Untitled - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNDE YAPISAL DÖNÜŞÜM
(1990-2011)
Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU
DOKTORA TEZİ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
NİSAN 2014
iv
TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNDE YAPISAL DÖNÜŞÜM (1990-2011)
(Doktora Tezi)
Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Nisan 2014
ÖZET
Türkiye’nin 1980 sonrası uyguladığı makro iktisat politikası değişikliği, birçok
alanda olduğu gibi dış ticaret alanında da önemli yapısal değişikliklere neden
olmuştur. 1980 öncesinden farklı olarak dış ticaret politikasında da köklü bir
değişiklik gündeme gelmiş ve “İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi” adı verilen
yeni bir paradigmaya geçilmiştir. 1980 yılından 1990’a kadar geçen süre yapısal
değişikliklerin hazmedilmeye çalışıldığı bir dönem olmuştur. Bu on yıllık sürede
makro iktisat politikalarının bilhassa küresel iktisat politikalarıyla uyumlu hale
getirilmesi çalışmalarına da şahit olunmuştur. 1990 sonrası Türkiye’nin dış
ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması
çalışmamızın amacını oluşturmaktadır. Çalışmamızda, “Sabit Pazar Payı(Constant Market Share CMS)” analiz yöntemine ilişkin yeni formül kullanılarak,
Türkiye’nin 1990 sonrası dış ticaretinin yapısal dönüşüme uğrayıp uğramadığı ilk
kez değerlendirilmiştir. Bu analiz yöntemi uygulanırken 1990-2011 arası
dönemdeki veriler Birleşmiş Milletler (BM) Geniş Ekonomik Grupların
Sınıflandırması’na göre derlenmiş ve standart sağlanması açısından
“Bütünleştirilmiş Dünya Ticaret Çözümü (The World Integrated Trade SolutionWITS)” verileri kullanılmıştır.
Bilim Kodu
: 1119
Anahtar Kelimeler : CMS Analiz Yöntemi, Dış Ticaret, Dış Ticarette Yapısal
Dönüşüm, Makro İktisat Politikaları, Yapısal Dönüşüm
Sayfa Adedi
: 214
Tez Yöneticisi
: Prof. Dr. Mehmet Tuba ONGUN
v
THE STRUCTURAL TRANSFORMATION IN THE FOREIGN TRADE OF
TURKEY (1990-2011)
(Ph. D. Thesis)
Aziz Murat HATİPAĞAOĞLU
GAZI UNIVERSITY
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES
April 2014
ABSTRACT
The change in macro economic policies after 1980 applied by Turkey has caused
many structural changes in foreign trade like other economic areas. Unlike before
1980 a fundamental change has been raised in the foreign trade policy and a new
paradigm called the "Export Oriented Industrialization Strategy" has ben accepted.
The period from 1980 to 1990 was a period where structural changes were being
digested. It was witnessed that macro economic policies of Turkey were
compatible with global economy policies, the work of harmonization of economic
policies. The purpose of our study is to investigate whether a structural
transformation has taken place in Turkish international trade after 1990. In this
study, the structural transformation of Turkey's foreign trade in the post 1990
period is evaluated with a new formula contributed by Memedovic and Iapadre
named “Constant Market Share” method of analysis for the first time. To analyze
the period between 1990-2011, the data was compiled to the category of the
United Nations (UN)-Broad Economic Categories Classification(BEC) and for
standardization of the data "World Integrated Trade Solution (WITS The World
Integrated Trade Solution-)" was used in the analysis.
Science Code
Keyword
Number of pages
Supervisor
: 1119
: The method of CMS analysis, International Trade, Structural
Transformation of International Trade, Macro Economic
Policies, Structural Transformation
: 214
: Prof. Dr. Mehmet Tuba ONGUN
vi
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖZET ...................................................................................................................... iv
ABSTRACT ............................................................................................................. v
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi
ÇİZELGELERİN LİSTESİ ....................................................................................... ix
ŞEKİLLERİN LİSTESİ .......................................................................................... xiii
SİMGELER VE KISALTMALAR ........................................................................... xvi
GİRİŞ...................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE DIŞ TİCARETTE YAPISAL
DÖNÜŞÜM
1.1. YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMININ TANIMI VE KAPSAMI ........................... 8
1.1.1. Klasik İktisatçılar (1700-1870 Dönemi) ..................................................... 9
1.1.2. Marjinalciler (1870’li-1940’lı Yıllar Dönemi) ............................................ 18
1.1.3. Geleneksel Kalkınmacılar (1950’li-1960’lı Yıllar Dönemi) ....................... 23
1.1.4. Yeni Kalkınma İktisatçıları (1970’li-1980’li, 1990’lı ve 2000’li Yıllar
Dönemi) ve Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm .......................................... 26
1.1.4.1. İçsel Büyüme Modelleri Kuramcıları ................................................ 29
1.1.4.2. Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm....................................................... 29
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKALARININ YAPISAL ANALİZİ
2.1. İTHAL İKAMECİ SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 ÖNCESİ) ......................... 40
2.1.1. Tarihsel Perspektif .................................................................................. 40
vii
Sayfa No
2.1.2. İthal İkameci Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret
Politikalarını Etkileyen Konular ............................................................... 49
2.1.2.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi ........................................ 49
2.1.2.2. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi ..................... 56
2.2. İHRACATA YÖNELİK SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 Sonrası) .................. 59
2.2.1. Tarihsel Perspektif .................................................................................. 59
2.2.2. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 Dönemi) ........................................................................................ 68
2.2.3. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi) .................... 77
2.2.4. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007
Dönemi) ................................................................................................. 88
2.2.5. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011
Dönemi) ................................................................................................. 95
2.2.6. İhracata Yönelik Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret
Politikalarını Etkileyen Konular ............................................................. 102
2.2.6.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi ...................................... 102
2.2.6.1.1. 1980-1989 Dönemi ................................................................ 102
2.2.6.1.2. 1990-2011 Dönemi ................................................................ 107
2.2.6.1.3. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi ........... 113
2.2.6.1.3.1. 1980-1989 Dönemi ......................................................... 113
2.2.6.1.3.2. 1990-2011 Dönemi ......................................................... 118
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN ÜLKE VE SEKTÖR BAZINDA
YAPISAL ANALİZİ (1990-2011 DÖNEMİ)
3.1. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN SEKTÖREL ve TEKNOLOJİ
YOĞUNLUĞUNA GÖRE ANALİZİ.............................................................. 129
3.1.1. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 dönemi) ....................................................................................... 129
viii
Sayfa No
3.1.2. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi) .................. 138
3.1.3. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007
dönemi) ................................................................................................ 148
3.1.4. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011
Dönemi) ............................................................................................... 156
3.2. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN TİCARET ORTAKLARI ve BÖLGE BAZLI
ANALİZİ ...................................................................................................... 165
3.2.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İhracatının Ticaret Ortakları ve
Bölge Bazlı Yapısal Analizi .................................................................. 165
3.2.2. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İthalatının Ticaret Ortakları ve
Bölge Bazlı Yapısal Analizi .................................................................. 172
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YAPISAL DÖNÜŞÜM BAĞLAMINDA TÜRKİYE’NİN SABİT PAZAR
PAYI ANALİZİ (1990-2011DÖNEMİ)
4.1. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN TEORİK ARKA PLANI ........... 181
4.2. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN FORMÜLASYONU ................ 183
4.2.1. Temel Hesaplama Özdeşliğinin Seçimi ................................................ 183
4.2.1.1. Ayrıştırma Nesnesi (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sol Tarafı)... 183
4.2.1.2. Ayrıştırma Ölçütleri (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sağ Tarafı) . 184
4.3. TÜRKİYE’NİN İHRACAT PERFORMANSININ SABİT PAZAR PAYI
ANALİZİ (CMS) (1990-2011 DÖNEMİ) ....................................................... 191
SONUÇ .............................................................................................................. 199
KAYNAKÇA ........................................................................................................ 205
EKLER................................................................................................................ 211
Ek-1.CMS Analizinde Kullanılan Veriler ......................................................... 212
ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................ 213
ix
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge
Sayfa No
Çizelge 1.1. Muhtelif Yıllarda Dünya İhracat Hacminin Dünya Gayrisafi Yurtiçi
Hasılası (GSYH) İçindeki Payı (%) ....................................................32
Çizelge 2.1. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1950-1980) ..............................43
Çizelge 2.2. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1950-1965) ...........53
Çizelge 2.3. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1966-1974) ...........54
Çizelge 2.4. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1975-1979) ...........55
Çizelge 2.5. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1980-1989) ..................66
Çizelge 2.6. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1987-1989) ..........68
Çizelge 2.7. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1990-1995) ......................................72
Çizelge 2.8. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1990-1995) ..................76
Çizelge 2.9. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1990-1995) ..........76
Çizelge 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1996-2001) ....................................80
Çizelge 2.11. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (1996-2001).....84
Çizelge 2.12. Katma Protokol Hükümlerine Göre Tarife İndirimleri .......................86
Çizelge 2.13. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (1996-2001)....................................87
Çizelge 2.14. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1996-2001) ........88
Çizelge 2.15. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2002-2007) ....................................90
Çizelge 2.16. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2002-2007)....................................93
Çizelge 2.17. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2002-2007).....94
Çizelge 2.18. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2002-2007) ........95
Çizelge 2.19. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2008-2011) ....................................97
Çizelge 2.20. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2008-2011)..................................100
Çizelge 2.21. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2008-2010)...101
Çizelge 2.22. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2008-2010) ......102
Çizelge 2.23. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1980-1989) ..........................103
x
Çizelge
Sayfa No
Çizelge 2.24. Turizm Sektörüne İlişkin Veriler (1970-1992).................................104
Çizelge 2.25. Türkiye’nin İşçi Gelirleri (1984-1989) .............................................104
Çizelge 2.26. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar) (1980-1989) ......106
Çizelge 2.27. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (1990-2000) ..............108
Çizelge 2.28. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (2001-2011) ..............109
Çizelge 2.29. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (1990-1999) (milyon dolar) ......111
Çizelge 2.30. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (2000-2011) (milyon dolar) ......112
Çizelge 2.31. Dış Ticaret Fiyat Endeksleri (1982-1989) ......................................114
Çizelge 2.32. Dış Ticaret Miktar Endeksleri (1982-1989) ....................................116
Çizelge 2.33. Dış Ticaret Endeksleri (1990-2011) ...............................................120
Çizelge 3.1. Teknolojik Düzey Sınıflandırması Dönüşüm Tablosu ......................128
Çizelge 3.2. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1990-1995)(ABD
Doları) .............................................................................................130
Çizelge 3.3. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19901995) ...............................................................................................131
Çizelge 3.4. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1990-1995) ........................................................132
Çizelge 3.5. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1990-1995) (ABD
Doları) .............................................................................................134
Çizelge 3.6. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19901995) ...............................................................................................136
Çizelge 3.7. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1990-1995) ........................................................137
Çizelge 3.8. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1996-2001) (ABD
Doları) .............................................................................................139
Çizelge 3.9. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19962001) ...............................................................................................140
Çizelge 3.10. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1996-2001).......................................................142
Çizelge 3.11. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1996-2001)(ABD
Doları) ............................................................................................144
xi
Çizelge
Sayfa No
Çizelge 3.12. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19962001) .............................................................................................145
Çizelge 3.13. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1996-2001).......................................................146
Çizelge 3.14. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2002-2007) (ABD
Doları) ............................................................................................149
Çizelge 3.15. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20022007) .............................................................................................150
Çizelge 3.16. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2002-2007).......................................................151
Çizelge 3.17. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2002-2007) (ABD
Doları) ............................................................................................153
Çizelge 3.18. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20022007) .............................................................................................154
Çizelge 3.19. ISIC REV3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2002-2007).......................................................155
Çizelge 3.20. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2008-2011) (ABD
Doları) ............................................................................................157
Çizelge 3.21. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20082011) .............................................................................................158
Çizelge 3.22. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2008-2011).......................................................159
Çizelge 3.23. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2008-2011) (ABD
Doları) ............................................................................................161
Çizelge 3.24. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20082011) .............................................................................................162
Çizelge 3.25. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2008-2011).......................................................163
Çizelge 3.26. Ülke Gruplarına Göre İhracat (1990-2011) (milyon dolar)..............167
Çizelge 3.27. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (1990-1998) (milyon dolar) ...170
Çizelge 3.28. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (2002-2011)(milyon dolar) ....171
Çizelge 3.29. Ülke Gruplarına Göre İthalat (1990-2011)(milyon dolar) ................173
xii
Çizelge
Sayfa No
Çizelge 3.30. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (1990-2000)(milyon dolar) .....176
Çizelge 3.31. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (2002-2011)(milyon dolar) .....177
Çizelge 4.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin CMS Analizi .......................192
Çizelge 4.2. Alt Dönemler İtibarıyla Türkiye’nin CMS Analizi ...............................195
xiii
ŞEKİLLERİN LİSTESİ
Şekiller
Sayfa No
Şekil 1.1. Dünya İktisadi Büyümesi ile İhracat Büyümesinin Karşılaştırılması
(2001-2011) ...........................................................................................36
Şekil 2.1. Dış ticaretin ve Yatırımların Milli Gelir İçindeki Payları (1965-1979) ......44
Şekil 2.2. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(1950-1980)(%) .....................................................................................45
Şekil 2.3. Ana Sektörlere Göre Türkiye’de İhracatın Dağılımı (1950-1980) ...........46
Şekil 2.4. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(1950-1980)(%) .....................................................................................47
Şekil 2.5. Türkiye’nin İthalatının Mal Gruplarına Göre Dağılımı (1950-1980) ........48
Şekil 2.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi ve Carî İşlemler Dengesi İlişkisi ..........51
Şekil 2.7. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1950-1979) .........................................57
Şekil 2.8. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(1980-1989)(%)....................................................................................63
Şekil 2.9. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(1990-1995)(%)....................................................................................70
Şekil 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1990-1995)(milyon dolar) ....................71
Şekil 2.11. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(1990-1995)(%)....................................................................................73
Şekil 2.12. Bazı Seçili Ülkeler ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (19901995)(%) ..............................................................................................73
Şekil 2.13. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(1990-1995)(%)....................................................................................74
Şekil 2.14. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı
(1990-1995)(%)....................................................................................75
Şekil 2.15. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(1996-2001)(%)....................................................................................78
Şekil 2.16. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1996-2001)(milyon dolar) ....................79
Şekil 2.17. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(1996-2001)(%)....................................................................................80
xiv
Şekiller
Sayfa No
Şekil 2.18. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı
(1996-2001)(%)....................................................................................81
Şekil 2.19. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(1996-2001)(%)....................................................................................82
Şekil 2.20. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı
(1996-2001)(%)....................................................................................82
Şekil 2.21. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(2002-2007)(%)....................................................................................88
Şekil 2.22. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2002-2007)(Milyon $) ..........................89
Şekil 2.23. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(2002-2007)(%)....................................................................................90
Şekil 2.24. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı
(2002-2007)(%)....................................................................................91
Şekil 2.25. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(2002-2007)(%)....................................................................................92
Şekil 2.26. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı
(2002-2007)(%)....................................................................................93
Şekil 2.27. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(2008-2011)(%)....................................................................................96
Şekil 2.28. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2008-2011)(milyon dolar) ....................97
Şekil 2.29. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(2008-2011)(%)....................................................................................98
Şekil 2.30. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı
(2008-2011)(%)....................................................................................99
Şekil 2.31. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(2008-2011)(%)....................................................................................99
Şekil 2.32. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı
(2008-2011)(%)..................................................................................100
Şekil 2.33. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi ..........105
Şekil 2.34. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi (19902011) .................................................................................................109
Şekil 2.35. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1980-1989) .....................................114
Şekil 2.36. Net Dış Ticaret Hadleri (1982-1989) ..................................................115
xv
Şekiller
Sayfa No
Şekil 2.37. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1982-1989) ................................116
Şekil 2.38. Gelir Ticaret Hadleri (1982-1989) ......................................................117
Şekil 2.39. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1982-1989) ..............117
Şekil 2.40. Dışa Açıklık Verileri (1990-2011) .......................................................118
Şekil 2.41. Net Dış Ticaret Hadleri (1990-2011) ..................................................121
Şekil 2.42. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1990-2011) ................................122
Şekil 2.43. Gelir Ticaret Hadleri (1990-2011) ......................................................123
Şekil 2.44. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1990-2011) ..............124
Şekil 3.1. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (1990-2011) ....168
Şekil 3.2. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı
(Detaylandırılmış) (1990-2011) ............................................................169
Şekil 3.3. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (1990-2011) .....174
Şekil 3.4. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı
(Detaylandırılmış) (1990-2011) ............................................................175
Şekil 4.1. Türkiye’nin İhracat Performansının CMS Analizi (%-Carî fiyatlarla) .....197
xvi
SİMGELER VE KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte
aşağıda sunulmuştur.
Simgeler
Açıklama
-
-
Kısaltmalar
Açıklamalar
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
BM GEGS (UN BEC) Birleşmiş Milletler Geniş Ekonomik Gruplar Sınıflaması
(United Nations Broad Economic Categorization)
GATT
Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (General Agreement
on Tariffs and Trade)
GSMH
Gayrisafi Milli Hasıla
GSYH
Gayrisafi Yurtiçi Hasılası
IIT
Endüstri İçi Ticaret (Intra Industry Trade)
ISIC
International
Standard
Industrial
Classification
of
All
Economic Activities (Bütün Ekonomik Faaliyetler İçin Sinai
Sınıflaması Uluslararası Standardı
ITO
Uluslararası
Ticaret
Örgütü
(International
Trade
Organization)
KİT
Kamu İktisadi Teşebbüsü
TCMB
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
UNCTAD
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United
Nations Conference on Trade and Development)
UNIDO
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (United Naitons
Industrial Development Organization)
WDI
Dünya
Kalkınma
Göstergeleri
(World
Development
Indicatiors)
WTO
Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization)
1
GİRİŞ
Türkiye’nin 1980 sonrası uyguladığı makro iktisat politikası değişikliği, birçok
alanda olduğu gibi dış ticaret alanında da önemli yapısal değişikliklere neden
olmuştur. 1980 öncesinden farklı olarak dış ticaret politikasında da köklü bir
değişiklik gündeme gelmiş ve “İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi” adı verilen
yeni bir paradigmaya geçilmiştir.
Bu yeni paradigma, Türkiye’nin dış ticaret yapısını kökünden değiştirmiş, başta
yasal düzenlemeler olmak üzere, dış ticarete yönelik bakış açısında da farklılıklar
olmuştur. Diğer bir ifadeyle, genelde Türkiye ekonomisi, özelde de dış ticaret
yapısal bir dönüşüm yaşamıştır. Ülkenin kalkınması için en önemli araçlardan biri
dış ticaretin, özellikle de ihracatın artmasıdır. İhracatın artırılması amacıyla
uygulanan teşvik politikalarının yaygınlığı da bu döneme ait niteliklerdendir.
İhracatın artan öneminin yanı sıra ithalatın da serbestleştirilmesi, 1980 sonrası dış
ticaret politikalarının ayırt edici bir özelliğidir. Bu durum 1980 sonrasında
ekonomide Dışa Açık Büyüme Stratejisi’nin benimsendiğini net bir şekilde
göstermektedir. Tüm bu politika değişikliğini destekleyecek diğer iktisadi
alanlardaki (mali politikalar, faiz ve kur politikaları vb.) değişim de 1980 sonrası
Türkiye ekonomisini, öncesinden tamamıyla ayırmıştır. 1980 yılından 1990’a kadar
geçen süre bu yapısal değişikliklerin hazmedilmeye çalışıldığı bir dönem olmuştur.
Bu on yıllık sürede makro iktisat politikalarının bilhassa küresel iktisat
politikalarıyla uyumlu hale getirilmesi çalışmalarına şahit olunmuştur. 1980-1990
arası dönem neoliberal iktisat politikalarının tüm gelişmekte olan ülkelere
dayatıldığı ve Türkiye’nin de bundan nasibini aldığı bir dönemdir. Nitekim 1990
başlarında Doğu Bloku’nun çöküşünün ardından bu Bloktan kopan ülkelerin
iktisadi durumları da bu iktisat politikalarının bir anlamda zaferini ilan ettirmiştir.
Bu değişiklikler Türkiye ekonomisinin dünyayla bütünleşmesi yolundaki çalışmaları
daha da hızlandırmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin iktisat politikaları ve uygulamaları
açısından yeni bir döneme geçildiği görülmektedir. 1989 yılı sonunda uygulamaya
konulan 32 sayılı Karar’la Türk Lirası uluslararası düzeyde ticari faaliyetlerde
kullanılabilecek, konvertibl bir para birimi halini almıştır. Böylece uluslararası
2
kapital hareketlerine ülke ekonomisini açan bir uygulama olmuştur. Bu kapsamda
Türkiye’nin kambiyo politikasını derinden değiştirmiştir.
1990 sonrası yaşanan birçok gelişme de Türkiye’nin dış ticaretini doğrudan
doğruya etkilemiştir. 5 Nisan 1994 tarihinde başlayan ekonomik kriz sonucunda
yaşanan devalüasyondan başlamak üzere gerek olumlu gerekse de olumsuz
sayılabilecek olaylar gündeme gelmiştir. 1995 yılı başında Dünya Ticaret
Örgütü’nün kurulması ve Türkiye’nin kurucu üye olarak bu Örgüte katılması, bu
gelişmelerden biridir. Yine 1996’da tam anlamıyla vücut bulan Gümrük Birliği de,
dış ticaret politikalarını ve uygulamalarını temelinden değiştirmiştir. Uluslararası
Para Fonu ile anlaşmaya varılarak 1999’da uygulamaya konulan istikrar programı
da diğer bir kırılma noktasıdır.
İstikrar Programının uygulanmasından kaynaklanan sorunların giderilememesi
sonucunda 2001 yılında yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en büyük iktisadi krizi
olarak adlandırılan ekonomik kriz başta kamu maliyesi ve bankacılık olmak üzere
birçok şeyin yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Krizin hemen sonrasında
uygulanan yeni program ve genişleyen dünya ekonomisinin de etkisiyle, 2008’e
kadar görece sorunsuz bir döneme girilmiştir. Ancak 2008 yılında ortaya çıkan
gelişmiş ülkeler kaynaklı Küresel Kriz, Türkiye’nin dış ticaret yapısı için önceden
beri ifade edilen bazı sorunları yeniden gündeme taşımıştır.
Tüm bu gelişmelere paralel bir şekilde Türkiye ekonomisinde veya üretim
süreçlerinde yapısal dönüşümün ele alındığı birçok akademik çalışma yapılmıştır.
Bu çalışmaların önemli bir kısmında da Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal
dönüşümü incelenmiştir. Gerek 1990 sonrası ilk on yılı alan çalışmalar yapılmış,
gerekse de 2000 sonrası odaklanılan dönem olmuştur. Bunların yanında tüm
dönemi kapsayan akademik çalışmalar da iktisat yazınında yer almaktadır. Bu
çalışmalara bir katkı sunmak ve ek bir görüş ortaya koymak amacıyla bu tezin
hazırlanması
gündeme
gelmiştir.
Çalışmamız
1990-2011
yılları
arasında
Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediğinin
araştırılması amacını taşımaktadır.
3
Bu amaçla, Tyszynski (1951) tarafından ilk olarak kullanılan ve ülkenin ihracat
performansı üzerinden dış ticaretindeki yapısal dönüşüm ele alan “Sabit Pazar
Payı Analizi-Consant Market Share (CMS) Analysis” kullanılmıştır. CMS yapısal
etkenlerin ihracat hacmindeki büyüme ve pazar payı üzerindeki etkilerini
değerlendiren istatistiki bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır (Fagerberg ve
Sollie, 1987:1572). Dış ticarette yapısal dönüşümün varlığının ihracat performansı
üzerinden ele alınmış olması, özellikle 1990-2011 döneminde Türkiye’nin
ithalatında önemli bir değişimin olmamasından kaynaklanmaktadır.
Tyszynski, farklı ülkelerin dünya ölçeğindeki pazar paylarındaki değişimin, her
ülkenin başlangıçta ihraç ettiği ürün kompozisyonu tarafından ne ölçüde
açıklanabildiğini, ortaya koymaya çalışmıştır (Fagerberg ve Sollie, 1987:1571;
Memedovic ve Iapadre, 2010a: 4). Tyszynski tarafından yapılan bu çalışma daha
sonraları uygulamalı uluslararası iktisat alanında son derece bilinir hale gelmiş ve
birçok çalışmaya da ışık tutmuştur.
Çalışmamızda, Memedovic ve Iapadre (2010a) tarafından yapılan, CMS analiz
yöntemine ilişkin yeni formül kullanılarak, Türkiye’nin 1990-2011 yılları arasındaki
dönemde
dış
ticaretinin
yapısal
dönüşüme
uğrayıp
uğramadığı
ilk
kez
değerlendirilmiştir. Bu analiz yöntemi uygulanırken 1990-2011 arası dönemdeki
veriler Birleşmiş Milletler (BM) Geniş Ekonomik Grupların Sınıflandırması’na
(GEGS-UN Broad Economic Categorization-BEC) göre derlenmiş ve standart
sağlanması açısından “Bütünleştirilmiş Dünya Ticaret Çözümü (The World
Integrated Trade Solution-WITS)” verileri kullanılmıştır.
Çalışmamızın Birinci Bölümü genel anlamıyla yapısal dönüşüm kavramının
tartışılması ve iktisat literatüründeki yeri üzerine ayrılmıştır. Bu bölümde tarihsel
süreç bağlamında çeşitli iktisat okullarının ve iktisat yaklaşımlarının yapısal
dönümüş kavramına bakışları ele alınmıştır. İktisat yazınında tartışılan yapısal
dönüşüm kavramının dış ticaret üzerindeki izdüşümü de yine Birinci Bölüm’de yer
almaktadır. Dış ticarette yapısal dönüşüm kavramından ne anladığımız ya da bu
kavramı nasıl tanımladığımıza ilişkin hususlar da Birinci Bölüm’de ele alınan
konular arasındadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yoğun bir
şekilde gündemde olan kalkınma iktisadı çalışmalarıyla paralel bir şekilde
4
gündeme gelen iktisadi kalkınma ve dış ticaret politikaları ilişkisi de yapısal
dönüşüm
bağlamında
değerlendirilmiştir.
Kalkınma
iktisadı
çalışmaları
çerçevesinde incelenen dış ticaret politikalarının yapısal dönüşüme ilişkin politika
önermeleri arasında yer alması nedeniyle, bu Bölüm’de dış ticaret politikalarının
yapısal dönüşüm üzerindeki etkileri de değerlendirilmiştir.
Çalışmamızın İkinci Bölümü, Türkiye’nin dış ticaret politkalarının yapısal analizine
ayrılmıştır. İkinci Bölüm’de Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün
mevcudiyeti ele alınırken ilk olarak dış ticaret politikalarının nasıl bir değişimden
geçtiği değerlendirilmektedir.
Bu değerlendirme yapılırken, önemli tarihler ve dönemsel kırılımlar belirlenerek
analiz yapılmıştır. Türkiye’nin dış ticaret politikalarında değişimin izlenmesi için
öncelikle 1980 öncesi ve 1980 sonrası olarak iki ana kategorik ayırım yapılmıştır.
1980 öncesi tamamen “İthal İkameci Sanayileşme Dönemi” olarak belirlenmiş ve
bu dönemde uygulanan dış ticaret politkalarının neler olduğu ortaya konulmuştur.
1980 sonrası ise ana akım itibarıyla “İhracata Yönelik Sanayileşme Modeli
Dönemi” olarak adlandırılmıştır. Ancak 1980 sonrası dönemde önemli kırılımların
olduğu bir döneme de denk geldiğinden, 1980-1989 arası dönem ayrı bir şekilde
ele alınmıştır. 1989 yılı sonrasında dünyada yaşanan eğilimlere paralel bir şekilde,
kapital hareketlerinin ve kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle Türkiye’nin dış
ticareti ciddi değişikliklere uğramıştır. Türkiye’nin dış ticareti, 1990 yılından
başlayarak gerek dünya ölçeğinde gerekse de ülke ölçeğinde yaşanan gelişmelere
paralel bir şekilde dönemsel olarak ele alınmıştır. Ayrıca bu Bölüm’de bazı temel
konuların (carî denge, dış ticarette açıklık ve ticaret hadleri) da dönemsel olarak
analiz edilmiştir.
Üçüncü Bölüm, Türkiye’nin dış ticaretinin ülke ve sektör (teknoloji) bazlı yapısal
analizine ayrılmıştır. Sektör bazında yapılan analizin içerisinde teknolojik yapı da
incelenmiştir.
Teknolojik
kompozisyon
bağlamında
sektörel
analiz
gerçekleştirilirken ISIC Rev3 ve OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma ÖrgütüOrganization of Economic Cooperation and Development) sınıflaması esas
alınmıştır. Diğer taraftan, bir önceki Bölüm’de yapıldığı şekilde aynı tarihsel
5
kırılımlar esas alınmış ve dönemsel olarak paralel bir değerlendirme yapılması
münkün olabilmiştir.
Çalışmamızın Dördüncü Bölümü ise tamamıyla “Sabit Pazar Payı Analizi”
çalışmasına ayrılmış ve 1990-2011 dönemine ilişkin olarak Türkiye’nin ihracat
performansı üzerinden yapısal dönüşüm konusu ve elde edilen sonuçlar
değerlendirilmiştir.
6
7
BİRİNCİ BÖLÜM
YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE DIŞ TİCARETTE YAPISAL
DÖNÜŞÜM
Çalışmamızın ilk Bölümün’de genel anlamda yapısal dönüşüm kavramı üzerinde
durulmuştur. Bölümün bir kısmı yapısal dönüşümün iktisat yazınındaki yerine
ayrılmıştır. Tarihsel bağlamda çeşitli iktisat okullarının yapısal dönüşümden ne
anladıkları ve yapısal dönüşümü nasıl tanımladıkları hususu Birinci Bölüm’de yer
almaktadır. Ayrıca diğer bazı iktisat okullarının ya da yaklaşımlarının yapısal
dönüşüm kavramını hiç kullanmadan gelişme ve büyüme kavramları üzerinden
nasıl bir değerlendirme yaptıkları da bu Bölüm’ün içinde yer almaktadır.
Dış ticaret ve yapısal dönüşüm ilişkisi ise yine bu Bölüm’de değerlendirilmiştir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında son derece gündemde olan kalkınma
iktisadı çalışmaları bağlamında dış ticaretin ülkelerin iktisadi yapılarında nasıl bir
dönüşüme yol açtığı da ele alınan konulardandır. Ayrıca 20. ve 21. yüzyılda ülkeler
arası dış ticaret ilişkilerinin evrimi ve boyutunun değerlendirilmesi de bu Bölüm’de
yapılmıştır.
Bu çerçevede, çalışmamızda dış ticarette yapısal dönüşüm üzerinde durulurken,
bir ülkenin dış ticaret politikalarında köklü değişikliklerin var olup olmadığı, dış
ticaretin ürün, sektör ve teknoloji kompozisyonunda bir değişimin gerçekleşip
gerçekleşmediği, hususları ele alınmaktadır. Ayrıca seçili ülkenin ikili ve çok taraflı
ticari ilişkileri bağlamında ciddi bir değişimin olup olmadığı hususu da dış ticarette
yapısal dönüşüm kavramı içinde değerlendirilmiştir.
Bu değerlendirmeler yapılırken, seçili ülkenin dış ticaretle ilgili yapısal konuları da
ayrıca ele alınmıştır. Ülkenin carî denge durumu, ticarette açıklık oranı ve dış
ticaret hadlerinin ülkenin lehine olup olmadığı konuları da dış ticarette yapısal
dönüşümün varlığı kavramı içinde ele alınmıştır. Tüm bu açıklamalar ışığında,
çalışmamızda, dış ticarette yapısal dönüşümün mevcuduyeti dendiğinde, yukarıda
belirtilen hususların birlikte değerlendirildiği bir durumdan bahsedilmektedir.
8
1.1. YAPISAL DÖNÜŞÜM KAVRAMININ TANIMI VE KAPSAMI
Yapısal dönüşüm kavramı iktisat yazınında çokça, ancak farklı anlamlarda ve
yorumlarla kullanılmıştır. Bu nedenle, yapısal dönüşüm kavramı hakkında teorik
düzeyde üzerinde tam anlamıyla uzlaşılmış bir tanımdan bahsetmek mümkün
görünmemektedir. Özellikle yapılan bazı çalışmaların ilişki kurduğu muhtelif
unsurlar açısından yapısal dönüşüm değişik şekillerde tanımlanmıştır. Örneğin,
kalkınma iktisadı ve politik iktisat alt disiplinlerinde yapısal dönüşüm, “ekonomideki
üretim faaliyetlerinin farklı şekillerde düzenlenmesi ve üretim faktörlerinin
ekonominin muhtelif sektörleri, farklı faaliyet alanları, coğrafi bölgeleri, üretim
tarzları vb. arasında farklı şekillerde dağıtılması” olarak tanımlanmıştır (Silva ve
Teixeira, 2008: 2).
Kalkınma iktisadı ve politik iktisat alt disiplinlerinin dışındaki diğer alt disiplinlerde
de yapısal dönüşüm kavramı için kullanılan ortak bir tanım söz konusu olmamakla
birlikte, “yapısal dönüşümün iktisadi sistemlerin sektörel kompozisyonunun uzun
dönemli ve sürekli olarak değişimi” olarak tanımlanması asgari düzeyde kabul
gören bir tanım olarak değerlendirilebilir. (Memedovic ve Iapadre, 2010b: 3).
Yapısal dönüşüm kavramı zaman zaman yabancı dillerdeki kullanımı açısından da
farklılık arz etmektedir. Yapısal dönüşümden bahsederken İngilizce olarak
“structural transformation” ve “structural change” ifadeleri birbirlerinin yerine
kullanılmıştır1. Aslında temelde aynı olguyu anlatmak üzerine kullanılan farklı ifade
biçimleri üzerinde çok fazla durmadan yapısal dönüşüm kavramının iktisat
yazınındaki kullanımına ilişkin olarak tarihsel süreci ele almak, bugünkü tanımı ve
kullanımı açısından aydınlatıcı olacaktır.
1 “Structural transformation” ifadesinin Türkçe karşılığı tam olarak yapısal dönüşümü olmakla birlikte
“structural change”(yapısal değişim) ifadesi de yapısal dönüşüm yerine kullanılabilmektedir.
9
1.1.1. Klasik İktisatçılar (1700-1870 Dönemi)
Yapı kavramını kullanmamış olmakla birlikte, klasik iktisatçılar iktisat sistemlerinin
sahip oldukları dinamiklerin, yapılarındaki değişimlerle paralel bir şekilde
oluştukları fikrini ilk ortaya atanlar olmuşlardır.2
Bu anlamda Fizyokratların öncü bir rol üstlendiklerini belirtmek gerekir.
Merkantalistler
gibi
servetin
kaynağı
üzerinde
kafa
yoran
Fizyokratlar,
öncekilerden farklı olarak servetin kaynağını üretimde görmüşlerdir. Fizyokratlara
göre, üretim sürecinde ortaya çıkan “artık” (produit net, safi hasıla) servetin
oluşturulması ve birikim için elzemdir. Bu artığın toplumsal sınıflar arasında nasıl
bölüşüleceği sorunu, Fizyokratlar tarafından ilk kez olarak detaylı bir şekilde
incelenmiş ve tutarlı bir model üzerinden değerlendirilmiştir (Kazgan, 2011:65).
Fizyokratların
öncüsü
çalışmasında,
bu
Dr.
artığın
Quesnay
ancak
(1694-1774),
ve
sadece
Tableau
insan
Économique
emeği
tarafından
yaratılabileceğini ve bunun doğanın bir armağanı olduğunu ifade etmiştir. Bu
nedenle, özellikle doğayla doğrudan ilişki içinde bulunan tarımsal üretimde
kullanılan emek üretken emek olarak adlandırılmıştır. Dr. Quesnay, ilk kez insan
emeğini sınıflandırmış, ayrıca emek kavramını verimli ve verimsiz emek olarak
ayrıştırarak iktisat yazınında çokça kullanılan “yapısal bir analizi” ortaya
koymuştur. (Hunt, 2005:67).
Dr. Quesnay, Tableau Économique’i (1758) üretim sürecini, gelir paylaşımını ve
para ve mal dolaşımını gösteren iktisadi bir model olarak sunmuş, sektörler
arasındaki
bağımlılığa
dikkat
çekmiş
ve
iktisadın
yapısal
analizini
gerçekleştirmiştir. Model, her bir sektördeki üretim için gerekli olan girdinin, diğer
sektörün üretimi olduğunu göstererek, sektörler arasındaki bağımlılığı ortaya
koymuştur. Dr. Quesnay, doğal denge anlayışından hareketle birbiriyle bağımlılık
ilişkisi içinde olan sektörler arasında tamamıyla yapısal bir temele dayanan doğal
bir oran olduğundan da bahsetmiştir (Hunt, 2005:68).
2 1700-1870 dönemi Klasik Dönem İktisatçıları olarak tanımladığımızdan bu sınıflandırma içerisine
Fizyokratlar da dâhil edilmiştir.
10
Ayrıca Dr. Quesnay, serbest ticareti iktisadi kalkınmanın önemli bir unsuru olarak
kabul etmiştir. Konuyu yine tarım ürünleri üzerinden ele alarak, serbest ticaretin
tarım ürünlerine yönelen efektif talebi artıracağı, bunun da tarım ürünleri fiyatını
yükselteceği öngörüsünde bulunmuştur. Böylece özellikle çiftçilerin kârları artacak,
tarımsal üretim üzerinden alınacak tek bir vergi yapısı oluşursa, elde edilen kârlar
yine yatırıma dönüştürülecek ve kapital birikimi çoğalacaktır. Bu kapital birikimi ise
yatırımlar yoluyla üretimi daha da artıracaktır. Dr. Quesnay, serbest ticaret yoluyla
artacak olan tarımsal üretimi, iktisadi kalkınmanın temeli olarak değerlendirmiştir.
Tüm tahlil, tarımsal üretimin nasıl artırılacağı, kendi deyimiyle “yoksul köylünün”3
nasıl refaha erişebileceği üzerine kurulmuştur (Savaş, 2007:250). Bu yapısal
analiz modeli kendinden sonra gelenleri de derinden etkilemiştir.
Genellikle Fizyokrat bir düşünür olarak değerlendirilmekle birlikte, öne sürdüğü
görüşler nedeniyle Turgot (1727-1781), Fizyokrasi ile Klasik İktisat Teorisi
arasında geçişi sağlayan bir köprü olarak görülmektedir (Kazgan, 2011: 67; Savaş,
2007:252). Turgot, toplumsal iktisadi hayat üzerindeki görüşlerini Zenginliğin
Üretimi ve Bölüşümü Üzerine Düşünceler (1769-1770) adlı eserinde ele almıştır.
Genel anlamıyla Dr. Quesnay’nin fikirlerini desteklemiş olmakla birlikte, tarımsal
üretimde ortaya çıkan artık nedeniyle oluşan kapital birikiminin verimli kullanılması
sonucunda toplumsal hayatı etkileyecek yapısal değişikliklerin varlığına vurgu
yapmıştır. Özellikle, kapital birikiminin verimli kullanılmasının sadece tarım
sektöründe değil, diğer sektörlerde de son derece önemli olduğunu belirtmiştir.
Turgot’ya göre tüm sektörler itibarıyla kapital kullanımı artıkça işbölümü de
artacak, işbölümü arttıkça kapitale duyulan ihtiyaç artacak, kapital kullanımı
arttıkça da üretim süresi uzayacaktır (Kazgan, 2011: 67; Savaş, 2007:254).
Toplumun iktisadi hayatında ortaya çıkan yapısal değişikliklere neden olan süreci
kapital kullanımı ile başlatan Turgot, bu süreçte gerek duyulan kapitalin de
“kapitalist-müteşebbis” sınıf tarafından sağlanacağını ilk kez ifade eden iktisatçı
olmuştur. Turgot, kapitalist-müteşebbis sınıfın, risk pirimi olarak alacağı faizin
yanında kârı, yatırım yaparak katlandığı zahmetin sonucunda elde edeceği gelirin
toplamı olarak tanımlamaktadır ve kâr mutlaka verimli yatırım sonucu elde
edilmelidir. Turgot’ya göre, faiz ve kârdan oluşan yeni bir gelir türünü elde eden
3
Dr.Quesnay’nin deyimiyle, “Yoksul köylü yoksul ülke, yoksul ülke yoksul kral”.
11
kapitalist-müteşebbis sınıf, ulusal zenginliğin bölüşümünde yeni bir katmanı
oluşturmaktadır.
Turgot, daha sonraları azalan verim kanunu olarak adlandırılacak olan önemli bir
konuyu Ricardo’dan da önce ilk defa dile getiren düşünür olmuştur. Fizyokratlar,
genel olarak kapital yatırımı ile üretim arasında sabit bir ilişki olduğunu ifade
etmişlerdir. Ancak, Turgot, Fizyokratlardan farklı olarak, sürekli artan kapital
yatırımının, belirli bir aşamadan sonra üretim artışına sağladığı katkının giderek
azalacağını belirtmiştir (Savaş, 2007:254-255). Bu yaklaşımı itibarıyla, Turgot’nun
Fizyokrasi’den uzaklaşarak daha çok Adam Smith (1723-1790) gibi düşünürlere
yaklaştığı değerlendirilmektedir (Savaş, 2007). Kendisinden sonra gelenleri
derinden etkileyerek klasik iktisat yazının oluşmasında en büyük katkıya sahip
düşünürlerden biri olan Smith, Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Sebepleri
Üzerine Bir Araştırma (1776)4 adlı ünlü eseriyle, toplumsal iktisadi hayatın
çözümlemesini en kapsamlı ve istikrarlı şekilde ilk kez ortaya koyan kişi olarak
anılmaktadır (Hunt, 2005:69; Heilbroner, 1995:47).
Smith’in iktisat kuramı politik kaynaklı bir kuramdır. Smith’in üzerinde en çok
durduğu nokta, toplumsal ve iktisadi güçlerden hangisinin refaha en büyük katkıyı
sağladığını araştırmak ve insanın mutluluğunu en üst noktaya çıkaracak politika
önerilerinin belirlemekte olmuştur. Smith’e göre iktisadi refah, toplumun yıllık
olarak ürettiği emeğe bağlı ürüne ve bu ürünleri tüketenlerin sayısına bağlıdır
(Hunt, 2005:90).
“Her ülkenin toprağı ile emeğinin yıllık tüm ürünü eninde sonunda, şüphesiz,
ahalisinin tüketimini karşılayıp onlara bir gelir sağlamak içindir…” (Smith, 2006:
360),
Bu noktada Smith, iktisadi refahı en çok artıran sistemin kapitalist sistem olduğu
vurgusunu da yapmaktadır. Böylece kapitalist sistem, “doğal özgürlüğün en açık
ve basit sistemi”, insanlık için en büyük mutluluğu sağlayacak olan iktisadi
sistemdir (Hunt, 2005:91). Bu haliyle Smith, kuramının en başından itibaren
kapitalist sistem içerisinde bir yapısal analiz gerçekleştirmiştir.
4
Kısaca “Milletlerin Zenginliği”
12
Kapitalist sistemle bağlantılı olarak iktisadi refahı yukarıdaki şekilde ifade eden
Smith, herhangi bir toplumdaki üretim düzeyini, verimli emek gücüne ve verimlilik
düzeyine dayandırmıştır. Smith, artan getiri yaklaşımının iktisadi hayattaki üretim
fonksiyonuyla birebir ilişki içinde olduğunu ve böylece üretim düzeyi arttıkça reel
maliyetin düşeceğini ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle verimlilik düzeyi ya da
uzmanlaşma arttıkça üretim maliyetleri giderek azalacaktır. Smith’e göre bunun
nedeni tamamıyla işbölümüdür (Hunt, 2005:91; Kazgan, 2011:81).
“Emeğin üretici güçlerindeki en büyük gelişmenin…, emeğin yönetiminde ya da
kullanılmasında gösterilen ustalığın, el yatkınlığının ve kavrayışın çoğu, …,
işbölümünden ileri gelmiştir.” (Smith, 2006: 5).
“İşbölümü sonucunda, aynı sayıda adamın, iş miktarında sağlayabildiği bu büyük
artış, üç ayrı nedenden; birincisi teker teker her işçide el yatkınlığının artmasından;
ikincisi çoklukla bir çeşit işten ötekine geçerken yitirilen vaktin tasarruf
edilmesinden; sonuncu olarak da, işi kolaylaştırıp kısaltan, bir adama birçoklarının
işini yapabilmek olanağını veren sayıda makinenin icat edilmiş olmasından ileri
gelmektedir.” (Smith, 2006: 9).
Smith, işbölümünü ortaya çıkaran şeyin insanların ticaret yapma konusundaki
istekleri olduğunu ifade etmektedir.
“İşbölümü, …, insan tabiatındaki belirli bir eğilimin, yani alıp vermek, bir şeyi başka
bir şeyle değiş etmek eğiliminin pek yavaş, tedrici, fakat kaçınılması imkansız olan
bir sonucudur.” (Smith, 2006:14).
Diğer bir ifadeyle Smith’e göre işbölümü tamamıyla değişim ekonomisinin bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak yine Smith’e göre işbölümünün gelişmişlik
düzeyi doğrudan doğruya piyasanın genişliğiyle ilgilidir (Hunt, 2005: 92; Kazgan,
2011:81).
“İşbölümüne yol açan, değişim gücü olduğuna göre, bu …alanı, her zaman için,
değişim gücü ile yahut başka deyişle, piyasanın genişliği ile sınırlamak gerektir.
Pazar çok küçük olursa, kendi tüketiminden artan emek ürünü fazlasının hepsini
13
elde etmek isteyeceği, başkalarının benzeri ürün fazlası ile değiş edemeyeceği
için, kimse kendini, büsbütün tek bir işe vermeye özenmez.” (Smith, 2006: 19).
Smith, piyasanın genişliğini iktisadi hayatın kapital stokuna ve ticareti sınırlandırıcı
kuralların olmamasına bağlamıştır. İşbölümünün ortaya çıkmasından önce birikmiş
bir kapital stoku olmalıdır; böylece her bir işçi daha fazla aletle donatılabilir ve bu
aletler sayesinde daha fazla üretim gerçekleştirebilir. Ticareti sınırlandıran
kuralların varlığı ise piyasanın genişlemesini engellemektedir. Smith’e göre, ticareti
sınırlayan kuralların yürürlükte olmaması piyasayı genişletecektir, böylece
işbölümü düzeyi de artmış olacaktır (Kazgan, 2011: 82).
Smith, işbölümünden bahsederken en önemli işbölümünün kentte yaşayanlarla
kırsal kesimde yaşayanlar arasında olacağından bahsetmektedir (Hunt, 2005: 92).
“Her uygar toplulukta, büyük alışveriş, kent ahalisiyle taşra ahalisi arasında yapılan
ticarettir… Kır, kenti, geçim maddeleriyle, sanayi gereçleriyle donatır. Kent, kır
ahalisine, işlenmiş ürünün bir kısmını yollayarak, bu donatımın karşılığını öder.
İçinde yeniden üretim olmayan ve olamayan kentin, bütün zenginliğini ve geçimini
kırdan elde ettiği, haklı olarak söylenebilir. Bununla birlikte,…, kentin kazancının
kırın kaybı olduğunu sanmamalıyız. Her ikisinin kazançları karşılıklı olup, birbiri ile
ortaktır.” (Smith, 2006: 407).
Smith, iktisadi kalkınma açısından kapital birikiminin sağlanması noktasından
hareketle “doğal düzenden” bahsetmektedir. Smith, doğal olarak kapital birikiminin,
kârlılık düzeylerine bakarak, önce tarımda, sonra sanayide, en sonunda dış
ticarette gerçekleşmesi gerektiğini ifade etmiştir (Hunt, 2005: 92,93). Böylece,
iktisadi kalkınmanın ulaştığı aşama ile ülkedeki iktisadi hayatın sektörel
kompozisyonu arasında doğrudan bir ilişki kurmaktadır (Memedovic ve Iapadre,
2010b:3). Smith, işbölümü ve doğal düzen kavramları çerçevesinde iktisadi
hayatın zaman içindeki sektörel yapılanmasını ortaya koymuştur. Böylece, Smith,
mevcut dinamikleri dikkate alarak iktisadi hayatı yapısal bir değerlendirmeye tabi
tutmuştur.
14
“…,işlerin doğal gidişine uygun olarak, her büyüyen topluluğun çoğu kapitali, ilkin
tarıma, sonra sanayiye, hepsinden sonra da, yabancı ticarete yöneltilir.” (Smith,
2006: 411, 412).
Smith’in bu yapısal değerlendirmesi Ricardo’da farklı bir şekilde kendini
göstermiştir. Ricardo, Smith’den farklı bir şekilde, ortaya koymuş olduğu üretim
teorisiyle kendinden sonra gelenleri önemli ölçüde etkilemiştir (Kazgan, 2011:82).
1817 yılında yayımlanan “Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri”5 adlı
eserinde, Smith’in deyimiyle, “görünmez elin” yönlendirdiği uyumun, gerçek
hayatta geçerli olmadığını ve hatta bir çatışmadan bahsetmek gerektiğini ifade
eden Ricardo, üretimin sektörel kompozisyonunun değiştirilmesini, iktisadi büyüme
için bir ön koşul olarak görmüştür (Memedovic ve Iapadre, 2010:3). Farklı üretim
kompozisyonlarının her biri farklı bir gelişmişlik düzeyini ifade etmektedir, mevcut
kompozisyonda meydana gelen bir değişiklik daha farklı ya da ileri bir aşamanın
ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Silva ve Teixeira, 2008: 5). Üretimin sektörel
kompozisyonundaki değişiklik kavramını öne süren Ricardo’nun yaklaşımını bu
haliyle yapısal bir analiz olarak ifade edebiliriz.
Ricardo (1997:63) iktisadi büyümenin temelinde üretilemeyen kaynakların (toprak)6
önemli katkılar sunduğunu ifade etmiştir. İktisadi büyüme için üretim faktörlerinin
artırılması gerekmektedir, ancak toprak hem sınırsız hem de standart bir kaliteye
sahip değildir. Diğer bir ifadeyle, büyüme sürdükçe daha fazla toprak tarıma
açılmalıdır, iktisadi hayat geliştikçe nüfus ve kapital artışı sonucu toplam üretim
hacminin artması, daha hızlı bir şekilde üretilemeyen kaynakların yani daha az
verimli toprakların üretime kazandırılmasını gerekli kılacaktır. Bu durumda, verimli
topraklarda gerçekleştirilen üretim sonucu elde edilen rant, daha az verimli
topraklarda elde edilenlerden her zaman daha yüksek olacaktır. Ancak tarımsal
üretimde kullanılan emek ve kapital miktarının sürekli artırılması verimin giderek
daha düşük oranda artması sonucunu doğuracaktır. Bu da gelir dağılımını
etkileyecek, gelir dağılımındaki değişiklik de üretim kompozisyonunu kökünden
değiştirecektir. Ricardo’ya göre üretim tekniğinde meydana gelen değişiklikler kısa
5
6
Bundan sonra “İlkeler” olarak anılacaktır.
Ricardo’nun deyimiyle, “insan emeği yoluyla artırılması söz konusu olmayan şeyler”
15
vadede ve geçici olarak azalan verimin etkilerini giderebilecektir (Kazgan, 2011:
82).
“Eğer tüm topraklar aynı özelliklere sahip olsaydı, eğer toprağın miktarı sınırsız,
kalitesi de tek düze olsaydı, toprak kullanımı karşılığında hiçbir ödeme
istenemezdi. Toprak ne zaman ki kendine özgü niteliklere sahip olur, miktarı
sınırsız olmaktan çıkıp kalitesi değişmeye başlar ve nüfus artışı nedeniyle daha
düşük kalitedeki ya da daha az avantajlı konumdaki topraklar ekime sokulur, o
zaman toprak kullanımı karşılığında rant ödenir. Toplum ilerleme kaydedip ikinci
derecede verimli topraklar ekime sokulduğu anda birinci kalitede kaliteli toprağa
rant ödenmeye başlanır. Ödenecek rantın miktarı, bu iki toprak parçası arasındaki
kalite farkına bağlı olacaktır. … Bir ülkenin nüfusu arttığında, daha fazla yiyecek
üretebilmek için eskisine kıyasla daha kötü kalitedeki toprakların kullanılması
gerekeceği için, daha verimli tüm toprakların rantı yükselecektir… O halde kaliteli
toprağın miktarı, artan nüfusa gıda üretilmesi için gerekenden daha bol
miktardaysa, ya da daha önce ekime sokulmuş topraklarda verimde azalma
olmaksızın tekrar tekrar kapital kullanılabiliyorsa, o zaman rantta artış olmaz.”
(Ricardo, 1997:63,64,65).
“Tarımdaki gelişmeler sonucunda topraktan elde edilen ürünlerin göreli fiyatında
meydana gelecek olan düşme, ya da daha doğru bir ifadeyle bu ürünlerin
üretiminde daha az emek kullanılması, doğal olarak birikimin artmasına yol
açacaktır çünkü kapitalin kârı büyük ölçüde yükselecektir… Ancak tarımdaki
gelişmeler iki türlüdür: Toprağın üretkenlik gücünü artıran iyileşmeler ve
kullandığımız makinelerdeki gelişme sayesinde ürünü daha az emekle elde
edebilmemizi olanaklı kılan iyileşmeler. Bunların her ikisi de hammaddenin fiyatını
düşürecek, her ikisi de rantı etkileyecektir, ancak rant üzerinde yaratacakları etki
eşit olamayacaktır.” (Ricardo, 1997: 71).
16
Ricardo kapital birikiminin kaynağının tasarruf olduğu düşüncesindedir. Bunu da;
“Kapital biriktirilebilmesi için iki yol vardır: Kapital, ya gelirin artması ya da
tüketimin azalmasıyla tasarruf edilebilir.” (Ricardo, 1997:, 117, 118).
“Demek ki kapitalin büyüyebilmesi için ya üretimin artması ya da üretken olmayan
tüketimin azalması gerekir” (Ricardo, 1997: 133,134).
şeklinde ifade etmektedir.
Ricardo, kapital birikimini, safî gelirle7 doğrudan ilişkilendirmiştir. Safî gelir ne
kadar büyükse toplumun tasarruf düzeyi de o kadar yüksektir. Sadece kapitalist
tasarruf ettiğine göre, kapitalistin tasarruf derecesi de kâr oranına bağlıdır
(Kazgan, 2011: 91).
“Sermayenin kârı yüksek olduğu sürece insanlar biriktirme dürtüsüne sahip
olacaktır.” (Ricardo, 1997:252).
Ricardo, özellikle emek tasarruf eden makinelerin kullanılması sonucunda, emeği
bir işten diğerine kaydırmanın zahmeti dışında, toplumsal sınıfların toplam refahı
üzerindeki olumlu etkilerini de irdelemiştir. Ayrıca Ricardo, makine kullanımı
sonucu ortaya çıkabilecek olan işsizliğe de dikkat çekmiştir (Kazgan, 2011: 104;
Savaş, 2007, 327).
“Makineyi ilk keşfeden ya da ilk kez yararlı şekilde kullanan kişi, bir süre için büyük
kârlar yaparak ek avantajlara sahip olacaktır. Ancak makine genel anlamda
kullanılır hale geldiği ölçüde, metanın fiyatı rekabet sonucunda üretim maliyetine
düşecek ve bu noktada kapitalist ancak eskisi kadar carî kâr sağlayabilecek ve
genel yarardan artık sadece bir tüketici gibi pay alabilecek, ancak elindeki carî
geliri şimdi ek miktarda konfor ve tüketim sağlayacaktır. Emekçiler sınıfının da
makine kullanımından eşit derecede yararlı çıkacağı görüşündeydim, çünkü
emekçiler carî ücretlerinde değişiklik olmamasına karşın daha fazla meta satın
7
İşçilerin geçimlik tüketimini karşılamak için toplan üründen gerekli indirim yapıldıktan sonra geri kalan
artık.
17
alma
olanağını
kazanacaklardı…,
ancak
insan
emeğinin
makine
ile
değiştirilmesinin emekçiler sınıfının çıkarına çok zararlı olduğuna ikna oldum.
…İlk olarak, makinenin bulunması ve yararlı bir şekilde kullanılması daima
ülkedeki net üretimin artmasına yol açar… İkinci olarak,…, makine kullanımı, gayri
safî üretimin hem miktarını hem de değerini azaltabilir…, ama net üretimi arttırdığı
sürece makine kullanmak için daima yeterli dürtü var demektir… Üçüncü olarak;
makine
kullanımının genellikle
emekçi sınıfının
çıkarlarına
aykırı
olduğu
görüşü,…ekonomi politiğin gerçek ilkeleriyle uyumludur. Dördüncü olarak; makine
kullanımı sayesinde üretim olanaklarında meydana gelecek iyileşme, ülkedeki net
üretimi, gayri safî üretimi azaltmayacak kadar artırırsa,…, o zaman tüm sınıfların
durumu iyileşecektir.” (Ricardo, 1997: 336, 337).
Ricardo, azalan verim kanunun etkisiyle üretimin azalmasını önlemek amacıyla
kapital sahibinin kârının artmasının sağlanması gerektiği ifade etmiştir. Artan kâra
bağlı olarak daha fazla tasarruf imkânı yakalayacak olan kapitalist sınıf, özellikle
emek tasarruf eden makinleşmeye yapacağı yatırım sayesinde daha da fazla kâr
elde edecektir. Bu durum toplumsal sınıflar arasındaki gelir dağılımını tamamen
değiştirecek ve makineleşme yoluyla üretim kompozisyonunu yapısal olarak
dönüştürecektir.
Yapısal bir değerlendirme olarak ele aldığımızda, Ricardo’nun dış ticaretin
serbestleştirilmesi konusundaki fikirleri, öncekilerden farklılaşmaktadır. Ricardo,
dış ticaretin tamamıyla serbest bırakılmasının yanında ülkelerin karşılaştırmalı
üstünlüğe sahip oldukları mallarda da ticarete devam etmeleri gerektiğini
belirtmiştir. Böylece ülkelerin verimlilik farkları, kendi aralarındaki ticaret hacmini
artıracaktır. Verimlilikle birlikte artan dış ticaret hacmi, kârlılıkları artıracak ve
kapital birikimi daha büyüyecektir. Böylece ürün kompozisyonu değişecek, bu da
iktisadi hayatın yapısal değişimini birlikte getirecektir.
Yine benzer şekilde dış ticarette oluşan artışın da toplumsal sınıfların ve toplamda
tüm ülkenin refahını artıracağını belirten Ricardo, ücret ve kâr arasındaki ters
ilişkiye dikkat çekmiş ve ücretleri azaltmadan kârların artırılamayacağına vurgu
yapmıştır. Ricardo’ya göre ücretleri azaltmadan kârları artıracak önemli araçlardan
18
birisi de dış ticaretin tamamen serbest bir şekilde yapılabilmesi ve özellikle tarım
ürünleri alanındaki korumacılığın tamamen kaldırılmasıdır (Savaş, 2007: 329,
330).
“O halde dış ticaret, gelirin harcandığı nesnelerin miktarını ve çeşitliliğini artırması,
metaları ucuzlaştırması ve bollaştırması sayesinde, tasarrufların artması ve kapital
birikiminin büyümesi için dürtü oluşturacak ve ülkeye büyük yarar sağlayacaktır…”
(Ricardo, 1997: 119).
Diğer taraftan Ricardo, dış ticaretin serbest bırakılması durumunda gelir dağılımını
daha da kötüleştirmeden kapitalist sınıfın kârının artıracağını vurgulamaktadır.
Böylece üretim kompozisyonunda meydana gelecek yapısal değişim, toplumsal
sınıflar arasındaki çıkar çatışmasını belirli ölçüde dizginleyecektir.
Yapısal dönüşüm konusunda klasik iktisatçılar tarafından gerçekleştirilen analizler,
zamandan ve mekândan bağımsız olarak ele alınmıştır. Diğer bir ifadeyle, zaman
ve mekân boyutunda oluşan değişiklikler, klasik iktisatçılar tarafından analize dâhil
edilmemiş, daha çok dönemsel bir sabitlik boyutunda değerlendirme yapılmıştır.
Bu anlamda, klasik iktisatçıların birçoğu yaptıkları çalışmalarda iktisadi yapının
detaylı analizini gerçekleştirmekten daha çok tanımlamalar içeren bir anlatım
tarzını geliştirmişlerdir (Silva veTeixeira, 2008: 6).
1.1.2. Marjinalciler (1870’li-1940’lı Yıllar Dönemi)
Neoklasik İktisat Okulu olarak da adlandırabileceğimiz marjinalci yaklaşımın
1870’li yıllarda ortaya çıkışıyla birlikte, artık uzun dönemli üretim dinamikleri ve
yapısal dönüşüm sorunları yerine kaynakların etkin dağılımı sorunu ele alınmaya
başlamıştır. Bu anlamda esas sorun tamamen etkinlik sorunudur. Diğer bir
ifadeyle, artık üzerinde durulan, üretim tekniği ve toplam girdiler veri iken, üretime
yönlendirilen kaynakların etkinlik esasına göre tahsis edilmesidir (Kazgan,
2011:119).
Bu
açıdan
değerlendirildiğinde,
iktisatta
marjinalci
yaklaşımı
benimseyen
kuramcıların neredeyse tamamı yapısal dönüşüm sorununu ele almamışlardır.
19
Bugün alışılageldiği şekliyle, mikro iktisat olarak bilinen ve faydasını maksimize
eden tek bir birey ya da kârını maksimize eden bir firma üzerine kurulu rasyonel
birey varsayımına dayalı, soyutlayıcı, tümdengelimci ve matematiksel analiz
anlayışını, iktisadın gündemine taşımışlardır. Klasik iktisat olarak adlandırılan
anlayıştan bir kopuşu da ifade eden marjinalci yaklaşım, klasik emek-değer
teorisinin tamamen dışına çıkarak fayda değer teorisini geliştirmiştir (Hunt, 2005:
316-319).
Böylece klasiklerin sürekli olarak anlamaya çalıştıkları ve üzerinde yoğun bir
şekilde durdukları toplumsal sınıflar arası bölüşüm sorunu da, marjinalcilere göre
ortadan kalkmıştır. Toplumsal sınıflar arası bölüşüm ve çatışma sorun olmaktan
çıkmış ve (azalan) marjinal fayda ilkesinin belirlediği ve toplumsal uyumu esas
alan bir gelir paylaşımı ortaya konulmuştur (Kazgan, 2011:118; Savaş, 2007:519).
“Her toprak sahibi ve her kapitalist gibi her emekçi de, ortak stoğa bileşen bir
unsur getiren, piyasa koşullarının ona başarılı bir şekilde hak talep etme izni
verdiği ürünün en iyi payı için pazarlık eden kişi olarak değerlendirilmelidir.” (Hunt,
2005: 324)8.
Marjinalci yaklaşımın öncüleri olarak kabul edilen William Stanley Jevons (18351882), Carl Menger (1840-1921), Leon Walras (1834-1910) ve onları takip edenler
için, matematiğin de kullanımıyla, fayda kavramıyla birlikte değer sorunu da
çözülmüş oluyordu. Jevons’a göre; “Eğer bir bilim olacaksa, iktisadın matematiksel
bir bilim olacağı açıktır.” Walras da Jevons’la aynı görüştedir: “Bu teorinin tamamı
matematikseldir. Yalnızca matematiğin yardımıyla maksimum fayda koşulunun
neyi ifade edebileceğini anlayabiliriz” (Çakır, 2001:101)9. Jevons, zevk veren her
şeyi, eşyayı, hizmeti ya da davranışı “fayda” olarak tanımlamıştır. Böylece fayda,
insanların ihtiyaçlarından kaynaklanan ve herkes için farklı olan bir kavramı ifade
etmekteydi.
