OKUMA PARÇALARI 1 ŞİİRLERİMİZDE HZ. MUHAMMED SEVGİSİNE ÖRNEKLER Heyhat heyhat saadettir o Mustafa Heyhat heyhat ganimettir o Mustafa Heyhat heyhat inayettir o Mustafa Kimler için geldi Resul bildiniz mi? Kul Hoca Ahmet söyler sözüle dilim kefa Ümmetlerim eyle vefa kılma cefa Ümmetine böyle dedi Hakk Mustafa Kimler için geldi Resul bildiniz mi? Ahmed Yesevî Canım kurban olsun senün yoluna Adı güzel kendü güzel Muhammed Gel şefâat eyle kemter kuluna Adı güzel kendi güzel Muhammed Aşık Yunus Gül Muhammed'in yasıdır Cümle çiçeğin hasıdır Onu sevmeyen asidir Bülbül gel bizim bağa gel Birbirinin serindendir Muhammed'in terindendir Alnındaki nurundandır Bülbül gel bizim bağa gel Hatayî Taze gülden desteler çin eyledüm Her nefesi buy-i miskin eyledüm Kıymetin bilür anun sarraf olan Gıll u ğışdan kalbi daim saf olan Gevher-name bunda hatm oldı tamam Vir Resul'ün ruhına yüz bin selam Kaygusuz Abdal Muhammed gönlümüzün aynası Salâvat vereniz nur olsun sesi Onsekiz bin alemin Mustafa’sı Ya Muhammed sana imdada geldim Kâbe’nin yapısı bina yapısı İman etse asileri hepsi Beş vakit okunur ayetü’l-kürsi Ya Muhammed sana imdada geldim Pir Sultan Abdal 2 Didiler oğlun gibi hiç bir oğul Yaradılalı cihana gelmiş değil Bu senin oğlun gibi kadri cemîl Bir anaya vermemiştir ol celil Ger Muhammed gelmeyeydi aleme Tâc-ı izzet irmez idi âdeme1 Süleyman Çelebi Zaman o gül gibi gül görmemiş zaman olalı Gülün güzelliği dillerde destân olalı Ne serve bakmadadır şimdi gözlerim ne güle O şivekâr bu kaamette nev-cihan olalı Yahya Kemal 3 AHİLİKTE USTALIK TÖRENİ Ahilikte ustalığa yükselebilmek için üç yıl kalfa olarak çalışmak lazımdı. Bu süre içinde, hakkında şikâyet olmayan, kendisine verilen görevleri dikkatle yerine getiren, özellikle çırak yetiştirme hususunda titiz davranan, diğer kalfalarla iyi geçinen, müşterilere karşı iyi davranan, bir dükkân idare edebilecek duruma gelen kalfalar özel bir törenle ustalığa yükselirdi. Ahi birliklerinde ustalık merasimi büyük bir manevi atmosferde gerçekleştiriliyordu. Bu manevi hava usta adayının dini inançlarına olan bağı kuvvetlendirmekte, iş ahlakına, müşteri ilişkilerine, kalite ve standarda önem vermesini sağlamaktaydı. Sanat kolunun diğer usta ve kalfaları, o mahallin önde gelenleri, din adamları ve çırağın babası davet edilir. Yemek yendikten sonra usta ayağa kalkar, ustalığa yükselecek kalfanın uzun zamandır yanında çalıştığını, sanatın inceliklerin öğrendiğini ve kalifiye eleman hâline gelebilmek için moral karakteri de en iyi şekilde sergilediğini davetliler huzurunda ilan ederdi. Kalfanın kendi işyerini açabilmesi ve öğrendiği sanatıyla geçimini temin edebilmesi anlamına gelen "destur" verirdi. Ustalık merasiminde Ahi baba teraziyi göstererek; " Ey Oğul! Can ve gönül kulağı ile işit ustalığa destur istersin. Mesleğindeki ehliyetini kendin işinle ispatladın. Yol kardeşlerin, ustan seni övdüler, dünya davranışlarında sana kefil oldular. Ahiret işlerinde de seni hak yolunda yürür, dinini diyanetini bilir, söylediler. Memnun olduk, mütehassıs olduk. Yüce Mevla’mızdan cümle mümin kulları ile birlikte seni de dünya ve ahiret nimetlerine kavuşturmasını niyaz eyleriz... Ey Oğul! Hak al hak ver. Kimseye dediğinden eksik verme ki, Hak Teala kazancına ve ömrüne bereket vere. Ve her zaman teraziyi eline alasın, ahiret terazisini anmak gerekirsin. Yakında bilesin kim, helale hesap ve şüpheye itip ve harama azap olsa gerek. Haydi, oğul, ona göre dirlik işin gereksin..." Ahi Baba'nın Ustalığa yükselen gence nasihati: “Harama bakma, Haram yeme, haram içme, Doğru, sabırlı, dayanıklı ol, Yalan söyleme, Büyüklerinden önce söze başlama, Kimseyi kandırma, Kanaatkâr ol, Dünya malına tamah etme. Yanlış ölçme, eksik tartma. 