din sosyolojisi - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemi

advertisement
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)
ANA BİLİM DALI
DİNLERE KARŞI TARAFSIZLIK AÇISINDAN İNGİLTERE’DE DİNDEVLET İLİŞKİSİ (MÜSLÜMAN AZINLIK ÖRNEĞİ)
Doktora Tezi
İsmail GÖNENÇ
Ankara–2010
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)
ANA BİLİM DALI
DİNLERE KARŞI TARAFSIZLIK AÇISINDAN İNGİLTERE’DE DİNDEVLET İLİŞKİSİ (MÜSLÜMAN AZINLIK ÖRNEĞİ)
Doktora Tezi
İsmail GÖNENÇ
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Niyazi AKYÜZ
Ankara–2010
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)
ANA BİLİM DALI
DİNLERE KARŞI TARAFSIZLIK AÇISINDAN İNGİLTERE’DE DİNDEVLET İLİŞKİSİ (MÜSLÜMAN AZINLIK ÖRNEĞİ)
Doktora Tezi
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Niyazi AKYÜZ
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı
İmzası
Prof. Dr. Niyazi AKYÜZ
…………………….
Prof. Dr. Hasan ONAT
.………………….....
Doç. Dr. Abdulkadir DÜNDAR …………………….
Doç. Dr. Şahin GÜRSOY
…………………….
Doç. Dr. Ali İsra GÜNGÖR
……………………
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine
uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak,
çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve son uçları andığımı ve kaynağımı
gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (……/……/2010)
Tezi hazırlayan öğrencinin
Adı ve Soyadı
İsmail GÖNENÇ
İmzası
ÖNSÖZ
Avrupa’da bilim ve dinin birbirinden ayrılması, aydınlanmanın sonucu olarak
uzun süren bir sekülerizm sürecinde meydana gelmiştir. Devlet ile kilisenin, siyaset
ile dinin birbirinden ayrılması da sekülerizmin bir sonucuydu. Fakat Avrupa’da ilgili
ülkenin düşünsel ve tarihsel gelişimine bağlı olarak laisizm anlayışının çok farklı
şekilleri oluşmuştur. Bu çerçevede çalışma alanımızı oluşturan İngiltere’de 16.
Yüzyıldan itibaren Anglikan Kilisesi ve onun öğretileri, resmi din olarak kabul
edilmeye başlanmıştır. Gerek din hizmetlerinin ülkedeki bütün dini gurup
mensuplarına eşit bir şekilde sağlanması konusunda gerekse bu guruplara kendi din
eğitimlerini gerçekleştirme ve serbestçe dini ibadetlerini yerine getirme konularında
tek taraflı bir biçimde yerleşik resmi dinin lehinde bir tutum sergilenmiştir. Örneğin,
İngiltere’de Lordlar Kamarası’nda diğer dinlerin hilafına sadece Anglikan Kilisesi’ne
sabit sayıda 26 sandalyenin ayırtılması, başta Müslüman azınlıkları olmak üzere
diğer dini azınlıkların aleyhinde bir durum olmuş ve İngiliz Kilisesi’ni açıkça
avantajlı bir konuma getirmiştir.
İngiltere devlet içindeki kurumsallaşmış resmi dini yapısı ile liberal
demokrasiler arasında sıra dışı bir özelliğe sahiptir. Anglikan Kilisesine verilen
imtiyazın bir sonucu olarak devlet, diğer inançları resmi olarak tanımamaktadır.
Ancak Müslümanlar hem toplum hayatına ait dini alanda yasama yetkisine sahip olan
hem de diğer inançlarla paylaşımda bulunan İngiliz Kilisesinin varlığından
faydalanmaya çalışmışlardır. Benzer bir şekilde, “Çokkültürlülük” modelini
benimseyen İngiltere de yararcı bir anlayışla dini azınlıkları içerisinde barındırmıştır.
Müslümanlar, siyasi, sosyal ve dini alanlarda Roma Katolikleri ve Anglikan
Protestanlarına sağlanan hakların kendilerine de sağlanmasını ve böylece tam olarak
mevcut sistemin içerisine dâhil edilmelerini talep etmektedirler.
Giriş ve üç bölümden oluşan bu araştırma, dinlere karşı tarafsızlık açısından
İngiltere’de din-devlet ilişkilerini incelemeyi hedeflemektedir. Giriş bölümünde
araştırmanın konusu, amacı, önemi, kapsam ve sınırlılıkları ile araştırmanın
kavramsal çerçevesi üzerinde durulmuştur. Birinci bölüm’de “çokkültürlü” İngiliz
modelinin İngiltere’deki uygulaması incelenmiş ve bu bağlamda İngiltere’de
Müslüman azınlık topluluklarına yönelik ortaya çıkan ayrımcı tutumlar irdelenmiştir.
İkinci bölüm’de günümüz İngiltere’sinin resmi kilisesi olan Anglikan Kilisesi’nin
I
Roma Katolik Kilisesi’nden ayrıldığı 16. Yüzyıldan bu yana din-devlet ilişkileri
açısından dönüm noktası sayılabilecek dini, siyasi, sosyal ve kültürel önemli olayları
incelenmiştir. Bu bölümün sonunda İngiliz Kilisesi’nin din-devlet ilişkileri açısından
günümüzdeki statüsü, ayrıcalıkları ve başta Müslüman azınlığı olmak üzere diğer
dini azınlıklarla olan ilişkileri üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde, din eğitimi ve
din hizmetleri açısından İngiltere’de Müslüman azınlığının statüsü, Müslümanlara
sağlanan imkânlar ve din eğitimi ile din hizmetleri alanlarında onlara karşı yapılan
ayrılıkçı
tutumlar
Müslümanların
incelenmiştir.
karşılaştığı
Üçüncü
problemlerin
bölümden
çözümünde
sonra
ise
yardımcı
İngiltere’de
olabileceğini
düşündüğümüz bazı değerlendirme ve önerilere yer verilmiştir. Son olarak sonuç
bölümünde ise araştırmanın hipotez ve varsayımları doğrultusunda ulaşılan sonuçlara
yer verilmiştir.
Araştırma boyunca yardımlarını esirgemeyen, tenkit, tavsiye ve katkılarıyla
araştırmayı yönlendiren danışman hocam sayın Prof. Dr. Niyazi AKYÜZ’e saygı ve
şükranlarımı sunarım. Ayrıca tez izleme komitesi üyeleri hocalarım Sayın Prof. Dr.
Hasan ONAT ve Sayın Prof. Dr. Recep KILIÇ’a her türlü desteklerinden ötürü
teşekkür ederim.
İsmail GÖNENÇ
Ankara–2010
II
KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
a.g.e.
Adı Geçen Eser
AMS
Association of Muslim Schools
AÜİF
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
ATO
Ankara Ticaret Odası
BBC
British Broadcasting Corporation / Britanya Yayın Kuruluşu
Bkz.
Bakınız
C.
Cilt
Çev.
Çeviren
Der.
Derleyen
DES
The Department of Education and Science / Eğitim ve Bilim
Departmanı
ESAM
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
EUMC
European Monitoring Centre on Racism and Xenophobia / Avrupa
Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi
GRO
General Registration Office / Genel Kayıt Bürosu
IHQ
The International Headquarters
ISB
Islamic Society of Britain / Britanya İslam Toplumu
İFAV
İlahiyat Fakültesi Vakfı
LAPC
Local Authority Planning Communities
MAB
Muslim Association of Britain / Britanya Müslüman Topluluğu
MCB
Muslim Council of Britain / Britanya Müslüman Konsili
III
NCVYS
The National Council for Voluntary Youth Services / Gönüllü Gençlik
Hizmetleri Ulusal Konseyi
QCA
Müfredat Programı Kurulu
S.
Sayı
s.
Sayfa
TDV
Türkiye Diyanet Vakfı
VAS
Voluntary Aided School / Gönüllü Yardım Okulu
UK
United Kingdom / Birleşik Krallık
UMO
The Union of Muslim Organisations / Müslüman Toplulukları Birliği
IV
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖNSÖZ……………………………………………………………….………………I
KISALTMALAR…………………………………………………………………..III
GİRİŞ……………………………………………………………………...…...….....1
1. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE PROBLEMİ…………………………...1
2. ARAŞTIRMANIN AMACI…………………………………………………4
3. ARAŞTIRMANIN HİPOTEZLERİ VE VARSAYIMLARI……………..5
4. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ…………………………………………………6
5. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ……………………………………………...9
5.1. Araştırmanın Modeli………………………………………………………..10
5.2. Araştırmanın Sınırlılıkları…………………………………………………..11
5.3. Araştırmada Kullanılan Veri Toplama Teknikleri………………………….12
6. KAVRAMSAL ÇERÇE…………………………………………………….13
6.1. Çoğulluk ve Çoğulculuk (Pluralism)……………………………………….13
6.2. Dini Çoğulculuk…………………………………………………………….14
6.3. Çokkültürlülük ve Çokkültürcülük ………………………………………..20
6.4. Ayrımcılık (Discrimination)………………………………………………..25
6.5. Tarafsızlık (Neutrality) Kavramı…………………………………………...26
I. BÖLÜM
“ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK” MODELİNİN İNGİLTERE’DEKİ UYGULAMASI
VE MÜSLÜMANLARIN BU SİSTEMDEKİ YERİ
1. ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜN İNGİLTERE’DEKİ İDARESİ………………….28
1.1. İngiltere’de Dinlerin Nüfusa Göre Dağılımı……………………………………34
1.2. İngiltere’ye Müslüman Azınlık Göçü ve Yerleşimi………………………….…36
1.3. Çokkültürlü İngiltere’de İslam’ın Tanınması ve Kurumsallaşması…………….42
1.4. Dini Öğretilerin Serbestçe Uygulanması ………………………………………48
1.5. İngiltere’de Ayrımcılık ve İslamofobi………………………………………….52
1.5.1. Irksallaştırma Politikası ve Kimlik Siyaseti…………………………………..52
1.5.2. Ücretli Okullar ve Eğitim Sistemindeki Fırsat Eşitliği……………………….57
1.5.3. İş Hayatı ve Ekonomik Problemler…………………………………………...58
1.5.4. İslamofobi ……………………………………………………………………59
1.5.4.1. Kavramın Tanımı…………………………………………………………...59
1.5.4.2. Son zamanlarda İngiltere’de İslamofobi Olarak Nitelendirilen Bazı
Uygulamalar…………………………………………………………………………70
1.5.5. Selman Rüştü Olayı…………………………………………………………..72
1.5.5.1. Olayın Arka Planı ve The Satanic Verses Kitabı …………………………..72
1.5.5.2. Selman Rüştü Olayının Önemi ve Sonrasında Oluşturulan İslam İmajı……75
1.5.6. Dine Hakaret (Küfür) Yasası (Blasphemy Law)……………………………..81
1.5.6.1. Dine Hakaret Yasası’nın Kısa Tarihçesi……………………………………82
1.5.6.2. The Satanic Verses Kitabı Sonrasında Dine Hakaret (Küfür) Kanunu……..84
1.5.6.3. Dine Hakaret Yasası’nın Çözümüne İlişkin Öneriler....................................87
1.5.6.3.1. Etkisizlik (Inaction)……………………………………………………....87
V
1.5.6.3.2. Genişletmek (Extension)…………………………………………………87
1.5.6.3.3. Sınırlandırmak (Restriction)……………………………………………...88
1.5.6.3.4. Yürülükten Kaldırma (Abolition)………………………………………...89
1.5.6.4. Dine Hakaret Yasası’nın (Blasphemy Law) Önemi………………………..90
II. BÖLÜM
DİN-DEVLET İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA ANGLİKAN KİLİSESİ VE
KİLİSENİN MÜSLÜMAN AZINLIĞIYLA İLİŞKİLERİ
1. ANGLİKAN KİLİSESİ’NİN TARİHÇESİ……………………………………92
1.1. VIII. Henry Dönemi ve İngiliz Kilisesi’nin Roma Katolik Kilisesi’nden
Ayrılması.....................................................................................................................94
1.2. VIII. Henry’nin Tahta Çıkışı ve Dönemindeki Dini ve Siyasi
Problemler…………………………………………………………………………...95
1.3. VI. Edward ve Kilise’yi Protestanlaştırma Dönemi (1547-1553)……………...99
1.4. Mary Tudor Dönemi ve Katolikliğe Dönüş (1553-1558)……………………..101
1.5. I. Elizabeth Dönemi (1558-1603) ve Dini Uzlaşma…………………………..103
1.6. Püritenler………………………………………………………………………106
1.7. XVIII. Yüzyıl’da Anglikan Kilisesi…………………………………………...109
1.8. XIX. ve XX. Yüzyıl’da Anglikan Kilisesi ……………………………………111
2. ANGLİKAN KİLİSESİ’NİN STATÜSÜ VE MÜSLÜMANLARLA
İLİŞKİSİ…………………………………………………………………………..113
2.1. Anglikan Kilisesi’nin İngiltere’deki Etkinliği ve Resmi Statüsü…….……….113
2.2. Anglikan Kilisesi’nin Vazgeçilmezliğini Savunan Kültürel Öngörüler………116
2.3. Müslümanların Anglikan Kilisesi ve Resmi Kilise Sistemine Bakış Açısı.......120
2.4. Anglikan Kilisesine Sağlanan İmtiyazlar……………………………………...122
III. BÖLÜM
DİN EĞİTİMİ VE DİN HİZMETLERİNDE MÜSLÜMANLARIN KONUMU
1. MÜSLÜMANLARIN DİN EĞİTİMİ’NDEKİ KONUMU …………………127
1.1. 1944 Eğitim Reformu Yasası ve Din Eğitimi…………………………………129
1.1.1. Kilise Okulları……………………………………………………………….130
1.2. 1988 Eğitim Reformu Yasası ve Din Eğitimi…………………………………133
1.3. Okullarda Toplu İbadet (Collective Worship)………………………………...140
1.3.1. Okullarda Yapılan İbadetin Tanımlanması………………………………….142
1.3.2. Toplu İbadeti Yerine Getirmede Sorumluluk Meselesi……………………..143
1.3.3. Toplu İbadete Katılım ile İbadetin Yeri ve Zamanı…………………………144
1.3.4. Toplu İbadetle İlgili Yapılan Bazı Tartışmalar……………………………...145
1.4. İngiltere’de Din Eğitimi Reformlarına İlişkin Değerlendirmeler ve Din
Eğitimi’nde Yapılan Bazı Ayrımcı Uygulamalar.....................................................148
1.5. İngiltere Din Eğitiminde İslam ve Müslümanların Durumu…………………..153
1.5.1. Müslümanların Eğitim Konusunda Talepleri………………………………..153
1.5.2. Devlet Yardımı Alan Müslüman Okulu Açma Talepleri……………………155
1.5.3. Müslümanların Okullardan Dini Nitelikli İstekleri………………………….161
VI
2. MÜSLÜMANLARIN DİN HİZMETLERİ’NDEKİ KONUMU……………163
2.1. Hastane, Hapishane ve Ordu’da Din Hizmetleri………………………………163
2.1.1. Hastanelerde Din Hizmetleri………………………………………………...163
2.1.2. Ordu’da Din hizmetleri……………………………………………………...165
2.1.3. Hapishanelerde Din Hizmetleri………………………..…………………….165
2.2. Kar Amacı Gütmeyen Hayır Kurumları………………………………………169
2.3. Müslüman Azınlık Organizasyonları………………………………………….175
2.3.1. Müslüman Organizasyon Türleri……………………………………………177
2.3.1.1. Temsilci (Agent) Organizasyonlar………………………………………...177
2.3.1.1.1. Britanya Müslüman Konsili (Muslim Council of Britain)……................178
2.3.1.2. Mezhep (Sectarian) Organizasyonları……………………………………..180
2.3.1.3. Hizmet (Service) Organizasyonları………………………………………..181
2.3.1.4. Bağımsız (Independent) Organizasyonlar…………………………………184
2.3.2. Müslüman Organizasyonları ve Faaliyetleri………………………………..184
2.3.3. Müslüman Organizasyonlarda Ortaya Çıkan Problemler…………………...187
2.3.4. Azınlık Organizasyonlarına Fon Ayrılması ve Tarafsızlık Prensibi………...189
GENEL DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER………………………………..190
SONUÇ……………………………………………………………………………192
ÖZET……………………………………………………………………………...201
ABSTRACT……………………………………………………………………….203
KAYNAKÇA……………………………………………………………………...205
VII
GİRİŞ
1. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE PROBLEMİ
Hıristiyanlığın birçok Avrupa devleti tarafından resmi din olarak kabul
edilmesinden sonra en önemli sorunlardan birisi, siyasal hâkimiyet ile dinsel
hâkimiyet arasındaki ilişki sorunu olmuştur. Bu sorun gerek düşünsel alanda, gerek
uygulamada, gerekse olaylar içinde bütün zamanları kaplayan bir önemle ortaya
çıkmıştır.
Mesela Hıristiyan düşüncesi, dinsel otoritenin belirli bir devletin sınırları ile
kayıtlı bulunmadığını, evrensel nitelik taşıdığını ileri sürerken, dinsel amaç ve
yararları üstün tutmuşlar ve bu yararları ikinci plana atan siyasi iktidarları yıkmaya
ve onları kontrol altına almaya çalışmışlardır. Hıristiyan düşüncesi, dinsel iktidar
yönünden, siyasal sınırların üstünde bir iktidara yönelince, güçlü siyasal birliklere ve
iktidarlara da karşı çıkmak durumunda kalmışlardır.1
Platon, din ve devletin insani kurumlar arasındaki yeri ve bunların kendi
aralarındaki yerini Yasalar (Laws) isimli kitabında tartışırken Orta Çağda Kral Henry
IV ve Papa Gregory VII arasındaki çatışmanın temelini, din ve devletin uygun bir
şekilde nasıl şekillendirilebileceği sorusu üzerinde temellendirmiştir. Benzer şekilde
günümüzde de kamusal politikaların yapımında dini gurupların üstleneceği uygun
rolün ne olması gerektiği konusunda bu soru çerçevesinde tartışmalar yapılmaktadır.
Kısacası, din ve devlet ilişkisi konusunda dünyanın dört bir tarafında benzer
şekilde tartışmalar yaşanmış veya hala yaşanmaktadır. Çünkü önceden de
vurgulandığı gibi din insan varlığının çok derin ve hâkim bir özelliğidir. Dinin
önemli bir rol üstlenmediği herhangi bir insan topluluğuna rastlamak neredeyse
imkânsızdır. İnsanlık tarihinin en eski dönemlerinde bile din ile toplum arasında
yakın ilişki ve etkileşimlere rastlanmıştır.2 Din ile toplum arasındaki ilişki ve
etkileşimler, insan topluluğunun en büyük örgütlenme şekli olan devletle din
arasındaki
ilişki
ve
etkileşimleri
anlamamıza
yardımcı
olmuştur.3
İnsan
topluluklarında din ve devletin vazgeçilmez özelliklerinden dolayı da toplumlar,
1
İlhan Arsel, Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına, (Şeriat Devletinden Layik
Cumhuriyet’e), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 1975, s. 35.
2
Niyazi Akyüz, Gecekondularda Dini Hayat ve Kentlileşme, Gündüz eğitim ve Yayıncılık, Ankara,
2007, s. 47.
3
Ejder Okumuş, Meşruiyet Ekseninde Din ve Devlet, Pınar Yayınları, İstanbul, 2003, s. 125.
-1-
sürekli şu soruyla yüz yüze kalmışlardır. İnsan hayatının din ve devlet boyutunu
birbiriyle nasıl ilişkilendirmeliyiz?
Bu denli önemli kurumlar olan din ile devlet ilişkilerinin tarih boyunca çok
ılımlı ve yumuşak olduğu elbette söylenemez. Özellikle Batı Hıristiyan âleminde
kilisenin Tanrı adına egemenlik iddiası insanoğlunun isyanına sebep olmuştur. Bu
durum ise yüzyıllarca devam edecek olan mücadele ve tartışmalara yol açmıştır.
Kısacası insanoğlu, hep din ile devleti ait oldukları kendi yerlerine oturtma çabası
içerisinde olmuştur. Avrupa’da bu ilişkilerden zuhur eden laiklik, Hıristiyanlık ile
Eski Roma’dan başlayarak özellikle Batı Avrupa devletlerindeki uzun ve kanlı
mücadelelerden sonra ortaya çıkmıştır.
Görüldüğü gibi Avrupa ülkelerinde din ve devletin karşılıklı ilişkileri, evrensel
olmayan, ülkeden ülkeye uygulamaları farklılaşan ve laiklik diye adlandırılan
göreceli bir kavramı doğurmuştur. Söz konusu ülkelerin her birinde laiklik onların
tarihi süreç, dini ve toplumsal yapılarına göre şekillenmiştir.4
Günümüz din-devlet ilişkilerinin yerine oturtulmasında Avrupa’daki bu
serüvenin içerisinde 16. yüzyılda benzer çatışma süreçlerinden geçtikten sonra resmi
bir dini benimseyen ve Avrupa ülkelerinin birçoğundan farklı bir şekil ortaya koyan
İngiltere’deki din ve devlet ilişkileri ayrı bir önem arz etmiştir.
Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı Avrupa ülkelerinde
görülen sürekli ve hızlı sanayileşme, ekonomik açıdan geri kalmış ve sanayileşme
sürecine girememiş ülkelerden bu ülkelere iş gücü akımını beraberinde getirmiştir.5
Sayıları gittikçe artan ve çoğunlukla Batı ve Hıristiyan dünyasının dışından gelen bu
göçmenlerin Avrupa’ya gelmeleriyle bir anda pek çok farklı dinin ve kültürün bir
arada bulunmak zorunda olduğu bir ortam oluşmuştur. Bu göçmenlerin birçoğu
geldikleri ülkelerde, Avrupa Birliği tarafından konulan yeni insan hakları
standartlarından dolayı kendi ülkelerinde daha önce karşılaşmadıkları sorunlarla yüz
yüze kalmışlardır. Batı Avrupa ülkelerinde karşılaşılan bu problemlerin ortaya
4
Fazlı Arabacı, “Türkçe Çeviriye Önsöz Yerine”, (Der.), Jean Bauberot, Çev. Fazlı Arabacı, Avrupa
Birliği Ülkelerinde Dinler ve Laiklik, Da Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 31.
5
Recai Doğan, “Avrupa’da Kur’an-ı Kerim ve Dini Bilgiler Kursları: Problemler ve Çözüm Önerileri
(Almanya Örneği) ”, III. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri, 20-24 Eylül 2004, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara, 2005, 391-409, s. 391.
-2-
çıkardığı din-devlet ilişkileri konusu, Avrupa’ya göçlerin başladığı 1960’lardan
günümüze kadar hep tartışmalı olmuştur.
Avrupa’ya göçlerin yaşandığı bu dönemde Batılı ve Hıristiyan olmayan ciddi
sayıdaki azınlık gurupları, İngiltere’ye de göç etmiş ve bu ülkede çokkültürlü ve dini
çoğulcu bir ortam oluşturmuşlardır. Bu göçler, Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden
birisi olan İngiltere’de mevcut din-devlet düzenlemeleri için yeni bir problem
oluşturmuş ve rafa kaldırılmış olan pek çok dini tartışmayı da gün yüzüne
çıkartmıştır.
Bu yeni dönemde farklı dini gelenek ve inanç taraftarlarının birbirleriyle
iletişime geçmesi zamanla bir zorunluluk halini almıştır. Bu çerçevede her dinsel
geleneğin taraftarları diğer dinsel geleneklerin mensuplarına karşı olan tutum ve
davranışlarını sınıflandırma yoluna gitmişlerdir. Özellikle bir Hıristiyan dinler
teolojisi oluşturmaya çalışan Katolik ve Protestan ilahiyatçıları, dışlayıcılık,
kapsayıcılık ve çoğulculuk isimleriyle diğer dinsel geleneklerin taraftarlarına karşı
olan tutumlarını gruplandırmışlardır.
Bu guruplandırma çerçevesinde İngiltere’nin diğer dinsel geleneklerin
taraftarlarına karşı tutumunu “dini çoğulcu”, ırklar arası ilişkiler konusunu ise
devletin bir politikası olarak “çokkültürlülük” (multicultural) genel başlığı altında
yürütmekte olduğu görülmektedir.6
İngiltere’de başka dini azınlıklar olmasına rağmen ülkede Müslüman nüfusun en
büyük dini azınlık gurubunu oluşturması7 ve İngiltere’de din-devlet ilişkisi
konularında şimdiye kadar dini, kültürel, sosyal ve siyasal alanlarda yaşanan
olayların büyük çoğunluğunun Müslüman nüfusu üzerinde cereyan etmesinden
dolayı çalışma alanımız Müslüman azınlık gurubu üzerinde olacaktır. Müslüman
azınlık gurubu üzerinde cereyan eden meşhur hadiselerin başında Selman Rüştü
Olayı gelmiş, bu olay o dönemde sadece İngiltere gündemini değil, uzun bir zaman
tüm dünyanın gündemini işgal etmiştir. Bu olayda dinleri korumaya yönelik olarak
6
Sean McLoughlin, “The State, New Muslim Leaderships and Islam as a Resource for Public
Engagement in Britain,” içinde Jocelyne Cesari ve Sean McLoughlin, (Der.), European Muslims and
the Secular State, Ashgate Publishing Company, Burlington, 2005, 55-67, s. 56.
7
Azınlık gurupları içerisinde Müslümanlar % 52 ile birinci sırada iken, ikinci sıradaki en yakın azınlık
gurubu ise %18’le Hindular gelmektedir. Hinduların ardından diğer azınlık guruplarının sayıları şu
şekilde sıralanmaktadır: Sihler: %11, Yahudiler: %9, Budistler: %5, Diğer: %5.
-3-
İngiliz Örf ve Adet Hukukunda yer alan Blasphemy Law yasası Müslümanlar için
işletilmemiş ve açık bir ayrımcılık yapılmıştır. Bunun yanında İngiltere’de sayıları
çok az olmasına rağmen resmi devlet okulu statüsünün diğer azınlık guruplarına
tanınmasına rağmen Müslümanların bu haktan mahrum edilmesi gibi bir takım
olaylar, Müslümanların din-devlet konusunda İngiltere’deki tartışmaların odağı
haline gelmesi için geçerli bir neden olmuştur. Din-devlet ilişkileri konusunda
Müslümanlarla ilgili ülkede yaşanan bu vb. olaylar, Müslüman topluluklarına yönelik
olarak dini tarafsızlığın (religious neutrality) var olup olmadığı sorusunu akla
getirmiştir. Dini guruplara ve etnik topluluklara karşı tutumunda eşitlikçi ve
özgürlükçü özellikleriyle bilinen “çokkültürlü” ve “dini çoğulcu” modellerin
İngiltere’de Müslümanlara karşı işleyişi, büyük tartışmalara sebep olmuştur.
Bu bağlamda, buradaki çalışmamız, önemli bir tarihi birikime sahip olan
İngiltere’nin “çokkültürlülük” temelindeki tecrübesi incelenirken din-devlet ilişkileri
açısından Müslüman azınlığının mevcut anayasal konumları, İngiltere’nin resmi
dinini temsil eden Anglikan Kilisesi ile ilişkileri, devletin din eğitimi ve din
hizmetlerini sağlarken Müslümanların karşılaştığı ayrımcı uygulamalar üzerinde
yoğunlaşmıştır.
2. ARAŞTIRMANIN AMACI
Çalışmanın temel amacı, dini guruplara ve etnik azınlık gruplarına yaklaşımı
noktasında “çoğulcu” ve “çokkültürlü” bir yapıyı benimseyen İngiltere’de devletin,
Müslüman azınlığına karşı tutumunu irdelemek, din-devlet ilişkileri noktasında
İngiltere’nin Müslümanlara karşı din ayrımcılığı yapıp yapmadığını başka bir
deyimle Müslümanlarla ülkedeki diğer dinler arasında tarafsızlık (neutrality)
prensibini yerine getirip getirmediğini incelemektir. Çalışmamızda, “tarafsız olma”
(neutrality) prensibini, yönetimin hiçbir spesifik dinin ya da seküler inanç
sistemlerinin ne yanında ne de karşısında olması olarak tanımlamaktayız. Çünkü
idarenin tarafsızlığı, ancak devletin vatandaşların dini tercihlerine, herhangi bir inanç
sistemi lehine veya aleyhine müdahale etmemesiyle gerçekleşir.
Farklı dinlerden ve etnik sınıflardan birçok insanı bünyesinde barındırdığı için
“çok kültürlü” olarak tanımlanan İngiliz sisteminin İngiltere’de Müslümanlara
-4-
yönelik uygulamalarını dini, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda dinlere karşı
tarafsızlık prensibi açısından ele almak da diğer amaçlarımız arasındadır. Bu
çerçevede, İngiltere’nin resmi dini kuruluşu olması hasebiyle Anglikan Kilisesi’nin
Müslüman topluluklarıyla ilişkileri ve devletin Müslüman azınlık guruplarına din
eğitimi ve din hizmetlerini sağlaması esnasında din-devlet ilişkileriyle ilgili ortaya
çıkan tartışmalı meseleleri inceleyip açıklığa kavuşturmak da amaçlanmaktadır.
3. ARAŞTIRMANIN HİPOTEZLERİ VE VARSAYIMLARI
1.
Resmi yerleşik bir kiliseye sahip olan İngiltere, ülkedeki azınlıkların
kültürel ve dini ihtiyaçlarını karşılama noktasında açık ve elverişli olmasına
rağmen, “dinlere hakareti önleme kanunu” gibi bazı konularda din
özgürlüğünü herkese sağlayamamakta, diğer dinlere ve mezheplere oranla
İngiliz Kilisesi’ne daha fazla ayrıcalıklar tanımaktadır. Bu gibi yönleriyle
İngiltere, dini açıdan tarafsız kalma prensibini yerine getirememektedir.
2. Anglikanlar, Roma Katolikleri, Yahudiler ve dini inancı olmayan kişiler,
İngiliz
toplumunun
Müslümanların
dini
saygın
üyeleri
haklarını
arasında
koruyacak
sayılmalarına
yasal
bir
rağmen,
güvenceleri
bulunmadığından başta din eğitimi ve din hizmetleri alanlarında olmak üzere
diğer birçok alanda kendilerine karşı ayrımcılık yapılmaktadır.
3. İngiltere’de ayrımcılıkla mücadele konusunda ırk ve etnisite üzerine
odaklanıldığından, aynı zamanda etnik kimlik olarak da tanımlanan
Yahudilerle Sihler, ırkları korumaya yönelik koruyucu kanunlardan
faydalanmaktadırlar. Tek bir etnik unsurdan oluşmayan Müslümanlar ise bu
tanım dışında tutulduklarından dinleri aleyhinde yapılan saldırılar karşısında
kanuni bir koruma kalkanları bulunmadığından mağdur olmaktadırlar.
4. Öncelikle ekonomik yaşam standartlarını iyileştirmek ve yaşam kalitelerini
yükseltmek amacıyla dünyanın farklı ülkelerinden İngiltere’ye göç eden
Müslüman azınlıklar, Batının İslam dini hakkındaki önyargılarından olumsuz
yönde etkilenmekte ve bu ülkedeki mevcut yaşam tarzı için bir tehdit olarak
algılanmaktadırlar.
-5-
5. Devlet tarafından siyasi, sosyal ve hukuki açıdan Müslüman azınlığa tanınan
haklar, diğer azınlıklara tanınan haklardan daha alt düzeydedir.
6. İslam
Din
Eğitiminin
resmi
devlet
okullarında
verilmesine
izin
verilmediğinden, İslami eğitim ihtiyacının sağlanması çeşitli vakıf ve
dernekler eliyle yürütülmektedir. Bu durum, Müslüman azınlıkların dini ve
kültürel yaşamlarını gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarmalarında
problemlere yol açmaktadır.
4. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ
Son zamanlarında dinin ve dini hareketlerin genel anlamda dünya ölçeğinde,
özel anlamda ise Avrupa’da yeniden canlanması, din-devlet ilişkileri olgusunu, en
çok üzerinde durulan tarihi, sosyal kültürel ve siyasi konular arasına sokmuştur.
Esasında dün olduğu gibi bu gün de din ile siyasi iktidar arasındaki ilişkiler,
toplumların hayatında önemli ve dinamik bir yer tutmaktadır.8
Avrupa’daki din-devlet ilişkileri, uzun ve karmaşık bir süreç içinde
entelektüel ve kültürel bir hareketin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çoğu zaman
laiklik ve sekülerlik kavramıyla ifade edilen bu yapı, Şerif Mardin’in ifadesiyle “bir
sosyal tarih gelişiminin yüzeydeki ifadesidir.”9 Bu nedenle İngiltere’deki din ve
devlet arasındaki ilişkiler çalışılırken Avrupa tarihinin ayrı bir yeri ve önemi vardır;
çünkü laiklik, Avrupa devletlerindeki uzun ve kanlı mücadelelerden sonra ortaya
çıkmıştır. Bu yüzden de günümüz İngiltere’sindeki din-devlet ilişkilerini tam yerine
oturtabilmek için, Avrupa’daki bu serüveni göz ardı etmemek gerekir.10
Avrupa’da din ve devlet ilişkilerinin zamana ve dinlere göre değiştiği de
bilinen bir gerçektir. Bazen, din devlete hâkim olmuş, bazen devlet dini hâkimiyeti
altına almıştır. Eski devletlerin hemen hepsi dini devletlerdir. İstisnalarında da yine
din ile ilgili bir taraf mevcut olmuştur. Dini olanlarda devlet, gücünü kutsallıktan
yani dinden almıştır. Din ve devletin beraberliği, cemaatten cemiyet tipi toplumlara
8
Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Yayınları, 1982, ss. 7-8.
Şerif Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset, 3.baskı, İletilşim Yayınları, İstanbul, 1993, s. 240.
10
Ethem Ruhi Fığlalı, Din ve Laiklik Üstüne Düşünceler, Muğla Üniversitesi Yayınları, Muğla, 2001,
s. 206.
9
-6-
geçtikçe, ferdileşme arttıkça, hukuk anlayışı değiştikçe şekil değiştirmiş, yeni
boyutlar kazanmıştır.11
Bununla beraber II. Dünya savaşından sonra, dinin yeniden önem kazanması,
toplum ve siyasi hayattaki yerini yeniden belirleme ihtiyacını gösteren tartışmaların
yapılmasına zemin hazırlamıştır. Nitekim din-devlet ilişkilerini düzenlemenin gereği
olarak laiklik, sekülerizm, din özgürlüğü gibi konular üzerinde gerek Batı basınında,
gerekse ülkemizde yayınlanan sayısız kitap, makale, bu sancıyı ortaya koymaktadır.
Ayrıca Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde Türkiye’nin önüne pek çok şart
konulmuştur. Türkiye’de az sayıda da olsa yaşayan gayr-i Müslim dini azınlık
guruplarının dinlerini özgürce ve rahat bir şekilde yaşayabilmeleri için her türlü dini
özgürlüklerin ve dini azınlık guruplarına karşı mutlak tarafsızlığın temin edilerek din
ayrımcılığının kaldırılması gibi birçok standartın sağlanması talebi sık sık
tekrarlanmaktadır. Hatta bu konulara dair talep ve eleştiriler, Avrupa Birliği’nin
Türkiye
hakkında
hazırladığı
yıllık
ilerleme
raporlarında
uzun
uzadıya
anlatılmaktadır.
Avrupa Birliği’nin en önemli ülkelerinden birisi olan İngiltere’de yaşayan üç
milyon civarındaki Müslüman göz önünde bulundurulduğunda bu ülkede yaşayan
başta Müslüman azınlığı olmak üzere dini azınlık guruplarının din özgürlüğü ve
‘dinlere karşı tarafsızlık’ açısından durumlarının incelenmesi için İngiltere’deki dindevlet ilişkilerini öğrenmenin önemi daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bunun yanında İngiltere’nin bu çalışma için seçilmiş uygun bir örnek olarak
düşünülmesinin önemli beş temel nedeni vardır:
Birincisi, bu ülkenin yerleşik ve genel olarak din özgürlüğüne bağlılığıyla
tanınmış, istikrarlı demokratik bir ülke olması. İkincisi, İngiltere, nüfusunun
çoğunluğu Hıristiyan olan fakat genel olarak dini açıdan çoğulcu ve pek çok dini
azınlığı içinde barındıran ülke olması. Üçüncüsü, İngiltere, diğer AB ülkeleriyle
ortak mirasa sahip olmasına rağmen, din-devlet ilişkileri konusunda kendisine özgü
ve onlardan oldukça farklı yaklaşım ve uygulamalara imza atmış olması.
Dördüncüsü, İngiltere, resmi bir kilise kurumuna sahip olan birkaç ülkeden birisidir.
11
Yümni Sezen, Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yayınları,
İstanbul, 1993, s. 15.
-7-
Anglikan Kilisesi, 16. Yüzyılın ortalarından bu yana resmi bir kilise
statüsündedir. O zamandan bu yana, kilisenin politik güç ve imtiyazlarına ilerici bir
ruh hâkim olmasına rağmen, resmi bir kurum olarak kilisenin var olması önemli bir
gerçekliktir. Bahsi geçen bu resmi din-devlet modeli, İngiltere’de kilise-devlet
işlerinin çözüm yapısını meydana getirmektedir. Bu modelde önemli olan şey, dinin
bir kamusal fonksiyonunun olduğunun kabul edilmesi ve bu yüzden devlet ve dinin
ortak amaçları gerçekleştirmek için dayanışma halinde bulunmasının uygun olarak
görülmesidir.
Beşincisi, Avrupa’ya yapılan bu göç dalgalarıyla ilgili çok değerli çalışmalar
(Castles ve Miller 1993; Collinson 1993; Soysal 1994; Joppke 1999) yapılmıştır. Bu
çalışmalarda ilim adamları, genellikle 1945’ten bu yana Avrupa’daki etkisi yönüyle
daha dönüştürülebilir (transformative) fenomenler üzerinde yoğunlaşmışlardır.12 Yani
bu çalışmaları yapanlar, genellikle ekonomik meseleler veya geldikleri ülkelerin
vatandaşlığını elde edebilmeyle ilgili konulara ağırlık vermiş, dini kimlik konusu ile
dini azınlıkların ihtiyaçları gibi önemli problemleri işlemekten uzak durmuşlardır.13
Kısacası sosyal bilimciler, son zamanlarda dini konularla alakalı siyasi ve
toplumsal pek çok gerilim yaşanmasına rağmen, azınlıkların dini nitelikli taleplerine
ilgisiz kalmışlardır. Yaşanan bu ilgisizliğin nedeni, sosyal bilimcilerin Avrupa’yı
artık köklü seküler yapıya sahip bir yer olarak görmeleri, bu nedenle de o ülkelerdeki
din ve devletle ilgili meselelerin kamu politikasını artık ilgilendirmediğini
düşünmeleridir. Bu bağlamda nedeni ne olursa olsun çalışma alanımızı oluşturan ve
aynı zamanda bir Avrupa ülkesi olan İngiltere’deki Müslüman azınlığının dini
nitelikli taleplerinin karşılanıp karşılanmadığını ve Müslüman azınlık topluluklarına
karşı yönetimin tarafsız olup olmadığı konusuna el atmak büyük önem arz
etmektedir.
Dinlere karşı tarafsızlık açısından İngiltere’de din-devlet ilişkilerini Müslüman
örneği bağlamında araştırmanın yeni bir önemi vardır. Çünkü devletin yaptığı birçok
aktivite ve programın özel organizasyonlara devredilmesinden söz edilmektedir. Bu
12
Anthoy M. Messina, “The Not So Silent Revolution: Postwar Migration to Western Europe,” World
Politics, 49, 1996, 130-154, s.134.
13
J. Christopher Soper and Joel Fetzer, “Explaining the Accommodation of Muslim Religios Practices
in France, Britain and Germany,” Paper prepared for the Muslims in Western Europe Politics
Conference, Bloomington, Indiana, 22-24 Eylül 2005, s. 8.
-8-
organizasyonların çoğu da dini hayır kurumlarıdır. Batılı hükümetler özel dini
organizasyonların toplumda daha geniş roller üstlenebileceklerini düşündükçe dindevlet ilişkisiyle ilgili sorunlar da büyümektedir. Devletin yapmış olduğu bazı
aktivite ve programlar dini nitelikli özel kurumlara devlet finansmanıyla devredildiği
takdirde bu özel kurumlar dini niteliklerini kaybedebilirler mi? Özel dini
organizasyonların devlet destekli programlardan dışlanmaları bir ayrımcılık biçimi
değil midir? Bu sorular yeni değildir. Yeni olan, hükümetlerin sağlık, eğitim ve diğer
hizmetlerini, özel kurumlara devretmeyi esas alan kamusal politikalar oluşturma
eğilimi içerisine girmeleriyle bu soruların üzerinde geçmişte olduğundan daha çok
durulmasıdır.
5. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ
Yöntem, “bilinmeyen bir şeyi bulup meydana çıkarmak veya bilinen bir şeyi
başkalarına gösterip ispat etmek için düşünceleri iyi bir şekilde sıralamak ve
kullanmak sanatı” olarak tanımlanabilir.14
Yöntem, kültürel incelemeler, bunlarla ilgili problemler, kuram ve veriler
karşısındaki belli başlı kavramsal ve mantıki yönelişlerle ilgili olduğundan zihinsel
bir süreçtir.15 Zihin gerçeğe ulaşmada farklı yollar izlerse, bilimsel ve objektif bir
şekilde hedefine ulaşamaz. Bu nedenle bilimsel araştırmalarda gerçeğe ulaşılabilecek
en gerçek yöntemin belirlenmesi gerekmektedir. Çünkü iyi belirlenmiş bir yöntem,
zihnin mantıklı çalışmasını sağlayacağı gibi, araştırmacının en kısa zamanda gerçeğe
ulaşmasına katkıda bulunacaktır.16
Ayrıca bilimsel yöntem, olaylar arasında ilişkilerin olup olmadığını, toplumsal
geçerliğin ortaya koyduğu olaylar arasında bir düzen, varsa bu düzeni yöneten
kanunların ve temel ilkelerin ne şekilde değerlendirebileceğini sağlar. Bu anlamda
yöntemin sadece bir araştırma işlemi değil, aynı zamanda toplumsal ilişkileri
iyileştirme için de önemli olduğu anlaşılmaktadır.17
14
Zeki Arslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, İFAV Yayınları, İstanbul, 1995, s. 47.
Orhan Türkdoğan, Bilimsel Araştırma Metodolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2000, s. 210.
16
Önel Sayın, Sosyolojiye Giriş, Üniversite Kitapları, İzmir, 1994, s. 36.
17
Türkdoğan, Bilimsel Araştırma Metodolojisi,s. 207.
15
-9-
Yer yer tarihsel bilgiler ışığında ele alınan Dinlere Karşı Tarafsızlık Açısından
İngiltere’de Din-Devlet İlişkisi (Müslüman Azınlık Örneği) başlıklı tezimiz,
sosyolojik bir literatür araştırmasına dayalı bir çalışma olmuştur.
Araştırmada bilimsel yöntemler esas alınarak sürdürülmüştür. Özellikle
İngiltere’de yayımlanmış olan yazılı ve görsel materyallerden istifade edilmiştir.
Bunun yanı sıra dini ve etnik gurupların kurmuş oldukları vakıf, dernek, teşkilat gibi
farklı kuruluşlarla iletişim kurularak var olan problemlere ilişkin ilk elden veriler
toplanmaya çalışılmıştır.
Din Sosyolojisinde dinin toplumla olan ilişkilerini ve sosyal yansımalarını
normatif olmadan objektif bir tutumla ele almak oldukça büyük önem arz
etmektedir.18 Bu bağlamda, Batı Avrupa ülkelerinden birisi olan İngiltere’deki dindevlet ilişkileri konusunda dini ve etnik azınlıklarla ilgili din eğitimi, din hizmetleri,
göç, dinsel ve ırksal ayrımcılık gibi konular ele alınırken her türlü ön yargı ve
kabullerden uzak, bilimsel metodolojiye bağlı kalınmaya çalışılmıştır.
Çünkü sosyolog, sosyolojik bir konuyu ele alırken kişisel tercihlerini, ön
yargılarını, inançlarını kontrol altında tutmaya çalışmalı ve değersel olarak hüküm
vermekten ziyade onu açık şekilde ortaya koymaya çalışmalıdır.19 Bu nedenle
konumuzla ilgili değerlendirmeler yapılırken hem Batı toplumlarının hem de, Batı
dışı toplumların dini hayatlarındaki değişmeler değer yargısından uzak kalınarak
değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Kısacası bu çalışmada ele alınan konular, elden geldiğince objektif bir araştırma
yöntemiyle incelenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede İngiltere’de din-devlet ilişkileri
deskriptif/tanımlayıcı bir yöntemle incelenmeye özen gösterilmesine rağmen yer yer
konu içerisinde analiz ve değerlendirmelerle bazı problemlere yönelik çeşitli
mülahazaların dile getirilmesi ihtiyacı hissedilmiştir.
5.1.
Araştırmanın Modeli
Dinlere Karşı Tarafsızlık Açısından İngiltere’de Din-Devlet İlişkisi
(Müslüman Azınlık Örneği) adlı araştırma çalışması sosyolojik bir literatür taraması
18
Niyazi Akyüz, Şahin Gürsoy ve İhsan Çapcıoğlu, “Din Sosyolojisinde Yöntem ve Teknikler
Üzerine Genel Bir Değerlendirme,” içinde Niyazi Akyüz ve İhsan Çapcıoğlu (Der.), Ana Başlıklarıyla
Din Sosyolojisi, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara, 2008, s. 238.
19
Adil Çiftçi, Toplumbilim Yazıları, Anadolu Yayınları, İzmir, 1999, s. 182.
- 10 -
şeklinde olmuştur. Genelde Sosyoloji, özelde ise daha çok Din Sosyolojisi
çalışmalarından öncelikli olarak faydalanma yoluna gidilmiştir. Buna ilaveten yeri
geldikçe diğer yardımcı bilimlerden yararlanılmıştır. Ayrıca bu çalışmada din
sosyolojisi araştırma sınırları içinde olan vasıflamak, karşılaştırmak, anlamak ve
açıklamak yöntemleri de yer yer kullanılmıştır.
Anlama ve Açıklama birbirinin tamamlayıcısı sayılırken, karşılaştırma ise
araştırmacıya, belli bir veriyi çözümlemek, ondan belirli bazı somut ve genel
unsurları çıkarmak imkânını veren, konuyu daha iyi kavramaya, farklılıkları
tanımaya, benzerlik ve paralellikleri tespit etmeye hizmet eden bir yöntemdir.20 Bu
yönüyle çalışma, genel anlamda sosyoloji ve din sosyolojisi sınırları içerisinde, dindevlet ilişkisi ekseninde yapılmış olup elden geldiğince bu kapsamın dışına
çıkılmamaya çalışılmıştır. Bunun yanında, din-devlet ilişkisi olgusunu açıklamaya
yardımcı olacağı düşünülen diğer husus ve alanlara da başvurulmuştur.
5.2. Araştırmanın Sınırlılıkları
Bilimsel araştırmalar doğası gereği birtakım sınırlılıkları bünyelerinde taşırlar.
Birçok bilimsel araştırmada olduğu gibi araştırmamızın da bazı sınırlılıkları
olmuştur. Araştırma konusu olan din-devlet ilişkisi çok boyutlu (multi dimensional)
ve disiplinler arası (inter dicipliner) ele alınıp incelenecek bir olgudur. Bu nedenle
araştırmamızda din-devlet konusunu, bütün boyutları ve ilgili disiplinlerin tamamı ile
ilişkilendirilememesi, araştırmamız için bir sınırlılık teşkil etmiştir.
Bunun yanında araştırma bir literatür çalışması olduğundan “görüşme, anket”
gibi teknikler kullanılmamıştır. Din-devlet ilişkileri olgusu, Batı dünyası tarihinde
uzun yıllar tartışılmasına rağmen ülkemizde ancak son dönemlerde tartışma zemini
bulabilmiştir. Ayrıca İngiltere’de bulunduğum bir buçuk seneyi aşkın süre içerisinde
araştırma konusuyla ilgili gerekli görülen “birinci el” yabancı kaynakların birçoğu
elde edilmesine rağmen, döndükten sonra vize problemi ve diğer bazı nedenlerden
dolayı çalışma süreci içerisinde ihtiyaç duyulan bazı kaynaklara ulaşma güçlüğü
çekilmiştir. Bunun yanında kaynakların büyük çoğunluğunun yabancı dilde olması,
20
Joachim Wach, Din Sosyolojisine Giriş, Çev. Battal İnandı, AÜİF Yayınları, Ankara, 1987, s. 3.
- 11 -
Türkçe literatürde İngiltere tarihi, İngiliz reformasyonu, İngiltere’deki azınlık hakları
ve din-devlet ilişkileri konularında yazılan eserlerin az olması gibi faktörler konunun
işlenişi açısından bazı zorlukları beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla araştırma
ulaşılan kaynaklarla sınırlıdır.
Ayrıca çalışma alanımız ilk zamanlar İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve
Galler’den oluşan Britanya Krallığı oluşturmaktaydı. Fakat Galler dışındaki diğer
ülkelerin din ve devlet ilişkileri İngiltere’dekinden farklı bir durum arz ettiği için
çalışma alanı, sadece İngiltere’deki din ve devlet ilişkileri ile sınırlandırılmıştır.
5.3. Araştırmada Kullanılan Veri Toplama Teknikleri
İngiltere’de din ve devlet ilişkileri ile ilgili gerekli yerli ve yabancı literatür
taranarak uygun olanlar seçilip kullanılmaya çalışılmıştır. Ele alınan konu için ilgili
alanlarda yazılan kitap, dergi ve gazetelerdeki makalelere başvurulmuştur. Gerek
konunun incelenmesi ve gerekse materyallerin toplanması aşamasında Türkiye ve
İngiltere’de din-devlet ilişkileri alanında uzman kişilere başvurulmuştur. Ayrıca, var
olan durumu ortaya koymaya yarayacak veriler, yazılı metinlerin taranması,
belgelerin incelenmesi, başka araştırmaların bulgularının taranıp bütünleştirilmesi
yoluyla da sağlanmaya çalışılmıştır.
Tez çalışmasında faydalandığım özellikle İngilizce eserlerin büyük bir kısmı, 1.5
sene İngiltere’de ikametim döneminde başta Birmingham Üniversitesi Kütüphanesi
olmak üzere British Library ve diğer bazı kütüphanelerden elde edilmiştir. Bunun
yanı sıra, internet ortamında yayınlanan birçok çalışma gözden geçirilip konumuzla
ilgili birçok rapor ve makale elde edilmiştir. Yabancı makalelerin büyük çoğunluğu,
Master eğitimimi tamamladığım Birmingham Üniversitesi Kütüphanesi alt yapısı
imkânlarıyla elde edilmiştir.
Elde edilen kaynaklar hipotezler çerçevesinde tasnif edildikten sonra okunup
fişlenmiştir. Çalışmanın yazımına geçilmeden önce değerlendirilmiş olan literatürden
sadece hipotezleri karşılayacak olanlar dikkate alınmıştır. Bilgi yığılmasının
önlenmesi için, hipotezi karşılamayan literatür tez yazımı sırasında kullanılmamıştır.
Belirtilen bu çalışmaların ardından tez yazımına geçilmiştir.
- 12 -
6. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
6.1. Çoğulluk ve Çoğulculuk (Pluralism)
Çoğulluk, farklı öğelerin aynı zamanda ve mekânda bulunması durumu olup
herhangi bir çokluk veya çeşitliliği ifade etmek için kullanılan bir kavramdır.
Çoğulculuk ise birlikte var olan bu farklı öğelerin bir birlik, yani organik bir
bütünlük kazanmalarıdır.21 Çoğulluk çeşitliliğin bulunması halini ifade etmek için
kullanılırken, çoğulculuk ise belirli bir kısım çoğulluğa yönelik olarak genellikle
pozitif bir değerlendirmeyi ifade etmek için kullanılmaktadır. Kısacası farklı dünya
görüşü ve inançların çokluğu olarak da anlaşılan çoğulluğun siyasi bir amaç haline
dönüşmesi durumu çoğulculuğu meydana getirmektedir.22 Başka bir deyimle
çoğulculuk, bir toplumdaki çoğulluk durumunun meşru biçimi olarak farklı etnik,
ekonomik, siyasal, dinsel ve kültürel çıkarları temsil eden kurum veya
örgütlenmelerin yahut güç odaklarının, zora başvurmadan mevcut sistemin katılım
yollarını kullanarak siyasal kararları etkileyebildikleri ve beraberce bulunabilecekleri
siyasal sistemin adıdır.23 Çoğulluğun herhangi bir çağdaş toplum için kaçınılmaz bir
zorunluluk teşkil etmesi ve objektif ve müstakil bir tanımının olması gibi sebeplerin
yanında pek çok disiplini ve perspektifi de bünyesinde bulundurması, çoğulcu
duruşların farklı araştırma alanlarında bulunmasına sebep olmaktadır. Her bir alanın
farklı tarih ve düşünsel geçmişe sahip olması, ilgi alanlarının farklılığı gibi sebepler
de, farklı çoğulcu duruşları oluşturmaktadır. Felsefi, etik, dini, politik ve kültürel
çoğulculuk olmak üzere genel olarak beş farklı çoğulculuk şekli belirtilmektedir.24
Etik çoğulcu duruşta birden çok temel iyi veya üstün ahlaki değer
bulunmakta, farklı ahlak teorilerinin her birisinin hakikatin bir parçasını kavradığı
inancı yer almaktadır. Felsefi duruştaki çoğulculukta ise birden çok temel gerçekliğin
veya varlık türünün olduğuna inanılmaktadır. Yani gerçeklik tek nihai biçime
21
Cok Bakker, “Anahtar Sözcük Çeşitlilik Dinlerarası Eğitim ve Dini Guruplar İçinde belirsizlik
Sorunu,” Din Öğretiminde Yeni Yöntem Arayışları Uluslar arası Sempozyum Bildiri ve Tartışmalar,
28–30 Mart 2001, MEB Yayınları, Ankara, ss. 359–378.
22
Ömer Demir ve Mustafa Acer, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1997, ss. 49-50.
23
Mete Tunçay, “Çokkültürlülük Perspektifleri,” İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Kuruluşları,
Eğitim ve Araştırma Birimi, Sivil Toplum ve Demokrasi Konferans Yazıları, 2, 2003, s. 1.
24
Geir Skeie, “Çoğulluk Kavramı ve Din Eğitimi Açısından Anlamı,” Çokkültürlülük, Eğitim, Kültür
ve Din Eğitimi, Der., Recep Kaymakcan, Dem Yayınları, İstanbul, ss.135-154.
- 13 -
(monizm), ya da iki nihai biçime (dualizm) indirgenememekte, varlığın birden fazla
olduğu ve birbirine indirgenemediği anlayışı hâkim olmaktadır.25
Siyasal alanda çoğulculuk, tek bir devlet içinde dinlerin, etnik gurupların,
özerk bölgelerin veya fonksiyonel birimlerin çokluğuyla temayüz eden siyasi durumu
veya böyle bir durumun siyasi açıdan iyi ve arzu edilir birşey olduğunu savunan
öğretiyi ifade etmektedir. Bu öğretiye göre, iktidarın, topluma devlet ya da tek bir
sınıfın egemen olmaması için, çok çeşitli kurumlara, dini, ekonomik, mesleki,
eğitimsel ve kültürel kurumlara yayılması ve idarenin merkezi olmaktan çıkarılması
gerekmektedir.26 Başka bir deyimle, farklı etnik, ekonomik, siyasal, kültürel vs.
çıkarları temsil eden kurum veya örgütlenmelerin yahut güç odaklarının zora
başvurmadan, mevcut sistemin katılım yollarını kullanarak, siyasal kararları
etkileyebilmelerine imkân tanıyan sisteme verilen addır. Olgu, bu sistem içerisinde
temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişin vazgeçilmez bir unsuru olarak
görülmekte ve çoğunluğun tahakkümünden ziyade, azınlığın da görüşlerinin dikkate
alınmasını içeren bir politikayı temsil etmektedir.27
6.2. Dini Çoğulculuk
Dini alanda çoğulculuk, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batı
akademilerinde, hem mevcut dinsel çeşitliliğe entelektüel ve pratik bir cevap, hem de
farklı din mensuplarının dinler arası diyalog adı altında bir araya gelmelerini
kolaylaştırmak için ortaya atılan ve geliştirilen bir kavramdır.28 Dini çoğulculukta,
her inancın birbirinden bağımsız olarak kendi hakikatleri bulunduğu ve bu
hakikatlerin de aslında Nihai Gerçekliğin farklı farklı algılanışları oldukları
öngörülmektedir. Çoğulcu anlayışta söz konsu geleneklerin her birisi, taraftarlarını
kurtuluşa ulaştırma yolunda, onların gözünde diğerleriyle eşit geçerliliğe sahip
olduğu anlamı çıkmaktadır.29
25
Selçuk Budak, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2000, s.187.
Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2002, s. 240.
27
Emre Kongar, Demokrasi ve Kültür, Remzi Kitabevi, 2. baskı, İstanbul, 1993.
28
Aydın, “Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk,” ss. 15–50.
29
John Hick, İnançların Gökkuşağı –Dinsel Çoğulculuk Üzerine Eleştirel Diyaloglar, Çev. Mahmut
Aydın, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2002, s. 62.
26
- 14 -
Dinlerin, görünmeyen dünyanın varlığı ve özellikleri hakkında doğruluğu
ampirik olarak test edilmesi mümkün olmayan hakikat iddialarında bulunmaları ve
bu iddiaların da çoğu zaman birbiriyle çelişmesi, dinlerin çokluğunu bir problem
haline getirmiştir. Bir tarafta dinlerin bu metafizik farklılık ve çelişkileri diğer tarafta
mensuplarının kurtuluşu meselesi, günümüzde çağdaş din felsefesinde dini
çoğulculuk kavramı altında ele alınmaktadır.30
Ortaya çıkan bu yeni kavram bağlamında her dinsel geleneğin taraftarları
diğer dinsel geleneklerin mensuplarına karşı olan tutum ve davranışlarını
sınıflandırma yoluna gitmişlerdir. Özellikle bir Hıristiyan dinler teolojisi oluşturmaya
çalışan Katolik ve Protestan ilahiyatçıları, dışlayıcılık (exclusivism), kapsayıcılık
(inclusivism) ve çoğulculuk (pluralism) isimleriyle diğer dinsel geleneklerin
taraftarlarına karşı olan tutumlarını gruplandırmışlardır.
Dışlayıcılık, kapsayıcılık ve çoğulculuğun batılı teologlarca yapılan
tanımlarına bakıldığında bunların genelde ‘kurtuluş’ veya ‘hakikat’ teorileri ya da
her ikisinin esas alınarak yapıldığı görülmektedir.
Dışlayıcılıkta tek bir inancın yani sadece Hıristiyanlık, İslamiyet veya
Yahudiliğe mensup olanların kurtuluşa ereceği veya aynı şekilde tek bir inancın
mutlak hakikati temsil ettiği tezi savunulmaktadır.31 Kapsayıcılıkta ise kurtuluşun
sadece İsa-Mesih’in tüm insanlığın günahlarına keffareti ile mümkün olacağı, ancak
Hıristiyan olmayanların da “isimsiz Hıristiyan” (anonymous christian) veya “gizli
iman” (implicit faith) sayesinde kurtuluşa erecekleri iddia edilmiştir. Hakikat
açısından kapsayıcılığa bakıldığında ise sadece tek bir inancın son ve mükemmel
hakikate sahip olduğu ancak bu hakikatin, daha az derecede diğer dinsel geleneklerde
de bulunduğu ifade edilmiştir.32 Dini çoğulculuğa göre ise büyük dünya dinlerinin
her birisinin, birbirlerinden bağımsız olarak hakiki kurtuluş vasıtaları olduğu
vurgulanmakta ve yine her inancın birbirinden bağımsız olarak kendi hakikatlerinin
30
Adnan Aslan, “Dini Çoğulculuk Problemine Çözüm Önerisi”, Müslümanlar ve Diğer Din
Mensupları-Müslümanların Diğer Din Mensuplarıyla İlişkilerinde Temel Yaklaşımlar-,Türkiye Dinler
Tarihi Derneği Yayınları, Ankara, 2004, s. 345.
31
Mahmut Aydın, “Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk,” içinde Mahmut Aydın, (Der.),
Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman Perspektifinden Dinsel Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları, Ankara
Okulu Yayınları, Ankara, 2005, ss. 26-27.
32
Hick, İnançların Gökkuşağı – Dinsel Çoğulculuk üzerine Eleştirel Diyaloglar, s. 24; Adnan Aslan,
“Batı Perspektifinde Dini Çoğulculuk Meselesi,” İslam Araştırmaları Dergisi, 2, 1998, 143-163, s.
151; Mahmut Aydın, “Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk,” ss. 30-31.
- 15 -
bulunduğu ve bu hakikatlerin de aslında Nihai Gerçekliğin farklı farklı algılanışları
olduğu kabul edilmektedir.33
Dini çoğulculuk, John Hick, Wilfred Cantwell Smith ve Ninian Smart gibi bir
kısım filozoflar tarafından felsefi platformda ele alınırken Gavin D’Costa, Paul
Knitter ve John Cobb gibi düşünürler ise meseleyi teolojik zeminde ele almışlardır.
Dini çoğulculuk kavramı bunca ilahiyatçı ve felsefeci tarafından ele alınmasına
rağmen burada çalışmamızla en çok ilgili olan bazı çözüm önerileri ele alınacaktır.
Bu çözüm önerileri bağlamında John Hick’in dini çoğulculukla ilgili teorisi,
farklı dinlerin temelinde nihai referans olarak bulunan ve aşkın olan ilahi bir
gerçekliğin bulunduğu hipotezini ileri sürer ve bunu savunur. Bu teorinin gelişimi
birbirine bağlı olan felsefi varsayımlar, metodolojik ilk aşamalar, rasyonel felsefik ön
doğru ve epistemolojik sonuçlar olmak üzere dört aşamaya ayrılmıştır.34
Dini çoğulculuğu daha çok felsefi platformda ele alan John Hick, dini
çoğulculuk hipotezini evrensel bir gerçeklikten hareket ederek ortaya atmıştır. Hick’e
göre fert dini kimliğini tesadüfen doğduğu aileye borçludur.
Bu olguyu hemen hemen bütün eserlerinde tekrarlayan Hick, dinlerin mutlak
hakikat iddialarını, inananların bu durumundan dolayı, ikna edici bulmamaktadır.35
Bunun yanında Hick, insanlar arasındaki kavganın önemli sebeplerinden birisi olarak
her bir din mensubunun, sadece kendi kutsal kitabının doğru, diğerlerininkinin yanlış
olduğuna kendisini inandırması olarak görmektedir. Bu nedenle Hick, kendi hata ve
sorumluluğu olmadan bir dine mensup olmakla ebedi kurtuluşun kaybedilmesi
fikrinin, adil ve merhametli Tanrı anlayışı fikriyle çeliştiğini ileri sürmektedir.
Dolayısıyla, bu çelişkiyi giderecek Hıristiyan ilahiyatında bir devrim gerekmektedir.
Hick buna ilahiyatta Kopernik devrimi demiştir.36
Astronomideki Kopernik Devrimi, kâinatın düzeni ve insanın ondaki yeri
hususunda insanlığın anlayışında büyük bir değişimi gerçekleştirmiştir. O insanlığı,
33
Mahmut Aydın, “Dinsel Çoğulculuk Üzerine Bir Müslüman Mülahazası”, içinde Mahmut Aydın,
(Der.), Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman Perspektifinden Dinsel Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları,
Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2005, ss. 88-89.
34
Sumner B. Twiss, “Dini Çoğulculuk Felsefesi: John Hick ve Onu Eleştirenlerle İlgili Eleştirel Bir
Değerlendirme,” içinde Ruhattin Yazoğlu ve Hüsnü Aydeniz (Çev.,) ve (Der.,) Dini Çoğulculuk ve
John Hick’in Düşünceleri Etrafında Tartışmalar, İz Yayıncılık, İstanbul, 2006, s. 139.
35
John Hick, God Has Many Names, Macmillan, London, 1980, s. 4.
36
Aslan, “Dini Çoğulculuk Problemine Çözüm Önerisi”, s. 349.
- 16 -
dünya kâinatın merkezinde ve bütün gezegenler onun etrafında dönüyor olmasından,
güneş merkezde ve dünya dâhil diğer gezegenler güneşin etrafında dönüyor
gerçekliğine ulaştırmıştır. Hick’e göre şimdi ihtiyaç duyulan teolojide Kopernik
Devrimi de dinler dünyasının düzeni ve Hıristiyanlığın onun içindeki yeri hakkında
radikal değişim önermelidir. Bu devrim ise, “Hıristiyanlık bütün dinlerin
merkezinde” doğmasından, “Tanrı merkezde ve bizim öz dinimiz dâhil insanlığın
bütün dinleri O’nun etrafında dönmekte ve O’na hizmet etmektedir.” gerçekliğine
ulaştıracaktır.37
Bu açıklamalardan sonra kısaca Hick’in dini çoğulculuk hipotezi, şöyle
açıklanabilir. Hick’e göre dinler arası kavganın sebebi dinlerin birbirine üstünlük
iddiasıdır. Bu iddia ise farklı dünya dinlerinin her birinin, farklı şekillerde tanıklık
ettiği Nihai Aşkın Varlığa farklı cevaplar verdikleri ve böylece her bir dinin
hakikatin sadece kendinde olduğu varsayımından kaynaklanmaktadır.38
Aslında herhangi bir dine verilmiş tek bir hakikat yoktur. Dinlerin mutlak
hakkında söyledikleri onun gerçek vasıfları değil, insanların kendi zihninde mutlaka
izafe ettikleri vasıflardır. Dolayısıyla bir dinin inanç sistemini oluşturmada insani
unsurlar devreye girmektedir. Dinlerin inanç sistemlerindeki ayrılıkları kültürel
farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Nihai olarak doğru olan tek bir din yoktur, aksine
Mutlak’ı izafi olarak temsil ettiğini ispat eden Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet,
Hinduizm ve Budizm’den müteşekkil beş doğru din vardır. Bu dinlere mensup
olanlarının hepsi doğru yoldadır ve kurtuluşa ereceklerdir. Birinin diğerine üstünlüğü
olmadığı için, kavganın gereği ve anlamı da yoktur.39 Cantwell Smith, tek bir yol, tek
bir norm ve tek bir hakikat konusunda ısrar ederek tek bir dinsel geleneğin mutlak
doğru ve bağlayıcı olduğunu ileri sürmenin bir nevi putperslik (idolatry) olduğunu
ileri sürmektedir.40
Dini çoğulculuk kavramına çözüm önerisi getiren tanınmış filozoflardan birisi
de Seyyid Hüseyin Nasr olmuştur. Nasr, dini dünyaların çokluğu ve Tanrı’nın
birliğini güneş sistemleri analojisiyle izah etmektedir.
37
Hick, God Has Many Names, ss. 130-131.
Hick, İnançların Gökkuşağı –Dinsel Çoğulculuk Üzerine Eleştirel Diyaloglar, ss. 26-27.
39
Aslan, “Dini Çoğulculuk Problemine Çözüm Önerisi”, ss. 351-352.
40
Hick, İnançların Gökkuşağı –Dinsel Çoğulculuk Üzerine Eleştirel Diyaloglar, s. 28.
38
- 17 -
İnsan bir güneş sistemi içinde yaşamak ve onun kanunlarına uymak
zorundadır. Bununla birlikte insan diğer güneş sistemlerinin ritim ve harmonisini
fark etmekle de var olduğunu bilmekte ve her birinin farklı gezegen sistemlerinin
büyüleyici güzelliklerini temaşa etmektedir. Fakat bir gezegen sistemi içinde yaşayan
biri için o tek ve yegâne gezegen sistemidir. İnsan elbette kendi gezegen sisteminin
güneşiyle aydınlanacaktır ve buna rağmen manevi yetkinliğinin gücüyle ve orada
olmadan bilir ki her gezegen sisteminin bir güneşi vardır. Bu hem o gezen sisteminin
güneşi ve hem de bütün gezegenler sisteminin güneşidir. Her sabah şafakla yükselen,
dünyamızı aydınlatan güneş, neden yegâne güneş olmasın.41
Nasr, bu gezegen sistemi modelini kullanarak dinlerin çokluğu meselesini
açıklamaya çalışmaktadır. Yani insanlar bir güneş sistemi içinde yaşamak ve onun
kanunlarına uymak zorunda oldukları gibi, bir dini dünyada yaşamak ve onun
kanunlarına uymak zorundadır. Bir güneşin ışığında yaşayanın diğer güneşlere
ihtiyacı olmayacağı gibi bir peygamberin nuruyla aydınlananların diğerlerinin nuruna
ihtiyacı olmayacaktır. Bir kısım insanlar geleneksel dinlere olan ihtiyaçlarını hala
devam ettirebiliyorlar ise bu onların kendi peygamberlerinin nurundan hala istifade
ettiklerine işaret etmektedir.42
Nasr, dinler arasındaki farklılık ve çelişkileri inkâr etmemekte bilakis onları
onaylamaktadır. O’na göre bu çelişkiler izah edilebilir çelişkilerdir. O’na göre bu zıt
durumların aynı anda doğru olmalarının imkânsız gibi görünmesi modern
epistemoloji sebebiyledir. Nasr’a göre iki zıt halin ikisi de aynı anda doğrudur.
Yerküre dünyada yaşayan ve hayatlarını bu şekilde devam ettiren milyarlarca insan
için dönmemektedir. Fakat aynı zamanda yer küre ile ilgili bilgi sahibi olan gerçek
uzmanlar için de yer küre gerçekten dönmemektedir. Bu iki durum da aynı anda
doğrudur.43
Nasr’ın dini çoğulculuk tezi şu şekilde özetlenebilir. O’na göre tek ve mutlak
güç sahibi Allah vardır. Allah farklı toplumlara aynı ezeli hakikati farklı dillerde
göndermiştir. Dinlerdeki bu hakikatin birliği zahire bakarak değil de batına inerek
41
Seyyid Hossein Nasr, Knowledge and the Sacred, State University of New York Press, Albany,
1989, s. 292.
42
Aslan, “Dini Çoğulculuk Problemine Çözüm Önerisi”, ss. 352-353.
43
Bkz. Adnan Aslan, “Dinler ve Mutlak Hakikat Kavramı: John Hick ve Seyyid Hüseyin Nasr’la Bir
Mülakat” İslam Araştırmaları Dergisi, 1, 1997, 175-188.