8
Bu alıntı, William Stanley Jevons’ın ilk basımı 1871 yılında yapılan “Theory of Political Economy” adlı
eserinden Hunt tarafından aktarılmıştır.
9
Jevons’dan yapılan alıntı “Theory of Political Economy” adlı eserinden; Walras’dan yapılan alıntı ise
“Elements of Pure Economics” adlı eserinden Çakır tarafından aktarılmıştır.
20
Menger ise “malı”, insanların gereksinimleriyle karşılaştırıldığında kıt olan ve
insanların ona sahip olma isteğini karşılayabilen bir şey olarak tanımlamıştır.
Walras genel denge analizi yöntemiyle, piyasada fiyatın nasıl oluştuğunu
açıklamaya çalışmıştır. Ellerindeki malları pazara getiren herkes, tellal yardımıyla,
karşılıklı olarak mallarının fiyatlarını açıklamaktadır. Bu şekilde arz ve talebin
dengeye gelmesi durumunda denge fiyatı da oluşmaktadır. Denge durumu
oluşuncaya kadar süreç aynı şekilde devam etmektedir. Walras’ın tam rekabet
şartları altında ortaya koyduğu bu sistem, daha sonra Wassily Leontief (19051999) tarafından girdi-çıktı (input-output) analizi olarak ölçülebilir bir hale
kavuşturulmuştur (Kazgan, 2011:127-131; Savaş, 2007: 529-551).
Marjinalci yaklaşımın genel kabulü Alfred Marshall’ın (1842-1924) 1890 yılında
yayımlanan “İktisadın İlkeleri”10 kitabıyla gerçekleşmiştir. Marshall’ın bu çalışması
marjinalci yaklaşımın iktisada hakim olduğu bir dönemi de beraberinde getirmiştir.
Öyle ki, iktisat kavramı bile daha önce olmadığı şekliyle farklılaşmıştır (Kazgan,
2011: 118; Savaş, 2007: 519).
“(İktisadın amacı) insanın siyasi, toplumsal ve özel yaşamının, ama asıl toplumsal
yaşamının iktisadi araçlarının ve boyutlarının incelenmesi, araştırılmasıdır….Pratik
insanın görmezden gelemeyeceği birçok siyasi sorundan uzak durur… ve bu
nedenle, dar “Ekonomi Politik (Political Economy)” teriminden ziyade, daha geniş
olan “İktisat (Economics)” terimi bu amaç için daha uygundur.” (Heilbroner,
1995:183).11
“İktisadın İlkeleri” kitabında yer alan bu paragraf, sonraki dönemde iktisada
yüklenen anlamın nasıl tamamen değiştiğini göstermektedir. Artık, iktisat
kavramının siyasi içeriği tamamen ortadan kalkmıştır. Marshall’a göre iktisadın
amacı, toplumsal sınıflar arasındaki güç ve iktidar ilişkisinin araştırılmasından
ziyade denge fiyatının nasıl oluştuğunun belirlenmesidir (Heilbroner, 1995:184).
10
Alfred Marshall tarafından yazılan ve ilk basımı 1890 yılında gerçekleşen “Principles of Economics” adlı
eseri.
11
Bu alıntı, Alfred Marshall’ın ilk basımı 1890 yılında yapılan “Principles of Economics” adlı eserinden
Heilbroner tarafından aktarılmıştır.
21
Bu algının bir sonucu olarak marjinalci yaklaşım, uzun dönemli dinamiklerin
değerlendirilmesi yerine kısa dönem dengesi üzerinde duran statik bir denge
analizi oluşturmuştur. Her ne kadar denge analizi Marshall’da kısmî, Leon Walras
(1834-1910) ve Vilfredo Pareto’da (1848-1923) genelse de, statik özelliği aynen
korunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, belirli bir zaman aralığında üzerinde özenle
durulan “denge” sağlanmış olmaktadır. Marjinalci yaklaşım esas itibarıyla marjlar
üzerinden değerlendirme yaptığı için tüm sistem üzerinde ortaya çıkacak
değişimleri analize dâhil etmemiştir, bu nedenle marjinalci yaklaşım ve statik
denge, iktisadi kalkınma ya da iktisadi büyüme araştırmaları için ideal bir araç
değildir (Kazgan, 2011:118).
Marjinalci yaklaşımı benimseyen kuramcıların önemli bir kısmı yapısal dönüşüm
kavramı üzerinde çalışmamış olsalar da, bazılarının yaptığı analizlerin satır
aralarında, iktisadi kalkınma veya yapısal koşullar ya da yapısal dönüşüm
kavramını esas alan unsurlar üzerinde çalıştıkları görülmektedir.
Bu anlamda, Eugen von Böhm-Bawerk (1851-1914) tarafından geliştirilen ve
kapitalist sınıfın elde ettiği gelirin kaynağını gösterdiği kapital toerisi öne
çıkmaktadır. Böhm-Bawerk ilk basımı 1891 yılında yapılan “Kapitalin Pozitif Teorisi
(The Positive Theory of Capital)” adlı eserinde, toprak ve emeği üretimin iki temel
unsuru olarak değerlendirmektedir. Üretim sürecinin zamana yayılmasıyla birlikte
kapital kavramının ortaya çıktığını ifade eden Böhm-Bawerk, kapitale dayalı
üretimin, kendi deyimiyle “dolambaçlı” üretimin, diğerine nazaran daha uzun
zaman aldığını, ancak dolambaçlı üretim sonuçlarının doğrudan üretimin
sonuçlarına göre çok daha tatmin edici olduğunu vurgulamaktadır (Hunt,
2005:391-393). Böhm-Bawerk, azalan verim ilkesine rağmen, üretim süresi
uzadığı sürece, üretimde kullanılan emekten daha fazla ürün alınacağını
belirtmektedir. Böylece üretim miktarı artırılabilecektir. Ancak üretim miktarı
zamana yayılarak artırılabildiği için dolambaçlı üretim nedeniyle oluşan zaman
kaybı ile üretimin bugünkü değeri arasında bir denge kurulması gerektiğini ifade
eden Böhm-Bawerk, bu dengenin ancak faizle (kendi deyimiyle agio) mümkün
olabileceğini vurgulamaktadır. Kapital vasıtasıyla gerçekleştirilen üretim ya da
dolambaçlı üretim, doğrudan üretim ya da toprak-emek bazlı üretime göre yapısal
bir değişimi ifade etmektedir. Bu yapısal değişim de daha fazla miktarda ürünün
22
üretilmesini ve zaman içinde bu üretimin azamileştirilmesini sağlayacaktır
(Kazgan, 2011:151-152; Savaş,2007:547-549).
Marjinalci yaklaşımı temsil eden kuramcılardan doğrudan yapısal dönüşüm
anlamında ilk katkı, Wassily Leontief (1905-1999) tarafından gerçekleştirilen
çalışmalarla vücut bulmuştur. 1941’de yayımlanan “Amerikan Ekonomisinin Yapısı
1919-1939 (The Structure of American Economy, 1919-1939)” adlı eserinde
Leontief, girdi-çıktı analizi yöntemiyle, iktisadi sektörler arasında sürekliliği olan bir
döngüsel hareket içinde olduğunu ortaya koymuştur (Silva ve Teixeira, 2008: 7).
Böylece Leontief genel anlamda sektörler arasında bir bağımlılık ilişkisini ortaya
atarak, belirli bir iktisadi sistem içindeki unsurların yapısal özelliklerinin
belirlenmesine de ışık tutmuştur. Herhangi bir girdi-çıktı çizelgesinde her bir satır
ve buna eşlik eden sütun belirli bir sektörü ifade etmekte ve her bir veri de bu
sektör tarafından üretilen mal miktarını oluşturmaktadır. İktisadın bu sektörel
gösterimi, sektörel anlamda üretim hacmini gösterdiği gibi sektörler arasındaki
bağımlılık ilişkisini daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. İkinci Dünya Savaşı
öncesinde, “kapalı iktisadi sistem” modeline göre alınan girdi-çıktı analizi, Savaş
sonrasında “açık iktisadi sistem” modelinin rağbet görmesiyle birlikte daha farklı bir
yapıya bürünmüştür. Açık iktisadi sistem modelinde, daha öncekinden farklı
olarak, mallar, temel mallar ve nihai mallar şeklinde ikiye ayrılmış ve böylece girdi
miktarları ile çıktı miktarları arasında kurulması öngörülen doğrusal ilişki daha
kolay elde edilir olmuştur (Savaş, 2007:866).
Diğer taraftan, Joseph Alois Schumpeter (1883-1950)12, neoklasik anlayışın
öngördüğü şekilde büyümenin sürekli olacağı görüşünü benimsememiştir.
Schumpeter
tarafından
geliştirilen
konjonktür
dalgaları
(business
cycles)
modelinde, girişimci ön plana çıkmaktadır. Bu model, genel iktisadi dengenin
varlığı
durumunda,
bir
anlamda
öncü
olarak
değerlendirilebilecek
olan
girişimcilerin, üretim sürecine teknik bir yenilik (yeni örgütlenme biçimi, yeni üretim
tekniği vb.) dâhil etmeleri durumunda, bu yeniliğin iktisadi hayat üzerindeki etkisini
araştırmakta ve iktisadi büyümenin teknik yenilikle mümkün olabileceği, teknik
12
Schumpeter, 1912 yılında yayımladığı “The Theory of Economic Development” adlı eserinde kalkınma ve
az gelişmişlik ilişkisini kurduğunda, sömürgeciliğin henüz sorunlar yaşamadığı bir döneme denk
gelmekteydi. Diğer taraftan, 1939 yılında yayımladığı “Business Cycles” eserinde ise sistematik bir şekilde
kapitalist ekonominin ilk kez karşı karşıya olduğu konjönktür dalgalarından bahsediyordu.
23
yeniliğin de girişimciye bağlı olduğu ve girişimcinin ise kredi imkânları ölçüsünde
yeterli olabileceği, ilkesi üzerine oturmaktadır (Kazgan, 2011:164).
Schumpeter’e göre “yenilik”, malların arz yöntemlerindeki değişikliktir. Bu
çerçevede, Schumpeter, yenilik kavramını mevcut üretim faktörlerinin yeni
birleşimleri, örneğin yeni ürünler, yeni üretim yöntemleri, yeni pazarların ortaya
çıkışı ya da ekonomik ve ticari hayatın yeniden düzenlenmesi vb. olarak
tanımlamaktadır (Silva ve Teixeira, 2008: 8). Schumpeter’e göre, firmalar
arasındaki teknolojik rekabetin bir sonucu olarak yenilik, yapısal dönüşüm için en
önemli faktördür (Memedovic ve Iapadre, 2010b: 4). Bu anlamda, üretim sürecine
dâhil edilmeyen “icadı” yenilikten ayıran Schumpeter, ancak üretim sürecine giren
bir icadın yenilik olarak değerlendirilebileceğini ifade etmektedir.
Yeniliklerin olmaması iktisadi hayatı durağan denge durumunda tutacak, bu da
büyümeyi engelleyecektir. Bu durumda yeniliğin ortaya çıkması iktisadi büyümeyi
de beraberinde getirecektir. Ancak Schumpeter, yeniliğin devamlı ve sürekli
olamayacağı düşüncesindedir. Birkaç yeniliğin bir arada ve birlikte ortaya çıkışı,
iktisadi hayatı canlandıracaktır. Bu canlanmanın devamında eski ürünlerle yeni
ürünler arasındaki fiyat farkının yeniler lehine artması sonucu, yatırımların
durması, iktisadi hayatın yeniden durağan denge durumuna geçmesine neden
olacaktır. Bu nedenle, Schumpeter, konjonktürel dalgalanmaları, iktisadi hayatın
kendisinin yeniliklere uyum süreci olarak belirtmektedir (Savaş; 2007:834).
1.1.3. Geleneksel Kalkınmacılar (1950’li-1960’lı Yıllar Dönemi)
İkinci Dünya Savaşını takip eden dönemde özellikle sömürge olan ülkelerin siyasi
bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte, iktisadi anlamda refah düzeylerini artırma
istekleri, kalkınma iktisadı çalışmalarının yeniden ve daha da etkin bir şekilde
canlanmasına neden olmuştur (Çakmak, 2003: 50). Bu dönemde özellikle iktisadi
büyümenin tarihsel gelişimini ele alan birçok akademik çalışma hayata
geçirilmiştir. Neoklasik iktisat anlayışının, yeni bağımsızlığını kazanan ülkeler
açısından o güne kadar iktisadi anlamda herhangi bir gelişime neden olamaması,
kalkınma iktisadının farklı bir şekilde yeniden ele alınmasına neden olmuştur.
Bunun nedeni olarak, neoklasik anlayışın, her ülke için aynı kuralların geçerli
24
olduğunu vurgulaması, belirtilebilir (Kazgan, 2011:264). Neoklasik anlayışın
iktisadi büyümeye odaklanması ve yapısal analizi de büyüme temelinde ele
almaları nedeniyle yapısal dönüşüm konusu geleneksel kalkınma yaklaşımında
temel bir kalkınma sorunu olarak değerlendirilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kalkınma iktisadı çalışmaları özel bir anlam
kazanmıştır. Bu konuda çalışanların başında, az gelişmiş ülkeler olarak
adlandırılan ülkelerin, kısır bir döngü içinde olduğunu vurgulayan Ragnar Nurkse
(1907-1959) gelmektedir. Nurkse, az gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu bir
durağan fakirlik dengesinden bahsetmekte ve bunun o ülkeler açısından sorun
yarattığını
vurgulamaktadır.
Nurkse,
daha
önce
öne
sürüldüğü
şekliyle,
girişimciliğin varlığının ya da iktisadi hayatta yer alan teşviklerin, az gelişmiş
ülkeler için tek başına iktisadi büyümeyi gerçekleştiremeyeceğini belirtmiştir.
Bunun yanında Nurkse, zaten tam anlamıyla işlemeyen bir piyasa ekonomisine
sahip olan az gelişmiş ülkelerde oluşan fiyatların, kaynakların etkin dağılımını
sağlayamadığını vurgulamaktadır (Kazgan, 2011:265, 267). .
Bu tespitlere paralel bir şekilde, kalkınma iktisadı üzerinde çalışan diğer
kuramcılar,
zaman
içerisinde
oluşan
değişikliklere
iktisadi
hayatın
farklı
sektörlerinin nasıl uyum gösterdiği konusunda çalışmışlar ve bunu yaparken de
yapısal dönüşüm yöntemlerini kullanmışlardır. Walt Whitman Rostow (1916-2003)
tarafından ortaya atılan iktisadi kalkınmaya yönelik “aşama yaklaşımı (stage
approach)”, daha üst düzeyde bir kalkınmışlık aşamasına geçiş için olan ön
gereklilikleri ortaya koymuştur. Az gelişmiş ülkelerin yaşadığı durağan durgunluk
dengesinden kurtulmanın bir yolu, Rostow’a göre, daha yüksek büyüme oranının
gerçekleştirilmesidir. Diğer bir ifadeyle
daha yüksek büyüme oranlarının
gerçekleştirilmesi için öncü bir sektörün daha verimli bir üretim yapısına
dönüştürülmesi gerekmektedir.
Toplumsal olarak elde edilen gelirin bölüşümünün kapitalist ya da girişimcinin
lehine olması gerektiğini vurgulayan Rostow, böylece yapılacak yatırımlarla yerli
ürünlerin üretiminin artırılacağını, efektif talebin bu ürünlere yönelmesinin
sağlanabileceğini, böylece kârlılığın artacağını ve bunun da yeniden yatırımlara
yöneltilmesi gerektiğini belirtmektedir. Böylece yükselen kârlılık, kapital birikimini
25
daha da büyütecek, birikim yeni yatırımlara dönüşecek ve iktisadi hayatın sektörel
kompozisyonu temelinden ve yapısal olarak değişecektir. Bütün az gelişmiş ülkeler
için aynı modeli öneren Rostow, ciddi ölçüde eleştirilmiş olmakla birlikte önerdiği
model geniş alanda uygulanmıştır (Kazgan, 2011:272).
Yine aynı dönemde gerçekleştirilen çalışmalardan olan “ikili ekonomi (dual
economy) modelleri” ya da “büyük itiş (big push)” kuramları önemli ölçüde ilgi
çekmişlerdir. Arthur Lewis (1915-1991)’in ikili ekonomi modelinde iktisadi hayatın
geleneksel
sektörleri
ile
modern
sektörleri
arasındaki
farklılıkları
ortaya
koymaktadır.
Bu modelde geleneksel sektörlerde istihdam edilen emeğin yüksek bir arz
elastikiyetine sahip olması nedeniyle, emeğin modern sektörlere geçmesi ve bu
sektörlerde istihdam edilmesi sonucunda, toplam olarak verimliliğin artacağı ve
modern sektörlerin geleneksel sektörlerden gelen tüm emeği istihdam edene
kadar büyümenin süreklilik arz edeceği öngörülmektedir (Silva ve Teixeira, 2008:
11).
Büyük
itiş
modeli
çerçevesinde,
iktisadi
hayatın
tüm
sektörlerinde
gerçekleştirilecek olan yatırımların birlikte planlanması gerektiğini vurgulayan
Lewis, tarımla sanayi arasındaki bütünleşmenin de bu şekilde sağlanabileceğini
ifade etmektedir (Kazgan, 2011:271). Lewis’e göre geleneksel sektörlerden
modern sektörlere yönelik akış, modern sektörlerde ve istihdam fazlası olan
geleneksel sektörlerdeki verimliliği artıracaktır. Artan verimlilik yükselen kârlılıkla
birlikte kapital birikiminin büyümesini gerçekleştirecektir. Böylece iktisadi hayatta
geleneksel sektörlerden modern sektörlerde doğru bir yapısal dönüşüm gündeme
gelecektir.
Uzun dönemli iktisadi büyüme ile yapısal dönüşüm arasındaki ilişkiye dikkat çeken
Simon Smith Kuznets (1901-1985) yaptığı çalışmalarda, iktisadi yapıyı “tarım”,
“sanayi” ve “hizmetler” olarak üç ana kategoriye ayırmıştır. Kuznets, iktisadi
büyümenin temel faktörü olarak sektörlerin bünyesinde gerçekleştirilebilecek
teknolojik
ilerleme
potansiyelini
öngörmüştür.
1880’li
yıllardan
itibaren
gerçekleştirdiği tarihsel analizle, teknolojik ilerlemenin ve yeniliğin en yoğun
şekilde geliştiği sanayi sektörünü iktisadi büyüme açısından en önemli sektör
olarak değerlendiren Kuznets, iktisadi hayattaki değişiklikleri, bir süreç olarak
26
demografik yapıdaki değişikliğin, yasal değişikliğin ve ideolojik anlamdaki
değişikliğin takip etmesi gerektiğini belirtmiştir (Silva veTeixeira, 2008: 13).
Kuznets, Engel Yasası’13ndan yararlanarak yaptığı çalışmada, girdi-çıktı ilişkisinin
yardımıyla, kişi başına gelirin artması sonucu emeğin sektörler arasındaki
dağılımının değiştiğini, bunun da nüfusun ve şehirleşmenin mekânsal dağılımını
da etkilediğini ortaya koymuştur. Kuznets’e göre; mekânsal dağılımdaki bu
değişiklik ihtiyaçları değiştirecek, yeniliklerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu
değişim süreci de uzun dönemde büyümeyi etkileyecektir. Uzun dönemde ortaya
çıkan büyüme eğilimi de iktisadi yapıda dönüşümü getirecektir.
Kuznets’in çalışması hakkında değerlendirmelerde, iktisadi hayattaki yapısal
dönüşüm, sektörler arasındaki değiş tokuş olarak algılanmıştır. Bu kapsamda,
kırsal kesim kentli kesimle, tarım sektörü de sanayi ve hizmetler sektörleriyle
karşılaştırılmıştır. Birçok az gelişmiş ülke ekonomisi için yapısal dönüşüm sadece
bu şekilde ele alınmış ve 1960’lı yılların başında Çin’de gerçekleştirilen “Büyük İleri
Atılım Hareketi”14 tarım ekonomisinden sanayi ekonomisine geçmek üzere
uygulanan büyük çaplı bir yapısal dönüşüm projesi olarak örneklendirilmiştir. O
dönemde Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı olan Mao’nun deyimiyle, “tarımdan tek
çıkış yolu sanayi” olarak öngörülmüş ve uygulanmıştır.
1.1.4. Yeni Kalkınma İktisatçıları (1970’li-1980’li, 1990’lı ve 2000’li Yıllar
Dönemi) ve Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm
Kalkınma iktisadı ve yapısal dönüşümün tarihsel analizi konusunda birçok
akademik çalışma yapılmış olmasına rağmen, bu çalışmaların büyük bölümü
deneysel veriler yerine daha çok mantıksal çıkarımlara dayanmışlardır. Ancak
1970’li yıllara geldiğimizde bu anlayışın önemli ölçüde azaldığını görmekteyiz.
1970’li yıllarla birlikte kalkınma ekonomisinin makro iktisat temelleri yerine
kalkınma iktisadına ilişkin sorunların çözümü noktasında mikro iktisadın kuralları
13
Yasa adını Ernst Engel (1821–1896)'den almaktadır. Engel Yasası, gelir arttıkça, gıdaya yapılan toplam
harcama artsa bile, gelirden gıdaya harcanan oranın azaldığı gösteren bir iktisadi gözlemdir. Başka bir
ifadeyle, gıdaya harcanan gelirin talep esnekliği 0 ile 1 arasında bir değer alır. Engel Yasası, teknolojik
gelişme ve yapısal dönüşüm arasındaki etkileşim, özellikle Luigi Pasinetti (1981) tarafından uzun dönemli
ekonomik büyümeyi açıklamakta önemli bir rol üstlenmiştir.
14
Orijinal adı “Great Leap Forward” olarak adlandırılan Çin Komünist Partisi tarafından 1958-1961 yılları
arasında uygulanan ekonomik ve toplumsal dönüşüm projesi.
27
daha fazla kullanılır hale gelmiştir. Mikro iktisat yaklaşımı, az gelişmiş ülkelerin
karşı karşıya olduğu kalkınma sorununun çözümüne yönelik olarak yapısalcı ve
planlı bir müdahale15 yerine piyasaların doğru çalışmalarının sağlanması amacıyla
etkin ve doğru bir teşvik yapısının kurulması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu
dönemde neoklasik iktisat anlayışının ve bu anlayışın temeli olan fiyat
mekanizmasının yeniden gözde olması sonucu yapısal dönüşüm analizlerine
yönelik ilgi giderek azalmıştır (Kazgan, 2011:172, 282).
1980’li yıllarda özellikle teknolojik değişimi tarihsel ve evrimsel bir şekilde ele alan
birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu tarihsel bakış açısını esas alan bazı
çalışmalar, önemli teknolojik ilerlemelerin sonucu olan sanayi yapısındaki
dönüşümün teşvik ettiği büyüme süreçlerini irdelemiştir (Kazgan, 2011:384; Silva
ve Teixeira, 2008: 17). Bu konudaki önemli çalışmalardan birisi Moses Abramovitz
(1912-2000) tarafından kaleme alınmıştır. Abramovitz yaptığı çalışmada; “rakipleri
yakalama (catch up)” hipotezini gerek teorik gerekse deneysel düzlemde ele almış
ve ülkelerin en baştaki verimlilik düzeyleri ile uzun dönemli verimlilikteki büyüme
oranı arasındaki ters ilişkiyi ortaya koymuştur. Bu noktadan hareketle, rakipleri
yakalama ya da arayı kapatma eğilimi, az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler arasındaki
teknolojik yapı farkının varlığına dayanmaktadır. Rakipleri yakalama hipotezine
göre, teknolojik farklılıklar büyüme açısından önemli potansiyeller taşımaktadır.
Otonom bir etken olma niteliği taşıyan teknoloji büyümeyi uyarmaktadır.
Teknolojinin demokratikleşmesi sonucunda bir anlamda geç kalan az gelişmiş
ülkelerin kullanımına açık hale gelen teknolojik yenilikleri bu ülkelerin üretim
süreçlerine dâhil edilmeleri mümkün olabilecektir. Özellikle az gelişmiş ülkelerin
gelişmiş ülkelerden ödünç aldıkları teknolojik yenilikleri içselleştirmeleri ve böylece
ciddi ölçüde teknolojik gelişim göstermeleri öngörüsüne dayanan hipotez; nitelikli
ve eğitimli insan gücüne, yetenekli örgütsel bir yapıya ve üst düzey sosyal
yetkinliğe sahip olan az gelişmiş ülkelerin teknolojik yenilikleri daha çabuk ve etkin
bir şekilde içselleştirdiklerini deneysel olarak ortaya koymuştur (Kaynak; 2007:108,
Kazgan, 2011: 384).
15
Yapısalcı ve planlı müdahale anlayışı ilk anda devletin piyasalara müdahale etmesi olarak algılanıyor olsa,
yapısal dönüşüm hususunda devletin doğrudan piyasalara müdahale etmesi ön koşulundan bahsedilemez.
Kaldı ki, piyasaların etkin ve doğru çalışması amacıyla uygulanması öngörülen teşvik mekanizması da
istenildiği takdirde, devletin piyasalara doğrudan müdahalesi olarak tanımlanabilir.
28
1990’lı yıllarla birlikte rakipleri yakalama hipotezinin deneysel olarak ele alındığı
ülke grupları olarak Güney Doğu Asya Ülkeleri16, diğer bir ifadeyle Asya
Kaplanları, özellikle yapısal dönüşümün gerçekleştirildiği ve bunun da başarıya
ulaştığı ülkeler olarak dünyaya takdim edilmiştir. Bu ülkelerin gelişmiş ülkelere
nazaran çok daha kısa sürede elde ettikleri başarı, özellikle Türkiye, Brezilya,
Arjantin vb. ülkelere örnek teşkil etmiş ve gerek politik gerekse de kuramsal
düzeyde gerçekleştirilen tüm çalışmalarda, Asya Kaplanları’nın gelişme hikâyeleri
esas alınmıştır.
Yapısal dönüşüm analizi, 1990 ve 2000’li yıllardaki özellikle iletişim ve bilişim
alanlarındaki hayret verici değişikliklerin sonucu olarak yeniden gözde bir alan
olmuştur. Bu dönemdeki akademik çalışmaların
önemli bir kısmı,
neo-
Schumpeterci ya da Evrim Ekonomisi olarak adlandırılan yaklaşım çerçevesinde
gerçekleştirilmiştir. Bu yaklaşımı esas alan iktisatçılar, dengeyi esas alan ana akım
iktisat anlayışından farklı olarak teknolojinin kendi doğasından kaynaklanan bir
düzensizlikten ve kendi içindeki rekabetten bahsetmek gerektiğini ve teknolojik
değişikliklerin neden olduğu yapısal dönüşümlerin rasyonel bir mantık ve davranış
kalıbı çerçevesinde ele alınamayacağını ifade etmektedirler. Carlota Perez (1939)
ve Luc Soete (1950), yapmış oldukları analiz ile gelişmişlik düzeyi olarak geç
kalanların, net avantajları olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu bağlamda, “teknoekonomik paradigma” kavramını ortaya atarak, teknolojik ve iktisadi kalkınmanın,
birikimli ve sürekli bir süreç olduğunu belirtmişlerdir. Perez ve Soete’ye göre, geç
kalan az gelişmiş ülkeler için iki fırsat penceresi vardır. Bunlardan birincisi,
olgunlaşan ürünlerin teknolojilerinin standartlaşması sonucunda bu teknolojilerin
kullanımının az gelişmiş ülkeler için de mümkün olmasıdır. Ancak Perez ve Soete
açısından önemli olan ikinci fırsat penceresidir. Bu pencere teknolojik paradigma
kaymalarında ortaya çıkar. Gelişmiş ülkelerin sahip oldukları altyapı ve kurumsal
düzey nedeniyle teknolojik paradigmaya uyum onlar için külfetli olabilir. Ancak aynı
durum az gelişmiş ülkeler için geçerli değildir. Zaten yeterli bir kurumsal yapıya ve
altyapıya sahip olmayan bu ülkeler teknolojik paradigma kaymasına daha çabuk
16
Güney Kore, Malezya, Endonezya, Tayvan ve Tayland bu ülkeler grubunu oluşturmaktadır. Dünya
Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) yaptığı çalışmalarda bu ülkeler grubunu Yüksek Performanslı Asya
Ekonomileri (High Performance Asian Economies-HPAEs) olarak da ifade etmektedir.
29
uyum gösterirler ve yapısal dönüşümü daha kolay gerçekleştirebilirler (Kaynak;
2007:113-114).
1.1.4.1. İçsel Büyüme Modelleri Kuramcıları
1980’li yılların ikinci yarısından itibaren geliştirilen “İçsel Büyüme Modelleri”, genel
hatlarıyla iki kategoriye ayrılabilir. Birincisi yaparak öğrenme, fiziksel ve beşeri
kapital birikimine dayalı modeller olarak ifade edilebilir. İkincisi ise araştırma
geliştirme faaliyetlerine dayanan modellerdir. Kapital birikimine dayalı içsel
büyüme modelleri, fiziksel ve beşeri kapitalde ortaya çıkan gelişmeleri dışsallıklar
olarak değerlendirmektedir.
Fiziksel ve beşeri kapital birikiminden (Lucas, 1988; Romer, 1986) kaynaklanan
dışsallıklar çerçevesinde, iktisadi hayat genelinde artan getiri sonucu fiziksel ve
beşeri kapital yatırımları büyümeyi etkilemektedir. Fiziksel kapital birikiminin kalıcı
olabilmesi için kapitalin marjinal verimliliğinin pozitif olması gerekmektedir. Aynı
şekilde beşeri kapital yatırımıyla artılacak olan verimlilik yayılarak gelecek
kuşaklara da taşınabilecektir Bu çerçevede, eğitim yatırımları toplumsal bilgi
stoğunu artıracak ve uzun dönemde büyümeyi sürekli kılacaktır (Şengönül ve
Tuncer, 2004:163-164).
Tüm bu mekanizmanın işlemesi etkin bir devlet müdahalesini gerektirmektedir.
Öyle ki, devlet gerekli durumlarda fiziksel ve beşeri kapital artışını sağlamak
amacıyla bir teşvik sistemi uygulamalıdır. İçsel büyüme modelleri, devletin de
içinde olduğu, bir dışsallıklar sistematiği kurarak, fiziksel ve beşeri kapital
yatırımlarıyla ortaya çıkacak verimlilik ve kâr artışıyla uzun dönemde büyümeyi
sürekli hale getirmeyi öngörmektedir. Uzun dönemde süreklilik arz eden büyüme
de zaman içerisinde iktisadi hayatın yapısal dönüşümünü de birlikte getirecektir.
1.1.4.2. Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm
19. yüzyılın başlarıyla birlikte uluslararası ticaret ilişkilerinde ortaya çıkan yeni
durum,
ülkeler
arasındaki
ticaretin
tamamen
serbestleştirilmesi
tezine
dayanmaktadır. İngiltere’nin başını çektiği ülkeler, 1815’den itibaren başta gıda
30
ürünlerinin ithalatına yönelik gümrük vergilerinin azaltılmasıyla birlikte yeni bir
dönemin başladığının işaretlerini vermişlerdir. İngiltere’nin ardından Latin Amerika
ülkeleri de serbest ticareti esas alan yeni dış ticaret politikalarını uygulamaya
başlamışlardır. Fransa ve Almanya bile İngiltere’den etkilenerek serbest ticareti
benimseyen bir yönetim anlayışını uygulamaya koymuştur. Bununla birlikte 19.
yüzyıl bugünün gelişmiş ülkelerinin önemli bir kısmı açısından Sanayi Devrimiyle
birlikte iktisadi büyümenin giderek arttığı bir dönemdir. Bu yüzyılın ikinci yarısından
sonra Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dışında Japonya ve Güney Amerika’da da kişi
başına gelirle ciddi artışlar görülmüştür (Pamuk, 2007: 14).
Ancak bu dönemin uzun sürdüğü söylenemez. 1875 yılından itibaren başta
Fransa-Almanya Savaşı olmak üzere ortaya çıkan savaşlar ve 1873-1896
arasında yaşanan depresyon, serbest ticaret konusundaki isteği tamamen tersine
çevirmiştir. Birinci Dünya Savaşı ise özellikle Avrupa’nın kendi içindeki ticari
ilişkilerinin tamamen sekteye uğradığı ve ticari anlaşmaların rafa kaldırıldığı bir
dönem olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından serbest ticareti yeniden canlandırma çalışmaları
ise ülkelerin karşı karşıya olduğu iktisadi koşullar nedeniyle başarısızlığa
uğramıştır. Bu dönemde gümrük vergileri sadece Avrupa’da değil, Savaş sırasında
Avrupa’ya kredi sağlayan ve büyük bir endüstri gücü olarak ortaya çıkan Amerika
Birleşik Devletleri’nde de yükselmiştir. Özellikle 1929 ekonomik bunalımı
sonucunda gümrük vergileri ortalama olarak %53 düzeyinde artmıştır. Bu
dönemde tüm dünyada korumacı iktisat politikaları yoğun olarak uygulanmıştır.
“Beggar thy neighbour”17 adı verilen iktisat politikalarının uygulamaya konulması,
serbest ticaretin insan zihinlerinden bile çıkmasına ortam hazırlamıştır. Diğer
taraftan, 1930’lı yıllar tüm dünyada ticaret ve uluslararası yatırımların gerilediği,
aynı dönemde Türkiye’de de korumacılığın uygulandığı ve iç pazara yönelik bir
sanayileşmeye ağırlık verildiği dönem olmuştur (Pamuk, 2007: 16).
Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan iktisadi sorunların neden olduğu ileri
sürülen İkinci Dünya Savaşı, daha öncekinde olduğu gibi ülkeler arasındaki ticari
17
Bir ülkenin kendi iktisadi koşullarını düzeltmek adına yaptığı çalışmaların diğer ülkelerin iktisadi
koşullarının kötüleşmesine neden olduğu ekonomik politikalara verilen addır.
31
ilişkilerin askıya alındığı bir dönemdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem ülkeler
arasındaki dış ticarette açıklığın giderek arttığı bir dönem olmuştur. Başta Amerika
Birleşik Devletleri ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkeler iki savaş arası
dönemde ortaya çıkan korumacı politikaları bir daha dönülmemek üzere ortadan
kaldırmaya çalışmıştır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ticaretin serbestleşmesine paralel bir şekilde
dünya ölçeğinde daha önce rastlanmamış bir büyüme dönemi yaşanmıştır. Başta
Japonya olmak üzere sonrasında Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri 18 olarak
adlandırılan Hong Kong, Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi ülkelerin
uyguladıkları iktisat politikaları gelişmiş ülkeleri yakalamanın mümkün olduğunu
ortaya koymuştur.
Diğer taraftan, gelişmiş ülkeler tarafından benimsetilmeye çalışılanın aksine 1950’li
yıllarda gelişmekte olan ülkeler için ithal ikameci politikalar önerilmiş ve bu
politikalar
Türkiye’nin
içinde
bulunduğu
önemli
sayıdaki
ülke
tarafından
uygulanmıştır. İthal ikameci politikaların uygulandığı dönemde bir anlamda
korumacı politikalara geri dönülmüştür. 1970’li yıllar ise ihracata yönelik
politikaların önerildiği ve 1980’lerle birlikte birçok ülke tarafından uygulanmaya
başlandığı yıllar olmuştur. 1980 sonrası Türkiye’de de ihracatı artırmaya yönelik
politikalar uygulanmaya başlamıştır. 1980 sonrasında ise Türkiye dışa açılmaya
başlamış ve ihracatta ciddi bir artış görülmüştür (Pamuk, 2007: 19).
İkinci Dünya Savaşı sonrasında serbest ticaretin egemen kılınmasına yönelik
olarak yürütülen çalışmaların başında Mart 1948’de Uluslararası Ticaret
Örgütü’nün (International Trade Organization-ITO) kurulması gelmektedir. ITO’yu
kuran Havana Anlaşması, alışılmışın aksine sadece ticaret politikalarını değil,
temel makro iktisat politikalarını ve hatta iş yapma uygulamalarını da kapsama
alan geniş bir çerçeve çizmiştir. Bu geniş kapsam, ülkelerin bu Örgüte bir anda
üye olmaları yerine, öncelikle gümrük tarifeleri üzerinden müzakere sürecinin
18
Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri terimi 1970’li yıllarda Asya Kaplanları olarak bilinen ülkeleri temsil
etmek amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Bu ülkeler Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Tayvan’dır.
1990’lı yıllarla birlikte Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından bu ülkeler ayrıca yüksek gelire
sahip ülkeler kategorisine de alınmıştır.
32
başlatılmasına neden olmuştur. Böylece ITO hiç uygulamaya girmeden ortadan
kaldırılmış ve sonrasında 23 ülkenin imzasıyla Tarifeler ve Ticaret Genel
Anlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade-GATT) olarak bilinen
müzakere dönemi başlamıştır.
Bu müzakere süreci ticaretin serbestleştirilmesi, ayrımcılığın ortadan kaldırılması,
karşılıklılık, koruma önlemleri ve kalkınma ilkeleri üzerine kurulmuştur. Sachs ve
Warner (1995), 1970-1995 arası dönemi dünya tarihinde görülmemiş şekilde
ülkeler arasında kurumsal uyumun ve iktisadi bütünleşmenin en üst noktaya çıktığı
dönem olarak tanımlamaktadır. Özellikle 1989 yılında Doğu Bloku’nun çöküşüyle
birlikte, bütünleşme çabalarının daha da hızlandığı ifade edilmektedir. 1995 yılı
başında 120 ülkenin katılımıyla Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) kurulması, bu
çalışmaların daha da derinleştirilmesine zemin oluşturacak bir kurumsal yapının
oluşmasını sağlamıştır (Sachs ve Warner, 1995: 1). Türkiye’nin de kurucu üye
olarak katıldığı WTO, küresel ticari ilişkileri yepyeni bir boyuta taşımıştır.
Çizelge 1.1. Muhtelif Yıllarda Dünya İhracat Hacminin Dünya Gayrisafi Yurtiçi
Hasılası (GSYH) İçindeki Payı (%)
1850
1880
1913
1950
1973
1985
1993
2000
2003
2005
2009
2011
5,1
9,8
11,9
7,1
11,7
14,5
17,1
19,9
20,1
22,9
21,5
25,9
Kaynak: Krugman (1995), World Development Indicators (WDI- Dünya Kalkınma Göstergeleri)
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ihracat verilerine göz attığımızda, dünyanın
toplam ihracat hacminin, dünyanın GSYH içindeki payının 1850’den 1913 yılına
kadar sürekli arttığını görmekteyiz. 1850 yılında %5,1 olan bu pay, 1913 yılına
gelindiğinde %11,9’a yükselmiştir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere iki savaş
arası dönem, ülkeler arasındaki ticari ilişkilerin neredeyse tamamen ortadan
kalktığı bir dönem olmuştur. Bu nedenle, 1913 yılında %11,9 gibi bir oran 1950
yılında sadece %7,1 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1973 yılına gelindiğinde 1913
yılındaki rakama ancak ulaşılabilmiştir. 2000’li yıllarla birlikte ihracatın payı önce
%20, 2011 sonunda ise %25,9 düzeyinde gerçeklemiştir. Diğer bir ifadeyle, 2011
sonunda ihracatın GSYH içindeki payı dörtte bire yükselmiştir.
33
Bu artışın bir sonu var mıdır, sorusuna cevap bulmaya çalışan Krugman (1995:
332), gelecek nesillerin de benzeri bir büyüme eğilimi yaşayacağını ve bunun da
uluslararası ticaretin yeni yönleriyle olacağını ifade etmektedir. Krugman’a göre
uluslararası ticaretin yeni yönlerini dört ana başlıkta toplamak mümkündür
(Krugman, 1995: 332):
i. Benzer ülkeler arasında benzer malların ticaretindeki artış,
ii. Üreticilerin değer zinciri sistemi oluşturarak üretim süreçlerini parçalamayı
başarmaları,
iii. Agresif ihracatçıların (supertraders)19 ortaya çıkması ve
iv. Düşük ücrete dayalı üretim yapan ihracatçı ülkelerin (Yeni Sanayileşmiş Asya
lkeleri vb.) varlığı.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren küresel dünya ticaret sistemi önemli yapısal
değişikliklere uğramıştır. Bu dönemde ortaya çıkan bazı yeni unsurlar dünya
ticaret sistemini değiştirmiştir. Birbirine benzemeyen ve farklı sektörler tarafından
üretilen malların ticaretine dayanan endüstriler arası ticaret, alışılageldiği şekliyle
karşılaştırmalı üstünlüklerle uyumlu iken, aynı sektöre ait farklılaştırılmış malların
ticareti
olarak
tanımlanan
endüstri
içi
ticaret
(intra
industry
trade-ITT)
karşılaştırmalı üstünlüklerle bağdaşmamasına rağmen (Aydın, 2008:884), daha
önce görüldüğünün aksine ITT hacminin giderek artması, gelişmekte olan ülkelerin
sanayi ürünleri ihraç eder hale gelmesi, doğrudan yabancı yatırımların artması,
üretim ile ihracatın ithalat bağımlılığının artması önemli yapısal değişiklikler olarak
karşımıza çıkmaktadır.
ITT artışı açısından konuya daha yakından baktığımızda, gelişmiş ülkelerle
gelişmekte olan ülkelerde farklılaşma görülmektedir. Burada, ITT artışının benzer
ürünlerinin karşılıklı ticareti nedeniyle mi yoksa aynı ürünlerin farklı üretim
aşamalarının ülkeler arası dolaşımından mı kaynaklandığı önemli bir sorundur.
Gelişmiş ülkeler açısından aynı ürünün farklı çeşitlerinin ithal ve ihraç edilmesi bu
ülkeler arasındaki ITT’yi artırmaktadır. Hans Martin Staffan Burenstam Linder
(1931-2000)
tarafından
ortaya
atılan
“Tercihlerin
Benzerliği
Hipotezi”
çerçevesinde, aynı gelir düzeyine sahip ülkelerin tüketicilerinin benzer tercihlere
19
Krugman bu ülkelere, Hong Kong, Singapur, Malezya, Belçika, Hollanda ve İrlanda’yı vermektedir.
34
sahip oldukları, bu nedenle birbirine benzer gelir düzeyine sahip ülkeler arasında
aynı malın farklı türlerinin ticaretinin yoğun bir şekilde yapıldığı görülmektedir
(Yılmaz, 2010:221). Bu noktada, Dixit-Stiglitz modelini de belirtmek gerekmektedir.
Monopolcü rekabet ile uluslararası ticaret arasındaki ilişkiyi açıklayan modellerden
birisi olan Dixit-Stiglitz modeli, tüketicilerin farklı malları tercih ettiği ve çeşitliliğin
yarar sağladığı bir anlayışı öngörmektedir (Aydın, 2008:884). Ancak gelişmekte
olan ülkeler açısından ise durumun tam da böyle olmadığı anlaşılmaktadır. İş gücü
ve benzeri maliyetlerin düşük olduğu gelişmekte olan ülkelere yönelik olarak artan
doğrudan yabancı yatırımlarla birlikte üretim süreçlerinin parçalanabilir olması
sonucunda bu ülkelerdeki ITT artmaktadır (Aydın ve diğerleri, 2010: 26).
Bu yeni dönemin farklı unsurlarından biri de gelişmekte olan ülkelerin artan sanayi
ürünleri ihracatıdır. 1960’larda dünya ticaretinin %60’ını oluşturan imalat sanayi
ürünleri ticareti, 2000’li yılların sonunda %75’e ulaşmıştır. 1960’larda gelişmiş
ülkelerin ihracatının %65’ini oluşturan imalat sanayi ürünleri, 2000’lerde %80’e
yükselmiştir. Benzer bir şekilde gelişmekte olan ülkeler de imalat sanayi ürünleri
ihraç eder hale gelmiştir. 2000’li yıllarla birlikte gelişmekte olan ülkelerin imalat
sanayi ürünleri ihracatının payı %60 seviyesine çıkmıştır (Aydın ve diğerleri, 2010:
29). Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkelerin imalat sanayi ihracatı yapıları
gelişmiş ülkelerinkine daha çok benziyor olmakla birlikte bu benzerliğin imalat
sanayi katma değer yapısında mevcut olmadığı belirtilmektedir (UNCTAD,
2003,113).
Bu süreçte tüm gelişmekte olan ülkeleri aynı şekilde değerlendirmek mümkün
görünmemektedir. Kore ve Tayvan gibi birinci nesil Yeni Sanayileşmiş Asya
Ülkelerinin içinde bulunduğu ülkeler grubu, endüstriyel olgunluğa erişmişler, sanayi
sektöründe önemli ölçüde üretim, verimlilik ve istihdam artışı sağlamışlardır.
Malezya, Tayland ve Çin’in yer aldığı ikinci grup ülkeler ise hızlı bir sanayileşmeyi
gerçekleştirmiş, istihdam, üretim ve ihracat içindeki imalat sanayi payını artırmış
ve emek yoğun ürünlerden orta ve yüksek teknolojili ürünlerin üretimine
geçmişlerdir. Türkiye, Meksika ve Filipinlerin içinde bulunduğu grup ülkeleri basit
montaj faaliyetleri yoluyla uluslararası üretim ağıyla bütünleşmiştir. Bu ülkelerde de
sanayi istihdamında ve imalat sanayi ihracatında ciddi artışlar gerçekleşmiştir.
35
Ancak
yatırımlar,
imalat
sanayi
katma
değeri
ve
verimlilik
artışındaki
performansları düşük düzeyde kalmıştır.
Brezilya ve Arjantin’in dâhil olduğu dördüncü grup ise sanayileşme konusunda
ciddi bir aşama kaydetmiş olmakla birlikte bunu sürdürülebilir kılamamışlardır.
Yatırımların düşük düzeyde seyretmesi, sanayinin istihdam kapasitesinin ve katma
değerinin azalması, vermlilik artışının dönemsel bir nitelik arz etmesi, bu ülkeler
açısından sürdürülebilirlik sorunu yaratmıştır. Bu ülkelerin ihracatı daha çok temel
ürünlere ve düşük katma değerli imalat sanayi ürünlerine dayalı kalmıştır. Şili’nin
örnek olarak gösterilebileceği beşinci grup, doğal kaynakların yoğun kullanımına
bağlı olan hızlı bir büyüme gerçekleştirmiştir. Ancak bu ülkelerin imalat sanayi
katma değeri ve ihracatı düşük kalmış ve vermlilik artışı sağlanamamıştır
(UNCTAD, 2003,122-123).
Son dönemlerde ülke ekonomilerinin karşılıklı bağımlılıklarının artması da diğer
önemli
bir
husus
olarak
karşımıza
çıkmaktadır.
Üretim
süreçlerinin
parçalanmasıyla birlikte, taşıma maliyetlerinin düşük düzeylere inmesi ve gümrük
tarifelerinin düşürülmesi ülkeler arasındaki ticarete dayalı bağımlılığı artırmıştır.
“Küresel İşbölümü” olarak adlandırılan bu süreçle gelişmiş ülkelerle gelişmekte
olan ülkeler arasındaki özellikle ara malı ticaretinde ciddi bir artış ortaya çıkmıştır
(Aydın ve diğerleri, 2010: 34-35).
Tüm bu unsurların bir araya gelmesiyle bundan önce olduğu gibi bundan sonra da
uluslararası ticaret hacminin giderek artması beklenmektedir. Nitekim son yıllarda
ortaya çıkan veriler, dünya ihracat hacminin dünya üretim hacminden çok daha
hızlı büyüdüğünü göstermektedir. Teknolojik gelişmeler, özellikle iletişim ve ulaşım
maliyetlerinin azalması, göreli olarak politik istikrarın sağlanmış olması ve WTO
gibi kuruluşlar aracılığıyla ülkeler arasındaki temasın ve işbirliğinin artması, dünya
ticaret hacminin artışının nedenleri arasında yer almaktadır (Krugman, 1995: 337).
Son on yıllık dönemde yaşanan gelişmeler de bunu teyit eder niteliktedir.
36
25,00
20,00
16,85
13,85
15,00
10,00
5,00
21,78
21,51
4,86
1,67
1,97
2,74
3,99
3,50
15,48
3,99
15,61
19,52
15,19
4,34
3,95
1,33
2,73
0,00
-5,00
2001
-4,10
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009 2010
-2,22
2011
-10,00
-15,00
-20,00
-25,00
-22,29
Dünya İhracatında Büyüme (%)
Dünya Ekonomik Büyümesi (%)
Şekil 1.1. Dünya İktisadi Büyümesi ile İhracat Büyümesinin Karşılaştırılması (20012011)
Kaynak: Krugman (1995) ve World Development Indicators (WDI- Dünya Kalkınma Göstergeleri)
Ancak 2008-2009 yıllarında başlayan ve halen etkileri devam etmekte olan küresel
mali kriz sürecinde, korumacılık ve devletin piyasaya “rasyonel!” müdahalesini
öngören bir politik iktisat anlayışı gündeme getirilmiş olsa da ana akım iktisat
küresel bakış açısını korumaya devam etmektedir. Bazı uluslararası kuruluşlar
tarafından yapılan çalışmalar da bunu doğrulamaktadır. Birleşmiş Milletler Sınai
Kalkınma Örgütü (UNIDO) tarafından 2009 yılında yayımlanan Sınai Kalkınma
Raporunda; yukarıda ifade edilen küresel bakış açısına atıf yapılmakta ve üretim
düzeyinde derinleşme ve uzmanlaşmanın, orta ve düşük gelir düzeyindeki
ülkelerin dünya piyasasındaki rekabetçilikleri açısından son derece önemli olduğu
vurgulanmaktadır.
Yine
aynı
Raporda,
Çin
ve
Hindistan’ın
ihracattaki
başarılarından hareketle, sipariş esaslı üretim tarzının az gelişmiş ülkelerin
karşılaştırmalı üstünlüklerini geliştireceği de ifade edilmektedir (UNIDO, 2009: 1114,44).
Diğer taraftan, uluslararası rekabete yeni aktörlerin (Brezilya, Rusya, Hindistan,
Çin ve Güney Afrika-BRICS) dâhil olması küresel dünya ticaret sistemini daha da
rekabetçi bir hale sokmaktadır. Yıllar içinde ticarete konu olmayan ürünlerin dünya
açısından önemli hale gelmesi, doğrudan yabancı yatırımlarının artması, kapital
37
piyasalarının gelişmesi ve bütünleşik bir hale dönüşmesi de küresel sürece katkı
sağlamaktadır (Akman, 2008: 27).
Ancak bu olumlu görünen gelişmelere rağmen özellikle WTO çerçevesinde
yürütülmekte olan müzakere sürecinin tıkanması, arz yapılarının tartışıldığı
müzakereler nedeniyle üye ülkelerin bu görüşmelere soğuk bakmaları, küresel
ticaret sistemi açısından olumsuz görünmektedir. Ayrıca 2008-2009 döneminde
ortaya çıkan Küresel Krizin bir sonucu olarak ülkelerin daha korumacı bir tavır
almaları da küresel dünya ticaretinin geleceği açısından sorunlu alanlar olarak
karşımıza çıkmaktadır (Deardoff, 2008: 19-23).
Tüm bu açıklamalar ışığında, çalışmamızın bundan sonraki bölümlerinde daha
detaylı bir şekilde incelenecek olan Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşüm
konusunun nasıl ele alınacağının belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. 1990-2011
yılları arasında Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün gerçekleşip
gerçekleşmediği hususu, anılan dönemde ülkenin dış ticaret politikalarında
dramatik bir değişikliğin olup olmadığı, sektör, ürün kompozisyonu ve ürünün
teknoloji yoğunluğu bağlamında ülkenin gelişimine katkı sağlayacak derecede
olumlu bir değişimin gerçekleşip gerçekleşmediği şeklinde değerlendirilecektir.
Ayrıca 1990-2011 döneminde Türkiye’nin karşılıklı olarak dış ticaret ilişkileri olan
ülkeler bağlamında önemli bir değişikliğin mevcudiyeti de dış ticarette yapısal
dönüşüm çerçevesinde ele alınacaktır. Bununla birlikte Türkiye’nin carî işlemler
dengesi, dış ticarette açıklık oranı ve dış ticaret hadleri de yapısal dönüşüm
bağlamında değerlendirilecektir. Bu konuların birlikte değerlendirilmesi sonucunda
1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün var olup
olmadığı noktasında bir sonuca ulaşılacaktır. Diğer taraftan, yapısal dönüşümün
varlığına ilişkin olarak CMS analiz yöntemi de
kullanılacak ve
ihracat
performansına bağlı olan sonuçları Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün
gerçekleşmesi çerçevesinde değerlendirilecektir.
Son tahlilde bu bölümde, yapısal dönüşüm kavramının iktisat yazını kapsamında
tanımı yapılmış, iktisat ekolleri ve tarihi dönemler bağlamında muhtelif iktisatçıların
yapısal dönüşümü nasıl ele aldıkları irdelenmiştir. İlk olarak, Fizyokratlar ile Klasik
38
İktisatçılar olarak tanımlanan Smith ve Ricardo’nun görüşleri değerlendirilmiştir. Bu
düşünürlerin hiçbiri doğrudan yapısal dönüşüm kavramını ele almamış olmakla
birlikte önerdikleri iktisadi sistemler yapısal dönüşümü gerçekleştirmiştir.
Yapısal analizler ve uzun dönemli üretim dinamikleri Marjinalciler için ele alınması
gerekli konulardan değildir. Marjinalciler açısından iktisadi sistemler için önemli
olan kaynakların etkinliği sorunudur. Bu sorun matematiğin iktisadi sorunların
çözümünde araç olarak kullanılması ve fayda kavramının ortaya atılması ile
çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Çalışmamızın konusunu teşkil eden dış ticarette yapısal dönüşüm ilk kez kalkınma
iktisatçıları tarafından detaylı bir şekilde ele alınmış ve tüm kalkınma
çalışmalarında ağırlık verilen konulardan olmuştur. Kalkınma iktisatçıları için
kalkınma başlı başına yapısal bir sorundur. Ancak geleneksel kalkınma iktisadi
çalışmalarının temel olarak mantık çıkarımlarına dayalı olması nedeniyle sonraları
Yeni
Kalkınma
İktisatçıları
olarak
adlandırılan
kuramcılar
tarafından
gerçekleştirilen çalışmalar makro iktisat yerine mikro iktisat kurallarını kullanmaya
başlamıştır. Böylece yapısalcı ve planlı bir müdahale yaklaşımı yerine piyasaların
doğru ve etkin çalışması esası benimsenmiştir.
Diğer taraftan 20. yüzyılın son onyılında iletişim ve bilişim alanındaki değişiklikler,
yapısal dönüşüm kavramının yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır. Bu
kapsamda özellikle teknolojik değişikliklerin neden olduğu yapısal dönüşümün
rasyonel bir mantık çerçevesinde ele alınamayacağını vurgulanmıştır.
Yapısal dönüşüm kavramının ele alındığı Birinci Bölümü takip eden İkinci
Bölüm’de, yukarıda da belirtildiği üzere, Türkiye’nin dış ticaret politikalarının
yapısal analizi ele alınacaktır.
39
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKALARININ YAPISAL ANALİZİ
Çalışmamızın İkinci Bölümü, Türkiye’nin dış ticaret politikalarının yapısal analizine
ayrılmıştır. Birinci Bölüm’de de belirtildiği şekilde, Türkiye’nin dış ticaretinde
yapısal dönüşümün mevcudiyeti ele alınırken ilk olarak dış ticaret politikalarının
nasıl bir değişimden geçtiği değerlendirilecektir.
Bu değerlendirme yapılırken, önemli tarihler ile dönemsel kırılımlar belirlenmiş ve
buna göre bir analiz yapılmıştır. Türkiye’nin dış ticaret politikalarında değişimin
izlenmesi için öncelikle 1980 öncesi ve 1980 sonrası olarak iki ana kategorik ayrım
yapılmıştır. 1980 öncesi tamamen “İthal İkameci Sanayileşme Dönemi” olarak
belirlenmiş ve bu dönemde uygulanan dış ticaret politikalarının neler olduğu ortaya
konulmuştur.
1980 sonrası ise ana akım itibarıyla “İhracata Yönelik Sanayileşme Modeli
Dönemi” olarak adlandırılmıştır. Ancak 1980 sonrası dönem önemli kırılımların
olduğu bir döneme de denk geldiğinden, 1980-1989 arası dönem ayrı bir şekilde
ele alınmıştır. 1989 yılı sonrasında dünyada yaşanan eğilimlere paralel bir şekilde,
kapital hareketlerinin ve dolayısıyla kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle
Türkiye’nin dış ticareti ciddi değişikliklere uğramıştır. Türkiye’nin dış ticareti, 1990
yılından başlayarak gerek dünya ölçeğinde gerekse de ülke ölçeğinde yaşanan
gelişmelere paralel olarak dönemsel olarak ele alınmıştır.
32 sayılı Kararın yürürlüğe girmesinin ardından 1990 yılını milât olarak aldığımızda
Türkiye’nin dış ticaretinde yaşanan gelişmeleri;
 1994’teki Ekonomik Kriz,
 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması,
 1996 yılı başında Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği’nin
yürürlüğe girmesi,
 1997 yılının ikinci yarısında başlayan Asya Krizi,
 1998 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan Rusya Krizi,
40
 1999 yılında yaşanan depremler,
 2000 yılında uygulamaya konulan döviz kuruna dayalı istikrar programı,
 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en
dramatik krizi olarak adlandırılan Ekonomik Kriz,
 2002-2007 dönemindeki ekonomik genişleme,
 2008 yılında başlayan ve etkileri halen devam eden dünya çapındaki Küresel
Kriz,
kırılımları çerçevesinde değerlendirilecektir.
Diğer taraftan, aynı dönemler itibarıyla Türkiye’nin dış ticaret politikalarını
yakından ilgilendiren carî işlemler dengesi, dış ticaret ve dış ticaret hadleri de 1980
öncesi, 1980-1989 yılları ve 1990 sonrası olarak ele alınmıştır. Böylece tüm
bileşenleri itibarıyla Türkiye’nin dış ticaret politikaları açısından yapısal bir
dönüşümün varlığı incelenmiştir.
2.1. İTHAL İKAMECİ SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 ÖNCESİ)
2.1.1. Tarihsel Perspektif
1930’lu yıllarda bazı Latin Amerika ülkeleriyle birlikte ithal ikameci sanayileşmenin
temellerini atan Türkiye’de 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren giderek
ağırlaşan ekonomik bunalım, neredeyse yarım yüzyıldır uygulanmakta olan İthal
İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin de sonunu hazırlayan bir süreç olmuştur
(Şenses ve Taymaz, 2003: 431). İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin bir
sonucu olan ihracatın ihmali ve hatta neredeyse tamamen gözden çıkarılması,
ülkenin ciddi ölçüde döviz dar boğazına girmesini beraberinde getirmiştir. İhracat
gelirlerinin çok kısıtlı bir şekilde sadece tarım ürünlerinin satışından elde edilmesi,
ithal ikameci sanayileşmenin gereği olan yatırım malları ithalatını olduğu kadar,
1974 yılı sonrasında zirveye ulaşan ham petrol fiyatları nedeniyle petrol ürünleri
gibi hayati öneme sahip ürünlerinin ithalatını da imkânsız hale getirmiştir. Bu
açıdan bakıldığında, tüm çabalara rağmen İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin
bizatihi kendisi çözümsüz bir sorun halini almıştır (Kepenek ve Yentürk, 2007:195197).
41
Aslında 1950’li yıllardan itibaren özellikle gelişmekte olan ülkeler için gelişmiş
ülkelerin refah düzeylerine erişmede önemli bir politik seçenek olarak görülen İthal
İkameci Sanayileşme Stratejisi (Krugman ve Obstfeld, 2000: 255), 1970’li yılların
ortalarına kadar kalkınma iktisadı çalışmalarında ele alınan önemli konulardan
biridir. Salvatore (2004: 372)’ye göre bu Stratejinin üç önemli avantajı
bulunmaktadır:
i. Endüstriyel ürünler için hâlihazırda mevcut olan pazar, ithal ikameci yeni
endüstrilerin kurulması aşamasındaki riskleri ortadan kaldırmaktadır,
ii. Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkeleri tarife indirimleri yapmaya zorlamak
yerine, kendi piyasalarını dış rekabete karşı korumaları çok daha kolaydır,
iii. Gelişmekte olan ülkelerin tarife duvarlarını aşmak için yabancı firmalar o
ülkelerde yeni tesisler kurmak zorunda kalırlar.
Ongun (2009:43), İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin gelişmiş bir altyapı,
teknik bilgi ve beceri birikimini gerekli kıldığını belirtmektedir. Böylece alınan
önlemlerin etkin bir şekilde uygulanması ve kamu sınai kuruluşlarının verimli
çalışmaları mümkün olabilecektir.
İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi temel itibarıyla iki aşamadan oluşmaktadır.
Birinci aşama daha önceleri ithal edilen tüketim mallarının ülke içinde üretimini
içermektedir. Diğer bir ifadeyle, kolay aşama olarak da adlandırılan bu dönemde
iktisadi büyüme ve sanayileşme çok hızlı seyir izlemektedir. Bu aşamada, düşük
gelir ve tasarruf düzeyinin bir sonucu olarak ülke içinde yeterli düzeyde bir kapital
birikimi olmadığı için var olan kaynaklar neredeyse tamamen ithal ikame
faaliyetlerine yönlendirilmektedir. İktisadi büyümenin ve sanayileşmenin hızlı bir
şekilde gerçekleşmesi nedeniyle toplumun önemli bir kesimi bu faaliyetleri
desteklemektedir. Birinci aşamada geleneksel olarak adlandırılan ve göreceli
olarak düşük teknoloji içeren sektörlerin ihtiyacı olan temel girdilerin, ithalat yerine
ülke içinde üretiminin sağlanmasının ardından, ithal ikameci sanayileşmenin ikinci
aşamasına geçilmektedir.
İkinci aşama, yoğun bir şekilde ara malı kullanan ve daha yüksek teknolojiye sahip
sektörlerde ithal ikamesinin başladığı, daha zor ve karmaşık bir aşamadır. Bu
42
aşamada henüz iç pazarı geniş olmayan bir ülkede, ithal ikamesi sürecinde
üretilecek mallara yönelik iç talebin dönüşümünü sağlayacak bir politika tercihinin
de ithal ikamesi beraberinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu noktada, yüksek ücret
uygulamaları yoluyla kişisel gelir düzeyinin artırılması ve tüketim harcamalarının
da artışının sağlanması bir seçenek olarak uygulanmıştır. Ancak tasarruf
düzeylerinin düşük olması nedeniyle firmaların yatırımlarını kendi öz kaynaklarıyla
finanse etmeleri ve sermaye hareketlerinin o dönemler itibarıyla serbest olmaması,
ithal
ikameci
sanayileşmenin
ikinci
aşamasında
sorunları
daha
da
derinleştirmekteydi (Doğruel ve Doğruel, 2006: 17-19).
İthal ikameci sanayileşme döneminde uygulanan dış ticaret rejimi sabit döviz kuru,
kambiyo denetimi ve dış ticaret kotaları üzerine kurulmuştur. Döviz kuru her ne
kadar sabit olarak alınmışsa da değişik işlemler için farklılaştırılmış bir döviz kuru
uygulanmıştır. Lüks tüketim mallarının ithali ya da turist harcamaları gibi işlemler
resmi döviz kuru üzerinden gerçekleştirilmiş, hatta Merkez Bankasına yatırılması
gereken teminat oranları %50’ler düzeyine yükseltilmiştir. Buna karşılık, ithal
ikameci sanayileşmenin bir gereği olarak yatırım malları ve endüstriyel hammadde
ithalatında döviz işlemleri resmi döviz kurundan daha avantajlı bir kur üzerinden
gerçekleştirilmiştir. Hatta bu mallara uygulanan ithalat vergileri belirli bir dönem için
askıya alınmıştır. Katı bir yönetsel denetim ve izin sisteminin kurulmasını öngören,
ithalatı miktar olarak sınırlandıran kotalar ve yerli üretim belli bir düzeye geldikten
sonra konan ithalat yasaklarını uygulayan idarî yapının zaman içinde yozlaştığı ve
belirli kesimler için rant yaratan bir hale dönüştüğü de ifade edilmektedir (Boratav,
2007:127).