4 Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini, Hiddetli İken yumuşak davranmasını bil ve Kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol.” Ustalık töreninin "helallik" bölümünde ustası, yeni usta olan kalfasının arkasını sıvazlayarak şöyle derdi: "Bilginlerin dediklerini, esnaf şeyhinin nasihatlerini, benim sözlerimi tutmazsan; ana, baba, öğretmen, usta hakkına riayet etmezsen, halka zulüm edersen, kâfir ve yetim hakkı yersen, özetle Allah'ın yasaklarından sakınmazsan yirmi tırnağım ahirette boynuna çengel olsun" Ayrıca ustalığı istenilen kalfaya sembolik olarak sanatla ilgili bir-iki tane aletin verilmesinden sonra usta adayı, ustanın ve diğer yaşlıların ellerini öper ve şükranlarını dualara eşlik ederek arz eder. Yeni kalfanın ustalığa yükselişini sembolize eden "peştamal kuşanma" ve Kur'an-ı Kerim'den "ayet" okunmasından sonra "ustalığa kabul ediliş töreni" tamamlanmış olur. 5 HZ. FÂTIMA VE AİLE FERTLERİYLE İLİŞKİLERİ Hz. Fâtıma, Hz. Peygamberin kızlarının en küçüğüdür. Kendisine “Beyaz, parlak ve aydın yüzlü kadın” anlamına gelen “Zehrâ” denilmiştir. Ayrıca “namuslu kadın” anlamına gelen “Betül” de denilmektedir. Çocukluğu Mekke’de geçmiştir. Annesi vefat ettiğinde Hz. Fâtıma 10 yaşlarındaydı. Hz. Fâtıma, Mekke’den Medine’ye, güç şartlar altında hicret eden babasıyla birlikte hicret edemedi ve Mekke’de kaldı. Bir müddet sonra, kızkardeşi Ümmü Gülsüm, Hz. Ebû Bekir’in ailesi, ileride kayınvalidesi olacak Fâtıma bint Esed’in de aralarında bulunduğu bir grupla birlikte Medine’ye hicret etti. Bir müddet sonra da Hz. Ali onu babasından istedi. Hz. Peygamber de kızından izin aldı ve Hz. Ali ile evlendirdi. Hz. Fâtıma, evlendikten bir yıl kadar sonra ilk çocuğu Hasan’ı, ondan bir yıl sonra da ikinci çocuğu Hüseyin’i dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda Ümmü Gülsüm ve Zeynep adlı kızları ile, Muhsin adlı oğlu dünyaya geldi. Ancak bu sonuncusu küçükken vefat etti. Hz. Fâtıma’nın İslam kültüründe ün kazandığı hususlardan birisi, sağlık ve sosyal yardım alanındaki hizmetleridir. Uhud Savaşı’nda gazilere su ve yiyecek taşımış, yaralıları tedavi etmiştir. Dişi kırılan babasının yüzündeki kanları temizlemiştir. Hz. Fâtıma’nın en büyük özelliklerinden birisi, kanaatkâr olması ve sade bir hayat sürmesidir. Evlenirken çeyizi bir kadife örtü, iki su kabı ve bunların yanında birkaç sade eşyadan oluşuyordu. Ev eşyası, giyim ve yiyecek bakımından da son derece sade bir hayat yaşadığı bilinmektedir. O, hayatında maddi eşyalardan ve imkânlardan daha çok, iyiliğe, ahlak güzelliğine, sevgi ve saygıya önem vermiştir. Babasının terbiyesiyle büyüyen ve onu çok seven Hz. Fâtıma, onun ahlaki özelliklerine de sahipti. Söz gelişi Hz. Aişe, onun doğru ve açık sözlü olduğunu söylemiştir. Bazı fizikî özellikleri de babasına benzerdi. Meselâ konuşması ve yürüyüşünün babasına benzediği bilinmektedir. Fâtıma bint Esed, Hz. Peygamberi sekiz yaşından itibaren evinde büyüten, himaye eden Ebû Tâlib’in hanımıdır. O, bir bakıma Hz. Peygambere annelik yapmıştı. Hatta öyle ki, kendi çocuklarından önce onu doyurduğu söylenir. Hz. Fâtıma’nın, kayınvalidesi ile birlikte yaşaması, onun babasına yapılan iyiliği unutmamasını, kocasının annesine derin saygısını ve aynı zamanda uyumlu geçimini ortaya koyması bakımından anlamlıdır. Hz. Fâtıma, sık sık babasını ziyaret eder, onun hizmetinde bulunurdu. Peygamberimiz kızı Fâtıma’yı görünce sevinir, onu ayakta karşılar ve yanına oturturdu. Hem Hz. Fâtıma’ya ve hem de Hz. Ali’ye derin bir sevgi besleyen Hz. Peygamber, zaman zaman onların evine giderek, kızı ile damadının arasına otururdu. Bazen aralarında meydana gelen ufak tefek anlaşmazlıklarda aralarını bulur, kendilerine nasihat ederdi. Hz. Fâtıma da babası evine geldiğinde, onu sevgi ve saygıyla karşılayıp ağırlardı. 6 Peygamberimizin soyu, Hz. Fâtıma’nın çocuklarıyla devam etmiştir. Hz. Peygamber diğer çocukları sevdiği gibi, Hz. Fâtıma’nın çocuklarını da çok sever ve sevgisini ölçülü bir şekilde açıkça ifade ederdi. Onlara ilgiyi camide ve ibadet esnasında bile ihmal etmezdi. Bir gün Hz. Peygamber minberde iken Hz. Hasan ve Hüseyin düşe kalka Mescid’e girerler. Hz. Peygamber konuşmasını yarıda keserek aşağı iner ve onları önüne oturtarak, konuşmasını bıraktığı yerden sürdürür. Prof. Dr. İbrahim SARIÇAM, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı