YENĐ VERGĐ AFFINA ĐLĐŞKĐN DÜŞÜNCELER -1 Av. Oğuz Çetinkaya Son zamanlarda, kamuoyuna sızdırılan yeni bir affından söz ediliyor. Yasalaşma hazırlığı yapılan tasarı için “vergi affı” demek doğru olur mu? Yoksa bu metin, başlığındaki gibi “Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Yoluyla Tahsili Hakkında” –kendine özgü- bir Yasa mı, ya da – eski hükümetler döneminde- zaman zaman gündeme geldiği gibi bir “ödeme kolaylığı” Yasası mı, yoksa başka bir şey mi? Bir önceki af yasasının adı, “Vergi Barışı Kanunu” idi şimdi yeni bir af çıktığına göre, demek ki anılan Yasa ile tesis edilen “barış” sonrası geçen yaklaşık 5 yıllık süre içinde, en azından vergi ihtilafları bakımından yeni bir barışa ihtiyaç duyulmuş. Böyle olunca, durum kalıcı bir barıştan ziyade belirli sürelerle sağlanan “ateşkes” gibi görünüyor. Şaka bir yana, tasarının bir af kanunu olup olmadığını belirlemek hukuksal açıdan da politik açıdan da, ekonomik açıdan da, vergi sistematiği açısından da önemli. 1- Yeni Tasarı Bir Vergi Affı Yasası Mı? a. 4811 Sayılı Vergi Barışı Kanunu Deneyimi Yukarıda değindiğimiz gibi, Hükümet 25.2.2003 tarihinde Vergi Barışı Kanunu çıkarmış, bu Yasanın vergi kolaylıklarının sonuncusu olduğunu duyurmuş, tüm toplumu bu Yasayı sahiplenmeye çağırmıştı. O günlerdeki değerlendirmeler anımsanacak olursa; vergi barışı, gerçekten de, IMF yöneticilerini şaşırtan, hükümetin finansal açıdan nefes almasını sağlayan bir performans göstermiş, fonksiyonunu fazlasıyla yerine getirmişti. Cumhurbaşkanı’nın Vergi Barışı Kanununun bir vergi affı olduğu yolundaki 29.01.2003 tarihli iade tezkeresinde, özetle, sözkonusu yasanın ceza ve vergi aslında af getirdiği bu nedenle Anayasanın 87. maddesi kapsamında ifade edilmesi gerektiği belirtilmişti. Buna mukabil, Vergi Barışı Kanununa ilişkin 8.3.2003 tarihli 1 no.lu Genel Tebliğ ise; “4811 sayılı Kanun bir af kanunu olmadığı gibi işlenmiş olan suçların takibatını önlemeye yönelik hükümler de içermemektedir. Kanunun 11 ve 12 nci maddeleri münhasıran vergi ile ilgili yükümlülüklere ilişkindir.” açıklamasını yapmaktaydı. Hükümet, vergi affının getirdiği ekonomik desteğe ihtiyaç duymasına rağmen, bir vergi affı yapmanın politik eleştiri riskini üstlenmek istemiyordu. Buna rağmen, kamuoyu 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu’nu bir “vergi affı” olarak bağrına bastı ve benimsedi! Aradan geçen beş yıl boyunca da, yeni bir “vergi affı” gündeme gelmedi. Bu durum, vergi affı ortalaması 4,5 yıl olan bir ülke için tam bir başarı olmaya başlamıştı ki, hükümet yine içinde af kelimesi geçmeyen ama toplumun yeniden bağrına basacağı bir Yasanın ilk duyurusunu basına sızdırarak yaptı. b. Yeni Tasarı Bir Vergi Affı Yasası Mı? Evet. Yeni yasa bir vergi affı yasası. Çünkü; yasa gereğince uzlaşmaya konu edilemeyen bazı cezalar, bu Yasa ile uzlaşma kapsamına alınmış oluyor ve Yasada tanınmayan indirim hakları da tanınıyor. Bu nedenle, hukuksal açıdan, sözkonusu Yasa bir vergi cezası affı getiriyor. Ayrıca, uzlaşma hakkı hukuken sona ermiş bir vergi, resim, harç veya cezaya yeniden uzlaşma hakkı tanımak da belki maddi açıdan değil ama usul bakımından bir af olanağı getiriyor. Yeni Yasa tipik bir vergi affı yasası. Vergi aflarının “ihtilaflı vergi ve cezalarda af” getirilmesine ilişkin hükümleri içeriyor. Đhtilaflı vergi ve cezalardaki af hükmünün tipik düzenlemesi bu şekilde. Aynı düzenleme, 4811 Sayılı Vergi Barışı kanununun ihtilaflı vergi ve cezalara ilişkin af getiren 3. maddesinde de bu şekilde yapılmıştı. Teknik açıdan şu söylenebilir: Mevcut tasarı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları dışında re’sen bir af oranı getirmeyerek mükelleflere yeni bir uzlaşmaya başvuru olanağı tanıyarak vergi affında dolaylı ve “yeni bir yöntem” kullanmış oluyor. Bu kadar dolaylı bir af çıkarılıyor olması da hükümetin “vergi affı çıkarmaktan” ötürü eleştirilmekten oldukça çekindiği izlenimi yaratıyor. 