- 18 -
idrak edilmektedir.44 Dinlerdeki zahiri çelişkiler, bu birliği bozamaz. Son olarak
kendi peygamberinin nuru ile aydınlanabilen herkes doğru yoldadır ve kurtuluşa
erecektir.45
Dini çoğulculukla ilgili John Hick ve Seyyid Hüseyin Nasr’ın önerilerini de
göz önünde bulundurarak diğer bazı çözüm önerileri de yapılmıştır. Bu bağlamda
Aslan, dini çoğulculukla ilgili çözüm önerisini şu şekilde açıklamıştır.
Aslan’a göre vahiy evrenseldir. Allah her topluma bir elçi göndermiştir. O
halde İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlerin dışında da dinler vardır. Bu gün
varlıklarını sürdüren geleneksel dinler, inanç esasları ve ahlaki öğretileri açısından
modern dinlerle karşılaştırıldıklarında ilahi kaynaklı oldukları görülecektir. Yine
yazara göre, geleneksel dinler arasında görülen farklılıklar ve çelişkilerin sebebi,
İslam dışındaki geleneksel dinlerde ortaya çıkan tahrif ve bozulmalardır. Bu değişim
ve bozulmayı sadece Kuran’a muhatap olanlar bilebilirler. Muhatap olmayanların
kendi dinlerindeki yanlışları bilebileceği bir mekanizma olmadığı için yanlışa
inanmaları kurtuluşlarına engel olmamalıdır.46
Kısacası Aslan, çözüm önerisinde Hick ve Nasr’ın ileri sürdükleri gibi
İslamiyet, Hıristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm’i felsefi veya dini bir
sistem içerisinde hepsini doğru kabul eden bir yaklaşım ileri sürmemektedir. Sadece
Müslüman olmayan bir ailede dünyaya geldiği için bir kimsenin cehenneme
gideceğini iddia eden bir görüşle, herkesin kurtulacağını söyleyen merhametli Tanrı
doktrini arasında bir çelişki olduğunu tespit etmekte ve bunun düzeltilmesi gereken
bir yanlış olduğunu iddia etmektedir.
Dini çoğulculuk tartışmasına Kılıç öncekilerden farklı bir yaklaşım
getirmiştir. Kılıç’a göre John Hick’in savunduğu “dini çoğulculuk tezi”, kişi merkezli
vahiy anlayışına sahip bir din için geçerli bir anlayış olmakla birlikte, İslam,
Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi öznesi (Tanrı), alıcısı (Peygamber), vasıtası ve
vahyedilen şeyleri olduğu için özel vahiy merkezli olarak adlandırılan dinler
açısından savunulabilir bir anlayış değildir. Kılıç, İslam dini açısından geçerli olan
44
Adnan Aslan, Dinler ve Hakikat – J. Hick ve S. H. Nasr’ın Felsefesinde Dini Çoğulculuk, İsam
Yayınları, İstanbul, 2006, s. 173.
45
Aslan, “Dini Çoğulculuk Problemine Çözüm Önerisi”, s. 353.
46
Aslan, a.g.e., s. 360.
- 19 -
din anlayışının, dini çoğulculuk değil ancak “dinde çoğulculuk” olabileceğini ileri
sürmektedir.47 Dini ve felsefi bazı nedenlerle bilinen geleneksel vahiy anlayışının
yerine oluşturulan kişi merkezli vahiy anlayışında Tanrı, tarih içinde belirli mucizevî
olaylarda, vahiy adına kendisini ifşa ettiği için, dinde ‘mutlak hakikat’ yoktur,
sadece Tanrı’nın kendisini ifşa ettiği olaya şahit olan insanların bu olay ile ilgili
yorumları vardır. Burada sözü edilen olay ise İsa’dır. Yani Tanrı, vahiy adına İsa’da
kendisini açığa vurmuş, İsa’nın şahsında bu olayın gerçekleştiğine şahit olan insanlar
da gördüklerini kültürel birikimleri çerçevesinde yorumlamış ve bu yorumlar da
dinin kutsal metinlerini oluşturmuştur.48
Batı düşüncesinde dinle ilgili yazılan eserlerin önemli bir kısmı, sözü edilen
kişi merkezli vahiy anlayışı çerçevesinde yazılmıştır. Bu eserler günümüz geleneksel
vahiy anlayışı çerçevesinde anlaşıldığında veya bu eserler eleştirilmeksizin aynen
benimsendiğinde din alanında önemli ciddi problemlerin ortaya çıkacağı açıkça
gözükmektedir.49
6.3. Çokkültürlülük ve Çokkültürcülük
Kültürel alandaki çoğulculuk ise toplumun monolog yapı içinde değil, farklı
kimlikleri ve özellikleri bulunan çok sayıda alt aktörlerin bulunduğu bir ilişkiler
sistemi içinde işlediğini ifade etmektedir. Çoğulculuğun çokkültürlülük olarak
isimlendirilen bu şekli, özünde liberal bir çoğulcu toplum tasarımı olarak gelişim
göstermeye başlamış bir siyasi akımdır. Bu anlamda kavram, kültürel kökeni ne
olursa olsun farklı kültürel geleneklerin eşitlik esasına dayanarak bir arada
yaşamalarında herhangi bir sorunun olmadığını ifade eden, siyasal ve toplumsal bir
sistemin ifadesi olmaktadır.50 Çalışmanın
içerisinde
çoğulculuk,
daha
ziyade
çokkültürlü yapı olarak kullanılacağından bu kavrama biraz daha derinlemesine
bakmak faydalı olacaktır.
47
Recep Kılıç, “Dini Çoğulculuk mu, Dinde Çoğulculuk mu?”, Dini Araştırmalar, 7/19, 2004, 13-17,
s. 13.
48
Recep Kılıç, “Dini Çoğulculuk mu, Dinde Çoğulculuk mu?”, içinde Müslümanlar ve Diğer Din
Mensupları-Müslümanların Diğer Din Mensuplarıyla İlişkilerinde Temel Yaklaşımlar-, Türkiye
Dinler Tarihi Derneği Yayınları, Ankara, 2004, s. 376.
49
Bkz. Recep Kılıç, Modern Batı Düşüncesinde Vahiy, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları, Ankara, 2002.
50
Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1998, s. 195.
- 20 -
Çokkültürlülük kavramının tanımında bir belirlilik olmadığı gibi kavramın
kesin sınırları da bulunmamaktadır. Tanımlardaki farklılıkların kaynağında kültür
kavramının tanımındaki farklılıkların rolü olduğu gibi kültür tanımlamasında
gözlenen anlam kaymalarının önemi de büyüktür. Çokkültürlü, İngilizcedeki
“multicultural”ın karşılığıdır ve ilgili literatürlerde bu kelimenin karşılığında “farklı
ırk, dil, din ve ulusal gelenekleri içinde barındıran” şeklinde ifadeler bulunmaktadır.51
Çokkültürcülük,
İngilizce
“multiculturalism”
kelimesinin
karşılığı
olarak
kullanılmakta ve Türkçe’ye çevrildiğinde “çokkültürlücülük” anlamını vermektedir.
Söyleyiş zorluğundan dolayı bu kelime “çokkültürcülük” şeklinde çevrilmiş daha
sonra ise tüm çevirilerde bu kelime kullanılmıştır.52
Çokkültürlülük kavramı, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında ABD ve
İngiltere örneklerinde görüldüğü üzere, dini ve kültürel çoğulculukla karaktarize
edilmiş toplumlar için kullanılan bir terimdir. Bir ideal olarak çokkültürcülük,
kültürel çeşitliliği (örneğin, dinsel ve dilsel çeşitliliği) desteklediğinden, bu kavram
erken dönem ırk, etnisite ve göç araştırmalarının pek çoğunda varsayılan
asimilasyoncu idealin karşıt bir modeli gibi de yansıtılmaktadır.53
İngilizce’de “multiculturalism” diye tabir edilen bu kavram, bir toplumda
farklı kültürlerin bir arada yaşamasını onaylayan bir “tanınma politikası”nı
yansıtmakta ve kelime kendi içinde bir tavır alma anlamını barındırmaktadır.54
Fakat genellikle tanınma politikası temelli anlayışlar, farklı renk ve ırklardan
bir arada yaşamış olan insanlarda ve ırkçı nefretin ve husumetin sarıp sarmaladığı
anonim acılarla işlenmiş olan kültürler içinde meydana gelmektedir.55 Söz konusu
tanınma politikası anlayışları eğitim, basılı ve elektronik medya başta olmak üzere,
farklılıkların korunmasına ve ifade edilebilmesine imkân verecek kültürel hakların
verilmesini hedeflediği gibi farklı kültürel kimlik gruplarının ulus-devlet içinde yer
51
Bhikhu C. Parekh, Rethinking Multiculturalism: Cultural Diversity and Political Theory, Macmillan
Press Ltd, London, 2000, ss. 76-77; Ellis Cashmore, Encyclopedia of Race and Ethnic Studies,
Routledge, London, 2004, ss. 289-290.
52
Nurullah Altaş, Çokkültürlülük ve Din Eğitimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2003, s. 13.
53
Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat
Yayınları, Ankara, 1999, s. 126.
54
Metin Heper, Çokkültürcülük-Charles Taylor, Terimler Hakkında, s. 9.
55
Melih Yürüşen, Çokkültürlülük mü, Çokkültürcülük mü?, Liberal Düşünce Topluluğu,
www.liberaldüsünce.com.tr
- 21 -
alan özerk varlıklar olarak tanınmasını da hedeflemektedir.56 Bu tanınma politikası
anlayışı, kimi zaman ulus-devlet içinde yer alan grupların ayrılarak bağımsız yeni bir
devlet kurabilmelerini de hedefleyebilmektedir.57
Kirişçi ve Winrow, çokkültürcülüğü gerçek anlamda çoğulculuğu içeren,
zorunlu asimilasyonu öngörmeyen, farklı kültür gruplarına kendi dillerinde yayın ve
eğitim hakkı tanıyan, ademi merkeziyetçi bir anlayış olarak tanımlamakta58 ve bu
kavrama dar ve geniş anlamda iki şekilde yaklaşılabileceğini savunmaktadırlar. Dar
anlamında bu kavrama etnik gruplara kültürlerini yaşama ve yaşatabilme hak ve
imkanlarının tanınması olarak açıklama getirirlerken, geniş anlamda kültürel
otonomiden federalizme kadar uzanan ademi merkeziyetçi yeniden yapılanmaları
kastetmektedirler.59
Çokkültürlülük kavramının birbirinden oldukça farklı tanımlamalarına dikkat
çeken Kymlicka, kavramın çeşitli nedenlerle egemen toplumdan dışlanmış ya da
kenara itilmiş, etnik olmayan çok çeşitli sosyal grupları da içine alacak şekilde
oldukça geniş bir anlamda kullanıldığını belirtmektedir. Bu kullanımın özellikle
Amerika’da çok yaygın olduğunu söyleyen Kymlicka’ya göre çokkültürlü bir
gündemin yandaşları, bu terimi sıklıkla sakatlar, “gay”ler ve lezbiyenler, kadınlar,
işçi sınıfı, ateistler ve komünistler gibi grupların tarihsel dışlanışını tersine çevirme
gayretlerinden dolayı kullanmaktadırlar.60
Kültür anlayışlarında etniklik kavramının tanım dışında tutulması, kültürün
farklı tanımlanmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü kültürün tanımlarından birisi de,
bir toplumun ürettiklerinin toplamı anlamına gelmektedir. Eğer kültür, bir grubun
ürettiklerinden birisi ise o zaman her modern toplumda görülebilecek farklı hayat
tarzlarının da kendi kültürleri vardır. Hatta bu şekilde tanımlandığında etnik
bakımdan en homojen bir toplum bile bir bakıma çokkültürlü olacaktır. Çünkü
56
Levent Köker, Çokkültürlülük ve Demokratik Meşruluk Sorunu, Cumhuriyet, Demokrasi ve Kimlik,
Bağlam Yayınları, İstanbul, 1997, s. 41.
57
http://en.wikipedia.org/wiki/multiculturalism
58
Kemal Kirişçi, Çokkültürcülüğün Koşulları Oluşuyor, Şahin Alpay’la yaptığı röportajda, Milliyet
Gazetesi, 13.5.1997, s.13. Geniş bilgi için bkz. Gareth M. Winrow, Kemal Kirişçi, Kürt Sorunu:
Kökeni ve Gelişimi, Çev. Ahmet Fethi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları. İstanbul, 1997.
59
Kirişçi, Çokkültürcülüğün Koşulları Oluşuyor, s. 13.
60
Will Kymlicka, Çokkültürlü Yurttaşlık: Azınlık Haklarının Liberal Teorisi, Çev. Abdullah Yılmaz,
Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998, s. 48.
- 22 -
hemen her devlet kendi bünyesinde sınıf, toplum, cinsiyet, cinsel tercih, din, ahlaki
inanış ve ideoloji temelinde farklı birlikler ve gruplar barındırmaktadır.61
Bu çerçevede çokkültürlü veya çokkültürcü kavramlarının her tanımlanma
denemesinde, tanımı yapanın çevresinin ve kendine özgü şartlarının ön plana
çıktığını söylemek mümkündür.62 Mesela Kanada’da kavram, esas olarak
göçmenlerin ön yargı ya da ayrımcılık korkusu duymaksızın etnik kimliklerini ifade
etme hakkı olarak algılanırken, Avrupa’da genelde ulusal cemaatler arasında güçlerin
paylaşımı olarak anlaşılmakta, Amerika’da ise sıra dışı toplumsal gurupların
taleplerini karşılamak için kullanılmaktadır.
63
Kavramdaki bu belirsizlik, konuyla
ilgili yapılmakta olan araştırmaları olumsuz yönde etkilemekte ve söz konusu
kavramın anlam ve yapıdan yoksun bir fikir olarak kalması eleştirisine de yol
açmaktadır.64
Kavramın çok farklı şekillerde tanımlanma çabası, bu terimin anlamının tam
olarak açık olmadığı ve esasında farklı tarihi ve siyasi perspektiflere göre farklılık
arz edebileceğini de göstermektedir.
Bu açıklamaların yanında son zamanlarda felsefeci ve siyasetçiler tarafından
terimin kuramsal ve normatif anlamının verilmesi için bazı teşebbüsler yapılmıştır.65
Geçmiş yıllarda siyaset felsefesinde “çok kültürlülük” sorusu, bireylerin haklarını
kapsayacak olan iyi, liberal bir toplumun doğasını açıklığa kavuşturma girişimi
olarak açıklanmışken, son zamanlarda soru, bu tür hakların bütün gurupları kapsayıp
kapsamadığı şeklinde sorulmaktadır.66 Mesela Giddens gibi bazı sosyologlar, etnik
azınlıkların birçok Batı Avrupa ülkesinde hala pek çok kişi tarafından bir tehdit
olarak görüldüğünü, etnik azınlıkların günah keçisi haline girilmek istendiğini, bu
61
Kymlicka, a.g.e., s. 49.
Altaş, Çokkültürlülük ve Din Eğitimi, s. 15.
63
Kymlicka, Çokkültürlü Yurttaşlık: Azınlık Haklarının Liberal Teorisi, s. 48.
64
Cara A. Grant, Research and Multicultural Education: From the Margins to the Mainstream,
Falmer Press, Washington, 1992, s. 8.
65
F. O. Radtke, “Multiculturalism in Germany: The Local Management of Immigrant’s Social
Inclusion” içinde John Rex ve Gurharpal Singh, (Der.), Governance in Multicultural Societies,
Ashgate, Aldershot, 2004, s. 81.
66
John Rex ve Gurharpal Singh, “Multiculturalism and Political Integration in Modern Nation-States:
Thematic Itroduction” içinde Matthias Koenig, Gurharpal Singh ve John Rex, (Der.), Internatonal
Journal in Multicultural Societies, 2004, 5/1, 3-19, s. 4.
62
- 23 -
nedenle çoğu etnik azınlık liderinin “ayrı ancak eşit” bir statüye erişmek için önemli
savaşımlar vermeleri gerektiğini düşünmektedir.67
Çokkültürlü bir modelde toplum, birbirleriyle rekabet eden veya bazen de
birbirini tamamlayan ayrı kürelerden oluşmaktadır.68 Bu kürelerin veya toplumsal
faaliyet alanlarının arasında eğitim, iş, sanat ve ailenin yanı sıra din ve yönetim
bulunmaktadır. Bunların her birisinin kendine özgü sorumluluk ve yetki alanları
vardır. Taraflar, yetki alanları içerisinde istediklerini yapma özgürlüğüne sahiptirler.
Fakat bu noktada çoğulcu modelin vurgulanması gereken çok önemli bir özelliği
bulunmaktadır. Çünkü çok kültürlü model, liberal katı ayrımcıların yaptıkları gibi
dini, diğer alanlara hasredilen bir yetki alanıyla sırlandırmamakta daha ziyade onun
varlığını, hayatın her alanında etkin kılmaktadır.69
Bunun yanında çokkültürcüler dinin toplumdaki rolüne benzer bir şekilde
diğer seküler anlayış ve dünya görüşlerinin varlığına da önem vermektedirler. Çünkü
çokkültürcülük, özgür toplumun farklılaşmış ihtiyaçlarını yerine getiren değişik
kurumların bağlı kaldığı birçok dünya görüşüne saygıyı gerektirmektedir.70 Profesör
Ovey Muhammed, 21. Yüzyıl’a girerken eğitimcilerin en önemli görevlerinden
birisinin çocukları, kendi inançlarını daha derinlemesine öğrenmeye teşvik etmek,
başkalarının inançlarını daha doğru öğrenmeleri için ve daha çok uyumlu bir yaşam
sürmeleri için onlara yardımcı olmaktır. Ayrıca Muhammed, çocuklara sadece kendi
inançlarını değil, onun ötesindeki kutsalı bulmaları için de yardımcı olunması
gerektiğini, inançlar arası ruhaniyet modelleri geliştirip söz konusu öğretinin, çağdaş
uluslar arası perspektifler ile çokkültürcülük deneyimine entegre edilmesi gerektiğini
de savunmaktadır.71 Profesör Ovey, özellikle farklı dinlerden birçok insanın bir arada
yaşadığı batı toplumlarında diğer din mensuplarının bakış açılarının çok önemli
67
Giddens, Sosyoloji, s. 251.
John G. Francis, “The Evolving Regulatory Strucyure of European Church-State Relationships,”
Journal of Church and State, 34, 775-804, 1992, s. 782.
69
Stephen V. Monsma ve J. Christopher Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five
Democracies-, Rowman & Littlefield, Lanham, 1997, s. 11.
70
Bkz. Carl H. Esbeck, “A Typology of church-State Relations in Current American Thought”, içinde
Luis Lugo, (Der.), Religion, Public Life, and the American Polity, Knoxville, University of Tennessee
Press, 1994, 15-18.
71
Ovey N. Muhammed, “Çokkültürcülük ve Din Eğitimi,” Çev. İhsan Çapcıoğlu, Fırat Ünivrsitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8, 2003, 281-290, s. 290.
68
- 24 -
olduğunu, çünkü kültürel bağlamda Hıristiyanlık dışındaki dinlerin bakış açılarının,
Batılıların daha az ırkçı ve batıcı olmalarına katkı sağlayacağını belirtmektedir.72
Kısacası baştan beri savunulan çoğulcu çeşitliliği ciddiye alma isteği, devletin
din ve dünya işlerinde tarafsız olması anlamına gelmektedir. Devlet, bireyin meslek,
eğitim, aile gibi hayatın diğer alanlarında özgürce kendisini geliştirmesine imkân
sağlar, yani devlet dini, dünya görüşü bakımından bir tarafsızlık olarak görmemekte,
aksine onu bireyin inancı, dünya görüşü veya bağımsız kişisel kanaati gibi
görmektedir. Devletin tarafsızlığı, bireylerin tarafsız davranmalarını sağlamaya
çalışmak değildir, aksine herkesin kendi doğru bildiği şekilde mutlu olmaları için
çalışmak demektir; yani burada çoğulcu çeşitliliğin sağladığı devlet tarafsızlığı,
insanların devletten zarar geleceğini düşünmeksizin kendi inançları doğrultusunda
hayatlarını sürdürmelerine yardımcı olmaktır.73
6.4. Ayrımcılık (Discrimination)
Yaygın kullanımında basitçe “adil olmayan davranışlar” anlamına gelen bu
kavram, sosyolojide daha çok etnik, dinsel ve ırk ilişkileri kuramları bağlamında
kullanılmaktadır.74 Ayrımcılık, öteki guruba karşı gerçekleşen davranışa göndermede
bulunmaktadır. Aynı şekilde kavram, başkalarına açık olan fırsatların bir gurubun
üyelerine kapatılması etkinliklerinde de karşılığını bulabilmektedir. Mesela beyaz bir
İngiliz’e açık olan bir işin siyah bir İngiliz’e verilmemesi ayrımcı bir uygulama
sayılmaktadır.75 Ayrımcılık kavramı son yıllarda, paralel türde argümanların
kullanıldığı cinsler arasındaki ilişkileri konu alan araştırmalarda kullanılmaktadır.
Daha çok uzmanlık gerektiren araştırmalarda ise yaşlılara ve özürlü insanlara karşı
yapılan ayrımcılık incelenmektedir.76
72
A.e., a. yer.
A. F. V. Campenhaussen, “Almanya’da Devlet ve Kilise”, Çev. Nezih Pala, Devlet ve Din İlişkileri
– Farklı Modeller, Konseptler ve Tecrübeler, Konrad Adenauer Vakfı Yayınları, Ankara, 2003, s. 24.
74
Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, ss. 50-51.
75
Giddens, Sosyoloji, s. 227.
76
Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, s. 100.
73
- 25 -
6.5. Tarafsızlık (Neutrality) Kavramı
1970’lerden bu yana siyaset bilimciler, liberal düşüncenin çok önemli bir
boyutunu oluşturan devletin tarafsız olması ilkesine dair düşünceler geliştirmişlerdir.
En basit şekliyle bir devletin tarafsız olması, vatandaşlarına ön yargısız ve tarafsız bir
şekilde muamele etmesi ve onların yaşam tarzlarını seçmelerine müdahale
etmemesidir.77 Bu bağlamda liberal düşünce sistemine göre tarafsızlık, liberal politik
sistemin sergilemesi gereken arzu edilir birkaç özellikten bir tanesi değildir. Bilakis
tarafsızlık, liberalizmi tanımlayan esas özelliklerden bir tanesidir. Nitekim liberal
düşünce, vatandaşlara iyilik kavramını dayatmaktan ziyade, bireylere kendi iyilerini
kendi yöntemleriyle bulmaları için müsaade eder.78 Bu düşünce yeni çıkmış bir şey
değildir. Bu ilke daha ziyade, John Locke, Kant ve John Stuart Mill’e kadar uzanan
liberalist düşünürlerin yüz yıllardır temsil ettikleri bir düşünce yapısını temsil
etmektedir.79
Devletin dinlere karşı tarafsızlık ilkesini ayrıca Stephen Monsma ve
Christopher Soper de, beş liberal demokratik ülkeyi din devlet ilişkileri açısından
karşılaştırmalı olarak işledikleri kitaplarında incelemişlerdir. Bu kitapta tarafsızlık
ilkesi, hükümetin herhangi bir dine veya seküler bir anlayışa ne ayrıcalık tanıması ne
de onlara sıkıntı vermesi olarak tanımlanmıştır. Onlara göre hükümetin dini açıdan
tarafsız olması, ancak yönetimin vatandaşlarını belirli bir dinin veya seküler bir
anlayışın lehinde veya aleyhinde onları sıkıntıya sokarak veya onlara bazı avantajlar
sağlayarak etkilememesiyle elde edilebilir. Yani devlet, bütün inanç mensuplarına
veya inanmayanlara karşı tamamen eşit ve yansız olduğunda ancak tarafsız (neutral)
olabilir. Devletin dini meselelerde takınacağı bu tarafsızlık anlayışını Amerikalı
hukukçu Douglas Laycock asli tarafsızlık (substantive neutrality) olarak tanımlarken,
Stephen
Monsma
tanımlamışlardır.80
bunu
Dini
pozitif
tarafsızlığın
tarafsızlık
bu
(positive
şekildeki
neutrality)
algılanışı,
olarak
aydınlanma
liberalizminin inanç ve varsayımlarıyla birçok konuda çelişmektedir. Çünkü
77
P. Jones, “The Ideal of the Neutral State,” içinde R Goodin ve A. Reeve (Der.,) Liberal Neutrality,
Routledge, London, 1989, s. 9.
78
Jones, “The Ideal of the Neutral State,” s. 11.
79
John T. S. Madeley, “European Liberal Democracy and the Principle of State Religious Neutrality,”
içinde John Madeley, Church and State in Contemporary Europe – The Chimera of Neutrality-, John
T. S. Madeley ve Zsolt Enyedi (Der.,) Frank Cass Publishers, Oregon, 2003, s. 1-22.
80
Stephen V. Monsma ve J. Christopher Soper, Church and State in five Democracies – The
Challenge of Pluralism, Rowman & Littlefield Publishers, Second Edition, Lanham, New York, 2009,
ss. 6-7.
- 26 -
liberalistlere göre bu şekilde bir tarafsızlık anlayışı, dini destekleyen ve haklı
çıkarmaya çalışan bir izlenim uyandırmaktadır.
Monsma ve Soper’e göre ise aydınlanmacı liberal varsayımlara dayalı
tarafsızlık anlayışıyla ilgili düzenlemeler, devletin dinlere karşı tarafsız olması
ilkesini ihlal etmekte, bunun yerine dini değerlere karşı seküler anlayışa imtiyaz
tanımakta ve böylece dini, toplumsal yaşamın dışına mahkûm etmektedir. Bu anlayış,
geleneksel olarak kiliselerin ve diğer her türlü dini kuruluşun eskiden beri etkili
oldukları eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmet alanlarında devletten çok az veya hiç
yardım alamamaları anlamına gelmekteydi. Kısacası Monsma ve Soper, aydınlanma
liberalizmini, ‘seküler Avrupa’dan ziyade ABD ile kök salmış olan din-devlet ayrımı
düşüncesiyle ilişkilendirerek resmektedir.81
John Madeley ise hem liberal görüşün hem de onun dışındaki diğer
görüşlerin, argümanları ne olursa olsun, devletin dinlere karşı tarafsız olması fikrinin
özellikle din-devlet ilişkileri açısından gerçekleşmesi imkânsız bir düşünce
(chimera), yanıltıcı ve hayali bir amaç olduğunu ileri sürmektedir.82
Kuşkusuz devletin tarafsızlığı, bütün dinlere ve seküler guruplara eşit bir
şekilde yaklaşmayı öngördüğü gibi, bir ülkede mevcut dini guruplar arasında
tarafsızlık ve eşitlik ilkesinin sağlanmasının çok büyük önem arz ettiği, şüphe
taşımayan bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
81
82
Monsma ve Soper, Church and State in five Democracies – The Challenge of Pluralism, s.7.
Madeley, “European Liberal Democracy and the Principle of State Religious Neutrality,” ss. 7-8.
- 27 -
I. BÖLÜM
“ÇOK
KÜLTÜRLÜLÜK”
MODELİ’NİN
İNGİLTERE’DEKİ
UYGULAMASI VE MÜSLÜMANLARIN BU SİSTEMDEKİ YERİ
1. ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜN İNGİLTERE’DEKİ İDARESİ
20. Yüzyıl’da pek çok kavram ilk kez yaygın kullanıma açılmıştır. Halen çok
büyük önem arz eden “çok kültürlülük” kavramı da bunlardan birisidir. Bu kavramın
önemi, dünyada değişen bazı dinamiklerle ilgilidir. Teknolojik, bilimsel, toplumsal,
ideolojik veya siyasi alandaki değişiklikler, 20. Yüzyılın en belirgin olanlarıydı.
Bunların yanı sıra bilimsel keşifler, izafiyet teorisi veya kuantum fiziği, aya ilk adım,
bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler, daha iyi iletişim imkânı ve yüksek ulaşım
olanakları gibi bazı durumlar bu yüzyılın olumlu gelişmelerinden sadece birkaçıdır.83
Ayrıca bu yüzyıl, göç, kadınların oy kullanma hakkı, yükselen milliyetçilik,
depresyon, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombasının atılması ve koloniciliğin sona
ermesi gibi diğer bazı önemli toplumsal, siyasi ve ekonomik değişikliklere de sahne
olmuştur. Güçlü ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel olarak zayıf ülkeler üzerinde
hâkimiyet kurma yoluyla kolonicilik yapmaları, 16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla kadar
devam etmiştir.84
19. yüzyılın son çeyreğinde ise kolonici ülkeler güç kaybetmeye başlamış,
özellikle iki dünya savaşından sonra milliyetçiliğin artmasıyla beraber kolonicilk
tamamen sona ermiştir. Pek çok ülke ulusal bağımsızlığı için savaşmış ve
bağımsızlıklarını İmparatorluklardan almışlardır. Bu değişikliklerin sonucu olarak da
yeni toplumsal hareketler ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerin en belirgin sonuçlarından
bir tanesi, kitlesel göçler sonucunda 20. Yüzyılda ülkelerin çok kültürlü bir yapıya
bürünmeleri olmuştur.
Çok kültürlü ve çok uluslu bu yapı, beraberinde bazı yeni kavramları da
getirmiştir. Bu kavramlardan olan “çok kültürlülük”, yeni bir terim olarak
83
Seda Arıkan, Individual and Social Conflicts in Multicultural England: Zadie Smith’s White Teeth
and Monica Ali’s Brick Lane, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2008,
s. 1.
84
Bkz. Edward, W. Said, Culture and Imperialism, Chatto ve Windus, London, 1993.
- 28 -
1970’lerden sonra kullanılmaya başlanmıştır. Bir kavram olarak “çok kültürlülük”
terimi ünlenmeden önce, özellikle Avrupa ve Amerika’da çok uluslu ve çok kültürlü
bir yapı oluşmaya başlamıştır. Koloniciliğin sona ermesiyle beraber çok uluslu ve
çok kültürlü bir şekle bürünen ülkelerden birisi de İngiltere olmuştur. Yeni
yüzyıldaki İngiltere, gelenek, yaşam tarzı, nüfus yoğunluğu, ekonomik gelişmişlik ve
ilerleme, ayrıcalıklı sınıfların varlığı, zenginlik, eğitim hakkı, yerleşim bölgesi ve
aksan gibi yönlerle farklılık arz eden bölgelerin bir bütününden oluşmaktaydı.85
İngiltere’deki bu çok kültürlü yapının oluşmasında en büyük katkı, 1950 ve
1960’lar boyunca İngiltere’ye yerleştikten sonra Milletler Topluluğunun üyeleri olan
Güney Asya kökenli Müslümanların bilfiil İngiliz vatandaşlığına geçmeleri
olmuştur.86
O dönemde toplumsal tabakalar çok dinamik olmuştur. Sosyo-kültürel açıdan
kendilerinden daha iyi bir yere göç eden ilk göçmenler, yerlerini diğer yeni
göçmenlere bırakmışlardır. İngiltere’nin hızlı değişen ve sınıflar arası geçişin
göçmenlerin geldikleri ülke sistemlerine göre daha esnek olan bu anatomisi, farklı
ırk, kültür ve dinlerden oluşan farklı ulusların ülkede daha da artmasına sebep
olmuştur. Ülkenin çok uluslu ve çok kültürlü yapısı daha o zamanlar akademik ve
politik çevrelerde tartışılmaya başlanmış fakat çokkültürlülük kavramı ile ilgili bu
tartışmalar, ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında günümüzdeki şekliyle konuşulmaya
başlanmıştır.87
İngiltere, çok kültürlülük bağlamında etnik gurupların idare edilmesinde
kendine özgü bir strateji geliştirmiştir.88 Soysal’ın ortaya koyduğu gibi, İngiliz
entegrasyon anlayışı bireye öncelik vermiş ve cemaatlerin kurumsal örgütlenmesi
lehine işlememiştir.
85
Johan Scenen, “Ideology and Translation” içinde Nedret Kuran Burçoğlu (Der.), Multiculturalism:
Identity and Otherness, Boğaziçi UP, İstanbul, 1997, s. 146.
86
Bkz. C. Husband, “The Political Context of Muslim Communities”, Participation in British Society’
içinde Bernard Lewis ve D. Schnapper, (Der.), Muslims in Europe, Pinter, London, 1994, 79-97.
87
Arıkan, Individual and Social Conflicts in Multicultural England: Zadie Smith’s White Teeth and
Monica Ali’s Brick Lane,s. 2.
88
Christian Joppke, “Multiculturalism and Immigration: A comparaison of the United States,
Germany and Great Britain”, Theory and Society,1996, 25/4, 449-500; John Rex, Ethnic Minorities in
the Modern Nation State, Palgrave Macmillan, New York, 1992.
- 29 -
Daha önceleri imparatorluğun idaresinde vücut bulan bir farklılık politikası
mirasına sahip İngiltere, Fransa’dan farklı olarak sömürgelerdeki nüfus topluluklarını
hiçbir zaman asimile etmeyi hedeflememiştir. Topluluklar kendi yasalarıyla
kendilerini idare etmişlerdir. İngiltere’nin göçünü eski sömürgeleri oluşturduğundan
onların
entegrasyonunu
şekillendiren,
bir
nevi
“iç
sömürgecilik”
gibi
tanımlanabilecek yeni bir sömürgeci şema olmuştur.89
İngiltere’de devletin özellikle Avrupalıların dışındaki göçmenleri yönetimi,
sömürgeci bir idarecilik anlayışıyla bireysel sivil haklardan ziyade kültürel
toplulukların pragmatist bir amaçla tanınmaları üzerine organize edilmiştir.90
İngiliz çokkültürlülük politikasının başlangıcı olarak genellikle, 1966 yılında
İşçi
Partisinin
gelecekteki
İçişleri
Bakanı
Roy
Jenkins’in
göçmenlerin,
Englishmanlere dönüşeceği bir pota şeklinde bir entegrasyon vizyonu yerine
karşılıklı hoşgörü atmosferinde kültürel çeşitlilikle beraber fırsat eşitliği durumunu
önerdiği konuşması gösterilmektedir.91 Bu çerçevede, İngiltere diğer batılı ülkelerden
daha erken bir tarihte, “ırklar arası ilişkilerin uyumlu hale getirilmesi” düşüncesi
etrafında şekillenmiş ve kapsamlı bir politikayı uygulamaya koymaya çalışmıştır.92
Roy Jenkins yasayı tanıttığı konuşmasında yeni komisyonun hükümete sadece ırksal
ayrımcılığı önlemek ve herkese eşit fırsatlar vermek için yetki vermeyeceğini aynı
zamanda haksız dolaylı ayrımcılığın önüne geçmeyi sağlayacağını da ifade etmiştir.93
Bu uygulamaya dair ilk yönelim, 1960’lı yıllarda çeşitli Irklar Arası İlişkiler
yasalarının çıkarılmasıyla başlamıştır. 1976’da ırklar arası eşitlik için kurulan
bağımsız bir komisyonla da ayrımcılığa karşı mücadele daha da sıkılaştırılmıştır.
İngiltere, etnik azınlıklara kategorileştirme temelinde imtiyazlar vermeyi reddetmiş,
89
Milena Doytcheva, Çokkültürlülük, Çev. Tuba Akıncılar Onmuş, İletişim Yayınları, 2009, ss. 73-74.
Bkz. G. Bauman, The Multicultural Riddle, Routledge, London, 1999.
91
Philip Lewis, Islamic Britain: Religion, Politics and Identity among British Muslims, I. B. Tauris
Publishers, London, 1994, s. 3.
92
Bkz. Adrian Favell, Philosophies of Integration- Immıgration and the Idea of Citizenship in France
and Britain, Macmillan, Basingstoke, 1998.
93
Robert C. Lieberman, “Race, State, and policy: The Development of Employment Discrimination
Policy in the USA and Britain,” içinde Glen C. Loury, Tariq Modood ve Steven M. Teles, (Der.,),
Ethnicity, Social Mobility and Public Policy –Comparing the US and UK-, Cambridge University
Press, Cambridge, 2005, 498-521.
90
- 30 -
daha ziyade etnik azınlıkları, hoşgörü değerleri temelinde kurulmuş “çok ırklı” bir
toplumun bileşenleri olarak görmeyi denemiştir.94
1976’da çıkarılan Race Relations Act denilen söz konusu Irk İlişkileri Yasası,
ırksal ayrımcılığa karşı bir nebze de olsa yasal bir çerçeve oluştursa da, dini
ayrımcılığı aynı şekilde yasaklayan bir yasa bulunmamaktadır.95 Modood bu yasanın,
potansiyel olarak dinî eşitsizliğin yeni bir çeşidine katkı yaptığını vurgulamaktadır.
Ayrıca mahkemelerin etnik gurup olarak tanıdığı dinî gruplar ile etnik gurup olarak
tanımadığı dini gruplar arasındaki eşitsizlik, bu yasanın potansiyel olarak yarattığı
dinî eşitsizliğin yeni bir şekli olmuştur.96 Bu kanunlar çerçevesinde Yahudiler ve
Sihler etnik gurup olarak tanındıkarından bu durumları yasal olarak kendilerini
koruma altına almıştır. Fakat birçok etnik guruptan oluşan Müslümanlara bu hak
tanınmayarak ülkenin din özgürlüğü ve dini tarafsızlık anlayışına büyük bir darbe
vurulmuştur.97
Etnik ayrımcılığa karşı 1980 ve 1981’de Bristol, Londra, Liverpool ve
Manchester’da görülen ayaklanmalar, etnik ve dini azınlık gurupları lehinde pozitif
politikaların üretilmesi için daha güçlü istekler doğurmuştur. Eğitim ve iş
olanaklarının sağlanması talepleri, bu hareketlerde en belirgin etkenler olarak kendini
göstermiştir. İngiltere’de Amerikan tarzı pozitif ayrımcılık politikalarının hayata
geçirilmesi için engeller bulunduğundan ülkede derin ırk önyargısına ve azınlıkların
daha alt pozisyonlarda bir sınıf olarak görülmesine sebep olunmuştur.98
Özgürlüklerin artırılması için azınlıkların yaptıkları baskı hareketleri
neticesinde
İngiltere,
göçmenlerin
kamu
alanında
geleneksel
pratiklerini
uygulamalarına izin veren bir takım yasal düzenlemeleri yaparak bazı olumlu
gelişmeler kaydetmiştir. Bu çerçevede, Sihlerin türban takmalarına, kızların şalvar
giymelerine izin verilmiş, Müslümanlarla Hinduların düğün geleneklerini devam
ettirmelerine ses çıkarılmamıştır.
94
Bkz. Muhammad Anwar, Race Relation Policies in Britain, Centre for Research in Ethnic
Relations, Warwick, 1991.
95
Bkz. Anwar, Race Relation Policies in Britain, s. 57.
96
Modood, “Establishment, Multiculturalism and British Citizenship,” s. 57.
97
Sean McLoughlin, “The State, New Muslim Leaderships and Islam as a Resource for Public
Engagement in Britain,” içinde Jocelyne Cesari ve Sean McLoughlin, (Der.), European Muslims and
the Secular State, Ashgate Publishing Company, Burlington, 2005, 55-67, s. 56.
98
Martin McLean, “Education and Cultural Diversity in Britain: Recent Immigrant Groups,”
Comparative Education, 19/ 2, s.187.
- 31 -
Özgürlüklerin
sağlanması
çerçevesinde,
merkezi
hükümetin
muhafazakârlığına karşı “yerel yönetimler” seviyesinde çokkültürlülük politikasının
geliştirilmesi için çalışmalar yapılmış, azınlıklara açık olan yerel konseyler kurulmuş
ve bir dizi pozitif ayrımcılık önlemleri de uygulanmaya başlanmıştır.99
İngiltere’de çokkültürlü, hoşgörülü toplumun inşa edilmesi için kullanılan bir
başka araç da okul olmuştur. Devleti “bir ortak değerler çerçevesi içinde azınlıkların
kimliklerini korumalarına yardımcı olma” konusunda göreve çağıran Herkes İçin
Eğitim başlıklı Swann Raporu’nun ardından devlet kurumları, özel okulların
gelişmesine, okul müfredat programlarının gözden geçirilmesine, öğretmen profilinin
çeşitlenmesine ve öğretmenlerin ırk çeşitliliği konusunda hassasiyet kazanmasına
önem vermeye başlamıştır.100 Fakat 1985 yılında ırkçılığı önlemek için neler
yapılması gerektiğine ilişkin hazırlanan söz konusu Swann Raporu, etnik ve dini
azınlıkları tam olarak memnun edememiştir. Mesela söz konusu raporda devlet
yardımı alan Müslüman okullarının, sosyal ve etnik yönden toplumda bölünmeye
neden olabileceği gerekçe gösterilmiş ve Müslümanların finansal isteği konusunda
aleyhte görüş beyan edilmiştir.101
Aslında İngiltere’deki ırklar arası ilişkiler konusu, devletin bir politikası
olarak çokkültürlülük genel başlığı altında yürütülmüştür.102 Parekh’in “Çok etnikli
Britanya’nın Geleceği” isimli komisyon raporunda belirttiği gibi bu konulardaki
temel siyasi tartışma, çoğulculuk üzerinde toplumsal birlikteliğin önemini
vurgulayan “ulusalcılar” ile “liberaller” arasında olmuştur. 1960’lardan beri
“ulusalcılar” azınlıkların İngiliz normlarına uymaları gerektiğini ileri süren
“asimilasyonist” görüşü desteklemektedirler. “liberaller” ise kamusal alanın
azınlıklara karşı ideolojik anlamda “tarafsız” (neutral) olması gerektiğini fakat aynı
99
Doytcheva, Çokkültürlülük, s. 75.
The Swann Report, “Religion and the Role of the School: Religious Education And the ‘Separate’
Schools Debate, Bölüm: 8, ss. 465 – 539. Ayrıca 26.10.2009 tarihinde
http://www.kbr30.dial.pipex.com/documents/docs3/swann.shtml web sitesinden ulaşıldı.
101
The Swann Report, “Religion and the Role of the School: Religious Education And the ‘Separate’
Schools Debate, Bölüm: 8, ss. 465 – 539.
102
McLoughlin, “The State, New Muslim Leaderships and Islam as a Resource for Public
Engagement in Britain,” s. 56.
100
- 32 -
zamanda seküler ve farklılıklar adına eşitlikçi yapısını da korumasının elzem
olduğunu savunmuşlardır.103
Parekh, asimilasyonu reddeden ve kamusal tanınma için dini temel bir şart
olarak gören azınlıklar konusunda, Britanya’nın104 daha uyumlu ve kapsayıcı
(inclusivist) bir toplum olmasının, liberalizm ve daha büyük bir çoğulculuk
arasındaki diyalogun artmasına bağlı olacağını söylemiştir.
Parekh’in bu raporu ulusalcılar ve liberaller tarafından iyi karşılanmamakla
beraber çok etnikli bir Britanya’nın geleceğiyle ilgili ileri seviyedeki tartışmalar,
yerel ve küresel krizler tarafından sekteye uğratılmıştır. 2001 yazında Bradford,
Burnley ve Oldham’daki kuzey kasabalarında Pakistanlı Müslüman gençliğin
karıştığı olayların hemen ardından 11 Eylül saldırıları patlak vermiş, aynı yılın
sonunda yeni İşçi Partisi yönetimi, “toplumsal birliktelik” hakkındaki kaygı ve
endişelerini kendilerine ait bir dizi raporla açıkça dile getirmekten çekinmemiştir.105
Home Office Başkanı Denham, Parekh’e atıf yapmaksızın daha ileri çatışma
risklerini azaltmak adına “ortak paydalar” ve “genel yurttaşlık”la ilgili bir tartışmaya
ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir. Denham ayrıca “toplumsal birliktelik” adındaki bu
yeni politikanın amacının, yeniden asimilasyonizme başvurmak yerine yurttaşlık
kimliğini ve yurttaşlığın yenilenmesini sağlamak olduğunu vurgulamıştır.106 Fakat
buna rağmen Şubat 2002’de Home Office hükümet raporu, güvenlik sınırları,
emniyetli barınaklar, özellikle imamların da dâhil olduğu din adamları sınıfı için
bağlılık yemini ve dil testleri koşulunu getirme gibi konularda İngiltere için yeni bir
vatandaşlık protokolü önermiştir.107
2001 ve 2005 terör olayları sonrasında çıkartılan terörizm karşıtı bir yığın
yasal önlemin ana hedefinin İslami guruplar olduğunu anlamak için uzun bir zaman
bekleme ihtiyacı duyulmamıştır. Çünkü Müslüman toplulukları, İngiltere’nin
103
Bhikhu Parekh, Commission on the Future of Multi-Ethnic Britain, Profile, London, 2000, s. 42.
Çalışma içerisinde geçecek olan “Britanya” terimiyle ifade edilmek istenen, Birleşik Krallığı
oluşturan İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda ülkelerinin tamamı kastedilmektedir.
105
Şu adresten erişilebilir: www.homeoffice.gov.uk/comrace/cohesion/keydocs.html.
106
Parekh, Commission on the Future of Multi-Ethnic Britain, ss. 11-12.
107
www.official-documnts.co.ok/document/cm53/5387/cm5387.pdf.
104
- 33 -
çıkarmış olduğu düzenlemelerin hemen ardınan günümüze kadar eşi görülmemiş
müdahalelere maruz kalmaya devam etmektedirler.108
Yeni çıkartılan söz konusu bu yasal düzenlemelerin akabinde Müslümanlarla
ilgili ortaya çıkan yeni durum İslamofobi, ırksallaştırma ve kimlik siyaseti gibi
başlıklar altında bu bölümün devamında ve sonraki bölümlerde ayrıntılı bir şekilde
irdelenmeye devam edecektir. Ancak Müslümanların ülkedeki mevcut statüleri ele
alınmadan önce İngiltere’deki dini azınlık guruplarının nüfuslarına göre dağılımları,
Müslüman azınlığının bu ülkeye başlangıcından günümüze kadar kısa bir göç
tarihçesini ve yerleşimini ele almak faydalı olacaktır.
1.1. İngiltere’de Dinlerin Nüfusa Göre Dağılımı
Britanya, pek çok Avrupa ülkesi gibi dini istatistikleri tutmamaktadır. Nüfus
sayımı ve diğer rakamlar, milliyetten ziyade doğum yeri ile değerlendirildiğinden
İngiliz Milletler Topluluğu göçmenlerinin büyük çoğunluğu, Britanya vatandaşlığını
elde etmiş ve göçmenlerin doğum yeri çok uzun zaman vatandaşlık için belirleyici
temel etken sayılmıştır.109
Yaklaşık 60 milyon nüfuslu İngiltere’de nüfus sayımı on yılda bir
yapılmaktadır. 1851 yılından sonra ilk defa 2001 yılındaki nüfus sayımında
vatandaşlara hangi dinden oldukları sorulmuştur. İngiltere Yahudiler Birliği, farklı
Hıristiyan gurupları ve İngiltere Müslümanlar Konseyi (MCB), nüfus sayımında dini
aidiyet sorusunun da sorulması için mücadele vermişlerdir. Bu girişim bazı akademik
ve idari temsilciler tarafından da desteklenmiştir. Ulusal İstatistik Dairesine göre dini
mensubiyete dair sorunun temel amacı, etnik azınlıklara yapılacak hizmetlerin daha
sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesini temin etmekteir.110 Dini azınlıkların ısrarlı
lobi faaliyetleri neticesinde 2001 seçimlerinde dini aidiyet sorusu sorulmuşsa da
gerek soruların şekli gerekse sonuçları itibariyle bu sayımlar yine de eleştirilmiştir.
Özellikle, sayımın dini mensubiyetle ilgili verileri elde etmede yetersiz kaldığı, dini
mensubiyet sorusuna hem yer verdiği ve hem de bu soruyu etnik bağlama koyduğu
108
Bkz. www.homeoffice.gov.uk/terrorism/index.html.
Nielsen, Muslims in Western Europe, s. 42.
110
Joanna R. Southworth, “Religion in the 2001 Census for England and Wales”, Population, Space
and Place, 11, 2005, 75-88, s. 83.
109
- 34 -
gerekçeleriyle eleştirilmiştir.111 Netice itibariyle 2001 yılında yapılan nüfus sayımına
göre Büyük Britanya’da yaşayanların dinlere göre dağılımı şöyledir112: Hıristiyanlar
41 milyon, Müslümanlar 1,6 milyon, Hindular 558 bin kişidir. Toplam nüfus
içerisinde Hıristiyanlar nüfusun % 71,8, Müslümanlar % 2,8, Hindular % 1,1, Sihler
% 0,6, Yahudiler % 0,5, Budistler % 0,3, Herhangi bir dine inanmayanlar % 15,1,
Hıristiyan olmayanlar, % 5,4, cevapsızlar ise % 7,8’lik bir oran teşkil etmiştir.113
2001 yılı nüfus tablosuna bakıldığında, Hıristiyanlık dışı bir dine bağlı olduğunu
belirtenlerin sayısı % 6’dan fazla değildir. Ülkede ikinci büyük din konumundaki
Müslümanların sayısının bile ancak % 2.8 civarında olduğu görülmektedir. Bu
nedenle, Birleşik Krallığı Hıristiyan, seküler ve çok inançlı olarak tanımlamak,
bunlardan birisiyle tanımlamaktan daha mantıklı görünmektedir.114
İngiltere İçişleri Bakanı Jacqui Smith, Nisan 2008’de yaptığı açıklamada 2001
yılı verilerine göre 1.6 milyon olarak açıklanan İngiltere’deki Müslüman nüfusunun
son verilere göre 2 milyon civarında olduğunu söylemiştir. Buna göre ülke
nüfusunun % 3.3’ünü oluşturan Müslümanlar, Hıristiyanlardan sonra ülkede ikinci
büyük inanç gurubunu teşkil etmektedirler.115 Uzmanlar, en büyük ikinci dini topluluk konumundaki Müslümanların
sayısının sayımda belirtilenden daha fazla olduğunu, çünkü kayıt altına alınmamış
fakat sığınma talep eden Müslümanlar da ilave edilirse, İngiltere’de ikamet eden
Müslümanların toplam sayısının 2 milyonun da üzerinde olduğunu iddia
etmektedirler.116
Birleşik Krallıkta yaşayan Müslüman azınlık topluluklarının coğrafi
dağılımları dengeli değildir. Nüfusun büyük bir kesimi İngiltere’de yaşamaktadır.
İngiltere’de 2001 sayımında kaydedilen toplam sayının % 38’lik büyük kısmı Londra
şehrinde yaşıyordu. Londra’dan sonra, Müslüman nüfusunun en büyük bölümlerini
bulunduran bölgeler, West Midlands (%14), North West (%13), Yorkshire (%12) ve
111
Andrew Copson ve David Pollock, Religion and the State in an Open Society, Unpublished Paper,
2006, s. 38.
112
http://www.statistics.gov.uk/cci/nugget.asp?id=954,
113
http://www.statistics.gov.uk/cci/nugget.asp?id=954,
114
Gates, “Towards an Inclusive Approach to Religious Education in Europe: The English Model
From Within the UK”, s. 391.
115
The Guardian, 08.04.2008,
http://www.guardian.co.uk/world/2008/apr/08/population.islam?gusrc=rss&feed=politics
116
Humnayun Ansari, The Infıdel Within: Muslims in Britain Since 1800, Hurst, London, 2004, s. 172.
- 35 -
Humber (%12)’dır. Bu yerler içinde dâhi Müslümanlar belirli bölgelerde
yoğunlaşmışlardır. Müslümanlar, Londra nüfusunun genelinin %8’ini oluştururken,
Tower
Hamlets
bölgesinin
%36’sını,
Newham
bölgesinin
%24’ünü
oluşturmaktadırlar.117 İskoçya’da mukim Müslümanların sayısının ise 40.000 ile
60.000 arasında olduğu tahmin ediliyor. Galler için 50.000 gibi yüksek bir tahmin
yapılsa da çok daha düşük rakamlar da ortaya atılmıştır. Müslümanların Kuzey
İrlanda’daki sayısı ise yaklaşık 4.000 olarak tahmin edilmektedir.118
1.2. İngiltere’ye Müslüman Azınlık Göçü ve Yerleşimi
Etnik azınlıklar, din azınlıkları ve dil azınlıkları olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Tarihte azınlıkların korunması konusu dini azınlıklarla başlamıştır. Dini azınlık
kavramı tarih boyunca önemli ölçüde gelişmiştir. İlk azınlık düzenlemeleri
Hıristiyanların korunması ile ilgilidir. Ardından Yahudi ve Müslümanların
korunması gelmiştir. Birleşmiş Milletler çalışmalarında dini azınlık kavramı en
kapsamlı şekliyle değerlendirilmiş ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 18.
Maddesi çerçevesinde kanaat kavramını kapsar şekilde kullanılmıştır.119 Azınlıklar
bulundukları ülkelerdeki statüleri açısından da yerli ve göçmen azınlıklar olarak
ikiye ayrılmaktadır. Yerli azınlık, bulunduğu toprağı kendi vatanı olarak kabul eden
ve birkaç nesli aynı topraklarda geçirendir. Göçmen azınlık ise bulunduğu toprakları
kendi vatanı olarak gördüğü bir başka ülkeye gitmeyi her zaman aklında bulunduran
ve bulunduğu topraklarda ancak bir iki nesil geçirecek olanlardır. Bu bağlamda
Müslümanların İngiltere’ye yerleşim sebepleri başta kısa vadeli bir zaman hedefini
taşıyan ekonomik sebepler olmuştur. Hatta bu yüzden İngiltere’deki Müslümanlar
için hem geçici süreli göçmen anlamına gelen migrant kelimesi, hem de muhacir
göçmen anlamına gelen immigrant kelimesi de kullanılmaktadır.120 Ekonomik
amaçlarla ülkeye gelen bu ilk işçiler, küçük çaplı dini organizasyonlar kurmuşlardır.
117
Nisan 2001 Nüfus Sayımı; 24 Nisan 2007’de http://www.statistics.gov.uk/ cell/nugget.asp?id=956,
adresinden ulaşıldı.
118
Meuleman, “İngiltere’de İslamofobi”, s. 289. Johan Meuleman, “İngiltere’de İslamofobi”, içinde
Kadir Canatan ve Özcan Hıdır (Der.), Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm, Eskiyeni
Yayınları, Ankara, 2007, s. 287.
119
Ramazan Altınay, “Müslüman Azınlıklar Tarihine Giriş,” Dini Araştırmalar, 2004, 19/7, s. 337.
- 36 -
Bunlardan bir tanesi de 1889’da Wokin’de kurulan ülkenin ilk çok amaçlı camisi
olmuştur.121
Uluslararası anlaşmalarda azınlıkların statü ve problemleri genellikle insan
hakları bağlamında ele alınmıştır. İnsan hakları ile ilgili konuların daha çok
gelişmekte olan ülkeler açısından düşünülmesi çok gerçekçi görünmemektedir.
Çünkü çeşitli insan hakları ihlallerinin yanında yabancıları aşağılayıcı, ayırımcı ve
ırkçı
politikaların
üretilmesi
yönüyle
Avrupa’nın
sicili
de
çok
parlak
görünmemektedir. Bir zamanlar misafir işçi ve göçmen işçi olarak adlandırılan
yabancılar, iş gücü göçü alan ülkelerde etnik azınlık olarak kabul edilebilir hale
gelmişlerdir.122 Bu bağlamda Batı Avrupa ülkelerinden birisi olan İngiltere farklı ırk
ve kültürlerden birçok insana ev sahipliği yapmıştır. Farklı özelliklere sahip olan bu
azınlık toplulukları tabii olarak yerli topluluklardan birçok yönden ayrılmaktadırlar. Coğrafî olarak İngilizler ada halkı olsalar da, bu halk tarihi olarak binlerce
yıllık süreçte Avrupa’nın değişik yerlerinden (Kelt, Romalı, Cermen/Alman, İskandinav ve Norman) art arda gelen göçlerle şekillenmiştir. Yakın dönemde de
yüzyıllar süren sömürge yönetiminin ardından Afrika, Hindistan, Pakistan,
Bangladeş, Malezya, Sri Lanka, Hong Kong ve Kıbrıs'tan gelip yerleşenler
olmuştur.123
1981 nüfus sayımına göre, İngiltere’de yaşayan 3,2 milyon insan İngiltere
dışında doğmuş olarak kaydedilmiştir. Buna 1,3 milyon göçmen anne ve babadan
olan çocuklar da eklenirse, 4,5 milyon birinci ve ikinci kuşak göçmen yaşamaktadır.
Bu rakam İngiltere nüfusunun yüzde 8,5’u demektir.124 İngiltere, İngiliz Milletler
Topluluğunun başı ve merkezi olarak Topluluğa bağlı olan ülkelerden gelen göçmen
akımına kapısını açmak zorunda kalmış ve görece liberal bir göç politikası
izlemiştir.125
121
Duncan Macpherson, “Papists Then and Muslims Now,” içinde Alan Jones, (Der.,) University
Lectures in Islamic Studies, Altajir World of Islam Trust, London, 1997, s. 113.
122
Altınay, “Müslüman Azınlıklar Tarihi,” s. 342.
123
Brian E. Gates, “Towards an Inclusive Approach to Religious Education in Europe: The English
Model From Within the UK”, Religious Institutions and Education in the Process of European Union,
International Conference, 17-19 November 2006, 389-409, s. 409.
124
Kadir, Canatan, Avrupa’da Müslüman Azınlıklar, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995, s. 18.
125
J. Nielsen, Muslims in Western Europe, Edinburgh University Press, Edinburgh, 2004, s. 40.
- 37 -
İkinci Dünya Savaşına kadar İngiltere, dışarıdan göç alma yerine, dışarıya
göç veren bir ülkeydi. Sömürgelerden gelen eliter göç oldukça sınırlıdır, İngiltere
dışına göç, rakam olarak oldukça yüksek olduğundan bu dönemde emek piyasasında
beliren işgücü açığını İrlandalılar doldurmuş ve İrlanda kökenli göçmenler oldukça
ayrıcalıklı bir konum elde etmişlerdir.126
Birçok farklı etnik guruptan oluşan Müslümanlar, İngiltere’de birkaç
yüzyıldır yaşamaktadırlar. Fakat ikinci Dünya Savaşı’na kadar sayıları da,
varlıklarının toplumsal yaşama ve kamusal tartışmalara etkisi de sınırlı kalmıştır.
Genelde yabancı hükümet temsilcileri, İngiliz hâkimiyetindeki denizaşırı bölgelerden
gelen öğrenciler ve Londra, Güney Shields, Liverpool, Cardiff ve Glasgow gibi
liman şehirlerindeki az sayıda gemiciden oluşmaktaydı.127
Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen Müslüman göçü,
“göçmen”, “zenci”, “yeni İngiliz Milletler Topluluğu” gibi benzer terimlerin
birçoğunu kapsama alanına taşıma eğilimindeydi. Meydana gelen bu kılık
değiştirme, sadece Karayipli, Güney Asyalı ve diğer kökenleri kapsamamakta, aynı
zamanda zıt kategorideki diğer pek çok eğitim, kültür, din ve sınıftan olan kökenleri
de içine almaktaydı.128
İngiltere’ye asıl ilk büyük Müslüman göçü, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen
sonrasında olmuştur. Özellikle 1947’de Hindistan’ın İngiltere’den ayrılmasından
sonra pek çok insan Hindistan’dan ayrılıp İngiltere’ye göç etmiştir. Bu göçlerin genel
olarak sebepleri, diğer Orta ve Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, savaş sonrası
yeniden imar çalışmaları, ekonomik kalkınma, savaş ekonomisini ayakta tutma ve
baskıdan kurtulmadır.129 Fakat İngiltere’deki Müslümanların buradaki varlıklarının
tarihî sebepleri tahlil edilince bu ülkeye göçün temel motivasyonunun ekonomik
olduğu açıkça ortaya çıkacaktır. Pakistan’da kalifiye olmayan bir işçinin 1950–1960
yılları arasında ülkesinde yapacağı aynı işe karşılık İngiltere’de otuz katı bir ücreti
alabilmesi bu durumu yeterince açıklamaktadır. Ekonomik motivasyon ilerleyen
126
Canatan, Avrupa’da Müslüman Azınlıklar, s. 18.
Steven Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, içinde Haddad, Y.Y. (der.)
Muslims in the West: From Sojourners to Citizens, Oxford University Press, Oxford, 2002, s. 19.
128
Nielsen, Muslims in Western Europe, s. 40.
129
Ataullah Siddiqui, “Issues in Co-Existence and Dialogue: Muslims and Christians in Britain,”
içinde Jacques Waardenburgh, (Der.,) Muslim- Christian Perceptions of Dialogue Today, VA:
Peeters, Sterling, 2000, s. 185.
127
- 38 -
yıllarda da devam etmiş, 1979’da İngiltere’deki Pakistanlılar arasında yapılan bir
araştırma Pakistanlıların yüzde sekseninin, çalışmak ve çocuklarına daha iyi bir
gelecek hazırlamak için bu ülkede bulunduklarını ortaya koymuştur.130
Londra’nın Hackney bölgesi eski Belediye Başkanı, şimdiki Belediye Meclis
Üyesi ve aynı zamanda belediyede Muhafazakâr Parti Başkanının yardımcılığını
yapan Shuja Shaikh, 1950 ve 60’lı yıllarda İngiltere’ye göç eden Müslüman
topluluğunun temel amaçlarının 2000 sterlin para biriktirip geri gitmek olduğunu
söyledi. Shaikh, bu paranın Hindistan veya Pakistan’a geri dönüp bir dükkân ve
geçimini onunla sağlayabileceği bir çiftlik için o dönemde yeterli olduğunu
açıklıyor.131
II. Dünya Savaşı sonrası yıllarında göç edenlerin büyük bir çoğunluğunu
önceden İngiliz hâkimiyeti altındaki denizaşırı ülkelerden gidenler oluşturmuştur.
İngiltere’nin ticari alanda genişleme çabası ve Hindistan’da koloni kurması ile
İngiltere’deki Müslüman varlığı arasında bir ilişki bulunmaktadır.132 Belirtilen bu
nedenlerden dolayı, ülkedeki Müslüman sakinlerin büyük çoğunluğu Güney Asya
kökenli olmuş, diğer Orta ve Batı Avrupa ülkelerinde sayıları yüksek olan Akdeniz
kökenli, meselâ Türk, Faslı ve Cezayirli topluluklar çok daha az sayıda kalmıştır.133
Hal böyle olunca, artık İngiltere’de kendi ülkelerinde temel eğitimden bile yoksun
olan ve bu ülkeyi sadece bir çalışma alanı olarak gören Pakistanlı, Bangladeşli
Müslümanlar var olmuştur.134
1962’ye kadar Britanya Kolonilerinden ve İngiliz Milletler Topluluğu üye
ülkelerinden göç eden vatandaşların Britanya’ya girmesi kısıtlanmamaktaydı. II.
Dünya savaşı sonrasındaki ilk ana göçmen dalgası, 1940’ların sonlarında başlayan
Batı Hindistan adalarında olmuştur.135 Hindistan kıtasında yavaş bir şekilde başlayan
göç, küçük sayıdaki profesyonel işçinin yanı sıra savaş boyunca Britanya
130
Muhammad Anwar, The Myth of Return: Pakistanis in Britain, Heinemann Educational Books,
London, 1979, s. 25.
131
Siddiqui, “Issues in Co-Existence and Dialogue: Muslims and Christians in Britain,” s. 185.
132
Mashuq Ally, The History of Muslims in Britain, MA Thesis, University of Birmingham, 1982,
s.13; S. Collins, Coloured Minoritiesin Britain: Studies in Britain Relations Based on African, West
Indian and Asiatic Imigrants, London, 1957, s.11.
133
Johan Meuleman, “İngiltere’de İslamofobi”, içinde Kadir Canatan ve Özcan Hıdır (Der.), Batı
Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm, Eskiyeni Yayınları, Ankara, 2007, s. 287.
134
Syed Mutawalli Darsh, Muslims in Europe, Ta-Ha Publishers, London, 1980, s. 37.
135
Kathleen Hunter, History of Pakistanis in Britain, London, 1962, ss. 17-18.
- 39 -
gemilerinde çalışan yüzlerce işçiden oluşan bir göç dalgası halini almıştır. 1950’lerde
iş kurmak için bu ülkelerden gelen aile göçleri devam etmiştir. Hindistan kıtasından
gelen göç akımı, yıllık 10 bin kişilik bir büyüme göstermiştir. 1960 öncesindeki
birkaç yılda yaşanan ekonomik düşüş, bu oranı azaltsa da, zaman geçtikçe
Hindistan’dan gelen bu göçmen ağının yükselmesine engel olamamıştır. Mesela,
1955-1960 arası İngiltere’ye gelen Pakistanlı sayısı 17.000 civarında iken sadece
1961 ve 1962’nin ilk yarısında bu rakam 50.000’e yükselmiştir.136
1961’den sonra, yani İngiliz Milletler Topluluğu vatandaşlarının İngiltere’ye
göç etmesini sınırlayacak olan kanunların yakın bir zamanda çıkmasının beklendiği
sıralarda Müslüman göçmen işçilerin sayısında ani bir yükselme görülmüştür. Göçü
sınırlamayı amaçlayan İngiliz Milletler Topluluğu Göçmenler Kanunu ise 1962’de
çıkartılmıştır. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi İngiltere’de de göçmen iş-gücü
ihtiyacının azalmasından hareketle 1970’lerin başına kadar yasalar çıkartılmaya
devam etmiştir. Fakat göçü önlemek için yapılan bu sınırlamalara rağmen, diğer
ülkeler gibi, İngiltere’de de Müslüman sakinlerin sayısındaki artış yine devam
etmiştir. 60’ların ortalarından itibaren meydana gelen bu göç artışlarının temel olarak
doğumların, aile oluşumlarının, ailelerin tekrar birleşmesinin ve siyasî sığınma
taleplerinin neticesinde olduğu tahmin edilmektedir.137
Ani göçmen artışının diğer bir nedeni de göçmen girişini kısıtlamayı uman
yasa beklentisi olmuştur. Çünkü 1962 tarihli İngiliz Milletler Topluluğu Göç
Antlaşması, Eski İngiliz Milletler Topluluğundan (Kanada, Avustralya, Yeni
Zelanda) gelen beyaz göçmenleri, Yeni İngiliz Milletler Topluluğu zenci
göçmenlerine tercih etmekteydi.138 Ancak aile birleşimi olanaklarının önü açık
olduğu için renkli nüfusun hızlı artışı engellenememiştir. Yeni Milletler Topluluğundan gelenlerin sayısı altmışlı yıllarda ikiye katlanarak 1971’de 1,4 milyona
yükselmiştir.139 İngiltere’nin göç politikasında uyguladığı bu ayrılıkçı tutum büyük
ölçüde Müslüman azınlığına karşı yapıldığı izlenimini uyandırmıştır. Çünkü o
zamanlar İngiltere’nin kısıtlamayı düşündüğü Yeni Milletler Topluluğu’nu oluşturan
136
E. Rose ve diğerleri, Colour and Citizenship: A Report on British Race Relations, London, 1969,
ss. 82-85.
137
Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, s. 19
138
Nielsen, Muslims in Western Europe, s. 40.
139
Canatan, Avrupa’da Müslüman Azınlıklar, s. 19.
- 40 -
ülkelerin büyük bir kısmı Hindistan, Pakistan, Bangladeş gibi Müslüman nüfusun
ağırlıkta oldukları ülkeler oluşturmaktaydı.
İngiltere’de göçmenler arasında ayrımcılığı öngören 1962’deki bu yasa, çok
büyük ırkçılık tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Tartışmalar, özellikle
1958’de Londra Notting Hill ve Nottingham’da gerçekleşen ırk isyanlarıyla daha da
ateşlenmiştir. Bu politikanın ve yasanın tartışıldığı 18 ay akabinde bütün bölgelerden
özellikle de Hindistan kıtasından muazzam bir göç yaşanmıştır. Kontroller etkisiz
kalmış ve Britanya’ya giriş yapmak için alınan bütün önlemler gelişmiş metotlarla
bertaraf edilmiştir. 1967’de Britanya’daki Pakistanlıların neredeyse yarısı, 1
Temmuz 1962’deki önlemlerden sonra ülkeye giriş yapmıştı. Geri kalan nüfus ise o
tarihten önceki 18 aylık süre içerisinde ülkeye ulaşmıştı. 1967’den önce göçen
Hindistanlıların 5’te 1’inden daha azı büyük tartışmanın yaşandığı 1960’ın sonunda
ulaşmıştı.140
İngiltere, hızla büyüyen göçmen akımını durdurmak için 1973 yılında yeni bir
“Göç Antlaşması” daha çıkarmıştır. Bu yasaya göre, ülkelerden gelen göçmenler
“yabancı” ilan edilecek ve sadece anne babası İngiltere’de doğan, oturan ya da uyruğa geçmiş olan kişilere giriş izni verilecekti. Bu yasa, pratikte yine beyaz
göçmenleri renkli göçmenlere tercih etmekteydi. Nitekim bu yasanın uygulanmaya
başlamasının
akabinde,
İngiliz
Milletler
Topluluğundan
ayrılmış
bulunan
Pakistan’dan gelen göçmenlerin sayısında bir düşüş görülmüştür.141
Kısacası İngiliz göç politikasına bakıldığında, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla
bu ülkenin izlediği politikanın ekonomik ve demografik nedenlerin dışında,
koloniciliğe ve ırka dayanan motiflerce uygulandığı görülecektir. İngiltere, göçü
yasalarla sınırlamaya çalışan ilk Avrupa ülkesi olmuştur.
İngiltere’de daha önceki sayımların aksine en güncel olan 2001 nüfus sayımı
dinî mensubiyete dair bir soru içeriyordu. Bu soruya verilen cevaplara göre,
57.103.927 kişilik toplam nüfusun, %71,8’ni Hıristiyan, %15,1’ini herhangi bir dine
bağlı olmayan kesim, %7,8’ni de herhangi bir din belirtmemiş grup oluşturuyor.
588.890 kişiden oluşan %2,8’lik kısım ise Müslüman olarak belirlenmiştir ki bu
140
141
Nielsen, Muslims in Western Europe, ss. 40-41.
Canatan, Avrupa’da Müslüman Azınlıklar, s. 19.