Ayrıca, bu Stratejinin olumlu katkı sağlayabilmesinin ve beklenen gelişmenin
gerçekleştirilmesinin ihracat hacminin artırılmasına bağlı olduğu bilinmektedir.
Ancak 1980’lerin başına kadar devam eden dönemde maalesef ihracat, bir
anlamda, kasten ihmal edilmiştir. Genel olarak dış ticaret politikalarının ithal
ikamesini kolaylaştırma üzerine inşa edildiği dikkate alındığında, ihracatın milli
gelir içindeki payının giderek azalması ve zayıf bir konumda olması beklenen bir
sonuçtur. Diğer taraftan, o dönem itibarıyla gerçekleştirilen ihracattan elde edilen
gelirin, çok büyük ölçüde tarım ürünlerinin ihracından gelmesi de, oluşan döviz
sıkıntısını giderecek bir gelirin sağlanamayacağını göstermekteydi. Bununla
43
birlikte, 1970’li yılların ortalarına kadar neredeyse kırk yıldır devam etmekte olan
dış yardımların kesintisiz bir şekilde sürdürülebileceği inancı da döviz geliri elde
etme isteğini perdelemiştir. (Boratav, 2007:123).
İç pazara yönelik sanayi üretimi, teknoloji, ara girdiler ve yatırım malları açısından
gelişmiş ülkelere bağımlıdır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler geleneksel ürün
ihracatı karşılığında ara ve yatırım malları ithal ederek, tüketim malları üretimini
gerçekleştirmiştir. Başka bir ifadeyle, üretimde dışa bağımlılığın azaltılamaması
ekonomiyi
“döviz”
bulundukça
üretim
yapabilen
bir
bağımlılık
ilişkisine
sürüklemiştir. 1970’li yılların sonuna doğru ithalatın artması, dış ticaret açığını
giderek artırırken, enflasyon hızlanmaya başlamış, artan siyasi istikrarsızlığın da
etkisiyle yabancı sermaye akışı durmuş, ithalata bağımlı bir sürece giren Türkiye
ekonomisinde büyüme yavaşlamıstır.
Çizelge 2.1. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1950-1980)
YIL
İHR (MİL.
$)
İHR /
GSYH (%)
KİŞİ BAŞINA
İHR ($)
İTH (MİL. $)
İTH /
GSYH (%)
KİŞİ
BAŞINA
İTH ($)
İHR/İTH
(%)
1950
263
3,9
13
286
4
13,7
92,2
1960
321
1,6
12
468
2
17,0
68,6
1970
588
2,3
17
948
4
26,8
62,1
1980
2.910
3,2
65
7.909
9
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
178,0
36,8
Çizelge 2.1.’de 1950-1980 arası dönemde dış ticaret hacmine ilişkin temel veriler
yer almaktadır. Geçmiş yirmi yıl dışarıda bırakıldığında, özellikle 1970-1980
arasında
dönemde
dış
ticaret
hacminde
daha
önceki
dönemlerle
kıyaslanamayacak bir artış olduğu görülmektedir. 1970 yılı devalüasyonunun bir
sonucu olarak 1970 yılı sonunda 588 milyon ABD doları olan ihracat, 1980
sonunda 2,9 milyar ABD dolarına yükselmiştir. Ucuzlayan enerji fiyatları
sonucunda gerçekleştirilen yatırımların işletilebilmesi için ihtiyaç duyulan enerji,
hammadde ve ara malı, ithalat yoluyla giderilmiştir. Bu da 1970 sonunda 948
milyon ABD doları olarak hesaplanan ithalatın 1980 yılı itibarıyla 7,9 milyar ABD
dolarlık bir seviyeye ulaşmasına ve iktisadi faaliyetlerin ithalat bağımlığının
artmasına neden olmuştur. Özellikle ithalat hacminde yaşanan dramatik artış dış
44
ticaret açığının da giderek yükselmesini beraberinde getirmiştir. 1970’te %62,1
olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1980 sonunda neredeyse yarı yarıya
azalarak, %36,8 gibi çok kritik bir düzeye inmiştir (Boratav, 2007:120-121; Krueger
ve Aktan, 1992:25).
16
15
14
15
13
12
11
11
9,2
10
8
6
6
6
4,9
4
4
4
3
2
0
1965
İhracat/GSMH (%)
1970
İthalat/GSMH (%)
1975
1979
Sabit Sermaye Yat./GSMH (%)
Şekil 2.1. Dış ticaretin ve Yatırımların Milli Gelir İçindeki Payları (1965-1979)
Kaynak: World Development Indicators (WDI- Dünya Kalkınma Göstergeleri)
Şekil 2.1.’de yer alan verilerin incelenmesinden de görüleceği gibi, İthal İkameci
Sanayileşme Stratejisi’ne dayalı uygulamalar çerçevesinde, 1965-1979 döneminde
sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi milli hâsıla (GSMH) içindeki payının giderek
arttığı ve 1979 yılı sonu itibarıyla %15 düzeyine ulaştığı görülmektedir. Diğer
taraftan, ithalatın GSMH içindeki payı ise 1965’ten 1979’a kadar yaklaşık %35’lik
bir düşüşle %6 düzeyinde sabitlenmiştir. Bunda 1970’ler sonunda yaşanan döviz
darboğazının doğrudan etkisi olduğu görülmektedir. Bu dönemde uygulanan
kambiyo ve dış ticaret politikalarının ithal ikamesine yönelik olması nedeniyle
ihracatın GSMH içindeki payı düşük kalmış ve yıllar içinde de azalma eğilimi
göstermiştir. Nitekim ihracatın payı 1965-1979 döneminde %25 oranında azalmış,
dönem başında sadece %4,9 olan bu pay dönem sonunda %3 düzeyine inmiştir.
45
700,0
600,0
500,0
400,0
300,0
200,0
138,3
100,0
18,6
0,0
1950-1955
44,5
2,6
1955-1960
1960-1965
107,7
26,7
1965-1970
1970-1975
1975-1980
-100,0
Avrupa
MERCOSUR
Orta Doğu
Kuzey Amerika
Dünya
Türkiye
Şekil 2.2. Bazı Seçili Ülke Grupları20 ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(1950-1980)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
Şekil 2.2’de 1950-1980 arası dönemde Türkiye’nin ve seçili bazı ülke gruplarının
(MERCOSUR21, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Amerika) ihracatında görülen büyüme
oranları yer almaktadır. Bu verilerin incelenmesinden de görüleceği üzere, 19501980 yılları arasında Türkiye’nin ihracatındaki büyüme, ortalama olarak %56,5
düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde Türkiye’nin ihracat hacminde görülen
büyümenin diğer ülke gruplarına nazaran geride kaldığı ancak aynı yönde hareket
ettiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte MERCOSUR üyesi ülkelerin 1970’den sonra
belirgin bir şekilde ayrıştığı da gözden kaçmamaktadır. 1970-1975 arası dönem
MERCOSUR üyesi ülkelerini uyguladıkları devalüasyon sonucu ihracattaki
büyümenin agresif olduğu görülmektedir. Özellikle petrol krizlerinin yaşandığı
1970-1980 arası döneminde ihracattaki büyüme verilerinin 100 baz puan üzerinde
seyrettiği anlaşılmaktadır.
20 Ülke grupları bağlamında geçmiş yıllara ait veriler yer almadığından Yeni Sanayileşmiş Ülkeler olarak
adlandırılan ve Asya Kaplanları olarak bilinen ülkeler bu karşılaştırmaya dahil edilememiştir.
21
MERCOSUR (Güney Ortak Pazarı), 1991 yılında imzalanan Asunciôn Anlaşması ile kurulmuştur. Tam
üyeleri Arjantin, Brezilya, Paraguay, Uruguay, Venezuela ve Bolivya’dır. Şili, Ekvador, Kolombiya ve Peru
da ortak üyelik aşamasında yer almaktadır. MERCOSUR’un ana amacı üyeleri arasında serbest ticaretin
geliştirilmesine yönelik olarak ortak bir pazarın oluşturulmasıdır.
46
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
93
76
75
57
36
18
18
6
1
1950
TARIMIN PAYI (%)
6
7
7
1960
1970
1980
MADENCİLİĞİN PAYI (%)
İMALAT SANAYİNİN PAYI (%)
Şekil 2.3. Ana Sektörlere Göre Türkiye’de İhracatın Dağılımı (1950-1980)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
Şekil 2.3, ana sektörlerin ihracat içindeki paylarını göstermektedir. İç pazara
yönelik bir sanayileşme stratejisinin bir sonucu olarak Türkiye’nin ihracat gelirleri
geleneksel tarım ürünlerinden oluşmaktaydı. Buna göre, tarım ürünlerinin ihracat
içindeki payı 1980 sonuna kadar azalan bir seyir izlese de %57 gibi ciddi bir düzeyi
korumaya devam etmiştir. Sınaî gelişmenin henüz istenen olgunluğa erişememiş
olması, iç talebin yüksekliği, ölçek ekonomisi koşullarının oluşamaması ve emek
verimliliğinin düşük kalması gibi nedenlerle imalat sanayinin ihracat içindeki payı
son derece düşük düzeyde kalmıştır (Boratav, 2007: 121-122). Nitekim imalat
sanayinin payı 1980 sonunda ancak %36 düzeyine yükselebilmiştir. Buna rağmen
1970-1980 arası on yıllık dönemde imalat sanayinin payının iki kat arttığının da
gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Madenciliğin payı ise istikrarlı bir seyir
izlemiş ve 1980’de %7’lik bir paya sahip olabilmiştir.
47
500,00
400,00
399,89
300,00
200,00
100,00
66,91
65,73
60,13
22,22
0,00
1950-1955
-6,02
1955-1960
1960-1965
1965-1970
Orta Doğu
Kuzey Amerika
1970-1975
1975-1980
-100,00
Avrupa
MERCOSUR
Dünya
Türkiye
Şekil 2.4. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(1950-1980)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
1950-1980 döneminde Türkiye ve seçili ülke gruplarının ithalatındaki büyüme
verilerini incelediğimizde, yine 1970-1980 arasındaki on yıllık dönem hariç olmak
üzere, Türkiye’nin ithalatında görülen büyüme oranlarının daha ılımlı bir seyir
izlediği görülmektedir. İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’ni agresif bir şekilde
uygulayan MERCOSUR üyesi ülkelerin 1970-1975 arası dönemdeki ithalat
hacmindeki büyüme oranı, ihracattaki büyümeyle parallelik arz etmektedir. Yine
ithal ikameci sanayileşmenin sonucu olarak ortaya çıkan yatırımların ihtiyacı olan
enerji, hammadde ve ara malının ithalat yoluyla karşılanmaya çalışılması, Türkiye
gibi ülkeler açısından ithalat bağımlılığını artırmıştır. Özellikle 1970-1980 arasında
yaşanan petrol krizleri, enerjide dışa bağımlılığı yüksek olan Türkiye’nin ithalatının
ciddi oranda artmasına neden olmuştur (Şekil 2.4.).
48
90
78
80
70
60
50
40
52
47
46
48
38
33
30
21
20
20
9
10
5
2
0
1950
1960
YATIRIM MALLARININ PAYI (%)
1970
1980
ARA MALLARININ PAYI (%)
TÜKETİM MALLARININ PAYI (%)
Şekil 2.5. Türkiye’nin İthalatının Mal Gruplarına Göre Dağılımı (1950-1980)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin başka bir sonucu olarak yatırım malları
ithalatının toplam ithalat içindeki payı dönem boyunca göreceli olarak yüksek
düzeyde gerçekleşmiştir. Yatırım mallarının toplam ithalat içindeki payı, 1980
öncesinde ortalama olarak %48,3 düzeyinde gerçekleşmiş olmakla birlikte, 1980
yılı sonuna geldiğimizde dramatik bir azalışla %20’ler seviyesine düşmüştür. Yine
aynı Stratejinin bir diğer sonucu olarak 1970’li yıllara kadar gerçekleştirilen yüksek
yatırım malları ithalatı, 1970’lerle birlikte kullanılacak ara malı ithalatını da gerekli
kılmıştır. Bu dönemde Türkiye ara malı üretimi gerçekleştirebilen bir ülke
görünümden uzaktır. Nitekim ara malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı,
1970’de %48, 1980 sonunda ise %78 düzeyine ulaşmıştır. Sadece bu veri bile
Türkiye’nin sadece enerji açısından değil, özellikle yatırım ve ara malları açısından
da ciddi bir ithalat bağımlılığı ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 1950
itibarıyla %21 gibi hayli yüksek bir orana tekabül eden tüketim mallarının toplam
ithalat içindeki payı ise İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin başka bir sonucu
olarak 1980 sonunda %2 düzeyine gerilemiştir (Şekil 2.5.).
49
2.1.2. İthal İkameci Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret
Politikalarını Etkileyen Konular
2.1.2.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi
Ödemeler dengesi altında yer alan “carî işlemler hesabı”, Merkez Bankalarının
döviz rezervlerindeki hareketleri de içerecek şekilde, sermaye ve finans hareketleri
dengesine eşittir. Carî işlemler hesabı açık verdiğinde, ülke kazandığından daha
fazlasını yurt dışına göndermiş demektir. Bu durumda oluşan fark yurt dışından
borçlanmak suretiyle giderilmektedir. Bunun tersi durumunda ise yurt içinden yurt
dışına doğru bir kapital transferi gerçekleşiyor, diğer bir ifadeyle, yurt dışındaki
yerleşikler yurt içindeki yerleşiklerden borçlanıyor demektir (Obstfeld ve Rogoff,
1997).
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan çalışmalarda, carî denge sorunu farklı
anlayışlar çerçevesinde ele alınmıştır. Özellikle 1945 sonrası dönemde esneklikler
yaklaşımı ve yapısalcı yaklaşım son derece etkili olmuştur. Gelişmekte olan
ülkelerde hem ithalatın hem de ihracatın talep esnekliğinin düşük ve ihracat
kapasitesinin sınırlı olması nedeniyle esneklikler yaklaşımı, dış açıkların ancak
büyük oranlı devalüasyonlar yoluyla kapanabileceğini ve Marshall-Lerner22
koşulunun
sağlandığı
varsayımın
da
bu
şekilde
gerçekleşebileceğini
öngörmektedir. Bu yaklaşım, sabit kur sistemi üzerine inşa edilmiş olmakla birlikte,
esnek kur sisteminin koşullarını da dikkate almaktadır. Yapısalcı yaklaşıma göre
ise, gelişmekte olan ülkelerdeki iktisadi yapı ihracat kapasitesini sınırlamakta ve
ithalat talebini sürekli canlı ve yüksek tutmaktadır. Bu durumda dış ticaret açığının
ve carî açığın azaltılabilmesi için yapısal bir değişiklik zorunludur. Buna göre
öncelikle ithal ikamesi sayesinde gerçekleştirilecek sanayileşme, yapısal bir
22
Marshall-Lerner koşulu, herhangi bir ülkenin dış ticaret bilançosunun dengesinin sağlanmasında ülkenin
ihracat ve ithalat talep esnekliklerinin çözüm olacağı varsayımına dayanmaktadır. Buna göre, ithal ve ihraç
mallarının arz esnekliklerinin sonsuz olduğu kabulü altında, döviz piyasasının istikrarlı olup olmadığı, ithal
mallarının yurtiçi talep esnekliği (em) ile ihraç mallarının dış talep esnekliğinin (ex) toplam değerine bağlıdır.
em + ex ≥1
Bu formüle göre, ithal ve ihraç mallarının arz esneklikleri sonsuzken, talep esneklerinin toplamının birden
büyük olması durumunda, devalüasyon dış ticaret açığını, revalüasyon ise dış ticaret fazlasını giderici etkide
bulunur.
50
dönüşümü gerekli kılarak, ithalat talebini azaltacak ve ihracatı artıracaktır (Uygur,
2012:3).
Diğer taraftan, 1960’ların ikinci yarısından itibaren etkisini hissettiren MundelFleming modeli de carî denge sorunsalını irdelemiştir. Bu dönemlerdeki
çalışmaların ortak özelliği, carî denge konusunu kısa dönemli analizler
çerçevesinde açıklamaya çalışmalarıdır. Mundel-Fleming modelinde, kısa vadeli
döviz girişlerinin uzun vadede borçluluğu artıcı etkisi ve carî açığın sürdürülebilirliği
sorunu göz ardı edilmiştir (Knight ve Scacciavillani, 1998). Ancak 1980’lerle birlikte
uluslararası kapital hareketlerinin serbestleşmesi ve yüksek miktarda kapital
hareketleri sayesinde ülkeler çok daha kolay borçlanabilir hale gelmişlerdir.
Bu bakış açısıyla, Irving Fischer tarafından geliştirilen dönemler arası yaklaşım,
özellikle 1980 sonrası dönemi daha iyi açıklanabilir hale getirmiştir. Dönemler
arası yaklaşım, Mundel-Fleming modelinin aksine, ülkeler arası nisbî fiyat
farklılıklarının ve döviz kuru hareketliliğinin uzun vadede carî dengeyi etkilemediği
varsayımıyla, bu unsurları model dışında bırakmıştır (Babaoğlu, 2005:7).
Fischer’in modelinde, rasyonel tüketiciler bugün elde ettikleri geliri tasarruf ederek,
gelecekte daha çok tüketim yapabilirler. Yine tüketiciler gelecekteki gelirlerinin
artacağını düşünerek, bugün daha fazla harcayabilirler. Buna göre, carî denge
tüketicilerin tüketim ve tasarruf kararlarına göre oluşmaktadır. Tüketicilerin
gelecekteki beklentilerine göre belirlenen tüketim ve tasarruf kararlarına göre
şekillenen carî denge, dönemleri arası dalgaların giderilmesini sağlamaktadır.
Gelecekteki yüksek gelir beklentisi nedeniyle bugün alınacak yatırım kararlarının
maliyeti, ya içeriden tasarruf yoluyla karşılanacak ya da dışarıdan borçlanarak
kaşılanacaktır. Borçlanma durumunda carî denge, bugün için açık verecek, ancak
gelecekte yatırımın devreye girmesiyle bu açık fazlaya dönüşecektir (Babaoğlu,
2005:8).
Bu noktada yaratılan carî açığın sürdürülebilirliği konusu gündeme gelmektedir.
Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren carî açığın sürdürülebilirliği iktisat yazınında
çokça çalışılmış bir konudur (Frankel ve Rose, 1996, Kaminsky ve Reinhart,
1999). Bu çalışmalardan genelde çıkan sonuç, carî açık/Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
51
(GSYH) oranının iktisadi krizler açısından zayıf bir gösterge olduğu yönündedir.
Ancak 1978-1979’da Türkiye’de, 1982’de Latin Amerika’da yaşanan dış borç
bunalımı, bu görüşlerin yanlış olabileceğini, göstermiştir. Bunun üzerine, carî
açığın izlenmesi gerektiği, sürdürülemez hale gelen carî açığın iktisadi krizlerde
önemli etkileri olduğu, sonucuna varılmıştır. Sürdürülebilirlik açısından carî
açık/GSYH
oranının
son
derece
önemli
olduğu
yönünde
görüşler
de
bulunmaktadır. Sürdürülebilirlik açısından bu oranın %4 ila %5’ler düzeyinde
olması gerektiği yönünde muhtelif çalışmalar da bulunmaktadır ( Uygur, 2012:1213) .
0,0
1950
-1,0
-0,7
-0,3
1960-0,7
-0,8
1970
1980
-0,7
-1,4
-2,0
-3,0
-3,8
-4,0
-5,0
-6,0
-5,1
DIŞ TİCARET DENGESİ/GSYH (%)
CARÎ İŞLEMLER DENGESİ/GSYH (%)
Şekil 2.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi ve Carî İşlemler Dengesi İlişkisi
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
1970’lerin başından itibaren gerek dış ticaret dengesinde gerekse de carî işlemler
dengesinde önemli ölçüde bozulma olduğu görülmektedir. 1970 sonunda
GSYH’nin sadece %-0,7’si düzeyinde olan carî işlemler açığı,1980 yılı sona
ererken %-3,8 gibi öncekiyle kıyaslanamayacak bir orana yükselmiştir. Bu
bozulmada dış ticaret açığının önemli payı olduğu görülmektedir. 1970’de %-1,4
olan dış ticaret açığı 1980’e gelindiğinde %-5,1 gibi bir düzeyde gerçekleşmiştir.
Her ne kadar dönemler arası yaklaşım modelinde öngörüldüğünün aksine carî açık
%-4 düzeyinin altında kalsa da esneklikler yaklaşımı ve yapısal yaklaşıma göre
52
carî işlemler açığı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek ödemeler
bilançosundaki dramatik değişim gerekse de 1978-1979 döneminde Türkiye’de
yaşanan dış borç bunalımı, İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin karmaşık
aşamasının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır (Şekil 2.6.).
Bununla birlikte, yükselen petrol fiyatlarının bir sonucu olarak Türkiye’nin de içinde
bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde artan carî işlemler açığı ve enflasyon, ithal
ikameci sanayileşme politikasının artık sürdürülebilir olmadığını gözler önüne
sermiştir. Böylece 1980’li yılların başı İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin
iktisat yazınınından tamamen çıkmasını da gündeme getirmiştir (Doğruel ve
Doğruel, 2006: 15).
1950-1979 yılları arasındaki 30 yıllık süreye baktığımızda, 1973 yılı hariç olmak
üzere toplam 29 yıl boyunca carî işlemler dengesinin açık verdiği görülmektedir.
Nitekim bu açığın 1960’lı yıllardan itibaren giderek arttığı ve 1977 yılında 30 yılın
zirvesine ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında, bugün olduğu gibi geçmiş
yıllarda da carî işlemler açığının, dönemsel ya da geçici değil, yapısal bir soruna
dönüştüğü görülmektedir (Çizelge 2.2., 2.3. ve 2.4.).
Çizelge 2.2. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1950-1965)
1950
1951
1952
1953
1954
1955
1956
1957
1958
1959
1960
1961
1962
1963
1964
1965
263
-286
-23
314
-402
-88
363
-556
-193
396
-533
-137
335
-478
-143
313
-498
-185
305
-407
-102
345
-397
-52
247
-315
-68
354
-470
-116
321
-468
-147
347
-510
-163
381
-622
-241
368
-688
-320
411
-537
-126
464
-572
-108
-15
-6
0
0
0
-6
-27
-10
-1
0
0
0
5
-6
-12
-7
0
0
0
14
-5
-18
-9
0
0
0
0
-27
-18
-10
0
0
0
-6
-34
-21
-7
0
0
0
-7
-35
-16
-9
0
0
0
-15
-40
-14
-9
0
0
0
-29
-52
-8
-8
0
0
0
-32
-48
-22
-6
0
0
0
-36
-64
-29
-2
0
0
0
-13
-44
-30
-5
0
0
0
-20
-55
-30
-10
0
0
0
-1
-41
-31
-13
0
-1
0
16
-29
-34
-14
9
-5
-4
6
-42
-32
-10
70
-15
-7
4
10
0
0
0
0
0
43
67
40
52
35
52
48
40
49
59
20
Cari İşlemler Dengesi
-50
-94
-198
-164
-177
-177
-75
-64
-64
-145
-139
-170
-242
-300
-109
-78
Genel Denge
42
32
-42
1
6
-11
98
64
72
26
-10
11
-43
-49
18
68
-21
0
0
-11
-99
10
0
131
-69
20
0
48
-66
0
0
60
-71
0
0
82
38
0
0
-136
7
14
0
-85
-34
25
0
-63
-33
0
0
7
-51
0
0
61
-60
16
0
33
-11
15
0
39
48
22
21
-42
-12
19
-15
-10
-13
0
-35
-20
I. CARİ İŞLEMLER
A. Dış Ticaret
1. İhracat
2. İthalat
Dış Ticaret Dengesi
B. Görünmeyen İşlemler
1. Dış Borç Faiz Ödemeleri
2. Turizm ve Dış Seyahat (Net)
3. İşçi Gelirleri
4. Kar Transferleri
5. Proje Kredileri Hizmet Ödemeleri
6. Diğer Görünmeyenler (Net)
Görünmeyen Kalemler Dengesi
C. Nato Enfrastructure ve Off-Shore
III . REZERV HAREKETLERİ (+ Azalma)
30
IV. ÖZEL ÇEKİŞ HAKLAR. KUL. (IMF)
0
V. KISA ve ORTA VAD. SER. HAR.
0
VI. NET HATA ve NOKSAN
-72
Kaynak: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)
53
54
Çizelge 2.3. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1966-1974)
1966 1967 1968 1969 1970 1971
I. CARİ İŞLEMLER
A. Dış Ticaret
1. İhracat
2. İthalat
Dış Ticaret Dengesi
B. Görünmeyen İşlemler
1. Dış Borç Faiz Ödemeleri
2. Turizm ve Dış Seyahat (Net)
3. İşçi Gelirleri
4. Kar Transferleri
5. Proje Kredileri Hizmet Ödemeleri
6. Diğer Görünmeyenler (Net)
Görünmeyen Kalemler Dengesi
C. Nato Enfrastructure ve Off-Shore
Cari İşlemler Dengesi
1972
1973
1974
490
523
496
537
588
677
885 1.317 1.532
-718 -685 -764 -801 -948 1.171 1.563 2.086 3.778
-228 -162 -268 -264 -360 -494 -678 -769 2.246
-32
-14
115
-16
-7
-1
45
-34
-14
93
-25
-9
22
33
-34
-9
107
-32
-15
17
34
-44
-5
141
-32
-18
-6
36
-47
4
273
-33
-30
14
181
-47
21
471
-36
-32
2
379
19
14
10
8
8
6
30
18
27
-164 -115 -224 -220 -171
-109
-8
484
-719
-62
-59 -102
44
78
42
740 1.183 1.426
-35
-35
-71
-35
-24
-17
-12
92
222
640 1.235 1.500
Genel Denge
-14
60
11
37
242
235
152
917
-429
III . REZERV HAREKETLERİ (+ Azalma)
IV. ÖZEL ÇEKİŞ HAKLAR. KUL. (IMF)
V. KISA ve ORTA VAD. SER. HAR.
VI. NET HATA ve NOKSAN
Kaynak:TCMB
39
22
-39
-8
-25
0
-21
-14
6
0
0
-17
0 -233
0
18
0
0
-37 -27
-345
11
0
99
-574
-18
413
27
-728
0
-224
35
354
0
-63
138
55
Çizelge 2.4. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar)(1975-1979)
CARİ İŞLEMLER DENGESİ
İhracat f.o.b.
1975
-1,648
1,401
1976
-2,029
1,960
1977
-3,140
1,753
1978
-1,265
2,288
1979
-1,413
2,261
İthalat f.o.b.
-4,502
-4,872
-5,506
-4,369
-4,815
Mal Dengesi
-3,101
-2,912
-3,753
-2,081
-2,554
Hizmet Gelirleri
617
581
540
533
708
Hizmet Giderleri
-436
-517
-687
-310
-367
-2,920
-2,848
-3,900
-1,858
-2,213
Yatırım Gelirleri
0
0
0
0
0
Yatırım Giderleri
-165
-301
-347
-506
-1,010
Mal, Hizmet ve Yatırım Geliri Dengesi
-3,085
-3.149
-4,247
-2,364
-3,223
Cari Transferler
1,437
1,120
1,107
1,099
1,810
327
1,132
1,645
848
-393
0
0
0
0
0
114
10
27
34
75
0
0
149
-17
-109
213
1,122
1,469
831
-359
-1,321
-897
-1,495
-417
-1,806
-351
-830
-634
-874
651
GENEL DENGE
-1,672
-1,727
-2,129
-1,291
-1,155
REZERV VARLIKLAR
1,672
1,727
2,129
1,291
1,155
Resmi Rezervler
337
69
327
-191
142
Uluslararası Para Fonu Kredileri
300
158
39
213
10
Ödemeler Dengesi Finansmanı
1,035
1,500
Kaynak:TCMB (1975 sonrası yeni sunum olarak hazırlanmıştır.)
1,763
1,269
1,003
A.
Mal ve Hizmet Dengesi
B.
SERMAYE HESABI
C.
FİNANS HESABI
Yurtdışında Doğrudan Yatırım
Yurtiçinde Doğrudan Yatırım
Diğer Yatırımlar-Varlıklar
Diğer Yatırımlar-Yükümlülükler
CARİ, SERMAYE VE FİNANSAL HESAPLAR
D.
E.
NET HATA VE NOKSAN
56
2.1.2.2. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi
Uluslararası ticaret ve kapital akımları özellikle 1970’ler sonrasında hızlı bir artış
göstermiştir. Gelişmekte olan ülkeler de dâhil olmak üzere, neredeyse tüm ülkeler
ticaret ve kapital akımlarının serbestleşmesi sürecine uyum sağlamışlardır.
Böylece ülkelerin dışa açık hale gelmesi önemli bir gündem konusu olmuştur.
Bununla birlikte, dışa açıklık, iktisat yazınında tartışmalı bir konudur. Şunu
belirtmek gerekir ki; iktisat yazınında üzerinde mutabakat sağlanmış bir dışa
açıklık tanımı bulunmamaktadır. Ayrıca dışa açıklığın nasıl ölçüleceği konusunda
da ortak bir ölçüt yoktur (Proudman, Redding ve Bianchi, 1997:17).
Bir ülkenin dışa açık olarak tanımlanabilmesi ticarete ve faktör akımlarına ne kadar
açık olduğuyla doğrudan ilintilidir. Edwards’a (1998) göre dışa açıklık, dış
ticaretteki
engellerin
tamamen
kaldırılmış
olmasıdır.
Ülkeler
arasında
karşılaştırmalı olarak dışa açıklığın ölçülmesinde birçok ölçüt kullanılmakla birlikte,
en yoğun olarak kullanılan ölçüt, gözlenebilir değişkenlerin vekil (proxy)
değişkenler olarak kullanıldığı açıklık endeksleridir. Bu endeksler de miktar ve fiyat
ölçütlerine dayalı olarak değişiklik göstermektedir. Açıklığın miktar bileşeni
genellikle ticaret yoğunluğu olarak belirlenmekle birlikte, bu yöntemde ithalat veya
ihracatın GSYH içindeki payı açıklık ölçütü olarak kullanılmaktadır (Menon, 2000).
Bu ölçütler, ekonominin dışa açıklığını farklı açılardan göstermektedir. İhracata
Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin bir parçası olarak ihracatın GSYH içindeki payı
dışa açıklık açısından önemli bir gösterge olabilmektedir. Ancak aynı paralelde
ithalatın önündeki engellerin kaldırılması ve böylelikle ithalatın serbestleştirilmesi
de dışa açıklık göstergesi olarak önemlidir. Sonuç olarak toplam dış ticaret
hacminin GSYH içindeki payının büyüklüğü de dış ticaretteki serbestleşmenin
ölçüsüdür.
İthal
ikameci
sanayileşme
döneminde
Türkiye’nin
dışa
açıklık
verilerini
incelediğimizde, 1950’li yıllarda 1960’li yıllara nazaran dışa açıklığın daha yüksek
olduğu ve bunun da o dönemde uygulanan görece serbest dış ticaret
politikalarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. 1960’lı yıllar boyunca toplam dış
ticaret hacminin GSYH içindeki payının ortalama olarak %9,83 düzeyinde olduğu
57
ve buna göre Türkiye ekonomisinin o dönem itibarıyla kapalı bir görünüme sahip
olduğu anlaşılmaktadır.
Boratav (2007)’a göre, 1950’lerin ikinci yarısından 1961’e kadar geçen dönemde
uygulanan istikrar ve uyum politikaları son bulmuştur. 1946-1954 yılları arası
dönem, “göreli açık pazar koşullarında tarıma dayalı büyüme” dönemi olarak
adlandırılabilir (Boratav; 2007:117). Boratav (2007), 1954 sonrasını ise içe dönük
korumacı politikaların yoğun bir şekilde uygulandığı dönem olarak ifade
etmektedir. 1962 sonrası ise yine içe dönük ve korumacı iktisat politikalarının
uygulandığı, dış yardımın öncelikli olduğu ancak planlama temeline oturan bir
döneme işaret etmektedir (Boratav; 2007:118)
Yaşanan petrol ve uluslararası borç ödeme krizlerine rağmen, 1970’li yıllarda
Türkiye ekonomisi daha açık bir hale dönüşmüştür. 1970’li yıllarda Türkiye
ekonomisinin dışa açıklık oranı ortalama olarak %13,8 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Ancak İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin sonucu olarak 1980’li yıllara kadar
Türkiye ekonomisi görece kapalı bir ekonomi olarak değerlendirilmektedir (Şekil
2.7.).
18
16
14
12
10
8
6
4
2
0
İhracat/GSYH (%)
İthalat/GSYH (%)
Dış Ticaret Hacmi/GSYH (%)
Şekil 2.7. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1950-1979)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Dünya Bankası
Kalkınma Göstergeleri Veri Tabanı (WDI)
58
Ticaret
ve
kapital
hareketlerinin
serbestleşmesiyle
gündeme
gelen
ülke
ekonomilerinin dışa açıklığı hususu dış ticaret analizleri açısından önemli bir konu
haline gelmiştir. Diğer taraftan, dışa açıklık gibi yakından izlenen dış ticaret hadleri
de bir ülkenin dış ticaretinin analizinde çokça başvurulan önemli araçlardan
birisidir. Bir ülkenin ihraç malları fiyatının ithal malları fiyatına oranı olarak
tanımlanan net dış ticaret hadleri, bir ülkenin dış ticaretten ne kadar kazançlı
çıktığını da gösteren bir ölçüttür. Ancak sadece fiyat açısından dış ticaret hadlerini
incelemenin eksik bir analiz şekli oluşturacağı endişesiyle, iktisat yazınında dış
ticaret hadleri hem fiyat hem miktar hem de gelir açısından incelenmektedir.
Bu çerçevede, dış ticaret hadlerini üç ayrı gruba ayırmak mümkündür (Hepaktan;
2007: 91):
i. Mal Değişimine Dayanan Dış Ticaret Hadleri
a. Net dış ticaret hadleri (NDTH) kavramı ilk kez Jacob Viner (1960) tarafından
kullanılmıştır. İhraç malları fiyat endeksinin ithal malları fiyat endeksine oranı
olarak tanımlanmaktadır.
NDTH=
*100
b. Gayri Safi Değişim Ticaret Haddi (GSDTH) ise ilk olarak William Taussig (1927)
tarafından kullanılmıştır. Bu veri ithal malları miktar endeksinin, ihraç malları
miktar endeksine bölünmesi ile elde edilmektedir.
GSDTH= Qm/Qx*100
c. Gelir Ticaret Haddi (GTH), ilk olarak George S. Dorrence(1949) tarafından
kullanılmış olup ihracat fiyat endeksinin ithalat fiyat endeksine bölünmesiyle
elde edilen sonucun ihracat miktar endeksiyle çarpılması sonucu elde edilir.
GTH=
*Qx
ii.
Faktör Değişimine Dayanan Dış Ticaret Hadleri
iii.
Toplam Fayda ve Toplam Fedakârlığa Dayanan Dış Ticaret Hadleri.
59
Dış ticaret hadlerinin hesaplanmasında, ihracat fiyat endeksi, ithalat fiyat endeksi,
ihracat miktar endeksi ve ithalat miktar endeksi kullanılmaktadır. Fiyat endeksleri,
ekonomik açıdan durgun olan bir yıla (baz yıl, temel yıl) oranla fiyatlarda yıllar
itibarıyla meydana gelen yüzde değişmeleri gösteren rakamlardır (Hepaktan ve
Karakayalı, 2009:183-189). Dış ticaret hadleri ülkenin lehine olduğu zaman 100’ün
üzerinde bir değer, ülkenin aleyhine olduğu zaman ise 100’ün altında bir değer
almaktadır. Buna göre, 100’ün üzerindeki değerler, ülkenin dış ticaretten kazançlı
çıktığını, aksi ise beklenen yararın sağlanamadığını ifade etmektedir (Salvatore,
2004). 1982 yılı öncesine ait veriler tutulmadığından maalesef ithal ikameci
sanayileşme stratejisinin uygulandığı döneme ilişkin olarak dış ticaret hadleri
açısından bir değerlendirme yapılamamıştır.
Dış ticaret hadleri konusunda, hammadde ve tarımsal ürün ihracatçısı gelişmekte
olan ülkeler ile sanayi ürünü ihracatçısı gelişmiş ülkelerdeki gelişmeler üzerine
önemli sayıda araştırma ve bununla birlikte ortaya çıkan ciddi teorik tartışmalar
bulunmaktadır. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisini savunan Klasik İktisatçılara
göre, dış ticaret hadlerinin, hammadde ve tarımsal ürün ihracatçısı gelişmekte olan
ülkeler lehine değiştiğini savunmuşlardır. Hans W. Singer ve Raul Prebisch ise; dış
ticaret hadlerinin uzun dönemde, tarım ürünleri ve hammadde ihraç eden ülkeler
aleyhine, sanayi ürünü ihraç eden ülkeler lehine gelişeceğini, ileri sürmüşlerdir
(Hepaktan ve Karakayalı, 2009:194). Diğer bir ifadeyle, bu iktisatçılar, dış ticaret
hadlerinin merkez ülkeleri lehine ve çevre (periphery) ülkeler aleyhine gelişme
gösterdiğini savunmuşlardır.
2.2. İHRACATA YÖNELİK SANAYİLEŞME DÖNEMİ (1980 Sonrası)
2.2.1. Tarihsel Perspektif
Yukarıda yer alan değerlendirmeler ışığında, özellikle 1970’li yılları Türkiye
ekonomisinin tamamen dışa bağımlı olduğu yıllar olarak tanımlamak yanlış
olmayacaktır. Bu karmaşık ve sürdürülebilir olması mümkün olmayan İthal İkameci
Sanayileşme Stratejisi, yaşanan ekonomik ve siyasi bunalımın daha da
derinleşmesi sonucu, “alternatifi olmayan” bir anlayışı temsil eden “24 Ocak 1980
İstikrar Kararlarının” açıklanmasıyla birlikte, bir daha dönülmemek üzere
60
uygulamadan kaldırılmıştır. Sonraki otuz yıl içinde sürekli bir tartışma konusu olan
24 Ocak Kararları, ekonominin tüm katmanları açısından yapısal bir dönüşümü
temsil etmektedir.
24 Ocak İstikrar Kararları ile gündeme gelen Uluslararası Para Fonu (IMF)
denetimindeki istikrar programının temel amacı, Türkiye ekonomisinin dışa
açılması yanında uzun dönemde dünya ekonomisi ile bütünleşmesini öngörmüş ve
kalkınma paradigmasında önemli bir değişimi hedeflemiştir. Bu anlamda
uygulanan İstikrar Programı, kısa dönemli programların ötesinde uluslararası
işbölümü çerçevesinde dışa açılmayı hedeflemiştir. Bunun için ekonominin dışa
açılması yönünde yeniden yapılanmaya yönelik olarak uluslararası ticaret ve
ihracat aleyhine sapmış olan göreli fiyatlarda gerekli rekabetçi düzenlemeler
yapılarak, ihracata dayalı bir yapısal değişikliğe gidilmiştir (Boratav ve Türkcan,
1993:18).
24 Ocak Kararları’nın uygulanması ile birlikte %48,62’ye ulaşan büyük çaplı
devalüasyonu sürekli günlük kur ayarlamaları izlemiştir. Ekonominin rekabet
gücünü artırmak için devalüasyon yanında yoğun teşviklerle göreli fiyatlar ihracatı
kârlı hale getirecek şekilde yeniden düzenlenmiştir. Bu dönemde gerçekleşen
ihracat artışlarının arkasında, düşük ücret, yerli paranın değer kaybetmesi,
ihracata yönelik yoğun teşvikler ve ithal ikameci dönemde yaratılan kapasitelerin
devreye sokulması gibi bir dizi araç yer almaktadır. “Serbest piyasa” söylemi
üzerine inşa edilen 24 Ocak Kararları ile daha önce olduğu gibi devletin ikitisadi
yapıya ve sisteme aktif müdahalesi gündeme gelmiştir.
Böylece devlet kapital birikim modelini yeniden düzenlemiştir. Bu kapsamda, vergi
gelirlerinin büyük çoğunluğu çalışan kesimlerden elde edilmiş, kapital birikimini
desteklemek amacıyla, işletmelere önemli vergi kolaylıkları (kurumlar vergisinin
düşürülmesi ve istisnaların artırılması) sağlanmıştır. Diğer yandan kamu
harcamaları arasında sosyal içerikli olanlar (eğitim, sağlık, konut vb) büyük ölçüde
kısılmıştır. Ayrıca yeni birikim modelinin işlerliği için temel mal ve hizmet üreten
kamu kuruluşlarının uyguladığı fiyat politikalarına, endüstriyel ilişkilere, tarımsal
fiyatlara, faiz ve döviz kuruna yönelik müdahalelerle bölüşüm ve kaynak tahsis
süreci yeniden düzenlenmiştir (Eşiyok, 2004: .26-27).
61
24 Ocak Kararları, esas itibarıyla ekonomiyi yönlendiren kararların ve ekonomik
faaliyetlerin
piyasanın
koşullarına
göre,
piyasada
oluşacak
fiyatın
“yol
göstericiliğini” benimsemiştir. Tüm mal ve hizmetler için arz ve talep dengesi
gözetilerek oluşacak fiyat, tüm ekonomik işlemlerde esas alınacak ve böylece
tüketim ve yatırım kararlarını belirleyecektir. Ayrıca, tüketici ve üreticinin davranış
kalıpları da piyasada oluşan fiyatın yol göstericiliğinde şekillenecektir. Böylece
piyasa, kısa vadede sapsa da, uzun vadede her zaman dengede olacaktır.
1970’li yılların sonunda ortaya çıkan karaborsanın da fiyatın yol gösterici
olmamasından kaynaklandığını ileri süren politika yapıcıları, 24 Ocak Kararları ile
birlikte karaborsanın da tamamen ortadan kalkacağını ifade etmişlerdir. Bu
çerçevede, öncelikle Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler)23 olarak adlandırılan ve
ekonominin ihtiyacı olan temel hammaddeleri üreten aktörlerin de, sübvansiyon
yerine, etkinliği ve verimliliği sağlamak amacıyla fiyat mekanizmasına dayanarak
çalışmaları esasına geçilmiştir. Bu amaçla, KİT’lerin ürettiği malların fiyatlarının
piyasada oluşacak arz ve talep dengesine göre belirlenmesi benimsenmiştir.
Aslında; iktisadi kalkınmayı sağlamak, tekelleri devlet eliyle işletmek, özel sektörün
başaramayacağı veya giremediği işleri yapmak, ekonomiye yön vermek, özel
sektöre öncülük etmek ve gelir dağılımını düzenlemek, şeklinde sayılabilecek
amaçlarla kurulan KİT’lerin, 1970’lerin sonunda etkinlik, verimlilik ve hatta rant
yaratma sorunlarıyla karşı karşıya kaldıklarını da vurgulamak gerekmektedir.
Ayrıca, 24 Ocak Kararları, daha sonraki dönemde sıklıkla uygulanacak olan
özelleştirmenin temelini oluşturmuştur. Nitekim bu Kararlar, etkinliği ve verimliliği
gözeterek, kamu kesiminin ekonomik hayat içinde daha fazla genişlememesini de
öngörmüştür (Kepenek ve Yentürk, 2007:208).
23
“Kamu İktisadi Teşebbüsleri” ifadesi ise mevzuatta ilk kez 1961 Anayasası’nda kullanılmıştır. 1961
Anayasası’nın 127 inci maddesinde “Kamu iktisadi teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce
denetlenmesi kanunla düzenlenir” hükmü yer almışsa da, “Kamu İktisadi Teşebbüsü” kavramının tanımı
yapılmamıştır. KİT’lerle ilgili ikinci genel düzenleme 1964 yılında 440 sayılı Kanunla yapılmıştır. Burada,
KİT’ler, iktisadi devlet teşekkülleri adıyla; “Sermayelerinin yarısından fazlası tek başına veya birlikte
Devlet’e (Genel ve Katma Bütçeli İdareler) ve iktisadi devlet teşekküllerine ait olup, iktisadi alanda ticari
esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan ve kuruluş kanunlarında bu Kanuna (440) tabi olacakları
belirtilen teşebbüslerdir.” şeklinde tarif edilmiştir. 1982 Anayasası’nın 165 inci maddesinde de “Kamu
iktisadi teşebbüslerinin denetimi” başlığı altında, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıkları... şeklinde bir tanıma yer verilmiştir. Bugün artık
adları bile hatırlanmayan bazı KİT’leri burada belirtmekte fayda vardır: Denizcilik Bankası A.Ş., PTT,
ETBALIK, TPAO, SEKA, TESTAŞ, TEMSAN, TÜMOSAN, ÇayKur, TEKEL vb.
62
24 Ocak Kararlarının diğer bir uygulaması da paranın fiyatı olarak adlandırılan
faizin, yine piyasa koşullarına göre, serbest bırakılmasıdır. Böylece, 1980’lerin
başına kadar uygulanan negatif faiz anlayışından tamamen vazgeçilmiştir.
24 Ocak 1980’le birlikte İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi, bir daha
hatırlanmamak üzere, kenara konulmuş, bunun yerine “Dışa Açık Büyüme” ya da
“İhracata
Yönelik
Sanayileşme
Stratejisine”
geçilmiştir.
İhracata
Yönelik
Sanayileşme Stratejisi, İthal İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin aksine iç talepten
ziyade dış talebin dikkate alındığı bir anlayışı temsil etmektedir. Uluslararası
rekabete açılan ülke ekonomileri, artık daha verimli yapıya kavuşacak ve rekabet
koşulları da “minimum düzeyde devleti” yaratacak şekilde oluşturulacaktır (Doğruel
ve Doğruel, 2006: 23).
Salvatore (2004: 373), İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin avantajları
olduğu gibi bazı dezavantajları olduğunu da belirtmektedir. Salvatore, avantajları
şu şekilde sıralamaktadır: i) Gelişmekte olan ülkeler için küçük iç pazar sorunu
ortadan kalkmakta ve ölçek ekonomisine geçilmektedir, ii) İhracata yönelik olarak
üretim yapılması tüm iktisadi faaliyetler açısından etkinliği gerekli kılmakta ve
teşvik etmektedir, iii) İthal ikameci sanayileşmede olduğunun aksine imalat sanayi
ürünlerinin ihracatı, sadece iç pazarın büyümesine bağlı değildir. Bunun yanında,
Salvatore (2004: 373), ihracata yönelik sanayileşmenin önemli dezavantajlarını da
şöyle ifade etmektedir: i) Gelişmiş ülkelerin gelişmiş ve etkin rekabetçi yapılarını
dikkate alınarak, gelişmekte olan ülkeler için ihracatçı sanayiler kurmak son
derece zordur, ii) İlk aşamada gelişmiş ülkeler için karşılaştırmalı üstünlük
sağlayabilecek basit emek-yoğun mallar için gelişmiş ülkeler hayli yüksek ve etkin
bir koruma mekanizması oluşturmaktadırlar. Salvatore, tüm bu hususların dikkatle
değerlendirilmesi ve özellikle dezavantajları kısa zamanda ortadan kaldıracak
politikaların geliştirilmesini gerektiğini vurgulamaktadır.
İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi kapsamında devletin önemli görevlerinden
biri, özel girişimcilerin yatırım ve pazarlama faaliyetlerini gerçekleştirmelerini
desteklemektir. Bu noktada devletin iki ana işlevi bulunmaktadır: i) Sanayi için
gerekli fiziki altyapıyı kurmak, ii) Nitelikli işgücünü yetiştirmek (Ongun: 2009: 64).
63
İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin en önemli unsurlarından biri de ülkeler
arasında serbest ticaretin benimsenmesidir. Bu husus, uzunca bir süre tartışma
konusu olmakla birlikte, bu Stratejiyi savunanlar açısından vazgeçilmez temel bir
unsurdur. Serbest ticaret yoluyla uluslararası rekabete açılan ülke sanayileri,
korumacılık nedeniyle ortaya çıkan piyasa aksaklıklarından ve verimsizlikten
kurtulacaklardır. Böylece yatırım ve üretim kararları daha doğru bir zemine
oturacaktır (Krueger, 1997:4).
24 Ocak 1980 Kararları da, tüm bu yukarıda yer alan hususları dikkate alarak, dış
ticaret politikasında da tam anlamıyla yapısal bir dönüşüm öngörmüştür. İthal
İkameci Sanayileşme Stratejisi’nin bir parçası olan yönetsel denetim ve izin
sisteminden kademeli olarak dış ticaretin serbestleştirilmesine geçilmiştir.
14
12
10
10
8
4
6,9
6,8
6
4,8
4,4
4,3
3,4
2,1
2
0
-2
0,3
1980-0,8 1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
Türkiye
Gelişmekte olan Ekonomiler
Avrupa Birliği
G7 Ekonomileri
Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri
Dünya
1989
Şekil 2.8. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(1980-1989)(%)
Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız
64
1980-1989 arası dönemde gerçekleşen reel GSYH büyüme verileri incelendiğinde,
Türkiye’nin büyüme verisinin Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri 24 büyüme
verisiyle aynı yönlü hareket ettiği görülmektedir. Her ne kadar, bu dönemde Yeni
Sanayileşmiş
Asya
Ekonomileri
daha
yüksek
oranlarda
bir
büyüme
gerçekleştirmişseler de Türkiye’nin ekonomik büyüme oranları da aynı yönlü
olmuştur. Türkiye, 1980-1989 döneminde ortalama olarak %4,22 oranında
büyümüştür. Ancak Şekil 2.8.’den de görüleceği üzere, büyüme oranları genellikle
kararsız bir seyir izlemiş ve Türkiye bu dönemde hiçbir zaman üst üste %5 ve
üzerinde bir büyümeyi gerçekleştirememiştir.
Türkiye’nin önemli yapısal dönüşümlerin gerçekleştirdiği 1980 sonrası dönem
kararsız büyümenin yaşandığı döneme denk gelmektedir. Bu dönemde uygulanan
İstikrar Programlarının büyümedeki kararsızlığı azaltıcı bir etkisi olmadığı
görülmektedir. Para piyasalarında ve dış ticarette serbestleşme ile bütçe disiplini
üzerine şekillendirilen Programlar, para piyasaları ile dış ticaret üzerinde beklenen
etkiyi göstermiş olmakla birlikte, bütçe harcamalarının azaltılması noktasında
istenen sonucu sağlayamamıştır. Bu dönemde bütçe açığının vergiler yoluyla
kapatılması yerine borçlanma araçlarının tercih edilmesi, iç kaynakların spekülatif
alanlara kayması sonucunu doğurmuş ve spekülatif kârlılık olgusunu ortaya
çıkarmıştır. Bu durum büyümenin finanmasında ciddi sorunlarla karşı karşıya
kalınmasına ve büyümenin kararsız bir hale bürünmesine neden olmuştur. Ayrıca
Türkiye’nin 1980 sonrası dönemde daha çok az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerle artan ticari ilişkileri de büyümedeki kararsızlığa yansımıştır (Doğruel ve
Doğruel, 2003:416-423).
Boratav
(2007:149),
24
Ocak
Kararları’nın
dış
ticaret
politikasını,
reel
devalüasyonlara bağlı kambiyo politikası, aşamalı bir serbestleştirmeye dayalı
ithalat politikası, yüksek döviz kuru, ucuz kredi, teşvik ve sübvansiyonlar olarak
özetlemektedir. Nitekim kurumların ve şahısların döviz tutmaları ve döviz hesabı
açtırmaları serbest bırakılmış, ithalat rejimi yıllar içinde serbestleştirilerek kotalar
önemli ölçüde uygulamadan kaldırılmış, tarifeler ciddi ölçüde düşürülmüş, bunun
yerini uzun yıllar boyunca uygulanacak olan fonlar almış, ihracata son derece
24
Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri terimi 1970’li yıllarda Asya Kaplanları olarak bilinen ülkeleri temsil
etmek amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Bu ülkeler Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Tayvan’dır.
1990’lı yıllarla birlikte Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından bu ülkeler ayrıca yüksek gelire
sahip ülkeler kategorisine de alınmıştır.
65
cömert teşvikler sağlanmıştır. Kotalar ve tarifeler yerine uygulamaya konulan
fonlar25 yoluyla ithalat belli ölçülerde engellenmeye ve yerli sanayi korunmaya
çalışılmıştır. İhracata yönelik olarak ise vergi iadesi, enerji desteği, ihracat primi
gibi sübvansiyonların26 yanında vergi-resim ve harç istisnası, ihracata yönelik
ithalat kolaylığı gibi teşvikler uzun yıllar boyunca uygulana gelmiştir. Hatta bu
teşvik
ve
sübvansiyonların
bazıları,
değişik
adlar
altında
bugün
halen
uygulanmaktadır. İthalat rejiminde kotaların kaldırılması ve tarifelerin düşürülmesi
ithalat hacmi üzerinde ciddi artışlara yol açmıştır. Her ne kadar, istenen
değişikliklerin her zaman yapılabileceği fon uygulamaları yürürlüğe sokulmuş olsa
da ithalat hacminde yaşanan artışları belli ölçüde tutmak mümkün olmamıştır. Bu
dönemde sağlanan ihracat teşvikleri sayesinde ihracat hacminde kayda değer
artışlar gündeme gelse de dış ticaret açığını kapatmada etkili olamamıştır.
1980’li yıllarında başında Türkiye’nin ihracatının hızlı artışı halen bir tartışma
konusudur. Yapılan çalışmaların bazılarında 1980’lerle birlikte etkin bir şekilde
uygulanmaya başlanan teşviklerin ihracat artışının arkasındaki etken olduğu ifade
edilmektedir. Bunun yanında özellikle 1980’lerin hemen başında gerçekleşen
makro ekonomik politika değişikliği, ticaretin serbestleştirilmesi ve Türk lirasının
ciddi ölçüde değer kaybetmesi de ihracat artışının ardında yatan en önemli
nedenler olarak gösterilmektedir. Celasun ve Rodrik (1989) yaptıkları çalışmada,
ihracat artışının %30’luk kısmının Türk lirasının reel olarak değer kaybetmesinden
kaynaklandığını, ihracat teşviklerinin etkisinin ise çok az olduğunu, belirtmişlerdir
(Arslan ve van Wijnbergen; 1993: 128).
1980’li yıllarda uygulanan ihracat politikalarının bir sonucu olarak 1980 sonunda
2,9 milyar ABD doları olan toplam ihracat 1984’te 7,1 milyar ABD dolarına ulaşmış
ve bu süreçte en büyük katkıyı ise imalat sanayi sağlamıştır. 1980 yılında toplam
ihracat içindeki payı %36 olan imalat sanayinin payı 1984’e gelindiğinde %72
seviyesine ulaşmıştır (Taymaz ve Yılmaz, 2007). Arslan ve van Wijnbergen (1993)
1980’li yıllardaki ihracat artışının, Orta Doğu ülkelerindeki ithalat artışından
25
Bu fonlardan bazılarını şöyle sayabiliriz: Toplu Konut Fonu, Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Kaynak
Kullanımı Destekleme Fonu vb. Bunların yanında Türkiye açısından önemli olan bazı ürünlerin (fındık, ham
deri vb.) ihracatında da fon kesintisi yapıldığını söylemek gerekir. Bu kesintiler Destekleme ve Fiyat İstikrar
Fonu kesintisi olarak halen devam etmektedir.
26
Bu dönemde uygulanan sübvansiyon hacmine maalesef ulaşılamamıştır. Birkaç kurum aracılığıyla muhtelif
adlar altında uygulanan bu sübvansiyonların derlenmiş verilerine ulaşmak mümkün olmamıştır.
66
olumsuz etkilendiğini belirtmektedir. Nitekim 1980-1987 döneminde ihracat artışı
%20 düzeyinde gerçekleşirken, petrol ihracatçısı olmayan Orta Doğu Ülkeleri’ne
yönelik olan ihracat artışı %17,5 düzeyinde kalmıştır. Arslan ve van Wijnbergen
(1993) 1980’lerdeki Türkiye’nin ihracat artışının arkasında iki ana neden olduğunu
ifade etmektedirler. İhracatçılara sağlanan teşviklerin kârlılıklar üzerinde yarattığı
olumlu etki nedeniyle ihracat teşviklerinin ihracat artışı üzerindeki etkisinin daha
fazla olduğunu, Türk lirasının değer kaybetmesinin ise birincisi kadar olmasa da
belirli ölçüde etkili olduğunu belirtmişlerdir.
1980’lerin ilk yarısında açık ihracat teşviklerinin yanında Türk Lirasının reel
değerinin düşük tutulması da ihracatın özendirilmesinde önemli etkiye sahiptir.
Uygulanan politikalarının bir sonucu olarak 1980-1984 döneminde Türk Lirası %44
oranında reel değer kaybına uğramıştır. 1980’lerin ortasına kadar geçen sürede
uygulanan teşvikler çoğunlukla vergi iadesi, vergi muafiyetli ithalat imkânı şeklinde
gerçekleşmiştir. Örneğin 1983 yılındaki vergi iadesi toplam ihracat değerinin
%13’üne, vergi muafiyetli ithalat %5’ine, ihracat kredileri ise %7’sine denk
gelmektedir. 1987 yılında ise Kaynak Kullanımı Destek Fonu ile Destekleme ve
Fiyat İstikrar Fonunun devreye girmesiyle ihracat teşviklerinin toplam ihracat
içindeki oranı değişmiştir. 1987’de vergi iadelerinin oranı %7’ye gerilemiş, vergi
muafiyetli ithalat %7’ye çıkmış ve fon kaynaklı teşvikler ise %2 olarak
gerçekleşmiştir (Arslan ve van Wijnbergen; 1993: 130).
Çizelge 2.5. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1980-1989)
Yıl
İhracat Taahhüdü (Milyon $)
Döviz Kullanımı (Milyon $)
Döviz Kullanımı/İhracat
Taahhüdü (%)
1980
1.810
186
10,3
1981
3.303
425
12,9
1982
3.957
586
14,8
1983
5.205
905
17,4
1984
4.318
1.396
32,3
1985
4.937
2.054
41,6
1986
7.567
2.816
37,2
1987
6.903
2.971
43,0
1988
7.751
3.146
40,6
1989
Kaynak: Kalkınma
düzenlenmiştir.
Bakanlığı
9.331
ve Ekonomi
Bakanlığı
3.479
verileri
esas
alınarak
37,3
tarafımızca
67
Çizelge 2.5.’te 1980-1989 yılları arasında ihracatı teşvik etmek amacıyla
uygulanan gümrük vergisi istisnası sağlayan ithalat kolaylığına bağlı olarak alınan
ihracat taahhüdü ile döviz kullanım miktarı yer almaktadır. Her ne kadar 1980’den
1989 sonuna kadar ihracat taahhüdü 5 kat artmışsa da döviz kullanım miktarındaki
artış yaklaşık 19 kat düzeyinde gerçekleşmiştir. Nitekim 1980’de %10,3 olan döviz
kullanım oranı 1989 sonunda %37,3 seviyesine, yükselmiştir. Bu veriler ışığında,
1989 yılı toplam ihracatı 11,625 milyar ABD doları olduğu dikkate alındığında,
ihracat teşviği kapsamında taahhüt edilen ihracat hacminin toplam ihracatın
%80’ine ulaşmış olması düşündürücüdür. Bu durum bize ihracatın ithalat
bağımlılığı anlamında yapısal bir soruna işaret etmektedir.
Bu dönem aynı zamanda, ihracata yönelik şirket modellerinin de oluşturulduğu ve
desteklendiği bir döneme işaret etmektedir. Daha önceleri belli ölçülerde ihracat
deneyimi
bulunan
şirketlerin
desteklenmesi
ve
ihracata
yönlendirilmeleri
benimsenmiştir. Bu amaçla özellikle Japonya’da27 başarıyla uygulanmış olan ve
daha sonra Kore’de büyük başarı kazanan “Genel Ticaret Şirketleri”28 modeli
örnek alınarak, “İhracatçı Sermaye Şirketleri”29(daha sonraki adıyla “Dış Ticaret
Sermaye Şirketleri) adı altında bir şirket modeli uygulamaya başlanmıştır. 1980
öncesinde genelde dış ticaret, özelde de ihracatla iştigal eden büyük firmaların
yanı sıra bazı büyük gruplar da bu türde şirketler kurmuşlardır. Uygulanan ihracatı
teşvik sistemi bir anlamda bu şirketlerin kurulmasını da teşvik etmiştir.
27
Kanada’da bulunan Saskatchewan Üniversitesi Uluslararası İş Çalışmaları Merkezi tarafından yapılan bir
araştırmada; Japon ticaret (özellikle dış ticaret) firmalarının, uluslararası ticarete çok önemli katkılar
sağladıklarını, kendi ürünleri için ihraç pazarları bulmanın yanı sıra, Japonya’ ya yönelik ithalatı da
özendirdikleri belirtilmektedir.
28
Japonca karşılığı olarak Sogo Shosha.
29
Bkz.8/1173 Sayılı İhracatçı Sermaye Şirketlerini Teşvik Kararı. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerine ilişkin
koşullar yıllar içinde değişiklik göstermiştir. Buna göre, 1984’te %75’i sınai mal ve maden ihracatı olmak
üzere, en 30 milyon dolar ihracat, 1988’te mal grubu ayrımı olmaksızın 50 milyon dolar ihracat, 1989’da da
en az 100 milyon dolar ihracat koşulları getirilmiştir. 1992 yılında koşullar tekrar değiştirilerek tek mal
gurubunda en az 50 milyon dolar ihracat ya da yarısı aynı mal grubunda en az 75 milyon dolar ihracat veya
mal grubu ayırımı olmaksızın en az100 milyon dolar ihracat öngörülmüştür. Bugün ise en az 100 milyon
dolar
ihracatı
gerçekleştirmek
yeterli
sayılmaktadır.
Ayrıntılı
bilgi
için
bkz.
http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa=mevzuat&bolum=B5E7A38E-D8D3-856645206637F43BBC51
68
Çizelge 2.6. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1987-1989)
DTSS İHR
(milyon $)
1987
4.881
1988
5.916
1989
4.956
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
YILLAR
ARTIŞ(%)
21,2
-16,2
TOPLAM İHR
(milyon $)
10.190
11.662
11.624
ARTIŞ(%)
DTSS PAYI(%)
14,4
-0,3
47,9
50,7
42,6
1987 yılından 1989’a kadar geçen iki yıllık sürede dış ticaret sermaye şirketlerinin
toplam ihracat içindeki payının %47,9’dan %42,6’ya gerilediği görülmektedir.
Ayrıca ihracat paylarında görülen büyüme oranlarının toplam ihracat hacmindeki
büyümeyle aynı yönlü ancak daha oynak olduğu anlaşılmaktadır (Çizelge 2.6.).
