranları da aynı yönlü olmuştur. Türkiye, 1980-1989 döneminde ortalama olarak %4,22 oranında büyümüştür. Ancak Şekil 2.8.’den de görüleceği üzere, büyüme oranları genellikle kararsız bir seyir izlemiş ve Türkiye bu dönemde hiçbir zaman üst üste %5 ve üzerinde bir büyümeyi gerçekleştirememiştir. Türkiye’nin önemli yapısal dönüşümlerin gerçekleştirdiği 1980 sonrası dönem kararsız büyümenin yaşandığı döneme denk gelmektedir. Bu dönemde uygulanan İstikrar Programlarının büyümedeki kararsızlığı azaltıcı bir etkisi olmadığı görülmektedir. Para piyasalarında ve dış ticarette serbestleşme ile bütçe disiplini üzerine şekillendirilen Programlar, para piyasaları ile dış ticaret üzerinde beklenen etkiyi göstermiş olmakla birlikte, bütçe harcamalarının azaltılması noktasında istenen sonucu sağlayamamıştır. Bu dönemde bütçe açığının vergiler yoluyla kapatılması yerine borçlanma araçlarının tercih edilmesi, iç kaynakların spekülatif alanlara kayması sonucunu doğurmuş ve spekülatif kârlılık olgusunu ortaya çıkarmıştır. Bu durum büyümenin finanmasında ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınmasına ve büyümenin kararsız bir hale bürünmesine neden olmuştur. Ayrıca Türkiye’nin 1980 sonrası dönemde daha çok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle artan ticari ilişkileri de büyümedeki kararsızlığa yansımıştır (Doğruel ve Doğruel, 2003:416-423). Boratav (2007:149), 24 Ocak Kararları’nın dış ticaret politikasını, reel devalüasyonlara bağlı kambiyo politikası, aşamalı bir serbestleştirmeye dayalı ithalat politikası, yüksek döviz kuru, ucuz kredi, teşvik ve sübvansiyonlar olarak özetlemektedir. Nitekim kurumların ve şahısların döviz tutmaları ve döviz hesabı açtırmaları serbest bırakılmış, ithalat rejimi yıllar içinde serbestleştirilerek kotalar önemli ölçüde uygulamadan kaldırılmış, tarifeler ciddi ölçüde düşürülmüş, bunun yerini uzun yıllar boyunca uygulanacak olan fonlar almış, ihracata son derece 24 Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri terimi 1970’li yıllarda Asya Kaplanları olarak bilinen ülkeleri temsil etmek amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Bu ülkeler Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Tayvan’dır. 1990’lı yıllarla birlikte Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından bu ülkeler ayrıca yüksek gelire sahip ülkeler kategorisine de alınmıştır. 65 cömert teşvikler sağlanmıştır. Kotalar ve tarifeler yerine uygulamaya konulan fonlar25 yoluyla ithalat belli ölçülerde engellenmeye ve yerli sanayi korunmaya çalışılmıştır. İhracata yönelik olarak ise vergi iadesi, enerji desteği, ihracat primi gibi sübvansiyonların26 yanında vergi-resim ve harç istisnası, ihracata yönelik ithalat kolaylığı gibi teşvikler uzun yıllar boyunca uygulana gelmiştir. Hatta bu teşvik ve sübvansiyonların bazıları, değişik adlar altında bugün halen uygulanmaktadır. İthalat rejiminde kotaların kaldırılması ve tarifelerin düşürülmesi ithalat hacmi üzerinde ciddi artışlara yol açmıştır. Her ne kadar, istenen değişikliklerin her zaman yapılabileceği fon uygulamaları yürürlüğe sokulmuş olsa da ithalat hacminde yaşanan artışları belli ölçüde tutmak mümkün olmamıştır. Bu dönemde sağlanan ihracat teşvikleri sayesinde ihracat hacminde kayda değer artışlar gündeme gelse de dış ticaret açığını kapatmada etkili olamamıştır. 1980’li yıllarında başında Türkiye’nin ihracatının hızlı artışı halen bir tartışma konusudur. Yapılan çalışmaların bazılarında 1980’lerle birlikte etkin bir şekilde uygulanmaya başlanan teşviklerin ihracat artışının arkasındaki etken olduğu ifade edilmektedir. Bunun yanında özellikle 1980’lerin hemen başında gerçekleşen makro ekonomik politika değişikliği, ticaretin serbestleştirilmesi ve Türk lirasının ciddi ölçüde değer kaybetmesi de ihracat artışının ardında yatan en önemli nedenler olarak gösterilmektedir. Celasun ve Rodrik (1989) yaptıkları çalışmada, ihracat artışının %30’luk kısmının Türk lirasının reel olarak değer kaybetmesinden kaynaklandığını, ihracat teşviklerinin etkisinin ise çok az olduğunu, belirtmişlerdir (Arslan ve van Wijnbergen; 1993: 128). 1980’li yıllarda uygulanan ihracat politikalarının bir sonucu olarak 1980 sonunda 2,9 milyar ABD doları olan toplam ihracat 1984’te 7,1 milyar ABD dolarına ulaşmış ve bu süreçte en büyük katkıyı ise imalat sanayi sağlamıştır. 1980 yılında toplam ihracat içindeki payı %36 olan imalat sanayinin payı 1984’e gelindiğinde %72 seviyesine ulaşmıştır (Taymaz ve Yılmaz, 2007). Arslan ve van Wijnbergen (1993) 1980’li yıllardaki ihracat artışının, Orta Doğu ülkelerindeki ithalat artışından 25 Bu fonlardan bazılarını şöyle sayabiliriz: Toplu Konut Fonu, Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu vb. Bunların yanında Türkiye açısından önemli olan bazı ürünlerin (fındık, ham deri vb.) ihracatında da fon kesintisi yapıldığını söylemek gerekir. Bu kesintiler Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kesintisi olarak halen devam etmektedir. 26 Bu dönemde uygulanan sübvansiyon hacmine maalesef ulaşılamamıştır. Birkaç kurum aracılığıyla muhtelif adlar altında uygulanan bu sübvansiyonların derlenmiş verilerine ulaşmak mümkün olmamıştır. 66 olumsuz etkilendiğini belirtmektedir. Nitekim 1980-1987 döneminde ihracat artışı %20 düzeyinde gerçekleşirken, petrol ihracatçısı olmayan Orta Doğu Ülkeleri’ne yönelik olan ihracat artışı %17,5 düzeyinde kalmıştır. Arslan ve van Wijnbergen (1993) 1980’lerdeki Türkiye’nin ihracat artışının arkasında iki ana neden olduğunu ifade etmektedirler. İhracatçılara sağlanan teşviklerin kârlılıklar üzerinde yarattığı olumlu etki nedeniyle ihracat teşviklerinin ihracat artışı üzerindeki etkisinin daha fazla olduğunu, Türk lirasının değer kaybetmesinin ise birincisi kadar olmasa da belirli ölçüde etkili olduğunu belirtmişlerdir. 1980’lerin ilk yarısında açık ihracat teşviklerinin yanında Türk Lirasının reel değerinin düşük tutulması da ihracatın özendirilmesinde önemli etkiye sahiptir. Uygulanan politikalarının bir sonucu olarak 1980-1984 döneminde Türk Lirası %44 oranında reel değer kaybına uğramıştır. 1980’lerin ortasına kadar geçen sürede uygulanan teşvikler çoğunlukla vergi iadesi, vergi muafiyetli ithalat imkânı şeklinde gerçekleşmiştir. Örneğin 1983 yılındaki vergi iadesi toplam ihracat değerinin %13’üne, vergi muafiyetli ithalat %5’ine, ihracat kredileri ise %7’sine denk gelmektedir. 1987 yılında ise Kaynak Kullanımı Destek Fonu ile Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonunun devreye girmesiyle ihracat teşviklerinin toplam ihracat içindeki oranı değişmiştir. 1987’de vergi iadelerinin oranı %7’ye gerilemiş, vergi muafiyetli ithalat %7’ye çıkmış ve fon kaynaklı teşvikler ise %2 olarak gerçekleşmiştir (Arslan ve van Wijnbergen; 1993: 130). Çizelge 2.5. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1980-1989) Yıl İhracat Taahhüdü (Milyon $) Döviz Kullanımı (Milyon $) Döviz Kullanımı/İhracat Taahhüdü (%) 1980 1.810 186 10,3 1981 3.303 425 12,9 1982 3.957 586 14,8 1983 5.205 905 17,4 1984 4.318 1.396 32,3 1985 4.937 2.054 41,6 1986 7.567 2.816 37,2 1987 6.903 2.971 43,0 1988 7.751 3.146 40,6 1989 Kaynak: Kalkınma düzenlenmiştir. Bakanlığı 9.331 ve Ekonomi Bakanlığı 3.479 verileri esas alınarak 37,3 tarafımızca 67 Çizelge 2.5.’te 1980-1989 yılları arasında ihracatı teşvik etmek amacıyla uygulanan gümrük vergisi istisnası sağlayan ithalat kolaylığına bağlı olarak alınan ihracat taahhüdü ile döviz kullanım miktarı yer almaktadır. Her ne kadar 1980’den 1989 sonuna kadar ihracat taahhüdü 5 kat artmışsa da döviz kullanım miktarındaki artış yaklaşık 19 kat düzeyinde gerçekleşmiştir. Nitekim 1980’de %10,3 olan döviz kullanım oranı 1989 sonunda %37,3 seviyesine, yükselmiştir. Bu veriler ışığında, 1989 yılı toplam ihracatı 11,625 milyar ABD doları olduğu dikkate alındığında, ihracat teşviği kapsamında taahhüt edilen ihracat hacminin toplam ihracatın %80’ine ulaşmış olması düşündürücüdür. Bu durum bize ihracatın ithalat bağımlılığı anlamında yapısal bir soruna işaret etmektedir. Bu dönem aynı zamanda, ihracata yönelik şirket modellerinin de oluşturulduğu ve desteklendiği bir döneme işaret etmektedir. Daha önceleri belli ölçülerde ihracat deneyimi bulunan şirketlerin desteklenmesi ve ihracata yönlendirilmeleri benimsenmiştir. Bu amaçla özellikle Japonya’da27 başarıyla uygulanmış olan ve daha sonra Kore’de büyük başarı kazanan “Genel Ticaret Şirketleri”28 modeli örnek alınarak, “İhracatçı Sermaye Şirketleri”29(daha sonraki adıyla “Dış Ticaret Sermaye Şirketleri) adı altında bir şirket modeli uygulamaya başlanmıştır. 1980 öncesinde genelde dış ticaret, özelde de ihracatla iştigal eden büyük firmaların yanı sıra bazı büyük gruplar da bu türde şirketler kurmuşlardır. Uygulanan ihracatı teşvik sistemi bir anlamda bu şirketlerin kurulmasını da teşvik etmiştir. 27 Kanada’da bulunan Saskatchewan Üniversitesi Uluslararası İş Çalışmaları Merkezi tarafından yapılan bir araştırmada; Japon ticaret (özellikle dış ticaret) firmalarının, uluslararası ticarete çok önemli katkılar sağladıklarını, kendi ürünleri için ihraç pazarları bulmanın yanı sıra, Japonya’ ya yönelik ithalatı da özendirdikleri belirtilmektedir. 28 Japonca karşılığı olarak Sogo Shosha. 29 Bkz.8/1173 Sayılı İhracatçı Sermaye Şirketlerini Teşvik Kararı. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerine ilişkin koşullar yıllar içinde değişiklik göstermiştir. Buna göre, 1984’te %75’i sınai mal ve maden ihracatı olmak üzere, en 30 milyon dolar ihracat, 1988’te mal grubu ayrımı olmaksızın 50 milyon dolar ihracat, 1989’da da en az 100 milyon dolar ihracat koşulları getirilmiştir. 1992 yılında koşullar tekrar değiştirilerek tek mal gurubunda en az 50 milyon dolar ihracat ya da yarısı aynı mal grubunda en az 75 milyon dolar ihracat veya mal grubu ayırımı olmaksızın en az100 milyon dolar ihracat öngörülmüştür. Bugün ise en az 100 milyon dolar ihracatı gerçekleştirmek yeterli sayılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa=mevzuat&bolum=B5E7A38E-D8D3-856645206637F43BBC51 68 Çizelge 2.6. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1987-1989) DTSS İHR (milyon $) 1987 4.881 1988 5.916 1989 4.956 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı YILLAR ARTIŞ(%) 21,2 -16,2 TOPLAM İHR (milyon $) 10.190 11.662 11.624 ARTIŞ(%) DTSS PAYI(%) 14,4 -0,3 47,9 50,7 42,6 1987 yılından 1989’a kadar geçen iki yıllık sürede dış ticaret sermaye şirketlerinin toplam ihracat içindeki payının %47,9’dan %42,6’ya gerilediği görülmektedir. Ayrıca ihracat paylarında görülen büyüme oranlarının toplam ihracat hacmindeki büyümeyle aynı yönlü ancak daha oynak olduğu anlaşılmaktadır (Çizelge 2.6.). 2.2.2. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 Dönemi) 1980-1989 arası dönem, ihracatı teşvik politikalarının son derece hızlı ve yoğun olarak uygulandığı bir dönemi temsil etmektedir. Serbestleştirmeyi esas alan bu politikalar, 1989 yılında yürürlüğe giren Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile zirveye ulaşmıştır. 32 Sayılı Karar, yürürlüğe girdiği dönemde uluslararası camiada önemli bir tartışma konusu olan “Washington Uzlaşması (Washington Consensus)” olarak adlandırılan ve Dünya Bankası ile IMF tarafından lanse edilen politika önerilerinden doğrudan etkilenerek hazırlanmıştır. 1989’da yaşanan uluslararası borç krizine bir çözüm olarak tasarlanan Washington Uzlaşması, 1980 sonrası egemen olan neoklasik iktisat anlayışının bir özeti olarak da değerlendirilebilir. Washington Uzlaşması on temel ilke üzerine inşa edilmiştir (Doğruel ve Doğruel, 2006: 24). Bunlar; i. Finansal disiplin ii. Kamu harcamalarının temel eğitim, sağlık ve yönlendirilmesi iii. Vergi reformuyla verginin tabana yayılması iv. Faizlerin serbest bırakılması v. Rekabetçi bir döviz kurunun belirlenmesi vi. Serbest ticaret vii. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının özendirilmesi altyapı gibi alanlara 69 viii. Özelleştirme ix. Piyasaya giriş engellerinin kaldırılması x. Mülkiyet hakkının teminat altına alınması Washington Uzlaşması’nın etkisiyle gündeme gelen 32 Sayılı Karar ile dış finansal serbestlik sağlanmış ve kambiyo politikasında ciddi değişikliklere gidilmiştir30. Öncelikle Türk parası, diğer uluslararası paralarda olduğu gibi tam konvertible hale getirilmiştir. Kapital hareketleri serbestleştirilmiş, ayrıca kambiyo işlemleri tamamen kolaylaştırılmıştır, esas itibarıyla ihracat bedellerinin tasarrufu serbest bırakılmıştır. Ancak Bakanlar Kurulu daha sonra yaptığı bazı düzenlemelerle ihracat bedellerinin tasarrufu yönünde bazı kısıtlayıcı kurallar koymuştur 31. Ülkemiz vatandaşlarının ve izin verilen kurumların (bankalar, PTT vb.) döviz bulundurmaları tamamen serbest bırakılmış ve izin verilen kurumlara ayrıca döviz alım satım yetkisi tanınmıştır. Dış finansal serbestlik uygulamasından hemen sonra, yükselen faiz oranları nedeniyle, diğer gelişmekte olan olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’ye de aşırı düzeyde yabancı kapital girişi yaşanmıştır. Bu girişlerin önemli bir kısmının “sıcak para” olarak adlandırılan kısa vadeli girişler olması, Türk Lirasının diğer paralar karşısında değerlenmesine yol açmıştır. Türk Lirasının değerlenmesi ise ihracatçı sektörlerin rekabet gücü ve dış ticaret dengesi üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmuştur. İthalat hacminin giderek artması da ihracatın ithalat bağımlılığının artmasına neden olmuştur (Kepenek ve Yentürk; 2007: 219) 30 Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.tcmb.gov.tr/yeni/mevzuat/BANKACILIK/32sayilikarar.htm Bu kapsamda, ellibin dolar aşan tüm ihracat bedellerinin %70’inin yurda getirilmesi ve bozdurulması zorunlu hale getirilmiştir. 31 70 12 10 9,3 8 8 7,2 6 6 4 2 0,9 0 -2 1990 1991 1992 1993 1994 1995 -4 -5,5 -6 -8 Türkiye Avrupa Birliği Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri Gelişmekte olan Ekonomiler G7 Ekonomileri Dünya Şekil 2.9. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (1990-1995)(%) Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız Şekil 2.9.’da bazı seçili ülke grupları ve Türkiye’nin 1990-1995 dönemindeki reel GSYH büyüme oranları gösterilmektedir. Belirtilen dönem itibarıyla, Türkiye’nin reel GSYH büyüme oranı, diğerleriyle karşılaştırıldığında, en istikrarsız oran olarak karşımıza çıkmaktadır. 1990 yılında %9,3 olarak hesaplanan reel büyüme oranı, aynı zamanda genel seçim yılı da olan 1991 yılında dramatik bir düşüşle %0,9 düzeyine gerilemiştir. 1992’de yeniden %6,4 gibi yüksek bir orana çıkan büyüme hızı, 1993 yılına gelindiğinde %8 düzeyinde gerçekleşmiştir. Ancak 1994’te yaşanan ekonomik krizin etkisiyle Türkiye’nin büyüme oranı yeniden gerilemiş ve bu sefer %-5,5 gibi düşük bir oran olarak karşımıza çıkmıştır. Baz etkisiyle 1995 yılında büyüme oranı yeniden pozitif değer almış ve %7,2 düzeyine çıkmıştır. Sadece bu verileri ele aldığımızda bile Türkiye’nin hayli kararsız bir büyüme trendi izlediği anlaşılmaktadır. 1990-1995 döneminde gerek dünyanın gerekse de seçili ülke gruplarının (hatta Türkiye’ye rakip ülkelerin de yer aldığı gelişmekte olan ekonomiler grubunda) büyüme oranları, Türkiye’nin aksine, son derece istikrarlı seyretmektedir. Tümü itibarıyla gelişmiş olarak adlandırabileceğimiz ülke gruplarının (Avrupa Birliği, G7) 71 ve gelişmekte olan ekonomilerin büyüme oranları %2 ila %4 arasında seyrederken, aynı dönemde Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomilerinin büyüme oranları ise %6-%8 arasında gerçekleşmiştir. Aynı dönemde bütüncül olarak baktığımızda ise dünyanın büyüme oranı %2-%3,3 arasında değişkenlik göstermiştir. Şekil 2.10’da, 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaret verileri yer almaktadır. Buna göre 1990 yılı sonunda 12,9 milyar ABD doları olarak gerçekleşen ihracat, 1995 yılı biterken %67’lik bir artışla 21,6 milyar ABD doları seviyesine yükselmiştir. Aynı dönemde ithalat hacminde de benzer bir eğilim görülmektedir. 1990’da 22,3 milyar ABD doları olan ithalat, %60 oranındaki artışla 35,7 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir. 1991 yılında siyasi istikrarsızlık dönemi ve 1994’te yaşanan ekonomik kriz dönemi hariç olmak üzere, Türkiye’nin ithalat hacmi, her yıl bir önceki yıla göre artış göstermiştir. Diğer taraftan, yine 1991 ve 1994 yılları dışarıda kalmak koşuluyla, dış ticaret dengesindeki kötüleşmede devam etmiştir. 1990 sonunda 9,3 milyar ABD doları olan dış ticaret açığı, %50,6’lık bir artışla 1995 yılında 14 milyar ABD doları seviyesine yükselmiştir. 40.000 30.000 20.000 35.709 29.174 22.302 15.343 14.716 13.594 12.959 22.872 21.047 23.270 18.106 21.637 10.000 0 1990 -10.000 -9.343 1991 1992 -7.453 1993 -8.156 1994 -5.164 -13.831 -20.000 İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi Şekil 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1990-1995)(milyon dolar) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı 1995 -14.072 72 Dış ticaret verileri arasında önemli bir yeri teşkil eden ihracatın ithalatı karşılama oranında 1990-1995 arasında görece bir iyileşme olduğunu söyleyebiliriz (Çizelge 2.7.). 1990 yılı sonunda %58,1 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 1993’e kadar artış eğilim göstermiş, ancak Türkiye açısından önemli bir kriz yılı olarak belirtilen 1994’ün hemen öncesinde, 1993 yılı sonunda %52,1 gibi düşük bir orana gerilemiştir. Krizin yaşandığı 1994’te beklendiği gibi ithalatta yaşanan daralmanın etkisiyle ihracatın ithalatı karşılama oranı %77,8 oranına yükselmiştir. Baz etkisinin ortadan kalkmasıyla birlikte 1995’te ithalat hacminde görülen ciddi artış sonucu ihracatın ithalatı karşılama oranı yeniden gerileyerek, %60,6 düzeyinde gerçekleşmiştir. Çizelge 2.7. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1990-1995) YIL İHR (MİL.$) KİŞİ BAŞINA İHR ($) İTH (MİL.$) KİŞİ BAŞINA İTH($) 1990 12.959 235 22.302 405 1991 13.594 242 21.047 375 1992 14.716 258 22.872 401 1993 15.343 265 29.174 508 1994 18.106 308 23.270 395 1995 21.637 362 35.709 598 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) İHR/İTH(%) 58,1 64,6 64,3 52,1 77,8 60,6 Şekil 2.11’de Türkiye’nin ihracatında görülen büyümenin belli başlı ülke gruplarıyla karşılaştırılması gösterilmektedir. Türkiye’nin ihracatında görülen büyüme eğiliminin, diğer ülke gruplarıyla (MERCOSUR; NAFTA32, Orta Doğu, ASEAN33) aynı yönlü olduğu görülmektedir. Hatta 1994 ve 1995 yıllarında, ASEAN ülkeleri hariç olmak üzere, diğer ülke gruplarının ihracatında görülen büyümeden daha fazla bir büyüme deneyimi yaşadığı anlaşılmaktadır. Ancak aynı dönemde Türkiye açısından önemli rakip ülkeler olarak gösterilen ASEAN ülkelerinin elde ettiği ihracat artışları Türkiye’nin ihracat artışlarının ortalama olarak %20 üzerinde seyretmiştir. Bu ülkelerin gerçekleştirdikleri yüksek tasarruflar sonucu özellikle ihracatçı sektörlere yapılan yatırımlar ihracat artışlarını da beraberinde getirmiştir. 32 1 Ocak 1994 tarihinde yürürlüğe giren Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması’nın kısa adıdır. Söz konusu Anlaşma Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika arasında serbest ticaret bölgesi kurulmasını öngörmektedir. 33 Güneydoğu Asya Ülkeleri Topluluğu (ASEAN), 1967 yılında Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve Tayland’ın öncülüğünde kurulmuştur. Gerek ekonomik gerekse jeopolitik özellikleri olan bir örgüttür. Halen 10 üyesi bulunmaktadır. 73 30 25 20 19,50 18,01 15 10 8,25 5 4,90 0 1990 0 -5 4,26 1991 1992 1993 1994 1995 -10 -15 Dünya Türkiye MERCOSUR Orta Doğu NAFTA ASEAN Şekil 2.11. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (1990-1995)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız. 1995 0,41 0,90 0,59 1994 0,36 1,01 0,58 0,93 2,22 1,77 1993 0,35 1,02 0,57 0,97 2,17 1,71 1992 0,32 0,95 0,52 1991 0,34 0,90 0,50 0,83 1990 0,36 0,91 0,52 0,74 0,00 1,00 Arjantin 0,88 2,42 0,90 2,00 Brezilya 1,89 2,03 3,00 Hindistan 1,61 Endonezya 0,41 0,39 1,71 4,00 0,42 1,71 2,04 1,89 0,42 5,00 Kore 0,39 0,38 6,00 İspanya 7,00 8,00 Türkiye Şekil 2.12. Bazı Seçili Ülkeler ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (19901995)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız 74 1990-1995 döneminde Türkiye’nin dünya ihracatından aldığı pay binde beşin altında kalmıştır. Türkiye’nin rakibi olarak kabul edilen diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, Arjantin hariç olmak üzere, Türkiye’nin dünya ihracatındaki payının daha düşük olduğu görülmektedir. 1990-1995 dönemine bütün olarak bakıldığında ise Türkiye’nin payında küçük de olsa bir kıpırdanma olduğu ve bu payın altı yıllık dönem için %10,5 oranında artarak %0,38’den %0,42’ye çıktığı anlaşılmaktadır. Bu artışın tüm dünyada görülen eğilimin bir yansıması olduğu anlaşılmaktadır (Şekil 2.12.). 60 53,46 50 40 30 27,55 20 10 0 -10 8,67 0 1990 1991-5,63 1992 1993 -20 1994 1995 -20,24 -30 MERCOSUR Orta Doğu NAFTA Dünya Türkiye ASEAN Şekil 2.13. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (1990-1995)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin ithalatında görülen büyüme eğiliminin, zaman zaman dünyadan ve diğer ülke gruplarından ayrıştığı görülmektedir (Şekil 2.13.). Yaşanan siyasal istikrarsızlık ve 1994 yıılna denk gelen ekonomik kriz nedeniyle ithalattaki büyümenin negatif olduğu, 1991 ve 1994 yılları hariç olmak üzere, Türkiye’nin ithalatındaki büyüme oranının, diğerleriyle karşılaştırıldığında, görece yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Burada özellikle dikkat çeken husus, ülkenin yüksek büyüme yaşadığı yıllarda, ithalattaki büyümenin de aynı şekilde yüksek olduğudur. Bu durum Türkiye ekonomisi açısından sürekli gündeme gelen “ithalata dayalı büyüme” eleştirisi açısından da önemli bir gösterge niteliğindedir. 75 1995 0,38 1,02 1994 0,81 0,49 1993 0,43 0,72 0,66 0,61 0,59 1992 0,38 0,59 0,61 0,77 0,72 0,70 0,00 0,66 0,62 1,00 Arjantin 2,00 Brezilya 2,15 2,31 0,73 1991 0,23 0,63 0,56 0,71 1990 0,110,63 2,56 2,01 2,16 2,00 2,11 2,24 1,97 3,00 Hindistan 0,68 5,00 Endonezya 0,75 2,57 0,59 2,57 0,58 2,47 4,00 0,53 0,63 6,00 Kore 7,00 İspanya 8,00 9,00 Türkiye Şekil 2.14. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (19901995)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin dünya ithalatındaki payını incelediğimizde, ihracattakinin aksine payın binde beşin üzerinde olduğu görülmektedir. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ise Türkiye’nin payı Arjantin ve Hindistan’dan daha fazladır ve Endonezya ile yaklaşık olarak paralel seyir izlemektedir. Özellikle ekonomik krizin yaşandığı 1994 yılından hemen önceki ve sonraki yıllarda Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı payın ortalama olarak binde yedi düzeyinde olduğu görülmektedir (Şekil 2.14.). Diğer taraftan, ithalat kolaylığı sağlayan ihracat teşviklerinin yer aldığı Çizelge 2.8.’den de görüleceği üzeri, 1990-1995 yılları arasında döviz kullanımı yaklaşık üç kat artmış ve döviz kullanımı/ihracat taahhüdü oranı %53,7 seviyesine yükselmiştir. Bu göstermektedir. oran ihracatın ithalat bağımlılılığının giderek arttığını 76 Çizelge 2.8. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1990-1995) Yıl İhracat Taahhüdü (Milyon $) Döviz Kullanımı/İhracat Taahhüdü (%) Döviz Kullanımı (Milyon $) 1990 12.044 3.898 32,4 1991 12.761 4.406 34,5 1992 13.253 4.911 37,1 1993 16.296 6.220 38,2 1994 14.934 7.052 47,2 1995 Kaynak: Kalkınma düzenlenmiştir. Bakanlığı 20.765 ve Ekonomi Bakanlığı 11.148 verileri esas alınarak 53,7 tarafımızca Bu dönem aynı zamanda, ihracata yönelik şirket modellerinin de önemli ölçüde desteklendiği bir dönem olmuştur. Ancak Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin ihracat hacmi artmasına rağmen, toplam ihracat hacmindeki artışın gerisinde kalmıştır. Nitekim Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin toplam ihracat içindeki payları 19901995 döneminde %35,6’dan %26,4’e gerilemiştir (Çizelge 2.9.). Bu dönemde hukuki düzenlemeler açısından herhangi bir değişiklik olmamakla birlikte Dış Ticaret Sermaye Şirketi statüsünü haiz şirket sayısı doğal sınırına ulaşmıştır. Ayrıca ortak ve tek dış ticaret şirketine sahip grup şirketleri ya da holdingler, bu dönemden itibaren, operasyon bazında uzmanlaşmış şirketlerin ihracat yapması yerine sektör bazında uzmanlaşmış üretim şirketlerinin kendi ihracatını gerçekleştirmesi anlayışını benimsemişlerdir. Çizelge 2.9. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1990-1995) DTSS İHR (milyon $) 1990 4.613 1991 3.917 1992 4.105 1993 4.129 1994 4.409 1995 5.713 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı YILLAR ARTIŞ(%) -6,9 -15,1 4,8 0,6 6,8 29,6 TOPLAM İHR (milyon $) 12.959 13.593 14.715 15.345 18.106 21.637 ARTIŞ(%) DTSS PAYI(%) 11,5 4,9 8,3 4,3 18,0 19,5 35,6 28,8 27,9 26,9 24,4 26,4 77 2.2.3. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi) Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmadan Gümrük Birliği’ni kabul eden ve uygulayan tek ve biricik ülke olarak 1996 yılından bu yana Avrupa Birliği’nin Ortak Ticaret Politikası’na tam uyum sağlamış ve zaman içinde dış ticaret sistemi gerek düzenlemeler gerek uygulamalar açısından buna göre değişiklik göstermiştir. 1996-2001 döneminde Türkiye’nin yaşadığı Ekonomik Kriz’den önce Asya ekonomilerinin içinde bulunduğu Ekonomik Kriz’in (1997-1998) yanısıra Türkiye için önemli bir dış ticaret ortağı olan Rusya’nın karşı karşıya olduğu ciddi ve sarsıcı Ekonomik Kriz (1998), hem dünya ekonomisi hem de Türkiye ekonomisi açısından son derece trajik sonuçlara neden olmuştur. Asya Krizi’nin bir sonucu, petrol de dâhil olmak üzere temel mal fiyatlarında ortaya çıkan düşüştür. O dönem itibarıyla son elli yıldır ilk kez temel malların dünya ticaretindeki payının %20’nin altına düştüğünü ve petrol dışı temel malların fiyatlarının da %12 oranında azaldığının ifade etmektedir. Başta petrol olmak üzere temel mallarının fiyatlarında görülen bu azalma da Rusya krizini tetiklemiş ve Rusya’yı borçlarını ödeyemez duruma düşürmüştür. Rusya’nın borçlarını ödeyemez duruma gelmesi Türkiye ekonomisini doğrudan etkileyen sonuçlar doğurmuştur (Ongun, 2012: 59). Öncelikli olarak Rusya’da önemli taahhüt işlerine imza atan Türk müteahhitlik sektörü, alacaklarını tahsil edememe durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca Türkiye için önemli bir ticaret ortağı olan Rusya’da görülen talep daralması doğrudan Türkiye’nin ihracat hacminde telafi edilemeyen kayıpların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 78 10 8 6 8 7,5 7 6,4 7,8 6,8 5,8 4 3,1 2 1,5 0 -2 1996 1997 1998 -2,6 1999 2000 2001 -3,4 -4 -5,7 -6 -8 Türkiye Gelişmekte olan Ekonomiler Avrupa Birliği G7 Ekonomileri Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri Dünya Şekil 2.15. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (1996-2001)(%) Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız 1996 yılı itibarıyla karşılaştırılan ülke gruplarına kıyasla %7 ile en yüksek büyüme oranını elde etmiş olan Türkiye, 2001 sonunda ise %-5,7 oranındaki büyüme oranıyla,1999’dan sonraki en düşük performansı sergilemiştir. Tüm dönem boyunca ortalama olarak %2,55 oranı ile son derece düşük düzeyde bir ekonomik büyüme deneyimi yaşamıştır. 1996-2001 yılları arasında Türkiye yaşanan siyasi istikrarsızlık ve beraberinde oluşan ağırlaşmış ekonomik sorunlar kararsız ve düşük bir ekonomik büyümeye neden olmuştur. 1996 yılı başından itibaren uygulamaya giren Gümrük Birliği de ilk yıllarda beklenen sonuçları, özelikle doğrudan yabancı yatırımların artacağı yönündeki beklentileri, doğuramamıştır. 1997-1998 döneminde ciddi bir Kriz yaşamış olmalarına rağmen Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri bile %4,48 gibi görece yüksek bir büyüme oranı sergilemiştir (Şekil 2.15). 79 60.000 50.000 54.503 43.627 48.559 45.921 41.399 40.671 40.000 30.000 23.224 26.261 26.974 26.588 27.775 31.334 20.000 10.000 0 -10.000 1996 1997 1998 -20.000 -30.000 -20.403 1999 -18.947 -22.298 2000 2001 -10.065 -14.083 -26.728 -40.000 İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi Şekil 2.16. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1996-2001)(milyon dolar) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı 1996-2001 yılları arasında dönem başı ve dönem sonu olarak dikkate alındığında, ihracat hacminde %34,9 oranında bir büyüme yaşanırken, aynı dönemde ithalat hacminde görülen büyüme oranı 2001 krizinin etkisiyle %-5,1 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1996 yılı başından itibaren tam anlamıyla uygulamaya başlanan Gümrük Birliği’nin etkisiyle 1996-2000 döneminde ithalat %24,9 oranında artmıştır. Aynı dönemde ihracat %19,6 düzeyinde bir büyüme performansı göstermiş olmasına rağmen, 30 milyar ABD doları olarak belirlenen psikolojik sınır aşılamamıştır. Bu sınır nihayet Ekonomik Kriz’in ciddi sonuçlara yol açtığı 2001 yılı sonunda geçilebilmiştir. Burada üzerinde özellikle durulması gereken husus dış ticaret dengesinde görülen ciddi bozulmadır. Ekonomik Kriz yılı 2001 hariç olmak üzere, 1996-2000 döneminde dış ticaret açığı 20,4 milyar ABD dolarından 26,7 milyar ABD doları seviyesine çıkmıştır (Şekil 2.16.). 2001 yılında yaşanan Kriz’in bir sonucu olarak ithalattaki daralmadan kaynaklı dış ticaret açığındaki daralma ihracatın ithalatı karşılama oranının %53,2’den %75,7’ye yükselmesine neden olmuştur. (Çizelge 2.10.). 80 Çizelge 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1996-2001) KİŞİ BAŞINA İHR KİŞİ BAŞINA YIL İHR (MİL.$) ($) İTH (MİL.$) İTH($) 1996 23.224 383 43.627 719 1997 26.261 426 48.559 789 1998 26.974 432 45.922 735 1999 26.587 420 40.671 642 2000 27.775 432 54.503 848 2001 31.334 481 41.399 636 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) İHR/İTH (%) 53,2 54,1 58,7 65,4 51,0 75,7 60,00 50,00 40,00 30,00 20,00 10,00 7,33 13,08 2,72 0,00 -10,00 1996 12,81 1997 1998 4,46 -1,43 1999 2000 2001 -20,00 -30,00 Bağımsız Devletler Topluluğu NAFTA ASEAN MERCOSUR Dünya Orta Doğu Türkiye Şekil 2.17. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (1996-2001)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Türkiye, 1999 yılında görülen daralma dışında 1996-2001 döneminde ihracat hacminde artış yönünde bir performans sergilemiştir. 2001 krizinde yaşanan devalüasyonun etkisiyle 2001 yılı sonunda ihracat %12,81 gibi ciddi bir artış (baz etkisini de dikkate alarak) göstermiştir. 1998 Rusya Krizi’nin etkilerinin yavaş yavaş ortadan kalkması ve 2000 yılı başında uygulamaya konulan İstikrar Programı Türkiye’nin ihracat artışında etkisini göstermiştir. Nitekim bu durum Türkiye’nin karşılaştırılan diğer ülke gruplarından ayrışmasına da neden olmuştur. 1997 Asya Krizi’nin etkisiyle boğuşan ASEAN ülkeleri bile ihracat artışında 81 Türkiye’nin gerisinde kalmışlardır (Şekil 2.17.). Böylece Türkiye’nin dünya ihracatından aldığı pay da %0,51 düzeyine yükselmiştir (Şekil 2.18.). 2001 0,43 0,94 0,70 2000 0,41 0,85 0,66 1999 0,41 0,84 0,62 0,93 2,43 1,01 2,67 0,90 0,61 0,92 1997 0,47 0,95 0,63 1,01 0,00 0,61 1,00 Arjantin 2,00 Brezilya 4,00 Hindistan 1,64 5,00 Endonezya 6,00 Kore 7,00 0,43 0,47 2,04 1,58 2,40 3,00 1,83 1,36 2,44 0,51 1,79 1,32 2,41 0,92 1,88 1,64 2,52 1998 0,48 0,93 1996 0,44 0,88 1,65 0,49 1,80 0,47 1,98 0,43 8,00 Rusya Federasyonu 9,00 İspanya 10,00 Türkiye Şekil 2.18. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (1996-2001)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız 1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin ithalatında bir daralma yaşandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Gümrük Birliği’nin hemen sonrasında görülen büyüme ile 2000 yılında uygulamaya konulan önceden açıklanan limitler dâhilindeki sabit döviz kuru politikası sonucu görülen son derece yüksek büyüme hariç olmak üzere, bu altı yıllık dönemde ithalat daralma eğilimi göstermiştir. Yine bu dönemde ortaya çıkan ihracatın ithalatı karşılama oranındaki görece iyileşme ile dış ticaret açığında görülen azalma eğilimi, ithalattaki daralmayı doğrulamaktadır. Ancak uygulanan politikanın bir sonucu olarak 2000 sonunda görülen ithalat artışı, 2001 Krizi ile birlikte ciddi bir daralmayla son bulmuştur (Şekil 2.19.). Nitekim Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı payda görülen azalma da bu hususu teyit etmektedir. (Şekil 2.20.) 82 40,00 34,01 30,00 22,17 20,00 11,30 10,00 0,00 1996 1997 1998-5,43 1999 -11,43 -10,00 2000 2001 -20,00 -24,04 -30,00 Bağımsız Devletler Topluluğu Orta Doğu Dünya ASEAN MERCOSUR NAFTA Türkiye Şekil 2.19. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (1996-2001)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı 2001 0,31 0,90 0,78 0,58 2000 0,37 0,88 0,77 0,65 1999 0,43 0,88 0,79 0,56 1998 0,55 1,08 0,76 0,62 1997 0,53 1,10 0,72 0,89 1996 0,43 1,02 0,68 0,77 0,00 2,00 2,18 0,83 2,39 2,39 0,66 2,02 2,32 0,67 1,64 2,29 1,02 2,41 2,52 1,28 2,71 4,00 1,24 6,00 0,64 0,81 0,69 0,81 2,02 2,19 8,00 0,85 0,79 10,00 Arjantin Brezilya Hindistan Endonezya Kore Rusya Federasyonu İspanya Türkiye 12,00 Şekil 2.20. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (19962001)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız 83 Diğer taraftan, 32 sayılı Kararın yürürlüğe girmesinden 1995 yılı başına kadar geçen sürede Türkiye’nin dış ticaret rejiminde ciddi değişiklikler olmadığını belirtmek gerekmektedir. 1995 yılından itibaren ise Türkiye’nin Dış Ticaret Rejimi kökten değişmiştir. 