2- Yeni Yasa Vergi Affı veya Değil, Ne Fark Eder? Fark ediyor ki; hükümet, “bu bir vergi affıdır” d(iy)emiyor, -muhtemelen de- hiçbir zaman demeyecek. Fark ediyor, çünkü, bu Yasa ile son atfen itibaren beş yıldır kazanılan “vergi affı çıkarmama” iradesi kırılmış oluyor! Af kanunları, hükümetlerin göreve geldikleri dönemin başında çıkarıldıkça hükümetlerin iradesinin “gücü” olarak, daha sonra çıkarıldıklarında ise “güçsüzlüğü” olarak yansıyor. Tam da, Türkiye artık “vergi affı kanunlarını unutuyor”, “modern ülkeler gibi yeni vergi konması, vergi affı yapılması sarmalını kırıyor” deneceği sırada kamuoyuna sızan bu gelişme ciddi tereddütler üretiyor. Fark ediyor çünkü, “kayıtdışı ile mücadele bilmem kaçıncı yıl” olarak ilan edilen bir yılın başında vergi cezaları için af çıkarılması tam bir çelişki yaratıyor. Kayıtdışı çalışanlar, bu tasarıyı “it ürür, kervan yürür” olarak, Türkiye’nin kâğıda yazılı olmayan “teşvik mevzuatının bir türü” olarak selamlıyorlar. Şimdi “kayıtdışı çalışanlar, vergi kaçıranlar ayaklarını denk alsınlar, çünkü bir daha vergi affı olmayacak” deyip bu yasayı çıkaranların bu içerikteki yeni beyanlarına bundan sonra kim itibar edecek? Bu durum böyle. Şimdi işin teknik boyutuna baktığımızda, affı çıkaranlar aleyhine şu tespitleri yapmak mümkün: • Mükellefler, mevcut vergi ceza sisteminin adaletsiz ve hukuka aykırı yönlerinin bulunduğunu yıllardır dile getirmelerine rağmen vergi idaresi bunu kabul etmeyen bir tutum içindeydi. Oysa, kabul edilmeyen bu “eleştirilere” kulak verilmesi, hükümetin ver vergi idaresinin önünü aflarla değil, hukuka uygun yaklaşımlarla temizleme olanağını tanıyabilirdi. Bu nedenle, kanımca, yeni bir tasarıya gereksinim duyulmuş olmasının neden ve sonuçlarından ilki; hukuka aykırı yönleri nedeniyle mükelleflerin kabullenmedikleri vergi cezalarının aflarla temizlenmek zorunda kalınmasıdır. Bu duruma tipik örnek olarak; mükellefin ödeme yükünü aşan gecikme faiz ve zamlarını, müteselsil sorumluluk ve sahte belge düzenlenmesine ilişkin yasal hükümlerden kaynaklanan sorumlulukların yer yer hatalı sonuçlar vermesi ve katlanılamaz boyutlara ulaşması, uzlaşma görüşmelerinin amacından uzak bir yaklaşımla bir tür yüksek oranlı indirim müessesesi olarak icra edilmesi neticesinde gereksiz ihtilafların yaratılması verilebilir. • Vergi idaresinin belirli periyotlarla vergi affı çıkarması, mevcut incelemeler ile yöneltilen eleştiri ve tarhiyatlardaki samimiyetine de gölge düşürmektedir. Dayanağı güçlü olmayan, varsayım ve tahminlere dayalı yüksek cezalı tarhiyatlara gitmek, ardından da bunlara “ödeme kolaylığı” getirmek, vergi idaresinin anılan tarhiyatlardaki samimiyetinin daha fazla sorgulanmasına yol açacaktır. • Nihayette, yukarıdaki gereklere rağmen, hükümet/vergi idaresi yeni bir vergi affına rağbet/tenezzül etmeyebilirdi. Ancak, ekonominin olumlu gidişatına ilişkin yürütülen “beklenti yönetimi” stratejisine rağmen, böyle bir yola başvurulmuş olması, hükümetin ekonomik açıdan güvenilirliğini zedeleme riski de taşımaktadır. 3- Yeni Yasa Neyin Göstergesi? Özetle; yeni yasa hükümetin mevcut vergi politikalarındaki kararlılık ve kendine güveninin değil, ekonomik ihtiyaç ve tavır değişikliğinin bir göstergesi olarak algılanacaktır. Özellikle, vergi kaçakçılığı ile itham olunanlardan ödeme gücüne sahip olanlar bu yasanın temel hedefi durumundadırlar. Bu ilişki ise, tüm vergi politikaları arasındaki en tehlikeli ilişkidir. Zira, kayıtdışı ekonomi ile mücadele eden bir hükümetin ve vergi idaresinin özellikle bu gruplara kapı açarken daha dikkatli davranması gereği açıktır. Yeni yasa, Türkiye’de yanlış uygulanan vergi politikalarının bazı hukuka aykırı sonuçlarını çözümlemesi bakımından önemli ve yararlı bir işlev görecektir. Ne var ki, bugünlerde sürpriz olarak gündeme gelen bu tasarıdaki asıl amacın, bundan ziyade hükümetin ekonomik ihtiyacı olduğu açıkça görülmektedir. Konuya hukuksal açıdan bakıp, “galiba bazı cezalı tarhiyatların hukuka aykırı olduğu vergi idaresince de kabul edildi ki, bu nitelikte olanların affedilmesi için çaba sarf ediliyor” diye düşünmeyi elbette tercih ediyoruz.