2.2.2. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 Dönemi)
1980-1989 arası dönem, ihracatı teşvik politikalarının son derece hızlı ve yoğun
olarak uygulandığı bir dönemi temsil etmektedir. Serbestleştirmeyi esas alan bu
politikalar, 1989 yılında yürürlüğe giren Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında
32 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile zirveye ulaşmıştır. 32 Sayılı Karar, yürürlüğe
girdiği
dönemde
uluslararası
camiada
önemli bir
tartışma
konusu
olan
“Washington Uzlaşması (Washington Consensus)” olarak adlandırılan ve Dünya
Bankası ile IMF tarafından lanse edilen politika önerilerinden doğrudan etkilenerek
hazırlanmıştır. 1989’da yaşanan uluslararası borç krizine bir çözüm olarak
tasarlanan Washington Uzlaşması, 1980 sonrası egemen olan neoklasik iktisat
anlayışının bir özeti olarak da değerlendirilebilir. Washington Uzlaşması on temel
ilke üzerine inşa edilmiştir (Doğruel ve Doğruel, 2006: 24). Bunlar;
i. Finansal disiplin
ii. Kamu
harcamalarının
temel
eğitim,
sağlık
ve
yönlendirilmesi
iii. Vergi reformuyla verginin tabana yayılması
iv. Faizlerin serbest bırakılması
v. Rekabetçi bir döviz kurunun belirlenmesi
vi. Serbest ticaret
vii. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının özendirilmesi
altyapı
gibi
alanlara
69
viii. Özelleştirme
ix. Piyasaya giriş engellerinin kaldırılması
x. Mülkiyet hakkının teminat altına alınması
Washington Uzlaşması’nın etkisiyle gündeme gelen 32 Sayılı Karar ile dış finansal
serbestlik sağlanmış ve kambiyo politikasında ciddi değişikliklere gidilmiştir30.
Öncelikle Türk parası, diğer uluslararası paralarda olduğu gibi tam konvertible hale
getirilmiştir.
Kapital hareketleri
serbestleştirilmiş,
ayrıca
kambiyo
işlemleri
tamamen kolaylaştırılmıştır, esas itibarıyla ihracat bedellerinin tasarrufu serbest
bırakılmıştır. Ancak Bakanlar Kurulu daha sonra yaptığı bazı düzenlemelerle
ihracat bedellerinin tasarrufu yönünde bazı kısıtlayıcı kurallar koymuştur 31.
Ülkemiz vatandaşlarının ve izin verilen kurumların (bankalar, PTT vb.) döviz
bulundurmaları tamamen serbest bırakılmış ve izin verilen kurumlara ayrıca döviz
alım satım yetkisi tanınmıştır.
Dış finansal serbestlik uygulamasından hemen sonra, yükselen faiz oranları
nedeniyle, diğer gelişmekte olan olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’ye de aşırı
düzeyde yabancı kapital girişi yaşanmıştır. Bu girişlerin önemli bir kısmının “sıcak
para” olarak adlandırılan kısa vadeli girişler olması, Türk Lirasının diğer paralar
karşısında değerlenmesine yol açmıştır. Türk Lirasının değerlenmesi ise ihracatçı
sektörlerin rekabet gücü ve dış ticaret dengesi üzerinde olumsuz sonuçlar
doğurmuştur. İthalat hacminin giderek artması da ihracatın ithalat bağımlılığının
artmasına neden olmuştur (Kepenek ve Yentürk; 2007: 219)
30
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.tcmb.gov.tr/yeni/mevzuat/BANKACILIK/32sayilikarar.htm
Bu kapsamda, ellibin dolar aşan tüm ihracat bedellerinin %70’inin yurda getirilmesi ve bozdurulması
zorunlu hale getirilmiştir.
31
70
12
10
9,3
8
8
7,2
6
6
4
2
0,9
0
-2
1990
1991
1992
1993
1994
1995
-4
-5,5
-6
-8
Türkiye
Avrupa Birliği
Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri
Gelişmekte olan Ekonomiler
G7 Ekonomileri
Dünya
Şekil 2.9. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(1990-1995)(%)
Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız
Şekil 2.9.’da bazı seçili ülke grupları ve Türkiye’nin 1990-1995 dönemindeki reel
GSYH büyüme oranları gösterilmektedir. Belirtilen dönem itibarıyla, Türkiye’nin
reel GSYH büyüme oranı, diğerleriyle karşılaştırıldığında, en istikrarsız oran olarak
karşımıza çıkmaktadır. 1990 yılında %9,3 olarak hesaplanan reel büyüme oranı,
aynı zamanda genel seçim yılı da olan 1991 yılında dramatik bir düşüşle %0,9
düzeyine gerilemiştir. 1992’de yeniden %6,4 gibi yüksek bir orana çıkan büyüme
hızı, 1993 yılına gelindiğinde %8 düzeyinde gerçekleşmiştir. Ancak 1994’te
yaşanan ekonomik krizin etkisiyle Türkiye’nin büyüme oranı yeniden gerilemiş ve
bu sefer %-5,5 gibi düşük bir oran olarak karşımıza çıkmıştır. Baz etkisiyle 1995
yılında büyüme oranı yeniden pozitif değer almış ve %7,2 düzeyine çıkmıştır.
Sadece bu verileri ele aldığımızda bile Türkiye’nin hayli kararsız bir büyüme trendi
izlediği anlaşılmaktadır.
1990-1995 döneminde gerek dünyanın gerekse de seçili ülke gruplarının (hatta
Türkiye’ye rakip ülkelerin de yer aldığı gelişmekte olan ekonomiler grubunda)
büyüme oranları, Türkiye’nin aksine, son derece istikrarlı seyretmektedir. Tümü
itibarıyla gelişmiş olarak adlandırabileceğimiz ülke gruplarının (Avrupa Birliği, G7)
71
ve gelişmekte olan ekonomilerin büyüme oranları %2 ila %4 arasında
seyrederken, aynı dönemde Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomilerinin büyüme
oranları ise %6-%8 arasında gerçekleşmiştir. Aynı dönemde bütüncül olarak
baktığımızda ise dünyanın büyüme oranı %2-%3,3 arasında değişkenlik
göstermiştir.
Şekil 2.10’da, 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaret verileri yer
almaktadır. Buna göre 1990 yılı sonunda 12,9 milyar ABD doları olarak
gerçekleşen ihracat, 1995 yılı biterken %67’lik bir artışla 21,6 milyar ABD doları
seviyesine yükselmiştir. Aynı dönemde ithalat hacminde de benzer bir eğilim
görülmektedir. 1990’da 22,3 milyar ABD doları olan ithalat, %60 oranındaki artışla
35,7 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir. 1991 yılında siyasi istikrarsızlık
dönemi ve 1994’te yaşanan ekonomik kriz dönemi hariç olmak üzere, Türkiye’nin
ithalat hacmi, her yıl bir önceki yıla göre artış göstermiştir. Diğer taraftan, yine
1991 ve 1994 yılları dışarıda kalmak koşuluyla, dış ticaret dengesindeki
kötüleşmede devam etmiştir. 1990 sonunda 9,3 milyar ABD doları olan dış ticaret
açığı, %50,6’lık bir artışla 1995 yılında 14 milyar ABD doları seviyesine
yükselmiştir.
40.000
30.000
20.000
35.709
29.174
22.302
15.343
14.716
13.594
12.959
22.872
21.047
23.270
18.106
21.637
10.000
0
1990
-10.000
-9.343
1991
1992
-7.453
1993
-8.156
1994
-5.164
-13.831
-20.000
İhracat
İthalat
Dış Ticaret Dengesi
Şekil 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1990-1995)(milyon dolar)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
1995
-14.072
72
Dış ticaret verileri arasında önemli bir yeri teşkil eden ihracatın ithalatı karşılama
oranında 1990-1995 arasında görece bir iyileşme olduğunu söyleyebiliriz (Çizelge
2.7.). 1990 yılı sonunda %58,1 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 1993’e kadar
artış eğilim göstermiş, ancak Türkiye açısından önemli bir kriz yılı olarak belirtilen
1994’ün hemen öncesinde, 1993 yılı sonunda %52,1 gibi düşük bir orana
gerilemiştir. Krizin yaşandığı 1994’te beklendiği gibi ithalatta yaşanan daralmanın
etkisiyle ihracatın ithalatı karşılama oranı %77,8 oranına yükselmiştir. Baz etkisinin
ortadan kalkmasıyla birlikte 1995’te ithalat hacminde görülen ciddi artış sonucu
ihracatın
ithalatı
karşılama
oranı
yeniden
gerileyerek,
%60,6
düzeyinde
gerçekleşmiştir.
Çizelge 2.7. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1990-1995)
YIL
İHR (MİL.$) KİŞİ BAŞINA İHR ($)
İTH (MİL.$)
KİŞİ BAŞINA İTH($)
1990
12.959
235
22.302
405
1991
13.594
242
21.047
375
1992
14.716
258
22.872
401
1993
15.343
265
29.174
508
1994
18.106
308
23.270
395
1995
21.637
362
35.709
598
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
İHR/İTH(%)
58,1
64,6
64,3
52,1
77,8
60,6
Şekil 2.11’de Türkiye’nin ihracatında görülen büyümenin belli başlı ülke gruplarıyla
karşılaştırılması
gösterilmektedir.
Türkiye’nin
ihracatında
görülen
büyüme
eğiliminin, diğer ülke gruplarıyla (MERCOSUR; NAFTA32, Orta Doğu, ASEAN33)
aynı yönlü olduğu görülmektedir. Hatta 1994 ve 1995 yıllarında, ASEAN ülkeleri
hariç olmak üzere, diğer ülke gruplarının ihracatında görülen büyümeden daha
fazla bir büyüme deneyimi yaşadığı anlaşılmaktadır. Ancak aynı dönemde Türkiye
açısından önemli rakip ülkeler olarak gösterilen ASEAN ülkelerinin elde ettiği
ihracat artışları Türkiye’nin ihracat artışlarının ortalama olarak %20 üzerinde
seyretmiştir. Bu ülkelerin gerçekleştirdikleri yüksek tasarruflar sonucu özellikle
ihracatçı sektörlere yapılan yatırımlar ihracat artışlarını da beraberinde getirmiştir.
32
1 Ocak 1994 tarihinde yürürlüğe giren Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması’nın kısa adıdır.
Söz konusu Anlaşma Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika arasında serbest ticaret bölgesi
kurulmasını öngörmektedir.
33
Güneydoğu Asya Ülkeleri Topluluğu (ASEAN), 1967 yılında Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve
Tayland’ın öncülüğünde kurulmuştur. Gerek ekonomik gerekse jeopolitik özellikleri olan bir örgüttür. Halen
10 üyesi bulunmaktadır.
73
30
25
20
19,50
18,01
15
10
8,25
5
4,90
0
1990
0
-5
4,26
1991
1992
1993
1994
1995
-10
-15
Dünya
Türkiye
MERCOSUR
Orta Doğu
NAFTA
ASEAN
Şekil 2.11. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(1990-1995)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız.
1995 0,41
0,90
0,59
1994 0,36
1,01
0,58
0,93
2,22
1,77
1993 0,35
1,02
0,57
0,97
2,17
1,71
1992 0,32
0,95
0,52
1991 0,34
0,90
0,50
0,83
1990 0,36
0,91
0,52
0,74
0,00
1,00
Arjantin
0,88
2,42
0,90
2,00
Brezilya
1,89
2,03
3,00
Hindistan
1,61
Endonezya
0,41
0,39
1,71
4,00
0,42
1,71
2,04
1,89
0,42
5,00
Kore
0,39
0,38
6,00
İspanya
7,00
8,00
Türkiye
Şekil 2.12. Bazı Seçili Ülkeler ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı (19901995)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
74
1990-1995 döneminde Türkiye’nin dünya ihracatından aldığı pay binde beşin
altında
kalmıştır.
Türkiye’nin
rakibi
olarak
kabul
edilen
diğer
ülkelerle
karşılaştırıldığında, Arjantin hariç olmak üzere, Türkiye’nin dünya ihracatındaki
payının daha düşük olduğu görülmektedir. 1990-1995 dönemine bütün olarak
bakıldığında ise Türkiye’nin payında küçük de olsa bir kıpırdanma olduğu ve bu
payın altı yıllık dönem için %10,5 oranında artarak %0,38’den %0,42’ye çıktığı
anlaşılmaktadır. Bu artışın tüm dünyada görülen eğilimin bir yansıması olduğu
anlaşılmaktadır (Şekil 2.12.).
60
53,46
50
40
30
27,55
20
10
0
-10
8,67
0
1990
1991-5,63
1992
1993
-20
1994
1995
-20,24
-30
MERCOSUR
Orta Doğu
NAFTA
Dünya
Türkiye
ASEAN
Şekil 2.13. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(1990-1995)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin ithalatında görülen büyüme eğiliminin,
zaman zaman dünyadan ve diğer ülke gruplarından ayrıştığı görülmektedir (Şekil
2.13.). Yaşanan siyasal istikrarsızlık ve 1994 yıılna denk gelen ekonomik kriz
nedeniyle ithalattaki büyümenin negatif olduğu, 1991 ve 1994 yılları hariç olmak
üzere, Türkiye’nin ithalatındaki büyüme oranının, diğerleriyle karşılaştırıldığında,
görece yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Burada özellikle dikkat çeken husus,
ülkenin yüksek büyüme yaşadığı yıllarda, ithalattaki büyümenin de aynı şekilde
yüksek olduğudur. Bu durum Türkiye ekonomisi açısından sürekli gündeme gelen
“ithalata dayalı büyüme” eleştirisi açısından da önemli bir gösterge niteliğindedir.
75
1995 0,38
1,02
1994
0,81
0,49
1993 0,43 0,72
0,66
0,61
0,59
1992 0,38 0,59 0,61
0,77
0,72
0,70
0,00
0,66 0,62
1,00
Arjantin
2,00
Brezilya
2,15
2,31
0,73
1991 0,23 0,63 0,56 0,71
1990 0,110,63
2,56
2,01
2,16
2,00
2,11
2,24
1,97
3,00
Hindistan
0,68
5,00
Endonezya
0,75
2,57
0,59
2,57
0,58
2,47
4,00
0,53
0,63
6,00
Kore
7,00
İspanya
8,00
9,00
Türkiye
Şekil 2.14. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (19901995)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin dünya ithalatındaki payını incelediğimizde,
ihracattakinin aksine payın binde beşin üzerinde olduğu görülmektedir. Diğer
ülkelerle karşılaştırıldığında ise Türkiye’nin payı Arjantin ve Hindistan’dan daha
fazladır ve Endonezya ile yaklaşık olarak paralel seyir izlemektedir. Özellikle
ekonomik krizin yaşandığı 1994 yılından hemen önceki ve sonraki yıllarda
Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı payın ortalama olarak binde yedi düzeyinde
olduğu görülmektedir (Şekil 2.14.).
Diğer taraftan, ithalat kolaylığı sağlayan ihracat teşviklerinin yer aldığı Çizelge
2.8.’den de görüleceği üzeri, 1990-1995 yılları arasında döviz kullanımı yaklaşık üç
kat artmış ve döviz kullanımı/ihracat taahhüdü oranı %53,7 seviyesine
yükselmiştir.
Bu
göstermektedir.
oran
ihracatın
ithalat
bağımlılılığının
giderek
arttığını
76
Çizelge 2.8. İthalat Kolaylığı Sağlayan İhracat Teşvikleri (1990-1995)
Yıl
İhracat Taahhüdü (Milyon $)
Döviz Kullanımı/İhracat
Taahhüdü (%)
Döviz Kullanımı (Milyon $)
1990
12.044
3.898
32,4
1991
12.761
4.406
34,5
1992
13.253
4.911
37,1
1993
16.296
6.220
38,2
1994
14.934
7.052
47,2
1995
Kaynak: Kalkınma
düzenlenmiştir.
Bakanlığı
20.765
ve Ekonomi
Bakanlığı
11.148
verileri
esas
alınarak
53,7
tarafımızca
Bu dönem aynı zamanda, ihracata yönelik şirket modellerinin de önemli ölçüde
desteklendiği bir dönem olmuştur. Ancak Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin ihracat
hacmi artmasına rağmen, toplam ihracat hacmindeki artışın gerisinde kalmıştır.
Nitekim Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin toplam ihracat içindeki payları 19901995 döneminde %35,6’dan %26,4’e gerilemiştir (Çizelge 2.9.). Bu dönemde
hukuki düzenlemeler açısından herhangi bir değişiklik olmamakla birlikte Dış
Ticaret Sermaye Şirketi statüsünü haiz şirket sayısı doğal sınırına ulaşmıştır.
Ayrıca ortak ve tek dış ticaret şirketine sahip grup şirketleri ya da holdingler, bu
dönemden itibaren, operasyon bazında uzmanlaşmış şirketlerin ihracat yapması
yerine
sektör
bazında
uzmanlaşmış
üretim
şirketlerinin
kendi
ihracatını
gerçekleştirmesi anlayışını benimsemişlerdir.
Çizelge 2.9. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1990-1995)
DTSS İHR
(milyon $)
1990
4.613
1991
3.917
1992
4.105
1993
4.129
1994
4.409
1995
5.713
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
YILLAR
ARTIŞ(%)
-6,9
-15,1
4,8
0,6
6,8
29,6
TOPLAM İHR
(milyon $)
12.959
13.593
14.715
15.345
18.106
21.637
ARTIŞ(%)
DTSS PAYI(%)
11,5
4,9
8,3
4,3
18,0
19,5
35,6
28,8
27,9
26,9
24,4
26,4
77
2.2.3. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi)
Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmadan Gümrük Birliği’ni kabul eden ve uygulayan
tek ve biricik ülke olarak 1996 yılından bu yana Avrupa Birliği’nin Ortak Ticaret
Politikası’na tam uyum sağlamış ve zaman içinde dış ticaret sistemi gerek
düzenlemeler gerek uygulamalar açısından buna göre değişiklik göstermiştir.
1996-2001 döneminde Türkiye’nin yaşadığı Ekonomik Kriz’den önce Asya
ekonomilerinin içinde bulunduğu Ekonomik Kriz’in (1997-1998) yanısıra Türkiye
için önemli bir dış ticaret ortağı olan Rusya’nın karşı karşıya olduğu ciddi ve sarsıcı
Ekonomik Kriz (1998), hem dünya ekonomisi hem de Türkiye ekonomisi açısından
son derece trajik sonuçlara neden olmuştur. Asya Krizi’nin bir sonucu, petrol de
dâhil olmak üzere temel mal fiyatlarında ortaya çıkan düşüştür. O dönem itibarıyla
son elli yıldır ilk kez temel malların dünya ticaretindeki payının %20’nin altına
düştüğünü ve petrol dışı temel malların fiyatlarının da %12 oranında azaldığının
ifade etmektedir. Başta petrol olmak üzere temel mallarının fiyatlarında görülen bu
azalma da Rusya krizini tetiklemiş ve Rusya’yı borçlarını ödeyemez duruma
düşürmüştür. Rusya’nın borçlarını ödeyemez duruma gelmesi Türkiye ekonomisini
doğrudan etkileyen sonuçlar doğurmuştur (Ongun, 2012: 59). Öncelikli olarak
Rusya’da önemli taahhüt işlerine imza atan Türk müteahhitlik sektörü, alacaklarını
tahsil edememe durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca Türkiye için önemli bir
ticaret ortağı olan Rusya’da görülen talep daralması doğrudan Türkiye’nin ihracat
hacminde telafi edilemeyen kayıpların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
78
10
8
6
8
7,5
7
6,4
7,8
6,8
5,8
4
3,1
2
1,5
0
-2
1996
1997
1998
-2,6
1999
2000
2001
-3,4
-4
-5,7
-6
-8
Türkiye
Gelişmekte olan Ekonomiler
Avrupa Birliği
G7 Ekonomileri
Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri
Dünya
Şekil 2.15. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(1996-2001)(%)
Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız
1996 yılı itibarıyla karşılaştırılan ülke gruplarına kıyasla %7 ile en yüksek büyüme
oranını elde etmiş olan Türkiye, 2001 sonunda ise %-5,7 oranındaki büyüme
oranıyla,1999’dan sonraki en düşük performansı sergilemiştir. Tüm dönem
boyunca ortalama olarak %2,55 oranı ile son derece düşük düzeyde bir ekonomik
büyüme deneyimi yaşamıştır. 1996-2001 yılları arasında Türkiye yaşanan siyasi
istikrarsızlık ve beraberinde oluşan ağırlaşmış ekonomik sorunlar kararsız ve
düşük bir ekonomik büyümeye neden olmuştur. 1996 yılı başından itibaren
uygulamaya giren Gümrük Birliği de ilk yıllarda beklenen sonuçları, özelikle
doğrudan yabancı yatırımların artacağı yönündeki beklentileri, doğuramamıştır.
1997-1998
döneminde
ciddi
bir
Kriz
yaşamış
olmalarına
rağmen
Yeni
Sanayileşmiş Asya Ekonomileri bile %4,48 gibi görece yüksek bir büyüme oranı
sergilemiştir (Şekil 2.15).
79
60.000
50.000
54.503
43.627
48.559
45.921
41.399
40.671
40.000
30.000
23.224
26.261
26.974
26.588
27.775
31.334
20.000
10.000
0
-10.000
1996
1997
1998
-20.000
-30.000
-20.403
1999
-18.947
-22.298
2000
2001
-10.065
-14.083
-26.728
-40.000
İhracat
İthalat
Dış Ticaret Dengesi
Şekil 2.16. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (1996-2001)(milyon dolar)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
1996-2001 yılları arasında dönem başı ve dönem sonu olarak dikkate alındığında,
ihracat hacminde %34,9 oranında bir büyüme yaşanırken, aynı dönemde ithalat
hacminde görülen büyüme oranı 2001 krizinin etkisiyle %-5,1 düzeyinde
gerçekleşmiştir. 1996 yılı başından itibaren tam anlamıyla uygulamaya başlanan
Gümrük Birliği’nin etkisiyle 1996-2000 döneminde ithalat %24,9 oranında artmıştır.
Aynı dönemde ihracat %19,6 düzeyinde bir büyüme performansı göstermiş
olmasına rağmen, 30 milyar ABD doları olarak belirlenen psikolojik sınır
aşılamamıştır. Bu sınır nihayet Ekonomik Kriz’in ciddi sonuçlara yol açtığı 2001 yılı
sonunda geçilebilmiştir. Burada üzerinde özellikle durulması gereken husus dış
ticaret dengesinde görülen ciddi bozulmadır. Ekonomik Kriz yılı 2001 hariç olmak
üzere, 1996-2000 döneminde dış ticaret açığı 20,4 milyar ABD dolarından 26,7
milyar ABD doları seviyesine çıkmıştır (Şekil 2.16.). 2001 yılında yaşanan Kriz’in
bir sonucu olarak ithalattaki daralmadan kaynaklı dış ticaret açığındaki daralma
ihracatın ithalatı karşılama oranının %53,2’den %75,7’ye yükselmesine neden
olmuştur. (Çizelge 2.10.).
80
Çizelge 2.10. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (1996-2001)
KİŞİ BAŞINA İHR
KİŞİ BAŞINA
YIL
İHR (MİL.$)
($)
İTH (MİL.$)
İTH($)
1996
23.224
383
43.627
719
1997
26.261
426
48.559
789
1998
26.974
432
45.922
735
1999
26.587
420
40.671
642
2000
27.775
432
54.503
848
2001
31.334
481
41.399
636
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
İHR/İTH (%)
53,2
54,1
58,7
65,4
51,0
75,7
60,00
50,00
40,00
30,00
20,00
10,00
7,33
13,08
2,72
0,00
-10,00
1996
12,81
1997
1998
4,46
-1,43
1999
2000
2001
-20,00
-30,00
Bağımsız Devletler Topluluğu
NAFTA
ASEAN
MERCOSUR
Dünya
Orta Doğu
Türkiye
Şekil 2.17. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(1996-2001)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü (WTO)
Türkiye, 1999 yılında görülen daralma dışında 1996-2001 döneminde ihracat
hacminde artış yönünde bir performans sergilemiştir. 2001 krizinde yaşanan
devalüasyonun etkisiyle 2001 yılı sonunda ihracat %12,81 gibi ciddi bir artış (baz
etkisini de dikkate alarak) göstermiştir. 1998 Rusya Krizi’nin etkilerinin yavaş
yavaş ortadan kalkması ve 2000 yılı başında uygulamaya konulan İstikrar
Programı Türkiye’nin ihracat artışında etkisini göstermiştir. Nitekim bu durum
Türkiye’nin karşılaştırılan diğer ülke gruplarından ayrışmasına da neden olmuştur.
1997 Asya Krizi’nin etkisiyle boğuşan ASEAN ülkeleri bile ihracat artışında
81
Türkiye’nin gerisinde kalmışlardır (Şekil 2.17.). Böylece Türkiye’nin dünya
ihracatından aldığı pay da %0,51 düzeyine yükselmiştir (Şekil 2.18.).
2001 0,43 0,94
0,70
2000 0,41 0,85
0,66
1999 0,41 0,84
0,62
0,93
2,43
1,01
2,67
0,90
0,61
0,92
1997 0,47 0,95
0,63
1,01
0,00
0,61
1,00
Arjantin
2,00
Brezilya
4,00
Hindistan
1,64
5,00
Endonezya
6,00
Kore
7,00
0,43
0,47
2,04
1,58
2,40
3,00
1,83
1,36
2,44
0,51
1,79
1,32
2,41
0,92
1,88
1,64
2,52
1998 0,48 0,93
1996 0,44 0,88
1,65
0,49
1,80
0,47
1,98
0,43
8,00
Rusya Federasyonu
9,00
İspanya
10,00
Türkiye
Şekil 2.18. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı
(1996-2001)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin ithalatında bir daralma yaşandığını
söylemek yanlış olmayacaktır. Gümrük Birliği’nin hemen sonrasında görülen
büyüme ile 2000 yılında uygulamaya konulan önceden açıklanan limitler
dâhilindeki sabit döviz kuru politikası sonucu görülen son derece yüksek büyüme
hariç olmak üzere, bu altı yıllık dönemde ithalat daralma eğilimi göstermiştir. Yine
bu dönemde ortaya çıkan ihracatın ithalatı karşılama oranındaki görece iyileşme
ile
dış
ticaret
açığında
görülen
azalma
eğilimi,
ithalattaki
daralmayı
doğrulamaktadır. Ancak uygulanan politikanın bir sonucu olarak 2000 sonunda
görülen ithalat artışı, 2001 Krizi ile birlikte ciddi bir daralmayla son bulmuştur (Şekil
2.19.). Nitekim Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı payda görülen azalma da bu
hususu teyit etmektedir. (Şekil 2.20.)
82
40,00
34,01
30,00
22,17
20,00
11,30
10,00
0,00
1996
1997
1998-5,43
1999
-11,43
-10,00
2000
2001
-20,00
-24,04
-30,00
Bağımsız Devletler Topluluğu
Orta Doğu
Dünya
ASEAN
MERCOSUR
NAFTA
Türkiye
Şekil 2.19. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(1996-2001)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
2001 0,31 0,90 0,78 0,58
2000 0,37 0,88 0,77 0,65
1999 0,43 0,88 0,79 0,56
1998 0,55 1,08
0,76 0,62
1997 0,53 1,10
0,72 0,89
1996 0,43 1,02 0,68 0,77
0,00
2,00
2,18
0,83
2,39
2,39
0,66
2,02
2,32
0,67
1,64
2,29
1,02
2,41
2,52
1,28
2,71
4,00
1,24
6,00
0,64
0,81
0,69
0,81
2,02
2,19
8,00
0,85
0,79
10,00
Arjantin
Brezilya
Hindistan
Endonezya
Kore
Rusya Federasyonu
İspanya
Türkiye
12,00
Şekil 2.20. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (19962001)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
83
Diğer taraftan, 32 sayılı Kararın yürürlüğe girmesinden 1995 yılı başına kadar
geçen sürede Türkiye’nin dış ticaret rejiminde ciddi değişiklikler olmadığını
belirtmek gerekmektedir. 1995 yılından itibaren ise Türkiye’nin Dış Ticaret Rejimi
kökten değişmiştir. 1995 yılı başında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulmasıyla
birlikte, gerek Örgütü kuran ana anlaşma gerekse de ekindeki anlaşmalar 34,
Türkiye’nin de kurucu üye sıfatıyla bu anlaşmalara taraf olmasını ve dış ticaret
rejimini de buna göre düzenlemesini zorunlu kılmıştır.
Tarım Anlaşması, Tekstil ve Giyim Anlaşması, Ticaretle Bağlantılı Teknik Engeller
Anlaşması, Anti-Damping Anlaşması, Sübvansiyonlar ve Telafici Edici Önlemler
Anlaşması gibi uluslararası kurallar Türkiye’nin Dış Ticaret Rejimi’ni ve politikasını
tamamen değiştirmiştir. Özellikle Tekstil ve Giyim Anlaşması, 2005 yılına kadar
Türkiye için son derece önemli olan kotaların yürürlükte kalmasını öngörmüştür.
Bu durum karşılaştırmalı avantajı olduğu düşünülen tekstil ve hazır giyim sektörleri
açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilmiştir.
Bunun yanında Sübvansiyonlar ve Telafici Edici Önlemler Anlaşması ile ihracat
yönelik olarak verilen primler, vergi iadeleri gibi uygulamalardan vazgeçilmesi
durumu ortaya çıkmıştır. Böylece İhracatı Teşvik Sistemi’nin tamamen gözden
geçirilmesi ve yeni bir anlayışla düzenlenmesi gerekliliği hâsıl olmuştur. İhracata
sağlanan primler ve iadelere ilişkin uygulamanın yine Dünya Ticaret Örgütü
kuralları gereği, sadece belirli tarım ürünleri için verilebileceği öngörülmüştür. Bu
nedenle, yeni bir düzenleme yapılarak, Tarımsal Ürünlerde İhracat İadesi 35
uygulamasına geçilmiştir.
Diğer taraftan, daha önceleri ihracat performansına bağlı olarak verilen tüm
destekler
uygulamadan
kaldırılarak,
araştırma-geliştirme,
yenilikçilik,
çevre
duyarlılığı, eğitim, pazarlama ve tanıtım gibi unsurları öne çıkaran yeni bir
mekanizma kurulmuş ve “İhracata Yönelik Devlet Yardımları”36 adı altında
uygulamaya geçilmiştir. Bu kapsamda, 1995 başından itibaren araştırma geliştirme
34
Ayrıntılı bilgi için bkz. Ongun (2009:114).
Yıllar içinde elma, patates, soğan, domates, narenciye, yumurta, bal gibi temel ürünler dışında bisküvi,
çikolata, kek, makarna, domates salçası gibi tarıma dayalı sanayi ürünleri için de ihracat iadesi uygulaması
yapılmıştır.
36
Bkz. 27/12/1994 tarihli ve 94/6401 sayılı “İhracata Yönelik Devlet Yardımları Kararı”.
35
84
desteği, çevre maliyetlerinin karşılanması desteği, pazar araştırması desteği, yurt
dışı ofis-mağaza desteği, yurt dışı fuar katılım desteği, eğitim desteği, istihdam
desteği gibi yeni destek tedbirlerinin uygulanmasına başlanmıştır.
Çizelge 2.11. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (1996-2001)
ÖDEME UNSURLARI ve MİKTARI
(BİN$)
AR-GE
ÇEVRE
PAZAR ARAŞTIRMASI
YURT DIŞI OFİS-MAĞAZA
YURT DIŞI FUAR
EĞİTİM
İSTİHDAM
MARKA
PATENT
BAVUL37
TARIMSAL İHRACAT İADESİ
SANAYİ İHRACAT İADESİ
GENEL TOPLAM
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
1996
1997
4.747
1998
19.522
5
1999
2000
2001
4
13.944
12
35
88
3.106
135
62
26.514
41
61
276
6.380
329
181
2.987
67
83
356
8.418
25
17
2.724
72.592
3.941
49.762
1
7.994
90.734
4
11.797
73.913
33.019
68
32
373
17.600
3
35
170
2
12.517
71.200
7.652
23.564
117.671
21.847
92.932
4.801
137.312
51.755
149.422
14.808
149.827
1
18
162
43
1.941
İhracata Yönelik Devlet Yardımları uygulamalarında destek ödemeleri, 1989
yılında
oluşturulan
Destekleme
ve
Fiyat
İstikrar
Fonu
kaynaklarından
karşılanmaktadır. Çizelge 2.11’in incelenmesinden de görüleceği gibi, destek
ödemelerinde en büyük kalemi tarımsal ürünlere ödenen ihracat iadeleri almıştır.
Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırılık teşkil etmeyecek şekilde sürdürülen
tarımsal ürünlerde ihracat iadesi uygulaması, doğrudan ihracat performansına
dayalı olduğundan ödeme kalemi olarak en büyük miktarı temsil etmektedir.
Tarımsal ihracat iadelerinin ardından Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) desteği
gelmektedir. Ekonomi Bakanlığı-TÜBİTAK işbirliğinde yürütülmekte olan Ar-Ge
destek mekanizması ile yine uzun yıllardır Ekonomi Bakanlığı-Türkiye Teknoloji
Geliştirme Vakfı (TTGV) ile yürütülen ar-ge projelerine faizsiz kredi uygulaması da
bu destek kalemine dâhildir.
Genel olarak değerlendirildiğinde, 1996-2001 döneminde toplam 655 milyon ABD
doları destek ödemesi gerçekleştirilmiştir. İhracata Yönelik Devlet Yardımları
ödemelerinde, bu dönemde 20 kata yakın bir artış gerçekleştirilmiştir. Bu artışın,
37
Bavul ticaretinin desteklenmesine yönelik olarak çok kısa bir süre, bavul ticareti amacıyla ülkemize gelen
yabancılara yönelik olarak bir destek mekanizması kurulmuş ancak 2008 yılı itibarıyla uygulamadan
tamamen kaldırılmıştır.
85
aynı dönemde ihracatta görülen artışın çok üzerinde olduğunu vurgulamak
gerekmektedir. Diğer taraftan, ihracata yönelik devlet yardımı uygulamaları, gerek
Dünya Ticaret Örgütü nezdinde gerekse de Avrupa Birliği müzakere sürecinde
sürekli olarak gündeme gelen konulardan olmakla birlikte, her iki Kurum tarafından
uygulamanın kurallara uygun olduğu, ifade edilmiştir.
1959 tarihli Ankara Antlaşması ve 1970 tarihli Katma Protokol hükümleri uyarınca,
Avrupa Birliği ve Türkiye arasında tamamlanan “Gümrük Birliği” süreci bir yıl
gecikmeyle 1996 yılı başından itibaren uygulamaya girmiştir. Aslında bu sürecin
tamamlanmasıyla birlikte Dış Ticaret Rejimi tamamen değişmiş, Avrupa Birliği’nin
ortak ticaret politikasına uyum sağlanmış ve üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük
tarifesi uygulanmaya başlamıştır. Böylece, Türkiye’nin dış ticaret mevzuatı daha
da genişlemiş ve Ortak Ticaret Politikası kuralları dışında muhtelif ülke ve ticari
bloklarla yapılan “Serbest Ticaret Anlaşmaları”38 da bu mevzuatın bir parçasını
oluşturmuştur. Türkiye tek taraflı bir şekilde Ortak Ticaret Politikasına uyum
sağlayan, ancak politika yapım sürecinde aktif olarak yer almayan tek ülkedir.
Diğer
taraftan,
Katma
Protokol
hükümleri
Türkiye’nin
İthalat
Rejimi’nin
serbestleştirilmesini öngörmekteydi. Bu nedenle, Türkiye, ithalat yasaklarının ve
kotaların kaldırılmasına ilave olarak, Avrupa Birliği ile üzerinde mutabık kalınan iki
ayrı liste kapsamında yer alan mallara ilişkin olarak 1989-1996 arasında gümrük
tarifelerinde39 belirgin indirimler gerçekleştirmiştir. Böylece, tarım ürünleri hariç
olmak üzere, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ticarete konu malların %90’ına
yakını Gümrük Birliği kapsamına girmiş oldu. Bu dönemde, Avrupa Birliği’nden
yapılan sanayi malları ithalatında koruma oranı 1992’de %22’ye, 1993’te %15’e ve
1994’te de %12’ye kadar indirilmiştir. 1994’te tarım ürünleri üzerindeki koruma
oranı ise %45 olarak uygulanmıştır (Müftüler-Baç, 1997:98). 1 Ocak 1996
tarihinden itibaren ise Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ticarete konu olan
sanayi ürünlerinde gümrük tarifeleri, karşılıklı olarak, sıfırlanmış ve Toplu Konut
Fonu da tamamen uygulamadan kaldırılmıştır (Çizelge 2.12).
38
Türkiye’nin halen uyguladığı 16 Serbest Ticaret Anlaşması bulunmaktadır. Bu anlaşmalar hakkında
ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.ekonomi.gov.tr/sta/index.cfm?sayfa=D92A2C56-D8D3-85664520C47A42E543E0
39
Türkiye, Katma Protokol’ün “Koruma Hükümlerine” dayanarak, 1978-1988 arasında on yıl boyunca ortak
gümrük tarifesine uyum yükümlülüklerini askıya almıştır.
86
Çizelge 2.12. Katma Protokol Hükümlerine Göre Tarife İndirimleri
Türkiye'nin Yükümlülükleri
Gerekli Olan
Gerçekleşme Tarihi
1993
1995
1985'e kadar tamamlanması gereken indirimler (12 yıllık liste)
100
80
95
1995'e kadar tamamlanması gereken indirimler (22 yıllık liste)
80
70
90
Ortak Gümrük Tarifesine Uyum (1985) (12 yıllık liste)
100
60
90
Ortak Gümrük Tarifesine Uyum (1995) (22 yıllık liste)
Kaynak: Müftüler-Baç(1997:98)
70
50
85
Bu dönem, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin Ortak Ticaret Politikası’na tam olarak
uyum sağladığı ve Dış Ticaret Rejimi’ni de buna göre yeniden düzenlediği bir
dönemdir. İhracat Rejimi açısından da önemli değişiklikler yine bu dönemde
gerçekleştirilmiştir.
İhracatçı
olmak
kolaylaştırılmış
ve
ihracatçı
belgesi
uygulamadan kaldırılmıştır. İhracat Mevzuatı sadeleştirilmiş ve basitleştirilmiştir.
Gümrük Beyannamesi bazında tek tip belge uygulamasına geçilmiştir. Gümrük
düzenlemeleri, 1996’tan sonra da bir süre eski mevzuat üzerindeki değişikliklerle
devam etmiş ve nihayet 1999’da yapılan düzenleme40 ile Ortak Ticaret Politikasına
uyumlu hale getirilmiştir.
1996 sonrası dönemde ithalat kolaylığı sağlayan İhracatı Teşvik Sistemin’de de
köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede genel adıyla İhracatı Teşvik
Sistemi, temelde büyük değişiklikler olmadan Dâhilde İşleme Sistemi’ne41
dönüştürülmüştür. Dâhilde İşleme Sistemi de esas itibarıyla, ihraca konu malların
üretiminde kullanılan hammadde ve ara malların gümrük vergisi ile diğer vergi ve
resimlerden istisna bir şekilde ithal edilmesine imkân sağlamaktadır.
40
4458 sayılı Gümrük Kanunu, 4.11.1999 tarihli ve 23866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
41
“Dâhilde İşleme Sistemi” adı Avrupa Birliği mevzuatındaki “Inward Processing System” ifadesinin
Türkçeye birebir çevrilmiş şeklidir.
87
Çizelge 2.13. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (1996-2001)
ÖNGÖRÜLEN
YIL
1996
İhr(Bin $)
NET ORANLAR
(GERÇEKLEŞEN)
GERÇEKLEŞEN
Döviz
Kullanım
İth (Bin $)
(%)
İth (Bin $)
İhr
İth
(%)
(%)
Döviz
Kullanım
(%)
8.922.490
5.049.826
6.996.118
3.073.936
3.922.182
78,41 60,87
43,94
1997 14.713.558
8.282.155
56,29 11.356.946
5.124.696
6.232.250
77,19 61,88
45,12
1998 13.746.202
7.853.560
57,13 10.544.962
4.423.295
6.121.668
76,71 56,32
41,95
1999 13.028.702
7.021.846
9.685.750
4.707.337
4.978.414
74,34 67,04
48,6
2000 14.006.871
8.099.521
57,83 11.808.652
5.461.516
6.347.136
84,31 67,43
46,25
2001 15.585.334
9.208.512
59,08 13.984.501
6.554.049
7.430.453
89,73 71,17
46,87
57 64.376.929 29.344.829
35.032.103
80,46 64,47
45,58
Toplam 80.003.157 45.515.420
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
56,6
İhr(Bin $)
Net İhr (Bin
$)
53,9
1996-2001 döneminde Dâhilde İşleme Sistemi’nin toplam ihracat içindeki ağırlığı
devam etmiştir. Gümrük Birliği’nin uygulamaya girdiği 1996 yılından itibaren
Dâhilde İşleme Sistemi içerisinde gerçekleştirilen ihracatta sürekli bir artış
izlenmiştir. Ancak aynı artış eğilimi bu Sistem kapsamında gerçekleştirilen ithalat
içinde geçerlidir. 1996 yılından itibaren öngörülen döviz kullanım oranı hiçbir
zaman %50’nin altına düşmemiş ve 2001 sonunda %59,08’a ulaşmıştır. Diğer bir
ifadeyle, öngörülen her 100 ABD doları tutarındaki ihracat için yaklaşık olarak 60
ABD dolarlık ithalat yapılması planlanmıştır (Çizelge 2.13.).
Aynı dönem itibarıyla Sistem kapsamındaki gerçekleşmelere baktığımızda, döviz
kullanım oranının %45,58 düzeyinde olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, 19962001 arası altı yıllık sürede Dâhilde İşleme Sistemi kapsamında gerçekleştirilen
ihracatın %45,58’i ithalata bağımlıdır. Diğer taraftan, öngörülenin aksine
gerçekleşmeye bağlı döviz kullanım oranında 11 puanlık bir düşüş olması
sevindiricidir.
Diğer taraftan, 1996-2001 yılları arasında Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin ihracat
hacimlerini değerlendirdiğimizde, 1990-1995 yılları arasında görülen eğilimin
benzeri bir eğilimin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemde Dış Ticaret
Sermaye Şirketlerinin toplam ihracat içindeki paylarının 2001 sonu itibarıyla
%30,8’e çıktığı görülmektedir (Çizelge 2.14.).
88
Çizelge 2.14. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (1996-2001)
DTSS İHR
(milyon $)
YILLAR
TOPLAM İHR
(milyon $)
ARTIŞ(%)
1996
5.822
1997
7.029
1998
6.549
1999
6.730
2000
8.322
2001
9.636
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
1,9
20,7
-6,8
2,8
23,7
15,8
ARTIŞ(%)
23.224
26.245
26.881
26.974
27.774
31.334
DTSS PAYI(%)
7,3
13,0
2,4
0,3
3,0
12,8
25,1
26,8
24,4
24,9
30,0
30,8
2.2.4. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007 Dönemi)
2002-2007 arası dönem tüm dünyada büyük bir genişlemenin yaşandığı döneme
denk düşmektedir. 2001 yılında Dünya Ticaret Merkezi Kuleleri’nin yıkılmasıyla
sonuçlanan saldırıların hemen sonrasında yavaşlayan dünya üretim ve ticaretinin
2002 yılından itibaren hızlı bir toparlanma sürecine girmesi, o dönemde Hindistan
ve Çin’de görülen yüksek büyüme oranları, Güney-Güney ticaretinin daha da
genişlemesi Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülke için önemli avantajlar
sağlamıştır. Bunun yanında özellikle petrol dâhil temel malların fiyatlarında görülen
artışlar, üretiminin ve ihracatının ithalat bağımlılığı yüksek olan Türkiye açısından
zaman zaman ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır (Aktan, 2006:100).
10,00
9,4
8,4
8,00
6,00
6,2
6,9
5,3
4,7
4,00
2,00
0,00
2002
2003
2004
Türkiye
Avrupa Birliği
Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri
2005
2006
2007
Gelişmekte olan Ekonomiler
G7 Ekonomileri
Dünya
Şekil 2.21. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(2002-2007)(%)
Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız
89
2002-2007 döneminde Türkiye’nin büyüme hızının genel olarak gelişmekte olan
ekonomilerle paralellik arz ettiği görülmektedir. Bu dönemde Türkiye, gerek Avrupa
Birliği gerek G7 Ülkeleri gerekse de Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomilerinin
üzerinde bir büyüme eğilimi göstermiştir. Ancak bu olumlu duruma rağmen,
büyümenin oynaklığının yüksek olması, kişi başına milli gelirini ikiye katlaması
açısından Türkiye için son derece önemli olan ortalama %7’lik büyüme oranını
elde edememesi sonucunu doğurmuştur. Nitekim 2002-2007 yılları arasında
Türkiye ortalama olarak %6,81’lik bir büyüme oranını yakalayabilmiştir. Bununla
birlikte 2007’den itibaren büyümenin yeniden ciddi bir azalma eğiliminde olduğunu
da gözden kaçırmamak gerekmektedir (Şekil 2.21).
200.000
170.063
139.576
150.000
116.774
97.540
100.000
50.000
51.554
36.059
69.340
47.253
73.476
63.167
107.272
85.535
0
2002
-15.495
-50.000
2003
-22.087
2004
2005
-34.373
-43.298
2006
-54.041
2007
-62.791
-100.000
İhracat
İthalat
Dış Ticaret Dengesi
Şekil 2.22. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2002-2007)(Milyon $)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
2002-2007 yılları arasında Türkiye’nin toplam ihracatı, her takip eden sene
“Cumhuriyet tarihi rekoru” kırarak 2007 yılı sonunda yaklaşık 3 kat artmıştır. Ancak
yine aynı dönemde ithalatı hacminin de 3 kattan daha fazla arttığı, dış ticaret
açığının ise yine bir rekorla 4 katlık bir artış gösterdiği anlaşılmaktadır. Diğer bir
ifadeyle, 2002-2007 yılları arasındaki altı yıllık dönem Türkiye’nin dış ticareti her
açıdan tarihi rekorlara sahne olmuştur (Şekil 2.22.).
90
Çizelge 2.15. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2002-2007)
KİŞİ BAŞINA İHR
YIL
İHR (MİL.$)
($)
İTH (MİL.$)
KİŞİ BAŞINA İTH($)
2002
36.059
546
51.554
781
2003
47.253
707
69.340
1.037
2004
63.167
933
97.540
1.440
2005
73.476
1.072
116.774
1.703
2006
85.535
1.233
139.576
2.011
2007
107.272
1.528
170.063
2.422
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
İHR/İTH(%)
69,9
68,1
64,8
62,9
61,3
63,1
İhracattaki artışa rağmen, ithalatın daha yüksek oranda artmasının bir sonucu
olarak, ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2002 yılında %69,9 iken, 2007 yılı
sonunda %9,7’lik bir azalışla %63,1 olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemdeki tüm
tarihi rekor açıklamalarına rağmen, Türkiye’nin dış ticareti ihracat aleyhine bir
gelişme göstermiş ve ithalata dayalı bir görünüm sergilemiştir (Çizelge 2.15.).
80,00
60,00
64,53
40,00
31,04
20,00
33,68
16,32
16,41
25,41
0,00
-20,00
2002
2003
2004
2005
2006
2007
-40,00
MERCOSUR
NAFTA
Türkiye
Orta Doğu
Dünya
ASEAN
Şekil 2.23. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(2002-2007)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
Aslında Türkiye’nin özellikle ihracat hacminde görülen artışın, MERCOSUR
ülkeleri gibi rakip
ülkelerin ihracat artış oranlarıyla paralellik arz ettiği
görülmektedir. Bu dönemde Türkiye’nin ihracatı dünya ihracat artış oranı
ortalamasının üzerinde seyretmiştir. Ayrıca görülen yüksek ihracat artışları ASEAN
ülkeleri ihracat artışından da fazla olmuştur. 2001 yılı Krizi’nin hemen sonrasında
91
ortaya çıkan yüksek oranlı ihracat artışının, yıllar içinde azalarak devam ettiği ve
2005 yılından sonra da daha istikrarlı bir hale kavuştuğu izlenmektedir (Şekil
2.23.).
2007 0,40
1,15
1,07
2006 0,38 1,14
1,01
2005 0,38 1,13
0,95
2004 0,38 1,05
0,83
0,84
2,65
2,53
0,85
2,69
2,50
0,83
2,71
0,77
0,78
0,85
2,55
2002 0,40 0,93
0,76
0,91
2,50
0,00
Arjantin
2,00
Brezilya
4,00
Hindistan
Endonezya
1,65
6,00
Kore
0,71
1,84
1,99
1,79
0,77
1,76
2,32
2,75
2003 0,39 0,96
1,81
1,98
0,69
2,06
1,94
0,70
0,62
0,56
8,00
Rusya Federasyonu
10,00
İspanya
12,00
Türkiye
Şekil 2.24. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı
(2002-2007)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
Dünyadaki gelişmelere paralel bir şekilde Türkiye’nin ihracat hacminde görülen
artış, dünyadaki toplam ihracattan aldığı payda da önemli ölçüde artışa neden
olmuştur. 2002 yılı sonu itibarıyla %0,56 olan Türkiye’nin payı, %37,5’luk bir artışla
2007 sonunda %0,77 oranına yükselmiştir. Aynı eğilimin Türkiye’nin rakibi olarak
sayılabilecek ülkeler (Arjantin, Endonezya, Rusya Federasyonu vb.) için geçerli
olmadığı görülmektedir (Şekil 2.24).
Şekil 2.25’de 2002-2007 yılları arasında Türkiye’nin ve bazı seçili ülke gruplarının
ithalatındaki büyüme oranları yer almaktadır. Krizin hemen sonrasında 2002 sonu
itibarıyla Türkiye’nin ithalatının ciddi bir artış içinde olduğu ve diğer ülke gruplarının
üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. Ancak 2005 yılından başlayarak Türkiye
verilerinin de diğerleriyle, MERCOSUR ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri
hariç olmak üzere, paralel seyrettiği, diğer bir ifadeyle Kriz sonrasının yarattığı baz
etkisinden sıyrılarak normalleştiği görülmektedir. Ancak bu artış oranlarının ihracat
92
artış oranlarının üzerinde olduğu ve ekonomik büyüme verileri ile birlikte ele
alındığında ithalat hacmi artışlarının büyümeyi de körüklediği anlaşılmaktadır.
Nitekim Yıldız ve Berber (2011: 178) “ithalata dayalı büyüme modeli” adını
verdikleri büyüme modelinin Türkiye açısından geçerlilik arz ettiğini ve toplam
ithalatın, ara malı ithalatının ve yatırım malları ithalatının ekonomik büyüme
üzerinde önemli etkilere sahip olduğunu vurgulamıştır. Bu dönemde Türk Lirasının
aşırı değerlenmesi ara malı ithalatının artmasını da beraberinde getirmiştir. Aynı
dönemde yer malı üretiminin de giderek azalması özellikle ihracatçı sektörlerin
ihtiyacı olan ara malının ithalat yoluyla karşılanması gereğini gündeme taşımıştır.
Ancak bu büyüme yapısı diğer ekonomik değişkenler üzerinde olumsuz bir etki
yaratmaktadır. Bunların başında artan işsizlik ve giderek kötüleşen carî işlemler
dengesi açığı gelmektedir.
60,00
40,00
40,67
34,50
24,53
20,00
19,72
19,53
21,84
0,00
2002
2003
2004
2005
2006
2007
-20,00
-40,00
Bağımsız Devletler Topluluğu
Orta Doğu
Dünya
MERCOSUR
NAFTA
Türkiye
Şekil 2.25. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(2002-2007)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
Türkiye’nin ithalat hacminde görülen yüksek artışlar, 2002-2007 döneminde
Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı payın artmasını sağlamıştır. Bu dönemde
Türkiye’nin dünya ithalatından aldığı pay %52,5’lik artışla 2007 sonunda %1,19’a
ulaştığı görülmektedir. Bu artışın karşılaştırılan diğer ülkelerden bir hayli fazla
olduğu ve diğer ülkelerin paylarının daha istikrarlı bir seyir izlediği anlaşılmaktadır
(Şekil 2.26.).
93
2007 0,31 0,88
1,60
2006 0,270,77
1,43
2005 0,260,71
2004 0,230,69
1,32
0,65
2,49
0,65
2,49
0,70
1,04 0,57
1,56
1,32
2,41
2,35
0,97
2002 0,130,74 0,84 0,57
2,26
0,90
2,00
Arjantin
Brezilya
Hindistan
1,02
0,88
2,45
0,76
6,00
Endonezya
1,08
2,70
2,65
4,00
1,12
2,66
1,02
2,27
1,19
2,64
1,16
2003 0,180,65 0,92 0,54
0,00
2,72
Kore
8,00
10,00
Rusya Federasyonu
12,00
İspanya
Türkiye
Şekil 2.26. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (20022007)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
Çizelge 2.16. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2002-2007)
ÖNGÖRÜLEN
YIL
İhr(Bin $)
İth (Bin $)
2002
19.224.785
11.971.010
2003
26.785.846
2004
34.112.691
2005
GERÇEKLEŞEN
Döviz
Kullanım
(%)
NET ORANLAR (GERÇEKLEŞEN)
Net İhr
(Bin $)
İhr
İth
(%)
(%)
Döviz
Kullanım
(%)
İhr(Bin $)
İth (Bin $)
62,27
19.355.972
8.631.751
10.724.221
100,68
72,11
44,59
17.029.341
63,58
27.201.988 12.769.397
14.432.592
101,55
74,98
46,94
22.396.581
65,65
33.933.854 16.435.478
17.498.375
99,48
73,38
48,43
37.844.897
24.519.242
64,79
36.370.434 16.882.982
19.487.452
96,1
68,86
46,42
2006
37.027.163
24.403.088
65,91
31.925.550 15.787.567
16.137.983
86,22
64,69
49,45
2007
51.313.962
31.872.938
62,11
42.488.380 20.050.723
22.437.657
82,8
62,91
47,19
64,07 191.276.178 90.557.898
100.718.280
92,71
68,50
47,34
Toplam
206.309.344 132.192.200
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
Daha önceki dönemlerde olduğu gibi 2002-2007 döneminde de Dâhilde İşleme
Sisteminin toplam ihracat içindeki ağırlığı devam etmiştir. Bu dönemde öngörülen
200,3 milyon ABD dolarlık ihracata karşılık 132,2 milyon ABD dolarlık ithalat
yapılması öngörülmüştür. Bu durum taahüt edilen ihracatın %64,07’sinin ithalatla
karşılanacağını ifade etmektedir. Gümrük Birliği’nin uygulamaya girdiği 1996
yılından itibaren Dâhilde İşleme Sistemi içerisinde gerçekleştirilen ihracatta sürekli
94
bir artış izlenmiştir. Ancak aynı artış eğilimi bu Sistem kapsamında gerçekleştirilen
ithalat için de geçerlidir. 1996 yılından itibaren öngörülen döviz kullanım oranı
hiçbir zaman %50’nin altına düşmemiştir. Hatta 2000’den itibaren hızlı bir artış
eğilimine girmiş ve 2006 yılı sonunda %65,91 olarak gerçekleşmiştir. Diğer bir
ifadeyle, Dâhilde İşleme Sistemi kapsamında öngörülen ihracatın %65,91’i
öngörülen ithalata bağımlı olarak gerçekleştirilmiştir (Çizelge 2.16.).
Çizelge 2.17. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2002-2007)
ÖDEME UNSURLARI ve MİKTARI
(Bin TL)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
AR-GE
25.813
56.917
66.160
62.595
54.437
72.495
ÇEVRE
153
306
401
953
786
651
81
217
141
185
180
472
PAZAR ARAŞTIRMASI
YURT DIŞI OFİS-MAĞAZA
643
1.630
1.847
2.404
3.556
7.872
31.623
84.691
114.403
116.251
89.556
66.886
EĞİTİM
10
3
8
58
70
10
İSTİHDAM
43
77
101
52
44
26
1.281
5.830
5.130
8.256
11.441
17.484
0
3.190
1.068
9.942
21.311
16
56
40
0
0
0
BAVUL
15.151
25.661
26.737
10.681
6.524
4.504
TARIM İHRACAT İADESİ
90.705
125.848
88.823
112.961
144.168
178.073
SANAYİ İHRACAT İADESİ
1.922
863
3.493
412
0
0
167.441
302.099
310.474
315.878
320.704
369.785
YURT DIŞI FUAR
MARKA
TURQUALITY POJESİ
PATENT
GENEL TOPLAM
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
2002-2007 dönemi İhracata Yönelik Devlet Yardımları’nın agresif bir yaklaşımla
uygulandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde destek miktarı geçen yıllara kıyasla
ciddi oranda artmıştır. Ayrıca destek unsurlarında da önemli değişiklikler
yapılmıştır. Özellikle uluslararası düzeyde markalaşma programı olarak lanse
edilen ve Türkiye’nin ileri gelen markalarının desteklendiği Turquality programı
uygulamaya
konulmuştur.
Yukarıda
belirtilen
tüm
destekler,
bazı
küçük
değişikliklerle 1995 yılından bugüne kadar42 uygulanmaya devam etmektedir.
İhracata Yönelik Devlet Yardımları kapsamında 2002 yılında 167,4 milyon lira
olarak gerçekleştirilen ödemeler, 2007 sonunda 367,8 milyon liraya yükselmştir.
42 İhracata yönelik devlet yardımı uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgi
http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa=78D45D5F-19DB-2C7D-3DEB92A25DCCD64F
için
bkz.
95
Yine bu dönemde tarım ürünleri için yapılan destek ödemesi ilk sırada yer
almaktadır. Yurt dışı fuarlara katılım için ödenen destek miktarı ise tarım ürünlerini
takip etmektedir. Ar-Ge projelerine ödenen destekler üçüncü sırada yer almış,
onun ardından marka ve Turquality ödemeleri gelmiştir (Çizelge 2.17.).
2002-2007 yılları arasındaki dönemde Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin
performansı geçmiş yıllardan çok farklı olmamıştır. Dış Ticaret Sermaye
Şirketlerinin ihracatı dönem başı ve sonu arasında üç kat artmış olmasına rağmen
toplam ihracat içindeki payları %31;4’ten %20,9’a kadar gerilemiştir. Tüm
desteklere ve verilen teşviklere rağmen 2000 sonrasında Dış Ticaret Sermaye
Şirketi modelinin istenen performansı göstermediği anlaşılmaktadır.
Çizelge 2.18. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2002-2007)
YILLAR
DTSS İHR
(milyon $)
ARTIŞ(%)
2002
11.239
2003
14.370
2004
18.468
2005
19.263
2006
22.289
2007
22.470
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
16,6
27,9
28,5
4,3
15,7
0,8
TOPLAM İHR
(milyon $)
35.762
47.068
63.016
73.276
85.761
107.272
ARTIŞ(%)
14,1
31,6
33,9
16,3
17,0
25,1
DTSS PAYI(%)
31,4
30,5
29,0
26,3
26,0
20,9
2.2.5. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011 Dönemi)
2008 yılı sonlarında ABD konut kredisi piyasasında görülen yüksek değer kaybı
sonrasında ortaya çıkan Küresel Kriz, başta gelişmiş ekonomiler olmak üzere tüm
dünya ekonomilerini ciddi şekilde etkileyen bir hale bürünmüştür. Bugün hala
etkileri devam etmekte olan Kriz, gelişmiş ülke ekonomilerinde ciddi talep
azalmalarına yol açmış, bu azalma da Türkiye gibi ihracata yönelik büyüme
modelini sürdürmeye çalışan ülkelerin ihracat gelirlerinde azalmaya neden
olmuştur. Nitekim Türkiye için son derece önemli bir ihracat pazarı olan Avrupa
Birliği ülkelerindeki talep daralması, Türkiye’nin ihracatını olumsuz olarak etkilemiş
ve 2008 yılı sonu itibarıyla Cumhuriyet tarihi boyunca en yüksek ihracat hacmine
ulaşılmasının hemen ardından 2009 sonunda ihracat hacminde %22,6 oranında
dramatik bir düşüş görülmüştür.
96
10
9,2
8,5
5
0
0,7
2008
-5
2009
2010
2011
-4,8
-10
Türkiye
Avrupa Birliği
Yeni Sanayileşmiş Asya Ekonomileri
Gelişmekte olan Ekonomiler
G7 Ekonomileri
Dünya
Şekil 2.27. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Reel GSYH Büyüme Verileri
(2008-2011)(%)
Kaynak: IMF, World Economic Outloook ve kendi hesaplamalarımız
2008 yılından itibaren tüm dünyayı etkileyen Küresel Kriz’in bir sonucu olarak,
özellikle gelişmiş ülkelerde ekonominin ciddi ölçüde küçüldüğü görülmektedir.
İlginç olan Türkiye ekonomisinin de gelişmekte olan ekonomiler ve Yeni
Sanayileşmiş Asya Ekonomilerinden farklılaşarak, gelişmiş ekonomilere paralel bir
şekilde ekonomik daralma yaşamasıdır. Ancak yine ilginç olan diğer bir husus ise
Türkiye ekonomisinin 2009 sonrasında, yaşadığı daralmanın aksine, baz etkisiyle
birlikte hızlı bir toparlanma sürecine girmesi ve yüksek büyüme oranlarını
gerçekleştirmesidir. Nitekim bu dönemde Türkiye’nin dünyanın geri kalanından
ayrıştığı konusunda tartışmalar da gündeme gelmiştir. Ancak burada üzerinde
durulması gereken Yeni Sanayileşmiş Asya Ülkeleri grubunun aynı dönemde
benzer bir büyüme eğilimi göstermesidir (Şekil 2.27.).
97
300.000
240.842
250.000
201.964
185.544
200.000
150.000
140.928
132.027
134.918
113.883
102.143
100.000
50.000
0
-50.000
2008
-100.000
2009
2010
2001
-38.785
-69.937
-71.661
-105.924
-150.000
İhracat
İthalat
Dış Ticaret Dengesi
Şekil 2.28. Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (2008-2011)(milyon dolar)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
Şekil 2.28’de yer alan veriler ışığında, Türkiye’nin dış ticaret hacminin 2008 yılında
başlayan Küresel Kriz’le birlikte azaldığı ve 2011 yılına kadar 2008’te
gerçekleştirilen dış ticaret hacminin altında kalındığı anlaşılmaktadır. Burada
özellikle üzerinde durulması gereken husus, dış ticaret hacminin en çok azaldığı
ve Krizin etkilerinin en çok görüldüğü yıl olan 2009’da dış ticaret açığının önemli
ölçüde düzelmesidir. Diğer bir deyişle, ekonomik açıdan negatif büyüme dönemi,
Türkiye’nin dış ticaret açığı üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Ayrıca Çizelge
2.19’da görüleceği üzere, ihracatın ithalatı karşılama oranı yaklaşık %11’lik bir
artış göstermiştir.
Çizelge 2.19. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2008-2011)
KİŞİ BAŞINA İHR
YIL
İHR (MİL.$)
($)
İTH (MİL.$)
KİŞİ BAŞINA İTH($)
İHR/İTH(%)
2008
132.027
1.857
201.964
2.841
65
2009
102.143
1.418
140.929
1.956
72
2010
113.883
1.560
185.544
2.542
61
2011
134.907
1.805
240.842
3.223
56
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Türkiye İstatistik
Kurumu Veri Tabanı
98
Daha önce de belirtildiği gibi 2008’de başlayan gelişmiş ülkeler kaynaklı Küresel
Kriz’in bir sonucu olarak tüm dünyada görülen ticaretteki daralma, paralel bir
şekilde Türkiye’de de yaşanmıştır. Türkiye'nin ihracat performansı olumsuz
etkilenmiş, kapsamlı bir ihracat stratejisinin eksikliği sonucunda ihracatçıların
yaşadığı finansman sıkıntısı gibi birçok olumsuzluk Kriz’in etkilerinden sıyrılma
sürecinde Türkiye'yi dünyanın gerisinde bırakmıştır. 2008 yılında %23 oranında bir
ihracat artışı gerçekleştiren Türkiye, 2009 sonunda aynı oranda bir daralma
yaşamıştır. Nitekim 2008 yılında dünyanın toplam ihracatı içinde %0,82’lik bir paya
sahip olan Türkiye, 2011 yılına gelindiğinde %9,75’lik bir azalışla ancak %0,74’lük
bir pay elde edebilmiştir. Türkiye ile benzerlik gösteren ülkelerin (Arjantin, Brezilya,
Hindistan ve Endonezya) payları ya çok düşük oranda azalmış ya da istikrarını
korumuş ve hatta artış göstermiştir. Bu gelişmelere paralel bir şekilde 2009
sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı %56 gibi hayli kritik bir seviyeye inmiştir
(Şekil 2.29. ve 2.30.)
60
40
20
23
11
18
0
2008
-20
2009
2010
2011
-23
-40
Bağımsız Devletler Topluluğu
Orta Doğu
Dünya
MERCOSUR
NAFTA
Türkiye
Şekil 2.29. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İhracatında Büyüme Verileri
(2008-2011)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
99
2011 0,46 1,40
2010 0,45 1,32
1,67
1,48
2009 0,44 1,22
1,31
2008 0,43 1,23
1,21
0,00
Arjantin
1,10
3,04
1,03
0,95
0,86
2,86
3,05
1,69
2,62
2,90
1,67
2,42
2,61
2,92
2,00
4,00
6,00
Brezilya
Hindistan
Endonezya
8,00
Kore
0,75
1,81
0,81
1,74
0,82
10,00
Rusya Federasyonu
0,74
12,00
14,00
İspanya
Türkiye
Şekil 2.30. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İhracatındaki Payı
(2008-2011)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
2008-2011 döneminde Türkiye’nin ithalat verilerini incelediğimizde ise 2008
sonrası ithalat hacminde görülen daralmanın seçili ülke grupları ve dünya ile
paralel bir seyir izlediği görülmektedir. Diğer taraftan, 2010 yılıyla başlayan ithalat
genişlemesi de, aynı şekilde paralel bir eğilime işaret etmektedir. Nitekim baz
etkisi genişlemenin de hayli yüksek olmasına yol açmıştır (Şekil 2.31.). Ayrıca
Türkiye 2008 yılında dünya ithalatından %1,22 pay alırken, 2009’da bu oran
%1,11’e gerilemiş, ancak 2011 sonunda yeniden artış göstererek %1,31 olarak
gerçekleşmiştir (Şekil 2.32.).
50
32
30
19
0
2008
2009
2010
2011
-30
-50
Bağımsız Devletler Topluluğu
Orta Doğu
MERCOSUR
NAFTA
Şekil 2.31. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin İthalatında Büyüme Verileri
(2008-2011)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı
100
2011 0,40 1,28
2,51
2010 0,37 1,24
0,96
2,26
2,84
0,88
2,75
2009 0,30 1,05
2,02
0,74
2,54
2008 0,35 1,10
1,94
0,77
2,63
0,00
2,00
Arjantin
4,00
Brezilya
Hindistan
1,76
1,61
1,51
2,11
2,30
1,76
6,00
Endonezya
2,03
Kore
1,20
1,11
2,54
8,00
1,31
10,00
Rusya Federasyonu
1,22
12,00
14,00
İspanya
Türkiye
Şekil 2.32. Bazı Seçili Ülke Grupları ve Türkiye’nin Dünya İthalatındaki Payı (20082011)(%)
Kaynak: Dünya Ticaret Örgütü Veri Tabanı ve kendi hesaplamalarımız
2008-2011 yılları arasında dış ticaret hacminde görülen daralma Dâhilde İşleme
Sisteminde de kendisi göstermiştir. Yıllardan beri tartışma konusu olan ihracatın
ithalat bağımlığı, ihracatı teşvik amacıyla uygulanan sisteme de yansımıştır. 20082011 yılları arasında toplam 223 milyar ABD doları olarak öngörülen teşvik
kapsamındaki ihracat ancak 90,4 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşebilmiştir.
Yine aynı dönemde 135,6 milyar ABD doları olarak öngörülen ithalat da 46,4
milyar ABD doları düzeyinde olabilmiştir. Gerçekleşmelere baktığımızda ise döviz
kullanım oranı %51,29 düzeyindedir. Diğer bir ifadeyle, bu dönemde yapılan her
100 ABD dolarlık ihracat karşılığında 51,29 ABD dolarlık ithalat yapılmıştır. Bu da
teşvik kapsamında yapılan ihracatın yarısından fazlasının ithalata bağımlı
olduğunu göstermektedir (Çizelge 2.20.).
Çizelge 2.20. Dâhilde İşleme Sistemi Verileri (2008-2011)
ÖNGÖRÜLEN
YIL
NET ORANLAR
(GERÇEKLEŞEN)
GERÇEKLEŞEN
Döviz
Kullanımı
(%)
İth
(%)
(%)
Döviz
Kullanımı
(%)
İth (Bin $)
2008
60.507.179
37.513.852
62 40.533.858 21.173.914 19.359.944
66,99
56,44
52,24
2009
46.966.141
27.751.724
59,09 26.431.495 13.153.552 13.277.943
56,28
47,4
49,76
2010
55.789.616
33.429.610
59,92 19.989.209 10.064.708
9.924.501
35,83
30,11
50,35
2011
59.825.078
36.964.184
61,79
1509899
5,88
5,43
57,09
60,81 90.473.442 46.401.155 44.072.287
40,56
34,20
51,29
3.518.880
İth (Bin $)
İhr
İhr(Bin $)
Toplam 223.088.014 135.659.370
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
İhr(Bin $)
Net İhr
(Bin $)
2.008.981
101
2008-201043 yılları arasında İhracata Yönelik Devlet Yardımları bağlamında,
geçmiş dönemlere nazaran, çok daha yüksek miktarlarda destek ödemesi
yapılmıştır. Özellikle 2009 yılında yapılan destek ödemesi tüm diğer yılların zirvesi
olarak 566 milyon lira düzeyinde gerçekleşmiştir (Çizelge 2.21.).2010 yılından
itibaren yaşanan Sayıştay denetimi sonrasında Hazine Müsteşarlığı ile Ekonomi
Bakanlığı arasında ortaya çıkan uygulama ve ödeme yetkisi sorunun çözümünün
zaman alması nedeniyle 2010 yılının ikinci yarısı ile 2011 yılının ilk yarısı arasında
ödemelerin geçici bir süre yapılamaması durumu ortaya çıkmıştır.
Çizelge 2.21. İhracata Yönelik Devlet Yardımlarına İlişkin Veriler (2008-2010)
ÖDEME UNSURLARI ve MİKTARI (Bin TL)
2008
2009
2010
AR-GE
80.661
111.062
14.535
ÇEVRE
1.100
9.867
1.905
659
1.333
198
9.892
8.633
1.815
78.157
68.251
6.998
EĞİTİM
10
88
434
İSTİHDAM
12
0
0
19.210
37.127
5.398
9.901
11.135
0
0
0
0
2.102
0
0
155.005
318.491
25.221
0
0
0
356.709
565.987
56.504
PAZAR ARAŞTIRMASI
YURT DIŞI OFİS-MAĞAZA
YURT DIŞI FUAR
MARKA
TURQUALITY POJESİ
PATENT
BAVUL
TARIM İHRACAT İADESİ
SANAYİ İHRACAT İADESİ
GENEL TOPLAM
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
2008 sonrası Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin ihracat verileri incelediğimizde ise,
2007 sonundaki %20,9 düzeyinde paylarının 2010 sonunda %29,2’ye yükseldiği
görülmektedir (Çizelge 2.22.).Ancak 2000 sonrası dönemde Dış Ticaret Sermaye
Şirketlerinin toplam ihracat içindeki paylarının %25 ila %30 bandına oturduğu
görülmektedir. Bu durum ilk başta şirket modelinin performansı açısından olumsuz
bir görünüm sergiliyor olmakla birlikte tüm Türkiye’de ihracatın bir anlamda
demokratikleşmesi anlamına geldiği de gözlerden kaçmamalıdır.
43
2010 yılı verileri ilk altı aylık dönemi kapsamaktadır. İkinci altı aylık dönemde uygulamada yaşanan bazı
sorunlar nedeniyle destek ödemeleri bir süre durdurulmuştur. 2010 yılının ilk altı sonrasındaki döneme ait
veriler Ekonomi Bakanlığı tarafından paylaşılmadığından ve Sayıştay raporlarında da yer almadığından
ihracata yönelik devlet yardımları verilerini derlemek mümkün olmamıştır.
102
Çizelge 2.22. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin İhracat Verileri (2008-2010)
YILLAR
DTSS İHR
(milyon $)
TOPLAM İHR
ARTIŞ(%)
(milyon $)
ARTIŞ(%)
DTSS PAYI(%)
2008
37.500
66,9
132.025
23,1
28,4
2009
27.535
-26,6
102.143
-22,6
27
2010
33.250
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
20,8
113.883
11
29,2
2.2.6. İhracata Yönelik Sanayileşme Döneminde Türkiye’nin Dış Ticaret
Politikalarını Etkileyen Konular
2.2.6.1. Carî İşlemler Dengesinin Yapısal Analizi
2.2.6.1.1. 1980-1989 Dönemi
İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin benimsenmesiyle birlikte Türkiye
ekonomisinin dışarıda rekabet edebilmesini sağlayabilmek için döviz kuru politikası
ve ihracat sübvansiyonları çok daha sık kullanılır olmuştur. Diğer taraftan, 1980’ler
ihracata yönelik üretim fazlası yaratmak ve düşük işgücü maliyetleriyle ihracatta
rekabeti artırmak üzere reel ücretlerde planlı bir gerilemeye tanıklık etmiştir.
İhracata yönelik bu politikalar ihracat hacmini artırmakta başarılı olmuştur. Bu
gelişmeler sonraki yıllarda Türkiye ekonomisi açısından daha sık ve yakından
takip edilen bir kavramı gündeme getirmiştir. Ödemeler dengesinin bir parçası olan
carî işlemler dengesi, ekonominin en önemli ve hassas bileşeni haline gelmiştir.
İhracat hacmi 1980’de 2,9 milyar ABD doları iken 1989’da 11,6 milyar ABD
dolarına çıkmıştır (Çizelge 2.23.).1980’lerde ithalat rejiminin kademeli olarak
serbestleştirilmesi sonucunda, ithalatta da artış gözlenmiş ve 1980’de 7,9 milyar
ABD doları olan ithalat 1989’da 15,8 milyar ABD dolarına çıkmıştır. Ayrıca, 1980
yılı itibarıyla %37 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, iki katı artışla 1989
sonunda %74 düzeyine çıkmıştır.
103
Çizelge 2.23. Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (1980-1989)
YIL
İHR (MİL.$)
KİŞİ BAŞINA İHR ($)
İTH (MİL.$)
KİŞİ BAŞINA İTH($)
1980
2.910
65
7.909
178
1982
5.728
120
9.235
193
1984
7.134
145
10.757
219
1985
7.958
158
11.344
225
1986
7.457
145
11.105
216
1987
10.190
195
14.158
270
1988
11.662
219
14.335
269
1989
11.625
215
15.792
291
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
İHR/İTH(%)
37
62
66
70
67
72
81
74
1980’lerde GSYH’nin yaklaşık %3,5’ini oluşturan dış ticaret açığından başka
görünmeyen işlemler de carî işlemler dengesini düzeltmede önemli bir rol
oynamıştır. Turizm sektörü lehine uygulanan politikaların bir sonucu olarak düzenli
olarak artan turizm gelirleri, yüksek dış borç faiz ödemelerine rağmen döviz
gelirleri açısından önemli bir kaynak olmuştur.
Haziran 1980 itibarıyla yürürlüğe konulan Turizm Teşvikleri Hakkında Çerçeve
Kararnamenin ardından, 1982 yılında Turizm Teşvikleri Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Bu çerçevede kamu arazilerinin turizm yatırımlarına açılması, elektrik-su gibi
hizmetlerin ücretlerinde indirim ve vergilerle ilgili bir takım teşvikler sağlanmıştır.
1985 yılından sonra turizm sektörüne verilen yatırım teşvik belgelerindeki artışa
paralel olarak turizm sektörüne verilen belgelerin oranında da artış olmuştur.
Ayrıca 1983-1993 döneminde Turizm Bankası tarafından Turizm Yatırım
Belgesi’ne sahip işletmelere toplam yatırımlarının %80’lik kısmı için düşük faiz
oranları ve ilk 4 yılı geri ödemesiz dönem olmak üzere 20 yıl vadeyle kredi
sağlanmıştır (TCMB Yayını, 2002:23).
104
Çizelge 2.24. Turizm Sektörüne İlişkin Veriler (1970-1992)
1970-1979
1980-1989
Yatak Kapasitesi (dönem sonu, bin)
79,7
435
Turist sayısı (yıllık ortalama, milyon)
1,3
2,4
Turizm Gelirleri / GSMH (%)
0,4
2
Turizm Gelirleri / İhracat (%)
11,5
13,7
1980-1984
1985-1992
Toplam Yatırımı Teşvik Belgesi Sayısındaki Payı (%)
2,1
10,3
Yatırımı Teşvik Belgelerinin Toplam Bedeli (Milyar $)
Turizm Bankası ve Türkiye Kalkınma Bankası Tarafından Verilen Krediler (Milyar
$)
1,3
26,7
-
0,7
0,7
3,4
Toplam Sabit Yatırımlar İçindeki Payı (yıllık, %)
Özel
Kamu
0,6
1,4
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı ve Kalkınma Bakanlığı Müsteşarlığı, TCMB ve TÜRSAB Verileri
(TCMB 2002 yayınından alınmıştır.)
Diğer taraftan, carî transferler içinde en önemli payı işçi dövizleri oluşturmaktadır.
İşçi ihracı gelişmekte olan ülkeleri dışa açmakta etken olabilmektedir. Özellikle
ülke dışında çalışanların gönderdikleri dövizler, ülkenin ithalat kapasitesini
artırmaktadır (Kazgan; 1988:2010). Bunun da dış ticaret dengesi üzerinde etkileri
bulunmaktadır. Türkiye örneğine baktığımızda, işçi dövizleri ithalatı artırmak
yoluyla, dış ticaret dengesi ve dolayısıyla carî işlemler dengesi üzerinde olumsuz
bir sonuç doğurmuştur. Carî transferler başlığı altında yer alan verilerin tutulduğu
1984 yılından 1989 yılına kadar geçen dönemde işçi dövizleri 1,8 milyar ABD
dolarından 3 milyar ABD dolarına yükselmiştir (Çizelge 2.25.).
Çizelge 2.25. Türkiye’nin İşçi Gelirleri (1984-1989)
(Milyon ABD Dolar)
CARİ İŞLEMLER HESABI
CARİ TRANSFERLER
Genel Hükümet
Diğer Sektörler
İşçi Gelirleri
Kaynak: TCMB
1984
-1.439
1.988
181
1.807
1.807
1985
-1.013
1.916
202
1.714
1.714
1986
-1.465
1.840
206
1.634
1.634
1987
-806
2.323
302
2.021
2.021
1988
1.596
2.089
313
1.776
1.776
1989
938
3.427
387
3.040
3.040
105
Carî işlemler açığının GSYH’ye oranı, 1970’lerle karşılaştırıldığında hafif bir
düşüşün ardından yükselişe geçmiş ve 1980’lerin sonuna gelindiğinde carî
işlemler açığı, carî işlemler fazlasına dönüşmüştür. Ancak 1988 ve 1989 yılları
hariç olmak üzere, 1980’ler boyunca carî işlemler açığı süreklilik arz etmiştir
(Çizelge 2.26.). Ayrıca üzerinde durulması gereken diğer bir husus da, bundan
sonraki yıllarda da çokça görüleceği üzere, büyüme oranları ile carî işlemler
açığının birbirinin aksi yönlü olmasıdır. Carî işlemler açığının yüksek olduğu
yıllarda büyüme oranları da yüksek seyretmiştir, büyüme oranının düşük olduğu
yıllarda ise carî işlemler açığı fazlaya dönüşmüştür (Şekil 2.33).
12,0
10,0
8,0
6,0
4,0
2,0
1,3
0,0
-2,0
-4,0
-6,0
1980
-3,8
-5,1
1983
-2,4
-3,7
1984
-1,8
1985-1,1
1986-1,5
-3,7
-3,3
-3,0
DIŞ TİCARET DENGESİ/GSYH (%)
-0,7
1987
-2,8
CARÎ İŞLEMLER DENGESİ/GSYH (%)
1988-1,5
1989
-2,9
BÜYÜME ORANI(%)
Şekil 2.33. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
0,7
106
Çizelge 2.26. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (milyon dolar) (1980-1989)
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
-3.408
-1.936
-952
-1.923
-1.439
-1.013
-1.465
-806
1.596
938
İhracat f.o.b.
2.910
4.703
5.890
5.905
7.134
7.959
7.457
10.190
11.662
11.625
İthalat f.o.b.
-7.513
-8.567
-8.518
-8.895
-10.044
-10.935
-10.475
-13.396
-13.475
-15.815
Mal Dengesi
-4.603
-3.864
-2.628
-2.990
-2.910
-2.976
-3.018
-3.206
-1.813
-4.190
Hizmet Gelirleri
762
1.316
1.928
1.960
2.475
3.160
3.123
3.945
5.919
6.569
Hizmet Giderleri
-569
-468
-1.031
-1.166
-1.489
-1.560
-1.533
-1.783
-2.086
-2.541
-4.410
-3.016
-1.731
-2.196
-1.924
-1.376
-1.428
-1.044
2.020
-162
Yatırım Gelirleri
0
0
110
81
146
298
341
382
374
684
Yatırım Giderleri
-1.169
-1.478
-1.608
-1.568
-1.649
-1.851
-2.218
-2.467
-2.887
-3.011
Mal, Hizmet ve Yatırım Geliri Dengesi
-5.579
-4.494
-3.229
-3.683
-3.427
-2.929
-3.305
-3.129
-493
-2.489
2.171
2.558
2.277
1.760
1.988
1.916
1.840
2.323
2.089
3.427
23
672
899
280
883
73
1.065
2.124
1.891
-958
780
1.434
649
-75
409
469
-837
-118
-506
515
971
-1.302
-388
-747
-631
-897
-785
541
579
1.153
2.712
E. REZERV VARLIKLAR
1.302
388
747
631
897
785
-541
-579
-1.153
-2.712
Resmi Rezervler
-494
-195
-288
-68
-63
360
-163
-136
-721
-2.472
423
268
133
77
-42
-251
-378
-443
-432
-240
A. CARİ İŞLEMLER DENGESİ
Mal ve Hizmet Dengesi
Cari Transferler
B. SERMAYE HESABI
C. FİNANS HESABI
D. NET HATA VE NOKSAN
GENEL DENGE
Uluslararası Para Fonu Kredileri
Kaynak: TCMB
107
2.2.6.1.2. 1990-2011 Dönemi
1989 yılı itibarıyla kapital hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte, 1990’lı
yılların başlarından itibaren ihracat ve ithalat hacimlerinde önemli artışlar meydana
gelmiştir. Türkiye için öngörülen üretim artışlarının gerçekleştirilebilmesi için ara ve
kapital malları ithal edilmek zorunda kalınması 1990’lı yıllarla birlikte dış ticaret ve
carî işlemler açıklarının süreklilik ve büyümeyle paralellik arz eden bir hale
dönüşmesine neden olmuştur. 1990 sonrası dönemde carî işlemler açığının
finansmanı ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde, Türkiye ekonomisinin, artan oranda
kısa vadeli kapital girişlerine bağlı ve dış şoklara açık hale dönüştüğü
görülmektedir.
1989’da kapital hareketlerinin serbestleştirilmesinden sonra, 1991 yılındaki Körfez
Savaşı dönemi, 1994 Finansal Krizi ve 1998 Rusya Krizi dönemleri hariç, Türkiye
1990’lar boyunca carî işlemler hesabını finanse etmek için ihtiyacı olandan daha
fazla yabancı kapital girişi sağlamıştır. Kapital hareketlerinin serbestleştirilmesinin
amacı olarak uluslararası kapital piyasalarıyla bütünleşmesi gösterilmişse de
uygulamada, artan kamu harcamaları üzerindeki finansal kısıtların azaltılması bu
kararın altında yatan belirleyici bir unsur olmuştur. Serbestleşme sonrasında
ödemeler dengesini finanse etme işlevi gören kapital akımlarının yapısında önemli
değişiklikler olmuş, orta ve uzun vadeli kredilerin yerini kısa vadeli krediler almıştır
(TCMB Yayını, 2002:25). Özatay (2006) yaptığı çalışmada, düşük reel faiz
haddinin yüksek carî açığa karşı geldiğini, ifade etmektedir. Özatay’a göre, Türkiye
gibi ülkelerin karşı karşıya kaldığı yüksek carî işlemler açığının ardında yatan
temel nedenin yüksek reel faiz olmayabileceğidir. Buna göre, oluşan yüksek carî
işlemler açığı, yüksek reel faiz nedeniyle yurda giren kısa vadeli kapital akımı
sonucu yerli para biriminin değerlenmesinden kaynaklanmamaktadır.
Özatay’a (2006) göre carî işlemler açığına ilişkin iki temel yapısal sorun
bulunmaktadır. Bunlardan ilki üretim yapısına ilişkindir. Türkiye ekonomisinin hızla
büyüdüğü dönemlerde ithalat ve carî işlemler açığı da hızla artmaktadır. İkincisi ise
dışsal şokların yaşanmadığı dönemlerde olduğu gibi, yerleşiklerin döviz cinsi mali
varlıklara olan taleplerini azaltmaları ile Türkiye’nin daha uzun vadeli yabancı
108
kapital çekebilecek olması nedenleriyle döviz arzı ile talebi arasındaki farkın
artmasıdır. Özatay (2006), carî işlemler açığının azaltılmasını, mikro düzeyde
gerçekleştirilecek reformlarla Türkiye’nin rekabet gücünün geliştirilmesi ve
verimlilik artışlarının sürekli kılınmasında görmektedir.
Çizelge 2.27. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (1990-2000)
(Milyon ABD
Dolar)
CARİ İŞLEMLER
HESABI
CARİ
TRANSFERLER
Genel Hükümet
Diğer Sektörler
İşçi Gelirleri
Turizm Gelirleri
Kaynak: TCMB
1990
1991 1992
-2.625
250
-974
4.365
1.119
3.246
3.246
2.705
5.039
2.220
2.819
2.819
2.062
3.920
912
3.008
3.008
2.863
1993
1994
1995
1996
1997
1998
-6.433 2.631
-2.339
-2.437
-2.638
2.000
3.652
733
2.919
2.919
3.025
4.398
1.071
3.327
3.327
4.046
4.097
555
3.542
3.542
4.385
4.511
314
4.197
4.197
5.286
5.505
149
5.356
5.356
5.423
3.010
383
2.627
2.627
3.455
1999
2000
-925 -9.920
4.881
352
4.529
4.529
3.732
4.764
204
4.560
4.560
5.923
Carî işlemler açığının finansmanı açısından önemli bir yeri olan turizm gelirleri,
1990-2000 yılları arasında 2,7 milyar ABD dolarından 5,9 milyar ABD dolarına
yükselmiştir. 1990 yılı öncesinde verilen turizme ilişkin yatırım teşviklerinin etkisi
görülmekle birlikte istenen düzeyde olmadığı da gözlerden kaçmamaktadır. Yine
aynı dönemde işçi dövizleri artmaya devam etmiş olmakla birlikte istikrarsız bir
seyir izlemiştir. Özellikle Finansal Kriz ve İstikrar Programının uygulamaya
konulduğu dönem (1994-1999) arasında görülen artış eğilimi sürdürülebilir
olmamıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi işçi dövizleri dönem itibarıyla ithalatı
artırıcı etkisini de sürdürmüş ve carî işlemler açığı üzerinde olumsuz bir etki
doğurmuştur (Çizelge 2.27.).
2001-2011 yılları arasında kalan dönemde aynı verileri tekrar incelediğimizde,
daha önce verilen turizme ilişkin yatırım teşviklerinin sonucunun daha net bir
şekilde ortaya çıktığı görülmektedir. 2003 yılından itibaren turizm gelirlerinde hızlı
bir artış görülmeye başlamış, 2001 itibarıyla 6,3 milyar ABD doları olan turizm
gelirleri dönem sonunda 20,2 milyar ABD doları seviyesine çıkmıştır. Her ne kadar
carî işlemler açığının finansmanı açısından olumlu bir seyir gözlemlense de artan
turizm gelirlerinin hayli üzerinde bir açıkla karşı karşıya kalınmıştır. Aynı
dönemdeki işçi dövizleri ise daha önceki dönemlerden farklı bir şekilde azalmış ve
2011 sonunda sadece 1 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu durum
109
işçi dövizlerinin ithalatı artırma kapasitesine yönelik etkisini zaman içinde
kaybettiğini ve daha önce berlirtildiği gibi, yapısal sorunların devreye girdiğini
göstermektedir (Çizelge 2.28.).
Çizelge 2.28. Türkiye’nin İşçi Dövizleri ve Turizm Gelirleri (2001-2011)
(Milyon ABD Dolar)
CARİ İŞLEMLER
HESABI
CARİ
TRANSFERLER
Genel Hükümet
Diğer Sektörler
İşçi Gelirleri
Turizm Gelirleri
Kaynak: TCMB
2001 2002
2003
3.760
-626 -7.554
2.987
201
2.786
2.786
6.352
2.433 1.020
497
291
1.936
729
1.936
729
6.599 11.051
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
-14.198 -21.449 -31.836 -37.781 -40.438 -12.168 -45.447 -75.092
1.117
313
804
804
13.597
1.454
603
851
851
16.087
1.893
621
1.272
1.111
14.468
2.225
809
1.416
1.209
15.781
2.132
728
1.404
1.431
19.541
2.409
1.190
1.219
1.014
18.405
1.523
563
960
948
17.391
1.758
794
964
1.045
20.171
15,0
10,0
5,0
0,0
-5,0
-10,0
-15,0
DIŞ TİCARET DENGESİ/GSYH (%)
BÜYÜME ORANI (%)
CARÎ İŞLEMLER DENGESİ/GSYH (%)
Şekil 2.34. Dış Ticaret Dengesi, Carî İşlemler Dengesi ve Büyüme İlişkisi (19902011)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TCMB ve Ekonomi
Bakanlığı
110
1990 sonrası dönemin Türkiye ekonomisi açısından önemli özelliklerinden biri carî
işlemler açığı ile büyüme arasındaki ters yönlü ilişkidir. 2009 yılı hariç olmak üzere,
büyümenin negatif olduğu yıllarda carî işlemler fazla vermiştir. 1990-2011 döneme
ait 22 yılın 18’inde Türkiye’nin carî işlemler hesabı açık vermiştir (Şekil 2.34).
Gerek uluslararası gerekse de ulusal düzeyde Krizlerin yaşandığı 1991, 1994,
1998 ve 2001 yıllarında carî işlemler fazlası veren Türkiye ekonomisi, 22 yıllık
dönemde ortalama olarak %-2,5’luk bir carî işlemler açığı/GSYH oranı deneyimi
yaşamıştır. Ancak üzerinde durulması gereken asıl husus, daha önceki dönemin
aksine, 2003 yılından başlamak üzere bu oranın giderek arttığı ve çoğunlukla %5’ler düzeyinde hayli yüksek ve tehlikeli bir carî işlemler açığı/GSYH oranının
gerçekleştiğidir. Nitekim Akçay ve Üçer (2008)’e göre, carî işlemler açığının
sürekliliği ve yüksekliği, herhangi bir ekonomik kriz için tek belirleyici olmamakla
birlikte sürdürülebilir bir durum değildir.
Çizelge 2.29. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (1990-1999) (milyon dolar)
ÖDEMELER DENGESİ ANALİTİK SUNUM
(Milyon ABD Dolar)
ACARİ İŞLEMLER HESABI
1.
İhracat f.o.b.
2.
İthalat f.o.b.
Mal Dengesi
3.
Hizmetler Dengesi: Gelir
4.
Hizmetler Dengesi: Gider
Mal ve Hizmet Dengesi
5.
Gelir Dengesi: Gelir
6.
Gelir Dengesi: Gider
Mal, Hizmet ve Gelir Dengesi
7.
Cari Transferler
B.
SERMAYE HESABI
C.
FİNANS HESABI
8.
Yurtdışında Doğrudan Yatırım
9.
Yurtiçinde Doğrudan Yatırım
10.
Portföy Hesabı-Varlıklar
11.
Portföy Hesabı-Yükümlülükler
12.
Diğer Yatırımlar-Varlıklar
13.
Diğer Yatırımlar-Yükümlülükler
Cari,Sermaye ve Finansal Hesaplar
D.
NET HATA VE NOKSAN
GENEL DENGE
E.
REZERV VARLIKLAR (*)
14.
Resmi Rezervler
15.
Uluslararası Para Fonu Kredileri
16.
Ödemeler Dengesi Finansmanı
Kaynak: TCMB
1990
-2.625
12.959
-22.407
-9.448
8.083
-3.117
-4.482
917
-3.425
-6.990
4.365
4.037
16
684
-134
681
-409
3.199
1.412
-468
944
-944
-896
-48
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
250
-974
-6.433
2.631
-2.339
-2.437
-2.638
2.000
-925
13.593
14.715
15.345
18.106
21.636
32.067
32.110
30.741
29.031
-20.883
-22.791
-29.426
-22.273
-34.788
-42.331
-47.158
-44.779
-38.802
-7.290
-8.076
-14.081
-4.167
-13.152
-10.264
-15.048
-14.038
-9.771
8.446
9.564
10.919
11.076
14.939
13.057
19.248
23.183
16.370
-3.282
-3.757
-4.179
-4.024
-5.319
-6.400
-8.336
-9.665
-8.868
-2.126
-2.269
-7.341
2.885
-3.532
-3.607
-4.136
-520
-2.269
935
1.012
1.135
890
1.488
1.577
1.900
2.481
2.350
-3.598
-3.637
-3.879
-4.154
-4.693
-4.504
-4.913
-5.466
-5.887
-4.789
-4.894
-10.085
-379
-6.737
-6.534
-7.149
-3.505
-5.806
5.039
3.920
3.652
3.010
4.398
4.097
4.511
5.505
4.881
-2.397
-27
810
-91
714
-2.563
-1.240
-2.147
948
-1.199
1.199
1.199
0
3.648
-65
844
-754
3.165
-2.438
2.896
2.674
-1.190
1.484
-1.484
-1.484
0
8.903
-14
636
-563
4.480
-3.291
7.655
2.470
-2.162
308
-308
-308
0
-4.257
-49
608
35
1.123
2.423
-8.397
-1.626
1.832
206
-206
-546
340
4.565
-113
885
-466
703
-383
3.939
2.226
2.432
4.658
-4.658
-5.005
347
5.483
-110
722
-1.380
1.950
331
3.970
3.046
1.499
4.545
-4.545
-4.545
0
6.969
-251
805
-710
2.344
-1.750
6.531
4.331
-987
3.344
-3.344
-3.316
-28
-840
-367
940
-1.622
-5.089
-1.464
6.762
1.160
-713
447
-447
-216
-231
4.829
-645
783
-759
4.188
-2.304
3.566
3.904
1.302
5.206
-5.206
-5.726
520
111
A1.
2.
(Milyon ABD Dolar)
CARİ İŞLEMLER HESABI
İhracat f.o.b.
İthalat f.o.b.
Mal Dengesi
3.
4.
Hizmetler Dengesi: Gelir
Hizmetler Dengesi: Gider
Mal ve Hizmet Dengesi
5.
Gelir Dengesi: Gelir
6.
Gelir Dengesi: Gider
Mal, Hizmet ve Gelir Dengesi
7.
Cari Transferler
B.
SERMAYE HESABI
C.
FİNANS HESABI
8.
Yurtdışında Doğrudan Yatırım
9.
Yurtiçinde Doğrudan Yatırım
10.
Portföy Hesabı-Varlıklar
11.
Portföy Hesabı-Yükümlülükler
11.1.
Hisse Senetleri
11.2.
Borç Senetleri
12.
Diğer Yatırımlar-Varlıklar
13.
Diğer Yatırımlar-Yükümlülükler
Cari,Sermaye ve Finansal Hesaplar
D.
NET HATA VE NOKSAN
GENEL DENGE
E.
REZERV VARLIKLAR (*)
14.
Resmi Rezervler
15.
Uluslararası Para Fonu Kredileri
Kaynak: TCMB
2000
-9.920
30.825
-52.882
-22.057
19.463
-8.088
-10.682
2.836
-6.838
-14.684
4.764
2001
3.760
34.729
-38.092
-3.363
15.203
-6.067
5.773
2.753
-7.753
773
2.987
9.584
-870
982
-593
1.615
489
1.126
-1.939
10.389
-336
-2.661
-2.997
2.997
-354
3.351
-14.557
-497
3.352
-788
-3.727
-79
-3.648
-601
-12.296
-10.797
-2.127
-12.924
12.924
2.694
10.230
2002
2003
-626 -7.554
40.719 52.394
-47.109 -65.883
-6.390 -13.489
14.031 18.047
-6.146 -7.575
1.495 -3.017
2.486 2.246
-7.040 -7.803
-3.059 -8.574
2.433 1.020
1.172
-143
1.082
-2.096
1.503
-16
1.519
-777
1.603
546
-758
-212
212
-6.153
6.365
7.162
-480
1.702
-1.386
3.851
905
2.946
-986
4.461
-392
4.489
4.097
-4.097
-4.047
-50
112
Çizelge 2.30. Yıllar İtibarıyla Ödemeler Dengesi (2000-2011) (milyon dolar)
2004
-14.198
68.535
-91.271
-22.736
23.364
-10.334
-9.706
2.651
-8.260
-15.315
1.117
2005
-21.449
78.365
-111.445
-33.080
27.958
-11.942
-17.064
3.644
-9.483
-22.903
1.454
2006
-31.836
93.613
-134.671
-41.058
26.195
-12.210
-27.073
4.418
-11.074
-33.729
1.893
17.702
-780
2.785
-1.388
9.411
1.427
7.984
-6.983
14.657
3.504
838
4.342
-4.342
-824
-3.518
42.685
-1.064
10.031
-1.233
14.670
5.669
9.001
-553
20.834
21.236
1.964
23.200
-23.200
-17.847
-5.353
42.689
-924
20.185
-3.987
11.402
1.939
9.463
-13.479
29.492
10.853
-228
10.625
-10.625
-6.114
-4.511
2007
-37.781
115.361
-162.213
-46.852
29.928
-15.974
-32.898
6.423
-13.531
-40.006
2.225
-8
49.287
-2.106
22.047
-1.947
2.780
5.138
-2.358
-4.969
33.482
11.498
517
12.015
-12.015
-8.032
-3.983
2008
2009
-40.438 -12.168
140.800 109.647
-193.821 -134.497
-53.021 -24.850
36.978
35.653
-18.161 -17.072
-34.204
-6.269
6.889
5.164
-15.255 -13.472
-42.570 -14.577
2.132
2.409
-61
-43
34.730
10.123
-2.549
-1.553
19.760
8.663
-1.244
-2.711
-3.770
2.938
716
2.827
-4.486
111
-12.058
10.987
34.591
-8.201
-5.769
-2.088
3.011
2.879
-2.758
791
2.758
-791
1.057
-111
1.701
-680
2010
-45.447
120.902
-177.315
-56.413
36.279
-19.621
-39.755
4.477
-11.692
-46.970
1.523
-51
59.061
-1.464
9.036
-3.524
19.617
3.468
16.149
7.012
28.384
13.563
1.405
14.968
-14.968
-12.809
-2.159
2011
-75.092
143.396
-232.535
-89.139
40.668
-20.538
-69.009
3.952
-11.793
-76.850
1.758
-25
66.698
-2.349
16.047
2.688
19.298
-986
20.284
11.136
19.878
-8.419
9.433
1.014
-1.014
1.813
-2.827
113
2.2.6.1.3. Dışa Açıklık ve Dış Ticaret Hadlerinin Yapısal Analizi
2.2.6.1.3.1. 1980-1989 Dönemi
1980 sonrası dönem Türkiye ekonomisi açısından dışa açıklık kavramının çokça
kullanıldığı bir dönemdir. Nitekim İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin
uygulamaya geçirilmesiyle birlikte dışa açıklık kavramının üzerinde daha fazla
durulur olmuştur. Boratav’a (2007) göre; 1980 sonrası dış ticaret politikaları dışa
açılma doğrultusunda oluşturulmuştur, dışa açılma da güçlü ihracat teşvikleri,
düşen emek maliyetleri ve döviz kuru politikaları aracılığıyla sanayi ürünlerinin
dünya piyasalarına sunulması olarak anlaşılmıştır.
Diğer taraftan, Kepenek ve Yentürk (2007) ise dışa açılma sürecinde getirilen tüm
önlemlerin parasal ve kısa vadeli önlemler olduğunu vurgulayarak, ihracat
ürünlerine rekabet gücü kazandırmak için yapılması gereken çalışmaların maliyet
ve nitelik temelli olması gerektiğini belirtmişlerdir.
Dışa açılma sürecinin önemli politika araçlarından birisi de ithalatın kademeli bir
şekilde serbestleştirilmesidir (Togan; 1995: 17). Diğer bir deyişle, 1980 sonrası
uygulanan iktisat politikalarının bir parçası olarak yerli üretim dış rekabete açık
hale getirilmiştir. Böylece, etkin kaynak kullanımı ve maliyet yapısına sahip
işletmeler varlığını sürdürecek, diğerleri ise üretimden vazgeçecektir (Kepenek ve
Yentürk; 2007: 206)
114
40,00
35,28
35,00
30,00
26,88
25,00
33,34
33,98
29,41
29,03
21,14
20,00
15,00
36,21
34,83
17,09
10,00
5,00
0,00
1980
1981
1982
İhracat/GSYİH (%)
1983
1984
1985
İthalat/GSYİH (%)
1986
1987
1988
1989
Dış Ticaret Hacmi/GSYİH (%)
Şekil 2.35. Türkiye’nin Dışa Açıklık Verileri (1980-1989)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Dünya Bankası
Kalkınma Göstergeleri veritabanı (WDI)
1980 yılında %17,09 olan dış ticaret hacminin GSYH içindeki payı, uygulanan
politikalar sonucunda 1989 yılı sonunda yaklaşık iki kat artarak %33,98 seviyesine
ulaşmıştır. Bu dönemde, ithalatın kademeli serbestleştirilmesiyle birlikte ithalatın
GSYH içindeki payı her zaman ihracatın payından yüksek olmuştur. Nitekim bu
gelişme Türkiye ekonomisinin geçmiş yıllarla karşılaştırılamayacak ölçüde dışa
açık bir hale geldiğini göstermektedir (Şekil 2.35.). Özellikle 1989 yılında
uygulamaya konulan 32 sayılı Karar ile Türkiye ekonomisi dış ticaret ve finans
hareketlerinde tamamen dışa açık bir hale dönüşmüştür (Taymaz vd. : 2011: 36)
Çizelge 2.31. Dış Ticaret Fiyat Endeksleri (1982-1989)
İHRACAT FİYAT ENDEKSİ
İTHALAT FİYAT ENDEKSİ
TOPLAM
TOPLAM
(89=100)
(89=100)
1982
109,2
118,4
1983
104,4
110,5
1984
97,3
105,9
1985
92,8
107,5
1986
90,1
90,1
1987
103,2
97,2
1988
99,6
96,6
1989
100,0
100,0
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010)
115
Diğer taraftan, 1980-1989 dönemindeki dış ticaret fiyat endeksleri incelendiğinde,
ihracat ve ithalat açısından farklı süreçlerin gerçekleştiği görülmektedir. 1982 ve
1983 yıllarında ihracat fiyat endeksleri, Türkiye’nin ihracatı lehine bir gelişme
gösterirken, 1987 yılı hariç olmak üzere, 1984’ten 1989’a kadar maalesef ihracat
aleyhine bir durum sergilemiştir. İthalat fiyat endeksleri ise 1986 yılına kadar
artmış, bu yıldan sonra ise azalan bir eğilim göstermiştir (Çizelge 2.31.).
120,0
100,0
92,2
94,5
1982
1983
100,0
91,9
106,2
103,2
100,0
1987
1988
1989
86,3
80,0
60,0
40,0
20,0
0,0
1984
1985
1986
Şekil 2.36. Net Dış Ticaret Hadleri (1982-1989)
Kaynak: Kalkınma
hesaplamalarımız.
Bakanlığı
Ekonomik
ve
Sosyal
Göstergeler
(1950-2010)
ve
kendi
1982-1989 dönemini net dış ticaret hadleri açısından değerlendirdiğimizde ise
1986 yılına kadar net dış ticaret hadlerinin ihracat aleyhine bir durum sergilediği,
ancak 1986 sonrasında ihracat fiyat endekslerindeki olumlu gelişmenin bir sonucu
olarak net dış ticaret hadlerinin de Türkiye ekonomisi lehine dönüştüğü
görülmektedir (Şekil 2.36.).
116
Çizelge 2.32. Dış Ticaret Miktar Endeksleri (1982-1989)
İHRACAT MİKTAR ENDEKSLERİ
İTHALAT MİKTAR ENDEKSLERİ
TOPLAM
TOPLAM
(89=100)
(89=100)
1982
40,1
47,9
1983
41,8
56,7
1984
52,8
69
1985
68,5
77,7
1986
74,7
87,2
1987
92,6
98,9
1988
106,2
100,3
1989
100,0
100,0
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Hepaktan (2007).
1982-1989 dönemi itibarıyla dış ticaret miktar endeksleri değerlendirildiğinde ise,
daha az mal ihraç ve ithal edildiği görülmektedir. Bu dönemde ihraç ve ithal fiyat
endeksleri mal endekslerinden daha baskın olagelmiştir. Diğer bir deyişle, Türkiye
daha pahalı mal ihraç eden ancak aynı zamanda daha pahalı ithalat yapan bir ülke
haline dönüşmüştür (Çizelge 2.32.).
160,0
140,0
120,0
135,6
119,5
130,7
113,4
116,7
106,8
100,0
94,4
100,0
1988
1989
80,0
60,0
40,0
20,0
0,0
1982
1983
1984
1985
1986
1987
Şekil 2.37. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1982-1989)
Kaynak: Kalkınma
hesaplamalarımız.
Bakanlığı
Ekonomik
ve
Sosyal
Göstergeler
(1950-2010)
ve
kendi
1982-1989 döneminde gayri safi değişim ticaret hadleri, ithalat lehine bir gelişme
göstermiş olmakla birlikte, 1988 yılı dışında ithalat mal hacmi ihracat mal hacminin
üzerinde gerçekleşmiş, diğer bir ifadeyle daha fazla ithalata karşılık daha az
ihracat yapılması durumuyla karşılaşılmıştır. Nitekim daha önceki bölümde de ele
alındığı gibi, ihracatın ithalatı karşılama oranı da azalmıştır (Şekil 2.37.).
117
120,0
109,6
100,0
74,7
80,0
59,1
60,0
40,0
100,0
98,3
37,0
39,5
1982
1983
48,5
20,0
0,0
1984
1985
1986
1987
1988
1989
Şekil 2.38. Gelir Ticaret Hadleri (1982-1989)
Kaynak: Kalkınma
hesaplamalarımız.
Bakanlığı
Ekonomik
ve
Sosyal
Göstergeler
(1950-2010)
ve
kendi
1982-1989 döneminde, İhracata Yönelik Sanayileşme Stratejisi’nin bir sonucu
olarak, gelir ticaret hadleri istikrarlı bir şekilde artış göstermiştir. Bu dönem
itibarıyla gelir ticaret hadlerinin Türkiye ekonomisi açısından olumlu yönde gelişme
gösterdiği ve Türkiye’nin ihracat gelirlerinin de aynı şekilde arttığı ve elde ettiği
ihracat geliriyle orantılı bir şekilde daha fazla ithalat yapıldığı anlaşılmaktadır (Şekil
2.38.).
1,20
1,00
0,80
0,60
0,40
0,20
0,00
1982
1983
1984
1985
Px/Pm
1986
1987
1988
1989
Qx/Qm
Şekil 2.39. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1982-1989)
Kaynak: Kalkınma
hesaplamalarımız.
Bakanlığı
Ekonomik
ve
Sosyal
Göstergeler
(1950-2010)
ve
kendi
118
1982-1989
yılları
arasındaki
dönemdeki
fiyat
ve
miktar
endekslerinin
karşılaştırılması sonucunda, 1985 yılı dışında, fiyat endekslerinin Türkiye
ekonomisi lehine bir gelişme gösterdiği ve ihraç fiyatlarının ithal fiyatlarından daha
yüksek olduğu görülmektedir. Ancak 1986 yılından itibaren miktar endeksinde de
artış gözlemlenmiş ve düşen ihraç fiyatlarıyla birlikte artan bir ihraç malı miktarıyla
karşı karşıya kalınmıştır (Şekil 2.39).
2.2.6.1.3.2. 1990-2011 Dönemi
1990 sonrası dönemde Türkiye ekonomisi açısından yapısal birçok konu da
sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Bunlardan bir tanesi finansal serbestliği
öngören 32 Sayılı Kararın yürürlüğe girmesiyle gündeme gelen dışa açıklık
konusudur.
60,00
56,38
54,97
50,00
41,75
40,00
30,94
30,00
50,76
49,37
49,81
47,03
47,21
47,74
38,73
31,74
20,00
10,00
0,00
İhracat/GSYİH (%)
İthalat/GSYİH (%)
Dış Ticaret Hacmi/GSYİH (%)
Şekil 2.40. Dışa Açıklık Verileri (1990-2011)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010) ve Dünya Bankası
Kalkınma Göstergeleri Veri Tabanı (WDI)
1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dışa açıklık oranının yıllar içinde giderek
arttığı, özellikle 1997, 2002 ve 2011 yıllarında diğer yıllara nazaran daha yüksek
oranda bir gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. 1996 yılında tamamlanmış bulunan
Gümrük Birliği’nin de etkisiyle dışa açıklık oranı 1997’de yaklaşık %55 gibi, geçmiş
yıllarla kıyaslanamayacak derecede yüksek bir orana ulaşmıştır. Gümrük Birliği’nin
119
tamamlandığı 1996 yılı dışa açıklık oranında kırılmanın yaşandığı yıldır. 19901995 yılları arasında %31 ila %42 arasında gerçekleşen Türkiye’nin dışa açıklık
oranı, ilk kez 1996 yılı sonunda %50 düzeyine dayanmıştır (Şekil 2.40).
İzleyen yıllarda yaşanan Asya ve Rusya Krizleri’nin de etkisiyle, 1999 yılı sonunda
Türkiye’nin dışa açıklık oranı %38,73’e kadar gerilemiş, diğer bir deyişle 19961999 döneminde %29,5 oranında azalmıştır. Peş peşe yaşanan Krizlerin etkisinin
yavaş yavaş ortadan kalkmasına paralel bir şekilde 2001 yılına gelindiğinde,
Türkiye’nin dışa açıklık oranının yine %50’ler seviyesinin üzerine çıktığı
görülmektedir.
Türkiye’de yaşanan 2001 Kasım ve 2002 Şubat Ekonomik Krizleri’nin ardından dış
ticaret hacminin, özellikle de ithalat hacminin azalmasıyla birlikte dış açıklık oranı
da %50 düzeyinin altına inmiştir. 2011 yılına kadar geçen sürede Türkiye’nin dışa
açıklık oranı %47 ila %49,8 aralığında oluşmuş, ancak %50 düzeyini aşamamıştır.
2008 Küresel Krizi’nin etkilerinin azalmasının ardından 2011 sonunda Türkiye’nin
dışa açıklık oranı, tarihsel bir rekor kırarak, %56,38 gibi son derece yüksek bir
rakama ulaşmıştır. 1990-2011 döneminde Türkiye’nin yüksek dışa açıklık
oranlarının yaşandığı yıllara baktığımızda, ithalatın hayli yüksek olduğu ve GSYH
içinde ciddi bir paya sahip olduğunu görmekteyiz. Yine bu yıllarda büyümenin de
yüksek bir oranda seyrettiği de gözden kaçmaması gerken bir husustur. Diğer bir
deyişle, Türkiye örneğinde yüksek ithalat, yüksek büyüme ve yüksek dışa açıklık
oranları paralel ve aynı yönlü seyreden büyüklüklerdir. Dışa açıklığın bir gereği
olarak özellikle ithalatta görülen dramatik artışların, dışa açıklık oranın artmasında
daha etkili olduğu anlaşılmaktadır.
1990-2011 yılları arasındaki dönemde gerçekleşen ihracat ve ithalat fiyat
endeksleri incelendiğinde, genel itibarıyla birbirine benzer bir seyir izlediği,
endekslerdeki artış ve azalışların paralellik arz ettiği görülmektedir. Asya ve Rusya
Krizleri’nin küresel düzeydeki, 2001 Krizi’nin de yerel düzeydeki etkisiyle, 19982003 arası dönemde ihracat fiyat endeksleri düşmüş ve ihracat birim değeri
azalmıştır. Bu dönemde ihraç fiyatlarındaki azalış %6,5 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Asya Krizi’nin kendisini gösterdiği 1997 yılından başlamak üzere ithalat fiyat
endekslerindeki düşüş nedeniyle ithalat daha da ucuz hale gelmiştir. 1997 yılında
120
ithalat fiyatları %9,5 oranında azalmıştır. Krizlerin etkisini kaybetmesinin ardından
2004 yılından başlamak üzere gerek ihracat gerekse ithalat fiyat endeksleri tekrar
artmış ve bu dönemlerde ihracat ve ithalat daha pahalı hale gelmiştir. (Çizelge
2.33.).
Çizelge 2.33. Dış Ticaret Endeksleri (1990-2011)
İHRACAT
İTHALAT
İHRACAT
İTHALAT
NET DIŞ
GAYRİ SAFİ
GELİR
FİYAT
FİYAT
MİKTAR
MİKTAR
TİCARET DIŞ TİCARET
TİCARET
ENDEKSİ
ENDEKSİ
ENDEKSİ
ENDEKSİ
HADDİ
HADDİ
HADDİ
(89=100)
(89=100)
(89=100)
(89=100)
(89=100)
(89=100)
(89=100)
1990
110,2
105,3
105,6
114,9
104,7
108,8
110,5
1991
109,2
102,0
112,7
110,4
107,0
98,0
120,6
1992
110,7
100,1
116,1
112,2
110,6
96,6
128,4
1993
107,6
93,9
123,5
153,8
114,6
124,5
141,6
1994
103,7
94,7
141,8
120,8
109,5
85,2
155,2
1995
116,8
110,6
147,2
155,0
105,5
105,3
155,4
1996
111,6
103,9
150,4
186,0
107,4
123,7
161,5
1997
106,3
94,9
167,6
234,9
112,0
140,2
187,7
1998
102,0
91,0
205,9
243,8
112,1
118,4
230,8
1999
95,1
86,0
212,4
240,9
110,6
113,4
234,9
2000
91,0
89,9
236,4
319,6
101,3
135,2
239,4
2001
88,7
89,6
288,8
240,3
98,9
83,2
285,8
2002
87,1
88,6
334,5
290,3
98,4
86,8
329,0
2003
95,8
95,6
407,8
386,8
100,3
94,8
408,9
2004
111,4
110,0
469,4
487,5
101,3
103,9
475,2
2005
117,7
117,8
514,7
526,4
99,9
102,3
514,4
2006
122,3
128,2
576,2
571,3
95,4
99,1
550,0
2007
138,4
140,7
640,3
644,4
98,4
100,6
629,9
2008
160,5
169,7
679,8
634,7
94,6
93,4
643,2
2009
133,8
135,6
631,3
553,9
98,7
87,7
623,2
2010
140,4
147,8
671,3
669,2
95,0
99,7
637,6
2011
156,4
169,8
713,8
755,4
92,1
105,8
657,6
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi
hesaplamalarımız.
1990-2011 dönemi itibarıyla dış ticaret miktar endeksleri incelendiğinde ise, ihraç
ve ithal edilen mal miktarlarının giderek arttığı görülmektedir. Özellikle ihraç fiyat
endeksi 1998-2003 arasında düşüş göstermiş olmasına rağmen aynı dönemde
ihraç edilen mal miktarının arttığı, diğer bir ifadeyle daha ucuza daha fazla mal
ihraç edildiği görülmektedir. Belirli bir düzeydeki ihracat gelirinin sağlanması daha
fazla mal ihracatının gerçekleştirilmesiyle mümkün olabilmiştir. Benzer eğilim
ithalatta da kendini göstermiştir, ucuzlayan ithalat aynı dönemde daha fazla mal
ithalatını birlikte getirmiştir. Ancak Türkiye ekonomisinin zor günler geçirdiği 1994,
121
1999 ve 2001 yıllarında ithalat miktar endeksinde de düşüşler görülmüştür
(Çizelge 2.33.).
2004 yılından itibaren ise gerek ihraç gerekse de ithal fiyat endeksleri istikrarlı ve
paralel bir artış göstermiştir. İhracat açısından değerlendirdiğimizde, 2004-2011
döneminde gerek ihraç fiyatları gerekse ihraç edilen mal miktarı artmıştır. Ancak
bu dönemde dikkat çeken diğer husus ihraç ve ithal miktar endekslerinde görülen
ciddi artışlardır. 2004-2011 yılları arasında Türkiye her geçen yıl daha fazla
miktarda mal ihraç ve ithal eden bir ülke haline dönüşmüştür. Nitekim bu döneme
ait dışa açıklık oranları da buna işaret etmektedir (Çizelge 2.33.).
140,0
120,0
100,0
80,0
60,0
40,0
20,0
0,0
Şekil 2.41. Net Dış Ticaret Hadleri (1990-2011)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi
hesaplamalarımız.
Türkiye’nin net değişim ticaret hadleri, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle
bütünleştiği 1989 sonrasından 2001 yılına kadar 100’ün üzerinde değerler almıştır.
Ancak 2001 yılından başlamak üzere net dış ticaret hadleri 100’ün altına inmiş ve
2011 yılında bu değer 92,1’e kadar gerilemiştir. Diğer bir ifadeyle, 2001 yılından
sonra fiyatlar bazında net değişim ticaret hadleri Türkiye’nin aleyhine seyretmiş ve
ülke dış ticaretten dezavantajlı çıkmıştır (Şekil 2.41).
122
160,0
140,0
120,0
100,0
80,0
60,0
40,0
20,0
0,0
Şekil 2.42. Gayri Safi Değişim Ticaret Hadleri (1990-2011)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi
hesaplamalarımız.
Şekil 2.42’de görüldüğü üzere, 1990-2011 döneminde Türkiye’nin gayri safi
değişim ticaret hadleri dalgalı bir seyir izlemiş ve 22 yıllık dönemin 12 yılında 100
düzeyinin üzerinde gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, Türkiye ekonomisi açısından
Kriz dönemleri olan 1994, 2001, 2008 ve 2009 yıllarında ise gayri safi değişim
ticaret hadleri bir önceki yıla oranla düşüş göstermiştir. Bu yıllarda Türkiye’nin bir
birim ihraç malı karşılığında bir birimden daha az mal ithal edebildiği
anlaşılmaktadır. Ancak 2011 yılına gelindiğinde ise gayri safi değişim ticaret
haddinin yeniden 100 düzeyinin üzerine çıktığı görülmektedir. 22 yıllık dönem
genel olarak incelendiğinde gayri safi değişim ticaret hadlerinin Türkiye ekonomisi
aleyhine bir gelişme gösterdiği söylenebilir.
123
800,0
700,0
600,0
500,0
400,0
300,0
200,0
100,0
0,0
Şekil 2.43. Gelir Ticaret Hadleri (1990-2011)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi
hesaplamalarımız.
Türkiye’nin 1990-2011 döneminde gelir ticaret hadleri, sürekli artış göstermektedir.
Aynı dönemde Türkiye’nin net değişim ve gayri safi değişim ticaret hadlerinin
zaman zaman 100 değeri ve üzerinde değerler almasının yanında, gelir ticaret
hadlerinin sürekli ve hissedilir derecede arttığı görülmektedir. Türkiye ekonomisi
için Kriz yılları olan 1994, 2001, 2008 ve 2009 yıllarında net değişim ticaret haddi
ile gayri safi değişim ticaret haddinde görülen bozulmalar, gelir ticaret hadleri ile
giderilebilmiştir. Bu aşamada Türkiye ihracat miktar artışı ile dış ticaretten kazanç
sağlamıştır. 1990-2011 döneminde gelir ticaret hadleri Türkiye lehine bir gelişme
göstermiştir (Şekil 2.43).
124
1,4
1,2
1,0
0,8
0,6
0,4
0,2
0,0
Px/Pm
Qx/Qm
Şekil 2.44. Fiyat ve Miktar Endekslerinin Karşılaştırılması (1990-2011)
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2010), TÜİK ve kendi
hesaplamalarımız.
Şekil 2.44.’de görüldüğü üzere, 1990-2011 yılları arasında ihracat fiyat endeksinde
düşme eğilimi gözlemlenmektedir. Aynı dönemde ihracat miktar endeksi ise
artmıştır. Buna göre 1990-2011 döneminde Türkiye’nin gerçekleştirdiği ihracat,
birim değer bazında ucuzlamakla birlikte artan ihraç malı miktarı nedeniyle
beklenen ve artan bir ihracat geliri elde etmek mümkün olabilmiştir. Diğer bir
ifadeyle, Türkiye “sürümden kazanmak” anlayışıyla ihracat geliri elde edebilmiştir.
Çalışmamızın
bu
Bölümünde,
Türkiye’de
İhracata
Yönelik
Sanayileşme
Stratejisi’nin uygulandığı 1980 sonrası dönemi kendi içinde dönemlere ayırarak
detaylı bir şekilde incelemeye çalıştık. 1990 öncesini tek bir dönem olarak
değerlendirirken, çalışmamızın odağını oluşturan 1990 sonrasını ise, yukarıda
belirtildiği üzere, kilometre taşları belirleyerek dönemlere ayırırarak değerlendirmiş
bulunuyoruz.
32 Sayılı Kararın yürürlüğe girmesiyle birlikte kambiyo rejiminde önemli bir yapısal
değişikliğin gerçekleştirildiği 1989 yılından 1995 kadar geçen süre gerek dış ticaret
politikaları ve mevzuatı gerekse de dış ticaret hacmi açısından dramatik
değişikliklere neden olan dönemin habercisidir. 1995 yılında Dünya Ticaret
Örgütü’nün kurulması ve hemen bir yıl sonra Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin
tamamlanması Türkiye’nin dış ticaret politikalarında ve mevzuatında yapısal bir
dönüşümün gerçekleşmesine neden olmuştur.
125
1996 sonrası Türkiye’nin Avrupa Birliği dış ticaret politikasına ve düzenlemelerine
tam uyumun sağlandığı bir dönemdir. 2000’li yılların başına kadar geçen dönem
biraz da sancılı bir şekilde devam etmiştir. İlk yıllarda Avrupa Birliği dış ticaret
politikasına
uyum
süreci
dış
ticaretin
özellikle
ihracatın
gelişiminde
ve
rekabetçiliğinde sorunlara yol açmıştır. Nitekim 2000’li yılların başına kadar ihracat
30 milyar ABD dolar sınırını aşamamıştır. Ancak bu dönemde ithalat, sürekli ve
artan oranlı bir eğilim göstermiştir.
Dış ticaret dengesi de bu durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmiş, Kriz yılları da
dâhil olmak üzere, sürekli açık vermiştir. 1990’da sadece 9,3 milyar ABD doları
olan dış ticaret açığı, 2011 yılında yaklaşık 106 milyar ABD doları düzeyine
çıkmıştır. Dış ticaret açığının mevcudiyeti, 1980 sonrası dönemin süregelen
sorunlarından biridir ve 2000’li yıllardan itibaren giderek daha da kötüleşmiştir. Bu
haliyle dış ticaret açığı yapısal bir sorun arz etmektedir.
1990 sonrası dönem ihracatın teşvikine yönelik politikalarının da agresif bir şekilde
uygulandığı bir dönemdir. Başta Dâhilde İşleme Sistemi olmak üzere ihracata
yönelik tüm destekler artan oranlı olarak uygulamaya alınmıştır. Ancak Dâhilde
İşleme Sisteminin niteliğinden kaynaklanan bir şekilde, ihracatın ithalat bağımlılığı
sorunu çözülememiştir. Nitekim bir sonraki bölümde sektör bazlı olarak yapılan
analizde bu husus detaylı şekilde ele alınmıştır. Ayrıca İhracata Yönelik Devlet
Yardımları kapsamında yapılan destek ödemeleri önemli oranda artmış olmasına
rağmen bu ödemelerin Türkiye’nin ihracatı üzerindeki etkisi tam anlamıyla
ölçülebilmiş değildir.
Son tahlilde, çalışmamızın odağını oluşturan 1990 sonrası dönemde dış ticaret
politikaları ve mevzuatı bağlamında yapısal bir dönüşümden bahsetmek mümkün
görülmekle birlikte süregelen sorunların da yapısal bir hal aldığı ve çözümleri
noktasında ilerlemeler kaydedilemediği anlaşılmaktadır.
126
127
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN ÜLKE VE SEKTÖR BAZINDA
YAPISAL ANALİZİ
(1990-2011 DÖNEMİ)
Bu Bölüme kadar yapılan analizde Türkiye’nin zamanın ruhuna uygun iktisat
anlayışına dayanan dış ticaret politikalarının analizi gerçekleştirilmiş, dönem
içerisinde dış ticaretin gelişimi ve bunların bağlantılı olduğu bazı konular ele
alınmıştır. Bu haliyle Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal analizi tek yönlü bir çalışma
görünümdedir. Yapısal analizin bütünleşik bir şekilde ele alınması amacıyla
konunun bir de ülke ve sektör (teknoloji) bazında değerlendirilmesi gerekliliği
bulunmaktadır.
Bu nedenle Üçüncü Bölüm Türkiye’nin dış ticaretinin ülke ve sektör (teknoloji) bazlı
yapısal analizine ayrılmıştır. Sektör bazında yapılan analizin içerisinde teknolojik
yapı da incelenmiştir. Teknolojik kompozisyon bağlamında sektörel analiz
gerçekleştirilirken aşağıda yer alan çizelge referans olarak kullanılmıştır.
128
Çizelge 3.1. Teknolojik Düzey Sınıflandırması Dönüşüm Tablosu
ISIC Rev 3 Kod
OECD 2007
Yüksek Teknoloji Düzeyi
353
Hava ve uzay taşıtları
2423
Eczacılık
30
Büro muhasebe ve bilgi işlem makineleri
32
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları
33
Tıbbi aletler, hassas ve optik aletler ve saat
Orta-Yüsek Teknoloji Düzeyi
31
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makine ve cihazlar
34
Motorlu kara taşıtı, römork ve yarı römork
24-(2423)
Kimyasal madde ve ürünleri (eczacılık hariç)
353+359
Demiryolu ve tramvay lokomotifleri ile vagonları, başka yerde
sınıflandırılmamış ulaşım araçları
Orta-Düşük Teknoloji Düzeyi
351
Deniz taşıtlarının yapımı ve onarımı
25
Plastik ve kauçuk ürünleri
23
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıt
ISIC Rev 3 Kod
OECD 2007
Orta-Düşük Teknoloji Düzeyi
26
Metalik olmayan diğer mineral ürünleri
27-28
Ana metal, makine ve teçhizat hariç metal eşya
Düşük Teknoloji Düzeyi
36+37
Mobilya imalatı, başka yerden sınıflandırılmamış diğer imalat, yeniden
değerlendirme
20+21+22
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç) kağıt ve kağıt ürünleri, basım ve
yayım
15+16
Gıda ürünleri ve içecek, ütün ürünleri
17+18+19
Tekstil ürünleri, giyim eşyası, derinin tabaklanması ve işlenmesi, ayakkabı
Kaynak: Yılmaz ve Yılmaz; “Türkiye Ekonomisi’nde Dışa Açılma ve Teknolojik Değişim: Büyük
Sanayi Sermayesi Örneği”; Ekonomik Yaklaşım, Cilt.22, Sayı.81, ss.105-128.
Bundan önceki Bölümde olduğu gibi bu bölümde de aynı tarihsel ve yapısal
kırılımlar gözetilmiş, dönemler buna göre ayrıma tabi tutulmuştur. Bu dönemler
aşağıda bir kez daha hatırlatılmaktadır:
i. 1994’teki Ekonomik Kriz,
ii. 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması,
iii. 1996 yılı başında Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği’nin
yürürlüğe girmesi,
iv. 1997 yılının ikinci yarısında başlayan Asya Krizi,
v. 1998 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan Rusya Krizi,
129
vi. 1999 yılında yaşanan depremler,
vii. 2000 yılında uygulamaya konulan döviz kuruna dayalı istikrar programı,
viii. 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en
dramatik krizi olarak adlandırılan Ekonomik Kriz,
ix. 2002-2007 dönemindeki genişleme,
x. 2008 yılında başlayan ve etkileri halen devam eden Küresel Kriz.
3.1.
TÜRKİYE’NİN
DIŞ
TİCARETİNİN
SEKTÖREL
ve
TEKNOLOJİ
YOĞUNLUĞUNA GÖRE ANALİZİ
3.1.1. Kapital Hareketlerinin Serbestleşmesinden Gümrük Birliği’ne (19901995 dönemi)
Türkiye’nin dış ticaretinin sektörel bazdaki yapısal dönüşümünün dinamiklerini
değerlendirmek açısından Birleşmiş Milletler (BM) Geniş Ekonomik Gruplar
Sınıflaması’na (GEGS- UN Broad Economic Categorization-BEC) göre dış ticaret
verilerinin derlenmesi önemli çıkarımlar sağlamaya yardımcı olabilecektir (Taymaz
vd., 2011: 40). Ayrıca ürün grupları bazında daha detaylı bir inceleme için Bütün
Ekonomik Faaliyetler İçin Sinai Sınıflaması Uluslararası Standardı (International
Standard Industrial Classification of All Economic Activities, ISIC) verilerinin
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
tarafından BEC ve ISIC bağlamında hazırlanan veriler kullanılmıştır.
Çizelge 3.2., 3.3., 3.4. ve 3.5.’de Türkiye’nin 1990-1995 yılları arasında BEC3
sınıflandırmasına göre derlenen ihracat ve ithalat verileri yer almaktadır. İhracat
verilerinin yer aldığı Çizelge 3.2’deki verilere daha yakından baktığımızda, 1990
yılında yatırım malları ihracatının sadece 305 milyon ABD doları düzeyinde
olduğu, buna karşılık ara malları ihracatının 5,6 milyar ABD doları düzeyinde
gerçekleştiği, tüketim malları ihracatının ise 6,6 milyar ABD doları olduğu
görülmektedir. Diğer bir deyişle, 1990 yılında yatırım mallarının toplam ihracat
içindeki payı %2,35, ara mallarının payı %46,24, tüketim mallarının ihracatı ise
%51,4 düzeyinde gerçekleşmiştir (Çizelge 3.3).
130
Çizelge 3.2. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1990-1995)(ABD Doları)
Yatırım(sermaye) malları
1990
305.123.210
1991
348.726.304
1992
491.752.321
1993
551.665.604
1994
736.854.750
1995
848.232.026
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
207.845.587
227.559.884
285.845.400
332.109.522
443.558.319
506.849.754
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(ara malları)
97.277.623
5.992.006.823
121.166.420
6.259.176.710
205.906.921
6.259.119.952
219.556.082
6.525.764.304
293.296.430
8.183.328.059
341.382.272
8.933.950.442
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
1.035.727.023
1.136.643.192
730.506.435
881.119.698
858.181.104
834.928.434
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
4.114.766.470
3.804.673.700
4.063.637.825
4.349.645.689
5.753.611.029
6.398.521.720
3.148.062
2.916.915
2.916.915
1.641.384
865.893
1.124.640
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
77.874.619
81.096.978
81.096.978
121.273.163
178.789.161
242.391.218
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
171.095.376
257.772.690
335.917.354
346.835.927
466.877.445
619.077.616
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
229.547.923
498.612.005
559.277.950
412.101.551
394.558.269
235.037.715
99.353.298
260.494.052
6.661.431.592
198.940.397
278.520.833
6.984.447.938
217.977.859
224.993.810
7.959.895.885
251.902.401
161.244.492
8.263.400.611
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
Tüketim malları
Binek otomobilleri
306.359.510
351.898.330
224.085.647
250.970.768
9.181.440.427 11.848.987.348
40.388.691
57.105.048
73.036.131
48.915.036
70.801.125
251.470.538
471.229.984
526.851.581
599.518.259
609.785.679
646.964.541
805.073.649
3.061.151.984
3.158.000.539
3.813.540.797
3.843.152.622
4.117.103.540
5.423.958.165
Dayanıksız tüketim malları
960.442.836
1.017.606.391
1.260.032.236
1.414.578.839
1.520.528.217
2.083.362.881
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
597.068.764
825.581.051
954.599.997
956.408.430
1.286.835.162
1.577.115.444
1.500.953.939
1.384.986.858
1.249.164.069
1.373.519.907
1.519.747.555
1.664.005.596
26.718.253
7.597.873
6.160.958
9.137.865
13.087.733
25.601.226
3.477.141
6.718.597
3.843.439
7.902.233
6.372.553
18.399.849
725.987
1.111.069
3.860.667
4.236.373
4.248.839
5.871.066
Dayanıklı tüketim malları
Yarı dayanıklı tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
Diğerleri
Toplam
Kaynak: TÜİK veritabanı
12.959.287.612 13.593.462.021 14.714.628.825 15.345.066.893 18.105.872.075 21.637.040.881
131
Çizelge 3.3. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19901995)
1990
1991
Yatırım(sermaye) malları (Toplam)
2,35%
2,57%
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları
hariç )
1,60%
1,67%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
0,75%
0,89%
Hammadde(ara malları)
46,24% 46,05%
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
7,99%
8,36%
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
31,75% 27,99%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
0,02%
0,02%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
0,60%
0,60%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
1,32%
1,90%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş
hammaddeler
1,77%
3,67%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş
hammaddeler
0,77%
1,46%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
2,01%
2,05%
Tüketim malları
51,40% 51,38%
Binek otomobilleri
0,31%
0,42%
Dayanıklı tüketim malları
3,64%
3,88%
Yarı dayanıklı tüketim malları
23,62% 23,23%
Dayanıksız tüketim malları
7,41%
7,49%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim
malları
4,61%
6,07%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim
malları
11,58% 10,19%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
0,21%
0,06%
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,03%
0,05%
Diğerleri
0,01%
0,01%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız
1992
3,34%
1993
3,60%
1994
4,07%
1995
3,92%
1,94%
1,40%
42,54%
4,96%
27,62%
0,02%
0,55%
2,28%
2,16%
1,43%
42,53%
5,74%
28,35%
0,01%
0,79%
2,26%
2,45%
1,62%
45,20%
4,74%
31,78%
0,00%
0,99%
2,58%
2,34%
1,58%
41,29%
3,86%
29,57%
0,01%
1,12%
2,86%
3,80%
2,69%
2,18%
1,09%
1,48%
1,53%
54,10%
0,50%
4,07%
25,92%
8,56%
1,64%
1,05%
53,85%
0,32%
3,97%
25,04%
9,22%
1,69%
1,24%
50,71%
0,39%
3,57%
22,74%
8,40%
1,63%
1,16%
54,76%
1,16%
3,72%
25,07%
9,63%
6,49%
6,23%
7,11%
7,29%
8,49%
0,04%
0,03%
0,03%
8,95%
0,06%
0,05%
0,03%
8,39%
0,07%
0,04%
0,02%
7,69%
0,12%
0,09%
0,03%
Aynı verileri dönem sonu olan 1995 yılı itibarıyla incelediğimizde ise, yatırım
malları ihracatının %178’lik artışla 848 milyon ABD doları, ara malları ihracatının
%49’luk artışla 8,9 milyar ABD doları ve tüketim malları ihracatının ise %78’lik
artışla 11,85 milyar ABD doları düzeyine çıktığı görülmektedir. 1995 yılında yatırım
mallarının toplam ihracat içindeki payı %3,92 iken, ara mallarının payı %41,29,
tüketim mallarının payı ise %54,76 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönem
içerisinde
Türkiye’nin
ihracatının
mal
grubu
bazındaki
dağılımında
ciddi
değişiklikler olmamıştır (Çizelge 3.3.).
1990-1995 yılları arasındaki altı yıllık dönemde Türkiye’nin ihracatının yarısından
fazlası tüketim malları ürün grubundan gerçekleşmiştir. Ürün gruplarına daha
yakından baktığımızda 1990 yılında Türkiye’nin ihracatının %23,62’sinin yarı
dayanıklı tüketim mallarının oluşturduğu, %11,58’inin ise esası yiyecek ve içecek
olan işlenmemiş tüketim malları olduğu görülmektedir. 1995 yılına geldiğimizde ise
132
sanayi için işlem görmüş hammaddelerin payı %29,57, yarı dayanıklı tüketim
mallarının payı ise %25,07’dir. Diğer bir ifadeyle, 1995 yılındaki toplam ihracatın
yaklaşık %55’inin bu iki mal grubundan oluştuğu anlaşılmaktadır.
Çizelge 3.4. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1990-1995)
1990
Tarım ve hayvancılık
1991
1992
1993
1994
15,54% 17,38% 13,04% 13,48% 11,19%
1995
8,48%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,08%
0,05%
0,03%
0,03%
0,03%
0,02%
Balıkçılık
0,27%
0,20%
0,18%
0,14%
0,12%
0,10%
Maden kömürü , linyit ve turb
0,01%
0,01%
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
Hampetrol ve doğalgaz
0,02%
0,01%
0,01%
0,01%
0,00%
0,01%
Metal cevherleri
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
0,63%
1,86%
0,41%
1,67%
0,33%
1,48%
0,21%
1,30%
0,28%
1,17%
0,66%
1,14%
Gıda ürünleri ve içecek
8,07%
9,89%
9,88%
9,77% 10,85%
10,72%
Tütün ürünleri
0,18%
0,06%
0,16%
0,30%
0,16%
0,63%
Tekstil ürünleri
13,66% 13,40% 14,43% 13,93% 15,95%
15,74%
Giyim eşyası
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve
ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb.
örülerek yapılan maddeler
22,29% 21,61% 23,93% 23,92% 20,61%
23,43%
0,60%
0,72%
0,86%
0,90%
1,19%
0,83%
0,27%
0,20%
0,21%
0,18%
0,34%
0,32%
Kağıt ve kağıt ürünleri
0,46%
0,44%
0,41%
0,33%
0,60%
0,58%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer
yakıtlar
0,08%
0,08%
0,20%
0,30%
0,21%
0,12%
2,24%
2,04%
1,57%
1,12%
1,31%
1,28%
Kimyasal madde ve ürünler
7,33%
6,00%
5,61%
5,00%
5,34%
5,34%
Plastik ve kauçuk ürünleri
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
0,92%
3,10%
1,59%
3,42%
1,83%
3,63%
1,74%
3,08%
1,95%
3,18%
2,32%
3,19%
13,41% 10,86% 10,41% 12,87% 12,82%
10,46%
Ana metal sanayi
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli mekina ve
cihazlar
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
1,29%
1,35%
0,15%
1,26%
1,62%
0,12%
1,74%
2,14%
0,11%
1,59%
2,12%
0,07%
1,54%
2,26%
0,06%
1,80%
2,63%
0,05%
1,87%
1,87%
0,12%
2,09%
2,09%
0,12%
1,61%
1,61%
0,20%
1,27%
1,27%
0,17%
1,17%
1,17%
0,17%
1,17%
1,17%
0,14%
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
1,34%
1,33%
1,96%
2,18%
2,69%
3,79%
Diğer ulaşım araçları
0,52%
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer
ürünler
0,33%
Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,70%
0,96%
0,58%
0,63%
0,55%
0,34%
0,44%
0,60%
0,70%
0,79%
Çizelge 3.4.’te Uluslararası Standart Sanayi Sınıflamasına (ISIC Rev 3) göre
Türkiye’nin ihracatının 1990-1995 yılları arasında ana sektörler bazında dağılımı
133
yer almaktadır. 1990 yılı itibarıyla ele aldığımızda ihracatta en büyük paya sahip
sektörlerin sırasıyla giyim eşyası (%22,29), tarım ve hayvancılık ürünleri (%15,54),
tekstil ürünleri (%13,66), ana metal sanayi ürünleri (%13,41) ve gıda ürünleri ve
içecek (%8,07) olduğu görülmektedir. Bu verilere göre 1990 yılında Türkiye’nin
ihracatının yaklaşık %60’ının emek ve hammadde yoğun ve düşük teknolojili
ürünlerden oluştuğu anlaşılmaktadır.
Dönem sonu itibarıyla verileri ele aldığımızda ise, giyim eşyası (%23,43) ve tekstil
ürünleri (%15,74) sektörlerinin artan bir oranla ilk iki sırada yer aldığı, gıda ürünleri
ve içecek sektörünün (%10,72) payının ise arttığı görülmektedir. Ayrıca ana metal
sanayi ürünleri (%10,46) ve tarım ve hayvancılık ürünleri (%8,48) sektörleri
ağırlıklarını devam ettirmekle beraber, paylarında azalma meydana gelmiştir.
Giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörleri, Türkiye’nin uluslararası ticarette
uzmanlaştığı sektörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin emek ve
hammadde yoğun ve düşük teknolojili sektörlere dayanan ihracatının ana
kompozisyonunda değişiklik söz konusu olmamıştır.
134
Çizelge 3.5. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1990-1995) (ABD Doları)
1990
1991
1992
1993
1994
1995
Yatırım(sermaye) malları
4.020.102.820
4.279.848.301
4.814.799.905
7.331.711.988
5.195.474.883
8.093.539.465
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
3.496.414.422
3.632.990.110
3.793.924.859
5.065.397.524
3.929.792.247
5.889.368.181
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
523.688.398
646.858.191
1.020.875.046
2.266.314.463
1.265.682.636
2.204.171.284
16.152.885.935
14.995.195.943
16.196.142.225
19.455.285.400
16.633.112.452
25.197.768.549
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
1.363.567.695
1.370.249.482
1.600.606.893
2.097.114.042
1.935.794.558
2.879.608.746
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
6.659.712.898
6.523.903.300
7.243.877.176
9.155.640.419
7.771.805.719
12.820.761.260
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
4.055.863.016
3.128.174.092
3.186.449.311
3.213.615.028
3.187.914.783
3.729.120.971
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
1.911.035.262
2.125.899.199
2.037.456.294
2.225.633.257
1.695.744.277
2.166.331.103
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
843.281.104
845.115.968
1.165.338.143
1.394.124.024
901.927.231
1.523.899.662
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammadeler
584.423.853
194.975.884
194.348.734
414.541.862
224.028.887
755.759.728
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
274.829.463
366.936.493
353.714.746
376.421.049
420.525.165
583.071.587
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
460.172.644
439.941.525
414.350.927
578.195.718
495.371.833
739.215.492
2.099.013.655
1.649.774.828
1.773.405.702
2.502.728.084
1.341.547.988
2.329.669.006
Binek otomobilleri
567.697.623
258.590.523
364.687.909
734.229.160
222.010.987
327.140.873
Dayanıklı tüketim malları
199.114.174
206.471.108
213.860.749
272.053.515
177.852.467
291.735.313
Yarı dayanıklı tüketim malları
188.534.389
228.850.090
253.772.658
328.646.344
232.287.934
443.283.265
Dayanıksız tüketim malları
548.024.998
568.498.449
492.077.203
667.199.634
384.248.099
528.745.183
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
433.430.462
140.580.588
220.700.896
218.886.233
168.268.733
513.497.337
Hammadde(aramalları)
Tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
55.201.853
43.316.324
66.853.513
100.000.171
44.262.623
84.578.401
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
69.017.413
153.066.712
107.936.410
110.795.619
87.701.644
109.260.590
Sanayii ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
37.992.743
50.401.033
53.516.363
70.917.408
24.915.501
31.428.043
Diğerleri
30.123.179
122.194.800
86.707.282
138.644.059
99.883.704
88.033.754
22.302.125.589
21.047.013.873
22.871.055.114
29.428.369.530
23.270.019.027
35.709.010.773
Toplam
Kaynak: TÜİK veritabanı
135
1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin toplam ithalatının dağılımına baktığımızda,
1990 yılında yatırım malları ithalatının 4 milyar ABD doları düzeyinde olduğu,
hammadde ithalatının ise 16 milyar ABD doları olarak gerçekleştiği görülmektedir.
Tüketim malları ithalatı ise aynı yılda 2 milyar ABD dolarıdır. Yatırım mallarının
toplam ithalat içindeki payı %18,03, hammadde mallarının payı %72,43 ve tüketim
mallarının payı ise %9,41 olarak gerçekleşmiştir (Çizelge 3.4. ve 3.5).
Belirtilen dönemin sonu olan 1995 yılı itibarıyla verileri değerlendirdiğimizde,
yatırım malları ithalatı %101’lik artışla 8 milyar ABD doları düzeyine çıkmıştır.
Hammadde mallarının ithalatı ise %56’lık bir artışla 25 milyar ABD doları olarak
gerçekleşmiştir. Aynı yılda tüketim malları ithalatı ise diğerlerinin aksine daha
düşük bir artış oranıyla (%11) 2,3 milyar ABD dolarına yükselmiştir.
1995 yılında yatırım mallarının toplam ithalat içindeki payı %22,67, hammadde
mallarının payı azalarak %70,56, tüketim mallarının ithalatı ise oransal olarak
azalarak %6,52 düzeyindedir. Alt kalemler açısından ise sanayi için işlem görmüş
hammaddelerin ithalatının toplam ithalat içindeki payı %35,9 gibi hayli yüksek
düzeydedir. Ayrıca taşımacılık hariç yatırım mallarının payı ise %16,49’dur.
(Çizelge 3.6.)
136
Çizelge 3.6. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19901995)
1990
1991
1992
1993
1994
1995
Yatırım(sermaye) malları
18,03% 20,33% 21,05%
24,91% 22,33% 22,67%
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
15,68% 17,26% 16,59%
17,21% 16,89% 16,49%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(aramalları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
2,35%
3,07%
4,46%
72,43% 71,25% 70,82%
6,11%
6,51%
7,00%
7,70%
5,44%
6,17%
66,11% 71,48% 70,56%
7,13%
8,32%
8,06%
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
29,86% 31,00% 31,67%
31,11% 33,40% 35,90%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
18,19% 14,86% 13,93%
10,92% 13,70% 10,44%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
8,57% 10,10%
8,91%
7,56%
7,29%
6,07%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
3,78%
4,02%
5,10%
4,74%
3,88%
4,27%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammadeler
2,62%
0,93%
0,85%
1,41%
0,96%
2,12%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
1,23%
1,74%
1,55%
1,28%
1,81%
1,63%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
2,06%
2,09%
1,81%
1,96%
2,13%
2,07%
Tüketim malları
9,41%
7,84%
7,75%
8,50%
5,77%
6,52%
Binek otomobilleri
2,55%
1,23%
1,59%
2,49%
0,95%
0,92%
Dayanıklı tüketim malları
0,89%
0,98%
0,94%
0,92%
0,76%
0,82%
Yarı dayanıklı tüketim malları
0,85%
1,09%
1,11%
1,12%
1,00%
1,24%
Dayanıksız tüketim malları
2,46%
2,70%
2,15%
2,27%
1,65%
1,48%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim
malları
1,94%
0,67%
0,96%
0,74%
0,72%
1,44%
0,25%
0,21%
0,29%
0,34%
0,19%
0,24%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
0,31%
0,73%
0,47%
0,38%
0,38%
0,31%
Sanayii ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,17%
0,24%
0,23%
0,24%
0,11%
0,09%
Diğerleri
0,14%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,58%
0,38%
0,47%
0,43%
0,25%
ISIC Rev 3 sınıflamasına göre, Türkiye’nin ithalatının 1990-1995 yılları arasındaki
dağılımı Çizelge 3.7.’de yer almaktadır. Çizelge’deyer alan verilerden görüleceği
üzere, 1990 yılı itibarıyla ham petrol ve doğal gaz sektörü %16,8’lik oranla en
yüksek paya sahiptir. Kimyasal madde ve ürünleri sektörü ile makine ve teçhizat
sektörü ise sırasıyla %14,9 ve %14,33’lük paylara sahiptir. 1990 yılında
Türkiye’nin ithalatının, enerji ithalatını hariç tutarsak, orta ve yüksek teknolojili
sektörlerden oluştuğu anlaşılmaktadır.
137
Çizelge 3.7. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1990-1995)
1990
1991
1992
1993
1994
1995
Tarım ve hayvancılık
4,57%
2,64%
3,47%
3,66%
3,18%
5,03%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,52%
0,57%
0,57%
0,95%
0,61%
0,31%
Balıkçılık
0,01%
0,00%
0,01%
0,01%
0,01%
0,00%
Maden kömürü , linyit ve turb
1,39%
1,59%
1,09%
1,04%
1,65%
0,81%
9,86% 12,19%
9,99%
Hampetrol ve doğalgaz
16,80% 13,29% 12,85%
Metal cevherleri
0,37%
0,52%
0,34%
0,23%
0,24%
0,34%
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
0,33%
0,35%
0,30%
0,25%
0,30%
0,29%
Gıda ürünleri ve içecek
4,19%
3,63%
3,93%
3,36%
4,36%
4,97%
Tütün ürünleri
1,42%
1,42%
0,81%
0,79%
0,23%
0,07%
Tekstil ürünleri
1,98%
2,02%
2,47%
2,90%
4,21%
4,47%
Giyim eşyası
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve
ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb.
örülerek yapılan maddeler
0,07%
0,11%
0,13%
0,16%
0,19%
0,18%
0,63%
0,67%
0,63%
0,69%
0,82%
0,70%
0,20%
0,21%
0,25%
0,43%
0,27%
0,27%
Kağıt ve kağıt ürünleri
1,29%
1,60%
1,52%
1,81%
1,70%
2,59%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer
yakıtlar
0,24%
0,32%
0,36%
0,55%
0,44%
0,35%
2,55%
2,98%
2,52%
2,58%
2,57%
2,14%
Kimyasal madde ve ürünler
Plastik ve kauçuk ürünleri
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
Ana metal sanayi
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli mekina ve
cihazlar
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
14,90% 15,49% 15,61% 13,76% 15,48% 16,73%
1,37%
1,19%
1,52%
1,12%
1,62%
1,11%
1,59%
0,91%
1,50%
0,95%
1,62%
0,98%
7,93% 7,55% 7,22% 8,20% 7,38% 8,04%
1,31% 1,96% 1,99% 1,79% 1,79% 1,71%
14,33% 15,75% 15,28% 15,64% 14,51% 13,85%
2,11% 2,35% 2,22% 2,00% 1,71% 1,92%
3,11%
3,67%
2,47%
5,75%
3,89%
4,64%
2,67%
4,98%
3,63%
3,56%
2,66%
6,26%
3,29%
2,94%
2,65%
7,56%
3,53%
3,04%
3,08%
4,30%
2,67%
2,88%
2,21%
4,99%
Diğer ulaşım araçları
2,31%
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler
0,55%
Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız.
2,66%
0,62%
4,26%
0,70%
6,77%
0,70%
5,31%
0,65%
5,80%
0,81%
1995 yılına ait verileri incelediğimizde ise, kimyasal madde ve ürünler sektörünün
(%16,73) ilk sıraya yükseldiği görülmektedir. Makine ve teçhizat sektörü ise
%13,85’lik payla ikinci sırada yer almaktadır. 1995 itibarıyla, enerji fiyatlarında
yaşanan düşüş nedeniyle ham petrol ve doğal gaz sektörünün payı azalarak,
%9,99 olarak gerçekleşmiştir:
138
Uluslararası
iş
bölümü
ve
ticaret
ilişkileri
açısından
genel
hatlarıyla
değerlendirdiğimizde, 1990-1995 yılları arasında Türkiye ekonomisi hammadde ve
tüketim malları ihraç eden, buna karşılık ise özellikle sanayi için işlem görmüş
hammadde ve yatırım malları ithal eden bir görünüm sergilemektedir. Bu dönemde
yatırım malları ithalatının gerek değer gerekse de oran olarak artış gösterdiği,
ancak hammadde malları ithalatının değer olarak artmakla birlikte oran olarak
azaldığı anlaşılmaktadır. Hammadde malları ithalat artışı, genel ithalat artışının
gerisinde kalmıştır. Bunda 1994 yılında yaşanan Ekonomik Kriz sonrası uygulanan
yüksek oranlı devalüasyonun önemli ölçüde etkili olduğu değerlendirilmektedir.
3.1.2. Gümrük Birliği’nden Ekonomik Krize (1996-2001 Dönemi)
1996-2001 yılları arası Türkiye açısından önemli sorunların yaşandığı bir döneme
işaret etmektedir. Her şeyden önce 1996 yılı itibarıyla Türkiye ve Avrupa Birliği
arasındaki Gümrük Birliği’nin tamamlanarak uygulamaya girmesi, ticari ilişkiler ve
Türkiye’nin uyguladığı ticaret politikaları açısından önemli bir dönüm noktası
olmuştur. Bu tarihten sonra Türkiye Avrupa Birliği’nin ortak ticaret politikasına tam
olarak uyum sağlamış ve bu politikanın gereklerini yerine getirmeye başlamıştır.
Gümrük Birliği sürecinin hemen akabinde ortaya çıkan Asya Krizi de (1997) tüm
ticari
ilişkilerin
yeniden
yapılanmasına
neden
olmuştur.
Türkiye
de
bu
yapılanmadan doğrudan etkilenen ülkelerden biridir. Asya Krizi sonrası tüm
dünyada görülen durgunluk Türkiye’yi de etkilemiştir. Asya Krizi’nin üzerinden çok
geçmeden Rusya Krizi’nin (1998) patlak vermesi, Türkiye için çok daha ağır
sorunlara neden olmuştur. Çünkü Rusya, doğalgaz ithalatını da dâhil ettiğimizde,
Türkiye’nin ilk sıradaki ticaret ortağıdır.
Tüm bu Krizlerin ardından Türkiye’de baş gösteren ekonomik sorunlar nedeniyle
1999 yılı itibarıyla IMF ile anlaşmaya varılan Ekonomik İstikrar Programı’nın
uygulanması gündeme gelmiş ve 2001 yılına kadar bu Program uygulanmıştır.
Ancak Programın bizatihi kendi yapısından kaynaklanan sorunlar (sabit döviz kuru
ve enflasyon hedeflemesi vb.) nedeniyle 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında baş
gösteren Ekonomik Kriz, Türkiye’yi derinden sarsmıştır. Hemen akabinde İstikrar
Programı gözden geçirilerek, “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” adı altında yeni,
ama temel mantık itibarıyla aynı olan, bir Program uygulamaya konulmuştur.
Türkiye’nin 1996-2001 yılları arasındaki sektörel ve ülkesel bazdaki ticari ilişkilerini
bu koşullar altında değerlendirmek gerekmektedir.
Çizelge 3.8. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (1996-2001) (ABD Doları)
1996
Yatırım(sermaye) malları
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
1997
1998
1999
2000
2001
1.119.767.022
1.275.676.924
1.342.376.470
1.820.291.287
2.175.700.980
2.658.240.066
676.593.048
766.053.528
863.716.273
881.328.719
1.019.968.517
1.219.723.270
443.173.974
509.623.396
478.660.197
938.962.568
1.155.732.463
1.438.516.796
Hammadde(ara malları)
9.767.257.245
11.100.138.376
11.251.435.222
10.862.729.261
11.565.080.301
13.368.640.822
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
1.226.759.809
1.228.347.885
1.153.869.917
1.131.878.626
1.003.308.488
940.640.623
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
6.706.914.940
7.716.804.512
7.515.199.961
7.363.481.795
8.048.713.392
9.493.159.801
789.104
874.109
2.972.986
5.956.162
6.421.625
6.915.571
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
383.142.712
413.914.195
564.735.756
542.032.891
575.532.306
652.917.862
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
683.501.043
840.595.117
1.067.342.071
1.041.125.763
1.209.473.419
1.556.586.391
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
151.598.851
203.548.042
379.102.760
281.733.344
257.171.299
244.489.370
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
393.625.530
539.046.947
361.504.903
236.230.305
247.074.024
202.863.739
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
220.925.256
157.007.569
206.706.868
260.290.375
217.385.748
271.067.465
12.317.984.735
13.860.745.053
14.365.071.958
13.849.183.891
13.986.726.896
15.261.528.249
Binek otomobilleri
269.944.081
118.373.696
140.199.980
688.084.978
628.986.684
972.913.739
Dayanıklı tüketim malları
951.438.159
1.284.741.953
1.716.892.136
1.706.896.156
2.056.660.852
2.195.371.979
Yarı dayanıklı tüketim malları
5.423.886.071
5.951.897.693
6.243.807.529
5.689.768.890
5.736.272.718
5.955.261.868
Dayanıksız tüketim malları
2.261.602.699
2.755.988.001
2.857.055.739
2.694.117.665
2.918.554.163
2.860.857.121
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
1.646.172.535
1.758.148.714
1.523.756.090
1.359.146.570
1.155.990.784
1.415.413.612
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
Tüketim malları
1.691.593.044
1.928.847.623
1.808.339.480
1.619.729.542
1.364.944.826
1.662.247.505
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
51.907.472
32.596.527
48.073.874
67.103.962
96.288.420
156.857.553
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
21.440.674
30.150.846
26.947.130
24.336.128
29.028.449
42.604.872
Diğerleri
19.455.971
24.511.195
15.068.088
55.020.523
47.397.868
45.807.219
23.224.464.973
26.261.071.548
26.973.951.738
26.587.224.962
27.774.906.045
31.334.216.356
Toplam
Kaynak: TÜİK veritabanı
139
140
Çizelge 3.9. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (19962001)
1996
1997
1998
1999
2000
2001
Yatırım(sermaye) malları
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç
)
4,82%
4,86%
4,98%
6,85%
7,83%
8,48%
2,91%
2,92%
3,20%
3,31%
3,67%
3,89%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
1,91%
1,94%
1,77%
3,53%
4,16%
4,59%
40,86% 41,64%
42,66%
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
42,06%
5,28%
28,88%
42,27% 41,71%
4,68%
4,28%
4,26%
3,61%
3,00%
29,38% 27,86% 27,70% 28,98% 30,30%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
0,00%
0,00%
0,01%
0,02%
0,02%
0,02%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
1,65%
1,58%
2,09%
2,04%
2,07%
2,08%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş
hammaddeler
2,94%
3,20%
3,96%
3,92%
4,35%
4,97%
0,65%
0,78%
1,41%
1,06%
0,93%
0,78%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
1,69%
2,05%
1,34%
0,89%
0,89%
0,65%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
0,95%
0,60%
0,77%
0,98%
0,78%
0,87%
52,09% 50,36%
48,71%
Tüketim malları
53,04%
Binek otomobilleri
1,16%
Dayanıklı tüketim malları
Yarı dayanıklı tüketim malları
4,10%
23,35%
52,78% 53,26%
0,45%
0,52%
2,59%
2,26%
3,10%
4,89%
6,37%
6,42%
7,40%
7,01%
22,66% 23,15% 21,40% 20,65% 19,01%
Dayanıksız tüketim malları
9,74%
10,49% 10,59% 10,13% 10,51%
9,13%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim
malları
7,09%
6,69%
5,65%
5,11%
4,16%
4,52%
7,28%
7,34%
6,70%
6,09%
4,91%
5,30%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
0,22%
0,12%
0,18%
0,25%
0,35%
0,50%
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,09%
0,11%
0,10%
0,09%
0,10%
0,14%
Diğerleri
0,08%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,09%
0,06%
0,21%
0,17%
0,15%
141
1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin sektörel bazda ticari yapısının, geçmiş
döneme kıyasla değiştiğini söylemeyiz. 1996 yılı itibarıyla tüketim mallarının
toplam ihracat içindeki payı %53,04 düzeyindedir. Hammadde mallarının payı ise
aynı yılda %42,06 olarak gerçekleşmiştir. 1996’da yatırım mallarının payı ise
sadece %4,82 düzeyindedir. 1996 yılı verilerine göre Türkiye daha önce de olduğu
gibi tüketim ve hammadde malları ihraç eden bir konumdadır (Çizelge 3.9.).
Çizelge 3.10’da yer alan verilere göre 1996 yılı itibarıyla giyim eşyası sektörü
ihracatının toplam ihracat içindeki payı %20,8 olarak gerçekleşmiştir. Tekstil
ürünleri sektörü ihracatı da bir önceki yıla göre artarak %16,44 düzeyine
yükselmiştir. Bu iki sektörün toplam ihracat içindeki payı ise %37,24’tür. Diğer
taraftan, ana metal sanayi ürünleri sektörü de payını koruyarak 1996 yılında %9,62
düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu üç sektör payları ile toplam ihracatın neredeyse
yarısını oluşturmaktadır. Tarım ve hayvancılık ürünleri sektörünün payının (%9,25)
ise düşüş eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir.
Burada dikkati çeken bir nokta, motorlu kara taşıtları sektörünün ihracattaki
payının giderek artması ve yıl sonunda %4,2 düzeyine ulaşmasıdır. Ancak tüketim
ve hammadde malları açısından değerlendirdiğimizde, giyim eşyası, tekstil ürünleri
ve ana metal sanayi ürünleri sektörlerinin toplam ihracat içindeki payının %46,9’la
toplam ihracatın yaklaşık yarısını oluşturduğu görülmektedir.
142
Çizelge 3.10. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1996-2001)
1996
1997
1998
1999
2000
2001
Tarım ve hayvancılık
9,25%
8,94%
8,72%
7,71%
5,95%
6,28%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,02%
0,02%
0,02%
0,03%
0,03%
0,03%
Balıkçılık
0,11%
0,13%
0,06%
0,14%
0,09%
0,09%
Maden kömürü , linyit ve turb
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
0,01%
0,01%
Hampetrol ve doğalgaz
0,00%
0,00%
0,01%
0,02%
0,02%
0,01%
Metal cevherleri
0,51%
0,56%
0,41%
0,42%
0,46%
0,26%
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
1,08%
0,97%
0,93%
1,00%
0,96%
0,83%
10,57%
10,41%
8,74%
7,67%
6,61%
6,43%
Tütün ürünleri
0,41%
0,45%
0,25%
0,31%
0,44%
0,26%
Tekstil ürünleri
16,44%
16,95%
17,77%
17,14%
16,61%
15,78%
Giyim eşyası
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye
ve ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır
vb. örülerek yapılan maddeler
20,80%
20,72%
21,19%
19,82%
19,50%
17,23%
0,95%
1,14%
1,01%
0,68%
0,68%
0,68%
0,30%
0,29%
0,26%
0,26%
0,23%
0,35%
Kağıt ve kağıt ürünleri
0,54%
0,59%
0,56%
0,56%
0,59%
0,77%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve
nükleer yakıtlar
0,21%
0,15%
0,15%
0,18%
0,15%
0,14%
1,12%
0,68%
0,89%
1,19%
1,08%
1,33%
Kimyasal madde ve ürünler
5,36%
5,19%
4,74%
4,64%
5,03%
4,72%
Plastik ve kauçuk ürünleri
2,20%
2,37%
2,54%
2,51%
2,81%
3,00%
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
3,36%
3,55%
3,50%
3,60%
4,04%
3,93%
Ana metal sanayi
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve
teçhizat
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli
makina ve cihazlar
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve
cihazları
9,62%
1,99%
9,89%
1,99%
8,15%
2,46%
7,76%
2,44%
8,09%
2,38%
9,32%
2,34%
3,57%
0,09%
3,81%
0,11%
4,11%
0,16%
4,56%
0,23%
4,95%
0,23%
4,99%
0,17%
3,32%
2,83%
2,80%
2,60%
2,97%
3,31%
1,36%
1,79%
3,20%
2,90%
3,46%
3,20%
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
0,24%
0,23%
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
4,20%
3,35%
Diğer ulaşım araçları
0,67%
1,15%
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış
diğer ürünler
1,07%
1,14%
Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,28%
3,89%
1,17%
0,25%
6,07%
2,90%
0,27%
6,28%
3,18%
0,25%
8,48%
3,03%
1,40%
1,83%
2,27%
2,29%
Gıda ürünleri ve içecek
143
Dönem sonu olan 2001 yılı itibarıyla verileri ele aldığımızda, giyim eşyası ve tekstil
ürünleri sektörlerinin payının azaldığı ve sırasıyla %17,23 ve %15,78 olarak
gerçekleştiği görülmektedir. İki sektörün toplam payı da %33’e gerilemiştir. Ana
metal sanayi ürünleri sektörü ise payını korumuş ve %9,32 düzeyinde
gerçekleşmiştir. Bu üç sektörün toplam payı da %42,33 düzeyine gerilemiştir.
Tarım ve hayvancılık ürünleri sektöründeki düşüş devam etmiş ve dönem sonunda
%6,28’e gerilemiştir.
Motorlu kara taşıtları sektörünün payının artmaya devam ettiği ve 2001 sonunda
%8,48 düzeyine çıktığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, radyo, televizyon,
haberleşme teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazlar ile makine teçhizat
sektörlerini birlikte ele aldığımızda ise paylarının toplamının %11,5 gibi bir düzeye
ulaştığı anlaşılmaktadır.
Aynı döneme ilişkin diğer ithalat verileri ise Çizelge 3.11. ve 3.12.’de yer
almaktadır. 1996 yılında yatırım mallarının ithalatının 10,2 milyar ABD doları,
hammadde mallarının ithalatının 29 milyar ABD doları ve tüketim malları ithalatının
ise 4 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Bu değerler
çerçevesinde, anılan sektörlerin toplam ithalattaki payı ise sırasıyla %23,5,
%66,73 ve %9,22’dir.
144
Çizelge 3.11. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (1996-2001)(ABD Doları)
1996
Yatırım(sermaye) malları
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
1997
1998
1999
2000
2001
10.253.553.040
11.107.859.116
10.660.620.929
8.727.005.886
11.365.338.165
6.940.425.180
8.351.768.784
8.938.612.295
8.929.926.702
7.603.068.257
9.263.851.437
5.882.117.623
1.901.784.256
2.169.246.821
1.730.694.227
1.123.937.629
2.101.486.728
1.058.307.557
29.114.095.805
32.119.882.544
29.906.826.618
26.854.200.471
36.009.555.328
30.300.839.997
3.208.678.763
3.505.324.240
2.922.644.860
2.070.810.172
2.783.948.632
2.037.089.603
13.785.286.599
15.156.127.646
14.974.376.976
13.086.372.860
16.099.477.057
13.884.173.130
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
4.524.526.307
3.762.201.114
2.558.688.037
3.072.098.044
4.835.056.510
4.181.305.439
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
2.913.139.068
3.553.855.321
3.700.141.354
3.467.269.060
3.943.607.633
3.161.395.320
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
2.122.310.805
2.715.534.244
2.861.971.274
2.198.772.198
3.159.702.004
2.468.117.540
918.379.403
826.599.854
682.137.215
557.882.124
518.711.318
300.578.374
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
463.753.786
496.250.123
460.029.137
393.902.382
333.215.488
298.869.430
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
1.178.021.074
2.103.990.002
1.746.837.765
2.007.093.631
4.335.836.686
3.969.311.161
Tüketim malları
4.020.568.582
5.051.939.847
5.005.152.896
4.820.413.158
6.928.480.506
3.813.408.918
Binek otomobilleri
1.019.642.457
1.673.754.930
1.392.405.649
1.324.690.982
2.595.868.200
586.806.639
Dayanıklı tüketim malları
618.985.163
821.381.209
906.644.865
807.078.202
1.125.913.860
631.537.232
Yarı dayanıklı tüketim malları
762.629.693
840.922.027
908.189.943
787.132.354
932.015.526
722.502.560
Dayanıksız tüketim malları
731.776.914
944.055.790
1.025.270.803
1.134.206.983
1.370.632.570
1.317.301.191
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
566.610.181
371.039.784
345.000.795
299.799.340
317.168.821
238.902.897
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
Diğerleri
Toplam
Kaynak: TÜİK veritabanı
89.759.338
157.146.121
160.539.246
130.719.339
177.640.189
115.225.344
172.412.160
177.558.920
195.042.833
296.492.406
343.645.106
165.680.180
58.752.676
66.081.066
72.058.762
40.293.552
65.596.234
35.452.875
238.425.069
279.039.166
348.791.459
269.652.516
199.446.504
344.408.858
43.626.642.496
48.558.720.673
45.921.391.902
40.671.272.031
54.502.820.503
41.399.082.953
145
Çizelge 3.12. BEC 3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (19962001)
1996
1997
1998
1999
2000
2001
Yatırım(sermaye) malları
23,50% 22,88% 23,21% 21,46% 20,85% 16,76%
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
19,14% 18,41% 19,45% 18,69% 17,00% 14,21%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
4,36%
4,47%
3,77%
2,76%
3,86%
2,56%
66,73% 66,15% 65,13% 66,03% 66,07% 73,19%
7,35%
7,22%
6,36%
5,09%
5,11%
4,92%
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
31,60% 31,21% 32,61% 32,18% 29,54% 33,54%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
10,37%
7,75%
5,57%
7,55%
8,87% 10,10%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
6,68%
7,32%
8,06%
8,53%
7,24%
7,64%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
4,86%
5,59%
6,23%
5,41%
5,80%
5,96%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
2,11%
1,70%
1,49%
1,37%
0,95%
0,73%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
1,06%
1,02%
1,00%
0,97%
0,61%
0,72%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
2,70%
4,33%
3,80%
4,93%
7,96%
9,59%
Tüketim malları
9,22% 10,40% 10,90% 11,85% 12,71%
9,21%
Binek otomobilleri
2,34%
3,45%
3,03%
3,26%
4,76%
1,42%
Dayanıklı tüketim malları
1,42%
1,69%
1,97%
1,98%
2,07%
1,53%
Yarı dayanıklı tüketim malları
1,75%
1,73%
1,98%
1,94%
1,71%
1,75%
Dayanıksız tüketim malları
1,68%
1,94%
2,23%
2,79%
2,51%
3,18%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
1,30%
0,76%
0,75%
0,74%
0,58%
0,58%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
0,21%
0,32%
0,35%
0,32%
0,33%
0,28%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
0,40%
0,37%
0,42%
0,73%
0,63%
0,40%
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,13%
0,14%
0,16%
0,10%
0,12%
0,09%
Diğerleri
0,55%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,57%
0,76%
0,66%
0,37%
0,83%
ISIC Rev3 sınıflandırmasına göre 1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin ithalatının
dağılımı Çizelge 3.2.’de yer almaktadır. 1996 yılına ait verileri incelediğimizde,
makine ve teçhizat sektörünün toplam ithalat içindeki payının artarak %17,12
düzeyinde gerçekleştiği anlaşiılmaktadır. Makine ve teçhizat sektörünü %14,66’lık
payla kimyasal madde ve ürünler sektörü takip etmektedir. Ham petrol ve
doğalgaz sektörü de ağırlığını devam ettirerek %9,75 pay almıştır. Bu verileri 2001
yılı itibarıyla değerlendirdiğimizde ise kimyasal madde ve ürünleri sektörünün
payının arttığı ve %16,37’ye yükseldiği görülmektedir. Makine ve teçhizat sektörü
zaman içinde gerileyerek, %11,93’e düşmüştür. Enerji fiyatlarındaki artış
sonucunda, ham petrol ve doğalgaz sektörünün payı ise artarak, %14,68 düzeyine
yükselmiştir.
146
Çizelge 3.13. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (1996-2001)
1996
1997
1998
1999
2000
2001
Tarım ve hayvancılık
4,63%
4,73%
4,31%
3,75%
3,62%
3,19%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,34%
0,25%
0,32%
0,31%
0,27%
0,21%
Balıkçılık
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
Maden kömürü , linyit ve turb
1,33%
1,15%
1,01%
0,76%
1,13%
0,72%
Hampetrol ve doğalgaz
9,75%
8,78%
6,45%
9,11%
11,37%
14,68%
Metal cevherleri
0,32%
0,30%
0,38%
0,27%
0,27%
0,26%
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
0,25%
0,32%
0,32%
0,30%
0,25%
0,22%
Gıda ürünleri ve içecek
4,60%
3,63%
3,16%
2,58%
2,12%
2,45%
Tütün ürünleri
0,08%
0,09%
0,11%
0,11%
0,08%
0,10%
Tekstil ürünleri
4,31%
4,19%
4,36%
4,05%
3,40%
4,07%
Giyim eşyası
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye
ve ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır
vb. örülerek yapılan maddeler
0,44%
0,57%
0,54%
0,46%
0,49%
0,67%
0,80%
0,74%
0,67%
0,51%
0,57%
0,65%
0,29%
0,29%
0,36%
0,33%
0,38%
0,26%
Kağıt ve kağıt ürünleri
1,92%
1,72%
1,87%
2,21%
2,11%
1,90%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve
nükleer yakıtlar
0,30%
0,32%
0,35%
0,38%
0,46%
0,53%
2,45%
2,37%
2,11%
3,16%
4,75%
4,34%
14,66%
14,73%
15,67%
16,83%
14,83%
16,37%
Plastik ve kauçuk ürünleri
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
1,88%
1,05%
1,83%
0,90%
2,14%
1,08%
2,19%
1,01%
1,91%
0,79%
1,96%
0,78%
Ana metal sanayi
6,41%
6,82%
6,84%
5,88%
6,48%
8,72%
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve
teçhizat
2,10%
2,01%
2,25%
2,05%
1,60%
2,10%
17,12%
16,46%
16,72%
12,45%
10,71%
11,93%
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli
makina ve cihazlar
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve
cihazları
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
1,78%
1,88%
2,31%
2,97%
2,93%
1,89%
2,80%
3,03%
3,60%
3,85%
2,94%
2,95%
3,19%
2,39%
4,00%
2,44%
5,13%
2,70%
7,73%
2,76%
7,33%
2,46%
4,92%
2,42%
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
7,07%
9,06%
9,02%
8,25%
10,95%
5,33%
Diğer ulaşım araçları
4,05%
3,80%
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış
diğer ürünler
1,00%
1,08%
Kaynak: TÜİK veri tabanı ve kendi hesaplamalarımız.
2,80%
2,54%
2,71%
3,29%
1,18%
1,14%
1,11%
1,34%
Kimyasal madde ve ürünler
147
Uluslararası iş bölümü ve ticaret ilişkileri açısından değerlendirdiğimizde, 19962001 yılları arasında da, daha önce olduğu gibi, Türkiye ekonomisi hammadde ve
tüketim malları ihraç eden, buna karşılık ise özellikle sanayi için işlem görmüş
hammadde ve yatırım malları ithal eden bir görünüm sergilemektedir. Bu dönemde
yatırım malları ithalatının gerek değer gerekse de oran olarak azaldığı, ancak
hammadde malları ithalatının değer ve oran bazlı olarak arttığı görülmektedir.
Yaşanan Krizin bir sonucu olarak Türkiye’nin ithalatında görülen %24 düzeyindeki
düşüş tüm sektörlerde kendini hissettirmektedir. İthalat açısından Türkiye
çoğunlukla orta ve ileri teknoloji ürünlerin ithal eden bir ülkedir.
Türkiye ekonomisi, emek ve hammadde yoğun sektörlerde, düşük teknolojili
ürünleri ihraç eden görünümünü sürdürmektedir. Ancak motorlu kara taşıtları,
radyo, televizyon, haberleşme teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazları
ile makine teçhizat sektörlerini birlikte ele aldığımızda, Türkiye’nin orta-yüksek
teknolojili ürünleri de ihraç etmeye başladığı ve bunun artış eğiliminde olduğu
gözlemlenmektedir. Eğilimin nedeni olarak üretim süreçlerinin farklı faktör
yoğunluklarına göre bölünebilir olması ve böylece özellikle orta teknolojili ürünlerin
üretiminin gelişmekte olan ülkelere kayması belirtilebilir.
148
3.1.3. Güçlü Ekonomiye Geçiş Süreci’nden Küresel Krize (2002-2007 dönemi)
Çizelge 3.14. ve3.15.’te BEC3 sınıflamasına göre 2002-2007 yıllarında Türkiye’nin
ihracatının dağılımı yer almaktadır. Bu döneme daha yakından baktığımızda,
genel olarak toplam ihracatın önemli ölçüde arttığına şahit olmaktayız. Bu artış
değer bazında tüm mal gruplarında kendini göstermektedir.
2002 yılında 2,79 milyar ABD doları olan yatırım mallarının ihracat değeri 2007
yılında 13,7 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Yine 2002 itibarıyla 14,6
milyar ABD dolarlık ihracat gerçekleştirilen hammadde mallarının, 2007 yılı ihracat
değeri 49,4 milyar ABD doları olmuştur. Tüketim mallarının ihracatı ise 2002
yılında 18,4 milyar ABD doları iken 2007 yılında 43,7 milyar ABD dolarına
yükselmiştir.
Bu dönemde tüketim mallarının ihracat içindeki payı %51,21’den %40,73’e
düşerken, yatırım mallarının payında artış gözlemlenmektedir. Hammadde
mallarının ihracat payı ise %40,65’ten %46,05’e yükselmiştir. Alt grup bazında
sanayi için işlem görmüş hammaddeler ihracattaki ağırlıkları devam ettirmektedir.
Çizelge 3.14. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2002-2007) (ABD Doları)
2002
2003
2004
Yatırım(sermaye) malları
2.790.179.717
4.344.031.291
6.530.837.813
7.997.690.484
9.423.368.558
13.754.544.206
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
1.337.902.705
1.942.475.070
2.751.703.083
3.406.532.933
4.082.675.712
5.598.988.490
1.452.277.012
2.401.556.221
3.779.134.730
4.591.157.551
5.340.692.846
8.155.555.716
30.289.781.567 37.788.251.900
49.403.025.071
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
14.657.325.002 18.494.474.782 25.945.605.922
950.070.056
1.197.983.798
1.477.867.420
10.473.676.428 12.879.460.032 18.661.007.901
2005
1.711.069.461
2006
2007
2.268.935.683
2.802.434.816
20.673.017.542 25.706.268.993
32.698.970.391
4.936.313
4.302.693
2.260.946
14.565.081
2.475.479
6.342.212
726.849.875
973.652.013
1.358.107.370
1.733.844.606
2.236.630.566
3.168.134.946
1.799.234.011
2.452.931.196
3.093.115.061
3.734.162.214
4.560.613.616
6.162.238.067
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
140.397.718
119.670.168
78.051.311
180.324.365
278.119.464
181.729.520
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
236.730.179
351.024.552
474.848.545
737.515.137
652.863.085
852.685.116
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
325.430.422
515.450.330
800.347.368
1.505.283.161
2.082.345.014
3.530.490.003
34.835.398.811 37.790.477.603
43.695.826.270
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
Tüketim malları
18.464.846.170 24.125.341.055 30.501.889.001
Binek otomobilleri
1.297.573.312
2.197.460.508
3.933.632.685
4.373.431.098
5.644.959.752
6.839.588.863
Dayanıklı tüketim malları
3.275.412.701
4.350.678.487
6.002.624.276
6.906.435.139
7.583.072.023
8.555.678.823
Yarı dayanıklı tüketim malları
7.214.633.608
8.842.741.470
9.831.995.933
10.307.990.817 10.507.142.723
12.442.506.927
Dayanıksız tüketim malları
3.402.722.671
4.408.360.805
5.192.736.425
5.836.850.440
6.180.121.483
6.834.449.563
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
1.226.659.569
1.776.674.668
2.252.043.045
2.928.703.624
2.970.250.101
3.484.368.010
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
1.649.146.481
2.033.483.593
2.575.500.572
3.238.525.430
3.293.267.491
3.812.542.547
355.332.657
449.575.465
618.410.963
1.098.293.614
1.420.329.832
1.552.640.158
43.365.171
66.366.059
94.945.102
145.168.649
191.334.198
174.051.379
146.738.140
288.989.174
188.820.084
353.537.281
532.577.457
418.354.357
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
Diğerleri
Toplam
Kaynak: TÜİK veritabanı.
36.059.089.029 47.252.836.302 63.167.152.820
73.476.408.143 85.534.675.518 107.271.749.904
149
150
Çizelge 3.15. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20022007)
2002
2003
Yatırım(sermaye) malları
7,74%
9,19% 10,34% 10,88% 11,02% 12,82%
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
3,71%
4,11%
4,36%
4,64%
4,77%
5,22%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
4,03%
5,08%
5,98%
6,25%
6,24%
7,60%
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
2004
2005
2006
2007
40,65% 39,14% 41,07% 41,22% 44,18% 46,05%
2,63%
2,54%
2,34%
2,33%
2,65%
2,61%
29,05% 27,26% 29,54% 28,14% 30,05% 30,48%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
0,01%
0,01%
0,00%
0,02%
0,00%
0,01%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
2,02%
2,06%
2,15%
2,36%
2,61%
2,95%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
4,99%
5,19%
4,90%
5,08%
5,33%
5,74%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
0,39%
0,25%
0,12%
0,25%
0,33%
0,17%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
0,66%
0,74%
0,75%
1,00%
0,76%
0,79%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
0,90%
1,09%
1,27%
2,05%
2,43%
3,29%
Tüketim malları
Binek otomobilleri
Dayanıklı tüketim malları
Yarı dayanıklı tüketim malları
51,21% 51,06% 48,29% 47,41% 44,18% 40,73%
3,60%
4,65%
6,23%
5,95%
6,60%
6,38%
9,08%
9,21%
9,50%
9,40%
8,87%
7,98%
20,01% 18,71% 15,57% 14,03% 12,28% 11,60%
Dayanıksız tüketim malları
9,44%
9,33%
8,22%
7,94%
7,23%
6,37%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
3,40%
3,76%
3,57%
3,99%
3,47%
3,25%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
4,57%
4,30%
4,08%
4,41%
3,85%
3,55%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
0,99%
0,95%
0,98%
1,49%
1,66%
1,45%
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,12%
0,14%
0,15%
0,20%
0,22%
0,16%
Diğerleri
0,41%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,61%
0,30%
0,48%
0,62%
0,39%
151
Çizelge 3.16. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2002-2007)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Tarım ve hayvancılık
4,84%
4,45%
4,00%
4,51%
4,05%
3,46%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,03%
0,03%
0,03%
0,02%
0,02%
0,01%
Balıkçılık
0,14%
0,17%
0,16%
0,19%
0,15%
0,15%
Maden kömürü , linyit ve turb
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
0,00%
Hampetrol ve doğalgaz
0,01%
0,01%
0,00%
0,02%
0,00%
0,00%
Metal cevherleri
0,28%
0,21%
0,30%
0,34%
0,55%
0,80%
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
0,78%
0,77%
0,73%
0,75%
0,79%
0,75%
Gıda ürünleri ve içecek
5,22%
5,61%
5,30%
5,81%
5,07%
4,81%
Tütün ürünleri
0,28%
0,19%
0,12%
0,17%
0,21%
0,18%
Tekstil ürünleri
15,34%
14,48%
12,66%
11,90%
10,83%
10,07%
Giyim eşyası
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye
ve ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır
vb. örülerek yapılan maddeler
18,35%
17,26%
14,79%
13,51%
11,90%
11,00%
0,59%
0,60%
0,52%
0,50%
0,51%
0,52%
0,33%
0,31%
0,32%
0,34%
0,39%
0,42%
Kağıt ve kağıt ürünleri
0,84%
0,78%
0,72%
0,76%
0,70%
0,78%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve
nükleer yakıtlar
0,14%
0,14%
0,13%
0,14%
0,13%
0,12%
1,86%
2,02%
2,16%
3,43%
3,98%
4,59%
Kimyasal madde ve ürünler
4,38%
4,08%
4,05%
3,84%
4,07%
3,78%
Plastik ve kauçuk ürünleri
3,01%
3,10%
3,10%
3,38%
3,53%
3,66%
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
4,07%
3,81%
3,67%
3,66%
3,27%
3,17%
Ana metal sanayi
8,98%
8,22%
10,79%
9,37%
10,91%
11,51%
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve
teçhizat
2,59%
3,18%
3,48%
3,65%
3,92%
3,96%
5,76%
6,60%
6,20%
6,62%
7,02%
7,49%
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli
makina ve cihazlar
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve
cihazları
0,11%
0,09%
0,08%
0,09%
0,10%
0,12%
2,93%
2,58%
2,49%
2,63%
3,30%
3,83%
4,37%
4,12%
4,56%
4,29%
3,61%
2,58%
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
0,25%
0,27%
0,27%
0,27%
0,29%
0,31%
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
9,99%
11,51%
13,95%
13,92%
14,82%
15,86%
Diğer ulaşım araçları
1,47%
2,20%
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış
diğer ürünler
2,62%
2,78%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
2,14%
2,32%
2,50%
2,56%
2,80%
3,05%
2,75%
2,89%
152
ISIC Rev3 sınıflamasına göre Türkiye’nin ihracat verilerinin yer aldığı Çizelge
3.16.’da yer alan sektörler bazında inceleme yaptığımızda, 2002-2007 dönemi için
yapısal anlamda bir değişim eğilimine şahit olmaktayız. Daha önceki dönemlerden
farklı olarak, giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörlerinin ihracattaki paylarının
dönem içinde azalma eğilimi gösterdikleri anlaşılmaktadır. 2002 yılında sırasıyla
%18,35 ve %15,34 olan giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörlerinin payı 2007
yılına gelindiğinde yine sırasıyla %11,2 ve %10,7’ye gerilemiştir. Ana metal sanayi
ürünlerinin ihracat payında %28 düzeyinde bir artış görülmektedir. Tarım ve
hayvancılık ürünleri sektöründeki düşüş eğilimi bu dönemde de devam etmiştir.
Burada özellikle dikkati çeken husus, motorlu kara taşıtları sektöründe görülen
artıştır. 2002 yılı itibarıyla %9,99’luk bir paya sahip olan sektör, 2007 sonunda bu
payının %15,86 düzeyine yükselmiştir. Motorlu kara taşıtları sektörü böylece
ihracatta lokomotif sektör haline dönüşmektedir. Diğer taraftan, radyo, televizyon,
haberleşme teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazlar ile makine teçhizat
sektörlerini birlikte ele aldığımızda ise paylarının toplamının 2007 sonunda
%17,86’ya ulaştığı görülmektedir.
2002-2007 dönemine ait sektör bazlı ithalat verileri ise Çizelge 3.17. ve 3.18.’de
yer almaktadır. Belirtilen dönemde tüm ana mal grupları itibarıyla ithalat hacmi
ciddi oranda artmıştır. Yatırım mallarının 2002 yılında 8,4 milyar ABD doları olan
ithalat hacmi, 2007 sonunda 27 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir.
Hammadde mallarının ithalat hacmi ise 31 milyar ABD dolarından 100 milyar ABD
dolarına yükselmiştir. 2002 yılında 4,9 milyar ABD dolarlık bir değere sahip olan
tüketim malları ise 2007’de 18,7 milyar ABD doları düzeyine çıkmıştır. Bununla
birlikte, yatırım mallarının ve hammadde mallarının ithalat paylarında bir azalış
izlenirken, tüketim mallarında az da olsa artış görülmektedir.
Çizelge 3.17. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2002-2007) (ABD Doları)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Yatırım(sermaye) malları
8.399.564.903
11.325.906.779
17.397.440.482
20.363.221.590
23.347.555.798
27.054.432.821
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
7.571.321.912
9.823.210.150
13.493.687.830
17.120.131.371
19.665.387.940
23.366.154.363
828.242.991
31.110.964.431
1.502.696.629
41.272.841.826
3.903.752.652
57.226.332.924
3.243.090.219
66.660.018.308
3.682.167.858
79.020.323.063
3.688.278.458
100.022.594.961
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
2.956.601.931
4.290.452.096
5.775.777.273
6.026.723.418
7.320.166.141
10.037.791.819
18.032.382.771
24.105.396.247
33.407.212.454
39.548.542.452
46.511.362.348
58.890.856.078
345.532.796
245.207.383
280.289.172
526.544.331
626.463.210
750.920.402
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
4.168.295.208
4.840.273.793
6.432.179.835
6.747.008.466
7.632.407.706
9.086.585.191
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
2.703.855.097
3.941.966.730
6.544.205.707
7.427.476.515
8.684.520.383
10.454.779.434
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
531.869.461
957.219.031
944.196.850
866.393.427
778.625.444
1.685.242.003
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
400.014.705
525.181.961
624.467.141
762.243.671
950.398.249
858.180.329
1.972.412.462
4.898.331.419
2.367.144.585
7.813.324.260
3.218.004.492
12.100.276.926
4.755.086.028
13.975.300.275
6.516.379.582
16.116.330.152
8.258.239.705
18.694.021.990
Binek otomobilleri
813.265.650
2.219.740.602
4.213.556.246
4.296.117.348
4.268.704.396
4.746.753.501
Dayanıklı tüketim malları
687.072.738
917.185.680
1.439.680.510
1.838.682.081
2.296.753.085
3.027.357.629
Yarı dayanıklı tüketim malları
868.899.272
1.265.361.398
1.910.785.464
2.506.049.278
3.248.463.772
3.914.144.346
1.739.496.619
2.354.661.851
3.184.391.094
3.415.389.115
3.736.473.139
4.358.555.321
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
300.241.691
403.799.884
528.145.247
645.069.914
755.301.472
953.991.607
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
126.552.252
119.370.239
149.113.435
270.004.601
315.721.641
403.283.922
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
328.929.423
493.748.654
556.012.200
711.552.856
1.083.668.284
1.172.179.027
33.873.774
39.455.952
118.592.730
292.435.082
411.244.363
117.756.637
600.070.513
51.553.797.32
8
465.700.786
492.612.499
567.345.462
507.628.673
674.628.987
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
Tüketim malları
Dayanıksız tüketim malları
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
Diğerleri
Toplam (gizli veri dahil)
Kaynak: TÜİK veritabanı.
69.339.692.058
97.539.765.968 116.774.150.907 139.576.174.148 170.062.714.501
153
154
Çizelge 3.18. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20022007)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Yatırım(sermaye) malları
17,88% 17,91% 19,24% 19,15% 18,60% 15,91%
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
16,12% 15,53% 14,92% 16,10% 15,67% 13,74%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
1,76%
2,38%
4,32%
3,05%
2,93%
2,17%
66,22% 65,26% 63,28% 62,70% 62,96% 58,82%
6,29%
6,78%
6,39%
5,67%
5,83%
5,90%
38,38% 38,11% 36,94% 37,20% 37,06% 34,63%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
0,74%
0,39%
0,31%
0,50%
0,50%
0,44%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
8,87%
7,65%
7,11%
6,35%
6,08%
5,34%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
5,76%
6,23%
7,24%
6,99%
6,92%
6,15%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
1,13%
1,51%
1,04%
0,81%
0,62%
0,99%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
0,85%
0,83%
0,69%
0,72%
0,76%
0,50%
4,20%
3,74%
3,56%
4,47%
5,19%
4,86%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
Tüketim malları
10,43% 12,35% 13,38% 13,14% 12,84% 10,99%
Binek otomobilleri
1,73%
3,51%
4,66%
4,04%
3,40%
2,79%
Dayanıklı tüketim malları
1,46%
1,45%
1,59%
1,73%
1,83%
1,78%
Yarı dayanıklı tüketim malları
1,85%
2,00%
2,11%
2,36%
2,59%
2,30%
Dayanıksız tüketim malları
3,70%
3,72%
3,52%
3,21%
2,98%
2,56%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
0,64%
0,64%
0,58%
0,61%
0,60%
0,56%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
0,27%
0,19%
0,16%
0,25%
0,25%
0,24%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
0,70%
0,78%
0,61%
0,67%
0,86%
0,69%
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,07%
0,06%
0,13%
0,28%
0,33%
0,07%
Diğerleri
1,28%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız..
