ISSN 1300-9672 SÜLEYMAN DEMĐREL ÜNĐVERSĐTESĐ ĐLAHĐYAT FAKÜLTESĐ DERGĐSĐ Review of the Faculty of Divinity University of Süleyman Demirel Hakemli Dergi Yıl (Year): 2005/1 Sayı (Number): 14 Derginin Sahibi (Owner of the Journal) Prof. Dr. Ekrem SARIKÇIOĞLU (Dekan) Derginin Editörü (Editor of the Journal) Prof. Dr. Đsmail Hakkı GÖKSOY Fakülte Yayın Kurulu (Faculty Editorial Board) Prof. Dr. Ekrem SARIKÇIOĞLU Prof. Dr. Đsmail YAKIT Prof. Dr. Talat SAKALLI Prof. Dr. Đsmail Hakkı GÖKSOY Prof. Dr. M. Saffet SARIKAYA Doç. Dr. Kemal SÖZEN Doç. Dr. Talip TÜRCAN Yrd. Doç. Dr. Ahmet YILDIRIM Dizgi (Composition) SDÜ Đlahiyat Fakültesi Kapak (Covering) SDÜ Basın ve Halkla Đlişkiler Baskı (Pirinting) Ali ÇOLAK SDÜ Đlahiyat Fakültesi Dergisi hakemli bir dergidir ve yılda iki defa yayımlanır. Dergi, MLA Directory of Periodicals ile MLA Master List of Periodicals’a kayıtlı olup, MLA International Bibliography adlı uluslar arası indeks tarafından taranmaktadır. Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergide yayınlanan makale ve yazılar kaynak gösterilmek şartıyla iktibas ve atıf şeklinde kullanılabilir. ©Đlahiyat Fakültesi Isparta-2005 Đsteme Adresi (Communication Adress) SDÜ Đlahiyat Fakültesi 32260 ISPARTA Tlf: 0 246 237 10 61 Fax: 0 246 237 10 58 II ĐSLÂM HUKUKUNDA KADININ MALÎ VELÂYETĐ VE MALVARLIĞI ÜZERĐNDEKĐ TASARRUF EHLĐYETĐ Yrd. Doç. Dr. Hasan Ali GÖRGÜLÜ* ÖZET Arap cahiliye toplumunda, malvarlığı üzerinde hak ve fiil ehliyetleri kısıtlı bulunan kadın, Đslâm’ın gelmesiyle erkek gibi malî velâyete kavuşmuş ve malı üzerinde hür iradesiyle tasarruf etme yetkisini elde etmiştir. Ancak kimi fakihler, ilgili naslara getirdikleri farklı yorumlardan ötürü evli değilse kendi hakkı, evli ise koca hakkı için onun malî velâyetinin kısıtlanabileceğini ileri sürmüşler ve bazı müslüman ailelerde velî, vâsî veya koca tarafından malvarlığı üzerindeki velâyet hakkının fiilen kısıtlandığı süregelmiştir. Fakat bu görüş, azınlığa ait olup, Đslâm hukukçularının büyük çoğunluğu tarafından kabul görmemiştir. Biz, çalışmamızda, kadının da erkek gibi müstakil bir kişiliğe sahip olduğu ilkesinden ve konu hakkındaki nasların açık delalet ve genel amaçlarından hareketle onun, malî velâyete sahip ve malı üzerinde tasarruf ehliyetini haiz bulunduğu sonucuna varmış bulunmaktayız. Anahtar kelimeler: Đslâm hukuku, kadın hakları, tasarruf, velâyet, ehliyet. ABSTRACT Financial Guardianship of Women and Capacity on Her Estate in Islamic Law Women's legal capacity was restricted in Pre-Islamic period (Cahiliya), but with the coming of Islam she has vested with authority to use legal capacity. However some Islamic jurists claimed by interpreting related text of the Qur'an and Sunnah that women's authority to use legal capacity is restricted in case of unmarried women in favour of her own right and in case of married women in favour of his husband. It is an ongoing de facto case that women's * SDÜ Đlâhiyat Fakültesi Đslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 25 authority to use of legal capacity restricted either by her guardian, protector or husband in Muslim families. On the other hand, this opinion held by a few jurists was not accepted by the majority of Muslim Jurists. Our purpose is to show that women have been vested authority to use legal capacity and full financial guardianship on her estate by the direct indication of related text of the Qur'an and Sunnah. Key words: Islamic Law, Woman Rihts, Authority to Use Right, Guardianship, Legal Capacity. Giriş Kur’an incelendiği zaman, onun inanç başta olmak üzere indiği toplumun dinî, ahlâkî, içtimaî, iktisadî, hukukî ve siyasî yaşantılarına müdahale ettiği ve insanları vahiy merkezli yeni bir hayat modeli kurmağa ve yaşatmağa yönelttiği anlaşılır. Kur’an’ın müdahale ettiği konulardan biri de “Şahsın Hukuku/Kişiler Hukuku” olmuştur. Vahiy öncesi Arap toplumunda ezilen ve bir çok konularda aşağılanan kadının statüsünü düzeltmek ve onu, fıtratında taşıdığı insanlık kimliğinin bilincine yükselterek yeryüzünün imarında ve insanlığın hak ve adalet yolunda eğitilmesinde eşinin yanında görev almasını isteyen Allah, Peygamber’ine kadın haklarıyla ilgili âyetleri indirmiş; o da indirilenleri ümmetine tebliğ etmiş, gerekli açıklama ve uygulamaları yaparak insanlara örnek olmuştur. Bunlardan bir bölümü de kadının malvarlığı üzerindeki hak ve fiil ehliyetiyle ilgili olan âyetlerdir. Arap cahiliyye döneminde, kadının mülkiyet hakkı bulunmakla beraber, malî velâyetini kullanması konusunda erkeklerin keyfi ve hukuk dışı kısıtlamalarına maruz kalıyordu. Đslâm’ın gelmesiyle onun da -erkek gibi- malî velâyete sahip olduğu Kur’an âyetleriyle bildirilmiş ve erkeklerin kadın aleyhine olan kötü âdetleri kaldırılarak ona cahiliye devrine nazaran daha geniş anlamda mal sahibi olma, servet edinme ve servetini dilediği gibi yönetme ve sarf etme yetkisi verilmiştir. Ancak başka dinî ve hukukî konularda olduğu gibi, bu konuda da Allah’ın kadına verdiği hakkı kısıtlayanlar her zaman bulunmuştur. Günümüzde de aynı anlayış ve uygulamayı devam ettiren velî, vâsî veya eşlere rastlanmaktadır. Genel olarak “insan hakları”ndan, özel olarak “kadın hakları”ndan sıkça söz edilen günümüzde, kadınların erkekler tarafından böyle bir haksızlığa uğratılmaları karşısında duyarsız kalınmaması gerektiği kanaatiyle, konuyla ilgili yanlışlığın 26 düzeltilmesine katkı sağlayacağı ve ilgi duyanlara yararlı olacağı düşüncesiyle sorunu, Đslâm’ın temel kaynaklarına inerek Đslâm hukuku açısından incelemenin ve ulaştığım sonuçları okuyucularla paylaşmanın faydalı olacağı inancıyla bu çalışmayı yapmış bulunuyorum. Çalışmamız, kadının malî velâyetinin kısıtlanabileceği fikrinin dine dayandırılmasının mesnetsiz olduğunun anlaşılmasına ve onun bu konudaki hakkının kabul ve teslim edilmesiyle kadın-erkek ilişkilerinin daha düzenli olmasına, aile ve toplum huzurunun sağlanmasına katkı sağlayacağı yönlerinden önem arzetmektedir. Đslâm Dini’nin, kadına kazandırmış olduğu malî velâyetin ve malı üzerindeki tasarruf ehliyetinin kadın hakları açısından iyi anlaşılabilmesi, doğru değerlendirilebilmesi ve bu hususta gerçekleştirilmiş olan inkılabın gereği gibi kavranabilmesi için, Đslâm öncesi dönemde Arap kadınının bu konudaki statüsünün tespit edilmesinde zaruret bulunmaktadır. Ancak biz konuyu ayrıntılı olarak ele almak yerine, sadece örnek olması düşüncesiyle Đslâm öncesi ve Đslâm’ın zuhuru sırasında kadının miras ve mehriyle ilgili malî konumunu tespit etmekle yetineceğiz. Cahiliye erkekleri veya onlardan bir kısmı, mirası savaş yapabilen ve ganimet elde edebilen güçlü erkekler arasında pay ederler; zayıflara, kadınlara ve çocuklara savaşa katılmadıkları ve ganimet kazanmadıkları gerekçesiyle vermezlerdi.1 Onların bu 1 Metinde geçen “veya onlardan bir kısmı” ifadesi Suyûtî’ye aittir. Konu hakkında bakz.: et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr (ö. 310/923), Camiu’l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur’an, I-XXX, takdim: eş-Şeyh Halil el-Meys, ed-dabt ve’t-tevsîk: Sıdkî Humeyd el-Attar, Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan 1415/1995, cilt 3, cüz IV, 365-366; es-Suyutî, Abdurrahman Celaluddin b. Ebi Bekr (ö. 911/1505), ed-Durru’l-Mensûr fi’t-Tefsîri’l-Mensûr, I-VIII, dabt ve tashih: Daru’l-Fikr, Matbaatu’l-Đmam, 1. tb. , by. , bty. , II, 445. Metinde zikredilen Đbn Abbas rivayetini destekleyen başka rivayetler için bkz. Đbn Kesîr, Ebu’l-Fedâ el-Hafız Đbn Kesîr ed-Dımeşkî (ö.774/1372), Tefsîru’lKur’âni’l-Azîm, I-IV, dabt: Hüseyin b. Đbrahîm Zehrân, Dâru’l-Kütübi’lĐlmiyye, Beyrut-Lübnan 1408/1988, I, 689; Đbnu’l-Cevzî, Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali (ö. 597/1201), Zadu’l-Mesîr fi Đlmi’t-Tefsîr, I-IX, 4. tb. , el-Mektebu’l-Đslâmî, Beyrut 1407/1987, II, 25. Hadis için bkz. et-Tirmizî, Ebu Đsa Muhammed b. Đsa b. Sûre (ö.279/892), el-Camiu’s-Sahih, Feraiz 3, I-V, tahkik: Abdurrahman Muhammed Osman, Daru’l-Fikr, Beyrut 1400/1980, III, 280, rakam: 2172; Ebu Davud, Süleyman b. el-Eşas el-Ezdî es-Sicistanî (ö275/889), es-Sünen, Feraiz 13, Hattabî’nin Meâlimü’s-Sünen’i ile birlikte, 27 tutumları, toplumda erkeklerin şanını yüceltirken kadınlarınkini aşağılamış ve ikincilerin mirastan mahrum edilmeleri sonucunu doğurmuştur.2 Nihayet Allah, kız-erkek çocuklara, ana-babaya mirastan hisse verilmesini ve kadınların mirasta belli hisselerinin olduğunu bildiren âyeti indirmiş3 ve bu hususta kadınlara zulmü reva gören cahiliye âdetini kaldırmış; sonra da hisselerinin miktarını başka âyetlerde4 tam olarak açıklamıştır.5 Đlgili âyetlerde kadınlara, mirastan haklarının belirlenmiş olması, Đslâm öncesi dönemdeki uygulamaya nispetle önemli bir yeniliktir. Zira ifade ettiğimiz gibi, Đslâm öncesi devirde -en azındanbazı bölge ve kabilelerde kadınların herhangi bir miras hakkından söz edilemeyeceği6 bazı kaynaklarda zikredilmektedir. Ancak yine bazı kaynakların tespitine göre, mirasta erkek çocuğa, kız çocuğunun alacağı hissenin iki katı verilmesi, cahiliye döneminde uygulanıyordu. Bu âdet, Kur’an tarafından da onaylanmış7 ve artık kadınları mirastan mahrum bırakmak kesin olarak yasaklanmıştır. i’dâd ve ta’lîk: Đzzet Ubeyd ed-Daas ve Adil es-Seyyid, IV, 1. tb. , Daru’lHadis, Beyrut-Lübnan 1388/1969, III, 314, rakam: 2891: Đbn Mace, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî (ö. 273/887), es-Sünen, Feraiz 2, I-II, tahkik: Muhammed Fuad Abdulbaki, el-Mektebetü’l-Đlmiyye, Beyrut-Lübnan, bty. , II, 908, rakam: 2720. 