Nijerya'da Tasavvuf Hareketleri ve Muhalifleri Muhaınmad S. U.MAR Çeviren: Süleyman DERİN Dr., Marmara ü. ilahiyat Fakültesi [email protected]ın Bugün Nijerya olarak bilinen coğrafyada , İslam'ın yayılmasında ve geliş ıne­ sinde tasavvuf çok önemli bir rol oynaın1ştır. ı l9tlı yüzyılın başında Osman b . FGöı liderliğinde başlatılan Sokoto cihadında, o ve silah arkadaşları meşruiyetlerini keşf, keramet, velayet ve bereket gibi sufi terimleriyle temellendiımişlerdir. Ayrıca toplum içindeki yerlerini sağlamlaştırmak ve toplum bilincini geliştirmek için Kadiriyye tarikatından istifade etmişlerdir. Yirminci yy . lın başında Kuzey Nijerya'da Ticaniyye tarikatı geniş bir alanda yayılmış ve Kadiriyye tarikatını zayıf­ latm ı~tı r. 1950'lerde Ticaniyye ve Kadiriyye tarikatları sadece dini hayatta değil ayrıc:ı siyasi ve ekonomik sahalarda da rekabete ginnişlerdir. 1960'lar ise bazı sufi :idet ve tatbikatma muhalefetin baş l atılclığı yıllardır. 1970'lerden sonra Vahhab1 düşünce etrafında teşekkül etmiş bir cemaat olan "Jaınaat al-izalah al-bid'a wa iq:lmat al-sunna" (Bid'atleri yok etme ve Sünneti ikame cernaati) bu muhalefete hir örnektir. Bu cemaat tasavvufun doktrinellarafına devamlı surette muhalefette bulunmaya başlad1 . Bu gelişmelerin sosyal, siyasi ve ekonomik boyutları çeşitli bilginler tarafın ­ dan :ıraştırılınıştır. Ne var ki sOfılerle muhalifleri arasındaki ihtilafın dokrrincl m2 ı /\yrıca tercümeni n yapıldığı kitapta yayınlanan Ousmane Kane'nin makalesine bakınız. lamic Jfysticism Corııesıed, ed. Frederick De Jog ve Bernd .Radtke, ( Köln ls- 1999) ı;. 324 vd. 2 Bir çok başlıklar arasında aşağıdakilere bakınız: P.H.G. Scott, A Survey oj Islam in Norıhem Nigeritt in 1952, (Kaduna 1953); Ali yu Abubakar, al-seqafe al-Arabiyye fi Nigeria (Beirut 1972); John N. Paden, Religiorı and Political Cultuı·e in Kano, (Berkeley 1973), fbrahim Tahir, Scbokırs, Saints and Capiuılists in Kcmo, (Doktora Tezi , Cambridge Üniversitesi, 1975); A.F. Ahmet, Tbe Qadfr( ıya and it 's impact fn Nigeria, ( Doktora Teı.i, Ibadan ü. 1986); M. S. Umar, Su:fism and Anti-Sı~jlsm in Nigeria, (Master teıi, Bayero Ü. 1988); Aww:ıl Anwar, Stn~ggle.for lnfluence and Ideıı­ lily: 77.ıe Ulema irı Kano, 1937- 7987, (Master tezi, Maiduguri Ü. ); O. Kan e, ' Izale: The rise of Muslim Hd'ormism in Northern Nigeri;ı' Accounting .forJimdamentali.mıs, editör M. E. Marty veR. S. Appleby (Chicago, L994); veR. Loinıeier, lslamic reform and political Change in. Nortbem Nigeria ( l::van., wn, 1997). 378 tasavvuf rafı fazlaca ilm! çalışmaya konu olmamıştır. Bu makale; Nijerya'da, tasavvufun lehinde ve aleyhinde olanlar tarafından yazılan ve birbirlerinin fikirlerini çürütme ;ı macı güden eseriere dikkatinizi çekecektir. Nijerya'da tasavvuf üzerine yazılı en eski kitap 19. yy.lın başında yer alan Sokota cihadı zamanlarında yazılmıştır. Cihad hareketinden önceki iki asır içinde birkaç sGfi yaşamışsa da eserleri bizlere ulaşmamıştır. 3 Cihad hareketi üzerindeki Kadiriyye etkisi ve Kadiriyye tarikatının siyası etkileri son zamanlarda yeterince belgelendirilmiş bir konudur.' Ne var ki cihad esnasında önemli etkilerde bulunmuş fikir ve doktrinler konusunda yeterli bilgi veren araştırmalar oldukça azdı r. Cihadın önde gelenleri tasavvuf konusunda eserler yazmış alınalanna rağmen bu konulara pek yer verınemişlerdir. Bu eserler arasında en ilginçlerinden biri Osman b. FGdl (1168-1232/ 17541817 l'nin yazdığı Kitab al-tafrika bayn al-tasawuf allazı /i'l-tahaqquq wa 'llazi li'l-tekhalluq adlı eserdir. Bu eserde Osman b. Füdl tasavvufun ahlaki boyutunu ihsan olarak tarif etmiş ve tasavvufla İslam'ı ruh ile bedene benzetmiştir. Ona göre ahlaki tasavvuf dört şeyden ibarettir: Vaaz, nefsi kötülüklerden anndırmak ve böylece halini geliştirmek, müridin başkalan ile olan ilişkisini geliştirmesi , marifet Her Müslüman şahsi gelişimi için ahlaki tasavvuf"'.ı öğrenıneli ve nefsinde uygulaınalıdır. Osman b. Füdl bunu şöyle açıklar: "Allah Teiila kullar-ından küfrii. kabul etmeyeceğini söylemesinin manası kalpte imanın şartlarının tamamen yerleşnıesidir. Yine Allah Teaiii kullarının şükrünil kahtti edeceğini söyleyince; kula gereken şükrün nasıl yapılacağını öğrenmektedir. Bu da fıkhı öğrenme ve uygularnakla olur. Zira fıkba uymadan . hiçbir İsliimf ibadet yapılamaz. Bu yüzden fıkıhsız bir tasavvuf düşünülemez. Binaenaleyh tasavvıifu bilip de jikhı bilmeyen zındık olur, fikhı bilip de tasawufu bilmeyen fasık olur. Fakat bu ikisini yani hem fıkhı hem de tasavvufu birleştiren ise bakikat ehli olur. 'I> Böylece Osman b. FGdl İslam'ı bütünüyle tatbik için Gazzal1'nin hakikatı ve şeriatı bir bütünün iki ayrı parçaları gibi gören modelini kabul etmiştir. Osman b. Füdi'nin bu yaklaşımı onun en büyük eseri olan İhyii' es-sünneh adlı eseıin­ de daha iyi görülmektedir. Bu kitap her ne kadar fıkıh kitabı formatında yazılmış ise ele tasavvufa ayrılmış bir bölümü vardır.6 Bu bölümde tekrar tasavvufu ihsan olar~ık isimlendirirve buna binaen her Müslümanın ancak Hz. Peygamberi taklid eden kimse olduğunu söyler. Bu bağlaında Hz. Peygamber'in "İhsan Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmektir, her ne kadar siz onu göreıneseniz de o sizi gö3.J. O. Hunwick, Arabic Literature inAfrica ll, (Leiden 1996) Birinci bölüm ayrıca bk. HT. Norof the Niger Desert, (Oxford' 1990). 4 Mesela bk. john N. hden, Abma.du Bel/o: The Sardauna of Sokoto, (London 1985) 729-60. 5 Uthman b. Fudi, Kiwb al-tqfriqa bayn al-ıasawuf allezi li-tahaqquq ıvallazi li-tekhatluq, Yaznı:ı no. 121, Bayero Ü. Kütüphanesi, Kano. 6 ·uctımfuı b. Fudl, ibyii' al-surmab wa-ikmlid al-bi.d'a., (Sokoto, trs.) 244 vd. ris, Jl.~vstics muhammad s. ımıar!nijerya'da ıasawuf hareketleri w muhatifleti 379 nJr." hadisini rivayet eder. Osman b. FGdi'ye göre ihsan Allah'tan korkmayı gerektirir ki bu korku sonucu kul haramlardan ve meknıhlardan kaçınır ve haramlardan korunmayı emirlere uymaktan daha önemli görür, zira kötülüğü defetmek i yiliği cezbetmekten daha önce gelir.' Osman b. FGdl'nin ahiilki tasavvuf anlayışı sadece entelektüel boyutta değil­ dir. Oğlu, Muhammed Bello (ö. 1837) onun tasavvutla aHikah olarak öğrencile­ rine ve halka vaat ettiği konuları aşağıdaki şeki lde açıklar: "Babam derdi ki: Biliniz ki kalbin heltık edici ve kurtarıcı olmak üzere iki türhi sıfatı vardır. Heltık edici vasıfları küstah/ık, boş işlerle ı,ığraşmak, kıskanç­ lık, pintilik, iki yüzlü/ük, hırs, mal ve makam sevgisine kapılmak, böbürlenme/..?, başka Müslümanları kendinden aşağı gönrıek ve onlar hakkında kötü zanda bulunmak. Her Müslüman bu kötü vasıjlardan sakınması ve şu kurtancı vastjları elde etmesi gerekir: Tevbe, ihltis, sabır; zühd, tevekkül, rıza, ümid (rew) ve korku (havj).' 8 • Kil ab al-taftı'ka adlı eserinde Osman b. FGdl teorik tasavvuftan fazla bahsetmez. Ona göre teorik tasavvuf sadece tefekkür sahibi ariflere ve onların müridlerint: ait bir sahadır. Kemale ermiş olan sufiler bu bilgilerin yabancılara açılıp açılamayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Osman b. Fudl'nin teorik tasavvuf konusundaki göıüşlerini anlamak için onun 'Wa/amma balağtu' adlı eserine başvurmak gerekir. Bu eserinde Osman b. Fudl tasavvufi doktrin~erin ve Kadiriyye tarikatının Sokoto cihadının başlatılınasında ve devam ettirilmesinde ne kad:cı r etkili olduğunu anlatır. Bu eserinde Osman b. FGdl biri 36 (1790 yılında) ikincisi de 40 yaşında gördüğfı iki keşften bahseder. İ lk keşfinde gözündeki perde ve kulağındaki sağırlık kaldırılınıştı. Bu keşfin sonucunda Osman b. Fudl sağ kaburgalarının birinin üzerinde Kacliriyye virdinin yazılı olduğunu ve diğer bütün vücut azalarının da bu virdin sı rı·ına vakıf olduğunu gördü. Osman b. Fudi şöyle der: "Uzağı yakın gibi görmeye, uzaktan konuşulan bir şeyi yanımda konuşulu­ yor f!,ihi duymaya başladım. Al/ab 'a ibadet edenin kokusunıt dünyadaki en güzel koku olarak görüyor, günah işieyenin de kokusunu en pis koku olarak hissC'd~yordum. Böylece bir şeyin he/al mi, haram mı olduğunu duyularım!a anlamaya başladım. Biryerde otururkenuzaktakibir nesneyi elimle tutabilir, bir a 1ın birkaç yılda gidilebileceği bir mesafeyi bir göz kııpışı vakitte kat edebilir bil/e geldim. ,p 7 ' Uthınan b. F\ıdi, lbya' al-sunnah ıva-ikmiicl al-bid'a, (Sokoto, trs.).244 vd. 8 ~·tu hammed Bello b. ' Uthman b. t'udi, injaq al-maysurfi tarfkh bi/ad al-takrtlr, (Kahire 1964), ss. 80-HI 9 'Utlım:ln b. FuJI, Wa lammil balaghtu silta re, B:ıyero University Library, Kano, f. 1. wa-thalathfrı sana, MS no 14. Postgradu:ıte cent- 380 ıasawı~( Kırk yaşında gördüğü ikinci keşfinele ise Osman b. FOdi, ilahi huzura yükselmiş ve orada Hz. Peygamber başta olmak üzere diğer peygamberlerle, ashabla ve Allah'ın veli kullarıyla görüşmüştür. Kendisi onlar tarafından karşılanıp ortalarına alınmış ve bu sırada insa nların ve nıhların gavsı olan Abdülkadir Geylani üzerinde kelime-i şahadet yazılı olan yeşil bir cübbe ve ihlas sOresinin yazılı olduğtı bir sank ile gelmiştir. Hz. Peygamber bu cübbeyi ve sarığı ondan alıp bir saat kadar onları kucağında tutmuş daha sonrada elden ele dolaştınlması için Hz. Ebu Bekir'e vermiştir. Sırasıyla Hz. Ömer, Osman, All 1 Yusuf'un ellerinde dol aşan cübbe ve sank yine Abdülkadir Geyl:iini hazrederine geri verilmiştir. Sonra orad:ıki l e r hep beraber Abdülkadir Geylani'yi giydirmişler ve aynı şekilde onun da Osman b. Ffıdl'yi giydirmesini ve ona sadece ona has olan bir isim vermesini isteınişlerdir. Abdülkadir onu giydirmiş ve Osman b. Ffıdl'ye 'İ maınü-1-evliya' adını vermiştir. Bu törenden sonra: "Ceylanf bana iyiliği emretmem ve kötülüğü menetmem gorevini verdi. Beni Sidk kılıcı ile kuşattı ve onu Allah düşmaniarına karşı kultarımarnı emretti. Bundan sonra orada bulunanların tümü de onun bana olan emirlerini tasdik ettiler ve sağ kaburgam üzerine yazılı olan Kadit·f ztkrint başkalarına da oğ­ retip yaymam için bana yetki verdiler. Bana, bu ttirdi tekrar edenlerin Allah Tetilli tarafindan rızasına ulaştınlacağırıı ve onun azabından emin olacağı ­ na sôz verdiler. ' 10 Osman b. Ffıdi ayrıca Geylani'ye sık sık referans vermekle kalmamış, Geyliinl'nin hayatı, eserleri ve kerametleri ve Kadiriyye tarikatının üstünlükleri konusunda birkaç eser de kaleme almıştır. Bu eserlerinde Kadiriyye tarikatının ınanevi bereketi konusuna fazlaca yer vermiştir. Bu bereketin başta geleni Kadiriyyc virdini okuyanın ne kadar günah işlemiş olursa olsun Allah ta rafından affedilınesidir. İkincisi de Kadiriyye virdinin diğer bütün süfi virdlerine olan tartı­ şı lmaz üstü nlüğüdik 11 Şu da unutulmamalıdır ki Osman b. FOd! Sokoto cihadında pay alan yegane sOfi veya tasavvuf konusunda yazan tek kişi değildi. Onun kardeşi Abdullah ve oğlu Ivfuhammet Bello da evliya olarak bilinmektedir. Yine Osman b. Füdl'nin yakın bir dostu olan Muhammet Koiranga'nın da keşfinin açık olduğu ve onun Geyl:lnl ile Osman b. Fudl arasında manevi bir bağ oluştu rduğu rivayer edilmekıo ' Uthmfın b. Fudl, Wa lamm/i balaghtu sltıa ıva-thalathfn sana. MS no 14. ll SGfi doktrinler arasında en çok velayet, ker.ımeL ve bereket fikirleri kullanılmıştır. Zira bu fikirler Sokoto cilıadını yürüten lideriere yasallık sağlamıştır. Bu fikirler kullanılarak Tanrı'nın liderlerden razı olduğu fikirleri taraftarların beyinlerine yerl~tirilmiş böylece az bir savaş ile veya hiç sava~ııı:ıd;ın zafer kazanılmak istendiği iddia edilmiştir. F.H. ai-Masri, 'sifohin Slıehu: An Autobiography a nd Ch;ıracter Study of Uthman B. f'udi in Verse', Research Bul/etin, Centre for Arabic Documentation, Obadan Ü. 1967), s. 20. mubanımad s. tl.mar/n.ijerya 'da ıasavvuf lıarekeıleri ue mu/ıalijleri 381 tedir. l! Yine bu dönemde silfi olarak bilinen'~ bazı hanımlar da vardır. Bunlara arasında sadece Osman b. Fudi'nin kızı Nana Asma'nın hayatı çalıştlınışttr.'~ Her ne kadar o dönemde Hausaland'da başka Kadirl şeyhleri bulunsa da Osman b. F'Udl'nin'5 Abdülkadir GeyHinl ile özleştirilmesi sonucunda, bir otoriteye göre, o 'bölge tarihinde''6 ortaya çıkmı ş en seçkin Kadifı şeyhidir ki kendisi sı­ radan bir müridiikten kutbiyyet makamına yükselmiştir. '7 Bunun kadar önemli başka bir olay da onun müridierinin Kadirev:ın Ş ihu Hause adı altmda toplumsal bir kimlik kazandırılmış olrnalarıdtr. Paden'e göre Kadirl kimliği Osmrın b. Fudi'nin eserlerini "Abdülkadir'in arkadaşlarına" hitap etme geleneğinden doğ­ muşıur.'8 Bu toplumsal Kadirl kimliği daha sonra Osman b. Fudi'nin bir görüşüy­ le mufahaza edildi. Bu görii.ş ise 'Osman b. Ffıdi'nin taraftariarına hiçbir şekilde Kadiri tarikatından bırakarak başka tarikata girmelerinin caiz olmadığın ı' söylemesidir. Bu inanca bakarak bazıları Osman b. Ffıdi'nin oğlu ve onun halefi Muhammet Bello Sokoto hilafeti döneminde ülkeye ilk defa giren Ticil.oiyye tarikatı­ na girdiği teorisini kabul etmemişlerdir.'9 Nijerya'ya Tidiniyye tarikatı ilk defa Hacı Uzun Ömer (1794-1864) tarafından sokulmuştur. O Mekke'ye giderken Sakoto'ya uğramış ve orada bir süre kalmış­ tır. H:ıc dönüşü de Borno da bir süre kalmış ve bazı kimseleri Ticaniyye tarikatı­ na inı:isap ettirıniştir. Daha sonra Uzun Ömer Sakoto'ya gitti ve burada Sultan Muh:ıınmet Bellotara fından iyi karşıtandı ve Uzun Ömer' i kızıyla evlendirdi. Ne var ki Kadiriyye tarikatının bölgedeki gücü ve yaygınlığı Tidiniyye tarikatının burada yayılmasına engel oldu. 1837'de Muhammet Belio'nun da ölmesi ile Uzun Ömer Sakoto'dan ayrılmak zorunda kaldı. 20 Bununla birlikte Uzun Ömer çok önemli bir şahsiyeti Ticaniyye tarikatına intisap eıtirmeyi başardı. Bu önemli şahıs Abdullah FGdl'nin baş veziri ve Sokoto hilafetinin güneyinin yönericisi olan Rajl Rajl idi. Rajl devletin resmi tari katı olan Kadiriyye tarikatından ayrılmasını uzun süre gizli tuttu . Onun Ticaniyye tarikatına geçmesi bu tarikatın bölgedeki kaderini ve tarihi gelişimi üzerinde çok önemli bir rol oynadı. Rajl Kadiriyye tarikatından ayrılmasını daha fazla gizteyemeyince gü12 Murray Last, The Sakoto CaLiplxue, (London .1967) s. 20. 1.\ Aynı yer. 14 ,!ean Boyd, The Caliph~ Sister, Na ncı Asma'u, 1793· 1865: Teacber, Poet atıdfslamic Leader, (Lo ndon 1989). 15 Ahmet, Qadirlya, s. 160 vd. ; A.A. Batran. 'The Kunıa. Sidi al-Muklıtar al-Kunıi and the otlke of Shaykh al-Tariqah al-Qadiriyye', ed. R. Willis, West Afı'ican !s!amic History, (Londra 1979) ss. 113-46. 16 Ahmet, Qadiriya, s. 173. 17 Abubakar, al-Thaqafa al-'arabiyya, s. 200. 18 Paden, Rellgton, s. 68. 19 Mahmud Minna, 'Bello and Tijaniyya: Some light about the conversion conıroversy' . Kano Studies. Ns, ii (3) (1982· 1985) ss. 1-18. 20 Jaınil Abun-Nasr, The Tijaniyya: A Sufi Orcler in the Modem World, (Londra 1965), ss. 107·9. 382 tasawuf neyin başkenti olan Gwandu'dan ayrılmak zonında kaldı. Raj:i giderken yanına ailesini , hizmetçilerio i , öğrencilerini ve sevenlerini de alarak Adamawa şehrine göç etti. 1855 yılında vuktı bulan bu göçle bu bölgede çoğunluğunu Kadiriyye men2 suplannın oluşturduğu kitleden farklı bir oluşumun ilk tohumları atılnuş oldu. ' 1862'de Rajl'nin ölümünden sonra oğulları Usmanu ve Murtala babalannın mirasına sahip çıkarak Adamawa'yı 19. yy.lın ikinci yarısında Ticaniyye'nin önemli merkezlerinden biri hfiline getirdiler. 1890'da Segu şehrinin işgalinden sonra Ticani tarikatına mensup sığınınacılar Sokoto'ya iltica ettiler. Böylece Sokoto hilafet devletinde Kano ve Zaria gibi önemli şehirlerde Ticaniyye tarikatı kök saldı. Paden 20. yy.lın başmdaki bu gelişmenin yapısını detaylan ile ve belgelere dayanarak anlatmıştır.ız Bu sebeple ben bu araştırmalnda Nijerya'da lasavvuf karşıtı hareketlerin ortaya çıkışına kadarki dönemde Ticani doktrinlerinin tarihsel gelişimini ele alacağım. Uzun Ömer'in Rimah adlı eserinde savunduğu fıkirlerin 19. yy. Nijerya'sında ne oranda bilindiği pek net değildir. Zira o eserini Sokoı:o'dan ayrılmasından yakl:.ışık 10 yıl sonra 1845'de tamamlamıştır. Sokoto'da iken her ne kadar fikirleri ol gunlaşmam1ş da olsa, Uzun Ömer Ticaniyye tarikatınm klasik eseri olan Ali Harazim Barrada'ya ait ]awahir al-ma 'ani' adlı eserden habersiz değildi. Hatta Sokoto'ya gelmeden önce Mekke'de Ticani doktrinlerini Sidi Muhaınmet al-Gali'den öğrendiği bilinmektedir ki al-Gall Ticaniyye ra ri katının kurucusunun yakın dostu ve yardımcısıdu. ı Bu sebeple Uzun Ömer'in 1813'lerden itibaren yabancı­ sı olmadığı bu fikirleri Sokoto ü lkesine tanıştırd ığı farz edilebilir. Ne var ki biz 19.yy. ın son larına kadar bu fikirlerin Sakoto'da nasıl yayıldığına dair bir kanırı­ ınız yok. Bu tarihte Ticiniyye ile Kadiriyye tarikatları arasında hangi tarikalın üstün olduğuna dair bir tartışına çıkmış, Ali b. Abdullah Rad a/-jahala adlı eserde bu konuyu tarrışmıştır. Ali b. Abdullah 1894"1903 yıllan arsında Kano valiliğinde bulunmuş, 1903 yılında ingiliz işgali sonucunda görevinden uzaklaştırılmıştır. Ali b. Abdullah bu eserin Osmanlı camiasını ve taraftariarım uyarmak ve herhangi bir vdinin Abdülkadir Geylani'den üstün olduğunu söyleyeniere cevap vermek 24 maksadıyla yazıldığını bildirir. Tabii ki ona göre en büyük kutup tartışmasız GeyEıni'dir. Sidi Muhtar al-Kunti'den aktardığı bir rivayere göre Kadiriy]'C virdi bütü n virdlerin yerini alabilecek fakat kendisinin yeri hiçbir vird tarafından doldunıl:ımayacak kadar önemli bir virddir. ıs Ayrıca o Osman b. Fud:i'nin ve ınürit2 2 ı Sa'ad Abubakar, The Foundation of an lslamic Scholastic Communiry in Yola' Kaı-ıo Studies, NS, i, (5) (1978) s. 31. 22 Paden, Religion. 23 .Jamil Abun-Nasr, 7be Tijaniyya, 107-108. 2-i Ali b. Abdullah, (Aliyu Baba), Rad al-jahala al-talebe, Yazma John Hunwick, no, 273/MSX Nortwt·sıern ü. Kütüphanesi, s. 1. 25 age. s. 6. mubammad s. umarlrıijerya 'd a tasavımf barekerleri vc: muhalifleri 383 lerinin daima Kadir! olarak kaldıklarını vurgulamış ve bunu onlardan yaptıkları rivayetlerle de göstermiştir. Sultan Muhammet Bello'nun, iddia edildiği gibi Kadiriyye'den Ticaniyye'ye geçmediğini de kesin bir surette dile getirmiştir. M Yirminci yüzyı lın başlannda Ticaniyye tarikatı bölgede yayılmaya başlayınca Ticani alimler de tarikatlarının diğer bütün tarikatlardan üstün ol duğunu ispatlamaya çalıştılar. Özellikle İbrahim Niass bazı Kano'lu Ticaôılerin desteğini kazanınca i htil af daha da kötüleşti. Niass Ticanileri ile diğer Ticani mensupları arasın­ da inanç ve amel konularında fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Bunun sonucu olarak, poleınik ve tartışma üslGbu ile yazılmış iki tür eserler ortaya çıktı. Birincisi Ticanı grupların kendi a ralarındaki ihtilatları ve tartışmaları içerirken, ikinci grup ise Ticani ve Kadiri mensupla rı arasındak i karşılıklı suçlama ve savunmalan içeriyorelli Bu eserler 1920'lerden l%0'lara kadar Kano bölgesindeki entelektüel h<ı ­ vayı dinde tuttu . Nijeryalı Ticaniler daha çok al-Hüseyin Muhammed b. Osman 27 al-Al.ıınl tarafından 1923 yılında Kano'ya tanırılan Ticanı klasik eseriere dayandılar. Hüseyin ayrıca üstadı Muhammet Fetha al-Nazifi'n in eseri olan a/-Y!.iqılta al-ferfda adlı esereyazdığı şerh olan Dürre Keriddyı da mürltierine okuttu. Nijeryalılılann ilk dönemde ortaya koydukları Ticani eserler daha çok bu tarikat ın klasiklerinin ve doktrinlerinin an laşılır bir dille sadeleşti ril mesi ve açık­ la nması gereğinden dolayıdır. Daha önce Osman b. Fudi'nin savu nduğu Kadiriyye mrikatını diğer bütün tarikatlardan üstün olduğu fikrine benzer bir şekilde bu eserler aynı iddiayı Ticiiniyye tarikatı için dile getirdiler. Önceki satırlard<ı belirttiğim üzere Osman b. Füdl Kadiriyye tarikatından ayrılarak başka bir tarikata geçmenin hiçbir müride caiz olamayacağını söylemişti. Ve bu fikir Kadirevan Şe­ hu toplu l uğunu n ideolojik temelini ol uşturdu. Şimdi Ticaniyye Larikatının temel eserlerinden olan jawahir al-me!.inf ve büluğ al-me!.inffi feyz seyyid abi'i-Abbas ai-T~janf ile Rim!.ih hizb ai-Rahfm ala nühılr hizb al-Rajfrn isimli eserleri kaynak alarak bu rarikatın bazı doktrinlerini irdelcyelim. Ben dikkatimi daha çok önceleri Ticanllerle Kadiriler arasında, daha sonraları da Ticanllerle tasavvuf aleyhtarı gruplar arasında tartışma konusu olan prensipiere yönlendireceğim. jawahir al-me!.inf adlı eserin yazannın kim ol duğu da Ticanller ve onların karşıt ları arasında tartışm<ı konusu olmuştur.2>'< Ticanllere göre bu eser peygamberde n gelen emir üzerine Ahmet Ticani (ö. 1815) tarafından Ali Harazim'e dikte ettirilmiştir. 29 Muhalifl er ise kitapta iktibashırda n ve başka eserlerden çalıntı 26 Ali b. Abdull.ab, Rad al-jabalcı tıl-talebe, ss. 10-11 27 !'aden, Reltgion, ss. 86-89. 2ll Abun-Nasr, Tijaniyye, ss. 24-25. Bemd Radtke' nin bu kitaptaki makalesi ile karşılaştınnız. 29 Ali Harazi m b. Ali, Kitiib jaw/ibtr al-meônf ve bıllu_'~b al-meiirı.fjf jeyz seyyid abi'I-Abhiis aiTijil•tl . (Kahire, 1908); ömer b. Said ai-Plıtl, Rimtlb bizb ai-Rabfm ata nübur blzb al-Rajfnı. Önceki t•sc;:ıin kenarında basılmıştır. 384 tasavvuf alıntılar suçlamasında bulunmuş ve buna da Ticaniler cevaplar vermiştir. :ı<> Cevahir de tartışma konusu olan konutann en başında Ahmet Ticant'nin kendi tarikatının ve virdinin kesin olarak bütün diğer tarikatlardan üstün olduğunun iddia etmesidir. Ahmet Ticani Hz. Peygamber'i rüyasında değil yakaza halinde 3 görclüğünü ' ve onun kendisine kurtulmuş lar arasmda yer aldığını söyled iğini, ayrıc:ı Hz. Peygamber'den tarikatı hakkında özel bir imtiyaz istediğini ve bu imtiyazın kendisine verildiğini bildirir. Buna binaen o halifelerine ve taraftaria rına onları temin eden şu mektubu gönderir: "Allab'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allah 'ın kulu ve onun rahmetine muhtaç kölesinden hepinize: Allah Teala sizleri muhafaza eylesin ve sizi rahmet derya l:ırında gezdirsin. Allah hem bu dünyada bem de ahirette sizi her türlü üzüntüden muhafaza etsin ve sizleri bu dünyada fakirlikten, ahirette ele cehennem azabından korusun . BiJiniz ki Allah'ın rahmeti sonsuzdur ve o rahmetini dilediğine ulaştırır. Size şunu bildiririm ki bizim Allah katındaki yüksek makamımıza diğer velilerden, büyük olsun küçük olsun kimse ya klaşamaz . Sahabeter zamanından itibaren dünyanın sonuna kadar hiçbir veli bizim makamımızto yanına bile yaklaşamaz, zira bizim makamımız insan havsalasının da ötesinde yüce bir makam olup ona çok büyük kabraman ların bile yaklaşması çok zordur. 13en size bu bilgileri Hz. Peygamber'den kesin olarak işitinceye kadar söylemedim. Ben hariç hiçbir kimse müridierini işledikleri masiyet ve günahlar ne olursa olsun hesapsız ve kitapsı;ı:: olarak Cennete sokaınaz. Bı.ımın da ötesinde Hz. Peygamber bana baş ka bir sır daha verdi ki kıyametekadar onu ben açıklayamam ve onu kimse bilemez. Buna rağmen biz diğer şeyhleri ve velileri hafife almayız ve onlara saygıda kusur etmeyiz. O sebeple ölü olsun diri olsun velilere saygı ve hürmette kusur etmeyin ki Allah Teaiii'da sizin arnellerinizi zayi etmesin. Kim onları küçümser ise Allalı onları malıcup eder ve onlara gadap eder. Velileri hafife almayın vesselam."32 Böylece Ahmet Ticani kendisinin veHiyetini, kutupların kutbu ve Muhammed! vd1yetin hatemi olmakla temellendirir.~3 Ahmet Ticani'nin velayetinin başka bir özelliği de feyz ve feyezan ismini ve~diği ve Allah'tan ona özel bir şekilele direk o larak akmakta olan berekettir. Bu feyizlerden biri Fatih duası ismini verdiği bir duadır ki onu bir kere okuyan, Hz. Peygamber'in verdiği habere göre Kur':ln'ı altı bin kere hatmetrniş sevabı a lır. 34 Aslında bu duayı bir kere okumak kainmta şimdiye kadar yapılan bütün ibadetlerden daha hayırlıdır. 3 s 30 Abun-Nasr, Tijaniyye, ss. 23-26. 31 }awiihir al-meani, s. 91. 32 age., ll, 151-152 33 Abu'n-Nasr, 17ıe Tijaniyya, 27-34. 34 Bu iddia Kur'an'ın okunınası ibadet ol:ın tek kitap olma özelliğine meydan okuduğu için doktrin olarak tartışnıalıdır. Zirn l'ihih duasının Kur'an'ı lıatmekteden daha fazla sevaplı bir amel olarak gösterilmesi onu en yUce ilahi metin haline sokar ki bu tanışmaya çokç-a açıktır. Bu konuda Ousmane Kane'nin makalesine bakınız. 3S }awdhir al-maan~ 91 vd. muhammad s. umar/nijerya 'da ıasavvuf hareketleri tle muhalifleri 385 Feyz doktrini ile yakından alakah olan başka bir doktrin de hadra ilahtyye olup Uzun Ömer ve İbrahim Nias'ın eserlerinde ı).1erkezl bir yer işgal eder. Nijerya'daki Ticani tarikatının gelişmesinde bu iki şahıs en önemli yeri iş­ gal etmeleri sebebiyle onların bu doktrinleri bizim için önem taşır. Uzun Ömer Rimiib hizb ai-Rahfm" aslı eserinde Ahmet Ticani'nin hatmü'l-evliya olduğunu belirtir ki o bu konumu sayesinde yedi kat iç içe geçmiş dairevi semacia kozmik bir hüviyete büıünür. Birinci kat sema en dıştaki katman olup hakikat-i Ahrnediyye ismini alır, onun künhünü sadece Hz. Peygamber bil.ir ve ondan başkası bu makama ulaşamaz. İkinci daire hakikat-i Muhammediyye olup buradan bütün aleme feyz akar. Üçüncü daire hatınü 'l-vel:1ye dairesi olup feyzini ikinci daireden alır. Her ne kadar bu daire Hz. Muhammed haricindeki peygamberlere mahsus olup başkalarının feyz almasına açık olmasa da, Ahmet Ticani bu daireden özel bir izinle Hz. Peygamber'den feyz alır. Dördüncü daire Ahmet Ticani har~cindeki veliterin feyz kaynağı olmakla birlikte, o bu daireden de azami derecede faydalanır, o kadar ki diğerlerinin bu daireden aldığı feyz ona rusperle okyanusr.a bir damla su miktarı gibidir. Beşinci daire Ticani tarikatının mi.iritleri ve takipçiteri içindir. Altıncı daire diğer velilere mürit olanların feyz kaynağıdır. En içteki son dairenin ise hangi gruba feyz verdiği belirtilmemiştir." Ömer şeyhe mutlak teslimiyerin gerekliliği üzerinde ısrarla durmuştur zira ona göre şeyh in izni olmadan mürit ne kadar çalışırsa çahşsın kesinlikle hadra-i ilahiyye'ye ulaşamaz . Ayrıca o Hz. Peygamber'i rüyada değil bizzat uyanıkken gördüğünü tekrar ederek onun zikir meclislerinde hem ruhu hem de bedeni ile hazır olduğunu belirtir. Eğer Allah dilerse kulun gözündeki perdeyi kaldırır ve kul peygamberi görür. Hz. Peygamber'in her zikir halkasını ziyaret ettiğine inanıldığı için her halkanın ortasında beyaz bir örtü serilir ve bu yer Hz. Peygamber'e ayrılır. İbrahim Nias'a gelince onun Ticarn tarikatına katkıları onun Kaşif a/-ilbas an feydat al-katm Abf'l-Abbas ve al-sir al-ekber adlı eserlerinde ortaya çıkar. 1930'da gördüğü bir rüya üzerine o zamanın gavsı olduğunu iddia etti . Bilindiği üzere gavs sGfı hiyerarşide en üst nokta olup bu şahsın Allah ta rafından zamanın kurtarıcısı olarak seçildiği ima edilir.JS Buna ilaveten o Ahmet Ticani'ye ait olan feyzi~9 ve onun büyük sımnı beraber olarak miras aldığını belirtir ki bu iki mjras sayesinde o gizli ilimiere fazla gayret sarf etmeden sahip olduğunu belirdoktı·ini 36 .fawdhir al-maani'nin derkenarında basılmıştır. 29. dipnota bakınız. 37 age., II, 16-23 38 M. Hiskett, 'The Community of Gr-.ıce and its Opponents. The Rejecıors: A Debate abouı Theology and Mysticism in Muslim West Africa with a Special Reference to its Ha usa Expression·, Africa Ltınguage studies, xvii/3 (1980) 102 vd.; Niass'tn torun u onun hayat hikayesini anlatmıştır, Hassan Ci~~e, Shaykh Ihrahim Niasse: Revivalist of the Sumuıb, (New York 1984). 39 ibrahim b. Abdallah b. Muhammed ai-Tijani, Kiişif al-ilbas an feydat al-katm Abi''I-Abbiis, (Kahire 1971) 56-61. 386 ıasavvuj tir. . İbrahim Nias ayrıca r;canl salikierinin Cennete girmelerinin Ahmet Ticani'den gelen feyz bereketiyle garantilendiğini ve salikierin en kıt zamanlarda bile maddi bir bolluk içinde yaşayacaklarını iddia eder. Ayrıca Nias Hz. Peygamber'le yaptığı bu canlı toplantılarda ondan kendisine başka özel bir imtiyaz daha verildiğini ancak bunu açıklamasına izin ve rilmediğini belirtir. Bu bilinmeyen imtiyaz Ticaniler arasında al-sır al-ekber (büyük sır) olarak bilinir. Bu sır Hak Teala'run seçtiği şahısla d a nesilden nesile aktarılır. Bazen de bu şahsın Ahmet Ticani'ye bir halife olmadığı, Hakk'ın rahmetiyle seçerek feyz ve ilahı ilimlere aşina olmaya özel izin verdiği kimse olarak tanımlandığı görülür. Müridierin feyze ve büyük sırra ulaşabilmeleri için İbrahim Niass onların rerbiye ismi:rıi verdiği süreçten geçmelerini şart koşar. Terbiyeden geçen mürid daha sonra kendisine verilen gizli bilgileri bir sır oJarak saklayacağına dair yemin eder. Ticani tarikatını terk eden bir şahıstan Hiskett'in aldığı bilgiye göre; terbi·· ye mukaddem ismi verilen şahsın , müridi beş basarnakit bir soru cevap sürecinden -ki bunlara hadra ismi verilir- geçirmesi ile mümkün olur. Son Hacira'da İb­ rahim Niass'ın kevn dükka. (Arapça da varlığın tümü manasına Hausa kelimesinden türetilıniştir)-ıorun şimdiki tecellisi olduğu öğretilir. Hiskett Ticani arkadaş­ larından bu konuda daha fazla bilgi isteyince onlar İbrahim Nias' ın varlığın tümünün tecellisi olmadığını, Hz. Muhammed, Ahmet Ticani ve Şeyh İbrahim'in tümünün varlığın birer parçası olduğunu ısrarla beliıttiler." İbrahim Niass'ın Hadra İHihiyye dokcrini ise şöyledir: T:ısavvuf aleminde beş hadra vardır. Bunların en altındaki hadra nasuttur ki bu nı addi varlık alemidir. ikinci katınan melekur hadrası olup bu ilahi nur makamıclır. Bu nur birinci basamaktan sonuncu basamağa kadar yayılır. Ayrıca bu alem gezegenler ve ruhani varlıklar alemidir. Bundan sonra ceberCıt hadr.ısı gelip bu yedinci makamdan arşa kadar uzanır. Bu hadra ilahi sırlar ve melekler alemi elir. Bundan sonra lahGt alemi gelir ki bu ~Hemde Allah Telila'nın isim ve sı­ fatları tecem eder. Son hadnı hahGt olup Zat-ı İlahinin zirve noktasıdır.'ı D:ızen Feyz cemaati, bazen de Ticani Niasiyye cemaati olamk bilinen Şeyh Nias ·ın takipçileri Batı Afrika'da 43 birkaç milyonluk bir sayıya ulaşsa da daima Vahlubl meyilli hareketlerden, ayrıca da Ticanilerden muhalefet görmüşlerdir. İbralıiın Niass daha önce Mekke'de tanJştığı Kano Emiri Hacı Abdullahi Bayero ile gi>rüşmek üzere 1945'lerde bölgeye gittiğinde pek de iyi bir kabul görmemiş­ tir. Zira kendisi Kano alimlerinin cenaze ile alakah fıkhl görüş ayrılıkları yüzünden ikiye ayrıldığı bir zamanda bölgeye gelmiştir. Bu gruplardan biri Madabawa adıyla bilinen ve fakibieri ile meşhur bir gnıptu. Başlannda ise resmi olarak Ka40 Hiskett, 1be commımity, 120-21 . 41 age., s. 121. 42 age., ss. 118-119. 4~ Aynı yer. mıthammad s. umar/nijerycı'd.a t.asavvuf hareketleri ve muhalifleri 387 no emirinin atadığı ve ulemanın temsilcisi olan Sarkin Malaınal vardı. İkinci grup ise Madabava grubundan ayrıl mış olan Mallam Muhammadu Salga'nın (18711938 >liderliğinde "Salgava" cemaati idi. Bu grup fıkhl konularda yeni yaklaşımı ile bilinmekteydiler ve Halil b. İshak (ö. l374)'ın Madabava'da en iyi eser kabul edilen Muhtasar'dan daha farklı fıkıh kitapları da okunmasına taraftardılar! Başlangıçta Ticani olmalarına rağmen Mad;bava grubu, Şeyh Niass'ın iddialarıyla pek ilgilenmediler, daha sonra Sa\gava'nın onu kabul etmesi ile onu tamamen reddettiler. Çok geçmeden bu iki grup arasındaki cenaze ile alakalı anlaşmazlığa Şeyh Niass'ın öğretileri konusundaki poJemikler de katıldı. Böylece Nijerya Tica.ruleri ile muhalifleri arasında ilk poJemik edebiyarı da ortaya çıkmış oldu.''' Bu kitap Nijerya Ticanilerinin ortaya koyduğu entelektüel çalışmaların başında gelir ve bu kitap 1960'lara kadar Kadirller aleyhinde kull:anılmıştır. Yirminci asrın ilk yirmi yılında, Nijerya'ya Osman b. FGdl'nin mirasından gelmey,cn yeni Kadirl kollarının ortaya çıkmasına şahid olundu. Paden'e göre 19. yy . d:ı Kadiriyye fazla yaygın değildi ve çok az·Kadiriyye eserleri verilmişti.«' Ayrıca J>aden'e göre İngiliz güçlerinin Kana'yu işgali ve Sokoto emirliğinin siyasi gücünün azalması ile Kano uleması Kuzey Afrika'dan gelen Kadiriyy~'nin diğer kolları ile de ilgilenıneye ve onlara taraftar olmaya başladılar. Mes~la F:.ıs'lı Şeyh Beşir, cehri Kadirl zikrine bendir isimli müzik alerini ilave etmiştir. Sa'd b. Ahmet (ö. 1860··1933) de üStnan b. Fudl'ye dayanmayan bir silsileyi yaymıştır. Nasir Kabara' nın bu kola intisap etmesiyle Nijerya'da Kadiriyye tarikatı yeni bir döneme girmi~tir. 1930'dan 1996'da ölümüne kadar, Nasir Nijerya'da ve Batı Afrika'nın tümünde ki en etkili Kadirl şeyhi olarak varlığını sürdürdü . Ayrıca 1960'larda tasavvuf aleyhtarı hareketler ortaya çıkıncaya kuclır da, o Ticaniyye'nin en başta gelen ınuhalit1erindendi. 47 Buna rağmen o tarikatını yaymak için Ticaniyye metotla rıodan istifade etmekten ele geri durmadı. Mesela cehr! zikir, mürit bulmak için ya pılan seyahatler ve Bağdat, Beyrut, Şam, Amman gibi Kadir1ınerkezleri ile 48 ilişkiye geçmek gibi yöntemler btınlar arasında zikredilebilir. N:ısir Kabara'nın Ticaniyye aleyhtarı polemiklerine bir örnek olarak onun Nejehat al-Nd.siriyyeadlı eseri gösterilebilir. Ona göre aslında bütün tarikatların hedefi ıektir. Ne var ki Kadiriyye tarikatı insanları en kısa şekilde Allah'a ulaştırır ve bu sebeple bütün diğer tarikarlardan üstündür. Abdülkadir Geylani'nin velayeti kendi zamanından dünyanın sonuna kadar bütün veliterin feyz kaynağıdır . Ri4 49 4-i J.W. Chamberlin, 7be Developmeııt of Jslamic Educatioıı in Kana City, with empbasis on Legal F.clucalion in the Iate ı<Jh Centuries (doktora Tezi, Colombiy;ı Ünivers'"':si, 1975); M. N:ılado, Kano .')tate]iya da Yan, (Zaira 1969) ss. 26-34. 45 Tic:ıni yazariann eserleri için Hunwick'in eserine lxıkınız age, ss. 26o-316. 46 Paden, R_eligion, 68 4 7 Paden, Religioıı, 157-52 4ıı tıRe. 49 Muhammad ai-Nasir ::ıi-Kabari, ai-Nefehat ai-Ntisiriyyefi al-ta?iqa ai-Ktidirl;r.ye, (Zııire, 1957), s.l5 388 tasawuf vayete göre Geylani Allah'ın J.<.endisine ve müridierine dünyanın yarısını verdiği­ ni w ahirette de ebedl saadeti verdiğini söylemiştir. 10 Geylani'nin sayısız kerametleri arasında onun ölümünden sonra bile insanlara yardım edebileceği kerameti ilgi çekicidir. Geylani hiçbir zaman günah işle­ memiştir ve bir kere girildi mi bu tarikatı terk etmek caiz değildir. Zira bu Geylani'nin velayetine saygısızlık, bu da delaylı olarak Hz. Peygamber'e saygısızlık man.ısına gelir ki bu Kur'an, sünnet ve icmaya göre haramdır. 5 ı K:ıbara'nın pelemik eserleri a rasındası zikir esnasında bendir kullanmanın caiziyyetini savunan bazı risaleler de mevcuttur.. Ayrıca o K am' al:fesdd fi tajdfl a/-sadl a/a'l-kabdfi hazihi 'l-biladadlı eserinde namaz esnasında kişinin gövdesindcn ça prazlamasına silah koşanması alışka nlığı aleyhinde yazar ki bu Kano'da İbrahim Niass ve taraftarlarının bi! sembolü tülline gelmişti. Ticaniler de bu suçlamalara cevap vermekten geri kal ınadılar ve bunların başında da İbrahim Nias'ın yazdığı "Rqf al-ma/am an men refea ve qabada iqtidaen bi seyyid alena·m " adlı eseri gelir. Hemen hemen önde gelen Tic~mllerin tümü Kam ' al:fesad:ı karşı bir cevap yazmaktan geri dunnamışlardır. Zira bu sadece bir Ticaniyye uygulamasına karşı gelmiyordu, ayrıca namazlarını sıhhatini de tehlikeye düşüren bir suçlamaydı. Qahd-sadl meselesi Ticani ve Kadirller arsında seıt tartışma konusu olurken 1962'1erde tasavvuf aleyhtarı bir şahıs olan Ebu Bekir Guml Kuzey Nijery:ı baş kadılığına getirilmiştir. Bu da tabii ki onun görüşlerinin hem Kadir1 hem de Ticanller için daha tehlikeli bir hal alması demekti ki bu gelişme onların kendi aralarındaki mücadeleyi bir an önce halletmesini mecbur kıld ı. Daha önce başka bir yerde belirttiğim üzere her ne kadar veli kabirierinin ziyareı edilmesi ve onlara gösterilen saygı eleştiriimiş ise de zannedildiğinin aksine Yahhabi lik'in bölgede yayıldığını destekleyecek bir kanıt yoktur. 5·1 Hugh Clapperton Katagum'da (Borno ve Sokoto hilafetinin sınırlarında bir bölgel bir Felatah gördüğünü ve bu zaun Mekke'de Vahhabiler'le karşılaştığını anlatır.~ Bu Felatah 19. yy.hn sonunda ve 20. yy.lın başlarında Mekke'ye gidip gelen ne ilk ne de son Felatah idi. Ne var ki bu şahıslardan tasavvuf aleyhtarı Yahhabl fikirler ik dönen birine rastlanmamıştır. Ayrıca İngiliz işgal güçlerinin 1952'de yaptı­ ğı araştırmalarda Nijerya'da Vahhabi etkjsine rastlarunamıştır. 55 4 ;o Muhammad al-Nasir al-Kabari, ai-Nefeblir a!-Niısiriyyefi al-tanqa aJ-Kiidiriyye, s. 13. sı cıge., 20-21. 52 Nasiru Kabara'nın eserleri hakkında bakınız, 'The writings of Nasiru Kabara', Sudanic Africa: A}oumal of Historical Sources, ii, (1991) 165-74. 53 Umar, Sufism and Aııti-Sıifısm, 163 vd. 54 1-Jugh Clappertoo, journal of an Excur;·fon from Kouka in Bomoı.1.. through the Soudan, to Saccato. Bu dergi FRı\ Denham'ın Narrative of Tmvels adlı eserin bir parçası olarak basılmıştır. (Lond ı~ı. 1985), ii, 231. 55 National Archives, Kaduna, Zaria Provtnce, C68 Repot'l by M. Mangirı, Head of the Department ı!f'Muslim Affairs, on his v/sil to Nlgeria in March 1952, 2. muhammad s. unuır/nijerya'da ıasavvuf hareketleri ve muhalifleri 389 Tasavvufun doktrinsel temellerine karşı eser yazan ilk Nijeryalı yazar Ebu Bekir Mahmud Gumi idi ki kendisi 1950'lerde Kadiri tarikatından ayrılmıştı. Ondan önce 1940'\arda Saad Zungur (1915-1958) Kuzey Nijerya'ela elinele reform konusunda vaaz ediyordu. Bir şiirinde Geylani, Ahmet Ticani Osman b. Füdi gibi sütilerin adına yemin edilmesi gibi bir çok bid'atı eleşli'rdi. 56 Onun bu şiiri "Watar bidia " ayrıca geleneksel şiir anlayışından da bir ayrılmaydı zira o bu tasavvuf aleyhtarı o lan ve Peygamber zamanındaki hurafesiz İslfım'ı yaşamaya davet eden ilk şi ­ irdi.'- Hurafelere karşı bu eleştiriler 1940'larda başlam1ştı. 1970'lerde ise bu hurafe kavramı tasavvufu da içine alacak şekilde genişletildi. Abdülkadir Gumi'nin başlattığı bu hareketin temelleri 1940'larda devam ettiği Kano Hukuk Mektebidir. İngilizlerin 1934'de kurduğu bu mektep yerel hakimleri yetiştirmek üzere pHinJanmış olup tasavvuf aleyhtarı şahısların ortaya çıkmasında önemli rol oynamış­ tır. 1947'de öğretmen yetiştirmek üzere değişikliye uğrayan bu mektebe School of Arabiç Studies (SAS) ismi verildi ve bu mektep Nijerya'daki yeni nesil ulemanın yetişme merkezi halini aldı. Bu okul hoca-öğrenci ilişkilerine belli bir rahatlık ve serbestiyet getirdi. Bütün İslami ilimler ayrıca Arap dili ve edebiyatı burada öğretilmekteydi. SAS mezunlan İngiliz sömürge yönetiminde bürokrat olarak görev alabildiği gibi ayrıca İngiltere'de ve başka ülkelerde doktora çalışmalarına da devam etme hakkına haizdiler. Daha sonraki yıllarda SAS sistemini örnek alan bir çok okul açılmış ve bunlar geleneksel ulemadan farklı bir yapıda bir Müslüman entelektüel sınıfı yaratmıştır. ss SAS mezunu bütün alimler neredeyse istisnasız tümüyle tasavvuf aleyhtan olmaktaydı. Şimd i SAS'tan yetişen ve başkalarına da numune olan Ebu Bekir Gumi'nin tasawuf aleyhtarlığının gelişimine bir göz atalım. Gumi SAS mezunu olup daha sonra Sudan'da öğretmenlik kursu alrnlştır. Daha hukuk mektebinde öğrenci iken diğer öğrencilere özel dersler vermekreydi. Bu öğrenciler arasında bazılan Ticaru kl:1siklerini araştırmak ve incelemek istediler. Gumi]avahir al-mean~ al-Yaquta aljerfdah gibi bu kitapları yakından ranı­ dıkça Ticanllerin İslam dışı bir hareket olduğu konusunda şüphesi kalmadı. Bundan sonra 1992'de ölümüne kadar tasavvuf aleyhinde faaliyetlerine devam etti.s9 Gumi'nin tasavvuf aleyhtarlığı Kuzey Nijerya'yı Dünya Müslüman Ligi'nde temsil etmesiyle daha da arttı . Zira bu örgütün merkezi Suudi Arabistan Krallığı idi. Hatta Gumi zamanla Vahhabilik'te o derece ileri gitti ki Kral Paysal'ın 'İsHim'a hizmet' ödülüne layık görüldü.60 56 Dandatti Adulkadir,. The poetry, l ife and opiniorıs of Sa 'ad Zungu1; (Zaira 1974) ss. 26-27. 57 age., 43. 58 S. A. S. Galadanci, HaraM/ aJ-Luğa at-Arabiyye ve ddiibiM fi Nigeria, (Kahire 1982) ss. 90119. 59 Detaylı bilgi için bk. Abubakar Gumi: \l7hen? I stand, (ibadan 1992). 60 age., ss. 193-215. 390 tasavvuf Guıni'nin tasavvuf aleyhtarı fikirleri yaymasında başlıca araç basın yayın orve televizyon kanallan idi. Gaskiya ta fi Kwa bo gazetesi, Nijerya Radyosu, Kaduna Televizyon istasyonu bunlara örnek verilebilir. Buna karşılık sGfl gnıplar da Guıni'nin suçlamalanna cevap vermek için basın yayın araçlarına baş­ vurdular.6ı Teyp kasetleri, el çekimi video kasetleri 1990'larda hem tasavvuf lehinde hem de aleyhinde faaliyetlerin başlıca aracı oldu. Bunların bolluğu bu yıl­ lardaki kaset endüstrisinin gelişmişliğine bir delildir.62 Gtııni'nin rasavvtıf aleyhindeki en büyük eseri ai-Aqfdah al-sahfha hi-muwiifaqat al-shen''ah adlı eseridir. Ayrıca bu eser 1972'de63 Nijeryalı bir müellif tarafından yazılan ilk tasavvufi eserdir de. Gumi eserinde şöyle der: "İslam Allah Teal:l'nm peygamberi Muhammed (as) vasıtasıyla insanlığa gönderdiği hayat tarzıdır. İslam, Peygamber'in hayatı ile bize açıklanmış ve bize böylece ulaşmışur. Dini olsun içtimal olsun her konuda onun hidayetine tabi olanlar Allah'ı ilah olarak tanımış ve onu kendine konıyucu olarak almış olur. Kim de bu hidayetin dı­ şınd:ı bir şey yaparsa kendine başka bir ilah edinmiş olur.""' Gumi rasavvufun velayet anlayışını ve merkezde gavsın bulunduğu veliler hiyerarşisini ve bu velilerin kozmik değerini kabul etmemiş, aksine takva sahibi her müminin bir veli olduğunu savunmuştur. Gumi Ahmet Ticani'nin görüşlerini eleştirmek içinjawahir al-meanl adlı eserinden sık sık alıntılarda bulunmuş ve onun Peygamber'den özel inHiyaz aldığı sözleıini eleştiımişrir: "Her kim Hz. Peygamber'in hayatta iken bazı bilgileri sahabesinden sakladığın ı ve daha sonra gelen nesillere bu bilgileri i lettiğini iddia ederse şüphesiz o Peygamber'in değerini küçültmüş olur ve bu da icma-i ümmete göre küfürdür. "65 Cuıni'ye göre stıfilerin ibadet şekilleri ramamen İslam dışı olup onlar dinin bir parçası değil aksine İslam dışı akımlardı. Bu görüşlere sCıfilerin tepkileri büyük oldu ayrıca Ticani ve Kadirl u lema bu eleştiriler karşısında aralarındaki ihtilafları çözmesine ve işbirliği yapmalarına sebep oldu . Guıni'nin tasavvuf aleyhtarı fikirlerinin yaygınlaşmasına tepki olarak bu gruplar da ellerindeki bütün imkanları seferber ederek onlarla mücadele etmeye başladılar. Buna karşılık da Gumi "Bid'atları Temizleme ve Sünneti İhya" (Jamaat-izatah al-bid'ah ve ikfunat al-sunnah) adlı kendi cemaatini reşekkül ettirdi.66 ganları 6ı Bu konuda benim şu eserime bk. 'Changing ldentity in Nigeria from the I%0s to che 1980s: From Suflsm tO anti-Sufism' In L. Bemer (Ed.) Muslim ldenti~y and Social Change in Suh-Saharan Ajriw. (London 1993), s. 156 vd. 62 1993·94 yıllarında yaptığım saha çalışmasında muhalif gruplar arasındaki polemikleri anlatan birçok kaseti gördiim ve bunların bir kısmını satın aldım. 63 Bununla birlikte Ebu Bekir Atiq'in Hazll javtıb al-KhllkiS ala vathfqat ai-Hajj Ahmet abd aiKerltıl. adlı eseri l%8'de basılm ış olup Gunıi'nin ese.r inden önce gelmektedir. 6•1 Abu Bekir M. Guıni, al-aqfdah al-sahfha bi-muwafaqat al-sberlab, (Beyrut 1972), ss. 75-6. 65 age., s. 23 ve 35. 66 Umar, Sufısm, s. 183. Bu cemaat hakkında daha fazla bilgi için Roman Loimeier, Jskunische Emeıl(·rung und politiSche \Vandel in Nordnigeria, (Hamburg 1993), ss. 277-94. mı4bammad s. umar/nijerya'da ıasawuf hat-eketleri ve mt1halijleri 391 Gumi'nin tasavvuf aleyhtarı diğer birkaç risalesini bir tarafa bıra kırsak tasavvuf ~ıleyhtarı olarak ortaya çıkan eserlerin en önemlilerinden biri de Dahinı Maigari'nin al-Şeykh Ihrahim Niyas es-Singbaalfadlı 198l 'de bası lan eseri oldu. 67 523 sayfalık eserin yandan fazlası Nijerya'da Ticani-Niasi tarikatının yayılmasına ve tarihi gelişimine ayrılmıştır. Bundan sonra Maigari İbrahim Nias'ın Kii.şif al-İl­ bas ve Siral-akbar adlı eserlerini kritik bir gözle ele almıştır. Maigari'ye göre Tican'i virdinin İslami açıdan bir sorunu yoktur ne var ki bu zikir karşılığında ileri süriilen ınükafatlar abartılı ve İslam clışıdır. Örnek olarak Ahmet Ticaru'nin müridierine gönderdiğj garanti mektubunu gösterir. Ona göre sufi tarikatlan birer gizli külttür ve bunlar cahil Müslümanların cehaletinden istifade ederler. Hz. Peygamber hayatı boyunca İslamiyet'i bütün detayları ile beraber açıkladığı için herhangi bir tarikata ginneye gerek yoktur. 68 lVI:.ıigari önce metin analizine dayanarak İbrahim Nias 'ın eserlerindeki fikirlerio İbn Arabi'nin eserleri ile aynı olduğunu oıtaya koyar. jawahir al-Mean~ Rimah, Ki.ishif al-esnJ.r, al-sirr al-akbaradlı eserleri ve İbrahim Niass'ın eserlerini inceler.(>9 Özellikle}awahir al-Meanfadlı eserdeki İbn Arabi'nin eserlerinden aynen alıntı yapmasını eleştirerek onun ilmi sahtekarlık yaptığını yani başkasının fikirlerini kaynak belirtıneden aktardığını ortaya koymaya çalışı r . 70 Maigari İbn Arabi'nin de ötesine geçerek Ticani fikirlerinin İsmail!, Fatiınl, Yeni Etlatunculuk'a ve Upanişadlar'dan esinlendiğini iddia eder. Ona göre Fattınllerin güçlerini kaybetmelerinden sonra onlafın fikirleri yera l tına çekilmiş ve Ebfı Tayyib Kadirl'nin al-Maksad ai-Abmel adlı eserinde ileride ortaya çıkmıştır. Bu eserde bazı değişiklikler yaparak Ali Harizm 'Jawahir al-Meanf" ismiili vermiştir. " Ticaniyye'yi Yeni Etlatunculuk'a dayandırmakla Maigari bu tarikatın İslam ~ışı olduğumı kanıtLamak istiyordu. Tahmin edileceği üzere Maigari'ye yapılan tenkitlerde son derece sertti. Hatta bir Ticani yazar Maigari'yi master derecesi alabilmek için dinini satınakla suçladı. --' Maigari bu eleştirilere al-Tuhfe al-seniyye aciiı eseri ile Nijeryalı bir yazann verdiği en sert cevabı verdi. Eserin giriş kısmında o kendisinin de bir zamanlar müteşeddid bir Ticani olduğunu ve Ahmet Ticani'nin halifE~si olmak ve izn-i mutlak derecesini elde etmek gibi yüksek mertebelere eriştiğini anlatır. Hatta kendi67 Bu çalışma Kano'daki Bayero Üniversi[esine master tezi olarak sunulmuş daha sonra da Medine'deki islam Üniversitesi sponsorluğunda basılmıştır. Eserin adı "ai-Şeykb fb-rabim Niytls aiSingbdl~ HaydtuhU, ayc'Jtubu ıva ilıfiubı1 ıva ta'dlimuhU. (Beyrut 198 l ). 68 cıRe., ss. 31-34. 69 age., ss. 348-408 ve 309-498. 70 Abu Nasr, Ibe Tifaniyye, ss. 27-57. 71 Maigari, al-Şeyklı ibmbim Niyiis, s. 496. 72 ai-Hajj Abdullah al-Alevi, İnzar ııe we ift!ide ila bai' dtnihf bi'I-Şabadah, Muhammed ibn Şeyh, Abdullah al-Muritiini, aJ-Redd bi'l-hadfs ve'I-Kur 'a n ala mdjf kitüb Maigari eş-Nfgerf min alzevr ce uş-bühttin, (Kano 1989). 392 ıasavvuf si bu makamı sebebiyle birçok müride Ticaniyye tarikatının gizli doktrinlerini telkin ettiğini söyler. Ne var ki bu tikirieri telkin ederken o bu fikirlerio İslam dJşı olduğunun farkına varmıştır, şöyle der: "Bu sebeple halis Müslüman kardeşlerimi Ticanı tarikatına karşı uyarmak istedim. Böylece onlar bütün güçleri ile Ticaniyye tarikatına karşı savaşahilsin­ ter. jşte bu kitap onlara karşı süren cihadın devamıdır. Bu cihadımız, Müslüman/m· tarikat şeyb/erine kölelikten ve onların maddf sömürülerinden kurtanneaya kadar devam edecektir.''~ 222 sayfalık Tuhfe isimli kitabı boyunca Maigari Ticaniyye'nin İslam dışı gizli inan çlarını ortaya koymaya çalışır. Mesela Fatih duası ve Cevheratü'l-kemaı dualarmı okuma nın Kur'an-ı Kerim'i okumaktan daha fazla sevap getireceği inancı, ayrıca alemin idaresinde kutbu Allah ile aynı mertebeye koyan kutupluk inancı da bunlardan biridir." Bu şekilde Ticaniyye tarikarı aleyhindeki delillerini ortaya koyan Maigari "tasavvufun İslam dışı farklı bir din olduğu" neticesine ulaşır.'~ Tasavvuf aleyhtarı yayınla ra başka bir destek de Baero Üniversitesi İslami Araştırmalar bölümünde hoca olan Ahmet İbrahim ve Ebu Bekir Cibrll ve İslami davet hareketinin lideri Aminuddin Ebu Bekir'in yazdıkları Hasm al-tardfdfi ilm al-tawhfd adlı kitapçıktır. Her ne kadar kitabın başlığı tasavvuf aleyhtarı bir mana çağrıştırmasa da kitabın konusu olan tevhit konusu tasavvuf aleyhtarı bir şe­ kilde işlenmiştir. 1Iasm al-tardfd önce kelime-i şahadetin manasını irdele r ve tek Allah'a inanmanın doktrinsel ve ibadet açısından sonuçlarını açıklar. İbn Teymiyye'nin yorumlarını izleyen yazariara göre tevhid üçe ayrılır: RubObiyye, ulOhiyye, esma ve sıfat tevhidi. RubObiyye tevhidi; Allah'ın birliğirıe, varlığına ve onun kainattaki her ;,;eyin üzerindeki Rabliğine inanmaktır ve bu sadece İs!am'a has bir anlayış değildir. UlOhiyye tevhidi ise bütün ibadetin Allah'a hasredilmesi olup bütün peygamberler bu tevhidi gerçekleştirmek için gönderilmişti r. Esma ve sıfat tevhidi ise Kur'an ve sünnette zikredilen Allah'ın bütün sıfat ve isimlerine nasıl olduğunu sormadan (bila keyt) iman etmektir.n Bu ana kadar tasavvuf aleyhinde bir şey yok görünse de Nevakid al-İslam (İs­ Him hilafı inançlar)78 bölümünde uluhiyye tevhidl islam'ın diğer dinlerden ayrı yönii olarak anlatılmıştır. Ve burada Allah ile kullar arasında aracılar koymanın ve bunlardan şefaat umınanın İslam dışılığına dokunulmuştur. Tabii ki burada 76 73 Muhammed al-Tahir Maigari, al-Tuhfe al-sentyye bi ıavdfh al-ıan"ka al-Tijaniyya. (yer ve tarih belirsiz), ss. 7-8. 7·1 age., s. 137. 75 age., s. 137. 76 A. İbrahim, Ajibril, A. Abu Bekir, Hasm at-tardfd(i ilm al-ıawhfd, (jos 1986), ss. 6-12. 77 a.'le., ss. 12-16. 71l age., ss. 32-33. muhammad s. umar/nijerya 'da tasavvuf bat'8ketleri ve muhalifleri 393 aracılardan kastedilen mananın tarikat şeyhleri olduğu açıktır. İnsanı islam dışı­ na çıkaran bir tavır da birinin Peygamber'den daha iyi şekilde insana rehber olabileceğine inanmaktır ki bundan da kasıt Fatih duasını okumanın Kur'an'ı hatmetmekten daha sevap olduğuna inanmaktır. Ş imdiye kadar incelediğimiz tasavvuf aleyhtarı hareketlerden anlaşıldığına göre bu kesimlerin tasavvuf hakkındaki yaklaşımları üç çeşittir. Birinci gruba göre tasavvuf bid'attir. İkinci gruba göre şeriata uygun değildir. Son gruba göre de tasavvuf tamamen tevhide aykırı bir harekettir. Kadiriyye ve Ticaniyye tarikatianna karşı da bu üç tutum sergilenmiştir. Gumi'den önce sufilerin eserleri birbirlerine karşı üstünlük taslamaktan, Kadirilerin mi Ticani'lerin mi daha üstün olduğunu tartışmaktan öte gidememişti. Gumi'nin tasavvuf aleyhtarı fikirlerinin Nijerya Kaduna radyosunda 1%0'lardan79 sonra yayınlanması ile Kana'daki önde gelen Ticantierin de cevapları ortaya çık­ maya başladı. Gumi'nin ai-Akfde a!-sahfha adlı eseri 1972'de basıldıktan sonra birkaç reddiyye ortaya çıkmıştır. Daha önce de bahsettiğim üzere al-Tuhfe al-seniyyc adlı eseri şeyh İbarahiri1 Nias'ın aleyhine yazdığı kitaplara verilen reddiyelere bir reddiyyedir. Bid'atleri Yok Etme Cemaatinin 1978'de kurulması üzerine süfilerle muhalifleri arasındaki savaş şiddetlenmiştir. Halka açık vaazlar haricinde bu cemaat okullarda Muhammed b. Abdulvehhab'ın Kitab al-tawhfd adlı eserini okullarda ders kitabı olarak kabul edilmesidir. Ayrıca Saudi Arabistan'dan getirilen İbn Teymiyye'nin eserleri de bu cemeat tarafından dağıt:ılmaktadır. Tasavvuf aleyhtarı bu eseriere sufiler de reddiyye yazmaya başladılar. 80 Bu risalelerden bazıları tasavvufun kendi başına bir din olduğuna cevap vermeye çalışır. Diğer bazı risaleler de tasavvuf aleyhtariarının eleştirdiği meselelere yer verir. Bu süreç sayesinde tartışmalı meselderin tekrar gözden geçirilmesini arzu eden sufiler de ortaya çıkmıştır. Mesela İbrahim Salih Salat al-fatih ve ]awahir al-meani fikirlerinin tasruhini önerir.8 1 Ne var ki bu tür tavırlar Ticaniler tarafın­ dan pek ho~ karşılanmamıştır. Bunun üzerine İbrahim Salih Ticani dostlarının gönlünü alan ve kendisinin Ticani inancını tekid eden yeni bir kitab yazdı. Bu kitapta gÖrüşlerini daha da detaylandırdı. 83 Şu ana kadar sOf'ılerin verdiği cevaplar daha ziyade büyük sufilerin sözlerinden, şeriatın önemine dair olanlarını aktarmaktan ve ayrıca muhalifleri küçük 82 79 Umar, Sufısm, ss. 165-67. 80 Bu üste için bu makalenin ilavesine bakınız. 81 İbrahim Salih b. Vlinus, al-Tekftr akbtar bid'a tuhaddid al-selam va al-wabdeh beyn al-maslimin.Jt Nigeria, (Kahire 1983), s. 87 vd. 82 Awwal Anwar, Tasirin Sivasa a Addini, (Zaira 1992), ss. 41-45. 83 İbrahim b. Salih b. Yunus b. Muhammed a l-evvel, a/-Muğir ata Shubuhdt abi a/~bvii ve aMzih ai-Münkir a/l.i kittıb al-telifir, (Beyrut 1986) s. 41 vd. 394 tasawuf düştirücü yanlarını ortaya koymaktan öte gitmemişti. Onların imanlarının zayıf olduğu ve ilimlerinin eksik olduğu işlenıneye ça!ışılmışur. Tasavvuf aleyhtarı hareketlerin bir başka faydası da Ticaniyye ve Kadiriyye arasındaki sert tartışmalar son~ı ermesi ve bütün tarikatların netice itibarı ile aynı olduğu fikrinin aıtık kabul edilmiş olmasıdır. T:ısavvufu n ihsan kavramı ile aynı şey olduğu fikri tekrar işlenmeye başlanmış­ tır. Mesela, Muhammed San i Kafanga bu görüşü savunanlar arasında önde gelir. O tasavvufun ihsan olduğunu savunan alimierin -ki bunlar arasında Osman b . FCıcll de v:ırdır- bu konudaki görüşlerini özetlemiştir.ıı< Netice olarak da Kafangan, tasavvuf muhaliflerini müşrikler için inen ayetleri sufilere uygulamakla suçlamıştır. Tasavvufun ihsan olduğu söyleomekle daha çok onuı:ı ibadet yönü öne çıka­ rılmı~ olup muhaliflerin şiddetle eleştirdiği barıni anlayışlar ise ikinci plana atı l­ mıştır. Bu tür bir yaklaşım rasavvuf al eyhtariarına ka rşı yazılan reddiyelerde genel bir tutum olup muhalitlerin tasavvufu din dışı göstermeleri eleştirilrniştir. İb­ rahim Nias'ın ku llandığı retorikler özellikle etkili olmuştur. ; Maigari gibi sert bir 8 muh~ılif bile Nias'ın gösterdiği direniş ve değişiklik karşısında şaşırmış, başlan­ gıçta bir Ticani şeyh i olarak mücadele erıiğ Nias, sonraları bir şeyhüi-İslam'a dönüşmüştür.86 7i:mbfh al-süadd' adlı eserinde Muhammed al-Aşir Şuayb, Ticani tarikatın­ olan .yoldaş sufileri t:asavvuf aleyhtarlannın m antıki tartış ma larından etkilenmemeleri konusunda uyarmıştır. Zira tasavvuf ilahi bir nur olup insan Allah'ın lütfuyla bu yola girer ve akli kıyas ve tartışmalarla bu yolu ispat euneğe dayanmaz. 88 Ona göre kalbe bir kere ilahi nur girince artık Ticani doktrinlerini ispat etıneye gerek kalmaz. Mesela Ahmet Ticani'nin uyanık iken Hz. Peygamber ile görüştüğü ve ondan saltir al-Fatih duasını aldığını ve bu duayı okumanın Kur'an-ı okumaktan daha sevah olduğunu ondan işittiğine inanmakta zorluk çekmez. Şuayb şöyle der: "Kalbini Allah 'm nuriandırdığı bir kimse Peygamber'in uyanıkken gön'Jle- dan ve diğer taıikatlardan btle<A~i ve kendisiyle korıuşulabileceğini inkar edemez. Zira ilahi nur ı:nsanı inanmaya sevk eder. Nur-i Muhammediye ulaşmış bir kimse Peygamber'le uyamkken gön.'i.şmeyi kabul eder. Zira böyle bir şahıs Hz. Peygamberi mezara hapsC'tmez, o bilir ki Peygamber nurdur. ,1!9 Burada dikkati çeken mesele Muhammed Şuayb'ın daha önce hem sGtllerin 81 Muhammed Sani Kafangan, al-Mawabib a/-Kanaviyya, (Kano 1974), s. 7. 85 Bk. lbrahim Ni yas al-Kevlekhi, al-Beyfin ıva '1-tibyan an al-Tijaniyye ve al-Tijanfyyin, (Kano ırs.) w Hiiza jawab li mevld'na sbeykh al-islam, (Kano 1975). Sil Maigari, al-Sbeykb ihrahim Niyiis, ss. 155-98. 87 Muhammed ai-'Aşir Şuayb, Tanbih ai-Süada, {Beirut 1979). 88 age., s. 5. 89 age., s. 10. muhammad s. umarlrıijetya'da tasavvufhareketleri ve muhal!(leri 395 hem de muhaliflerinin kullandığı akli delilleri ve akli muhakemeyi kabul etmemesidir. Daha ö nce belirttiğim üzere fıkıh metoduna benzer bir şekilde tasavvufu anlatan tarz tartışma ve cedele açıktır. Halbuki geleneksel tasavvuf metodolojisi ecdele yer vermez. Muhammed Şuayb'ın geleneksel tasavvuf metodolojisine dönüşü sufilerin metot değiştirdiğine de işaret eder. Sütllerin geliştirdiği diğer ınetodoloji de beliHar ve ınusibetler karşısında peygamberlerin ve velilerin muzaffer olmasıdır. Bu çizginin devaını Ahmer Ticanl"nin sünneti ihya eden ve bid'atları yok eden bir Allah dostu olduğunu göstermesi olmuştur. 90 Böylece o aynı zamanda tasavvufun bid'at olduğu görüşünü de reddetmiş olmaktadır. Aynı zamanda o tasavvuf muhaliflerinin sünneti ihya ettikleri iddialarınJ da ellerinden almış olmakta ve tasavvufun şeriata uygunluğunu da böylece ispat etmiş olmaktadı r. Ainuma, Ticant'nin sözlerini, Kur'an'dan aktardığı ayetlerle karşılaştırır ve Ahmet Ticani'nin sözlerinin Kı.ır'an'a uygunluğunu gösterir. Bu da ona göre Ahmet Ticani'nin Peygamber'le görüşmesini mümkün kılan bir delildir. 9' Ona göre bu tür kerametierin inkarı hem peygamberlere hem de Allah dostlarına karşı sık sık gösterilnı i ştirn ki Kur'ancia da bunun bir çok örneği vardır. Ayrıca o Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar bir çok peygamberin çektiği sıkıntıları ve sonunda elde ettikleri başarıyı bunun paralelinde de Cüneyd, Zünnun, Ebu Hasan Şazell gibi birçok velinjn kıskançlık ve düşınanlık sonucu inkar edildiklerini anlatır: "Bunlardan :;;unu anlaınalısın ki evliya da inkar edilmekten incitilmekten, dövülmekten ve bir çok şekilde eziyet görmekten geri kalmazlar. Yine de onlar münkirlerin saidıniarına aldırış etmeden her çağda ve zamanda var olmaya devam ederler. "9J Aintıma'nın uzun listesine girerneyen sufiler arasında Hallfrc Mansur dikkat çeker. Konu şehidlik değil de imtihanl~r sonucunda zafere ulaşmak olduğu için belki de bu liste dışında kalması normal karşılanabilir. Aintıma risalesini Ticani tarikatının manevi bereketini, Ticanf.feyzint' anlatan bir şiirle sonuçlandırır. Ona göre kendilerine gösterilen düşmanl ı k ve itirazlar onların Ahmet Ticani'nin müridierine garantiled iği maddi ve manevi mükafatları elde etmeleri için bir vesiledir. Son olarak şunu da ilave etmeliyim ki Sufiler muhaliflerinin sosyo-politik temelkrine de eleştiri yapmaktan geri dumıamışlardır. Daha önce de belirtildiği üzere tasavvuf aleyhtarı fikirler daha çok SAS'da eğitim alan şahıslar tarafından o rtaya atılmıştı. Bu nokta geleneksel ulernanın da gözünden kaçmadı. Özellikle Abdiilkadir b. Muhammed Bello bu noktayı irdeleyerek tasavvuf muhaliflerini 90 Muhammed Ainuına b. Muhammed Aisanıi, ls'afal-Mublbb al7janf bi ta 'rif ai-Shykh Tijani. ! yersiz 1983), s. 2. 9ı a1w, ss. 3-7. 92 ac~w. s. 9. 93 lJRf.!., ss. 10-14. 94 ııge., ss. 19-20. Abmeı 396 ıasavvuf "Caddelerde Kur'an okuyan şeytanın kardeşleri, kadın erkek toplarup bid'atı destekleyen ve sünneti takip edenlere lanet eden"95 bir grup olarak eleştirir. Bu grup, Gumi'nin Vahhabi taraftarları ve İngiliz işgal güçlerinin okullarının ürünü olarak tasvir edilmiştir. Muhammed Bello ayrıca İngilizlerin sözde İslam okullan açarak kendi kanunlarını bütün Nijerya'da yaymaya çalıştıklarını, bu okullarda ingilizierin İslam ilimleri yanında İngiliz kanunlarını da öğrettiklerlni, daha sonrada İslam kanunlarımn modasının geçtiğini el atından aşıladıklarını ve bu fikri kabul edenleri yüksek devlet mevkilerine getirdiklerini ileri sürer. Yüksek maaşlı işleri gören Müslüman aileler çocuklarını bu okullara göndermekte ve bu şekilde Hıristiyan İngilizler kendilerine işbirliği yapan ve onların -İngiliz Hıristi­ yan- kanunlarını uygulayan yeni bir sınıf yaratrnaktadırlar. 96 Ayrıca bu okullardan mezun olanların çift yüzlü olduklannı, bir yüzlerinin Müslüman diğer yüzlerinin ele Hıristiyan olduğu suçlamasını yapar. 97 Bu sebepledir ki onlar Kur'an'ı yanlış yorumlarlar, evliyalara hakaret ederler ve Sufilerin rehberliklerini de inkar ederler. Muhammed Bella'nun tasavvuf muhaliflerinin ingiliz okullannın ürünü olduğu suçlamaları muhtemelen bir çok insanı ikna edici güce sahip olmamıştır. Ne var ki İngilizlerin işe dahil edilmesinin pelemik etkisi küçürnsenmemelidir. Zira bu tür bir suçlama, Müslüman çocukları okullar vasıtasıyla Hıristiyanlaştır­ ma gayretlerine karşı Kuzey Nijerya Müslümanlan uyandırmış ve onların bu okullara karşı her zaman belli bir şüphe ile yaklaşmalarına sebep olmuştur. İn­ gilizler bu şüpheleri izale etmek için ders programiarına İslam'la alakah dersler · koydular ve 1947'de bu okullara din dersi hocalarını ve Şeriat mahkemeleri kadılarını eğitme hakkını da verdiler. Yine de bu tür manevralar İngiliz okuHanna karşı olan şüpheleri gideremedi. Ve bu okullardan yetişen kimseler her zaman bu suçlamalarla karşı karşıya kaldılar. Muhamed Bella'nun muhalifler hakkındaki, onların "yüksek devlet mevkilerini işgal ettikleri ve büyük servete sahip oldukları" suçlamaları bu dönemde yazılan tasavvuf taraftan kitaplarda sıkça yer alır. Nijerya'daki tasavvuf aleyhtarı ve taraftarı hareketlerin sosyal, ekonomik ve siyasi ortamlan son 30 yılda yeterince belgelendirilmiştir. 98 Bu çalışmalardaki bulguları burada tekrarlamayı gerekli bulmadık Biz daha ziyade bu bulguları tamamlayıcı olan doktrinel ve entelektüel şartları ortaya çıkarmaya çalışdık Bugün de bu iki grubun tartışmaları ve karşılıklı suçlamaları devam etmektedir. Bu yüzden yeni çalışmalar için gözlemlernede bulunmak ve yeni açılımlar bulmak mümkündür. Bizim ilk gözlemimiz pelemiksel diyaloglardaki farklı stratejiler oldu. Bunlar arasında özellikle Nijeryalı Ticaniterin hermenetik metodu 95 Abdülkadir b. Muhammed Bello, al- 'Asa ata ra 's % age., ss. 8-11. 97 age., s. 10. 98 1 no.lu dipnota bakın. man. ıagM, (Maidiguri trs.), s. 1. muhammad s. ıımar/nije1ya 'da ıasavvıif hareketleri ve muhal!fleri 397 çok ilginçtir. Onlar kendi ldasik eserlerindeki sufı doktrinleri basitleştirerek yeniden tefsir etmişl er; tasavvuf aleyhtarı fikirlere karşı onları kullanmışlardır. Tasavuf'un İslam'dan farklı bir din olduğu saldırılarına karşı onlar tasavvufun İslam'ın ihsan boyutu olduğunu savunmuşlardır. Hermenetik metodu, karşı saldırıları savuşturmada sufılere son derece kolaylık sağlamıştı r. Yine de bu metodun muhalifleri kazanmada ne kadar etkili olduğu merak edilmektedir. Bu metot savunma veya saldırı amaçlı olduğunda mı daha etkilidir? Sınıflandırıcı ve kolayca genellerneye giden hermenetik metodun muhalifler üzerindeki etkisi nasıldır7 Tasavvuf taraftarları ve aleyhtariarı arasında geçen tartışmalarda özel olarak kullanılan hermenetik lisanın rolü nedir, gibi sorular merak konusu alınaya devam etmektedir. T•ısavvufun bid'at olduğu eleştirileri ve tevhit ile şeriata aykırı olduğu fikirleri, tasavvufun ayrı bir din olduğu söylemleri, hepsi bir araya gelerek İslami söylemlerin değişik veçhelerini oluşturur. Ticani virdinin fetva tarla sağlamlaştırılma­ sı da ıasavvufun hakikat ve şeriat ikilisini birleştinne ve fıkıh metodu kullanmayı göstermesi açısından önemlidir. Bütün bunlardan İslam'da delillendirmenin nasıl yapıldığı, nasıl tez ve antitezlerini üretildiği sorusunu sorabiliriz. Delil bulmad<l, otorite tespit etmede, araştırma sahası bulmadave geliştirmede protokol ve gelenekler nelerdir? Tartışına taktiklerinin gücü ve bun ların nasıl kullanıldığı, bunlara karşı geliştiril en metotlar nelerdir? Tarikatlann, İslam toplu mlarını ekonomik, siyasal ve kültürel hayatta rollerinin ortaya çıkarılması konusunda ilmi çalışmaların yetersizliği bazı ilim adamları tarafından vurgulanmıştır. 99 Bu ihmal daha çok laik paradigmalann dini motHleri insan davranı~ları konusunda etkili olduklarını kabul etmek istemeınelerinden hatta buna düşman olmalarından olduğu söylenir. Bu sebeple de seküler paradigmaların İslam' ın ve diğer dinlerin toplumsal ve kültürel konulardaki derin tesirlerini tespit etmede başarısız kaldığı düşünülmeye baş­ lanmıştır. Gayr-i d ini faktörler yanında diningücünü takdir etmek için illa da bir Humeyni devrimi mi yapmak lazımdtr?"ıo• 99 Mesela bk. L. Brenner, West African Sı~(i. (London 1984);John O. Hunwick, 'An introduction the Tijani Path', Islam et Societes, (1992) ss. 17-32. ı oo Bu makaledeki bazı materyaller benim Bayero Üniversitesine teslim ettiğim mastır rezimden alınmı~tı r. Ayrıca, Bayero Üniversitesindeki hocalanm Prof. S.A.S. Galadanci, Muhaının~d Sani Zahreddin ve Mellam Şehu Umar'e, Ahmedu BeUo Üniversitesi Prof. Abdullahi Muhammed'e de teşekkür ederim. Son olarak, 1992-94 yılları arasında Rockefeller Vakfı Afrika sosyal araştırmalar Konsülünün ve Afrika aıaşurınaları komitesinin, bursları ile yaptığım alan araştırmalarında ıopladığım materyalleri de bu makalede kullandım. · Muhammad S. Umar'a ait "Sufısm and its Opponents in Nigeria: The Doctrinal and intellectual aspecıs" , lslamic Mysticism Corııested, ed. Frederick De ]og ve Bernd Radtke, (Köln 1999). Çevireoin noru: Araştırmacılarm bibliyografık ı:naıeryale daha kolay ulaşabilmeleri için kitap isimleri makaledeki şekliyle transkript edilmiştir. ıo "SGfiler, inanç konusunda hadisçiler ve fakihlerle aynı göri.işü paylaşan, onların ilimlerini benimseyerek esasianna karşı çıkma­ yan kiinselerdir. Çünkü sufiler, bid'atlerden ve nefsin kölesi olmaktan kaçınan , güzel örneğe bağlı ve ona uymaya hazır, her türlü bilgide fakih ve mubaddislerle ortak görüşlere sahiptirler. sorı­ lerden bilgi ve anlayışra muhaddis ve fakibierin derecesine ulaşa­ mamış olanlar, ahkam-ı şer'iyye ve hudGd-i İslaıniyye konusunda karşılaştıkları ınüşkillerin halli için mutlaka ınuhaddis ve fahiklere başvı.ırurlar. Alimierin icma ettikleri konuda sGfiler de icma ederler. Ulemanın ihtUaf ettikleri konularda ise sufiler, ihtiyatlı olmak için en güzel, en evla ve en mükemmel olanı seçerler ki böylece Allah ' ın kullarına emrettiği şeyi yüceltıniş, nehyettiğinden de sakın­ ınış olurlar." Ebu Nasr Serrac Tusı• (Ebu Nasr Sercic TCıs!, el-Liima' (islam Tasavvufu), çev. Hasan Kamil Yılmaı., ist:ınbul1996, s. 14)