0,74%
0,54%
0,53%
0,40%
0,40%
ISIC Rev3 sınıflamasına göre derlenen verilere daha yakından baktığımızda, ana
metal sanayi ürünleri ithalat payının dönem içinde artış gösterdiği, kimyasal madde
ve ürünlerinin ithalat payının ise %17 oranında azaldığı görülmektedir. Motorlu
kara taşıtlarının ithalat payı da %5,66’dan %8,88’e yükselmiştir (Çizelge 3.19.).
155
Çizelge 3.19. ISIC REV3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2002-2007)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Tarım ve hayvancılık
3,09%
3,44%
2,59%
2,18%
1,89%
2,56%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,22%
0,22%
0,24%
0,22%
0,19%
0,17%
Balıkçılık
0,00%
0,00%
0,01%
0,02%
0,02%
0,02%
Maden kömürü , linyit ve turb
0,66%
0,34%
0,27%
0,44%
0,44%
0,43%
Metal cevherleri
0,37%
0,27%
0,24%
0,33%
0,43%
0,40%
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
0,23%
0,20%
0,17%
0,18%
0,17%
0,16%
Gıda ürünleri ve içecek
2,64%
2,36%
1,95%
1,81%
1,76%
1,56%
Tütün ürünleri
0,09%
0,08%
0,08%
0,08%
0,06%
0,05%
Tekstil ürünleri
4,85%
4,46%
3,88%
3,40%
3,03%
3,13%
Giyim eşyası
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve
ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb.
örülerek yapılan maddeler
0,67%
0,65%
0,62%
0,59%
0,69%
0,80%
0,64%
0,63%
0,63%
0,72%
0,76%
0,74%
0,30%
0,35%
0,41%
0,50%
0,49%
0,51%
Kağıt ve kağıt ürünleri
1,95%
1,90%
1,76%
1,72%
1,68%
1,67%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer
yakıtlar
0,39%
0,36%
0,29%
0,35%
0,27%
0,35%
4,25%
4,09%
3,89%
4,72%
5,47%
5,58%
Kimyasal madde ve ürünler
16,80% 16,21%
15,52% 14,97%
14,04% 13,89%
Plastik ve kauçuk ürünleri
2,08%
2,07%
1,99%
1,83%
1,85%
1,83%
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
0,80%
0,74%
0,74%
0,86%
1,02%
0,91%
Ana metal sanayi
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat
9,13% 10,53%
2,10% 1,63%
12,56% 11,74%
11,36% 11,72%
1,61% 1,66%
10,62% 10,46%
12,24% 13,58%
1,75% 1,66%
10,26% 10,05%
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve
cihazlar
1,92%
1,75%
1,81%
2,11%
2,02%
1,73%
3,30%
2,94%
3,26%
3,60%
3,57%
3,72%
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları
4,53%
4,37%
4,64%
3,94%
3,51%
3,44%
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
2,24%
2,07%
2,11%
2,24%
2,06%
1,98%
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
5,66%
9,25%
12,09% 10,56%
9,52%
8,88%
Diğer ulaşım araçları
1,86%
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler
1,50%
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız..
0,76%
1,38%
1,73%
1,32%
1,31%
1,40%
1,94%
1,28%
1,65%
1,18%
156
Uluslararası iş bölümü ve ticaret ilişkileri açısından değerlendirdiğimizde, 20022007 yılları arasında, Türkiye ekonomisi hammadde ve tüketim malları ihraç eden,
ayrıca yatırım malları ihracatını da artıran, buna karşılık ise özellikle sanayi için
işlem görmüş hammadde ve yatırım malları ithal eden bir ülke görünümünü
sürdürmektedir.
2002-2007 yılları arasındaki dönemde Türkiye ekonomisi, ihracat açısından sektör
bazlı yapısal değişim emaresi göstermektedir. Emek ve hammadde yoğun
sektörlerde, düşük teknolojili ürünlerin ihracat içindeki payında görülen azalma,
kapital yoğun ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin ihracat payında artışla yer
değiştirmektedir. Özellikle motorlu kara taşıtları ve benzeri diğer sektörlerin ihracat
paylarındaki artış, bu hususu teyit eder niteliktedir. Bir önceki dönemde görmeye
başladığımız değişim, 2002-2007 yılları arasında kendini iyice hissettirmektedir.
Ancak bu durum Türkiye’ye has değildir. Üretim süreçlerinin farklı faktör
yoğunluklarına göre bölünebilir olması, bu dönemde Türkiye’nin dâhil olduğu
gelişmekte olan ülkelerin lehine bir durum ortaya çıkarmıştır.
3.1.4. Gelişmiş Ülkeler Kaynaklı Küresel Kriz ve Sonrası (2008-2011 Dönemi)
2008 yılı itibarıyla küresel ölçekte ortaya çıkan Kriz, özellikle gelişmiş ülkelerin
iktisadi koşullarını değiştiren bir özellik taşımaktadır. Bu dönemde gelişmiş
ülkelerde görülen talep daralması, Türkiye gibi İhracata Yönelik Büyüme Stratejisi
uygulayan birçok gelişmekte olan ülke için önemli sorunlar yaratmıştır. Her şeyden
önce Türkiye’nin ihracat hacminde görülen düşüş, 2008 yılının akabinde kendini
göstermiştir. 2011’e gelinceye kadar 2008 yılındaki ihracat hacmine ulaşmak
mümkün olmamıştır. 2008 yılında 16,7 milyar ABD doları düzeyine yükselen
yatırım malları ihracatı, 2011 yılına gelindiğinde 14 milyar ABD dolarına ancak
ulaşabilmiştir. Hammadde malları ihracatı, dönem içinde önemli ölçüde azalmakla
birlikte dönem sonunda 2008 yılı değerinin üzerine çıkabilmiştir. Tüketim malları
sektörü ise 2008-2011 yılları arasında, kümülatif olarak %11 oranında artmıştır
(Çizelge 3.20.).
157
Çizelge 3.20. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatı (2008-2011) (ABD
Doları)
2008
2009
2010
2011
16.725.376.991
11.116.832.424
11.771.080.047
14.191.696.382
6.883.619.728
5.817.501.430
6.414.226.632
7.745.058.068
9.841.757.263
5.299.330.994
5.356.853.415
6.446.638.314
67.733.801.599
49.734.011.868
56.380.660.914
67.941.697.273
3.206.339.029
2.636.843.343
3.662.854.895
4.031.423.903
47.183.531.195
35.164.386.522
38.415.799.035
45.717.612.025
81.673.016
102.351.652
107.095.708
132.303.573
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
3.712.852.117
2.922.893.081
3.447.124.321
4.431.815.445
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş
hammaddeler
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş
hammaddeler
6.943.358.569
4.951.156.977
6.335.955.608
7.987.758.456
138.414.971
255.092.205
447.026.909
208.720.641
1.323.804.761
1.143.403.630
1.165.222.299
1.831.543.223
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
5.143.827.941
2.557.884.458
2.799.582.139
3.600.520.007
Tüketim malları
47.076.908.589
40.733.029.335
45.320.505.753
52.218.849.432
Binek otomobilleri
7.474.360.521
6.086.130.970
6.210.055.365
6.485.467.187
Dayanıklı tüketim malları
8.947.617.064
7.856.933.685
8.915.505.634
10.464.733.867
12.518.731.154
10.654.094.280
11.794.262.376
13.069.139.327
Dayanıksız tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş
tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş
tüketim malları
7.134.748.019
6.355.743.904
7.154.513.830
7.877.589.165
4.210.376.818
3.880.057.988
4.510.512.783
5.892.901.882
4.226.066.308
4.389.419.077
4.970.809.419
5.512.490.166
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve
gereçleri
2.252.826.343
1.234.468.954
1.513.152.930
2.615.956.424
312.182.362
276.180.477
251.693.416
300.571.414
491.108.447
558.738.976
410.972.470
554.625.743
Yatırım(sermaye) malları
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık
araçları hariç )
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
Yarı dayanıklı tüketim malları
Diğerleri
Toplam
Kaynak: TÜİK veritabanı.
132.027.195.626 102.142.612.603 113.883.219.184 134.906.868.830
2008-2011 yılları arasında yatırım mallarının ihracattaki payı %12,67’den
%10,53’ye düşerken, hammadde malları %50 civarındaki ağırlığını korumuş,
tüketim malları ihracatının payı ise %38,71’e yükselmiştir. Burada dikkat çekilmesi
gereken husus, tüketim malları sektörünün ihracat payının, Krizin kendini iyice
hissettirdiği 2009 ve 2010 yıllarında artmış olmasıdır. Bu yıllarda iç talebin
daralması tüketim malları ihracatının arması sonucunu doğurmuştur (Çizelge
3.21.).
158
Çizelge 3.21. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (20082011)
2008
2009
2010
2011
12,67%
10,88%
10,34%
10,52%
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
5,21%
5,70%
5,63%
5,74%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
7,45%
5,19%
4,70%
4,78%
51,30%
48,69%
49,51%
50,36%
2,43%
2,58%
3,22%
2,99%
35,74%
34,43%
33,73%
33,89%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
0,06%
0,10%
0,09%
0,10%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
2,81%
2,86%
3,03%
3,29%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
5,26%
4,85%
5,56%
5,92%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
0,10%
0,25%
0,39%
0,15%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
1,00%
1,12%
1,02%
1,36%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
3,90%
2,50%
2,46%
2,67%
Tüketim malları
35,66%
39,88%
39,80%
38,71%
Binek otomobilleri
5,66%
5,96%
5,45%
4,81%
Dayanıklı tüketim malları
6,78%
7,69%
7,83%
7,76%
Yarı dayanıklı tüketim malları
9,48%
10,43%
10,36%
9,69%
Dayanıksız tüketim malları
5,40%
6,22%
6,28%
5,84%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
3,19%
3,80%
3,96%
4,37%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
3,20%
4,30%
4,36%
4,09%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
1,71%
1,21%
1,33%
1,94%
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,24%
0,27%
0,22%
0,22%
Diğerleri
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,37%
0,55%
0,36%
0,41%
Yatırım(sermaye) malları
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
Aynı dönemi ISIC Rev3 sınıflamasına göre derlediğimiz veriler açısından daha
detaylı incelediğimizde ise, daha önceki dönemlerin aksine, giyim eşyası ve tekstil
ürünleri sektörünün ihracattaki paylarının %10’ların altına indiği görülmektedir. Bu
dönemde ana metal sanayi ürünleri sektörünün ihracat payı dönem içinde
düşmekle birlikte, anılan sektör 2011 sonunda %12,65’le birinci sırada yer almıştır.
Motorlu kara taşıtları sektörünün ihracat payı %14 oranında düşmüş ve 2011
yılında %12,63 düzeyinde ağırlıklanmıştır. Ayrıca radyo, televizyon, haberleşme
teçhizat ve cihazları, elektrikli makine ve cihazlar ile makine teçhizat sektörlerinin
paylarının toplamı 2011 sonunda %10,47’ye gerilemiştir. 2008 sonrası yaşanan
Küresel Kriz ve sonrasındaki gelişmeler, 2002 yılından itibaren sektörel bazda
yapısal bir dönüşüm eğilimi gösteren Türkiye ihracatının gerilemesine neden
olmuştur (Çizelge 3.22.).
159
Çizelge 3.22. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2008-2011)
2008
2009
Tarım ve hayvancılık
2,97%
4,25%
4,32%
3,82%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,01%
0,01%
0,01%
0,01%
Balıkçılık
0,18%
0,19%
0,14%
0,14%
Maden kömürü , linyit ve turb
0,02%
0,00%
0,01%
0,00%
Hampetrol ve doğalgaz
0,05%
0,10%
0,09%
0,09%
Metal cevherleri
0,78%
0,67%
1,12%
0,90%
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
0,79%
0,87%
1,14%
1,08%
Gıda ürünleri ve içecek
4,90%
5,81%
5,89%
6,58%
Tütün ürünleri
0,21%
0,26%
0,26%
0,22%
Tekstil ürünleri
8,58%
9,36%
9,60%
9,58%
Giyim eşyası
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan
maddeler
8,71%
0,46%
9,40%
0,49%
9,32%
0,58%
8,62%
0,57%
0,41%
0,50%
0,50%
0,48%
Kağıt ve kağıt ürünleri
0,80%
0,96%
1,05%
1,04%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar
Kimyasal madde ve ürünler
0,11%
5,55%
3,78%
0,14%
3,57%
4,21%
0,12%
3,65%
5,01%
0,12%
4,54%
5,00%
Plastik ve kauçuk ürünleri
3,60%
3,95%
4,29%
4,63%
3,27%
17,09%
4,19%
3,77%
3,69%
14,79%
4,38%
4,01%
3,50%
12,67%
4,37%
4,27%
3,00%
12,65%
4,62%
4,35%
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
0,10%
0,10%
0,12%
0,10%
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları
1,72%
1,72%
1,88%
1,88%
1,71%
1,71%
1,56%
1,56%
0,31%
14,67%
2,55%
2,65%
0,36%
12,59%
2,37%
2,73%
0,36%
13,05%
1,46%
2,88%
0,37%
12,63%
1,48%
2,98%
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
Ana metal sanayi
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
Diğer ulaşım araçları
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
2010
2011
160
BEC3 sınıflamasına göre 2008-2011 dönemin ilişkin Türkiye’nin ithalat verileri
Çizelge
3.23.
ve
3.24.’te
yer
almaktadır.
Anılan
çizelgelerin
birlikte
incelenmesinden de görüleceği üzere, yaşanan Krizin etkisiyle 2011 yılına kadar
tüm mal gruplarındaki ithalat önemli ölçüde azalmıştır. Bu azalma özellikle
sanayinin ihtiyacı olan hammadde malları ithalatında kendini göstermiştir. 2008
yılında 118,6 milyar ABD doları olan hammadde malları ithalatı, 2009 yılında 81,2
milyar ABD dolarına kadar gerilemiştir. 2010 yılında toparlanma emarelerinin
görülmesinin ardından 2011 sonunda hammadde malları ithalatı 138,7 milyar ABD
doları ile 2008 rakamının üstüne çıkmıştır. 2008 yılında 28 milyar ABD doları
olarak gerçekleşen yatırım malları ithalatı, kısa vadedeki düşüşün ardından, 2011
sonunda 37,2 milyar ABD doları olmuştur. Tüketim malları ithalatında da benzer
bir eğilim görülmektedir. 2009 yılındaki daralmanın dışında tüketim malları ithalatı
artmış ve 2011 itibarıyla 29,7 milyar ABD dolarına ulaşmıştır.
Ana mal gruplarının ithalat paylarına baktığımızda ise, özellikle hammadde malları
ithalat payının bir önceki döneme göre ciddi oranda arttığını görmekteyiz. 2008’de
%70,25 seviyesine ulaşan hammadde malları ithalatının payı, 2011 sonunda
%67,21 düzeyindedir. Gerek yatırım gerekse de tüketim malları sektörlerinin
payları dönem içerisinde artmakla birlikte hammadde mallarındakine benzer bir
artış gözlenmemektedir.
161
Çizelge 3.23. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatı (2008-2011) (ABD
Doları)
2008
Yatırım(sermaye) malları
Yatırım (sermaye) malları (
Taşımacılık araçları hariç )
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve
gereçleri
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş
hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş
hammaddeler
2009
2010
2011
28.020.665.407
21.462.823.387
28.818.241.904
37.270.610.670
23.255.612.167
18.384.402.511
23.249.739.016
29.605.450.159
4.765.053.240
3.078.420.876
5.568.502.888
7.665.160.511
118.589.444.909
81.212.055.746 107.942.209.513 138.747.950.645
13.691.770.438
7.984.726.223
12.258.722.911
16.159.590.669
65.680.163.045
43.491.943.268
58.733.014.974
75.482.184.756
1.275.042.399
1.139.448.272
1.175.577.575
1.303.879.969
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
Yatırım mallarının aksam ve
parçaları
Taşımacılık araçlarının aksam ve
parçaları
Esası yiyecek ve içecek olan
işlenmemiş hammaddeler
Esası yiyecek ve içecek olan
işlenmiş hammaddeler
9.445.316.339
8.291.899.944
9.064.328.926
10.861.237.063
11.264.249.079
7.840.527.462
10.580.625.875
12.334.237.274
3.154.328.313
2.074.346.626
2.793.977.755
4.379.476.790
1.741.611.852
1.205.718.429
1.112.755.919
1.793.844.037
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
12.336.963.444
9.183.445.522
12.223.205.578
16.433.500.087
Tüketim malları
21.489.236.077
19.289.706.894
24.734.929.660
29.692.267.562
Binek otomobilleri
4.551.805.485
4.265.400.937
6.819.601.178
8.474.786.820
Dayanıklı tüketim malları
3.530.749.855
2.619.294.427
3.499.191.215
4.337.380.030
Yarı dayanıklı tüketim malları
4.807.707.546
4.090.111.967
5.303.231.473
6.452.876.450
Dayanıksız tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan
işlenmiş tüketim malları
Esası yiyecek ve içecek olan
işlenmemiş tüketim malları
5.301.193.089
4.948.856.463
5.531.250.232
5.894.845.632
1.120.942.773
1.002.708.468
1.365.553.171
1.816.156.907
753.161.605
595.522.296
675.952.984
813.826.275
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç
ve gereçleri
1.306.434.758
1.190.585.770
1.343.231.533
1.662.261.633
117.240.966
577.226.566
196.917.874
240.133.815
706.571.322
666.070.004
545.733.950
738.555.360
Diğerleri
Toplam
Kaynak: TÜİK veritabanı.
203.198.209.752 140.928.421.211 185.544.331.852 240.841.676.274
162
Çizelge 3.24. BEC3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (20082011)
2008
2009
2010
2011
Yatırım(sermaye) malları
16,60%
16,74%
16,98%
18,05%
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç )
13,78%
14,34%
13,70%
14,34%
2,82%
2,40%
3,28%
3,71%
70,25%
63,35%
63,61%
67,21%
8,11%
6,23%
7,22%
7,83%
38,91%
33,93%
34,61%
36,56%
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar
0,76%
0,89%
0,69%
0,63%
Yatırım mallarının aksam ve parçaları
5,60%
6,47%
5,34%
5,26%
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları
6,67%
6,12%
6,23%
5,97%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler
1,87%
1,62%
1,65%
2,12%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler
1,03%
0,94%
0,66%
0,87%
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar
7,31%
7,16%
7,20%
7,96%
Tüketim malları
12,73%
15,05%
14,58%
14,38%
Binek otomobilleri
2,70%
3,33%
4,02%
4,11%
Dayanıklı tüketim malları
2,09%
2,04%
2,06%
2,10%
Yarı dayanıklı tüketim malları
2,85%
3,19%
3,12%
3,13%
Dayanıksız tüketim malları
3,14%
3,86%
3,26%
2,86%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları
0,66%
0,78%
0,80%
0,88%
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları
0,45%
0,46%
0,40%
0,39%
Motor benzini ve diğer hafif yağlar
0,77%
0,93%
0,79%
0,81%
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri
0,07%
0,45%
0,12%
0,12%
Diğerleri
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
0,42%
0,52%
0,32%
0,36%
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri
Hammadde(ara malları)
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler
ISIC Rev3 sınıflamasına göre değerlendirdiğimizde ise, kimyasal madde ve
ürünleri sektörünün payının bir önceki döneme göre yükseldiği ve 2011 yılını
%13,8’lik bir payla bitirdiği görülmektedir. Ana metal sanayi ürünleri sektörü ithalatı
ise %10’lar düzeyindeki ağırlığını korumaktadır. 2011 yılı verilerine göre bu iki
sektörü sırasıyla %8,84 payla makine ve teçhizat sektörü ile %8,26 payla motorlu
kara taşıtları sektörleri takip etmektedir (Çizelge 3.25.).
163
Çizelge 3.25. ISIC Rev3 Sınıflamasına Göre Türkiye’nin İthalatının Ana Sektörler
Bazında Dağılımı (2008-2011)
2008
2009
2010
2011
Tarım ve hayvancılık
3,03%
3,16%
3,37%
3,60%
Ormancılık ve tomrukçuluk
0,12%
0,10%
0,11%
0,09%
Balıkçılık
0,02%
0,02%
0,02%
0,02%
Maden kömürü , linyit ve turb
0,62%
0,81%
0,63%
0,54%
Metal cevherleri
0,40%
0,67%
0,53%
0,52%
Taşocakçılığı ve diğer madencilik
0,20%
0,17%
0,15%
0,17%
Gıda ürünleri ve içecek
1,85%
2,06%
1,85%
2,04%
Tütün ürünleri
0,05%
0,08%
0,05%
0,04%
Tekstil ürünleri
2,51%
3,08%
3,27%
2,86%
Giyim eşyası
0,94%
1,25%
1,26%
1,14%
Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı
Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); hasır vb. örülerek yapılan
maddeler
0,68%
0,68%
0,64%
0,65%
0,45%
0,44%
0,51%
0,52%
Kağıt ve kağıt ürünleri
1,48%
1,78%
1,77%
1,51%
Basım ve yayım; plak, kaset vb.
0,30%
0,37%
0,30%
0,25%
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıtlar
6,81%
7,42%
7,44%
7,61%
13,28%
15,17%
14,57%
13,80%
Plastik ve kauçuk ürünleri
1,70%
1,92%
1,88%
1,86%
Metalik olmayan diğer mineral ürünler
0,76%
0,81%
0,82%
0,76%
13,04%
9,44%
10,06%
10,83%
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
1,72%
1,86%
1,72%
1,63%
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat
8,37%
8,89%
8,37%
8,84%
Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları
1,39%
1,86%
1,69%
1,37%
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makina ve cihazlar
3,62%
4,70%
4,42%
3,89%
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları
2,63%
3,30%
2,90%
2,57%
Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat
1,90%
2,22%
2,07%
1,93%
Motorlu kara taşıtı ve römorklar
7,63%
7,65%
8,50%
8,26%
Diğer ulaşım araçları
1,53%
2,34%
2,90%
2,70%
Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler
Kaynak: TÜİK veritabanı ve kendi hesaplamalarımız.
1,29%
1,46%
1,36%
1,32%
Kimyasal madde ve ürünler
Ana metal sanayi
Tüm olumsuz gelişmelere rağmen, 2008-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış
ticaret yapısı, bir önceki dönemden devraldığı niteliği korumaktadır. Türkiye
ekonomisi bu dönemde de kapital yoğun ve orta-yüksek teknolojili ürünleri ihraç
eden görünümü sürdürmektedir. İthalat açısından ise Türkiye her zamanki gibi
kapital yoğun ve orta ve yüksek teknolojili ürünleri ithal etmektedir. 2002
sonrasında Türk Lirasının aşırı değerlenmesi sonucunda ihracatçı sektörlerin
164
ihtiyacına bağlı olarak ithal malı yoğunluğu giderek artmıştır. Bu durum özellikle
motorlu kara taşıtları sektöründe kendini göstermiş ve bu sektörde yaratılan katma
değer tartışılır olmuştur.
Türkiye ekonomisi, özellikle son 20 yılda dış ticarette önemli değişimler
yaşamıştır.
Bu
değişimler
ticarete
konu
olan
mal
grupları
açısından
değerlendirildiğinde emek yoğun, düşük teknolojili ve katma değeri düşük olan
mallardan nispeten sanayi ürünlerine doğru yönelmiştir. 2002-2011 yılları arasında
Türkiye’nin ihracatının teknolojik yapısını incelediğimizde, 2002 yılında toplam
ihracatımız içinde doğal kaynağa dayalı ve düşük teknolojili ihracatın payı %63
iken 2011 yılında bu oran %56’ya gerilemiştir. Buna karşılık orta- yüksek
teknolojinin payı 2002 yılında %37 seviyesinden %44’e yükselmiştir. Aynı
dönemde Türkiye’nin dünyadaki konumuna baktığımızda, orta ve yüksek teknolojili
ürün ihracatında Türkiye’nin 28. sıraya yükseldiğini görmekteyiz. Ancak aynı
dönemde sanayinin ihtiyacı olan ithal girdilerin payı da artış göstermiştir. Net
ihracat açısından değerlendirdiğimizde ise Türkiye’nin istenen ve beklenen gelişimi
gösteremediği anlaşılmaktadır. Türkiye’nin orta ve yüksek teknolojili ürün ihracatı
yıllar itibarıyla artış göstermekle birlikte toplam ihracatımız içinde orta ve yüksek
teknolojinin payı 2006 yılından itibaren %44 bandına oturmuş ve çok küçük
değişimler göstermek suretiyle aynı band üzerinde devam etmektedir. 2007
sonrasında Türkiye’nin dış ticaret yapısı gerek sektörel gerekse de teknolojik
anlamda daha ileri düzeyde bir yapısal dönüşüm eğilimini sürdürememiştir (Dış
Ticarette Yeni Rotalar, 2011: 17-18).
165
3.2. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİNİN TİCARET ORTAKLARI ve BÖLGE BAZLI
ANALİZİ
1990’lı yılların başından itibaren Türkiye dış ticaretinde pazar çeşitliliğini sağlamak
adına birçok faaliyeti uygulamaya başlamıştır. Özellikle 1996 yılıyla birlikte
uygulamaya giren Gümrük Birliği’nin de etkisiyle, pazar çeşitliliği önemli sorun
olarak gündeme gelmiştir. Bu nedenle 1990’lı yılların sonundan itibaren pazar
çeşitliliğini artırmak için komşu ve çevre ülkelerle ticaretin geliştirilmesini
sağlayacak strateji çalışmaları44 yapılmıştır.
Bu Alt Bölümde 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin dış ticaretinde pazar
çeşitliliğinin
sağlanıp
sağlanamadığının
analizi
yapılacaktır.
Daha
önceki
Bölümlerdekinin aksine bu Bölümde yıllar bazında alt kırılımlar yapılmamış olup
dönem eğimin ve varsa değişimin daha net görülebilmesi açısından bütün olarak
ele alınmıştır.
3.2.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İhracatının Ticaret Ortakları ve
Bölge Bazlı Yapısal Analizi
1990-2011 yıllar arasındaki ülke grubu bazlı ihracat verileri incelendiğinde, tüm
dönem boyunca Avrupa Birliği ülkelerine yönelik ihracatın ilk sırada yer aldığı
görülmektedir. Ancak 22 yıllık dönemde Avrupa Birliği’ne yapılan ihracatın
kümülatif büyüme oranı, toplam ihracatın kümülatif büyüme oranının gerisinde
kalmıştır. Buradan Avrupa Birliği ülkeleri dışındaki ülkelere yapılan ihracatın daha
fazla artığını söyleyebiliriz. Özellikle Gümrük Birliği ve Avrupa’ya lojistik yakınlık
olarak adlandırılan avantajların 1996 sonrasında Türkiye’nin ihracatına olumlu
olarak
yansıyacağı
beklentilerinin
gerçeği
yansıtmadığı,
beklenen
olumlu
gelişmelerin orta ve uzun vadede ortaya çıkmadığı anlaşılmaktadır (Kotan ve
Sayan; 2000:18)
44
2000’li yılların başında uygulamaya geçirilen “Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi” örnek olarak verilebilir.
Başta komşu ülkeler olmak üzere çevre ülkelerle olan dış ricaret hacminin artırılması üzerine kurulu olan bu
Strateji, ilk yıllarda beklendiği gibi başarılı olmuştur.
166
Ayrıca Yakın Doğu ve Orta Doğu Ülkelerine yapılan ihracatın, 1990’dan 2011’e
yılına kadar geçen sürede önemli ölçüde arttığı görülmektedir. Bu artış eğiliminin
2004 yılından itibaren belirginleştiği anlaşılmaktadır. Avrupa Birliği üyesi olmayan
diğer Avrupa ülkelerine yapılan ihracatta 2004 yılı sonrasında önemli oranda artış
(1990-2003 arası artış oranı %120, 2003-2004 arası artış oranı ise %73, 20032005 arası artış oranı ise %206’dır.) göstermiştir.
Diğer Asya Ülkelerine yapılan ihracat da 1990-2011 arasında artmıştır. 1990
yılında 780 milyon ABD doları olarak gerçekleşen ihracat, 2011 yılı sonu itibarıyla
10,2 milyar ABD doları seviyesine çıkmıştır. Bu dönem içerisinde Türkiye’nin diğer
Asya ülkelerine yönelik ihracatı oniki kattan fazla artış göstermiştir. Afrika
ülkelerine gerçekleştirilen ihracatın da 1990-2011 yılları arasında sekiz kat arttığı
anlaşılmaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda gibi uzak coğrafyalara yönelik ihracat
hacim olarak az görünse de 1990-2011 yılları arasında istikrarlı bir artış eğiliminde
olduğu gözlenmektedir (Çizelge 3.26.).
Çizelge 3.26. Ülke Gruplarına Göre İhracat (1990-2011) (milyon dolar)
1990
GENEL İHRACAT TOPLAMI
A- AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27)
1992
1994
1996
1998
2000
2002
2004
2006
2008
2010
2011
12.959 14.715 18.105 23.207 26.669 27.390 35.422 63.083 85.535 132.027 113.883 134.907
7.485
8.477
na
na
63.390
52.685
62.347
2.967
3.008
2.084
2.545
5.857
6.526
8.635 10.190 11.025 10.831 13.569 23.938 34.440
64.212
59.013
69.851
DİĞER AVRUPA
1.183
1.033
1.447
2.549
2.489
1.855
2.607
4.507
7.962
15.678
11.373
12.976
AFRİKA
1.159
1.159
1.159
1.159
1.818
1.373
1.697
2.968
4.566
9.063
9.283
10.334
Kuzey Afrika
646
363
726
986
1.502
1.087
1.267
2.203
3.097
5.850
7.025
6.701
Diğer Afrika
102
147
118
174
316
285
430
765
1.469
3.212
2.258
3.633
1.077
986
1.734
1.898
2.657
3.596
3.914
5.733
6.328
6.532
6.078
7.926
B- TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ*
C- DİĞER ÜLKELER
AMERİKA
Kuzey Amerika
9.384 12.569 14.813 15.664 20.415 36.581 47.935
na
447
831
895
1.438
2.564
1.032
919
1.600
1.740
2.389
3.309
3.596
5.207
5.439
4.802
4.242
5.459
Orta Amerika ve Karayip
20
39
52
72
146
167
197
334
548
829
598
626
Güney Amerika
25
28
82
86
122
120
121
193
341
901
1.237
1.840
2.409
3.316
4.253
4.520
3.984
3.871
5.230 10.465 15.257
32.505
31.876
38.134
1.629
2.084
2.308
2.595
2.681
2.573
3.440
7.921 11.316
25.430
23.295
27.935
780
1.232
1.945
1.925
1.304
1.298
1.790
2.544
3.942
7.074
8.581
10.199
29
32
42
65
76
135
122
264
327
435
403
481
ASYA
Yakın ve Ortadoğu
Diğer Asya
AVUSTRALYA VE YENİ ZELANDA
*1996 öncesine ait serbest bölge verileri yayınlamamaktadır.
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı.
167
168
AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27)
DİĞER AVRUPA
AFRİKA
AMERİKA
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1998
1996
1994
1992
1990
70,00%
60,00%
50,00%
40,00%
30,00%
20,00%
10,00%
0,00%
ASYA
Şekil 3.1. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (1990-2011)
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı.
Ülke grupları bazında Türkiye’nin ihracatının dağılımına baktığımızda ise,
1990’ların başında Türkiye’nin ihracatında %57,76 olan Avrupa Birliği ülkelerinin
payı, 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren belirgin bir şekilde azalarak, 2011
sonunda %46,22’ye gerilemiştir. Ayrıca Türkiye’nin Amerika’ya yönelik ihracatının
toplam içindeki payının dönem içerisinde azaldığı görülmektedir. 1990’da %8,31
olan bu pay, 2011’e gelindiğinde %5,88’e düşmüştür.
Aynı dönemde Asya ülkelerine yönelik ihracatın da simetrik bir şekilde artış
eğiliminde olduğu görülmektedir. 1990 yılında Türkiye’nin ihracatında Asya
ülkelerinin payı %18,59 iken, bu pay 2011’de %28,27’ye çıkmıştır. Ancak coğrafi
olarak tüm Avrupa’yı birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatının
toplam içindeki payı 1990’da %66,89 iken 2011’de %55,83 düşmüş olmasına
rağmen, halen Türkiye’nin ihracatının yarısı bu coğrafyaya yapılmaktadır (Şekil
3.1.).
169
70,00%
60,00%
50,00%
40,00%
30,00%
20,00%
10,00%
AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27)
Kuzey Afrika
Kuzey Amerika
Güney Amerika
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1998
1996
1994
1992
1990
0,00%
DİĞER AVRUPA
Diğer Afrika
Orta Amerika ve Karayip
Yakın ve Ortadoğu
Şekil 3.2. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İhracatının Dağılımı (Detaylandırılmış)
(1990-2011)
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı.
1990-2011 arasında Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu ihracatın ülke gruplarına
göre dağılımına daha detaylı olarak baktığımızda, özellikle Yakın Doğu ve Orta
Doğu Ülkelerine yapılan ihracatın payının %20,71’e çıktığı görülmektedir. Diğer
Asya Ülkelerine yönelik ihracatın payı da 2011’de %7,56’ya çıkmıştır. Avrupa
Birliği Ülkelerine yönelik ihracatın payı, yaşanan Küresel Krizin de etkisiyle 2008’le
birlikte %50’nin altına inmiştir. Avrupa Birliği dışı diğer Avrupa Ülkelerine yapılan
ihracatın toplam içindeki payının 2008 yılına kadar bir artış eğilimi gösterdiği, bu
tarihten itibaren düşüşe geçtiği anlaşılmaktadır (Şekil 3.2.).
Bu dönemde Türkiye gelişmiş ülke pazarlarına (Avrupa Birliği, Kuzey Amerika ve
Diğer Avrupa vb.) yönelik ihracatının bir kısmını, gelişmekte olan ülkelerin
yoğunlukta olduğu Asya Ülkelerine doğru yönlendirmiş görünmektedir.
170
Çizelge 3.27. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (1990-1998) (milyon dolar)
ÜLKELER
1990
1992
1994
1996
1998
2000
ALMANYA
3.064
3.660
3.934
5.187
5.460
5.180
İTALYA
1.106
943
1.034
1.446
1.557
1.789
A.B.D.
968
865
1.520
1.639
2.233
3.135
İNGİLTERE
745
796
889
1.261
1.740
2.037
FRANSA
737
809
851
1.053
1.305
1.657
İRAN
495
455
250
298
195
236
HOLLANDA
435
500
621
770
889
874
SUUDİ ARABİSTAN
338
487
609
431
474
387
JAPONYA
239
162
187
168
113
149
CEZAYİR
201
108
238
278
482
383
MISIR
160
174
195
316
474
376
GÜNEY KORE CUM.
109
191
88
102
37
130
POLONYA
103
186
249
253
291
175
ROMANYA
83
173
175
314
468
326
HİNDİSTAN
62
42
78
59
74
56
BİR.ARAP EMİRLİK.
57
62
158
211
240
316
ÇİN HALK CUMHUR.
37
144
355
65
38
96
TAYLAND
31
59
34
76
11
17
İRLANDA
25
24
33
60
89
203
FAS
25
61
39
52
99
70
ENDONEZYA
15
19
48
57
29
30
BREZİLYA
12
15
21
43
44
42
MALEZYA
11
19
114
134
42
39
MEKSİKA
3
11
18
19
35
41
ARJANTİN
1
3
24
5
18
23
RUSYA FEDERASYONU
Ülkeler Toplamı
Genel Toplam
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
0
438
820
1.512
1.348
644
9.062
10.406
12.580
15.809
17.785
18.412
12.959
14.719
18.105
23.224
26.974
27.775
171
Çizelge 3.28. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İhracatı (2002-2011)(milyon dolar)
ÜLKELER
2002
2004
2006
2008
2010
2011
ALMANYA
5.869
8.745
9.686
12.952
11.479
13.951
İTALYA
2.376
4.648
6.752
7.819
6.505
7.851
A.B.D.
3.356
4.860
5.061
4.300
3.763
4.584
İNGİLTERE
3.025
5.544
6.814
8.159
7.236
8.151
FRANSA
2.135
3.668
4.604
6.618
6.054
6.806
334
813
1.067
2.030
3.044
3.590
1.056
2.138
2.539
3.144
2.461
3.243
SUUDİ ARABİSTAN
555
769
983
2.202
2.218
2.763
JAPONYA
130
190
263
330
272
296
CEZAYİR
514
806
1.021
1.614
1.505
1.471
MISIR
326
473
709
1.426
2.251
2.759
55
80
156
271
304
529
POLONYA
343
698
1.060
1.587
1.504
1.758
ROMANYA
566
1.235
2.350
3.987
2.599
2.879
HİNDİSTAN
73
136
222
543
606
756
BİR.ARAP EMİRLİK.
457
1.144
1.986
7.975
3.333
3.707
ÇİN HALK CUMHUR.
268
392
693
1.437
2.269
2.466
TAYLAND
45
124
61
100
220
125
İRLANDA
183
434
575
664
339
354
FAS
138
330
551
958
624
921
ENDONEZYA
29
54
85
284
251
308
BREZİLYA
49
69
122
318
615
883
MALEZYA
152
52
60
98
225
183
MEKSİKA
77
151
141
152
146
145
ARJANTİN
2
20
44
107
179
214
İRAN
HOLLANDA
GÜNEY KORE CUM.
RUSYA FEDERASYONU
1.172
1.859
3.238
6.483
4.628
5.993
Ülkeler Toplamı
23.285
39.433
50.846
75.559
64.631
76.686
Genel Toplam
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
36.059
63.167
85.535
132.027
113.883
134.907
2002 sonrasındaki dönemde Afrika ve Asya Ülkeleriyle kurulan politik ilişkilerin
geliştirilmesi dış ticaret ilişkilerine de yansımıştır. Ancak bu yakın ilişkilerin istenen
ve beklenen düzeyde bir ticaret hacmi oluşturmadığı görülmektedir. Nitekim verileri
değerlendirdiğimizde, Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi’nin ilk yıllardaki
başarısının yıllar içinde etkisini kaybettiği görülmektedir. Çizelge 3.16. ve 3.17.’de
Türkiye’nin ülkeler bazında ihracat verileri yer almaktadır. Tüm dönem boyunca
Almanya Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke olmuştur. 1990 yılı itibarıyla
Almanya’nın Türkiye’nin ihracatı içindeki payı yaklaşık olarak %24 civarındadır.
Değer bazındaki artışa rağmen bu oran 2000 yılında %18,6’ya, 2011’e
172
gelindiğinde ise %10,3’e gerilemiştir. Bu durum dönem başında Türkiye’nin en çok
ihracat yaptığı İtalya, ABD, İngiltere, Hollanda gibi gelişmiş ülkeler için de
geçerlidir. Bu durumun 22 yıllık dönem içerisinde Türkiye’nin ihracat pazarlarının
çeşitlenmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Türkiye daha önce
neredeyse hiç ihracat yapmadığı ülkelere ihracat yapmaya başlamıştır. Bu ülkeler
içinde Türkiye’ye benzer bir gelişim çizgisi izleyen Hindistan, Malezya, Fas,
Meksika, Tayland, Arjantin ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler ya da diğer bir
ifadeyle gelişen piyasalar olarak adlandırılan ülkeler yer almaktadır.
Türkiye’nin bu 26 ülkeye yönelik olarak gerçekleştirdiği ihracatın toplam ihracat
içindeki payının hayli yüksek olduğu görülmektedir. 1990 yılında bu pay %70’ler
seviyesinde iken, 2000 yılında %66’ya ve 2011 yılında ise %56,8’e gerilemesine
rağmen halen Türkiye’nin ihracatının yarısından fazlası bu 26 ülkeye yöneliktir.
Diğer taraftan Türkiye’nin gelişmiş Avrupa Ülkelerine (Almanya, İtalya, İngiltere,
Fransa ve Hollanda) yönelik ihracatının toplam ihracat içindeki payı, 1990’da %47
düzeyindedir. Bu oran 2000 yılında %41,5 ve 2011 yılında ise %29,6’ya gerilemiş
olmasına rağmen ihracatta pazar bağımlılığının belirli ölçüde halen sürdüğünü
göstermektedir.
3.2.2. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin İthalatının Ticaret Ortakları ve
Bölge Bazlı Yapısal Analizi
Türkiye’nin ülke grupları bazında 1990-2011 dönemindeki ithalat verilerinin yer
aldığı
Çizelge
3.16’yı
incelediğimizde,
Türkiye’nin
Avrupa
Birliği’nden
gerçekleştirdiği ithalatın birinci sırada yer aldığı görülmektedir. Asya’dan
gerçekleştirilen ithalatın, dönem içinde, onüç kattan fazla arttığı anlaşılmaktadır.
1990 itibarıyla Asya’dan yapılan ithalat 5 milyar ABD doları iken, 2011 yılında bu
rakam 73,6 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. Özellikle diğer Asya ülkelerinden
yapılan ithalatın bunda en büyük paya sahip olduğu görülmektedir. Diğer ülke
grupları açısından baktığımızda ise Türkiye’nin Amerika’dan gerçekleştirdiği
ithalatın büyüme hızı, toplam ithalat büyüme hızının gerisinde kalmıştır.
Çizelge 3.29. Ülke Gruplarına Göre İthalat (1990-2011)(milyon dolar)
1990
GENEL İTHALAT TOPLAMI
A- AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27)
B- TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ*
C- DİĞER ÜLKELER
1992
1994
1996
1998
2000
2002
2004
10.597 11.514 11.644 24.321 25.282 28.527 25.689 48.103
na
na
na
297
418
496
575
811
11.684 11.325 11.297 18.981 19.914 24.272 24.277 48.559
2.141
2.056
2.207
3.974
4.414
6.149
7.487 15.757
2- AFRİKA
1.338
808
861
1.994
1.758
2.714
2.696
938
575
628
1.618
1.493
2.257
Diğer Afrika
2008
2010
2011
22.302 22.871 23.270 43.598 45.613 53.295 50.540 97.473 139.576 201.964 185.544 240.842
1- DİĞER AVRUPA
Kuzey Afrika
2006
59.401
74.802
72.244
91.128
944
1.334
878
1.038
79.126 125.782 111.531 139.886
25.695
44.196
30.312
35.979
4.820
7.405
7.770
6.414
6.767
2.138
3.231
4.878
5.267
4.306
3.342
400
233
232
376
265
457
558
1.589
2.526
2.503
2.108
3.425
2.996
3.120
2.923
4.634
5.016
4.799
4.065
6.595
9.401
17.224
16.799
22.749
2.464
2.706
2.567
3.860
4.230
4.167
3.421
5.114
6.936
13.404
13.234
17.346
28
30
48
240
117
80
103
209
335
560
623
903
504
384
308
534
669
551
541
1.271
2.131
3.260
2.942
4.500
5.062
5.184
5.006
7.951
8.286 10.306
9.716 21.085
36.226
55.715
57.513
73.583
Yakın ve Ortadoğu
2.706
2.690
2.564
3.315
2.084
3.373
3.186
5.585
10.568
17.628
16.091
20.439
Diğer Asya
2.356
2.494
2.442
4.636
6.202
6.933
6.530 15.500
25.658
38.087
41.422
53.144
147
157
300
428
439
305
399
876
493
807
3- AMERİKA
Kuzey Amerika
Orta Amerika ve Karayip
Güney Amerika
4- ASYA
5- AVUSTRALYA VE YENİ ZELANDA
313
302
*1996 öncesine ait serbest bölge verileri yayınlamamaktadır.
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı.
173
174
60,00%
50,00%
40,00%
30,00%
20,00%
10,00%
0,00%
1990
1992
1994
1996
AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27)
1998
2000
2002
DİĞER AVRUPA
2004
2006
AFRİKA
2008
2010
AMERİKA
2011
ASYA
Şekil 3.3. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (1990-2011)
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı.
Ülke grubu bazında Türkiye’nin ithalatının dağılımına baktığımızda, %37,84 ile
halen Avrupa Birliği’nden yapılan ithalatın en büyük paya sahip olduğu
görülmektedir. Bununla birlikte Avrupa Birliği’nden yapılan ithalatın payı 1990’dan
2011’e kadar geçen süre içerisinde süreklilik arz eden bir düşme eğilimi içindedir.
2006 yılından itibaren bu düşüşün daha da hızlandığı anlaşılmaktadır.
Avrupa Birliği dışındaki diğer Avrupa Ülkelerinden yapılan ithalatın payı ise 2000’e
kadar %10’lar düzeyinde seyretmiş, 2008 yılında ise zirve yaparak %21,88’e
ulaşmıştır. Yaşanan Küresel Krizin etkisiyle bu yıldan sonra düşüş eğilimine
girmiştir. Türkiye’nin Amerika’dan gerçekleştirdiği ithalatın payı %13,43 düzeyinde
iken 2011’de bu oran %9,45 olmuştur. Afrika’dan yapılan ithalatın payı ise yıllar
içinde azalarak, 2011 sonunda %2,81 düzeyine inmiştir. Burada dikkati çeken
husus, Türkiye’nin Asya Ülkelerinden yaptığı ithalatın payının ciddi ölçüde
yükselmesidir. 1990 yılında %22,7 düzeyinde olan bu pay, 2011 yılında %30,55’e
çıkmıştır. Asya Krizi ve Türkiye’nin Kriz yılları hariç olmak üzere, bu payın sürekli
artış eğilimde olduğu görülmektedir (Şekil 3.3.).
175
60,00%
50,00%
40,00%
30,00%
20,00%
10,00%
0,00%
1990
1992
1994
1996
1998
AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ (27)
Kuzey Afrika
Kuzey Amerika
Güney Amerika
2000
2002
2004
2006
2008
2010
2011
DİĞER AVRUPA
Diğer Afrika
Orta Amerika ve Karayip
Yakın ve Ortadoğu
Şekil 3.4. Ülke Gruplarına Göre Türkiye’nin İthalatının Dağılımı (Detaylandırılmış)
(1990-2011)
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK veritabanı.
Türkiye’nin özellikle diğer Asya ülkelerinden gerçekleştirdiği ithalatın payı 19902011 döneminde iki kat artarak, %22,07 seviyesine yükselmiştir. Buna karşılık
Asya Ülke grubu içinde yer alan Yakın ve Ortadoğu ülkelerinden yapılan ithalatın,
1990’da %12,13 olan payı, 2011’de %8,49’a düşmüştür (Şekil 3.4.).
176
Çizelge 3.30. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (1990-2000)(milyon dolar)
ÜLKELER
1990
1992
1994
1996
1998
2000
A.B.D.
2.282
2.600
2.429
3.516
4.054
3.911
ALMANYA
3.497
3.754
3.646
7.814
7.316
7.198
ARJANTİN
193
116
50
153
158
86
BAE
193
354
339
23
32
40
BREZİLYA
174
199
206
292
407
303
CEZAYİR
287
10
95
737
647
1.192
ÇİN HALK CUMHUR.
246
172
258
556
846
1.345
17
42
55
154
176
231
ENDONEZYA
FAS
97
30
39
82
47
73
1.340
1.351
1.458
2.771
3.034
3.532
302
373
285
719
1.124
1.181
HİNDİSTAN
78
100
111
258
276
449
HOLLANDA
573
698
740
1.449
1.446
1.584
İNGİLTERE
1.014
1.187
1.170
2.510
2.683
2.748
492
365
692
806
433
816
61
51
101
145
259
478
İTALYA
1.727
1.919
2.009
4.286
4.222
4.333
JAPONYA
1.120
1.113
968
1.422
2.046
1.621
MALEZYA
111
141
170
237
285
269
MEKSİKA
22
15
22
131
62
52
MISIR
37
59
124
272
393
141
POLONYA
210
87
69
79
82
165
ROMANYA
202
256
229
441
345
674
0
1.040
1.045
1.921
2.155
3.887
724
1.665
1.229
1.708
670
962
19
35
32
87
129
232
Ülkeler Toplamı
15.019
17.733
17.571
32.570
33.328
37.500
Genel Toplam
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
22.302
22.870
23.270
43.627
45.921
54.503
FRANSA
GÜNEY KORE CUM.
İRAN
İRLANDA
RUSYA FEDERASYONU
SUUDİ ARABİSTAN
TAYLAND
177
Çizelge 3.31. Ülkeler Bazında Türkiye’nin İthalatı (2002-2011)(milyon dolar)
ÜLKELER
2002
2004
2006
2008
2010
2011
A.B.D.
3.099
4.745
6.261
11.976
12.319
16.034
ALMANYA
7.042
12.516
14.768
18.687
17.549
22.986
ARJANTİN
112
265
301
790
281
491
BAE
101
183
352
691
698
1.649
BREZİLYA
236
566
935
1.424
1.348
2.074
CEZAYİR
558
626
719
1.588
1.068
1.150
1.368
4.476
9.669
15.658
17.181
21.693
327
623
1.031
1.409
1.477
1.932
68
106
174
361
397
420
3.053
6.201
7.240
9.022
8.177
9.230
GÜNEY KORE CUM.
900
2.573
3.556
4.092
4.764
6.298
HİNDİSTAN
564
1.046
1.579
2.458
3.410
6.499
HOLLANDA
1.311
1.908
2.160
3.056
3.156
4.005
İNGİLTERE
2.438
4.317
5.138
5.259
4.681
5.840
921
1.962
5.627
8.200
7.645
12.462
ÇİN HALK CUMHUR.
ENDONEZYA
FAS
FRANSA
İRAN
İRLANDA
477
700
802
973
874
839
İTALYA
4.097
6.859
8.650
10.682
10.140
13.450
JAPONYA
1.466
2.684
3.217
4.027
3.298
4.264
MALEZYA
245
647
934
1.512
1.124
1.568
MEKSİKA
52
120
262
382
495
699
MISIR
118
255
393
886
926
1.382
POLONYA
245
996
1.437
1.978
2.621
3.496
ROMANYA
662
1.700
2.669
3.548
3.449
3.801
RUSYA FEDERASYONU
3.892
9.033
17.806
31.364
21.601
23.953
SUUDİ ARABİSTAN
121
354
623
909
1.381
2.002
TAYLAND
195
501
937
1.473
1.281
1.592
Ülkeler Toplamı
33.667
65.963
97.239
142.405
131.339
169.809
Genel Toplam
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
51.554
97.540
139.576
201.964
185.544
240.842
1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin gerçekleştirdiği ithalat verilerini ülke bazlı
olarak daha detaylı olarak incelediğimizde, 2000’li yılların başlarına kadar başta
Almanya olmak üzere gelişmiş Avrupa Ülkelerinin, ABD’nin ve Japonya’nın ağırlıklı
olan ithalat yapılan ülkeler olduğu görülmektedir. 1990’ların hemen başından
itibaren enerji ithalatı da ilave edilmek suretiyle, Rusya Federasyonu’nun
Türkiye’nin ithalat yaptığı önemli ülkelerden olduğu görülmektedir.
178
2000’li yılların başlarından itibaren yukarıda saydığımız ülkelerden gerçekleştirilen
ithalat artarak devam etmekle birlikte, başta Çin olmak üzere önemli sayıda Güney
Doğu Asya Ülkesinden (Endonezya, Malezya, Taylanda ve Güney Kore) ve
Hindistan’dan da ithalat yapıldığı görülmektedir. Bu ülkelerden yapılan ithalat
2000’li yılların ortasından itibaren giderek çok daha belirgin hale gelmiştir.
Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve İtalya’dan oluşan gelişmiş Avrupa Birliği
Ülkelerinden yapılan ithalat hacminin toplam ithalat içindeki payı 1990 itibarıyla
%36,5, 2000 yılında ise bu oran %35,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu ülkeler grubuna
ABD’yi ve Japonya’yı da ilave ettiğimizde bu oranlar sırasıyla %51,8 ve %45,7’dir.
1990-2000 arasındaki on yıllık dönemde Türkiye’nin ithalatının gelişmiş ülkeler ve
özellikle Avrupa Birliği kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır.
2000’li yılların başından itibaren, ihracatta görülen eğime benzeri bir şekilde,
Türkiye’nin ithalatına ilişkin ticaret ortaklarında da bir değişim söz konusudur.
Ancak bu değişim, ihracattakinden çok daha radikaldir ve bir anlamda yapısal
dönüşümü ifade etmektedir. Nitekim Çin’in başını çektiği Güney Doğu Asya
Ülkelerinden ve Hindistan’dan yapılan ithalatın toplam ithalat içindeki payı 2002’de
%7 iken, bu oran 2011’de %16,5’e yükselmiştir.
Türkiye’nin bölgesel ve ticaret ortakları bazında Türkiye’nin dış ticaretinde halen
Avrupa Birliği’nin ağırlığı devam etmekle birlikte, gerek ihracatta gerekse de
ithalatta Asya’ya doğru bir coğrafik kayma olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye’nin
ihracatının üçte biri Asya ülkelerine yapılırken, ithalatının üçte birinden fazlası da
Asya’dan, özellikle diğer Asya olarak adlandırılan Asya-Pasifik bölgesinden
gerçekleştirilmektedir. Üretim süreçlerinin bölünebilir olması, özellikle Asya
bölgesini önemli üretim merkezlerinden biri haline getirmiştir. Bu durum Türkiye’nin
içinde bulunduğu, gelişmekte olan ülkeler açısından ciddi rekabet sorunu
yaratmıştır. Rekabet koşullarının getirdiği baskıyı bir ölçüde azaltmak amacıyla,
Türkiye’deki firmaların önemli bir kısmı da Asya’dan alarak, Avrupa’ya satmaya
çalışmaktadır. Bu durum, özellikle imalat sanayi sektörlerinin önemli bir kısmı için
“Asyalılaşma” olgusunu ortaya çıkarmıştır (Yükseler ve Türkan, 2008: 80-95).
179
Bu Bölümde 1990-2011 yılları arasındaki dönemde Türkiye’nin dış ticaretinin
sektörel ve teknoloji yoğunluğu bazında yapısal bir dönüşüm içinde olup olmadığı
ile yine aynı dönem boyunca ticaret ortakları ve bölge bazlı dış ticaretinde yapısal
bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediği ele alınmıştır.
22 yıllık dönemin ilk on yılında Türkiye’nin rekabetçi olduğu sektörlerde düşük
teknolojili ve emek yoğun ürünleri ihraç ettiği, buna karşılık ise orta- yüksek
teknolojili ve kapital yoğun ürünleri ithal ettiği görülmektedir. Özellikle Gümrük
Birliği’nin başladığı 1996 yılına ve hatta Ekonomik Krizin yaşandığı 2001 yılına
kadar bu kompozisyonda ciddi bir değişiklik olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak
2000’lerin başından 2008’e kadar geçen dönemde Türkiye’nin ihraç ettiği ürün
kompozisyonu geleneksel ürünlerin dışına çıkmış ve daha çok orta-yüksek
teknolojili ve daha fazla kapital yoğun karışımı ürünlerin ihraç edildiği bir şekle
bürünmüştür. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin 2000’lerin başından yaklaşık
olarak sonlarına doğru geçen dönemde ihraç ettiği ürünlerin sektörel ve teknolojik
kompozisyonu açısından yapısal bir dönüşüm eğiliminden bahsetmek mümkündür.
Ancak bu eğilim sürdürülebilir bir nitelik arz edememiştir. 2000’lerin sonlarından
itibaren daha önceki dönemde görülen dönüşüm karakteri sonrasında neredeyse
kaybolmuştur.
Aynı dönemi ithalat ilişkileri açısından ele aldığımızda ise ithalat hacminin yıllar
içinde giderek ve dramatik bir şekilde arttığını ancak ithal edilen ürünlerin sektörel
ve teknolojik kompozisyonun pek de değişmediğini, özellikle kapital yoğun ve ileri
teknoloji içeren ürünlerin ithalata konu edildiği görülmektedir.
Ticaret ortakları ve bölge bazlı olarak değerlendirdiğimizde ise tüm çabalara
rağmen Türkiye’nin halen gelişmiş ülke pazarlarına ve özellikle de Avrupa
pazarına yönelik ihracatta pazar bağımlılığı içinde olduğu anlaşılmaktadır. Komşu
ve çevre ülkelere ve uzak coğrafyalara yönelik ihracat önceki dönemlerle
kıyaslanamayacak şekilde artmış olmakla birlikte bir yapısal dönüşümden
bahsedilebilecek düzeyde değildir. Ancak ithalat yapılan ülkeler açısından durum
biraz daha farklıdır. Daha önceki dönemlerde Türkiye’nin ithalat açısından da
gelişmiş ülkelere olan bağımlılığı bir ölçüde azalarak, ithalatı bu sefer çoğunlukla
Asya Ülkelerine yönelmiştir. Burada henüz tümüyle bir yapısal dönüşümden
180
bahsetmek mümkün olmamakla birlikte, bu olgunun “Asyalılaşma” ile öncelikle
ithalatta
sonrasında
belli
ölçüde
de
olsa
ihracatta
kendini
gösterdiği
anlaşılmaktadır. Bu da Türkiye’nin ticaret ortakları bağlamında zaman içerisinde
başta ithalat olmak üzere ihracatta da
doğurabilecek gibi görünmektedir.
tümüyle bir yapısal dönüşümü
181
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YAPISAL DÖNÜŞÜM BAĞLAMINDA TÜRKİYE’NİN
SABİT PAZAR PAYI ANALİZİ
(1990-2011DÖNEMİ)
Dördüncü Bölüm Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal bir dönüşüm geçirip
geçirmediğinin matematiksel bir yöntemle analizine ayrılmıştır. Bu analiz yöntemi
olarak Sabit Pazar Payı Analizi kullanılmıştır. Bu analiz yöntemi bir ülkenin ihracat
performansında görülen değişmenin kaynağının yapısallık arz edip etmediği
üzerine kurulmuş olmakla birlikte, ülkenin tüm dış ticaretine yönelik bir yorum
yapma imkânı sağlamaktadır.
Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir dönüşümün mevcut olup olmadığının
araştırılmasına yönelik olarak ihracat performansı ağırlıklı bu yöntemin kullanılmış
olmasının nedeni, belirlenen zaman aralığı içerisinde ithalat kompozisyonunda
önemli bir değişikliğin meydana gelmemesi ve ihracatın ülkenin büyüme ve
gelişme hedefleri açısından hayati bir önem arz etmesidir.
4.1. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN45 TEORİK ARKA PLANI
1950’li yıllarda yapılan bazı çalışmalar, dünya ticareti ve üretimindeki yapısal
dönüşüme ve bu dönüşümün sonuçlarına, özellikle ülkelerin ihracat performansları
ve büyümeleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalardan en dikkat çekici olanı
Tyszynski (1951) tarafından gerçekleştirilen çalışmadır. Tyszynski, farklı ülkelerin
dünya ölçeğindeki pazar paylarındaki değişimin, her ülkenin başlangıçta ihraç
ettiği ürün kompozisyonu tarafından ne ölçüde açıklanabildiğini ortaya koymaya
çalışmıştır (Fagerberg ve Sollie, 1987:1571; Memedovic ve Iapadre, 2009: 4)
45
Bu kavramın İngilizce orijinal adı “Constant Market Share (CMS) Analysis-”dir. Bundan sonra kısaltma
olarak İngilizce orijinal kısaltması kullanılacaktır.
182
Tyszynski, bir ülkenin ürün grubundaki pazar payını sabit kabul ederek, o ülkenin
dünya ölçeğindeki toplam pazar payının nasıl olması gerektiğini hesaplamıştır.
Tyszynski’ye göre, kuramsal pazar payı ile başlangıçtaki pazar payı arasındaki
fark, dünya ticaretindeki yapısal dönüşüm kaynaklı pazar payı değişimini
göstermektedir. Bu yöntem daha sonraları “Sabit Pazar Payı Analizi-Constant
Market Share (CMS) Analysis” olarak adlandırılmıştır Böylece, CMS yapısal
etkenlerin ihracat hacmindeki büyüme ve pazar payı üzerindeki etkilerini
değerlendiren istatistikî bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. (Fagerberg ve
Sollie, 1987:1572).
Tyszynski tarafından yapılan çalışma daha sonraları uygulamalı uluslararası iktisat
alanında son derece bilinir hale gelmiş ve birçok çalışmaya da ışık tutmuştur.
Bunlardan bir tanesi Learner ve Stern tarafından 1970’de yapılan çalışmadır.
Learner ve Stern, belirli bir ölçüde Tyszynski’yi takip etmiş ancak Tyszynski’nin
“yapısal etki-structural effect” olarak adlandırdığı kavramı, “ürün kompozisyonu
etkisi-commodity composition effect”; “fark-residual” olarak kavramlaştırdığını ise
“rekabetçilik etkisi-competitiveness effect” olarak ele almışlardır. Learner ve Stern,
bir ilave yaparak, ülkenin ihracatının pazar dağılımını gösteren “ara etkisiniintermediate effect” analize koymuştur. Learner ve Stern, ülkelerin ithalatında
görülen büyümenin farklı oranlarda artış göstermesi nedeniyle, bir ülkenin
ihracatının coğrafi dağılımının, o ülkenin ihracat hacminde görülen büyümeyi
etkilediğini ifade etmiş, bunu göstermek için ara etkisini ilave etmiştir (Fagerberg
ve Sollie, 1987:1572).
CMS analizi üzerinde yapılan tartışmalarla birlikte analiz yönteminin geliştirilmesi
yönünde muhtelif çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Richardson (1971), Magee (1975),
Fagerberg ve Sollie (1987) tarafından yapılan çalışmalarla, CMS analizi üzerinde
yöntemsel ilaveler söz konusu olmuştur. Milana (1988) endeks sayılarına ilişkin
iktisadi teori çerçevesinde yaptığı çalışma ile daha sonra Gurrieri ve Milana (1990)
tarafından yapılan çalışmaya da ışık tutmuştur. Bu çalışma ile CMS analizine
ilişkin formülde yeni bir özellik eklenmiştir (Memedovic ve Iapadre, 2009: 4-5).
Memedovic ve Iapadre (2009) tarafından yapılan çalışmayla, CMS analiz
yöntemine ayrıştırma formülü eklenerek, uluslararası iktisadi faaliyetlere ilişkin
183
uzmanlaşma modellerinin, ülkelerin göreli ihracat performanslarını ve zaman
içindeki gelişmelerini açıklamada etkin olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte
yöntemle ilgili tüm şüphelere rağmen, CMS analizi politika oluşturmaya yönelik
çalışmalarda yoğunlukla kullanılmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2009: 4).
CMS analizi, rekabetçilik ve yapısal etkenlerin ihracat performansı üzerindeki
etkilerini göstermede son derece yararlı bir yöntemdir. Ayrıştırma formülünün
uygulanmasına
yönelik
olarak
analizin
hesaplama
özdeşliğiyle
başlaması
nedeniyle, CMS analiz yönteminin geleceğe yönelik tahmin çalışmaları açısından
etkili bir model olamayacağı da vurgulanmaktadır. Bununla birlikte CMS analiz
yöntemi, toplulaştırılmış veri ile tek tek veriler arasındaki ilişkiyi göstermesi
açısından özel bir ayrıştırma yöntemi olarak değerlendirilmekte ve akademik
araştırmalarda çoklukla kullanılmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2009: 4,5).
4.2. SABİT PAZAR PAYI ANALİZ YÖNTEMİNİN FORMÜLASYONU46
4.2.1. Temel Hesaplama Özdeşliğinin Seçimi
CMS analizinin başlangıç noktası temel hesaplama özdeşliğinin seçilmesidir.
Temel hesaplama özdeşliği, ihracatı ya da pazar payını ifade eden toplulaştırılmış
bir değişken olarak ürün ve/veya hedef pazar bazında ayrıştırmaya olanak
sağlamaktadır. Bu temel özdeşliğe uygulanan ayrıştırma formülü, toplulaştırılmış
değişkenin zaman içindeki değişimini göstermesi açısından son derece önemlidir.
Böylece, bu değişkenin zaman içindeki değişiminin altında yatan ana unsurların
tespiti kolaylaşmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2010a: 6).
4.2.1.1. Ayrıştırma Nesnesi (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sol Tarafı)
Temel hesaplama özdeşliğinin sol tarafını oluşturan ayrıştırma nesnesinin
oluşturulması yapılacak olan araştırmanın amaçlarına bağlı bulunmaktadır. Bu
çerçevede, çoğunlukla kullanılmakta olan iki ana seçenek ticari değişkenlerin
seçilmesi ve carî ya da sabit fiyatlara dayanan verilerin kullanılmasıdır.
46
Bu kısım Memedovic ve Iapadre (2009)’dan özetlenmiştir.
184
CMS analiz yöntemi, bir ülkenin uluslararası ticari performansı üzerinde
rekabetçiliğini ve yapısal unsurların ne kadar etkili olduğunu değerlendiren bir
yöntemdir. Bu bağlamda, ihracat hacminde görülen büyüme oranı da ticari
performansı temsil eden temel değişkendir. Ancak ülkenin uluslararası ticaretteki
konumunu tam anlamıyla belirlemek açısından, CMS analizine benzer bir şekilde,
dış ticaret dengesini ya da ihracat-ithalat oranını kapsayan şekilde bir ayrıştırma
formülünün oluşturulması gerekmektedir.
Bu noktada karşı karşıya kalınan temel konu, ticari akımların nasıl ifade
edileceğidir? İktisat yazınındaki bazı çalışmalarda, ülkenin ihracat hacminde
görülen mutlak ya da göreli değişim, herhangi bir karşılaştırma yapmadan, ticari
performansı gösteren veri olarak kullanılmıştır. Diğer bazı çalışmalarda ise, bir
ülkenin hedef pazarlardaki pazar payındaki değişim ticari performansı gösteren bir
değişken olarak kullanılmaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2010a: 6).
Üzerinde tartışılan konulardan biri de carî ya da sabit fiyatlara dayanan verilerin
hangisinin seçileceğidir. Bu noktada, fiyata dayalı rekabetçiliği belirlemek
açısından sabit fiyatları kullanmak doğru olmakla birlikte, bu verilere her zaman
ulaşılamamakta ya da ayrıştırma düzeyinde güvenilirliği düşük olmaktadır.
Rekabetçilik, sadece fiyata dayalı olmadan, kalite, imaj ya da satış ağı olarak daha
geniş anlamda ele alındığında, belirtilen faktörlerin ihracat hacmi üzerindeki
etkilerini ölçme açısından carî fiyatlara dayalı verilerin kullanılması daha anlamlı
sonuçların elde edilmesini sağlamaktadır (Memedovic ve Iapadre, 2010a: 6).
4.2.1.2. Ayrıştırma Ölçütleri (Temel Hesaplama Özdeşliğinin Sağ Tarafı)
Ayrıştırma nesnesinin seçimiyle birlikte temel hesaplama özdeşliğinin tanımına
ilişkin önemli hususlardan biri de ayrıştırma ölçütlerinin sayısının belirlenmesidir.
Toplam ihracat ya da toplulaştırılmış pazar payı; ürün, hedef pazar, firma ölçeği,
üretim bölgesi vb. alt bileşenleri kapsayan şekilde ihracat akımlarının ya da pazar
paylarının toplamı (ağırlıklandırılmış ortalaması) olarak ele alınabilir. CMS analizi
bazlı ilk çalışmalarda sadece ürün alt bileşeni ele alınmış, sonrakilerde ise hedef
pazarlar da analize dahîl edilmiştir. Basitleştirme amacıyla öncelikle tek bir
185
ayrıştırma ölçütü alınmış ve ihracatçı ülkenin hedef pazarın ithalatı içindeki toplam
payı olarak belirlenmiştir:
∑
(1)
∑
denkleminde;
: t zamanında ihracatçı ülkenin toplam pazar payını;
:
hedef pazarların ihracatçı ülkeden gerçekleştirdiği k’inci ürün ithalatını
(k=1…p);
:
hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği k’inci ürün ithalatını, ifade
etmektedir.
Aşağıda yer alan temel hesaplama birimi denklemi, her bir ürün için kaydedilen
temel payların ağırlandırılmış aritmetik ortalamasını ortaya koymaktadır.
∑
(2)
denkleminde;
:
k’inci ürün bazında ihracatçı ülkenin hedef pazarların ithalatındaki
payı;
∑
:
k’inci ürünün, hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği
toplam ithalatı içinde ağırlığını, belirtmektedir.
Diğer taraftan, ürün veya ithalatçı ülke bazında, hedef pazarı coğrafi bir bölge ya
da dünya olarak aldığımızda, ihracatçı ülkenin hedef pazarın ithalatı içindeki
toplam payı aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.
186
∑ ∑
(3)
∑ ∑
denkleminde;
: j’inci ülkenin (j=1…m) ihracatçı ülkeden i’inci ürün (i=1…n) ithalatı,
j’inci ülkenin dünyadan i’inci ürün ithalatıdır.
(3) nolu denklemden yola çıkarak türetilen temel hesaplama birimi alternatifleri
aşağıda yer almaktadır.
∑ ∑
(4)
∑ ∑
(5)
∑ ∑
(6)
∑ ∑
(7)
denklemlerinde;
:
j’inci ülkenin dünyadan gerçekleştirdiği i’inci ürün ithalatında
ihracatçı ülkenin payını;
∑ ∑
:
hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat
içinde, j’inci ülkenin dünyadan yaptığı i’inci ürün ithalatındaki ağırlığını;
187
: hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği i’inci ürün ithalatında
∑
j’inci ülkenin ithalatının ağırlığını;
∑
:
∑ ∑
hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat
içinde j’inci ülkenin ithalatının ağırlığını;
: j’inci ülkenin dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde i’inci
∑
ürünün ağırlığını;
∑
∑ ∑
:
hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat
içinde i’inci ürünün ağırlığını;
∑ ∑
∑
∑
Yapısal Faklılaşma Endeksi (Structural Diversification Index-SDI): hedef pazarların
i’inci ürünün ithalatı içinde (j’inci ülkenin toplam ithalatı içinde) j’inci ülkenin
ağırlığıyla (i’inci üründeki), hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği toplam
ithalat içinde bu ülkenin (bu üründeki) ağırlığı arasındaki orandır.
(5) ve (6) nolu özdeşlikler, CMS analizinde çoğunlukla kullanılan özdeşliklerdir. (5)
nolu özdeşlikte, hedef pazarların ithalat verileri, öncelikle ürünün türüne göre,
sonrasında ise ithalatçı ülkeye göre ayrıştırılmaktadır. (6) nolu özdeşlikte ise
bunun tam tersi geçerlidir. Bu durumda (5) nolu özdeşlik aşağıdaki şekilde de ifade
edilebilir.
188
∑
(8)
denkleminde;
∑
∑
∑
(9)
hedef pazarların dünyadan gerçekleştirdiği i’inci ürün ithalatında ihracatçı ülkenin
payını; ifade etmektedir.
Benzer bir şekilde (6) nolu özdeşlikte aşağıdaki şekilde yeniden yazılabilir.
∑
(10)
denkleminde;
∑
∑
∑
(11)
j’inci ülkenin dünyadan gerçekleştirdiği toplam ithalat içinde ihracatçı ülkenin
payını; ifade etmektedir.
Yukarıda yer alan (5) ve (6) nolu özdeşlikler, ürün ve ülke bazında yapılan
ayrıştırma verileri derecesinde içsel bir asimetriye işaret etmektedir. Bu durum
CMS analiz yönteminde önemli bir tartışmanın da konusunu oluşturmaktadır.
Ayrıştırma formülasyonu içinde kullanılan sıralama, değişken sonuçlara neden
olmaktadır. Bu nedenle, formüle yeni bir unsurun eklenmesi gündeme gelmektedir.
Bu unsur da “Yapısal Çeşitlenme Endeksleri (Structural Diversification Indexes
(SDI)” matrisi olarak adlandırılmaktadır. Bu endeksler ithalatçı ülkeler boyutunda
hedef pazarların ithalatına ilişkin ürün dağılımlarının ne derecede farklılaştıklarını
göstermektedir.
Bu sorunu ortadan kaldırmak amacıyla Memedovic ve Iapadre (2009), CMS
analizinde kullanılmak üzere yeni bir ayrıştırma formülü ortaya koymuşlardır. Bu
189
formül, ithalatçı ülke ve ürün bazında sınıflandırılan ithalat pazarı paylarına ilişkin
verilerin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Bu kapsamda, Memedovic ve
Iapadre
tarafından
(7)
nolu
özdeşliğin
önerilmektedir.
∑ ∑
∑ ∑
[CE]
∑
[CSE]
∑ ∑[
] [SIE]
∑ ∑
[CAE]
∑ ∑
[GAE]
∑ ∑[
–
] [RAE]
ayrıştırılmış
halinin
kullanılması
190
Bu denklemde yer alan ilk terim “Rekabetçilik Etkisi (Competitiveness Effect-CE)”
olarak adlandırılmaktadır. CE, ihracatçı ülkenin tüm ürünler ya da ülkeler bazında
sahip olduğu pazar paylarında görülen değişimin ağırlıklı ortalaması olarak
tanımlanmaktadır. Bu terim, göreli fiyatlar ile kalite, imaj, dağıtım ağı vb. gibi bir
ülkenin ürünlerinin diğerlerine nazaran daha tercih edilebilir olmasını sağlayan
rekabetçilik
unsurlarındaki
farklılaşmaların
etkilerinin
değerlendirilmesi
sağlamaktadır.
Aşağıda yer alan üç terim genel itibarıyla “Yapısal Etkiyi (Structural Effect)”
hesaplamaktadır. Yapısal etki, ihracatçı ülkenin toplam pazar payının, ithalat
talebinde görülen yapısal değişikliklerden nasıl etkilendiğini ifade etmektedir.
“Emtia Yapısı Etkisi (Commodity Structure Effect-CSE)”, hedef pazarların ithalat
talebinin dayandığı ürün kompozisyonundaki değişikliklerin, ihracatçı ülkenin
toplam pazar payını nasıl etkilediğini ölçmektedir. Terimin işaretinin ne olacağı, her
bir ürünün hedef pazarların toplam ithalatındaki göreli önemi ile her bir ürün
bazında ihracatçı ülkenin başlangıçtaki pazar payları arasındaki korelasyona
bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, ülkenin ihracatta uzmanlaşma modeli ne kadar ileri ise
CSE de bu ülke için o kadar iyi bir duruma işaret etmektedir.
“Coğrafi Yapı Etkisi (Geographic Structure Effect-GSE)”, ihracatçı ülkenin toplam
pazar payının, ithalatçı ülke tarafından belirlenen hedef pazar talebinin
dağılımında
görülen
değişikliklerden
ne
dereceye
kadar
etkilendiğini
göstermektedir. İhracatçı ülkenin değişikliklere cevap veren coğrafi uyumu ne
kadar iyiyse, GSE de o kadar yüksek olacaktır. İhracatçı ülkelerin en dinamik
ithalatçı ülkelerdeki pazar payları ne kadar büyükse, GSE artacak ve pozitif bir
değer alacaktır.
“Yapısal Etkileşim Etkisi (Structural Interaction Effect-SIE)”, hedef pazarların
ithalatı içinde birbiriyle etkileşim halinde olan coğrafi ve ürün yapılarındaki
değişimlere bağlıdır. Ülkenin uzmanlaşmasıyla birlikte pazar bölümlerinin göreli
derecelerini yükselten değişiklikler mevcut oldukça, SIE pozitif değer almaktadır.
Formülden de görüldüğü üzere, SIE beş ayrı terimden oluşmaktadır. Bunlardan
birincisi “Yapısal Çeşitlenme Etkisi (Structural Diversification Effect (SDE)’dir. Bu
191
etki, hedef pazarların ithal taleplerinin SDI’larının zaman içinde nasıl değişiklik
gösterdiğine bağlıdır. İhracatçı ülkenin uzmanlaştığı ürünlerdeki ithalat talebi ne
kadar büyükse SDE ihracatçı ülke lehine sonuçlar verecektir. Diğerleri ise SIE’nin
formülünde kullanılan muhtelif unsurlar (ürün ağırlığı, coğrafi ağırlık ve SDI)
arasındaki etkileşimi ifade etmektedir.
“Emtia Uyumu Etkisi (Commodity Adaptation Effect (CAE)”, ihracatçı ülkenin her
bir ürününe bağlı rekabetçilik etkisi ile hedef pazarların ürün yapısındaki ithalat
talebinde görülen değişiklikler arasındaki etkileşimi göstermektedir. İhracatçı ülke
en dinamik ürünleri için yeni pazar payı elde etmeyi başarabilirse, CAE “ikinci
rekabetçilik ölçüsü” olarak yorumlanabilir.
“Coğrafi Uyum Etkisi (Geographic Adaptation Effect- GAE)”, ihracatçı ülkenin
pazar payı kazanımlarının, ithalat talebi bağlamında en dinamik ülkelerde ne
dereceye kadar yoğunlaştığını göstermektedir. Bu terimin işareti, ithalatçı ülke
bazında hedef pazarlardaki talepte görülen değişiklikler ile ihracatçı ülkenin her bir
ithalatçı ülke bazındaki rekabetçilik etkisi arasındaki korelasyona bağlıdır.
“Artık Uyum Etkisi (Residual Adaptation Effect –RAE)”, beş ayrı terimi
kapsamaktadır. Bu terimler, ayrımlaştırılmış pazar payları, yapısal çeşitlenme
etkisinde görülen değişiklikler ile coğrafi ve ürün ağırlıklarının kombinasyonu
arasındaki korelasyonu yansıtmaktadır.
4.3. TÜRKİYE’NİN İHRACAT PERFORMANSININ SABİT PAZAR PAYI ANALİZİ
(CMS) (1990-2011 DÖNEMİ)
Hazırlamış olduğumuz çalışmanın ana konusunu oluşturan Türkiye’nin dış
ticaretinin, özellikle ihracatının yıllar itibarıyla yapısal anlamda herhangi bir
dönüşüme uğrayıp uğramadığını test etmek amacıyla CMS analiz yöntemi
kullanılmıştır.
1990-2011 arasındaki toplam 22 yılı kapsayan dönemde Türkiye’nin ihracat
performansının yapısal anlamda nasıl bir değişim gösterdiği anlaşılmaya
çalışılmıştır.
Bu
amaçla,
Türkiye’nin
ihracatının
yaklaşık
olarak
%75’ini
192
gerçekleştirdiği ülkelere yönelik ihracat hacmi ele alınmıştır. Bu kapsamda 23
ülke47, Türkiye’nin ihracatta ticari ortağı-ithalatçı ülkeler olarak analize dâhil
edilmiştir. 1990-2011 arası dönemdeki veriler, standart sağlanması ve ülke
verilerinin bütünleşik halinin elde edilebilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler (BM)
Geniş Ekonomik Grupların Sınıflandırması’na (GEGS-UN Broad Economic
Categorization-BEC) göre derlenmiş ve “Bütünleştirilmiş Dünya Ticaret Çözümü
(The World Integrated Trade Solution-WITS)”48 kullanılmıştır.
Çizelge 4.1. 1990-2011 Yılları Arasında Türkiye’nin CMS Analizi
Pazar Payları
1990
0,53
CMS Değişimi
2011
CE
CSE
GSE
SIE
CAE
GAE
RAE
2011-1990
0,70
33,13
42,59
-12,94
-70,40
7,46
2,04
65,51
-1,12
1990-2011 dönemini toplulaştırılmış bir şekilde ele aldığımızda, Türkiye’nin pazar
payını büyük ölçüde (%33,13) artırdığını görmekteyiz. Benzer çalışmalarda49 da
görüldüğü
gibi,
bu
artışın
en
büyük
kısmı
rekabetçilik
etkisinden
kaynaklanmaktadır. 1990-2011 döneminde gerek fiyat gerekse de döviz kurları
açısından Türkiye lehine yaşanan gelişmeler, rekabetçilik etkisinin ciddi bir artış
göstermesini sağlamıştır. Bunun yanında özellikle gelişmiş ülkelerden Türkiye ve
benzeri gelişmekte olan ülkelere yönelen doğrudan yatırımlar ve üretim faaliyetleri
nedeniyle de rekabetçilik kendini daha çok hissettiren etki olmuştur.
Diğer taraftan, statik etkiler olarak adlandırabileceğimiz yapısal etkiler (CSE, GSE,
SIE) açısından değerlendirdiğimizde, SIE haricinde, yapısal etkilerin negatif işaretli
olduğunuz görmekteyiz. Diğer bir ifadeyle, 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin
ihracat performansında görülen gelişme, yapısal etkilerden kaynaklanmamaktadır.
22 yıllık süreçte, yapıldığı ifade edilen tüm ar-ge ve ür-ge çalışmalarına rağmen
emtia yapısı etkisi (CSE) negatif işaretli olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir
deyişle, 1990-2011 döneminde Türkiye, emtia bazlı olarak %12,94 oranında bir
47
ABD; Almanya, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Brezilya, Çin, Endonezya, Fas, Fransa, Güney Afrika,
Güney Kore Hindistan, İngiltere, İrlanda, İtalya, Japonya, Malezya, Meksika, Mısır, Polonya, Rusya
Federasyonu, Suudi Arabistan, Tayland.
48
Birleşmiş Milletler tarafından geliştirilen bu program, UNCTAD, Uluslararası Ticaret Merkezi
(International Trade Center-ITC), Dünya Ticaret Örgütü-WTO ve Birleşmiş Milletler İstatistik BölümüUNSD ile işbirliği halinde geliştirilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. www.wits.worldbank.org
49
Ayrıntılı bilgi için bkz. Memedovic ve Iapadre (2010a).
193
pazar kaybı yaşamıştır. Bundan sonraki yıllarda görülen bazı değişikliklere
rağmen, Türkiye’nin göreli olarak emek-yoğun tüketici ürünleri üretiyor olmasının
etkisi büyüktür.
Ayrıca, 2000 yılından itibaren yoğun bir şekilde uygulanmakta olan pazar
çeşitliliğinin artırılmasına yönelik “Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi” kapsamında
gerçekleştirilen çalışmalara rağmen coğrafi yapı etkisi (GSE) de negatiftir.
Özellikle 1996 sonrası dönemde Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük
Birliği’ne rağmen Türkiye’nin ihtiyacı olan dinamik ihracat pazarı olması açısından
olumlu bir etki oluşturmadığı görülmektedir. Diğer taraftan, ihracat pazarlarının
çeşitlendirilmesi açısından yapılan faaliyetler çerçevesinde belirlenen pazarlarda
görülen yetersizlikler ve statik yapı, Türkiye’nin coğrafi anlamda dinamik pazarlara
odaklanamadığına işarettir. Ayrıca bu model kapsamdaki ürünleri ihraç ettiği
pazarların gelişmiş ülkeler olması da bu hususu kuvvetlendirmektedir. Nitekim
elimizdeki veri de bunu teyit etmektedir. Diğer taraftan SIE’nin pozitif olması,
Türkiye’nin ihracata yönelik uzmanlaşma modeli açısından uygulamaya çalıştığı
modelin doğru ancak yeterli olmadığını olduğunu göstermektedir. Sonuç itibarıyla
1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin ihracat performansında ürün ve coğrafi
pazar çeşitliliği bağlamında, beklendiğinin aksine, yapısal bir dönüşüm olmadığı
anlaşılmaktadır.
CMS analizi sonucunda karşımıza çıkan yapısal veriler, Türkiye benzeri ülke
grupları için de neredeyse benzer sonuçlar vermektedir. Özellikle emtia yapısı
etkisi açısından baktığımızda, 1990’larla birlikte yükselişe geçen yüksek teknolojili
ürünlerin önemi, 2000’li yıllardan itibaren azalma eğilimine girmiş ve yerini ortayüksek teknoloji grubunda yer alan ürünler almıştır. Yine aynı dönemde düşük
teknolojili ürünlerin de azalış eğilimi devam etmektedir. Burada karşımıza çıkan
durum, teknoloji düzeyi ile ithal talebinin büyümesi arasındaki pozitif korelasyonun
pek de geçerli olmadığı yönündedir. Her ne kadar düşük teknolojili ürünlerin varlığı
ihracata yönelik uzmanlaşmada yetersiz görünse de, yüksek teknolojili ürünlerdeki
karşılaştırmalı avantajlar da büyüme açısından dışsal bir kısıt yaratmaktadır.
Son yirmi yıldır uluslararası ticarette görülen büyümenin arkasındaki en büyük
nedenlerden bir tanesi gelişmekte olan ülkelerin ihtiyacı olan enerji ve
194
hammaddelerin karşılanması gereğidir. Bu nedenle, bilhassa madencilik sektörü,
geçtiğimiz yıllar içerisinde iki kattan fazla büyümüştür. Bunun yanında temel
ürünler (tarımsal, gıda vb.) bazında da ciddi düşüşler gözlemlenmiştir. 1990’li
yıllarla birlikte sıçrama gösteren ofis ekipmanları, bilgisayarlar, iletişim araçları vb.
tüketici elektroniği ürünlerinde düşen fiyatlarla birlikte karşımıza çıkan arz fazlası
nedeniyle bir yavaşlama söz konusudur. Diğer taraftan, 2000’li yıllarla birlikte ara
mallarının ihracatında ve üretiminde büyük bir sıçrama gözlemlenmiştir. Nitekim bu
yıllarda Türkiye gibi ülkelerin ihtiyacı olan ara malı ithal talebinin artması da bu
durumu teyit etmektedir.
Türkiye’nin CMS analizinin dinamik tarafı açısından konuyu değerlendirdiğimizde,
1990-2011 döneminde dinamik ve esnek bir ihracat performansına sahip olduğunu
görüyoruz. CAE teriminin pozitif olması, Türkiye’nin ihracata yönelik uzmanlaşma
modelinde son derece esnek bir yapıda olduğunu, hedef pazarlarda rekabetçi bir
davranış sergilediğini göstermektedir. CMS analiz sonucunda GAE’nin yüksek
çıkması, Türkiye’nin dinamik pazarların koşullarına uyumda son derece başarılı
olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim pazar çeşitliliğini sağlamaya yönelik olarak
yürütülen faaliyetlerin sınırlı başarısı Türkiye’nin dinamik pazar koşullarına kısa
zamanda
uyum
sağlayabilen
esnek
üretim
ve
ticaret
yapısından
kaynaklanmaktadır.
CMS analizinin son kısmını oluşturan RAE verisi açısından değerlendirme
yaptığımızda ise, bu verinin işaretinin negatif olmasına rağmen, Türkiye benzeri
ülkelerin birçoğundan daha iyi olduğu görülmektedir (Memedovic, Iapadre;
2010a:23). Bununla birlikte yoğun bir devlet müdahalesine bağlı olarak ücret
artışları, yüksek yatırım oranı, yüksek verimlilik ve yüksek büyüme oranı şeklinde
farklı bir kapital birikim modeli uygulamış olan Güney Kore’de İhracata Yönelik
Sanayileşme Stratejisi, Türkiye’den farklılaşan bir yol izlemiştir. Özellikle
millileşmiş bir finansal yapıyı, kısıtlı bir Kambiyo Rejimini ve ihracata yönelik kredi
kaynaklarını şekillendiren Güney Kore, bir süre sonra kapital yoğun ve yüksek
teknolojili ürünleri ihraç eden bir konuma geçmiştir (Onaran ve Stockhammer;
2005:74). RAE teriminin pozitif olması, ihracatçı ülkenin, gerek spesifik bir ürün
bazında gerekse de hedef pazarlardaki bölümlenme açısından rekabetçi bir
performansa sahip olduğunu göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, pozitif RAE’ye
195
sahip olan ihracatçı ülkenin, uluslararası ticaretteki önemi ve ağırlığı giderek
artmaktadır.
Türkiye’nin CMS analizini daha da detaylandırarak alt dönemler itibarıyla ele
aldığımızda ise giderek farklılaşan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söylemek
yanlış olmayacaktır.
Çizelge 4.2. Alt Dönemler İtibarıyla Türkiye’nin CMS Analizi
Pazar Payları
1990
CMS Değişimi
1995
0,53
0,45
Pazar Payları
1996
0,46
0,53
Pazar Payları
2002
0,60
0,80
Pazar Payları
2009
-14,74
2011
GSE
SIE
CAE
GAE
RAE
15,72
CE
4,09
CSE
-65,99
GSE
-4,16
SIE
2,76
CAE
36,46
GAE
-3,62
RAE
2001-1996
15,09
CMS Değişimi
2008
CSE
1995-1990
CMS Değişimi
2001
CE
25,04
CE
-3,91
CSE
-5,96
GSE
-1,94
SIE
0,27
CAE
0,32
GAE
1,28
RAE
2008-2002
33,29
CMS Değişimi
20,27
CE
-11,50
CSE
-0,05
GSE
6,69
SIE
-0,20
CAE
12,74
GAE
5,34
RAE
2011-2009
0,74
0,70
-5,66
Kaynak: Kendi hesaplamalarımız.
39,34
-5,24
-6,24
1,33
-2,52
-35,63
3,30
1990-2011 yılları arasını dört alt döneme ayırdığımızda;
i.
1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin önemli ölçüde pazar kaybına uğradığı
görülmektedir. Ancak özellikle ucuz işgücüne dayanan emek-yoğun sektörlerin
ihracattaki ağırlığı ve 1994 devalüasyonu nedeniyle Türkiye’nin rekabetçilik
açısından iyi durumda olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tekstil ve hazır
giyim gibi emek-yoğun sektörler ile tarım ve gıda gibi temel sektörlerin
Türkiye’nin toplam ihracatında sahip oldukları paya rağmen, pozitif CSE, 19901995 yılları arasında ihracata konu ürün yapısında görülen olumlu gelişme
nedeniyle Türkiye’nin ihracat performansında belirli ölçüde lehe bir durumu
göstermektedir. Ancak aynı olumlu durumu, Türkiye’nin ihracatının coğrafi
yapısı açısından söylememekteyiz: GSE verisinin ciddi düzeyde negatif işaretli
olarak çıkması, 1990-1995 yılları arasında Türkiye’nin ihracatta pazar dağılımı
açısından son derece sorunlu bir döneme denk geldiğini vurgulamaktadır.
196
Özellikle dinamik pazarlara yayılım ve buralarda etkin olma açısından 19901995 yılları Türkiye aleyhine bir durum sergilemektedir. Ayrıca SIE’nin de
negatif olması, uluslararası ticaretteki uzmanlaşma modeli bağlamında
Türkiye’nin yanlış bir yolda olduğunu göstermektedir. Dinamik etkiler açısından
baktığımızda ise gerek ürün gerekse de coğrafi uyum açısından Türkiye’nin
dinamik ve esnek bir ihracatçı ülke olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Gerek ürün gerekse hedef pazarlardaki ithalat talebindeki değişiklikler bazında
Türkiye, bu değişikliklere kolaylıkla uyum sağlayabilen bir ülke izlenimi
vermektedir. Ancak küçük de olsa Türkiye’nin rekabetçi performansının
gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. Tüm bunlara rağmen 1990-1995 yılları
arasında Türkiye’nin uluslararası ticaretteki öneminin olumlu bir seyir
izlemediği anlaşılmaktadır.
ii.
Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği süreciyle başlayıp
Ekonomik Krizle biten 1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin yeniden pazar
payı kazancı elde ettiği görülmektedir. Ayrıca bu dönem rekabetçilik açısından
Türkiye’nin lehine olan bir döneme işaret etmektedir. Ürün ve coğrafi bazlı
yapısal etkilere baktığımızda ise bu dönemde Türkiye’nin pek de lehine
olmayan bir durumun ortaya çıktığı görülmektedir. Türkiye’nin hedef pazarların
ithal taleplerine uygun ürün ve coğrafi uzmanlaşma modelinde başarısız
olduğu anlaşılmaktadır. Dinamik etkiler açısından baktığımızda ise gerek ürün
gerekse de coğrafi uyum açısından Türkiye’nin dinamik ve esnek bir ihracatçı
ülke olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Gerek ürün bazında gerekse
hedef pazarlardaki ithalat talebindeki değişiklikler bazında Türkiye, bu
değişikliklere kolaylıkla uyum sağlayabilen bir ülke izlenimi vermektedir.
iii.
Türkiye’nin pazar payı 2002-2008 yılları arasında diğer dönemlere nazaran
ciddi bir artış göstermiştir. Bu dönem rekabetçiliğin de gelişme gösterdiği bir
dönemdir. Ancak ürün ve coğrafi yapı bağlamında Türkiye’nin daha önceki
dönemlerde olduğu gibi ürün ve coğrafi bazlı bir uzmanlaşma modelinin lehe
olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte yapısal etkileşim verisinin (SIE) ise
Türkiye’nin lehine bir durum sergilediği görülmektedir. Buna göre Türkiye
gerek talep edilen ürünlere gerekse hedef pazarlara odaklanabilmektedir. Yeni
pazarlara odaklanılması ve bu pazarlara yönelik olarak dinamik bir tavır
197
izlenmesine rağmen aynı dönemde Türkiye dinamik ithal taleplerine yönelik
olarak ürün uyumunu sağlayamamıştır. Diğer taraftan bu dönem Türkiye’nin
rekabetçi performansının önemli ölçüde geliştiği bir dönem olmuştur. Son
tahlilde, 2002-2008 yılları Türkiye’nin uluslararası ticaretteki önemi giderek
artmıştır.
iv.
2008 yılında ortaya çıkan Küresel Krizin bir sonucu olarak Türkiye de 20092011 yılları arasında pazar payı kaybına uğramıştır. Pazar payı kaybına
rağmen rekabetçilik açısından bu dönem Türkiye lehine bir dönem olmuştur.
Ancak ürün ve coğrafi bazlı uzmanlaşma modelinde daha önceki yıllarda
olduğu gibi Türkiye aleyhine bir durum söz konusudur. Özellikle Türkiye’nin
ihracat pazarları olan gelişmiş ülke pazarlarında yaşanan talep daralması
nedeniyle ortaya çıkan duruma yeterli şekilde cevap verilemediği ve esnekliğin
kaybolduğu görülmektedir. Aynı sorun ürün bazlı esnek yapı için de söz
konusudur. Ancak Türkiye’nin dünya ihracatındaki payının ve öneminin
giderek arttığı ve rekabetçi performansının sınırlı bir gelişme gösterdiği
anlaşılmaktadır.
0,90
0,80
0,70
0,60
0,50
0,40
0,30
0,20
0,10
0,00
Toplam Pazar Payı
Rekabetçi Performans
Şekil 4.1. Türkiye’nin İhracat Performansının CMS Analizi (%-Carî fiyatlarla)
Kaynak: WITS, WTO ve TÜİK veri tabanları ve kendi hesaplamalarımız.
198
1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin pazar payında gözle görülür bir gelişme
olduğu anlaşılmaktadır. Bu 22 yıllık süre içerisinde pazar payı %33 düzeyinde artış
göstermiştir.
Pazar payında
etkilerinden
ziyade
uyum
görülen
etkilerinden,
olumlu
seyrin
özellikle
yapısal
coğrafi
kompozisyon
uyum
etkisinden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Rekabetçi performans açısından Türkiye’nin
dünyanın toplam ihracatındaki payı da %0,38’den yaklaşık iki kat artışla %0,74
seviyesine yükselmiştir. Pazar payı ile Türkiye’nin rekabetçi performansının, 19901997 ile 2008 sonrası hariç olmak üzere, bu dönemde benzer bir gelişim
gösterdiği, hatta 2004 yılından itibaren neredeyse aynı olduğu söylenebilir. Ancak
2008 yılından itibaren rekabetçi performans ile pazar payı arasında farklılaşma
olduğu da gözlemlenmektedir. Negatif yönlü yapısal etkilerden kaynaklanan bu
farklılaşma, Türkiye’nin pozitif dinamik ve esnek uyum etkileriyle bir ölçüde
giderilmektedir. Nitekim 2011 sonu itibarıyla iki seri de birbirine yaklaşmıştır.
199
SONUÇ
Bu çalışmada, 1990 sonrası dönemde Türkiye’nin dış ticaretinin yapısal dönüşümü
konusundaki çalışmalara küçük de olsa bir katkı sunmaya çalışılmıştır. 1990-2011
yılları arasındaki 22 yıllık dönemde Türkiye’nin dış ticareti gerek ticaret politikaları,
gerek sektör ve teknoloji kompozisyonu gerekse de ticaret ortakları ve bölge bazlı
olarak incelenmiştir. Bu incelemeler ışığında Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal bir
dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmiştir.
Bu değerlendirme yapılırken derlenen verilerin analizine yönelik olarak CMS
analizi yöntemi kullanılmıştır. Böylece 1990-2011 yılları arasındaki Türkiye’nin
ihracat performansı özelinde, yapısal etkileri de kapsayan bir model üzerinde
çalışılmıştır. CMS analizine ve analiz sonuçlarına geçmeden önce diğer
bölümlerde ele alınan konulara ilişkin değerlendirmelere yer verilecektir. 1990
yılından başlamak üzere gündeme gelen birçok olay Türkiye’nin dış ticareti önemli
sonuçlar doğurmuştur.
1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması ve bir sene sonra da Gümrük
Birliği’nin uygulamaya girmesi, Türkiye’nin dış ticaret mevzuatının tümüyle
değişmesine neden olmuştur. Hatta 1980’lerde çok daha yaygın ve bir ölçüde
denetimsiz uygulanan ihracatı teşvik düzenlemeleri bile kademeli bir şekilde
yeniden ele alınmak durumunda kalınmıştır. Bu haliyle özellikle Türkiye’nin dış
ticaret
mevzuatında
yapısal
bir
dönüşümün
gerçekleştiğini
belirtmek
gerekmektedir.
Dış ticaret hacmi açısından baktığımızda 1990-2000 arası on yıllık dönemde çok
ciddi artışlar görmemekteyiz. 1990’ların ilk yarısında görülen hızlı gelişmenin, ikinci
yarıda tersine döndüğü anlaşılmaktadır. 2000’lerin başından itibarense, 2001
Ekonomik Kriz dönemi hariç olmak üzere, gerek ihracat hacminde gerek ithalat
hacminde çok ciddi bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu eğilimin Türkiye benzeri
ülkelerde de aynı yönde olduğu anlaşılmaktadır.
Özellikle 2002-2008 arası dönemde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin dış
ticaret hacmi de önemli ölçüde artmış olmakla birlikte, bu artış ihracatın aleyhine
200
bir durum sergilemiştir. Dış ticaret açığı sorunu 2000 sonrasında daha da çetrefilli
bir hal almıştır. Dış ticaret açığının bu dramatik hali carî açığın da önemli bir
yapısal soruna dönüşmesine neden olmuştur. Bu durum, Türkiye ekonomisi
hakkında yapılan tüm açıklamalarda, carî açığa dikkat çekilmesine neden olmakta
ve önemli bir kırılganlık kaynağı olduğu ifade edilmektedir.
Türkiye’nin dış ticareti sektörel ve bölgesel bazda değerlendirildiğinde bazı
farklılıklar karşımıza çıkmaktadır. 1990’lardan 2000’li yılların başına kadar geçen
sürede Türkiye emek ve kaynak yoğun ve düşük teknolojili ürünleri ihraç eden bir
ülke iken, 2000’lerin başından itibaren kapital yoğun ve orta teknolojili ürünleri
ihraç eden bir ülke durumuna gelmiştir. Ancak diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda
bunun Türkiye benzeri tüm gelişmiş ülkeler için aynı sonuçları doğurduğu
anlaşılmaktadır. Böylece üretim süreçlerinin farklı faktör yoğunluklarına göre
bölünebilirliğinin, gelişmiş ülkelerin doğrudan yatırımları artırmasını sağladığı ve
bu yatırımlar sayesinde de gelişmiş ülkelerde orta teknolojili ürünlerin üretilmesi
imkânı doğduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu olumlu gelişmelerin 2006 sonrasında
yavaşladığı ve hatta durduğu da anlaşılmaktadır. Bu nedenle daha önce Japonya
ve Güney Kore’nin gerçekleştirdiği yakalama ya da yakınsama bağlamında, bu
farklılaşmayı, Türkiye’nin kendi niteliklerinden kaynaklanan bir yapısal dönüşüm
olarak değerlendirmek mümkün görünmemektedir.
Türkiye, 1980 ve sonrasında olduğu gibi, 1990-2011 arasında da kapital yoğun,
orta ve yüksek teknolojili ürünleri ithal eden bir görünüm sergilemektedir. Nitekim
ihracatın ve üretimin ithalat bağımlılığı bir anlamda bunu zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin dış ticaretini coğrafi dağılım bağlamında incelediğimizde, Türkiye’nin
dış ticaretinde halen Avrupa Birliği’nin ağırlığının devam ettiği görülmektedir.
Ancak son yıllarda gerek ihracatta gerekse de ithalatta Asya’ya doğru bir coğrafik
kayma olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye’nin ihracatının üçte biri Asya ülkelerine
yapılırken, ithalatın üçte birinden fazlası da Asya’dan, özellikle diğer Asya olarak
adlandırılan Asya-Pasifik bölgesinden gerçekleştirilmektedir. Üretim süreçlerinin
bölünebilir olması, özellikle Asya Bölgesini önemli üretim merkezlerinden biri
haline getirmiştir. Bu durum Türkiye’nin içinde bulunduğu, gelişmekte olan ülkeler
açısından ciddi rekabet sorunu yaratmıştır.
201
Rekabet koşullarının getirdiği baskıyı bir ölçüde azaltmak amacıyla, Türkiye’deki
firmaların önemli bir kısmı da Asya’dan alarak, Avrupa’ya satmaya çalışmaktadır.
Bu durum, özellikle imalat sanayi sektörlerinin önemli bir kısmı için “Asyalılaşma”
olgusunu ortaya çıkarmıştır. Coğrafi anlamda ortaya çıkan bu kaymayı, Türkiye’nin
dış ticaretinin coğrafi anlamda yapısal dönüşümü olarak ifade etmek mümkün
görünmemektedir. Bu durumu açıklayan en iyi ifadenin, Türkiye’nin dinamik
pazarlara ve coğrafyalara ulaşabilen ve hizmet sunan üretim ve operasyon
esnekliği olan bir ülke olduğunu vurgulamak olacaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında, Türkiye’nin dış ticaretinde yapısal dönüşümün
varlığının tespiti amacıyla gerçekleştirilen CMS analizi ve sonuçlarına değinmek
gerekmektedir. CMS yapısal etkenlerin ihracat hacmindeki büyüme ve pazar payı
üzerindeki etkilerini değerlendiren istatistikî bir yöntemdir.
Çalışmamızda, Memedovic ve Iapadre tarafından yapılan, CMS analiz yöntemine
ilişkin yeni formül kullanılarak, Türkiye’nin 1990-2011 arası dönemdeki dış
ticaretinin yapısal dönüşüme uğrayıp uğramadığı ilk kez değerlendirilmiştir. Bu
analiz yöntemi uygulanırken 1990-2011 arası dönemdeki veriler UN-BEC’e göre
derlenmiş ve standart sağlanması açısından WITS verileri kullanılmıştır.
1990-2011 arasındaki toplam 22 yılı kapsayan dönemde Türkiye’nin ihracat
performansının yapısal anlamda nasıl bir değişim gösterdiği anlaşılmaya
çalışılmıştır.
Bu
amaçla,
Türkiye’nin
ihracatının
yaklaşık
olarak
%75’ini
gerçekleştirdiği ülkelere yönelik ihracat hacmi ele alınmıştır. Bu kapsamda 23 ülke
Türkiye’nin ihracatta ticaret ortağı-ithalatçı ülkeler olarak analize dâhil edilmiştir.
1990-2011 dönemini toplulaştırılmış bir şekilde ele aldığımızda, Türkiye’nin pazar
payını büyük ölçüde (%33,13) artırdığını görmekteyiz. 1990-2011 döneminde
gerek fiyat gerekse de döviz kurları açısından Türkiye lehine yaşanan gelişmeler,
rekabetçilik etkisinin ciddi bir artış göstermesini sağlamıştır. Ancak 1990-2011
yılları arasında Türkiye’nin ihracat performansında görülen gelişme, yapısal
etkilerden kaynaklanmamaktadır. 1990-2011 döneminde Türkiye, emtia bazlı
olarak %12,94 oranında bir pazar kaybı yaşamıştır. Bunda Türkiye’nin göreli
olarak emek-yoğun tüketici ürünleri üretiyor olmasının etkisi büyüktür.
202
Ayrıca, 2000 yılından itibaren yoğun bir şekilde uygulanmış olan pazar çeşitliliğinin
artırılmasına
yönelik
“Komşu
ve
Çevre
Ülkeler
Stratejisi”
kapsamında
gerçekleştirilen faaliyetlere rağmen coğrafi yapı etkisi negatiftir. Özellikle 1996
sonrası dönemde Gümrük Birliği’nin tamamlanmış olmasına rağmen bu durumun
Türkiye’nin ihtiyacı olan dinamik ihracat pazarı olması açısından olumlu bir etki
oluşturmadığı görülmektedir. Diğer taraftan, ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi
açısından
yapılan
faaliyetler
çerçevesinde
belirlenen
pazarlarda
görülen
yetersizlikler ve statik yapı, Türkiye’nin coğrafi anlamda dinamik pazarlara
odaklanamadığını göstermektedir.
CMS analizi sonucunda karşımıza çıkan yapısal veriler, Türkiye benzeri ülke
grupları için de neredeyse benzer sonuçlar vermektedir. Özellikle emtia yapısı etki
açısından baktığımızda, 1990’larla birlikte yükselişe geçen ileri teknolojili
ürünlerinin önemi, 2000’li yıllardan itibaren azalma eğilimine girmiş, bunu yerini
orta- ileri teknoloji grubunda yer alan ürünler almıştır. Yine aynı dönemde düşük
teknolojili ürünlerin azalış eğilimi devam etmektedir. Burada karşımıza çıkan diğer
bir husus da, teknoloji düzeyi ile ithal talebinin büyümesi arasındaki pozitif
korelasyonun pek geçerli olmadığı yönündedir. Her ne kadar düşük teknoloji
ürünlerin varlığı ihracata yönelik uzmanlaşmada yetersiz görünse de, ileri
teknolojili ürünlerdeki karşılaştırmalı avantajlar da büyüme açısından dışsal bir
kısıt yaratmaktadır.
Türkiye’nin CMS analizinin dinamik tarafı açısından konuyu değerlendirdiğimizde,
1990-2011 döneminde dinamik ve esnek bir ihracat performansına sahip olduğunu
görüyoruz. Türkiye’nin ihracata yönelik uzmanlaşma modelinde son derece esnek
bir
yapıda
olduğu,
hedef
pazarlarda
rekabetçi
bir
davranış
sergilediği
anlaşılmaktadır.
Türkiye dinamik pazar koşullarına uyumda son derece başarılı bir görünüm
sergilemektedir. Nitekim pazar çeşitliliğini sağlamaya yönelik olarak yürütülen
faaliyetlerin, sınırlı olsa da başarı elde etmesi, Türkiye’nin dinamik pazar
koşullarına kısa zamanda uyum sağlayabilen esnek üretim ve ticaret yapısından
kaynaklanmaktadır.
203
Türkiye’nin gerek spesifik bir ürün bazında gerekse de hedef pazarlardaki
bölümlenme açısından benzeri ülkelerin birçoğundan farklı bir şekilde daha
rekabetçi bir performansa sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, 1990-2011 yılları arasında Türkiye’nin ihracat performansında ürün,
teknolojik kompozisyon ve coğrafi pazar çeşitliliği bağlamında yapısal bir dönüşüm
olmadığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde Türkiye’nin dış ticaretinde bazı olumlu
gelişmeler ortaya çıkmış olmakla birlikte, bu olumlu gelişmeler emsalsiz, tamamen
ülke kaynaklı ve dünyadaki eğilimlerden bağımsız değildir. Bu nedenle tüm bu
gelişmelerin yapısal bir dönüşüme işaret ettiğini söylemek güç görünmektedir.
204
205
KAYNAKÇA
Akçay, C. ve Üçer, M. (2008). “A Narrative On The Turkish Current Account”, The
Journal of International Trade and Diplomacy, Yıl.2, Winter: 211-238.
Akman, M. S. (2008). “Hokey Sopaları, Kürselleşme ve Dünya Ticaret Sistemnin
Geleceği: Deardorff’u Tamamlayıcı Notlar”, Uluslararası Ekonomi ve Dış
Ticaret Politikaları, Yıl.3, Sayı. 1, s.25-56.
Arslan, İ. ve Van Winjbergen, S. (1993). “Export Incentives, Exchange Rate Policy
and Export Growth in Turkey”, The Review of Economics and Statistics, Vol.
75, No.1,Feb., s.128-133.
Aydın, F. (2010). Saygılı, Hülya; Saygılı, Mesut; Yılmaz, Gökhan; “Dış Ticarette
Küresel Eğilimler”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma Tebliği
No.10/01.
Aydın, M. (2008). Endüstri İçi Ticaret ve Türkiye: Ülkeye Özgü Belirleyicilerin
Tespitine Yönelik Bir Araştırma”, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt XXV,
Sayı 2.
Babaoğlu, B. (2005). Türkiye’de Cari İşlemler Dengesi Sürdürülebilirliği, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Uzmanlık Tezi.
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO). (2009). Industrial Development
Report,http://www.unido.org/fileadmin/user_media/Publications/IDR/2009/ID
R_2009print.PDF, 17/11/2011.
Boratav, K. (2007). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2005, Ankara, İmge Kitabevi, 11.
Baskı.
Boratav, K. ve Türkcan, E. (1993). Türkiye’de Sanayileşmenin Yeni Boyutları ve
KİT’ler, İktisat Politikası Seçenekleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,
1993.
Celasun, M. and Rodrik, D. (1989). Developing Country Debt and Economic
Performance, Volume 3: Country Studies-Indonesia, Korea, Philippines,
Turkey, der. Jeffrey D. Sachs ve Susan M. Collins, s. 615 – 616.
Çakmak, H. K. (2003). “Kalkınma İktisadı Literatüründe Gelişme Kavramının
Evrimi”, H.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 21, Sayı 2, s.4968.
Deardoff, A. V. (2008). “Dünya Ekonomisi ve Dünya Ticaret Sistemi Nereye
Gidiyor?”, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl.3, Sayı. 1,
s.25-56.
Dış Ticaret Müsteşarlığı. (2011). Dış Ticarette Yeni Rotalar, Ankara, Dış Ticaret
Müsteşarlığı Matbaası.
206
Doğruel, F. ve Doğruel, A. S. (2003). “Türkiye’de Büyüme ve Makraekonomik
İstikrar”, İktisat Üzerine Yazılar II İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar, (der.
A.H.Köse, F.Şenses, E.Yeldan), İstanbul, İletişim Yayınları, 2. Baskı, s. 401428.
Doğruel, F. ve Doğruel, A. S. (2006). Bıçak Sırtında Büyüme ve İstikrar: Arjantin,
Brezilya, Meksika, İsrail, Türkiye, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 1. Baskı.
Dünya Bankası Kalkınma Göstergeleri, (World Development Indicators), 19802011 Arası Dünya ve Seçilmiş Ülke Verileri, 30/11/2012.
Edwards, S. (1998). “Openness, Productivity and Growth: What do we really
know?”, The Economic Journal, 108, s.383-398.
Ertuğrul, A., and Selcuk, F. (2001). “A Brief History of The Turkish Economy,
1990-2000”, Russian and East European Finance and Trade, 10(37): s.6-28.
Eşiyok, B. A. (2004). Türkiye Ekonomisinde Kalkınma Stratejileri ve Sanayileşme
(Dün-Bugün-Yarın), Ankara, Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Yayınları.
Fagerberg, J. And Gunner, S. (1987). The Method of Constant Market Shares
Analysis Reconsidered, Applied Economics, Sayı. 19, s.1571-1583.
Heilbroner, R. L. (2003). İktisat Düşünürleri, çev. Ali Tartanoğul, Ankara, Dost
Kitabevi, 1. Baskı.
Hepaktan, E. (2007). “Türkiye’nin Dış Ticaretinin Gelir Yönlü Analizi”, Uluslararası
Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl.1, Sayı.2, s.79-109.
Hepaktan, E. ve Karakayalı, H. (2009). “1980-2008 Döneminde Türkiye’nin Dış
Ticaret Hadlerinin Analizi”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt.7, Sayı. 2.
Hunt, E. K. (2005). İktisadi Düşünce Tarihi, çev. Müfit Günay, Ankara Dost
Kitabevi, 1.Baskı.
Kalkınma Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal Göstergeler
http://www.kalkinma.gov.tr, 11/11/2010-27/1/2013.
(1950-2010),
Kaynak, M. (2007). Kalkınma İktisadı, Ankara, Gazi Kitabevi, 2.Baskı.
Kazgan, G. (1988). Ekonomide Dışa Açık Büyüme, İstanbul, Altın Kitaplar
Yayınevi, 2. Basım.
Kazgan, G. (2011). İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, İstanbul, Remzi
Kitabevi, 16. Basım.
Kepenek, Y. ve Yentürk, N. (2007). Türkiye Ekonomisi, İstanbul, Remzi Kitabevi;
20. Baskı.
207
Knight, M. and Scacciavillani, F. (1998). “Current Accounts: What is Their
Relevance for Economic Policymaking?”, IMF Working Paper.
Kotan, Z. ve Sayan, S. (2002). “Türk İhraç Ürünlerinin Avrupa Birliği Pazarında
Güney Doğu Asya Ülkelerine Karşı Rekabet Gücü Analizi: 1990-1999”,
Ekonomik Yaklaşım, Cilt. 13, Sayı 44, s.1-21.
Krueger, A. O. (1997). “Trade Policy As An Input To Development”, American
Economic Review, Sayı.70, s.1-22.
Krueger, A. ve Aktan, O. H. (1992). Swimming Against the Tide: Turkish Trade
Reform in the 1980s., International Center for Economic Growth, San
Francisco,ICS Press.
Krugman, P. (1995). “Growing World Trade: Causes and Consequences”,
Brookings Papers on Economic Activity, Vol. 1995, No. 1, 25th Anniversary
Issue, s. 327-377.
Lucas, R. E. (1988). Jr. , “On the mechanics of Economic Development”, Journal
of Monetary Economics, Vol.22 (July), s.3-42.
Memedovic, O. and Iapadre, L. (2010a). Industrial Development and the Dynamics
of International Specialization Patterns, Viyana, UNIDO Yayınları,
wp.23/2009.
Memedovic, O. and Iapadre, L. (2010b). Structural Change in the World Economy:
Main Features and Trends, Viyana, UNIDO Yayınları, wp.24/2009.
Menon, J. (2000). “How Open is Malaysia? An Analysis of Trade, Capital and
Labor Flows.”, The World Economy, Vol.23 (2), 235-255.
Müftüler Baç, M. (1997). Turkey’s Relations with a Changing Europe, Manchester
University Press, Machester and New York.
Obstfeld, M. and Rogoff, K. (1996). Foundations of International Macroeconomics,
Boston, MIT Press.
Onaran, Ö. and Stockhammer, E. (2005). “Two Different Export-Oriented Growth
Strategies: Accumulation and Distribution in Turkey and South Korea”,
Emerging Markets Finance and Trade, Vol.1, No.1, January-February, pp.6589.
Ongun, M. T. (2009). Sanayileşme ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler, Ankara, Gazi
Kitabevi, 1. Baskı.
Özatay, F. (2006). “Cari İşlemler Dengesine İlişkin İki Yapısal Sorun ve Mikro
Reform Gereği”, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl.1,
Sayı.1, s.38-50.
Pamuk, Ş. (2007). “Dünyada ve Türkiye’de İktisadi Büyüme (1820-2005)”,
Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Yıl 1, Sayı.2, s.3-26.
208
Proudman, J., Redding, S. and Bianchi, M. (1997). “Is International Openness
Associated With Faster Economic Growth?”, Bank of England Working
Paper, No.63.
Ricardo, D. (1997). Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri, çev. Tayfun
Ertan, İstanbul, Belge Yayınları, 1. Baskı.
Rodrik, D. (2001). "The Global Governance of Trade As If Development Really
Mattered”, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP).
Romer, P. M. (1986). “Increasing Returns and Long-run Growth”, The Journal Of
Political Economy, Vol. 94/5 (October), s.1002-1037.
Sachs, Warner, J. D. and Andrew. (1995). “Economic Reform and the Process of
Global Integration”, Brookings Papers on Economic Activity, Vol. 1995, No. 1,
25th Anniversary Issue, s.1-118.
Salvatore, D. (2004). International Economics, New Jersey, Wiley International
Yayınevi, 8. Baskı.
Savaş, V. F. (2007). İktisatın Tarihi, Ankara, Siyasal Kitabevi, 16. Baskı.
Silva, E. G. and Teixeira, A. C. (2008). “Surveying Structural Change: Seminal
Contributions and A Bibliometric Account”, Structural Change and Economic
Dynamics, s.19.
Smith, A. (2006). Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İstanbul, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 1. Baskı.
Şengönül, A. and Tuncer, İ. (2004). “Dış Ticaret Politikaları ve Uzun Dönem
Büyüme”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt.15, Sayı. 52-53, s. 161-184.
Şenses, F. ve Taymaz, E. (2003). “Unutulan Bir Toplumsal Amaç: Sanayileşme Ne
Oluyor, Ne Olmalı?”, İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar, der. A.H.Köse,
F.Şenses, E. Yeldan, İstanbul, İletişim Yayınları, 2. Baskı, s.429-461.
Taymaz, E. and Yılmaz, K. (2007). “Productivity and Trade Orientation: Turkish
Manufacturing Industry Before and After the Customs Union”, Journal of
International Trade and Diplomacy, Vol.1, No.1, s.127-154, 2007.
Taymaz, E., Voyvoda, E. ve Yılmaz, K. (2011). Uluslararası Üretim Zincirlerinde
Dönüşüm ve Türkiye’nin Konumu, TÜSİAD; Koç Üniversitesi Ekonomik
Araştırma Foromu Yayını, İstanbul.
Togan, S. (1995), 1980’li Yıllarda Türk Dış Ticaret Rejimi ve Dış Ticaretin
Liberalizasyonu, Ankara, Türk Eximbank Araştırma Dizisi:1.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (2002). Küreselleşmenin Türkiye
Ekonomisine Etkileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayınları, Ankara,
1. Baskı.
209
Türkiye İstatistik Kurumu, 1990-2011 Yıllarına İlişkin Makro Ekonomik Verileri,
http://www.tuik.gov.tr, 30/5/2011.
UNCTAD, (2003). Ticaret ve Kalkınma Raporu: Kapital Birikimi, Büyüme ve
Yapısal Değişim, Birleşmiş Milletler Yayınları, New York ve Cenevre.
Uygur, E. (2012). Export Policies and Export Performance: The Case of Turkey” in
Opening Doors to the World: A New Trade Agenda for the Middle East, ed.
by Raed Safadi. Cairo: International Development Research Centre and
Economic Research Forum.
WITS, The World Integrated Trade Solution-WITS, 1990-2011 Yıllarına İlişkin
Dünya ve Türkiye Dış Ticaret Verileri, http://wits.worldbank.org/wits/,
10/2/2011.
World Trade Organization, 1990-2011 Yıllarına İlişkin Dünya ve Türkiye Dış
Ticaret Verileri, http://www.wto.org, 10/2/2011.
Yentürk, N. (2003). Körlerin Yürüyüşü: Türkiye Ekonomisi ve 1990 Sonrası Krizler,
İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları No.46.
Yıldız, E. B. ve Berber, M. (2011). “İthalata Dayalı Büyüme: 1989–2007 Türkiye
Örneği”, Atatürk Ü. İİBF Dergisi, 10. Ekonometri ve İstatistik Sempozyumu
Özel Sayısı, Cilt. 25.
Yılmaz, D. Ö. ve Yılmaz, R. K. (2011). “Türkiye Ekonomisi’nde Dışa Açılma ve
Teknolojik Değişim: Büyük Sanayi Sermayesi Örneği”; Ekonomik Yaklaşım,
Cilt.22, Sayı.81, ss.105-128.
Yılmaz, Ş. E. (2010). Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi, Ankara, Efil Yayınevi, 2.
Baskı.
Yükseler, Z. ve Türkan, E. (2008). Türkiye’nin Üretim ve Dış Ticaret Yapısında
Dönüşüm: Küresel Yönelimler ve Yansımalar, Şubat 2008, Yayın No:
TÜSİAD-T/2008-02/453.
210
211
EKLER
Ek-1.CMS Analizinde Kullanılan Veriler
yIllar\degerler
year 0 - year t
1990-2011
1990-1995
1996-2001
2002-2008
2009-2011
1990-1991
1991-1992
1992-1993
1993-1994
1994-1995
1995-1996
1996-1997
1997-1998
1998-1999
1999-2000
2000-2001
2001-2002
2002-2003
2003-2004
2004-2005
2005-2006
2006-2007
2007-2008
2008-2009
2009-2010
2010-2011
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Market
Market
Market share
Shares Shares
change
CE
yaer 0
year t
0,5262
0,7005
33,1321
0,5262
0,4486
-14,7425
0,4596
0,5289
15,094
0,601
0,8011
33,2909
0,7425
0,7005
-5,66087
0,1743
0,5262
0,4566
-13,2155
0,4566
0,4405
-3,5201
0,4405
0,4364
-0,9516
0,4364
0,4512
3,3962
0,4512
0,4486
-0,5737
0,4486
0,4596
2,4512
0,4596
0,473
2,9278
0,473
0,528
11,63
0,528
0,504
-4,5541
0,504
0,454
-9,9199
0,454
0,5289
16,5073
0,5289
0,601
13,6205
0,601
0,6506
8,2616
0,6506
0,6922
6,3893
0,6922
0,6964
0,5996
0,6964
0,6885
-1,1335
0,6885
0,7643
11,0107
0,7643
0,8011
4,8137
0,8011
0,7425
-7,3102
0,7425
0,7032
-5,2916
0,7032
0,7005
-0,3899
0,7005
CSE
GSE
SIE
CAE
GAE
RAE
42,5886
15,7236
25,0402
20,2727
39,3394
-12,9425
4,0889
-3,9085
-11,4975
-5,235
-70,3989
-65,9871
-5,9614
-0,0533
-6,2445
7,4554
-4,1626
-1,9442
6,6924
1,3348
2,0436
2,7568
0,2685
-0,2036
-2,5244
65,5071
36,4625
0,3182
12,7389
-35,6271
-1,1211
-3,6246
1,281
5,3413
3,2959
5,2426
2,9122
9,8439
3,6682
1,0176
2,6754
4,3507
4,6889
1,3686
2,3249
9,8499
8,8855
7,5
8,6962
1,0548
-1,9578
2,0383
4,3812
2,3897
-2,6339
123,4532
7,9939
1,0675
-0,1579
-0,288
-1,7986
-1,1313
-0,8414
2,2689
-1,6123
-7,5278
3,7885
2,3487
-1,5008
-3,2244
-2,7227
-1,9307
1,2642
-3,4732
3,7096
-3,0054
-2,6536
-35,8572
-16,4328
-19,7648
-18,5077
0,4171
-4,4859
-4,1182
4,3431
-5,0222
-6,8657
3,5958
0,6682
0,9679
-0,4292
-1,54
-2,1797
2,066
0,7677
-9,4867
-3,9228
-3,4513
-7,3162
-1,1728
1,6222
-1,1141
-0,2357
0,7078
-0,0568
-2,7457
0,5001
1,8065
-1,0516
1,3374
1,2133
1,6771
0,4244
0,3376
0,6669
1,9726
-0,4504
36,1678
0,3722
-1,7728
0,031
-0,0258
0,2756
-0,429
0,0047
-0,0375
0,1801
0,0453
0,1531
0,177
0,2057
-0,1928
-0,1563
0,0415
0,1113
-0,1096
-0,0372
1,0098
0,0335
-3,6555
16,9029
8,7278
7,8104
19,2964
-0,129
4,8774
3,2432
2,5805
-0,0339
0,0686
0,1426
0,1882
0,2837
-0,1605
2,1142
4,5384
3,2222
0,8933
10,5986
2,7917
-118,0606
1,5914
1,347
-0,2796
0,0658
0,5839
-0,1969
0,3878
0,3142
0,2002
0,1205
0,005
-0,0133
-0,0098
-0,0136
1,2273
-0,0526
1,8628
0,3093
-15,0808
-34,7224
3,6056
212
213
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
: HATİPAĞAOĞLU, Aziz Murat
Uyruğu
: T.C.
Doğum tarihi ve yeri
: 12146908898
Medeni hali
: Evli
Telefon
: 505 768 3515
Faks
:
e-mail
: [email protected]
Eğitim Derecesi
Okul/Program
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı
University of Illinois at UrbanaChampaign (ABD) Ekonomi
Anabilim Dalı
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Uluslararası İlişkiler
Bölümü
Mezuniyet yılı
2014
İş Deneyimi, Yıl
1 Yıl (1994-1996)
Çalıştığı Yer
Adalet Bakanlığı
15 Yıl (1996-2010)
Dış Ticaret Müsteşarlığı
1 Yıl (2010-2011)
Rtb Eğitim Çözümleri Ltd.Şti.
Görev
İdari Yargı Hakim
Adayı
Uzman Yardımcısı,
Uzman, Şube Müdürü,
Daire Başkanı
Direktör
3 Yıl (2011-2014)
HG Grup Eğitim, Danışmanlık, İç
ve Dış Tic.Ltd.Şti.
Genel Müdür
3 ay (2014-
Sabancı Üniversitesi Yönetici
Geliştirme Birimi
Kıdemli Gelişim
Danışmanı
Doktora
Yüksek Lisans
Lisans
)
2005
1994
214
Yabancı Dil
İngilizce TOEFL 256, KPDS 89 (2009)
Almanca Başlangıç Düzeyi
Yayınlar
1-“Samsun Üretiyor, Dünya Tüketiyor” Projesi Sonuç Raporu, Samsun Ticaret
ve Sanayi Odası Yayınları, 2011.
2-“Bir
Dönüşüm
Ekonomisinin
Dış
Ticaret
Yapısı:
Kırgızistan”,
Türk
Cumhuriyetlerinin Ekonomik Yapısı ve Dış Ticareti Özel Sayı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, Mayıs 2008, s.198-207.
3- “Merkezi Planlamanın Çöküşünden Dönüşüme:Kırgızistan’da Ne Oldu?”, Dış
Ticaret Dergisi, Dış Ticaret Müsteşarlığı Üç Aylık Yayın Organı, Özel Basım,
Haziran 2002, Sayfa 180-211, Ankara.
4- “Türkiye’de Uluslararası Ticari ve Yatırıma İlişkin Tahkim ve Türkiye ve Türk
Cumhuriyetleri Arasında Uluslararası Yatırıma İlişkin Tahkim İşbirliği Modeli”, Jeo
Ekonomi: Üç Aylık Uluslararası Ekonomi, Finans ve Ekonomi Politik Dergisi,
1. Cilt No.3 Bahar 2000.
Hobiler
1- Dış Ticaret Meslek Memurları Derneği Kurucu Üyeliği
2- Samsun Anadolu Lisesi Mezunları Derneği Üyeliği
3- JICA (Japan International Cooperation Agency-) Mezunları Derneği Üyeliği
4- Aikido
5- Sinema
GAZİ GELECEKTİR...
Download