- 41 -
İngiltere’de Hıristiyan olmayan en büyük dinî topluluğu oluşturmaktadır.142 Nitekim
2001 yılındaki nüfus sayımında dini aidiyet sorusuna yer verilmesinde asıl amacın
“Müslüman nüfusun kontrol edilmesi” olduğunu iddia edenler olmuş ve bu konuda
bazı tartışmalar yapılmıştır. Bazı kimseler de devletin ulusal güvenlik adına ılımlı
İslami gurupları aktif bir şekilde destekleme ve radikallerin cesaretini kırma
politikası güttüğünü iddia etmişlerdir.143 Bu tedbirlerin yanında, kimilerine göre dini
mensubiyetin öğrenilmek istenmesinin bir amacı da, Müslüman nüfusun tespit
edilerek camilerin devlette kayıt altına alınmasıdır.
1.3. “Çokkültürlü” İngiltere’de İslam’ın Tanınması ve Kurumsallaşması
İngiltere’de yerleşik devletle ülkedeki inanç toplulukları arasında oldukça
özgün bir ilişki şekli mevcuttur. Yani her dini topluluk, kendi geleneksel yapısına
göre devletle kendine has bir ilişki içerisindedir.144 Bu ilişki şekilleri içerisinde en
dikkat çekici olanı şüphesiz ki Anglikan Kilisesi’nin devletle olan ilişkisidir.
Bilindiği gibi Britanya’da İngiliz Kilisesi, İngiltere’nin yerleşik resmi
kilisesidir. Bu nedenle de söz konusu kilise İngiltere’de her yönüyle ayrıcalıklı bir
konuma sahiptir. İngiliz Kilisesi mensubu olmak zorunda olan Kral, aynı zamanda
kilisenin en yüksek yöneticisi olup başbakanla müzakere içerisinde piskopos ve diğer
yüksek rütbeli kilise personelinin atamasını yapmaktadır. İngiltere’de Kilisenin bu
ayrıcalıklı konumu, ona Lordlar Kamarasında din adamları için devamlı surette
garanti sandalyeler kazandırmıştır.145
Diğer birçok ülkeden farklı olarak İngiltere’nin yazılı bir anayasası
bulunmamaktadır. İngiltere’de muhtelif parlamento sözleşmeleri, anayasa yerini
tutmakta olduğundan bu mevcut yasalar, istikrarsız ve değişken olmakta, çoğu zaman
142
Census, Nisan 2001, Office for National Statistics; Verilere ayrıca
http://www.statistics.gov.uk/cci/nugget.asp?id=954, adresinden erişilebilir. (Erişim tarihi: 24 Nisan
2007)
143
Rebecca Catto ve Grace Davie, “İngiltere” içinde Ali Köse, Talip Küçükcan, (Der.), Avrupa Birliği
Ülkelerinde Din-Devlet İlişkisi- Hukuki Yapı, Dini Kurumlar, Din Eğitimi ve Din Hizmetleri, TDV
Yayınları, İstanbul, 2008, s. 166.
144
Jorgen, S. Nielsen, Towards a European Islam, Macmillan Press, Basingstoke, 1999, s. 39.
145
Chris Allen, “United Kingdom- Mart 2006 Son Rapor-,” içinde Jocelyne Cesari, (Der.),
Securitization and Religious Divides in Europe–Muslims in Western Europe After 9/11: Why the Term
Islamophobia is more a Predicament than an Explanation, Submission to the Changing Landscape of
Citizenship and Security 6th PCRD of European Commission, s. 53.
- 42 -
da bunlar farklı durumlara uyarlanabilmektedir.146 Bu nedenledir ki, İngiltere’de
birçok Avrupa ülkesinden farklı olarak sistem, diğer dinleri tanıma kavramından
hareket etmemektedir. Anglikan Kilisesi olarak da tanınan “The Church of England”
ülkenin resmi kilisesidir. Kilise yasama düzeni, yüksek kilise görevlilerinin atanma
prosedürleri, kilise içtihat örgütü ve kilisenin Lordlar Kamarası’nda temsili gibi
birçok düzenleme, Anglikan Kilisesi’nin söz konsu bu güçlü konumunu açıkça
yansıtmaktadır.147 Dahası İngiltere’de devlet başkanı, aynı zamanda kilisenin de
başkanıdır. Diğer dini cemaatlerin ayrı ve dolayısıyla daha az ayrıcalıklı bir yeri
vardır. Eski Hıristiyan cemaatler ve Yahudiler için özel bir parlamento sözleşmesi
(Acts of Parlament) vardır. Bunun dışında her dini cemaat, yasanın verdiği haklar
çerçevesinde hareket etmekte serbesttir. Bu günkü genel yasama düzeni, İslam ve
Budizm gibi diğer yabancı dinleri dikkate almamaktadır. Bunun en bariz
örneklerinden birisi, Tanrı ile kutsal değerlere hakareti yasaklayan kanundur. Bu
kanun, sadece Hıristiyan inancını ve Anglikan Kilisesinin bazı öğretilerini korumaya
yöneliktir.148 Mevcut İngiltere yasalarında daha çok İngiliz Kilisesiyle ilgili
düzenlemeler bulunmaktadır. Yasal düzenlemelerin birçoğu, açık olarak Hıristiyan
inanç ve ahlakından hareket ettiği için, birçok defa Müslümanların dini pratiklerini
serbestçe yerine getirmelerini engellemektedir. Müslümanların geldikleri ülkelerde
geçerli olan bir takım alışkanlıkları, İngiltere’de bir anda yasa dışı ilan
edilebimektedir.149
Ülkeye yeni gelen Müslümanların alışkanlıklarına daha az dikkat
edilmektedir. Mesela İngiltere’nin çok evlilik sitemi (poligami) karşısındaki tutumu
ilginç olmuştur. Daha önceleri Müslümanların birden fazla eşlerini yanlarına
alabilmeleri mümkün iken 1988’de yabancılar yasasında yapılan bir değişiklikle bu
hak sınırlandırılmış ve sonraki zamanlarda İngiltere’yi yurt edinenler için tamamen
146
Allen, “United Kingdom- Mart 2006 Son Rapor-,” s. 54.
Judith D. Fischer ve Chloë J. Wallace, “God and Caesar in the Twenty-First Century: What Recent
Cases Say About Church-State Relations in England and the United States,” Journal of International
Law, 2006, C. 18, 485-515, s. 490.
148
Chris Allen, “From Race to Religion: The New Face of Discrimination,” içinde Tahir Abbas,
(Der.), Muslim Britain – Communities under Pressure-, Zed Books, London, 2005, s. 53.
149
Sebastian M. Poulter, “The Significance of Ethnic Minority Customs and Traditions in English
criminal Law,” New Community, 16/1, 1989, 121-128, s. 124.
147
- 43 -
yasaklanmıştır.150 Bu düzenlemeye, çok evliliğin İngiliz toplumsal değerleriyle
uyuşmazlığı gerekçe olarak gösterilmiştir. Bu düzenlemeyle bir erkeğin birden fazla
kadınla evli bir halde İngiltere’de yerleşik olarak yaşaması engellenmektedir.
İngiltere’deki bu yasal değişiklik, Müslüman varlığının bir neticesi olarak yapılmış
gibi bir görüntüyü yansıtmaktadır. Başka bir deyişle, yeni yasal düzenlemelerin
birçoğu, her zaman Müslümanların yararına yapılmamaktadır.151
Müslüman dini değerleriyle özdeşleşmiş alışkanlıkların sınırlandırılmasına
ilişkin bir diğer örnek yasa, 1985 yılında çıkartılan ve kadınların sünnet edilmesini
yasaklayan Prohibition of Female Circumcision Act adındaki kanundur.152 Bu yasa,
bazı çevrelerin bu geleneği kadınları bir sakatlama biçimi olarak niteleyip
kamuoyunda bir kampanya başlatmalarından sonra çıkarılmıştır.
Polter, dini alışkanlıklar da dâhil olmak üzere dinsel ve etnik azınlıkların
geleneklerinin tanınmasını, öncelikle parlamento ve yargının bir sorunu olarak
görmektedir. Ona göre bu kurumlar kararlarını önemli ölçüde uluslararası insan
hakları ile ilgili düzenlemelere dayandırmalıdırlar. Yani İslami ifade biçimleri, kamu
düzeni, sağlık ve ahlakı ve başkalarının hak ve özgürlüklerini tehdit ettiği müddetçe
yasaklanabilmelidir.153 Rath ve arkadaşları ise Poulter’in bu konudaki görüşlerini
sorgulamakta ve Müslümanların da -en azından pratikte- uluslararası insan haklarıyla
ilgili düzenlemelerin Müslümanlar için hangi anlam ifade ettiğini sorabilme
haklarının bulunması gerektiğini savunmaktadırlar. Onlara göre Poulter, insan
hakları ile ilgili düzenlemeleri tek boyutlu oarak görmektedir. Rüşdi Olayı da,
gerçeğin poulter’in iddia ettiği gibi olmadığını acı bir şekilde ortaya çıkarmıştır.
Çünkü insan haklarının formülasyonu çoğu kez soyut ve farklı yorumlara açıktır.
Çeşitli değerler arasında veya insan haklarının birbiriyle çatıştığı durumlarda, hangi
150
Steven Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain,” içinde Yvonne Yazbeck
Haddad, (Der.), Muslims in the West – From Sojourners to Citizens-, Oxford Universtiy Press,
Oxford, 2002, s. 31.
151
Jan Rath, Kees Groenendijk ve Rinus Penninx, “Belçika, İngiltere ve Hollanda’da İslam’ın
Tanınması ve Kurumsallşması,” içinde Kadir Canatan, (Der.), Avrupa’da İslam, Beyan Yayınları,
İstanbul, 2005, s. 92.
152
Sebastian M. Poulter, “Ethnic Minority Customs, English Law and Human Rights,” International
and Comperative Law Quarterly, 36, 1987, 589-615, ss. 601-602; Poulter, “The Significance of
Ethnic Minority Customs and Traditions in English criminal Law,” s. 123.
153
Poulter, “Ethnic Minority Customs, English Law and Human Rights,” s. 609.
- 44 -
insan hakkının hangi ölçüde öncelik taşıdığı önemli bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır.154
Öncelikler konusunda gerek Avrupa ülkeleri arasında gerekse diğer dünya
ülkeleri arasında çok az bir uzlaşı vardır. Ayrıca Poulter, İngiltere azınlık
guruplarının dini alışkanlıklarıyla ilgili yasaklayıcı mahiyette kanunlarından
bahsederken sanki parlamento ve yargı aldığı kararları salt hukuki temellere
dayandırıyormuş gibi bir yaklaşım içerisine girmiştir.155 Mesela kadınların sünneti ile
ilgili yasak, kadın hareketlerine danışılmadan çıkartılmıştır. Aynı şekilde kutsal
değerlere hakareti yasaklayan yasanın yorumu, evensel değerlerden ziyade İngiliz
Kilisesi’nin tutumunun bir sonucu olmuştur.
İngiltere Kilisesi dışındaki dini guruplar için uygulanabilir yasal prensipler,
hayır kurumları ve özellikle vakıflar için geçerli olan genel kanunlardır. Resmi
olmayan kiliseler temelde gönüllü kuruluşlar olarak örgütlenir ve mal varlıkları
seküler hukuk düzeni içerisinde mütevelliler tarafından muhafaza edilir. Bunun
dışında özel bir statüleri yoktur.156 Gönüllü dini kuruluşlar, seküler gönüllü
kuruluşlarla aynı kategoride mütalaa edilirler. Bu kuruluşlar bazı yasalardan
yararlanarak
devletten
maddi
yardım
alabilirken,
bazı
yasalardan
da
yararlanamazlar.157
Kısacası, İngiltere’de dini organizasyonlar doğrudan devletten yardım
alamadıklarından Müslüman azınlık organizasyonları da bu yardımlardan doğrudan
faydalanamamaktadır. Dini organizasyonların etkinlikleri, hükümet kararlarından iki
biçimde etkilenmektedir. İlk olarak organizasyonlar, 1852 ve 1855 tarihli İbadet
Yerleri Kayıt Sözleşmeleri (Places of Worship Registration Acts) kapsamında
kendilerini hayır kurumu olarak kaydettirebilirler. Temel hedefleri bir dini
uygulamak ve yaymak olan bu kuruluşlar158 Genel Kayıt Bürosu (General
Registration Office, GRO) kapsamına alınırlar. Bu şekilde yasal olarak tanınan hayır
154
Jan Rath ve diğerleri, “Belçika, İngiltere ve Hollanda’da İslam’ın Tanınması ve Kurumsallşması,”
s. 92.
155
Jan Rath ve diğerleri, a.g.e., s. 92.
156
http://eurel.u-strasbg.fr/ENindex.phb
157
Rebecca Catto ve Grace Davie, “İngiltere,” içinde Ali Köse, Talip Küçükcan, (Der.,) Avrupa
Birliği Ülkelerinde Din-Devlet İlişkisi, İsam Yayınları, İstanbul, 2008, s. 162.
158
Sebastian M. Poulter, Asian Traditions and English law: A Handbook, Runnymede Trust with
Trentham, 1990, s. 114.
- 45 -
kuruluşları, vergi indiriminden yararlandıklarından çoğu organizasyon kendilerini bu
kuruma kaydettirmektedir. Hayır Kurumu olmanın daha farklı avantajları da vardır.
Genelde mali olan bu avantajlar, Hayır Kurumları Komisyonu’nun web sitesinde
ayrıntılı olarak listelenmiştir.159
Hayır Kurumlarına sağlanan bu imkanlara ilaveten devlet, son zamanlarda
dini ve azınlık guruplarına bazı özel fonlar ayırmıştır. Örneğin, Şubat 2006’da,
toplumsal bütünleşmeyi sağlamak amacıyla 578 dini guruba verilmek üzere devlet
tarafından 7 milyon sterlin ayrılmıştır. Bu ödenekten Hıristiyan guruplara 2.1 milyon
sterlin verilirken, Müslüman guruplara 1.4 milyon sterlin verilmiştir.160 Bu fonların
dağıtımının hangi kritere göre yapıldığı bilinmemektedir. Sözgelimi 2001 yılı nüfus
sayımındaki oranlar gözetilmemiştir. Fakat “Community Self Help” isimli kuruluşun
web sayfasında yer alan şu sözler bu konudaki genel politika hakkında az çok bir
fikir vermektedir: “Fon sahibi kurumlar, dini guruplara yardım ederken, pragmatik
bir yaklaşımla, onların toplumsal amaçlara daha uyumlu olabilmeleri için bu yardımı
yapmalıdırlar.”161
Müslüman dini organizasyonların hükümet kararlarından etkilendiği ikinci
önemli durum ise şu şekilde cereyan etmektedir: Bir binayı ibadet yeri veya eğitim
amaçlı olarak kullanmak isteyen dini kuruluşlar, 1971 tarihli Şehir ve Ülke Planlama
Sözleşmesi (Town and Country Planning Act) gereğince devletten izin almak
zorundadırlar. Başvurular yerel düzeyde bölge komisyonları tarafından işleme
alınmaktadır. Prosedür çok uzun sürdüğünden ve iznin verilip verilmeyeceği
konusunda bir garanti de olmadığından, çoğu Müslüman din kuruluşu, camilerini
daha önce kilise derneklerinin ibadet yeri olarak kullandıkları ruhsatlı binalarda
açmaktadır. Hıristiyanların gittikçe kiliseden uzaklaşması sonucu kilise binalarının
atıl durumda kalması, bu binalar için ayrıca yerel yönetimin onayına başvurmaksızın
ibadet yeri olarak kullanılmasına imkân tanımaktadır.162
159
http://charity-commission.gov.uk/publications/cc21.asp#1
E. R. Norman, Notes on Church and State: A Mapping Exercise, Unpublished Paper, 2006, s. 12.
161
www.neighbourhood.gov.uk
162
Jan Rath ve diğerleri, “Belçika, İngiltere ve Hollanda’da İslam’ın Tanınması ve Kurumsallşması,”
s. 94.
160
- 46 -
Yerel yönetimlerin kiliselere sağladığı ruhsat kolaylıklarını camilere
sağlamaması, İslam kuruluşları ile Hıristiyan kuruluşlarının eşit muamele
görmediklerinin diğer bir belirtisidir.
Bu yasayı uygulayan Yerel Otorite Planlama Komiteleri (LAPC), çevre imar
planını, binanın görünümünü (minareli ve minaresiz); trafik ve benzeri faktörlerin
rahatsız edici etkisinin ölçüsünü ve ırksal entegrasyon üzerindeki olası etkilerini
belirlemektedir.163 Camilerin sosyal ve kültürel amaçlarla kullanımı da, Yerel Otorite
Planlama Komiteleri’nin ruhsat verip vermemelerinde etkileyici bir faktör olarak
dikkate
alınmaktadır.
Bu
uygulamalar
belediyeden
belediyeye
farklılık
gösterebilmektedir. Örneğin, Birmingham Beldiyesi, ruhsat konusunda önceki katı
tutumundan vazgeçmiş görünmektedir. Birleşik Krallıkta yaklaşık 48.365 adet
devlete kayıtlı kilise vardır. Camilerin sayısı ise, 1945 yılında 10 iken, 2003 yılında
1493’e yükselmiştir.164
Bazı organizasyonların ruhsat alabilmek için açtıkları davaları kazanmaları
sonucunda, yerel yönetimler daha esnek politikalar uygulamaya başlamışlardır.
Nielsen’in
79
belediye
üzerinde
yaptığı
araştırmada
belediye
sözcüleri,
Müslümanların başvurularını diğer başvurular gibi incelediklerini söylemelerine
rağmen, Nielsen bu açıklamları ikna edici bulmamıştır. Örneğin, bir belediye verdiği
bir cami ruhsatı için “öğle namazından önce ezanı elektronik araçla okumama”
şartını koşmuştur. Nielsen bu durumu “adi ruhsat” olarak nitelemiştir.165 Bu örnek,
İngiltere’de özellikle Müslümanların ibadet yerlerine ruhsat verilmesinin henüz
olağan bir olay olarak algılanmadığını göstermektedir.
Nielsen gibi konunun uzman isimlerinden olan Barker, azınlık dinlerinin
İngiltere’de tanınması ve İngiltere’nin din özgürlüğü ve dini tarafsızlık bağlamında
bu topluluklara karşı tutumuyla ilgili şu yorumu yapmaktadır:
Modern Britanya’da normalde başka bir dine bağlanmak dezavantaj değildir. Pratikte
de farklı (hâkim dinin dışında) bir dine inanan kişi hoş görüyle karşılaşabilir. Fakat
şurası bir gerçek ki, bir kimse, resmi kiliseden ayrılıp geleneksel olmayan Protestan
163
Sebastian M. Poulter, Asian Traditions and English law: A Handbook, Runnymede Trust with
Trentham, 1990, s. 114.
164
J. S. Fetzer ve J. Christopher Soper, Muslims and the State in Britain, France and Germany,
Cambridge University Press, Cambridge, 2005, s. 47.
165
Jan Rath ve diğerleri, “Belçika, İngiltere ve Hollanda’da İslam’ın Tanınması ve Kurumsallşması,”
s. 94.
- 47 -
mezheplerine, Katolikliğe, Yahudiliğe veya diğer geleneksel dinler olan İslam veya
Hinduizm’e, daha az tercih edilen Sih dinine veya son zamanlarda çıkan yeni dinlere
yönelirse o zaman birçok dezavantajla karşılaşabilir.166
Verilen tüm bu örneklerden başta Müslüman azınlığının ve diğer dini azınlık
topluluklarının tanınma ve kurumsallaşmasının, ancak bir dizi olağanüstü karar ve
düzenlemelerin
sonucunda
gerçekleşebilecek
aşamalı
bir
süreç
izleyeceği
yönündedir. Bunun için de daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğu görülmektedir.
1.4. Dini Öğretilerin Serbestçe Uygulanması
İngiltere’nin yazılı bir anayasası ya da haklar düzenlemesi bulunmamaktadır.
Bundan dolayı dinî özgürlükler için yazılı olan anayasal güvenceler de mevcut
değildir. Örneğin, Almanya ve Hollanda’nın aksine İngiltere, dinin serbestçe
uygulanması yasasına teorik olarak bağlı değildir. İngiltere’de dinin özgürce
yaşanması için anayasal koruyucu hakların bulunmamasından dolayı İngiltere
mahkemelerinde azınlıklar bu yöndeki mağduriyetlerini hiçbir zaman iddia
edememişlerdir.167
İngiltere’de bazı yasal şartlar, uluslararası hukuk ve kamuoyu desteğinden
oluşan bir kombinasyon, dinî hakları korumaktadır.168 19. Yüzyılın sonunda
yürürlüğe giren ve farklı dini görüşlere sahip olanlara değişik haklar veren yasalar en
önemli legal güvenceleri oluşturmaktadır, ancak bu yasaların uygulanması çok
sınırlıdır ve mahkemeler bu yasaları halkın dinî serbestçe uygulama hakkını garanti
altına alan yasal düzenlemeler olarak yorumlamamaktadır.169
Bu çerçevede Hıristiyan olmayan farklı din mensuplarının İngiltere’ye göç
etmesi ve yeni dini hareketlerin ortaya çıkması azınlıkların dinlerini özgür bir şekilde
uygulamalarında bazı gerilimlere neden olmuştur. Mevcut yasalara aykırı olan dinî
pratiklere karşı İngiltere’nin tavrının ne olduğu önemli bir soru olarak karşımızda
166
Eileen Barker, “Tolerant Discrimination: Church State and the New Religions,” içinde P. Badham,
(Der.,) Religion, State and Society in Modern Britain, The Edwin Mellen Press, Lampeter, 1989, 185208, s. 192.
167
Monsma ve Soper, Church and State in five Democracies – The Challenge of Pluralism, s. 145.
168
John A. Robilliard, “Religious Freedom as a Human Right within the United Kingdom,” Human
Rights Review, 4, 1981, 90-111.
169
Bkz. Muhammad Anwar, Race Relation Policies in Britain, Centre for Research in Ethnic
Relations, Warwick, 1991.
- 48 -
durmaktadır. 1978 Çalışma Güvencesi Yasası (Employment Protection Act)
mahkeme kararı bulunmadıkça kişilerin dinî inançlarından dolayı işten çıkarılmasını
önlemeye yönelik bir yasadır.170 Ancak, İngiliz mahkemeleri, yasaya rağmen bu tür
işten çıkarmaları destekleyen kararlar vermişlerdir. Cumartesi günü dinî nedenlerden
dolayı çalışmayacağını öne sürüp iş sözleşmesini ihlâl ettiği gerekçesiyle işten atılan
Seventh-Day Adventist Kilisesine mensup bir kişinin davasında Temyiz Mahkemesi,
işten atılma kararını yerinde bulmuştur. Aynı şekilde dondurma fabrikasında çalışan
bir Sih, sakalını uzatıp hijyen kurallarını ihlâl ettiği gerekçesiyle işini kaybetmiştir.
Bir Müslüman cuma namazı saatinde camiye gittiğinden dolayı işinden kovulmuştur.
Söz konusu durumu mahkemeye taşıyan mağdurla ilgili mahkeme, Müslüman işçinin
işten atılma gerekçesini yerinde bulmuş ve böylece çalışma şartlarını, dini özgürce
uygulama hakkının önünde tuttuğunu bir kere daha göstermiştir.171 Dinsel ayrımcılığı
önlemeye yönelik benzer diğer yasalar da çoğu zaman Müslüman çalışanların
aleyhine sonuçlanmıştır.
Daha önce de vurgulandığı gibi etnik ayrımcılığı önlemeye yönelik yasal bir
çerçeve sunan 1976 Irk İlişkileri Akti (Race Relations Act),172 Yahudi ve Sihleri aynı
zamanda birer ırk oldukları için bu yasanın koruması altına almıştır. Fakat
Müslümanlar ırk olmaktan ziyade dini gurup olarak sayıldıklarından bu şekilde yasal
bir koruma imkânından halen faydalanamamaktadırlar.
Modood 1976 Irk İlişkileri Yasası’nın potansiyel olarak dinî eşitsizliğin yeni
bir çeşidine katkı yaptığını vurgulamıştır: Modood, “Mahkemelerin etnik gurup
olarak tanıdığı dinî gruplar ile etnik gurup olarak tanımadığı dini gruplar arasındaki
eşitsizlik, bu yasanın potansiyel olarak yarattığı dinî eşitsizliğin yeni bir
formudur.”173 demektedir.
İngiltere’de din özgürlüğü bağlamında gelişen önemli olaylardan birisi de
1998’de
İnsan
Hakları
Evrensel
Beyannamesinin,
Avrupa
İnsan
Hakları
Konvansiyonu’na girmesi olmuştur. Teorik olarak, İngiliz hukukunun din
özgürlüğünün genişlemesini sağlayan bu yasayı kabul etmesiyle ülkedeki dinî
170
Monsma ve Soper, Church and State in Five Democracies – The Challenge of Pluralism, s. 145.
McClean, “State and Church in the United Kingdom,” s. 319.
172
Joppke, “Multiculturalism and Immigration: A comparaison of the United States, Germany and
Great Britain”, s. 481.
173
Modood, “Establishment, Multiculturalism and British Citizenship,” s. 57.
171
- 49 -
ayrımcılığa (discrimination) karşı bir çeşit koruma sağlaması gerekmektedir.174
Çünkü İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi dokuzuncu maddesine göre devlet, din
özgürlüğünü ve dinlere karşı tarafsızlığı korumak ve kontrol altında tutmak
zorundadır. Bu hak ancak istisnai bazı durumlarda kısıtlanabilmelidir. Söz konusu
madde beyannamede şu şekilde geçmektedir:
Herkes düşünce, bilinç ve din özgürlüğüne sahiptir. Kişinin dinini ya da inancını
yaşama hakkı ancak kamu güvenliği, düzenin sağlanması, sağlık ve başkalarının hak
ve özgürlüklerinin korunması gibi yasanın emrettiği hallerde kısıtlanabilir.175
Fakat gerçekte bu ilkenin anlamı ve implikasyonu konusundaki tartışmalar
İngiltere’de hiç eksik olmamıştır. Söz konusu beyanname maddelerinin İngiliz
hukukunu bağlayıp bağlamaması gerektiğiyle ilgili dini ve akademik çevrelerde
büyük tartışmalar yaşanmaya halen de devam etmektedir. Kısacası, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinde dini özgürlüklerin genişletilmesi konusundaki bir maddeyi
İngiliz Hukukunu bağlayan bir yasal prensibe dönüştürmek hiç de kolay
gözükmemektedir.176
Müslüman azınlığına yönelik dinsel ayrımcılığa zemin hazırlayan yasal
boşlukların varlığı, bizi İngiltere’de her alanda Müslümanlar aleyhinde dini bir
ayrımcılığın yaşandığı varsayımına götürmemelidir. Örneğin, Müslüman kız
öğrencilerle Müslüman bayan öğretmenlerin başörtüsü takmaları konusunda
İngiltere, Almanya ve Fransa’dan çok daha olumlu bir tutum içerisindedir.
İngiltere’nin başörtüsü konusundaki uygulamasına göre, başörtüsü üniforma rengi ile
uyumlu
olduğu
müddetçe
okullarda
takılmasında
hiçbir
yasal
sakınca
görülmemektedir.177 Bunun yanında son yıllarda Müslümanların da dâhil olduğu
değişik dini guruplara çeşitli haklar da tanınmıştır. Mesela, ebeveynler okuldaki
eğitimi aksatmayacak şekilde çocuklarını başka yerlere din eğitimi için
174
Monsma ve J. Christopher Soper, Church and State in five Democracies – The Challenge of
Pluralism, s. 147.
175
Veit Bader, “Religious Diversity and Democratic Institutional Pluralism,” Political Theory, 31/2,
2003, 265-294, s. 271; David Leckie ve David Pickersgill, The 1998 Human Rights Act Explained,
Stationary Office, London, 1999.
176
Söz konusu tartışmanın daha geniş ayrıntısı için Bkz. Peter Crumper, “Religious Organizations and
the Human Rights Act 1998,” içinde Peter W. Edge ve Graham Harvey, (Der.,), Law and Religion in
Contemporary Society: Communities, Individualism and the State, Ashgate, Aldershote, 2000, 53-68;
ve Peter W. Edge, Legal Response to Religious Difference, The Hague, Kluwer Law International,
2002, 3. Bölüm; Barker, “The British Right to Discriminate,” ss. 270-271.
177
Lina Molokotus-Liederman, “Pluralism in Education: The Display of Islamic Affiliation in French
and British Schools,” Islam and Christian Muslim Relations 11, 1, 2000, 105-117.
- 50 -
gönderebilmeyi talep edebilmekte veya devlet okullarında çocuklarını Hıristiyan din
eğitimi ve ibadetlerine katılmaktan alıkoyabilmektedirler. Cezaevi, sendika ve
hastane gibi kurumlar politikalarını dini azınlıkları ve dinsizleri kapsayacak şekilde
düzenlemeye daha fazla dikkat etmektedirler.178
Dinin serbestçe uygulanması hakkında İngiltere’nin pragmatist bir yaklaşım
sergilediği gözlerden kaçmamaktadır. Bu bağlamda 2007 yılında hükümet,
örtünmeyle ilgili olarak okul yöneticilerine emniyet ve güvenliğin yanında çocuğun
öğrenme yetisini etkileyecek bir durum oluşturduğu takdirde, gözler dışında yüzün
tamamını örten niqaab’ı yasaklama yetkisini vermiştir. Bu nedenle şimdiye kadar
okullarından kovulan birkaç kız öğrencinin yanında İngiliz Kilisesi Okulunda
öğretmene yardımcı olan bir bayan görevli niqaab’ı açmayı reddettiği için işten
kovulmuştur. Bu tartışmalar esnasında Eski Başbakanlardan Tony Blair’in niqaab’ı
“ayrımcılığın simgesi” olarak tanımlaması ve toplumun dışındaki diğer insanları
rahatsız ettiğini söylemesi, Müslümanlarca ayrımcılık olarak değerlendirilmiştir.179
Dini öğretilerin özgür bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacak olan
anayasal güvencelerin olmaması en çok yeni dini hareketleri korkutmaktadır, çünkü
onların dinî pratikleri geleneksel dinlerinki kadar eski olmadığından toplumsal
açıdan zor kabul görmektedirler. Eileen Barker’a göre, bir dinî inanç ne kadar
eskiyse onun yasa tarafından korunma şansı da o kadar artmaktadır.180 Barker, Roma
Katolikleri ve Yahudiler gibi daha önce toplumdan dışlanan grupların zamanla
İngiliz toplumunun saygın üyeleri hâline geldiklerini ve bu nedenle dini ayrımcılıkla
karşılaşmadıklarını, ayrıca kamuoyunun bu iki dini inancı kabul etmeye başladığını
ve resmi kilisenin de onların dinî görüşlerini entegre etmeyi başardığını ileri
sürmektedir. Yine Barker, aynı şeyin dini inancı olmayanların topluma kabulü konusunda da geçerli olduğunu hatta 1991’de yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre,
halkın sadece yüzde sekizinin inançsız bir politikacının işbaşına gelmesini doğru bulmadığına işaret etmiştir.181
178
Robilliard, “Religious Freedom as a Human Right within the United Kingdom,” ss. 98-100.
Alan Cowell, “Britan Proposes Allowing Schools to Forbid Full-Face Muslim Veils,” New York
Times, 21 Mart 2007, 5.
180
Barker, “The British Right to Discriminate,” s. 279.
181
Monsma ve J. Christopher Soper, Church and State in five Democracies – The Challenge of
Pluralism, s. 148.
179
- 51 -
Müslümanlara olan kamuoyu desteği de oldukça düşük seviyededir. Bu
konuda Müslümanlara karşı bir ayrımcılık yapıldığına şahit olunmaktadır. Halk
Müslümanların İngiliz toplumuna -dini açıdan Yahudi-Hıristiyan bir altyapıya sahip
bir topluma- entegre olup olmayacağını sorgulamaya kadar işi götürmektedir.
Müslüman azınlığının yanı sıra, Sihler, Rastafrianlar, Siyahî Müslümanlar, SeventhDay Adventistler ve Scientolojistler gibi yeni dini hareketlere karşı da İngiltere’de
çok köklü bir ayrımcılık vardır. Müslümanlara ve diğer yeni dini hareketlere yönelik
ayrımcılığın gerekçesi olarak, bu toplulukların görüş ve davranışlarının toplum
tarafından kabul edilmediği gösterilmektedir.182
Özetlemek gerekrise, Müslüman ve diğer dini azınlık inançlarına mensup
kişilerin dini görüşlerinden dolayı İngiltere’de zorlanmalarının en önemli
nedenlerinden birisi, söz konusu azınlıkların dini haklarını koruyacak anayasal bir
sistemin mevcut olmamasıdır. İngiltere’de dinî özgürlükler konusunda anayasal
güvencenin olmaması, dini öğretilerin özgürce uygulanmasını ciddi bir şekilde
etkilemektedir. Bunun yanında devlet, genel olarak dindar ve dinsizlerin haklarını
korumaktadır, fakat dinî haklar legal düzenlemelerden çok elit, kamuoyu ve sosyal
realite ile ilgili bir fonksiyondur. Kurumlarını oturtmuş kiliseler kamuoyundan ve
politik süreçten daha az korkmaktadırlar. Bilinmesi gereken diğer önemli bir konu,
Müslümanların ve diğer dinî azınlıkların, haklarının korunması konusunda her zaman
politik sürece güvenme lüksüne sahip olmadıklarıdır.
1.5. İngiltere’de Ayrımcılık ve İslamofobi
1.5.1. Irksallaştırma Politikası ve Kimlik Siyaseti
1960’lardan
itibaren
İngiltere’de
sayıları
gittikçe
artan
Müslüman
topluluklarının varlığı, ülkede bir dizi ırkçılık türünü ortaya çıkarmıştır. Bunlara
karşılık olarak da 1960’lardan bu yana ayrımcılık karşıtı yasa ve politikalar yürürlüğe
konmuştur. Ancak bu yasalar ve politiklar, çoğunlukla Amerika’daki siyah karşıtı
ırkçılık bağlamındaki düşünce ve pratiklerden etkilenmiştir. O dönemde ayrımcılığın
temel unsurları “renk” ve “etnisite” olduğundan, Müslüman varlığının çoğunluk182
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies-, ss. 135136.
- 52 -
azınlık ilişkilerinin bir unsuru haline geldiği son 10 yıllık zaman diliminden önce,
ırksal eşitlik söylemi ve siyasetine, göç sonrası dönemin gözde meselesi “renkçiırkçılık” fikri hâkim olmuştur.183
Müslümanların İngiltere’deki varlığı göz ardı edilemeyecek bir olgu halini
aldıktan sonra “çoğulcu” İngiliz modelinin içerisinde Müslüman varlığına da yer
bulma arayışlarına girilmiştir. Fakat ABD’den alınan ırkçı düalizm, ister saf ister
ırkçı biçimiyle, İngiliz sosyal bilimi ve radikal siyasetinde baskın bir güç olma
konumunu sürdürmeye devam etmiştir.184
Bu durumun sonuçlarından birisi olarak hukuk ve siyaset çevrelerinde ırkçı
düalizm kavramsallaştırılmış ve buna dair uygulamlar ortaya konmuştur. Nitekim
günümüz İngilteresinde Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmak hala hukuka aykırı
olmamakta, mahkemeler de Müslüman azınlığını bir etnik gurup olarak
tanımamaktadır. Yahudiler ve Sihler etnik kimlikler olarak tanımlanırken
Müslümanların bu tanımın dışında tutulması, Müslümanlar arasında hoşnutsuzluk
yaratan bir durum olmuştur. Ülkede uygulanan bu etnik siyasetin sonucunda
dikkatler ırk meselesine yoğunlaşmıştır.
Britanya’da ırksal ayrımcılığın ve eşitsizliğin başlıca ölçütü ve göstergesi,
prestijli işlerde, devlet memurluğunda vb. sayıca az temsil ediliyor olmaktır. Bu tür
bir ayrımcılığın varlığını kanıtlayabilmek için insanların sınıflandırılmaları ve
sayılmaları gerekmiştir. Bu tartışmalar içersinde ve eşitsizlik ölçütleri ışığında ortaya
çıkan sonuçta ülkenin en mahrum ve yoksul guruplarının Asyalı Müslümanlar
olduğu ortaya çıkmıştır.185 Yapılan bir araştırmada Güney Asyalı erkeklerin % 70
kadarının el emeği gerektiren yarı-vasıflı ve vasıfsız işlerde çalıştığı ortaya çıkmıştır.
Yine aynı araştırmada Güney Asyalıların büyük çoğunluğunun kent merkezlerinden
uzak yerlerde yaşadığı görülmüştür.186
İngiltere’de ırkçılık karşıtlığının emekleme dönemi, Amerikadakiyle aynı
seyri izlemiş ve Amerika’daki kişi ve olaylardan bire bir etkilenmiştir. Yani
183
Bkz. A. Sivanandan, “Rat and the Degradation of the Black Struggle,” Race and Class, 26/4, 1985.
Bkz. M. Luthra, Britain’s Black Population: Social Change, Public Policy, and Agenda, Ashgate,
Aldershote, 1997.
185
Tariq Moddod, Britain’s Ethnic Minorities: Diversity and Disadvantage, Policy Studies Institute,
1997.
186
David Owen, Ethnic Minorities in Britain: Economic Chractaristics, 1991Census Statistical Paper
No. 3, National Ethnic Minority Data Archive.
184
- 53 -
Amerika’daki gibi İngiltere’de de, Martin Luther’in deri renklerine gözlerini
yumduğu hümanizmi ile Malcolm X’le temsil edilen siyah milliyetçiliğine vurgu
birbirine karışmıştır. Günümüzde özellikle İngilizce konuşulan ülkelerde ırksal
eşitlik adına sıklıkla öne sürülen talepler, 1960’lı yıllarda kabul görmüş olanların
ötesine geçmemektedir.187
İngiltere’deki “azınlıklar” politikası ve 1970’ler ve 80’lerin başında
İngiltere’de aşırı sol unsurlarda, bazı yerel idareler, işçi sendikaları ve İşçi Partisinde
gelişen keskin ırkçılık karşıtlığı, bir politik siyahîlik kavramına dayanmaktadır. Bu
politikaya göre, Britanya halkı, birinci gurupta, derisinin renginden dolayı ırkçılığın
potansiyel mağdurlarının yer aldığı, siyah ve beyaz olmak üzere iki guruba
ayrılmaktadır.188 Bu siyasal hareket, Britanya’da ırk meselesinin açığa çıkmasında
önemli bir rol oynamış ve neticede birçok insanın kimliğini belirler hale gelmiştir.
Bu kimlik, 1980’lerde, özellikle eylemlilikleri kendi cemaatlerinin örgütlenmesinden
ziyade, ana akım İngiltere toplumuna yönelik olan Asyalı siyasal eylemciler
tarafından benimsenmiştir. Fakat 1980’lerin sonlarından itibaren birçok Asyalı, her
şeyi kuşatan bu beyaz olmayan kimliğine nazaran daha cüzi bir etnik veya dinsel
kimlik vurgusuna yönelmiştir.189 Siyasal siyahlığın Britanya’nın kamusal hayatında
bir azınlık söylemi olarak hâkimiyet kazandığı 1980’lerde tabanda çözülmeye
başlamıştır. Bu durumun en dramatik örneklerinden birisi, 1988-1989’da ortaya
çıkan Rüştü’nün Şeytan Ayetleri üzerine yürütülen mücadele olmuştur. Rüştü
Meselesi, ilgili bütün çevreler tarafından, Müslümanları Batı’yla karşı karşıya getiren
bir savaş olarak görülmüştür. Bu mücadele, Müslümanların tarafında, daha önce
ırkçılık karşıtı hiçbir kampanyanın uyandıramadığı kadar ateşli bir eylemliliği
tetiklemiştir.190 Böylece özellikle dinlerinden kopuk ve kimliklerindeki Müslümanlık
unsurunun o zamana kadar kendilerine herhangi bir önem ifade etmediği
Müslümanlar, yeni bir cemaat dayanışmasını keşfetmişlerdir. Halkın Müslümanlara
yönelik en öfkeli oldukları bu dönemde, Müslüman karşıtı düşmanlığı yatıştırmayı
187
Tariq Modood, “Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri,” içinde Nezar
Alsayyad ve Marvel Castells, (Der.,), Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam – Küreselleşme Çağında
Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık-, Çev., Zehra Sayan, Everest Yayınları, İstanbul, 2004, s. 176.
188
Tariq Moddood, “Ethnicity and political Mobilization in Britain,” içinde Glenn C. Loury, Tariq
Modood ve Steven M. Teles, (Der.,), Ethnicity, Social Mobility and Public Policy- Comparing the US
and UK-, Cambridge University Press, Cambridge, 2005, s. 462.
189
Modood, “Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri,” ss. 182-183.
190
Tariq Moddood, “British Asian Muslims and the Rushdie Affair,” Political Quarterley, 61/2, 1990.
- 54 -
bir gurup liberal beyaz Anglikan üstlenmiş ve Müslümanların hakarete uğramadan
davalarını dile getirebilecekleri platformu da yine siyasal siyahî örgütler değil,
inançlar arası forumlar sağlamıştır.191 O zamana kadar göç sonrası etnisite
politikasındaki en önemli oluşum olarak görülen politik siyahîlik, birçok Mülüman’ın
nazarında önemsiz bir hal almıştır.
Britanya, siyahî kimlik hareketini, ülkesindeki çeşitli gurupları bir arada
tutabilmek için söz konusu nüfusa tek bir kimlik verme girişiminde bulunarak
kullanmaya çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Özellikle, Müslüman Asyalıların
çoğunluğu, kendilerini pozitif bir siyahî kimliğin parçası olarak görmemiştir.
Kısacası, siyahî kimlik hareketi, çoğulcu bir etnik iddialılığa giden yolu açmış,
aralarında Müslümanların da bulunduğu Asyalı guruplar da, kendilerinden etnik
gururun mantığını ödünç alarak, meşruiyetini yeni kazanmış siyahî kamusal kimliğin
başarısını yakalamaya çalışmışlardır.192
İngiltere’nin siyahî kimlik hareketiyle etnik azınlıkları tek bir kimlik altında
birleştirme isteği, başarısız olmakla kalmamış, onlarda derinden bir bağlılık ve
cemaat devingenliği doğuran kimliklerin sayısını artırmıştr. Mesela, Pakistanlılar, bir
ırksal eşitlik bürokrasisindeki bir iş söz konusu olduğunda, “siyah”; bir cemaat
merkezinde,
“Asyalı”;
Peygamberleriyle
alay
edildiğinde,
“Müslüman”;
anavatanlarında milliyetçi bir hareket katliamla bastırıldığı vakit de “Keşmirli”
idiler.193
Kısacası, Britanya toplumunun azınlıklara yönelik tüm siyahları bir “siyahî
kimlik” altında toplama politikası, Karayipliler üzerinde kısmen başarılı olmuşsa da,
Güney Asyalılar üzerinde başarılı olamamıştır.194 İngiltere’nin, Müslümanları “renkli
öteki” olarak görüp onlara öyle muamele etmeye çalışması, Müslümanların
kendilerine yakıştırılan bu tanımı kabul etmelerini gerektirmemiştir.
İngiltere’deki Dördüncü Etnik Azınlıklar Araştırmasına göre, İngilizlerin üçte
birinin, kendisini dinsiz olarak ifade etmekte olduğu bir zamanda, Güney Asyalı
191
Tariq Moddood, “Political Blackness and British Asians,” Sociology, 28/3, 1994.
Modood, “Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri,” ss. 184-185.
193
Modood, a.g.e., s. 186.
194
Siyahî kimlik politikası sonucunda Karayiplilerin, kendilerine ilişkin tanımlamalarında, deri rengi
hala önemini korusa da, aynı konumdaki Güney Asyalılar arasında, en fazla öne çıkartılan unsur din
olduğundan İngiltere, bu uygulamasında başarısız olmuştur.
192
- 55 -
Müslümanların neredeyse tamamı, bir dine mensup olduklarını, yüzde 90’ı da, dinin
kendileri için kişisel bir önemi olduğunu söylemiştir. Ayrıca, beyazların yaklaşık
dörtte biri, bir ayda veya daha uzun bir zaman diliminde bir kez, bir ibadethaneye
gittiklerini söylerken, aynı zaman diliminde, Hinduların yarısından fazlası ve on
Sih’ten yedisi; Müslümanların ise yaklaşık üçte ikisi, haftada bir kez ibadethaneye
gittiğini ifade etmiştir.195
Burada özellikle Müslüman kimliği hakkında belirtilmesi gereken birkaç
önemli nokta vardır: Öncelikle, Müslüman kimliği, özel hayata ait, bundan dolayı da
kamusal politikalarla ilgisiz şeklinde nitelendirilemez. Örneğin, araştırma için
görüşülen bütün Müslümanların yarısı, devletin, Müslüman okullarına ödenek
sağlaması gerektiğini söylemiştir. İkincisi, dini ve etnik kimlikler, özel kültürel
pratiklere katılımın ifadesinden ibaret değildir. Britanya’da geçirilen zamana göre,
Müslüman genç kuşakların dini pratiklerinde düşüş görülebilir. Ancak, bu kişilerin
kendilerini gurup etiketiyle özdeşleştirmesinde ciddi bir düşüş yaşanmamıştır. Başka
bir deyişle, Britanya’da Müslüman olduğunu söyleyen, fakat hiç de dindar olmayan
birçok insan vardır.196
Söz konusu edilen bu ayrım, Müslüman kesim için yeni bir etnik-dinsel kimlik
kavramının ortaya çıktığını göstermektedir. Bunlar da edilgen, ya da geçici kimlikler
değildir. Fakat bu kimlikler göz ardı edilmektedirler. Bu yeni kesim Müslümanlar,
topluluk kimliklerine ait unsurların kamusal alanda kabul edilmesini talep
edebilmekte ve kendileri için olmasa dahi mensup oldukları topluluğa kaynak
sağlanmasını arzulayabilmektedirler. Hıristiyan ve Yahudi okullarına ödenek
ayrılmasına rağmen, seküler ve dindar kesimden Müslümanların, değişik bahaneler
öne sürülerek kendi okullarına neden ödenek ayrılmadığı yönündeki şikâyetleri, yeni
oluşan bu kesimin sistemdeki adaletsiz yapıdan duydukları rahatsızlıklara bir örnek
teşkil etmektedir.197
195
Modood, “Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri,” ss. 188-189.
Modood, a.g.e., s. 189.
197
John Rex, “National Identity in the Democratic Multi-Cultural State,” Sociological Research
Online, 1/2, 1996. Ayrıca, http://www.socresonline.org.uk/socresonline/1/2/1.html. adresinden
erişilebilir.
196
- 56 -
1.5.2. Ücretli Okullar ve Eğitim Sistemindeki Fırsat Eşitliği
Özel, ücretli kurumlar olan bu okulların eğitim sistemi, diğer okullarınkinden
tamamen bağımsızdır. Bu okulların toplumun genelinde oynadıkları anahtar rol,
onları öteki ülkelerdeki sistemlerden ayırmaktadır. Bu okullar sözde devlet gözetimi
altında olsalar da, gerçekte önemli eğitim yasalarının pek azı bunları etkilemiştir.
Hiçbir toplumdaki özel okullar, İngiltere’deki bu özel okullar kadar dışlayıcı ya da
önemli olmamıştır.198 İngiltere’de nüfusun % 7 gibi bir bölümüne eğitim veren
yaklaşık 2300 ücretli okul bulunmaktadır. Ücretli okulların temsilcileri, 1988 Eğitim
Reformu Yasası sonucunda kabul edilen zorunlu ulusal müfredatın oluşturulması
sürecinde yer almışlardır. Yine de bu okullar, söz konusu müfredatı uygulamak
zorunda değildir. Ücretli okullar ne isterlerse öğretebilirler ve öğrencileri sınava alma
yükümlülükleri yoktur. Bunların çoğu ulusal müfredatı izlemeyi seçmişlerse de, bir
bölümü onu tamamen yok saymaktadır.199
James S. Coleman da “Eğitim’de Fırsat Eşitliği”ni konu aldığı incelemesinde
İngiltere örneği üzerinde durmuştur. Coleman, aileler çocuklarının eğitimi için
yetersiz hale geldiklerinde genel eğitim (kamu eğitimi) düşüncesinin oluşmaya
başladığını, bu durumun da eğitimde fırsat eşitliği problemini oluşturduğunu
belirtmiştir. Coleman İngiltere’de ücretli okulların mevcut İngiliz toplumsal sınıf
yapısını yansıttığını söylemiştir. Çünkü İngiltere’de alt gelir gurupları ve işçi
çocukları için parasız ve devlet tarafından işletilen okulların yanında üst toplumsal
sınıflar için olan söz konusu bu özel okullar bulunmaktaydı.200 A. H. Halsey ve
arkadaşlarının rapor ettiği, 1980’lerde yapılan araştırmalar, işçi sınıfı çocuklarına
açık olan eğitim fırsatları ile “hizmet sınıfları” (profesyonel ve yönetici sınıftaki
insanlar) çocuklarına açık olan fırsatlar arasında, değişik karşılaştırmalar ortaya
koymaktadır. Savaş sonrası dönemde, hizmet işleri gören sınıftan gelen bir çocuğun
işçi sınıfından gelen bir çocuğa göre, on sekiz yaşına geldiğinde okulda kalma
olasılığı on kat, üniversiteye gitme olasılığı da on bir kat daha fazlaydı.201
Bu okullara devam eden kişiler, İngiliz toplumundaki yüksek konumları
ellerinde tutmaktadır. Örneğin, Ivan Reid ve başkalarının yaptığı bir çalışma,
198
Giddens, Sosyoloji, s.430.
A.e. a. yer.
200
İsmail Doğan, Sosyoloji-Kavramlar ve Sorunlar-, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 248.
201
Giddens, Sosyoloji, s. 448.
199
- 57 -
yargıçların % 84’ünün, banka genel müdürlerinin % 70’inin ve üst düzey
bürokratların % 49’unun bu okulların mezunları olduklarını göstermiştir.202
Kısacası ücretli okulların bu durumu, İngiltere’de var olan toplumsal sınıflar
ve statü guruplarının, aleni bir şekilde eğitimde eşitsizliği ortaya çıkardığını
göstermektedir. Bu okullarda Müslüman azınlık çocuklarının okuması bir yana
istenilen seviyedeki bir tabakadan olmayan bir İngiliz’in çocuğunun dahi
okuyamaması, “çoğulcu” ve “çokkültürlü” olarak adlandırılan İngiliz idare
sisteminin eşitlikçi olmayan ayrımcı yönünü yansıtmaktadır.
1.5.3. İş Hayatı ve Ekonomik Problemler
İngiltere’ye ekonomik nedenlerle gelen ilk Müslüman göçmenlerin pek çoğu
iyi eğitimli olmadıkları gibi İngilizce konusunda da herhangi bir tecrübeye sahip
değildi. Fakat ikinci kuşak çocuklar buradaki eğitim imkânlarından faydalanmış ve
yüksek eğitime devam edebilmişlerdir. Müslümanlar İngiltere’nin ulusal ve
ekonomik hayatına ikinci dünya savaşından beri katkıda bulunmuşlardır. Günümüzde
ise genel olarak sanayi sektöründe, özel olarak ise tekstil ve metal endüstrisinde
çalışmaktadırlar. Müslümanların İngiliz ekonomisine katkısı azımsanmayacak
derecede büyüktür ve bu durum, Müslüman nüfusun genç profili yüzünden gelecekte
de artış yönünde bir eğilim göstereceğinin bir işaretidir.203
Müslüman azınlıklar nüfusun geri kalan kısmına kıyasla çok daha yüksek
uzun dönem işsizlik oranlarına sahiptirler. Araştırmalar Müslümanlar ve diğer
azınlıkların beyazlara nazaran daha çok işsizlik oranına sahip olduklarını
göstermektedir.204 İşsizlik oranı en çok gençler arasında fazladır. Çalışan Müslüman
azınlıklar beyaz işçilerle karşılaştırıldığında daha düşük maaşa ve statüye sahiptirler.
İşsizliğe dair yapılan araştırmaların büyük çoğunluğu, Müslüman azınlıkların yüksek
202
A.g.e., s. 430.
Qureshi, M İbrahim, World Muslim Minorities, s.345
204
Sophie Bowlby ve Sally Lloyd-Evans, “‘You seem very westernised to me’: place, identity and
othering of Muslim workers in the UK labour market,” içinde Peter Hopkins and Richard Gale, (Der.,)
Muslims in Britain -Race, Place and Identities-, Edinburgh University Press, Cheshire, 2009, ss. 3755.
203
- 58 -
işsizlik oranını ve düşük statülerini artıran temel faktörün yaygın ırksal ayrımcılık
olduğunu göstermektedir.205
2001 nüfus sayımı ve işgücü araştırmaları, Müslümanlar arasındaki işsizlik
oranının beyazlara oranla üç kat daha fazla olduğunu göstermektedir.206 Görüldüğü
gibi Müslüman grupların toplam işsizlik durumu beyaz nüfusun oranından oldukça
daha kötü durumdadır. Pakistanlılar arasında işsizlik oranı % 14, Bangladeşliler
arasında % 16 iken, beyazlar arasındaki işsizlik oranı sadece yüzde 5’tir.207
Müslümanlar çalıştıkları iş yerlerinde de rahatsız edici durumlarla ve
ayrımcılıkla karşılaşabilmektedirler. Müslümanlar bazı sebeplerle işyerlerindeki
sosyal etkinliklere katılmamakta ve bu da onların durumlarını etkilemektedir.
Müslümanların içki içmemeleri ve örtünmeye karşı olan tutumları işyerinde sosyal
aktivitelere karşı bir ilgisizlik olarak yorumlanmaktadır. Bu yüzden de işle ilgili
konularda ayrımcılık söz konusu olmaktadır.208
Bu ve benzeri nedenlerden dolayı Müslümanlar, iş ve ekonomik hayatta
kendilerinin Yahudi ve Sihler kadar kanun tarafından korunmadıklarından
yakınmakta böylece diğer dinlere oranla kendilerine eşit ve tarafsız davranılmayarak
açık bir ayrımclık yapıldığını ileri sürmektedirler.
1.5.4. İslamofobi
1.5.4.1. Kavramın Tanımı
İslamofobi, genel anlamda İslam’a veya Müslümanlara karşı önyargı veya
ayrımcılığa işaret eden bir kavramdır.209 Kavramın kökeni, seksenli yılların sonuna
205
Giddens, Sosyoloji, s. 349.
İngiltere’de ulusları belirlemek için yapılan sınıflandırma, etnik kimliğin yanında renklere göre de
yapılmaktadır. İngiltere’ye göç eden Müslüman toplulukların çok büyük bir kısmı beyaz olmayan
Güney Asyalı halklardan oluştuğundan ülkede Müslüman nüfusun ekseriyeti beyaz olmayan
halklardan oluşmaktadır.
207
Abbas, Muslim Britain, s. 34-35.
208
Abbas, a.g.e., s.35.
209
Sandra Fredman, Discrimination and Human Rights-The Case of Racism-, New York, Oxford
University Press, 2001, s. 151; Steven Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”,
içinde Yvonne Yazbeck Haddad, (Der.) Muslims in the West: From Sojourners to Citizens, Oxford
University Press, Oxford, 2002, s. 19.
206
- 59 -
uzansa da210 ancak 11 Eylül saldırıları sonrasında ortak bir kullanıma sahip
olmuştur.211 Runnymede Trust kuruluşuna göre kavram, İslam’a karşı temelsiz bir
düşmanlık anlamına geleceği gibi bu düşmanlığın Müslümanlara yönelik ayrımcılık
ve toplumsal dışlanmayı kapsaması anlamına da gelmektedir.212
İslamofobi teriminin, yukarıda adı geçen Runnymede Trust tarafından kurulan
ve kendisini “İngiltereli Müslümanlar ve İslamofobi Komisyonu” (Commission on
British Muslims and Islamophobia) olarak adlandıran bir kurul tarafından ortaya atıldığı iddia edilmektedir.213 Her ne kadar sonraki araştırmalar bu terimin daha önce
kullanıldığını iddia etse de bu kurulun çalışmalarının terimin ünlenmesinde önemli
bir rol oynadığı kuşkusuzdur.214
Fakat yine de günümüzde islamofobi diye ünlenen kavramın, tamamen 11
Eylül 2001 olaylarıyla ilişkilendirilerek sunulması, bazı gerçeklerin üstünün
örtülmesine sebep olacaktır. Çünkü islamofobi’yi doğrudan 11 Eylül olayının devamı
niteliğinde bir kavram olarak görme düşüncesi, anti-islamizm’in, Batı tarihinin
geçmişine giden derin köklerini inkâr etmekle kalmayıp, 11 Eylül olayları öncesinde
var olan ve başta İngiltere olmak üzere Avrupa’nın neredeyse tamamını saran ırkçı
ve islamofobik eğilimlerin varlığını da görmezlikten gelme anlamına gelecektir.215
Bu nedenle islamofobi kavramının Batı dünyasındaki olgusunu anlayabilmek
için hem tarihsel olarak hem de kavramsal olarak yeniden gözden geçirilmesi büyük
önem arz etmektedir.
İslamofobi’ye tarihsel açıdan bakıldığında bu kavramla ilgili olarak son kırk
yıllık periyodun bizi ilgilendirdiği fark edilebilecektir. Çünkü yetmişli yıllara kadar
Batı’da geleneksel olarak var olagelen önyargılar tümüyle ortadan kalkmamışsa da
210
Muzammil Quraishi, Muslims and Crime: A Comparative Study, Ashgate Publishing Ltd., 2005, s.
60.
211
Dominic Casciani, "Islamophobia pervades UK - report", BBC News, 13 Ekim 2009’da erişildi.
212
“Islamophobia a Challenge for Us All” (Summary), The Runnymede Trust, 13 Ekim 2009’da
http://www.runnymedetrust.org/uploads/publications/pdfs/islamophobia.pdf adresinden erişildi
213
Daniel
Pipes,
"Islamophobia?",
New
York
Sun,
25
Ekim
2005,
http://www.danielpipes.org/pf.php?id=3075, 24 Nisan 2007’de ulaşıldı. Komisyonun konuyla ilgili
ayrıntılı araştırmaları için bkz. http://www.insted.co.uk/islam.html.
214
The Oxford English Dictionary (online basımı, http://dictionary.oed.com), "Islamphobia" teriminin
ilk kullanımı International Journal of Middle East Studies dergisinde 1976’da. G.C., "Dialogue with
Gustave E. von Grunebaum", International Journal of Middle East Studies, 1, 1976, s. 124.
215
Kadir Canatan, “İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Yaklaşım”, içinde Kadir
Canatan ve Özcan Hıdır (Der.), Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm, Ankara, Eskiyeni
Yayınları, 2007, s. 19.
- 60 -
islamofobi, özellikle aşırı sağ ve ırkçılar tarafından ifade edilmekteydi. Fakat 1979
yılındaki İran İslam Devrimi, Selman Rüştü’nün yazdığı “Şeytan Ayetleri” romanı
sonrasında Müslümanların gösterdiği tepkiler, Humeyni’nin Rüştüyle ilgili verdiği
ölüm fermanı, yakın zamanda ise körfez savaşı ve 11 Eylül olayları vs. gibi bazı
hadiseler, Batı’da İslam hakkındaki önyargıları ve ırkçı tavırları yeniden ve aktif bir
şekilde harekete geçirmiştir.
Ayrıca tarihsel arka plan, Hitler sonrası Batı’da, Yahudi düşmanlığının, yerini
İslam düşmanlığına bıraktığını düşündürmektedir. Özellikle Doğu Bloku çöktükten
sonra, düşman arayışı İslam üzerine odaklanmış, 11 Eylül ise aranan düşmanın
bulunduğu bir tarih olmuştur. 11 Eylül’den itibaren sistemli olarak yürütülen
“İslam’ın şiddet ve terörü besleyen bir din olduğu” şeklindeki kampanyalar göz
önünde bulundurulduğunda islamofobi’nin insanlığa çok ciddi zararlar verebilecek
nitelikte tehlikeli bir tuzak olduğu daha iyi anlaşılır.216
Peter Mandaville Müslümanlar açısından siyasi ve toplumsal gelişmelerin
düzelmeye başladığı, İslam’ın kendini halka anlatabileceği çok farklı imkânlara
ulaştığı 1990’ların ortasında islamofobi’nin en kötüsünün İngiltere’de yaşandığına
dikkati çekmektedir.217
11 Eylül 2001 sonrası AB’deki islamofobiye dair EUMC Özet Rapor’unun
(2002) yazarlarından Christopher Allen de, bir makalesinde İngiltere’deki durumun
ayrıntılarına inerken, islamofobi hakkında en endişe verici durumun, islamofobinin
tedricî olarak kasıtlı bir biçimde haklı addedilen bir düşmanlığa dönüştürülmesi
olduğunu açıklamıştır. 2004’teki yazısında ise 11 Eylül saldırılarının bu dönüşümü
hızlandırdığına, fakat başlatmadığına işaret etmiştir.218
İslamofobi hakkındaki endişeler her ne kadar 11 Eylül öncesinde ortaya
çıkmışsa da islamofobiyle ilgili ilk tanımlama çabalarının yapıldığı Avrupa ülkesi
İngiltere olmuştur. Çünkü Runnymede Trust adlı kuruluşun desteklediği bu komisyon
216
Hasan Onat, “Karikatür Krizi ve Yükselen İslamofobi,” www.hasanonat.com adresinden
erişilebilir. (Erişim Tarihi:10/02/2010)
217
Peter Mandaville, “Avrupa’da Müslüman Gençlik”, içinde Shireen Hunter ve Huma Malik, (Der.),
Avrupa ve Amerika Müslümanları –Karşılaştırmalı Perspektif-, Çev., Cem Demirkan, Deniz Öktem,
Ercüment Asil, Asma Mermer, Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 46.
218
Christopher Allen, “Justifying Islamophobia: A Post-9/11 Consideration of the European Union
and the British Contexts”, American Journal of Islamic Social Sciences, 21, 3 (2004; özel sayı “NeoOrientalism and Islamophobia: Post-9/11”), 1-25, s. 21.
- 61 -
raporu, islamofobinin Batı ülkelerinde yüz yıllardır bulunduğunu; ancak son yirmi
yılda daha da belirginleştiğini, daha uç ve tehlikeli boyutlara ulaştığını
vurgulamaktadır. Komisyon başkanı Prof. Gordon Conway, özellikle Britanya’da
islamofobi olduğundan kuşku duyanları bir hafta süreyle bu ülkede yayımlanan yerel
ve ulusal dergi ve gazeteleri okumaya davet etmektedir.219
Bu bağlamda, Etnik ve Irk Çalışmaları Ansiklopedisi’nde Elizabeth Pool,
özellikle medyayı islamofobiyi açıkça körüklemekle suçlamaktadır. 1994 ve 2004
arasında İngiliz basınından Müslümanlara dair örnek makaleler seçerek yaptığı
çalışmasında Pool, Müslümanların görüşlerinin kötü bir şekilde resmedildiğini ve
Müslümanlarla ilgili meselelerin de olumsuz bir bakış açısıyla ele alındığının açıkça
fark edildiğini söylemiştir.220 Benn ve Jawad da İslam’a ve Müslümanlara yönelik
düşmanlığın, medyanın İslam’ı barbar, akıl dışı, ilkel vs. bir şekilde resmetmesiyle
çok yakın bir ilişkisinin olduğunu belirtmiştir.221
Özellikle bazı dergi ve gazete yayınlarında Müslümanlar, terörist ve
fundamentalist olarak nitelendirilmiştir. 11 Eylül ve Müslümanlar hakkında
yayımlanan birçok makalede Bradford gibi bölgelerdeki Müslümanlar tahrik edilmiş
ve olaylara davetiye çıkartılmıştır. Yine bir makalenin başlığı dikkat çekicidir:
“Bangladeş: Seçim kan banyosu”. Burada da yine Müslümanlar sürekli olarak fanatik
ve bağnaz olarak vasıflandırılmış ve İslam’ın anti demokratik bir doktrin olduğu ileri
sürülmüştür.222 Benzer şekilde, “İslamsız İngiltere” başlıklı bir kampanya broşüründe
“İngiliz toplumu İslam ve Müslümanların tehdidi altında” cümlesi dikkat
çekmektedir. Ancak daha açık bir İslam düşmanlığı, “İslam gerçeği” başlıklı
bölümde yapılmaktadır. “İslam” kelimesi akronim olarak yazılmış ve ona tamamen
düşmanca ve saygısızca bir anlam yüklenmiştir. ISLAM kelimesinin harfleri
“Intolerance
(toleranssızlık),
Slaughter
(katliam),
Looting
(yağma),
Arson
(kundakçılık), Molestation (taciz) kavramlarıyla eşleştirilmiştir.223
219
Canatan, “İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Yaklaşım”, ss. 22-23.
Encyclopedia of Race and Ethnic Studies, s. 218.
221
http://en.wikipedia.org/wiki/Islamophobia#cite_note-Brill165-20 adresinden Benn; Jawad (2004) s.
165.
222
Tahir Abbas, Muslim Britain: Communities under Pressure, Zed Books, London, 2005, s. 58.
223
Allen, “United Kingdom- Mart 2006 Son Rapor-,” s. 80; Abbas, a.g.e, s.56.
220
- 62 -
Müslümanlar, çoğunlukla siyasi gazetelerin ikinci sayfalarında yer almakta ve
diğer azınlık guruplarından çok azının eleştirildiği gibi eleştirilmektedirler.
Müslümanlar, sık sık, bu tür yazılarda, “Müslümanlar” kelimesinin yerine,
“Yahudiler” ya da “siyahlar” kelimelerinin kullanılması durumunda söz konusu
gazetelerin ırkçı olarak eleştirileceklerine ve hukuki işlem görme riskine
gireceklerine dikkati çekmektedirler.224
Bu ve benzeri bir düşünce yapısı, İngiltere’nin Müslümanlara bakış açısını
açık bir şekilde yansıtmakla birlikte dini ve etnik azınlıklara karşı tutumlarında
çoğulcu ve çokkültürlü (multiculturalist) bir politika benimsediğini ileri süren
İngiltere’nin Müslüman azınlığına karşı dini hoşgörü ve dini tarafsızlık bağlamında
kabul edilemeyecek bir tavır örneği sergilediğini ortaya koymaktadır.
Egorova ve Tudar ise Avrupalı araştırmacıların medyada İslam’la ilgili olarak
kullandıkları “İslami terör”, “İslam bombaları”, “İslami şiddet” gibi ifadelerin,
İslam’la
ilgili
olumsuz
bir
kanaatin
uyanmasında
çok
etkili
olduğunu
vurgulamışlardır.225
Runnymede Trust kuruluşunun raporuna göre, 11 Eylül’den sonra daha da
tırmandırılan islamofobik söylem, “uzman” sayılanların görüşlerinde açık ya da
kapalı olarak kendini hissettiren şu temel iddiaları içermektedir:
1. İslam kültürleri yeknesak, tek tip ve dolayısıyla değişime kapalıdır,
2. İslam kültürü diğer kültürlerden tamamen farklıdır,
3. İslam, Batı kültüründen aşağıdır; barbar, irrasyonel, ilkel ve cinsiyetçi
tutumlara sahiptir,
4. İslam acımasızca tehlikeli ve tehditkârdır,
5.
Müslümanlar dini inançlarını siyasal ve askeri çıkarları için kullanırlar,
6. Müslümanların Batı kültürü eleştirisinin hiçbir değeri yoktur,
7. İslam’a karşı düşmanlık, Müslümanlara yönelik ayrımcı pratikleri ve
Müslümanların geniş toplumdan dışlanmasını meşrulaştırmak için
224
Tariq Modood, “Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri,” içinde Nezar
Alsayyad ve Marvel Castells, (Der.,), Müslüman Avrupa ya da Avro-İslam – Küreselleşme Çağında
Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık-, Çev., Zehra Sayan, Everest Yayınları, İstanbul, 2004, s. 198.
225
Antonio Marquina ve Vicenta Garrido Rebolledo, “The Dialogue between the European Union and
the Islamic World” içinde Interreligious Dialogues: Christians, Jews, Muslims, Annals of the
European Academy of Sciences and Arts, 24/10, Avusturya, 2000, ss. 166-168.
- 63 -
kullanılmaktadır ve islamofobi sanki doğal ve sorun teşkil etmeyen bir
fenomen olarak görülmektedir.226
Genel olarak özellikleri bu şekilde sıralanan islamofobi’yi söz konusu
komisyon, kısaca; “İslam’a karşı temelsiz bir düşmanlık” olarak tarif etmekte ve bu
düşmanlığın Müslüman’lara yönelik ayrımcılık ve toplumsal dışlanma gibi pratik
sonuçları da beraberinde getirdiğini vurgulamaktadır.
Ayrıca söz konusu raporda islamofobi’nin bir anti-semitizm olduğu ve
Ortadoğu, Arap ve Güney Asyalı halkları hedef aldığı söylenmektedir. Burada
semitik kavramının, Yahudilerle sınırlı olmadığı ve tüm Sami ırklarını kapsar bir
şekilde orijinal anlamıyla kullanıldığı görülmektedir.227
İngiltere’de hükümetin ilk Müslüman bakanı Shahid Malik de, Avrupa’daki
Müslümanların kendilerini Nazi döneminde yaşayan Yahudiler gibi hissettiklerini
belirtmiş ve Müslümanları Avrupa’nın yeni Yahudileri olarak ilan etmişti. Malik,
İngiltere’de Müslümanlara yönelik giderek büyüyen düşmanca bir tutumun söz
konusu olduğunu, İngiliz medyasında ve toplumunda Müslümanları hedef alan
yorum ve yayınların artık mazur görülür hale geldiğini, böyle bir muamelenin başka
hiçbir azınlık için haklı görülmediğini belirtmişti.228
The Runnymede Trust komisyonunun sunduğu kavramsal çerçeveye göre
islamofobi, dört temel boyuttan oluşmaktadır. İslamofobi’nin en belirgin yönünü
medya
ve
günlük
konuşmalarda
karşımıza
çıkan
önyargılar
(prejudice)
oluşturmaktadır. Kavramsal çerçeveye göre önyargılar kendi başına ve soyut şeyler
olmayıp, ayrımcılık (discrimination) ve dışlanma (exclusion) gibi davranış
boyutlarında ortaya çıkan ve gözle görünür olgular olarak tanımlanmaktadır.
Ayrımcılık, iş pazarı, eğitim ve sağlık gibi sektörlerde görülürken, dışlanma; siyaset
ve yönetim pozisyonlarında söz konusudur. Son olarak islamofobi’nin bir başka
boyutu daha var ki, bu boyut 11 Eylül’den sonra giderek önem kazanmıştır: Fiziki
şiddet (violence). Şiddet, genellikle çevreye zarar verme (vandalizm) ve fiziksel
226
“Islamophobia a Challenge for Us All” (Summary), The Runnymede Trust, 13 Ekim 2009’da
http://www.runnymedetrust.org/uploads/publications/pdfs/islamophobia.pdf adresinden erişildi
227
Canatan, “İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Yaklaşım”, s. 23.