2 Zeydan, Abdulkerîm, el-Medhal li Diraseti’ş-Şeriati’l-Đslâmiyye, 4. tb. , Bağdat 1389/1969, s. 18, fıkra: 17, s. 32, fıkra: 40. 3 en-Nisâ 4/7. 4 en -Nisâ 4/ 11, 12, 33, 176. 5 Đbn Kesîr, I, 684, 690; el-Hudarî Beg, Muhammed (ö. 1927), Muhadaratu’tTarihi’l-Đslâmî, I-II, (ed-Devletu’l-Emeviyye), el-Mektebetu’t-Ticariyyetu’lKübrâ, Mısır, bty. , I, 137-138. 6 Aydın, M. A., “Đslâm’da Kadın” md., Đslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Đstanbul 2001, XXIV, 90. 7 eş-Şatıbî, Đbrahim b. Musa el-Lahmî el-Gırnatî (ö. 790/1388), el-Muvafakât fi Usûli’ş-şerîah, I-IV, el-Mektebetu’t-Ticariyye, Mısır, bty. , II, 78. Đlgili âyet: en-Nisâ 4/11. Genel olarak kaynaklarda cahiliye devrinde kadınlara -genelleştirilerekmirastan pay verilmediği rivayet edilmekle beraber, kimi kaynaklarda aksi de rivayet edilmektedir. Örneğin, mirasta oğluna iki, kızına bir pay veren Amr b. Ceşm’den söz edilmektedir. (Savaş, Rıza, Hz. Muhammed (S.A.V.) Devrinde Kadın, 3. bs. , Ravza Yayınları, Đstanbul 1991, s. 41.) Đbn Habib, Ebu Cafer, Muhammed b. Habib b. Ömer el-Bağdadî (ö. 245/859), Kitabu’l-Muhabber, Beyrut, bty. , s. 224-236)’dan nakil. Ayrıca Dubaa bnt. Amr’ın, ölen kocasının 28 Kaynakların bildirdiğine göre, cahiliye devri Arap erkekleri veya onlardan bir kısmı, kadınlara mirastan hisse vermedikleri gibi, onların mehirlerini de çeşitli hile ve baskılarla ellerinden alırlardı; hatta kadınların nikahlarına bile vâris olurlar, onların hür iradeleriyle kendilerine eş seçmelerini engellerlerdi. Bu cümleden olarak kocası vefat eden kadını, kocasının asabeden olan akrabası, onun miras bıraktığı mal gibi telakki ederler -kadın istemese bile- onunla evlenme veya onu başkası ile evlendirme veya ölünceye kadar evde hapsetme hakkına sahip olduklarını kabul ederler; mehrine ve diğer mal varlığına iradesi hilafına sahip olurlardı.8 Nisâ suresinin 19’uncu âyetinin indirilmesiyle9 kadına yapılan zulüm ve ona verilen zarar ortadan kaldırılmış ve bu husustaki cahiliyeden kalma haksızlıklara ve kötü alışkanlıklara son verilmiştir.10 Şüphesiz kadının malvarlığı, yalnız kendisine murisinden kalan miras ve kocasından aldığı mehirle sınırlı değildir. Biz bunları örnek kabilinden zikrettik. Bunlara ilaveten onun malvarlığına; el sanatları, çiftçilik, işçilik, memurluk ve ticaret gibi kazanç yollarından kendi malına miras yoluyla malik olduğu da rivayet edilmektedir. (Savaş, s. 41.) elBelazurî, Ahmed b. Yahya b. Cabir (ö. 279/892), Ensabu’l-Eşraf, tahkik: Muhammed Hamidullah, Mısır 1959 baskısından ofset, I, 460’tan nakil. Durum böyle olunca, cahiliye devri Arap kadınının miras hakkının hiç olmadığını iddia etmek yerine, bazı güçlülerin, onların miras haklarını gasp ettiklerini söylemenin daha isabetli olacağı söylenebilir. (Savaş, s. 41.) Cevad Ali, elMufassal fi Tarihi’l-Arab Kable’l-Đslâm, I-X, Beyrut 1970, V, 563; el-Hûfî, Ahmed Muhammed, el-Mer’eh, fi’ş-Şi’ri’l-Cahilî, Kahire 1963, s. 332-340’tan nakil. 8 et-Taberî, cilt III, cüz IV, 404 vd. , Đbn Kesîr, I, 700 vd. ; Đbn Cevzî, II, 39. (Bkz. el-Buhari, Muhammed b. Đsmail (ö. 256/870), es-Sahih, I-VIII, elMektebetü’l-Đslâmî, Muhammed Özdemir, Đstanbul 1979, Tefsir, Nisâ, bab 6, V, 178, Đkrah, bab 5, VIII, 57-58; Ebu Davud, Nikah 23, II, 571-572, rakam: 2089). 9 Đlgili âyetin meâli: “Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin (mehr/mehir) bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla örf gereğince geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız -olabilir ki- bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.” 10 el-Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (ö.671/1505), elCami’ li Ahkâmi’l-Kur’an, I-XX, tahkik: Ahmed Abdulalîm el-Berdûî, Daru’lKütübi’l-Arabî, Kahire 1387/1967, V, 94-95. 29 emeği ile elde ettiği gelirleri de dahildir. Zira Đslâm öncesi dönemde olduğu gibi, Đslâm’dan sonra da kadınların çeşitli kazanç yollarından mal temin ettiklerini klasik kaynaklar zikretmektedir. Örneğin Hz. Hatice’nin cahiliye devrinde zengin bir tüccar olduğu ve emrinde tacirler çalıştırıp bol kazanç sağladığı bilinmektedir.11 Ayrıca, kadına kocasının, hısımlarının ve arkadaşlarının hediyeler takdim etmesi, devlet ve kimi kurumlar tarafından bağışlar yapılması, sadaka ve zekat verilmesi, vasiyetle mal intikal etmesi de mümkündür ki -bunların hepsi- onun malvarlığına dahildir. Kadının Malî Velâyeti ve Malı Üzerindeki Tasarruf Ehliyeti Konunun içeriği nedeniyle, önce bülûğ, bâliğ, rüşt, reşit, sefeh, sefih ve ehliyet terimlerinin tanımlarını yapmak istiyorum. Bülûğ (ergenlik), sözlükte bir yere ulaşmak, idrak etmek ve ihtilam olmak anlamlarına gelmektedir.12 Terim olarak, erkekte ihtilam olmak ve karşı cinsi gebe etmek; kızda ay hali görmek ve gebe kalmak kudretine erişmek demektir.13 Her bir cins, kendine özel niteliğe ermekle bâliğ (ergen) hüviyetini kazanır. Kişi ergen olmakla, çocukluktan çıkmış ve gençlik çağına girmiş olur. Ancak ergenlik, biyolojik gelişmenin bir belirtisi ve aşaması olduğundan, bünyenin beslenme niteliğine ve iklim şartlarına göre erken ya da gecikmeli olarak gerçekleşebilir. Bu nedenle 11 Bkz. Đbn Hişam, Abdullah b. Hişam (ö.213/828), es-Sîretu’n-Nebeviyye, I-IV, tahkik: Mustafa es-Sakâ ve arkadaşları, 2. tb. , naşir: Mustafa el-Babî el-Halebî ve evladuh, Mısır 1375/1955, II, cüz IV, 281; Kehhale, Ömer Rıza, A’lâmu’nNisâ, 5. tb., I-V, Müessetü’r-Risale, Beyrut 1404/1984, I, 326; Hamidullah, Muhammed, Đslâma Giriş, 2. bs. , Türkçesi: Kemal Kuşçu, Ahmet Sait Matbaası, Đstanbul 1965, s. 12; Hamidullah, Đslâm Peygamberi, I-II, Türkçesi: 1. cilt: M. Sait Mutlu, 3. bs. , Đrfan Yayınevi, Đstanbul 1967, 2. cilt: M. Sait Mutlu ve Salih Tuğ, Đrfan Yayınevi, Đstanbul 1969, I, 53. 12 el-Feyyûmî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali (ö. 770/1368), el-Misbahu’l-Münîr, tahkik: Abdulazîm eş-Şimavî, Daru’l-Maarif, Kahire, bty. , s. 61; elFeyrûzâbâdî, Mecdüddin Muhammed b. Yakûb (ö. 817/1414 ), el-Kamusu’lMuhît, 2. tb., tahkik: Mektebetu tahkiki’t-Türas fi Müesseti’r-Risale, Müessesetu’r-Risale, Beyrut 1407/ 1987, s. 1008. 13 Mesud Efendi (Kayseri Müftisi, ö. 1310/1893), Mirât-i Mecelle-i Ahkâm-i Adliyye, Matbaa-i Osmaniyye, Đstanbul 1302, Md. 985. 30 ergenliği, belli bir yaşla sınırlamak isabetli değildir.14 Bununla beraber, uygulamada kolaylık sağlaması bakımından, ergenliğin alt sınırı kızlarda dokuz, erkeklerde on iki; üst sınırı ise her iki cins için on beş yaş olarak belirlenmiştir. Kız dokuz, erkek on iki yaşını tamamladıkları halde fiilen “ergen” olmazlarsa, ergen oluncaya kadar geçen devrede erkeğe “mürahik” kıza “mürahika” denilmektedir.15 Kendilerinde anılan ergenlik belirtileri sabit olmayan kişiler, on beş yaşlarını doldurmakla hükmen ergen sayılırlar. Bu hüküm, Hz. Peygamber’in, Đbn Ömer’e on beş yaşında iken Hendek savaşına katılmasına izin vermesi16 olayına dayandırılmaktadır. Ömer b. Abdilaziz, Evzaî, Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve başkaları da bu görüşü benimsemişlerdir.17 Ebu Hanife, ergenlik yaşının erkeklerde on sekiz, kızlarda on yedi olduğu görüşündedir.18 Malik, her ikisi için on sekiz yaşın bitimini takdir etmiştir. Ondan ayrıca on yedinci senenin tamamlanıp on sekize girilmesiyle ergen olunacağı da rivayet edilmiştir.19 14 Đbnu’l-Arabî, Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah (ö. 543/1148), Ahkamu’lKur’an, I-IV, tahkik: Ali Muhammed el-Becavî, Matbaatu Đsa el-Babî elHalebî, Mısır, bty. , I, 320; Karaman, Hayrettin, Mukayeseli Đslâm Hukuku, IIII, Nesil Yayınları, Đstanbul 1986, I, 186. 15 Mecelle, Md. 986. Mürahik/mürahika: Ergenliğe yakın. (Haydar, Ali, Düreri Hukkâm Şarh-ı Mecelleti’l-Ahkâm, I-IV, Kostantiniyye, Matbaat-i Ebu Ziya 1330, II, 76-77, 986. maddenin şerhi.) 16 Buharî, Şehadât 18, III, 158, Magazî 29, V, 44-45; Müslim, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccac (ö. 216/831), Sahihu Müslim, bi Şarhı’n-Nevevî, I-XVIII, Dar Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, 2. tb. , Beyrut-Lübnan 1392/1972, XIII, 11-12. 17 el-Kâsânî, Ebu Bekr Alâuddin b. Mesud (ö. 587/1191), Bedaiu’s-Sanai’ fi Tertibi’ş-Şerâi’ I-X, nâşir: Zekeriyya Ali Yusuf, Matbaatu’l-Đmam, Mısır, bty. , IX, 4470-4471; Đbnu’l-Arabî, I, 320-321; Mecelle, Md. 987; Karaman, I, 186187; en-Nevevî, Ebu Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref (ö. 677/1278), Şarhu Sahihi Müslim, I-XVIII, Dar Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, 2. tb. , Beyrut-Lübnan 1392/1972, XIII, 12; el-Kurtubî, V, 35; Đbn Kudame, Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed (ö. 620/1223), el-Muğnî, I-X, tahkik: Muhammed Abdulvahhab ve başkaları, 1. tb., Mektebetu’l-Kahire, Mısır 1969/1989, IV, 346. 18 el-Kâsânî, IX, 4470. 19 el-Kurtubi, V, 35; ed-Derdir, Ebu’l-Berakât Ahmed b. Muhammed (ö. 1201/1786), eş-Şarhu’l-Kebîr maa Haşiyeti’d-Dusûkî, I-IV, Daru’l-Fikr, by. , bty. , III, 293. 31 Đslâm hukukçularının çoğunluğuna göre ergen kişi, iman ve ibadet yükümlülüğüne ehil olduğu gibi, sosyal ve hukuk düzeninin gerektirdiği bütün vecibeleri yüklenmeğe de ehildir.20 Rüşt, sözlükte doğru yolu bulmak anlamındadır; reşit ise değer yargısı isabetli olan kişi demektir.21 Terim olarak rüşt, malı koruma hususunda akla uygun ve tedbirli davranma yeteneğine sahip olmak ve harcamalarda savurganlıktan kaçınmaktır.22 Bu yeteneğe sahip olan kişiye “reşit” denir. Mecelle’de reşit şöyle tanımlanmıştır: “Reşid, malını muhafaza hususunda takayyüd ederek sefeh ve tebzirden tevakki eden kimsedir.”23 Diğer bir ifade ile rüşt; “Hukukî muamele ehliyetinin şartı olan kişisel niteliği ifade eder. Bu niteliğe sahip olan kişiye ‘reşit’ denir.”24 Reşit’in zıttı olan sefih ise, “Malını beyhude yere sarf ile ve masarıfında tebzir ve israf ile iza’ ve itlaf eden kimsedir.”25 Bu duruma sefeh ve sefahat denir26 ki, malın akıl veya 20 el-Kurtubî, V, 35; Đbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed el-Endülûsî (ö.456/1064), el-Muhallâ bi’l-Âsâr, I-XII, tahkik: Abdulgaffar Süleyman elBendarî, Daru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Lübnan 1408/1988, VII, 145; ez-Zuhaylî, Vehbe, el-Fıkhu’l-Đslâmî ve Edilletuh, I-VIII, 3. tb. , Daru’l-Fikr, Dımeşk 1409/1989, IV, 125; Karaman, I, 187. 21 el-Feyrûzâbâdî, s. 360. 22 el-Kâsânî, IX, 4467; Đbn Kudame, IV, 343. Đslâm hukukçularının çoğunluğu, -metinde de ifade edildiği gibi- rüştün, malvarlığını iyi koruma ve yönetme yeteneği olduğu görüşündedir. (Rüşd, ıslahı maldır.) Şafiî’ye göre rüşt, dine bağlılık ve malı koruma yeteneğidir. (Islah-ı din ve maldır.) eş-Şâfiî, Muhammed b. Đdris (ö. 204/819), el-Umm, I-VIII, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan, bty. , IV, 215; el-Müzenî, Ebu Đbrahim Đsmail b. Yahya (ö.264/878), Muhtasaru’l-Müzenî, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan, bty. , s. 105. 23 Md. 947. 24 Hatemî, Hüseyin, Kişiler Hukuku Dersleri, Filiz Kitapevi, Đstanbul 1992, s. 21. 25 Mecelle, Md. 946. Sefehlik, Allah’a isyan etmek anlamına gelmediği gibi, sefîh’e “sefîh” denilmesi de ona hakaret etmek ve onu küçümsemek manasında kullanılmamaktadır. Ona “sefîh” denilmesi, aklının az olması dolayısıyla malını koruma ve değerlendirmede gerekli tedbir ve titizliği gösterememesi ve telef etmesi sebebiyledir. (el-Cassas, Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Razî (ö. 370/981), Ahkamu’l-Kur’an, I-V, tahkik: Muhammed es-Sadık Kamhavî, Daru’l-Mushaf, Kahire, bty. , II, 355). 26 Bilmen, Ö. N. , Hukuk-ı Đslâmiyye ve Istılahat-i Fıkhiyye Kamusu, I-VIII, Bilmen Yayınevi, Đstanbul 1968, VII, 269. 32 dinin öngördüğü mahallin dışında harcanması, savurganlık yapılması ve telef edilmesi demektir.27 Rüşt, bülûğ demek değildir. Çünkü rüşt, çeşitli faktörlerin etkisiyle bülûğdan önce veya sonra olabileceği gibi bülûğ ile birlikte de olabilir.28 Ehliyet, sözlükte; yeterli ve lâyık olmak, hak etmek mânalarınadır29; hukuk literatüründe ise kişiyi, din ve hukukun muhatabı olmaya uygun bir mahal haline getiren niteliktir. Vücup (hak, faydalanma) ve eda (fiil, kullanma) ehliyeti olmak üzere ikiye ayrılır. Birincisi, borçlandırma (ilzam) ve borçlanma (iltizam) yeteneği; ikincisi, kişinin, tasarrufları ile kendisini hak ve borç sahibi kılabilme salâhiyetidir. Bir kişiye “ehliyetli” diyebilmek için onda temyiz kudreti ve rüştün bulunmasıyla birlikte mahcur (kısıtlı) olmaması da gerekir.30 Kişi reşit olarak bülûğa erince, tam eda (fiil) ehliyetini kazanmış olduğundan tasarrufları ile kendisini hak ve borç sahibi kılabilir.31 Dolayısıyla“Yetimleri evlilik çağına gelinceye kadar deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin...”32 âyeti gereğince üzerinden vesayet Đsraf: Bir şeyi lâyık olan yerde münasip olan miktardan fazla sarf etmektir. Sahibine ”müsrif” denir. Tebzir: Bir şeyi lâyık olmayan yerde sarf etmektir. Sahibine “mübezzir (gereksiz harcama yapan)” denir. (Đbn Hazm, VII, 155; Haydar, Ali, III, 13, 946. maddenin şerhi; Bilmen, VII, 269). 27 el-Haskefî, Alâuddin Muhammed b. Ali (ö. 1088/1677), ed-Durru’l-Muhtar maa Reddi’l-Muhtar, I-VIII, 2. tb. Daru’l-Fikr, by. , 1399/1979, VI, 147; Đbn Hazm, VII, 155. 28 ez-Zuhaylî, IV, 125-126; Karaman, I, 187. 29 Đbn Manzur, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Manzûr el-Afrîkî (ö. 711/1311), Lisanu’l-Arab, I-XV, Dar Sadır, Beyrut, bty. , XI, 30; el-Feyyûmî, s. 28. 30 es-Serahsî, Ebu Bekr Muhammed b. Ebi Sehl (ö. 490/1097), Usûlu’s-Serahsî, III, tahkik: Ebu’l-Vefa el-Afganî, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan 1393//1973, II, 332; ez-Zerka, Mustafa Ahmed, el-Fıkhu’l-Đslâmî fi sevbihi’l-cedid (el-Medhal el-Fıkhu’l-Amm), 10. tb. , I-III, Daru’l-Fikr, by. ve bty. , II, 73 vd.; Karaman, I, 180; Hatemi, s. 21, 30; Bilge, Necip, Hukuk Başlangıcı-Hukukun Temel Kavram ve Kurumları, 13. bs. , Turhan Kitapevi, Ankara 1999, s. 98. 31 ez-Zerka, II, 73 vd. ; Karaman, I, 180. 32 en-Nisâ 4/6. 33 kalkar, malı kendisine teslim edilir ve ona malında kendi iradesi ile istediği gibi tasarruf etme özgürlüğü sağlanır.33 Cumhura göre erginlik (rüşt) için belirlenmiş bir yaş yoktur. Dolayısıyla erginlik işi, kişinin kabiliyetine, yetişmesine ve çevresine bağlı bir durumdur. Şer’î naslarda da bunun için bir sınırlama bulunmamaktadır. Türk Medenî Kanununa göre, “Erginlik on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlar. Evlenme kişiyi ergin kılar.” Diğer yandan,”On beş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir.” 34 Maslahat ilkesine binaen gençleri ve onların mallarını himaye etme amacına yönelik olarak rüşt yaşının devlet tarafından belirlenmesinde şer’î bir sakınca bulunmamaktadır.35 Konuyla ilgili terimler hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, Đslâm hukukçularının kadının malî velâyeti36 ve malı üzerindeki tasarruf ehliyeti hususundaki görüşlerinin tetkikine geçebiliriz. Đslâm hukukçuları, bu konuda üç gruba ayrılmışlardır. Aşağıda her grubun görüşlerini delilleriyle birlikte sunuyoruz. 1. Cumhur Hanefî, Şafiî, Zahirî, Ehl-i Beyt, Zeydîler ve onların görüşlerini paylaşan Đslâm hukukçularından oluşan cumhurun görüşü şöyledir: 33 et-Tahâvî, Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed (ö. 321/933), Muhtasaru’t-Tahâvî, tahkik: Ebu’l-Vefa el-Afganî, Lecnetu Đhyai’l-Maarif en-Nûmaniyye, Haydarabâd, Hindistan, bty. , s. 97-98; Đbnu’l-Arabî, I, 322; Đbn Kudame, IV, 343-344; ez-Zuhaylî, IV, 126; Karaman, I, 187. 34 Md. 11, 12. (ĐMK 14, 15; eski MK 11, 12). 35 ez-Zuhaylî, IV, 127. 36 Velâyet/vilâyet: Sözlükte yardım etmek, işi üzerine almak ve yerine getirmek veya üzerine aldığı işe hakim olmak gibi anlamlara gelen velâyet/vilâyet sözcüğü, hukuk literatüründe; kişiye sözleşmeler yapma, tasarruflarda bulunma ve tasarruflarında ona hukukî sonuçlar yükleme imkanı veren bir yetenektir. (Đbn Manzur, XV, 406-407; el-Feyyumî, 672; ez-Zuhaylî, IV, 39). Kadının malî velâyeti haiz bulunduğundan kastımız, onun malvarlığında tam eda ehliyetine sahip olduğudur ki, o, bu niteliği ile başkasının iznine gerek kalmadan malı üzerinde hukukî sonuç doğuracak nitelikte bizzat tasarruf etme yetkisine sahip olur. 34 Kadın ile erkek mala nispetle eşit olduklarından, evli olsun veya olmasın, ayırt etme gücüne sahip ergen ve ergin olan kız ve kadın, malvarlığı üzerinde erkek gibi velâyet hakkına sahiptir. Dolayısıyla tüm tasarruflarında tam malî ehliyeti haizdir; hiçbir kimsenin -eşi ve velisi de olsa- onun kendine ait malları üzerindeki müstakil tasarrufuna müdahale etme yetkisine malik değildir.37 Zira onun malî zimmeti, erkeğin malî zimmetinden –babası veya kocası da olsa- müstakildir.38 Malik ve Ahmed’den de cumhura muvafık edildiği bildirilmektedir.39 görüş rivayet Cumhurun, görüşlerini ispat için Kitab’tan delilleri; “... Mallarınızı aklı ermeyenlere (reşit olmayanlara) vermeyin...”40 ve “... Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin..”41 âyetleridir. Birinci âyette mal, “mallarınızı” ifadesi ile her ne kadar velilere nispet edilmiş ise de kastedilen hem velilerin kendi mallarıdır, hem de onların idaresinde bulunan yetim mallarıdır. Birinci anlamda, velinin kendi malını sefih (reşit olmayan) evladına vermesi; ikincide ise, idaresi altındaki yetim malını reşit olmayan maliklerine vermesi yasaklanmıştır.42 Đkinci âyette, yetim mallarının korunmasına itina gösterilmesi amacıyla reşit oldukları zaman geciktirilmeden mallarının kendilerine verilmesi için yetimler ergenlik çağına yaklaştıklarında veya geldiklerinde imtihan edilmeleri, imtihan sonucunda mallarını 37 Bkz. el-Kâsânî, IX, 4467; et-Tahâvî (ö. 321/933), el-Muhtasar, s. 97-98; Đbn Rüşd, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî el-Endülûsî el-Hafîd (ö. 595/1199), Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetu’l-Muktesıd, I-II, Daru’l-Fikr, by. , bty. , II, 211; eş-Şafiî, cilt 2, III, 215; Đbn Kudame, IV, 343-344, 347; Đbn Hazm,VII, 140, 181; el-Murtazâ, Ahmed b. Yahya b. el-Murtazâ (ö.840 H.), Kitabu’l-Bahri’z-Zahhâr el-Cami’ li Mezahibi Ulemai’l-Emsâr, bi hâmişihi: Kitabu Cevahiri’l-Ehbar ve’l-Âsâr, li Muhammed es-Sa’dî, 2. tb. , I-VI, Müessetu’r-Risale, Beyrut 1394/1975, VI, 93; Ebu Zehra, Muhammed, elMilkiyyetü ve Nazariyyetü’l-Akd fi’ş-Şerîati’l-Đslâmiyye, Daru’l-Fikri’l-Arabî, by. , bty. , s. 345; ez-Zerkâ, I, 33-34; Karaman, I, 231. 38 ez-Zuhaylî, V, 435. 39 Bkz. Đbn Rüşd, II, 211; Đbn Kudame, IV, 347-348. 40 en-Nisâ 4/5. 41 en-Nisâ 4/6. 42 Đbnu’l-Arabî, I, 318; el-Kurtubî, V, 29. 35 koruma hususunda aklî olgunluğun (rüşt) anlaşılması ve ergen olmaları halinde mallarının verilmesi emredilmiştir.43 Zira bu durumda yetim, hem ergenlik çağına gelmiş, hem de rüştüne malik olmakla tam ayırt etme gücüne malik olmuştur. Artık savurganlık yaparak veya aldanarak malını zayi edeceğinden endişeye mahal kalmadığından malının kendisine teslim edilmesinin gerektiği hükme bağlanmıştır.44 Dolayısıyla ergin bakire kız, evli veya dul kadın, kendine ait malı hakkında kimseden izin almaksızın erkek gibi hür iradesi ile her türlü tasarruf ehliyetine sahiptir: Malının mülkiyetini ivazlı ivazsız, başkasına temlik edebilir; malını kendisi veya vekili aracılığı ile işletebilir, hibe edebilir, vasiyet yapabilir.45 Çünkü ilgili âyetteki”yetemâ (yetimler)” lafzı mutlak olduğundan, cinsiyet ayırımı yapılmaksızın ergen ve ergin olan her yükümlüden kısıtlamanın kaldırılmasına delaleti açıktır.46 Fakat kısıtlamanın kaldırılmasının veli veya vasi tarafından mı yoksa hâkim tarafından mı yapılması gerektiği hususunda Đslâm hukukçuları ihtilaf etmişlerdir: Đmam Muhammed, Şafiî ve hanbelîlere göre kız ve erkek, ergenlik çağına yaklaşınca/gelince âyet gereğince imtihan edilir; eğer reşit oldukları anlaşılırsa hakimin hükmüne gerek kalmadan malları kendilerine verilir, değilse kısıtlılık halleri devam eder. Çünkü küçük hakkındaki kısıtlılık, malı üzerinde yararlı olacak şekilde tasarruf etmekten aciz olması nedeniyle malını korumak kastıyla konulmuştur. Bülûğ ve rüştüne malik olmakla makul ve yararlı tasarruf etmeğe ve 43 Denemenin bülûğdan sonra yapılması caiz olmakla beraber, daha doğru olanı bülûğdan önce yapılmasıdır. (Bkz. el-Cassas, II, 356-357; el-Maverdî, Ebu’lHasan b. Habib (ö. 450/1058), I-XXII, tahkik: Yasin Hatip, Hasan Ali Görgülü ve diğerleri, Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan 1414/1994,VIII, 16; en-Nevevî, Ebu Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref (ö. 677/1278), Ravdatu’t-Talibîn ve Umdetü’lMüftîn, I-XII, 2. tb. , el-Mektebetu’l-Đslâmî, Beyrut 1405/1985, IV, 181; ezZemahşerî, Ebu’l-Kasım Carullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Harezmî (ö. 538/1144), el-Keşşaf an Hakaiki’t-Tenzil ve Uyûni’l-Ekavîl fi Vücûhi’tTenzîl, I-IV, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan, bty., I, 500. 44 el-Kâsânî, IX, 4467; eş-Şafiî, c. 2, III, 215; Đbn Kudame, IV, 343-344; elBuhûtî, Mansur b. Yûnus (ö. 1051/1641), Keşşâfü’l-Kınâ’ an Metni’l-Đknâ’, IVI, Alemu’l-Kütüb, Beyrut 1403/1983, III, 416; Đbn Hazm, VII, 149-150. 45 et-Tahâvî, Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed (ö. 321/933), Şarhu Maâni’l-Âsâr, 2. tb. , I-IV, tahkik: Muhammed Zuhrî en-Neccar, Dâru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Beyrut-Lübnan 1407/1987, IV, 351, 354; en-Nevevî, VI, 311-312; Đbn Kudame, IV, 348-349; Đbn Hazm, VII, 140, rakam: 1394. 46 Đbn Kudame, IV, 349. 36 malını korumağa gücü yeter; kısıtlama sebebi olan âcizlik ortadan kalkınca, kısıtlılık da kalkar.47 Tahâvî ve Đbn Kudame, bu görüşü tercih etmişlerdir.48 Ebu Yusuf, Malik ve bazı şafiîler ise, bülûğ ve rüştün tespitinde içtihat ve tetkike ihtiyaç bulunduğu gerekçesiyle kısıtlılığın kaldırılması için hakim kararının gerekli olduğunu söylemişlerdir.49 Ebu Hanife’ye göre ergenlik çağına gelen kişi, sefih (savurgan) de olsa üzerinden malî velayet kalkar, malı üzerindeki tasarrufu kısıtlanmaz. Ancak reşit oluncaya veya yirmi beş yaşını dolduruncaya kadar -tedbir gereği- malı kendisine teslim edilmez. Yirmi beş yaşını doldurmuş olmasına rağmen reşit olamamışsa, artık malı kendisine teslim edilir.50 Çünkü ona göre kısıtlama, insan onurunu rencide edeceğinden, kişiye getireceği zarar, savurganlığın getireceği zarardan daha fazladır. Bu nedenle yirmi beş yaşını dolduran büyükleri kısıtlamak doğru değildir.51 Ebu Yusuf ve Muhammed’in de dahil bulundukları cumhura göre, kısıtlamanın kaldırılması için kişide ergenlik ve erginliğin her ikisinin de bulunması şarttır. Dolayısıyla ergen olan kişi, ergin değilse, 47 et-Tahâvî, el-Muhtasar, s. 97-98; el-Kâsânî, IX, 4469; Đbnu’l-Arabî, I, 322; Đbn Kudame, IV, 343-344. Ergenlik yaşına gelmiş veya yaklaşmış gencin denenmesi şöyle yapılır: Onun dürüstlüğü, malını koruma ve yararlı yerlerde kullanıp kullanmadığı izlenir. Bunun için önce az miktardan başlanılarak ve zamanla miktarı çoğaltılarak ona mal/para verilir; ticaret yapmasına fırsat tanınır, kâr edip etmediği ve parayı nerelerde harcadığı gözlenir. Aklında olgunluk, ahlâkında dürüstlük, tasarruflarında yararlılık ve malını koruma ve üretmede beceriklilik tespit edilirse, malı kendisine teslim edilir; aksi halde edilmez. (el-Cassas, II, 376375; Đbnu’l-Arabî, I, 320; el-Maverdî, VIII,16-17; ez-Zemahşerî, I , 500). Malikîler, kızın denenmesinde, erkeğin denenmesinde söylenenlere ek olarak evlenmeyi, zifafın gerçekleşmesini ve tecrübe sahibi olacak kadar bir sürenin geçmesini de şart koşmuşlardır. (Đbnu’l-Arabî, I, 321; el-Kurtubî, V, 34). 48 et-Tahâvî, el-Muhtasar s. 97-98; Đbnu’l-Arabî, I, 322; Đbn Kudame, IV, 343344. 49 Đbn Kudame, age. 50 el-Cassas, I-V, II, 340. 51 el-Kâsânî, IX, 4463-4464; Damad Efendi, Abdurrahman b. Muhammed Süleyman (ö. 1078/1319), Mecmeu’l-Enhur fi Şarhı Mülteka’l-Ebhur, I-II, (Matba-i Amira baskısından fotokopi), Daru Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, by. , 1319 H. , II, 438-439. 37 kısıtlılığı erginleşinceye kadar devam eder. Bu hususta yaşın ilerlemiş olmasının hükme etkisi yoktur. Çünkü savurgan (sefih)nın kısıtlanmaması yüzünden malı üzerindeki yanlış tasarrufu, kendisine, topluma ve devlete maddî zarar getirir.52 Anılan âyetlere ek olarak, mehirle ilgili aşağıdaki iki âyet de kadının malı üzerindeki tasarruf ehliyetine sahip olduğunun delilleri arasında zikredilmektedir: “Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin..”53 Ayette, kadının rızası ile mehrinden bir kısmını kocasına bağışlaması halinde, kocanın ondan yararlanabileceğinin mubah olduğu hükme bağlanmıştır.54 Binaenaleyh âyet, kadının mehrinin maliki olduğuna ve mülkü üzerinde tasarruf ehliyetinin bulunduğuna delalet eder. Diğer âyette55 ise, mehrin miktarı ve cinsi belirtilerek (mehr-i müsemmâ) evlenildikten sonra kendisiyle ilişkiye girilmezden önce kadını kocası boşamışsa, belirlenen mehir miktarının yarısının kadının hakkı olduğu belirtildikten sonra, kadının istemesi halinde, hiçbir kimseden izin almaksızın hakkı olan mehirden kendini boşayan kocası lehine vazgeçebileceği hükme bağlanmıştır.56 Bu da, kadının malı üzerinde tasarruf yetkisinin bulunduğuna delalet eder.57 52 el-Kâsânî, IX, 4464-4465; Đbn Abidîn, Muhammed Emin (ö1252/1836), Reddü’l-Muhtar ale’d-Durri’l-Muhtar (Haşiyetu Đbn Abidîn), I-VIII, 2. tb. , Daru’l-Fikr, by. , 1399/1979, VI, 147; Đbnu’l-Arabî, I, 322; el-Maverdî, VIII, 14; Đbn Kudame, IV, 344; Karaman, I, 188. 53 en-Nisâ 4/4. 54 et-Tahâvî, IV, 351. 55 el-Bakara 2/237. 56 et-Tahâvî, IV, 352; el-Kurtubî, III, 205 vd. , el-Mâverdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (ö.450/1058), en-Nüket ve’l-Uyûn/Tefsîru’l-Mâverdî, I-VI, müracaa ve ta’lîk: es-Seyyid b. Abdulmaksûd b. Abdurrahman, Daru’l-Kütübi’lĐlmiyye, Beyrut-Lübnan, bty. , I, 308. (Mâverdî, kadının kocası lehine mehrinden vazgeçmesiyle ilgili olarak, erkeklerin bu vesile ile kendisine heves edecekleri ve bunun evlenmek için onlara teşvik olacağı şeklinde yorumda bulunmuştur.) 57 et-Tahâvî, IV, 352. 38 Kadının kendi mülkü üzerinde kocasından izin almaksızın tasarruf yetkisinin bulunduğu hususundaki âyetlerde ifade edilen hükme uygun olarak Hz. Peygamber’den de hadisler rivayet edilmiştir. Bunlardan bir kaçını örnek olarak zikrediyoruz: Hz. Peygamber, Abdullah b. Mesud’un eşinin bileziğini kocasına ve onun himayesindeki yetimlere sadaka olarak vermesini onaylamış; fakat kadının, bileziği kocasına ve kocasının yetimlerine bağışlaması hususunda kocasından izin almasını emretmemiştir.58 Đbn Abbas’tan gelen bir rivayette, Hz. Peygamber, bir gün kadınlara vaaz etmiş ve onlara, “Sadaka veriniz...” diye emretmiş,59 verilen sadakaları kabul etmiş; lâkin bu hususta kocalarından izin almalarını söylememiştir.60 Aynı anlamda başka hadisler de rivayet edilmiştir.61 Rasulullah’ın sünneti, onun kadınlara sadaka vermelerini emrettiği, onlardan verdikleri sadakaları kabul ettiği, ancak bu konuda kocalarının görüşlerini beklemediği ve onların izin vermelerine gerek görmediği yolundadır. Bu durum, kadınların, kocalarından izin almaksızın mallarından diledikleri kadar sadaka vermelerinin veya bağış yapmalarının hakları olduğunu ve malları üzerinde tasarruf yetkilerinin bulunduğunu göstermektedir.62 Diğer yandan Hz. Peygamber’in, eşlerinin malları üzerindeki tasarruflarına müdahale etmediği de bilinmektedir. Nitekim Hz. Aişe’den gelen bir rivayete göre, Peygamber’in eşlerinden Zeyneb, sanatkâr idi; deri tabaklar, diker ve Allah yolunda sadaka ederdi.63 58 et-Tahâvî, IV, 352. 59 et-Tahâvî, II, 23. (Bkz. Buharî, Zekâh 33, 148; Müslim, Iydeyn 4, Zekâh 46, 47; Tirmizî, Zekâh 12; Nesâî, Zekâh 19, 82; Darimî, Salâh 224, Zekâh 23; Ahmed, I, 376, 425, III, 502, IV, 363: Wensick, A. J. (ö. 1939) ve diğerleri, elMu’cemü’l-müfehres li Elfazı’l-Hadîsi’n-Nebevî (Concordance), I-VII, naşir: Wensick - S.B. Mensic, Mektebetu Brill, Leiden 1936-1969, I, 506). 60 et-Tahâvî, IV, 352. 61 et-Tahâvî, IV, 353. 62 et-Tahâvî, IV, 352. 63 Đbn Abdilber (ö. 463/1071), el-Đstîab fi Ma’rifeti’l-Ashab (el-Đsabe’nin hâmişinde), I-IV, 1. tb. , Dâru Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut 1328, IV, 315; Đbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalanî (ö. 852/1449), el-Đsabe fi Temyîzi’sSahabe (el-Đsabe ile birlikte) IV, 314. 39 Rasulullah, onun ne çalışıp mal kazanmasına müdahale ederdi ne de malı üzerindeki tasarruflarına. Kadınların malları hakkında tasarruf yetkilerinin bulunduğunu hükme bağlayan âyetler ile sadaka vermeleriyle ilgili rivayet edilen ve sıhhatlerinde ittifak bulunan hadislerden64 açıkça anlaşıldığı üzere, fiil ehliyetine sahip bir kadının, malı üzerinde tasarrufta bulunması hususunda birilerinden izin almasına şer’an gerek yoktur. Ayrıca akıl da bunu kabul eder. Zira ehliyet sahibi erkek nasıl ki, malı üzerinde tasarruf hakkına sahip ise, ehliyet sahibi kadın da evli olsun veya olmasın- onun gibi tasarruf hakkına sahiptir; cinsiyet ayrılığı, bu konuda hükmün farkı olmasını gerektirmez. 2. Malik’in Görüşü Akıllı, ergen kız ve evli kadının malî velâyetleri hakkında Đmam Malik’ten iki görüş rivayet edilmiştir. Meşhur olanı, cumhura muhalif, diğeri muvafıktır.65 Muhalif görüşe göre -ergen de olsa- evli olmayan kadına kendi hakkı, evli olan kadına koca hakkı için malının korunması amacına yönelik olarak hacr (kısıtlama) yapılır.66 Bu görüşün Hz. Ömer’den rivayet edildiği; Şurayh, Şa’bî ve Đshak b. Rahveyh’in savundukları ve Ahmed b. Hanbel’in iki görüşünden biri olduğu kaynaklarda zikredilmektedir.67 a. Evli Olmayan Kadının Kısıtlanması Malik ve taraftarlarının, kızın malî tasarruflarının kısıtlanmasıyla ilgili öne sürdükleri Kitab’tan delilleri de cumhurun kendi görüşlerini ispat için istidlal ettikleri âyetlerdir: “... Mallarınızı sefihlere (reşit olmayanlara) vermeyin...”68 “... Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin..”69 64 et-Tahâvî, IV, 351. 65 Đbn Rüşd, II, 211; el-Kurtubî, V, 29; Đbn Kudame, IV, 348. 66 el-Kurtubî, II, 29. 67 Đbn Kudame, IV, 347-348; Đbn Hazm, VII, 181-182, rakam: 1396. 68 en-Nisâ 4/5. 69 en-Nisâ 4/6. 40 Ayetlerin delalet yönleri şöyle açıklanmaktadır: Birinci âyette “sefihler” lafzından kastedilenler, küçükler ve kadınlardır. Çünkü onlarda malları hakkında aldanma riski vardır. Bu sebeple Allah, mallarının kendilerine teslim edilmesini ve tasarruflarına imkan verilmesini yasaklamıştır.70 Đbn Abbas, Đbn Mesud, Said b. Cübeyr, Süddî, Dahhak, Hasan (el-Basrî) ve başkaları da “sefihler”den kastedilenlerin “kadınlar” ve “çocuklar” olduğunu söylemişlerdir.71 Malik ve tabilerine göre, ikinci âyette, kızın malının kendisine teslim edilmesi için yapılması gereken rüşt denemesinde ergenlik (nikah çağına gelmiş olmak), yeterli olmayıp fiilen evlenmesi ve zifafın gerçekleşmesi de şarttır; zira -kız, erkek çocuk gibi olmadığı için- onun rüştüne itibar edilmez. Çünkü erkek çocuk, hayatının ilk günlerinden ergenlik çağına gelinceye kadar insanlarla sürekli ilişkilerde bulunup kendisini ilgilendiren hususlarda tasarruf hürriyetine sahip olduğundan, ergen olmakla aklı olgunlaşır ve hakkındaki imtihan gerçekleşmiş olur; bu durumda amaca ulaşılmış sayılacağından malı kendine teslim edilir. Kıza gelince; genelde evde kaldığından ve dışarı çıkıp, çarşı ve pazarlara gidip insanlarla sosyal ve ekonomik ilişkilerde bulunmadığından kendi işleri hususunda yararlı görüş ve tecrübeye sahip olamayacağı gerekçesiyle yararına yönelik olarak hakkında kısıtlama yapılır. Malik, kızın kendisi hakkında faydayı zararı anlayabilmesi için evlenmesinden ve zifafın gerçekleşmesinden sonra belli bir müddet geçmesi ve tecrübe kazanması da şarttır, demiştir.72 Bunun için kız olarak yaşlanıncaya73 veya evlenip kocasıyla ilişkiye girinceye ve reşit olup kendi hakkında zarar ile faydalıyı anlayıncaya kadar babasının velâyeti altındadır; kısıtlılığı sürer ve malı kendisine verilmez. Babasının hayatta olmaması nedeniyle vesayet altında bulunan kız da vasisinin denetimi altındadır. Dolayısıyla bâkirenin, babası olsun veya olmasın, kısıtlılığı devam eder; malı üzerinde tasarrufu caiz değildir. Hatta Malik’in tabileri, evlilikten sonra geçmesi gereken sürenin tahdidi konusunda 70 Đbnu’l-Arabî, I, 318. 71 Bkz. et-Taberî, c. 3, cüz IV, 326 vd. ; Đbn Kesîr, I, 681; es-Suyutî, II, 433 vd. 72 Đbnu’l-Arabî, I, 320-321; el-Kurtubî, 29. 73 Kızın yaşlanmasından kasıt, evlilik yapma yaşının geçmesi demek olup, yaş tahdidinde ihtilaf edilmiştir; kimileri kırk yaş, kimileri de elli-altmış yaşları demiştir. (Bkz. el-Cezîrî, Abdurrahman el-Cezirî, Kitabü’l-Fıkh ale’lMezahibi’l-Erbea, I-V, Daru Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut-Lübnan 1969, II, 369). 41 ihtilaf etmişler ve kimileri, kızın evlendikten sonra rüştünü tamamlayabilmesi için çocuk doğurmasının ve bir ilâ yedi seneye kadar bekleyip işleri hakkında tecrübe edinmesi gerektiğini de söylemişlerdir. Kimileri de kısıtlılığının kalkması için babasının reşit olduğunu onaylaması veya onun reşitliğine iki şahidin tanıklık etmesi gerekir, demiştir.74 Babası veya vasisi olmayan kızın kısıtlılığı ise, evlenmesinden ve zifafın gerçekleşmesinden itibaren bir yıl tamamlandıktan sonra kaldırılır. 75 Vasisi bulunan kızın kısıtlılığının kaldırılmasında, onun tasarruflarının iyi ve yerinde olduğuna dair en az iki âdil kişinin tanıklık etmesi de gerekir. Bu nedenle kızın vasisi, şahitler huzurunda, “ Şahit olunuz ki, ben falan kızın reşit olmasıyla malını koruyacağına kanaat getirdiğim için kısıtlılığını kaldırdım; tasarruflarını kendine bıraktım” diyerek kısıtlılığını kaldırdığını ilan eder.76 b. Evli Kadının Kısıtlanması Malik, reşit evli kadının, malı hakkında anlaşmalar yapmağa, bedelli sözleşmelerin her çeşidini icra etmeğe ve malını satmağa ehliyetinin bulunduğunu kabul etmekle beraber, malının üçte birinden fazlasını kocasından izinsiz teberru etmeğe yetkisinin bulunmadığını savunmaktadır. Ahmed b. Hanbel’den de rivayet edilen bu görüşü, Evzaî, Đshak b. Rahveyh,77 Hasan (el-Basrî), Mücahid, Leys b. Sa’d da desteklemektedir.78 Evli kadının, malı üzerindeki tasarruf ehliyetinin kocası tarafından kısıtlanması, evliliğin hacr nedeni sayılmasıdır.79 74 Đbn Rüşd, II, 211; Đbnu’l-Arabî, I, 321-322; el-Kurtubî, V, 29. ; Đbn Cüzeyy, Ebu’l-Kasım Muhammed b. Ahmed b. el-Kelbî (ö. 741/1340), el-Kavaninu’lFıkhiyye, ed-Daru’l-Arabiyye li’l-Küttab, Libya-Tunus 1982, s. 326; ed-Derdir, III, 298; el-Huraşî, Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah b. Ali (ö. 1101/1689), Şarhu Muhtasarı Sîdî Halil, maa Haşiyeti Ali el-Adevî, I-VIII, Dar Sadır, Beyrut, bty. , cilt 3, cüz V, 295-296. 75 el-Kurtubî, V, 39. 76 ed-Dusûkî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed b. Arafe (ö. 1230/1815), Haşiyetü’d-Düsûkî, ala’ş-Şarhi’l-Kebîr li Ebi’l-Berakât Sîdî Ahmed, I-IV, Dar Sadır, Beyrut, bty. , III, 298. 77 Đbn Kudame, IV, 348; Đbn Hazm, VII, 183. 78 Đbn Hazm, VII, 183. 79 Đbn Kudame, IV, 348. 42 Dolayısıyla evli kadın, koca hakkı için kısıtlanır.80 Zira onun malında az da olsa- bir bakıma kocasının hakkı bulunmaktadır. Çünkü bir hadiste de ifade edildiği gibi, âdete göre kişi kadının malına heves ederek onunla evlenmiş olabilir.81 Bu sebeple evlilikte kadına verilen mehrin miktarı, onun malvarlığına binaen az veya çok olabilir. Bu nedenle kocanın, mal münasebetiyle ona fazla mehir vermiş olabileceği ihtimalinden hareketle, karısının malını kendisinden izinsiz teberru etmesini yasaklaması caizdir. Bu durumda kadın, malı sebebiyle varis hakkının taalluku yüzünden hasta hükmünde mütalaa edilmiştir.82 Zira ölümcül hastalığı döneminde, Rasûlullah’tan rivayet edilen hadis gereği malının üçte birinden fazlasını vasiyet edemez.83 Binaenaleyh malikilere ve onlar gibi düşünen diğerlerine göre evli kadın, kendi iradesiyle ancak malının üçte birini teberru edebilir; üçte birden fazlasını teberru etmesi ise koca hakkı gerekçesiyle, ölümcül hastanın malının en fazla üçte birini vasiyet etmesinin caiz olduğu hükmüne kıyas edilerek- kocanın iznine bağlanmıştır; izin verirse caiz, vermezse değildir.84 Đkinci bir teberru yapabilmesi için ise, kimi malikilere göre birinci teberru ile ikincisi arasından altı ay, kimilerine göre bir sene geçmesi gerekir. Tahdit edilen süre bittikten sonra, ikinci teberru kalan üçte ikiden yapılır. Zira arada geçen süre nedeniyle geri kalan mal, kendisinden teberru yapılmamış müstakil mal hükmündedir.85 Kadın, üzerine vacip olan ebeveyninin nafakasını, malının üçte bir nispetine kadar verebilir; ancak bunda kocasına zarar vermeyi amaçlarsa, Malik’e göre kocanın kısıtlama hakkı vardır; malikî fakihlerinden Đbn Kasım’a göre ise yoktur.86 Malından borç vermesine gelince, üçte birden fazlasını borç verebilmesi için kocanın izni gerekmektedir; fakat borç verilecek kişinin varlıklı ve güvenilir birisi olması durumunda, kocanın izni olmadan tasarrufu caiz, aksi ise değildir.87 Kadının, bütün malını kocasına hibe etmesi ise caizdir.88 80 el-Kurtubî, V, 29. 81 Buharî, Nikah 15; Ebu Davud, Nikah 2; Nesâî, Nikah 13. 82 el-Maverdî, VIII, 20; Đbn Kudame, IV, 348-349; Đbn Hazm, VII, 186; Ebu Zehra, s. 346. 83 Bkz. Buharî, Vesâyâ 3; Tirmizî, Vesâyâ 1; Đbn Mace, Vesâyâ 5. 84 Đbn Rüşd, II, 211; Đbn Cüzeyy, s. 323; ed-Derdir, III, 298, 307; el-Huraşî, c. 3, cüz, VII, 295-296; el-Cezîrî, II, 347. 85 ed-Derdir, III, 309; el-Huraşî, c. 3, cüz V, 309. 86 ed-Dusûkî, III, 308. 87 el-Adevî, Ali b. Ahmed (ö. 1189/1775), Haşiyetü’ş-Şeyh Ali el-Adevî hâmişi’l-Huraşî, I-VIII, Dar Sadır, Beyrut, bty. , cilt 3, cüz V, 307. 43 bi Bu görüş sahiplerinin delilleri, aşağıdaki hadislerdir: “Evli bir kadının, ancak malının üçte birinde tasarrufu (teberrusu) caizdir.”89 Ebu Davud, Hadisi Amr b. Şuayb’tan birbirinden az bir lafız farkı ile iki ayrı rivayetle zikretmiştir: 1.“Evli bir kadının, kendi malından teberru etmesi caiz değildir.” 2.“Bir kadının teberrusu, ancak kocasının izni ile caizdir.”90 Đkinci olarak da, Abdullah b. Yahya el-Ensarî’nin rivayet ettiği diğer bir hadisi delil göstermişlerdir. Rivayete göre el-Ensarî’nin ninesi, elindeki bilezik ile Rasûlullah’a gelmiş ve bileziği tasadduk etmek (sadaka olarak vermek) istediğini bildirmiştir. Rasûlullah kadına, “Kadının malını teberru etmesi ancak kocasının izni ile caizdir, kocandan izin aldın mı”? diye sormuş; kadının, kocasından izin almış olduğunu söylemesi üzerine kocasını çağırtmış ve hanımının bileziği tasadduk etmesine izin verip vermediğini sormuştur. Adam izin verdiğini bildirince, Rasûlullah kadından bileziği kabul etmiştir.91 Birinci hadisin Kurtubî’nin zikrettiği lafzında, kadının (kocasından izinsiz) malının üçte birine kadar teberrusunun caiz olduğu, üçte birinden fazlasında olmadığı bildirilmiştir. Ebu Davud’un birinci rivayetinde, mal kadına nispet edildiği halde, diğer rivayette kimseye nispet edilmemiştir. Bu durumda ikinci rivayete göre, kadının -kendi malından değil de- koca malından teberru etmesi kast edilmiş olabilir. Amr b. Şuayb’tan birinci rivayet ile el-Ensarî’nin rivayetinde mal kadına nispet edilmekle beraber teberru miktarından söz edilmemiştir. Dolayısıyla bir sınırlama yapılmadan kadının kocasından izinsiz kendi malı üzerinde tasarrufta bulunamayacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle -az da olsa- malından kocasından izinsiz tasarruf edemiyeceği açıktır ki, bu yorum Hasan, Mücahid ve Leys b. Sa’d’in görüşlerine uygundur. Zira onlar, evli kadının, mehri de dahil 88 ed-Dusûkî, III, 308. 89 el-Kurtubî, V, 29. Hadise, Kurtubî’nin zikrettiği “...illâ bi sülüsihâ (ancak üçte biri)” lafzı ile, ulaşabildiğim hadis kaynaklarında rastlayamadım. 90 Bkz. Ebu Davud, es-Sünen maa Meâlimi’s-Sünen li’l-Hattabî, Büyû’, III, 815816, rakam: 3546, 3547. 91 Đbn Mace, Hibât 14, II, 798, rakam: 2389; et-Tahavî, IV, 351. Muhammed Fuad Abdulbaki, Heysemî’nin ez-Zevaid’ ine atfederek hadisin senedinin zayıf olduğunu zikretmiştir. (Đbn Mace, es-Sünen, M. F. Abdulbaki tahkiki.) 44 olmak üzere kocasından izinsiz malından bağış yapmasının caiz olmadığını söylemişlerdir.92 3. Kadının Malî Velâyetini Kabul Etmeyenler Bazı fakihler, kadının malî velâyeti haiz olmadığı görüşünden hareketle, malı üzerinde tasarruf ehliyetinin bulunmadığını savunmuşlardır.93 Görüşlerine dayanak olarak, “Mallarınızı sefihlere vermeyiniz.”94 âyetini gösteren bu grup, âyetteki “sefihler”den kastedilenlerin, kadınlar olduğunu iddia etmişlerdir. Nitekim Đbn Hazm, Mücahid’in ilgili âyete dayanarak şöyle dediğini kaydeder: “Erkeklerin, kadınlara mallarını vermeleri yasaklanmıştır; kadının kız, anne veya evli olması hükmü değiştirmez.”95 Dolayısıyla kadınlar, malları üzerinde tasarruf ehliyetine sahip değillerdir. Mücahid, Hasan, Dahhak; âyetteki “sefihler”den maksat özellikle kadınlardır, demişlerdir.96 “Sefihler”den maksadın kadınlar ve çocuklar olduğu hakkında Đbn Abbas97, Đbn Mesud, Đbn Cübeyr, Süddî ve başkalarına nispet edilen rivayetler de bulunmaktadır.98 Đbn Hazm’ın zikrettiğine göre Hasan, Hakem, Muaviye b. Kurra, Mücahid, Dahhak, Said b. Cübeyr, Ebu Malik ve Abdullah b. Mesud; kadınların “sefih” olduklarında ve âyetteki “sefihler”den kastedilenlerin kadınlar olduğunda görüş birliği etmişlerdir.99 Değerlendirme ve Tercih Kadının malî velayeti haiz olmadığını savunanlarla malı üzerinde tasarruf ehliyetinin kısıtlanmasına cevaz verenlerin görüşleri, 92 Đbn Hazm, VII, 183. 93 en-Nevevî, VI, 312, el-Vesâyâ. 94 en-Nisâ 4/5. 95 Đbn Hazm, VII, 153. 96 et-Taberî, c. 3, cüz IV, 329. 97 Đbn Abbas’tan, kadının kocasından izinsiz, kendi malından teberru edemeyeceği de rivayet edilmiştir. (Đbn Hazm, VII, 192, Hacr.) 98 et-Taberî, c. 3, IV, 326 vd. ; Đbn Kesîr, I, 681; Đbnu’l-Cevzî, II, 12-13; esSuyûtî, II, 233; Đbn Hazm, VII, 153. 99 Đbn Hazm, VII, 153. 45 dayandıkları delillerin zayıflığı; Đslâm’ın teşrî’ amacına, maslahat ilkesine ve kıyasa muhalif olması nedenleriyle, Đslâm hukukçularının çoğunluğu tarafından tercihe lâyık görülmeyip reddedilmiş ve kendilerine aşağıdaki eleştiriler yöneltilmiştir: 1. Nisâ suresinin 5. âyetindeki “sefihler”den kastedilenlerin özellikle kadınlar olduğu yorumunu yaparak onların malî velâyetlerinin olmadığına hükmetmek isabetli değildir. Zira ”sefihler” lafzı, mutlak olarak gelmiştir ve kendisinde sefehlik niteliği bulunması nedeniyle malını korumaktan aciz olup hacr edilmeyi hak eden küçük, büyük, kadın, erkek herkese şamildir; nassın belli bir sefihe grubuna tahsis edilmesi caiz değildir. Nitekim Ebu Musa el-Eşarî, “Buradaki sefihler, hacr edilmeyi hak eden herkestir,” demiş; Taberî ve Kurtubî de bu görüşü benimsemişlerdir.100 Çünkü diğer âyette velilere; “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunluk görürseniz, mallarını hemen kendilerine verin” diye emredilmiştir. Emirde erkeklere verin, kadınlara vermeyin veya kadınlara verin, erkeklere vermeyin diye tahsis yapılmamıştır.101 2. Arap dili açısından da âyetteki “süfehâ (sefihler)”dan yalnız kadınları anlamak mümkün değildir; çünkü yalnız kadınlar kastedilmiş olsa idi, “sfîh”in çoğulunun “süfehâ” değil, “sefâih” veya “sefîhât” olarak gelmesi gerekirdi.102 3. Nisâ suresinin 6. âyetindeki; “Evlilik çağına gelinceye kadar...” ifadesindeki yetimlerin denenmesinde kızlar için ergen olmayı yeterli görmeyip fiilen evlenmelerini ve zifafın gerçekleşmesini, evlilikten sonra da belli bir sürenin geçmesi gerektiğini şart koşmak doğru değildir. Çünkü âyette, yetimlerden malî vesayetin kaldırılması ve mallarının kendilerine teslim edilmesi için ergenlik ve erginlik şartlarının bulunması şart koşulmuştur. Bu şartlar, cinsiyet farkı gözetilmeksizin kimde bulunursa, malları kendilerine verilir. Ayetin kızlar hakkında hüküm ifade etmesi için erkeklerden ayrı olarak evlilik şartının ileri sürülmesi, âyette bulunmayan üçüncü bir şart ilâve etmektir ki, bu, caiz değildir.103 Zira genç kız ile erkek, mal üzerindeki ehliyette eşittirler, aralarında ayırım yoktur.104 100 el-Kurtubî, V, 28. 101 et-Taberî, c. 3, IV, 329-330; Đbn Kudame, IV, 349. 102 et-Taberî, age. ; el-Kurtubî, V, 29; eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali Muhammed (ö.1255/ 1839), Fethu’l-Kadîr, I-V, Daru’l-Fikr, tyy. , tbty. , I, 425. 103 el-Maverdî, VIII, 15, 19. 104 Ebu Zehra, s. 346. 46 4. Malikî hukukçuların, kadının reşit olması için evlenmesi ve evliliği üzerinden 1-7 yıl geçmesi gerektiği hususundaki süre tahdidinin delili yoktur105 ve onların bu tahdidi, iki yönden zayıftır. Birincisi, malının kendine teslimi için kadında rüştü şart koşmadıklarından nassa aykırıdır. Zira “Onlarda rüştün gerçekleştiğini anlarsanız, mallarını verin”, âyetinde rüşt şart koşulduğu halde, onlar -malın verilmesi için- rüştü şart olarak kabul etmemişler (yeterli bulmamışlar) ve fiilen evliliği şart koşmuşlardır. Süre tahdidinin zayıflığının ikincisi ise, kıyasa muhalif olmasıdır. Çünkü onların ortaya koymuş oldukları bir ilâ yedi sene sınırından daha önce kadının reşit olması mümkündür.106 5. Hadis delillerine gelince: a. Amr b. Şuayb’ın rivayet ettiği hadis zayıftır; sahih olsa bile kastedilen evli kadın, tasarrufunda makul ve ölçülü olan değil, sefîh (savurgan) olandır.107 b. Hadisin diğer lafızla rivayeti ise, kadının kendi malından yaptığı bağışın caiz olmadığına değil, kocasının malından yaptığı bağışın caiz olmadığına yorumlanır.108 Çünkü hadiste, malın kadının olduğu belirtilmemiştir. c. Abdullah b. Yahya el-Ensarî’nin rivayet ettiği hadise gelince, isnadı zayıf olduğundan delil olma niteliği yoktur.109 Diğer yandan Hattabî, bilginlerin çoğunluğuna nispet ederek hadislerle ilgili yaptığı yorumda, kadının kendi malından kocasının izni olmadan teberru etmesinin yasaklanmasının, iyi geçim sağlamak ve kocanın gönlünü hoş etmek için olduğunu belirtir110ki, bu, yasaklamanın hukukî yönden bağlayıcı olmadığını ifade eder. Dolayısıyla kadının malı üzerindeki tasarruf ehliyeti kısıtlanamaz. 6. Hz. Ömer’e nispet edilen, “Genç kadın doğuruncaya veya kocasının evinde bir yıl geçirinceye kadar kendi malından bağış 105 Đbnu’l-Arabî, I, 321; el-Kurtubî, V, 39. 106 Đbn Rüşd, II, 211. 107 el-Maverdî, VIII, 21. 108 el-Maverdî, age. ; Đbn Kudame, IV, 349. 109 et-Tahâvî, IV, 353; Đbn Kudame, IV, 349. 110 el-Hattabî, Hamd b. Muhammed (ö. 388/998), Maâlimü’s-Sünen (Sünen Ebi Davud ile beraber), I-V, 1. tb., Đ’dâd ve ta’lîk: I’zzet Ubeyd ed’Deaas ve Adil es-Seyyid, Daru’l-Hadis, Beyrut-Lübnan 1391/1971, Büyû’, III, 816, rakam: 3546, 3547, dipnot: 1.) 47 yapması caiz değildir” sözü ise Şuryh’a aittir.111 Ayrıca, Đbn Kudame’nin de ifade ettiği gibi, Hz. Ömer’e nispet edilen bu rivayet doğru olsa bile- sahabîler arasında yaygın olduğu bilinmemektedir; onunla Kitap ve kıyas delili terk edilmez. Diğer yandan Ömer hadisi, teberru etmeyi yasaklamaya mahsustur; binaenaleyh reşit kızın/kadının malının kendisine teslim edilmemesi gerektiğine delalet etmez.112 7. Tahâvî’nin ifade ettiği gibi, kadının öz malı olan mehriyle ilgili tasarrufunun caiz olduğunu bildiren iki âyet113 ve onun kendine ait malını teberru etme yetkisinin bulunduğu hususunda Hz. Peygamber’den rivayet edildiğinin sıhhatinde ittifak edilen sünnet terk edilip, kocanın izni olmadan kadının malında tasarruf etme ehliyetinin olmadığı hakkındaki benzeri sabit olmayan şâz bir hadise itibar edilemez.114 8. Đbn Hazm, “Malik’in görüşünü destekleyen Kitap ve Sünnet delili olmadığı gibi, konu hakkında sahabî ve tabiînden de sahih bir rivayet bulunmamaktadır; aksine Ömer b. Abdilaziz’den Malik’in görüşüne muhalif görüş rivayet edilmiştir”115demektedir. 9. Đbn Hazm, kadının hastaya kıyas edilmesini de reddeder ve batıl olduğunu birkaç yönden ispat eder: a. Kadın sıhhatlidir; sağlığı yerinde olan birisinin hasta olana kıyas edilmesi doğru değildir. b. Sağlıklı kadın ile hasta arasını birleştiren bir illet olmadığı gibi aralarında temelde bir benzerlik de bulunmamaktadır. c. Hastanın, malından üçte birden fazlasını vasiyet etmesi Sünnet ile yasaklanmıştır.116 Malik, kadının malından üçte bir teberru ettikten sonra, üzerinden belli bir süre geçmek şartıyla geri kalandan yine üçte bir teberru edebileceğine cevaz vermesine karşın, hastaya bu cevazı vermemiştir. Bu ise kıyası nakzetmektir.117 111 Đbn Hazm, VII, 181-182. 112 Đbn Kudame, IV, 348. 113 el-Bakara 2/237; en-Nisâ 4/4. 114 et-Tahâvî, IV, 353. 115 Đbn Hazm, VII, 184. 116 Hadis için bkz. Buharî, Vasâyâ 3; Tirmizî, Vasâyâ 1; Đbn Mace, Vasâyâ 5; Darimî, Vasâyâ 7. 117 Đbn Hazm, VII, 185-186. Ayrıca bkz. Đbn Kudame, IV, 349. 48 Kadının malî velâyeti ve malvarlığı üzerindeki tasarruf ehliyeti konusunda, tarafların görüşlerinin ve görüşlerini dayandırdıkları delillerin incelenmesinden; ergen ve ergin olmak şartıyla, kadının -evli olsun veya olmasın- malvarlığı üzerindeki ehliyetinin sabit olduğunu savunan cumhur görüşü; dayandıkları delillerin kuvvetli oluşu, Đslâm’ın teşrî’ amacına, maslahat ilkesine ve akla uygunluğu nedenleriyle daha isabetlidir.118 Malik ve tabilerinin öne sürdükleri deliller, malî velâyet ve ehliyet konusunda varit olan ve kadın-erkek herkese eşit olarak delâlet eden naslar karşısında dikkate alınacak güçte değildir. Üzerine hüküm bina edilen hadis ise, daha önce de ifade edildiği gibi âlimlerin çoğunluğu tarafından inkâr edilmiştir.119 Kısaca söylemek gerekirse, zikredilen Kitap ve Sünnet delilleri, kadınların malî konularda mutlak tasarruf ehliyetine sahip olduklarına delalet eder.120 Dolayısıyla Đslâm, malî konularda erkeğin sahip olduğu bütün hakları kadına da tanımıştır: Mirastan pay alma,121 vasiyet etme,122 malını idare ve nemalandırma (çoğaltma, üretme) ve diğer tasarruf hakları bunlardandır. Bu hususta onun tasarruflarına ne babası, ne oğlu, ne kardeşi, hatta ne de kocası karışabilir.123 Kadın, ergenlik çağına basıp aklî olgunluk derecesine ulaşınca, ona tüm harcamalarında tam malî ehliyet verilmiştir;124 o, kendine ait malları üzerinde tam ve müstakil tasarruf ehliyetini haizdir.125 Dolayısıyla kadının malı kendi mülkiyetinde ve tasarrufundadır. Binaenaleyh kadın mal varlığı üzerinde ivazlı-ivazsız her türlü hukukî muamele ve tasarruflarda bulunma ehliyet ve hürriyetine sahiptir. Dilerse mallarını 118 e-Tahâvî, IV, 354; Ebu Zehra, s. 346; ez-Zuhaylî, V, 453. 119 Ebu Zehra, 346. 120 Carullah, Musa, Hatun, Yayına hazırlayan: Mehmet Görmez, 2. bs. , Kitâbiyat, Ankara 2000, s. 67. 121 en-Nisâ 4/7, 11, 12. Đslâm hukuku kadına; anne olsun, evli olsun, küçük yahut büyük, hatta isterse annesinin rahminde bir kız çocuğu olsun –canlı doğmak şartıyla- her halükârda miras hakkı vermiştir. (es-Sıbâî, Mustafa, “Tarih Boyunca Kadın Haklarının Gelişimi”, Đslâm’da Kadın Hakları, (Panel), I-II, 1. bs. , Rehber Basın Yayın, Ankara 1993, I, 27.) 122 en-Nisâ 4/11, 12. 123 ez-Zerka, I, 33-34. 124 es-Sıbaî, I, 29. 125 Karaman, I, 231. 49 kendisi idare eder, dilerse bir vekil tayin ederek vekiline idare ettirir.126 Bu nedenle Đslâm hukukunda karı-koca mallarıyla ilgili olarak kabul edilmiş olan mal rejimi, mal ayrılığı rejimidir.127 Geçmişte ve günümüzde, kadının mal varlığı üzerindeki tasarruf ehliyetine yapılan müdahaleye, toplumda süregelen kadın karşıtı âdetin ve kişisel mizacın neden olduğu söylenebilir. Fakat bu, Đslâm hukukçularının büyük çoğunluğu tarafından hukuk dışı bir müdahale kabul edilmektedir. Klasik Đslâm hukukçularının, fıkıh ve fetvâ kitaplarının ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak incelemiş oldukları kadının kendisine özgü malı olan mehirle ilgili olarak “Hukuk-i Âile Kararnâmesi”nde şu madde sevk edilmiştir: “Mehir, menkûhenin malı olup onunla cihaz yapmağa cebr olunamaz.” 128 Kararnâmede, kızın ebeveyn ve akrabasının, kızlarının evliliği nedeniyle kocasından mal edinmeleri yasaklanmıştır: “Bir kızı tezvic veya teslim için ebeveyn veya akrabasının zevcden akçe ve eşyâ-yı sâire almaları memnûdur.” 129 Đslâm hukukunun, mal varlığı üzerinde kadına kazandırmış olduğu tasarruf ehliyetini gerektiği gibi uygulamaya geçiremeyen erkekler –özellikle eşler- her asırda olduğu gibi günümüzde de mevcuttur. Fakat bu münasebetle memnuniyetle ifade edebiliriz ki, Türk Medeni Hukuku’nda –kimi ailelerde uygulamaya tam geçirilememekle beraber- kadının mal varlığı üzerindeki tasarruf ehliyeti yasallaşmıştır. Bu durum, kadın onurunun yüceltilmesi ve haklarının korunması yönlerinden önemli bir kazanım sayılmalıdır. Türk Medenî Kanunu’nda konu ile ilgili maddelerden ikisi şöyledir: 126 Aydın, M.A. , Đslâm-Osmanlı Aile Hukuku, Marmara Üniversitesi Đlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, No: 11, Ankara 1985, s.107. (Kubeysî’den nakil, s. 7-8.) 127 Karaman, I, 288. 128 Hukuk-ı Âile Kararnamesi, Md. 89. Hukuk-i Âile Karanâmesi, Osmanlı Đmparatorluğu’nda 25 Ekim 1917’de yürürlüğe girmiş, çeşitli baskılar neticesinde 19 Haziran 1919 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır. (Çeker, Orhan, Aile Hukuku Kararnâmesi, Ebru Yayınları, Konya, 1979, s. 9. 129 Md. 90. 50 “Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.130 Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamaz.” “Mal ayrılığı rejiminde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi mal varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf hakkını korur.”131 Sonuç Çalışmamız sırasında aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır: Cahiliye döneminde, Arap erkeklerinin bir kısmı, savaşlara katılmadığı ve ganimet elde etmede emeği geçmediği gerekçesiyle kadına mirastan hisse vermemeyi teamül haline getirmişler; onun mal sahibi olma ve malvarlığı üzerinde kendi iradesiyle tasarrufta bulunma ehliyetini kısıtlamışlardır. Đslâm’ın zuhurundan sonra, mirasla ilgili âyetler indirilmiş ve kadın lehine o güne kadar benzeri görülmemiş bir inkılabın gerçekleşmesi sağlanmış; neticede kadın, malî velâyete kavuşturulmuş ve malı üzerinde tasarruf ehliyetini haiz bulunan bir statüye yükseltilmiştir. Đslâm’da, cinsiyet ayırımı yapılmaksızın ayırt etme gücüne malik bulunan ergen ve ergin her yükümlü eşit olarak malî velâyeti haizdir ve karı-koca mallarıyla ilgili olarak kabul edilmiş olan mal rejimi de mal ayrılığı rejimi olduğundan evli bir kadın, kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma ehliyetine sahiptir; onun tasarruflarına kocasının veya bir başkasının müdahale etmeye hakkı yoktur. Đslâm, kadına malvarlığı üzerinde tasarruf ehliyetini kazandırmış olmasına rağmen, her asırda olduğu gibi günümüzde de kimi ailelerde onun malvarlığı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunmasına izin vermeyen kimi veli, vâsi veya kocaların bulunduğu 130 Türk Medeni Kanunu, Madde 223. (ĐMK 201; eski MK-.) 131 Madde 242. (ĐMK 241, 243-246; eski MK 189-190. Ayrıca bkz. Madde: 267, 683. Eski MK. 618.) 51 bilinen bir gerçektir. Đlgililerin ya Đslâmî bilgilerinin eksikliğinden ya da bilgilerini yeterince uygulamaya geçiremediklerinden veya yerleşik âdetin etkisiyle veya kişisel mizaçları nedeniyle gerçekleştirdikleri bu tasarrufları, hukukî mesnetten yoksundur ve Đslâm hukukçularının büyük çoğunluğu tarafından benimsenmemekte ve hukuk dışı bir müdahale olarak kabul edilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nda –kimi ailelerde uygulamaya tam geçirilememekle beraber- kadının mal varlığı üzerindeki tasarruf ehliyeti yasallaşmıştır. Bu durum, kadın haklarının korunması yönünden önemli bir kazanımdır. Kocanın, eşinin rızasını almadan malvarlığına taaddisi (elatması) kul hakkına tecavüz kapsamında olup hak ihlalidir; dinen haram, hukuken tazmin yükümlülüğü gerektiren bir tasarruftur ve mağdurun istemi üzerine karşı taraf, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Kadının malî velâyetinin yükümlüler tarafından bilinmesi, kabul edilmesi ve uygulamaya konulması, kadın-erkek ilişkilerinin daha düzenli olmasına, aile ve toplum huzurunun sağlanmasına katkı sağlayacak niteliktedir. KAYNAKLAR Abdulbaki, Muhammed Fuad, Đbn Mace’nin, es-Sünen’in tahkiki: I-II, el-Mektebetü’l-Đlmiyye, Beyrut-Lübnan, bty. el-Adevî, Ali b. Ahmed (ö. 1189/1775), Haşiyetü’ş-Şeyh Ali el-Adevî bi hâmişi’l-Huraşî, I-VIII, Dar Sadır, Beyrut, bty. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), el-Müsned, Kenzü’l-ummal ile birlikte, I-VI, 5. tb. , el-Mektebetü’l-Đslâmî, Beyrut 1405/1985. Armağan, Servet, Đslâm Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, 2. bs. , DĐB, Đlmî Eserler No: 47, Ankara 1992. Aydın, M.A., Đslâm-Osmanlı Aile Hukuku, Marmara Üniversitesi Đlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, No: 11, Ankara 1985; Đslâm’da Kadın (maddesi), Đslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, XXIV, Đstanbul 2001. Bilge, Necip, Hukuk Başlangıcı-Hukukun Temel Kavram ve Kurumları, 13. bs. , Turhan Kitapevi Ankara 1999. 52 Bilmen, Ö. N. , Huku-ı Đslâmiyye ve Istılahat-i Fıkhiyye Kamusu, IVIII, Bilmen Yayınevi, Đstanbul 1968. el-Buhari, Muhammed b. Đsmail (ö. 256/870), es-Sahih, I-VIII, elMektebetü’l-Đslâmî, Muhammed Özdemir, Đstanbul 1979. el-Buhûtî, Mansur b. Yûnus (ö. 1051/1641), Keşşâfü’l-Kınâ’ an Metni’l-Đknâ’, I-VI, Alemu’l-Kütüb, Beyrut 1403/1983. Carullah, Musa, Hatun, Yayına hazırlayan: Mehmet Görmez, 2. bs. , Kitâbiyat, Ankara 2000. el-Cassas, Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Razî (ö. 370/981), Ahkamu’lKur’an, I-V, tahkik: Muhammed es-Sadık Kamhavî, Daru’lMushaf, Kahire, bty. Çeker, Orhan, Aile Hukuku Kararnâmesi, Ebru Yayınları, Konya 1979. el-Cezîrî, Abdurrahman el-Cezirî, Kitabü’l-Fıkh ale’l-Mezahibi’lErbea, I-V, Daru Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut-Lübnan 1969. Damad Efendi, Abdurrahman b. Muhammed Süleyman (ö. 1078/1319), Mecmeu’l-Enhur fi Şarhı Mülteka’l-Ebhur, I-II, (Matba-i Amira baskısından fotokopi), Daru Đhyai’t-Turasi’lArabî, by. , 1319 H. ed-Derdir, Ebu’l-Berakât Ahmed b. Muhammed (ö. 1201/1786), eşŞarhu’l-Kebîr maa Haşiyeti’d-Dusûkî, I-IV, Daru’l-Fikr, by. , bty. ed-Dusûkî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed b. Arafe (ö. 1230/1815), Haşiyetü’d-Düsûkî, ala’ş-Şarhi’l-Kebîr li Ebi’l-Berakât Sîdî Ahmed, I-IV, Dar Sadır, Beyrut, bty. Ebu Davud, Süleyman b. el-Eşas el-Ezdî es-Sicistanî (ö. 275/889), es-Sünen, Hattabî’nin Meâlimü’s-Sünen’i ile birlikte, i’dâd ve ta’lîk: Đzzet Ubeyd ed-Daas ve Adil es-Seyyid, IV, 1. tb. , Daru’l-Hadis, Beyrut-Lübnan 1388/1969. Ebu Zehra, Muhammed, el-Milkiyyetü ve Nazariyyetü’l-Akd fi’şŞerîati’l-Đslâmiyye, Daru’l-Fikri’l-Arabî, by. , bty. el-Feyrûzâbâdî, Mecdüddin Muhammed b. Yakûb (ö. 817/1414 ), elKamusu’l-Muhît, 2. tb., tahkik: Mektebetu tahkiki’t-Türas fi Müesseti’r-Risale, Müessesetu’r-Risale, Beyrut 1407/ 1987. el-Feyyûmî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali (ö. 770/1368), el-Misbahu’lMünîr, tahkik: Abdulazîm eş-Şimavî, Daru’l-Maarif, Kahire, bty. 53 Hallâf, Abdulvahhab, Đlmu Usûli’l-fıkh, 14. tb. , Daru’l-Kalem, Kuveyt 1401/1981. Hamidullah, Muhammed, Đslâma Giriş, 2. bs. , Türkçesi: Kemal Kuşçu, Ahmet Sait Matbaası, Đstanbul 1965; Đslâm Peygamberi, I-II, Türkçesi: 1. cilt: M. Sait Mutlu, 3. bs. , Đrfan Yayınevi, Đstanbul 1967, 2. cilt: M. Sait Mutlu ve Salih Tuğ, Đrfan Yayınevi, Đstanbul 1969. el-Haskefî, Alâuddin Muhammed b. Ali (ö. 1088/1677), ed-Durru’lMuhtar maa Reddi’l-Muhtar, I-VIII, 2. tb. Daru’l-Fikr, by. , 1399/1979. Hatemî, Hüseyin, Kişiler Hukuku Dersleri, Filiz Kitapevi, Đstanbul 1992. el-Hattabî, Hamd b. Muhammed (ö. 388/998), Maâlimü’s-Sünen (Sünen-i Ebi Davud ile beraber), I-V, 1. tb., i’dâd ve ta’lîk: I’zzet Ubeyd ed-Deaas ve Adil es-Seyyid, Daru’l-Hadis, Beyrut-Lübnan 1391/1971. Haydar, Ali, Dürerü’l-Hukkam Şarh-ı Mecelleti’l-Ahkâm, I-IV, Matbaat Ebu Ziya, Kostantıniyye1330. el-Hudarî Beg, Muhammed (ö. 1927), Muhadaratu’t-Tarihi’l-Đslâmî, I-II,(ed-Devletu’l-Emeviyye), el-Mektebetu’t-Ticariyyetu’lKübrâ, Mısır, bty. Hukuk-i Âile Karanamesi (Aile Hukuku Kararnâmesi), hazırlayan: Çeker Orhan, Ebru Yayınları, Konya 1979. el-Huraşî, Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah b. Ali (ö. 1101/1689), Şarhu Muhtasarı Sîdî Halil, maa Haşiyeti Ali elAdevî, I-VIII, Dar Sadır, Beyrut, bty. Đbn Abdilber, (ö. 463/1071), el-Đstîab fi Ma’rifeti’l-Ashab (elĐsabe’nin hâmişinde), I-IV, 1. tb. , Dâru Đhyai’t-Turasi’lArabî, Beyrut 1328. Đbn Abidîn, Muhammed Emin (ö1252/1836), Reddü’l-Muhtar ale’dDurri’l-Muhtar (Haşiyetu Đbn Abidîn), I-VIII, 2. tb. , Daru’lFikr, by. , 1399/1979. Đbnu’l-Arabî, Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah (ö. 543/1148), Ahkamu’l-Kur’an, I-IV, tahkik: Ali Muhammed el-Becavî, Matbaatu Đsa el-Babî el-Halebî, Mısır, bty. Đbnu’l-Cevzî, Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali (ö. 597/1201), Zadu’lMesîr fi Đlmi’t-Tefsîr, I-IX, 4. tb. , el-Mektebu’l-Đslâmî, Beyrut 1407/1987. 54 Đbn Cüzeyy, Ebu’l-Kasım Muhammed b. Ahmed b. el-Kelbî (ö. 741/1340), el-Kavaninu’l-Fıkhiyye, ed-Daru’l-Arabiyye li’lKüttab, Libya, Tunus 1982. Đbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalanî (ö. 852/1449), el-Đsabe fi Temyîzi’s-Sahabe, I-IV (el-Đsabe ile birlikte). Đbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed el-Endülûsî (ö.456/1064), el-Muhallâ bi’l-Âsâr, I-XII, tahkik: Abdulgaffar Süleyman elBendarî, Daru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Lübnan 1408/1988. Đbn Hişam, Abdullah b. Hişam (ö.213/828), es-Sîretu’n-Nebeviyye, IIV, tahkik: Mustafa es-Sakâ ve arkadaşları, 2. tb. , naşir: Mustafa el-Babî el-Halebî ve evladuh, Mısır 1375/1955. Đbn Kesîr, Ebu’l-Fedâ el-Hafız Đbn Kesîr ed-Dımeşkî (ö.774/1372), Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I-IV, Dabt: Hüseyin b. Đbrahîm Zehrân, Dâru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Beyrut-Lübnan 1408/1988. Đbn Kudame, Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed (ö. 620/1223), elMuğnî, I-X, tahkik: Muhammed Abdulvahhab ve başkaları, 1. tb., Mektebetu’l-Kahire, Mısır 1969/1989. Đbn Mace, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî (ö. 273/887), es-Sünen, Feraiz 2, I-II, tahkik: Muhammed Fuad Abdulbaki, elMektebetü’l-Đlmiyye, Beyrut-Lübnan, bty. Đbn Manzur, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Manzûr el-Afrîkî (ö. 711/1311), Lisanu’l-Arab, I-XV, Dar Sadır, Beyrut, bty. Đbn Rüşd, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî el-Endülûsî el-Hafîd (ö. 595/1199), Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetu’lMuktesıd, I-II, Daru’l-Fikr, by. , bty. Karaman, Hayrettin, Mukayeseli Đslâm Hukuku, I-III, Nesil Yayınları, Đstanbul 1986, I, 186. el-Kâsânî, Ebu Bekr Alâuddin b. Mesud (ö. 587/1191), Bedaiu’sSanai’ fi Tertibi’ş-Şerâi’ I-X, nâşir: Zekeriyya Ali Yusuf, Matbaatu’l-Đmam, Mısır, bty. Kehhale, Ömer Rıza, A’lâmu’n-Nisâ, 5. tb., I-V, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1404/1984. el-Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (ö.671/1505), el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’an, I-XX, tahkik: Ahmed Abdulalîm el-Berdûî, Daru’l-Kütübi’l-Arabî, Kahire 1387/1967. 55 Malik b. Enes (ö. 179/795), el-Muvatta, Akdiye 26, tashih: Muhammed Fuad Abdulbaki, I-II, Daru Đhyai’l-Kütübi’lArabiyye, Đsa el-Babi el-Halebî, by. , 1370/1951. el-Maverdî, Ebu’l-Hasan b. Habib (ö. 450/1058), I-XXII, tahkik: Yasin Hatip, Hasan Ali Görgülü ve diğerleri, Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan 1414/1994; en-Nüket ve’l-Uyûn/Tefsîru’lMâverdî, I-VI, müracaa ve ta’lîk: es-Seyyid b. Abdulmaksûd b. Abdurrahman, Daru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Beyrut-Lübnan, bty. Mesud Efendi (Kayseri Müftisi, ö. 1310/1893), Mirât-i Mecelle-i Ahkâm-i Adliyye, Matbaa-i Osmaniyye, Đstanbul 1302. el-Murtazâ, Ahmed b. Yahya b. el-Murtazâ (ö.840 H.), Kitabu’lBahru’z-Zahhâr el-Cami’ li Mezahibi Ulemai’l-Emsâr, bi hâmişihi: Kitabu Cevahiri’l-Ehbar ve’l-Âsâr, li Muhammed es-Sa’dî, 2. tb. , I-VI, Müessetu’r-Risale, Beyrut 1394/1975. Müslim, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccac (ö. 216/831), Sahihu Müslim, bi Şarhı’n-Nevevî, I-XVIII, Dar Đhyai’t-Turasi’lArabî, 2. tb. , Beyrut-Lübnan 1392/1972. el-Müzenî, Ebu Đbrahim Đsmail b. Yahya (ö.264/878), Muhtasaru’lMüzenî, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan, bty. en-Nevevî, Ebu Zekeriyya Muhyiddîn b. Şeref (ö. 677/1278), Ravdatu’t-Talibîn ve Umdetü’l-Müftîn, I-XII, 2. tb. , elMektebetü’l-Đslâmî, Beyrut 1405/1985; Şarhu Sahihi Müslim, I-XVIII, Dar Đhyai’t-Turasi’l-Arabî, 2. tb. , Beyrut-Lübnan 1392/1972. Savaş, Rıza, Hz. Muhammed (S.A.V.) Devrinde Kadın, 3. bs. , Ravza Yayınları, Đstanbul 1991. es-Serahsî, Ebu Bekr Muhammed b. Ebi Sehl (ö. 490/1097), Usûlu’sSerahsî, I-II, tahkik: Ebu’l-Vefa el-Afganî, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan 1393//1973. es-Sıbâî, Mustafa, “Tarih Boyunca Kadın Haklarının Gelişimi”, Đslâm’da Kadın Hakları, (Panel), I-II, 1. bs. , Rehber Basın Yayın, Ankara 1993. es-Suyutî, Abdurrahman Celaluddin b. Ebi Bekr (ö. 911/1505), edDurru’l-Mensûr fi’t-Tefsîri’l-Mensûr, I-VIII, Dabt ve tashih: Daru’l-Fikr, Matbaatu’l-Đmam, 1. tb. , by. , bty. Şaban, Zekiyyüddin, Đslâm Hukuk Đlminin Esasları (Usulu’l-fıkh), tercüme: Đsmail Kafi Dönmez, TDV Yayınları, Ankara 1999. 56 eş-Şâfiî, Muhammed b. Đdris (ö. 204/819), el-Umm, I-VIII, Daru’lMa’rife, Beyrut-Lübnan, bty. eş-Şatıbî, Đbrahim b. Musa el-Lahmî el-Gırnatî (ö. 790/1388), elMuvafakât fi Usûli’ş-şerîah, I-IV, el-Mektebetu’t-Ticariyye, Mısır, bty. eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali Muhammed (ö.1255/ 1839), Fethu’lKadîr, I-V, Daru’l-Fikr, tyy. , bty. et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr (ö. 310/923), Camiu’lBeyan an Te’vîli Âyi’l-Kur’an, I-XXX, takdim: eş-Şeyh Halil el-Meys, ed-dabt ve’t-tevsîk: Sıdkî Humeyd el-Attar, Daru’lFikr, Beyrut-Lübnan 1415/1995. et-Tahâvî, Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed (ö. 321/933), Muhtasaru’t-Tahâvî, tahkik: Ebu’l-Vefa el-Afganî, Lecnetu Đhyai’l-Maarif en-Nûmaniyye, Haydarabâd, Hindistan, bty. ; Şarhu Maâni’l-Âsâr, 2. tb. , I-IV, tahkik: Muhammed Zuhrî en-Neccar, Dâru’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Beyrut-Lübnan 1407/1987. et-Tirmizî, Ebu Đsa Muhammed b. Đsa b. Sûre (ö.279/892), el-Camiu’sSahih, Feraiz 3, I-V, tahkik: Abdurrahman Muhammed Osman, Daru’l-Fikr, Beyrut 1400/1980. Türk Medeni Kanunu, Hazırlayan: Remzi Özmen, Seçkin Yayıncılık, kanun metinleri dizisi: 7, Ankara 2002. Wensick, A. J. (ö. 1939), el-Mu’cemü’l-müfehres li Elfazı’l-Hadîsi’nNebevî (Concordance), I-VII, Naşir: Wensick - S.B. Mensic, Mektebetu Brill, Leiden 1936-1969. ez-Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Carullah, Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Harezmî (ö. 538/1144), el-Keşşaf an Hakaiki’tTenzil ve Uyûni’l-Ekavîl fi Vücûhi’t-Tenzîl, I-IV, Daru’lMa’rife, Beyrut-Lübnan, bty. ez-Zerka, Mustafa Ahmed, el-Fıkhu’l-Đslâmî fi sevbihi’l-cedid (elMedhal el-Fıkhu’l-amm), 10. tb. , I-III, Daru’l-Fikr, by. ve bty. Zeydan, Abdulkerîm, el-Medhal li Diraseti’ş-Şeriati’l-Đslâmiyye, 4. tb. , Bağdat 1389/1969. ez-Zuhaylî, Vehbe, el-Fıkhu’l-Đslâmî ve Edilletuh, I-VIII, 3. tb. , Daru’l-Fikr, Dımeşk 1409/1989, V, 435. 57