1995 yılı başında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulmasıyla birlikte, gerek Örgütü kuran ana anlaşma gerekse de ekindeki anlaşmalar 34, Türkiye’nin de kurucu üye sıfatıyla bu anlaşmalara taraf olmasını ve dış ticaret rejimini de buna göre düzenlemesini zorunlu kılmıştır. Tarım Anlaşması, Tekstil ve Giyim Anlaşması, Ticaretle Bağlantılı Teknik Engeller Anlaşması, Anti-Damping Anlaşması, Sübvansiyonlar ve Telafici Edici Önlemler Anlaşması gibi uluslararası kurallar Türkiye’nin Dış Ticaret Rejimi’ni ve politikasını tamamen değiştirmiştir. Özellikle Tekstil ve Giyim Anlaşması, 2005 yılına kadar Türkiye için son derece önemli olan kotaların yürürlükte kalmasını öngörmüştür. Bu durum karşılaştırmalı avantajı olduğu düşünülen tekstil ve hazır giyim sektörleri açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilmiştir. Bunun yanında Sübvansiyonlar ve Telafici Edici Önlemler Anlaşması ile ihracat yönelik olarak verilen primler, vergi iadeleri gibi uygulamalardan vazgeçilmesi durumu ortaya çıkmıştır. Böylece İhracatı Teşvik Sistemi’nin tamamen gözden geçirilmesi ve yeni bir anlayışla düzenlenmesi gerekliliği hâsıl olmuştur. İhracata sağlanan primler ve iadelere ilişkin uygulamanın yine Dünya Ticaret Örgütü kuralları gereği, sadece belirli tarım ürünleri için verilebileceği öngörülmüştür. Bu nedenle, yeni bir düzenleme yapılarak, Tarımsal Ürünlerde İhracat İadesi 35 uygulamasına geçilmiştir. Diğer taraftan, daha önceleri ihracat performansına bağlı olarak verilen tüm destekler uygulamadan kaldırılarak, araştırma-geliştirme, yenilikçilik, çevre duyarlılığı, eğitim, pazarlama ve tanıtım gibi unsurları öne çıkaran yeni bir mekanizma kurulmuş ve “İhracata Yönelik Devlet Yardımları”36 adı altında uygulamaya geçilmiştir. Bu kapsamda, 1995 başından itibaren araştırma geliştirme 34 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ongun (2009:114). Yıllar içinde elma, patates, soğan, domates, narenciye, yumurta, bal gibi temel ürünler dışında bisküvi, çikolata, kek, makarna, domates salçası gibi tarıma dayalı sanayi ürünleri için de ihracat iadesi uygulaması yapılmıştır. 36 Bkz. 27/12/1994 tarihli ve 94/6401 sayılı “İhracata Yönelik Devlet Yardımları Kararı”. 35 84 desteği, çevre maliyetlerinin karşılanması desteği, pazar araştırması desteği, yurt dışı ofis-mağaza desteği, yurt dışı fuar katılım desteği, eğitim desteği, istihdam desteği gibi yeni destek tedbirlerinin uygulanmasına başlanmıştır. Çizelge 2.11. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (1996-2001) ÖDEME UNSURLARI ve MİKTARI (BİN$) AR-GE ÇEVRE PAZAR ARAŞTIRMASI YURT DIŞI OFİS-MAĞAZA YURT DIŞI FUAR EĞİTİM İSTİHDAM MARKA PATENT BAVUL37 TARIMSAL İHRACAT İADESİ SANAYİ İHRACAT İADESİ GENEL TOPLAM Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 1996 1997 4.747 1998 19.522 5 1999 2000 2001 4 13.944 12 35 88 3.106 135 62 26.514 41 61 276 6.380 329 181 2.987 67 83 356 8.418 25 17 2.724 72.592 3.941 49.762 1 7.994 90.734 4 11.797 73.913 33.019 68 32 373 17.600 3 35 170 2 12.517 71.200 7.652 23.564 117.671 21.847 92.932 4.801 137.312 51.755 149.422 14.808 149.827 1 18 162 43 1.941 İhracata Yönelik Devlet Yardımları uygulamalarında destek ödemeleri, 1989 yılında oluşturulan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kaynaklarından karşılanmaktadır. Çizelge 2.11’in incelenmesinden de görüleceği gibi, destek ödemelerinde en büyük kalemi tarımsal ürünlere ödenen ihracat iadeleri almıştır. Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırılık teşkil etmeyecek şekilde sürdürülen tarımsal ürünlerde ihracat iadesi uygulaması, doğrudan ihracat performansına dayalı olduğundan ödeme kalemi olarak en büyük miktarı temsil etmektedir. Tarımsal ihracat iadelerinin ardından Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) desteği gelmektedir. Ekonomi Bakanlığı-TÜBİTAK işbirliğinde yürütülmekte olan Ar-Ge destek mekanizması ile yine uzun yıllardır Ekonomi Bakanlığı-Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) ile yürütülen ar-ge projelerine faizsiz kredi uygulaması da bu destek kalemine dâhildir. Genel olarak değerlendirildiğinde, 1996-2001 döneminde toplam 655 milyon ABD doları destek ödemesi gerçekleştirilmiştir. İhracata Yönelik Devlet Yardımları ödemelerinde, bu dönemde 20 kata yakın bir artış gerçekleştirilmiştir. Bu artışın, 37 Bavul ticaretinin desteklenmesine yönelik olarak çok kısa bir süre, bavul ticareti amacıyla ülkemize gelen yabancılara yönelik olarak bir destek mekanizması kurulmuş ancak 2008 yılı itibarıyla uygulamadan tamamen kaldırılmıştır. 85 aynı dönemde ihracatta görülen artışın çok üzerinde olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Diğer taraftan, ihracata yönelik devlet yardımı uygulamaları, gerek Dünya Ticaret Örgütü nezdinde gerekse de Avrupa Birliği müzakere sürecinde sürekli olarak gündeme gelen konulardan olmakla birlikte, her iki Kurum tarafından uygulamanın kurallara uygun olduğu, ifade edilmiştir. 1959 tarihli Ankara Antlaşması ve 1970 tarihli Katma Protokol hükümleri uyarınca, Avrupa Birliği ve Türkiye arasında tamamlanan “Gümrük Birliği” süreci bir yıl gecikmeyle 1996 yılı başından itibaren uygulamaya girmiştir. Aslında bu sürecin tamamlanmasıyla birlikte Dış Ticaret Rejimi tamamen değişmiş, Avrupa Birliği’nin ortak ticaret politikasına uyum sağlanmış ve üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi uygulanmaya başlamıştır. Böylece, Türkiye’nin dış ticaret mevzuatı daha da genişlemiş ve Ortak Ticaret Politikası kuralları dışında muhtelif ülke ve ticari bloklarla yapılan “Serbest Ticaret Anlaşmaları”38 da bu mevzuatın bir parçasını oluşturmuştur. Türkiye tek taraflı bir şekilde Ortak Ticaret Politikasına uyum sağlayan, ancak politika yapım sürecinde aktif olarak yer almayan tek ülkedir. Diğer taraftan, Katma Protokol hükümleri Türkiye’nin İthalat Rejimi’nin serbestleştirilmesini öngörmekteydi. Bu nedenle, Türkiye, ithalat yasaklarının ve kotaların kaldırılmasına ilave olarak, Avrupa Birliği ile üzerinde mutabık kalınan iki ayrı liste kapsamında yer alan mallara ilişkin olarak 1989-1996 arasında gümrük tarifelerinde39 belirgin indirimler gerçekleştirmiştir. Böylece, tarım ürünleri hariç olmak üzere, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ticarete konu malların %90’ına yakını Gümrük Birliği kapsamına girmiş oldu. Bu dönemde, Avrupa Birliği’nden yapılan sanayi malları ithalatında koruma oranı 1992’de %22’ye, 1993’te %15’e ve 1994’te de %12’ye kadar indirilmiştir. 1994’te tarım ürünleri üzerindeki koruma oranı ise %45 olarak uygulanmıştır (Müftüler-Baç, 1997:98). 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren ise Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ticarete konu olan sanayi ürünlerinde gümrük tarifeleri, karşılıklı olarak, sıfırlanmış ve Toplu Konut Fonu da tamamen uygulamadan kaldırılmıştır (Çizelge 2.12). 38 Türkiye’nin halen uyguladığı 16 Serbest Ticaret Anlaşması bulunmaktadır. Bu anlaşmalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.ekonomi.gov.tr/sta/index.cfm?sayfa=D92A2C56-D8D3-85664520C47A42E543E0 39 Türkiye, Katma Protokol’ün “Koruma Hükümlerine” dayanarak, 1978-1988 arasında on yıl boyunca ortak gümrük tarifesine uyum yükümlülüklerini askıya almıştır. 86 Çizelge 2.12. Katma Protokol Hükümlerine Göre Tarife İndirimleri Türkiye'nin Yükümlülükleri Gerekli Olan Gerçekleşme Tarihi 1993 1995 1985'e kadar tamamlanması gereken indirimler (12 yıllık liste) 100 80 95 1995'e kadar tamamlanması gereken indirimler (22 yıllık liste) 80 70 90 Ortak Gümrük Tarifesine Uyum (1985) (12 yıllık liste) 100 60 90 Ortak Gümrük Tarifesine Uyum (1995) (22 yıllık liste) Kaynak: Müftüler-Baç(1997:98) 70 50 85 Bu dönem, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin Ortak Ticaret Politikası’na tam olarak uyum sağladığı ve Dış Ticaret Rejimi’ni de buna göre yeniden düzenlediği bir dönemdir. İhracat Rejimi açısından da önemli değişiklikler yine bu dönemde gerçekleştirilmiştir. İhracatçı olmak kolaylaştırılmış ve ihracatçı belgesi uygulamadan kaldırılmıştır. İhracat Mevzuatı sadeleştirilmiş ve basitleştirilmiştir. Gümrük Beyannamesi bazında tek tip belge uygulamasına geçilmiştir. Gümrük düzenlemeleri, 1996’tan sonra da bir süre eski mevzuat üzerindeki değişikliklerle devam etmiş ve nihayet 1999’da yapılan düzenleme40 ile Ortak Ticaret Politikasına uyumlu hale getirilmiştir. 1996 sonrası dönemde ithalat kolaylığı sağlayan İhracatı Teşvik Sistemin’de de köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede genel adıyla İhracatı Teşvik Sistemi, temelde büyük değişiklikler olmadan Dâhilde İşleme Sistemi’ne41 dönüştürülmüştür. Dâhilde İşleme Sistemi de esas itibarıyla, ihraca konu malların üretiminde kullanılan hammadde ve ara malların gümrük vergisi ile diğer vergi ve resimlerden istisna bir şekilde ithal edilmesine imkân sağlamaktadır. 40 4458 sayılı Gümrük Kanunu, 4.11.1999 tarihli ve 23866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 41 “Dâhilde İşleme Sistemi” adı Avrupa Birliği mevzuatındaki “Inward Processing System” ifadesinin Türkçeye birebir çevrilmiş şeklidir. 87 Çizelge 2.13. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (1996-2001) ÖNGÖRÜLEN YIL 1996 İhr(Bin $) NET ORANLAR (GERÇEKLEŞEN) GERÇEKLEŞEN Döviz Kullanım İth (Bin $) (%) İth (Bin $) İhr İth (%) (%) Döviz Kullanım (%) 8.922.490 5.049.826 6.996.118 3.073.936 3.922.182 78,41 60,87 43,94 1997 14.713.558 8.282.155 56,29 11.356.946 5.124.696 6.232.250 77,19 61,88 45,12 1998 13.746.202 7.853.560 57,13 10.544.962 4.423.295 6.121.668 76,71 56,32 41,95 1999 13.028.702 7.021.846 9.685.750 4.707.337 4.978.414 74,34 67,04 48,6 2000 14.006.871 8.099.521 57,83 11.808.652 5.461.516 6.347.136 84,31 67,43 46,25 2001 15.585.334 9.208.512 59,08 13.984.501 6.554.049 7.430.453 89,73 71,17 46,87 57 64.376.929 29.344.829 35.032.103 80,46 64,47 45,58 Toplam 80.003.157 45.515.420 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 56,6 İhr(Bin $) Net İhr (Bin $) 53,9 1996-2001 döneminde Dâhilde İşleme Sistemi’nin toplam ihracat içindeki ağırlığı devam etmiştir. Gümrük Birliği’nin uygulamaya girdiği 1996 yılından itibaren Dâhilde İşleme Sistemi içerisinde gerçekleştirilen ihracatta sürekli bir artış izlenmiştir. Ancak aynı artış eğilimi bu Sistem kapsamında gerçekleştirilen ithalat içinde geçerlidir. 1996 yılından itibaren öngörülen döviz kullanım oranı hiçbir zaman %50’nin altına düşmemiş ve 2001 sonunda %59,08’a ulaşmıştır. Diğer bir ifadeyle, öngörülen her 100 ABD doları tutarındaki ihracat için yaklaşık olarak 60 ABD dolarlık ithalat yapılması planlanmıştır (Çizelge 2.13.). Aynı dönem itibarıyla Sistem kapsamındaki gerçekleşmelere baktığımızda, döviz kullanım oranının %45,58 düzeyinde olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, 19962001 arası altı yıllık sürede Dâhilde İşleme Sistemi kapsamında gerçekleştirilen ihracatın %45,58’i ithalata bağımlıdır. Diğer taraftan, öngörülenin aksine gerçekleşmeye bağlı döviz kullanım oranında 11 puanlık bir düşüş olması sevindiricidir. Diğer taraftan, 1996-2001 yılları arasında Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin ihracat hacimlerini değerlendirdiğimizde, 1990-1995 yılları arasında görülen eğilimin benzeri bir eğilimin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemde Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin toplam ihracat içindeki paylarının 2001 sonu itibarıyla %30,8’e çıktığı görülmektedir (Çizelge 2.14.). 88 Çizelge 2.14. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1996-2001) DTSS İHR (milyon $) YILLAR TOPLAM İHR (milyon $) ARTIŞ(%) 1996 5.822 1997 7.029 1998 6.549 1999 6.730 2000 8.322 2001 9.636 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 1,9 20,7 -6,8 2,8 23,7 15,8 ARTIŞ(%) 23.224 26.245 26.881 26.974 27.774 31.334 DTSS PAYI(%) 7,3 13,0 2,4 0,3 3,0 12,8 25,1 26,8 24,4 24,9 30,0 30,8 2.2.4. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007 Dönemi) 2002-2007 arası dönem tüm dünyada büyük bir genişlemenin yaşandığı döneme denk düşmektedir. 2001 yılında Dünya Ticaret Merkezi Kuleleri’nin yıkılmasıyla sonuçlanan saldırıların hemen sonrasında yavaşlayan dünya üretim ve ticaretinin 2002 yılından itibaren hızlı bir toparlanma sürecine girmesi, o dönemde Hindistan ve Çin’de görülen yüksek büyüme oranları, Güney-Güney ticaretinin daha da genişlemesi Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülke için önemli avantajlar sağlamıştır. Bunun yanında özellikle petrol dâhil temel malların fiyatlarında görülen artışlar, üretiminin ve ihracatının ithalat bağımlılığı yüksek olan Türkiye açısından zaman zaman ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır (Aktan, 2006:100). 10,00 9,4 8,4 8,00 6,00 6,2 6,9 5,3 4,7 4,00 2,00 0,00 2002 2003 2004 Türkiye Avrupa Birliği Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri 2005 2006 2007 Gelişmekte olan Ekonomiler G7 Ekonomileri Dünya Şekil 2.21. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (2002-2007)(%) Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız 89 2002-2007 döneminde Türkiye’nin büyüme hızının genel olarak gelişmekte olan ekonomilerle paralellik arz ettiği görülmektedir. Bu dönemde Türkiye, gerek Avrupa Birliği gerek G7 Ülkeleri gerekse de Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomilerinin üzerinde bir büyüme eğilimi göstermiştir. Ancak bu olumlu duruma rağmen, büyümenin oynaklığının yüksek olması, kişi başına milli gelirini ikiye katlaması açısından Türkiye için son derece önemli olan ortalama %7’lik büyüme oranını elde edememesi sonucunu doğurmuştur. Nitekim 2002-2007 yılları arasında Türkiye ortalama olarak %6,81’lik bir büyüme oranını yakalayabilmiştir. Bununla birlikte 2007’den itibaren büyümenin yeniden ciddi bir azalma eğiliminde olduğunu da gözden kaçırmamak gerekmektedir (Şekil 2.21). 200.000 170.063 139.576 150.000 116.774 97.540 100.000 50.000 51.554 36.059 69.340 47.253 73.476 63.167 107.272 85.535 0 2002 -15.495 -50.000 2003 -22.087 2004 2005 -34.373 -43.298 2006 -54.041 2007 -62.791 -100.000 İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi Şekil 2.22. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2002-2007)(Milyon $) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı 2002-2007 yılları arasında Türkiye’nin toplam ihracatı, her takip eden sene “Cumhuriyet tarihi rekoru” kırarak 2007 yılı sonunda yaklaşık 3 kat artmıştır. Ancak yine aynı dönemde ithalatı hacminin de 3 kattan daha fazla arttığı, dış ticaret açığının ise yine bir rekorla 4 katlık bir artış gösterdiği anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, 2002-2007 yılları arasındaki altı yıllık dönem Türkiye’nin dış ticareti her açıdan tarihi rekorlara sahne olmuştur (Şekil 2.22.). 90 Çizelge 2.15. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2002-2007) KİŞİ BAŞINA İHR YIL İHR (MİL.$) ($) İTH (MİL.$) KİŞİ BAŞINA İTH($) 2002 36.059 546 51.554 781 2003 47.253 707 69.340 1.037 2004 63.167 933 97.540 1.440 2005 73.476 1.072 116.774 1.703 2006 85.535 1.233 139.576 2.011 2007 107.272 1.528 170.063 2.422 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) İHR/İTH(%) 69,9 68,1 64,8 62,9 61,3 63,1 İhracattaki artışa rağmen, ithalatın daha yüksek oranda artmasının bir sonucu olarak, ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2002 yılında %69,9 iken, 2007 yılı sonunda %9,7’lik bir azalışla %63,1 olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemdeki tüm tarihi rekor açıklamalarına rağmen, Türkiye’nin dış ticareti ihracat aleyhine bir gelişme göstermiş ve ithalata dayalı bir görünüm sergilemiştir (Çizelge 2.15.). 80,00 60,00 64,53 40,00 31,04 20,00 33,68 16,32 16,41 25,41 0,00 -20,00 2002 2003 2004 2005 2006 2007 -40,00 MERCOSUR NAFTA Türkiye Orta Doğu Dünya ASEAN Şekil 2.23. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (2002-2007)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı Aslında Türkiye’nin özellikle ihracat hacminde görülen artışın, MERCOSUR ülkeleri gibi rakip ülkelerin ihracat artış oranlarıyla paralellik arz ettiği görülmektedir. Bu dönemde Türkiye’nin ihracatı dünya ihracat artış oranı ortalamasının üzerinde seyretmiştir. Ayrıca görülen yüksek ihracat artışları ASEAN ülkeleri ihracat artışından da fazla olmuştur. 2001 yılı Krizi’nin hemen sonrasında 91 ortaya çıkan yüksek oranlı ihracat artışının, yıllar içinde azalarak devam ettiği ve 2005 yılından sonra da daha istikrarlı bir hale kavuştuğu izlenmektedir (Şekil 2.23.). 2007 0,40 1,15 1,07 2006 0,38 1,14 1,01 2005 0,38 1,13 0,95 2004 0,38 1,05 0,83 0,84 2,65 2,53 0,85 2,69 2,50 0,83 2,71 0,77 0,78 0,85 2,55 2002 0,40 0,93 0,76 0,91 2,50 0,00 Arjantin 2,00 Brezilya 4,00 Hindistan Endonezya 1,65 6,00 Kore 0,71 1,84 1,99 1,79 0,77 1,76 2,32 2,75 2003 0,39 0,96 1,81 1,98 0,69 2,06 1,94 0,70 0,62 0,56 8,00 Rusya Federasyonu 10,00 İspanya 12,00 Türkiye Şekil 2.24. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (2002-2007)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız Dünyadaki gelişmelere paralel bir şekilde Türkiye’nin ihracat hacminde görülen artış, dünyadaki toplam ihracattan aldığı payda da önemli ölçüde artışa neden olmuştur. 2002 yılı sonu itibarıyla %0,56 olan Türkiye’nin payı, %37,5’luk bir artışla 2007 sonunda %0,77 oranına yükselmiştir. Aynı eğilimin Türkiye’nin rakibi olarak sayılabilecek ülkeler (Arjantin, Endonezya, Rusya Federasyonu vb.) için geçerli olmadığı görülmektedir (Şekil 2.24). Şekil 2.25’de 2002-2007 yılları arasında Türkiye’nin ve bazı seçili ülke gruplarının ithalatındaki büyüme oranları yer almaktadır. Krizin hemen sonrasında 2002 sonu itibarıyla Türkiye’nin ithalatının ciddi bir artış içinde olduğu ve diğer ülke gruplarının üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. Ancak 2005 yılından başlayarak Türkiye verilerinin de diğerleriyle, MERCOSUR ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri hariç olmak üzere, paralel seyrettiği, diğer bir ifadeyle Kriz sonrasının yarattığı baz etkisinden sıyrılarak normalleştiği görülmektedir. Ancak bu artış oranlarının ihracat 92 artış oranlarının üzerinde olduğu ve ekonomik büyüme verileri ile birlikte ele alındığında ithalat hacmi artışlarının büyümeyi de körüklediği anlaşılmaktadır. Nitekim Yıldız ve Berber (2011: 178) “ithalata dayalı büyüme modeli” adını verdikleri büyüme modelinin Türkiye açısından geçerlilik arz ettiğini ve toplam ithalatın, ara malı ithalatının ve yatırım malları ithalatının ekonomik büyüme üzerinde önemli etkilere sahip olduğunu vurgulamıştır. Bu dönemde Türk Lirasının aşırı değerlenmesi ara malı ithalatının artmasını da beraberinde getirmiştir. Aynı dönemde yer malı üretiminin de giderek azalması özellikle ihracatçı sektörlerin ihtiyacı olan ara malının ithalat yoluyla karşılanması gereğini gündeme taşımıştır. Ancak bu büyüme yapısı diğer ekonomik değişkenler üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Bunların başında artan işsizlik ve giderek kötüleşen carî işlemler dengesi açığı gelmektedir. 60,00 40,00 40,67 34,50 24,53 20,00 19,72 19,53 21,84 0,00 2002 2003 2004 2005 2006 2007 -20,00 -40,00 Bağımsız Devletler Topluluğu Orta Doğu Dünya MERCOSUR NAFTA Türkiye Şekil 2.25. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (2002-2007)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı Türkiye’nin ithalat hacminde görülen yüksek artışlar, 2002-2007 döneminde Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı payın artmasını sağlamıştır. Bu dönemde Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı pay %52,5’lik artışla 2007 sonunda %1,19’a ulaştığı görülmektedir. Bu artışın karşılaştırılan diğer ülkelerden bir hayli fazla olduğu ve diğer ülkelerin paylarının daha istikrarlı bir seyir izlediği anlaşılmaktadır (Şekil 2.26.). 93 2007 0,31 0,88 1,60 2006 0,270,77 1,43 2005 0,260,71 2004 0,230,69 1,32 0,65 2,49 0,65 2,49 0,70 1,04 0,57 1,56 1,32 2,41 2,35 0,97 2002 0,130,74 0,84 0,57 2,26 0,90 2,00 Arjantin Brezilya Hindistan 1,02 0,88 2,45 0,76 6,00 Endonezya 1,08 2,70 2,65 4,00 1,12 2,66 1,02 2,27 1,19 2,64 1,16 2003 0,180,65 0,92 0,54 0,00 2,72 Kore 8,00 10,00 Rusya Federasyonu 12,00 İspanya Türkiye Şekil 2.26. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (20022007)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız Çizelge 2.16. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2002-2007) ÖNGÖRÜLEN YIL İhr(Bin $) İth (Bin $) 2002 19.224.785 11.971.010 2003 26.785.846 2004 34.112.691 2005 GERÇEKLEŞEN Döviz Kullanım (%) NET ORANLAR (GERÇEKLEŞEN) Net İhr (Bin $) İhr İth (%) (%) Döviz Kullanım (%) İhr(Bin $) İth (Bin $) 62,27 19.355.972 8.631.751 10.724.221 100,68 72,11 44,59 17.029.341 63,58 27.201.988 12.769.397 14.432.592 101,55 74,98 46,94 22.396.581 65,65 33.933.854 16.435.478 17.498.375 99,48 73,38 48,43 37.844.897 24.519.242 64,79 36.370.434 16.882.982 19.487.452 96,1 68,86 46,42 2006 37.027.163 24.403.088 65,91 31.925.550 15.787.567 16.137.983 86,22 64,69 49,45 2007 51.313.962 31.872.938 62,11 42.488.380 20.050.723 22.437.657 82,8 62,91 47,19 64,07 191.276.178 90.557.898 100.718.280 92,71 68,50 47,34 Toplam 206.309.344 132.192.200 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı Daha önceki dönemlerde olduğu gibi 2002-2007 döneminde de Dâhilde İşleme Sisteminin toplam ihracat içindeki ağırlığı devam etmiştir. Bu dönemde öngörülen 200,3 milyon ABD dolarlık ihracata karşılık 132,2 milyon ABD dolarlık ithalat yapılması öngörülmüştür. Bu durum taahüt edilen ihracatın %64,07’sinin ithalatla karşılanacağını ifade etmektedir. Gümrük Birliği’nin uygulamaya girdiği 1996 yılından itibaren Dâhilde İşleme Sistemi içerisinde gerçekleştirilen ihracatta sürekli 94 bir artış izlenmiştir. Ancak aynı artış eğilimi bu Sistem kapsamında gerçekleştirilen ithalat için de geçerlidir. 1996 yılından itibaren öngörülen döviz kullanım oranı hiçbir zaman %50’nin altına düşmemiştir. Hatta 2000’den itibaren hızlı bir artış eğilimine girmiş ve 2006 yılı sonunda %65,91 olarak gerçekleşmiştir. Diğer bir ifadeyle, Dâhilde İşleme Sistemi kapsamında öngörülen ihracatın %65,91’i öngörülen ithalata bağımlı olarak gerçekleştirilmiştir (Çizelge 2.16.). Çizelge 2.17. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2002-2007) ÖDEME UNSURLARI ve MİKTARI (Bin TL) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 AR-GE 25.813 56.917 66.160 62.595 54.437 72.495 ÇEVRE 153 306 401 953 786 651 81 217 141 185 180 472 PAZAR ARAŞTIRMASI YURT DIŞI OFİS-MAĞAZA 643 1.630 1.847 2.404 3.556 7.872 31.623 84.691 114.403 116.251 89.556 66.886 EĞİTİM 10 3 8 58 70 10 İSTİHDAM 43 77 101 52 44 26 1.281 5.830 5.130 8.256 11.441 17.484 0 3.190 1.068 9.942 21.311 16 56 40 0 0 0 BAVUL 15.151 25.661 26.737 10.681 6.524 4.504 TARIM İHRACAT İADESİ 90.705 125.848 88.823 112.961 144.168 178.073 SANAYİ İHRACAT İADESİ 1.922 863 3.493 412 0 0 167.441 302.099 310.474 315.878 320.704 369.785 YURT DIŞI FUAR MARKA TURQUALITY POJESİ PATENT GENEL TOPLAM Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 2002-2007 dönemi İhracata Yönelik Devlet Yardımları’nın agresif bir yaklaşımla uygulandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde destek miktarı geçen yıllara kıyasla ciddi oranda artmıştır. Ayrıca destek unsurlarında da önemli değişiklikler yapılmıştır. Özellikle uluslararası düzeyde markalaşma programı olarak lanse edilen ve Türkiye’nin ileri gelen markalarının desteklendiği Turquality programı uygulamaya konulmuştur. Yukarıda belirtilen tüm destekler, bazı küçük değişikliklerle 1995 yılından bugüne kadar42 uygulanmaya devam etmektedir. İhracata Yönelik Devlet Yardımları kapsamında 2002 yılında 167,4 milyon lira olarak gerçekleştirilen ödemeler, 2007 sonunda 367,8 milyon liraya yükselmştir. 42 İhracata yönelik devlet yardımı uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgi http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa=78D45D5F-19DB-2C7D-3DEB92A25DCCD64F için bkz. 95 Yine bu dönemde tarım ürünleri için yapılan destek ödemesi ilk sırada yer almaktadır. Yurt dışı fuarlara katılım için ödenen destek miktarı ise tarım ürünlerini takip etmektedir. Ar-Ge projelerine ödenen destekler üçüncü sırada yer almış, onun ardından marka ve Turquality ödemeleri gelmiştir (Çizelge 2.17.). 2002-2007 yılları arasındaki dönemde Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin performansı geçmiş yıllardan çok farklı olmamıştır. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin ihracatı dönem başı ve sonu arasında üç kat artmış olmasına rağmen toplam ihracat içindeki payları %31;4’ten %20,9’a kadar gerilemiştir. Tüm desteklere ve verilen teşviklere rağmen 2000 sonrasında Dış Ticaret Sermaye Şirketi modelinin istenen performansı göstermediği anlaşılmaktadır. Çizelge 2.18. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2002-2007) YILLAR DTSS İHR (milyon $) ARTIŞ(%) 2002 11.239 2003 14.370 2004 18.468 2005 19.263 2006 22.289 2007 22.470 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 16,6 27,9 28,5 4,3 15,7 0,8 TOPLAM İHR (milyon $) 35.762 47.068 63.016 73.276 85.761 107.272 ARTIŞ(%) 14,1 31,6 33,9 16,3 17,0 25,1 DTSS PAYI(%) 31,4 30,5 29,0 26,3 26,0 20,9 2.2.5. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011 Dönemi) 2008 yılı sonlarında ABD konut kredisi piyasasında görülen yüksek değer kaybı sonrasında ortaya çıkan Küresel Kriz, başta gelişmiş ekonomiler olmak üzere tüm dünya ekonomilerini ciddi şekilde etkileyen bir hale bürünmüştür. Bugün hala etkileri devam etmekte olan Kriz, gelişmiş ülke ekonomilerinde ciddi talep azalmalarına yol açmış, bu azalma da Türkiye gibi ihracata yönelik büyüme modelini sürdürmeye çalışan ülkelerin ihracat gelirlerinde azalmaya neden olmuştur. Nitekim Türkiye için son derece önemli bir ihracat pazarı olan Avrupa Birliği ülkelerindeki talep daralması, Türkiye’nin ihracatını olumsuz olarak etkilemiş ve 2008 yılı sonu itibarıyla Cumhuriyet tarihi boyunca en yüksek ihracat hacmine ulaşılmasının hemen ardından 2009 sonunda ihracat hacminde %22,6 oranında dramatik bir düşüş görülmüştür. 96 10 9,2 8,5 5 0 0,7 2008 -5 2009 2010 2011 -4,8 -10 Türkiye Avrupa Birliği Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri Gelişmekte olan Ekonomiler G7 Ekonomileri Dünya Şekil 2.27. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri (2008-2011)(%) Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız 2008 yılından itibaren tüm dünyayı etkileyen Küresel Kriz’in bir sonucu olarak, özellikle gelişmiş ülkelerde ekonominin ciddi ölçüde küçüldüğü görülmektedir. İlginç olan Türkiye ekonomisinin de gelişmekte olan ekonomiler ve Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomilerinden farklılaşarak, gelişmiş ekonomilere paralel bir şekilde ekonomik daralma yaşamasıdır. Ancak yine ilginç olan diğer bir husus ise Türkiye ekonomisinin 2009 sonrasında, yaşadığı daralmanın aksine, baz etkisiyle birlikte hızlı bir toparlanma sürecine girmesi ve yüksek büyüme oranlarını gerçekleştirmesidir. Nitekim bu dönemde Türkiye’nin dünyanın geri kalanından ayrıştığı konusunda tartışmalar da gündeme gelmiştir. Ancak burada üzerinde durulması gereken Yeni Sanayileşmiş Asya Ülkeleri grubunun aynı dönemde benzer bir büyüme eğilimi göstermesidir (Şekil 2.27.). 97 300.000 240.842 250.000 201.964 185.544 200.000 150.000 140.928 132.027 134.918 113.883 102.143 100.000 50.000 0 -50.000 2008 -100.000 2009 2010 2001 -38.785 -69.937 -71.661 -105.924 -150.000 İhracat İthalat Dış Ticaret Dengesi Şekil 2.28. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2008-2011)(milyon dolar) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı Şekil 2.28’de yer alan veriler ışığında, Türkiye’nin dış ticaret hacminin 2008 yılında başlayan Küresel Kriz’le birlikte azaldığı ve 2011 yılına kadar 2008’te gerçekleştirilen dış ticaret hacminin altında kalındığı anlaşılmaktadır. Burada özellikle üzerinde durulması gereken husus, dış ticaret hacminin en çok azaldığı ve Krizin etkilerinin en çok görüldüğü yıl olan 2009’da dış ticaret açığının önemli ölçüde düzelmesidir. Diğer bir deyişle, ekonomik açıdan negatif büyüme dönemi, Türkiye’nin dış ticaret açığı üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Ayrıca Çizelge 2.19’da görüleceği üzere, ihracatın ithalatı karşılama oranı yaklaşık %11’lik bir artış göstermiştir. Çizelge 2.19. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2008-2011) KİŞİ BAŞINA İHR YIL İHR (MİL.$) ($) İTH (MİL.$) KİŞİ BAŞINA İTH($) İHR/İTH(%) 2008 132.027 1.857 201.964 2.841 65 2009 102.143 1.418 140.929 1.956 72 2010 113.883 1.560 185.544 2.542 61 2011 134.907 1.805 240.842 3.223 56 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Türkiye İstatistik Kurumu Veri Tabanı 98 Daha önce de belirtildiği gibi 2008’de başlayan gelişmiş ülkeler kaynaklı Küresel Kriz’in bir sonucu olarak tüm dünyada görülen ticaretteki daralma, paralel bir şekilde Türkiye’de de yaşanmıştır. Türkiye'nin ihracat performansı olumsuz etkilenmiş, kapsamlı bir ihracat stratejisinin eksikliği sonucunda ihracatçıların yaşadığı finansman sıkıntısı gibi birçok olumsuzluk Kriz’in etkilerinden sıyrılma sürecinde Türkiye'yi dünyanın gerisinde bırakmıştır. 2008 yılında %23 oranında bir ihracat artışı gerçekleştiren Türkiye, 2009 sonunda aynı oranda bir daralma yaşamıştır. Nitekim 2008 yılında dünyanın toplam ihracatı içinde %0,82’lik bir paya sahip olan Türkiye, 2011 yılına gelindiğinde %9,75’lik bir azalışla ancak %0,74’lük bir pay elde edebilmiştir. Türkiye ile benzerlik gösteren ülkelerin (Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Endonezya) payları ya çok düşük oranda azalmış ya da istikrarını korumuş ve hatta artış göstermiştir. Bu gelişmelere paralel bir şekilde 2009 sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı %56 gibi hayli kritik bir seviyeye inmiştir (Şekil 2.29. ve 2.30.) 60 40 20 23 11 18 0 2008 -20 2009 2010 2011 -23 -40 Bağımsız Devletler Topluluğu Orta Doğu Dünya MERCOSUR NAFTA Türkiye Şekil 2.29. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri (2008-2011)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı 99 2011 0,46 1,40 2010 0,45 1,32 1,67 1,48 2009 0,44 1,22 1,31 2008 0,43 1,23 1,21 0,00 Arjantin 1,10 3,04 1,03 0,95 0,86 2,86 3,05 1,69 2,62 2,90 1,67 2,42 2,61 2,92 2,00 4,00 6,00 Brezilya Hindistan Endonezya 8,00 Kore 0,75 1,81 0,81 1,74 0,82 10,00 Rusya Federasyonu 0,74 12,00 14,00 İspanya Türkiye Şekil 2.30. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (2008-2011)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız 2008-2011 döneminde Türkiye’nin ithalat verilerini incelediğimizde ise 2008 sonrası ithalat hacminde görülen daralmanın seçili ülke grupları ve dünya ile paralel bir seyir izlediği görülmektedir. Diğer taraftan, 2010 yılıyla başlayan ithalat genişlemesi de, aynı şekilde paralel bir eğilime işaret etmektedir. Nitekim baz etkisi genişlemenin de hayli yüksek olmasına yol açmıştır (Şekil 2.31.). Ayrıca Türkiye 2008 yılında dünya ithalatından %1,22 pay alırken, 2009’da bu oran %1,11’e gerilemiş, ancak 2011 sonunda yeniden artış göstererek %1,31 olarak gerçekleşmiştir (Şekil 2.32.). 50 32 30 19 0 2008 2009 2010 2011 -30 -50 Bağımsız Devletler Topluluğu Orta Doğu MERCOSUR NAFTA Şekil 2.31. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri (2008-2011)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı 100 2011 0,40 1,28 2,51 2010 0,37 1,24 0,96 2,26 2,84 0,88 2,75 2009 0,30 1,05 2,02 0,74 2,54 2008 0,35 1,10 1,94 0,77 2,63 0,00 2,00 Arjantin 4,00 Brezilya Hindistan 1,76 1,61 1,51 2,11 2,30 1,76 6,00 Endonezya 2,03 Kore 1,20 1,11 2,54 8,00 1,31 10,00 Rusya Federasyonu 1,22 12,00 14,00 İspanya Türkiye Şekil 2.32. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (20082011)(%) Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız 2008-2011 yılları arasında dış ticaret hacminde görülen daralma Dâhilde İşleme Sisteminde de kendisi göstermiştir. Yıllardan beri tartışma konusu olan ihracatın ithalat bağımlığı, ihracatı teşvik amacıyla uygulanan sisteme de yansımıştır. 20082011 yılları arasında toplam 223 milyar ABD doları olarak öngörülen teşvik kapsamındaki ihracat ancak 90,4 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşebilmiştir. Yine aynı dönemde 135,6 milyar ABD doları olarak öngörülen ithalat da 46,4 milyar ABD doları düzeyinde olabilmiştir. Gerçekleşmelere baktığımızda ise döviz kullanım oranı %51,29 düzeyindedir. Diğer bir ifadeyle, bu dönemde yapılan her 100 ABD dolarlık ihracat karşılığında 51,29 ABD dolarlık ithalat yapılmıştır. Bu da teşvik kapsamında yapılan ihracatın yarısından fazlasının ithalata bağımlı olduğunu göstermektedir (Çizelge 2.20.). Çizelge 2.20. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2008-2011) ÖNGÖRÜLEN YIL NET ORANLAR (GERÇEKLEŞEN) GERÇEKLEŞEN Döviz Kullanımı (%) İth (%) (%) Döviz Kullanımı (%) İth (Bin $) 2008 60.507.179 37.513.852 62 40.533.858 21.173.914 19.359.944 66,99 56,44 52,24 2009 46.966.141 27.751.724 59,09 26.431.495 13.153.552 13.277.943 56,28 47,4 49,76 2010 55.789.616 33.429.610 59,92 19.989.209 10.064.708 9.924.501 35,83 30,11 50,35 2011 59.825.078 36.964.184 61,79 1509899 5,88 5,43 57,09 60,81 90.473.442 46.401.155 44.072.287 40,56 34,20 51,29 3.518.880 İth (Bin $) İhr İhr(Bin $) Toplam 223.088.014 135.659.370 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı İhr(Bin $) Net İhr (Bin $) 2.008.981 101 2008-201043 yılları arasında İhracata Yönelik Devlet Yardımları bağlamında, geçmiş dönemlere nazaran, çok daha yüksek miktarlarda destek ödemesi yapılmıştır. Özellikle 2009 yılında yapılan destek ödemesi tüm diğer yılların zirvesi olarak 566 milyon lira düzeyinde gerçekleşmiştir (Çizelge 2.21.).2010 yılından itibaren yaşanan Sayıştay denetimi sonrasında Hazine Müsteşarlığı ile Ekonomi Bakanlığı arasında ortaya çıkan uygulama ve ödeme yetkisi sorunun çözümünün zaman alması nedeniyle 2010 yılının ikinci yarısı ile 2011 yılının ilk yarısı arasında ödemelerin geçici bir süre yapılamaması durumu ortaya çıkmıştır. Çizelge 2.21. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2008-2010) ÖDEME UNSURLARI ve MİKTARI (Bin TL) 2008 2009 2010 AR-GE 80.661 111.062 14.535 ÇEVRE 1.100 9.867 1.905 659 1.333 198 9.892 8.633 1.815 78.157 68.251 6.998 EĞİTİM 10 88 434 İSTİHDAM 12 0 0 19.210 37.127 5.398 9.901 11.135 0 0 0 0 2.102 0 0 155.005 318.491 25.221 0 0 0 356.709 565.987 56.504 PAZAR ARAŞTIRMASI YURT DIŞI OFİS-MAĞAZA YURT DIŞI FUAR MARKA TURQUALITY POJESİ PATENT BAVUL TARIM İHRACAT İADESİ SANAYİ İHRACAT İADESİ GENEL TOPLAM Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 2008 sonrası Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin ihracat verileri incelediğimizde ise, 2007 sonundaki %20,9 düzeyinde paylarının 2010 sonunda %29,2’ye yükseldiği görülmektedir (Çizelge 2.22.).Ancak 2000 sonrası dönemde Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin toplam ihracat içindeki paylarının %25 ila %30 bandına oturduğu görülmektedir. Bu durum ilk başta şirket modelinin performansı açısından olumsuz bir görünüm sergiliyor olmakla birlikte tüm Türkiye’de ihracatın bir anlamda demokratikleşmesi anlamına geldiği de gözlerden kaçmamalıdır. 43 2010 yılı verileri ilk altı aylık dönemi kapsamaktadır. İkinci altı aylık dönemde uygulamada yaşanan bazı sorunlar nedeniyle destek ödemeleri bir süre durdurulmuştur. 2010 yılının ilk altı sonrasındaki döneme ait veriler Ekonomi Bakanlığı tarafından paylaşılmadığından ve Sayıştay raporlarında da yer almadığından ihracata yönelik devlet yardımları verilerini derlemek mümkün olmamıştır. 102 Çizelge 2.22. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2008-2010) YILLAR DTSS İHR (milyon $) TOPLAM İHR ARTIŞ(%) (milyon $) ARTIŞ(%) DTSS PAYI(%) 2008 37.500 66,9 132.025 23,1 28,4 2009 27.535 -26,6 102.143 -22,6 27 2010 33.250 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 20,8 113.883 11 29,2 2.2.6. İhracata Yönelik Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret Politikalarını Etkileyen Konular 2.2.6.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi 2.2.6.1.1. 1980-1989 Dönemi İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin benimsenmesiyle birlikte Türkiye ekonomisinin dışarıda rekabet edebilmesini sağlayabilmek için döviz kuru politikası ve ihracat sübvansiyonları çok daha sık kullanılır olmuştur. Diğer taraftan, 1980’ler ihracata yönelik üretim fazlası yaratmak ve düşük işgücü maliyetleriyle ihracatta rekabeti artırmak üzere reel ücretlerde planlı bir gerilemeye tanıklık etmiştir. İhracata yönelik bu politikalar ihracat hacmini artırmakta başarılı olmuştur. Bu gelişmeler sonraki yıllarda Türkiye ekonomisi açısından daha sık ve yakından takip edilen bir kavramı gündeme getirmiştir. Ödemeler dengesinin bir parçası olan carî işlemler dengesi, ekonominin en önemli ve hassas bileşeni haline gelmiştir. İhracat hacmi 1980’de 2,9 milyar ABD doları iken 1989’da 11,6 milyar ABD dolarına çıkmıştır (Çizelge 2.23.).1980’lerde ithalat rejiminin kademeli olarak serbestleştirilmesi sonucunda, ithalatta da artış gözlenmiş ve 1980’de 7,9 milyar ABD doları olan ithalat 1989’da 15,8 milyar ABD dolarına çıkmıştır. Ayrıca, 1980 yılı itibarıyla %37 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, iki katı artışla 1989 sonunda %74 düzeyine çıkmıştır. 103 Çizelge 2.23. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1980-1989) YIL İHR (MİL.$) KİŞİ BAŞINA İHR ($) İTH (MİL.$) KİŞİ BAŞINA İTH($) 1980 2.910 65 7.909 178 1982 5.728 120 9.235 193 1984 7.134 145 10.757 219 1985 7.958 158 11.344 225 1986 7.457 145 11.105 216 1987 10.190 195 14.158 270 1988 11.662 219 14.335 269 1989 11.625 215 15.792 291 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) İHR/İTH(%) 37 62 66 70 67 72 81 74 1980’lerde GSYH’nin yaklaşık %3,5’ini oluşturan dış ticaret açığından başka görünmeyen işlemler de carî işlemler dengesini düzeltmede önemli bir rol oynamıştır. Turizm sektörü lehine uygulanan politikaların bir sonucu olarak düzenli olarak artan turizm gelirleri, yüksek dış borç faiz ödemelerine rağmen döviz gelirleri açısından önemli bir kaynak olmuştur. Haziran 1980 itibarıyla yürürlüğe konulan Turizm Teşvikleri Hakkında Çerçeve Kararnamenin ardından, 1982 yılında Turizm Teşvikleri Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu çerçevede kamu arazilerinin turizm yatırımlarına açılması, elektrik-su gibi hizmetlerin ücretlerinde indirim ve vergilerle ilgili bir takım teşvikler sağlanmıştır. 1985 yılından sonra turizm sektörüne verilen yatırım teşvik belgelerindeki artışa paralel olarak turizm sektörüne verilen belgelerin oranında da artış olmuştur. Ayrıca 1983-1993 döneminde Turizm Bankası tarafından Turizm Yatırım Belgesi’ne sahip işletmelere toplam yatırımlarının %80’lik kısmı için düşük faiz oranları ve ilk 4 yılı geri ödemesiz dönem olmak üzere 20 yıl vadeyle kredi sağlanmıştır (TCMB Yayını, 2002:23). 104 Çizelge 2.24. Turizm Sektörüne İlişkin Veriler (1970-1992) 1970-1979 1980-1989 Yatak Kapasitesi (dönem sonu, bin) 79,7 435 Turist sayısı (yıllık ortalama, milyon) 1,3 2,4 Turizm Gelirleri / GSMH (%) 0,4 2 Turizm Gelirleri / İhracat (%) 11,5 13,7 1980-1984 1985-1992 Toplam Yatırımı Teşvik Belgesi Sayısındaki Payı (%) 2,1 10,3 Yatırımı Teşvik Belgelerinin Toplam Bedeli (Milyar $) Turizm Bankası ve Türkiye Kalkınma Bankası Tarafından Verilen Krediler (Milyar $) 1,3 26,7 - 0,7 0,7 3,4 Toplam Sabit Yatırımlar İçindeki Payı (yıllık, %) Özel Kamu 0,6 1,4 Kaynak: Hazine Müsteşarlığı ve Kalkınma Bakanlığı Müsteşarlığı, TCMB ve TÜRSAB Verileri (TCMB 2002 yayınından alınmıştır.) Diğer taraftan, carî transferler içinde en önemli payı işçi dövizleri oluşturmaktadır. İşçi ihracı gelişmekte olan ülkeleri dışa açmakta etken olabilmektedir. Özellikle ülke dışında çalışanların gönderdikleri dövizler, ülkenin ithalat kapasitesini artırmaktadır (Kazgan; 1988:2010). Bunun da dış ticaret dengesi üzerinde etkileri bulunmaktadır. Türkiye örneğine baktığımızda, işçi dövizleri ithalatı artırmak yoluyla, dış ticaret dengesi ve dolayısıyla carî işlemler dengesi üzerinde olumsuz bir sonuç doğurmuştur. Carî transferler başlığı altında yer alan verilerin tutulduğu 1984 yılından 1989 yılına kadar geçen dönemde işçi dövizleri 1,8 milyar ABD dolarından 3 milyar ABD dolarına yükselmiştir (Çizelge 2.25.). Çizelge 2.25. Türkiye’nin İşçi Gelirleri (1984-1989) (Milyon ABD Dolar) CARİ İŞLEMLER HESABI CARİ TRANSFERLER Genel Hükümet Diğer Sektörler İşçi Gelirleri Kaynak: TCMB 1984 -1.439 1.988 181 1.807 1.807 1985 -1.013 1.916 202 1.714 1.714 1986 -1.465 1.840 206 1.634 1.634 1987 -806 2.323 302 2.021 2.021 1988 1.596 2.089 313 1.776 1.776 1989 938 3.427 387 3.040 3.040 105 Carî işlemler açığının GSYH’ye oranı, 1970’lerle karşılaştırıldığında hafif bir düşüşün ardından yükselişe geçmiş ve 1980’lerin sonuna gelindiğinde carî işlemler açığı, carî işlemler fazlasına dönüşmüştür. Ancak 1988 ve 1989 yılları hariç olmak üzere, 1980’ler boyunca carî işlemler açığı süreklilik arz etmiştir (Çizelge 2.26.). Ayrıca üzerinde durulması gereken diğer bir husus da, bundan sonraki yıllarda da çokça görüleceği üzere, büyüme oranları ile carî işlemler açığının birbirinin aksi yönlü olmasıdır. Carî işlemler açığının yüksek olduğu yıllarda büyüme oranları da yüksek seyretmiştir, büyüme oranının düşük olduğu yıllarda ise carî işlemler açığı fazlaya dönüşmüştür (Şekil 2.33). 12,0 10,0 8,0 6,0 4,0 2,0 1,3 0,0 -2,0 -4,0 -6,0 1980 -3,8 -5,1 1983 -2,4 -3,7 1984 -1,8 1985-1,1 1986-1,5 -3,7 -3,3 -3,0 DIŞ TİCARET DENGESİ/GSYH (%) -0,7 1987 -2,8 CARÎ İŞLEMLER DENGESİ/GSYH (%) 1988-1,5 1989 -2,9 BÜYÜME ORANI(%) Şekil 2.33. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) 0,7 106 Çizelge 2.26. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar) (1980-1989) 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 -3.408 -1.936 -952 -1.923 -1.439 -1.013 -1.465 -806 1.596 938 İhracat f.o.b. 2.910 4.703 5.890 5.905 7.134 7.959 7.457 10.190 11.662 11.625 İthalat f.o.b. -7.513 -8.567 -8.518 -8.895 -10.044 -10.935 -10.475 -13.396 -13.475 -15.815 Mal Dengesi -4.603 -3.864 -2.628 -2.990 -2.910 -2.976 -3.018 -3.206 -1.813 -4.190 Hizmet Gelirleri 762 1.316 1.928 1.960 2.475 3.160 3.123 3.945 5.919 6.569 Hizmet Giderleri -569 -468 -1.031 -1.166 -1.489 -1.560 -1.533 -1.783 -2.086 -2.541 -4.410 -3.016 -1.731 -2.196 -1.924 -1.376 -1.428 -1.044 2.020 -162 Yatırım Gelirleri 0 0 110 81 146 298 341 382 374 684 Yatırım Giderleri -1.169 -1.478 -1.608 -1.568 -1.649 -1.851 -2.218 -2.467 -2.887 -3.011 Mal, Hizmet ve Yatırım Geliri Dengesi -5.579 -4.494 -3.229 -3.683 -3.427 -2.929 -3.305 -3.129 -493 -2.489 2.171 2.558 2.277 1.760 1.988 1.916 1.840 2.323 2.089 3.427 23 672 899 280 883 73 1.065 2.124 1.891 -958 780 1.434 649 -75 409 469 -837 -118 -506 515 971 -1.302 -388 -747 -631 -897 -785 541 579 1.153 2.712 E. REZERV VARLIKLAR 1.302 388 747 631 897 785 -541 -579 -1.153 -2.712 Resmi Rezervler -494 -195 -288 -68 -63 360 -163 -136 -721 -2.472 423 268 133 77 -42 -251 -378 -443 -432 -240 A. CARİ İŞLEMLER DENGESİ Mal ve Hizmet Dengesi Cari Transferler B. SERMAYE HESABI C. FİNANS HESABI D. NET HATA VE NOKSAN GENEL DENGE Uluslararası Para Fonu Kredileri Kaynak: TCMB 107 2.2.6.1.2. 1990-2011 Dönemi 1989 yılı itibarıyla kapital hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte, 1990’lı yılların başlarından itibaren ihracat ve ithalat hacimlerinde önemli artışlar meydana gelmiştir. Türkiye için öngörülen üretim artışlarının gerçekleştirilebilmesi için ara ve kapital malları ithal edilmek zorunda kalınması 1990’lı yıllarla birlikte dış ticaret ve carî işlemler açıklarının süreklilik ve büyümeyle paralellik arz eden bir hale dönüşmesine neden olmuştur. 1990 sonrası dönemde carî işlemler açığının finansmanı ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde, Türkiye ekonomisinin, artan oranda kısa vadeli kapital girişlerine bağlı ve dış şoklara açık hale dönüştüğü görülmektedir. 1989’da kapital hareketlerinin serbestleştirilmesinden sonra, 1991 yılındaki Körfez Savaşı dönemi, 1994 Finansal Krizi ve 1998 Rusya Krizi dönemleri hariç, Türkiye 1990’lar boyunca carî işlemler hesabını finanse etmek için ihtiyacı olandan daha fazla yabancı kapital girişi sağlamıştır. Kapital hareketlerinin serbestleştirilmesinin amacı olarak uluslararası kapital piyasalarıyla bütünleşmesi gösterilmişse de uygulamada, artan kamu harcamaları üzerindeki finansal kısıtların azaltılması bu kararın altında yatan belirleyici bir unsur olmuştur. Serbestleşme sonrasında ödemeler dengesini finanse etme işlevi gören kapital akımlarının yapısında önemli değişiklikler olmuş, orta ve uzun vadeli kredilerin yerini kısa vadeli krediler almıştır (TCMB Yayını, 2002:25). Özatay (2006) yaptığı çalışmada, düşük reel faiz haddinin yüksek carî açığa karşı geldiğini, ifade etmektedir. Özatay’a göre, Türkiye gibi ülkelerin karşı karşıya kaldığı yüksek carî işlemler açığının ardında yatan temel nedenin yüksek reel faiz olmayabileceğidir. Buna göre, oluşan yüksek carî işlemler açığı, yüksek reel faiz nedeniyle yurda giren kısa vadeli kapital akımı sonucu yerli para biriminin değerlenmesinden kaynaklanmamaktadır. Özatay’a (2006) göre carî işlemler açığına ilişkin iki temel yapısal sorun bulunmaktadır. Bunlardan ilki üretim yapısına ilişkindir. Türkiye ekonomisinin hızla büyüdüğü dönemlerde ithalat ve carî işlemler açığı da hızla artmaktadır. İkincisi ise dışsal şokların yaşanmadığı dönemlerde olduğu gibi, yerleşiklerin döviz cinsi mali varlıklara olan taleplerini azaltmaları ile Türkiye’nin daha uzun vadeli yabancı 108 kapital çekebilecek olması nedenleriyle döviz arzı ile talebi arasındaki farkın artmasıdır. Özatay (2006), carî işlemler açığının azaltılmasını, mikro düzeyde gerçekleştirilecek reformlarla Türkiye’nin rekabet gücünün geliştirilmesi ve verimlilik artışlarının sürekli kılınmasında görmektedir. Çizelge 2.27. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (1990-2000) (Milyon ABD Dolar) CARİ İŞLEMLER HESABI CARİ TRANSFERLER Genel Hükümet Diğer Sektörler İşçi Gelirleri Turizm Gelirleri Kaynak: TCMB 1990 1991 1992 -2.625 250 -974 4.365 1.119 3.246 3.246 2.705 5.039 2.220 2.819 2.819 2.062 3.920 912 3.008 3.008 2.863 1993 1994 1995 1996 1997 1998 -6.433 2.631 -2.339 -2.437 -2.638 2.000 3.652 733 2.919 2.919 3.025 4.398 1.071 3.327 3.327 4.046 4.097 555 3.542 3.542 4.385 4.511 314 4.197 4.197 5.286 5.505 149 5.356 5.356 5.423 3.010 383 2.627 2.627 3.455 1999 2000 -925 -9.920 4.881 352 4.529 4.529 3.732 4.764 204 4.560 4.560 5.923 Carî işlemler açığının finansmanı açısından önemli bir yeri olan turizm gelirleri, 1990-2000 yılları arasında 2,7 milyar ABD dolarından 5,9 milyar ABD dolarına yükselmiştir. 1990 yılı öncesinde verilen turizme ilişkin yatırım teşviklerinin etkisi görülmekle birlikte istenen düzeyde olmadığı da gözlerden kaçmamaktadır. Yine aynı dönemde işçi dövizleri artmaya devam etmiş olmakla birlikte istikrarsız bir seyir izlemiştir. Özellikle Finansal Kriz ve İstikrar Programının uygulamaya konulduğu dönem (1994-1999) arasında görülen artış eğilimi sürdürülebilir olmamıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi işçi dövizleri dönem itibarıyla ithalatı artırıcı etkisini de sürdürmüş ve carî işlemler açığı üzerinde olumsuz bir etki doğurmuştur (Çizelge 2.27.). 2001-2011 yılları arasında kalan dönemde aynı verileri tekrar incelediğimizde, daha önce verilen turizme ilişkin yatırım teşviklerinin sonucunun daha net bir şekilde ortaya çıktığı görülmektedir. 2003 yılından itibaren turizm gelirlerinde hızlı bir artış görülmeye başlamış, 2001 itibarıyla 6,3 milyar ABD doları olan turizm gelirleri dönem sonunda 20,2 milyar ABD doları seviyesine çıkmıştır. Her ne kadar carî işlemler açığının finansmanı açısından olumlu bir seyir gözlemlense de artan turizm gelirlerinin hayli üzerinde bir açıkla karşı karşıya kalınmıştır. Aynı dönemdeki işçi dövizleri ise daha önceki dönemlerden farklı bir şekilde azalmış ve 2011 sonunda sadece 1 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu durum 109 işçi dövizlerinin ithalatı artırma kapasitesine yönelik etkisini zaman içinde kaybettiğini ve daha önce berlirtildiği gibi, yapısal sorunların devreye girdiğini göstermektedir (Çizelge 2.28.). Çizelge 2.28. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (2001-2011) (Milyon ABD Dolar) CARİ İŞLEMLER HESABI CARİ TRANSFERLER Genel Hükümet Diğer Sektörler İşçi Gelirleri Turizm Gelirleri Kaynak: TCMB 2001 2002 2003 3.760 -626 -7.554 2.987 201 2.786 2.786 6.352 2.433 1.020 497 291 1.936 729 1.936 729 6.599 11.051 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 -14.198 -21.449 -31.836 -37.781 -40.438 -12.168 -45.447 -75.092 1.117 313 804 804 13.597 1.454 603 851 851 16.087 1.893 621 1.272 1.111 14.468 2.225 809 1.416 1.209 15.781 2.132 728 1.404 1.431 19.541 2.409 1.190 1.219 1.014 18.405 1.523 563 960 948 17.391 1.758 794 964 1.045 20.171 15,0 10,0 5,0 0,0 -5,0 -10,0 -15,0 DIŞ TİCARET DENGESİ/GSYH (%) BÜYÜME ORANI (%) CARÎ İŞLEMLER DENGESİ/GSYH (%) Şekil 2.34. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi (19902011) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TCMB ve Ekonomi Bakanlığı 110 1990 sonrası dönemin Türkiye ekonomisi açısından önemli özelliklerinden biri carî işlemler açığı ile büyüme arasındaki ters yönlü ilişkidir. 2009 yılı hariç olmak üzere, büyümenin negatif olduğu yıllarda carî işlemler fazla vermiştir. 1990-2011 döneme ait 22 yılın 18’inde Türkiye’nin carî işlemler hesabı açık vermiştir (Şekil 2.34). Gerek uluslararası gerekse de ulusal düzeyde Krizlerin yaşandığı 1991, 1994, 1998 ve 2001 yıllarında carî işlemler fazlası veren Türkiye ekonomisi, 22 yıllık dönemde ortalama olarak %-2,5’luk bir carî işlemler açığı/GSYH oranı deneyimi yaşamıştır. Ancak üzerinde durulması gereken asıl husus, daha önceki dönemin aksine, 2003 yılından başlamak üzere bu oranın giderek arttığı ve çoğunlukla %5’ler düzeyinde hayli yüksek ve tehlikeli bir carî işlemler açığı/GSYH oranının gerçekleştiğidir. Nitekim Akçay ve Üçer (2008)’e göre, carî işlemler açığının sürekliliği ve yüksekliği, herhangi bir ekonomik kriz için tek belirleyici olmamakla birlikte sürdürülebilir bir durum değildir. Çizelge 2.29. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (1990-1999) (milyon dolar) ÖDEMELER DENGESİ ANALİTİK SUNUM (Milyon ABD Dolar) ACARİ İŞLEMLER HESABI 1. İhracat f.o.b. 2. İthalat f.o.b. Mal Dengesi 3. Hizmetler Dengesi: Gelir 4. Hizmetler Dengesi: Gider Mal ve Hizmet Dengesi 5. Gelir Dengesi: Gelir 6. Gelir Dengesi: Gider Mal, Hizmet ve Gelir Dengesi 7. Cari Transferler B. SERMAYE HESABI C. FİNANS HESABI 8. Yurtdışında Doğrudan Yatırım 9. Yurtiçinde Doğrudan Yatırım 10. Portföy Hesabı-Varlıklar 11. Portföy Hesabı-Yükümlülükler 12. Diğer Yatırımlar-Varlıklar 13. Diğer Yatırımlar-Yükümlülükler Cari,Sermaye ve Finansal Hesaplar D. NET HATA VE NOKSAN GENEL DENGE E. REZERV VARLIKLAR (*) 14. Resmi Rezervler 15. Uluslararası Para Fonu Kredileri 16. Ödemeler Dengesi Finansmanı Kaynak: TCMB 1990 -2.625 12.959 -22.407 -9.448 8.083 -3.117 -4.482 917 -3.425 -6.990 4.365 4.037 16 684 -134 681 -409 3.199 1.412 -468 944 -944 -896 -48 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 250 -974 -6.433 2.631 -2.339 -2.437 -2.638 2.000 -925 13.593 14.715 15.345 18.106 21.636 32.067 32.110 30.741 29.031 -20.883 -22.791 -29.426 -22.273 -34.788 -42.331 -47.158 -44.779 -38.802 -7.290 -8.076 -14.081 -4.167 -13.152 -10.264 -15.048 -14.038 -9.771 8.446 9.564 10.919 11.076 14.939 13.057 19.248 23.183 16.370 -3.282 -3.757 -4.179 -4.024 -5.319 -6.400 -8.336 -9.665 -8.868 -2.126 -2.269 -7.341 2.885 -3.532 -3.607 -4.136 -520 -2.269 935 1.012 1.135 890 1.488 1.577 1.900 2.481 2.350 -3.598 -3.637 -3.879 -4.154 -4.693 -4.504 -4.913 -5.466 -5.887 -4.789 -4.894 -10.085 -379 -6.737 -6.534 -7.149 -3.505 -5.806 5.039 3.920 3.652 3.010 4.398 4.097 4.511 5.505 4.881 -2.397 -27 810 -91 714 -2.563 -1.240 -2.147 948 -1.199 1.199 1.199 0 3.648 -65 844 -754 3.165 -2.438 2.896 2.674 -1.190 1.484 -1.484 -1.484 0 8.903 -14 636 -563 4.480 -3.291 7.655 2.470 -2.162 308 -308 -308 0 -4.257 -49 608 35 1.123 2.423 -8.397 -1.626 1.832 206 -206 -546 340 4.565 -113 885 -466 703 -383 3.939 2.226 2.432 4.658 -4.658 -5.005 347 5.483 -110 722 -1.380 1.950 331 3.970 3.046 1.499 4.545 -4.545 -4.545 0 6.969 -251 805 -710 2.344 -1.750 6.531 4.331 -987 3.344 -3.344 -3.316 -28 -840 -367 940 -1.622 -5.089 -1.464 6.762 1.160 -713 447 -447 -216 -231 4.829 -645 783 -759 4.188 -2.304 3.566 3.904 1.302 5.206 -5.206 -5.726 520 111 A1. 2. (Milyon ABD Dolar) CARİ İŞLEMLER HESABI İhracat f.o.b. İthalat f.o.b. Mal Dengesi 3. 4. Hizmetler Dengesi: Gelir Hizmetler Dengesi: Gider Mal ve Hizmet Dengesi 5. Gelir Dengesi: Gelir 6. Gelir Dengesi: Gider Mal, Hizmet ve Gelir Dengesi 7. Cari Transferler B. SERMAYE HESABI C. FİNANS HESABI 8. Yurtdışında Doğrudan Yatırım 9. Yurtiçinde Doğrudan Yatırım 10. Portföy Hesabı-Varlıklar 11. Portföy Hesabı-Yükümlülükler 11.1. Hisse Senetleri 11.2. Borç Senetleri 12. Diğer Yatırımlar-Varlıklar 13. Diğer Yatırımlar-Yükümlülükler Cari,Sermaye ve Finansal Hesaplar D. NET HATA VE NOKSAN GENEL DENGE E. REZERV VARLIKLAR (*) 14. Resmi Rezervler 15. Uluslararası Para Fonu Kredileri Kaynak: TCMB 2000 -9.920 30.825 -52.882 -22.057 19.463 -8.088 -10.682 2.836 -6.838 -14.684 4.764 2001 3.760 34.729 -38.092 -3.363 15.203 -6.067 5.773 2.753 -7.753 773 2.987 9.584 -870 982 -593 1.615 489 1.126 -1.939 10.389 -336 -2.661 -2.997 2.997 -354 3.351 -14.557 -497 3.352 -788 -3.727 -79 -3.648 -601 -12.296 -10.797 -2.127 -12.924 12.924 2.694 10.230 2002 2003 -626 -7.554 40.719 52.394 -47.109 -65.883 -6.390 -13.489 14.031 18.047 -6.146 -7.575 1.495 -3.017 2.486 2.246 -7.040 -7.803 -3.059 -8.574 2.433 1.020 1.172 -143 1.082 -2.096 1.503 -16 1.519 -777 1.603 546 -758 -212 212 -6.153 6.365 7.162 -480 1.702 -1.386 3.851 905 2.946 -986 4.461 -392 4.489 4.097 -4.097 -4.047 -50 112 Çizelge 2.30. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (2000-2011) (milyon dolar) 2004 -14.198 68.535 -91.271 -22.736 23.364 -10.334 -9.706 2.651 -8.260 -15.315 1.117 2005 -21.449 78.365 -111.445 -33.080 27.958 -11.942 -17.064 3.644 -9.483 -22.903 1.454 2006 -31.836 93.613 -134.671 -41.058 26.195 -12.210 -27.073 4.418 -11.074 -33.729 1.893 17.702 -780 2.785 -1.388 9.411 1.427 7.984 -6.983 14.657 3.504 838 4.342 -4.342 -824 -3.518 42.685 -1.064 10.031 -1.233 14.670 5.669 9.001 -553 20.834 21.236 1.964 23.200 -23.200 -17.847 -5.353 42.689 -924 20.185 -3.987 11.402 1.939 9.463 -13.479 29.492 10.853 -228 10.625 -10.625 -6.114 -4.511 2007 -37.781 115.361 -162.213 -46.852 29.928 -15.974 -32.898 6.423 -13.531 -40.006 2.225 -8 49.287 -2.106 22.047 -1.947 2.780 5.138 -2.358 -4.969 33.482 11.498 517 12.015 -12.015 -8.032 -3.983 2008 2009 -40.438 -12.168 140.800 109.647 -193.821 -134.497 -53.021 -24.850 36.978 35.653 -18.161 -17.072 -34.204 -6.269 6.889 5.164 -15.255 -13.472 -42.570 -14.577 2.132 2.409 -61 -43 34.730 10.123 -2.549 -1.553 19.760 8.663 -1.244 -2.711 -3.770 2.938 716 2.827 -4.486 111 -12.058 10.987 34.591 -8.201 -5.769 -2.088 3.011 2.879 -2.758 791 2.758 -791 1.057 -111 1.701 -680 2010 -45.447 120.902 -177.315 -56.413 36.279 -19.621 -39.755 4.477 -11.692 -46.970 1.523 -51 59.061 -1.464 9.036 -3.524 19.617 3.468 16.149 7.012 28.384 13.563 1.405 14.968 -14.968 -12.809 -2.159 2011 -75.092 143.396 -232.535 -89.139 40.668 -20.538 -69.009 3.952 -11.793 -76.850 1.758 -25 66.698 -2.349 16.047 2.688 19.298 -986 20.284 11.136 19.878 -8.419 9.433 1.014 -1.014 1.813 -2.827 113 2.2.6.1.3. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi 2.2.6.1.3.1. 1980-1989 Dönemi 1980 sonrası dönem Türkiye ekonomisi açısından dışa açıklık kavramının çokça kullanıldığı bir dönemdir. Nitekim İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin uygulamaya geçirilmesiyle birlikte dışa açıklık kavramının üzerinde daha fazla durulur olmuştur. Boratav’a (2007) göre; 1980 sonrası dış ticaret politikaları dışa açılma doğrultusunda oluşturulmuştur, dışa açılma da güçlü ihracat teşvikleri, düşen emek maliyetleri ve döviz kuru politikaları aracılığıyla sanayi ürünlerinin dünya piyasalarına sunulması olarak anlaşılmıştır. Diğer taraftan, Kepenek ve Yentürk (2007) ise dışa açılma sürecinde getirilen tüm önlemlerin parasal ve kısa vadeli önlemler olduğunu vurgulayarak, ihracat ürünlerine rekabet gücü kazandırmak için yapılması gereken çalışmaların maliyet ve nitelik temelli olması gerektiğini belirtmişlerdir. Dışa açılma sürecinin önemli politika araçlarından birisi de ithalatın kademeli bir şekilde serbestleştirilmesidir (Togan; 1995: 17). Diğer bir deyişle, 1980 sonrası uygulanan iktisat politikalarının bir parçası olarak yerli üretim dış rekabete açık hale getirilmiştir. Böylece, etkin kaynak kullanımı ve maliyet yapısına sahip işletmeler varlığını sürdürecek, diğerleri ise üretimden vazgeçecektir (Kepenek ve Yentürk; 2007: 206) 114 40,00 35,28 35,00 30,00 26,88 25,00 33,34 33,98 29,41 29,03 21,14 20,00 15,00 36,21 34,83 17,09 10,00 5,00 0,00 1980 1981 1982 İhracat/GSYİH (%) 1983 1984 1985 İthalat/GSYİH (%) 1986 1987 1988 1989 Dış Ticaret Hacmi/GSYİH (%) Şekil 2.35. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1980-1989) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Dünya Bankası Kalkınma Göstergeleri veritabanı (WDI) 1980 yılında %17,09 olan dış ticaret hacminin GSYH içindeki payı, uygulanan politikalar sonucunda 1989 yılı sonunda yaklaşık iki kat artarak %33,98 seviyesine ulaşmıştır. Bu dönemde, ithalatın kademeli serbestleştirilmesiyle birlikte ithalatın GSYH içindeki payı her zaman ihracatın payından yüksek olmuştur. Nitekim bu gelişme Türkiye ekonomisinin geçmiş yıllarla karşılaştırılamayacak ölçüde dışa açık bir hale geldiğini göstermektedir (Şekil 2.35.). Özellikle 1989 yılında uygulamaya konulan 32 sayılı Karar ile Türkiye ekonomisi dış ticaret ve finans hareketlerinde tamamen dışa açık bir hale dönüşmüştür (Taymaz vd. : 2011: 36) Çizelge 2.31. Dış Ticaret Fiyat Endeksleri (1982-1989) İHRACAT FİYAT ENDEKSİ İTHALAT FİYAT ENDEKSİ TOPLAM TOPLAM (89=100) (89=100) 1982 109,2 118,4 1983 104,4 110,5 1984 97,3 105,9 1985 92,8 107,5 1986 90,1 90,1 1987 103,2 97,2 1988 99,6 96,6 1989 100,0 100,0 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) 115 Diğer taraftan, 1980-1989 dönemindeki dış ticaret fiyat endeksleri incelendiğinde, ihracat ve ithalat açısından farklı süreçlerin gerçekleştiği görülmektedir. 1982 ve 1983 yıllarında ihracat fiyat endeksleri, Türkiye’nin ihracatı lehine bir gelişme gösterirken, 1987 yılı hariç olmak üzere, 1984’ten 1989’a kadar maalesef ihracat aleyhine bir durum sergilemiştir. İthalat fiyat endeksleri ise 1986 yılına kadar artmış, bu yıldan sonra ise azalan bir eğilim göstermiştir (Çizelge 2.31.). 120,0 100,0 92,2 94,5 1982 1983 100,0 91,9 106,2 103,2 100,0 1987 1988 1989 86,3 80,0 60,0 40,0 20,0 0,0 1984 1985 1986 Şekil 2.36. Net Dış Ticaret Hadleri (1982-1989) Kaynak: Kalkınma hesaplamalarımız. Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve kendi 1982-1989 dönemini net dış ticaret hadleri açısından değerlendirdiğimizde ise 1986 yılına kadar net dış ticaret hadlerinin ihracat aleyhine bir durum sergilediği, ancak 1986 sonrasında ihracat fiyat endekslerindeki olumlu gelişmenin bir sonucu olarak net dış ticaret hadlerinin de Türkiye ekonomisi lehine dönüştüğü görülmektedir (Şekil 2.36.). 116 Çizelge 2.32. Dış Ticaret Miktar Endeksleri (1982-1989) İHRACAT MİKTAR ENDEKSLERİ İTHALAT MİKTAR ENDEKSLERİ TOPLAM TOPLAM (89=100) (89=100) 1982 40,1 47,9 1983 41,8 56,7 1984 52,8 69 1985 68,5 77,7 1986 74,7 87,2 1987 92,6 98,9 1988 106,2 100,3 1989 100,0 100,0 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Hepaktan (2007). 1982-1989 dönemi itibarıyla dış ticaret miktar endeksleri değerlendirildiğinde ise, daha az mal ihraç ve ithal edildiği görülmektedir. Bu dönemde ihraç ve ithal fiyat endeksleri mal endekslerinden daha baskın olagelmiştir. Diğer bir deyişle, Türkiye daha pahalı mal ihraç eden ancak aynı zamanda daha pahalı ithalat yapan bir ülke haline dönüşmüştür (Çizelge 2.32.). 160,0 140,0 120,0 135,6 119,5 130,7 113,4 116,7 106,8 100,0 94,4 100,0 1988 1989 80,0 60,0 40,0 20,0 0,0 1982 1983 1984 1985 1986 1987 Şekil 2.37. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1982-1989) Kaynak: Kalkınma hesaplamalarımız. Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve kendi 1982-1989 döneminde gayri safi değişim ticaret hadleri, ithalat lehine bir gelişme göstermiş olmakla birlikte, 1988 yılı dışında ithalat mal hacmi ihracat mal hacminin üzerinde gerçekleşmiş, diğer bir ifadeyle daha fazla ithalata karşılık daha az ihracat yapılması durumuyla karşılaşılmıştır. Nitekim daha önceki bölümde de ele alındığı gibi, ihracatın ithalatı karşılama oranı da azalmıştır (Şekil 2.37.). 117 120,0 109,6 100,0 74,7 80,0 59,1 60,0 40,0 100,0 98,3 37,0 39,5 1982 1983 48,5 20,0 0,0 1984 1985 1986 1987 1988 1989 Şekil 2.38. Gelir Ticaret Hadleri (1982-1989) Kaynak: Kalkınma hesaplamalarımız. Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve kendi 1982-1989 döneminde, İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin bir sonucu olarak, gelir ticaret hadleri istikrarlı bir şekilde artış göstermiştir. Bu dönem itibarıyla gelir ticaret hadlerinin Türkiye ekonomisi açısından olumlu yönde gelişme gösterdiği ve Türkiye’nin ihracat gelirlerinin de aynı şekilde arttığı ve elde ettiği ihracat geliriyle orantılı bir şekilde daha fazla ithalat yapıldığı anlaşılmaktadır (Şekil 2.38.). 1,20 1,00 0,80 0,60 0,40 0,20 0,00 1982 1983 1984 1985 Px/Pm 1986 1987 1988 1989 Qx/Qm Şekil 2.39. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1982-1989) Kaynak: Kalkınma hesaplamalarımız. Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve kendi 118 1982-1989 yılları arasındaki dönemdeki fiyat ve miktar endekslerinin karşılaştırılması sonucunda, 1985 yılı dışında, fiyat endekslerinin Türkiye ekonomisi lehine bir gelişme gösterdiği ve ihraç fiyatlarının ithal fiyatlarından daha yüksek olduğu görülmektedir. Ancak 1986 yılından itibaren miktar endeksinde de artış gözlemlenmiş ve düşen ihraç fiyatlarıyla birlikte artan bir ihraç malı miktarıyla karşı karşıya kalınmıştır (Şekil 2.39). 2.2.6.1.3.2. 1990-2011 Dönemi 1990 sonrası dönemde Türkiye ekonomisi açısından yapısal birçok konu da sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Bunlardan bir tanesi finansal serbestliği öngören 32 Sayılı Kararın yürürlüğe girmesiyle gündeme gelen dışa açıklık konusudur. 60,00 56,38 54,97 50,00 41,75 40,00 30,94 30,00 50,76 49,37 49,81 47,03 47,21 47,74 38,73 31,74 20,00 10,00 0,00 İhracat/GSYİH (%) İthalat/GSYİH (%) Dış Ticaret Hacmi/GSYİH (%) Şekil 2.40. Dışa Açıklık Verileri (1990-2011) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Dünya Bankası Kalkınma Göstergeleri Veri Tabanı (WDI) 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dışa açıklık oranının yıllar içinde giderek arttığı, özellikle 1997, 2002 ve 2011 yıllarında diğer yıllara nazaran daha yüksek oranda bir gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. 1996 yılında tamamlanmış bulunan Gümrük Birliği’nin de etkisiyle dışa açıklık oranı 1997’de yaklaşık %55 gibi, geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak derecede yüksek bir orana ulaşmıştır. Gümrük Birliği’nin 119 tamamlandığı 1996 yılı dışa açıklık oranında kırılmanın yaşandığı yıldır. 19901995 yılları arasında %31 ila %42 arasında gerçekleşen Türkiye’nin dışa açıklık oranı, ilk kez 1996 yılı sonunda %50 düzeyine dayanmıştır (Şekil 2.40). İzleyen yıllarda yaşanan Asya ve Rusya Krizleri’nin de etkisiyle, 1999 yılı sonunda Türkiye’nin dışa açıklık oranı %38,73’e kadar gerilemiş, diğer bir deyişle 19961999 döneminde %29,5 oranında azalmıştır. Peş peşe yaşanan Krizlerin etkisinin yavaş yavaş ortadan kalkmasına paralel bir şekilde 2001 yılına gelindiğinde, Türkiye’nin dışa açıklık oranının yine %50’ler seviyesinin üzerine çıktığı görülmektedir. Türkiye’de yaşanan 2001 Kasım ve 2002 Şubat Ekonomik Krizleri’nin ardından dış ticaret hacminin, özellikle de ithalat hacminin azalmasıyla birlikte dış açıklık oranı da %50 düzeyinin altına inmiştir. 2011 yılına kadar geçen sürede Türkiye’nin dışa açıklık oranı %47 ila %49,8 aralığında oluşmuş, ancak %50 düzeyini aşamamıştır. 2008 Küresel Krizi’nin etkilerinin azalmasının ardından 2011 sonunda Türkiye’nin dışa açıklık oranı, tarihsel bir rekor kırarak, %56,38 gibi son derece yüksek bir rakama ulaşmıştır. 1990-2011 döneminde Türkiye’nin yüksek dışa açıklık oranlarının yaşandığı yıllara baktığımızda, ithalatın hayli yüksek olduğu ve GSYH içinde ciddi bir paya sahip olduğunu görmekteyiz. Yine bu yıllarda büyümenin de yüksek bir oranda seyrettiği de gözden kaçmaması gerken bir husustur. Diğer bir deyişle, Türkiye örneğinde yüksek ithalat, yüksek büyüme ve yüksek dışa açıklık oranları paralel ve aynı yönlü seyreden büyüklüklerdir. Dışa açıklığın bir gereği olarak özellikle ithalatta görülen dramatik artışların, dışa açıklık oranın artmasında daha etkili olduğu anlaşılmaktadır. 1990-2011 yılları arasındaki dönemde gerçekleşen ihracat ve ithalat fiyat endeksleri incelendiğinde, genel itibarıyla birbirine benzer bir seyir izlediği, endekslerdeki artış ve azalışların paralellik arz ettiği görülmektedir. Asya ve Rusya Krizleri’nin küresel düzeydeki, 2001 Krizi’nin de yerel düzeydeki etkisiyle, 19982003 arası dönemde ihracat fiyat endeksleri düşmüş ve ihracat birim değeri azalmıştır. Bu dönemde ihraç fiyatlarındaki azalış %6,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. Asya Krizi’nin kendisini gösterdiği 1997 yılından başlamak üzere ithalat fiyat endekslerindeki düşüş nedeniyle ithalat daha da ucuz hale gelmiştir. 1997 yılında 120 ithalat fiyatları %9,5 oranında azalmıştır. Krizlerin etkisini kaybetmesinin ardından 2004 yılından başlamak üzere gerek ihracat gerekse ithalat fiyat endeksleri tekrar artmış ve bu dönemlerde ihracat ve ithalat daha pahalı hale gelmiştir. (Çizelge 2.33.). Çizelge 2.33. Dış Ticaret Endeksleri (1990-2011) İHRACAT İTHALAT İHRACAT İTHALAT NET DIŞ GAYRİ SAFİ GELİR FİYAT FİYAT MİKTAR MİKTAR TİCARET DIŞ TİCARET TİCARET ENDEKSİ ENDEKSİ ENDEKSİ ENDEKSİ HADDİ HADDİ HADDİ (89=100) (89=100) (89=100) (89=100) (89=100) (89=100) (89=100) 1990 110,2 105,3 105,6 114,9 104,7 108,8 110,5 1991 109,2 102,0 112,7 110,4 107,0 98,0 120,6 1992 110,7 100,1 116,1 112,2 110,6 96,6 128,4 1993 107,6 93,9 123,5 153,8 114,6 124,5 141,6 1994 103,7 94,7 141,8 120,8 109,5 85,2 155,2 1995 116,8 110,6 147,2 155,0 105,5 105,3 155,4 1996 111,6 103,9 150,4 186,0 107,4 123,7 161,5 1997 106,3 94,9 167,6 234,9 112,0 140,2 187,7 1998 102,0 91,0 205,9 243,8 112,1 118,4 230,8 1999 95,1 86,0 212,4 240,9 110,6 113,4 234,9 2000 91,0 89,9 236,4 319,6 101,3 135,2 239,4 2001 88,7 89,6 288,8 240,3 98,9 83,2 285,8 2002 87,1 88,6 334,5 290,3 98,4 86,8 329,0 2003 95,8 95,6 407,8 386,8 100,3 94,8 408,9 2004 111,4 110,0 469,4 487,5 101,3 103,9 475,2 2005 117,7 117,8 514,7 526,4 99,9 102,3 514,4 2006 122,3 128,2 576,2 571,3 95,4 99,1 550,0 2007 138,4 140,7 640,3 644,4 98,4 100,6 629,9 2008 160,5 169,7 679,8 634,7 94,6 93,4 643,2 2009 133,8 135,6 631,3 553,9 98,7 87,7 623,2 2010 140,4 147,8 671,3 669,2 95,0 99,7 637,6 2011 156,4 169,8 713,8 755,4 92,1 105,8 657,6 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi hesaplamalarımız. 1990-2011 dönemi itibarıyla dış ticaret miktar endeksleri incelendiğinde ise, ihraç ve ithal edilen mal miktarlarının giderek arttığı görülmektedir. Özellikle ihraç fiyat endeksi 1998-2003 arasında düşüş göstermiş olmasına rağmen aynı dönemde ihraç edilen mal miktarının arttığı, diğer bir ifadeyle daha ucuza daha fazla mal ihraç edildiği görülmektedir. Belirli bir düzeydeki ihracat gelirinin sağlanması daha fazla mal ihracatının gerçekleştirilmesiyle mümkün olabilmiştir. Benzer eğilim ithalatta da kendini göstermiştir, ucuzlayan ithalat aynı dönemde daha fazla mal ithalatını birlikte getirmiştir. Ancak Türkiye ekonomisinin zor günler geçirdiği 1994, 121 1999 ve 2001 yıllarında ithalat miktar endeksinde de düşüşler görülmüştür (Çizelge 2.33.). 2004 yılından itibaren ise gerek ihraç gerekse de ithal fiyat endeksleri istikrarlı ve paralel bir artış göstermiştir. İhracat açısından değerlendirdiğimizde, 2004-2011 döneminde gerek ihraç fiyatları gerekse ihraç edilen mal miktarı artmıştır. Ancak bu dönemde dikkat çeken diğer husus ihraç ve ithal miktar endekslerinde görülen ciddi artışlardır. 2004-2011 yılları arasında Türkiye her geçen yıl daha fazla miktarda mal ihraç ve ithal eden bir ülke haline dönüşmüştür. Nitekim bu döneme ait dışa açıklık oranları da buna işaret etmektedir (Çizelge 2.33.). 140,0 120,0 100,0 80,0 60,0 40,0 20,0 0,0 Şekil 2.41. Net Dış Ticaret Hadleri (1990-2011) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi hesaplamalarımız. Türkiye’nin net değişim ticaret hadleri, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle bütünleştiği 1989 sonrasından 2001 yılına kadar 100’ün üzerinde değerler almıştır. Ancak 2001 yılından başlamak üzere net dış ticaret hadleri 100’ün altına inmiş ve 2011 yılında bu değer 92,1’e kadar gerilemiştir. Diğer bir ifadeyle, 2001 yılından sonra fiyatlar bazında net değişim ticaret hadleri Türkiye’nin aleyhine seyretmiş ve ülke dış ticaretten dezavantajlı çıkmıştır (Şekil 2.41). 122 160,0 140,0 120,0 100,0 80,0 60,0 40,0 20,0 0,0 Şekil 2.42. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1990-2011) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi hesaplamalarımız. Şekil 2.42’de görüldüğü üzere, 1990-2011 döneminde Türkiye’nin gayri safi değişim ticaret hadleri dalgalı bir seyir izlemiş ve 22 yıllık dönemin 12 yılında 100 düzeyinin üzerinde gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, Türkiye ekonomisi açısından Kriz dönemleri olan 1994, 2001, 2008 ve 2009 yıllarında ise gayri safi değişim ticaret hadleri bir önceki yıla oranla düşüş göstermiştir. Bu yıllarda Türkiye’nin bir birim ihraç malı karşılığında bir birimden daha az mal ithal edebildiği anlaşılmaktadır. Ancak 2011 yılına gelindiğinde ise gayri safi değişim ticaret haddinin yeniden 100 düzeyinin üzerine çıktığı görülmektedir. 22 yıllık dönem genel olarak incelendiğinde gayri safi değişim ticaret hadlerinin Türkiye ekonomisi aleyhine bir gelişme gösterdiği söylenebilir. 123 800,0 700,0 600,0 500,0 400,0 300,0 200,0 100,0 0,0 Şekil 2.43. Gelir Ticaret Hadleri (1990-2011) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi hesaplamalarımız. Türkiye’nin 1990-2011 döneminde gelir ticaret hadleri, sürekli artış göstermektedir. Aynı dönemde Türkiye’nin net değişim ve gayri safi değişim ticaret hadlerinin zaman zaman 100 değeri ve üzerinde değerler almasının yanında, gelir ticaret hadlerinin sürekli ve hissedilir derecede arttığı görülmektedir. Türkiye ekonomisi için Kriz yılları olan 1994, 2001, 2008 ve 2009 yıllarında net değişim ticaret haddi ile gayri safi değişim ticaret haddinde görülen bozulmalar, gelir ticaret hadleri ile giderilebilmiştir. Bu aşamada Türkiye ihracat miktar artışı ile dış ticaretten kazanç sağlamıştır. 1990-2011 döneminde gelir ticaret hadleri Türkiye lehine bir gelişme göstermiştir (Şekil 2.43). 124 1,4 1,2 1,0 0,8 0,6 0,4 0,2 0,0 Px/Pm Qx/Qm Şekil 2.44. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1990-2011) Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi hesaplamalarımız. Şekil 2.44.’de görüldüğü üzere, 1990-2011 yılları arasında ihracat fiyat endeksinde düşme eğilimi gözlemlenmektedir. Aynı dönemde ihracat miktar endeksi ise artmıştır. Buna göre 1990-2011 döneminde Türkiye’nin gerçekleştirdiği ihracat, birim değer bazında ucuzlamakla birlikte artan ihraç malı miktarı nedeniyle beklenen ve artan bir ihracat geliri elde etmek mümkün olabilmiştir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye “sürümden kazanmak” anlayışıyla ihracat geliri elde edebilmiştir. Çalışmamızın bu Bölümünde, Türkiye’de İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin uygulandığı 1980 sonrası dönemi kendi içinde dönemlere ayırarak detaylı bir şekilde incelemeye çalıştık. 1990 öncesini tek bir dönem olarak değerlendirirken, çalışmamızın odağını oluşturan 1990 sonrasını ise, yukarıda belirtildiği üzere, kilometre taşları belirleyerek dönemlere ayırırarak değerlendirmiş bulunuyoruz. 32 Sayılı Kararın yürürlüğe girmesiyle birlikte kambiyo rejiminde önemli bir yapısal değişikliğin gerçekleştirildiği 1989 yılından 1995 kadar geçen süre gerek dış ticaret politikaları ve mevzuatı gerekse de dış ticaret hacmi açısından dramatik değişikliklere neden olan dönemin habercisidir. 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması ve hemen bir yıl sonra Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin tamamlanması Türkiye’nin dış ticaret politikalarında ve mevzuatında yapısal bir dönüşümün gerçekleşmesine neden olmuştur. 125 1996 sonrası Türkiye’nin Avrupa Birliği dış ticaret politikasına ve düzenlemelerine tam uyumun sağlandığı bir dönemdir. 2000’li yılların başına kadar geçen dönem biraz da sancılı bir şekilde devam etmiştir. İlk yıllarda Avrupa Birliği dış ticaret politikasına uyum süreci dış ticaretin özellikle ihracatın gelişiminde ve rekabetçiliğinde sorunlara yol açmıştır. Nitekim 2000’li yılların başına kadar ihracat 30 milyar ABD dolar sınırını aşamamıştır. Ancak bu dönemde ithalat, sürekli ve artan oranlı bir eğilim göstermiştir. Dış ticaret dengesi de bu durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmiş, Kriz yılları da dâhil olmak üzere, sürekli açık vermiştir. 1990’da sadece 9,3 milyar ABD doları olan dış ticaret açığı, 2011 yılında yaklaşık 106 milyar ABD doları düzeyine çıkmıştır. Dış ticaret açığının mevcudiyeti, 1980 sonrası dönemin süregelen sorunlarından biridir ve 2000’li yıllardan itibaren giderek daha da kötüleşmiştir. Bu haliyle dış ticaret açığı yapısal bir sorun arz etmektedir. 1990 sonrası dönem ihracatın teşvikine yönelik politikalarının da agresif bir şekilde uygulandığı bir dönemdir. Başta Dâhilde İşleme Sistemi olmak üzere ihracata yönelik tüm destekler artan oranlı olarak uygulamaya alınmıştır. Ancak Dâhilde İşleme Sisteminin niteliğinden kaynaklanan bir şekilde, ihracatın ithalat bağımlılığı sorunu çözülememiştir. Nitekim bir sonraki bölümde sektör bazlı olarak yapılan analizde bu husus detaylı şekilde ele alınmıştır. Ayrıca İhracata Yönelik Devlet Yardımları kapsamında yapılan destek ödemeleri önemli oranda artmış olmasına rağmen bu ödemelerin Türkiye’nin ihracatı üzerindeki etkisi tam anlamıyla ölçülebilmiş değildir. Son tahlilde, çalışmamızın odağını oluşturan 1990 sonrası dönemde dış ticaret politikaları ve mevzuatı bağlamında yapısal bir dönüşümden bahsetmek mümkün görülmekle birlikte süregelen sorunların da yapısal bir hal aldığı ve çözümleri noktasında ilerlemeler kaydedilemediği anlaşılmaktadır. 126 127 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN ÜLKE VE SEKTÖR BAZINDA YAPISAL ANALİZİ (1990-2011 DÖNEMİ) Bu Bölüme kadar yapılan analizde Türkiye’nin zamanın ruhuna uygun iktisat anlayışına dayanan dış ticaret politikalarının analizi gerçekleştirilmiş, dönem içerisinde dış ticaretin gelişimi ve bunların bağlantılı olduğu bazı konular ele alınmıştır. Bu haliyle Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal analizi tek yönlü bir çalışma görünümdedir. Yapısal analizin bütünleşik bir şekilde ele alınması amacıyla konunun bir de ülke ve sektör (teknoloji) bazında değerlendirilmesi gerekliliği bulunmaktadır. Bu nedenle Üçüncü Bölüm Türkiye’nin dış ticaretinin ülke ve sektör (teknoloji) bazlı yapısal analizine ayrılmıştır. Sektör bazında yapılan analizin içerisinde teknolojik yapı da incelenmiştir. Teknolojik kompozisyon bağlamında sektörel analiz gerçekleştirilirken aşağıda yer alan çizelge referans olarak kullanılmıştır. 128 Çizelge 3.1. Teknolojik Düzey Sınıflandırması Dönüşüm Tablosu ISIC Rev 3 Kod OECD 2007 Yüksek Teknoloji Düzeyi 353 Hava ve uzay taşıtları 2423 Eczacılık 30 Büro muhasebe ve bilgi işlem makineleri 32 Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları 33 Tıbbi aletler, hassas ve optik aletler ve saat Orta-Yüsek Teknoloji Düzeyi 31 Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makine ve cihazlar 34 Motorlu kara taşıtı, römork ve yarı römork 24-(2423) Kimyasal madde ve ürünleri (eczacılık hariç) 353+359 Demiryolu ve tramvay lokomotifleri ile vagonları, başka yerde sınıflandırılmamış ulaşım araçları Orta-Düşük Teknoloji Düzeyi 351 Deniz taşıtlarının yapımı ve onarımı 25 Plastik ve kauçuk ürünleri 23 Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıt ISIC Rev 3 Kod OECD 2007 Orta-Düşük Teknoloji Düzeyi 26 Metalik olmayan diğer mineral ürünleri 27-28 Ana metal, makine ve teçhizat hariç metal eşya Düşük Teknoloji Düzeyi 36+37 Mobilya imalatı, başka yerden sınıflandırılmamış diğer imalat, yeniden değerlendirme 20+21+22 Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç) kağıt ve kağıt ürünleri, basım ve yayım 15+16 Gıda ürünleri ve içecek, ütün ürünleri 17+18+19 Tekstil ürünleri, giyim eşyası, derinin tabaklanması ve işlenmesi, ayakkabı Kaynak: Yılmaz ve Yılmaz; “Türkiye Ekonomisi’nde Dışa Açılma ve Teknolojik Değişim: Büyük Sanayi Sermayesi Örneği”; Ekonomik Yaklaşım, Cilt.22, Sayı.81, ss.105-128. Bundan önceki Bölümde olduğu gibi bu bölümde de aynı tarihsel ve yapısal kırılımlar gözetilmiş, dönemler buna göre ayrıma tabi tutulmuştur. Bu dönemler aşağıda bir kez daha hatırlatılmaktadır: i. 1994’teki Ekonomik Kriz, ii. 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması, iii. 1996 yılı başında Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesi, iv. 1997 yılının ikinci yarısında başlayan Asya Krizi, v. 1998 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan Rusya Krizi, 129 vi. 1999 yılında yaşanan depremler, vii. 2000 yılında uygulamaya konulan döviz kuruna dayalı istikrar programı, viii. 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en dramatik krizi olarak adlandırılan Ekonomik Kriz, ix. 2002-2007 dönemindeki genişleme, x. 2008 yılında başlayan ve etkileri halen devam eden Küresel Kriz. 3.1. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN SEKTÖREL ve TEKNOLOJİ YOĞUNLUĞUNA GÖRE ANALİZİ 3.1.1. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 dönemi) Türkiye’nin dış ticaretinin sektörel bazdaki yapısal dönüşümünün dinamiklerini değerlendirmek açısından Birleşmiş Milletler (BM) Geniş Ekonomik Gruplar Sınıflaması’na (GEGS- UN Broad Economic Categorization-BEC) göre dış ticaret verilerinin derlenmesi önemli çıkarımlar sağlamaya yardımcı olabilecektir (Taymaz vd., 2011: 40). Ayrıca ürün grupları bazında daha detaylı bir inceleme için Bütün Ekonomik Faaliyetler İçin Sinai Sınıflaması Uluslararası Standardı (International Standard Industrial Classification of All Economic Activities, ISIC) verilerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından BEC ve ISIC bağlamında hazırlanan veriler kullanılmıştır. Çizelge 3.2., 3.3., 3.4. ve 3.5.’de Türkiye’nin 1990-1995 yılları arasında BEC3 sınıflandırmasına göre derlenen ihracat ve ithalat verileri yer almaktadır. İhracat verilerinin yer aldığı Çizelge 3.2’deki verilere daha yakından baktığımızda, 1990 yılında yatırım malları ihracatının sadece 305 milyon ABD doları düzeyinde olduğu, buna karşılık ara malları ihracatının 5,6 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleştiği, tüketim malları ihracatının ise 6,6 milyar ABD doları olduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle, 1990 yılında yatırım mallarının toplam ihracat içindeki payı %2,35, ara mallarının payı %46,24, tüketim mallarının ihracatı ise %51,4 düzeyinde gerçekleşmiştir (Çizelge 3.3). 130 Çizelge 3.2. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1990-1995)(ABD Doları) Yatırım(sermaye) malları 1990 305.123.210 1991 348.726.304 1992 491.752.321 1993 551.665.604 1994 736.854.750 1995 848.232.026 Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 207.845.587 227.559.884 285.845.400 332.109.522 443.558.319 506.849.754 Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) 97.277.623 5.992.006.823 121.166.420 6.259.176.710 205.906.921 6.259.119.952 219.556.082 6.525.764.304 293.296.430 8.183.328.059 341.382.272 8.933.950.442 Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 1.035.727.023 1.136.643.192 730.506.435 881.119.698 858.181.104 834.928.434 Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 4.114.766.470 3.804.673.700 4.063.637.825 4.349.645.689 5.753.611.029 6.398.521.720 3.148.062 2.916.915 2.916.915 1.641.384 865.893 1.124.640 İşlem görmemiş yakıt ve yağlar Yatırım mallarının aksam ve parçaları 77.874.619 81.096.978 81.096.978 121.273.163 178.789.161 242.391.218 Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 171.095.376 257.772.690 335.917.354 346.835.927 466.877.445 619.077.616 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 229.547.923 498.612.005 559.277.950 412.101.551 394.558.269 235.037.715 99.353.298 260.494.052 6.661.431.592 198.940.397 278.520.833 6.984.447.938 217.977.859 224.993.810 7.959.895.885 251.902.401 161.244.492 8.263.400.611 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar Tüketim malları Binek otomobilleri 306.359.510 351.898.330 224.085.647 250.970.768 9.181.440.427 11.848.987.348 40.388.691 57.105.048 73.036.131 48.915.036 70.801.125 251.470.538 471.229.984 526.851.581 599.518.259 609.785.679 646.964.541 805.073.649 3.061.151.984 3.158.000.539 3.813.540.797 3.843.152.622 4.117.103.540 5.423.958.165 Dayanıksız tüketim malları 960.442.836 1.017.606.391 1.260.032.236 1.414.578.839 1.520.528.217 2.083.362.881 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 597.068.764 825.581.051 954.599.997 956.408.430 1.286.835.162 1.577.115.444 1.500.953.939 1.384.986.858 1.249.164.069 1.373.519.907 1.519.747.555 1.664.005.596 26.718.253 7.597.873 6.160.958 9.137.865 13.087.733 25.601.226 3.477.141 6.718.597 3.843.439 7.902.233 6.372.553 18.399.849 725.987 1.111.069 3.860.667 4.236.373 4.248.839 5.871.066 Dayanıklı tüketim malları Yarı dayanıklı tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları Motor benzini ve diğer hafif yağlar Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri Diğerleri Toplam Kaynak: TÜİK veritabanı 12.959.287.612 13.593.462.021 14.714.628.825 15.345.066.893 18.105.872.075 21.637.040.881 131 Çizelge 3.3. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19901995) 1990 1991 Yatırım(sermaye) malları (Toplam) 2,35% 2,57% Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 1,60% 1,67% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 0,75% 0,89% Hammadde(ara malları) 46,24% 46,05% Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 7,99% 8,36% Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 31,75% 27,99% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 0,02% 0,02% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 0,60% 0,60% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 1,32% 1,90% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 1,77% 3,67% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 0,77% 1,46% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 2,01% 2,05% Tüketim malları 51,40% 51,38% Binek otomobilleri 0,31% 0,42% Dayanıklı tüketim malları 3,64% 3,88% Yarı dayanıklı tüketim malları 23,62% 23,23% Dayanıksız tüketim malları 7,41% 7,49% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 4,61% 6,07% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 11,58% 10,19% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 0,21% 0,06% Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,03% 0,05% Diğerleri 0,01% 0,01% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız 1992 3,34% 1993 3,60% 1994 4,07% 1995 3,92% 1,94% 1,40% 42,54% 4,96% 27,62% 0,02% 0,55% 2,28% 2,16% 1,43% 42,53% 5,74% 28,35% 0,01% 0,79% 2,26% 2,45% 1,62% 45,20% 4,74% 31,78% 0,00% 0,99% 2,58% 2,34% 1,58% 41,29% 3,86% 29,57% 0,01% 1,12% 2,86% 3,80% 2,69% 2,18% 1,09% 1,48% 1,53% 54,10% 0,50% 4,07% 25,92% 8,56% 1,64% 1,05% 53,85% 0,32% 3,97% 25,04% 9,22% 1,69% 1,24% 50,71% 0,39% 3,57% 22,74% 8,40% 1,63% 1,16% 54,76% 1,16% 3,72% 25,07% 9,63% 6,49% 6,23% 7,11% 7,29% 8,49% 0,04% 0,03% 0,03% 8,95% 0,06% 0,05% 0,03% 8,39% 0,07% 0,04% 0,02% 7,69% 0,12% 0,09% 0,03% Aynı verileri dönem sonu olan 1995 yılı itibarıyla incelediğimizde ise, yatırım malları ihracatının %178’lik artışla 848 milyon ABD doları, ara malları ihracatının %49’luk artışla 8,9 milyar ABD doları ve tüketim malları ihracatının ise %78’lik artışla 11,85 milyar ABD doları düzeyine çıktığı görülmektedir. 1995 yılında yatırım mallarının toplam ihracat içindeki payı %3,92 iken, ara mallarının payı %41,29, tüketim mallarının payı ise %54,76 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönem içerisinde Türkiye’nin ihracatının mal grubu bazındaki dağılımında ciddi değişiklikler olmamıştır (Çizelge 3.3.). 1990-1995 yılları arasındaki altı yıllık dönemde Türkiye’nin ihracatının yarısından fazlası tüketim malları ürün grubundan gerçekleşmiştir. Ürün gruplarına daha yakından baktığımızda 1990 yılında Türkiye’nin ihracatının %23,62’sinin yarı dayanıklı tüketim mallarının oluşturduğu, %11,58’inin ise esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları olduğu görülmektedir. 1995 yılına geldiğimizde ise 132 sanayi için işlem görmüş hammaddelerin payı %29,57, yarı dayanıklı tüketim mallarının payı ise %25,07’dir. Diğer bir ifadeyle, 1995 yılındaki toplam ihracatın yaklaşık %55’inin bu iki mal grubundan oluştuğu anlaşılmaktadır. Çizelge 3.4. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1990-1995) 1990 Tarım ve hayvancılık 1991 1992 1993 1994 15,54% 17,38% 13,04% 13,48% 11,19% 1995 8,48% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,08% 0,05% 0,03% 0,03% 0,03% 0,02% Balıkçılık 0,27% 0,20% 0,18% 0,14% 0,12% 0,10% Maden kömürü , linyit ve turb 0,01% 0,01% 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% Hampetrol ve doğalgaz 0,02% 0,01% 0,01% 0,01% 0,00% 0,01% Metal cevherleri Taşocakçılığı ve diğer madencilik 0,63% 1,86% 0,41% 1,67% 0,33% 1,48% 0,21% 1,30% 0,28% 1,17% 0,66% 1,14% Gıda ürünleri ve içecek 8,07% 9,89% 9,88% 9,77% 10,85% 10,72% Tütün ürünleri 0,18% 0,06% 0,16% 0,30% 0,16% 0,63% Tekstil ürünleri 13,66% 13,40% 14,43% 13,93% 15,95% 15,74% Giyim eşyası Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 22,29% 21,61% 23,93% 23,92% 20,61% 23,43% 0,60% 0,72% 0,86% 0,90% 1,19% 0,83% 0,27% 0,20% 0,21% 0,18% 0,34% 0,32% Kağıt ve kağıt ürünleri 0,46% 0,44% 0,41% 0,33% 0,60% 0,58% Basım ve yayım; plak, kaset vb. Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar 0,08% 0,08% 0,20% 0,30% 0,21% 0,12% 2,24% 2,04% 1,57% 1,12% 1,31% 1,28% Kimyasal madde ve ürünler 7,33% 6,00% 5,61% 5,00% 5,34% 5,34% Plastik ve kauçuk ürünleri Metalik olmayan diğer mineral ürünler 0,92% 3,10% 1,59% 3,42% 1,83% 3,63% 1,74% 3,08% 1,95% 3,18% 2,32% 3,19% 13,41% 10,86% 10,41% 12,87% 12,82% 10,46% Ana metal sanayi Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli mekina ve cihazlar Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat 1,29% 1,35% 0,15% 1,26% 1,62% 0,12% 1,74% 2,14% 0,11% 1,59% 2,12% 0,07% 1,54% 2,26% 0,06% 1,80% 2,63% 0,05% 1,87% 1,87% 0,12% 2,09% 2,09% 0,12% 1,61% 1,61% 0,20% 1,27% 1,27% 0,17% 1,17% 1,17% 0,17% 1,17% 1,17% 0,14% Motorlu kara taşıtı ve römorklar 1,34% 1,33% 1,96% 2,18% 2,69% 3,79% Diğer ulaşım araçları 0,52% Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler 0,33% Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,70% 0,96% 0,58% 0,63% 0,55% 0,34% 0,44% 0,60% 0,70% 0,79% Çizelge 3.4.’te Uluslararası Standart Sanayi Sınıflamasına (ISIC Rev 3) göre Türkiye’nin ihracatının 1990-1995 yılları arasında ana sektörler bazında dağılımı 133 yer almaktadır. 1990 yılı itibarıyla ele aldığımızda ihracatta en büyük paya sahip sektörlerin sırasıyla giyim eşyası (%22,29), tarım ve hayvancılık ürünleri (%15,54), tekstil ürünleri (%13,66), ana metal sanayi ürünleri (%13,41) ve gıda ürünleri ve içecek (%8,07) olduğu görülmektedir. Bu verilere göre 1990 yılında Türkiye’nin ihracatının yaklaşık %60’ının emek ve hammadde yoğun ve düşük teknolojili ürünlerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Dönem sonu itibarıyla verileri ele aldığımızda ise, giyim eşyası (%23,43) ve tekstil ürünleri (%15,74) sektörlerinin artan bir oranla ilk iki sırada yer aldığı, gıda ürünleri ve içecek sektörünün (%10,72) payının ise arttığı görülmektedir. Ayrıca ana metal sanayi ürünleri (%10,46) ve tarım ve hayvancılık ürünleri (%8,48) sektörleri ağırlıklarını devam ettirmekle beraber, paylarında azalma meydana gelmiştir. Giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörleri, Türkiye’nin uluslararası ticarette uzmanlaştığı sektörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin emek ve hammadde yoğun ve düşük teknolojili sektörlere dayanan ihracatının ana kompozisyonunda değişiklik söz konusu olmamıştır. 134 Çizelge 3.5. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1990-1995) (ABD Doları) 1990 1991 1992 1993 1994 1995 Yatırım(sermaye) malları 4.020.102.820 4.279.848.301 4.814.799.905 7.331.711.988 5.195.474.883 8.093.539.465 Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 3.496.414.422 3.632.990.110 3.793.924.859 5.065.397.524 3.929.792.247 5.889.368.181 Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 523.688.398 646.858.191 1.020.875.046 2.266.314.463 1.265.682.636 2.204.171.284 16.152.885.935 14.995.195.943 16.196.142.225 19.455.285.400 16.633.112.452 25.197.768.549 Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 1.363.567.695 1.370.249.482 1.600.606.893 2.097.114.042 1.935.794.558 2.879.608.746 Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 6.659.712.898 6.523.903.300 7.243.877.176 9.155.640.419 7.771.805.719 12.820.761.260 İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 4.055.863.016 3.128.174.092 3.186.449.311 3.213.615.028 3.187.914.783 3.729.120.971 Yatırım mallarının aksam ve parçaları 1.911.035.262 2.125.899.199 2.037.456.294 2.225.633.257 1.695.744.277 2.166.331.103 Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 843.281.104 845.115.968 1.165.338.143 1.394.124.024 901.927.231 1.523.899.662 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammadeler 584.423.853 194.975.884 194.348.734 414.541.862 224.028.887 755.759.728 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 274.829.463 366.936.493 353.714.746 376.421.049 420.525.165 583.071.587 İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 460.172.644 439.941.525 414.350.927 578.195.718 495.371.833 739.215.492 2.099.013.655 1.649.774.828 1.773.405.702 2.502.728.084 1.341.547.988 2.329.669.006 Binek otomobilleri 567.697.623 258.590.523 364.687.909 734.229.160 222.010.987 327.140.873 Dayanıklı tüketim malları 199.114.174 206.471.108 213.860.749 272.053.515 177.852.467 291.735.313 Yarı dayanıklı tüketim malları 188.534.389 228.850.090 253.772.658 328.646.344 232.287.934 443.283.265 Dayanıksız tüketim malları 548.024.998 568.498.449 492.077.203 667.199.634 384.248.099 528.745.183 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 433.430.462 140.580.588 220.700.896 218.886.233 168.268.733 513.497.337 Hammadde(aramalları) Tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 55.201.853 43.316.324 66.853.513 100.000.171 44.262.623 84.578.401 Motor benzini ve diğer hafif yağlar 69.017.413 153.066.712 107.936.410 110.795.619 87.701.644 109.260.590 Sanayii ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 37.992.743 50.401.033 53.516.363 70.917.408 24.915.501 31.428.043 Diğerleri 30.123.179 122.194.800 86.707.282 138.644.059 99.883.704 88.033.754 22.302.125.589 21.047.013.873 22.871.055.114 29.428.369.530 23.270.019.027 35.709.010.773 Toplam Kaynak: TÜİK veritabanı 135 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin toplam ithalatının dağılımına baktığımızda, 1990 yılında yatırım malları ithalatının 4 milyar ABD doları düzeyinde olduğu, hammadde ithalatının ise 16 milyar ABD doları olarak gerçekleştiği görülmektedir. Tüketim malları ithalatı ise aynı yılda 2 milyar ABD dolarıdır. Yatırım mallarının toplam ithalat içindeki payı %18,03, hammadde mallarının payı %72,43 ve tüketim mallarının payı ise %9,41 olarak gerçekleşmiştir (Çizelge 3.4. ve 3.5). Belirtilen dönemin sonu olan 1995 yılı itibarıyla verileri değerlendirdiğimizde, yatırım malları ithalatı %101’lik artışla 8 milyar ABD doları düzeyine çıkmıştır. Hammadde mallarının ithalatı ise %56’lık bir artışla 25 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Aynı yılda tüketim malları ithalatı ise diğerlerinin aksine daha düşük bir artış oranıyla (%11) 2,3 milyar ABD dolarına yükselmiştir. 1995 yılında yatırım mallarının toplam ithalat içindeki payı %22,67, hammadde mallarının payı azalarak %70,56, tüketim mallarının ithalatı ise oransal olarak azalarak %6,52 düzeyindedir. Alt kalemler açısından ise sanayi için işlem görmüş hammaddelerin ithalatının toplam ithalat içindeki payı %35,9 gibi hayli yüksek düzeydedir. Ayrıca taşımacılık hariç yatırım mallarının payı ise %16,49’dur. (Çizelge 3.6.) 136 Çizelge 3.6. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19901995) 1990 1991 1992 1993 1994 1995 Yatırım(sermaye) malları 18,03% 20,33% 21,05% 24,91% 22,33% 22,67% Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 15,68% 17,26% 16,59% 17,21% 16,89% 16,49% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(aramalları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 2,35% 3,07% 4,46% 72,43% 71,25% 70,82% 6,11% 6,51% 7,00% 7,70% 5,44% 6,17% 66,11% 71,48% 70,56% 7,13% 8,32% 8,06% Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 29,86% 31,00% 31,67% 31,11% 33,40% 35,90% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 18,19% 14,86% 13,93% 10,92% 13,70% 10,44% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 8,57% 10,10% 8,91% 7,56% 7,29% 6,07% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 3,78% 4,02% 5,10% 4,74% 3,88% 4,27% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammadeler 2,62% 0,93% 0,85% 1,41% 0,96% 2,12% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 1,23% 1,74% 1,55% 1,28% 1,81% 1,63% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 2,06% 2,09% 1,81% 1,96% 2,13% 2,07% Tüketim malları 9,41% 7,84% 7,75% 8,50% 5,77% 6,52% Binek otomobilleri 2,55% 1,23% 1,59% 2,49% 0,95% 0,92% Dayanıklı tüketim malları 0,89% 0,98% 0,94% 0,92% 0,76% 0,82% Yarı dayanıklı tüketim malları 0,85% 1,09% 1,11% 1,12% 1,00% 1,24% Dayanıksız tüketim malları 2,46% 2,70% 2,15% 2,27% 1,65% 1,48% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 1,94% 0,67% 0,96% 0,74% 0,72% 1,44% 0,25% 0,21% 0,29% 0,34% 0,19% 0,24% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 0,31% 0,73% 0,47% 0,38% 0,38% 0,31% Sanayii ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,17% 0,24% 0,23% 0,24% 0,11% 0,09% Diğerleri 0,14% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,58% 0,38% 0,47% 0,43% 0,25% ISIC Rev 3 sınıflamasına göre, Türkiye’nin ithalatının 1990-1995 yılları arasındaki dağılımı Çizelge 3.7.’de yer almaktadır. Çizelge’deyer alan verilerden görüleceği üzere, 1990 yılı itibarıyla ham petrol ve doğal gaz sektörü %16,8’lik oranla en yüksek paya sahiptir. Kimyasal madde ve ürünleri sektörü ile makine ve teçhizat sektörü ise sırasıyla %14,9 ve %14,33’lük paylara sahiptir. 1990 yılında Türkiye’nin ithalatının, enerji ithalatını hariç tutarsak, orta ve yüksek teknolojili sektörlerden oluştuğu anlaşılmaktadır. 137 Çizelge 3.7. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1990-1995) 1990 1991 1992 1993 1994 1995 Tarım ve hayvancılık 4,57% 2,64% 3,47% 3,66% 3,18% 5,03% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,52% 0,57% 0,57% 0,95% 0,61% 0,31% Balıkçılık 0,01% 0,00% 0,01% 0,01% 0,01% 0,00% Maden kömürü , linyit ve turb 1,39% 1,59% 1,09% 1,04% 1,65% 0,81% 9,86% 12,19% 9,99% Hampetrol ve doğalgaz 16,80% 13,29% 12,85% Metal cevherleri 0,37% 0,52% 0,34% 0,23% 0,24% 0,34% Taşocakçılığı ve diğer madencilik 0,33% 0,35% 0,30% 0,25% 0,30% 0,29% Gıda ürünleri ve içecek 4,19% 3,63% 3,93% 3,36% 4,36% 4,97% Tütün ürünleri 1,42% 1,42% 0,81% 0,79% 0,23% 0,07% Tekstil ürünleri 1,98% 2,02% 2,47% 2,90% 4,21% 4,47% Giyim eşyası Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 0,07% 0,11% 0,13% 0,16% 0,19% 0,18% 0,63% 0,67% 0,63% 0,69% 0,82% 0,70% 0,20% 0,21% 0,25% 0,43% 0,27% 0,27% Kağıt ve kağıt ürünleri 1,29% 1,60% 1,52% 1,81% 1,70% 2,59% Basım ve yayım; plak, kaset vb. Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar 0,24% 0,32% 0,36% 0,55% 0,44% 0,35% 2,55% 2,98% 2,52% 2,58% 2,57% 2,14% Kimyasal madde ve ürünler Plastik ve kauçuk ürünleri Metalik olmayan diğer mineral ürünler Ana metal sanayi Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli mekina ve cihazlar Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat Motorlu kara taşıtı ve römorklar 14,90% 15,49% 15,61% 13,76% 15,48% 16,73% 1,37% 1,19% 1,52% 1,12% 1,62% 1,11% 1,59% 0,91% 1,50% 0,95% 1,62% 0,98% 7,93% 7,55% 7,22% 8,20% 7,38% 8,04% 1,31% 1,96% 1,99% 1,79% 1,79% 1,71% 14,33% 15,75% 15,28% 15,64% 14,51% 13,85% 2,11% 2,35% 2,22% 2,00% 1,71% 1,92% 3,11% 3,67% 2,47% 5,75% 3,89% 4,64% 2,67% 4,98% 3,63% 3,56% 2,66% 6,26% 3,29% 2,94% 2,65% 7,56% 3,53% 3,04% 3,08% 4,30% 2,67% 2,88% 2,21% 4,99% Diğer ulaşım araçları 2,31% Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler 0,55% Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız. 2,66% 0,62% 4,26% 0,70% 6,77% 0,70% 5,31% 0,65% 5,80% 0,81% 1995 yılına ait verileri incelediğimizde ise, kimyasal madde ve ürünler sektörünün (%16,73) ilk sıraya yükseldiği görülmektedir. Makine ve teçhizat sektörü ise %13,85’lik payla ikinci sırada yer almaktadır. 1995 itibarıyla, enerji fiyatlarında yaşanan düşüş nedeniyle ham petrol ve doğal gaz sektörünün payı azalarak, %9,99 olarak gerçekleşmiştir: 138 Uluslararası iş bölümü ve ticaret ilişkileri açısından genel hatlarıyla değerlendirdiğimizde, 1990-1995 yılları arasında Türkiye ekonomisi hammadde ve tüketim malları ihraç eden, buna karşılık ise özellikle sanayi için işlem görmüş hammadde ve yatırım malları ithal eden bir görünüm sergilemektedir. Bu dönemde yatırım malları ithalatının gerek değer gerekse de oran olarak artış gösterdiği, ancak hammadde malları ithalatının değer olarak artmakla birlikte oran olarak azaldığı anlaşılmaktadır. Hammadde malları ithalat artışı, genel ithalat artışının gerisinde kalmıştır. Bunda 1994 yılında yaşanan Ekonomik Kriz sonrası uygulanan yüksek oranlı devalüasyonun önemli ölçüde etkili olduğu değerlendirilmektedir. 3.1.2. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi) 1996-2001 yılları arası Türkiye açısından önemli sorunların yaşandığı bir döneme işaret etmektedir. Her şeyden önce 1996 yılı itibarıyla Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği’nin tamamlanarak uygulamaya girmesi, ticari ilişkiler ve Türkiye’nin uyguladığı ticaret politikaları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye Avrupa Birliği’nin ortak ticaret politikasına tam olarak uyum sağlamış ve bu politikanın gereklerini yerine getirmeye başlamıştır. Gümrük Birliği sürecinin hemen akabinde ortaya çıkan Asya Krizi de (1997) tüm ticari ilişkilerin yeniden yapılanmasına neden olmuştur. Türkiye de bu yapılanmadan doğrudan etkilenen ülkelerden biridir. Asya Krizi sonrası tüm dünyada görülen durgunluk Türkiye’yi de etkilemiştir. Asya Krizi’nin üzerinden çok geçmeden Rusya Krizi’nin (1998) patlak vermesi, Türkiye için çok daha ağır sorunlara neden olmuştur. Çünkü Rusya, doğalgaz ithalatını da dâhil ettiğimizde, Türkiye’nin ilk sıradaki ticaret ortağıdır. Tüm bu Krizlerin ardından Türkiye’de baş gösteren ekonomik sorunlar nedeniyle 1999 yılı itibarıyla IMF ile anlaşmaya varılan Ekonomik İstikrar Programı’nın uygulanması gündeme gelmiş ve 2001 yılına kadar bu Program uygulanmıştır. Ancak Programın bizatihi kendi yapısından kaynaklanan sorunlar (sabit döviz kuru ve enflasyon hedeflemesi vb.) nedeniyle 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında baş gösteren Ekonomik Kriz, Türkiye’yi derinden sarsmıştır. Hemen akabinde İstikrar Programı gözden geçirilerek, “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” adı altında yeni, ama temel mantık itibarıyla aynı olan, bir Program uygulamaya konulmuştur. Türkiye’nin 1996-2001 yılları arasındaki sektörel ve ülkesel bazdaki ticari ilişkilerini bu koşullar altında değerlendirmek gerekmektedir. Çizelge 3.8. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1996-2001) (ABD Doları) 1996 Yatırım(sermaye) malları Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 1997 1998 1999 2000 2001 1.119.767.022 1.275.676.924 1.342.376.470 1.820.291.287 2.175.700.980 2.658.240.066 676.593.048 766.053.528 863.716.273 881.328.719 1.019.968.517 1.219.723.270 443.173.974 509.623.396 478.660.197 938.962.568 1.155.732.463 1.438.516.796 Hammadde(ara malları) 9.767.257.245 11.100.138.376 11.251.435.222 10.862.729.261 11.565.080.301 13.368.640.822 Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 1.226.759.809 1.228.347.885 1.153.869.917 1.131.878.626 1.003.308.488 940.640.623 Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 6.706.914.940 7.716.804.512 7.515.199.961 7.363.481.795 8.048.713.392 9.493.159.801 789.104 874.109 2.972.986 5.956.162 6.421.625 6.915.571 Yatırım mallarının aksam ve parçaları 383.142.712 413.914.195 564.735.756 542.032.891 575.532.306 652.917.862 Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 683.501.043 840.595.117 1.067.342.071 1.041.125.763 1.209.473.419 1.556.586.391 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 151.598.851 203.548.042 379.102.760 281.733.344 257.171.299 244.489.370 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 393.625.530 539.046.947 361.504.903 236.230.305 247.074.024 202.863.739 İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 220.925.256 157.007.569 206.706.868 260.290.375 217.385.748 271.067.465 12.317.984.735 13.860.745.053 14.365.071.958 13.849.183.891 13.986.726.896 15.261.528.249 Binek otomobilleri 269.944.081 118.373.696 140.199.980 688.084.978 628.986.684 972.913.739 Dayanıklı tüketim malları 951.438.159 1.284.741.953 1.716.892.136 1.706.896.156 2.056.660.852 2.195.371.979 Yarı dayanıklı tüketim malları 5.423.886.071 5.951.897.693 6.243.807.529 5.689.768.890 5.736.272.718 5.955.261.868 Dayanıksız tüketim malları 2.261.602.699 2.755.988.001 2.857.055.739 2.694.117.665 2.918.554.163 2.860.857.121 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 1.646.172.535 1.758.148.714 1.523.756.090 1.359.146.570 1.155.990.784 1.415.413.612 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları İşlem görmemiş yakıt ve yağlar Tüketim malları 1.691.593.044 1.928.847.623 1.808.339.480 1.619.729.542 1.364.944.826 1.662.247.505 Motor benzini ve diğer hafif yağlar 51.907.472 32.596.527 48.073.874 67.103.962 96.288.420 156.857.553 Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 21.440.674 30.150.846 26.947.130 24.336.128 29.028.449 42.604.872 Diğerleri 19.455.971 24.511.195 15.068.088 55.020.523 47.397.868 45.807.219 23.224.464.973 26.261.071.548 26.973.951.738 26.587.224.962 27.774.906.045 31.334.216.356 Toplam Kaynak: TÜİK veritabanı 139 140 Çizelge 3.9. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19962001) 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Yatırım(sermaye) malları Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 4,82% 4,86% 4,98% 6,85% 7,83% 8,48% 2,91% 2,92% 3,20% 3,31% 3,67% 3,89% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 1,91% 1,94% 1,77% 3,53% 4,16% 4,59% 40,86% 41,64% 42,66% Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 42,06% 5,28% 28,88% 42,27% 41,71% 4,68% 4,28% 4,26% 3,61% 3,00% 29,38% 27,86% 27,70% 28,98% 30,30% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 0,00% 0,00% 0,01% 0,02% 0,02% 0,02% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 1,65% 1,58% 2,09% 2,04% 2,07% 2,08% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 2,94% 3,20% 3,96% 3,92% 4,35% 4,97% 0,65% 0,78% 1,41% 1,06% 0,93% 0,78% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 1,69% 2,05% 1,34% 0,89% 0,89% 0,65% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 0,95% 0,60% 0,77% 0,98% 0,78% 0,87% 52,09% 50,36% 48,71% Tüketim malları 53,04% Binek otomobilleri 1,16% Dayanıklı tüketim malları Yarı dayanıklı tüketim malları 4,10% 23,35% 52,78% 53,26% 0,45% 0,52% 2,59% 2,26% 3,10% 4,89% 6,37% 6,42% 7,40% 7,01% 22,66% 23,15% 21,40% 20,65% 19,01% Dayanıksız tüketim malları 9,74% 10,49% 10,59% 10,13% 10,51% 9,13% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 7,09% 6,69% 5,65% 5,11% 4,16% 4,52% 7,28% 7,34% 6,70% 6,09% 4,91% 5,30% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 0,22% 0,12% 0,18% 0,25% 0,35% 0,50% Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,09% 0,11% 0,10% 0,09% 0,10% 0,14% Diğerleri 0,08% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,09% 0,06% 0,21% 0,17% 0,15% 141 1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin sektörel bazda ticari yapısının, geçmiş döneme kıyasla değiştiğini söylemeyiz. 1996 yılı itibarıyla tüketim mallarının toplam ihracat içindeki payı %53,04 düzeyindedir. Hammadde mallarının payı ise aynı yılda %42,06 olarak gerçekleşmiştir. 1996’da yatırım mallarının payı ise sadece %4,82 düzeyindedir. 1996 yılı verilerine göre Türkiye daha önce de olduğu gibi tüketim ve hammadde malları ihraç eden bir konumdadır (Çizelge 3.9.). Çizelge 3.10’da yer alan verilere göre 1996 yılı itibarıyla giyim eşyası sektörü ihracatının toplam ihracat içindeki payı %20,8 olarak gerçekleşmiştir. Tekstil ürünleri sektörü ihracatı da bir önceki yıla göre artarak %16,44 düzeyine yükselmiştir. Bu iki sektörün toplam ihracat içindeki payı ise %37,24’tür. Diğer taraftan, ana metal sanayi ürünleri sektörü de payını koruyarak 1996 yılında %9,62 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu üç sektör payları ile toplam ihracatın neredeyse yarısını oluşturmaktadır. Tarım ve hayvancılık ürünleri sektörünün payının (%9,25) ise düşüş eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir. Burada dikkati çeken bir nokta, motorlu kara taşıtları sektörünün ihracattaki payının giderek artması ve yıl sonunda %4,2 düzeyine ulaşmasıdır. Ancak tüketim ve hammadde malları açısından değerlendirdiğimizde, giyim eşyası, tekstil ürünleri ve ana metal sanayi ürünleri sektörlerinin toplam ihracat içindeki payının %46,9’la toplam ihracatın yaklaşık yarısını oluşturduğu görülmektedir. 142 Çizelge 3.10. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1996-2001) 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Tarım ve hayvancılık 9,25% 8,94% 8,72% 7,71% 5,95% 6,28% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,02% 0,02% 0,02% 0,03% 0,03% 0,03% Balıkçılık 0,11% 0,13% 0,06% 0,14% 0,09% 0,09% Maden kömürü , linyit ve turb 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% 0,01% 0,01% Hampetrol ve doğalgaz 0,00% 0,00% 0,01% 0,02% 0,02% 0,01% Metal cevherleri 0,51% 0,56% 0,41% 0,42% 0,46% 0,26% Taşocakçılığı ve diğer madencilik 1,08% 0,97% 0,93% 1,00% 0,96% 0,83% 10,57% 10,41% 8,74% 7,67% 6,61% 6,43% Tütün ürünleri 0,41% 0,45% 0,25% 0,31% 0,44% 0,26% Tekstil ürünleri 16,44% 16,95% 17,77% 17,14% 16,61% 15,78% Giyim eşyası Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 20,80% 20,72% 21,19% 19,82% 19,50% 17,23% 0,95% 1,14% 1,01% 0,68% 0,68% 0,68% 0,30% 0,29% 0,26% 0,26% 0,23% 0,35% Kağıt ve kağıt ürünleri 0,54% 0,59% 0,56% 0,56% 0,59% 0,77% Basım ve yayım; plak, kaset vb. Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar 0,21% 0,15% 0,15% 0,18% 0,15% 0,14% 1,12% 0,68% 0,89% 1,19% 1,08% 1,33% Kimyasal madde ve ürünler 5,36% 5,19% 4,74% 4,64% 5,03% 4,72% Plastik ve kauçuk ürünleri 2,20% 2,37% 2,54% 2,51% 2,81% 3,00% Metalik olmayan diğer mineral ürünler 3,36% 3,55% 3,50% 3,60% 4,04% 3,93% Ana metal sanayi Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları 9,62% 1,99% 9,89% 1,99% 8,15% 2,46% 7,76% 2,44% 8,09% 2,38% 9,32% 2,34% 3,57% 0,09% 3,81% 0,11% 4,11% 0,16% 4,56% 0,23% 4,95% 0,23% 4,99% 0,17% 3,32% 2,83% 2,80% 2,60% 2,97% 3,31% 1,36% 1,79% 3,20% 2,90% 3,46% 3,20% Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat 0,24% 0,23% Motorlu kara taşıtı ve römorklar 4,20% 3,35% Diğer ulaşım araçları 0,67% 1,15% Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler 1,07% 1,14% Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,28% 3,89% 1,17% 0,25% 6,07% 2,90% 0,27% 6,28% 3,18% 0,25% 8,48% 3,03% 1,40% 1,83% 2,27% 2,29% Gıda ürünleri ve içecek 143 Dönem sonu olan 2001 yılı itibarıyla verileri ele aldığımızda, giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörlerinin payının azaldığı ve sırasıyla %17,23 ve %15,78 olarak gerçekleştiği görülmektedir. İki sektörün toplam payı da %33’e gerilemiştir. Ana metal sanayi ürünleri sektörü ise payını korumuş ve %9,32 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu üç sektörün toplam payı da %42,33 düzeyine gerilemiştir. Tarım ve hayvancılık ürünleri sektöründeki düşüş devam etmiş ve dönem sonunda %6,28’e gerilemiştir. Motorlu kara taşıtları sektörünün payının artmaya devam ettiği ve 2001 sonunda %8,48 düzeyine çıktığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, radyo, televizyon, haberleşme teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazlar ile makine teçhizat sektörlerini birlikte ele aldığımızda ise paylarının toplamının %11,5 gibi bir düzeye ulaştığı anlaşılmaktadır. Aynı döneme ilişkin diğer ithalat verileri ise Çizelge 3.11. ve 3.12.’de yer almaktadır. 1996 yılında yatırım mallarının ithalatının 10,2 milyar ABD doları, hammadde mallarının ithalatının 29 milyar ABD doları ve tüketim malları ithalatının ise 4 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Bu değerler çerçevesinde, anılan sektörlerin toplam ithalattaki payı ise sırasıyla %23,5, %66,73 ve %9,22’dir. 144 Çizelge 3.11. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1996-2001)(ABD Doları) 1996 Yatırım(sermaye) malları Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 1997 1998 1999 2000 2001 10.253.553.040 11.107.859.116 10.660.620.929 8.727.005.886 11.365.338.165 6.940.425.180 8.351.768.784 8.938.612.295 8.929.926.702 7.603.068.257 9.263.851.437 5.882.117.623 1.901.784.256 2.169.246.821 1.730.694.227 1.123.937.629 2.101.486.728 1.058.307.557 29.114.095.805 32.119.882.544 29.906.826.618 26.854.200.471 36.009.555.328 30.300.839.997 3.208.678.763 3.505.324.240 2.922.644.860 2.070.810.172 2.783.948.632 2.037.089.603 13.785.286.599 15.156.127.646 14.974.376.976 13.086.372.860 16.099.477.057 13.884.173.130 İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 4.524.526.307 3.762.201.114 2.558.688.037 3.072.098.044 4.835.056.510 4.181.305.439 Yatırım mallarının aksam ve parçaları 2.913.139.068 3.553.855.321 3.700.141.354 3.467.269.060 3.943.607.633 3.161.395.320 Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 2.122.310.805 2.715.534.244 2.861.971.274 2.198.772.198 3.159.702.004 2.468.117.540 918.379.403 826.599.854 682.137.215 557.882.124 518.711.318 300.578.374 Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 463.753.786 496.250.123 460.029.137 393.902.382 333.215.488 298.869.430 İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 1.178.021.074 2.103.990.002 1.746.837.765 2.007.093.631 4.335.836.686 3.969.311.161 Tüketim malları 4.020.568.582 5.051.939.847 5.005.152.896 4.820.413.158 6.928.480.506 3.813.408.918 Binek otomobilleri 1.019.642.457 1.673.754.930 1.392.405.649 1.324.690.982 2.595.868.200 586.806.639 Dayanıklı tüketim malları 618.985.163 821.381.209 906.644.865 807.078.202 1.125.913.860 631.537.232 Yarı dayanıklı tüketim malları 762.629.693 840.922.027 908.189.943 787.132.354 932.015.526 722.502.560 Dayanıksız tüketim malları 731.776.914 944.055.790 1.025.270.803 1.134.206.983 1.370.632.570 1.317.301.191 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 566.610.181 371.039.784 345.000.795 299.799.340 317.168.821 238.902.897 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları Motor benzini ve diğer hafif yağlar Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri Diğerleri Toplam Kaynak: TÜİK veritabanı 89.759.338 157.146.121 160.539.246 130.719.339 177.640.189 115.225.344 172.412.160 177.558.920 195.042.833 296.492.406 343.645.106 165.680.180 58.752.676 66.081.066 72.058.762 40.293.552 65.596.234 35.452.875 238.425.069 279.039.166 348.791.459 269.652.516 199.446.504 344.408.858 43.626.642.496 48.558.720.673 45.921.391.902 40.671.272.031 54.502.820.503 41.399.082.953 145 Çizelge 3.12. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19962001) 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Yatırım(sermaye) malları 23,50% 22,88% 23,21% 21,46% 20,85% 16,76% Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 19,14% 18,41% 19,45% 18,69% 17,00% 14,21% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 4,36% 4,47% 3,77% 2,76% 3,86% 2,56% 66,73% 66,15% 65,13% 66,03% 66,07% 73,19% 7,35% 7,22% 6,36% 5,09% 5,11% 4,92% Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 31,60% 31,21% 32,61% 32,18% 29,54% 33,54% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 10,37% 7,75% 5,57% 7,55% 8,87% 10,10% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 6,68% 7,32% 8,06% 8,53% 7,24% 7,64% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 4,86% 5,59% 6,23% 5,41% 5,80% 5,96% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 2,11% 1,70% 1,49% 1,37% 0,95% 0,73% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 1,06% 1,02% 1,00% 0,97% 0,61% 0,72% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 2,70% 4,33% 3,80% 4,93% 7,96% 9,59% Tüketim malları 9,22% 10,40% 10,90% 11,85% 12,71% 9,21% Binek otomobilleri 2,34% 3,45% 3,03% 3,26% 4,76% 1,42% Dayanıklı tüketim malları 1,42% 1,69% 1,97% 1,98% 2,07% 1,53% Yarı dayanıklı tüketim malları 1,75% 1,73% 1,98% 1,94% 1,71% 1,75% Dayanıksız tüketim malları 1,68% 1,94% 2,23% 2,79% 2,51% 3,18% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 1,30% 0,76% 0,75% 0,74% 0,58% 0,58% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 0,21% 0,32% 0,35% 0,32% 0,33% 0,28% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 0,40% 0,37% 0,42% 0,73% 0,63% 0,40% Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,13% 0,14% 0,16% 0,10% 0,12% 0,09% Diğerleri 0,55% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,57% 0,76% 0,66% 0,37% 0,83% ISIC Rev3 sınıflandırmasına göre 1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin ithalatının dağılımı Çizelge 3.2.’de yer almaktadır. 1996 yılına ait verileri incelediğimizde, makine ve teçhizat sektörünün toplam ithalat içindeki payının artarak %17,12 düzeyinde gerçekleştiği anlaşiılmaktadır. Makine ve teçhizat sektörünü %14,66’lık payla kimyasal madde ve ürünler sektörü takip etmektedir. Ham petrol ve doğalgaz sektörü de ağırlığını devam ettirerek %9,75 pay almıştır. Bu verileri 2001 yılı itibarıyla değerlendirdiğimizde ise kimyasal madde ve ürünleri sektörünün payının arttığı ve %16,37’ye yükseldiği görülmektedir. Makine ve teçhizat sektörü zaman içinde gerileyerek, %11,93’e düşmüştür. Enerji fiyatlarındaki artış sonucunda, ham petrol ve doğalgaz sektörünün payı ise artarak, %14,68 düzeyine yükselmiştir. 146 Çizelge 3.13. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (1996-2001) 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Tarım ve hayvancılık 4,63% 4,73% 4,31% 3,75% 3,62% 3,19% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,34% 0,25% 0,32% 0,31% 0,27% 0,21% Balıkçılık 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% Maden kömürü , linyit ve turb 1,33% 1,15% 1,01% 0,76% 1,13% 0,72% Hampetrol ve doğalgaz 9,75% 8,78% 6,45% 9,11% 11,37% 14,68% Metal cevherleri 0,32% 0,30% 0,38% 0,27% 0,27% 0,26% Taşocakçılığı ve diğer madencilik 0,25% 0,32% 0,32% 0,30% 0,25% 0,22% Gıda ürünleri ve içecek 4,60% 3,63% 3,16% 2,58% 2,12% 2,45% Tütün ürünleri 0,08% 0,09% 0,11% 0,11% 0,08% 0,10% Tekstil ürünleri 4,31% 4,19% 4,36% 4,05% 3,40% 4,07% Giyim eşyası Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 0,44% 0,57% 0,54% 0,46% 0,49% 0,67% 0,80% 0,74% 0,67% 0,51% 0,57% 0,65% 0,29% 0,29% 0,36% 0,33% 0,38% 0,26% Kağıt ve kağıt ürünleri 1,92% 1,72% 1,87% 2,21% 2,11% 1,90% Basım ve yayım; plak, kaset vb. Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar 0,30% 0,32% 0,35% 0,38% 0,46% 0,53% 2,45% 2,37% 2,11% 3,16% 4,75% 4,34% 14,66% 14,73% 15,67% 16,83% 14,83% 16,37% Plastik ve kauçuk ürünleri Metalik olmayan diğer mineral ürünler 1,88% 1,05% 1,83% 0,90% 2,14% 1,08% 2,19% 1,01% 1,91% 0,79% 1,96% 0,78% Ana metal sanayi 6,41% 6,82% 6,84% 5,88% 6,48% 8,72% Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat 2,10% 2,01% 2,25% 2,05% 1,60% 2,10% 17,12% 16,46% 16,72% 12,45% 10,71% 11,93% Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat 1,78% 1,88% 2,31% 2,97% 2,93% 1,89% 2,80% 3,03% 3,60% 3,85% 2,94% 2,95% 3,19% 2,39% 4,00% 2,44% 5,13% 2,70% 7,73% 2,76% 7,33% 2,46% 4,92% 2,42% Motorlu kara taşıtı ve römorklar 7,07% 9,06% 9,02% 8,25% 10,95% 5,33% Diğer ulaşım araçları 4,05% 3,80% Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler 1,00% 1,08% Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız. 2,80% 2,54% 2,71% 3,29% 1,18% 1,14% 1,11% 1,34% Kimyasal madde ve ürünler 147 Uluslararası iş bölümü ve ticaret ilişkileri açısından değerlendirdiğimizde, 19962001 yılları arasında da, daha önce olduğu gibi, Türkiye ekonomisi hammadde ve tüketim malları ihraç eden, buna karşılık ise özellikle sanayi için işlem görmüş hammadde ve yatırım malları ithal eden bir görünüm sergilemektedir. Bu dönemde yatırım malları ithalatının gerek değer gerekse de oran olarak azaldığı, ancak hammadde malları ithalatının değer ve oran bazlı olarak arttığı görülmektedir. Yaşanan Krizin bir sonucu olarak Türkiye’nin ithalatında görülen %24 düzeyindeki düşüş tüm sektörlerde kendini hissettirmektedir. İthalat açısından Türkiye çoğunlukla orta ve ileri teknoloji ürünlerin ithal eden bir ülkedir. Türkiye ekonomisi, emek ve hammadde yoğun sektörlerde, düşük teknolojili ürünleri ihraç eden görünümünü sürdürmektedir. Ancak motorlu kara taşıtları, radyo, televizyon, haberleşme teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazları ile makine teçhizat sektörlerini birlikte ele aldığımızda, Türkiye’nin orta-yüksek teknolojili ürünleri de ihraç etmeye başladığı ve bunun artış eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir. Eğilimin nedeni olarak üretim süreçlerinin farklı faktör yoğunluklarına göre bölünebilir olması ve böylece özellikle orta teknolojili ürünlerin üretiminin gelişmekte olan ülkelere kayması belirtilebilir. 148 3.1.3. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007 dönemi) Çizelge 3.14. ve3.15.’te BEC3 sınıflamasına göre 2002-2007 yıllarında Türkiye’nin ihracatının dağılımı yer almaktadır. Bu döneme daha yakından baktığımızda, genel olarak toplam ihracatın önemli ölçüde arttığına şahit olmaktayız. Bu artış değer bazında tüm mal gruplarında kendini göstermektedir. 2002 yılında 2,79 milyar ABD doları olan yatırım mallarının ihracat değeri 2007 yılında 13,7 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Yine 2002 itibarıyla 14,6 milyar ABD dolarlık ihracat gerçekleştirilen hammadde mallarının, 2007 yılı ihracat değeri 49,4 milyar ABD doları olmuştur. Tüketim mallarının ihracatı ise 2002 yılında 18,4 milyar ABD doları iken 2007 yılında 43,7 milyar ABD dolarına yükselmiştir. Bu dönemde tüketim mallarının ihracat içindeki payı %51,21’den %40,73’e düşerken, yatırım mallarının payında artış gözlemlenmektedir. Hammadde mallarının ihracat payı ise %40,65’ten %46,05’e yükselmiştir. Alt grup bazında sanayi için işlem görmüş hammaddeler ihracattaki ağırlıkları devam ettirmektedir. Çizelge 3.14. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2002-2007) (ABD Doları) 2002 2003 2004 Yatırım(sermaye) malları 2.790.179.717 4.344.031.291 6.530.837.813 7.997.690.484 9.423.368.558 13.754.544.206 Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 1.337.902.705 1.942.475.070 2.751.703.083 3.406.532.933 4.082.675.712 5.598.988.490 1.452.277.012 2.401.556.221 3.779.134.730 4.591.157.551 5.340.692.846 8.155.555.716 30.289.781.567 37.788.251.900 49.403.025.071 Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 14.657.325.002 18.494.474.782 25.945.605.922 950.070.056 1.197.983.798 1.477.867.420 10.473.676.428 12.879.460.032 18.661.007.901 2005 1.711.069.461 2006 2007 2.268.935.683 2.802.434.816 20.673.017.542 25.706.268.993 32.698.970.391 4.936.313 4.302.693 2.260.946 14.565.081 2.475.479 6.342.212 726.849.875 973.652.013 1.358.107.370 1.733.844.606 2.236.630.566 3.168.134.946 1.799.234.011 2.452.931.196 3.093.115.061 3.734.162.214 4.560.613.616 6.162.238.067 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 140.397.718 119.670.168 78.051.311 180.324.365 278.119.464 181.729.520 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 236.730.179 351.024.552 474.848.545 737.515.137 652.863.085 852.685.116 İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 325.430.422 515.450.330 800.347.368 1.505.283.161 2.082.345.014 3.530.490.003 34.835.398.811 37.790.477.603 43.695.826.270 Yatırım mallarının aksam ve parçaları Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları Tüketim malları 18.464.846.170 24.125.341.055 30.501.889.001 Binek otomobilleri 1.297.573.312 2.197.460.508 3.933.632.685 4.373.431.098 5.644.959.752 6.839.588.863 Dayanıklı tüketim malları 3.275.412.701 4.350.678.487 6.002.624.276 6.906.435.139 7.583.072.023 8.555.678.823 Yarı dayanıklı tüketim malları 7.214.633.608 8.842.741.470 9.831.995.933 10.307.990.817 10.507.142.723 12.442.506.927 Dayanıksız tüketim malları 3.402.722.671 4.408.360.805 5.192.736.425 5.836.850.440 6.180.121.483 6.834.449.563 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 1.226.659.569 1.776.674.668 2.252.043.045 2.928.703.624 2.970.250.101 3.484.368.010 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 1.649.146.481 2.033.483.593 2.575.500.572 3.238.525.430 3.293.267.491 3.812.542.547 355.332.657 449.575.465 618.410.963 1.098.293.614 1.420.329.832 1.552.640.158 43.365.171 66.366.059 94.945.102 145.168.649 191.334.198 174.051.379 146.738.140 288.989.174 188.820.084 353.537.281 532.577.457 418.354.357 Motor benzini ve diğer hafif yağlar Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri Diğerleri Toplam Kaynak: TÜİK veritabanı. 36.059.089.029 47.252.836.302 63.167.152.820 73.476.408.143 85.534.675.518 107.271.749.904 149 150 Çizelge 3.15. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20022007) 2002 2003 Yatırım(sermaye) malları 7,74% 9,19% 10,34% 10,88% 11,02% 12,82% Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 3,71% 4,11% 4,36% 4,64% 4,77% 5,22% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 4,03% 5,08% 5,98% 6,25% 6,24% 7,60% Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 2004 2005 2006 2007 40,65% 39,14% 41,07% 41,22% 44,18% 46,05% 2,63% 2,54% 2,34% 2,33% 2,65% 2,61% 29,05% 27,26% 29,54% 28,14% 30,05% 30,48% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 0,01% 0,01% 0,00% 0,02% 0,00% 0,01% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 2,02% 2,06% 2,15% 2,36% 2,61% 2,95% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 4,99% 5,19% 4,90% 5,08% 5,33% 5,74% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 0,39% 0,25% 0,12% 0,25% 0,33% 0,17% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 0,66% 0,74% 0,75% 1,00% 0,76% 0,79% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 0,90% 1,09% 1,27% 2,05% 2,43% 3,29% Tüketim malları Binek otomobilleri Dayanıklı tüketim malları Yarı dayanıklı tüketim malları 51,21% 51,06% 48,29% 47,41% 44,18% 40,73% 3,60% 4,65% 6,23% 5,95% 6,60% 6,38% 9,08% 9,21% 9,50% 9,40% 8,87% 7,98% 20,01% 18,71% 15,57% 14,03% 12,28% 11,60% Dayanıksız tüketim malları 9,44% 9,33% 8,22% 7,94% 7,23% 6,37% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 3,40% 3,76% 3,57% 3,99% 3,47% 3,25% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 4,57% 4,30% 4,08% 4,41% 3,85% 3,55% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 0,99% 0,95% 0,98% 1,49% 1,66% 1,45% Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,12% 0,14% 0,15% 0,20% 0,22% 0,16% Diğerleri 0,41% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,61% 0,30% 0,48% 0,62% 0,39% 151 Çizelge 3.16. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2002-2007) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Tarım ve hayvancılık 4,84% 4,45% 4,00% 4,51% 4,05% 3,46% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,03% 0,03% 0,03% 0,02% 0,02% 0,01% Balıkçılık 0,14% 0,17% 0,16% 0,19% 0,15% 0,15% Maden kömürü , linyit ve turb 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% 0,00% Hampetrol ve doğalgaz 0,01% 0,01% 0,00% 0,02% 0,00% 0,00% Metal cevherleri 0,28% 0,21% 0,30% 0,34% 0,55% 0,80% Taşocakçılığı ve diğer madencilik 0,78% 0,77% 0,73% 0,75% 0,79% 0,75% Gıda ürünleri ve içecek 5,22% 5,61% 5,30% 5,81% 5,07% 4,81% Tütün ürünleri 0,28% 0,19% 0,12% 0,17% 0,21% 0,18% Tekstil ürünleri 15,34% 14,48% 12,66% 11,90% 10,83% 10,07% Giyim eşyası Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 18,35% 17,26% 14,79% 13,51% 11,90% 11,00% 0,59% 0,60% 0,52% 0,50% 0,51% 0,52% 0,33% 0,31% 0,32% 0,34% 0,39% 0,42% Kağıt ve kağıt ürünleri 0,84% 0,78% 0,72% 0,76% 0,70% 0,78% Basım ve yayım; plak, kaset vb. Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar 0,14% 0,14% 0,13% 0,14% 0,13% 0,12% 1,86% 2,02% 2,16% 3,43% 3,98% 4,59% Kimyasal madde ve ürünler 4,38% 4,08% 4,05% 3,84% 4,07% 3,78% Plastik ve kauçuk ürünleri 3,01% 3,10% 3,10% 3,38% 3,53% 3,66% Metalik olmayan diğer mineral ürünler 4,07% 3,81% 3,67% 3,66% 3,27% 3,17% Ana metal sanayi 8,98% 8,22% 10,79% 9,37% 10,91% 11,51% Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat 2,59% 3,18% 3,48% 3,65% 3,92% 3,96% 5,76% 6,60% 6,20% 6,62% 7,02% 7,49% Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları 0,11% 0,09% 0,08% 0,09% 0,10% 0,12% 2,93% 2,58% 2,49% 2,63% 3,30% 3,83% 4,37% 4,12% 4,56% 4,29% 3,61% 2,58% Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat 0,25% 0,27% 0,27% 0,27% 0,29% 0,31% Motorlu kara taşıtı ve römorklar 9,99% 11,51% 13,95% 13,92% 14,82% 15,86% Diğer ulaşım araçları 1,47% 2,20% Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler 2,62% 2,78% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 2,14% 2,32% 2,50% 2,56% 2,80% 3,05% 2,75% 2,89% 152 ISIC Rev3 sınıflamasına göre Türkiye’nin ihracat verilerinin yer aldığı Çizelge 3.16.’da yer alan sektörler bazında inceleme yaptığımızda, 2002-2007 dönemi için yapısal anlamda bir değişim eğilimine şahit olmaktayız. Daha önceki dönemlerden farklı olarak, giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörlerinin ihracattaki paylarının dönem içinde azalma eğilimi gösterdikleri anlaşılmaktadır. 2002 yılında sırasıyla %18,35 ve %15,34 olan giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörlerinin payı 2007 yılına gelindiğinde yine sırasıyla %11,2 ve %10,7’ye gerilemiştir. Ana metal sanayi ürünlerinin ihracat payında %28 düzeyinde bir artış görülmektedir. Tarım ve hayvancılık ürünleri sektöründeki düşüş eğilimi bu dönemde de devam etmiştir. Burada özellikle dikkati çeken husus, motorlu kara taşıtları sektöründe görülen artıştır. 2002 yılı itibarıyla %9,99’luk bir paya sahip olan sektör, 2007 sonunda bu payının %15,86 düzeyine yükselmiştir. Motorlu kara taşıtları sektörü böylece ihracatta lokomotif sektör haline dönüşmektedir. Diğer taraftan, radyo, televizyon, haberleşme teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazlar ile makine teçhizat sektörlerini birlikte ele aldığımızda ise paylarının toplamının 2007 sonunda %17,86’ya ulaştığı görülmektedir. 2002-2007 dönemine ait sektör bazlı ithalat verileri ise Çizelge 3.17. ve 3.18.’de yer almaktadır. Belirtilen dönemde tüm ana mal grupları itibarıyla ithalat hacmi ciddi oranda artmıştır. Yatırım mallarının 2002 yılında 8,4 milyar ABD doları olan ithalat hacmi, 2007 sonunda 27 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Hammadde mallarının ithalat hacmi ise 31 milyar ABD dolarından 100 milyar ABD dolarına yükselmiştir. 2002 yılında 4,9 milyar ABD dolarlık bir değere sahip olan tüketim malları ise 2007’de 18,7 milyar ABD doları düzeyine çıkmıştır. Bununla birlikte, yatırım mallarının ve hammadde mallarının ithalat paylarında bir azalış izlenirken, tüketim mallarında az da olsa artış görülmektedir. Çizelge 3.17. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2002-2007) (ABD Doları) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yatırım(sermaye) malları 8.399.564.903 11.325.906.779 17.397.440.482 20.363.221.590 23.347.555.798 27.054.432.821 Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 7.571.321.912 9.823.210.150 13.493.687.830 17.120.131.371 19.665.387.940 23.366.154.363 828.242.991 31.110.964.431 1.502.696.629 41.272.841.826 3.903.752.652 57.226.332.924 3.243.090.219 66.660.018.308 3.682.167.858 79.020.323.063 3.688.278.458 100.022.594.961 Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 2.956.601.931 4.290.452.096 5.775.777.273 6.026.723.418 7.320.166.141 10.037.791.819 18.032.382.771 24.105.396.247 33.407.212.454 39.548.542.452 46.511.362.348 58.890.856.078 345.532.796 245.207.383 280.289.172 526.544.331 626.463.210 750.920.402 Yatırım mallarının aksam ve parçaları 4.168.295.208 4.840.273.793 6.432.179.835 6.747.008.466 7.632.407.706 9.086.585.191 Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 2.703.855.097 3.941.966.730 6.544.205.707 7.427.476.515 8.684.520.383 10.454.779.434 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 531.869.461 957.219.031 944.196.850 866.393.427 778.625.444 1.685.242.003 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 400.014.705 525.181.961 624.467.141 762.243.671 950.398.249 858.180.329 1.972.412.462 4.898.331.419 2.367.144.585 7.813.324.260 3.218.004.492 12.100.276.926 4.755.086.028 13.975.300.275 6.516.379.582 16.116.330.152 8.258.239.705 18.694.021.990 Binek otomobilleri 813.265.650 2.219.740.602 4.213.556.246 4.296.117.348 4.268.704.396 4.746.753.501 Dayanıklı tüketim malları 687.072.738 917.185.680 1.439.680.510 1.838.682.081 2.296.753.085 3.027.357.629 Yarı dayanıklı tüketim malları 868.899.272 1.265.361.398 1.910.785.464 2.506.049.278 3.248.463.772 3.914.144.346 1.739.496.619 2.354.661.851 3.184.391.094 3.415.389.115 3.736.473.139 4.358.555.321 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 300.241.691 403.799.884 528.145.247 645.069.914 755.301.472 953.991.607 Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 126.552.252 119.370.239 149.113.435 270.004.601 315.721.641 403.283.922 Motor benzini ve diğer hafif yağlar 328.929.423 493.748.654 556.012.200 711.552.856 1.083.668.284 1.172.179.027 33.873.774 39.455.952 118.592.730 292.435.082 411.244.363 117.756.637 600.070.513 51.553.797.32 8 465.700.786 492.612.499 567.345.462 507.628.673 674.628.987 Sanayi için işlem görmüş hammaddeler İşlem görmemiş yakıt ve yağlar İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar Tüketim malları Dayanıksız tüketim malları Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri Diğerleri Toplam (gizli veri dahil) Kaynak: TÜİK veritabanı. 69.339.692.058 97.539.765.968 116.774.150.907 139.576.174.148 170.062.714.501 153 154 Çizelge 3.18. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20022007) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Yatırım(sermaye) malları 17,88% 17,91% 19,24% 19,15% 18,60% 15,91% Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 16,12% 15,53% 14,92% 16,10% 15,67% 13,74% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 1,76% 2,38% 4,32% 3,05% 2,93% 2,17% 66,22% 65,26% 63,28% 62,70% 62,96% 58,82% 6,29% 6,78% 6,39% 5,67% 5,83% 5,90% 38,38% 38,11% 36,94% 37,20% 37,06% 34,63% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 0,74% 0,39% 0,31% 0,50% 0,50% 0,44% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 8,87% 7,65% 7,11% 6,35% 6,08% 5,34% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 5,76% 6,23% 7,24% 6,99% 6,92% 6,15% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 1,13% 1,51% 1,04% 0,81% 0,62% 0,99% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 0,85% 0,83% 0,69% 0,72% 0,76% 0,50% 4,20% 3,74% 3,56% 4,47% 5,19% 4,86% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar Tüketim malları 10,43% 12,35% 13,38% 13,14% 12,84% 10,99% Binek otomobilleri 1,73% 3,51% 4,66% 4,04% 3,40% 2,79% Dayanıklı tüketim malları 1,46% 1,45% 1,59% 1,73% 1,83% 1,78% Yarı dayanıklı tüketim malları 1,85% 2,00% 2,11% 2,36% 2,59% 2,30% Dayanıksız tüketim malları 3,70% 3,72% 3,52% 3,21% 2,98% 2,56% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 0,64% 0,64% 0,58% 0,61% 0,60% 0,56% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 0,27% 0,19% 0,16% 0,25% 0,25% 0,24% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 0,70% 0,78% 0,61% 0,67% 0,86% 0,69% Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,07% 0,06% 0,13% 0,28% 0,33% 0,07% Diğerleri 1,28% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.. 0,74% 0,54% 0,53% 0,40% 0,40% ISIC Rev3 sınıflamasına göre derlenen verilere daha yakından baktığımızda, ana metal sanayi ürünleri ithalat payının dönem içinde artış gösterdiği, kimyasal madde ve ürünlerinin ithalat payının ise %17 oranında azaldığı görülmektedir. Motorlu kara taşıtlarının ithalat payı da %5,66’dan %8,88’e yükselmiştir (Çizelge 3.19.). 155 Çizelge 3.19. ISIC REV3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2002-2007) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Tarım ve hayvancılık 3,09% 3,44% 2,59% 2,18% 1,89% 2,56% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,22% 0,22% 0,24% 0,22% 0,19% 0,17% Balıkçılık 0,00% 0,00% 0,01% 0,02% 0,02% 0,02% Maden kömürü , linyit ve turb 0,66% 0,34% 0,27% 0,44% 0,44% 0,43% Metal cevherleri 0,37% 0,27% 0,24% 0,33% 0,43% 0,40% Taşocakçılığı ve diğer madencilik 0,23% 0,20% 0,17% 0,18% 0,17% 0,16% Gıda ürünleri ve içecek 2,64% 2,36% 1,95% 1,81% 1,76% 1,56% Tütün ürünleri 0,09% 0,08% 0,08% 0,08% 0,06% 0,05% Tekstil ürünleri 4,85% 4,46% 3,88% 3,40% 3,03% 3,13% Giyim eşyası Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 0,67% 0,65% 0,62% 0,59% 0,69% 0,80% 0,64% 0,63% 0,63% 0,72% 0,76% 0,74% 0,30% 0,35% 0,41% 0,50% 0,49% 0,51% Kağıt ve kağıt ürünleri 1,95% 1,90% 1,76% 1,72% 1,68% 1,67% Basım ve yayım; plak, kaset vb. Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar 0,39% 0,36% 0,29% 0,35% 0,27% 0,35% 4,25% 4,09% 3,89% 4,72% 5,47% 5,58% Kimyasal madde ve ürünler 16,80% 16,21% 15,52% 14,97% 14,04% 13,89% Plastik ve kauçuk ürünleri 2,08% 2,07% 1,99% 1,83% 1,85% 1,83% Metalik olmayan diğer mineral ürünler 0,80% 0,74% 0,74% 0,86% 1,02% 0,91% Ana metal sanayi Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat 9,13% 10,53% 2,10% 1,63% 12,56% 11,74% 11,36% 11,72% 1,61% 1,66% 10,62% 10,46% 12,24% 13,58% 1,75% 1,66% 10,26% 10,05% Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar 1,92% 1,75% 1,81% 2,11% 2,02% 1,73% 3,30% 2,94% 3,26% 3,60% 3,57% 3,72% Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları 4,53% 4,37% 4,64% 3,94% 3,51% 3,44% Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat 2,24% 2,07% 2,11% 2,24% 2,06% 1,98% Motorlu kara taşıtı ve römorklar 5,66% 9,25% 12,09% 10,56% 9,52% 8,88% Diğer ulaşım araçları 1,86% Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler 1,50% Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.. 0,76% 1,38% 1,73% 1,32% 1,31% 1,40% 1,94% 1,28% 1,65% 1,18% 156 Uluslararası iş bölümü ve ticaret ilişkileri açısından değerlendirdiğimizde, 20022007 yılları arasında, Türkiye ekonomisi hammadde ve tüketim malları ihraç eden, ayrıca yatırım malları ihracatını da artıran, buna karşılık ise özellikle sanayi için işlem görmüş hammadde ve yatırım malları ithal eden bir ülke görünümünü sürdürmektedir. 2002-2007 yılları arasındaki dönemde Türkiye ekonomisi, ihracat açısından sektör bazlı yapısal değişim emaresi göstermektedir. Emek ve hammadde yoğun sektörlerde, düşük teknolojili ürünlerin ihracat içindeki payında görülen azalma, kapital yoğun ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin ihracat payında artışla yer değiştirmektedir. Özellikle motorlu kara taşıtları ve benzeri diğer sektörlerin ihracat paylarındaki artış, bu hususu teyit eder niteliktedir. Bir önceki dönemde görmeye başladığımız değişim, 2002-2007 yılları arasında kendini iyice hissettirmektedir. Ancak bu durum Türkiye’ye has değildir. Üretim süreçlerinin farklı faktör yoğunluklarına göre bölünebilir olması, bu dönemde Türkiye’nin dâhil olduğu gelişmekte olan ülkelerin lehine bir durum ortaya çıkarmıştır. 3.1.4. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011 Dönemi) 2008 yılı itibarıyla küresel ölçekte ortaya çıkan Kriz, özellikle gelişmiş ülkelerin iktisadi koşullarını değiştiren bir özellik taşımaktadır. Bu dönemde gelişmiş ülkelerde görülen talep daralması, Türkiye gibi İhracata Yönelik Büyüme Stratejisi uygulayan birçok gelişmekte olan ülke için önemli sorunlar yaratmıştır. Her şeyden önce Türkiye’nin ihracat hacminde görülen düşüş, 2008 yılının akabinde kendini göstermiştir. 2011’e gelinceye kadar 2008 yılındaki ihracat hacmine ulaşmak mümkün olmamıştır. 2008 yılında 16,7 milyar ABD doları düzeyine yükselen yatırım malları ihracatı, 2011 yılına gelindiğinde 14 milyar ABD dolarına ancak ulaşabilmiştir. Hammadde malları ihracatı, dönem içinde önemli ölçüde azalmakla birlikte dönem sonunda 2008 yılı değerinin üzerine çıkabilmiştir. Tüketim malları sektörü ise 2008-2011 yılları arasında, kümülatif olarak %11 oranında artmıştır (Çizelge 3.20.). 157 Çizelge 3.20. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2008-2011) (ABD Doları) 2008 2009 2010 2011 16.725.376.991 11.116.832.424 11.771.080.047 14.191.696.382 6.883.619.728 5.817.501.430 6.414.226.632 7.745.058.068 9.841.757.263 5.299.330.994 5.356.853.415 6.446.638.314 67.733.801.599 49.734.011.868 56.380.660.914 67.941.697.273 3.206.339.029 2.636.843.343 3.662.854.895 4.031.423.903 47.183.531.195 35.164.386.522 38.415.799.035 45.717.612.025 81.673.016 102.351.652 107.095.708 132.303.573 Yatırım mallarının aksam ve parçaları 3.712.852.117 2.922.893.081 3.447.124.321 4.431.815.445 Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 6.943.358.569 4.951.156.977 6.335.955.608 7.987.758.456 138.414.971 255.092.205 447.026.909 208.720.641 1.323.804.761 1.143.403.630 1.165.222.299 1.831.543.223 İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 5.143.827.941 2.557.884.458 2.799.582.139 3.600.520.007 Tüketim malları 47.076.908.589 40.733.029.335 45.320.505.753 52.218.849.432 Binek otomobilleri 7.474.360.521 6.086.130.970 6.210.055.365 6.485.467.187 Dayanıklı tüketim malları 8.947.617.064 7.856.933.685 8.915.505.634 10.464.733.867 12.518.731.154 10.654.094.280 11.794.262.376 13.069.139.327 Dayanıksız tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 7.134.748.019 6.355.743.904 7.154.513.830 7.877.589.165 4.210.376.818 3.880.057.988 4.510.512.783 5.892.901.882 4.226.066.308 4.389.419.077 4.970.809.419 5.512.490.166 Motor benzini ve diğer hafif yağlar Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 2.252.826.343 1.234.468.954 1.513.152.930 2.615.956.424 312.182.362 276.180.477 251.693.416 300.571.414 491.108.447 558.738.976 410.972.470 554.625.743 Yatırım(sermaye) malları Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler İşlem görmemiş yakıt ve yağlar Yarı dayanıklı tüketim malları Diğerleri Toplam Kaynak: TÜİK veritabanı. 132.027.195.626 102.142.612.603 113.883.219.184 134.906.868.830 2008-2011 yılları arasında yatırım mallarının ihracattaki payı %12,67’den %10,53’ye düşerken, hammadde malları %50 civarındaki ağırlığını korumuş, tüketim malları ihracatının payı ise %38,71’e yükselmiştir. Burada dikkat çekilmesi gereken husus, tüketim malları sektörünün ihracat payının, Krizin kendini iyice hissettirdiği 2009 ve 2010 yıllarında artmış olmasıdır. Bu yıllarda iç talebin daralması tüketim malları ihracatının arması sonucunu doğurmuştur (Çizelge 3.21.). 158 Çizelge 3.21. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20082011) 2008 2009 2010 2011 12,67% 10,88% 10,34% 10,52% Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 5,21% 5,70% 5,63% 5,74% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 7,45% 5,19% 4,70% 4,78% 51,30% 48,69% 49,51% 50,36% 2,43% 2,58% 3,22% 2,99% 35,74% 34,43% 33,73% 33,89% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 0,06% 0,10% 0,09% 0,10% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 2,81% 2,86% 3,03% 3,29% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 5,26% 4,85% 5,56% 5,92% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 0,10% 0,25% 0,39% 0,15% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 1,00% 1,12% 1,02% 1,36% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 3,90% 2,50% 2,46% 2,67% Tüketim malları 35,66% 39,88% 39,80% 38,71% Binek otomobilleri 5,66% 5,96% 5,45% 4,81% Dayanıklı tüketim malları 6,78% 7,69% 7,83% 7,76% Yarı dayanıklı tüketim malları 9,48% 10,43% 10,36% 9,69% Dayanıksız tüketim malları 5,40% 6,22% 6,28% 5,84% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 3,19% 3,80% 3,96% 4,37% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 3,20% 4,30% 4,36% 4,09% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 1,71% 1,21% 1,33% 1,94% Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,24% 0,27% 0,22% 0,22% Diğerleri Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,37% 0,55% 0,36% 0,41% Yatırım(sermaye) malları Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler Aynı dönemi ISIC Rev3 sınıflamasına göre derlediğimiz veriler açısından daha detaylı incelediğimizde ise, daha önceki dönemlerin aksine, giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörünün ihracattaki paylarının %10’ların altına indiği görülmektedir. Bu dönemde ana metal sanayi ürünleri sektörünün ihracat payı dönem içinde düşmekle birlikte, anılan sektör 2011 sonunda %12,65’le birinci sırada yer almıştır. Motorlu kara taşıtları sektörünün ihracat payı %14 oranında düşmüş ve 2011 yılında %12,63 düzeyinde ağırlıklanmıştır. Ayrıca radyo, televizyon, haberleşme teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazlar ile makine teçhizat sektörlerinin paylarının toplamı 2011 sonunda %10,47’ye gerilemiştir. 2008 sonrası yaşanan Küresel Kriz ve sonrasındaki gelişmeler, 2002 yılından itibaren sektörel bazda yapısal bir dönüşüm eğilimi gösteren Türkiye ihracatının gerilemesine neden olmuştur (Çizelge 3.22.). 159 Çizelge 3.22. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2008-2011) 2008 2009 Tarım ve hayvancılık 2,97% 4,25% 4,32% 3,82% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,01% 0,01% 0,01% 0,01% Balıkçılık 0,18% 0,19% 0,14% 0,14% Maden kömürü , linyit ve turb 0,02% 0,00% 0,01% 0,00% Hampetrol ve doğalgaz 0,05% 0,10% 0,09% 0,09% Metal cevherleri 0,78% 0,67% 1,12% 0,90% Taşocakçılığı ve diğer madencilik 0,79% 0,87% 1,14% 1,08% Gıda ürünleri ve içecek 4,90% 5,81% 5,89% 6,58% Tütün ürünleri 0,21% 0,26% 0,26% 0,22% Tekstil ürünleri 8,58% 9,36% 9,60% 9,58% Giyim eşyası Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 8,71% 0,46% 9,40% 0,49% 9,32% 0,58% 8,62% 0,57% 0,41% 0,50% 0,50% 0,48% Kağıt ve kağıt ürünleri 0,80% 0,96% 1,05% 1,04% Basım ve yayım; plak, kaset vb. Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar Kimyasal madde ve ürünler 0,11% 5,55% 3,78% 0,14% 3,57% 4,21% 0,12% 3,65% 5,01% 0,12% 4,54% 5,00% Plastik ve kauçuk ürünleri 3,60% 3,95% 4,29% 4,63% 3,27% 17,09% 4,19% 3,77% 3,69% 14,79% 4,38% 4,01% 3,50% 12,67% 4,37% 4,27% 3,00% 12,65% 4,62% 4,35% Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları 0,10% 0,10% 0,12% 0,10% Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları 1,72% 1,72% 1,88% 1,88% 1,71% 1,71% 1,56% 1,56% 0,31% 14,67% 2,55% 2,65% 0,36% 12,59% 2,37% 2,73% 0,36% 13,05% 1,46% 2,88% 0,37% 12,63% 1,48% 2,98% Metalik olmayan diğer mineral ürünler Ana metal sanayi Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat Motorlu kara taşıtı ve römorklar Diğer ulaşım araçları Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 2010 2011 160 BEC3 sınıflamasına göre 2008-2011 dönemin ilişkin Türkiye’nin ithalat verileri Çizelge 3.23. ve 3.24.’te yer almaktadır. Anılan çizelgelerin birlikte incelenmesinden de görüleceği üzere, yaşanan Krizin etkisiyle 2011 yılına kadar tüm mal gruplarındaki ithalat önemli ölçüde azalmıştır. Bu azalma özellikle sanayinin ihtiyacı olan hammadde malları ithalatında kendini göstermiştir. 2008 yılında 118,6 milyar ABD doları olan hammadde malları ithalatı, 2009 yılında 81,2 milyar ABD dolarına kadar gerilemiştir. 2010 yılında toparlanma emarelerinin görülmesinin ardından 2011 sonunda hammadde malları ithalatı 138,7 milyar ABD doları ile 2008 rakamının üstüne çıkmıştır. 2008 yılında 28 milyar ABD doları olarak gerçekleşen yatırım malları ithalatı, kısa vadedeki düşüşün ardından, 2011 sonunda 37,2 milyar ABD doları olmuştur. Tüketim malları ithalatında da benzer bir eğilim görülmektedir. 2009 yılındaki daralmanın dışında tüketim malları ithalatı artmış ve 2011 itibarıyla 29,7 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. Ana mal gruplarının ithalat paylarına baktığımızda ise, özellikle hammadde malları ithalat payının bir önceki döneme göre ciddi oranda arttığını görmekteyiz. 2008’de %70,25 seviyesine ulaşan hammadde malları ithalatının payı, 2011 sonunda %67,21 düzeyindedir. Gerek yatırım gerekse de tüketim malları sektörlerinin payları dönem içerisinde artmakla birlikte hammadde mallarındakine benzer bir artış gözlenmemektedir. 161 Çizelge 3.23. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2008-2011) (ABD Doları) 2008 Yatırım(sermaye) malları Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 2009 2010 2011 28.020.665.407 21.462.823.387 28.818.241.904 37.270.610.670 23.255.612.167 18.384.402.511 23.249.739.016 29.605.450.159 4.765.053.240 3.078.420.876 5.568.502.888 7.665.160.511 118.589.444.909 81.212.055.746 107.942.209.513 138.747.950.645 13.691.770.438 7.984.726.223 12.258.722.911 16.159.590.669 65.680.163.045 43.491.943.268 58.733.014.974 75.482.184.756 1.275.042.399 1.139.448.272 1.175.577.575 1.303.879.969 İşlem görmemiş yakıt ve yağlar Yatırım mallarının aksam ve parçaları Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 9.445.316.339 8.291.899.944 9.064.328.926 10.861.237.063 11.264.249.079 7.840.527.462 10.580.625.875 12.334.237.274 3.154.328.313 2.074.346.626 2.793.977.755 4.379.476.790 1.741.611.852 1.205.718.429 1.112.755.919 1.793.844.037 İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 12.336.963.444 9.183.445.522 12.223.205.578 16.433.500.087 Tüketim malları 21.489.236.077 19.289.706.894 24.734.929.660 29.692.267.562 Binek otomobilleri 4.551.805.485 4.265.400.937 6.819.601.178 8.474.786.820 Dayanıklı tüketim malları 3.530.749.855 2.619.294.427 3.499.191.215 4.337.380.030 Yarı dayanıklı tüketim malları 4.807.707.546 4.090.111.967 5.303.231.473 6.452.876.450 Dayanıksız tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 5.301.193.089 4.948.856.463 5.531.250.232 5.894.845.632 1.120.942.773 1.002.708.468 1.365.553.171 1.816.156.907 753.161.605 595.522.296 675.952.984 813.826.275 Motor benzini ve diğer hafif yağlar Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 1.306.434.758 1.190.585.770 1.343.231.533 1.662.261.633 117.240.966 577.226.566 196.917.874 240.133.815 706.571.322 666.070.004 545.733.950 738.555.360 Diğerleri Toplam Kaynak: TÜİK veritabanı. 203.198.209.752 140.928.421.211 185.544.331.852 240.841.676.274 162 Çizelge 3.24. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20082011) 2008 2009 2010 2011 Yatırım(sermaye) malları 16,60% 16,74% 16,98% 18,05% Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 13,78% 14,34% 13,70% 14,34% 2,82% 2,40% 3,28% 3,71% 70,25% 63,35% 63,61% 67,21% 8,11% 6,23% 7,22% 7,83% 38,91% 33,93% 34,61% 36,56% İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 0,76% 0,89% 0,69% 0,63% Yatırım mallarının aksam ve parçaları 5,60% 6,47% 5,34% 5,26% Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 6,67% 6,12% 6,23% 5,97% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 1,87% 1,62% 1,65% 2,12% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 1,03% 0,94% 0,66% 0,87% İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 7,31% 7,16% 7,20% 7,96% Tüketim malları 12,73% 15,05% 14,58% 14,38% Binek otomobilleri 2,70% 3,33% 4,02% 4,11% Dayanıklı tüketim malları 2,09% 2,04% 2,06% 2,10% Yarı dayanıklı tüketim malları 2,85% 3,19% 3,12% 3,13% Dayanıksız tüketim malları 3,14% 3,86% 3,26% 2,86% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 0,66% 0,78% 0,80% 0,88% Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 0,45% 0,46% 0,40% 0,39% Motor benzini ve diğer hafif yağlar 0,77% 0,93% 0,79% 0,81% Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,07% 0,45% 0,12% 0,12% Diğerleri Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 0,42% 0,52% 0,32% 0,36% Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri Hammadde(ara malları) Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler Sanayi için işlem görmüş hammaddeler ISIC Rev3 sınıflamasına göre değerlendirdiğimizde ise, kimyasal madde ve ürünleri sektörünün payının bir önceki döneme göre yükseldiği ve 2011 yılını %13,8’lik bir payla bitirdiği görülmektedir. Ana metal sanayi ürünleri sektörü ithalatı ise %10’lar düzeyindeki ağırlığını korumaktadır. 2011 yılı verilerine göre bu iki sektörü sırasıyla %8,84 payla makine ve teçhizat sektörü ile %8,26 payla motorlu kara taşıtları sektörleri takip etmektedir (Çizelge 3.25.). 163 Çizelge 3.25. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler Bazında Dağılımı (2008-2011) 2008 2009 2010 2011 Tarım ve hayvancılık 3,03% 3,16% 3,37% 3,60% Ormancılık ve tomrukçuluk 0,12% 0,10% 0,11% 0,09% Balıkçılık 0,02% 0,02% 0,02% 0,02% Maden kömürü , linyit ve turb 0,62% 0,81% 0,63% 0,54% Metal cevherleri 0,40% 0,67% 0,53% 0,52% Taşocakçılığı ve diğer madencilik 0,20% 0,17% 0,15% 0,17% Gıda ürünleri ve içecek 1,85% 2,06% 1,85% 2,04% Tütün ürünleri 0,05% 0,08% 0,05% 0,04% Tekstil ürünleri 2,51% 3,08% 3,27% 2,86% Giyim eşyası 0,94% 1,25% 1,26% 1,14% Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan maddeler 0,68% 0,68% 0,64% 0,65% 0,45% 0,44% 0,51% 0,52% Kağıt ve kağıt ürünleri 1,48% 1,78% 1,77% 1,51% Basım ve yayım; plak, kaset vb. 0,30% 0,37% 0,30% 0,25% Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar 6,81% 7,42% 7,44% 7,61% 13,28% 15,17% 14,57% 13,80% Plastik ve kauçuk ürünleri 1,70% 1,92% 1,88% 1,86% Metalik olmayan diğer mineral ürünler 0,76% 0,81% 0,82% 0,76% 13,04% 9,44% 10,06% 10,83% Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) 1,72% 1,86% 1,72% 1,63% Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat 8,37% 8,89% 8,37% 8,84% Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları 1,39% 1,86% 1,69% 1,37% Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar 3,62% 4,70% 4,42% 3,89% Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları 2,63% 3,30% 2,90% 2,57% Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat 1,90% 2,22% 2,07% 1,93% Motorlu kara taşıtı ve römorklar 7,63% 7,65% 8,50% 8,26% Diğer ulaşım araçları 1,53% 2,34% 2,90% 2,70% Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız. 1,29% 1,46% 1,36% 1,32% Kimyasal madde ve ürünler Ana metal sanayi Tüm olumsuz gelişmelere rağmen, 2008-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaret yapısı, bir önceki dönemden devraldığı niteliği korumaktadır. Türkiye ekonomisi bu dönemde de kapital yoğun ve orta-yüksek teknolojili ürünleri ihraç eden görünümü sürdürmektedir. İthalat açısından ise Türkiye her zamanki gibi kapital yoğun ve orta ve yüksek teknolojili ürünleri ithal etmektedir. 2002 sonrasında Türk Lirasının aşırı değerlenmesi sonucunda ihracatçı sektörlerin 164 ihtiyacına bağlı olarak ithal malı yoğunluğu giderek artmıştır. Bu durum özellikle motorlu kara taşıtları sektöründe kendini göstermiş ve bu sektörde yaratılan katma değer tartışılır olmuştur. Türkiye ekonomisi, özellikle son 20 yılda dış ticarette önemli değişimler yaşamıştır. Bu değişimler ticarete konu olan mal grupları açısından değerlendirildiğinde emek yoğun, düşük teknolojili ve katma değeri düşük olan mallardan nispeten sanayi ürünlerine doğru yönelmiştir. 2002-2011 yılları arasında Türkiye’nin ihracatının teknolojik yapısını incelediğimizde, 2002 yılında toplam ihracatımız içinde doğal kaynağa dayalı ve düşük teknolojili ihracatın payı %63 iken 2011 yılında bu oran %56’ya gerilemiştir. Buna karşılık orta- yüksek teknolojinin payı 2002 yılında %37 seviyesinden %44’e yükselmiştir. Aynı dönemde Türkiye’nin dünyadaki konumuna baktığımızda, orta ve yüksek teknolojili ürün ihracatında Türkiye’nin 28. sıraya yükseldiğini görmekteyiz. Ancak aynı dönemde sanayinin ihtiyacı olan ithal girdilerin payı da artış göstermiştir. Net ihracat açısından değerlendirdiğimizde ise Türkiye’nin istenen ve beklenen gelişimi gösteremediği anlaşılmaktadır. Türkiye’nin orta ve yüksek teknolojili ürün ihracatı yıllar itibarıyla artış göstermekle birlikte toplam ihracatımız içinde orta ve yüksek teknolojinin payı 2006 yılından itibaren %44 bandına oturmuş ve çok küçük değişimler göstermek suretiyle aynı band üzerinde devam etmektedir. 2007 sonrasında Türkiye’nin dış ticaret yapısı gerek sektörel gerekse de teknolojik anlamda daha ileri düzeyde bir yapısal dönüşüm eğilimini sürdürememiştir (Dış Ticarette Yeni Rotalar, 2011: 17-18). 165 3.2. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN TİCARET ORTAKLARI ve BÖLGE BAZLI ANALİZİ 1990’lı yılların başından itibaren Türkiye dış ticaretinde pazar çeşitliliğini sağlamak adına birçok faaliyeti uygulamaya başlamıştır. Özellikle 1996 yılıyla birlikte uygulamaya giren Gümrük Birliği’nin de etkisiyle, pazar çeşitliliği önemli sorun olarak gündeme gelmiştir. Bu nedenle 1990’lı yılların sonundan itibaren pazar çeşitliliğini artırmak için komşu ve çevre ülkelerle ticaretin geliştirilmesini sağlayacak strateji çalışmaları44 yapılmıştır. Bu Alt Bölümde 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaretinde pazar çeşitliliğinin sağlanıp sağlanamadığının analizi yapılacaktır. Daha önceki Bölümlerdekinin aksine bu Bölümde yıllar bazında alt kırılımlar yapılmamış olup dönem eğimin ve varsa değişimin daha net görülebilmesi açısından bütün olarak ele alınmıştır. 3.2.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İhracatının Ticaret Ortakları ve Bölge Bazlı Yapısal Analizi 1990-2011 yıllar arasındaki ülke grubu bazlı ihracat verileri incelendiğinde, tüm dönem boyunca Avrupa Birliği ülkelerine yönelik ihracatın ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Ancak 22 yıllık dönemde Avrupa Birliği’ne yapılan ihracatın kümülatif büyüme oranı, toplam ihracatın kümülatif büyüme oranının gerisinde kalmıştır. Buradan Avrupa Birliği ülkeleri dışındaki ülkelere yapılan ihracatın daha fazla artığını söyleyebiliriz. Özellikle Gümrük Birliği ve Avrupa’ya lojistik yakınlık olarak adlandırılan avantajların 1996 sonrasında Türkiye’nin ihracatına olumlu olarak yansıyacağı beklentilerinin gerçeği yansıtmadığı, beklenen olumlu gelişmelerin orta ve uzun vadede ortaya çıkmadığı anlaşılmaktadır (Kotan ve Sayan; 2000:18) 44 2000’li yılların başında uygulamaya geçirilen “Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi” örnek olarak verilebilir. Başta komşu ülkeler olmak üzere çevre ülkelerle olan dış ricaret hacminin artırılması üzerine kurulu olan bu Strateji, ilk yıllarda beklendiği gibi başarılı olmuştur. 166 Ayrıca Yakın Doğu ve Orta Doğu Ülkelerine yapılan ihracatın, 1990’dan 2011’e yılına kadar geçen sürede önemli ölçüde arttığı görülmektedir. Bu artış eğiliminin 2004 yılından itibaren belirginleştiği anlaşılmaktadır. Avrupa Birliği üyesi olmayan diğer Avrupa ülkelerine yapılan ihracatta 2004 yılı sonrasında önemli oranda artış (1990-2003 arası artış oranı %120, 2003-2004 arası artış oranı ise %73, 20032005 arası artış oranı ise %206’dır.) göstermiştir. Diğer Asya Ülkelerine yapılan ihracat da 1990-2011 arasında artmıştır. 1990 yılında 780 milyon ABD doları olarak gerçekleşen ihracat, 2011 yılı sonu itibarıyla 10,2 milyar ABD doları seviyesine çıkmıştır. Bu dönem içerisinde Türkiye’nin diğer Asya ülkelerine yönelik ihracatı oniki kattan fazla artış göstermiştir. Afrika ülkelerine gerçekleştirilen ihracatın da 1990-2011 yılları arasında sekiz kat arttığı anlaşılmaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda gibi uzak coğrafyalara yönelik ihracat hacim olarak az görünse de 1990-2011 yılları arasında istikrarlı bir artış eğiliminde olduğu gözlenmektedir (Çizelge 3.26.). Çizelge 3.26. Ülke Gruplarına Göre İhracat (1990-2011) (milyon dolar) 1990 GENEL İHRACAT TOPLAMI A- AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27) 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2011 12.959 14.715 18.105 23.207 26.669 27.390 35.422 63.083 85.535 132.027 113.883 134.907 7.485 8.477 na na 63.390 52.685 62.347 2.967 3.008 2.084 2.545 5.857 6.526 8.635 10.190 11.025 10.831 13.569 23.938 34.440 64.212 59.013 69.851 DİĞER AVRUPA 1.183 1.033 1.447 2.549 2.489 1.855 2.607 4.507 7.962 15.678 11.373 12.976 AFRİKA 1.159 1.159 1.159 1.159 1.818 1.373 1.697 2.968 4.566 9.063 9.283 10.334 Kuzey Afrika 646 363 726 986 1.502 1.087 1.267 2.203 3.097 5.850 7.025 6.701 Diğer Afrika 102 147 118 174 316 285 430 765 1.469 3.212 2.258 3.633 1.077 986 1.734 1.898 2.657 3.596 3.914 5.733 6.328 6.532 6.078 7.926 B- TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ* C- DİĞER ÜLKELER AMERİKA Kuzey Amerika 9.384 12.569 14.813 15.664 20.415 36.581 47.935 na 447 831 895 1.438 2.564 1.032 919 1.600 1.740 2.389 3.309 3.596 5.207 5.439 4.802 4.242 5.459 Orta Amerika ve Karayip 20 39 52 72 146 167 197 334 548 829 598 626 Güney Amerika 25 28 82 86 122 120 121 193 341 901 1.237 1.840 2.409 3.316 4.253 4.520 3.984 3.871 5.230 10.465 15.257 32.505 31.876 38.134 1.629 2.084 2.308 2.595 2.681 2.573 3.440 7.921 11.316 25.430 23.295 27.935 780 1.232 1.945 1.925 1.304 1.298 1.790 2.544 3.942 7.074 8.581 10.199 29 32 42 65 76 135 122 264 327 435 403 481 ASYA Yakın ve Ortadoğu Diğer Asya AVUSTRALYA VE YENİ ZELANDA *1996 öncesine ait serbest bölge verileri yayınlamamaktadır. Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı. 167 168 AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27) DİĞER AVRUPA AFRİKA AMERİKA 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1998 1996 1994 1992 1990 70,00% 60,00% 50,00% 40,00% 30,00% 20,00% 10,00% 0,00% ASYA Şekil 3.1. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (1990-2011) Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı. Ülke grupları bazında Türkiye’nin ihracatının dağılımına baktığımızda ise, 1990’ların başında Türkiye’nin ihracatında %57,76 olan Avrupa Birliği ülkelerinin payı, 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren belirgin bir şekilde azalarak, 2011 sonunda %46,22’ye gerilemiştir. Ayrıca Türkiye’nin Amerika’ya yönelik ihracatının toplam içindeki payının dönem içerisinde azaldığı görülmektedir. 1990’da %8,31 olan bu pay, 2011’e gelindiğinde %5,88’e düşmüştür. Aynı dönemde Asya ülkelerine yönelik ihracatın da simetrik bir şekilde artış eğiliminde olduğu görülmektedir. 1990 yılında Türkiye’nin ihracatında Asya ülkelerinin payı %18,59 iken, bu pay 2011’de %28,27’ye çıkmıştır. Ancak coğrafi olarak tüm Avrupa’yı birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatının toplam içindeki payı 1990’da %66,89 iken 2011’de %55,83 düşmüş olmasına rağmen, halen Türkiye’nin ihracatının yarısı bu coğrafyaya yapılmaktadır (Şekil 3.1.). 169 70,00% 60,00% 50,00% 40,00% 30,00% 20,00% 10,00% AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27) Kuzey Afrika Kuzey Amerika Güney Amerika 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1998 1996 1994 1992 1990 0,00% DİĞER AVRUPA Diğer Afrika Orta Amerika ve Karayip Yakın ve Ortadoğu Şekil 3.2. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (Detaylandırılmış) (1990-2011) Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı. 1990-2011 arasında Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu ihracatın ülke gruplarına göre dağılımına daha detaylı olarak baktığımızda, özellikle Yakın Doğu ve Orta Doğu Ülkelerine yapılan ihracatın payının %20,71’e çıktığı görülmektedir. Diğer Asya Ülkelerine yönelik ihracatın payı da 2011’de %7,56’ya çıkmıştır. Avrupa Birliği Ülkelerine yönelik ihracatın payı, yaşanan Küresel Krizin de etkisiyle 2008’le birlikte %50’nin altına inmiştir. Avrupa Birliği dışı diğer Avrupa Ülkelerine yapılan ihracatın toplam içindeki payının 2008 yılına kadar bir artış eğilimi gösterdiği, bu tarihten itibaren düşüşe geçtiği anlaşılmaktadır (Şekil 3.2.). Bu dönemde Türkiye gelişmiş ülke pazarlarına (Avrupa Birliği, Kuzey Amerika ve Diğer Avrupa vb.) yönelik ihracatının bir kısmını, gelişmekte olan ülkelerin yoğunlukta olduğu Asya Ülkelerine doğru yönlendirmiş görünmektedir. 170 Çizelge 3.27. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (1990-1998) (milyon dolar) ÜLKELER 1990 1992 1994 1996 1998 2000 ALMANYA 3.064 3.660 3.934 5.187 5.460 5.180 İTALYA 1.106 943 1.034 1.446 1.557 1.789 A.B.D. 968 865 1.520 1.639 2.233 3.135 İNGİLTERE 745 796 889 1.261 1.740 2.037 FRANSA 737 809 851 1.053 1.305 1.657 İRAN 495 455 250 298 195 236 HOLLANDA 435 500 621 770 889 874 SUUDİ ARABİSTAN 338 487 609 431 474 387 JAPONYA 239 162 187 168 113 149 CEZAYİR 201 108 238 278 482 383 MISIR 160 174 195 316 474 376 GÜNEY KORE CUM. 109 191 88 102 37 130 POLONYA 103 186 249 253 291 175 ROMANYA 83 173 175 314 468 326 HİNDİSTAN 62 42 78 59 74 56 BİR.ARAP EMİRLİK. 57 62 158 211 240 316 ÇİN HALK CUMHUR. 37 144 355 65 38 96 TAYLAND 31 59 34 76 11 17 İRLANDA 25 24 33 60 89 203 FAS 25 61 39 52 99 70 ENDONEZYA 15 19 48 57 29 30 BREZİLYA 12 15 21 43 44 42 MALEZYA 11 19 114 134 42 39 MEKSİKA 3 11 18 19 35 41 ARJANTİN 1 3 24 5 18 23 RUSYA FEDERASYONU Ülkeler Toplamı Genel Toplam Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 0 438 820 1.512 1.348 644 9.062 10.406 12.580 15.809 17.785 18.412 12.959 14.719 18.105 23.224 26.974 27.775 171 Çizelge 3.28. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (2002-2011)(milyon dolar) ÜLKELER 2002 2004 2006 2008 2010 2011 ALMANYA 5.869 8.745 9.686 12.952 11.479 13.951 İTALYA 2.376 4.648 6.752 7.819 6.505 7.851 A.B.D. 3.356 4.860 5.061 4.300 3.763 4.584 İNGİLTERE 3.025 5.544 6.814 8.159 7.236 8.151 FRANSA 2.135 3.668 4.604 6.618 6.054 6.806 334 813 1.067 2.030 3.044 3.590 1.056 2.138 2.539 3.144 2.461 3.243 SUUDİ ARABİSTAN 555 769 983 2.202 2.218 2.763 JAPONYA 130 190 263 330 272 296 CEZAYİR 514 806 1.021 1.614 1.505 1.471 MISIR 326 473 709 1.426 2.251 2.759 55 80 156 271 304 529 POLONYA 343 698 1.060 1.587 1.504 1.758 ROMANYA 566 1.235 2.350 3.987 2.599 2.879 HİNDİSTAN 73 136 222 543 606 756 BİR.ARAP EMİRLİK. 457 1.144 1.986 7.975 3.333 3.707 ÇİN HALK CUMHUR. 268 392 693 1.437 2.269 2.466 TAYLAND 45 124 61 100 220 125 İRLANDA 183 434 575 664 339 354 FAS 138 330 551 958 624 921 ENDONEZYA 29 54 85 284 251 308 BREZİLYA 49 69 122 318 615 883 MALEZYA 152 52 60 98 225 183 MEKSİKA 77 151 141 152 146 145 ARJANTİN 2 20 44 107 179 214 İRAN HOLLANDA GÜNEY KORE CUM. RUSYA FEDERASYONU 1.172 1.859 3.238 6.483 4.628 5.993 Ülkeler Toplamı 23.285 39.433 50.846 75.559 64.631 76.686 Genel Toplam Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 36.059 63.167 85.535 132.027 113.883 134.907 2002 sonrasındaki dönemde Afrika ve Asya Ülkeleriyle kurulan politik ilişkilerin geliştirilmesi dış ticaret ilişkilerine de yansımıştır. Ancak bu yakın ilişkilerin istenen ve beklenen düzeyde bir ticaret hacmi oluşturmadığı görülmektedir. Nitekim verileri değerlendirdiğimizde, Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi’nin ilk yıllardaki başarısının yıllar içinde etkisini kaybettiği görülmektedir. Çizelge 3.16. ve 3.17.’de Türkiye’nin ülkeler bazında ihracat verileri yer almaktadır. Tüm dönem boyunca Almanya Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke olmuştur. 1990 yılı itibarıyla Almanya’nın Türkiye’nin ihracatı içindeki payı yaklaşık olarak %24 civarındadır. Değer bazındaki artışa rağmen bu oran 2000 yılında %18,6’ya, 2011’e 172 gelindiğinde ise %10,3’e gerilemiştir. Bu durum dönem başında Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı İtalya, ABD, İngiltere, Hollanda gibi gelişmiş ülkeler için de geçerlidir. Bu durumun 22 yıllık dönem içerisinde Türkiye’nin ihracat pazarlarının çeşitlenmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Türkiye daha önce neredeyse hiç ihracat yapmadığı ülkelere ihracat yapmaya başlamıştır. Bu ülkeler içinde Türkiye’ye benzer bir gelişim çizgisi izleyen Hindistan, Malezya, Fas, Meksika, Tayland, Arjantin ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler ya da diğer bir ifadeyle gelişen piyasalar olarak adlandırılan ülkeler yer almaktadır. Türkiye’nin bu 26 ülkeye yönelik olarak gerçekleştirdiği ihracatın toplam ihracat içindeki payının hayli yüksek olduğu görülmektedir. 1990 yılında bu pay %70’ler seviyesinde iken, 2000 yılında %66’ya ve 2011 yılında ise %56,8’e gerilemesine rağmen halen Türkiye’nin ihracatının yarısından fazlası bu 26 ülkeye yöneliktir. Diğer taraftan Türkiye’nin gelişmiş Avrupa Ülkelerine (Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa ve Hollanda) yönelik ihracatının toplam ihracat içindeki payı, 1990’da %47 düzeyindedir. Bu oran 2000 yılında %41,5 ve 2011 yılında ise %29,6’ya gerilemiş olmasına rağmen ihracatta pazar bağımlılığının belirli ölçüde halen sürdüğünü göstermektedir. 3.2.2. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İthalatının Ticaret Ortakları ve Bölge Bazlı Yapısal Analizi Türkiye’nin ülke grupları bazında 1990-2011 dönemindeki ithalat verilerinin yer aldığı Çizelge 3.16’yı incelediğimizde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden gerçekleştirdiği ithalatın birinci sırada yer aldığı görülmektedir. Asya’dan gerçekleştirilen ithalatın, dönem içinde, onüç kattan fazla arttığı anlaşılmaktadır. 1990 itibarıyla Asya’dan yapılan ithalat 5 milyar ABD doları iken, 2011 yılında bu rakam 73,6 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. Özellikle diğer Asya ülkelerinden yapılan ithalatın bunda en büyük paya sahip olduğu görülmektedir. Diğer ülke grupları açısından baktığımızda ise Türkiye’nin Amerika’dan gerçekleştirdiği ithalatın büyüme hızı, toplam ithalat büyüme hızının gerisinde kalmıştır. Çizelge 3.29. Ülke Gruplarına Göre İthalat (1990-2011)(milyon dolar) 1990 GENEL İTHALAT TOPLAMI A- AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27) B- TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ* C- DİĞER ÜLKELER 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 10.597 11.514 11.644 24.321 25.282 28.527 25.689 48.103 na na na 297 418 496 575 811 11.684 11.325 11.297 18.981 19.914 24.272 24.277 48.559 2.141 2.056 2.207 3.974 4.414 6.149 7.487 15.757 2- AFRİKA 1.338 808 861 1.994 1.758 2.714 2.696 938 575 628 1.618 1.493 2.257 Diğer Afrika 2008 2010 2011 22.302 22.871 23.270 43.598 45.613 53.295 50.540 97.473 139.576 201.964 185.544 240.842 1- DİĞER AVRUPA Kuzey Afrika 2006 59.401 74.802 72.244 91.128 944 1.334 878 1.038 79.126 125.782 111.531 139.886 25.695 44.196 30.312 35.979 4.820 7.405 7.770 6.414 6.767 2.138 3.231 4.878 5.267 4.306 3.342 400 233 232 376 265 457 558 1.589 2.526 2.503 2.108 3.425 2.996 3.120 2.923 4.634 5.016 4.799 4.065 6.595 9.401 17.224 16.799 22.749 2.464 2.706 2.567 3.860 4.230 4.167 3.421 5.114 6.936 13.404 13.234 17.346 28 30 48 240 117 80 103 209 335 560 623 903 504 384 308 534 669 551 541 1.271 2.131 3.260 2.942 4.500 5.062 5.184 5.006 7.951 8.286 10.306 9.716 21.085 36.226 55.715 57.513 73.583 Yakın ve Ortadoğu 2.706 2.690 2.564 3.315 2.084 3.373 3.186 5.585 10.568 17.628 16.091 20.439 Diğer Asya 2.356 2.494 2.442 4.636 6.202 6.933 6.530 15.500 25.658 38.087 41.422 53.144 147 157 300 428 439 305 399 876 493 807 3- AMERİKA Kuzey Amerika Orta Amerika ve Karayip Güney Amerika 4- ASYA 5- AVUSTRALYA VE YENİ ZELANDA 313 302 *1996 öncesine ait serbest bölge verileri yayınlamamaktadır. Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı. 173 174 60,00% 50,00% 40,00% 30,00% 20,00% 10,00% 0,00% 1990 1992 1994 1996 AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27) 1998 2000 2002 DİĞER AVRUPA 2004 2006 AFRİKA 2008 2010 AMERİKA 2011 ASYA Şekil 3.3. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (1990-2011) Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı. Ülke grubu bazında Türkiye’nin ithalatının dağılımına baktığımızda, %37,84 ile halen Avrupa Birliği’nden yapılan ithalatın en büyük paya sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte Avrupa Birliği’nden yapılan ithalatın payı 1990’dan 2011’e kadar geçen süre içerisinde süreklilik arz eden bir düşme eğilimi içindedir. 2006 yılından itibaren bu düşüşün daha da hızlandığı anlaşılmaktadır. Avrupa Birliği dışındaki diğer Avrupa Ülkelerinden yapılan ithalatın payı ise 2000’e kadar %10’lar düzeyinde seyretmiş, 2008 yılında ise zirve yaparak %21,88’e ulaşmıştır. Yaşanan Küresel Krizin etkisiyle bu yıldan sonra düşüş eğilimine girmiştir. Türkiye’nin Amerika’dan gerçekleştirdiği ithalatın payı %13,43 düzeyinde iken 2011’de bu oran %9,45 olmuştur. Afrika’dan yapılan ithalatın payı ise yıllar içinde azalarak, 2011 sonunda %2,81 düzeyine inmiştir. Burada dikkati çeken husus, Türkiye’nin Asya Ülkelerinden yaptığı ithalatın payının ciddi ölçüde yükselmesidir. 1990 yılında %22,7 düzeyinde olan bu pay, 2011 yılında %30,55’e çıkmıştır. Asya Krizi ve Türkiye’nin Kriz yılları hariç olmak üzere, bu payın sürekli artış eğilimde olduğu görülmektedir (Şekil 3.3.). 175 60,00% 50,00% 40,00% 30,00% 20,00% 10,00% 0,00% 1990 1992 1994 1996 1998 AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27) Kuzey Afrika Kuzey Amerika Güney Amerika 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2011 DİĞER AVRUPA Diğer Afrika Orta Amerika ve Karayip Yakın ve Ortadoğu Şekil 3.4. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (Detaylandırılmış) (1990-2011) Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı. Türkiye’nin özellikle diğer Asya ülkelerinden gerçekleştirdiği ithalatın payı 19902011 döneminde iki kat artarak, %22,07 seviyesine yükselmiştir. Buna karşılık Asya Ülke grubu içinde yer alan Yakın ve Ortadoğu ülkelerinden yapılan ithalatın, 1990’da %12,13 olan payı, 2011’de %8,49’a düşmüştür (Şekil 3.4.). 176 Çizelge 3.30. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (1990-2000)(milyon dolar) ÜLKELER 1990 1992 1994 1996 1998 2000 A.B.D. 2.282 2.600 2.429 3.516 4.054 3.911 ALMANYA 3.497 3.754 3.646 7.814 7.316 7.198 ARJANTİN 193 116 50 153 158 86 BAE 193 354 339 23 32 40 BREZİLYA 174 199 206 292 407 303 CEZAYİR 287 10 95 737 647 1.192 ÇİN HALK CUMHUR. 246 172 258 556 846 1.345 17 42 55 154 176 231 ENDONEZYA FAS 97 30 39 82 47 73 1.340 1.351 1.458 2.771 3.034 3.532 302 373 285 719 1.124 1.181 HİNDİSTAN 78 100 111 258 276 449 HOLLANDA 573 698 740 1.449 1.446 1.584 İNGİLTERE 1.014 1.187 1.170 2.510 2.683 2.748 492 365 692 806 433 816 61 51 101 145 259 478 İTALYA 1.727 1.919 2.009 4.286 4.222 4.333 JAPONYA 1.120 1.113 968 1.422 2.046 1.621 MALEZYA 111 141 170 237 285 269 MEKSİKA 22 15 22 131 62 52 MISIR 37 59 124 272 393 141 POLONYA 210 87 69 79 82 165 ROMANYA 202 256 229 441 345 674 0 1.040 1.045 1.921 2.155 3.887 724 1.665 1.229 1.708 670 962 19 35 32 87 129 232 Ülkeler Toplamı 15.019 17.733 17.571 32.570 33.328 37.500 Genel Toplam Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 22.302 22.870 23.270 43.627 45.921 54.503 FRANSA GÜNEY KORE CUM. İRAN İRLANDA RUSYA FEDERASYONU SUUDİ ARABİSTAN TAYLAND 177 Çizelge 3.31. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (2002-2011)(milyon dolar) ÜLKELER 2002 2004 2006 2008 2010 2011 A.B.D. 3.099 4.745 6.261 11.976 12.319 16.034 ALMANYA 7.042 12.516 14.768 18.687 17.549 22.986 ARJANTİN 112 265 301 790 281 491 BAE 101 183 352 691 698 1.649 BREZİLYA 236 566 935 1.424 1.348 2.074 CEZAYİR 558 626 719 1.588 1.068 1.150 1.368 4.476 9.669 15.658 17.181 21.693 327 623 1.031 1.409 1.477 1.932 68 106 174 361 397 420 3.053 6.201 7.240 9.022 8.177 9.230 GÜNEY KORE CUM. 900 2.573 3.556 4.092 4.764 6.298 HİNDİSTAN 564 1.046 1.579 2.458 3.410 6.499 HOLLANDA 1.311 1.908 2.160 3.056 3.156 4.005 İNGİLTERE 2.438 4.317 5.138 5.259 4.681 5.840 921 1.962 5.627 8.200 7.645 12.462 ÇİN HALK CUMHUR. ENDONEZYA FAS FRANSA İRAN İRLANDA 477 700 802 973 874 839 İTALYA 4.097 6.859 8.650 10.682 10.140 13.450 JAPONYA 1.466 2.684 3.217 4.027 3.298 4.264 MALEZYA 245 647 934 1.512 1.124 1.568 MEKSİKA 52 120 262 382 495 699 MISIR 118 255 393 886 926 1.382 POLONYA 245 996 1.437 1.978 2.621 3.496 ROMANYA 662 1.700 2.669 3.548 3.449 3.801 RUSYA FEDERASYONU 3.892 9.033 17.806 31.364 21.601 23.953 SUUDİ ARABİSTAN 121 354 623 909 1.381 2.002 TAYLAND 195 501 937 1.473 1.281 1.592 Ülkeler Toplamı 33.667 65.963 97.239 142.405 131.339 169.809 Genel Toplam Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 51.554 97.540 139.576 201.964 185.544 240.842 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin gerçekleştirdiği ithalat verilerini ülke bazlı olarak daha detaylı olarak incelediğimizde, 2000’li yılların başlarına kadar başta Almanya olmak üzere gelişmiş Avrupa Ülkelerinin, ABD’nin ve Japonya’nın ağırlıklı olan ithalat yapılan ülkeler olduğu görülmektedir. 1990’ların hemen başından itibaren enerji ithalatı da ilave edilmek suretiyle, Rusya Federasyonu’nun Türkiye’nin ithalat yaptığı önemli ülkelerden olduğu görülmektedir. 178 2000’li yılların başlarından itibaren yukarıda saydığımız ülkelerden gerçekleştirilen ithalat artarak devam etmekle birlikte, başta Çin olmak üzere önemli sayıda Güney Doğu Asya Ülkesinden (Endonezya, Malezya, Taylanda ve Güney Kore) ve Hindistan’dan da ithalat yapıldığı görülmektedir. Bu ülkelerden yapılan ithalat 2000’li yılların ortasından itibaren giderek çok daha belirgin hale gelmiştir. Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve İtalya’dan oluşan gelişmiş Avrupa Birliği Ülkelerinden yapılan ithalat hacminin toplam ithalat içindeki payı 1990 itibarıyla %36,5, 2000 yılında ise bu oran %35,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu ülkeler grubuna ABD’yi ve Japonya’yı da ilave ettiğimizde bu oranlar sırasıyla %51,8 ve %45,7’dir. 1990-2000 arasındaki on yıllık dönemde Türkiye’nin ithalatının gelişmiş ülkeler ve özellikle Avrupa Birliği kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır. 2000’li yılların başından itibaren, ihracatta görülen eğime benzeri bir şekilde, Türkiye’nin ithalatına ilişkin ticaret ortaklarında da bir değişim söz konusudur. Ancak bu değişim, ihracattakinden çok daha radikaldir ve bir anlamda yapısal dönüşümü ifade etmektedir. Nitekim Çin’in başını çektiği Güney Doğu Asya Ülkelerinden ve Hindistan’dan yapılan ithalatın toplam ithalat içindeki payı 2002’de %7 iken, bu oran 2011’de %16,5’e yükselmiştir. Türkiye’nin bölgesel ve ticaret ortakları bazında Türkiye’nin dış ticaretinde halen Avrupa Birliği’nin ağırlığı devam etmekle birlikte, gerek ihracatta gerekse de ithalatta Asya’ya doğru bir coğrafik kayma olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye’nin ihracatının üçte biri Asya ülkelerine yapılırken, ithalatının üçte birinden fazlası da Asya’dan, özellikle diğer Asya olarak adlandırılan Asya-Pasifik bölgesinden gerçekleştirilmektedir. Üretim süreçlerinin bölünebilir olması, özellikle Asya bölgesini önemli üretim merkezlerinden biri haline getirmiştir. Bu durum Türkiye’nin içinde bulunduğu, gelişmekte olan ülkeler açısından ciddi rekabet sorunu yaratmıştır. Rekabet koşullarının getirdiği baskıyı bir ölçüde azaltmak amacıyla, Türkiye’deki firmaların önemli bir kısmı da Asya’dan alarak, Avrupa’ya satmaya çalışmaktadır. Bu durum, özellikle imalat sanayi sektörlerinin önemli bir kısmı için “Asyalılaşma” olgusunu ortaya çıkarmıştır (Yükseler ve Türkan, 2008: 80-95). 179 Bu Bölümde 1990-2011 yılları arasındaki dönemde Türkiye’nin dış ticaretinin sektörel ve teknoloji yoğunluğu bazında yapısal bir dönüşüm içinde olup olmadığı ile yine aynı dönem boyunca ticaret ortakları ve bölge bazlı dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediği ele alınmıştır. 22 yıllık dönemin ilk on yılında Türkiye’nin rekabetçi olduğu sektörlerde düşük teknolojili ve emek yoğun ürünleri ihraç ettiği, buna karşılık ise orta- yüksek teknolojili ve kapital yoğun ürünleri ithal ettiği görülmektedir. Özellikle Gümrük Birliği’nin başladığı 1996 yılına ve hatta Ekonomik Krizin yaşandığı 2001 yılına kadar bu kompozisyonda ciddi bir değişiklik olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak 2000’lerin başından 2008’e kadar geçen dönemde Türkiye’nin ihraç ettiği ürün kompozisyonu geleneksel ürünlerin dışına çıkmış ve daha çok orta-yüksek teknolojili ve daha fazla kapital yoğun karışımı ürünlerin ihraç edildiği bir şekle bürünmüştür. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin 2000’lerin başından yaklaşık olarak sonlarına doğru geçen dönemde ihraç ettiği ürünlerin sektörel ve teknolojik kompozisyonu açısından yapısal bir dönüşüm eğiliminden bahsetmek mümkündür. Ancak bu eğilim sürdürülebilir bir nitelik arz edememiştir. 2000’lerin sonlarından itibaren daha önceki dönemde görülen dönüşüm karakteri sonrasında neredeyse kaybolmuştur. Aynı dönemi ithalat ilişkileri açısından ele aldığımızda ise ithalat hacminin yıllar içinde giderek ve dramatik bir şekilde arttığını ancak ithal edilen ürünlerin sektörel ve teknolojik kompozisyonun pek de değişmediğini, özellikle kapital yoğun ve ileri teknoloji içeren ürünlerin ithalata konu edildiği görülmektedir. Ticaret ortakları ve bölge bazlı olarak değerlendirdiğimizde ise tüm çabalara rağmen Türkiye’nin halen gelişmiş ülke pazarlarına ve özellikle de Avrupa pazarına yönelik ihracatta pazar bağımlılığı içinde olduğu anlaşılmaktadır. Komşu ve çevre ülkelere ve uzak coğrafyalara yönelik ihracat önceki dönemlerle kıyaslanamayacak şekilde artmış olmakla birlikte bir yapısal dönüşümden bahsedilebilecek düzeyde değildir. Ancak ithalat yapılan ülkeler açısından durum biraz daha farklıdır. Daha önceki dönemlerde Türkiye’nin ithalat açısından da gelişmiş ülkelere olan bağımlılığı bir ölçüde azalarak, ithalatı bu sefer çoğunlukla Asya Ülkelerine yönelmiştir. Burada henüz tümüyle bir yapısal dönüşümden 180 bahsetmek mümkün olmamakla birlikte, bu olgunun “Asyalılaşma” ile öncelikle ithalatta sonrasında belli ölçüde de olsa ihracatta kendini gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu da Türkiye’nin ticaret ortakları bağlamında zaman içerisinde başta ithalat olmak üzere ihracatta da doğurabilecek gibi görünmektedir. tümüyle bir yapısal dönüşümü 181 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM YAPISAL DÖNÜŞÜM BAĞLAMINDA TÜRKİYE’NİN SABİT PAZAR PAYI ANALİZİ (1990-2011DÖNEMİ) Dördüncü Bölüm Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal bir dönüşüm geçirip geçirmediğinin matematiksel bir yöntemle analizine ayrılmıştır. Bu analiz yöntemi olarak Sabit Pazar Payı Analizi kullanılmıştır. Bu analiz yöntemi bir ülkenin ihracat performansında görülen değişmenin kaynağının yapısallık arz edip etmediği üzerine kurulmuş olmakla birlikte, ülkenin tüm dış ticaretine yönelik bir yorum yapma imkânı sağlamaktadır. Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün mevcut olup olmadığının araştırılmasına yönelik olarak ihracat performansı ağırlıklı bu yöntemin kullanılmış olmasının nedeni, belirlenen zaman aralığı içerisinde ithalat kompozisyonunda önemli bir değişikliğin meydana gelmemesi ve ihracatın ülkenin büyüme ve gelişme hedefleri açısından hayati bir önem arz etmesidir. 4.1. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN45 TEORİK ARKA PLANI 1950’li yıllarda yapılan bazı çalışmalar, dünya ticareti ve üretimindeki yapısal dönüşüme ve bu dönüşümün sonuçlarına, özellikle ülkelerin ihracat performansları ve büyümeleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalardan en dikkat çekici olanı Tyszynski (1951) tarafından gerçekleştirilen çalışmadır. Tyszynski, farklı ülkelerin dünya ölçeğindeki pazar paylarındaki değişimin, her ülkenin başlangıçta ihraç ettiği ürün kompozisyonu tarafından ne ölçüde açıklanabildiğini ortaya koymaya çalışmıştır (Fagerberg ve Sollie, 1987:1571; Memedovic ve Iapadre, 2009: 4) 45 Bu kavramın İngilizce orijinal adı “Constant Market Share (CMS) Analysis-”dir. Bundan sonra kısaltma olarak İngilizce orijinal kısaltması kullanılacaktır. 182 Tyszynski, bir ülkenin ürün grubundaki pazar payını sabit kabul ederek, o ülkenin dünya ölçeğindeki toplam pazar payının nasıl olması gerektiğini hesaplamıştır. Tyszynski’ye göre, kuramsal pazar payı ile başlangıçtaki pazar payı arasındaki fark, dünya ticaretindeki yapısal dönüşüm kaynaklı pazar payı değişimini göstermektedir. Bu yöntem daha sonraları “Sabit Pazar Payı Analizi-Constant Market Share (CMS) Analysis” olarak adlandırılmıştır Böylece, CMS yapısal etkenlerin ihracat hacmindeki büyüme ve pazar payı üzerindeki etkilerini değerlendiren istatistikî bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. (Fagerberg ve Sollie, 1987:1572). Tyszynski tarafından yapılan çalışma daha sonraları uygulamalı uluslararası iktisat alanında son derece bilinir hale gelmiş ve birçok çalışmaya da ışık tutmuştur. Bunlardan bir tanesi Learner ve Stern tarafından 1970’de yapılan çalışmadır. Learner ve Stern, belirli bir ölçüde Tyszynski’yi takip etmiş ancak Tyszynski’nin “yapısal etki-structural effect” olarak adlandırdığı kavramı, “ürün kompozisyonu etkisi-commodity composition effect”; “fark-residual” olarak kavramlaştırdığını ise “rekabetçilik etkisi-competitiveness effect” olarak ele almışlardır. Learner ve Stern, bir ilave yaparak, ülkenin ihracatının pazar dağılımını gösteren “ara etkisiniintermediate effect” analize koymuştur. Learner ve Stern, ülkelerin ithalatında görülen büyümenin farklı oranlarda artış göstermesi nedeniyle, bir ülkenin ihracatının coğrafi dağılımının, o ülkenin ihracat hacminde görülen büyümeyi etkilediğini ifade etmiş, bunu göstermek için ara etkisini ilave etmiştir (Fagerberg ve Sollie, 1987:1572). CMS analizi üzerinde yapılan tartışmalarla birlikte analiz yönteminin geliştirilmesi yönünde muhtelif çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Richardson (1971), Magee (1975), Fagerberg ve Sollie (1987) tarafından yapılan çalışmalarla, CMS analizi üzerinde yöntemsel ilaveler söz konusu olmuştur. Milana (1988) endeks sayılarına ilişkin iktisadi teori çerçevesinde yaptığı çalışma ile daha sonra Gurrieri ve Milana (1990) tarafından yapılan çalışmaya da ışık tutmuştur. Bu çalışma ile CMS analizine ilişkin formülde yeni bir özellik eklenmiştir (Memedovic ve Iapadre, 2009: 4-5). Memedovic ve Iapadre (2009) tarafından yapılan çalışmayla, CMS analiz yöntemine ayrıştırma formülü eklenerek, uluslararası iktisadi faaliyetlere ilişkin 183 uzmanlaşma modellerinin, ülkelerin göreli ihracat performanslarını ve zaman içindeki gelişmelerini açıklamada etkin olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte yöntemle ilgili tüm şüphelere rağmen, CMS analizi politika oluşturmaya yönelik çalışmalarda yoğunlukla kullanılmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2009: 4). CMS analizi, rekabetçilik ve yapısal etkenlerin ihracat performansı üzerindeki etkilerini göstermede son derece yararlı bir yöntemdir. Ayrıştırma formülünün uygulanmasına yönelik olarak analizin hesaplama özdeşliğiyle başlaması nedeniyle, CMS analiz yönteminin geleceğe yönelik tahmin çalışmaları açısından etkili bir model olamayacağı da vurgulanmaktadır. Bununla birlikte CMS analiz yöntemi, toplulaştırılmış veri ile tek tek veriler arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından özel bir ayrıştırma yöntemi olarak değerlendirilmekte ve akademik araştırmalarda çoklukla kullanılmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2009: 4,5). 4.2. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN FORMÜLASYONU46 4.2.1. Temel Hesaplama Özdeşliğinin Seçimi CMS analizinin başlangıç noktası temel hesaplama özdeşliğinin seçilmesidir. Temel hesaplama özdeşliği, ihracatı ya da pazar payını ifade eden toplulaştırılmış bir değişken olarak ürün ve/veya hedef pazar bazında ayrıştırmaya olanak sağlamaktadır. Bu temel özdeşliğe uygulanan ayrıştırma formülü, toplulaştırılmış değişkenin zaman içindeki değişimini göstermesi açısından son derece önemlidir. Böylece, bu değişkenin zaman içindeki değişiminin altında yatan ana unsurların tespiti kolaylaşmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2010a: 6). 4.2.1.1. Ayrıştırma Nesnesi (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sol Tarafı) Temel hesaplama özdeşliğinin sol tarafını oluşturan ayrıştırma nesnesinin oluşturulması yapılacak olan araştırmanın amaçlarına bağlı bulunmaktadır. Bu çerçevede, çoğunlukla kullanılmakta olan iki ana seçenek ticari değişkenlerin seçilmesi ve carî ya da sabit fiyatlara dayanan verilerin kullanılmasıdır. 46 Bu kısım Memedovic ve Iapadre (2009)’dan özetlenmiştir. 184 CMS analiz yöntemi, bir ülkenin uluslararası ticari performansı üzerinde rekabetçiliğini ve yapısal unsurların ne kadar etkili olduğunu değerlendiren bir yöntemdir. Bu bağlamda, ihracat hacminde görülen büyüme oranı da ticari performansı temsil eden temel değişkendir. Ancak ülkenin uluslararası ticaretteki konumunu tam anlamıyla belirlemek açısından, CMS analizine benzer bir şekilde, dış ticaret dengesini ya da ihracat-ithalat oranını kapsayan şekilde bir ayrıştırma formülünün oluşturulması gerekmektedir. Bu noktada karşı karşıya kalınan temel konu, ticari akımların nasıl ifade edileceğidir? İktisat yazınındaki bazı çalışmalarda, ülkenin ihracat hacminde görülen mutlak ya da göreli değişim, herhangi bir karşılaştırma yapmadan, ticari performansı gösteren veri olarak kullanılmıştır. Diğer bazı çalışmalarda ise, bir ülkenin hedef pazarlardaki pazar payındaki değişim ticari performansı gösteren bir değişken olarak kullanılmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2010a: 6). Üzerinde tartışılan konulardan biri de carî ya da sabit fiyatlara dayanan verilerin hangisinin seçileceğidir. Bu noktada, fiyata dayalı rekabetçiliği belirlemek açısından sabit fiyatları kullanmak doğru olmakla birlikte, bu verilere her zaman ulaşılamamakta ya da ayrıştırma düzeyinde güvenilirliği düşük olmaktadır. Rekabetçilik, sadece fiyata dayalı olmadan, kalite, imaj ya da satış ağı olarak daha geniş anlamda ele alındığında, belirtilen faktörlerin ihracat hacmi üzerindeki etkilerini ölçme açısından carî fiyatlara dayalı verilerin kullanılması daha anlamlı sonuçların elde edilmesini sağlamaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2010a: 6). 4.2.1.2. Ayrıştırma Ölçütleri (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sağ Tarafı) Ayrıştırma nesnesinin seçimiyle birlikte temel hesaplama özdeşliğinin tanımına ilişkin önemli hususlardan biri de ayrıştırma ölçütlerinin sayısının belirlenmesidir. Toplam ihracat ya da toplulaştırılmış pazar payı; ürün, hedef pazar, firma ölçeği, üretim bölgesi vb. alt bileşenleri kapsayan şekilde ihracat akımlarının ya da pazar paylarının toplamı (ağırlıklandırılmış ortalaması) olarak ele alınabilir. CMS analizi bazlı ilk çalışmalarda sadece ürün alt bileşeni ele alınmış, sonrakilerde ise hedef pazarlar da analize dahîl edilmiştir. Basitleştirme amacıyla öncelikle tek bir 185 ayrıştırma ölçütü alınmış ve ihracatçı ülkenin hedef pazarın ithalatı içindeki toplam payı olarak belirlenmiştir: ∑ (1) ∑ denkleminde; : t zamanında ihracatçı ülkenin toplam pazar payını; : hedef pazarların ihracatçı ülkeden gerçekleştirdiği k’inci ürün ithalatını (k=1…p); : hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği k’inci ürün ithalatını, ifade etmektedir. Aşağıda yer alan temel hesaplama birimi denklemi, her bir ürün için kaydedilen temel payların ağırlandırılmış aritmetik ortalamasını ortaya koymaktadır. ∑ (2) denkleminde; : k’inci ürün bazında ihracatçı ülkenin hedef pazarların ithalatındaki payı; ∑ : k’inci ürünün, hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalatı içinde ağırlığını, belirtmektedir. Diğer taraftan, ürün veya ithalatçı ülke bazında, hedef pazarı coğrafi bir bölge ya da dünya olarak aldığımızda, ihracatçı ülkenin hedef pazarın ithalatı içindeki toplam payı aşağıdaki şekilde ifade edilebilir. 186 ∑ ∑ (3) ∑ ∑ denkleminde; : j’inci ülkenin (j=1…m) ihracatçı ülkeden i’inci ürün (i=1…n) ithalatı, j’inci ülkenin dünyadan i’inci ürün ithalatıdır. (3) nolu denklemden yola çıkarak türetilen temel hesaplama birimi alternatifleri aşağıda yer almaktadır. ∑ ∑ (4) ∑ ∑ (5) ∑ ∑ (6) ∑ ∑ (7) denklemlerinde; : j’inci ülkenin dünyadan gerçekleştirdiği i’inci ürün ithalatında ihracatçı ülkenin payını; ∑ ∑ : hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde, j’inci ülkenin dünyadan yaptığı i’inci ürün ithalatındaki ağırlığını; 187 : hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği i’inci ürün ithalatında ∑ j’inci ülkenin ithalatının ağırlığını; ∑ : ∑ ∑ hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde j’inci ülkenin ithalatının ağırlığını; : j’inci ülkenin dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde i’inci ∑ ürünün ağırlığını; ∑ ∑ ∑ : hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde i’inci ürünün ağırlığını; ∑ ∑ ∑ ∑ Yapısal Faklılaşma Endeksi (Structural Diversification Index-SDI): hedef pazarların i’inci ürünün ithalatı içinde (j’inci ülkenin toplam ithalatı içinde) j’inci ülkenin ağırlığıyla (i’inci üründeki), hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde bu ülkenin (bu üründeki) ağırlığı arasındaki orandır. (5) ve (6) nolu özdeşlikler, CMS analizinde çoğunlukla kullanılan özdeşliklerdir. (5) nolu özdeşlikte, hedef pazarların ithalat verileri, öncelikle ürünün türüne göre, sonrasında ise ithalatçı ülkeye göre ayrıştırılmaktadır. (6) nolu özdeşlikte ise bunun tam tersi geçerlidir. Bu durumda (5) nolu özdeşlik aşağıdaki şekilde de ifade edilebilir. 188 ∑ (8) denkleminde; ∑ ∑ ∑ (9) hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği i’inci ürün ithalatında ihracatçı ülkenin payını; ifade etmektedir. Benzer bir şekilde (6) nolu özdeşlikte aşağıdaki şekilde yeniden yazılabilir. ∑ (10) denkleminde; ∑ ∑ ∑ (11) j’inci ülkenin dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde ihracatçı ülkenin payını; ifade etmektedir. Yukarıda yer alan (5) ve (6) nolu özdeşlikler, ürün ve ülke bazında yapılan ayrıştırma verileri derecesinde içsel bir asimetriye işaret etmektedir. Bu durum CMS analiz yönteminde önemli bir tartışmanın da konusunu oluşturmaktadır. Ayrıştırma formülasyonu içinde kullanılan sıralama, değişken sonuçlara neden olmaktadır. Bu nedenle, formüle yeni bir unsurun eklenmesi gündeme gelmektedir. Bu unsur da “Yapısal Çeşitlenme Endeksleri (Structural Diversification Indexes (SDI)” matrisi olarak adlandırılmaktadır. Bu endeksler ithalatçı ülkeler boyutunda hedef pazarların ithalatına ilişkin ürün dağılımlarının ne derecede farklılaştıklarını göstermektedir. Bu sorunu ortadan kaldırmak amacıyla Memedovic ve Iapadre (2009), CMS analizinde kullanılmak üzere yeni bir ayrıştırma formülü ortaya koymuşlardır. Bu 189 formül, ithalatçı ülke ve ürün bazında sınıflandırılan ithalat pazarı paylarına ilişkin verilerin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Bu kapsamda, Memedovic ve Iapadre tarafından (7) nolu özdeşliğin önerilmektedir. ∑ ∑ ∑ ∑ [CE] ∑ [CSE] ∑ ∑[ ] [SIE] ∑ ∑ [CAE] ∑ ∑ [GAE] ∑ ∑[ – ] [RAE] ayrıştırılmış halinin kullanılması 190 Bu denklemde yer alan ilk terim “Rekabetçilik Etkisi (Competitiveness Effect-CE)” olarak adlandırılmaktadır. CE, ihracatçı ülkenin tüm ürünler ya da ülkeler bazında sahip olduğu pazar paylarında görülen değişimin ağırlıklı ortalaması olarak tanımlanmaktadır. Bu terim, göreli fiyatlar ile kalite, imaj, dağıtım ağı vb. gibi bir ülkenin ürünlerinin diğerlerine nazaran daha tercih edilebilir olmasını sağlayan rekabetçilik unsurlarındaki farklılaşmaların etkilerinin değerlendirilmesi sağlamaktadır. Aşağıda yer alan üç terim genel itibarıyla “Yapısal Etkiyi (Structural Effect)” hesaplamaktadır. Yapısal etki, ihracatçı ülkenin toplam pazar payının, ithalat talebinde görülen yapısal değişikliklerden nasıl etkilendiğini ifade etmektedir. “Emtia Yapısı Etkisi (Commodity Structure Effect-CSE)”, hedef pazarların ithalat talebinin dayandığı ürün kompozisyonundaki değişikliklerin, ihracatçı ülkenin toplam pazar payını nasıl etkilediğini ölçmektedir. Terimin işaretinin ne olacağı, her bir ürünün hedef pazarların toplam ithalatındaki göreli önemi ile her bir ürün bazında ihracatçı ülkenin başlangıçtaki pazar payları arasındaki korelasyona bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, ülkenin ihracatta uzmanlaşma modeli ne kadar ileri ise CSE de bu ülke için o kadar iyi bir duruma işaret etmektedir. “Coğrafi Yapı Etkisi (Geographic Structure Effect-GSE)”, ihracatçı ülkenin toplam pazar payının, ithalatçı ülke tarafından belirlenen hedef pazar talebinin dağılımında görülen değişikliklerden ne dereceye kadar etkilendiğini göstermektedir. İhracatçı ülkenin değişikliklere cevap veren coğrafi uyumu ne kadar iyiyse, GSE de o kadar yüksek olacaktır. İhracatçı ülkelerin en dinamik ithalatçı ülkelerdeki pazar payları ne kadar büyükse, GSE artacak ve pozitif bir değer alacaktır. “Yapısal Etkileşim Etkisi (Structural Interaction Effect-SIE)”, hedef pazarların ithalatı içinde birbiriyle etkileşim halinde olan coğrafi ve ürün yapılarındaki değişimlere bağlıdır. Ülkenin uzmanlaşmasıyla birlikte pazar bölümlerinin göreli derecelerini yükselten değişiklikler mevcut oldukça, SIE pozitif değer almaktadır. Formülden de görüldüğü üzere, SIE beş ayrı terimden oluşmaktadır. Bunlardan birincisi “Yapısal Çeşitlenme Etkisi (Structural Diversification Effect (SDE)’dir. Bu 191 etki, hedef pazarların ithal taleplerinin SDI’larının zaman içinde nasıl değişiklik gösterdiğine bağlıdır. İhracatçı ülkenin uzmanlaştığı ürünlerdeki ithalat talebi ne kadar büyükse SDE ihracatçı ülke lehine sonuçlar verecektir. Diğerleri ise SIE’nin formülünde kullanılan muhtelif unsurlar (ürün ağırlığı, coğrafi ağırlık ve SDI) arasındaki etkileşimi ifade etmektedir. “Emtia Uyumu Etkisi (Commodity Adaptation Effect (CAE)”, ihracatçı ülkenin her bir ürününe bağlı rekabetçilik etkisi ile hedef pazarların ürün yapısındaki ithalat talebinde görülen değişiklikler arasındaki etkileşimi göstermektedir. İhracatçı ülke en dinamik ürünleri için yeni pazar payı elde etmeyi başarabilirse, CAE “ikinci rekabetçilik ölçüsü” olarak yorumlanabilir. “Coğrafi Uyum Etkisi (Geographic Adaptation Effect- GAE)”, ihracatçı ülkenin pazar payı kazanımlarının, ithalat talebi bağlamında en dinamik ülkelerde ne dereceye kadar yoğunlaştığını göstermektedir. Bu terimin işareti, ithalatçı ülke bazında hedef pazarlardaki talepte görülen değişiklikler ile ihracatçı ülkenin her bir ithalatçı ülke bazındaki rekabetçilik etkisi arasındaki korelasyona bağlıdır. “Artık Uyum Etkisi (Residual Adaptation Effect –RAE)”, beş ayrı terimi kapsamaktadır. Bu terimler, ayrımlaştırılmış pazar payları, yapısal çeşitlenme etkisinde görülen değişiklikler ile coğrafi ve ürün ağırlıklarının kombinasyonu arasındaki korelasyonu yansıtmaktadır. 4.3. TÜRKİYE’NİN İHRACAT PERFORMANSININ SABİT PAZAR PAYI ANALİZİ (CMS) (1990-2011 DÖNEMİ) Hazırlamış olduğumuz çalışmanın ana konusunu oluşturan Türkiye’nin dış ticaretinin, özellikle ihracatının yıllar itibarıyla yapısal anlamda herhangi bir dönüşüme uğrayıp uğramadığını test etmek amacıyla CMS analiz yöntemi kullanılmıştır. 1990-2011 arasındaki toplam 22 yılı kapsayan dönemde Türkiye’nin ihracat performansının yapısal anlamda nasıl bir değişim gösterdiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, Türkiye’nin ihracatının yaklaşık olarak %75’ini 192 gerçekleştirdiği ülkelere yönelik ihracat hacmi ele alınmıştır. Bu kapsamda 23 ülke47, Türkiye’nin ihracatta ticari ortağı-ithalatçı ülkeler olarak analize dâhil edilmiştir. 1990-2011 arası dönemdeki veriler, standart sağlanması ve ülke verilerinin bütünleşik halinin elde edilebilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Geniş Ekonomik Grupların Sınıflandırması’na (GEGS-UN Broad Economic Categorization-BEC) göre derlenmiş ve “Bütünleştirilmiş Dünya Ticaret Çözümü (The World Integrated Trade Solution-WITS)”48 kullanılmıştır. Çizelge 4.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin CMS Analizi Pazar Payları 1990 0,53 CMS Değişimi 2011 CE CSE GSE SIE CAE GAE RAE 2011-1990 0,70 33,13 42,59 -12,94 -70,40 7,46 2,04 65,51 -1,12 1990-2011 dönemini toplulaştırılmış bir şekilde ele aldığımızda, Türkiye’nin pazar payını büyük ölçüde (%33,13) artırdığını görmekteyiz. Benzer çalışmalarda49 da görüldüğü gibi, bu artışın en büyük kısmı rekabetçilik etkisinden kaynaklanmaktadır. 1990-2011 döneminde gerek fiyat gerekse de döviz kurları açısından Türkiye lehine yaşanan gelişmeler, rekabetçilik etkisinin ciddi bir artış göstermesini sağlamıştır. Bunun yanında özellikle gelişmiş ülkelerden Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelere yönelen doğrudan yatırımlar ve üretim faaliyetleri nedeniyle de rekabetçilik kendini daha çok hissettiren etki olmuştur. Diğer taraftan, statik etkiler olarak adlandırabileceğimiz yapısal etkiler (CSE, GSE, SIE) açısından değerlendirdiğimizde, SIE haricinde, yapısal etkilerin negatif işaretli olduğunuz görmekteyiz. Diğer bir ifadeyle, 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin ihracat performansında görülen gelişme, yapısal etkilerden kaynaklanmamaktadır. 22 yıllık süreçte, yapıldığı ifade edilen tüm ar-ge ve ür-ge çalışmalarına rağmen emtia yapısı etkisi (CSE) negatif işaretli olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, 1990-2011 döneminde Türkiye, emtia bazlı olarak %12,94 oranında bir 47 ABD; Almanya, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Brezilya, Çin, Endonezya, Fas, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore Hindistan, İngiltere, İrlanda, İtalya, Japonya, Malezya, Meksika, Mısır, Polonya, Rusya Federasyonu, Suudi Arabistan, Tayland. 48 Birleşmiş Milletler tarafından geliştirilen bu program, UNCTAD, Uluslararası Ticaret Merkezi (International Trade Center-ITC), Dünya Ticaret Örgütü-WTO ve Birleşmiş Milletler İstatistik BölümüUNSD ile işbirliği halinde geliştirilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. www.wits.worldbank.org 49 Ayrıntılı bilgi için bkz. Memedovic ve Iapadre (2010a). 193 pazar kaybı yaşamıştır. Bundan sonraki yıllarda görülen bazı değişikliklere rağmen, Türkiye’nin göreli olarak emek-yoğun tüketici ürünleri üretiyor olmasının etkisi büyüktür. Ayrıca, 2000 yılından itibaren yoğun bir şekilde uygulanmakta olan pazar çeşitliliğinin artırılmasına yönelik “Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi” kapsamında gerçekleştirilen çalışmalara rağmen coğrafi yapı etkisi (GSE) de negatiftir. Özellikle 1996 sonrası dönemde Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği’ne rağmen Türkiye’nin ihtiyacı olan dinamik ihracat pazarı olması açısından olumlu bir etki oluşturmadığı görülmektedir. Diğer taraftan, ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi açısından yapılan faaliyetler çerçevesinde belirlenen pazarlarda görülen yetersizlikler ve statik yapı, Türkiye’nin coğrafi anlamda dinamik pazarlara odaklanamadığına işarettir. Ayrıca bu model kapsamdaki ürünleri ihraç ettiği pazarların gelişmiş ülkeler olması da bu hususu kuvvetlendirmektedir. Nitekim elimizdeki veri de bunu teyit etmektedir. Diğer taraftan SIE’nin pozitif olması, Türkiye’nin ihracata yönelik uzmanlaşma modeli açısından uygulamaya çalıştığı modelin doğru ancak yeterli olmadığını olduğunu göstermektedir. Sonuç itibarıyla 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin ihracat performansında ürün ve coğrafi pazar çeşitliliği bağlamında, beklendiğinin aksine, yapısal bir dönüşüm olmadığı anlaşılmaktadır. CMS analizi sonucunda karşımıza çıkan yapısal veriler, Türkiye benzeri ülke grupları için de neredeyse benzer sonuçlar vermektedir. Özellikle emtia yapısı etkisi açısından baktığımızda, 1990’larla birlikte yükselişe geçen yüksek teknolojili ürünlerin önemi, 2000’li yıllardan itibaren azalma eğilimine girmiş ve yerini ortayüksek teknoloji grubunda yer alan ürünler almıştır. Yine aynı dönemde düşük teknolojili ürünlerin de azalış eğilimi devam etmektedir. Burada karşımıza çıkan durum, teknoloji düzeyi ile ithal talebinin büyümesi arasındaki pozitif korelasyonun pek de geçerli olmadığı yönündedir. Her ne kadar düşük teknolojili ürünlerin varlığı ihracata yönelik uzmanlaşmada yetersiz görünse de, yüksek teknolojili ürünlerdeki karşılaştırmalı avantajlar da büyüme açısından dışsal bir kısıt yaratmaktadır. Son yirmi yıldır uluslararası ticarette görülen büyümenin arkasındaki en büyük nedenlerden bir tanesi gelişmekte olan ülkelerin ihtiyacı olan enerji ve 194 hammaddelerin karşılanması gereğidir. Bu nedenle, bilhassa madencilik sektörü, geçtiğimiz yıllar içerisinde iki kattan fazla büyümüştür. Bunun yanında temel ürünler (tarımsal, gıda vb.) bazında da ciddi düşüşler gözlemlenmiştir. 1990’li yıllarla birlikte sıçrama gösteren ofis ekipmanları, bilgisayarlar, iletişim araçları vb. tüketici elektroniği ürünlerinde düşen fiyatlarla birlikte karşımıza çıkan arz fazlası nedeniyle bir yavaşlama söz konusudur. Diğer taraftan, 2000’li yıllarla birlikte ara mallarının ihracatında ve üretiminde büyük bir sıçrama gözlemlenmiştir. Nitekim bu yıllarda Türkiye gibi ülkelerin ihtiyacı olan ara malı ithal talebinin artması da bu durumu teyit etmektedir. Türkiye’nin CMS analizinin dinamik tarafı açısından konuyu değerlendirdiğimizde, 1990-2011 döneminde dinamik ve esnek bir ihracat performansına sahip olduğunu görüyoruz. CAE teriminin pozitif olması, Türkiye’nin ihracata yönelik uzmanlaşma modelinde son derece esnek bir yapıda olduğunu, hedef pazarlarda rekabetçi bir davranış sergilediğini göstermektedir. CMS analiz sonucunda GAE’nin yüksek çıkması, Türkiye’nin dinamik pazarların koşullarına uyumda son derece başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim pazar çeşitliliğini sağlamaya yönelik olarak yürütülen faaliyetlerin sınırlı başarısı Türkiye’nin dinamik pazar koşullarına kısa zamanda uyum sağlayabilen esnek üretim ve ticaret yapısından kaynaklanmaktadır. CMS analizinin son kısmını oluşturan RAE verisi açısından değerlendirme yaptığımızda ise, bu verinin işaretinin negatif olmasına rağmen, Türkiye benzeri ülkelerin birçoğundan daha iyi olduğu görülmektedir (Memedovic, Iapadre; 2010a:23). Bununla birlikte yoğun bir devlet müdahalesine bağlı olarak ücret artışları, yüksek yatırım oranı, yüksek verimlilik ve yüksek büyüme oranı şeklinde farklı bir kapital birikim modeli uygulamış olan Güney Kore’de İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi, Türkiye’den farklılaşan bir yol izlemiştir. Özellikle millileşmiş bir finansal yapıyı, kısıtlı bir Kambiyo Rejimini ve ihracata yönelik kredi kaynaklarını şekillendiren Güney Kore, bir süre sonra kapital yoğun ve yüksek teknolojili ürünleri ihraç eden bir konuma geçmiştir (Onaran ve Stockhammer; 2005:74). RAE teriminin pozitif olması, ihracatçı ülkenin, gerek spesifik bir ürün bazında gerekse de hedef pazarlardaki bölümlenme açısından rekabetçi bir performansa sahip olduğunu göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, pozitif RAE’ye 195 sahip olan ihracatçı ülkenin, uluslararası ticaretteki önemi ve ağırlığı giderek artmaktadır. Türkiye’nin CMS analizini daha da detaylandırarak alt dönemler itibarıyla ele aldığımızda ise giderek farklılaşan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır. Çizelge 4.2. Alt Dönemler İtibarıyla Türkiye’nin CMS Analizi Pazar Payları 1990 CMS Değişimi 1995 0,53 0,45 Pazar Payları 1996 0,46 0,53 Pazar Payları 2002 0,60 0,80 Pazar Payları 2009 -14,74 2011 GSE SIE CAE GAE RAE 15,72 CE 4,09 CSE -65,99 GSE -4,16 SIE 2,76 CAE 36,46 GAE -3,62 RAE 2001-1996 15,09 CMS Değişimi 2008 CSE 1995-1990 CMS Değişimi 2001 CE 25,04 CE -3,91 CSE -5,96 GSE -1,94 SIE 0,27 CAE 0,32 GAE 1,28 RAE 2008-2002 33,29 CMS Değişimi 20,27 CE -11,50 CSE -0,05 GSE 6,69 SIE -0,20 CAE 12,74 GAE 5,34 RAE 2011-2009 0,74 0,70 -5,66 Kaynak: Kendi hesaplamalarımız. 39,34 -5,24 -6,24 1,33 -2,52 -35,63 3,30 1990-2011 yılları arasını dört alt döneme ayırdığımızda; i. 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin önemli ölçüde pazar kaybına uğradığı görülmektedir. Ancak özellikle ucuz işgücüne dayanan emek-yoğun sektörlerin ihracattaki ağırlığı ve 1994 devalüasyonu nedeniyle Türkiye’nin rekabetçilik açısından iyi durumda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tekstil ve hazır giyim gibi emek-yoğun sektörler ile tarım ve gıda gibi temel sektörlerin Türkiye’nin toplam ihracatında sahip oldukları paya rağmen, pozitif CSE, 19901995 yılları arasında ihracata konu ürün yapısında görülen olumlu gelişme nedeniyle Türkiye’nin ihracat performansında belirli ölçüde lehe bir durumu göstermektedir. Ancak aynı olumlu durumu, Türkiye’nin ihracatının coğrafi yapısı açısından söylememekteyiz: GSE verisinin ciddi düzeyde negatif işaretli olarak çıkması, 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin ihracatta pazar dağılımı açısından son derece sorunlu bir döneme denk geldiğini vurgulamaktadır. 196 Özellikle dinamik pazarlara yayılım ve buralarda etkin olma açısından 19901995 yılları Türkiye aleyhine bir durum sergilemektedir. Ayrıca SIE’nin de negatif olması, uluslararası ticaretteki uzmanlaşma modeli bağlamında Türkiye’nin yanlış bir yolda olduğunu göstermektedir. Dinamik etkiler açısından baktığımızda ise gerek ürün gerekse de coğrafi uyum açısından Türkiye’nin dinamik ve esnek bir ihracatçı ülke olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Gerek ürün gerekse hedef pazarlardaki ithalat talebindeki değişiklikler bazında Türkiye, bu değişikliklere kolaylıkla uyum sağlayabilen bir ülke izlenimi vermektedir. Ancak küçük de olsa Türkiye’nin rekabetçi performansının gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. Tüm bunlara rağmen 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin uluslararası ticaretteki öneminin olumlu bir seyir izlemediği anlaşılmaktadır. ii. Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği süreciyle başlayıp Ekonomik Krizle biten 1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin yeniden pazar payı kazancı elde ettiği görülmektedir. Ayrıca bu dönem rekabetçilik açısından Türkiye’nin lehine olan bir döneme işaret etmektedir. Ürün ve coğrafi bazlı yapısal etkilere baktığımızda ise bu dönemde Türkiye’nin pek de lehine olmayan bir durumun ortaya çıktığı görülmektedir. Türkiye’nin hedef pazarların ithal taleplerine uygun ürün ve coğrafi uzmanlaşma modelinde başarısız olduğu anlaşılmaktadır. Dinamik etkiler açısından baktığımızda ise gerek ürün gerekse de coğrafi uyum açısından Türkiye’nin dinamik ve esnek bir ihracatçı ülke olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Gerek ürün bazında gerekse hedef pazarlardaki ithalat talebindeki değişiklikler bazında Türkiye, bu değişikliklere kolaylıkla uyum sağlayabilen bir ülke izlenimi vermektedir. iii. Türkiye’nin pazar payı 2002-2008 yılları arasında diğer dönemlere nazaran ciddi bir artış göstermiştir. Bu dönem rekabetçiliğin de gelişme gösterdiği bir dönemdir. Ancak ürün ve coğrafi yapı bağlamında Türkiye’nin daha önceki dönemlerde olduğu gibi ürün ve coğrafi bazlı bir uzmanlaşma modelinin lehe olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte yapısal etkileşim verisinin (SIE) ise Türkiye’nin lehine bir durum sergilediği görülmektedir. Buna göre Türkiye gerek talep edilen ürünlere gerekse hedef pazarlara odaklanabilmektedir. Yeni pazarlara odaklanılması ve bu pazarlara yönelik olarak dinamik bir tavır 197 izlenmesine rağmen aynı dönemde Türkiye dinamik ithal taleplerine yönelik olarak ürün uyumunu sağlayamamıştır. Diğer taraftan bu dönem Türkiye’nin rekabetçi performansının önemli ölçüde geliştiği bir dönem olmuştur. Son tahlilde, 2002-2008 yılları Türkiye’nin uluslararası ticaretteki önemi giderek artmıştır. iv. 2008 yılında ortaya çıkan Küresel Krizin bir sonucu olarak Türkiye de 20092011 yılları arasında pazar payı kaybına uğramıştır. Pazar payı kaybına rağmen rekabetçilik açısından bu dönem Türkiye lehine bir dönem olmuştur. Ancak ürün ve coğrafi bazlı uzmanlaşma modelinde daha önceki yıllarda olduğu gibi Türkiye aleyhine bir durum söz konusudur. Özellikle Türkiye’nin ihracat pazarları olan gelişmiş ülke pazarlarında yaşanan talep daralması nedeniyle ortaya çıkan duruma yeterli şekilde cevap verilemediği ve esnekliğin kaybolduğu görülmektedir. Aynı sorun ürün bazlı esnek yapı için de söz konusudur. Ancak Türkiye’nin dünya ihracatındaki payının ve öneminin giderek arttığı ve rekabetçi performansının sınırlı bir gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. 0,90 0,80 0,70 0,60 0,50 0,40 0,30 0,20 0,10 0,00 Toplam Pazar Payı Rekabetçi Performans Şekil 4.1. Türkiye’nin İhracat Performansının CMS Analizi (%-Carî fiyatlarla) Kaynak: WITS, WTO ve TÜİK veri tabanları ve kendi hesaplamalarımız. 198 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin pazar payında gözle görülür bir gelişme olduğu anlaşılmaktadır. Bu 22 yıllık süre içerisinde pazar payı %33 düzeyinde artış göstermiştir. Pazar payında etkilerinden ziyade uyum görülen etkilerinden, olumlu seyrin özellikle yapısal coğrafi kompozisyon uyum etkisinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Rekabetçi performans açısından Türkiye’nin dünyanın toplam ihracatındaki payı da %0,38’den yaklaşık iki kat artışla %0,74 seviyesine yükselmiştir. Pazar payı ile Türkiye’nin rekabetçi performansının, 19901997 ile 2008 sonrası hariç olmak üzere, bu dönemde benzer bir gelişim gösterdiği, hatta 2004 yılından itibaren neredeyse aynı olduğu söylenebilir. Ancak 2008 yılından itibaren rekabetçi performans ile pazar payı arasında farklılaşma olduğu da gözlemlenmektedir. Negatif yönlü yapısal etkilerden kaynaklanan bu farklılaşma, Türkiye’nin pozitif dinamik ve esnek uyum etkileriyle bir ölçüde giderilmektedir. Nitekim 2011 sonu itibarıyla iki seri de birbirine yaklaşmıştır. 199 SONUÇ Bu çalışmada, 1990 sonrası dönemde Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal dönüşümü konusundaki çalışmalara küçük de olsa bir katkı sunmaya çalışılmıştır. 1990-2011 yılları arasındaki 22 yıllık dönemde Türkiye’nin dış ticareti gerek ticaret politikaları, gerek sektör ve teknoloji kompozisyonu gerekse de ticaret ortakları ve bölge bazlı olarak incelenmiştir. Bu incelemeler ışığında Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken derlenen verilerin analizine yönelik olarak CMS analizi yöntemi kullanılmıştır. Böylece 1990-2011 yılları arasındaki Türkiye’nin ihracat performansı özelinde, yapısal etkileri de kapsayan bir model üzerinde çalışılmıştır. CMS analizine ve analiz sonuçlarına geçmeden önce diğer bölümlerde ele alınan konulara ilişkin değerlendirmelere yer verilecektir. 1990 yılından başlamak üzere gündeme gelen birçok olay Türkiye’nin dış ticareti önemli sonuçlar doğurmuştur. 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması ve bir sene sonra da Gümrük Birliği’nin uygulamaya girmesi, Türkiye’nin dış ticaret mevzuatının tümüyle değişmesine neden olmuştur. Hatta 1980’lerde çok daha yaygın ve bir ölçüde denetimsiz uygulanan ihracatı teşvik düzenlemeleri bile kademeli bir şekilde yeniden ele alınmak durumunda kalınmıştır. Bu haliyle özellikle Türkiye’nin dış ticaret mevzuatında yapısal bir dönüşümün gerçekleştiğini belirtmek gerekmektedir. Dış ticaret hacmi açısından baktığımızda 1990-2000 arası on yıllık dönemde çok ciddi artışlar görmemekteyiz. 1990’ların ilk yarısında görülen hızlı gelişmenin, ikinci yarıda tersine döndüğü anlaşılmaktadır. 2000’lerin başından itibarense, 2001 Ekonomik Kriz dönemi hariç olmak üzere, gerek ihracat hacminde gerek ithalat hacminde çok ciddi bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu eğilimin Türkiye benzeri ülkelerde de aynı yönde olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle 2002-2008 arası dönemde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin dış ticaret hacmi de önemli ölçüde artmış olmakla birlikte, bu artış ihracatın aleyhine 200 bir durum sergilemiştir. Dış ticaret açığı sorunu 2000 sonrasında daha da çetrefilli bir hal almıştır. Dış ticaret açığının bu dramatik hali carî açığın da önemli bir yapısal soruna dönüşmesine neden olmuştur. Bu durum, Türkiye ekonomisi hakkında yapılan tüm açıklamalarda, carî açığa dikkat çekilmesine neden olmakta ve önemli bir kırılganlık kaynağı olduğu ifade edilmektedir. Türkiye’nin dış ticareti sektörel ve bölgesel bazda değerlendirildiğinde bazı farklılıklar karşımıza çıkmaktadır. 1990’lardan 2000’li yılların başına kadar geçen sürede Türkiye emek ve kaynak yoğun ve düşük teknolojili ürünleri ihraç eden bir ülke iken, 2000’lerin başından itibaren kapital yoğun ve orta teknolojili ürünleri ihraç eden bir ülke durumuna gelmiştir. Ancak diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda bunun Türkiye benzeri tüm gelişmiş ülkeler için aynı sonuçları doğurduğu anlaşılmaktadır. Böylece üretim süreçlerinin farklı faktör yoğunluklarına göre bölünebilirliğinin, gelişmiş ülkelerin doğrudan yatırımları artırmasını sağladığı ve bu yatırımlar sayesinde de gelişmiş ülkelerde orta teknolojili ürünlerin üretilmesi imkânı doğduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu olumlu gelişmelerin 2006 sonrasında yavaşladığı ve hatta durduğu da anlaşılmaktadır. Bu nedenle daha önce Japonya ve Güney Kore’nin gerçekleştirdiği yakalama ya da yakınsama bağlamında, bu farklılaşmayı, Türkiye’nin kendi niteliklerinden kaynaklanan bir yapısal dönüşüm olarak değerlendirmek mümkün görünmemektedir. Türkiye, 1980 ve sonrasında olduğu gibi, 1990-2011 arasında da kapital yoğun, orta ve yüksek teknolojili ürünleri ithal eden bir görünüm sergilemektedir. Nitekim ihracatın ve üretimin ithalat bağımlılığı bir anlamda bunu zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin dış ticaretini coğrafi dağılım bağlamında incelediğimizde, Türkiye’nin dış ticaretinde halen Avrupa Birliği’nin ağırlığının devam ettiği görülmektedir. Ancak son yıllarda gerek ihracatta gerekse de ithalatta Asya’ya doğru bir coğrafik kayma olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye’nin ihracatının üçte biri Asya ülkelerine yapılırken, ithalatın üçte birinden fazlası da Asya’dan, özellikle diğer Asya olarak adlandırılan Asya-Pasifik bölgesinden gerçekleştirilmektedir. Üretim süreçlerinin bölünebilir olması, özellikle Asya Bölgesini önemli üretim merkezlerinden biri haline getirmiştir. Bu durum Türkiye’nin içinde bulunduğu, gelişmekte olan ülkeler açısından ciddi rekabet sorunu yaratmıştır. 201 Rekabet koşullarının getirdiği baskıyı bir ölçüde azaltmak amacıyla, Türkiye’deki firmaların önemli bir kısmı da Asya’dan alarak, Avrupa’ya satmaya çalışmaktadır. Bu durum, özellikle imalat sanayi sektörlerinin önemli bir kısmı için “Asyalılaşma” olgusunu ortaya çıkarmıştır. Coğrafi anlamda ortaya çıkan bu kaymayı, Türkiye’nin dış ticaretinin coğrafi anlamda yapısal dönüşümü olarak ifade etmek mümkün görünmemektedir. Bu durumu açıklayan en iyi ifadenin, Türkiye’nin dinamik pazarlara ve coğrafyalara ulaşabilen ve hizmet sunan üretim ve operasyon esnekliği olan bir ülke olduğunu vurgulamak olacaktır. Tüm bu açıklamalar ışığında, Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün varlığının tespiti amacıyla gerçekleştirilen CMS analizi ve sonuçlarına değinmek gerekmektedir. CMS yapısal etkenlerin ihracat hacmindeki büyüme ve pazar payı üzerindeki etkilerini değerlendiren istatistikî bir yöntemdir. Çalışmamızda, Memedovic ve Iapadre tarafından yapılan, CMS analiz yöntemine ilişkin yeni formül kullanılarak, Türkiye’nin 1990-2011 arası dönemdeki dış ticaretinin yapısal dönüşüme uğrayıp uğramadığı ilk kez değerlendirilmiştir. Bu analiz yöntemi uygulanırken 1990-2011 arası dönemdeki veriler UN-BEC’e göre derlenmiş ve standart sağlanması açısından WITS verileri kullanılmıştır. 1990-2011 arasındaki toplam 22 yılı kapsayan dönemde Türkiye’nin ihracat performansının yapısal anlamda nasıl bir değişim gösterdiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, Türkiye’nin ihracatının yaklaşık olarak %75’ini gerçekleştirdiği ülkelere yönelik ihracat hacmi ele alınmıştır. Bu kapsamda 23 ülke Türkiye’nin ihracatta ticaret ortağı-ithalatçı ülkeler olarak analize dâhil edilmiştir. 1990-2011 dönemini toplulaştırılmış bir şekilde ele aldığımızda, Türkiye’nin pazar payını büyük ölçüde (%33,13) artırdığını görmekteyiz. 1990-2011 döneminde gerek fiyat gerekse de döviz kurları açısından Türkiye lehine yaşanan gelişmeler, rekabetçilik etkisinin ciddi bir artış göstermesini sağlamıştır. Ancak 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin ihracat performansında görülen gelişme, yapısal etkilerden kaynaklanmamaktadır. 1990-2011 döneminde Türkiye, emtia bazlı olarak %12,94 oranında bir pazar kaybı yaşamıştır. Bunda Türkiye’nin göreli olarak emek-yoğun tüketici ürünleri üretiyor olmasının etkisi büyüktür. 202 Ayrıca, 2000 yılından itibaren yoğun bir şekilde uygulanmış olan pazar çeşitliliğinin artırılmasına yönelik “Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi” kapsamında gerçekleştirilen faaliyetlere rağmen coğrafi yapı etkisi negatiftir. Özellikle 1996 sonrası dönemde Gümrük Birliği’nin tamamlanmış olmasına rağmen bu durumun Türkiye’nin ihtiyacı olan dinamik ihracat pazarı olması açısından olumlu bir etki oluşturmadığı görülmektedir. Diğer taraftan, ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi açısından yapılan faaliyetler çerçevesinde belirlenen pazarlarda görülen yetersizlikler ve statik yapı, Türkiye’nin coğrafi anlamda dinamik pazarlara odaklanamadığını göstermektedir. CMS analizi sonucunda karşımıza çıkan yapısal veriler, Türkiye benzeri ülke grupları için de neredeyse benzer sonuçlar vermektedir. Özellikle emtia yapısı etki açısından baktığımızda, 1990’larla birlikte yükselişe geçen ileri teknolojili ürünlerinin önemi, 2000’li yıllardan itibaren azalma eğilimine girmiş, bunu yerini orta- ileri teknoloji grubunda yer alan ürünler almıştır. Yine aynı dönemde düşük teknolojili ürünlerin azalış eğilimi devam etmektedir. Burada karşımıza çıkan diğer bir husus da, teknoloji düzeyi ile ithal talebinin büyümesi arasındaki pozitif korelasyonun pek geçerli olmadığı yönündedir. Her ne kadar düşük teknoloji ürünlerin varlığı ihracata yönelik uzmanlaşmada yetersiz görünse de, ileri teknolojili ürünlerdeki karşılaştırmalı avantajlar da büyüme açısından dışsal bir kısıt yaratmaktadır. Türkiye’nin CMS analizinin dinamik tarafı açısından konuyu değerlendirdiğimizde, 1990-2011 döneminde dinamik ve esnek bir ihracat performansına sahip olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin ihracata yönelik uzmanlaşma modelinde son derece esnek bir yapıda olduğu, hedef pazarlarda rekabetçi bir davranış sergilediği anlaşılmaktadır. Türkiye dinamik pazar koşullarına uyumda son derece başarılı bir görünüm sergilemektedir. Nitekim pazar çeşitliliğini sağlamaya yönelik olarak yürütülen faaliyetlerin, sınırlı olsa da başarı elde etmesi, Türkiye’nin dinamik pazar koşullarına kısa zamanda uyum sağlayabilen esnek üretim ve ticaret yapısından kaynaklanmaktadır. 203 Türkiye’nin gerek spesifik bir ürün bazında gerekse de hedef pazarlardaki bölümlenme açısından benzeri ülkelerin birçoğundan farklı bir şekilde daha rekabetçi bir performansa sahip olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin ihracat performansında ürün, teknolojik kompozisyon ve coğrafi pazar çeşitliliği bağlamında yapısal bir dönüşüm olmadığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde Türkiye’nin dış ticaretinde bazı olumlu gelişmeler ortaya çıkmış olmakla birlikte, bu olumlu gelişmeler emsalsiz, tamamen ülke kaynaklı ve dünyadaki eğilimlerden bağımsız değildir. Bu nedenle tüm bu gelişmelerin yapısal bir dönüşüme işaret ettiğini söylemek güç görünmektedir. 204 205 KAYNAKÇA Akçay, C. ve Üçer, M. (2008). “A Narrative On The Turkish Current Account”, The Journal of International Trade and Diplomacy, Yıl.2, Winter: 211-238. Akman, M. S. (2008). “Hokey Sopaları, Kürselleşme ve Dünya Ticaret Sistemnin Geleceği: Deardorff’u Tamamlayıcı Notlar”, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl.3, Sayı. 1, s.25-56. Arslan, İ. ve Van Winjbergen, S. (1993). “Export Incentives, Exchange Rate Policy and Export Growth in Turkey”, The Review of Economics and Statistics, Vol. 75, No.1,Feb., s.128-133. Aydın, F. (2010). Saygılı, Hülya; Saygılı, Mesut; Yılmaz, Gökhan; “Dış Ticarette Küresel Eğilimler”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma Tebliği No.10/01. Aydın, M. (2008). Endüstri İçi Ticaret ve Türkiye: Ülkeye Özgü Belirleyicilerin Tespitine Yönelik Bir Araştırma”, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt XXV, Sayı 2. Babaoğlu, B. (2005). Türkiye’de Cari İşlemler Dengesi Sürdürülebilirliği, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Uzmanlık Tezi. Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO). (2009). Industrial Development Report,http://www.unido.org/fileadmin/user_media/Publications/IDR/2009/ID R_2009print.PDF, 17/11/2011. Boratav, K. (2007). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2005, Ankara, İmge Kitabevi, 11. Baskı. Boratav, K. ve Türkcan, E. (1993). Türkiye’de Sanayileşmenin Yeni Boyutları ve KİT’ler, İktisat Politikası Seçenekleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1993. Celasun, M. and Rodrik, D. (1989). Developing Country Debt and Economic Performance, Volume 3: Country Studies-Indonesia, Korea, Philippines, Turkey, der. Jeffrey D. Sachs ve Susan M. Collins, s. 615 – 616. Çakmak, H. K. (2003). “Kalkınma İktisadı Literatüründe Gelişme Kavramının Evrimi”, H.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 21, Sayı 2, s.4968. Deardoff, A. V. (2008). “Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye Gidiyor?”, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl.3, Sayı. 1, s.25-56. Dış Ticaret Müsteşarlığı. (2011). Dış Ticarette Yeni Rotalar, Ankara, Dış Ticaret Müsteşarlığı Matbaası. 206 Doğruel, F. ve Doğruel, A. S. (2003). “Türkiye’de Büyüme ve Makraekonomik İstikrar”, İktisat Üzerine Yazılar II İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar, (der. A.H.Köse, F.Şenses, E.Yeldan), İstanbul, İletişim Yayınları, 2. Baskı, s. 401428. Doğruel, F. ve Doğruel, A. S. (2006). Bıçak Sırtında Büyüme ve İstikrar: Arjantin, Brezilya, Meksika, İsrail, Türkiye, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı. Dünya Bankası Kalkınma Göstergeleri, (World Development Indicators), 19802011 Arası Dünya ve Seçilmiş Ülke Verileri, 30/11/2012. Edwards, S. (1998). “Openness, Productivity and Growth: What do we really know?”, The Economic Journal, 108, s.383-398. Ertuğrul, A., and Selcuk, F. (2001). “A Brief History of The Turkish Economy, 1990-2000”, Russian and East European Finance and Trade, 10(37): s.6-28. Eşiyok, B. A. (2004). Türkiye Ekonomisinde Kalkınma Stratejileri ve Sanayileşme (Dün-Bugün-Yarın), Ankara, Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Yayınları. Fagerberg, J. And Gunner, S. (1987). The Method of Constant Market Shares Analysis Reconsidered, Applied Economics, Sayı. 19, s.1571-1583. Heilbroner, R. L. (2003). İktisat Düşünürleri, çev. Ali Tartanoğul, Ankara, Dost Kitabevi, 1. Baskı. Hepaktan, E. (2007). “Türkiye’nin Dış Ticaretinin Gelir Yönlü Analizi”, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl.1, Sayı.2, s.79-109. Hepaktan, E. ve Karakayalı, H. (2009). “1980-2008 Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret Hadlerinin Analizi”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt.7, Sayı. 2. Hunt, E. K. (2005). İktisadi Düşünce Tarihi, çev. Müfit Günay, Ankara Dost Kitabevi, 1.Baskı. Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler http://www.kalkinma.gov.tr, 11/11/2010-27/1/2013. (1950-2010), Kaynak, M. (2007). Kalkınma İktisadı, Ankara, Gazi Kitabevi, 2.Baskı. Kazgan, G. (1988). Ekonomide Dışa Açık Büyüme, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 2. Basım. Kazgan, G. (2011). İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 16. Basım. Kepenek, Y. ve Yentürk, N. (2007). Türkiye Ekonomisi, İstanbul, Remzi Kitabevi; 20. Baskı. 207 Knight, M. and Scacciavillani, F. (1998). “Current Accounts: What is Their Relevance for Economic Policymaking?”, IMF Working Paper. Kotan, Z. ve Sayan, S. (2002). “Türk İhraç Ürünlerinin Avrupa Birliği Pazarında Güney Doğu Asya Ülkelerine Karşı Rekabet Gücü Analizi: 1990-1999”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt. 13, Sayı 44, s.1-21. Krueger, A. O. (1997). “Trade Policy As An Input To Development”, American Economic Review, Sayı.70, s.1-22. Krueger, A. ve Aktan, O. H. (1992). Swimming Against the Tide: Turkish Trade Reform in the 1980s., International Center for Economic Growth, San Francisco,ICS Press. Krugman, P. (1995). “Growing World Trade: Causes and Consequences”, Brookings Papers on Economic Activity, Vol. 1995, No. 1, 25th Anniversary Issue, s. 327-377. Lucas, R. E. (1988). Jr. , “On the mechanics of Economic Development”, Journal of Monetary Economics, Vol.22 (July), s.3-42. Memedovic, O. and Iapadre, L. (2010a). Industrial Development and the Dynamics of International Specialization Patterns, Viyana, UNIDO Yayınları, wp.23/2009. Memedovic, O. and Iapadre, L. (2010b). Structural Change in the World Economy: Main Features and Trends, Viyana, UNIDO Yayınları, wp.24/2009. Menon, J. (2000). “How Open is Malaysia? An Analysis of Trade, Capital and Labor Flows.”, The World Economy, Vol.23 (2), 235-255. Müftüler Baç, M. (1997). Turkey’s Relations with a Changing Europe, Manchester University Press, Machester and New York. Obstfeld, M. and Rogoff, K. (1996). Foundations of International Macroeconomics, Boston, MIT Press. Onaran, Ö. and Stockhammer, E. (2005). “Two Different Export-Oriented Growth Strategies: Accumulation and Distribution in Turkey and South Korea”, Emerging Markets Finance and Trade, Vol.1, No.1, January-February, pp.6589. Ongun, M. T. (2009). Sanayileşme ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler, Ankara, Gazi Kitabevi, 1. Baskı. Özatay, F. (2006). “Cari İşlemler Dengesine İlişkin İki Yapısal Sorun ve Mikro Reform Gereği”, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl.1, Sayı.1, s.38-50. Pamuk, Ş. (2007). “Dünyada ve Türkiye’de İktisadi Büyüme (1820-2005)”, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl 1, Sayı.2, s.3-26. 208 Proudman, J., Redding, S. and Bianchi, M. (1997). “Is International Openness Associated With Faster Economic Growth?”, Bank of England Working Paper, No.63. Ricardo, D. (1997). Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri, çev. Tayfun Ertan, İstanbul, Belge Yayınları, 1. Baskı. Rodrik, D. (2001). "The Global Governance of Trade As If Development Really Mattered”, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP). Romer, P. M. (1986). “Increasing Returns and Long-run Growth”, The Journal Of Political Economy, Vol. 94/5 (October), s.1002-1037. Sachs, Warner, J. D. and Andrew. (1995). “Economic Reform and the Process of Global Integration”, Brookings Papers on Economic Activity, Vol. 1995, No. 1, 25th Anniversary Issue, s.1-118. Salvatore, D. (2004). International Economics, New Jersey, Wiley International Yayınevi, 8. Baskı. Savaş, V. F. (2007). İktisatın Tarihi, Ankara, Siyasal Kitabevi, 16. Baskı. Silva, E. G. and Teixeira, A. C. (2008). “Surveying Structural Change: Seminal Contributions and A Bibliometric Account”, Structural Change and Economic Dynamics, s.19. Smith, A. (2006). Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. Baskı. Şengönül, A. and Tuncer, İ. (2004). “Dış Ticaret Politikaları ve Uzun Dönem Büyüme”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt.15, Sayı. 52-53, s. 161-184. Şenses, F. ve Taymaz, E. (2003). “Unutulan Bir Toplumsal Amaç: Sanayileşme Ne Oluyor, Ne Olmalı?”, İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar, der. A.H.Köse, F.Şenses, E. Yeldan, İstanbul, İletişim Yayınları, 2. Baskı, s.429-461. Taymaz, E. and Yılmaz, K. (2007). “Productivity and Trade Orientation: Turkish Manufacturing Industry Before and After the Customs Union”, Journal of International Trade and Diplomacy, Vol.1, No.1, s.127-154, 2007. Taymaz, E., Voyvoda, E. ve Yılmaz, K. (2011). Uluslararası Üretim Zincirlerinde Dönüşüm ve Türkiye’nin Konumu, TÜSİAD; Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Foromu Yayını, İstanbul. Togan, S. (1995), 1980’li Yıllarda Türk Dış Ticaret Rejimi ve Dış Ticaretin Liberalizasyonu, Ankara, Türk Eximbank Araştırma Dizisi:1. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (2002). Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayınları, Ankara, 1. Baskı. 209 Türkiye İstatistik Kurumu, 1990-2011 Yıllarına İlişkin Makro Ekonomik Verileri, http://www.tuik.gov.tr, 30/5/2011. UNCTAD, (2003). Ticaret ve Kalkınma Raporu: Kapital Birikimi, Büyüme ve Yapısal Değişim, Birleşmiş Milletler Yayınları, New York ve Cenevre. Uygur, E. (2012). Export Policies and Export Performance: The Case of Turkey” in Opening Doors to the World: A New Trade Agenda for the Middle East, ed. by Raed Safadi. Cairo: International Development Research Centre and Economic Research Forum. WITS, The World Integrated Trade Solution-WITS, 1990-2011 Yıllarına İlişkin Dünya ve Türkiye Dış Ticaret Verileri, http://wits.worldbank.org/wits/, 10/2/2011. World Trade Organization, 1990-2011 Yıllarına İlişkin Dünya ve Türkiye Dış Ticaret Verileri, http://www.wto.org, 10/2/2011. Yentürk, N. (2003). Körlerin Yürüyüşü: Türkiye Ekonomisi ve 1990 Sonrası Krizler, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları No.46. Yıldız, E. B. ve Berber, M. (2011). “İthalata Dayalı Büyüme: 1989–2007 Türkiye Örneği”, Atatürk Ü. İİBF Dergisi, 10. Ekonometri ve İstatistik Sempozyumu Özel Sayısı, Cilt. 25. Yılmaz, D. Ö. ve Yılmaz, R. K. (2011). “Türkiye Ekonomisi’nde Dışa Açılma ve Teknolojik Değişim: Büyük Sanayi Sermayesi Örneği”; Ekonomik Yaklaşım, Cilt.22, Sayı.81, ss.105-128. Yılmaz, Ş. E. (2010). Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi, Ankara, Efil Yayınevi, 2. Baskı. Yükseler, Z. ve Türkan, E. (2008). Türkiye’nin Üretim ve Dış Ticaret Yapısında Dönüşüm: Küresel Yönelimler ve Yansımalar, Şubat 2008, Yayın No: TÜSİAD-T/2008-02/453. 210 211 EKLER Ek-1.CMS Analizinde Kullanılan Veriler yIllar\degerler year 0 - year t 1990-2011 1990-1995 1996-2001 2002-2008 2009-2011 1990-1991 1991-1992 1992-1993 1993-1994 1994-1995 1995-1996 1996-1997 1997-1998 1998-1999 1999-2000 2000-2001 2001-2002 2002-2003 2003-2004 2004-2005 2005-2006 2006-2007 2007-2008 2008-2009 2009-2010 2010-2011 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 Market Market Market share Shares Shares change CE yaer 0 year t 0,5262 0,7005 33,1321 0,5262 0,4486 -14,7425 0,4596 0,5289 15,094 0,601 0,8011 33,2909 0,7425 0,7005 -5,66087 0,1743 0,5262 0,4566 -13,2155 0,4566 0,4405 -3,5201 0,4405 0,4364 -0,9516 0,4364 0,4512 3,3962 0,4512 0,4486 -0,5737 0,4486 0,4596 2,4512 0,4596 0,473 2,9278 0,473 0,528 11,63 0,528 0,504 -4,5541 0,504 0,454 -9,9199 0,454 0,5289 16,5073 0,5289 0,601 13,6205 0,601 0,6506 8,2616 0,6506 0,6922 6,3893 0,6922 0,6964 0,5996 0,6964 0,6885 -1,1335 0,6885 0,7643 11,0107 0,7643 0,8011 4,8137 0,8011 0,7425 -7,3102 0,7425 0,7032 -5,2916 0,7032 0,7005 -0,3899 0,7005 CSE GSE SIE CAE GAE RAE 42,5886 15,7236 25,0402 20,2727 39,3394 -12,9425 4,0889 -3,9085 -11,4975 -5,235 -70,3989 -65,9871 -5,9614 -0,0533 -6,2445 7,4554 -4,1626 -1,9442 6,6924 1,3348 2,0436 2,7568 0,2685 -0,2036 -2,5244 65,5071 36,4625 0,3182 12,7389 -35,6271 -1,1211 -3,6246 1,281 5,3413 3,2959 5,2426 2,9122 9,8439 3,6682 1,0176 2,6754 4,3507 4,6889 1,3686 2,3249 9,8499 8,8855 7,5 8,6962 1,0548 -1,9578 2,0383 4,3812 2,3897 -2,6339 123,4532 7,9939 1,0675 -0,1579 -0,288 -1,7986 -1,1313 -0,8414 2,2689 -1,6123 -7,5278 3,7885 2,3487 -1,5008 -3,2244 -2,7227 -1,9307 1,2642 -3,4732 3,7096 -3,0054 -2,6536 -35,8572 -16,4328 -19,7648 -18,5077 0,4171 -4,4859 -4,1182 4,3431 -5,0222 -6,8657 3,5958 0,6682 0,9679 -0,4292 -1,54 -2,1797 2,066 0,7677 -9,4867 -3,9228 -3,4513 -7,3162 -1,1728 1,6222 -1,1141 -0,2357 0,7078 -0,0568 -2,7457 0,5001 1,8065 -1,0516 1,3374 1,2133 1,6771 0,4244 0,3376 0,6669 1,9726 -0,4504 36,1678 0,3722 -1,7728 0,031 -0,0258 0,2756 -0,429 0,0047 -0,0375 0,1801 0,0453 0,1531 0,177 0,2057 -0,1928 -0,1563 0,0415 0,1113 -0,1096 -0,0372 1,0098 0,0335 -3,6555 16,9029 8,7278 7,8104 19,2964 -0,129 4,8774 3,2432 2,5805 -0,0339 0,0686 0,1426 0,1882 0,2837 -0,1605 2,1142 4,5384 3,2222 0,8933 10,5986 2,7917 -118,0606 1,5914 1,347 -0,2796 0,0658 0,5839 -0,1969 0,3878 0,3142 0,2002 0,1205 0,005 -0,0133 -0,0098 -0,0136 1,2273 -0,0526 1,8628 0,3093 -15,0808 -34,7224 3,6056 212 213 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : HATİPAĞAOĞLU, Aziz Murat Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri : 12146908898 Medeni hali : Evli Telefon : 505 768 3515 Faks : e-mail : [email protected] Eğitim Derecesi Okul/Program Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı University of Illinois at UrbanaChampaign (ABD) Ekonomi Anabilim Dalı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Mezuniyet yılı 2014 İş Deneyimi, Yıl 1 Yıl (1994-1996) Çalıştığı Yer Adalet Bakanlığı 15 Yıl (1996-2010) Dış Ticaret Müsteşarlığı 1 Yıl (2010-2011) Rtb Eğitim Çözümleri Ltd.Şti. Görev İdari Yargı Hakim Adayı Uzman Yardımcısı, Uzman, Şube Müdürü, Daire Başkanı Direktör 3 Yıl (2011-2014) HG Grup Eğitim, Danışmanlık, İç ve Dış Tic.Ltd.Şti. Genel Müdür 3 ay (2014- Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi Kıdemli Gelişim Danışmanı Doktora Yüksek Lisans Lisans ) 2005 1994 214 Yabancı Dil İngilizce TOEFL 256, KPDS 89 (2009) Almanca Başlangıç Düzeyi Yayınlar 1-“Samsun Üretiyor, Dünya Tüketiyor” Projesi Sonuç Raporu, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Yayınları, 2011. 2-“Bir Dönüşüm Ekonomisinin Dış Ticaret Yapısı: Kırgızistan”, Türk Cumhuriyetlerinin Ekonomik Yapısı ve Dış Ticareti Özel Sayı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Mayıs 2008, s.198-207. 3- “Merkezi Planlamanın Çöküşünden Dönüşüme:Kırgızistan’da Ne Oldu?”, Dış Ticaret Dergisi, Dış Ticaret Müsteşarlığı Üç Aylık Yayın Organı, Özel Basım, Haziran 2002, Sayfa 180-211, Ankara. 4- “Türkiye’de Uluslararası Ticari ve Yatırıma İlişkin Tahkim ve Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasında Uluslararası Yatırıma İlişkin Tahkim İşbirliği Modeli”, Jeo Ekonomi: Üç Aylık Uluslararası Ekonomi, Finans ve Ekonomi Politik Dergisi, 1. Cilt No.3 Bahar 2000. Hobiler 1- Dış Ticaret Meslek Memurları Derneği Kurucu Üyeliği 2- Samsun Anadolu Lisesi Mezunları Derneği Üyeliği 3- JICA (Japan International Cooperation Agency-) Mezunları Derneği Üyeliği 4- Aikido 5- Sinema GAZİ GELECEKTİR...