228
“Avrupa’nın Yeni Yahudileri Müslümanlar,” Akşam Gazetesi, 5 Temmuz 2008,
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=122780,5&tarih=05.07.2008
- 64 -
saldırılar şeklinde karşımıza çıkabildiği gibi bazen de sözlü saldırılar olarak da
görülebilmektedir.229
Kavramsal çerçevesi bu şekilde açıklanan islamofobi, söz konusu komisyon
tarafından aşağıdaki tabloda belirtildiği gibi kavramın yaygın ve temel boyutlarına
şekil üzerinde de işaret edilmiştir:
Humphries, Patel ve Naik de, islamofobik olarak adlandırılan gelişmelerin, 11
Eylül’le ortaya çıkmış yepyeni olgular olmadığını, bu olguların Batılı ülkelerin
kültürlerinde ve uzak ve yakın geçmişlerinde zaten yerlerinin bulunduğunu, sadece
son 20 yıllık zaman diliminde islamofobik gelişmelerin hız kazandığını
vurgulamaktadırlar.230
İslamofobi ve Britanya Müslümanları hakkında rapor hazırlayan Runnymede
Trust kuruluşunun üyelerinden Abduljalil Sajid de, Avrupalı ülkelerin tarih boyunca
bazen benzer biçimlerde bazen de oldukça birbirlerinden farklı şekillerde günümüze
kadar kendilerine has islamofobik algılarının var olageldiğini belirtmiştir.231 İslam
Konferansı Örgütü’nün islamofobi ile ilgili bir gözlem raporu da islamofobi
229
“Islamophobia a Challenge for Us All” (Summary), The Runnymede Trust, 13 Ekim 2009’da
http://www.runnymedetrust.org/uploads/publications/pdfs/islamophobia.pdf adresinden erişildi.
230
Naina Patel, Beth Humphries and Don Naik, "The 3 Rs in Social Work: Religion,‘Race’ and Racism in
Europe", içinde Charlotte Williams, Haluk Soydan, Mark R. D. Johnson, (Der.), Social Work and
Minorities: European Perspectives, Routledge, 1998, ss. 197-198.
231
Abduljalil Sajid, “Islamophobia: A new word for an old fear”, http://www.wcrp.be/articles/Sajid911-04.htm, 14.10.2009’da erişildi.
- 65 -
kavramının, en az İslam tarihi kadar eskilere dayandığına işaret etmiştir.232 Örneğin,
Hollanda’da İslam ve Müslüman karşıtlığı için genellikle “anti-islamizm” (antiislamisme) kavramı kullanılırken, İngiltere’de “islamofobi” (islamophobia) kavramı
tercih edilmektedir. Fakat bu kavramların içeriğine bakılınca aralarında fazla bir fark
olmadığı da görülmektedir. Her iki kullanımda da Müslüman aleyhtarı gelişmeler ve
eğilimler, tarihi ve kültürel derinliği olan önyargılar ile kasıtlı eylemler biçiminde bir
araya getirilmektedir.233
Özellikle Runnymede Trust raporunun en önemli başarılarından birisi,
öncelikle “islamofobi” terimini kamuoyuna mal etmek olmuştur. Çünkü kavram
özellikle rapor sayesinde artık İngiltere dışında da kullanılır hale gelmiştir. Dahası bu
kavram, Müslümanların batı dünyasında yaşadıkları zorlukların izahının popüler bir
açıklaması da olmuştur. Kısacası komisyon, İslamofobi kavramının, Müslüman
karşıtı his ve düşüncelerin gerçekçi olmayan bir psikolojik hastalık hali olduğunu ve
Müslümanların sorunlarının temel nedeninin batının Müslümanları yeterince
tanımaması olduğunu ima etmiştir.234
Bütün bunlara ilaveten, Runnymede Trust komisyonu raporu dışında diğer
birçok kaynak da İngiltere’deki Müslüman azınlığının durumunun, özellikle olumlu
olarak değerlendirilemeyeceğini doğrulamaktadır.
İngiltereli Müslümanlar ve İslamofobi Komisyonu’nun 2004’te yayınlanan,
İngiltere Müslüman Konseyi (Muslim Council of Britain (MCB)) yetkilileri ve çeşitli
Müslüman bireylerle Kasım 2003’te yapılan mülakatlara dayanan devam raporu,
ilkini 1997’de yaptığı araştırmadan beri genel durumun düzelmediği sonucuna
varmıştır. Bu dönemdeki gelişmelerle ilgili olumsuz değerlendirmeler, özellikle sivil
özgürlüklerin daraltılması, yeni güvenlik yasalarınca bir korku ikliminin oluşumu ve
hükümetin Müslümanların durumunu iyileştirme görevini pek ifa edememesi ile ilgili
olmuştur.235 Birçok kaynakta da Müslümanlar arasında keyfi tutuklamalar ve ev
232
İslam Konferansı Örgütü İslamofobi Gözlem Raporu, http://www.oicoci.org/english/article/islamophobia.htm 14.10.2009’da erişildi.
233
Canatan, “İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Yaklaşım”, s. 24.
234
Jytte Klausen, İslam’ı Yeniden Düşünmek – Batı Avrupa’da Siyaset ve Din-, Çev. Mahmut Aydın,
Liberte Yay., Ankara, 2008, s.85.
235
Richard Stone ve diğerleri, “Islamophobia. Issues, Challenges and Action”, A report by the Commission on British Muslims and Islamophobia, Trentham Books, Stoke and Trentham, 2004,
ayrıca, http://www.insted.co.uk/islambook.pdf; adresinden ulaşılabilir.
- 66 -
aramalarıyla ilgili şikâyetlerin azımsanmayacak kadar çoğalmaya devam ettiği
belirtilmektedir.236
Ayrıca, Nisan 2005’te York Üniversitesince Avrupa Irkçılık ve Yabancı
Düşmanlığını İzleme Merkezi (EUMC) kanalıyla “Avrupa Birliği’nde Müslümanlar:
Ayrımcılık
ve
İslamofobi”,
adıyla
Avrupa
Birliği’ne
Üye
Devletlerdeki
Müslümanların durumu hakkında yeni bir rapor hazırlanmıştır.
Bu rapor, AB’deki Müslümanlara yönelik ayrımcılığın ve islamofobi
olaylarının kapsamı ve niteliği hakkında çok yeni verileri ve bilgileri içermektedir.
Rapor, ayrıca İngiltere dışındaki diğer Avrupa devletlerinin de iyi uygulama
örneklerini sunarken ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadeleye yönelik eylemler ve
bütünleşmeyi teşvik konusunda öneriler getirmektedir.
Yine islamofobiyle ilgili yapılan bir araştırma, İngiltere’de şehir ve
kasabalarda yaşayan gençlerin % 43 oranında islamofobik olma eğiliminde olduğunu
göstermiştir. Bu araştırma 13-24 yaşları arasındaki gençlerin % 10’unun ulusalcı
BNP’yi desteklediği, yaklaşık % 15’inin de başörtüsü takan kadınlara karşı olduğunu
ortaya çıkarmıştır.237 BBC için anket yapan Mori şirketi’ne göre bu yaş aralığındaki
gençlerin % 32’sinin, çokkültürlülüğün, “İngiliz Yaşam Tarzını Tehdit Ettiğini”
düşündükleri ortaya çıkarmıştır.238
İngiliz BBC’de çıkan bir habere göre pek çok Avrupalı Müslüman, etnik kimlikleri
ve/veya dinsel yaklaşımlarına bakılmaksızın iş, eğitim ve barınma alanlarında
ayrımcılıkla karşılaşmaktadır.239 EUMC raporundaki veriler, Müslümanların eğitimde
başarı oranlarının ortalamanın altında ve işsizlik oranlarının ise ortalamanın üzerinde
olduğunu göstermektedir. Müslümanların ortalamanın altında barınma koşullarına
sahip bölgelerde nüfuslarına göre orantısız bir yoğunlukta oturdukları belirlenmiştir.
Yine Müslümanların genellikle düşük vasıflı işlerde istihdam edilmekte olduğu ve
düşük ücretli sektörlerde yüksek oranda temsil edildikleri görülmüştür. Aynı raporda
başta gençler olmak üzere pek çok Müslümanın sosyal kariyerleri sürecinde
236
http://www.demos.co.uk/ files Bringing%20it%20Home%20-%20web.pdf, 24 Nisan 2007’de
ulaşıldı.
237
http://www.blink.org.uk/bm/manifesto_section.asp?catid=27 adresinden elde edilebilir.
238
http://news.bbc.co.uk/1/hi/uk/4137990.stm adresinden elde edilebilir.
239
ACAS (2004) Religion or belief and the workplace: A guide for employers and employees.
http://www.acas.org.uk/publications/pdf/religion.pdf; Ayrıca daha fazla bilgi için bkz.
http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/england/london/4179930.stm
- 67 -
engellerle karşılaştığı, bu durumun kendilerinde ümitsizlik ve sosyal dışlanma
duygularına yol açtığı ifade edilmiştir.240 Ülkede her ne kadar dinsel tahrikli olaylar
hakkındaki veriler sınırlı olsa da, Müslümanların birçok kez sözlü tehditlerden
fiziksel saldırılara kadar değişen islamofobi eylemlerine maruz kaldıkları
belirtilmektedir.241
Müslümanlara yönelik ayrımcı ve islamofobik tutumlar, çoğu zaman bunlarla
iç içe geçmiş olan ırkçılık ve yabancı düşmanlığına bağlı olgulara da atfedilmiştir.242
Bundan dolayı, Müslümanlara karşı düşmanlığın daha geniş kapsamda, göçmenlere
ve azınlıklara yönelik yabancı düşmanlığı ve ırkçılık bağlamında ele alındığı
durumlar da olmuştur.
Kısacası,
İngiltere’de
ırkçılık,
ayrımcılık
ve
sosyal
marjinalleşme,
bütünleşmeye ve toplumsal birleşmeye yönelik ciddî tehditler oluşturmaktadır.
İngiltere’nin ilk Müslüman Bakanı Shahid Malik’in 7 Temmuz 2005’te
düzenlenen intihar saldırılarının yıldönümü nedeniyle konuk olduğu televizyon
programında açıkladığı bir kamuoyu yoklaması, islamofobinin boyutlarıyla ilgili çok
ilginç veriler sunmaktadır. Buna göre İngilizlerin yüzde 51’i, 7 Temmuz
saldırılarından bir ölçüde İslam’ı sorumlu tutmaktadır. Müslümanların yüzde 80’i 7
Temmuz saldırılarından bu yana İslam inancına yönelik önyargıların arttığına dair
olaylara şahit olduklarını ortaya çıkarmıştır.243
Bütün bu rapor ve islamofobik olay ve gelişmelerin yanında, kuruluşların öne
sürdüğü mevcut sayısal verilerin, bu olumsuz değerlendirmeleri desteklemediği ve
islamofobi olarak tabir edilen şeyin İngiltere’de veya diğer Avrupa ülkelerinde var
olamayacağını iddia eden kişi ve kuruluşlar da yok değildir.244
Mesela Kenan Malik Müslümanların, sahip oldukları sorunlardan Avrupalıların
genel psikolojisini sorumlu tutmalarını, olayı basite indirgemek anlamına geldiğini
240
Aynı rapor, bkz. ss.12,13,17.
“Muslims in the European Union: Discrimination and Islamophobia”, European Monitoring Centre
on Racism and Xenophobia (EUMC) 2006 Report, s. 62, http://eumc.europa.eu adresinden erişilebilir.
(15.10.2009)
242
“Muslims in the European Union: Discrimination and Islamophobia”, European Monitoring Centre
on Racism and Xenophobia (EUMC) 2006 Report, s. 62, http://eumc.europa.eu adresinden erişilebilir.
(15.10.2009)
243
“Avrupa’nın Yeni Yahudileri Müslümanlar,” Akşam Gazetesi, 5 Temmuz 2008,
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=122780,5&tarih=05.07.2008
241
244
Bkz. Kenan Malik, “Islamophobia Myth”, Prospect Magazine, 107 (Şubat 2005).
- 68 -
söylemiştir. Çünkü Malik’e göre böyle bir durum, Müslümanları etkileyen pek çok
sorunun diğer göçmen gurupları hatta kurumsallaşmış azınlık dinlerinin mensupları
tarafından da yaşanabildiğini göz ardı etmek demektir.245
Öte yandan islamofobi’nin, İslam’a karşı yapılan eleştirilerin önüne geçmek için
Müslümanlar tarafından bir sansür aracı olarak kullanıldığını ve bu kavramın
kullanımının, konuşma özgürlüğünü tehdit ettiğini söyleyenler de olmuştur. Romancı
Salman Rüşdi ve diğer bazı yazarlar, Mart 2006’da islamofobi’yi “berbat bir
kavram” olarak tanımlayıp “yeni totaliter yapıyı hep beraber karşılama” adında bir
bildirinin de altına imza koymuşlardır. Edward Said, islamofobi’nin, daha çok
alışılmış antisemitik Batı geleneğinde görülen gizli bir ortak olması için
Oryantalizmin içinde ortaya çıktığını belirtmiştir.
Fred Halliday, islamofobi’yi Runnymede Trust raporunda geçtiği şekliyle
eleştirmektedir. Ona göre modern çağda düşmanlığın hedefi, İslam olmasından
ziyade Müslümanlar ve onların fiilleri olduğundan doğru olan terimin “AntiMuslimism” (Müslüman karşıtlığı) olması gerektiğini düşünmüştür. Ayrıca Halliday
islamofobi kavramının, farkında olmadan aşırıcıların ekmeklerine yağ süren bir
kavrama dönüştüğü eleştirisini de yapmaktadır.246 Kenan Malik, Islamofobia Myth
adlı eserinde, islamofobi kavramının kullanılmasıyla aslında Müslümanlara karşı
ayrımcılığın, İslam düşmanlığıyla karıştırıldığını ayrıca bu kavramın asıl amacının,
Müslüman reformcular ve bazı eleştirmenleri susturmak olduğunu iddia etmiştir.
Yine Malik, Müslümanların diğer guruplara nazaran daha fazla baskı ve dışlanmalara
maruz kaldıklarına dair suçlamalarının, bir nevi mağdur rolünü oynama anlamına
geldiğini ve bu şekilde, Müslümanların tüm başarısızlıklarının, islamofobi’ye
yüklenmeye çalışıldığını öne sürmüştür.247
İslamofobiyle ilgili bütün bu kavramsal tartışmaların ötesinde çalışmamız
açısından dikkati çeken ve vurgulanması gereken en önemli nokta, kavramsal olarak
nasıl adlandırılırsa adlandırılsın sunulan raporlar ve o raporlarda ortaya çıkan veriler,
245 Kenan Malik, “The Islamophobia Myth”, Prospect Magazine, Ocak 2005, Ayrıca
http://www.kenanmalik.com/essays/islamophobia_prospect.html. websitesinden de ulaşılabilir.
246
Alan Aldridge, Religion in the Contemporary World: A Sociological Introduction, Polity Press,
Şubat 2000, s. 138.
247
Kenan Malik, “Islamophobia Myth”, Prospect Magazine, 107, Şubat 2005, 16 Kasım 2009
tarihinde http://www.kenanmalik.com/essays/prospect_islamophobia.html adresinden erişildi.
- 69 -
İngiltere’de Müslüman azınlığına karşı en azından diğer dinlere nazaran pozitif
olmayan, çoğulcu ve çokkültürlü sistemlerin öngörmediği ve eşitlik ilkeleriyle
bağdaşmayan bir tutumun sergilendiğini ortaya koymaktadır.
1.5.4.2. Son zamanlarda İngiltere’de İslamofobi Olarak Nitelendirilen
Bazı Uygulamalar
2004 yılında BBC’nin yaptığı bir araştırma, Müslüman adını taşıyan iş
müracaatçılarının,
Müslüman
adını
taşımayan
kişilere
göre,
iş
müracatı
görüşmelerine daha fazla çağrıldıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu çalışma, benzer
yetenek ve aynı eğitim düzeylerine sahip ama farklı adlar taşıyan hayali iş
müracaatçıları
kullanılarak
yapılmıştır.
Sonuçta
Müslüman
isimlere
sahip
olmayanların % 15’i iş görüşmesine çağrılırken Müslüman ismini taşıyanların ancak
% 9’u iş görüşmesine çağrılmıştır.248
MCB (Britanya Müslüman Konsili) gibi bazı kuruluşlar da, bu örneği
islamofobi’nin ne kadar yaygın olduğunu göstermek ve islamofobi’nin ileri seviyesini
göstermek için vermişlerdir.249 Bunun yanında The Guardian gazetesi, özellikle
Temmuz 2005’teki Londra’yı bombalama olaylarının akabinde islamofobik olaylarda
yüksek bir artış olduğunu gösteren bir anket çalışması yapmıştır.250 Open Society
Institute (Açık Toplum Enstitüsü) tarafından yapılan diğer bir araştırmaya göre,
Müslümanların % 32’si hava alanlarında ayrımcılığa maruz kaldıklarını, % 80’i ise
islamofobik olaylarla karşılaştığını belirtmiştir.251 2006’da İngiltere’nin kuzeyindeki
West Yorkshire/Dewsbury’de bulunan İngiliz Kilisesi ilköğretim okulunda görev
yaparken peçesini açmayı reddettiği için Müslüman bir İngiliz bayan öğretmenin
248
“Five Live survey suggests ethnic minority applicants still discriminated against in UK”, BBC
News Press Office, 12 Temmuz 2004, 10 Kasım 2009 tarihinde
http://www.bbc.co.uk/pressoffice/pressreleases/stories/2004/07_july/12/minorities_survey.shtml
adresinden erişildi.
249
“Is Islamophobia a myth?,” Prospect Magazine, 108, Mart 2005, 24 Eylül 2009 tarihinde
http://www.prospectmagazine.co.uk/2005/03/isislamophobiaamyth/ adresinden erişildi.
250
“Two-thirds of Muslims consider leaving UK”, The Guardian – 26 Temmuz 2005; ICM-Guardian
poll Poll of Muslims in the UK, The Guardian - 26 Temmuz 2005, 16 Kasım 2009’da
http://www.guardian.co.uk/uk/2005/jul/26/polls.july7 adresinden erişildi.
251
“Spiraling Islamophobia Alienating British Muslims” İslam Online Raporu, 21 Ekim 2009’da
htttp://www.islamonline.net/English/News/2004-11/22/article06.shtml adresinden erişildi.
- 70 -
görevine son verilmiştir.252 Dönemin Başbakanı Tony Blair dâhil, üst düzey önemli
kişilerin korumalığından sorumlu olan Müslüman bir İngiliz polis memuru, güvenlik
gücü birimindeki görevinden alınınca aleyhinde ırk ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle
Metropolitan Polis teşkilatı aleyhine dava açtığında 9 ve 11 yaşlarında iki çocuğunun
bir camiye gitmesi, görevinden çekilme gerekçesi olarak olarak açıklanmıştır.253
İngiltere’de yüksek düzeyde görev yapan Müslüman polis görevlisi Tarique
Ghaffur, özellikle 2001 ve 2005 terör olaylarından sonra çıkartılan anti-terör
yasalarının Müslümanlara karşı açık bir ayrımcılık oluşturduğunu ve etnik azınlıkların
suça itilmesini kolaylaştırdığını söyledi. Ghaffur birçok yerde bu yasaların da ötesine
geçilerek ‘yolcu profili’ (fiziksel görünüş) esas alınarak Müslümanların sebepsiz yere
durdurulup aranarak tutuklanma olayların ortaya çıktığını belirtti.254 Sahib Mustakim,
İngiliz gizli servisi başkanı Eliza Manningham-Buller’in 1600’den fazla kişinin dâhil
olduğu 30 adet terör planı ortaya çıkardıklarına dair yaptığı son uyarının ABD’deki
kongre seçimleri ile eşzamanlı olarak planlandığını ve bunun amacının dikkatleri
başka yöne çekmek ve halkta korku uyandırmak olduğunu söyledi.255 Roger Graef
tarafından polisler hakkında yapılan bir çalışma da, başta Müslüman topluluklarına
yönelik olmak üzere ırkçı tutumların polis arasında yaygın olduğu sonucunu ortaya
çıkarmıştır. Graef, polisin bakış açısını “bütün azınlık guruplarına karşı etkin bir
biçimde düşmanca” bulmuştur. Görüşmeyi yapan kişinin onaylayıcı olmayan tavrının
farkına varan polis memuru, şakayla karışık şöyle demiştir: “Polisler her şey hakkında
hakaret niteliğinde konuşurlar… Aynı şeyleri, eşcinseller, Pakiler (Pakistanlılar),
lezbiyenler, kadınlar, öğrenciler, İrlandalılar için de yaparız. Biz herkesten nefret
ederiz.”256
Haziran 2007’de Kraliçe’nin Doğum Günü’nde Salman Rüşdi’nin şövalyelikle
ödüllendirilmesini takiben, İran Dış İşleri Bakanı, ödülün verildiği şahsı “nefret
abidesi mürted” olarak değerlendirip olayı islamofobi olarak gördüğünü ilan
252
http://www.islamonline.com/other/islamic_thirteen.html, 26 Kasım 2006.
http://www.islamonline.com/cgi-bin/news_service/world_full_story.asp?service_id=2624, 07
Kasım 2006.
254
http://www.islamonline.com/cgi-bin/news_service/world_full_story.asp?service_id=2470, 07
Ağustos 2006.
255
http://www.islamonline.com/cgi-bin/news_service/world_full_story.asp?service_id=2650, 26
kasım 2006.
256
Giddens, Sosyoloji, s. 248.
253
- 71 -
etmiştir.257 26 Ağustos 2007’de de İngiltere Futbol Kulübü Newcastle United takımı
fanatikleri, Mısır etnik kökenli Middlesbrough kalecisi Mido aleyhinde islamofobik
şarkılar söylemiş ve sonrasında Newcastle takımı Futbol Federasyonunca soruşturma
geçirmişti.258 Kaleci ise federasyon’un incelemelerinin gelecekteki küfürleri
önleyemeyeceğini söyleyerek bu konudaki ümitsizliğini ortaya koymuştu.259
Demos adlı think tank kuruluşunun yaptığı araştırmaya göre, 7 Temmuz
patlamalarının ardından yetkililerin İngiliz Müslümanlarına karşı takındığı tavrın
onları aşırılık ve şiddet akımlarına katılmaya ittiğini ortaya koymuştur. Araştırmada,
ayrıca hükümetin politikalarının Müslümanlar arasında ‘öfke ve yalnızlık’ uyandırdığı
ve aşırı akımlara yaklaşmalarına neden olduğu sonucuna da varılmıştır.260
İngiltere’de dinlere karşı tarafsızlık bağlamında Müslüman azınlığının
durumunu yansıtan ve onlara karşı ayrımcı bir duruş sergilenmesi konusunda dönüm
noktası niteliğindeki olaylardan birisi de Selman Rüştü meselesidir. Gerek Rüştü’nün
İslam dinine hakaretler içeren kitabı yazmasının ardından ortaya çıkan hadiselerde
gerekse bu dönemde Müslümanların dini inançlarını korumaları için başvurdukları
Dine Hakaret Yasaları’nın uygulanışında “çoğulcu” ve “çokkültürlü” İngiliz
sisteminin tutumu çalışmamız açısından büyük önem arz ettiğinden bu iki konunun
incelenmesinde fayda görülmektedir.
1.5.5. Selman Rüştü Olayı
1.5.5.1. Olayın Arka Planı ve The Satanic Verses Kitabı
Hindistanlı Müslüman bir aileden gelen Selman Rüştü 1947 yılında
Bombay’da doğmuş, İngiltere’de eğitimini görüp Londra’ya yerleşmiştir. Rüştü dini
inancını kaybettikten sonra edebiyat çalışmalarını bu doğrultuda ve anlayışta
sürdürmüştür. İngiliz Edebiyat kuruluşunun da üyesidir. Rüştü aynı zamanda sol
257
“British knighthood for Rushdie, clear sign of Islamophobia”, Iranian Foreign Ministry/IRNA
,http://www2.irna.com/en/news/view/line-203/0706177335144730.htm, 17 Haziran 2007; BBC News,
19.06.2007, http://news.bbc.co.uk/2/hi/south_asia/6763119.stm.
258
“Briefs3-FA investigating claims of racist chanting against Mido”, Reuters, 01 Aralık 2008,
http://uk.reuters.com/article/footballNews/idUKL137257820081201, 16 Kasım 2009’da erişildi.
259
Simon Williams, 04 Aralık 2008,“Mido fury at FA over repeat of racist taunts at Tyne-Tees clash”,
The Guardian, http://www.guardian.co.uk/football/2008/dec/04/middlesbrough-premierleague, 17
Eylül 2009’da erişildi.
260
http://news.bbc.co.uk/go/pr/fr/-/2/hi/uk_news/6205050.stm, 04 Aralık 2006.
- 72 -
görüşlü entelijensiyanın bir üyesidir. İngiltere’nin ünlü Kanal 4 televizyonunda
program yapmaktayken programların birisinde İngiltere’nin ırkçı ve emperyalist bir
ülke olduğunu açıklayarak da zamanında İngiltere’de gündem oluşturmuştur.261
Rüştü’nün romanı The Satanic Verses Londra’da Eylül 1988’de basıldı.
Roman’da göç, göçmenlik, Hindistan ve Britanya, İslam ve Hıristiyanlık, iyi ve kötü,
şeytan ve melek, polisler, hapishane memurları, sadist zorba olarak nitelendirdiği
göçmenlik bürosu memurlarının yanında İngiltere’nin ırkçı olarak lanse edilmesi gibi
pek çok konu işlenmiştir.262
Fakat asıl tartışmaya sebep olan ve bir yönüyle de romanını gündeme taşıyan,
İslam’la ilgili değindiği konular olmuştur. Kitabının iki bölümünde İslam’ın
kuruluşuyla ilgili bir rüyalar dizisi anlatmıştır. Bu rüyalar dizisi doğrultusunda,
romanının adından da anlaşıldığı gibi özellikle kitabının belli bölümlerinde Hz.
Muhammed’e (s.a.v), ailesine ve İslam’a hakaretler etmiştir. Hz. Muhammed
(s.a.v)’i vahiy alan bir peygamber olmaktan ziyade kendi hesapları peşinde koşturan
bir siyasetçi, Kuran’ı ve bazı kanunları dini amillerden ziyade kendi pratik çıkarları
için kullandığı bir kişilik olarak resmetmiştir. Yine İslam Peygamberini, romanında
Hıristiyanların onu önceki zamanlarda tezyif için kullandıkları “Mahund” adı gibi
pek çok uyduruk ve hakaret içerikli isimlerle adlandırmıştır.263 Kitabında ayrıca Şii
dünyasınca kutsallık atfedilen imamlar ve İran devrimi ardından ruhani liderleri olan
Humeyni’ye yönelik saldırganca tutumlar da yer almıştır.
Kitabın yayınlanmasının akabinde Şubat 1989’da İran lideri Ayetullah
Humeyni, Tahran radyosunda aşağıdaki ifadeleri yayınlatmıştır: “Bütün dünya
Müslümanlarına iftiharla bildirmek isterim ki İslam, Hz. Muhammed (s.a.v) ve
Kur’an aleyhinde olan The Satanic Verses (Şeytan Ayetleri) kitabının yazarı ölümle
cezalandırılmıştır.”264
261
‘The New Empire Within Britain’, New Society, 9 December 1982.
Qadri Ismail, “A Bit of This and A Bit of That: Rushdie’s Newness,” Social Text, 29, 1991, 117124, s. 121; Walter, Blasphemy-Ancient & Modern-, s. 82.
263
M. M. Slaughter, “The Salman Rushdie Affair: Apostasy, Honor, and Freedom of Speech,”
Virginia Law Review, 1993, 79, 153-204, ss. 161-209.
264
Aaron Tyler, Islam, the West and Tolerance –Conceiving Coexistince, Palgrave Macmillan, New
York, 2008, ss. 23-24; Fischer ve Abedi, “Bombay Talkies, the Word and the World: Salman
Rushdie’s Satanic Verses,” s. 110; F. L. Smith, Blasphemy and the Battle for Faith, Hodder &
Stoughton, London, 1984, s. 9.
262
- 73 -
Rüştü, Viking Penguin Books yayınevi tarafından bastırılan kitabının İslam’a
hakaretler içerdiğine dair iddiaları inkâr etmesine ve aslında kitabında yeni bir dinin
doğuşunu, seküler ve hümanist bir bakış açısıyla vermeye çalıştığını söylemesine
rağmen Müslümanlar ikna olmamıştır.265 Rüştü, 1990 yılında bir gurup Müslüman
âlimiyle kötü bir niyetinin olmadığına dair bir iyi niyet görüşmesi yapmıştır.266 Fakat
esasında Rüştü, İslam’a hakaret ettiğini romanında açıkça hissettrimiştir. Çünkü
romanda kendi adını Mahund’un sekreteri yani güya Peygamber metinleri tahrif
ettiğinde kâhince tüm bunların farkında olduğunu bilen birisi olarak ismini de
romanda açıkça Salman olarak söylemiştir.267
Tüm bu gelişmeler üzerine Hindistan ve Britanya’nın Leicester şehrinde
Müslüman siyasetçiler tarafından kitap aleyhinde kampanyalar başlatılmıştır.
İngiltere ve dünyanın diğer birçok yerinde kitapta İslam ve Peygamberi aleyhinde yer
alan pasajlardan dolayı protesto gösterileri ve tepkiler gittikçe yayılmıştır. Bu
kampanyalar ve protestolar, 1988’de kitabın Hinditan, Pakistan, Güney Afrika ve
diğer pek çok Müslüman ülkesinde yasaklanmasına yol açmıştır.268 Dünyanın dört bir
yanında Müslümanların yapmış olduğu gösteriler, Humeyni’nin vermiş olduğu ölüm
cezasına desteği daha da artırmıştır. Daha önce Rüştü’nün kitabını yakarak
tepkilerini dile getirmiş olan İngiliz Müslümanları, dünya çapındaki protestolara
açıkça destek vermelerine rağmen, Rüştü’nün öldürülmesi gerektiğine dair verilen
fetva konusunda ihtilafa düşmüşlerdir.269 Bilindiği gibi Humeyni, fetvasında bütün
dünya Müslümanlarından Rüştü’yü gördükleri yerde öldürmeleri ve yayınlarını yok
etmelerini istemişti.
Britanya’nın önde gelen Müslümanları, konuyla ilgili gerekli müeyyidelerin
İngiliz Yasalarının ihmal edilmesiyle yapılmasının uygun olmayacağını, fakat Rüştü
aleyhinde gerekli cezai müeyyidelerin İngiliz Yasalarında yüzyıllardır mevcut olan
ve o zamana kadar nadiren başvurulan dine hakaret kanununa göre verilmesi
265
Pinaki Chakravorty, “The Rushdie Incident as Law –and- Literature Parable,” The Yale Law
Journal, 104/8, 1995, 2213-2247, s. 2228.
266
Ismail, “A Bit of This and A Bit of That: Rushdie’s Newness,” s. 119; Aamir Mufti, “Reading the
Rushdie Affair: An Essay on Islam and Politics,” Social Text, 29, 1991, 95-116, s. 95.
267
Walter, Blasphemy-Ancient & Modern-, s. 83.
268
Slaughter, “The Salman Rushdie Affair: Apostasy, Honor, and Freedom of Speech,” s. 156.
269
Shailja Sharma, “Salman Rushdie: The Ambivalence of Migrancy,”, Twentieth Century Literature,
47/4, 2001, 596-618, s. 613; Smith, Blasphemy and the Battle for Faith, s. 9; Slaughter, “The Salman
Rushdie Affair: Apostasy, Honor, and Freedom of Speech,” ss. 181-182.
- 74 -
gerektiğini ifade etmişlerdir.270 İngiliz Örf ve Adet Hukuku’na göre ise dine hakaret
kanunu (küfür kanunu), yerleşik İngiliz Kilisesiyle olan ilişkiler doğrultusunda
sadece Hıristiyanlığa karşı yapılan hakaretleri cezalandırmayı öngörmüştür. Asıl
sıkıntı da bu noktada başlamıştır.271
Kısaca özetlemek gerekirse, Selman Rüştü meselesi 1988’de Örf ve Adet
Hukuku’nun kapsamının diğer dinleri korumak için de genişletilip genişletimemesi
sorusunu tekrar gündeme getirmiştir. The Satanic Verses “Şeytan Ayetleri” kitabının
yayınlaması sonrasında gelen hiddet, uluslar arası ölçekte devam edip 22 kişinin
hayatını kaybetmesine, yaşanan olaylarda pek çok kişinin yaralanmasına, İranla Batı
arasında diplomatik ilişkilerin bozulmasına, kitabın yasaklanması ve yakılmasına,
netice itibariyle de Selman Rüştü’nün İslam âleminde mürted olarak ilan edilmesine
neden olmuştur. 272 Kitabın Amerika ve Avrupa’da şaşırtan derecedeki satışı, yazarı
hala hayatını gizleyerek ve İngiliz Hükümetinin koruması altında devam ettirmek
zorunda kalan bir milyoner yapmıştır.
1.5.5.2. Selman Rüştü Olayının Önemi ve Sonrasında Oluşturulan İslam
İmajı
The Satanic Verses kitabını, dini fanatizm üzerine yapılan mükemmel bir
saldırı şekli olarak gören çok sayıda Batılı okuyucu olmuştur. Fakat bunların yanında
hem Doğu’dan hem de Batı’dan pek çok entellektüel, siyasetçi ve ilim adamı da bu
kitabın saygıdeğer dini inançlara karşı yapılan ahlaksız ve haince bir hakaretler
dizisinden oluştuğunu ve mutlaka yasaklanması gerektiğini belirtmiştir.273 Bu iki
duruşun yanında olaya diğer bazı yaklaşım şekilleri de olmuştur: Liberal ve
Müslüman olmayan muhafazakârlar, bu durumu talihsiz bir olay olarak gördüklerini
söyleyip bu olayı desteklemediklerine işaret etmekle yetinmişlerdir. Rüştü
270
Peter Jones, “Respecting Beliefs and Rebuking Rushdie,” British Journal of Political Science,
20/4, 1990, 415-437, s. 416; Daniel I. O’Neill, “Multicultural Liberals and the Rushdie Affair: A
Critique of Kymlicka, Taylor and Walzer,” The Review of Politics, 61/2, 1999, 219-250, s. 230.
271
Smith, a.g.e., ss. 9-10.
272
İslam dünyasında Rüştü’nün kitabına verilen tepkilerin kitaba ün kazandırdığına dair ayrıntılı bilgi
için bkz. Michael M. J. Fischer ve Mehdi Abedi, “Bombay Talkies, the Word and the World: Salman
Rushdie’s Satanic Verses,” Cultural Anthropology, 5/2, 1990, 107-159, s. 110.
273
Sadık J. Al-Azm, “The Importance of Being Earnest about Salman Rushdie,” Die Welt des Islams,
31/1, 1991, 1-49, ss. 2-3.
- 75 -
aleyhindeki fetvayı üzüntüyle karşıladıklarını ve kitabı bastırmanın Rüştü’nün hakkı
olduğunu veya çalışmasını takdir ettiklerini ifade eden liberal Müslümanlar olarak da
isimlendirilen bir diğer gurup da medyada boy göstermiştir.274 Bu iki gurup dışında
Rüştü’ye ve kitabına eleştirel bir yaklaşım sergileyen Bazı Amerikalı ve İngiliz
eleştirmenler de olayın diğer bir boyutunu oluşturmuşlardır.
Rüştü’nün yazmış olduğu roman sonrasında İngiltere’de ve diğer Batı
ülkelerinde hoşgörü, özgürlük ve liberalizm gibi ilkeler Batı ile eşdeğer görülürken,
hoşgörüsüzlük ve dar görüşlülük İslâm’a atfedilmeye çalışılmıştır.275 Selman Rüştü
olayı, kimi çevrelerce Batı’da yaşayan Müslümanlar da dâhil olmak üzere, Hz.
Muhamed’in yoldaşlarının liberalizmden pek nasipleri olmadığının bir örneği olarak
da sunulmaya çalışılmıştır.276 Böyle bir düşünce, dinî inançla ifade özgürlüğünün
sınırları arasındaki ilişkiyi Selman Rüştü Olayı çerçevesinde değerlendirmek yerine,
İslâm’ın Batı liberalizmi ile uyuşmayacağı görüşüne indirgemektedir. Aynı zamanda
da tüm Müslümanların bu konuda aynı duruşu sergiledikleri gibi bir öngörüyü ima
etmektedir.277
Kuşkusuz Selman Rüştü Olayı üzerine gerçekleştirilecek herhangi bir tartışma,
tarihi ve uluslararası bağlamı ve de olayın gerçekleştiği zamanın şartlarını dikkate
almalıdır. John Voll, İslâm ve Batı ilişkilerinin karmaşık tarihleri bağlamında olayın
şu boyutuna dikkati çekmiştir:
Müslüman ve Batılı toplumlar arasında çoğunlukla düşmanca bir ortamda gerçekleşen
uzun tarihî süreçte her iki taraf da “düşman”ı bilinçli bir şekilde karalamayı tercih etti.
Bu nedenle toplumlarımızda artık kökleşen karşı tarafı yanlış anlama ve önyargılı
bakma mirasını aşmamız gerekmektedir. Bu mirasta yer alan Haçlı Seferleri ve cihada
dayalı “Kutsal savaş zihniyetleri” Şeytan Ayetleri (Satanic Verses) kitabı
tartışmalarında takınılan tavırları etkilemektedir. Amerikalı eleştirmenler Amerika’nın
yapısal değerlerine karşı bir tehditten söz etmekte, Batılıların geneli ise Ayetullah
Humeyni’nin hoşgörü ve ifade özgürlüğü gibi Batı değerlerine karşı kutsal savaş ilan
ettiğini düşünmektedirler. Bunun yanında birçok Müslüman da Selman Rüştü’nün
kitabının İslam’ın toplumsal sorumluluk ve Allah’a itaat gibi değerlerine karşı
274
Al-Azm, “The Importance of Being Earnest about Salman Rushdie,” s. 35.
Qadri Ismail, “A Bit of This and A Bit of That: Rushdie’s Newness,” Social Text, s. 121.
276
Tyler, Islam, the West and Tolerance –Conceiving Coexistince, s. 24.
277
John L. Esposito, İslam Tehdidi Efsanesi, Çev. Ömer Baldık, Ali Köse, Talip Küçükcan, Da
Yayıncılık, Ekim 2002, s. 398.
275
- 76 -
Batı’nın İslâm’ı karalama geleneği çerçevesinde kullanıldığını, bunun da Haçlı
Seferlerinin bir parçası olduğunu düşünmektedirler.278
Yine aynı derecede önemli olan bir başka nokta ise şudur: Her ne kadar
birçok Müslüman, Selman Rüştü’yü dine küfrettiği gerekçesiyle reddetmiş olsa da,
Müslümanların hepsi de onun dinden çıktığını veya ölüme mahkûm edilmesi
gerektiğini düşünmemişlerdir.279 Şam’da 50 Arap yazar, şair, sanatçı, öğretim
görevlisi ve eleştirmenlerden oluşan bir gurup, Rüştü’nün “yaşama, yazma ve
fikirlerini ifade etme” hakkına sahip olduğunu ve Rüştü’ye yönelik Humeyni’nin
fetvası da dâhil tüm tehditleri kınadıklarını açıklamışlardır.280
Bu konuda İslâm dünyasından yükselen resmî ya da gayri resmî farklı sesler,
Batılılardan ve Müslümanlardan gelen kulak tırmalayıcı görüşlerin ve de
Humeyninin fetvasına odaklanan medya haberlerinin gölgesinde kalmıştır.
Şeytan Ayetleri kitabına karşı sergilenen hiddet, çok kısa bir sürede
uluslararası
bir
olay
haline
gelmiştir.281
Dünyanın
birçok
yerinde
kitap
Müslümanlarca kınanmış ve yakılmıştır.282 Usulünce gerçekleştirilen gösteri ve
protestolar,
Tahran
sokaklarında
yazarın
kellesini
isteyen
kalabalıkların,
İslâmabad’da Amerikan Merkezi önünde 12 Şubat 1989’da gerçekleşen ve birkaç
Pakistanlının ölümüyle sonuçlanan gösterilerin, İngiltere ve Amerika’daki kargaşaların, kitabın yayıncılarına ve kitabı satan kitapevlerine yönelik tehditlerin
gölgesinde kalmıştır.283 Kitap üzerine oluşan bunca gürültü, İran’la Batı ülkeleri
arasındaki ilişkinin daha da gerginleşmesine, Avrupa ülkelerinin Humeyni’nin idam
fetvasını kınamalarına ve de İran’dan diplomatlarını geri çekmelerine neden
olmuştur.
Kuran’ın otantikliğini sorgulayan, Peygamber’le ve Kuran’ın içeriği ile alay
eden, Hz. Muhammed’i (s.a.v) yermek için onu geçmişte Hıristiyan yazarlarca
kullanılan “Mahund” kelimesiyle isimlendiren Şeytan Ayetleri, birçok Müslüman’ı
278
John O. Voll, “For Scholars of Islam, lnterpretation Need Not Be Advocacy,” Chronicle of Higher
Education, 22 Mart 1989, s. 2.
279
Sharma, “Salman Rushdie: The Ambivalence of Migrancy,”, ss. 613-614.
280
Al-Azm, “The Importance of Being Earnest about Salman Rushdie,” s. 35.
281
Uluslararası tepkilere örnek olarak bkz. Lisa Appignanesi and Sara Ma-illand, (Der.),The Rushdie
File, Syracuse University Press, Syracuse, 1990.
282
Mufti, “Reading the Rushdie Affair: An Essay on Islam and Politics,” s. 104.
283
Esposito, İslam Tehdidi Efsanesi, s. 399.
- 77 -
rencide etmiştir. Dahası, kitap Hz. Muhammed’in (s.a.v) hanımlarını fahişe yerine
koymakta, onların gözden uzak olmalarının Kurani sembolü olan “perde”yi,
Kâbe’nin tavafında olduğu gibi etrafında erkeklerin tavaf ettiği genelevi imajına
dönüştürmeye çalışmıştır.
Kitaba karşı Müslümanlar farklı tepkiler vermişlerdir.284 Müslümanların çoğu,
kitabı İslâm’a bir saldırı olarak görüp kınamışlardır. Bazısı ise yazarı küfürle
suçlamış ve kitabın satışının yasaklanmasını istemiştir. İslâm Konferansı Teşkilatı
Genel Sekreteri, üye ülkeleri kitabı yasaklamaya ve yayıncıları boykot etmeye
çağırmıştır. Önemli sayıda Müslüman azınlığa sahip olan Hindistan da dâhil olmak
üzere birçok Müslüman ülke, kitabı yasaklamıştır. Mısır ise kitabı çok önceleri,
Kasım 1988’de sessizce yasaklamıştı.285
Humeyni 14 Şubat 1989’da Selman Rüştünün hemen öldürülmesi çağrısında
bulunan bir fetva vermiştir. Nijerya Müftüsü de aynı çağrıda bulunmuştur. Ama
dünyanın en eski üniversitesi ve İslâmî ilimlerde saygın bir yeri olan Kahire’deki elEzher Üniversitesi uleması Selman Rüştü’nün önce yargılanması, sonra da kendisine
tövbe fırsatı verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mısırlı Nobel Ödülü sahibi ve
hararetli bir ifade özgürlüğü savunucusu olan Necip Mahfuz, “ifade özgürlüğü
konusunda farklı kültürler farklı tutumlara sahip olabilirler; Batı kültürlerinde
katlanılabilecek bir şey İslâm dünyasında kabullenilmeyebilir” diyerek kitabın
Mısır’da yasaklanmasını onaylamıştır.286
Diğer bazı Müslümanlar ise Selman Rüştü Olayının, akademik veya başka
çevrelerden politik dürüstlük savunucularının ifade özgürlüğünü sınırlandırma çabasında oldukları bir zamanda ortaya çıktığına işaret etmişlerdir. Birçok Batılı, çocuk
pornografisini, kadınlara karşı uluorta şiddet görüntülerini, ırkçı iddiaları ve antiSemitizm gibi nefret içeren konuşmaları yasaklama girişiminde bulunduğu bir
dönemde birçok Müslüman şu soruyu sormaktadır: “Niçin çifte standart uygulanıyor? Niçin dine küfretmek bu kadar kabul edilebilir veya mazur görülebilir bir şey
284
James Piscatori, “The Rushdie Affair and the Politics of Ambiguity,” International Affairs, 66/4,
1990, 767-789.
285
İslam ve Batı Dünyasında Rüştü’nün kitabına verilen tepkilerin detayı için bkz. Fischer ve Abedi,
“Bombay Talkies, the Word and the World: Salman Rushdie’s Satanic Verses,” ss. 107-159.
286
“Repeating an Apostasy Is an Apostasy: Religious Leaders Urge Muslims to Ignore Rushdie
Issue,” Middle East Times, 7-13 Mart, 1989, s. 14.
- 78 -
oluyor? Niçin dinlerini koruma refleksleri, kendileri için ifade özgürlüğü karşısında
müsamahasız bir dini topluluk etikitine dönüşüyor?”
Selman Rüştü Olayı uluslararası politik ilişkileri de etkilemiştir. Ağustos
1988’de İran-Irak savaşında ilan edilen ateşkesten hemen sonra, İran uluslararası
imajını ve ilişkilerini geliştirmek için önemli adımlar atmıştı. Avrupa ile diplomatik
ilişkiler ve ticaret geliştirilmiş; Humeyni, Sovyet lider Mikhail Gorbaçov’a ülkesinin
problemlerinin çözümünde Marksizm yerine İslâm’dan yararlanmasını tavsiye eden
bir mesaj göndermişti. İran hükümeti genelde imajını, özellikle de insan hakları
konusundaki politikasını iyileştirmek için adımlar atmıştı. Ayrıca İran o dönemde
Avrupalı ve Amerikalıların da bulunduğu bazı toplantılara ev sahipliği yapmış, bazılarına da katılmıştı.287
Esposito, İran’ın Batı’yla normalleşmeye yüz tutan yukarıda bahsi geçen
ilişkilerini engellemek için İran’daki Batı karşıtı bazı grupların Rüştü Olayını kendi
lehlerine çevirmek istemişlerdir. Esposito’ya göre Batı, İran’ın bu yakınlaşma
sürecini tersine çevirmek ve Humeyni’yi bu yönde etkilemek için Selman Rüştü
olayını ele geçirilmesi zor bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Bu çevreden etkilenen
Humeyni, kitabı ve yazarını lanetlemiş, Batının eylemlerini kınamış ve İngiltere ile
diplomatik ilişkilerin kesilmesine sessiz kalmıştır.288
Tahran’da Amerikan Büyükelçiliğinde gerçekleşen rehine olayının hatıraları,
Pakistan’da 1979’da Amerikan büyükelçiliğinin yakılması, İran devriminden sonra
Lübnan ve diğer ülkelerde Amerikalılara saldırılması, İslâmabad’da Amerikan
Merkezi önünde Selman Rüştü’nün kitabı aleyhine yapılan gösteriler Amerika ile
eylemciler arasındaki ilişkileri iyice gerginleştiren olaylar olmuştur.
Bazı Avrupa ülkelerinin aksine Amerikan yönetimi ve Amerika’daki ilim
çevreleri, bu olaylara daha yavaş ve dikkatli karşılıklar vermiştir. İfade özgürlüğünün
arkasında
olduklarını
belirten
ifadeler
vermişlerdir.289
Amerikan
yönetimi
Humeyni’nin ölüm fermanını reddetmiş ama kitabın arkasında da durmamıştır. Hatta
başkan yardımcısı Quayle kitabı iğrenç olarak nitelemiştir.
287
Esposito, İslam Tehdidi Efsanesi, ss. 400-401.
Esposito, İslam Tehdidi Efsanesi, s. 401.
289
Al-Azm, “The Importance of Being Earnest about Salman Rushdie,” s. 1.
288
- 79 -
Rüştü olayının öğrettiği derslerden birisi de, İngiltere’nin Batı’nın daha
seküler olan kültürü ile Müslüman topluluklarının kültürleri arasında farklı dünya
görüşleri ve değerlerinin var olabileceğidir. Seküler yönelimli İngiltere, kutsal
değerlerine saldırdığı gerekçesiyle Müslümanların bir kitaba bu derece tepki
göstermelerini anlamakta zorluk çekmiştir.
Bu konuda dikkat çekici diğer bir nokta ise, Müslümanların bu olay
karşısında farklı tepkiler vermiş olmalarıdır.290 Nitekim bir grup Arap ve Müslüman
aydın ve yazar, ifade özgürlüğü adına Selman Rüştü’yü savunmuş291 ve Humeyni’nin
İslâm’ın tek temsilcisi olmadığını ilan etmişlerdir.
Bazı Müslümanların göstermiş olduğu bu tutumlar, başta İngiltere olmak
üzere Batı dünyasının Selman Rüştü Olayını İran’la daha önceki kavgalı ilişkilerin
duygusallığı çerçevesinde değerlendirmemesi gerektiğini göstermiştir.
Diğer yandan birçok Müslüman için Selman Rüştü’nün İslam’a hakareti
sadece dinî bir mesele iken İran ve Pakistan gibi ülkelerde bazıları için dine hakaret,
tıpkı elit tabaka hizipçiliği veya Pakistan’da Benazir Butto karşıtlığı gibi iç
politikayla yakından ilişkili bir durum olmuştur. Batılı siyaset spekülatrörlerinin de
Rüştü meselesine bakış açısı, Rüştü’nün kutsal değerlere hakaretinden ziyade İran,
Pakistan veya Hindistan gibi ülkelerin içteki durumlarını ilgilendiren bir anlam ifade
etmiştir.292
Müslümanların
birçoğu,
Selman
Rüştü
olayında
İngiliz
toplumunu
sorgulamışlar ve bu toplumun gerek dinî gerekse politik hoşgörünün sınırları
konusunda kendi standartlarına uymadığına inanmışlardır.293 Müslümanların bu
konudaki kaygılarna duyarlı olan parlamenter Max Madden gibi bazı kişiler, kitabı
yayınlayan yayınevlerine mektuplar gönderip küfür kanununun sadece Hıristiyan
290
Fischer ve Abedi, “Bombay Talkies, the Word and the World: Salman Rushdie’s Satanic Verses,”
s. 110.
291
Bkz. For Rushdie: Essays by Arab and Muslim Writers in the Defense of Free Speeeh, George
Braziller, New York, 1994.
292
Ali A. Mazrui, “Satanic Verse sor a Satanic Novel? Moral Dilemmas of the Rushdie Affair,” Third
World Quarterly, 12/1, 1990, 116-139, s. 137.
293
Kathleen M. Moore, “Legal Pluralism in Britain: The Rİghts of muslims after the Rushdie Affair,”
Legal Studies Forum, 21, 1997, 443-468, s. 448.
- 80 -
inancını koruma altına aldığına, Müslümanlığı ise dışladığına dikkat çekmişlerdir.294
Galler Üniversitesi’nden Mashuq Ally’nin belirttiği gibi
“bu durumda Müslüman topluluk kendisini bir prensip mücadelesi verir konumda
görmektedir: Küfür kanunu (blasphemy law) adaletsiz bir şekilde bir toplumun belirli
bir grubuna uygulanmakta, diğerleri ise dikkate alınmamaktadır.”295
Gerek kültürel farklılığa karşı gösterilen duyarsızlık, gerekse farklı politik
bağlamları dikkate almada gösterilen başarısızlık, İngitere’nin Müslümanların ıstırap
ve hiddetlerini anlama kabiliyetini sınırlandırmıştır. Şeytan Ayetleri kitabının birçok
Müslüman açısından çirkin olduğunu kabul etmek, Müslümanlarla aynı kanaatin
paylaşıldığı anlamına değil, ifade özgürlüğünün sınırlarının farklı dinî kültürel
ortamlara göre değişebileceğinin göz önünde bulundurulması anlamına gelir.296
İfade özgürlüğü bağlamında özellikle İngiltere Müslümanlarının baştan beri
vurguladıkları ve karşı çıktıkları şey, dinlerinin eleştirilmesinden rahatsız
olmadıklarını, fakat asıl kendilerini rahatsız eden şeyin eleştiri sınırlarının aşılarak
ölçüsüz davranılmasıdır. Bu çerçevede Rüştü’nün İslam’ı eleştirmesinden de rahatsız
olmadıklarını fakat asıl rahatsız oldukları durumun, İslami prensiplerce hiçbir şekilde
tahammül edilemeyecek olan Rüştü’nün eleştiri tonu ve tutumlarıdır.297
1.5.6. Dine Hakaret (Küfür) Yasası (Blasphemy Law)
Selman Rüştü ve Ayetullah Humeyni bilmeyerek de olsa çok önemli
tartışmalı bir meseleyi gündeme taşımışlardır. Çünkü onlar, çok nadiren tartışılan bir
mesele olan küfür kanununun siyaset ve ilim dünyasının gündemine taşınarak tekrar
incelenmesi için eşsiz bir fırsat sunmuşlardır. Peki, literatüre göre küfür (blasphemy)
hagi anlamları ifade etmektedir?
Küfür (blasphemy), “Tanrı” veya daha fazla “Tanrılar”ın adının saygısızca
kullanılmasıdır. Bazen de küfür Tanrıya, tanrısal değerlere ya da dini herhangi bir
kurum veya değere karşı yapılan hareket, söylenen söz ya da takınılan tavır olarak
294
Lewis, Islamic Britain: Religion, Politicsa and Identity among British Muslims, s. 158.
Law, Blasphemy and Multi-Faith Society: Report of a Seminar, Discussion papaers 1, Commission
of of Racial Equality, London, 1990, s. 53.
296
Esposito, İslam Tehdidi Efsanesi, s. 402.
297
O’Neill, “Multicultural Liberals and the Rushdie Affair: A Critique of Kymlicka, Taylor and
Walzer,” s. 229.
295
- 81 -
tanımlanmaktadır.298 Birçok dinsel gelenek, küfre karşı çeşitli yaptırımlar
öngörmüşlerdir. Örneğin, İslam’da Allah ve Rasulü’nün koymuş olduğu herhangi bir
ilkeyi reddetmek, dışlamak veya hafife almak ya da inanılması greken şeylere
inanmamak, imanın gereklerine riayet etmemek ve şirk gibi reddedilmesi gereken
şeyleri reddetmemek küfür olarak kabul edilmektedir.299
Bu anlamda küfür yasası (blasphemy law) olarak isimlendirilen hukuki bir
takım kanunlar, 17. Yüzyıldan 2008 yılına kadar İngiltere’de ülkeye hâkim olan
dinsel yerleşik Anglikan Kilisesi değerlerine saldırı veya hakarete karşı yaptırımları
uygulamak üzere varlığını devam ettirmiştir. Fakat bu kanun, Rüştü’nün islam’a ve
peygamberine hakaretler içeren romanını yazdığı 1988 yılına kadar birkaç olay
dışında gündeme gelmemiş ve içeriğinin anlaşılması için de fazla bir çaba içerisine
girilmemiştir.
Peki, bir şeyin küfür olarak sayılabilmesinin apaçık bir ölçütü var mıydı?
Doğrusu bu soru hiçbir zaman tam bir netliğe kavuşmamıştır. Çünkü ilim adamları,
küfrü gerektiren pek çok şey bulunduğunu bu nedenle küfre neyin götürüp neyin
götürmeyeceğini tam olarak anlayıp izah edebilmenin güç olduğunu söylemişlerdir.
1.5.6.1. Dine Hakaret Yasası’nın Kısa Tarihçesi
Dine hakarete (küfür) ilişkin günümüz mevcut İngiltere yasası, 17. Yüzyıldan
2008 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Hıristiyan kilisesini muhalif şekillerin
tamamına karşı koruyan ve dinsel sapkınlıklara karşı kalkan olarak da kullanılan bu
yasa, gün geçtikçe, asıl çıkarılış amacından sapma eğilimi göstermiştir. 19. Yüzyılın
sonlarına kadar bu yasa, Tanrı, İsa veya Kilise’ye karşı saygısızca söz ve fiillerle
saldırıda bulunanlar aleyhinde katı bir şekilde kullanılmıştır. Özellikle Hıristiyanlığa
yönelik atfedilen müstehcen içerikli saldırılar, bu yasa kapsamında şiddetle
cezalandırılmıştır. Hatta doktrinsel sorunlara karşı isyan edenler veya ebedi ceza
doktrinini
sorgulamaya
kalkışanlar
dahi
bu
yasaya
muhalefet
etmekle
suçlanmışlardır.300 Söz gelimi, 1729 yılında Thomas Woolston mucizeleri inkar etmiş
298
http://en.wikipedia.org/wiki/Blasphemy
Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998, s. 229.
300
R., Webster, A Brief History of Blasphemy- Liberalism, Censorship and ‘The Satanic Verses’, The
Orwell Press, Suffolk, 1990, s. 22.
299
- 82 -
ve İsa’nın yeniden dirilişi ile İncil’deki bazı yerlerin sorgulanması gerektiğini iddia
edip bu tür konuların mecazi veya düşünsel anlamda algılanması gerektiğini ileri
sürmüştür. Bir süre bu konular üzerinde çalışan Woolston, bu yayınları için
yargılanmış ve ömrünün geri kalanını hapiste geçirmek zorunda kalmıştır.301
1922’den 1988’e kadarki tarih aralıklarında ise mahkemelere bu konuyla ilgili
ciddi bir dava gelmemiştir. Hatta bu zaman diliminde dini korumaya yönelik olarak
eskiden beri var olan “dine hakaret kanunu” (Blasphemy Law) neredeyse bir
anakronizm (çağ dışılık) halini almıştır.302
Rüştü olayından önceki en ciddi dine hakaret (küfür) kovuşturması ise, Mary
Whitehouse’ın İsa’yı homoseksüel olarak resm edip bir şiir eşliğinde yayınlayan ve
“Gay News” diye ünlenen olaya karşı yürütülen ve 1977’de hem Lordlar
Kamarasında hem de sonrasında mahkemede olayın sorumlusuna ceza verilmesiyle
son bulan bir olay olmuştur.303 Bu kanun kapsamında hapis cezasına çarptırılan son
kişi ise, 9 Aralık 1921’de John William olmuştur. İsa’nın Jerusalem’e girişini anlatan
İncil bölümlerini hicvedip onu sirk palyaçosuna benzettiği iki kitapçığından dolayı
yargılanan William, bu suçu nedeniyle ağır hastalığına rağmen 9 ay ağır işçi olarak
çalıştırılmaya mahkûm edilmiş ve hapisten çıktıktan kısa bir süre sonra da ölmüştür.
William’ın ölümü halkın büyük öfkesine neden olmuştur. William, bu olay
öncesinde de benzer suçlardan 3 kez hapis cezasına çarptırılmıştır.304
Ocak 2008’de Başbakan Gordon Brown’un sözcüsü, 2008 Ceza, Adalet ve
Göç Yasası’nda dine hakaret kanuna yer vermeyi düşünmediklerini belirtmiştir.
Hükümet bu konudaki kararını vermeden önce başta İngiliz Kilisesi olmak üzere
diğer kiliselerin de fikrini almıştır. 5 Mart 2008’de de Dine Hakaret Kanununun
yürürlükten kaldırılmasına dair düzenleme, Ceza Hukuk İşleri’ne iletilmiştir. Mayıs
301
http://en.wikipedia.org/wiki/Thomas_Woolston
K. Boyle ve J. Sheen, Freedom of Religion and Belief: A World Report, Routledge, London, 1997,
s. 318.
303
Jones, “Respecting Beliefs and Rebuking Rushdie,” British Journal of Political Science, s. 435;
The Inter Faith Network For The United Kingdom And The Commission For Racial Equality, Law,
Blasphemy, And The Multi-Faith Society-, 14 Eylül 1989’da Regent Kolejinde Düzenlenen Seminer,
London, s.4.
304
Alan Travis, “Blunkett isn’t trying to play God” The Guardian,(04.10.2001), Erişim tarihi: 05
Aralık 2007, http://www.guardian.co.uk/comment/story/0,,579789,00.html.
302
- 83 -
2008’te ise İngiltere ve Galler’de kutsal değerlere karşı suç işlemeyi yasaklayan söz
konusu kanun yürürlükten tamamen kaldırılmıştır.305
1.5.6.2. The Satanic Verses Kitabı Sonrasında Dine Hakaret (Küfür)
Kanunu
Rüştü’nün The Satanic Verses kitabı, dine hakaret kanunu (küfür) konusunda,
uluslar arası toplumun gündemine oturan belki de ilk hadise olmuştur. 1988’in
sonlarında Rüştü’nün kaleme aldığı, İslamiyet ve onun Peygamberine hakaretler
içeren The Satanic Verses (Şeytan Ayetleri) kitabını müteakiben dünyanın birçok
yerinde olduğu gibi İngiltere Müslümanları da kitabı protesto için gösteriler yapmış
ve söz konusu kitabı, İslam dinine hakaret edici ve provakatif olarak ilan
etmişlerdir.306
Müslüman liderler başlangıçta, sadece kitaba tarihi belgeleri reddeden bir not
eklenmesini ve Rüştü’nün özür dilemesini istemekle yetindiler. Daha sonra kitabın
yasaklanmasını ve var olan kopyalarının kamu kütüphanelerinden çekilmesini
istediler. Eğer yasaklanması mümkün değilse, rencide edici kısımlar çıkarıldıktan
sonra kitabın basılmasını istiyorlardı. Aynı zamanda, gelecekte buna benzer
provakatif kitapların yazılmasını önlemek için, Hıristiyanları koruyan mevcut dine
hakareti önlemeye yönelik kanunun diğer dinleri özellikle İslam’ı kapsayacak şekilde
genişletilmesini talep ettiler.307
Barışçıl ve oldukça geniş çaplı gösterilerinin fazla ses getirmediğini en
azından medyaya yansımadığını fark eden Müslümanlar, ulusal basına haber
verdikten sonra Rüştü’nün kitaplarını yaktılar ve hemen ulusal haberlere konu
oldular. Ancak bu hiç de onların istediği gibi olmamıştı. Kitap yakma, ülkede
305
“Criminal Justice and Immigration Act 2008 implementation,” Ministry of Justice, Erişim Tarihi:
28.12.2009, http://www.opsi.gov.uk/acts/acts2008/en/08en04-h.htm; Ruth N. Geller, “Goodbye to
Blasphemy in Britain,” Institute for Humanist Studies, Erişim Tarihi: 28.12.2009,
http://americanhumanist.org/hnn/archives/index.phb?id=348&article=0.
306
Tariq Modood, Not Easy Being British: Colour, Culture and Citizenship, Runnymede
Trust/Trentham, London, 1992, s. 81.
307
Bhikhu Parekh, Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek –Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori-, Phoenix
Yayınları, Ankara, 2002, s. 380.
- 84 -
Müslümanların “barbar”, “geri kalmış” ve “fanatik” olarak ilan edilmelerine hatta
Nazilerle karşılaştırılmalarına sebep oldu.308
Kusursuz liberal bir kimliğe sahip birçok yazar, İngiltere’nin Müslümanları
nasıl “uygarlaştırabileceğini” ve torunlarını “orta çağ köktenciliğinden” nasıl
koruyabileceklerini açıkça tartışmaya başlamıştır. Fakat sadece birkaç ay öncesinden
İşçi Partisine mensup birçok milletvekilinin Avam Kamarası önünde göçmenlere
karşı ırkçılığı önleyen yeni yasaları yakmasının hiçbir protestoya neden olmaması ve
bu yakmanın hiç kimsenin tepkisini almaması ise her nedense kimsenin pek aklına
gelmemiştir.309
Rüştü’nün romanına verilen tepkiyi fırsat bilen ulusal basın, durumu daha da
kötüleştirmiştir. Müslüman liderler ve aklı karışmış Müslüman gençlik ile tuzak
sorular sormak suretiyle röportaj yapmak için muhabirler göndermiş ve bütün
Müslüman topluluklarının kana susamış bir intikam ateşiyle yanıp tutuştukları
havasını oluşturmuşlardır.310 Fakat basın, böyle davranarak istemeden de olsa
Müslüman toplulukları birleştirmiş, yeni bir dindarlık oluşturup Humeyni’nin
fetvasını Müslüman kimliği ve dayanışmasının bir alameti haline getirmiştir.
Dine Hakaret Kanununun Müslümanlar açısından esas önemi, Selman
Rüştü’nün İslam Peygamberi ve dini hakkında hakaretler içeren The Satanic Verses
isimli kitabının bu kanun kapsamında yasaklanması talebiydi. Hükümet ise dine
hakaret kanununun sadece Anglikan Kilisesini korumaya yönelik bir kanun olduğunu
belirtmiştir. Hükümet, Lordlar Kamarasına ait bir komisyon raporunu gerekçe
göstererek kitapla ilgili yasal işlem yapma ve meseleyi kovuşturma yoluna gitmemiş
ve Müslümanların söz konus kanunla ilgili bu talebini yerine getirmemiştir.311 Bunun
yerine sadece kitabı yayınlayan yayıncılar hakkında özel bir kovuşturma yapılması
yolunu tercih etmiştir. Fakat bu kovuşturmanın başarıya ulaşması için herhangi bir
mahkemenin İngiliz Örf ve Adet Hukukunun Hıristiyanların yanında Müslümanları
da kapsadığına dair bir karar vermesi ya da Parlamento tarafından Örf ve Adet
308
Talal Asad, “Ethnography, Literature and Politics: Some Readings and Uses of Salman Rushdie’s
The Satanic Verses,” Cultural Anthropology, 5/3, 1990, 239-269, s. 258.
309
Parekh, Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek –Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori-, s. 381.
310
Parekh, a.g.e., s. 382.
311
“First Report Blasphemy,” Select Committee on Religious Offenses in England and Wales, United
Kingdom Parliament Publications and Records, 10.06.2003, Erişim Tarihi: 05.12.2007,
http://www.parliament.the-stationery-office.co.uk/pa/ld200203/ldselect/ldrelof/95/9515.htm.
- 85 -
Hukukunun İslamiyeti de içine aldığına dair bir yasa çıkartılması zorunluluğu
gerekmekteydi. Mart 1989’da İslam İşleri Faaliyet Komitesinin konuyla ilgili özel
kovuşturma talebi rededilmiştir. Ancak Nisan 1989’da konunun hukuki yönden
incelenmesi için adli bir soruşturmaya izin verilmiştir. Bu arada bazı kurum ve
kuruluşlar konuyla ilgili meclisin yasal bir düzenleme yapması için gereken
taleplerini dile getirmelerine rağmen Şubat ve Temmuz aylarında bu talepler iki kez
hükümet tarafından reddedilmiştir.312
Davanın bu denli uzamasının ve çokça tartışılmasının nedenlerinden birisi,
konunun güçlü siyasi boyutlarının olmasıydı. Bu bağlamda bazı işçi partili
politikacılar, dine hakaret (küfür) kanununun Asya topluluklarının dinlerini de
kapsaması
gerektiği
görüşünü
desteklerken,
sağ
görüşlü
siyasetçiler
ise
Müslümanların kitap aleyhindeki protestolarına ve yasal işlem yapılması gerektiğine
dair taleplerine muhalif durmakla Müslümanlara karşı taraflı ve ırkçı bir duruş
sergilemişlerdir. Ayrıca hümanist hareket de Rüştü davasına güçlü bir şekilde tepki
göstermiştir.313
Kısacası Müslüman azınlık dininin kanunla korunmasına ilişkin talepleri
ciddiye alınmamıştır. Muhafazakâr ve liberal basının büyük bir kısmı Müslümanlara
karşı saldırganca davranmış ve Müslümanları, liberal laik bir toplum yerine dine
dayalı bir toplumu tercih etmekle ve İngiltere’ye utanç vermekle suçlamışlardır. Bu
bağlamda ülkenin hoşgörüsüzlere hoşgörü göstermekle yükümlü olup olmadığı, hatta
çokkültürlülüğün tehlikeli olup olmadığı uzun zaman tartışılmıştır. Birçok liberal
siyasetçi ve yazar, İngiltere’nin bu kadar Müslüman’ı ülkede bulundurmakla hata
yapıp yapmadığını sorgulamışlardır. 1976 Irklar Arası İlişkiler Kanunu’nun fikir
babalarından liberalist Roy Jenkins bile konuyla ilgili rahatszılığını dile getirmiş ve
daha da ileri giderek Müslümanların tavrının Türkiye’yi Avrupa Birliğine kabul
etmedeki isteksizliği güçlendireceği şeklinde garip bir sonuca varabilmiştir.314
The Satanic Verses ile ilgili çekişmeler, dine hakaret yasasıyla ilgili
tartışmaların tekrar alevlenmesine yol açmıştır. Mayıs 1989’da Dine Hakaret (küfür)
Yasası aleyhtarı bir komite, 200’den fazla ünlü kişi tarafından imzalanan bir bilderge
312
N. Walter, Blasphemy-Ancient & Modern-, Rationalist Press Association, London, 1990, s. 86.
Walter, Blasphemy-Ancient & Modern-, ss. 86-87.
314
Parekh, Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek –Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori-, s. 382.
313
- 86 -
yayınlamıştır. Nisan 1989’da Tonny Benn Avam Kamarasına söz konusu kanun
aleyhinde bir kanun tasarısı sunmuştur. Fakat bununla ilgili tartışma büyümeden
tasarı düşürülmüştür. Dine Hakaret yasası problemine çözüm olması amacıyla
Hümanist hareketin görüşlerini yansıtan Komitenin takındığı tavır, dört muhtemel
çözüm önerisi sunmuştur:315
1.5.6.3. Dine Hakaret Yasası’nın Çözümüne İlişkin Öneriler
1.5.6.3.1. Etkisizlik (Inaction)
Bu konuda yapılabilecek en kolay şey, “Ne yapacağını bilemediğin
zamanlarda hiçbir şey yapma” sloganından oluşan Melbourne’ın öğüdü olmuştur.
Aynı şekilde Dine Hakaret konusunda yapılabilecek en kolay şey, hükümetin her
şeyi eski halinde bırakarak hiçbirşey yapmamasıdır. Yani bu konudaki çözüm
önerisi, yasanın bütün belirsizliğiyle olduğu gibi bırakılıp hiçbir düzenleme yoluna
gidilmemesidir.316 Bu görüş Home Office idaresi, muhafazakârlar, iktidardaki pek
çok insanın yanı sıra nüfusun yaklaşık % 7’sinin düşüncelerini yansıtmaktadır.317
Bu tutumun en belirgin avntajı, hiç kimsenin zaman harcama veya sıkıntıya
girme gibi bir derdi olmayacaktı. En açık dezavantajı ise, mevcut yasanın muğlâk
olarak kalmasının yanında bu durumun ciddi tartışma ve anlaşmazlıklara neden
olabileceği ihtimalidir.
1.5.6.3.2. Genişletmek (Extension)
Mevcut yasayla ilgili yapılacak en kolay ikinci şey, yasayı Anglikanlara
ilaveten diğer din ve mezheplerin lehinde genişletmek ve böylece ülkede diğer inanç
guruplarına mensup birçok insanın ayrımcılığa maruz kalmasını engellemek ve
İngiltere’yi diğer ülkeler seviyesine çıkartmak olmalıdır.318 Bu aynı zamanda İngiliz
Anglikan Kilisesi, Roma Katolik Kilisesi, Ortodoks Yahudileri, Müslümanlar, diğer
315
Walter, Blasphemy-Ancient & Modern-, ss. 87-88.
Walter, a.g.e., s. 88.
317
Ekim 1989’daki Bir Kamuoyu Araştırması verilerine dayandırılmıştır.
318
Walter, Blasphemy-Ancient & Modern-, s. 90; O’Neill, “Multicultural Liberals and the Rushdie
Affair: A Critique of Kymlicka, Taylor and Walzer,” ss. 229-230.
316
- 87 -
dini bazı organizasyonlar, bazı işçi partililerle ileri görüşlü bazı siyasetçiler ve halkın
% 36’sının görüşüdür.319
Genişletme anlayışının en açık avantajı, bu yasanın dinler arasında artık
ayrımcılık nedeni olmaktan çıkmış olacağıydı. Dezavantajları ise bu yasanın ana
dinler ile belirsiz olarak ortada kalacak olan diğer inanç formları arasında ayrımcılık
yapmaya devam edeceğiydi.
Bunun yanında bazı bilim adamlarına göre, yasayı genişletme durumunda
bazı tanımlama sorunlarının da ortaya çıkabileceği şeklindeydi. Yani bu yasa sadece
ana dinleri mi kapsayacak? Eğer öyleyse hangi dini inaçlar ve mezhepler bu
kapsamda olacak? Bu mezhepler nasıl seçilecek ve listelenecek? Sadece tek tanrılı
dinler mi kapsanacak yoksa Budizm ile Hinduizm gibi dinler dışarıda mı bırakılacak?
Bütün teistik dinler de kapsam altına alınacak mı ve bu sayı ibadet yerleri kayıt altına
alınmış olan birkaç yüz mezhebi bulur mu? Eğer o şekilde olacaksa oldukça
mahzurlu sayılan Moon tarikatı ve Mormonlar gibi organizasyonlar da kapsama
alınacak mı? Yoksa her türlü dinsel gurup mu yasa kapsamına alınacak? Eğer öyle
olacaksa daha kuşkulu ve tartışmalı nitelikte olan spiritualistler ve Saynstoloji
Kilisesi mensupları gibi organizasyonlar da kapsama alınacak mı? Din dışı inanç ve
organizasyonların
durumu
ne
olacak?
Bu
organizasyonlar
kapsam
altına
alınmayacaklarsa neden alınmayacaklar?320
1.5.6.3.3. Sınırlandırmak (Restriction)
Bu konuda mevcut yasayla ilgili yapılabilecek diğer bir şey de, dine hakaretin
tanımını yeniden yapıp yasanın kapsamını bir şekilde daraltmak olabilir. Dine
saldırının unsurlarını belirlemek, böyle bir saldırıyı yapmanın niyeti, ayaklanmanın
gerçek nedeni, özel kovuşturmanın engellenmesi, uzman tanığın kabul edilmesi gibi
bazı şartların belirgin hale getirilmesiyle yasanın kapsamı daraltılabilir. Bu şekilde
319
Ekim 1989’daki Bir Kamuoyu Araştırması verilerine dayandırılmıştır.
L. W. Levy, Blasphemy-Verbal Offence against the Sacred from Moses to Salman Rushdie-, The
University of North Carolina Press, London, 1995, s. 554.
320
- 88 -
kısıtlamalarla yapılacak eksiksiz bir reform, yasanın diğer dinleri de kapsamına
almasında birleştirici olabilir.321
Böyle bir yasanın avantajı, yasanın daha açık ve anlaşılabilir hale gelmesi
olacaktır. Özellikle bazı insanlar için olabilecek dezavantajı ise, kovuşturmaların çok
azaltılması, mahkûmiyetlerin de neredeyse imkânsız hale getirilmesi olacaktır. Bu
görüş de Hukuk Komisyonu, bazı liberal ve reformist Yahudiler, ilerici Hıristiyanlar
ve pek çok liberal görüşlü insanların duruşunu yansıtmaktadır.
1.5.6.3.4. Yürürlükten Kaldırma (Abolition)
Dine Hakaret kanunuyla ilgili olarak yapılacak son şey ise, onun tamamen
yürürlükten kaldırılıp yerine hiçbir şeyin ikame edilmemesidir. Bu çerçevede dinle
ilgili saldırgan nitelikli materyaller düzenlenecek, kamu düzenini veya özel mülkiyeti
korumaya yönelik herhangi bir ihtiyaç duyulması durumunda ise koruma, bu alanları
kapsayan genel bir yasa sayesinde olacaktır. Çünkü bu görüşü savunanlara göre dini
duygular politik duygularla benzer bir statüyü temsil ettiğinden dini konular da, diğer
tartışmalı meselelerle aynı konumda değerlendirilmelidir.322 Özellikle Hukuk
Komisyonu, dine hakaret yasasının yerine herhangi bir statü ihdas edilmeden
tamamen kaldırılmasını desteklemiştir. Çünkü komisyona göre getirilecek yeni bir
statü, Hıristiyanların yanı sıra Hıristiyan olmayanları da korumayı gerektirecektir.
Komisyon, dinin tanımının yapılmasının çok zor olduğunu ve tanımlamanın
başarılamaması durumunda da yeni statünün ifade özgürlüğü açısından daha tehlikeli
olabileceği inancını taşımışlardır. Özetle Hukuk Komisyonu, dini koruma yasasının
kendisini dini olarak ifade eden herkes için genişletilmesine açıkça karşı çıkmıştır.
Çünkü onlar, kendilerini dini gurup olarak sayan inanç kuruluşları ve dini
organizasyonlara yapılan saldırıların kamuoyunun onlara olan ilgisini artırdığını
düşünmektedirler.323
Söz
konusu
bu
duruş,
Hukuk
Komisyonu
ve
sivil
özgürlük
organizasyonlarının çoğunluğu, bazı işçi partili ve ilerlemeci siyasetçiler, sanat ve
edebiyat dünyasından pek çok kişinin yanı sıra halkın % 35’inin görüşünü
321
Walter, Blasphemy-Ancient & Modern-, s. 90.
Walter, a.g.e., s. 90.
323
Levy, Blasphemy-Verbal Offence against the Sacred from Moses to Salman Rushdie-, s. 554.
322
- 89 -
yansıtmaktadır. Ayrıca bu pozisyonunun en göze çarpan avantajı, sade ve rasyonel
olmasıyken, dezavantajları ise bu durumun dinde gereksiz bir övünmeye ve toplumda
hiçbir şeyin kutsal olarak sayılmadığının resmi bir işareti olacaktır.324
1.5.6.4. Dine Hakaret Yasası’nın (Blasphemy Law) Önemi
İngiltere’nin Dine Hakaret Yasası da (blasphemy law) Anglikan Kilisesinin
özel yasal statüsünü yansıtmaktadır. Çünkü bu yasa sadece Anglikan Hıristiyan
doktrinlerini koruma altına almıştır.325 Son yıllarda çok önemli dine hakaret davaları
yaşanmıştır. Hatta birkaç sene önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde
İngilizlerin Dine Hakaret Yasasına itiraz eden ve çözüme ulaşmayı bekleyen bir dava
bulunmaktaydı. İngiliz Film Sınıflama Kurulu, Nigel Wingrove’un Visions of
Ecstasy isimli filmini bu yasa kapsamında yasaklamıştır. Kurula göre, filmde İsa’nın
bir rahibeyle cinsel ilişkide bulunmasını işleyen sahneler, Blasphemy Law Yasası’na
aykırı görülmüş ve bundan dolayı yasaklanmıştır.326 Bu karara AİHM nezdinde itiraz
edilmiştir.
Bunun yanında Hıristiyan olmayan dinler, hakaret, saldırı ve sapkınlıklara
karşı, Dine Hakaret Yasası’nın korumasında olmamışlardır. Bu durum Selman Rüştü
Olayı esnasında Müslüman topluluklarının kendi aralarında büyük tartışmalar
yapmalarına neden olmuştur.327
Kısaca özetlemek gerekirse, İngiltere’de “Dine Hakaret Kanunu” (Blasphemy
Law), 2008 yılında tamamen yürürlükten kaldırılıncaya kadar sadece Hıristiyanlığı
korumuştur. Hatta daha da özelleştirmek gerekirse, bu kanun Anglikan doktrinlerini
korumaya yönelik bir kanun olmuştur. Başka bir deyişle, İngiltere’de Hıristiyanlığın
dışındaki dinler, geçerliliği yüzyıllarca süren “Dine Hakaret Kanunu”ndan
hiçbirşekilde faydalanamamışlardır. Selman Rüştü’nün İslamiyet’i ve onun
324
Ekim 1989’daki Bir Kamuoyu Araştırması verilerine dayandırılmıştır.
Eileen Barker, “The British Right to Discriminate,” içinde Thomas Robbins ve Roland Robertson
(Der.), Church-State Relations: Tensions and Transitions, N.J. Transactions Books, New Brunswick,
1987, s. 273.
326
Sarah Lyall, “Rights Panel for Europe Stirs Anger in Britain,” New York Times, 6 Mayıs 1996.
Mary Whitehouse’ın Gay News isimli dergiye karşı açmış olduğu dava en meşhur irtidat davasıdır. Bu
dergi İsa’ya karşı homoseksüel aşkı ifade eden bir şiiri basması sonucu dava edilmişti.
327
Tariq Modood, “British Asian Muslims and the Rushdie Affair,” Political Quarterly 61, 1990, 143160.
325
- 90 -
Peygamberini aşağılamaya yönelik olarak yazılan “Şeytan Ayetleri” kitabının
yasaklanması bir yana, bu kitabın İngiltere’de Nobel Edebiyat ödülüne layık
görülmesi, İngiltere’nin genelde dini azınlık guruplarına özelde ise İslamiyet’e karşı
din özgürlüğü ve dini tarafsızlık ölçüleriyle bağdaşmayan bir tutum sergilediğinin
açık bir göstergesi olmuştur.
- 91 -
II. BÖLÜM
DİN-DEVLET
İLİŞKİLERİ
AÇISINDAN
ANGLİKAN
KİLİSESİ
VE
KİLİSENİN MÜSLÜMAN AZINLIĞIYLA İLİŞKİLERİ
1. ANGLİKAN KİLİSESİ’NİN TARİHÇESİ
En genel anlamıyla Anglikan Kilisesi ya da diğer adıyla Anglikanizm,
İngiltere Canterbury Başpiskoposluğunun görüşlerini kabul eden ve geleneksel
olarak Aziz Augustin tarafından kurulduğuna inanılan İngiliz Ulusal Kilisesi’nin
adıdır.328 İngiliz Kilisesi olarak da adlandırılan bu kilise, Avrupa ve İngiltere’de
ortaya çıkıp uzun süre devam eden reformlar sonucunda kurulan ve İngiltere’nin
resmi kilisesi haline gelen yarı reforme olmuş bir kurumdur. Canterbury
Başpiskoposluğu bünyesinde pek çok kiliseyi barındıran Anglikanizm’in en belirgin
özelliği Katolik ve Protestan unsurlar arasındaki çekişmelerde orta yolu tutma
gayretidir.329
Anglikan Kilisesinin kendine özgü tarihsel bir süreci de var olmuştur. Bu
süreç bir bakıma Protestanizm ve Katolisizm düşüncelerinin savaşları olarak da
nitelendirilebilir. Çünkü iktidarı ellerinde bulunduran Kral veya Kraliçe’nin ideoloji
ve siyasi düşünceleri çerçevesinde Anglikan Kilisesinde büyük çalkantılar
yaşanmıştır.330
Geçmişte yaşanan bu olayların tamamı, Anglikan Kilisesinin günümüzdeki
durumunu belirleyen hadiselerdir. Tüm bu durumlar, çalışmamızın bu bölümünde
İngiliz Kilisesinin bağımsız bir kilise olarak ayrılması ve kurumsallaşması sürecinde
etkili olan önemli bazı olayların kısa tarihçesini vermemizi zorunlu kılmıştır.
İngiltere’de mevcut din-devlet ilişkisini şekillendiren modelin tarihsel nedenlerini ve
Anglikan Kilisesi’nin geçirdiği evreleri iyi anlamak da konunun anlaşılması
açısından önem arz etmektedir.
328
Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998, s. 32.
Mustafa Bıyık, “Anglikan Kilisesi”, içinde Şinasi Gündüz, (Der.,), Yaşayan Dünya Dinleri,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007, s. 178.
330
James W. Torke, “The English Religious Establishmnet,” Journal of Law & Religion, 12/1, 19951996, 399-446, s. 407.
329
- 92 -
Anglikan Kilisesi’nin en eski tarihiyle ilgili olarak Tertullian ve Origen gibi
ilk Hıristiyan yazarlar, 3. ve 4. yüzyılda bir İngiliz Kilisesi’nin varlığından bahsetmiş
ve İngiliz piskoposlarının 359’daki Rimini Konsili ile 314’teki Arles konsilleri gibi
büyük konsillere katıldıklarını belirtmişlerdir.331 Hatta Anglikan Kilisesinin en eski
tarihini İngilizlerin Hıristiyanlığı kabul etmesine dayandıran bazı İngiliz tarihçilerin
yanı sıra Anglikan Kilisesi’nin Reformasyonla yeni bir döneme başladığına
inananların sayısı da azımsanmayacak düzeydedir. Fakat günümüz Anglikanları,
kendilerinin üç Hıristiyanlık mezhebinin kombinasyonundan geldiklerini iddia
etmektedirler: Birincisi, Roma geleneğinden gelen St. Augustine ve haleflerinin
devamı olan akım, ikicisi, eski Romano-British kilisesinden gelenler ve son olarak da
St. Aidan ve St. Cuthbert gibi insanlarla ilişkisi olan İskoçlardan gelen keltçi
gelenek.332
İngiltere’de 5. yüzyılda başlayan Hıristiyanlığı anlatma faaliyetleri, 6. yüzyıl
başlarında meyvelerini vermeye başlamış ve 7. yüzyıl sonlarında da hemen hemen
tüm İngiltere Roma Kilisesine dâhil olmuştur.333
Anglikan Kilisesi İngiltere’de 5. yüzyıldan itibaren ruhani otoritesinin
yanında, dünyevi otorite olan Kralların tabii yardımcısı olmakla kendisine de bir nevi
siyasi güç sağlamıştır. Krallar kiliseyi korumakla, kendilerine ruhani bir destek
bulurlarken Kilise, Kral’a itaatin temsilciliğini yapmıştır. Papalık İngiltere ve
Almanya’da yeni bağlı kiliseler kurmakla büyük bir kuvvete sahip olmuş ve elde
ettiği bu kuvveti sonuna kadar koruma gayreti içersine girmiştir.334
Papa’ya itaat etme veya müstakil davranma konusunda Anglikan Piskoposları
daimi olarak itaati seçmişlerdir. Bu yüzden diğer ülkelere nazaran İngiltere her
zaman papalık indinde farklı bir konuma sahip olmuş; Latin ve Hıristiyan kültürü
tarihinde de önemli bir yer elde etmiştir. Fakat Anglosaksonların (İngiliz, İskoç ve
Galliler) tabiatı, gelenek görenek ve yaşayış tarzları bu kültüre kendine özgü bir
nitelik katmıştır.335 Bunun yanında Reformasyonun Avrupa’da hızla yayıldığı bir
dönemde, Kalvin’in de etkisiyle İngiltere Kilisesi’nin, Katolik doğmaları da
331 http://www.cofe.anglican.org/about/history 25.11.2009 tarihinde erişildi.
332
http://www.cofe.anglican.org/about/history 25.11.2009 tarihinde erişildi.
Andre Maourois, İngiltere Tarihi, Çev. H. Cahit Yalçın, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1938, s. 50.
334
Maourois, İngiltere Tarihi, s. 51.
335
Maourois, İngiltere Tarihi, s. 52.
333
- 93 -
tamamen reddetmeden papalık karşısında kendi özerkliğini ilan etmesi, günümüz
Anglikan Kilisesi’ni şekillendiren dönüm noktalarından birisi olmuştur. Fakat
şüphesiz bu kilisenin yapısını en iyi temsil eden gelenek, kimilerince Anglikan
kilisesi’nin kurucusu olarak da görülen kraliçe Elizabeth’in takip ettiği orta yol (via
media)’ dur.336
Kısacası, Anglikan Kilisesi’nin devamında hiçbir kopukluk meydana
gelmeden bugünkü kilisenin St. Augustin, St. Anselm ve St. Thomas Becket
kiliseleriyle eş olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle İngiliz halkının
Hıristiyanlığı kabulüyle ortaya çıkan Anglikan Kilisesi’nin günümüzde az rastlanır
bir konuma kavuşmasını sağlayan Avrupa ve İngiltere’deki reformların yanında dini,
siyasi ve sosyal pek çok gelişme İngiliz Kilisesi’nin oluşmasında ve günümüze kadar
gelmesinde etkili olmuştur.
İngiltere’de din-devlet ilişkileri, uzun zaman normal seyrinde devam etmesine
rağmen özellikle reformasyonun etkileri bütün Avrupa’ya yayılınca doğal olarak
bunlar İngiltere’yi de etkisi altına almıştır. Diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak,
özellikle İngiltere’deki reformasyon olaylarında ve Anglikan Kilisesi’nin Roma
Katolik Kilisesi’nden ayrılmasının temelinde teolojik olaylardan ziyade siyasi olaylar
çok etkili olmuştur. Bu nedenle İngiliz Reformasyonunu, günümüz İngiltere
Kilisesi’ni ve İngiltere’de cereyan eden din-devlet ilişkilerini daha iyi anlayabilmek
için en azından Kilise’nin Roma Katolik Kilisesi’nden ayrıldığı Henry döneminden
günümüze gelinceye kadarki İngiliz tarihine kısaca göz atmak faydalı olacaktır.
1.1. VIII. Henry Dönemi ve İngiliz Kilisesi’nin Roma Katolik
Kilisesi’nden Ayrılması
İngiltere’deki reformasyon girişimlerinde yukarıda adı geçen reformcuların
yanı sıra siyasi iktidarın bizzat kendisi de doğrudan etkili olmuştur. Bu nedenle
İngiltere’deki
reformasyon
hareketleri
ve
din-devlet
ilişkileri,
İngiliz
reformasyonunun geliştiği VIII. Henry dönemine ilişkin olay ve faaliyetler
çerçevesinde ele alınacaktır. Çünkü İngiliz tarihinde “Anglikan Kilisesi” veya
“İngiliz Kilisesi” denildiğinde akla ilk gelen kişi VIII. Henry (1509-1547)
olmaktadır. Onun dönemiyle beraber İngiltere Kilisesi’nin 1200 yıllık bir geleneği
336
Ali İsra Güngör, Hıristiyanlıkta Evanjelik Hareket, Aziz Andaç yayınları, Ankara, 2005, s. 47.
- 94 -
yıkılmış ve Kilise neredeyse tamamen farklı bir hüviyete büründürülmüştür. Burada
yer yer söz konusu değişim ve dönüşümün nedenleri üzerinde durulacak ve İngiliz
Kilisesi’nin geçirmiş olduğu dönüşümlerin anlaşılabilmesi için İngiltere’deki söz
konusu dönemin tarihi incelenecektir.
16. Yüzyıl İngiltere’si yaklaşık 2 asır boyunca çeşitli kişi, gurup ve
hareketlerce reformasyon girişimlerinin yapıldığı ve bunların artık netliğe kavuşup
gün yüzüne çıktığı bir dönem olmuştur. Genellikle bu dönemde İngiltere, içerde iki
ayrı gurubun çekişmesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu taraflardan birincisi, çok uzun
zamandan beri Katolik gelenek yanlısı guruplarken; ikincisi de XIV. Yüzyılda
Wyclif’in ve XVI. Yüzyılda Luther’in etkisiyle ortaya çıkan hümanistler ve
Lollardlar gibi kilise karşıtı reform yanlısı guruplar olmuştur.337
1.2. VIII. Henry’nin Tahta Çıkışı ve Dönemindeki Dini ve Siyasi
Problemler
VIII. Henry tahta çıktığı zaman ülkede siyasi olarak çözüme ulaşmayı
bekleyen birçok iç ve dış problem kendisini karşılamıştır. İngiltere’nin en büyük dış
meselesi sayılan ve İtalya üzerinde egemenlik mücadelesi veren İspanya ve Fransa
krallıkları arasındaki çekişmede takınacağı tavır bunlardan sadece bir tanesidir.
Böyle bir ortamda VIII. Henry danışmanlarının tüm uyarılarına rağmen kayınpederi
Aragon Kralı II. Fernando’nun yanında İspanya’nın lehinde Fransa’ya karşı savaşa
girmiştir. Fransa’ya karşı büyük bir başarı gösterememesine rağmen ilk seferi
düzenleyen Thomas Wolsey’e ödül olarak York Başpiskoposluğu, kısa bir süre sonra
da VIII. Henry’nin yardımcılığı verilmiştir.338
VIII. Henry İngiltere’nin hâkimiyetini kısa süre önce ele geçiren Tudor
hanedanının devam etmesi için karısı Catherine’den erkek bir çocuk beklemiş fakat
1515-1558 yılları arasında kraliçe olan I. Mary dışında hiç çocuğu olmamış veya
doğan bütün çocukları da doğduktan kısa bir süre sonra ölmüştür.339 Bu durum VIII.
Henry’i erkek bir çocuğa sahip olamama endişesine sokmuştur. Henry bu sorunu
çözmek için önce papa’dan Ricomd dükü olan gayrı meşru oğlunun meşru
337
Richard Stauffer, Reform, Çev. Cem Muhtaroğlu, İstanbul, İletişim Yayınları, 1993, s. 103.
Owen Chadwick, The Reformation, London, Penguin Books, 1965, s. 98.
339
Maourois, İngiltere Tarihi, s. 290.
338
- 95 -
sayılmasını istemiş fakat olumsuz yanıtını almıştır.340 VIII. Henry’nin erkek bir varise
sahip olamayışı Catherine ile olan evliliğinden şüphe etmeye başlamasına ve
papa’dan ölen kardeşinin eşi Catherine ile evlenmesi için daha önceden papalık
tarafından verilen özel izin ve istisnanın kaldırılmasını ve evliliğinin tam olarak yasal
olmadığını ilan etmesini istemesine neden olmuştur. Çünkü Henry yeni bir evlilik
yapıp tahtı erkek bir varise bırakmak istiyordu. Fakat papa, Catherine’nin yeğeni
olan İspanya Kralı V. Charles’ın etkisinde olduğundan VIII. Henry’e Catherine’yi
boşama iznini bir türlü vermemiş sadece ikinci bir evlilik yapmasına cevaz
vermiştir.341 Henry’i kararından vazgeçirme çabaları, yardımcısı Wolsey’in
azletmesine ve boşanması için önüne getirilen her türlü fikre açık olmasına neden
olmuştur. İlahiyatçı Cranmer’in bu problemin Üniversitelerde tartışılıp karara
bağlanması önerisi doğrultusunda mesele, İngiltere’nin iki büyük üniversitesinin
yanında Avrupa’nın birçok üniversitesinde tartışılmış konuyla ilgili raporlar
kraliyetin oluşturduğu komisyona gelmiştir. Söz konusu raporların birçoğunda
papanın bu konudaki kararının geçerli olmadığı ve kralın Catherine’le evliliğinin
yasal olmadığı vurgusu yapılmaktaydı.342
Kral Henry, reform hareketlerine 1529’da meclisi toplayıp ıslah kararı
almasıyla başlamış ve kendisini “tek koruyucu”, “yegâne, üstün efendi” ve “kilisenin
başı” olarak Kilise Temsilciler Meclisine kabul ettirmiştir.343 1532 yılında ise
piskoposların yıllık olarak papaya verdikleri “Annate”, “First Fruit” vergilerinin
kaldırılmasını düzenleyen yasayı onaylamıştır.344 Kısa bir süre sonra yine Henry,
İngiltere Krallığında ne papanın ne de başka bir piskoposun, Kutsal Kitapta yazılı
olan ve Tanrı tarafından verilmiş ve belirtilmiş bir yetkiye sahip olamayacağını ilan
eden bir yasayı Kilise Temsilciler Meclisi’ne onaylatmıştır.345
1532’de Henry, Thomas Cromwell’e görevden aldığı Wolsey’in dini
yetkilerinin neredeyse tamamını vererek onu adeta İngiliz Kilisesi’nin başvekili
yapmıştır. Anglikan Kilisesi’nin temellerini atan Cromwell, Luther’in reformist
340
Maourois, a.g.e., s. 291.
Felicity Heal, Reformation in Britain and Ireland, Oxford University Press, Oxford, 2003, ss. 116118.
342
Christie-Murray, A History of Heresy, s. 150.
343
Thomas Martin Lindsay, A History of the Reformation, Charles Scribner’s Sons, C. 2, New York,
1917, s. 328.
344
Chadwick, The Reformation, s. 102.
345
Güngör, Hıristiyanlıkta Evanjelik Hareket, s. 48.
341
- 96 -
görüşlerinden ve Padualı Marsilio’nun din-devlet ilişkilerini ele alışından
etkilenmişti. Cromwell, 1532-1540 yılları arasında İngiliz Kilisesiyle ilgili bir dizi
reformasyon gerçekleştirmiş ve manastırlarda suistimallerin var olduğu gerekçesiyle
onları kapatmıştır.346
Çıkartılan raporlardan da cesaret alan VIII. Henry, papadan onay almadan
1533’te Anne Boleyn’le evlenmiştir. Henry’e evlilik fikrini veren Cranmer,
sonrasında belki de ödül olarak Kilisenin en üst ve itibarlı makamı olan Canterbury
başpiskoposluğuna atanmış ve bu evliliğin onayını da kendisi yapmıştır. Papa göz
ardı edilerek verilen bu hüküm, İngiliz Kilisesi’nin bağımsızlığı yolunda o zamana
kadar belki de alınan en önemli karar olmuştur.347 Henry’nin evliliği karşısında sessiz
kalmayan papa, Henry’nin karısı Catherine ile olan evliliğinin halen geçerli olduğunu
ve 10 gün içinde eski evliliğine dönmediği takdirde kralın aforoz edileceğini ilan
etmiştir. Henry, papanın bu tavrı karşısında çıkardığı yasalarla kendisini İngiliz
Kilisesi’nin başı ilan ederek Roma’dan resmen ayrılmıştır.348
Kralın Siyasi danışmanı ve yardımcısı sayılan Cromwell’in önerisiyle 1534
yılında çıkartılan Üstünlük Yasası (Act of Supremacy) ile papa tamamen devreden
çıkartılmış ve kral hem dini hem de siyasi otorite üzerinde tek hâkim kişi durumuna
getirilmiştir. Hükümranlık belgesi olarak da bilinen bu yasaya göre, VIII. Henry ve
varisleri, İngiltere Kilisesi’nin dünya üzerindeki mutlak liderleri olmuş ve kilise
içindeki bütün hata ve sapkınlıkları düzeltme hakkını elde etmişlerdir.349
1535’te Henry’nin kendisini Anglikan Kilisesi’nin yeryüzündeki lideri ilan
etmesi, İngiliz Kilisesi’nin kraliyet eliyle Roma Katolik Kilisesi’nden ayrıldığının
başka bir ispatı sayılmaktadır. Anglikan Kilisesi’nin ulusallığı da buradan
kaynaklanmaktadır.350
Her ne kadar Henry, yasal tedbirlerle İngiltere’de papanın tüm otoritesini
bitirmeye çalışsa da yaklaşık olarak bin yıldan beri bir ulusun bağlandığı Katoliklik
bağını koparmak o kadar da kolay olmamıştır. Çünkü istediğini yapabilecek bir güce
346
Heal, Reformation in Britain and Ireland, ss. 122-123.
Kenneth Scott Latourette, A History of Christianity, Harper & Row, London, 1953, ss. 801.
348
Lindsay, A History of the Reformation, s. 330.
349
Watson, The Church of England, ss. 81-82; Thomas Stanley, England and Wales under Tudors,
Athenaeum Press, Newcastle, 1992, s. 136.
350
Lindsay, A History of the Reformation, s. 331.
347
- 97 -
sahip olan kral, kendi özel meselesinin çözümü için bu değişikliklere göz yummuş
hatta bu çıkan yasaları kabul etmeyen bazı kişileri de ağır bir biçimde
cezalandırmıştır. Bu doğrultuda pek çok dinsel örgüt ağır bir şekilde cezalandırılmış,
Rochester Dükü John Fisher ve Thomas More gibi Henry’nin yakın hizmetinde
bulunanlar dahi idam edilmekten kurtulamamıştır.351
Anglikan Kilisesi, Roma Katolik Kilisesinden ayrıldıktan sonra kendine has
ulusal nitelikte doktrin ve uygulamalar belirlemiştir. Bu doğrultuda 1536 yılında
VIII. Henry, Alman prenslerin desteğinin sağlanması için 10 Madde (Ten Articles)
olarak bilinen belgeyi Protestan eğilimli Başpiskoposu Cranmer’a imzalatarak
Lutherciliğe yakınlaşan bir yol izlemiştir.352
10 Madde’nin imzalanmasıyla hedeflenen şey, papanın otoritesini dışarıda
tutarak biraz Katolik, biraz Protestan özelde ise Lutheran yapıda senkretik bir doktrin
oluşturma ve bu sayede kralın denetiminde, Katolik ve Protestan öğretiyi bir arada
tutma gayreti gözükmektedir.
1538’deki bu emirlere göre Katolikler için çok önemli olan resimler, ikonalar
ve benzeri figürler reddedilmiş, kilisede cemaate İngilizce hitap edilmesi istenmiş, 10
Emrin, pazar duasının ve amentünün cemaate ana dilde öğretilmesi istenmiş ve
İngilizce
İncil’in
İngiltere’deki
bütün
kiliselere
gönderilmesi
zorunluluğu
getirilmiştir.353
Daha çok Cromwell ve Cranmer’in etkisiyle Protestan eğilimli bu kararlar
alınmışsa da her zaman Katolik olan ve bu çizgide devam eden Kral VIII. Henry,354
ülkede iki gurup arasında dengeyi sağlamak için “6 Madde” kanununu 1539’da
parlamento’dan çıkartmıştır. Bu maddeler Katolisizme yakın durduğundan
Protestanlarca “kanlı kanun” olarak da isimlendirilmiştir. Bu kanunlarda ruhban
sınıfının bekârlık yemini, azizlerden şefaat dileme gibi Katolisizm’i çağrıştıran
ilkeler kabul edilirken aksi durumların cezalandırılacağı söylenmiştir.355
351
Mehmet Ziya Aksu, İngiltere’de Reform Hareketi ve Anglikan Kilisesi’nin Teşekkülü, OMÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2002.
352
Stauffer, Reform, s. 107.
353
Stauffer, a.g.e., ss. 107-108.
354
Watson, The Church of England, s. 81.
355
Lindsay, A History of the Reformation, s. 348.
- 98 -
“6 Madde” Kanununda da “10 Madde” kanununda olduğu gibi papa karşıtı
düşünce anlayışı devam etmiştir. Diğerinden farklı olarak bu sefer Katolikler yerine
Protestanlar şiddete maruz kalmışlardır. Son derece acımasız bir kişiliğe sahip olan
Henry, bu maddelerin korunması için çok katı cezalar koymuştur. Bazı maddelerin
inkârı doğrudan ölümü gerektirirken bazısının cezası da ilk seferinde hapis,
tekrarında ise yine ölüm olarak belirlenmişti.356 Başpiskopos Cranmer bile bu son
kanunlarla evli olduğu için suçlu durumuna düşmüş ve eşinden bir süre de olsa
ayrılmak zorunda kalmıştı.357 VIII. Henry VI. Edward dönemine kadar Katoliklerin
tarafını tutmaya devam etmiş, Protestanların çoğu ülke dışına kaçmak zorunda
kalmışlardır. Yönetimde etkili olan ve yardımcılığını yapan Cromwell de idam
edilmekten kurtulamamıştır.
1543’te “Zorunlu Öğreti Bir Hıristiyan’ın Derin Bilgisi” (The Necessary
Doctrine and Erudition of a Christian Man) adlı bir kitap yazan ve “kralın kitabı”
olarak da adlandırılan çalışmasında VIII. Henry Protestan karşıtı olduğunu açıkça
söylemiş, bazı fikirleri ise Luthercilikle tamamen zıtlık arz etmiştir.358
Kısacası, VIII. Henry dönemindeki reformist hareketler birbirine taban tabana
zıt süreçlerden geçerek ilerlemiştir. İlk zamanlar Protestanlar lehinde gelişen
reformist hareketler, Kral Henry’nin pragmatist ve kişisel uygulamalarından dolayı
Katolisizm lehine bir görüntü çizmiştir. Yine bu dönemde reformasyon hedeflenmiş
olsa bile tam anlamıyla başarıya ulaşamamıştır. İngiltere’de Papa’nın seküler ve
ruhani gücü kırılmıştır. Bu harici gücün kırılması, reformist hareketler için pozitif bir
etki yaratmıştır. Roma Katolik Kilisesi’nden ayrılan Anglikan Kilisesi’nin iskeleti,
tam olarak oluşmasa dahi VIII. Henry döneminde şekillenmeye başlamıştır.
1.3. VI. Edward ve Kilise’yi Protestanlaştırma Dönemi (1547-1553)
VIII. Henry’den sonra oğlu VI. Edward dokuz yaşında İngiltere Kralı
olmuştur. Bu dönemde Anglikan Kilisesi ile ilgili daha da ileri değişiklikler
356
Grimm, The Reformation Era- 1500-1650,s. 302.
Craig Ringwalt Thompson, The English Church in the Sixteenth Century, Macmillan Company,
New York, 1960, s. 6.
358
Stauffer, Reform, s. 109.
357
- 99 -
yapılmıştır.359 VI. Edward krallığı boyunca hep başkalarının etkisi altında görev
yapmıştır. 6 yıl boyunca Cranmer, gölge kral olarak görev yapmıştır. Bunun dışında
kralın yaşı küçük olduğundan ülke, kralın dayısı Edward Seymour başkanlığında on
altı kişilik bir kurul tarafından yönetilmiştir. Cranmer’ın yakın arkadaşı olan
Edward’ın dayısı Seymour, Cranmer gibi reform yanlısıydı.360 Koyu bir Protestan
olan dayı Seymour, kralın koruyuculuğu durumunu da kullanarak İngiliz Kilisesi’ni
Protestanlaştırma faaliyetlerine hemen başlamıştır. Reformist harekette Seymourun
yakın arkadaşı ılımlı reformist Cranmer’in dışında Avrupa’dan gelen Protestanlar da
etkili olmuştur. Luteran olan Martin Bucer’e Cambridge’te İlahiyat profesörlüğü
verilmiştir. Benzer görüşlere sahip olan İtalyan Peter Martyr, Oxford’da profesörlük
kürsüsüne atanmıştır.361
Yeni rejim, Katolikliğe yakın olarak addedilen “6 Madde”yi yürürlükten
kaldırarak din adamlarına tekrar evlilik yolu açılmıştır. Ayrıca Canterbury
Başpiskoposu Cranmer herkesin anlayabileceği bir ibadet dilini oluşturmak amacıyla
Latince olan ibadet dilini İngilizceye çevirmiş ve bu çerçevede İncil’in ve havarilerin
mektuplarının İngilizce okunmasını zorunlu kılmıştır. İbadetlerdeki dilin İngilizceye
çevrilmesiyle halk arasındaki ibadetlere bakış açısı ve Kutsal Metnin merkeziliğine
olan ilgi artmıştır.362
Özellikle VIII. Henry döneminde ülke dışına sürülen kişilerin geri dönüşüyle
beraber İngiltere’de dinsel bir çeşitlilik oluşmuş ve birçok mezhep farklılığı meydana
gelmiştir. 1549’da Cranmer’in başkanlığındaki meclis’in kabul ettiği Uyum Yasası
(Uniformity Act) çerçevesinde ruhban sınıfı için Genel Dua Kitabı (Book of
Common Prayer) isimli bir kitap hazırlanmıştır.363 Cranmer, birinci Toplu Dua
kitabını hazırlarken eskisinden çok da farklı olmayan, ortaçağa ait söz ve işaretleri
kullanmıştır. Cranmer, ayin doktrininde arkadaşı ve aynı zamanda Londra piskoposu
olan Ridley ile Strassburg’tan gelen Bucer’ın etkisiyle Reformist kilise doktrininin
bakış açısını uygulamıştır. Birinci Genel Dua Kitabı her ne kadar reformist öğretinin
359
Moorman, A History of the Church in England, s. 180.
Grimm, The Reformation Era, s. 303; Moorman, A History of the Church in England, s. 180.
361
Watson, The Church of England, ss. 86-87; Latourette, A History of Christianity, s. 806.
362
Christie-Murray, A History of Heresy, s. 152; Watson, The Church of England, ss. 88-89; Grimm,
The Reformation Era- 1500-1650, s. 304.
363
Moorman, A History of the Church in England, s. 184.
360
- 100 -
izlerini taşısa da onda geleneğin vurgusu da oldukça hissedilmektedir.364 Canterbury
Başpiskoposu Cranmer, reformlarında genel olarak İsviçre reformcularının
değiştirilmiş akidelerini uygulamıştır.365
Cranmer, 1552 yılında İkinci Uyum Yasası uyarınca Protestan değerlerin daha
ağır bastığı İkici Genel Dua Kitabı’nı yayınlamıştır. Bu kitap, Protestanlığın etkisini
daha belirgin bir şekilde taşımaktadır.366 İkinci toplu Dua Kitabı’nın teolojik alt
yapısında Luther’den daha belirgin tarzda Zwingli’nin yani Reform Kilisesi’nin
önermeleri bulunmaktadır. Mesela bu kitapta “altar” kelimesi İngilizce “table”,
“priest” kelimesi İngilizce “minister” ile değiştirilirken, papaz elbisesi beyaz keten
cübbeyle (surplice) ile sınırlandırılmıştır. Kötü ruhları kovma amacıyla yapılan dua
ve ölülerden niyazda bulunma kaldırılmıştır. Pazar ve kutsal gün ayinlerine katılım
zorunlu hale getirilmiştir.367
İngiltere’deki reformasyon hareketine, 1553 yılında Cranmer’in başkanlık
yaptığı heyet tarafından inanç bildirgesi olarak tanımlanan 42 Madde eklenerek
devam edilmiştir. Bu maddeler, ileride I. Elizabeth dönemindeki 39 Maddeye
kaynaklık edecektir. Fakat Kutsal Kitap’ın tek otoritesi olarak kabul edilen ve
Protestanlıktaki “yalnız imanla aklanma” anlayışının benimsendiği bu 42 Madde, 15
yaşında tüberkülozdan ölen VI. Edward’ın yerine I. Mary geçtiği için uygulamaya
konulamamıştır.368
1.4. Mary Tudor Dönemi ve Katolikliğe Dönüş (1553-1558)
Babası VIII. Henry’nin annesinden ayrılması ve onu gayrı meşru ilan
etmesinin ardından I. Mary, annesinin inancı üzerine Katolik bir eğitimle yetişti.
Tudor hanedanlığının devam ettirilmesi için parlamento aracılığıyla VIII. Henry’nin
annesiyle yaptığı evliliğin geçerli olduğunu yasallaştırarak tahta çıkmasına kanuni bir
zemin hazırlamış ve böylece tahtın yasal varisi olarak tanınmıştır.369
364
Grimm, The Reformation Era, s. 305.
Watson, The Church of England, s. 87.
366
Haigh, The English Reformation Revised, s. 168.
367
Latourette, A History of Christianity, s. 807; Chadwick, The Reformation, s. 121.
368
Moorman, A History of the Church in England, ss. 186-187.
369
Lindsay, A History of the Reformation, s. 370.
365
- 101 -
I. Mary İngiltere’nin ilk kadın hükümdarı olarak tahta çıktıktan sonra eski
Katolik öğretileri İngiltere’ye tekrar getirtip İngiliz Kilisesi’ni Roma Katolik
Kilisesi’ne bağlamaya çalışmış ve bütün çalışmalarını bu amaçları gerçekleştirmek
üzerinde yoğunlaştırmıştır.370 Bu amaç uğrunda Mary Tudor, reformist düşünceye
sahip birçok insanı kıta düşüne sürdürerek ya da öldürterek tarihe “Kanlı Mary”
olarak geçmiştir. Mary iktidara gelir gelmez VI. Edward döneminde çıkartılan tüm
din kanunlarını kaldırarak işe başlamıştır. Ülkede Protestan düşüncede olan
piskoposların tamamını görevden alıp yerlerine Katolik olanlarını getirtmiştir. VI.
Edward döneminde evlenme hakkının elde edilmesiyle evlenen 2000 civarında papaz
da görevinden el çektirilmiştir.371
İngiltere’de VIII. Henry ve özellikle VI. Edward döneminde reformist
hareketinin en önde gelen kişilerinden birisi Canterbury Başpiskoposu Thomas
Cranmer’di. Bu kişi, çiçeği burnunda kraliçe I. Mary ile VIII. Henry’nin evliliğinin
geçersiz olduğuna hükmedip I. Mary’nin gayrı meşru çocuk olduğunu da ilan etmişti.
Mary, yukarıdaki tüm olayların müsebbibi olarak gördüğü Thomas Cranmer’in
vatana ihanet suçlamasıyla yargılanmasını sağlamıştır. Yine Mary döneminde
1554’te tekrar yürürlüğe giren heretiklikle ilgili kanunlar uyarınca önce piskoposluk
ve rahiplik görevlerinden alınan Cranmer tutuklanıp hapsedilmiş sonrasında da
idama mahkûm edilmiştir.372
Mary döneminde özellikle din adamları arasında heretiklikle suçlanıp
Almanya ve İsviçre’ye kaçan ve çoğu da I. Elizabeth’in döneminde yüksek görevlere
getirilen onlarca sürgün hadisesi yaşanmıştır. En iyimser ihtimalle aralarında 1
başpiskopos ve 4 piskoposun bulunduğu 300 kişi de idam edilmiştir.373 Bu dönemde
heretiklikle suçlanıp öldürülen ünlüler arasında başpiskopos Cranmer’in yanında
Wiliam Tyndal’in hazırlamış olduğu İngilizce İncil’i yayına hazırlayan ve basan
John Rogers, piskoposluk görevinden alınan Hooper, Worcester’ın eski piskoposu
Hugh Latimer ve Nicholas Ridley de vardır.374
370
Moorman, A History of the Church in England, ss. 191-192.
Watson, The Church of England, s. 90.
372
G. Barker, Onun İzinde: Hıristiyanlık ve Laiklik Tarihi, Zafer Matbaası, İstanbul, 1985, ss. 135136; Watson, The Church of England, ss. 90-91.
373
Watson, The Church of England, ss. 90-91.
374
David Lynn Holmes, A Brief History of Episcopal Church, Trinity Press International, Valley
Forge, Harrisburg, 1993, s. 7; Moorman, A History of the Church in England, ss. 195-196.
371
- 102 -
1558 yılı sonlarında I. Mary arkasında varis bırakmadan ölmüş ve yerine
Protestan görüşlü üvey kız kardeşi I. Elizabeth geçmiştir.
Mary’nin Katolikliğe tekrar dönüş yolunda izlediği politikaların başarısız
olmasının temel birkaç nedeni vardır: Öncelikle, Mary’nin Başpiskopos Cranmer’in
yerine atadığı ve Başpiskoposluk ve başdanışmanlık görevlerini üstlenen Pole’un
siyaseti bilmemesi ve halkı baskı ve şiddet yöntemiyle yola getirmeye çalışması
halkın kraliçeye olan öfke ve nefretini artırmıştır.375 İkincisi, Mary’nin hem Meclisin
hem de vatandaşların tepkisini çeken ve ilerde İspanya kralı olacak olan II. Philip ile
yapmış olduğu evlilik olmuştur. Mary’nin yaptığı bu evlilik ona sadece utanç ve
felaket getirmiştir. Çünkü halk, milliyetçilik duygularının kabardığı bir dönemde
kraliçelerinin
bir
yabancıyla
evlenmesini
uygun
bulmamıştı.376
Mary’nin
başarısızlığının üçüncü bir nedeni de, faaliyetlerini baskı, zulüm ve işkenceyle
yerleştirmek istemesidir.377
1.5. I. Elizabeth Dönemi (1558-1603) ve Dini Uzlaşma
Tudor hanedanının son varisi ve tahtta en uzun kalan üyesi, VIII. Henry’nin
Anne Boleyn’den olan kızı I. Elizabeth olmuştur. Bu dönemde radikal Protestan
hareketler, özellikle I. Elizabeth’in koyu Katolik olan üvey ablası I. Mary’nin
sürgüne gönderdiği Protestanların geri dönmesiyle daha da artma eğilimi
göstermiştir.
Elizabeth, sakin huylu, otoriter ve izlediği politikalarda akıllı davranmıştır.
Çocukluğundan beri içinde yaşadığı fanatizm, siyasi ve dini baskı rejimlerinden
bıkmış ve nefret eder bir hale gelmiştir.378 Bu nedenle iktidarı ele geçirdikten sonra
kavgacı olmayan bir Protestanlık olarak da nitelendirilebilecek, milli ve bağımsız
olan farklı bir Protestan kilise oluşturmaya çalışmıştır.
Anglikan Kilisesi her ne kadar VIII. Henry döneminde papayla yollarını
ayırarak bağımsız bir kilise görünümü kazanmışsa da İngiliz Kilisesinin tam anlamda
bağımsız bir hüviyete kavuşması Kraliçe Elizabeth döneminde olmuştur.
375
Watson, The Church of England, s. 91.
Moorman, A History of the Church in England, s. 197.
377
Watson, The Church of England, ss. 90-91.
378
Holmes, A Brief History of Episcopal Church, s. 7.
376
- 103 -
Elizabeth yönetime geldiğinde ülkede birbirine zıt görüşlü çok sayıda gurup
karşısında bulmuştur. Yönetimde oldukça yetenekli olan kraliçenin tek amacı, bütün
bu gurupları karşısına almadan en uç teolojik tartışmaları bir kenara bırakıp Katolik
ve Protestan öğretileri arasında orta bir yol (via media) bulmaktı. Bunu başarabilmek
için ilkin VIII. Henry zamanında İngiltere kralları için kullanılan “İngiltere
Kilisesi’nin Mutlak Lideri” (Supreme Head) yerine “İngiltere Kilisesi’nin Mutlak
Yöneticisi” (Supreme Governor) gibi içeriği değiştirilmemiş ancak daha az rahatsız
edici bir ifade seçmişti.379
Elizabeth, tahtını tehlikeye sokacak Roma Katolik Kilisesi’ne bağlılığı tercih
etmediği gibi halkın çoğunluğunun hoşlanmadığı Protestanlığa da doğrudan
yönelmemiş, daha ziyade bu iki inanç gurubunu uzlaştırmaya çabalamaktan çok
İngiliz halkının benimseyebileceği ve İngiliz Kilisesi’ni daha ileriye taşıyabilecek bir
din anlayışını yerleştirmek istemiştir.380 Bunun için I. Elizabeth, papa tarafından
aforoz edilmesine ve İngiltere İspanyol donanması tarafından kuşatılmasına rağmen,
papaya ve İspanya’ya karşı milliyetçiliğe ve bağımsızlığa vurgu yapan bir kilise
modeli düşünmüştür. Bu bağlamda da önce VI. Edward dönemindeki Lutheran
ağırlıklı Genel Dua Kitabı’nı ve sonrasında da Kalvinist ağırlıklı 39 Madde’yi
yayınlatmıştır.381
1549 ve 1552 yıllarında VI. Edward döneminde hazırlanan 2 dua kitabı,
Elizabeth döneminde gözden geçirilip küçük değişiklikler yapılarak yeni bir dua
kitabı olarak yayımlanmıştır.382 Yürürlüğe giren bir kanunla da bu kitabın tüm
kiliselerde bulundurulması zorunlu hale getirilmiştir. 1662’de bir daha gözden
geçirilerek günümüze kadar Anglikanların resmi belgeleri arasında yerini alan bu
eser, 1645-1660 yılları arası hariç, İngiltere’de kesintisiz olarak uygulanmıştır.
Sakramentler, kilise idaresi ve ritüeller, bu eserin ana temalarıdır. Eserin sonuna 39
Madde eklenmiştir.383
379
Marcus Ward, Protestan Christian Churches, Ward Lock Educational Company, 1970, s. 23.
J. L. Gonzales, A History of the Christian Thought, New York, Abingdon Press, 1975, C. 3, s. 266;
Latourette, A History of Christianity, s. 810.
381
H. G. Wood, “Puritanism”, ERE, C. 10, Der., J. Hastings, Clark and Charles, Edinburgh, 1979, s.
510.
382
Holmes, A Brief History of Episcopal Church, ss. 10-11.
383
Bıyık, “Anglikan Kilisesi”, s. 180.
380
- 104 -
Kraliçe Elizabeth’in kabul ettiği 39 maddelik bu din kanunu ile Anglikan
Kilisesi kurumsallaşmasını gerçekleştirmiştir. Bu 39 madde Anglikanların amentüsü
hükmünde olmuştur.384 Anglikan Kilisesi üzerinde birçok değişiklik yapılmasına
rağmen, Elizabeth döneminde kilisenin kurumsallaşması sağlandıktan sonra kilisenin
o günkü durumu hemen hemen hiç değişmeden günümüze kadar gelmiştir.385
Söz konusu maddelerde ikona ve resimlere tapınma, arafın varlığı ve
evharistiya ayininde dönüşüm gibi temel Katolik doktrinler reddedilmiş; iman ile
aklanma ve ana dilde ibadet vurgulanmıştır. Katolik Kilisesi’nin yedi sakramenti
vaftiz ve evhariste indirgenmiş; rahiplere evlenme izni verilmiştir. Diğer Katolik
sakramentleri tamamen reddedilmemiştir. Bu da onları, sakramentleri vaftiz ve
evharistle sınırlayan diğer Protestanlardan ayırmıştır.386
İngiliz Kilisesi bu yönüyle Katolik kilisesinin reforme edilmiş bir hali
görünümündedir. Papa’nın otoritesini tamamen reddeden, Katoliklikten farklı olarak
din adamları sınıfının evlenmesine izin veren bir anlayışla Protestanlığa yakın duran,
ancak kabul edilen temel inanç esasları ve gösterişli ayin törenleriyle de Katolikliğe
yakın olan Anglikan Kilisesinin, Katolikliğe yakın ama onun sınırları dışında bir
kilise olduğu fark edilecektir.387
Anglikan Kilisesi’nin bu gün bile öğretisel çerçevesini çizen 39 Madde, içerik
açısından birçok ilahiyat akımını bir arada barındırmıştır. Bu durum, imanın elden
gittiğini savunan Katolikler ve daha fazla reform yanlısı olan püritenler tarafından
tenkit edilmiştir.388 39 Madde, özellikle Calvin’in değer verdiği kavramları içermiş ve
çatışma yanlılarına karşı doğru yolun sadece inanç olduğunu savunmuştur. Bunun
yanında bu maddeler, tören ve ayinleri saptamaya Anglikan Kilisesi’nin yetkili
olduğunu, kurtuluş için gerekli her şeyi içeren Kutsal Kitap’ın, tek iman ölçütü
olduğunu ileri sürmüştür. Bu ortamda Katolikler, imanın elden gittiğini söylerken,
384
Massey H. Shepherd, “Anglicanism”, içinde Mircea Eliade, (Der.,) The Encyclopedia of Religion,
C.1., Macmillan Publishing Company, New York, 1987, ss. 286-288.
385
Holmes, A Brief History of Episcopal Church, s. 16.
386
Holmes, A Brief History of Episcopal Church, s. 12; Latourette, A History of Christianity, s. 811.
387
Semra Akgün, Anglikan Kilisesi’nin Yapısı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, s. 31.
388
Stauffer, Reform, s. 120.
- 105 -
tamamen reform yanlısı olan Püritenler ise 39 Maddenin içeriğinde Protestan öğeleri
oldukça yetersiz görmüşlerdir.389
Anglikan Kilisesi’nin şekillenmesinde etkisi olan hareketlerden birisi de
püritenler olarak adlandırılan gurup olmuştur. Bu nedenle bir dönem Anglikan
Kilisesi’nin reformasyonunda son derece etkin bir rol oynamış bulunan ve temelde
Anglikan kilisesi’ni Roma Katolik Kilisesi’nden arındırma sloganıyla yola çıkan
püriten
hareketinden
söz
etmek
çalışmamız
açısından
yararlı
olacağı
düşünülmektedir.
1.6.
Püritenler
“Püriten” veya “püritenizm” teriminin net bir tanımı yapılamamakla beraber
genellikle terimin, “purify” fiilinden türetildiği ve İngiliz Kilisesi’ni saflaştırma,
arındırma düşüncesiyle kullanıldığı söylenmektedir.390 Bu terim, önceleri özellikle
16. Yüzyılın ikinci yarısında Elizabeth dönemindeki yerleşik İngiliz Kilisesi’ne karşı
çıkan ve Kilisenin mutlaka Roma Katolik Kilisesi’nin dine uygun olmayan birçok
doktrin, ritüel ve seremonilerden arındırılması gerektiğini düşünen kişiler için
kullanılırken, sonraki zamanlarda terim, Pazar ayinleri ve günlük yaşamın
uygulanması konularında daha katı görüşlere sahip olan kişiler için kullanılmaya
başlanmıştır.391
Püritenler, I. Mary dönemindeki Katolik baskısından kaçıp kıta Avrupa’sının
çeşitli yerlerine gitmiş ve oralarda Kalvinizm’in yoğun etkisi altında kalarak
reformasyona dair düşüncelerini daha da geliştirmişlerdir.392
Püritenler, Kitabı Mukaddes’e yoğun biçimde bağlanma ve sözleşme
kavramını vurgulayan bir teoloji anlayışını benimseme konusunda William
Tyndale’den etkilenmişlerdir. Tyndale, Grekçe ve İbranice orijinal metinlerden ve
389
Kirsten Birkett, Reform’un Özü, Çev. Onur Yöş, Anka Basım, İstanbul, 2003, s. 71.
DM. Llyod-Jones, 1662-1962: From Puritanism to Non-Conformity, Evangelic Library, Londra,
1962’den naklen, Mehmet Şahin, “İngiliz Püritenizmi”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
23/2, 2003, ss. 106-107.
391
E. Royston Pike, “Puritans”, Encyclopaedia of Religion and Religions, George Allen & Unwin
Ltd., London, s. 310.
392
Daniel Neal, The History of the Puritans or Protestant Nonconformsits, Harper & Brothers, New
York, C. 1, 1844, s. 57.
390
- 106 -
özellikle Luther çevirisinden faydalanarak 1525’te Yeni Ahit çevirisini, 1530’da Eski
Ahit’in önemli bir bölümü olan Pentatök çevirisini, 1531’de Yunus bölümünü ve son
olarak 1534’te Mezmurları tercüme etmişti.393 Yaptığı çeviriyle İngilizce Kutsal
Kitap çevirileri tarihinin adeta öncüsü olarak kabul edilen Tyndale, en son 1536’da
Brüksel yakınlarındaki Vilvorde’de 16 ay tutuklu kaldıktan sonra heretik olduğu
gerekçesiyle Thomas Cromwell’in VIII. Henry’e tüm ricalarına rağmen yakılarak
öldürülmüştür.394
Püritenler, dini yapılanma ve ferdi davranışın Kitabı Mukaddes tarafından
belirlenmesi gerektiğine dair görüşü de John Hooper’dan almışlardır. Edward
döneminde Gloucester piskoposluğuna atanan John Hooper (1495-1555), Episkopal
papaz kıyafeti olan beyaz keten cüppe’yi Roma Katolisizmi’ni yansıtması nedeniyle
giymeyi reddetmiş ve kiliseye dair her şeyin Kutsal Kitap’ta dayanağı olması
gerektiğini iddia etmiştir.395
Püritenizmin en etkili olduğu dönem ise I. Elizabeth’in tahta geçtiği 1558
yılından Cromwell’in öldüğü 1658 yılına kadar geçen süre aralığıdır.396 Püritenler,
hareketlerine Anglikan Kilisesini Roma Katolik Kilisesinden arındırma amacıyla
başladıklarından alternatif bir kilise kuramamış ve genellikle kurumsal bir kimliğe
sahip olamamışlardır.397
Püritenler, başlangıçta Episkopasiye karşı Calvin’in temelini attığı, sonraları
presbiteryenlerin geliştirip dönüştüreceği presbiteryen kilise sistemini benimsemişler.
Fakat daha sonra bir müddet kongregasyonalist (cemaatçi) bir yapıya bürünen
Püritenler, XVII. Yüzyılda ise yumuşatılmış bir Episkopasiyi (Piskoposluk İdaresi)
kabul etmişlerdir.398
Püriten reformcuların, İngiliz Kilisesi’ne yönelik ilk tepkileri papaz giysileri,
kilise süslemeleri ve isimlendirmeler, kilise törenleri gibi dışa dönük semboller
393
Latourette, A History of Christianity, s. 799.
Durant, The Reformation, s. 534.
395
H. O. Taylor, Thought and Expression in the Sixteen Century, C. 2, Frederick Ungar Publishing,
New York, 1959, ss. 135-136.
396
Francis, j. Bremer, “Puritanism”, içinde Mircea Eliade, (Der.), Encyclopedia of Religions, C. 12,
New York, 1987, s. 102.
397
Şahin, “İngiliz Püritenizmi”, s. 108.
398
Mehmet Alıcı, İngiliz Püritanizmi’nin Doğuşu ve Gelişimi (XVI.-XVII. Yüzyıl), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2005, s. 83.
394
- 107 -
konusunda kiliseyi eleştirme şeklinde olmuştur.399 Kraliçe Elizabeth ve Canterbury
Başpiskoposu Matthew Parker’ın uygulamalarına yönelik püritenlerin eleştiri ve
başkaldırmalarına zamanla halk da katılmıştır.400
Canterbury Başpiskoposu Matthew Parker’in yerine geçen Edmund Grindal
(1519-1583), püritenlerin reform isteklerine olumlu karşılık vermiştir. Grindal,
kiliselerde rahatsızlığa yol açan uygulamalardan ziyade din adamlarının eğitimini
artırmak ve kilise ile ilgili olarak yapılan istismar alanlarını iyileştirmekle
ilgilenmiştir. Bu faaliyetler nedeniyle kilisede bölünmelerin oluştuğunun farkına
varan Elizabeth, tarafsız olma ve ılımlı olma karakterinden vazgeçmiş, uyarılarına
olumlu cevap vermeyen Grindal’in görevine de son vermiştir.401
Anglikan Kilisesindeki reformları yeterli bulmayan ve kilisenin yeterince
Roma Katolik Kilisesinden arınmadığını düşünen püritenler, 1572 yılında kilisenin
sorumluluğunu parlamentonun almasını isteyen “Parlamentoya Uyarı” adlı bir bildiri
yayınlamıştır. Bazı meclis üyeleri bu bildiriye destek vermesine rağmen kraliçe bu
hareketi de engellemeyi başarabilmiştir. Bu tartışmalar arasında alternatif kilise
kurma fikrini benimseyen Robert Browne, Henry Barrow ve John Greenwood gibi
yarı ayrılıkçı püriten kişiler, Anglikan Kilisesinden koparak kendi aralarında
toplantılar yapmışlardır.402
Elizabeth’in son dönemlerinde ve I. James iktidarının başlarında Richard
Hooker, Richard Neile ve William Laud’un temsil ettiği yeni bir gurup, piskoposluk
hiyerarşisi içinde ortaya çıkıp kısa bir süre sonra bu hiyerarşiye hâkim olmayı
başarmıştır. Anglikan Kilisesinin içinde çıkan bu akımın görüşleri, Kalvinizmin sert
kader anlayışını yumuşatmaya çalışan Hollandalı ilahiyatçı Arminius’un (1559-1609)
görüşleri ile paralellik arz etmektedir.403
XVII. Yüzyıl İngiltere’sinde Stuart Hanedanı yönetime geçtikten sonra
siyasal anlaşmazlıklar çok fazlalaşmış ve mezhep ayrılıkları iyice kendini
göstermiştir. Katolikler, Anglikan Protestanlar ve Püritenler arasında anlaşmazlıklar
399
John Spurr, English Puritanism (1603-1689), Macmillan Press, London, 1998, ss. 28-31.
Şahin, “İngiliz Püritenizmi”, s. 108.
401
Watson, The Church of England, ss. 98-99.
402
Robert J. Acheson, Radical Puritans in England 1550-1660, Longman Group, New York, 1993,
s.3.
403
Bremer, “Puritanism”, ss. 103-104.
400
- 108 -
gittikçe yayılmıştır. Bu yüzyıl, özellikle püriten hareketine sahne olmuş ve bu asırda
ülkedeki din-devlet tartışmaları birbirinden ayrılmaz hale gelmiştir. Katolik Kralı I.
Charles kuvvetleri ile çoğunluğu Protestan olan parlamento kuvvetleri arasındaki
silahlı mücadele, Katolik kralın idamıyla sona ermiş, iktidara bir püriten olan
Thomas Cromwell gelmiştir.404 I. Charles ile yapılan savaştan sonra İngiltere’de
hâkimiyet, 1660 yılına kadar püritenlerin ellerinde kalmıştır. 1660’ta monarşinin
restore edilmesi, Anglikanizm’in de restore edilmesine neden olmuş ve bu çerçevede
püriten din adamları, 1662’de çıkartılan Birlik Kanunu’na (Act of Uniformity) göre,
İngiliz Kilisesinden uzaklaştırılmışlardır. Bu tarihten sonra püritenler, Anglikan
Kilisesine
bağlı
olmayanlar
anlamına
gelen
“nonconformists”
olarak
isimlendirilmişler.405 Oliver Clomwer’in ölümünün ardından korumasız kalan ve
baskılara daha fazla dayanamayan pek çok püriten, Amerika’ya (New England)’a
göç etmiştir.406 Püritenlik Amerika’da olgunlaşmış ve 18. Yüzyılın sonlarına kadar
varlığını korumaya devam etmiştir. Böylece püritenlik Hıristiyan dini guruplar
arasında Tanrı’ya inanan insanları etkilemiş ve “Evanjelikalizm”in de temelini
oluşturmuştur.407
1.7. XVIII. Yüzyıl’da Anglikan Kilisesi
18. Yüzyılda Anglikan Kilisesi, geçmişte yaşadığı sıkıntılı dönemleri geride
bırakmış ve tamamen misyonerlik konusuna odaklanmaya başlamıştır. Bu yüzyılda
özellikle John Wesley (1703–1791) ve George Whitefield (1714–1770) gibi kişiler,
dünyevi işleri bırakıp maneviyata dönmeyi ve ahlakı ıslah etmeyi tembihleyen
vaazlar vermişlerdir.408
John Wesley İngiltere halkının kurtuluş müjdesine ulaşması gerektiğine
inanmış ve bu doğrultuda vaazlar vermiştir. Özellikle kendisi ve görevlendirdiği
vaizler ülkeyi baştanbaşa gezerek halkı dine, maneviyata yönlendirmeye çalışmıştır.
404
Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Basım Yayınları, İstanbul, 2000, s. 133.
Şahin, “İngiliz Püritenizmi”, s. 111.
406
Ali İsra Güngör, “Hıristiyanlıkta Püriten Anlayış ve Etkileri,” Dini Araştırmalar, 7/21, 2005, s. 13.
407
Güngör, Hıristiyanlıkta Evanjelik Hareket, s. 61.
408
Rosemary Goring ve Frank Whaling (Der.), “Methodism”, Dicitionary of Beliefs and Religions,
Larousse, Edinburgh, 1994, s. 337.
405
- 109 -
Wesley, Kalvinizm’in kader anlayışına karşı çıkarak insanın kendi iradesinin de
davranışlarında etkili olduğunu savunmuştur.409
Wesley’in düşünceleri doğrultusunda 1739 yılında bazı kiliseler Anglikan
kilisesinden ayrılmış, 1795 yılında Wesleyin ölümünden sonra onu takip edenler,
İngiliz Kilisesi içerisinde evanjelik bir hareket olarak Metodizm Mezhebini kurmuş
ve bu düşünceler doğrultusunda Metodist Kiliseler oluşturmuşlardır.410 Metodist
Kiliseleri, Anglikan Kiliselerinden ayıran temel nokta, laik bir kişinin denetiminde
küçük bir grup halinde kişilerin manevi gelişimine önem vermeleri olmuştur. Bu
amaçla oluşan topluluk düzenli olarak yapılan Anglikan Kilisesi uygulamalarının
dışında; dua, kutsal kitap çalışmaları, ilahi söyleme vb. uygulamaları yerine
getirmişlerdir. Buna karşılık John Wesley hiçbir zaman Anglikan Kilisesinin bir
papazı olmaktan ve öyle davranmaktan vazgeçmemiş ve bir Anglikan papazı olarak
ölmüştür.411
Metodist Kilisesi Wesley öldükten sonra, “Primitive Metodist Kilise”, “Kitabı
Mukaddes Hıristiyanları” ve “Westleyci Metodist Birlik” gibi bazı cemiyetler,
Birleşik Metodist Kiliseler hareketini oluşturmuşlardır.412 Bu yeni hareket, imanla
aklanmayı kabul etmiş ve kurtuluşun herkes için olduğunu ileri sürmüştür.
1740’larda Calvinci Metodsitler ve Arminyan Metodistler Wesley’i, Calvinci
Metodsitler ise, kurtuluşun herkes için olmadığını kabul eden ve İngiltere’deki
uyanış döneminin önde gelen vaizlerinden olan George Whitefield’i (1714-1770)
takip etmişlerdir.413
George Whitefield’ın Kalvinizm’den etkilenen Protestan canlanışı, kilisede
özellikle 1770’den itibaren en tesirli güç haline gelmiştir. Bu hareketin önde gelen
temsilcileri Charles Simeon (1759–1836) Thomas Scoot (1764–1821), William
Willberforc (1759–1833) ve Henry Thornton (1760–1815) olmuştur. Bu kişiler 1799
409
Mustafa Erdem, Misyonerlik ve Türkiye, Türkiye Kamu-Sen Yayınları, Ankara, 2005, ss. 100-105.
Goring ve Whaling, Dicitionary of Beliefs and Religions, s. 337.
411
Güngör, Hıristiyanlıkta Evanjelik Hareket, ss. 70-79.
412
Pike, “Methodists”, Encyclopaedia of Religion and Religions, s. 252.
413
G. Barker, O’nun İzinde Hıristiyanlık ve Laiklik Tarihi, Zafer Matbaası, İstanbul, 1985, ss. 181182; Michael Hennell, “Müjdeci Topluluklar”, Hıristiyanlık Tarihi, Çev., Sibel Sel ve levent Kınran,
Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul, 2004, s. 540.
410
- 110 -
yılında “Misyoner Cemiyet Kilisesini” ve 1804 yılında da “İngiliz ve Yabancı
İnciller Cemiyetini” kurarak misyonerlik çalışmalarına hız vermişlerdir.414
Başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelere yayılan Metodist kiliselerin
günümüzde büyük çoğunluğu Amerika’da olmak üzere kimilerine göre 25 milyon415
kimilerine göre de 30 milyon416 mensubu olduğu söylenmektedir.
Metodist anlayışta olan Hıristiyanlar, özgür irade ve inayet öğretilerini
yaymak suretiyle yenilikçiliği teşvik etmiş; kilise normları ve sürecine ihtiyaç
bırakmayan bireysel bir din anlayışına yol açan bir hava oluşturmuşlardır.417
Kısacası 18. Yüzyıl, İngiltere Kilisesi’nin dini meselelerde devletin
üstünlüğünü açıkça kabul ettiği bir yüzyıl olmuştur. Ayrıca Anglikan Kilisesi,
teolojik kuramsal düşünce şekillerine geniş ölçüde müsamaha eden kendine özgü
latitudarianist (özgür düşünce) bir şekil almıştır. Bu yüzyılda Kilise, bir taraftan
Whitefield’in
evanjelikalizmini
ve
Wesley
kardeşlerin
metodizmini
içinde
barındırırken, diğer taraftan piskopos Butler’ın Din Analojisini (Analogy of
Religion), George Berkeley’in felsefesini, Newton’un ayrıntılı kozmolojisini ve
Paley ve Priestly’nin gelişmiş hümanizmini de içerisinde barındırmıştır.418
1.8. XIX. ve XX. Yüzyıl’da Anglikan Kilisesi
19. Yüzyılda Oxford Oriel Enstitüsünde “Tractarian Canlanma” olarak
bilinen Oxford Hareketi ortaya çıkmıştır. Öncülüğünü John Kebe, John Henry
Newman, Herell Froude, Edward Pusey ve Robert Wilberforce’ın yaptığı bu hareket,
Protestan anlayışın üstünlüğünü sona erdirmek amacıyla 1830’larda ortaya çıkmıştır.
Anglo-Katolikler de denilen bu rahipler gurubu, Katolik ayin şeklini savunmuş,
inzivaya çekilme, günah itirafı, günlük kişisel dua ve Rabin Sofrasını sık olarak
414
Resul Çatalbaş, Anglikan Kilisesi’nin Ortaya Çıkışı ve Özellikleri, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 56.
415
Goring ve Whaling, Dictionary of Beliefs and Religions, s. 337.
416
Pike, “Methodism”, Encyclopaedia of Religion and Religions, s. 253.
417
Bryan Wilson, Dini Mezhepler, Çev., Ali İhsan Yitik ve A. Bülent Ünal, İz Yayıncılık, İstanbul,
2004, s. 66.
418
James W. Torke, “The English Religious Establishment,” Journal of Law & Religion, 12/1, 399445, 1995-1996, ss. 408-409; Watson, The Church of England, s. 128.
- 111 -
yapma gibi Katolik uygulamalarını diriltmek istemişlerdir.419 Fakat verdikleri
vaazlar, halk tarafından pek de olumlu bir karşılık bulmamıştır.
1845 yılında ise Oxford Hareketi, Newman’ın ve birçok taraftarının
ayrılmasıyla ikiye bölünmüştür. Büyük bir grup Tractarian Pusey etrafında
toplanmıştır. Bu hareket, Caroline rahiplerinin görüşleri etrafında şekillenmiş, güçlü
muhalefete rağmen başarılı olmuşlardır. Aslında Tractarian Pusey’in yapmak istediği
kiliseyi tam olrak Katolikleştirmek’ten ziyade, Ritualistik ve Anglo-Katolik
denilebilecek yeni bir güçlü grup oluşturmaktır. Yani o bir ölçüde Katolik ibadetin
dini merasimini, günah çıkarmanın faydasını ve dini yaşantı için çaba göstermeyi
geri getirmek istemiştir.420
XIX. yüzyılda etkili olan bir başka düşünce akımı da Latitudinaryen’ler
olmuştur. Tüm XIX. Yüzyıl boyunca doktrinsel standartlarda gevşekliğe, modern
ilim ışığında; doğmalarda düşünce ve aklın yetkinliğine taraftar olmuşlardır. Başarılı
ve başarısız çeşitli dönemler geçirdikten sonra, Anglikan kilisesinde meşru bir akım
olarak kabul edilebilmişlerdir.421
Özellikle XIX. Yüzyılın ikinci yarısında Protestanlar arasında tartışmalar
yaşanmış ve Lüteryen, Presbiteryen, Baptist ve Metodist kiliselerde bölünmeler
yaşanmıştır.422 XIX. Yüzyılda Protestanlık içinde liberal bir akım ortaya çıkmıştır.
Bu liberaller, doğaüstü konulara itibar etmedikleri gibi Kutsal Kitap ve onun temel
esaslarını da sorgulamışlardır. Onlara göre İncil ahlaki değerlerden ibaret olduğu için
bu doğrultuda birçok Kitab-ı Mukaddes eleştirileri de yapmışlar. Bu liberalist
düşüncelere tepki olarak bu dönemde Evanjelist hareket ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu
gelişmeler, XX. Yüzyılda modernist-muhafazakâr çekişmelerini doğurmuştur.
Modernizm karşısında değişik kiliselere mensup Evanjelist Protestanlar dayanışma
içinde çalışmışlardır.423
419
Michael Henell, “Oxford Hareketi,” Hıristiyanlık Tarihi, Çev., Sibel Sel ve Levent Kınran, Yeni
Yaşam Yayınları, İstanbul, 2004, ss. 532-533.
420
Paul Elmer More, “The Church”, Anglicanism, London, 1951, s. 218.
421
More, “The Church”, s. 17.
422
J. Gordon Melton, (Der.), The Encyclopedia of American Religions, Triumph Books, New York,
1991, I, XXV, XXXV-XXXVII.
423
Robert Craig Sproul, Müjde’yi Doğru Anlamak, Çev., Gamze Taştan, Gerçeğe Doğru Kitapları,
İstanbul, 2005, ss. 35-37.
- 112 -
Bütün bu gerilimli ortam içinde 19. ve 20. Yüzyılda kilise içinde ve dışında
artan hoşgörü ortamı, yükselen seküler kültürün etkisi ve toplumsal olarak gittikçe
artan aktivist idare gibi etkenlerin tamamı, Anglikan Kilisesi üzerinde derin izler
bırakmıştır. 19. Yüzyılda Anglikan Kilisesi üyeliğinin bir ayrıcalığı kalmamıştır.
Eğitim ve idare, inançlarına bakılmaksızın herkese açık hale gelmiştir. Özellikle 19.
Yüzyılın üçüncü çeyreğinde Londra Üniversitesi’nin açılmasıyla yüksek öğretimdeki
kilise tekeli kırılmıştır.424 19. ve 20. Yüzyılda Anglikan Kilisesinde gerçekleşen onca
seküler ilerlemelerin yanında eski dönemleri anımsatan ve değiştirilmek istenmeyen
bazı yasalar da geçerliliğini sürdürmüştür. Örneğin, Kral’ın hem yerleşik İngiliz
Kilisesi mensubu olması zorunluluğu hem de Roma Katolik Kilisesine mensup
birisiyle evlenememesi söz konusu istisnalardan iki tanesidir.425 Ayrıca 19. Yüzyılın
sonunda
Anglikan
Kilisesi,
imtiyazlarının
çoğunu
kaybetmesine
rağmen,
İngiltere’nin resmi kilise kurumu ile ilgili yasal ve kültürel uzantıları kalmaya devam
etmiştir. Diğer Avrupa ülkelerindeki kiliselerin aksine Anglikan Kilisesi devletten
doğrudan yardım almamaktadır, ancak birçok açıdan kilise ve devlet arasındaki
bağlar daha yakın gözükmektedir.426
2. ANGLİKAN KİLİSESİ’NİN STATÜSÜ VE MÜSLÜMANLARLA
İLİŞKİSİ
2.1. Anglikan Kilise’sinin İngiltere’deki Etkinliği ve Resmi Statüsü
İngiliz Kilisesi’nin başı monark olup, onun, Katolik olması ya da bir
Katolikle evlenmesi hâli mümkün değildir. Kilise tahta çıkma törenini düzenlemekte
ve dua ya da dinî ritüellerin gerektiği devlet işlerinde bunları yerine getirmektedir.427
Tarihsel açıdan bakıldığında günümüzde Parlamento ve Anglikan Kilisesi
arasındaki resmi bağlar büyük ölçüde ortadan kalkmış gözükmektedir, ama
karşılaştırmalı bir açıdan bakıldığında kilise hayatında hükümetin hatırı sayılır bir
424
Torke, “The English Religious Establishmnet,” s. 409.
Judith D. Fischer ve Chloë J. Wallace, “God and Caesar in the Twenty-First Century: What Recent
Cases Say About Church-State Relations in England and the United States,” Journal of International
Law, 2006, C. 18, 485-515, s. 489.
426
K. Medhurst, “Reflections on the Church of England and Politics at a Moment of Transition,”
Parliamentary Affairs, 44, 1991, 240-261, s. 255.
427
Fischer ve Wallace, “God and Caesar in the Twenty-First Century: What Recent Cases Say About
Church-State Relations in England and the United States,” s. 490.
425
- 113 -
rolü olduğu görülecektir.428 Resmi bir kilise olarak Anglikan Kilisesi hukuku, İngiliz
hukuk sisteminin bir parçasıdır ve Yirminci Yüzyılın başına kadar yapılan yasama
faaliyeti Anglikan Kilisesini de etkilemiştir. 1919’da çıkarılan Enabling Act yasası
ile429 Kilise Genel Meclisi (general synod), kilise ayinleri ve doktrininde değişiklik
yapma yetkisine sahip olmasına rağmen, Parlamento’nun teknik olarak kilise
hukukunun bazı meselelerindeki sorumluluğu devam etmekte ve Parlamento kilise
genel meclisinin yaptığı bir düzenlemeyi reddedebilmektedir. Fakat böyle bir durum
nadir olarak meydana gelmektedir.430 Ayrıca kral başbakanın görüşünü alarak
başpiskoposları ve piskoposları atama gücüne sahip bulunmaktadır. Ancak bu
atamalar kilisenin gösterdiği adaylar arasında yapılmaktadır. Bu yönüyle devlet ve
kilise arasında resmî bağların bu kadar güçlü olduğu ve devletin kilise üzerinde bu
denli etkili olduğu İngiltere benzeri başka bir ülkeye rastlamak çok az bir ihtimal
dâhilindedir.
1533 tarihli piskoposlar kanunu ve 1847 tarihli Manchester Piskoposluk
Kanunu’na göre 26 Anglikan piskoposu, Lordlar Kamarasında manevi lord
statüsünde emekli oluncaya kadar dönüşümlü olarak görev yapmaları kararlaştırılmış
ve böylece İngiliz Kilisesinin siyasi rolü sağlamlaştırılmıştır.431 Lordlar Kamarası,
Avam Kamarasının altında bir pozisyonda yer almasına ve onun kadar etkili politik
bir güce sahip olmamasına rağmen, yine de hükümet geçirdiği her yasanın Lordlar
Kamarası tarafından onaylanmasını güvence altına almak zorundadır. Lordlar
Kamarasının yaptığı şey, hükümetin yapmış olduğu düzenlemeler hakkında
tartışmalar yapmaktır. Canterbury ve York Başpiskoposları ile beraber Anglikan
Kilisesinin diğer yirmi dört piskoposu Lordlar Kamarasında sandalyeye sahip
bulunmaktadır. Diğer kiliselerin dinî liderleri de Lordlar Kamarasına atanmasına
rağmen sandalye sayısı saklı tutulan tek kilise Anglikan Kilisesidir.432
Parlamento’da temsil edilme meselesi, 1999 yılında Lordlar Kamarasında
tartışmalara neden olmuştur. Bu çerçevede Blair hükümeti, Lord Wakeman
428
S. V. Monsma, and J. C. Soper, Church and State in five Democracies – The Challenge of
Pluralism, Rowman & Littlefield Publishers, Second Edition, Lanham, New York, 2009, ss. 139-140.
429
Moorman, A History of the Church in England, s.417.
430
Torke, “The English Religious Establishmnet,” s. 410.
431
Catto, “İngiltere”, Avrupa Birliği Ülkelerinde Din-Devlet İlişkisi, s. 154.
432
Fischer ve Wallace, “God and Caesar in the Twenty-First Century: What Recent Cases Say About
Church-State Relations in England and the United States,” s. 490.
- 114 -
başkanlığında Lordlar Kamarası’nın rolü, fonksiyonu ve yapısını tekrar gözden
geçirmek üzere bir kraliyet komisyonu oluşturmuştur. “Geleceğin Kamarası” başlıklı
komisyon raporu, 26 sandalyesi Britanya inanç topluluklarına ayırtılmak üzere
toplam 550 üyeden oluşacak ikinci bir kamaranın oluşturulması önerisini sunmuştur.
Tarihi geleneğin aksine, bu sandalyeler doğrudan Anglikan Kilisesi’ne verilmeyecek,
bunun yerine, 26 sandalyenin en az 5 tanesi daha geniş bir temsili sağlamak üzere
Hıristiyan olmayan farklı inanç topluluklarına tahsis edilecekti.433 Söz konusu bu
komisyon raporu önerisi, Blair hükümeti tarafından hayata geçirilemese de azınlık
dinlerinin Lordlar Kamarasında sınırlı sayıda da olsa temsil edilmeye başlamalarında
etkili olmuştur. Şu an Lordlar Kamarasında Yahudi, Sih ve Müslüman temsilciler
bulunmaya devam etmektedir.434
Anglikan Kilisesi ve onun piskoposları genellikle toplumsal ve ahlâki düzenlemelerde önemli roller üstlenmektedirler.435 Örneğin, cinsiyet ayrımını ortadan
kaldırmaya dair yapılan son yasama görüşmeleri bu kanaati yansıtan bir örnektir.
2007 yılında cinsiyet ayrımını ortadan kaldırmaya dair (sexual orientation)
yasama tartışmalarında Lordlar Kamarasının kilise temsilcileri, din özgürlüğü
hakkını ihlal edeceği gerekçesiyle söz konusu yasanın çıkmaması için büyük uğraş
vermişlerdir. Yasadan önce kilise, eşcinsel nikâhları kıymamakta ve kilisenin işlettiği
kimsesiz çocuk yuvalarından eşcinsellere bakımlarını üstlenmeleri için çocuk
vermemekteydi. Fakat Kamaradaki bütün direnişlere rağmen yasa, eşcinseller
lehinde kabul edilmiştir.436
Lortlar Kamarasındaki Anglikan Kilisesi temsilcilerinin toplumsal ve ahlaki
açıdan etkin olduklarını ve önemli roller üstlendiklerini gösteren diğer toplumsal bir
hadise de 1995’te boşanma yasasına ilişkin reform görüşmelerinde yaşanmıştır.
1995’te hükümet Avam Kamarasından Aile Hukuku Yasası’nı geçirmek
istedi. Yasa ancak yirmi aylık bir bekleme döneminden sonra boşanmaya izin
vermekteydi. Kanun tasarısı, Lortlar Kamarasına getirildiğinde, özellikle Barones
Young’ın başını çektiği Anglikan Kilisesi’nin muhafazakâr kanadı tarafından ciddi
433
A House for the Future, Stationary Office, London, 2000, s. 155.
Monsma ve Soper, Church and State in five Democracies – The Challenge of Pluralism, s. 140.
435
Medhurst, “Reflections on the Church of England and Politics at a Moment of Transition,” s. 245.
436
Russell Sandberg ve Norman Doe, “Religious Exemptions in Discrimination Law,” Cambridge
Law Journal, 66, 2007, 302-312.
434
- 115 -
bir muhalefetle karşılaşmıştır. Canterbury Başpiskoposu George Carey hükümetin
düzenlemesine destek verirken, York Başpiskoposu David Hope, kardinal Basil
Hume ve diğer bazı piskoposlar, evliliğin hayat boyu süren bir bağ olduğu şeklindeki
Hıristiyan evlilik idealini ihlâl ettiği gerekçesiyle, düzenlemeye karşı çıkmışlardır.437
Lortların yasayı onaylamama riski vardı, fakat onlar, pozisyonlarını hükümeti zor
duruma düşürmek ve hükümetin düzenlemesinde bazı değişiklikler yapmak için
kullanmışlardır. O dönemde medya Anglikan Kilisesi liderlerinin düzenlemeye olan
muhalefetlerine geniş yer ayırmış ve kamuoyunda da, bu muhalefetin, düzenlemenin
yapılmasında ciddi bir engel olduğu kanısı hâkim olmuştur.438 Düzenleme iki
Kamaradan da geçmesine rağmen, hükümet Lortlardan gelen talepler nedeniyle
boşanma
anında
tazminat
ödenmesi
önerisini
ve
Avam
Kamarasında
Muhafazakârlardan gelen boşanmayı zorlaştıran önerileri kabul etmek zorunda
kalmıştır.439
Bu örneklere bakıldığında bir taraftan Anglikan Kilisesi’nin Lortlar
Kamarasındaki temsilcilerinin, özellikle toplumsal ve ahlaki konuların yanında
kiliseyi ilgilendiren meselelerde resmi bir sıfatla Kamarada dindaşlarının haklarını
savundukları açıkça görülmektedir. Ayrıca dindarların bütün muhalefetine rağmen
yasaların meclisten geçip kabul edilmesi, bir tarafta açıkça sekülerleşme eğilimi
içerisine giren İngiliz toplumunu yansıtırken, diğer taraftan da İngiltere’deki mevcut
resmi din-devlet modelinin yine uygulamalı bir örneğini göstermiş olmaktadır.
2.2. Anglikan Kilisesi’nin Vazgeçilmezliğini Savunan Kültürel Öngörüler
Kilisenin legal statüsünden daha önemli olan şey, başta Britanya’da olmak
üzere Anglikan Kilisesinin vazgeçilmezliğini savunan kültürel öngörülerdir.440 Daha
önce ifade edildiği gibi İngiltere’de kilise üyeliği çok düşüktür. Aktif olarak kiliseye
üye olanların oranı sadece yüzde beştir. Ancak kiliseye üye olanların çoğu orta sınıfa
437
“Peer Leads Attack on Divorce Bill,” The Independent, 15 Şubat 1996,
http://www.independent.co.uk/news/peer-leads-attack-on-divorce-bill-1319049.html
438
Anthony Doran, “Divorce Bill Is Against God’s Will, Says Bishop,” The Daily Mail, 11 Ocak
1996.
439
Arthur Leathley ve Alice Thomson, “Pension Split Deal Saves Divorce Reform Bill,” The Times,
18 Haziran 1996.
440
George Moyser, (Der.), Church and Politics Today, T & T Clark, Edinburgh, 1985, s. 7.
- 116 -
mensup kişilerdir.441 Ayrıca İngiltere’nin en iyi özel okulları Anglikan Kilisesine
bağlı bulunmaktadır. Bu iki gerçek, Anglikan Kilisesinin politik ve yasal kurumlarda
üst derecede bu kadar nasıl temsil edildiğini açıklamak için önemli ipuçları
vermektedir.
Öte yandan Anglikan Kilisesi çok ciddi politik ve sosyal bir nüfuza sahiptir.
Anglikan Kilisesinin resmi statüsü, sosyal ve politik konularda yapılan tartışmalara
katkı sunması için, kendisine önemli bir platform sağlamaktadır.442 Kilise basında
genişçe yer almaktadır. Özellikle kilise hükümet politikasına aykırı görüşler ifade
ettiği zaman basının kiliseye olan ilgisi artmaktadır. Örneğin, 1982’de Kilisenin
Sosyal Sorumluluk Komitesinin hazırladığı ve tek taraflı nükleer silahsızlanmanın
savunulduğu Kilise ve Bomba (The Church and the Bomb) isimli rapor basında geniş
bir
şekilde
yer
almıştır.443
Benzer
bir
şekilde,
1985’te
Canterbury
Başpiskoposluğunun Kentlerde Öncelikli Bölgeler hakkında hazırladığı Şehirde
İnanç (Faith in the City) isimli 440 sayfalık rapor da, medyanın büyük ilgisini
çekmiştir. Rapor, şehirlerdeki toplumsal problemlere dikkat çekmiş ve Başbakan
Thatcher’in politikalarını eleştirmiştir.444 Canterbury Başpiskoposu George Carey’in
1996’da hükümetin kriminal adalet politikasını eleştirmesi, büyük sansasyon
yaratmıştır. Carey, hükümetin suç politikasının adaletten çok intikama dayalı
olduğunu ileri sürmüştü.445
Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Roman Williams, 2003 yılında Bush
yönetiminin Irak’ı işgalini kınamış ve onu desteklediği için Tony Blair’i de ağır bir
dille eleştirmişti.446 2008 yılında da yine Başpiskopos Williams, İngiltere’de yaşayan
Müslüman toplumunun ülkenin toplumsal uyumuna katkı sağlaması için kendi şeriat
mahkemelerine sahip olmaları gerektiğine dair açıklamaları ve bu açıklamaların 7 ay
441
David Martin, “Great Britain,” içinde M. Hol (Der.), Western Religions: A Country by Country
Sociological Study, Mouten, The Hague, 1972, 229-245.
442
Kenneth Medhurst ve George Moyser, Church and Politics in a Secular Age, Clarendon Press,
Oxford, 1988, s. 316.
443
Monsma ve Soper, Church and State in five Democracies – The Challenge of Pluralism, s. 141.
444
Bkz. “Faith in the City-A Call for Action by Church and Nation-,” The Report of the Archbishop of
Canterbury’s Commission on Urban Priority Areas, Church House Publishing, London, 1985.
445
Ruth Gledhill ve Jill Sherman, “Carey Attacks Howard over Wild Frontier Policy of Revenge,”
The Times, 10 Mayıs 1996.
446
Mark Hill, “The Enigma of the English Establishment: Issues Facing States with Majority
Religions,” The Journal of the International Religious Liberty Association, 2004, 70-75, s. 75.
- 117 -
sonrasında bu düşüncelerin hayata geçirilmesi, İngiltere’yi karıştırmaya yetmiştir.447
Müslümanların evlilik ve mali konular gibi sorunlarla karşı karşıya kalınca şeriat
mahkemelerine başvurabilmeleri gerektiğini belirten Başpiskopos Williams, ‘aksi
takdirde Müslümanlar kendilerini, yaşadıkları ülkeye sadakat ile kendi kültürel
değerlerine sadakat arasında sıkışmış hissedecekler’ demişti.448
The Times gazetesi başyazarı, Başpiskoposun ‘ciddi bir hata’ yaptığını
söyleyerek böylesine hassas konularda ona susması tavsiyesinde bulunmuştur.
Başpiskopos Williams’ın sözleri nedeniyle açıklama yapma ihtiyacı hisseden
Başbakanlık sözcüsü de, Başbakan Gordon Brown’un İngiltere’de sadece İngiliz
yasalarının geçerli olmasından yana olduğunu belirtmişti.
Britanya İslâm Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Kemal Helbawy, ESAM’ın
ATO Konferans Salonu’nda düzenlediği ‘İslâm’ın Batı’ya Vaat Ettikleri ve Batı’nın
İslâm Algısı’ konulu konferansta, Başpiskopos Rowan Williams’ın bu sözleri
nedeniyle İngiltere’de bu kadar eleştirilmesi ve İslam’a ve Peygamberine ağır
hakaretler içeren Şeytan Ayetleri kitabının yazarı Salman Rüşdi’nin özel koruma
altında tutulmasına dikkatleri çekmiştir. Helbawy, Rüşdi’nin ifade özgürlüğü adına
pek çok yerde konuşturulmasına rağmen Williams’ın söylediklerine ifade özgürlüğü
olarak bakılmamasının tam bir çifte standart olduğunu söylemiştir.449
Kısacası, İngiltere’de din adamlarının resmi devlet makamlarına karşı
göstermiş oldukları bu muhalif görüşler, Anglikan Kilisesi ile ilgili bazı yargılara
varmamıza neden olmaktadır. Öncelikle, üye sayısı giderek azalmasına rağmen,
Anglikan Kilisesi’nin ada ülkesinde 16. Yüzyıldan bu yana hala ciddi bir şekilde
siyasi ve toplumsal etkinliğini sürdürdüğünü göstermektedir. İkinci olarak, bu
gelişmeler, Anglikan Kilisesi’nin ülkedeki her hangi diğer bir resmi kuruluştan farklı
olduğunu göstermektedir.
447
İngiliz yasaları, davalı ve davacı tarafların uzlaşması halinde anlaşmazlıkların üçüncü bir tarafın
gözetimi altında kendi diledikleri yöntem çerçevesinde çözülmesine izin vermektedir. Müslüman
Şeriat mahkemeleri ve Yahudi Bet Din bu kapsam altında görülmektedir.
448
Yeni Şafak Gazetesi,9 Şubat 208,
http://www.yenisafak.com.tr/dunya/?t=09.02.2008&c=4&i=98602.
449
Ali Ferşadoğlu, “Avrupa’daki Müslüman Azınlıkların Problemleri,” Yeni Asya Gazetesi, 28
Temmuz 2008, http://www.yeniasya.com.tr/2008/07/28/yazarlar/afersadoglu.htm
- 118 -
Görüldüğü gibi Kilise temsilcilerinin hükümet politikalarına karşı ifade
ettikleri görüşlere medya geniş yer ayırmaktadır. Bu medyatik ilginin nedeni, kısmen
Anglikan Kilisesinin Lordlar Kamarasında politik görüşlerini ifade edeceği bir
platforma sahip olmasıdır. Ama bundan daha önemli olan şey, Anglikan Kilisesinin
İngiltere’nin dinî sesi olarak görülmesi ve kilisenin ulusal konularda Hıristiyan
görüşlerini açık ve rahat bir şekilde ifade edebilmesidir.450
Anglikan Kilisesini İngiltere’de vazgeçilmez kılan diğer bir unsur da
kamuoyunun resmi kilise kurumuna olan desteğidir. Kilisenin aktif üyelik oranı çok
düşük olmasına rağmen, halkın yüzde altmışı kendisini Anglikan Kilisesinin üyesi
olarak düşünmekte ve düğün, cenaze, vaftiz olma işlerini yerel kiliselerde icra
etmektedir. Kamuoyu araştırmalarına göre bu düşüncedeki Hıristiyanların çoğu
Kilise kurumunu desteklemekte ve çocuklarına okullarda din eğitimi verilmesini
istemektedir.451 Zaman zaman Anglikan Kilisesinin resmî statüsünün kaldırılmasına
yönelik çağrılar Liberal Parti tarafından yapılsa da, yapılan çağrıların arkasında geniş
halk desteği bulunmamaktadır.452
Doğrusu Anglikan Kilisesinin sahip olduğu legal avantajlar politik açıdan çok
önemli değildir. Devlet Anglikan Kilisesini yaymak için çok çaba sarf etmediği gibi,
Anglikan olmayan kiliselere de sınırlamalar getirmemektedir. Burada asıl önemli
olan mesele, devletin Anglikan Kilisesi’ni resmi bir kurum olarak benimsemiş
olmasıdır. Devlet bütün olarak kurumsal dinin lehine olan politikaları izlemeye özen
göstermektedir. Elitlerin ve halkın çoğu da dinin sosyal ve ahlâkî açıdan yararlı
olduğunu düşünmektedir. Halk en iyi şartlarda resmî kilise kurumuna sosyal
bütünlüğün ve konsensüsün kaynağı olarak bakmakta ya da en azından onu zararsız
olarak değerlendirmektedir.453
Grace
Davie,
halkın
bu
tutumunu
“vekil
hafıza”
terimiyle
kavramsallaştırmıştır. Davie’e göre İngiltere’de modern din vekâleten yerine
450
S. V. Monsma, and J. C. Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five
Democracies-, Rowman & Littlefield, Lanham, 1997, s. 131.
451
Bkz. Peter Brierly, (Der.), United Kingdom Christian Handbook: 1987-88, MARC Europe,
Londra, 1989.
452
David McClean, “Church and State in England, 1993,” European Journal of Church and State
Research 1, 1994, 19-22.
453
Bkz. Ted G. Jelen ve Clyde Wilcox, Public Attitudes Toward Church and State, M. E. Sharpe,
New York, 1995.
- 119 -
getirilen bir dine dönüşmüştür. Halkın kiliseye gitme oranında düşüş yaşanmasına
veya toplumda ahlaki kodların gözetilmesinde yaşanan eksikliklere rağmen halk,
dinle ilgili belli başlı standartların birileri tarafından sürdürülmesini önemsemekte ve
Anglikan Kilisesi’nin kıdemli kişilerine ve din adamlarına bu zorunluluğu kabul
ettirmeye çabalamaktadır. Yani halka göre bu hareket tarzı mutlaka korunmalıdır
ancak kendileri tarafından değil de bu vekâleten olmalıdır. Popüler basın da bu
görevini ihmal edenleri bazen çok acımasızca yargılayabilmektedir.454
Bu resmi kilise zihniyeti, İngiltere’de çok az kişi kiliseye gitmesine rağmen,
halkın çoğunun niçin kendilerini Hıristiyan olarak gördüğünü açıklamaktadır. Çünkü
devlet onlara özgür ve serbest bir din sunmaktadır. Yani kişiler kilisede evlenmek
istediklerinde ya da çocuklarını vaftiz etmek istediklerinde, Anglikan Kiliseleri,
onlara kolayca hayır diyememektedir. Rodney Stark ve Laurence Iannacone’nin
belirttikleri gibi minimal düzeyde de olsa devletin resmi kiliseyi desteklemesi, diğer
kiliselerle bir rekabete girişilmesini önlemekte ve dini katılımı genel düzeylerde
tutmaktadır.455
2.3. Müslüman Azınlığının Anglikan Kilisesi ve Resmi Kilise Sistemine
Bakış Açısı
Anglikan olmayan kiliseler genellikle Anglikan Kilisesinin resmi statüsünü
sorgulamamaktadır. Çünkü devletin resmi dine sahip olması geleneğinden dolayı,
hükümetin Anglikan Kilisesi’ne sağladığı pek çok kolaylığın kendilerine de
yansıtılması beklentisi oluşmaktadır. Bu nedenle Anglikan olmayanlar, devletin dinin
kamusal rolünü güçlendirmesi gerektiği fikrini desteklemektedirler. BBC kiliselere
dinî yayın yapmaları için yılda yüzlerce yayın saati ayırmaktadır. Dinî Danışma Merkez Kurulu BBC’ye dini yayın yapmasını tavsiye etmektedir ve son yıllarda yapılan
dinî yayınlar değişik dini inançları kapsayacak şekilde çeşitlendirilmiştir.456 Devletin
bu politikası, resmî kilise modeliyle uyum göstermektedir, çünkü devletin resmi
454
Grace Davie, Religion in Modern Europe – A Memory Mutates-,Oxford University Press, New
York, 2000, s. 49.
455
Rodney Starke ve Laurence R. Iannaccone, “A Supply Side Reinterpretation of the Secularization
of Europe,” Journal for the Scientific Study of Religion, 33, 1994, 230-252.
456
Bkz. David Winter, Battered Bride:? The Body of Faith in an Age of Doubt, Monarch Books,
Eastbourne, 1988.
- 120 -
kurumlarda dinî organizasyonları medya yoluyla desteklemesi uygun görülmektedir.
Bu model, dinin önemli kültürel ve sosyal bir fonksiyon icra edeceği fikrini destekler
mahiyette iken, devlet de bu fikri gerçeklik olarak tanımakta ve desteklemektedir.
Hıristiyan olmayan dinî azınlıkların bir kısmı, resmî Anglikan Kilisesinden
ciddi
rahatsızlık
duymaktadırlar.
Çünkü
devlet
onları
bazen
sistemden
dışlayabilmektedir. Ancak dinî azınlıklar hiçbir zaman aktif olarak resmî kiliseyi
geriletme çabası içerisinde olmamışlardır. Örneğin Müslümanlar, Anglikan
Kilisesini, sekülerizasyondan daha az ciddi bir tehdit olarak görmektedirler.
Sekülarizm, ırkçılık ve eşitlik konularındaki çalışmalaryla bilinen Tarıq Modood’a
göre “gerçek fikir ayrılığı Anglikan Kilisesinin muhafazakâr kanadı ile ülkenin diğer
kesimi arasında değildir. Gerçek fikir ayrılığı, seküler kamusal kültürde dinin bir yeri
olduğunu ve dinî grupların devletin bir parçası olduğunu düşünenler ile böyle
düşünmeyenler arasındadır.”457
Modood sekülerizasyonun, İslam için Anglikan Kilisesinden daha büyük bir
tehdit oluşturduğunu vurgulamaktadır. Çünkü sekülarizm, dinin modern toplumda
kamusal bir rol oynayamayacağını öne sürmektedir. Sekülarizmin aksine resmî bir
kilise kurumu, kiliselerin veya dinlerin sosyal ve politik işlerde aktif roller
üstlenmesini ve devletin de bu rolü desteklemesi gerektiğini savunmaktadır.458 Bu
nedenle Müslümanlar, devletin, daha önce Roma Katoliklerine ve konformist olmayan Protestanlara yaptığı gibi, başta dinî uygulamalar ve eğitim konularında
olmak üzere kendilerini de bu mevcut sistemin içerisine katmasını istemektedirler.
Çünkü dini ve kültürel değerlerini korumak isteyen Müslümanlar için seküler
bir toplum rahatsız edici olmaktadır. İslamiyet’in bu temel özelliği nedeniyle
İslam’daki bazı dini pratikler, bazı Avrupa ülkelerinin okul politikalarıyla bir çatışma
ortamına girmesine sebep olmuştur. Mesela Müslüman kızların başörtüsü
kullanmaları, Fransa’da önemli politik bir tartışmaya neden olmuşken İngiltere’de
herhangi bir sorun teşkil etmemiştir. Yani İngiltere’de başörtüsü kullanmak isteyen
457
Tariq Modood, “Establishment, Multiculturalism and British Citizenship,” Political Quarterly, 65,
1994, 53-73.
458
Sebastian M. Poulter, “Muslim Headscarves in School: Contrasting Legal Approaches in England
and France,” Oxford Journal of Legal Studies, 17/1, 1997, ss. 73-74.
- 121 -
kızlara
devlet
okullarında
müsaade
edilmektedir.459
Çoğunluğu
Müslüman
öğrencilerin bulunduğu bir okulun politikasını orada çalışan bir görevli şöyle ifade
etmektedir: Başörtülü birçok öğrencimiz var. İngiltere’de başörtüsü sadece
üniformalarının bir parçası olarak görülmektedir. İnsanlar bunu sadece onların
giydikleri bir şey olarak görürler. Müslüman olmayan aileler de başörtüyü bir
problem olarak görmemektedirler. Manchester’da bir okul görevlisi başörtülü bir
öğrenciyi sınıfa almamış fakat bu problem çabuk bir şekilde çözülmüştür. Bu yüzden
hâlihazırda Müslüman kızlar, başörtü rengi üniformaya uyduğu sürece başörtülü
olarak okula gelebilmektedirler.460
Kısacası İngiltere, devlet içindeki kurumsallaşmış dini yapı ile liberal
demokrasiler arasında sıra dışı bir özelliğe sahiptir. Anglikan Kilisesine verilen
imtiyazın bir sonucu olarak devlet diğer inançları resmi olarak tanımamaktadır.
Ancak Müslümanlar, hem toplum hayatına ait dini alanda yasama yetkisine sahip
olan hem de diğer inançlarla paylaşımda bulunan İngiliz Kilisesi’nin varlığından
faydalanmaya çalışmaktadırlar.461
2.4. Anglikan Kilisesine Sağlanan İmtiyazlar
Kurulduğu ilk günden itibaren Anglikan Kilisesi, yaptığı atamalarda ve malî
kaynakların yönetiminde geniş bir özerkliğe sahip olmuştur. Kilise ve devlet arasındaki yakın ilişki iki kurumun da ortak politik ve dini amaçlar için çalışmasına
neden olmuştur. 16. Yüzyılda Anglikan Kilisesinin resmi kilise olmasını savunan
Richard Hooker’in idealine göre, kilise üyeliğiyle politik toplumun üyeliği
birleşmeliydi, çünkü ancak bu şekilde devletin seküler amaçlarıyla kilisenin kutsal
amaçları arasındaki parçalanma sona erecekti.462 Hooker böylece bu politik
düzenleme için gerekli olan teolojik meşrulaştırmayı da sağlamak istemiştir. Hooker
459
Poulter, “Muslim Headscarves in School: Contrasting Legal Approaches in England and France,”
ss. 73-74.
460
Cesari ve Mc Loughlin, European Muslims and the Secular State, s. 41; Poulter, “Muslim
Headscarves in School: Contrasting Legal Approaches in England and France,” ss. 67-68.
461
Jocelyne Cesari ve Sean McLoughlin, European Muslims and the Secular State, Ashgate
Publishing, England, 2005, s. 57.
462
Hooker’in etkisi için bkz.: Peter Cornwell, Church and Nation, Oxford, Basil Blackwell, 1983;
İngiliz Kilisesi hakkındaki genel malumat için de bkz. William L. Sachs, The Transformation of
Anglicanism from State Church to Global Communion, Cambridge, Cambridge University Press,
1993.
- 122 -
kilisenin sivil topluma karşı pozitif bir yükümlülüğü olduğuna ve devletin kilise
içerisinde yer almasının değerine inanmaktaydı. Hukuki açıdan bu, devlet destekli
dinin, farklı dinî fikirlere sahip kişiler üzerine değişik kısıtlamaları dayatması
anlamına geliyordu.463 1661 tarihli Korporasyon Düzenlemesi464 ve 1673’deki Test
Düzenlemesi,465 Roma Katoliklerini ve konformist olmayan Protestanları politik
işlere katılmaktan dışlamaktaydı.
Dinî çoğulculuk ve Anglikanlar, Roma Katolikleri ve konformist olmayan
Protestanlar gibi dinî gruplar arasında ortaya çıkan büyük gerginlikler Hooker’in elle
tutulur bu bakış açısını devam ettirmeyi zorlaştırmıştır. Örneğin, 1707’de İskoçya ile
yapılan birleşme anlaşması İskoç Presbiteryan Kilisesinin kurulmasına izin vermiştir.
Dinî huzursuzluğun bütün Britanya’ya yayılması üzerine devlet 1689’da geçirdiği
Tolerans Akti’yle ısrarsız bir şekilde Protestan gruplara ibadet etme özgürlüğü hakkı
tanımıştır. Tolerans Akti, konformist olmayan Protestanlar üzerindeki ibadet için
toplanma ve uygulama konusundaki kısıtlamaları kaldırmasına rağmen, Test ve
Korporasyon Akitleri oldukları gibi devam etmişlerdir.466 Devlet ancak 19. Yüzyılda
farklı dini düşüncelere getirilen kısıtlamaların birçoğunu kaldırabilmiştir. Konformist
olmayan Protestanlar ve Katolikler 1824 ve 1829 yıllarında siyasi özgürlüklerini
kazanırken, Yahudiler 1858’de parlamento üyesi olma hakkını elde etmişlerdir.
Parlamento üniversiteye giriş için yapılan dinî test sınavlarını 1871’de kaldırmıştır.
1920’de ise Galler Kilisesinin resmi statüsüne son verilmiştir.467
Anglikan Kilisesi yapılan bu reformları desteklemekten kaçınmıştır. Hatta o
dönemlerde Anglikan Kilisesi, çoğu zaman Lordlar Kamarasındaki gücünü
kullanarak, dini kısıtlamaları kaldıran değişik düzenlemelerin geçmesini engellemeye
kalkışmıştır. Kilise, bu tutumuna gerekçe olarak da reformların idareyi
Hıristiyansızlaştıracağını ve ülkenin dinini tehlikeye sokmasını göstermiştir. Yapılan
reformlar kilise-devlet ayrılığına dayanan liberal bir politik felsefenin sinyallerini
463
Stephen V. Monsma ve J. Christopher Soper, Church and State in Five Democracies – The
Challenge of Pluralism, Second Edition, New York, Rowman & Littlefield Publishers, 2009, s. 135.
464
Moorman, A History of the Church in England, s. 250.
465
Moorman, A History of the Church in England, s. 267.
466
Monsma ve Soper, Church and State in Five Democracies – The Challenge of Pluralism, s. 135;
Moorman, A History of the Church in England, s. 266.
467
Bu dönemle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. John Marshall, “Some Intellectual Consequences of the
English Revolution,” The European Legacy, 5/4, 2000, 515–30; ve John Madeley, “Politics and the
Pulpit: The Case of Protestant Europe,” West European Politics, Nisan 1982, 149–71.
- 123 -
verememiştir. Fakat ülkede oluşan kültürel ve dini çoğulculuk ortamı, politize olmuş
dini çatışma konusunda devleti daha liberal bir politika izlemeye zorlamıştır. Bu
bağlamda Steve Bruce ve Chris Wright şöyle demektedir: “Dini kültürün
parçalanması bir araya getirilemeyecek hale geldiyse ve dini ortodoksiyi
desteklemenin bedelinin büyük olduğu durumlarda, devlete etkin bir devlet dininin
olmayacağının farkına varmaktan başka bir şey kalmamaktadır.”468
Günümüz
İngiltere’sindeki
İngiliz
Yasama
Organlarında
ise
dini
organizasyon açısından başlıca üç ana faktör belirginleşmektedir. Birincisi, son
zamanlara kadar Avam Kamarasındaki üyelikten hariç tutulan Din Papazları,
ikincisi; yasal statüsü, özel dini bir hiyerarşiye bağlı olan Lortlar Kamarasındaki Dini
Lortlar,
üçüncüsü
ise;
Anglikan
Hıristiyanlarına
yönelik
olarak
pozitif
zorunluluklarla sınırlanan ve Roma Katolikleriyle ilgili negatif ödevlerle sınırlanmış
olan egemen güç.469
İngiliz Kilisesi’nin Kralla kendine özgü bir ilişkisi vardır. Kral olacak kişinin
İngiltere Kilise’nin üyesi olma şartı bulunmaktadır. Aynı şekilde Kral, taç giyme
töreninde Kilise’nin haklarını ve imtiyazlarını koruyacağına söz vermelidir. Krala
İngiliz Kilisesi’nin başında olan en yetkili unvan Canterbury Başpiskoposu
tarafından taç giydirilir.470
Kilise, özellikle Lortlar Kamarasında halen siyasi bir rol oynamaya devam
etmektedir. Lortlar Kamarası, Britanya Parlamentosunun ikinci ve seçimle gelmeyen
bir yasama meclisidir. 2 Başpiskopos, Londra, Durham, Winchester piskoposlarının
yanında 21 tane en yaşlı piskoposun kamaradaki varlığı, Lortlar Kamarasına ayrı bir
önem kazandırmaktadır. Bununla beraber, pek çok diğer mezhep ve dini geleneklerin
hem laik hem de ruhban sınıfına ait yaşlı üyeleri, rutin bir şekilde Lort olarak tayin
edilmektedirler.471 Lortlar Kamarasının yaptığı, hükümet tasarıları ve önemli devlet
meseleleri hakkında görüşme ve tartışmalar için oturumlar oluşturmaktır. Diğer
468
Steve Bruce ve Chris Wright, “Law, Social Change and Religious Toleration” Journal of Church
and State, 37/1, 1995, 103-120, s. 110
469
Joseph Halevi Horowitz Weiler, “European Law of Religion – Organizational and Institutional
Analysis of National Systems and Their Implications for the Future European Integration Process-,”
Jean Monnet Working Paper, 2003, 13/3, 1-89, s. 54
470
Cyril Garbett, Church and state in England, Hodder & Stoughton, London, 1950, s. 123.
471
Kevin Boyle, & Juliet Sheen, Freedom of Religion and Belief: A World Report, Routledge,
London, 1997, s. 316.
- 124 -
kiliselerin dini liderleri de Lort olarak atanabilirler. Fakat İngiltere Kilisesi, kendisi
için kamarada peşin ve zorunlu olarak mevki ayırtılan tek dini kuruluştur. Buna
ilaveten, İngiltere Kilisesi ve piskoposlarının genellikle önemli toplumsal ve ahlaki
yasalarda rol üstleneceklerine dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır.472
İngiltere’nin dine hakaret yasaları (blasphemy laws), Hıristiyanlığı veya
Anglikan doktrinlerini koruyan ve İngiliz Kilisesinin, ayrıcalıklı ve özel yasal
statüsünü yansıtan önemli kanunlardır.473 Bu konuda 1990’larda kayda değer bazı
gelişmeler yaşandı; hatta kısa bir süre önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
önünde dine hakaret kanunuyla ilgili Britanya kanunlarının yasallığını sorgulayan bir
dava vardı. Dava, İngiliz Film Derecelendirme Dairesinin Nigel Wingrov’un Vision
of Ecstasy adlı filmini yasaklayan kararını tartışmaya açmıştı. Filmin yasaklanma
gerekçesi ise Film’de İsa’nın bir rahibeyle cinsel ilişkiye girdiğini gösteren bazı
görüntülerin bulunması ve bunun da İngiltere’deki “dine hakaret” kanununu ihlal
etmesi idi.474
İngiltere’de Hıristiyanlığın dışındaki dinler, 2008 yılında kanun kaldırılıncaya
kadar “Dine Hakaret” kanununun koruması altına girememişlerdir. Başka bir deyişle
bu kanun, geçerli olduğu yüzyıllar boyunca sadece Hıristiyanlığa karşı yapılan
saygısızlıkları önlemek için geçerli olmuştur.475 Selman Rüştü’nün yazmış olduğu
“Şeytan Ayetleri” (The Satanic Versus) kitabından dolayı Müslümanların söz konusu
kanuna başvurmalarına rağmen, taleplerinin mahkemece reddedilmesi de bu savı
desteklemektedir.
İngiltere’de Almanya’daki gibi anayasal olarak ibadet özgürlüğünü resmi bir
şekilde serbest bırakan çok güçlü yasal kanunlar olmasa da uygulamada bütün dini
grupların birlik kurma, ibadet etme, görüşlerini yayma gibi hakları bulunmaktadır.
Yani İngiltere’de resmi bir dinin bulunması, ülkede tamamen tekelci resmi bir din
anlayışın hüküm sürmesi anlamına gelmemektedir.
472
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies-, s. 130.
Eileen Barker, “The British Right to Discriminate,” içinde Thomas Robbins and Roland Robertson,
(Der.,) Church-State Relations: Tensions and Transitions, N.J.: Transactions Books, New Brunswick,
1987, s. 203.
474
Sarah Lyall, “Rights Panel for Europe Stir Angers in Britain,” New York Times (May 6, 1996)
475
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies-, s. 130.
473
- 125 -
İngiliz Kilisesinin ayrıcalıklı bir konum elde etmesinde Kiliseye siyasi bir güç
kazandıran spesifik yasal ve kurumsal düzenlemelerin etkisi elbette inkar edilemez.
Fakat bunların yanında Kilise’nin imtiyazlı bir konum edinmesinde İngiliz kamu
hayatında dinin pozitif rolüyle ilgili halkın genel algılamasının önemi de oldukça
büyüktür. Bu nedenle bu algılama, İngiliz Kilisesinin yanı sıra diğer dini inanç ve
topluluklara
da
uzandığından
ve
halk
seremonilerinde
de
etkisinin
yaygınlaşmasından, İngiliz tarzı kilise yapılanmasının, günümüzde daha çok bütün
kiliselerin tanıdığı bir kilise birlikteliği gayesini taşıyan “ekümenik yapılanma”
olarak adlandırılması daha uygun görünmektedir.476
İngiltere’de resmi kiliseye Lortlar Kamarasında ayırtılan 26 sabit sandalye ve
eğitim alanlarında Anglikan Kilisesine eğitimde etkin bir rol oynama hakkının
verilmesi gibi birçok konuda ayrıcalık tanınarak “dini tarafsızlık ve eşitlik” prensibi
zedelenmiştir. Fakat bunların yanında ülkede dinler arası diyalogun geliştirilmesine
yönelik gayretler, dini gruplar arasındaki iyi ilişkilerin devletçe desteklenmesi ve
aralarında işbirliğinin sağlanmasına yönelik resmi geleneksel bir ilginin varlığı da
görmezlikten gelinemez. Devletçe dini azınlıklar lehinde önemli reformlar
çıkartılmıştır. Yetkililer, tartışmalı birçok konuda uzlaştırmalar, istisnalar ve
ayarlamalar da yapmışlardır.477 Bu bağlamda türban takan Sihlerin iş yerlerinde
koruyucu şapka kullanılmasını gerektiren yasanın kapsamından muaf sayılmaları,
ölülerin gömülmesi gelenekleriyle ilişkili olarak bir uzlaşmaya varılması, Müslüman,
Sih ve Hindu kurumlarına, dini olduğu kadar yasal olarak da nikâh törenlerini
yapmaları için gerekli hakların verilmesi, Yahudi ve Müslüman Din Hukukunun
gerektirdiği ölçülere göre hayvanların kurban edilmesi hakkının iade edilmesi gibi
durumlar, devletin din özgürlüğü açısından azınlıklara sağladığı bazı ayrıcalıklardan
bir kaç tanesidir.478
Özetlemek gerekirse yukarıda sözü edilen pratikte azınlıklar lehinde
uygulanabilen pek çok dini özgürlüklere rağmen, başta Anglikan Kilisesi’ne
sağlanan apaçık imtiyazlar olmak üzere dini azınlıklar aleyhinde eşitsizlik ve
ayrımcılığın yapıldığı alanlar da halen devam etmektedir.
476
Kevin Boyle ve Juliet Sheen, Freedom of Religion and Belief: A World Report, s. 317.
Boyle ve Sheen, a.g.e. s. 317.
478
Sandberg ve Norman Doe, “Religious Exemptions in Discrimination Law,” ss. 302-312.
477
- 126 -
III.
BÖLÜM
DİN EĞİTİMİ VE DİN HİZMETLERİ’NDE MÜSLÜMANLARIN KONUMU
1. MÜSLÜMANLARIN DİN EĞİTİMİ’NDEKİ KONUMU
İngiltere,
çoğunluğunu
Anglikan
mezhebine
mensup
Hıristiyanların
oluşturduğu bir Batı Avrupa ülkesidir. Ülkede resmi bir devlet kilisesi
bulunmaktadır. Sembolik olarak siyasî iradeyi temsil eden kraliçe aynı zamanda
İngiliz Kilisesi’nin de başıdır. Resmî anlamda seküler bir ülke olmamasına rağmen
İngiliz toplumu seküler değerleri benimsemiş bir toplum olarak tanımlanmaktadır.
İngiliz uzlaşma kültürünün yansımalarını din-devlet ilişkileri ve din eğitimi konusunda da gözlemlemek mümkündür. Bu bağlamda Avrupa’da sekülerleşme tezlerinin
en etkin olduğu dönemler dâhil olmak üzere din eğitiminin okullardaki varlığı ciddî
olarak sorgulanmamış, İngiltere eğitim tarihinde din eğitimi okullardaki varlığını sürekli olarak korumuştur.
Din eğitimi tarihiyle ilgili literatür ve hukukî düzenlemeler incelendiğinde,
din eğitimi hakkındaki tartışma ve hukukî düzenlemelerin çoğunlukla din eğitiminin
içeriği, metodu, mahiyeti, müfredat programlarının hazırlanması gibi konular üzerine
yoğunlaştığı görülmektedir. İngiltere din eğitimi deneyimi kültürler arası din eğitimi
açısından örnek bir yere sahiptir. Şüphesiz din eğitimi konusunda mevcut kazanımlar
ve değişiklikler İngiltere’de bir anda gerçekleşmemiştir.479
İngiltere ve Avrupa’da din ve eğitim neredeyse içinden çıkılmaz bir şekilde
birbirlerine sıkıca bağlı kalmışlardır. İngiltere’de eğitim hizmeti orta çağlardan bu
yana mezheplerin eliyle yürütülmüştür. 20. yüzyılda evrensel devlet destekli eğitim
ortaya çıkıncaya kadar eğitim öğretim, hayır kuruluşları ve dini kurumlar tarafından
sağlanmıştır.480
Nitekim 1870’te de 12 yaşına kadar bütün kız ve erkek çocuklarına tam gün
eğitim sağlanması konusunda kilise ile devlet birlikte hareket etme kararı almıştır.
Bu çerçevede kiliseler mahallî okulları desteklemeye devam etmiş; bunların yanında
479
Recep Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, Dem Değerler Eğitimi Merkezi
Yayınları, İstanbul, 2004, s.15.
480
John Flint, “Faith Schools, Multiculturalism and Community Cohesion: Muslim and Roman
Catholic State Schools in England and Scotland,” Policy & Politics, 2007, 35/2, 251-268, s. 255.
- 127 -
kasaba ve şehirlerde de mahallî idareler tarafından yönetilen başka okullar açılmaya
devam etmiştir. Bunların masrafları tamamen vergilerden karşılanmıştır. Kilise
okullarına ise çok az devlet yardımı yapılmıştır. Bunların gelirleri daha çok
hayırseverler ve kilise fonundan karşılanmıştır. Yıllar ilerledikçe kaliteli binalarıyla
kilise okullarının masrafı gittikçe artmaya ve diğer okullara ayak uydurmakta
zorlanmaya başlamışlardır.481 Bu nedenle 1944’te İkinci Dünya Savaşı sırasında,
kiliselerle devlet arasında kilise okullarına daha fazla devlet yardımı yapılması
hususunda yeni bir anlaşmaya varılmış, mahallî idarelerin yönetimindeki devlet
okulları tamamen devlet bütçesinden desteklenmiştir. Kilise okulları ise ‘kontrol
altına girme’ veya ‘gönüllü yardım alma’ konusunda serbest bırakılmıştır.
Ülkeye farklı dinlere mensup insanların göç etmesi ve İkinci Dünya Savaşı
sonrası üniversitelerde karşılaştırmalı dinler çalışmalarına artan ilgi, okullardaki din
eğitimi üzerinde de etkili olmuştur. Bundan dolayı din eğitiminde Hıristiyan
geleneği dışındaki inanç sistemlerini de kapsayan çok inançlı ve çok kültürlü bir din
eğitimi anlayışı da gündeme gelmiştir.482
Bu anlayışın gelişmesinde Ninian Smart ve ekibinin çok büyük katkısı
olmuştur. 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Profesör Smart ve ekibi Lancaster
Üniversitesi’nde din fenomenolojisinin metot ve teorilerini kullanarak din eğitiminin
seküler yapısına küresel bir boyut kazandırmışlardır. Ayrıca Smart çok inançlı din
eğitim anlayışını çeşitli kitap ve makalelerinde açıklamış, orta dereceli okullarda din
eğitimini konu alan bir raporun hazırlanması için de öncülük yapmıştır. Söz konusu
rapor, çok inançlı din eğitiminin nasıl olabileceğine dair açıklamalar getirmiştir.
Rapordaki görüşler, din eğitimiyle ilgili düzenlemelerde etkili olmuş ve 1988 Eğitim
Reformu Yasası ile birlikte de büyük ölçüde resmi destek kazanmıştır.483
Bu bölümde, uzun bir süreç içerisinde gerçekleşen din eğitimi alanındaki
değişiklikler ve hukukî düzenlemeler üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda eğitim
açısından önemli düzenlemeler içeren 1944 Eğitim Yasası ve 1988 Eğitim Reformu
481
Brian E. Gates, “Avrupa’da Din Eğitiminde Kuşatıcı Bir Yaklaşıma Doğru: Birleşik Krallık
İçerisinde İngiltere Örneği,” Avrupa Birliği Sürecinde Dini Kurumlar ve Din Eğitimi, İstanbul, 2007,
ss. 415-416.
482
John M. Hull, “Religious Education in Germany and England: The Recent Work of Hans-Georg
Ziebertz,” British Journal of Religious Education, 2005, 27/1, 5-17, s. 8.
483
Robert Jackson, “Intercultural Education and Recent European Pedagogies of Religious
Education,” Intercultural Education, 15/1, 2004, 3-14, ss. 3-4.
- 128 -
Yasasının din eğitimiyle ilgili getirdikleri tahlil edilmeye çalışılacaktır. Günümüz din
eğitimi üzerindeki etkisine binaen 1988 Eğitim Reformu Yasasına ağırlık
verilecektir.
1.1. 1944 Eğitim Reformu Yasası ve Din Eğitimi
1944 Eğitim Yasası, II. Dünya Savaşı sonrası İngiliz eğitim sisteminde
önemli değişiklikler içeren hukuki düzenlemelerden biridir. Bu yasayla savaşın
oluşturduğu eğitim problemlerini çözmek ve geleceğe yönelik olarak eğitimi farklı
açılardan geliştirmek hedeflenmiştir. Bu hukuki düzenlemenin getirdiği en önemli
yenilik, zorunlu eğitimi ilkokul düzeyinden ilköğretim seviyesine çıkarmasıdır.
Başka bir deyişle zorunlu eğitim yaşı 11’den 16’ya çıkarılmıştır.484
İngiltere eğitim sistemini yeniden yapılandırmayı hedefleyen bu eğitim
yasası, din eğitimi alanında yeni düzenlemeler getirmiştir. Kilise ve devlet arasında
eğitim konusundaki uzlaşmaya göre kilise, devletin eğitime ve kilise okullarına
müdahalesini kabul etmiştir. Buna karşılık devlet ise kendi okullarında din eğitimini
zorunlu hale getirmiştir. Yine bu ikili uzlaşma çerçevesinde, devlet okullarında
okutulacak ve yerel olarak hazırlanması öngörülen din eğitimi müfredat
programlarının hazırlanmasında başta İngiliz Kilisesi olmak üzere diğer kiliselere de
katılım fırsatı verilmiştir.485
1944 Eğitim Yasası, din öğretiminin okullarda zorunlu olmasını öngörmesine
rağmen
din
öğretiminin
içeriği
konusunda
herhangi
bir
açıklamada
bulunmamaktadır. Yasa’nın çıktığı dönemlerde İngiltere’de dini çoğulculuk yaygın
olmadığından din öğretimiyle Hıristiyanlık dini öğretimi kastedilmiştir. Yasa’nın
çıkmasından sonra hazırlanan müfredat programları da Hıristiyanlığa göre
hazırlanmış ve diğer dinlerle ilgili bilgilere yer verilmemiştir.486
Eğitim alanında İngiltere’nin resmî dini kurumsallık modeli dînî ve dindışı
eğitim perspektifleri arasında eşitliği desteklemektedir, ama aynı zamanda bu model
dinler karşısında devletin tarafsızlığı normunu ihlal etmektedir. 1944’de çıkarılan
484
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 18.
A.g.e. s. 22.
486
Terence Copley, “Teaching Religion,” Fifty Years of Religious Education in England and Wales,
University of Exeter Press, Exeter, 1997, s. 30.
485
- 129 -
Eğitim Yasası (Education Act) şu okul türlerini ortaya çıkarmıştır: Yerel Eğitim
Otoritelerinin (Local Education Authorities) kontrolünde olan okullar (County
Schools) ve iki geniş kategoride ele alınan kilise okulları (gönüllü olarak yardım
edilen ve kontrol edilen okullar).487
1.1.1. Kilise Okulları:
Gönüllü olarak yardım edilen (Voluntary-Aided School) kilise okulu statüsü,
kiliseyi okullarla ilgili konularda karar vermede etkin kılmaktadır. Ancak bu statü,
kiliseyi kendi eğitim giderlerinin % 15’ini karşılaması için yükümlü hale
getirmektedir. Bu statüde kilise eğitim giderlerinin % 85’i devlet tarafından
karşılanmaktadır. Kontrol edilen (Voluntary-Controlled School) kilise okulu statüsü
ise kiliseyi maddi yükümlülüklerden tamamen kurtarmakla birlikte okulların
idaresinde kilisenin etkinliğini azaltmaktadır. Bu kilise okullarının finansmanının
tamamı devlet tarafından karşılanmaktadır. Bunun yanında kilise okulları, özel okul
olmadıklarından bu okullara devam eden öğrenciler, herhangi bir eğitim ücreti
ödememektedirler.488
Kiliselerin mütevelli heyetleri, gönüllü yardımlarla ayakta duran bir okula
sahip olur ve yönetim kurulu okulun giriş kayıtlarında, dini eğitiminde, okul
binalarında, personel atamalarında, ortaöğreniminde ve müfredatında tam bir
kontrole sahiptir. Anglikan Kilisesi okulları üzerine bir çalışma yapan Bernadette
O’Keeffe’nin bulgularına göre, Anglikan Kilisesi okullarına girişin en önemli
şartlarından birisi, çocuğun ailesinin Hıristiyan olmasıdır. Aynı araştırmanın diğer
bir bulgusuna göre birçok okulun Anglikan personel çalıştırmaya öncelik verdiği
görülmüştür.489 Gönüllü olarak kontrol edilen okullarda ise kilise temsilcileri
yönetim kurulunda azınlık olarak bulunmaktadır, okula giriş kayıtlarında ve personel
alımlarında sorumlu olan yerel mercilerdir. Kilise okullarının çoğu gönüllü yardıma
dayanan okullardır.
487
James Murphy, Church, State and Schools in Britain, Routledge & Kegan Paul, London, 1971, ss.
116-117. Ayrıca gönüllü kontrollü ile gönüllü yardım edilen okullar için bkz: David W. Lankshear, A
Shared Vision: Education in Church Schools, Church House, Londra, 1992.
488
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 148.
489
Bernadette O’Keeffe, Faith, Culture and the Dual System, Falmer Press, Londra, 1986, s. 152.
- 130 -
Sistem içindeki dînî ilkokul ve ortaokullar, kayıtlı her öğrenci adına devletten
yardım almaktadırlar. Ayrıca devlet, okul binalarının masraflarının yüzde seksen
beşini karşılamaktadır. Şu anda İngiltere’de dört ilkokul öğrencisinden biri dînî
ilkokullara giderken, her altı ortaöğrenim öğrencisinden biri dînî ortaokullara
gitmektedir. İlkokulların yüzde otuz beşi ile ortaokulların yüzde on altısı kilise ile
ilişkilidir.490 Bu nedenle Kilise okulları İngiltere’de çok popülerdir, çünkü devlet
okullarından daha iyi bir performans göstermektedirler ve birçok ebeveyn -aktif
olarak dindar olsun ya da olmasın- çocuklarının dînî eğitim almasını istemektedir.491
Kilise okulları, yönetimlerinde kilisenin etkinliğinin fazla olması, okulun
mensup olduğu mezhebe bağlı öğrencileri kabul etmeleri veya onlara öncelik
tanımaları, din eğitimi ve toplu ibadette farklı hukuki statüye sahip olması
yönlerinden devlet okullarından ayrılmaktadırlar. Bu farklılıklar, özellikle kilise
okullarının öğrenci seçiminde bazı problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Devlet okullarının öğrencileri seçmede ailelerinin sahip olduğu inancı kriter alması
söz konusu değildir. Ancak kilise okullarının inanç esasına dayalı olarak öğrenci
seçmesi talebin yoğun olduğu kilise okulları için sıkıntılara neden olmaktadır. Bu
bağlamda kilise okulları ayrımcılık yapmakla da suçlanmaktadırlar.492
1944’de eğitim alanında en çok faaliyetleri olan iki dinî grup Anglikan ve
Katoliklerdi. Bu guruplar eğitim politikasının oluşturulmasında ve planlanmasında
devletle çok çabuk anlaşmaya varmışlardır. Her kilisenin kendisine ait çok güçlü
eğitim organizasyonları mevcuttu. Bu organizasyonlar kiliseler adına mali destek,
müfredat ve okul yönetimi konularında devletle masaya oturup anlaşmalar
yapmışlardır.493 Bu iki kilise günümüzde de kamudan yardım alan okulların yüzde
doksan beşine sahip bulunmaktadırlar. Çok az sayıda Baptist, Metodist ve
Presbiteryan okulu vardır. Devlet yeni kilise okullarını finanse etmeye kararlı
gözükmektedir. Ancak, devlet, yeni dinî okulları finanse ederken Anglikan ve
Katolik eğitim otoritelerine danışmaktadır. 1944’de Eğitim Yasasının geçmesinden
490
Robert Burgess, “Five Items for the Policy Agenda in Church Schools,” içinde Bernadette
O’Keeffe, (Der.), Schools for Tomorrow: Building Walls or Building Bridges, Falmer Press, Londra,
162-181.
491
“UK Education-Further Blessings of a Religious Schooling”, Daily Telegraph, 4 Ocak 1995.
492
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 148.
493
Robert Waddington, “The Church and Educational Policy,” içinde George Moyser, (Der.), Church
and Politics Today, 221-255.
- 131 -
sonra mezhepsel okul sistemine dâhil edilen tek din gurubu Yahudi okulları
olmuştur.494
1980’de iki faktör dînî eğitimin gelişimini etkilemiştir: İngiltere’ye yeni dînî
grupların göç etmesi ve Başbakan Thatcher’in muhafazakâr politikaları. Hıristiyan
olmayan grupların göçü, devlet okulları ve dînî okullar arasında önceden kurulan
işbirliği ve ortaklığı etkilemeye başlamıştır. Çünkü Müslümanlar da kendi dînî
okullarını kurma yönündeki arzularını ifade etmişlerdir.495
Göç sonrası Müslümanlar tarafından onlarca okul kurulmasına rağmen
1998’e kadar bu okulların hiçbiri devlet yardımı almayı başaramamıştır. Halen okul
çağında olan ve dînî eğitim alması gereken Müslüman çocuklarının sayısı 350.000
olarak tahmin edilmektedir. Müslüman kuruluşlarınca açılan bu okulların çoğu
büyük şehirlerdedir. Müslüman okullarında okutulan müfredat, devlet okullarına da
ders sağlama ve müfredat oluşturma konusunda yardımcı olmaktadır. Eğitim alması
gereken bu rakamdaki çocuklar için yaklaşık 1000 okula ihtiyaç duyulduğu
belirtilmektedir. Fakat yüksek sayıdaki Müslüman öğrencilerin sadece yüzde beşi
Müslüman okullarına devam edebilmektedir.496
Şuan
İngiltere’de
Müslümanlar
için
Müfredat
ve
programların
oluşturulmasında en etkili iki kurum Muslim Educational Trust ve Union of Muslim
Organisations’tir. The Islamic Foundation ise ders kitapları ve ek okuma
materyallerinin sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır.
İngiltere’de mevcut sisteme ikinci meydan okuma ise Thatcher’in yapmış
olduğu eğitim reformlarından gelmiştir. Thatcher’in reformlarının iki felsefi
dayanağı vardır: Bireysel seçim alanının genişletilmesi gerekliliği ve serbest pazarın
kamusal planlamadan daha etkili olduğuna dair görüş. Bu tercih 1980 ve 1988
yıllarında Eğitimde Reform Yasalarının çıkarılmasına sebep olmuştur.497
494
Stephen V. Monsma ve J. Christopher Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in
Five Democracies, Rowman & Littelfield Publishers, London, 1997, s. 137.
495
Mark Halstead, “Educating Muslim Minorities: Some Western European Approaches,” içinde
Witold Tulasievicz ve To, (Der.), World Religions and Educational Practices, s. 168.
496
Mohammed İbrahim Qureshi, World Muslim Minorities, World Muslim Congress, Islamabad,
1993, s. 345.
497
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, ss. 137138.
- 132 -
1980’de yapılan Eğitimde Reform Yasası’yla eğitim alanına ‘ebeveynin
seçimi’ kavramı getirilmiştir. Bu yasal düzenleme, ebeveynlere yerel otoritelerin
kontrolünde olan okullardan herhangi birini tercih etme hakkı vermiş ve okullara
sınav
sonuçlarını,
giriş
prosedürlerini
ve
eğitim
felsefelerini
yayımlama
zorunluluğunu getirmiştir. Yasa, okulların öğrenci için rekabet edebilmelerini
sağlamak adına piyasa baskılarını uygulamış ve okulları yeterli öğrenciyi
çekemedikleri takdirde kapanma olasılığıyla yüz yüze bırakmıştır.498
Kilise okulları, genellikle devlet okullarına göre din eğitimine daha fazla
kaynak ayırmaktadırlar. Hukuki olarak da kilise okullarının yerel düzeyde hazırlanan
müfredat programlarını takip etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu da kilise
okullarına din eğitimi dersinin amaç ve içeriğini belirleme konusunda geniş bir
özgürlük alanı vermektedir. Katolik okulları İngiliz kilise okullarına göre din eğitimi
konusunda daha muhafazakârdırlar. Katolik okullarının din eğitimi müfredatı,
Katolik mezhebine göre düzenlenmekte ve bu okulların müfredatlarında diğer
Hıristiyan mezheplerine veya diğer dinlere müfredatta yer verilmemektedir. İngiliz
kilise okulları din eğitimi müfredatı ise amaç ve içerik yönünden devlet okullarındaki
din eğitimine benzer bir yol takip etmektedir.499
Kilise okulları ve bu okullardaki eğitim bu yüzden de eleştiri görmektedir.
Kilise okullarının eleştirildikleri diğer temel noktalar, mezhebe dayalı okulların
çoğulcu bir toplumda sosyal entegrasyonu engelleyecekleri, ayrımcılığa neden
olabilecekleri ve ilmihalci (catechist) bir yaklaşımla eğitime yaklaşmalarının
öğrencilerin eleştirel düşünceye sahip olmalarını olumsuz etkileyeceği üzerinde
yoğunlaşmaktadır.500
1.2. 1988 Eğitim Reformu Yasası ve Din Eğitimi
Din eğitimi bakımından 1988 Eğitim Reformu Yasası, 1944 Eğitim Yasasının
devamı mahiyetinde olmuştur. 1988 Reform Yasası, bu tarihten sonra eğitim ve
498
Bkz. Mike Feintuck, Accountability and Choice in Schooling, Open University Press, Philadelphia,
1994.
499
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 149.
500
A.e. a.yer.
- 133 -
sosyal alanlarda oluşan gelişmelerin hukuki düzenlemelere yansıması şeklinde
olmuştur.501
1988 Eğitim Reformu Yasası, 1944’ten sonra din eğitimindeki uygulamaları
ve gelişmeleri dikkate alarak bazı değişikliklerde bulunmuş ve yoruma ihtiyaç
duyulan kavramlara açıklık getirmiştir.
Bu bağlamda, bu yasayla ilk olarak 1944 Eğitim Yasası’nda din öğretimi
olarak geçen dersin adı din eğitimi olarak değiştirilmiştir. İkinci olarak, 1944 Eğitim
Yasasında din eğitimi müfredatını hazırlamakla sorumlu komisyonu oluşturan
dördüncü panel için diğer dini guruplar ifadesi kullanılmaktaydı. 1988 Yasası’nda
bu ifade üzerindeki kapalılık ortadan kaldırılmış ve bu ifadenin, Hıristiyanlık dışında
İngiltere’de mensubu bulunan diğer dinleri de kapsadığı belirtilmiştir. Bunun
yanında 1988 Yasası’ndaki din dersi müfredat programı, Büyük Britanya’nın temel
dini geleneği olan Hıristiyanlıkla birlikte ülkede temsil edilen diğer dinlerin öğreti ve
uygulamalarının da dikkate alınmasını ve müfredata yansıtılmasını öngörmüştür.502
Bu değişikliklere ilaveten 1988 Yasası, eğitim alanında daha da radikal
değişiklikler getirmiştir. Kanun, Yerel Eğitim Otoritelerinin elinde olan birçok yetkiyi onlardan alıp okulların ve velilerin kendisine devretmiştir. Bu yasayla, okullar
artık lokal merciyi aşıp doğrudan Eğitim ve Bilim Departmanından malî yardım
alabilmişlerdir. Yasanın getirdiği diğer önemli bir konu, veliler arasında yeterli ilgi
sağlandığı takdirde, okulun yerel kontrolden çıkıp, Eğitim ve Bilim Departmanından
yardım alan bir okul statüsüne gelmesiyle ilgili olarak verilecek kararın velilere
bırakılması olmuştur.503
Bu yeni yasayla din eğitiminin ana müfredatta yeri sağlamlaşmış ve geri
kalan derslerden de böylece ayrılmıştır. Örneğin Bakan’ın din eğitimi dışındaki temel
dersleri ana dersler içine veya dışına koyma, dersleri tamamen çıkarma, yeni dersler
koyma gibi bir yetkisi vardı. Bu yasaya göre Bakan, gerekli gördüğünde veya
avantajlı olduğunu düşündüğünde, genel müfredatı yeniden düzenleme yetkisine
sahip olmasına rağmen, din eğitimini atamaz, onun çalışma programlarını
501
Lynn Revell, “Religious Education in England,” Numen 55, 2008, 218-240.
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, ss. 31-33.
503
Malcolm McVicar, “Education Policy: Education as a Business?” içinde Stephen P. Savage ve
Lynton Robins, (Der.), Public Policy under Thatcher, Macmilan, London, 1990, 131-44.
502
- 134 -
belirleyemez veya onun amaçlarına hiçbir şey ekleyemez hale gelmiştir.504 Böylece
Din Eğitimi artık ana müfredat’ta ruhî, ahlâkî, kültürel, aklî ve fizikî gelişmeye
katkıda bulunan bir konuma gelmiş ve Bakan’ın yaptırımlarına maruz kalmaktan
kurtulmuştur.505
Bu yeni sisteme göre okullar, öğrenci başına bağış ve para almak yerine,
masraflarının karşılığını direkt olarak devletten talep edebilmekteydiler. Thatcher bu
politikayı şu temelde meşrulaştırmıştı: Devletin gücü ve büyüklüğü özel teşebbüs
için tehdit oluşturmaktadır. Thatcher’a göre yerel okullar, kendi mahallî
idarecilerinin kontrolünde oldukları zaman daha ucuz ve daha kaliteli eğitim
sunabilirler.506
Ayrıca 1988 Eğitim Reformu Yasası ilk ve ortaokullar için ilk defa bir ulusal
müfredat belirlemekle Eğitim ve Bilim Departmanının (DES) gücünü de merkezi bir
hale getirmiştir. İngiltere eğitim sisteminde derslerin müfredatının merkezi olarak
hazırlanmasının altında yatan temel neden, okullara ve öğretmenlere müfredat
hazırlama için geniş fırsatlar tanıyan müfredat programı hazırlama modelinin
İngiltere’yi, diğer Avrupa ülkelerine göre eğitim alanında daha geri bıraktığına
inanılmasıdır. Geleceğe yönelik yetiştirilen öğrencilerin gelişen dünya şartlarına ayak
uydurmasının, müfredat hazırlama işinin öğretmen ve okullara bırakılmasıyla
mümkün olamayacağı iddia edilmiştir.507
Yeni
Yasa’nın
gerektirdiği
bu
politikanın
muhafazakâr
özellikleri,
İngiltere’de devlet yardımı alan özel okulların sayısını potansiyel olarak arttırabilirdi.
Hükümet, iddia ettiği gibi, dini okullar, eğitim seçeneklerini ve müşteri tercihlerini
arttırdığı takdirde bütün özel okulları finanse etmeliydi. Fakat bu politikada şu problem vardı: Popüler okullar, kendilerine olan talebi karşılayacak kaynağı sunacak bir
mekanizmaya sahip değillerdi ve hükümet sistemin dışında olan kiliselerin okullarını
finanse etme konusunda isteksizdi. Mesela binlerce kişi, çocuğunu Brent’teki bir
Müslüman okuluna yollamak için isimlerini bekleme listesine yazdırmasına rağmen
504
John M. Hull, The Act Unpacked: The Meaning of the 1988 Education Reform Act for Religious
Education (Birmingham Papers in Religious Education), Derby, CEM, 1989, s.1.
505
Mutlu Altaş, İngiltere’de Din Eğitimi (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul, 1997, s. 92.
506
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, s. 139.
507
Bkz. Gill Holt ve diğerleri, Education in England, Wales and Northern Ireland,, National
Foundation for Educational Research, Slough, 1999.
- 135 -
Hükümet bu okula malî yardım yapmayı reddetmiştir. Bu karar, eğitim politikasına
muhafazakârların gösterdiği yaklaşımla çelişmiştir.508 Evanjelik Hıristiyan ve
Ortodoks Yahudi okulları dâhil devlet yardımı almak için başvurmayan yüzlerce dînî
okul vardı. Süreç belki de daha açık olsaydı bu okullar devlet yardımı almak için
başvurabilirlerdi.509
Hükümetin yeni yasaya rağmen ana mezheplerin yanında yeni kiliseleri ve
diğer azınlıkların okullarını sistemin içine alma konusunda isteksiz davranmasının
birçok sebebi vardır:
Hükümetin birinci iddiasına göre göçmen dînî grupların ayrı olarak açtıkları
dînî okullar, bir demokraside eğitim ve dinin rolü konusunda liberal fikirlere
dayanan bütüncül devlet okul modeli için tehdit oluşturmaktadır. 1985’te hükümetin
oluşturduğu bir komisyon eğitim ve etnik topluluklar konusunda Swann Raporu
denilen bir rapor yayınlamıştır. Rapor dini tamamen özel bir konu olarak gören
seküler bir bakış açısıyla yazılmış ve raporun vardığı sonuç şu olmuştur: “Uzun
vadede ayrı okullar etnik azınlık topluluklarının çıkarına değildir.”510
Rapor, çok kültürlü bir eğitime olan ihtiyacı kabul etmekle beraber devlet
okullarının etnik ve dînî azınlık okullarından daha iyi hizmet verdiğini ileri
sürmüştür. Çünkü rapora göre devlet okulları, azınlıkları İngiliz kültürünün ana
çizgisine entegre etmek konusunda daha etkilidir.511
Devletin yeni dînî okullara yardım etmesine karşı çıkan kesime göre, dînî
okullar bütün toplumun çıkarlarına en iyi şekilde hizmet etmekte yetersiz
kalmaktadır. Bu kesime göre dînî okullar, toplumu bölen kurumlardır. Çünkü dînî
okullar, çocukları dînî temelde birbirinden ayırmakta, liberal ve çoğulcu bir kültür
için gerekli olan ortak değer ve bağların gelişimine engel olan bir sürecin oluşumuna
neden olmaktadırlar.512 Söz konusu muhalif kesim, devletin, kendisine ait okullardaki
508
G. Hackett, “The Scramble for State Funding,” Times Educational Supplement 3971, 7 Ağustos
1992, 8,. “Religion and Education,” New Statesman and Society, 27 Ağustos 1993, 5
509
Tariq Modood, “British Asian Muslims and the Rushdie Affair,” Political Quarterly, 61, 1990,
143-60.
510
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, s. 139.
511
The Swann Report, “Religion and the Role of the School: Religious Education And the 'Separate'
Schools Debate, Bölüm: 8, ss.465 – 539. Ayrıca 26.10.2009 tarihinde
http://www.kbr30.dial.pipex.com/documents/docs3/swann.shtml web sitesinden ulaşıldı.
512
Patricia White, “The New Right and Parental Choice,” Journal of Philosophy of Education, 22,
1988, 195-199.
- 136 -
eğitimin içeriği üzerinde daha büyük ölçüde söz sahibi olmasının yanında etnik ve
dînî azınlıkların İngiliz demokrasisini devam ettirecek değerleri öğrenmelerini de
güvence altına alabileceği görüşünü ima etmektedirler. Birçok kişi liberalizmin çok
önemli bir özelliği olan hoşgörü normunun ayrı dînî okullar özellikle Müslüman
okullar tarafından zayıflatıldığına inanmaktadır. Bu gurupların Müslümanları
kötülemek için gösterdikleri örneklerin başında İngiltere’de bazı Müslümanların
Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri isimli kitabına tepki göstermeleri veya
Humeyni’nin idam fetvası kararına sempatik davranmaları ile aynı dönemde
Bradford’da kitap aleyhinde Müslümanlarca yapılan sokak gösterileri gelmiştir. Bu
ve benzeri olaylar, Müslümanların anti-liberal bir dini grup olarak etiketlenmelerine
neden olmuştur.513
Kısacası, Rüşdi Olayı ve basının İngiltere’deki Müslümanları dini köktenci
olarak sunması, birçok kişinin devletin Müslüman okullarına yardım etmemesi
gerektiği kanaatinin oluşmasına sebep olmuştur.
İngiltere’de din eğitimiyle ilgili görüş ayrılıkları, yukarıdaki düşüncelere
ilaveten daha da çeşitlilik kazanmıştır. Örneğin bazı dinlerin, mevcut eğitim
sistemini aksattığı, sivil ve dinî kurumsallık varsayımlarına uymadığını savunan bir
anlayışın yanında Anglikan ve Roma Katolik okulları gibi mevcut kilise okullarının,
dini okullardan özellikle Müslüman okullarından ayrı olarak düşünülmesi gerektiğini
söyleyen bir kesim de bulunmaktadır. Çünkü bu kesime göre Anglikan ve Katolik
okullar sadece kendi üyelerine değil bütün halka hizmet sunmaktadırlar.514
Müslüman ve Evanjelik Hıristiyan okulları bu fikirlere karşı çıkmışlardır.
Çünkü onlar kendi okullarının, müfredatlarının merkezî ve temel özelliğini oluşturan
“dînî olan bir dünya görüşü” bağlamında eğitim verdiklerini söylemiş ve bu nedenle
de bazı vazgeçilmez prensiplerinin, devlet okullarının seküler olan birçok amacıyla
uyuşmadığını belirtmişlerdir.
Müslüman Eğitim Vakfı (Muslim Education Trust) tarafından basılan bir
müfredat programında şu ifadeler yer almaktadır: “İslami eğitim bütüncül bir eğitim
sistemi
olup
normal
hayat
işlerini
ahlâki
513
ve
manevî
özelliklerinden
Modood, “British Asian Muslims and the Rushdie Affair,” 143-60.
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, ss. 139140.
514
- 137 -
soyutlamamaktadır… Amacımız genç insanları İslam’a göre eğitmek, onları
hayatlarında İslam’a göre yaşayan bilinçli bireyler hâline getirmek ve onları hayata
hazırlamaktır.”515
Evanjelik ve Müslüman eğitim kurumları Hıristiyan eğitiminin amacı
konusunda da benzer iddialarda bulunmaktadırlar. Evanjelik Hıristiyan ve Müslüman
okulları bu yüzden mevcut eğitim sisteminin fikirleriyle uyuşmayan bir izlenim
sergilemektedirler.
Mevcut sistemin dışında kalanların anlayışına göre, farklı din ve mezheplere
bağlı olan bir sistemin genişlemesi aleyhinde ileri sürülen deliller birçok açıdan
yanlıştır: Öncelikle, mevcut sistem genel halktan ziyade kilise üyelerine yarar
sağlamaktadır. Çünkü kilise okullarına girişin ana şartı öğrenci velisinin dinî
inancıdır. Kendilerine aşırı talep olan Anglikan ve Katolik okullarının öğrenci
kayıtlarını sadece Hıristiyan öğrencilerle sınırlı tuttuğunu söyleyen O’Keeffe’ye göre
verilmek istenen mesaj şudur: Hıristiyan eğitimi Hıristiyan çocuklar içindir. Böylece
Hıristiyan okullar bütün ulusa hizmet götürmeyen salt mezhep okulları olduklarını
göstermiş olmaktadırlar.516 İslami Kültür Merkezinden Al Ghamdi’ye göre
Müslüman okulların devletten yardım almaması büyük eşitsizliktir, çünkü Roma
Katolikleri ve Anglikanlar devletten yardım almaktadırlar. O’na göre kilise okulları
sadece kilise mensuplarına hizmet götürmektedir ve yürürlükteki politika açıkça
ayrımcılık yapmaktadır. Al Ghamdi’ye göre, devletin diğer kiliselere büyük
olanaklar tanımasına rağmen ülke politikacılarının azınlıklar için yapılacak özel
düzenlemelerin, toplumun genel çıkarlarına karşı onları militanize edeceklerini
söylemeleri, büyük bir ikiyüzlülüktür.517
Anglikan okulları, devlet okullarından daha fazla öğrenci kaydetmektedir,
ilkokulların yüzde elli beşi ve ortaokulların yüzde seksen ikisi fazladan öğrenci kaydı
almaktadır. Çünkü bu okullara olan talep genellikle fazladır ve bu okullar kilise
üyelerine öncelik tanımaktadır. 2001 verilerine göre devletin finanse ettiği İngiliz
515
Syllabus and Guidelines for Islamic Teaching, Muslim Educational Trust, Londra, 1984, s. 1.
O’Keeffe, Faith, Culture and the Dual System, s. 152
517
Edward Hulmes, “Christian Education in a Multi-Cultural Society,” içinde Vincent Alan
McCleland, (Der.), Christian Education in A Pluralistic Society, Routledge, Londra, 1988, s. 93.
516
- 138 -
Kilisesi okul sayısı 4.716 iken, Roma Katoliklerinin 2.108, Müslümanların okul
sayısının ise sadece 4 olduğu görülmektedir.518
Kısacası Müslümanlar ve diğer azınlık gruplarının eğitim alanında Anglikan
ve Roma Katoliklerinden daha az seçeneğe sahip oldukları açıkça görülebilmektedir.
Müslüman aktivistler ile diğer bazı dini guruplar ve birçok eğitimci mevcut
eğitim sistemini ve çok kültürlü İngiliz din eğitimi sistemini, seküler fikirleri
aşılayacağı gerekçesiyle sorgulamaktadırlar.519 Syed Ali Ashraf bu konuda şöyle
yazmaktadır: “Müslümanlar, eğitim politikalarını, Müslüman çocukların beyinlerini
yıkayan ve onları kültürel köklerinden koparan bir şey olarak algılamaktadırlar. Gelecek nesiller için daha tehlikeli olan şey, onların güvenle dayanacağı bir normlarının
olmamasıdır.”520 Devlet eğitim sisteminin seküler ve din karşıtı olduğu şeklindeki
yargı, çoğu zaman Müslüman ailelerin, çocuklarını devlet okulları yerine Anglikan
okullara göndermesine neden olmaktadır. Müslümanlar Hıristiyan bile olsa kilise
okullarını tercih etmektedir, çünkü kilise okullarının devlet okullarından daha fazla
bir dini bakış açısına sahip olduklarına inanmaktadırlar.521
Monsma ve Soper, Müslümanların mevcut eğitim sisteminin asimilasyonist
düşüncelerini de sorguladıklarını belirtmektedirler. Bunun yanında kendilerine ait
özgün dinî ve kültürel kimliklerini korumak isteyen Müslüman, Ortodoks Yahudiler
ve Hıristiyan fundamentalistleri gibi dindarlar için seküler ve liberal bir toplumun
değerleri içinde asimile olmanın geliştirici olmadığı gibi, onların yararına olmadığına
da işaret etmektedirler. Ayrıca entegrasyonun, toplumun ana sosyal ve politik
kesimin dışında kalanları dışlamak için, mevcut eğitim sisteminin kullandığı bir
savunma aracı hâline geldiğini de ifade etmektedirler.522
Kendi okulları için devletten yardım almak isteyen Yahudi, Hıristiyan ve
Müslümanlar, devlet eğitim sistemine olan karşıtlıklarıyla ilginç bir siyasi ittifak
518
Roy Gardner, “Faith Schools Now, An Overview” in Faith Schools (Der.), Roy Gardner, Jo Cairns
ve Denis Lawton, Routledge Falmer, Londra, 2005, s.7.
519
Joel S. Fetzer ve J. Christopher Soper, Muslims and the State in Britain, France and Germany,
Cambridge University Press, Cambridge, 2005, s. 41.
520
Syed Ali Ashraf, “A View of Education-An Islamic Perspective,” içinde Bernadette O’Keeffe,
(Der.), Schools for Tomorrow, Falmer Pres Ltd., s. 5.
521
Tariq Modood, “Establishment, Multiculturalism and British Citizenship,” Political Quarterly, 65,
1994, s.62.
522
Bkz. Owen Cole, “Religious Education after Swann,” içinde Bernadette O’Keeffe, (Der.), Schools
for Tomorrow,125-44.
- 139 -
meydana getirmişlerdir. Öte yandan devlet okulları, azınlık gruplarını İngiliz
toplumuna entegre etmek için kullanmak istemektedir. Fakat bu iradeye rağmen
devlet, Müslüman ve Hıristiyan fundamentalistlere ait okulların bu entegrasyonu
gerçekleştiremeyeceğine inanmaktadır. Azınlık gruplarına ait okullar ise tıpkı
Katolik ve Anglikan okulları gibi kendi dinî kimliklerini koruyarak çocuklarını toplumsal hayata hazırlamak için çabalamaktadırlar.523
Aslında İngiltere tarih içerisinde Yahudileri kendi dini sistemine dâhil
edebilmiştir. Bu durum, İngiltere’nin yeni dini gurupları da bir şekilde kendi sistemi
içerisine katabileceğinin bir göstergesi sayılmaktadır. Nitekim böyle bir şey,
İngiltere’nin geleneksel siyasi pragmatist anlayışına da uygun düşmektedir.524
Kısacası, hâlihazırda İngiltere’de yürürlükte olan politika, azınlık inançlarının
dini eğitimi konusunda istenilen düzeyde eşitlikçi bir yapıyı ortaya koyamamıştır.
Başta Müslüman okullar olmak üzere bağımsız dinî okulların artması yeni dini
okullara talebin olduğunun en açık göstergesidir. Devlet ise muhtelif gerekçeler öne
sürerek bu okullara yardım etme konusunda isteksiz davranmaya devam
etmektedir.525 1988 Eğitim Reformu Yasası ile devlet, azınlıkların din eğitimi
konusunda çoğulcu ve çokkültürlü bir yapının gereklerini yerine getiremese de
İngiltere’de yüksek dini eğitim veren okullar gibi çalışan birçok merkez ve enstitü
kurulmuştur. Bunlardan biri kaliteli bilim adamları yetiştiren Darul Ulum Al Arabiya
Al İslamiya’dir. Bu merkez gibi çalışan International Centre for Islamic Studies, The
Islamic Academy, Islamic Research Centre ve çok sayıda İslami kuruluş da vardır.
Yüksek din eğitimi veren bu kuruluşların müfredatı genelde Vehhabi/Deobandi’lerin,
Hindistan ve Pakistan’da bulunan diğer medreselerin müfredatına bağlıdır.526
1.3. Okullarda Toplu İbadet (Collective Worship)
Toplu ibadet, İngiliz eğitim sisteminin çok eski zamanlardan beri bir parçası
olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Her ne kadar toplu ibadetin eğitim
sistemindeki yeri ve nasıl olması gerektiği üzerinde tartışmalar olsa da toplu ibadet,
523
Bkz. Halstead, “Educating Muslim Minorities: Some Western European Approaches”
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, s. 144.
525
Recai Akyel, İngiltere Müslümanları, Endülüs Yayınları, İstanbul, 1994, ss. 218-219.
526
Qureshi, World Muslim Minorities, s. 345.
524
- 140 -
1944 Eğitim Yasası ile birlikte okullarda zorunlu hale gelmiş ve 1988 Eğitim
Reformu Yasasında da bazı değişikliklerle birlikte varlığını korumaya devam
etmiştir.
Toplu ibadetin bu tartışmalı konumunun oluşmasında kuşkusuz dünyanın
birçok ülkesinde olduğu gibi kilisenin okullar ve eğitim sisteminde uzun yıllara
dayanan etkisini göz ardı etmemek gerekir. 1870 yılına kadar kilisenin eğitim
üzerinde mutlak hâkimiyeti söz konusuydu. Örneğin 1870’te 12 yaşına kadar bütün
kız ve erkek çocuklara tam gün eğitim sağlanması konusunda kilise ile devlet birlikte
hareket etme kararı almıştı.527
1870 yılından itibaren ilkokul eğitimi zorunlu kılınmış ve devlet yeni okullar
açarak eğitim alanına daha yoğun bir biçimde müdahil olmuştur. İngiliz eğitim
sistemiyle ilgili önemli düzenlemeler getiren 1944 Eğitim Yasası ile de toplu ibadetin
devlet ve kilise okullarında eğitimin bir parçası olmasını öngörmüştür.528
Durham Raporu 1944 Eğitim Yasası’nın, devlet ve kilise okullarındaki
öğrencilere her gün sabahleyin topluca ibadet etmeyi zorunlu hale getirdiğini ve uzun
zamandır okullarda uygulanan toplu ibadete bu yasayla bir resmiyet kazandırıldığını
açıklamıştır.529 Buna ilaveten 1944 Eğitim Yasası, din eğitimini toplu ibadet ile
birlikte mütalaa etmiştir. Okullardaki toplu ibadet, okul gününün bir parçası haline
getirilmiştir. Açık olan okulların hepsinde olmasa bile pek çoğunda toplu ibâdet tam
olarak organize edilmiş ve işler duruma getirilmiştir.530
1988 Eğitim Reformu’nda da toplu ibadet yerini korumuş fakat yeni yasa,
daha önce uygulamada ortaya çıkan problemleri de dikkate alarak bazı değişiklikler
getirmiştir. 1944 Yasası, toplu ibadetin muhtevasının ne olacağı konusunda herhangi
bir düzenleme getirmemiştir. Zaten o günlerde ülke nüfusunun tamamına yakını
Hıristiyan olduğundan toplu ibadetin içeriğinin Hıristiyan ibadeti şeklinde olacağı
düşünülmüştür.531
527
Brian E. Gates, “Avrupa’da Din Eğitiminde Kuşatıcı Bir Yaklaşıma Doğru: Birleşik Krallık İçerisinde
İngiltere Örneği,” ss. 415-416.
528
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 49.
Durham Report, The Forth R., SPCK, London, 1970, s.129.
530
Mutlu Altaş, İngiltere’de Din Eğitimi (Basılmamış Doktora Tezi), s.45’den naklen Newsome
Committee Report, Half Our Future, London, 1963, s.59.
531
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 50.
529
- 141 -
1960’larla birlikte farklı dinlere mensup insanların İngiltere’ye göç etmesi ve
bazı Hıristiyanların bu dinle ilgili şüphelerini açıkça belirtmeye başlamasıyla birlikte
toplu ibadetin içeriğinin ne olması gerektiği hususu tartışma konusu olmaya
başlamıştır. 1988 Eğitim Yasası, bu konuya açıklık getirmiş ve toplu ibadetin
içeriğinin Hıristiyanlığa göre olması gerektiğini ortaya koymuştur. İlgili yasa
maddesi şu şekildedir: Toplu ibadet tamamen veya çoğunlukla genel Hıristiyanlık
karakterini yansıtacaktır.532
1.3.1. Okullarda Yapılan İbadetin Tanımlanması
Toplu ibadetin tanımıyla ilgili birçok tartışma yaşanmıştır. Bu konuda varılan
sonuca göre kilise okulları da dâhil hiçbir okul, kilise veya bir ibadet yeri
olmadığından okullarda yapılacak ibadetin mabetlerde yapılan ibadetlerden farklı
olması ve konunun eğitim açısından değerlendirilmesi gerektiği şeklindedir. Nitekim
bu ayrım, ‘toplu ibadet’ (collective worship) ve ‘birlikte ibadet’ (corporate worship)
şeklinde iki kavram doğurmuştur. İki ibadet arasındaki temel farklılık, toplu ibadete
katılanların cemaat halinde ibadet benzeri bir faaliyete katılmalarına rağmen
katılımcıların belirli bir dine veya mezhebe inanmalarının öngörülmemesidir.
Herhangi bir dine inanan veya hiç bir dine inanmayanların toplu ibadete katılması ise
mümkündür.533
Öğrencilerin toplu ibadete katılmaları için herhangi bir dine inanma
zorunlulukları
bulunmamaktadır.
Çünkü
toplu
ibadet,
öğrencilerin
ibadet
deneyimlerini yaşamalarına fırsat sağlayacak eğitimsel bir faaliyet olarak
görülmektedir. Birlikte ibadet’e katılanların ise ibadetin yapıldığı din veya mezhebe
inanan, o mezhebi benimseyen insanlardan oluşması bu çeşit ibadetin bir ön şartı
olarak kabul edilmektedir. Belirli bir dine inanan insanların cami, kilise, sinagog gibi
yerlerde yaptıkları ibadetler birlikte ibadet olarak tanımlanabilir.534 SHAP Çalışma
Grubu konuyla ilgili olarak “Devlet okullarında seküler ve farklı dinî görüşe sahip
532
David McClean, State and Church in the United Kingdom,”, içinde State and Church in the
European Union, (Der.), Gerhard Robbers, Nomos Verlagsgesellschaft, Baden-Baden, 1996, 316; Her
Majesty’s Stationary Office, Education Reform Act, HMSO, London, 1988, Madde 7.1.
533
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 56.
534
Grahame Miles, Managing Collective Worship, Secondary Heads Association, Bristol, 1990, s. 9.
- 142 -
öğrenci ve öğretmenlerin var olması sebebiyle okullar birlikte ibadet yapılacak yerler
değildir” demektedir.535
1988 Eğitim Reformu Yasası da birlikte ibadet ve toplu ibadet kavramları
arasındaki farklılığa dikkat çekmiş ve yasada okullardaki ibadetle ilgili olarak toplu
ibadet ifadesini kullanmıştır.
1.3.2. Toplu İbadeti Yerine Getirmede Sorumluluk Meselesi
1988 Yasası’na göre devlet okullarında toplu ibadetin uygulamasından okul
müdürleri sorumludur. Okul müdürü konuyla ilgili okul idare heyetinin görüşünü
alır.536 Söz konusu mesuliyet, ibadetin kim tarafından yönetileceğini, içeriğini,
zaman ve yerinin belirlenmesi gibi konuları içermektedir. Diğer bir ifade ile, ilgili
kanun ve yönetmelikler toplu ibadetin icra yetki ve sorumluluğunu okul müdürüne
vermiştir. Fakat bu durum bütün toplu ibadet seremonilerinin sürekli olarak bizzat
okul müdürleri tarafından idare edileceği anlamına gelmemektedir. Uygulamada okul
müdürünün toplu ibadetin yerine getirilmesi hususunda diğer öğretmenlerden yardım
istemesi, onları görevlendirmesi ve okula yakın farklı dinlere mensup gruplardan
yardım alması da söz konusudur.537
Kilise okullarında toplu ibadetin yerine getirilmesi için sorumluluk makamı
devlet okulları değildir. Bu okullarda sorumluluk, okul mütevelli heyetine aittir ve bu
heyet okul müdürünün toplu ibadet konusundaki görüşünü alır.538 Kilise okullarında
mesuliyetin okul idare heyetine verilmesinin amacı, dinî nitelikli olarak kurulan
okulun kuruluş amacına uygun olarak toplu ibadetin yapılmasını teminat altına
almaya yöneliktir. Kilise okullarında yönetici konumunda bulunanların çoğunun
belirli bir kilise tarafından atandığı göz önünde bulundurulursa belirli bir mezhebe
uygun toplu ibadetin yapılmasının daha etkili olacağı düşünülmektedir. Genellikle
535
RE Council of England and Wales, Collective Worship in Schools, Culham College Institute,
Oxon, 1996, s. 43.
536
Her Majesty’s Stationary Office, Education Reform Act, Her Majesty Stationery Office (HMSO),
London, Madde 6.3a.
537
Derek Webster, Collective Worships in Schools: Contemporary Approaches, Kenelm Press,
Cleethorpes, 1995, s. 17.
538
Her Majesty’s Stationary Office, Education Reform Act, Her Majesty Stationery Office (HMSO),
London, Madde 6.3b.
- 143 -
kilise okulları toplu ibadet yaparken, okulun mensup oldukları kiliseye bağlı din
adamlarından yardım almayı tercih emektedirler.539
Kilise veya vakıf gibi kuruluşların kurdukları dini nitelikli okullarda, ibadet o
okulun inancına göre olabilir. Ancak veliler, toplu ibadetlerden çocuklarının muaf
tutulmasını isteyebilmektedirler. Okul dini nitelikli bir okul olmasa bile, eğer
öğrencilerin çoğu Hıristiyanlık dışında başka bir inanca sahip ise okul yönetimi,
ibadetin bu inanca göre yapılması için ilgili makama müracaat etme hakkına
sahiptir.540
Din Eğitimi Danışma Konseyi ile Yeterlilik ve Müfredat İdaresi’nin 2004 yılı
raporlarının analizinde okullarda yapılan toplu ibadetlerin denetlenmesinin kolay
olmadığı, bu nedenle konuyla ilgili yasal gerekliliklerin yerine getirilmesinin pek
mümkün olmadığı ifade edilerek, ilgili mercilerin toplu ibadetle ilgili yasayı tekrar
gözden geçirmeleri için çağrıda bulunulmuştur.541
1.3.3. Toplu İbadete Katılım ile İbadetin Yeri ve Zamanı
Toplu ibadete, ilk ve orta dereceli okul öğrencilerinin tamamı katılmak
zorundadır. Anaokulu öğrencileri bu uygulamaya tabi değildir. Ailelerin okul
müdürlüğüne yapacağı yazılı başvuru üzerine öğrenciler toplu ibadete katılmayabilir.
Ancak bu takdirde okul alternatif bir toplu ibadet imkânı sağlamakla yükümlü
değildir. Okul tarafından icra edilen toplu ibadetten memnun olmayan öğrenciler için
farklı dinî geleneği yansıtacak şekilde toplu ibadet yapılmasına okul idaresi, okul
bütçesine yeni bir yük getirmemesi şartıyla izin verebilir. Öğretmenler ise toplu
ibadete isterlerse katılabilirler.542
1944 Eğitim Yasası, okulun tamamının toplu ibadeti bir anda yapmasını
öngörmekteydi. Bu ise, özellikle öğrenci sayısı fazla ve fizikî imkânı yetersiz
539
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 52.
Rebecca Catto ve Grace Davie, “İngiltere” içinde Ali Köse, Talip Küçükcan, (Der.), Avrupa Birliği
Ülkelerinde Din-Devlet İlişkisi- Hukuki Yapı, Dini Kurumlar, Din Eğitimi ve Din Hizmetleri, TDV
Yayınları, İstanbul, 2008, ss. 159-160.
541
“Qualifications and Curriculum Authority, Non-Statutory National Framework for Religious
Education,” Qualifications and Curriculum Authority, London, 2005, s. 21. Ayrıca
http://www.qca.org.uk/7250.html. sitesinden de ulaşılabilir.
542
Her Majesty’s Stationary Office (HMSO), Education Reform Act, Madde 9.1, 9.3
540
- 144 -
okullarda sıkıntıya yol açmaktaydı. Bu nedenle toplu ibadetin yapılması neredeyse
imkânsız hale geliyordu.543 1988 Eğitim Reformu Yasası, toplu ibadetin yapılış
zamanı ve mekânı konusunda önemli kolaylıklar getirmiştir. Toplu ibadetin, okul
saatleri içerisinde herhangi uygun bir vakitte yapılması gerekmektedir. Yani, okulda
belirli sınıflarda ve kendileri için en uygun zamanda toplu ibadet yapılabilir.
Okullarda genellikle öğle yemeği öncesi ve eğitim bitmeden önceki vakitler toplu
ibadet için tercih edilen zamanlardır.544 Toplu ibadetin -ibadet yeri dahi olsa- okul
dışında her hangi bir yerde yapılması yasaklanmıştır. Bunun nedeni bu tür
etkinliklerin okul kaynaklı faaliyetler olarak belirlenmiş olmasıdır. Ancak özel dini
günler
ve
bayramlarda
okul
dışında
toplu
ibadet
yapılmasına
müsaade
edilmektedir.545
1.3.4. Toplu İbadetle İlgili Yapılan Bazı Tartışmalar
Toplu ibadetin İngiliz eğitim sistemi içerisindeki yeri ve içeriği ile ilgili
yapılan yasal düzenlemelere eğitimciler ve dinî gruplar tarafından bazı eleştiriler
yöneltilmiştir. Bu konuda yapılan eleştirileri iki grupta değerlendirmek mümkündür.
Bunlardan birincisi, toplu ibadetin özellikle devlet okullarında varlığına karşı çıkma,
diğeri ise toplu ibadetle ilgili bazı hukukî düzenleme ve uygulamaların
eleştirilmesidir.
İngiltere’de eğitimci ve politikacılar genellikle toplu ibadeti, okullardaki
varlığından ziyade uygulaması ve içeriği yönüyle eleştirmektedirler. Britanya Sosyal
Tutum Araştırması, deneklerin %70’inin okullarda toplu ibadetin gerekliliği ve
faydalı olduğu yönünde görüş beyan etmesine546 rağmen bu araştırma, Kay &
Francis’in 1400 ilk ve orta dereceli okul öğrencisi üzerinde yaptığı ve toplu ibadet
konusunda öğrencilerin görüşlerini belirlemeye çalıştıkları anket araştırması
sonuçlarıyla çelişmektedir. Çünkü söz konusu araştırma sonucuna göre, öğrencilerin
543
Webster, Collective Worships in Schools: Contemporary Approaches, s.20
E. McGreely, Worship in the Primary School, David Fulton Publishers, London, 1993, s. 13.
545
D. Webster, Collective Worships in Schools: Contemporary Approaches, s.20
546
RE Council of England and Wales, Collevtive Worship in Schools, s. 69.
544
- 145 -
%73’ünün
okullarda
her
gün
toplu
ibadetin
olmasını
benimsemedikleri
547
anlaşılmaktadır.
Devlet okullarında toplu ibadetin varlığıyla ilgili en önemli eleştirilerden birisi
de, din eğitimcisi Hull’dan gelmektedir. Hull, devlet okullarında toplu ibadet için
gerekli atmosferin olmadığı görüşünü savunmakta ve şu sonuca ulaşmaktadır:
“Okullarda günlük toplu ibadet ile eğitimin amaçları arasında ciddî boyutta bir
çelişki söz konusudur. Zorunlu toplu ibadet, modası geçmiş, ibadet olarak
yetersiz ve toplumun şu anki ihtiyaç ve ilgileriyle örtüşmeyen bir faaliyettir.”548
Hull’un, devlet okullarında toplu ibadetin varlığına karşı çıkması, onun eğitim
anlayışından kaynaklanmaktadır. Çünkü Hull’a göre eğitim indoktrinizasyon ve
kateşizm (ilmihalci) gibi kavramlara bulandırılmamalıdır. O’na göre eğitim eleştirel
bir süreci ifade ederken ibadet ise, mantıksal olarak belirli bir inanmayı ve bu inancın
doğru olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Bu nedenle eğitim ve ibadet temelde
birbirinden farklı ve mantıksal olarak uzlaşmaları mümkün olmayan faaliyetlerdir.549
Felderhof, Hull’un devlet okullarından toplu ibadetin kaldırılması gerektiğine
dair fikrini eleştirmekte ve okullarda toplu ibadetin varlığını savunmaktadır. Ayrıca
Felderhof Hull’un, radikal bir şüphecilikle her şeyin sorgulanması şeklinde ifade
edilebilecek Sokratik metoduna da karşı çıkmaktadır. Felderhof, Hull’un aksine
okullardaki toplu ibadetin zorunlu olarak belirli bir inancı benimsetmek ve
geliştirmek anlamına gelmeyeceğini, tam tersine belirli konular üzerinde sorgulayıcı
bir mantık oluşmasına da yardımcı olabileceğini iddia etmektedir.550
Dinî gruplar arasında okullardaki toplu ibadete karşı çıkanların başında
Müslümanlar gelmektedir. Ayrıca, Britanya Hümanistler Derneği de toplu ibadetin
okullardaki mevcudiyetine olumsuz bakmaktadır.551
Okullarda toplu ibadetin içerik ve uygulamasına yönelik eleştiriler üç grupta
değerlendirilebilir. Birincisi, toplu ibadetin zorunlu olmasına yapılan eleştiridir.
Ailelerin istemesi halinde yapacakları yazılı müracaat ile öğrencilerin toplu ibadetten
muaf olma hakları vardır. Bu okul faaliyetine katılmayan öğrencilerin oranı % 5 gibi
547
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, 2004, s. 66.
J. M. Hull, School Worship: An Obituary, CEM, Derby, s. 62.
549
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, 2004, s. 67.
550
A.g.e., s. 68.
551
RE Council of England and Wales, Collevtive Worship in Schools, s. 81.
548
- 146 -
son derece düşük bir oran oluşturmaktadır. Toplu ibadete katılmayanların
çoğunluğunu Yehova Şahidi ailelerin çocukları oluşturmaktadır. Bu çerçevede,
modern eğitim anlayışında inancın zorunlu olarak okullarda uygulanmaya
çalışılması, eğitim yoluyla kazandırılması istenen özgürlük ve saygı gibi değerlerle
uyuşmamaktadır.552 Yetişkinlerin ancak % 10’unun ibadet için kiliseye gittiği
İngiltere gibi bir ülkede toplu ibadetin zorunlu olmasının tutarlı olmadığını ileri süren
bazı kesimler de vardır.
İkinci eleştiri ise toplu ibadetin içeriğine yöneliktir. İçeriğe yönelik eleştiride
bulunan eğitimciler, toplu ibadetin içeriğinin 1988 Eğitim Yasası’nda Hıristiyanlık
olarak tanımlanmış olmasının gelişmekte olan çoğulcu toplum anlayışından geri
dönüş olduğunu iddia etmektedirler.553 Toplu ibadetin Hıristiyan karakteri taşıması
gerektiğine ilişkin ifadeler, okulların bir anlamda kilisenin devamı olarak
algılanabileceği endişesini gündeme getirmektedir. Ayrıca okulda toplu ibadetin
tamamen veya çoğunlukla Hıristiyan karakteri taşımasına ilişkin yasa maddesinin,
İslâmiyet, Yahudilik, Sihlik gibi azınlık dinlerinin değersiz olarak düşünülmesine ve
bu inançlara yönelik olumsuz bir tavır oluşumuna ortam hazırlayacağı da öne
sürülmektedir.554 Konuyla ilgili olarak İngiltere Müslüman azınlığı, Hıristiyan
karakterli bir toplu ibadetin bütün ülkede uygulanmasının Hıristiyan olmayan din
mensupları için adaletsizlik olduğunu ve Müslüman öğrencilerin okulda İslam dini
inançlarıyla çelişen toplu ibadete katılmayacaklarını vurgulamıştır.555
Toplu ibadetle ilgili üçüncü eleştiri noktası ise, ibadetin her gün yapılmasına
ilişkindir. Toplu ibadetin okulların tamamında her gün yapılmadığı görülmektedir.
Eğitim Bakanlığı’nın teftiş raporunda ilkokulların yaklaşık % 80’inde, orta dereceli
okullarda ise nerdeyse tamamında toplu ibadetin günlük yapılmasıyla ilgili yasa
hükümlerine uyulmadığı ifade edilmiştir.556 İbadetin günlük olarak yapılması
uygulamasından bazı kilise temsilcileri de dâhil birçok eğitimcinin de hoşnut
olmadığı söylenmektedir. 1995 yılında Kuzey İngiltere Eğitim Konferansında York
552
D. Webster, “Collective Worship,” içinde A. Wright ve A. Brandom (Der.), Learning to Teach
Religious Education in the Secondary School, Routledge, London, 2000, s. 205.
553
B. Watson, The Effective Teaching of Religious Education, Longman, London, 1993, s.160.
554
A. Mabud, “A Muslim Response to the Education Reform Act 1988,” British Journal of Religious
Education, 1992, 14 /2, s. 92.
555
RE Council of England and Wales, Collevtive Worship in Schools, s. 80.
556
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, 2004, ss. 70-71.
- 147 -
Başpiskoposu John Habgood, okullardaki günlük toplu ibadetle ilgili istenilen
verimin elde edilemediğini, daha az toplu ibadetin istenilen sonuç açısından daha çok
verim getireceğini belirtmiş ve durumu yeniden gözden geçirmenin çok faydalı
olacağına işaret etmiştir.557
Ayrıca İngiltere’de resmi dini kurumsallığın agresif bir şekilde Hıristiyanlığı
öncellememesi de, din eğitiminin ve toplu ibadetin halkın ortak değerlerine uygun
olarak çocuklara verilmesi gerektiği yaklaşımıyla uyumluluk göstermektedir.558 Bu
çerçevede İngiltere’de okullara düşen en önemli görevlerden bir tanesi, ahlaken
yozlaşmış bir neslin oluşmasını engellemek için bütün dini guruplara mensup
öğrencilerin her türlü haklarını eşit derecede gözeterek Hıristiyanlığı merkeze alan
günlük toplu ibadet yaptırmaktan ziyade din eğitimine öncelik vermeleridir.
1.4. İngiltere’de Din Eğitimi Reformlarına İlişkin Değerlendirmeler ve Din
Eğitiminde Yapılan Bazı Ayrımcı Uygulamalar
Bu üç temel eleştiriye ilaveten İngiltere Hükümeti, özellikle din eğitimi
konusunda kültürel muhafazakârlardan gelen eleştirileri karşılamak için ülkedeki
mevcut din eğitimini yasaya dâhil etmiştir. Hükümet bu din eğitiminin, Hıristiyan
inançlarının özelliklerini yansıtması, diğer büyük inançları kapsamı içerisine alması
ve günlük toplu ibadetin de büyük ölçüde Hıristiyan bir karaktere sahip olması için
büyük bir gayret sarfetmiştir.559 Velilerin çocuklarını dini eğitimden alıkoymaya
hakları vardı. Söz konusu muhafazakâr kesim, birçok okulun özellikle 1944
Yasası’nın dinî şartlarını yerine getirmediğini ve bu okulların çok inançlılık
yaklaşımını benimseyerek Hıristiyanlığı azınlık inancı pozisyonuna düşürdüklerini
iddia etmekteydiler.560 Birçok okulun 1944 tarihli Eğitim Yasası’nın dinî gereklerini
yerine getirmediği doğruydu. Bu durum, İngiltere’nin zamanla daha seküler, daha
çoğulcu ve çok kültürlü bir hale geldiğinin bir yansıması olmuştu.
557
Priscilla Chadwick, Shifting Alliances, Church & State in English Education, London, Casell,
1997, s.103.
558
B. Preston, “Hubgood Urges Support for Religious Education,” The Times, 9 Mart 1995.
559
Robert, Jackson, Rethinking Religious Education and Plurality, Routledge Falmer, London, 2004,
s. 24.
560
J. Nielsen, Muslims in Western Europe, Edinburgh University Press, Edinburgh, 2004, ss. 56-57;
John Burn ve Colin Hart, The Crisis in Religious Education, Londra, Educational Research Trust,
1988.
- 148 -
1988 Reformu Yasası, Lortlar Kamarasında tartışıldığı zaman Hükümet
Bakanı Barones Hooper din eğitiminin içerisinde yer alan toplu ibadetle ilgili olarak
şöyle demiştir: “Böyle bir toplu ibadet kişilerin kendilerini topluma ait olma
duygularını geliştirecektir.”561
Hooper’in bu yorumu aslında İngiltere’nin din-devlet konularına olan
yaklaşımını birçok açıdan yansıtmaktadır. Birincisi, resmi kilisenin varlığı bir realite
olmasına rağmen, onun yasal gücünün sınırlı olması, dinin kamusal hayatta belirli bir
rolü oynayabileceği görüşünün desteklenmesini mümkün kılmaktadır. Yeni şartlara
muhalefet dinî azınlıklardan ve çok az seküler elitten gelen eleştirilerle sınırlıydı. Din
eğitimine kamuoyunun verdiği destek çok yüksekti ve devlet okullarında din eğitimi
verilmesinden ve ibadet edilmesinden şikâyetçi olan velilerin sayısı yok denecek
kadar azdı.562 1992’de yapılan bir kamuoyu araştırmasında katılımcıların % 72’si
kamu okullarında günlük ibadet ve duaların olması gerektiğine inandığını
belirtmiştir. Bu zihinsel yapı, Hooper ve diğerlerinin devlet okullarında ülkenin
çoğunluğunu Hıristiyanlar oluşturduğu için Hıristiyanlığa dayalı din eğitimi
verilmesinin ve ibadet edilmesini şart koşmanın parlamento için anlaşılır bir şey
olduğunu iddia etmelerine neden olmuştur.563
Hâlbuki çok dinli bir toplum bağlamında din eğitiminin birinci amacı, İngiltere’yi Hıristiyanlaştırmaktan ziyade çocuklara ahlâkî değerleri öğretmek ve onları
İngiltere’nin büyük inanç mezheplerinin farkına vardırmaktır. Okullarda din eğitimi
verilmesinin öncülüğünü yapan Eğitim Araştırmaları Vakfına göre din eğitimi kişiye
bireysel ve sosyal davranışlarında Tanrı bilincine dayalı ahlâkî normları
öğretecekti.564 Eğitim Araştırmaları Vakfı’nın bu yaklaşımına göre, genel özelliklere
sahip Anglikan Kilisesi gibi resmi bir dinî kurumun kılavuzluğunda hazırlanan bu
din eğitimi, okul çocuklarına gerekli ahlâki ilkeleri sunmalıydı. Bu yaklaşımın da
561
P. Valley, “UK Keeping Faith in the System,” The Independent,
http://www.independent.co.uk/opinion/keeping-faith-in-the-system-1566889.html (20.10.2009)’da
erişildi
562
F. Abrams, “Education, Breaking the Government Commandments,” The Independent,
http://www.independent.co.uk/news/education/education-news/education-breaking-the-governmentcommandments-neither-parents-teachers-nor-even-the-churches-are-happy-with-new-guidance-onreligious-content-of-assemblies-fran-abrams-reports-1441185.html (26.10.2009)’da erişildi
563
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, ss. 142143.
564
Bkz. Burn ve Hurt, The Crisis in Religious Education, Education Research Trust, Londra, 1988.
- 149 -
anlamakta başarısız olduğu bir şey şey vardı. Çünkü çocukların mensup olduğu
spesifik inanç gruplarından bağımsız olarak vakfça hazırlanan bir müfredatın,
çocuklara yeterli bir ahlâk eğitimi sunamama olasılığı her zaman olacaktır. Ayrıca bu
yaklaşım, üzerlerinde uzlaşı sağlanmış dinî inançları kabul etmeyen dindarlara ve
dinsizlere de eşit muamele edemeyecektir.565
Düzenlemeye en büyük muhalefet, öğretmen birlikleri ve Müslümanlardan
gelmiştir. Ülkenin en büyük öğretmenler birliği kuruluşu, dini eğitime ve ibadete son
verilmesini isteyen bir karar yayınlamıştır. Baş Öğretmenler Birliği diye adlandırılan
bu kuruluşun üyelerinin %79’u hükümetin dinî eğitim ve ibadetten beklentilerinin
gerçekçi olmadığını düşünmüştür.566 Birmingham’da Müslüman aileler din
derslerinin boykot edilmesini organize ettiler. Fakat Müslüman liderler, o zamanda
bile seküler bir eğitim yaklaşımı çağrısında bulunmamışlardır.567 Bunun yerine
Müslümanlar devlet okullarında İslamî eğitime olanak tanınmasını istemişlerdir.
Müslümanlar, dini eğitimin amacı çocuklara neyin doğru ve yanlış olduğunu
sunmaksa, İslami eğitimin de Hıristiyan doktrini kadar etkili olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Fakat buna rağmen çok az okul politikasını liberalleştirerek İslamî
eğitime izin vermiştir. Hükümet okullarda geniş katılımlı Hıristiyan dini
toplantılarının
yapılmasını
şart
koşan
yasada
herhangi
bir
yumuşamaya
gitmeyeceğini ilan etmiştir.568
Teoride 1988 Eğitim Reform Yasası, okullarda dinî eğitim verilmesi ve
buralarda ibadet edilmesine olanak sağlanması konularında devletin kararlılığını
göstermektedir. Bu yasa, velilerin, bazı okullarda dini sınıfların içerisine
taşımalarına olanak sağlamıştır. Ancak pratikte okulların çoğu yeni yasanın şartlarını
yerine getirmekte başarısız olmuştur.569
İngiltere’nin dinî açıdan plüralist bit kültüre sahip olduğu gerçeğini dikkate
aldığımızda ortaya çıkan sonuç sürpriz değildir. Okullarda dinî eğitim verilmesi ve
565
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, s. 143.
L.Gerard, “Delegates Demand an End To Law on Daily Prayers,” The Independent, 13 Nisan 1995.
P. Valley, “Keeping Faith in the System”, The Independent, 7 Ocak 1995.
567
M. Bunting ve M. Wainwright, “Muslims To Set Up Boycott of Religious Lessons,” The
Guardian, 12 Nisan 1996.
568
P. Valley, “How much Tolerance Can We Tolerate,” The Independent, 4 Mart 1996.
569
Bkz. Religious Education and Collective Worship: A Report from the Office of Her Majesty’s Chief
Inspector of Schools, HMSO, Londra, 1994.
566
- 150 -
ibadet yapılması için geniş destek vardır. Ancak, dini eğitimin neyi kapsaması
gerektiği konusunda ortak bir fikir birliği mevcut değildir. Bu durum, dini açıdan
farklı olan bir toplumda üzerinde uzlaşılmış bir dinî eğitimin kültürel bütünlüğün
temeli olup olmayacağı sorusunu gündeme getirmektedir.570
Monsma ve Soper, İngiltere’de devlet okullarındaki dinin bu konumunun,
resmî din modelinin gücünü de göstermesi açısından iyi bir örnek olduğuna işaret
etmektedir. Ancak iki yazar devletin, Hıristiyan perspektifinden hareketle dinî eğitim
ve ibadet hizmeti sunduğunu ve bu çerçevenin dışındaki grupları dinî eğitim ve
ibadetin dışında tutarak bu çocukların keşfedebilecekleri din eğitimine sınırlama
getirildiğini ve böylece devletin değişik dinler karşısında tarafsız olması gerektiği
normunun açıkça ihlâl edildiğini ileri sürmektedirler.571
Ayrıca 1988 Eğitim Reform Yasasının Hıristiyanlığı ülkenin temel dini niteliği
olarak değerlendirip diğer dinler için “ülkede temsil edilen dinler” gibi bir
tanımlanmanın getirilmiş olması, John Hull gibi bazı din eğitimcileri tarafından da
eleştirilmiştir. Bu çerçevede Hull, Hıristiyanlığın ülkenin temel dini geleneği olarak
tanımlanmasına rağmen diğer din mensubu olan Müslüman, Musevi, Hindulardan
temsil edilen dini gurup olarak bahsedilmesinin eleştiriye açık bir ifade olduğunu
belirtmiştir.572 Yani bunun, Hıristiyanların ülkenin esas sahibi olmasına rağmen diğer
dinlerin din öğretiminde nasıl temsil edilen din olarak geçiyorsa mensuplarının da
temsil edilen gurup olarak algılanmasına sebep olacağı endişesine yer vermektedir.
Bu durumun ise azınlık din mensuplarını ikincil plana atmak anlamına geleceğini
ifade etmektedir.
Nitekim John Hull, İngiliz Kilisesi’nin yenilenmesi ve gelişmesine ilişkin
2006 yılı strateji raporunu değerlendirirken, strateji raporunun çeşitlilik kavramına
getirdiği tanımlamayı eleştirmiş ve yapılan tanımlamanın, inancın hoşgörüsüz yönünü
yansıttığını ve diğer inançlara hiç bir yer bırakmadığını ileri sürmüştür. Hull, böyle
bir dokümanın İslam liderleri tarafından yazılması ve temsilcilerinden de destek
bulunması durumunda raporun, muhtemelen dini çeşitliliği tanımayan ve tamamen
570
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism- Church and State in Five Democracies, s. 144.
A. e. a. yer.
572
Bkz. John Hull, Utopian Whispers, Moral, Religious and Spiritual Values in Schools, Religious
and Moral Education Press, Norwich, 1998.
571
- 151 -
dünya hâkimiyetini savunan, rekabeti kesinlikle tolere etmeyen bir emperyalizm
deklarasyonu olarak ilan edileceğini söyledi. 573
1988 Eğitim Reformundan sonra din eğitimi süreciyle ilgili önemli bir olay da
2004 yılında hükümetin Eğitim ve Sanat bölümünün, Din Eğitimi konusunda yeni bir
Ulusal Çerçeve belirlemek için Müfredat Programı Kurulu’nu (QCA 2004)
görevlendirmesiydi. Bu kurul, dinî cemaatlerin ileri gelenleri, din araştırmaları ve
eğitimi konusunda yetkin akademisyen ve uzmanlarla görüşmeler yaptı. Neticede 319 arası her yaş grubu ve okul için uygun din eğitiminin neleri ihtiva etmesi gerektiği
konusunda anlaşma sağlandı. Din Eğitiminin önemi konusunda şunlar söylendi:574
Din Eğitimi öğrencilerin kendi benliklerini ve aidiyetlerini geliştirmelerine
yardım eder. Bir birey olarak kendi toplumunda, bir vatandaş olarak çoğulcu bir
toplumda ve küresel bir dünyada sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlar. Öğrencileri
gençlik ve çalışma hayatına hazırlamada din eğitiminin önemli bir rolü vardır.
Öğrencilere başkalarına (özellikle de farklı inanç mensuplarına) saygı duymayı ve
nazik davranmayı öğretir. Anlayışlı olmayı öğütler, öğrencilerin ön yargılardan
kurtulmalarına yardım eder.575
Bu basitçe dışarıdan bir ‘din hakkında öğretme’ değildir. Etrafımızı kuşatan
dünyada dinî delillere dikkat etmemizi ister. Bu deliller biyoloji, kimya ve fiziğin
verileri kadar gerçektirler. Aynı zamanda -bir şiiri veya bir roman yahut oyundaki
karakteri anlamada olduğu gibi- hayal gücü ve empati de ister. Öğrencilerin bağlı
oldukları dinden bir şeyler öğrenecekleri beklentisi vardır. Dinî öğrenme ve dinden
bir şeyler öğrenme aynı derecede önemlidir. 576
Din Eğitimi için çizilen söz konusu Ulusal Çerçeve yasalarla belirlenmiş
değildir; yani din eğitimini düzenleyen temel kanun değişmemiştir, mahallî idareler
kendi kontrollerindeki okulların müfredatını belirleme hakkına sahiptir. Yine kilise
573
“İlahiyatçı Profesör, Misyonerlik Raporuna Tepkili,” 20 Şubat 2006,
http://www.churchtimes.co.uk/80256FA1003E05C1/httpPublicPages/26C21EEEE6389BF3802571170
053D8E4?opendocument
574
Brian E. Gates, “Avrupa’da Din Eğitiminde Kuşatıcı Bir Yaklaşıma Doğru: Birleşik Krallık
İçerisinde İngiltere Örneği,” s. 419.
575
“Qualifications and Curriculum Authority, Non-Statutory National Framework for Religious
Education,” Qualifications and Curriculum Authority, London, 2004, s. 7. Ayrıca
http://www.qca.org.uk/7250.html. sitesinden de ulaşılabilir.
576
Gates, “Avrupa’da Din Eğitiminde Kuşatıcı Bir Yaklaşıma Doğru: Birleşik Krallık İçerisinde
İngiltere Örneği,” s. 420.
- 152 -
ve cemaat okulları da din eğitimi konusunda kendi müfredatlarını belirleme hakkına
sahiptir. Bununla beraber bu çerçeve öğrencilere uygun öğrenme ve anlama
yöntemleri için sadece bir vizyon sunmaktadır.577
1.5. İngiltere Din Eğitiminde İslam ve Müslümanların Durumu
İngiltere’de din eğitimi kapsamında öğretilen dinlerden biri de İslâm’dır.
Daha önce belirtildiği gibi 1988 Eğitim Reformu Yasası, din eğitiminde başta
ülkenin temel dinî geleneği olan Hıristiyanlık olmak üzere ülkede temsil edilen bütün
dinlerin öğretilmesini öngörmektedir. Bu çerçevede, ilgili yasalarda özel olarak İslâm
dininin öğretimine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamasına rağmen
Hıristiyanlıktan sonra en çek mensubu bulunan din olarak İslâm’ın din eğitimi
kapsamında öğretilmesi yasal bir zorunluluktur.
İslâm dininin öğretiminde, müfredat programlarının hazırlanmasında dikkate
alınması gereken ölçütler, devlet okullarında din eğitimi için ortaya konan genel
ilkeler ve amaçlardan farklı değildir. Çok inançlı din eğitimi projesinin bir yansıması
olarak İslâmiyet din eğitimi içeriğine dâhil edilmiş ve 1988 Eğitim Yasası ile de
İslâmiyet’in din eğitimi müfredatı içerisindeki yeri resmiyet kazanmıştır.
İngiltere’de çok kültürlü toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek üzere
tasarlanan din eğitimi, bir azınlık dini olan İslâmiyet’in aslına uygun, tarihsel
önyargılardan uzak ve ülkedeki Müslüman azınlığının isteklerini dikkate alarak
okullarda öğretilmesi yönünde olumlu bazı gelişmeler sağlanmıştır. Buna rağmen
bazı önyargıların devam ettiği ve Müslüman azınlığının din eğitimi konusundaki
beklentilerine cevap vermede bazı problemlerin halen yaşanmakta olduğu da
gözlerden kaçmamalıdır.
1.5.1. Müslümanların Eğitim Konusunda Talepleri
Farklı etnik kökene mensup Müslümanlar için İngiltere’de yaşamak ve kendi
kimliklerini korumaya çalışmak beraberinde bazı problemlerin ortaya çıkması
sonucunu doğurmuştur.
577
A.e. a. yer
- 153 -
Başlangıçta sınıflarda birer veya ikişer olarak bulunan öğrenciler yavaş bir
şekilde sisteme dâhil edilmekte ve bulundukları sınıflara kaynaştırılabilmekteydiler.
Bu uygulama 1960’ların başlarındaki göç patlaması sonrasına kadar devam etmiştir.
1970’lere doğru okullarda özellikle Pakistanlılar başta olmak üzere Müslüman
çocukların sayısı ikiye katlanmıştır. 1980’lerde ise ülkenin birçok yerinde sayıları
bazen % 90’ı geçen Müslüman öğrencilerin bulundukları okullar ortaya çıkmıştır.578
Okullarda azınlık çocuklarının bu hızlı artışına yetkililerin ilk tepkisi,
öncelikli olarak onları İngilizce öğretmeye yoğunlaşmak, bazı yerlerde ise farklı
okullarda okuyan etnik azınlık çocuklarının oranına göre öğrencileri eşit biçimde
dağıtma şeklinde taşımalı sistem politikalarını benimsemek olmuştur.579 1960’larda
etnik azınlık çocuklarının otobüslerle taşınması aleyhinde birtakım görüşler
olmuştur. Aleyhteki bu görüşler, liberal ve radikal organizasyonlar ile etnik toplum
guruplarından gelmiştir. Taşımalı eğitim, sadece azınlık çocuklarını yerli
öğrencilerden ayırdığı için ayrımcılığa neden olmaktaydı. Çocuklarının okullarının
siyah öğrencilerce işgal edileceğinden korkan beyaz anne ve babaların bu ihtiyacına
cevap olarak sunulan taşıma politikaları, azınlık çocuklarının lehine düşünülmemiş
ve bu konudaki şüpheler de giderilememiştir.580 1971’de Ulusal bir raporda, din eğitimi, okulda ibadet saatleri, dini bayramlar
için tatil günleri, kafeteryada helal et bulundurulması, üniforma giyilmesi, yüzme ve
beden eğitimi kıyafetleri ve “çok yönlü tedbirler” başlığı altında bazı tartışmalı
konular, okullarda göçmen öğrencilerin yaşadıkları problemlerin listesi olarak
sunulmuştur.581
Her şeyden önce İslâmiyet İngiltere’de bir azınlık dini ve Müslümanlar da
azınlık dini mensubudurlar. Dinî atmosferdeki farklılıklarla birlikte sosyo-kültürel
hayat da İngiltere’de göç edilen ülkelerin hayatından oldukça farklı bir durum arz
etmektedir. Müslüman azınlığı, bir yandan çoğunluğu teşkil eden İngiliz toplumuna
uyum sağlamaya çalışırken, diğer taraftan kendilerine özgü kimliklerini korumak
578
J. Nielsen, Muslims in Western Europe, s. 56.
Steven, Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, içinde Haddad, Yvonne
Yazbeck (Der.) Muslims in the West: From Sojourners to Citizens, Oxford University Press, Oxford,
2002, s. 30.
580
Martin McLean, “Education and Cultural Diversity in Britain: Recent Immigrant Groups,”
Comparative Education, 19/2, Özel Sayı 7: Education and the Diversity of Cultures, s.186.
581
Vertovec, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, s. 30.
579
- 154 -
istemektedirler. Şüphesiz ana topluma uyum sağlama ve dinî-kültürel kimliklerini
koruma arasında denge kurmak kolay olmamaktadır.582
Bu bağlamda özellikle Müslüman azınlığın çocukları için okullardaki
eğitimin önemi bir kat daha artmaktadır. İngiliz eğitim sisteminden Müslüman
azınlığın dinî-kültürel bazı beklentileri olmaktadır. Müslümanların eğitimle ilgili
beklentilerinin başında, Müslümanlar tarafından açılan okullara devlet yardımı
verilmesi gelmektedir. Uzun yıllar süren ve İngiliz kamuoyunda da tartışılan
Müslümanların bu talebi, 1998 yılına kadar İngiliz hükümetleri tarafından olumlu bir
karşılık bulmamıştır.
1.5.2. Devlet Yardımı Alan Müslüman Okulu Açma Talepleri
İngiltere’de 1902 Eğitim Yasası ile birlikte dinî gruplar tarafından devlet
yardımı alan dinî okullar açılması imkânı verilmiştir. 1944 Eğitim Yasası ile devlet
yardımı alan okullarla ilgili yeni düzenlemeler getirilmesine rağmen bu yasa, devlet
yardımı
alacak
okullarla
ilgili
herhangi
bir
hüküm
içermemiştir.
Eski
uygulamalardan devlet yardımı alan okulların, İngiltere Kilisesi’ne bağlı okullar
başta olmak üzere Katolik ve Yahudilere ait okulların faydalandıkları görülmektedir.
Bu okulların işletme giderlerinin tamamı ve kapital giderlerin ise % 85’i devlet
tarafından karşılanmaktadır. İngiltere ve Galler’in vergiden muaf okullarının %
25’inden fazlası bir şekilde kiliselerin idaresi altındadır.583
Hıristiyan
ve
Yahudi
okullarının
bu
denli
devlet
yardımlarından
faydalanmalarına rağmen Müslümanların devlet destekli dini okul açma talepleri çok
uzun yıllar engellenmiştir. Devlet okullarında çocukların kendi dil, din ve kültürlerini
öğrenmeleri için eşit derecede imkânların sağlanmayışı toplumlar arası düşmanlığı
daha da artıracak bir hal almıştır. Asyalı gruplardan Müslüman ve Sihler,
çocuklarının dil ve din eğitimini sağlamak için kurs niteliğinde part time bütünleyici
okullar açmışlardır.
582
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 159.
Grace, Davie, Religion in Modern Europe – A Memory Mutates-, Oxford University Press, New
York, 2000, s. 85.
583
- 155 -
Sonraki zamanlarda The Muslim Educational Trust adlı Müslüman
kuruluşunun da baskısıyla 1944 eğitim yasası dayanak gösterilerek İngiliz
hükümetinden Müslüman çocukların okullarda dini eğitim almalarını sağlayan
kanuni hak elde edilmiş ve bazı öğretmenler de hizmetlerin sağlanması için okullara
atanmıştır. Ancak dersler için izin verilen zaman yarım saat olup bu da ders
saatlerinin dışında yapılmaktadır. 1988 Eğitim Yasasıyla birlikte eğitim sistemine
bazı ek düzenlemeler konulmasına rağmen bu değişiklikler de şimdiye kadar
Müslüman çocukların isteklerini karşılamada başarısız olmuştur. Problemin yegâne
çözüm yolu olarak İslami eğitimin kaynağı olabilecek özel Müslüman okulları
kurmak olmuştur.584
Sayıları gün geçtikçe artan ve İngiltere’de nüfus bakımından Hıristiyanlıktan
sonra ikinci büyük dinî grubu oluşturan Müslüman aileler, 1970’li yılların
sonlarından itibaren okul çağındaki çocukların sayısının artmasıyla beraber açtıkları
bu özel okulların, bu sefer devlet yardımı alan okul statüsüne geçirilmesi için bazı
girişimlerde bulunmaya başladılar.
İlk olarak Müslümanlar, çoğunluğu Müslümanların oluşturduğu okulların
kontrolünün kendilerine verilmesi için Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları
bölgelerin seçmen gücünü kullanmak istediler. Bu bağlamda Birmingham ve
Londra’da Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu bölgelerin Yerel Eğitim
Komisyonlarına Müslüman okullarının sorumluluğunun kendilerine verilmesi
önerisini yaptılar.585 İkinci olarak ise, Müslüman azınlığı tarafından kurulan ve özel
okul statüsünde varlıklarını devam ettiren okulların bazıları devlet yardımı alan okul
statüsünü elde etmek için Londra ve Bradford şehirleri başta olmak üzere yerel ve
merkezî eğitim otoritelerine başvuruda bulundular. Bu statüyü elde etmek için
başvuruda bulunan ve kamuoyunda tanınan iki Müslüman özel okul Londra’daki
Islamia Primary School ve Bradford şehrindeki Eversham College’dir.586
Fakat devlet yardımı alan okul statüsünü kazanmak için Müslüman okulların
yaptığı başvurular, İngiliz Hükümeti tarafından reddedilmiştir. Bu isteğin kabul
584
Qureshi, World Muslim Minorities, s.344
Frahan A. Syed, Integration and Isolation: A Comparative Study of Immigrant Muslims in the
United States and the United Kingdom,(A Thesis of Master of Arts), The Lauder Institute, University
of Pennsylvania, Nisan 2006, ss. 84-85.
586
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s.160.
585
- 156 -
edilmeme gerekçesi olarak da, “toplumda ayrımcılığa neden olacağı” ve “kültürel
işbirliğini engelleyeceği” öne sürülmüştür. Hükümetin verdiği kararı yargıya götüren
Islamia School, İngiliz mahkemesinden hükümetin konuyla ilgili aleyhlerinde verdiği
kararı değiştirmesini istemiştir.587 Eğitim Bakanı, mahkeme kararıyla ilgili olarak
konunun yeniden gözden geçirilmesini istemiştir. Sonuçta ilk verilen olumsuz karar
değişmemiştir.588 Olumsuz karar için gösterilen gerekçelerden özellikle bir tanesi çok
dikkat çekicidir. Çünkü aynı yerleşim birimi içerisinde devlet yardımı alan okul
statüsüne sahip bir Yahudi Okulu bulunmasına rağmen Müslümanların devlet
yardımı alan okul statüsü taleplerini reddetmelerine gerekçe olarak Müslümanların
istedikleri bölgedeki devlet okullarında öğrenciler için yeterince yer bulunduğu
dolayısıyla yeni bir okulun açılmasına ihtiyaç duyulmadığı ileri sürülmüştür.589
Kısacası, İngiliz Hükümetleri 1998 yılına kadar İslâm korkusu (Islamophobia) ve
Müslüman köktenciliği gibi gerekçeler öne sürerek Anglikan okullarının yanında
Yahudi ve Katolik okullarına verdikleri devlet yardımlarının Müslüman okullarına
verilmesine karşı çıkmış ve o zamana kadar yapılan tüm başvuruları ısrarla
reddetmişlerdir.590
Nihayet İngiltere Müslüman topluluklarının yürüttükleri kampanyalar 1998
yılında başarılı bir şekilde sonuca ulaşmıştır. Ocak 1998’de Eğitimden Sorumlu
Devlet Bakanlığı, aşağıdaki ifadeleri kullanarak Müslüman okullarınca yapılan iki
başvuruyu kabul ettiğini açıklamıştır:
“Bu yeni okulların ulusal müfredatı yerine getirmek, kızlara ve erkeklere
eşit giriş hakkı sağlamak gibi mevcut okullarda yerleşik olan kanuni
şartlara uyacaklarını gösteren geçerli teklifleri onaylamaktan memnuniyet
duyarım.”591
Bu okullar, verilen bu kararla 1944 Eğitim Reformu Yasası gereğince kurulan
Voluntary Aided (gönüllü yardım alan) okul statüsünü hakkını elde etmişlerdir.592
587
Mary Parker- Jenkins, Children of Islam: A Teachers Guide to Meeting The Needs of Muslim
Pupils, Trentham Books Limited, Stoke, 1995, s.11.
588
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s.160.
589
Kevin, Boyle (Ed.), Freedom of Religion and Belief: World Report, Routledge, London, 1997, s.
318.
590
Syed, Integration and Isolation: A Comparative Study of Immigrant Muslims in the United States
and the United Kingdom, s. 85.
591
Davie, Religion in Modern Europe – A Memory Mutates-, 2000, s. 87.
592
Chris Hewer, “Schools for Muslims,” Oxford Review of Education, 2001, 27/4, s. 519
- 157 -
İşçi Partisi, ırkçılık karşıtı ve fırsat eşitliği politikası adına Müslüman
okullarının devlet yardımı almasına ılımlı yaklaşmasına rağmen, uzun süre iktidarda
bulunan Muhafazakâr Parti bu konuya hiç de sıcak bakmamıştır. 1985 yılında
ırkçılığı önlemek için neler yapılması gerektiğine ilişkin hazırlanan Swann Raporu
da, sonuç olarak devlet yardımı alan Müslüman okullarının sosyal ve etnik yönden
toplumda bölünmeye neden olabilecekleri gerekçesiyle bu isteğin aleyhinde görüş
beyan etmiştir.593
İngiltere hükümetlerinin Müslüman okullarına devlet yardımı yapılması
konusunda çifte standart uyguladıkları, bazı İngiliz siyasetçiler tarafından da dile
getirilmektedir. İşçi Partisi ve Muhafazakâr Parti’den sonra İngiltere’nin önde gelen
siyasi partilerinden sayılan Liberal Demokratik Parti lideri Paddy Ashdown 1991
yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide “mevcut hükümetin Müslüman okullar
konusunda çifte standart uyguladığını” açıkça ifade etmiştir.594 Muhafazakâr Parti
iktidarının İçişleri Bakanı John Patten’ın 1989’da, Müslüman guruplara yazdığı bir
mektupta, İngiliz olmanın ne demeye geldiğini, çoğulculuğu vurgular bir biçimde
sunmuştur.595 Patten, hükümetlerinin “İngiltere’yi Hıristiyan, Müslüman, Yahudi,
Hindu, Sih ve diğer dini gurupların birlikte çalışıp yaşadığı, herkesin kendi inancıyla
övünebildiği bir ülke haline getirme kararlılığına sahip olduğunu” açıklayan
sözlerine rağmen bu yönde hiçbir adımın atılmaması Liberal Demokrat Parti liderinin
yukarıdaki sözlerini haklı çıkarmaktadır.596 Muhafazakâr Parti lideri Patten’in bu dile
getirişi bile, çokkültürlü bir toplumu oluşturmadaki zorlukları bir araya
getirmekteydi. Yani “inanç ve kimlikleri gurula taşıyabilmenin”, tanım olarak
“İngiliz” olmakla karşıtlık içinde olma olasılığı yüksektir. Örneğin, İngiliz
Müslüman azınlığı, İngiliz Mahkemelerinin kabul etmediği İslamdaki küfr yasası
üzerine hükümetle çatışma içindeydi.597
Parker, Swann Raporunda açıklanan ve Müslüman okulların devlet yardımı
almasına engel olan “toplumda ayrımcılığa neden olacağı” ve “kültürel işbirliğini
593
The Swann Report, “Religion and the Role of the School: Religious Education And the 'Separate'
Schools Debate, Bölüm: 8, ss.465 – 539.
594
“Ashdown Says Double Standart On Education”, The Muslim News, 23 Ağustos 1991, s.1.
595
Giddens, Sosyoloji, s. 245.
596
M. Anwar, “Muslims in Britain”, Muslim Minorities in the West, S. Z. Abedin ve Z. Serdar (Der.),
London, 1995, s. 49.
597
Giddens, Sosyoloji, s. 245.
- 158 -
engelleyeceği” şeklindeki gerekçelerin iki açıdan yetersiz ve haksız olduğunu iddia
etmektedir.
İlk olarak, Müslüman okullarının inanç temelli kurulan okullar olduğu ve bu
nedenle de yalnızca herhangi bir etnik gruba hizmet vermeyip farklı etnik ve kültürel
gruplara mensup Müslüman çocuklarına eğitim hizmeti verdiğidir. İkinci olarak,
İngiltere’de % 90’ını Müslüman ailelere mensup öğrencilerin oluşturduğu bazı devlet
okulları bulunmaktadır. Eğitimde devlet yardımı almak isteyen Müslüman azınlığı,
İngiltere Kilisesi, Katolik Kilisesi, diğer Hıristiyan mezhepleri ve Yahudilerin devlet
yardımından faydalandıkları gibi kendilerine de eşit muamelede bulunulmasını talep
etmektedir. Bu okulların, eğitim giderlerinin neredeyse tamamına yakını devlet tarafından karşılanmasına rağmen, İngiliz vatandaşı olan Müslümanların bu haktan
yararlanmalarının uzun yıllar engellenmesi eşitlik ilkesine uygun değildir.598
İngiltere’deki Müslüman azınlığına diğer dini topluluklara yapıldığı gibi eşit bir
yaklaşım içinde bulunulmamasının açıkça ifade edilmeyen gerekçesi, onların son
yıllarda ülkeye göç etmiş İngiliz vatandaşı olmaları ve İngiliz hükümetinin, devlet
yardımı alan statüde bir okulu işletmeleri için Müslümanlara güvenmemesidir.599
Müslümanların İngiltere’de dini nitelikli okulları açma istekleri birkaç önemli
nedene dayanmaktadır: Öncelikle Müslümanlar, başta kilise okulları olmak üzere
diğer dinî grupların yararlandığı haklardan yararlanarak kendi inançlarının daha fazla
dikkate alınacağı bir eğitim ortamı istemektedirler. Böylece çoğunluğunu Hıristiyan
nüfusun oluşturduğu, sekülerizmin son derece etkili olduğu ve bilimin hakikat ve
doğru’nun tek paradigması olarak kabul edildiği İngiltere’de Müslüman anne
babalar, çocuklarının inanç ve değerlerinden uzaklaşmalarını önlemek ve dinî
kimliklerini kaybetmemelerini sağlamak için mevcut ortamda çocukları için dini
okulların açılmasını talep etmektedirler.600 İkinci bir neden ise, İslâmî açıdan kız ve
erkek öğrencilerin farklı ortamlarda eğitim görmesinin önemli olduğuna inanan bazı
Müslüman anne babalar, dinî nitelikli okulların kız ve erkek okulları şeklinde
598
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 161.
J. Nielsen, Muslims in Western Europe, s. 59.
600
Muhammad Akram Khan-Cheema, “British Muslims in Sate Schools: A Positive Way Forward”,
The Muslim Educational Trust, 1991, 83-90, s. 83.
599
- 159 -
açılmasını istemekte ve bu okullarda çocuklarının İslâm’ı daha iyi ve doğru olarak
öğrenebileceklerine inanmaktadırlar.601
Müslüman azınlığın açtıkları dini nitelikli okullarının, devlet yardımı alan
okullar statüsünde olmasını istemesinin diğer bir nedeni ise, günümüzde özel okul
olarak açılan 100’ü aşkın Müslüman okulu bulunmakta ve bu okulların giderlerinin
tamamı, okulu kuran vakıf tarafından veya okula devam eden öğrencilerin aileleri
tarafından karşılanmaktadır.602 Bu ise oldukça yüklü miktarda bir maddî kaynağı
gerektirmektedir. Müslüman toplumun ülke içerisindeki sosyo-ekonomik durumu
göz önünde bulundurulduğunda, bu okulların varlıklarını devam ettirmeleri ve
kaliteli eğitim vermeleri oldukça zor göründüğünden603 devlet destekli Müslüman
okulu açma talepleri kaçınılmaz olmaktadır.
Nitekim 100 bağımsız İslam okulunu temsil eden Association of Muslim
Schools (AMS) Müslüman Okulları Birliği, Müslüman okullarının birçoğunun
bağışlarla ayakta durmaya çalıştığını ve hâlihazırda bir öğrencinin yıllık masrafının
2000 sterlin civarında olduğu bir ortamda okulların devlet desteği olmaksızın daha
fazla açık kalmaya direnemeyeceğini açıklama ihtiyacını hissetmiştir. Birlik,
kapanma tehdidinin, özellikle İngiltere’deki bağımsız 119 Müslüman Okulu için
geçerli olduğunu, gelirleri devletçe karşılanan ve devlet sektörü kapsamında bulunan
11 Müslüman okulunun ise bu tehditten etkilenmediğini duyurmuştur.604
Kısacası, Müslümanlar ayakta durmakta zorlanan bu Bağımsız İnanç
Okulları’nın, devlet sektörü kapsamında devletten yardım alan Voluntary Aided
School (VAS) statüsüne geçirilmesini ummaktadırlar. Çünkü bu statüdeki okulların
bütün okul giderleri devletçe karşılanmakta ve hiçbir mali yükümlülükleri
bulunmamaktadır. Yine bu statüde olan okullar Ulusal Müfredat’ı takip etmelerine
rağmen din eğitimlerini kendi inançları doğrultusunda belirleyebilmektedirler.
Devlet okullarından ayrı olarak dinî nitelikli okul açma düşüncesi ve bu
okullara resmi statü verilmesi meselesi, İngiltere Müslümanları arasında da tartışma
601
Khan-Cheema, “British Muslims in Sate Schools: A Positive Way Forward”, s. 87.
“Muslims on Education – A Position Paper,” The Association of Muslim Social Scientists (AMSS
UK), 2004, s. 20.
603
W.A.R. Shadid ve P. S. van Koningsveld, The Integration of Islam and Hinduism in Western
Europe, Kok Pharos Publishing House, Kampen, 1991, s.16.
604
BBC News, (19 Kasım 2009), 19.11.2009 tarihinde
http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/education/8364756.stm sitesinden erişildi.
602
- 160 -
konusu olmuş ve bu konuda tamamı fikir birliği içerisinde olmamıştır. Örneğin,
Swann Raporun’da belirtildiğine göre bazı Müslüman topluluklar, devlet yardımı
alan Müslüman Okulu açılmasını istememektedirler. Bradford’un Asya kökenli
Belediye Başkanının da, bu konuda benzer görüşleri şöyledir:
“Her çeşit ayrıma karşıyım... istediğim şey kültürel ihtiyaçlarımızı özellikle
mevcut eğitim sistemi içerisinde karşılamaktır”.605
İngiltere Kilisesi’nin Müslümanların dini nitelikli taleplerinin karşılanması
konusunda kimi zaman açıktan kimi zaman da zımnen Müslümanlara destek vermesi,
İngiltere’deki din-devlet ilişkisi modelinin farklılığını gösteren bir örnek olarak
görülmektedir. Özellikle 1960 ve 1970’lerde İngiltere Kilise’si, devletin göçmen
topluluklarına İngiliz Milletler Topluluğu vatandaşlığı statüsünün verilmesini ve
azınlıklara karşı ayrımcılığın bitirilmesini desteklemiştir.606 Yine bir süre önce
Anglikan
Kilisesi,
Müslümanların
bazı
konulardaki
politik
çabalarını
desteklediklerini açıklamıştır. Örneğin Müslümanların devlet okullarındaki din
eğitimiyle ilgili talepleri konusunda Komünyon John Hall, “Okullarda insanların
toplumumuzdaki diğer inançları tanımalarını ve onlara saygı göstermelerini
önemsiyorum. Kilise’nin Müslüman okullarına devlet yardımı yapmasını da
destekliyorum. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi olmasın” şeklinde bir yorumda
bulunmuştur.607
1.5.3. Müslümanların Okullardan Dinî Nitelikli İstekleri
Müslümanların eğitimle ilgili diğer talepleri, Müslüman ailelere mensup öğrencilerin çoğunlukla dinî kaynaklı ihtiyaçlarının okul ortamında karşılanmasına
yönelik isteklerdir. Bu talepler konusunda Müslüman ailelerin tamamı aynı
duyarlılıkta olmadığı gibi İngiltere eğitim otoriteleri de bu isteklerin karşılanmasında
her yerde olumlu tutum göstermemektedir.608 Müslüman anne ve babaların bazı
istekleri şu şekilde sıralanabilir: Çocuklarına müzik dersi verilmemesi, kız
605
P. Cumper, “Muslim Schools: Implications of the Education Reform Act of 1988,” New
Community, 16 /3, 1990, s.5.
606
G. I. T. Machen, Churches and Social Issues in Twentieth Century Britain, Oxford, Clarendon
Press, 1998, s. 209.
607
Fetzer, Muslims and the State in Britain, France and Germany, s. 57.
608
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 164.
- 161 -
öğrencilerin yüzme dersinden muaf tutulması, Ramazan Ayı boyunca çocukların
okul gezilerine götürülmemesi gibi. Fakat öğretmenler bu tür istekleri çoğu zaman
eğitimin bütünlüğü açısından haklı görmemektedirler. Ayrıca Müslüman öğrencilere
sağlanacak bazı istisnaların Sih ve Hindu öğrenciler için de bir örnek teşkil edeceğini
düşünmektedirler. Nitekim Londra’daki bir okul müdürünün Müslüman öğrencilere
cuma namazı için takke giymeyi serbest bırakması, Hindu ve Sih öğrencilerin
ebeveynlerinin okul müdürüne yoğun baskıda bulunmalarına neden olmuştur.609
İngiltere’de Müslüman gençlerin problemleriyle ilgili Anwar’in yaptığı
araştırmada, ankete katılanların yarısından fazlası, okullarda gençlerin dini konularda
problemlerle karşılaştıklarını söylemiştir. Bu problemler yiyecek ve beslenme ile
ilgili sınırlamalar, giyim sorunu, beden eğitimi, kızların dini sahada karşılaştıkları
özel problemler ve iyi bir dini eğitim alamama gibi konulardır. Araştırmada uygun
bir din eğitimi verecek öğretmen bulmanın zorluğuna da vurgu yapılmıştır.
Ebeveynlerin yaklaşık yüzde 80’i ile çocukların önemli bir oranı, İngiltere
okullarında resmi olarak yeterli bir din eğitimi verilmediğini düşünmektedir.610
Okullardaki Müslüman öğrencilerin din eğitimi konusuyla ilgili ailelerin temel
endişelerinden biri, gençlerin İslam’ı okulda öğrenmedikleri takdirde Hıristiyanlıktan
etkilenebilecekleri düşüncesidir. Böyle düşünmelerinin nedeni, etkiye maruz kalan
Müslüman çocukların kendi dinlerinden daha çok Hıristiyanlığa ilgi duyacakları
kaygısıdır. Bu endişe, özellikle din eğitimini de içine alan ve eğitim sistemine köklü
değişiklikler
getiren
1988
Eğitim
Reformu
Yasası
tarafından
gündeme
611
getirilmiştir.
Müslüman öğrencilerin ve ailelerin İngiltere okullarında dinî inançlarından
dolayı karşılanmasını istedikleri diğer bazı talepleri ise şu şekilde sıralanabilir:
Okullarda namaz kılma imkânı verilmesi ve ders saatlerinin ona göre düzenlenmesi,
dinî bayramlarda Müslüman öğrencilere izin verilmesi, alternatif toplu ibadete imkân
tanınması, okul yemeklerinde İslâmi duyarlılığın dikkate alınması, kafeteryalarda
helal gıdaların bulundurulması, piyango ve kumar yoluyla okullarda yardım toplama
etkinliklerinden muaf tutulmak istenmesi, okullarda Müslüman toplumundan daha
609
The Independent, Education and Careers, Perşembe, Mart 2009.
Muhammad Anwar, Young Muslims in Britain,The Islamic Foundation, Leicester, 1994, s. 29.
611
Anwar, a.g.e., s. 30.
610
- 162 -
fazla idareci ve personelin istihdam edilmesi, bazı yerlerde okul kıyafetiyle ilgili
karşılaşılan sorunların giderilmesi konularını içermektedir.612
1944 ve 1988 Eğitim Reformu Yasalarında belirtildiği gibi Merkezî Eğitim
Otoritesi, dinî nitelikli istekler konusunda sorumluluğu yerel eğitim otoritelerine ve
okullara bırakmaktadır. Müslüman nüfusun yoğunluklu olarak yaşadığı bölgelerde,
bu isteklerin karşılanması tabii olarak daha kolaydır.613
Müslüman öğrencilerin dinî ihtiyaçlarının karşılanmasının yerel eğitim
otoritelerine bırakılması, farklı uygulamaların oluşmasına neden olmakta ve her
şehirde bu konularda olumlu gelişme sağlanması için Müslüman toplumunun ayrı bir
gayret sarf etmesi gerekmektedir. Bu nedenle farklı uygulamaların oluşmasını engellemek için İngiltere Eğitim Bakanlığı’nın ülkedeki okulların tamamını içine alan bir
yönetmelik yayınlayarak Müslüman öğrencilerin okullarda dinî inançlarından
kaynaklanan taleplerini bu şekilde yerine getirmesi gerekmektedir.614
2. MÜSLÜMANLARIN DİN HİZMETLERİ’NDEKİ KONUMU
2.1. Hastane, Hapishane ve Ordu’da Din Hizmetleri
İngiltere’de devlet sadece dini okulları finanse etmekle kalmaz, aynı zamanda
orduda, hapishanelerde ve sağlık kuruluşlarında, insanlara dua edecek ve manevi
destek sağlayarak din hizmeti sunacak personelin giderlerini de karşılamaktadır.
Fakat İngiltere’de çok kültürlü yapının ortaya çıkarmış olduğu bireysel ve
toplumsal
dini
kimlik
farklılaşması,
ihtiyaçların
ve
davranış
kalıplarının
çeşitlenmesine de yol açmıştır. Örneğin intihar, aile içi şiddet, mezarlık temini gibi
bazı konular, sağlık ve sosyal hizmet sağlayıcılarının karşılaştıkları çok hassas ve
karmaşık konulardır.
612
“British Muslims and Education,” Open Society Institute 2005, s. 160; Ayrıca bkz. Vertovec,
“Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, ss. 30-31.
613
Nielsen, Muslims in Western Europe, s. 56.
614
Kaymakcan, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, s. 165.
- 163 -
2.1.1. Hastanelerde Din Hizmetleri
Sağlık ve hastane görevlerini icra edenlerin tam sayısı bilinmemektedir.
Bununla birlikte 2001 verilerine göre hastanelerde tam gün çalışan din görevlisi
sayısı 332’dir.615 Bunların 277’si Anglikan Kilisesi, 46’sı Bağımsız Kilise, 8’i de
Roma Katolik Kilisesi papazıdır. Müslüman din görevlisi ise sadece 1 tanedir.
Bunların dışında, hastanelerde yarım gün çalışan 4.500 din görevlisi vardır. Bunların
66’sı haham, 20-25 tanesi de imamdır. Bu görevlilerin maaşlarını çalıştıkları
kurumlar verir. Ancak bu din görevlilerinin yetişmeleri için gereken eğitimi dini
kurumların kendisi verir.616 Sağlık Bakanlığı da dini cemaatlere bu amaçla maddi
yardımda bulunmaktadır.617 Sağlık kurumlarında çalışan bu din görevlilerinin (papaz,
haham, imam vs.) asıl görevi hastalar, onların refakatçileri ve ailelerine manevi
destek sunmaktır.
Fakat hastanelerde dini ve manevi ihtiyaçların karşılanması noktasında bazı
problemler yaşanmaktadır. Vaizlik ve manevi ihtiyaçların karşılanmasıyla ilgili
kararlar, hastaneden hastaneye değişiklik göstermektedir. Bunun yanında demografik
unsurlar, hastane büyüklüğü ve kaynakların elverişliliği gibi diğer bazı unsurlar da
verilen hizmetin niteliğini ve hizmetle ilgili verilen kararları etkileyebilmektedir.
Geleneksel olarak Hıristiyan din adamlarına sağlanan birçok ayrıcalıklı hizmet
erişimi, dini azınlıklardan esirgenmektedir.618 Bu bağlamda, bir papaz azınlık
dinlerinin,
hastane
vaizlerinden
sorumlu
düzenleyici
kurumlardaki
temsil
problemlerine dikkat çekmiştir. Hatta bazı konular, geleneksel Hıristiyan vaizlik
sisteminin tartışma konusu yapılmasına yol açmıştır. Örneğin, Veri Koruma
Yasası’yla ilgili olarak son zamanlarda yaşanmış bir gelişmeye dikkat çekilmiş ve bir
hastanenin, Roma Katolik Kilisesi Hıristiyan din adamlarına hastanelerindeki Katolik
hastaları ziyaret etmelerine artık müsaade edilmediği belirtilmiştir.619
615
The UK Christian Handbook.
David McClean, “State and Church in the United Kingdom,” içinde Gerhard Robebrs, (Der.), State
and Church in the European Union, Nomos Verlagsgesellschaft, Baden-Baden, 1996, 307-322, s. 321.
617
Departmnet of Health, 2005.
618
Paul Weller, Alice Feldman ve Kingsley Pudam, Religious Discrimination in England and Wales,
Home Office Research, Development and Statistics Directorate, 2001, s.75.
619
A.e. aynı yer.
616
- 164 -
2.1.2. Ordu’da Din Hizmetleri
Orduda da Anglikan ve Roma Katolik Kilisesi gibi ana kiliselerin din
görevlilerinin hizmet verdikleri gibi Hindu, Sih, Budist ve Müslüman din görevlileri
de hizmet verebilmektedirler. Orduda çalışan din görevlilerinin maaşları, Savunma
Bakanlığı tarafından ödenmektedir. Orduda tam ve yarım mesaili çalışan 924 din
görevlisi mevcuttur. Bu çalışanların 69’u Baptist, 34’ü Bağımsız Kilise, 750’si
Anglikan Kilisesi, 12’si Metodist Kilisesi ve 50’si Roma Katolik Kilisesi papazıdır.
Fetzer ve Soper’a göre İngiliz Kilisesi dışında da dini guruplar olmasına rağmen,
hastane, hapishane, ordu gibi kamu kuruluşlarında verilen din hizmetleri, İngiliz
Kilisesi’ndeki din adamlarına üstünlük sağlamaktadır.620
2.1.3. Hapishanelerde Din Hizmetleri
İngiltere’de ceza veya adalet sistemi tüm insanların hayatlarını her zaman
aynı derecede doğrudan etkilememektedir. Ancak şüpheliler, suçlular ya da adalet
sistemi içinde çalışan çok sayıda insan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmektedir.
Beckford ve Gilliat’ın konuyla ilgili hapishaneler üzerinde yaptıkları
araştırma ilginç sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmada iki yazar farklı
inançlardan pek çok insanın bir arada bulunduğu İngiltere gibi bir ortamda çok
sayıda Hıristiyan din adamının bulunmasını eleştirmektedirler. Ayrıca aynı araştırma,
İngiliz Kilisesi papazlarının zamanlarının çoğunu diğer inançlardan mahkûmlarla
ilgilenerek geçirdiklerini vurgulamaktadır. Ama aynı araştırmada hapishane
papazlarının statülerinin son zamanlarda zayıfladığına da dikkat çekilmektedir.621
Hapishanelerde din hizmeti sağlama konusunda diğer dinlere göre Anglikan
Kilisesi din görevlilerinin hâkim bir üstünlüğü vardır. İngiltere ve Galler
Hapishaneleri Baş Papazı aynı zamanda İngiltere Kilisesi’nde Başdiyakos
(archdeacon) ve kıdemli bir devlet memurudur. Onun Genel Papaz Yardımcıları da
Anglikan papazı ve devlet memurudurlar. Anglikan Papazlarının yanında Kıdemli
620
J. S. Fetzer ve J. C. Soper, Muslims and the State in Britain, France and Germany, Cambridge
University Press, Cambridge, 2005, s. 34.
621
James Beckford ve S. Gilliat, Religion in Prison: Equal Rights in A Multi-Faith Society,
Cambridge University Press, Cambridge, 1998, s. 171.
- 165 -
Roma Katolik Kilisesi Papazı ve yüksek rütbeli Metodist bir papaz topluca bir
ekümenik Genel Merkez gurubu oluşturmaktadırlar. 622
1976 yılında Cezaevi Vaizleri Birimi yerine Toplumsal Sorumluluk İdare
Heyeti Danışma Gurubu (Advisory Group of the Board for Social Responsibility)
kurulmuş ve böylece Hıristiyanlığın dışındaki dini guruplar da üye olabilecekleri bir
birime kavuşmuşlardır.623 Hıristiyan olmayan mahkûmların artması, onlar için daha
düzenli ve uygun şartlarda dini ve pastoral etkinliklerin yürütülmesi ihtiyacını
doğurmuştur. Nitekim 1982’de Cezaevleri Genel Papazlarından birisi, Etnik ve
Azınlık İnançları için Vaiz Danışmanı (Chaplain Advisor for Ethnic and Minority
Faiths) olarak atanmıştır.624
Atanan bu vaizin görev ve sorumluluğu ise şöyle tanımlanmıştır:
“Cezaevleri
Genel
topluluklarının
Papaz
Yardımcısı’nın
temsilcileriyle
Hıristiyanlığın
görüşmelerinde
belirli
dışındaki
bazı
inanç
sorumluluklar
yüklenmiştir. Söz konusu vaiz, Hıristiyan olmayan inanç gurupları da dâhil olmak
üzere hapishanelerdeki dini uygulamalar konusunda bütün şikâyetlerle ilgilenmek ve
Hıristiyanlığın dışındaki azınlık dinlerinin temsilcileriyle gerekli bağlantıları
kurmakla sorumludur.”625
İngiliz politika yapıcılar, ortaya çıkan sosyal gelişmeler, çok inançlı ve çok
kültürlü yapı, bununla bağlantılı olarak Hıristiyan olmayan mahkûm sayısının artışı
gibi bazı etkenlerden dolayı exclusivenes (dışlayıcılk) sistemini terk etme kararı
almış, inclusiveness (kapsayıcılık) sistemine geçme ihtiyacını duymuşlardır.
Inclusiveness (kapsayıcılık) anlayışı sonucunda daha önceleri sadece
Hıristiyanlığı temsil eden hapishane hizmet birimi, birlik ve beraberlik, karşılıklı
saygı ve hoşgörü, eşit haklar ve sorumluluklar çerçevesinde diğer tüm dinleri de
kapsamına almıştır.626 Söz konusu kapsayıcı anlayış şu yaklaşımları içermektedir:
622
James A. Beckford, “Social Justice and Minority Religions in Prison – The Case of England and
Wales”, içinde James T. Richardson (Der.), Regulating Religion: Case Studies from Around the
Globe, Kluwer Academic/Plenum, London, 2004, 237-242, s. 239.
623
Beckford ve Gilliat, Religion in Prison: Equal Rights in A Multi-Faith Society, s. 171.
624
Harun Işık, Cezaevlerinde Din, Laçin Yayınları, Kayseri, 2009, s. 53.
625
James A. Beckford, D. Joly, F. Khosrokhavar, Muslims in Prison: Challenge and Change in
Britainand France, Palgrave Macmillan, Basingstoke, 2005, s. 95.
626
Işık, Cezaevlerinde Din, s. 54’den naklen A. Ogier, “Inclusive Chaplaincy,” içinde PSO 4550Religion Manual,
- 166 -
1. Cezaevi hizmet birimlerinde temsil edilen her inancın birlik ve
bütünlüğüne saygı göstermek,
2. Yardımlaşma, dayanışma, işbirliği, karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde
çalışmak,
3. Nefret ve kin gütmemek, dışlayıcı bir bakış açısına sahip olmamak,
4. Sadece Hıristiyan mezhepler arasında birlik oluşturmaktan ziyade
cezaevlerinde temsil edilen tüm dinler için diyalog ve birlikteliği en üst
düzeyde oluşturmak.627
İngiliz
hapishane
sisteminin
inclusiveness
(kapsayıcılık)
sitemini
benimsemesinin bazı önemli nedenleri vardır: Birincisi, Hıristiyan olmayan mahkûm
sayısının hızla yükselmesi ve hapishanelerin çok inançlı ve çok kültürlü bir yapıya
bürünmesidir. Örneğin 1996-2007 yılları arasında Müslümanların hapishanelerdeki
nüfusu % 300 civarında artış göstermiştir. Aynı şekilde dinsizlerin de bu süre
içerisinde mahkûm sayısı % 100 oranında artmıştır. İnsan Hakları Sözleşmesi,
Irklararası İlişkileri Düzenleyen Sözleşme ve Avrupa Birliği’nin dini ayrımcılık
konusundaki talimatı, çok dinli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olan hapishanelerin
kapsayıcı bir yapıyı benimsemelerinin diğer bir nedeni olarak sayılabilir.628
Nitekim İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi mahkûmların din ile ilgili
özgürlüklerini şöyle açıklamaktadır:
“Düşüncesi ve inancı ne olursa olsun herkes, din özgürlüğüne ve inandığı şeyi
yaşama hakkına sahiptir. Bu haklar konusunda herhangi bir kısıtlama, yasanın
belirtmiş olduğu sınırlar çerçevesinde olmalıdır.”629
Ayrıca hapishanelerle ilgili olarak Irklar Arası İlişkilerin yeni politikası şu
şekilde ifade edilmiştir:
“Hapishane servisi ırklararası eşitlik prensibi çerçevesinde faaliyet göstermektedir.
Renk, ırk, ulus, ya da din bağlamında yapılacak herhangi bir ayrımcılık kabul
http://www.hmprisonservice.gov.uk/resourcecentre/psispsos/listpsos/index.asp?startrow=51. (18
Kasım 2009 tarihinde erişildi.)
627
Işık, Cezaevlerinde Din, s. 54’den naklen W. Noblett, M. Crerar, S. Pathan ve diğerleri,
Developing Chaplaincy in England and Wales – An Inclusive Approach, IPCA Conference, 2004,
www.pkala.net/IPCA/english/reports/noblett.ppt. (erişim tarihi: 10 Ekim 2008)
628
Bkz. Işık, Cezaevlerinde Din, ss. 54-56.
629
Joe Levenson, A Hard Act to Follow? Prisons and Human Rights Act, Prison Perform Trust,
Londra, 2000, s. 10.
- 167 -
edilemez bir davranıştır. Aynı şekilde herhangi bir memura, mahkûma, ya da
ziyaretçiye ırksal olarak taciz edici ya da hakarete dayalı herhangi bir dil
kullanmak veya fiili bir harekette bulunmak asla hoş görülemez.”630
Bu tür uluslararası sözleşmelerin de etkisiyle nihayet 1999’un sonlarında ilk
kez İngiliz Hapishane Sistemi’nin hâkim unsuru olan Genel Merkez Gurubu’na
Müslüman bir Hapishane Servisi Danışmanı katılmıştır. O güne kadar bütün azınlık
dinlerinin yöneticileri, sorunları için belirli aralıklarla Baş Papazla görüşmek
zorundaydılar. Kısacası Genel Merkez Gurubuna ilk kez Hıristiyan olmayan birisi
1999 yılında dâhil olmuştur. Fakat guruba yeni dâhil olan ilk Müslüman danışman da
Anglikan din görevlilerine büyük ayrımcılık tanıyan 1952 cezaevi yasasında hiçbir
değişiklik yaptıramamıştır. Ceza evlerinde görev yapacak din görevlisi açısından
kiliselerle azınlık inanç gurupları arasında adaletsiz bir dağılım ve eşitsizlik
bulunmaktadır. Nitekim hapishanelerde görev yapan tüm din görevlileri arasında ful
time çalışanların % 80’i ile part-time çalışanların % 33’ü Anglikan Kilisesi din
görevlilerinden oluşmaktadır.631
Yapılan bazı araştırmalar, ceza evlerinde ülkenin resmi görevlileri olarak
çalışanların dışında 460 kuruluş tarafından desteklenen 6500’den fazla gönüllünün
İngiltere ve Galler cezaevi vaizlik birimlerinde görev yaptığını göstermektedir.632 Bu
rakamlar, her ne kadar devletin mahkûmların rehabilitasyonu ve topluma adapte
edilmeleri için verdiği önemi gösterse de, devletin farklı inanç toplulukları için din
görevlisi tahsis etmesi konusundaki adaletsiz dağılımını gidermeye bir katkısı
olmamıştır.
Çünkü 2002 yılına kadar Hıristiyanlığın dışındaki farklı inanç toplulukları
için ful time veya part time görev yapan hiçbir din görevlisi olmamıştır. Bunun
yerine 220 tane “Ziyaretçi Papaz” haftada iki saat olmak üzere inanç topluluklarına
hizmet vermiştir. En son 2002 yılında 10 tane Müslüman din görevlisi ful time olarak
çalışmak üzere cezaevlerine atamaları yapılmıştır.633
630
Steve Gravett, Coping with Prison: A Guide to Practitioners on the Realities of Imprisonment,
Casell, Londra, 1999, ss. 93-94.
631
Beckford, “Social Justice and Minority Religions in Prison” – The Case of England and Wales”, s.
239.
632
Işık, Cezaevlerinde Din, s. 83.
633
Beckford, “Social Justice and Minority Religions in Prison” – The Case of England and Wales”, s.
239.
- 168 -
Weller ve arkadaşlarının İçişleri Bakanlığı için yaptıkları İngiltere ve
Galler’de Dini Ayrımcılık araştırma sonuçlarında hapishane koşullarını belirlemede
en etkili unsurlar olan hapishane görevlilerinin, uygulamalarında yazılı hapishane
politikalarının dışına çıkarak büyük adaletsizlik ve haksızlıklar yaptıkları ortaya
çıkmıştır. Bu çerçevede Budistler, din adamlarının Hıristiyanların kontrolü altında
olduğunu ve Budist tapınağına girmelerine izin verilmediğini; Hindular, kültürlerinin
göz ardı edildiğini; Paganlar, bayramlarını kutlamalarına müsaade edilmediğini ve
Pagan din adamlarına cezaevlerinde görev verilmediğini söylerken Müslümanlar da
“fiziksel istismar”, “ziyaret eksikliği”, “Müslüman din adamlarının Hıristiyan din
adamlarının kontrolü altında çalışması”, “helal gıda sağlanmaması” ve “beyaz adam
kayırma” şikâyetlerini sık sık dile getirmişlerdir.634
Kısacası, İngiltere cezaevlerinde azınlık inanç gurupları ile yeni dini
hareketler aynı kötü durumu paylaşmaktadırlar. İngiliz Kilisesi’nin Roma Katolikleri
ve Metodistlerle yaptığı ekümenik mukavelenin de etkisiyle kazanmış olduğu itibarlı
statü, diğer inanç guruplarını dezavantajlı bir konuma sokmaktadır. Hıristiyanlık
dışındaki diğer dinlerin de Hıristiyanlıkla eşit haklara sahip olmaları gerektiğine dair
resmi ifadelere rağmen, hapishanelerdeki uygulamalarda herkese eşit saygı
sağlanamamaktadır. Cezaevlerinde 10 tane Müslüman imam halen görevde olmasına
rağmen, hem Müslüman mahkumlar hem de Anglikan ve Katolikler gibi ana
Hıristiyan akımı mezheplerinin dışında kalan diğer mahkûmlar, dinlerini serbestçe
uygulayamamaktan şikayet etmeye devam etmektedirler. Azınlık dinlerine mensup
kişiler aleyhinde İngiltere cezaevlerinde uygulanan ayrımcılık, toplumsal adalet bakış
açısıyla bağdaşmamaktadır.
2.2. Kar Amacı Gütmeyen Hayır Kurumları
Kiliseler eğitim alanında olduğu gibi, sosyal hayır işlerinde de Ondokuzuncu
Yüzyılın sonlarından itibaren kendi kurumlarını oluşturmaya başlamıştır.635 Dinî
değerler çocuk bakımı, fakirlere yardım, cezaevi reformu ve kamu sağlığı konularındaki reform çabalarını motive etmiştir. Dini hayır kurumlarının, 20. yüzyılda
634
Weller ve diğerleri, “Religious Discrimination in England and Wales,” s. 53.
Bkz. Jone Rose, For the Sake of the Children: Inside Dr. Barnardo’s, Hodder and Stoughton,
Londra, 1987.
635
- 169 -
insani hizmetlere olan yüksek talebi bütünüyle karşılamaya gücü yetmemiş, bu
hizmetleri eşit bir şekilde dağıtma görevini de yapamamıştır. Dinî hayır kurumları
Salamon’un ifadesiyle ancak hayırseverlik görevini üstlenebilmişlerdir.636 Dini
anlamda hayırseverlik özellikle toplumun ihmal edilmiş alt guruplarıyla ilgilenmiştir.
İngiltere’de refah reformunun öncülüğünü yapan Evanjelik guruplar “hak eden
yoksul” (deserving poor) ve “hak etmeyen yoksul” (undeserving poor) ayrımını
yapmışlardır. Kamusal refaha popüler destek arttıkça devletin gönüllü hayır
sektörünün eksikliklerini kapatmaya yönelik ilgisi de daha çok artmıştır.637
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sağlık, konut, eğitim ve gelir desteği
konularında
yapılan
yasal
düzenlemeler
İngiliz
refah
sisteminin
temelini
oluşturmuştur. James Beckford’un belirtmiş olduğu gibi İngiltere’deki refah sistemi,
siyasi açıdan dinî çoğulculuğa dayanmayan birçok Avrupa ülkesinin sisteminden
farklı olarak gelişmiştir. Dinî konularda hayırseverlik (filantropi) savaş sonrası
dönemde de devam etmiştir, ancak yeni sistemde devlet dinî hayır kurumlarının
rolünü yüklenerek, kamusal refahın düzenlenmesinde ve sunumunda birincil
sorumluluğu üstlenmiştir.638
Dinî kurumlar, sosyal hizmet ve sağlık bakımı meslekleri başta olmak üzere
kamu refahı konusunda etkili olan kuruluşlardan büyük seküler baskılar
görmüşlerdir. Sosyal hizmet uzmanları sık sık dini dışlayan ya da onu sosyal
hizmetle ilgisiz bulan objektif ve bilimsel kritere vurgu yapmışlardır. Mesleğin
ideolojik varsayımlarını çoğunlukla kabullenmiş olan Hıristiyan kuruluşlar,
sekülerizasyon sürecine bağlı olarak zamanla işlerini daha kabul edilir din dışı
terimlerle tanımlama ihtiyacını hissetmeye başlamışlardır.639
Thatcher özellikle görevi elinde bulundurduğu üçüncü döneminde gönüllü
hayır kuruluşları sektöründe önemli değişiklikler yapmıştır. Çok önem verdiği
özelleştirme, kamu tercihi ve hükümetin rolünün azaltılması prensipleriyle uyumlu
636
Helmut K. Anheier ve Lester M. Salamon, “The Nonprofit Sector in Comparative Perspective,”
içinde Walter W. Powell ve Richard Steinberg (Der.), The Nonprofit Sector-A Research Handbook,
Yale University Press, New Haven, 2006, 89-117, s. 91.
637
Lester Salamon, “Partners in Public Service: The Scope and Theory of Government-Nonprofit
Relations,” içinde Walter W. Powell (Der.), The Nonprofit Sector-A Research Handbook, Yale
University Press, New Haven, 2006, 99-117, s. 111.
638
James A. Beckford, “Great Britain: Voluntarism and Sectional Interests,” içinde Robert Wuthnow,
(Der.), Between States and Markets, Princeton University Press, Princeton, 1991, 30-63.
639
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism, s. 145.
- 170 -
bir şekilde devletin kamusal hizmetleri sağlaması yerine gönüllü hayır kuruluşlarının
bu alanda kullanılmasının önemini vurgulamıştır. Thatcher, gönüllü kuruluşların
toplumun tercihlerini genişleteceğini, maliyetleri düşüreceğini ve kamusal hizmetlere
rekabetin girmesiyle etkinliğin daha da artacağını ileri sürmüştür. Yaygın düşüncenin
aksine kamusal refah harcamalarında kısıtlamaya gitmemiş; bilakis onun döneminde
refah devleti için yapılan harcamalar hep yüksek kalmıştır.640 Ancak Thatcher,
devletin kamu hizmetlerini sağlama şeklini değiştirip daha çok gönüllü kuruluşları
hizmet sağlayıcı konumuna getirmiştir. Devletin Foreign and Commonwealth Bürosu
yayınlarından birisi, yeni düzenlemeyi şu ifadelerle açıklamaktadır: “Hükümet
kurumları ve yerel otoriteler, sosyal hizmetlerin sunulması için gönüllü kuruluşlarla
anlaşmalar yapmaktadırlar.”641 1990-91 Yılları arasında hükümetin gönüllü
kuruluşlara ödediği para 2.6 milyar sterlindir. Bu oran 1980-81’den beri gönüllü
kuruluşların gelirinde yüzde 140.5 oranında artış olduğu anlamına gelmektedir.642
Dinin hayır kurumlarındaki önemi kurumdan kuruma farklılık arz etmesine
rağmen, dini kurumlar, gönüllü hayır hizmetleri sektörünün önemli bir unsuru olarak
kalmayı başarabilmişlerdir. İngiltere’de uyuşturucu rehabilitasyon merkezlerinin üçte
biri Hıristiyan bir arka plana sahipken, çocuk bakım merkezlerinin ise yarısına yakını
dinî nitelikli kuruluşlardan oluşmaktadır.643
Nitekim dini hayır kurumlarının çoğu kendilerine özgü dinî perspektifleri
korumaya
devam
etmektedirler.
Örneğin,
Yeldall
Hıristiyan
Merkezleri
İngiltere’deki alkol ve uyuşturucu rehabilitasyon evlerini işletmektedir. Yeldall,
600.000 sterlinlik yıllık gelirinin yüzde otuzunu devletten almaktadır. Yeldall
görevini şu şekilde açıklamaktadır: “Yeldall Hıristiyan Merkezlerinin amacı, hayatı
parçalananlara şifa ve bütünlük sunarak Tanrıyı yüceltmektir. Bir uyuşturucu
bağımlısını özgürlüğüne kavuşturmanın en iyi yolu, onu, İsa’nın takipçisi yapmaktır.
Ancak biz kimseyi İsa’nın takipçisi olmaya zorlamıyoruz.”644
640
Ivor Crewe, “The Teatcher Legacy,” içinde Anthony King (Der.), Britain at the Polls: 1992, N. J.:
Chatham House, Chatham, 1993, 1-28.
641
Britain’s Voluntary Organizations, Foreign and Commonwealth Office, Londra, 1993,
642
Britain’s Voluntary Organizations. Perri 6 ve Penny Fieldgrass, Snapshots of the Voluntary Sector,
NVCO Publications, Londra, 1992.
643
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism, s. 145.
644
Bu konuda bkz. “Yeldall Christian Centers: A Christian Response to Addiction and Homelessness”
ve “Yeldall Manor Care Plan,” Yeldall Christian Centers Publications.
- 171 -
Yeldall’da çalışan personelin hepsi Hıristiyan’dır ve herkesin de Kitab-ı
Mukaddese inandıklarına dair (bible believing) bir dökumanı imzalama mecburiyeti
bulunmaktadır. Yeldall’in barınma merkezlerinde kalanların ve sosyal hizmet
görevlilerinin günlük danışma seanslarına ek olarak haftada iki defa İncil
çalışmalarına ve kilise ayinlerine ilk on dört hafta boyunca katılmaları
gerekmektedir.645
Çalışma alanı oldukça geniş olan diğer bir Hıristiyan hayır kuruluşu da The
Salvation Army’dir. Bu kuruluş, kendisini evrensel Hıristiyan Kilisesi’nin bir parçası
ve evanjelik bir hareket olarak tanımlamaktadır. Bu hareket, yarı askeri bir yapıya
sahiptir ve ilk defa 1865’te Birleşik Krallık’ta bir zamanlar metodist papazı olan
William Booth ve karısı Catherine tarafından “Doğu Londra Lordu’nun Özgürlük
Ordusu” adıyla kurulmuştur. Hareket evanjelik olması ve toplumsal meselelerin
yanında hayır işlerine el atması ile bilinir. Kurtuluş Ordusu, yaş, cinsiyet, renk ve
inanç farkı gözetmeksizin fakir kişilere Hıristiyan kurtuluşunu götürmeyi kendisine
hedef olarak seçmiştir.646
Catherine “Kurtuluş Ordusu’nun Anası” olarak tanınmıştır. William fakirlere
vaaz eder, Catherine ise faaliyetleri için zenginlerden bağış toplamıştır. Catherine o
zamanlar hiç de olağan karşılanmayacak bir şekilde rahibelik de yapmış ve erkeklerle
kadınların dini anlatma konusunda aynı haklara sahip olduğunu vurgulamıştır.
William Booth örgütün amacını üç ‘S’ ile açıklamıştır: ilkin soup (çorba); sonra soap
(sabun) ve son olarak da salvation (kurtuluş).647
Kurtuluş
Ordusu’nun
genel
merkezi,
Londra’da
“The
International
Headquarters (IHQ) of The Salvation Army” (Uluslararası Kurtuluş Ordusu Genel
Merkezi) adıyla ‘101 Queen Victoria Street’ adresindedir. Örgüt halen 118 ülkede
faaliyetlerini gerçekleştirmekte olup Kanada’da “Sally Ann”, İngiltere’de ve Yeni
Zellanada’da “Sally Army”, Avustralya’da ise “The Salvos” olarak bilinmektedir.
1994 yılında Nye Lavalle & Associates şirketinin yürüttüğü ve hayır kuruluşlaryıla
kar amaçlamayan kuruluşların güvenilirlik ve popülaritelerini ölçmeyi amaçlayan
645
“Yeldall Christian Centers: A Christian Response to Addiction and Homelessness”
http://www.salvationarmy.org/ihq/www_sa.nsf/vw-dynamic
arrays/2AF3956053A88A5E80256D4E003B4965?openDocument adresinden 11.10.2009 tarihinde
erişildi.
647
http://en.wikipedia.org/wiki/The_Salvation_Army adresinden 17.11.2009 tarihinde erişildi.
646
- 172 -
araştırma sonucunda Kurtuluş Ordusu’nun, Amerika’da 100 hayır kuruluşu arasında
4. sırada olduğu ortaya çıkmıştır.648
Halen İngiltere’de Kurtuluş Ordusu, gençler için Alove diye adlandırılan alt
bir şube kurmuştur. Kuruluş amacını, kilise gençliğini özgürleştirmek ve gençlerin
kendi yöntemleriyle kendilerini ve inançlarını ifade etmelerine yardım etmek olarak
açıklamıştır. Hedef sloganları, “kuşağı dinamik bir inanca çağırmak, radikal bir
yaşam tarzı benimsemek, maceralı bir görev üstlenmek ve adalet için mücadele
etmek”tir. Alove, ayrıca Gönüllü Gençlik Hizmetleri Ulusal Derneği “The National
Council for Voluntary Youth Services (NCVYS)” nin de üyesidir.649
Kurtuluş Ordusu, İngiltere’de en yaygın olan hayır kurumudur. On milyon
sterlinin üzerinde bütçesi vardır ve bu bütçenin üçte ikisine yakın bir miktarını hükümet karşılamaktadır. Bu hayır kuruluşunda binlerce kişi ful time olarak çalışmakta,
binlerce kişi de bu kurumun hizmetlerinden yararlanmaktadır. Kurtuluş Ordusu’nun
Londra’daki hostelleri binlerce kişiye yatak sağlayabilecek kapasitedir. Her hostelin
duvarlarında dini semboller bulunmakta, yemek öncesi dualar yapılmakta ve gönüllü
katılıma dayalı dini hizmetler ve Kutsal Kitap çalışmaları yapılmaktadır. Devlet,
destek verdiği bütün hayır kurumlarının personel alımında herkese eşit imkânlar
verilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yasal gerekliliğe karşılık, Kurtuluş Ordusu kendi
eşit fırsatlar politikasını uygulamakta ve yönetici pozisyonundaki kadroların dinlerini
yaşayan Hıristiyanlarca doldurulmasını gerekli görmektedir.650
Politika yapıcılar, daha çok özel hayır kurumlarının sunmuş oldukları
hizmetlerin kalitesi konusunda endişe duymaktadırlar. Doğrusu devletin özel hayır
kurumlarına kamu yardımlarında bulunması veya fonlar ayırması kimseyi rahatsız
etmemektedir. Devlet, özel toplumsal organizasyonların sağlık ve diğer alanlarda
sunmuş oldukları hizmetlerin kalitesiyle ilgilenmekte, özel hayır kurumları
hizmetlerini iyi bir biçimde sundukları sürece kimin nasıl hizmet sunduğuyla
ilgilenmemektedir.651 Dîni kurumlar, sunmuş oldukları hizmetlerin kalitesinin
tamamen enstrümantal yollarla ölçülüp ölçülmeyeceğini sorgulamaktadırlar. Ancak
648
“The Charities Americans Like Most And Least,” The Chronicle of Philanthropy, 13 Aralık, 1996.
http://www.ncvys.org.uk/ adresinden 17.11.2009 tarihinde erişildi.
650
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism, s. 146.
651
A.e. a. Yer.
649
- 173 -
devlet, seküler sosyal hizmet modeli lehine olarak, onlara karşı ayrımcı bir tavrı
içerisine girmemektedir.
Bazı araştırmacılar devlet yardımı alan hayır kurumlarının karşılaşabileceği
risklere dikkat çekmektedirler.652 Kamusal yardım hesap verme noktasında hayır
kurumları üzerinde bir baskı meydana getirmektedir. Özellikle bu baskı dini hayır
kurumlarının kalitesi konusunda problem yaratmaktadır. Peter Dobkin Hall şunu not
etmektedir: “Hizmet kalitesini matematiksel ölçülere göre daha az tanımlama
eğiliminin olduğu yerde dinî hayır kurumları güçlükle karşılaşmaktadırlar.”653 Hayır
kurumları
büyük
kontrollerle
karşılaşmaktadırlar.
Birçok
hayır
kuruluşu
sekülerleşme eğilimi göstermesine rağmen kurum başkanları, dinî hayır kurumlarının
spesifik dinî oryantasyonlarını koruyabileceklerini ifade etmişlerdir. Dinî kurumlar
sunmuş oldukları hizmetlerde birçok sorunla karşılaşsalar bile plüralizme doğru
büyük bir gidişin olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Plüralizme olan yöneliş dinî
hayır kurumları için büyük bir esneklik meydana getirmektedir.654 Yeldall Hıristiyan
Merkezlerinin tecrübesi, dinî hayır kurumlarının, dini değerleri temsil eden
hizmetleri isteyen kişilere bu nitelikte hizmetler sunma fırsatına sahip olduklarını
göstermektedir.
Devletin, dinî hayır kurumlarına malî yardımda bulunması, eğitim alanında
olduğu gibi çok büyük mücadelelere sahne olmamıştır. Ondokuzuncu Yüzyılın sonlarında hayır sektörünü Anglikan Kilisesi işgal etmemekteydi ve ilk hayır organizasyonlarının çoğu mezhepler üstü bir karaktere sahiptiler. Şu anda ise Britanya’da 112 Hıristiyan hayır kurumu ve sosyal organizasyonu vardır.655 Bu kurumların yarısı mezhepler arası bir karakterdedir. Dinî hayır kurumlarının % 15’i
Katolik Kilisesine, % 10’u Anglikan Kilisesine ve geriye kalanlar ise küçük
kiliselere bağlı bulunmaktadır. Anglikanlar ve Katolikler eğitim alanına hâkim
oldukları gibi hayır sektörü alanına hâkim değildirler. Yahudi kurumlar büyük devlet
652
Michael Lipsky ve Steven Rathgeb Smith, “Nonprofit Organizations, Government, and the Welfare
State,” Political Science Quarterly, 104, 1989-90, s.626.
653
Peter Dobkin Hall, “The History of Religious Philanthropy in America,” içinde Robert Wuthnow
ve Virginia A. Hodginkson, (Der.), Fatih and Philanthropy in America, Jossey-Bass, San Francisco,
1990, s. 56.
654
Marilyn Taylor, “The Changing Role of the Nonprofit Sector in Britan: Moving toward the
Market,” içinde Benjamin Gidrow, Ralph M. Kramer ve Lester Salamon, (Der.), Government and the
Third Sector: Emerging Relationships in Welfare States, Jossey-Bass, San Francisco, 1992, 147-175.
655
Brierly ve Longley, United Kingdom Christian Handbook, 1992-1993.
- 174 -
yardımları almaktadırlar. Müslüman ve Sih kurumlar ise daha çocukluk
dönemindedirler, ancak hükümetten şimdiye kadar bazı yardımlar almayı başarmış
olan bazı Müslüman ve Sih organizasyonlar da yok değildir.
Resmî dinî yapı, Anglikan olmayan Hıristiyan kurumlarını dezavantajlı
duruma düşürmemektedir. En büyük Hıristiyan yardım kuruluşu olan Salvation
Army’den McMillan, bağlı bulunduğu kurumun Anglikan olmamasına rağmen,
herhangi bir ayrıcılığa uğramadığını ifade etmektedir. Hatta resmi dini yapının,
devletin kendi kurumuna yardım etmesini desteklediğini söylemektedir. Ona göre
sosyal hizmetler karşılığında devletin sosyal hayır kurumlarına yapmış olduğu
yardımların kabul edilmesi belirli bir perspektif meydana getirmektedir.656
Kısacası İngiltere’de resmi bir kilisenin olması dinin kamusal rolü konusunda
kültürel bir öngörü yaratmaya yardım etmektedir. Devlet, dinî sosyal hizmet
kurumlarını desteklemektedir, çünkü onları kamuya yararlı kurumlar olarak
algılamaktadır.
Kilise
kaynaklı
bütün
hayır
kurumları
devletle
işbirliği
içerisindedirler ve bütün dinî kurumlar devlet yardımı almaya uygun kabul
edilmektedir. Bütün hayır kurumlarının kamusal yardım alması onların arasında bir
çatışmanın olmamasını sağlamaktadır.
Burada İngiltere’de genel anlamda dini hayır kurumlarının işleyişleri, sistem
içindeki durumları, devletle ve Anglikan Kilisesi’yle olan ilişkileri ele alındıktan
sonra Müslüman azınlık organizasyonlarının İngiltere’deki yasal konumları ve
devletle olan ilişkileri ele alınacaktır.
2.3. Müslüman Azınlık Organizasyonları
İngiltere’ye göç yoluyla 1960’lı yıllarda gelen Müslüman aileler birçok dini
organizasyon kurma yoluna gitmişlerdir. Bu kuruluşlar toplum birliğini ve aile
refahını sağlamada önemli roller oynamışlardır. Ancak refah devletinin hizmetlerine
ulaşmak göçmen aileler için pek çok problemleri de beraberinde getirmiştir. Etnik
azınlık
organizasyonları,
azınlıklar
için
var
güçleriyle
mücadele
etmeye
çalışmışlardır. Göçmenlerin yoğun olduğu bölgelerde genellikle şu tür hizmetleri
656
Monsma ve Soper, The Challenge of Pluralism, s. 147.
- 175 -
yürütmüşlerdir: Sağlık, barınma, yardımlar, göç, ırksal şiddet, tercümanlık
hizmetleri, eğitim, çocuk ve yaşlı bakımı, aile ve toplum merkezleri gibi çeşitli
konularda tavsiye ve bilgilendirmeler.657
Bunların yanında göçmen dernekleri dört önemli fonksiyonu daha yerine
getirmektedirler: Toplumsal dışlanmayla mücadele, inanç ve değerleri sürdürme,
üyeleri için sosyal çalışmalar sağlamak ve üyelerinin ihtiyaçlarını savunmak. Bu
fonksiyonların ilk ikisi açıkça toplumun devam ettirilmesiyle ilgilidir. Üçüncüsü
kısmen toplumsal kısmen kurumsal olup dördüncüsü ise sadece kurumsaldır.658
Görüldüğü gibi grup kimliğini devam ettirmek ve göçmen topluluklar için
refah sağlamak Müslüman organizasyonların temel fonksiyonlarından birisidir. Diğer
taraftan bu tarz kuruluşlar, grupların dini ve kültürel kimliklerini sürdürme, grup
refahını teşvik etme ve toplulukların birer toplum olarak devam etmelerinde
doğrudan toplumsal bir rol oynamaktadırlar. Diğer taraftan da geniş bir toplumda
tehdit altında olan Müslüman azınlık topluluklarının hak ve ihtiyaçlarını savunma
görevini de yerine getirmektedirler.
Shaw, Oxford’daki Pakistan toplumu ile ilgili araştırma sonuçlarında bu
kurumların oluşmasının nedenini, batı kültür ve değerlerinden korunma ihtiyacına
bağlamaktadır.659 Kısacası Müslümanlar geniş bir toplumun parçası olduklarını
anladıkları andan itibaren dernek ve organizasyonlar kurma ihtiyacı hissetmişlerdir.
İngiltere’de halen azınlık topluluklarına ait 5000’den fazla organizasyonun
olduğu tahmin edilmektedir. Bunların pek çoğu azınlık nüfusunun yoğun olduğu iç
bölgelerde faaliyet göstermektedir fakat azımsanmayacak rakamda organizasyon da
yeni kasabalarda ve taşra merkezlerinde yer almaktadır. Bu organizasyonların
genellikle etnik azınlık gruplarına hizmet verdiği görülmektedir. Organizasyonların
yüzde 70’ten daha fazlası yetişkin kadınlara, yüzde 63’ü yetişkin erkeklere, yüzde
58’i gençlere, yüzde 54’ü yaşlılara ve yüzde 41’i okul çağındaki çocuklara hizmet
vermektedir.660
657
David Owen ve Chris Khamis, Black and Minority Ethnic Voluntary and Community
Organisations, Policy Studies Institute and Joseph Rowntree Foundation, 2001, s.12.
658
A.e., a. yer.
659
A. Shaw, A Pakistani Community in Britain, Basil Blackwell, Oxford, 1988, s.139.
660
Owen ve Khan, Black and Minority Ethnic Voluntary and Community Organisations,s. 21
- 176 -
Müslüman azınlık organizasyonları bazen komşuluk temeline dayalı olarak
bazen de şehir veya bölge çapında kendi toplumlarının özelliklerini yansıtarak
özellikle etnik topluluklara hizmet vermektedirler. Düşük gelirli, işsiz, sağlık
problemi olan, mülteciler veya ülkeye yeni gelmiş olan göçmenler özellikle bu
kurumların hizmetlerinden faydalanmaktadır. Etnik organizasyonların topluma
sağladıkları temel hizmetler, yasal göç tavsiyeleri, eşit fırsatların sağlanması, ırkçılık
karşıtı düşünceyi destekleme gibi savunma ve tavsiye niteliğindeki yardımlardır.661
Yardım kuruluşlarının etkili oldukları diğer bir alan da sağlık ve refah alanlarındaki
faaliyetlerdir. Yerel otoriteler ve sağlık yetkilileri bu yardım kuruluşlarının ana fon
kaynaklarından olduğu için bu onlara önemli bir avantaj sağlamaktadır.
2.3.1. Müslüman Organizasyon Türleri
İngiltere’de
Müslüman
organizasyonlar
başlıca
dört
gurupta
sınıflandırılabilir: Agent, Sectarian, Service ve Independent.
2.3.1.1.
Temsilci (Agent) Organizasyonlar
Temsilci organizasyonlar kendi sponsorları için bir temsilci durumundadırlar.
Bunlar hükümetlerin ve güçlü şirketlerin kontrolü altındadır. Petrol kaynaklı fonlarla
geçinen bu organizasyon türleri, genellikle baskıcı rejimler ve sponsorlarının din dışı
uygulamalarını eleştiremezler. Çünkü destekleyici ülkelerin politik, ekonomik ve
dini politikalarını eleştirirlerse fonları hemen kesilecektir. Bu tür organizasyonların
bir kısmı, kendilerini Müslümanların savunucusu olarak görmektedirler. Salman
Rüşdi meselesinde birçok Suudi destekli organizasyon, Suudi Arabistan kendisini
meselenin dışında bırakmak istediğinden ve İslam’ın savunucusu olarak öne
sürmediğinden
Rüştü
Meselesinde
kamuoyu
oluşturan
diğer
Müslüman
organizasyonları desteklememiş ve İngiltere ile olan ilişkilerini bozmamışlardır.
Bu organizasyonlardan birisi olan Müslüman Parlamentosu adındaki kuruluş,
özellikle Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabıyla ilgili tartışmaların yarattığı kızgınlık ve
nefret dalgası üzerine 1992’de temsilci organizasyon olarak kurulmuştur. 1996’da
661
A.e., a. yer.
- 177 -
ölen Müslüman Parlamentosunun kurucusu Kalim Siddiki, Britanya’da “topraksız”
bir İslam devleti oluşturmayı savunmuştur. Günümüzde Müslüman Parlamento,
ayrılıkçılığı savunmayan Ghayasuddin Siddiki tarafından yönetilmektedir. Müslüman
parlamentosu, taraftarı olmayan sadece liderlere sahip bir kurum görüntüsündedir.662
2.3.1.1.1. Britanya Müslüman Konsili (Muslim Council of Britain)
İngiltere’deki Müslümanlar, Fransa’daki Müslümanlar kadar ulusal seviyede
iyi organizasyon gerçekleştirememekle ve aktif olmamakla eleştirilmektedirler. Yani
Müslümanlar yerel seviyede oldukça başarılı olmalarına rağmen ulusal politikada
bölünmüş durumdadırlar. Lokal seviyede din, dil, ırk ve ülke olarak birleşmelerine
rağmen ulusal seviyede sıklıkla ayrı düşmektedirler. İngiltere’deki 950 Müslüman
gurubun varlığı bu bölünmeyi açıkça yansıtmaktadır.663
Bu bağlamda şimdiye kadar ki en başarılı şemsiye organizasyon 300’ün
üzerinde ulusal, bölgesel ve yerel organizasyonu temsil eden Muslim Council of
Britain(MCB)’dır. Ancak MCB farklı olan İngiliz Müslüman topluluklarını
birleştirmede başarısız olmuştur. Birçok Müslüman MCB’nin İngiliz hükümeti
tarafından kardeş Müslüman parti olarak ortaya çıkarıldığını düşünmektedir.664
Britanya Müslüman Konsili (MCB), İngiliz Müslümanların İngiltere’ye
bağlılığıyla ilgili genel bir sorgulamaya yanıt olarak “vefalı/sadık Britanya vatandaşı
olmakla Müslüman olmak arasında herhangi bir tezat olmadığını” ifade eden bir
bildiri yayımlamıştır.665 Nitekim İngiliz Milletler Topluluğu hafif sıklet boks
şampiyonluğunu elinde bulunduran ve Müslüman gençlerce “rol model” olarak
görülen Müslüman boksör Amir Khan, resmi web sitesine koyduğu İngiliz bayrağına
bürünmüş fotoğrafı nedeniyle sürgündeki vaiz Omar Bakri Mohammad ve bazı
Müslümanlarca eleştirildiğinde MCB bu eleştirilere çok sert bir yanıt vererek Amir
Khan’a destek vermiş ve dikkatleri üzerine çekmişti.666
662
Jytte Klausen, İslam’ı Yeniden Düşünmek-Batı Avrupa’da Siyaset ve Din, Liberte Yayınları, Çev.
Mahmut Aydın, Ankara, 2005, s. 55.
663
Jocelyne Cesari, Sean McLoughlin, European Muslims and the Secular State, Ashgate Publishing,
England, 2005, s.50.
664
Cesari ve McLoughlin, a.g.e, s. 51.
665
Genel Sekreterin 2002 Yıllık Raporu’nu Tanıtım Raporu, http://www.mcb.org/annual2002.htm.
666
http://ukpress.google.com/article/ALeqM5hx0ACwDNPf_F6loaZy2KcqwRXPZQ
- 178 -
Britanya Müslüman Konsili tabiatı itibarıyla bazısı dini bazı da sivil bir dizi
ulusal, bölgesel ve mahalli Müslüman kuruluşunun temsilcileri tarafından 1996
yılında kurulmuştur. MCB bünyesinde yer alan önde gelen kuruluşlardan birisi olan
The UK Action Commitee on Islamic Affairs (İslam’la İlgili Konularda Britanya
Eylem Komitesi), Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabına karşı kampanya
yürüttüğünde günümüzde MCB ile ilintili olan kişiler, bu kampanyayı bir hata olarak
görmüş
ve
MCB’nin
tüm
Müslüman
dünyayı
değil,
yalnızca
Britanya
Müslümanlarını temsil ettiği üzerinde durmuştur.
Bununla birlikte MCB’nin temsil ettiğini iddia ettiği gruplar tarafından ne
kadar desteklendiği konusunda da bir karar vermek zor görünmektedir. The
Guardian gazetesinin 24 Kasım 2004’te 500 Britanyalı Müslüman’la yaptığı bir
anket, bu Müslümanların % 37’sinin MCB’nin genel olarak kendi görüşlerini
yansıttığını ve % 45’inin de MCB’nin kendi görüşlerini yansıtmadığını belirttiklerini
ortaya koymuştu. MCB, İşçi Partisi seçmenleri arasında Muhafazakâr Partinin
seçmenlerinden biraz daha popülerdir. MCB, iç politikada çok eşlilik ve
homoseksüellerin hakları gibi çatışma riskinin yüksek olduğu konularda da inisiyatif
almıştır.667
MCB’nin genel sekreteri Iqbal Sacranie konsilin halkla ilişkilerini
kurumsallaştırmış ve organizasyonu Britanya Müslümanları için ulusal bir temsilci
konumuna getirecek eylemler için lobi yapmıştır. Böylece MCB’nin kamusal rolü
düzenli olarak artmış ve Britanya Müslümanları ile ilgili konularda organizasyon,
ulusal ve uluslar arası medyada sıkça konuşulur bir hale getirilmiştir. MCB, yasama
ile ilgili konularda da lobi çalışmaları yapmış ve gerek Müslümanlar arasındaki
yüksek yoksulluk oranını gösteren sayım raporlarında gerekse Müslüman
seçmenlerin tekrar desteğini kazanmak için hükümetlerin teşebbüsleri konularında
oldukça etkinlik göstermiştir. Bu şekilde özellikle kamusal konularda önemli roller
üstlenen MCB, gündemdeki politikalar ve raporlarla ilgili idare tarafından görüşüne
sık sık başvurulan bir organizasyon halini almıştır.668
Kısacası İngiltere’de hükümetler tarafından Müslümanların haklarını
görüşmek ve savunmak üzere muhatap olarak kabul edilen organizasyon MCB
667
668
Klausen, İslam’ı Yeniden Düşünmek-Batı Avrupa’da Siyaset ve Din, s. 54.
Klausen, a.g.e., s. 53.
- 179 -
olarak kabul edilmesine rağmen bu organizasyon, İngiliz Müslümanlarının büyük bir
çoğunluğu tarafından İngiliz istihbaratıyla yakın ilişkileri ve diğer bazı icraatları
yüzünden kabul görmemektedir.669
MCB ve diğer bazı Müslüman topluluklar MI5 ve Emniyet teşkilatı ile
düzenli toplantılar yapmışlardır. Özellikle Madrit’teki bombalama eylemlerinden
sonra 1000’den fazla cami konsiline radikal imamları teşhis etmek için hükümetle
işbirliği yapmayı tavsiye eden mektuplar göndermişlerdir. Hükümet nezdinde kabul
görebilmek için bu tür istihbari ilişkilerin içerisine girmek zorunda kalan Müslüman
temsilci organizasyonları, bu şekilde davranmakla da üye tabanında imajları
zedelenmiş ve sıkça eleştirilmişlerdir.670
Müslümanların itibar ettikleri ve onların teveccühünü kazanan merkezi
konumdaki organizasyonlar, Müslümanların siyasi, kültürel ve sosyal ihtiyaç ve
taleplerini dile getirmesi gerekirken, İngiliz yetkili idarelerince dışlandıkları için
ancak zorunlu dini ve ritüel ihtiyaçları durumunda konuşmaya zorlanmış böylece
kabuklarına çekilip marjinalleşmelerine sebep olunmuştur.
2.3.1.2.
Mezhep (Sectarian) Organizasyonları
Bu organizasyonlar başta eğitim olmak üzere birçok alanda faaliyet
göstermektedirler. Burada eğitim kendi inanç ve doktrinleri açısından verilmektedir.
Hizmetler de kendi dini (mezhebi) olarak kendi düşüncelerine yakın olan guruplar ile
sınırlıdır. Bu organizasyonlar da temsilci organizasyonlar gibi fon alarak kendilerini
güçlendirebilirler. Şii organizasyonlar İran ile Vehhabi/deobandi organizasyonlar ise
Suudi Arabistan ile bağlantılıdırlar.
Bu bağlamda değerlendirilebilecek kuruluşlardan birisi Britanya Müslüman
Cemiyeti (Muslim Association of Britain, MAB)’dir. MAB, Arap ağırlıklı ve siyasi
eylem gurubu olarak çalışan bir kurum olarak mütalaa edilmektedir. Üyelerinin %
50’sinin Arap olduğu söylenmektedir. MAB, Arap-Müslümanların menfaatleri için
siyasi bir eylem komitesi olarak çalışmakta ve Filistin sorunu etrafında oluşan
669
Yvonne Yazbeck Haddad ve Tyler Golson, “Overhauling Islam: Representation, Construction, and
Cooption of ‘Moderate Islam’ in Western Europe,” Journal of Church and State, 49, 2007, 487-516,
s.514.
670
Klausen, a.g.e., s. 54.
- 180 -
kamuoyunu canlı tutmaya çalışmaktadır. Bu gurup, ayrıca Hamas’la bağlantılı
olmakla suçlanmaktadır. Gurup ayrıca İsrail yanlısı oylardan dolayı Haziran 2005
seçimlerinde 70 kadar işçi partili milletvekilini ve camilerde kampanya yürütmek
suretiyle seçmenleri mobilize eden kuruluşları hedef almasıyla suçlanmaktadır. 671
MCB’nin tersine MAB, Sosyalist İşçi Partisi gibi eski “yeni solcularla”
işbirliği yapmakta ve Londra Belediye Başkanı Lord Livingstone tarafından himaye
edilmektedir. Yusuf el-Kardavi’yi Temmuz 2004’te resmi davetli olarak Londra’ya
davet ettiğinde, Livingstone’un MAB ile ilişkisi inceleme konusu yapılmaya
başlanmıştır. Kardavi ayrıca Dublin merkezli Avrupa Fetva ve Araştırma Konsili’nin
(The European Council for Fatwa and Research)’ın da başıdır. Fetva konsili kendini
İslam hukukunu yorumlama ve tüm Avrupalı Müslümanlar için fetva verme
yetkisine sahip görmektedir. Bundan dolayı, Livingstone’un, Kardavi’yi resmen
daveti İngiltere’de eleştiri konusu olmuştur.672
2.3.1.3.
Hizmet (Service) Organizasyonları
Özel hizmet sunmak için kurulan bu organizasyonların çoğu yetersiz olmakla
birlikte kendilerini samimi bir şekilde hedeflerine adamışlardır. Muslim Aid (Londra)
ve Islamic Relief (Birmingham) gibi yardım kuruluşları sadece Müslümanların
problemleri üzerine odaklanmışlardır. Muslim College, İngiltere’deki imamların
eğitimi ile ilgilenmektedir. Muslim Law Council ise aile ve sosyal içerikli
problemlerle ilgilenmektedir.673
Bu organizasyonlar özellikle yaşlı, engelli veya özel destek alması gereken
ailelerin ihtiyaçlarıyla ilgilenerek sosyal hizmet vermektedirler. Bunun dışında diğer
toplum üyelerine ise hastalık ve ölüm gibi acil durumlarda hizmet sunmaktadırlar.674
Britanya İslam Topluluğu (Islamic Society of Britain ISB), genelde toplumsal
işlere odaklanmaktadır. Onun toplumsal eylemleri gençler için yaz kampları, futbol
671
Klausen, a.g.e., s. 55.
BBC News, (7 Temmuz 2004), 20 Kasım 2009 tarihinde
http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/3872585.stm adresinden erişildi.
673
Mohammad Shahid Raza, Islam in Britain: Past, Present and the Future, Volcano Press, Leicester,
1991, s.51.
674
Crispin Cross, Ethnic Minorities in the Inner City, Commission for Racial Equality, 1978, s.119.
672
- 181 -
turnuvaları ve çalışma gurupları oluşturmaktan çeşitli yardım kuruluşları için para
toplama konularına kadar birçok alanı kapsamaktadır. Bu kuruluş İngiltere’de sosyal
eylemde bulunmayı tebliğ yükümlülüğünü yerine getirme yolu olarak görmektedir.
Onun üye guruplarından biri olan Müslüman Avukatlar Birliği, Müslüman
avukatların kariyerlerini geliştirmeyi, Müslümanların yasal haklarını ilerletmeyi
amaçlamaktadır. Bu kuruluş iş hayatında dini prensipleri ilerletmeye kendilerini
adayan birçok profesyonel kurumdan birisidir. Onların amaçları, kürtaja karşı
alternatifler üreten veya iş ve sosyal yaşamda Katolik prensipleri takip eden Katolik
sosyal işçi veya eğitimci kuruluşlarıyla mukayese edilebilir.675
Britanya Müslümanlarının çeşitliliği, bir öğrenci birliği olan FOSIS’den
feminist bir gurup olan Kadınlar Cemiyeti ve bir gurup genç Müslüman tarafından
yayımlanan göz kamaştırıcı bir dergi olan Q-News’e kadar, geniş bir yelpazede
yansımasını bulmaktadır. Avrupa’nın en yenilikçi bazı Müslüman teologları ve halka
mal olmuş entelektüelleri Britanyalı Müslümanların arasından zuhur etmiştir. Kenan
Malik, Yasmin Alibhai Brown, Anshuman Mondal ve Desperately Seeking Paradise
(Ümitsizce Cenneti Arayış) kitabının yazarı Ziyauddin Sardar bunların belli
başlılarıdır.676
İngiltere’de Müslüman hizmet organizasyonları arasında sayılabilecek
yaklaşık 1000 civarında cami-mescit olmasına rağmen, iyi organize edilmiş cami
sayısı 300 civarındadır. Camiler sadece ibadet yerleri olmayıp aynı zamanda bütün
toplum için eğitim ve kültür faaliyetlerini de yürütmektedir.677
2004’ten başlamak üzere yurt dışından gelen Müslüman din görevlileriyle
ilgili İngiltere’de yeni İç İşleri kuralları yürürlüğe girmiş ve böylece imamların
istihdamlarına yönelik kısıtlayıcı birtakım kurallar getirilmiştir. O dönemin İçişleri
Bakanı David Blunkett şöyle demiştir: Diğer tüm göçmenler gibi yurt dışından gelen
din görevlilerinin, yaşadıkları toplumla meşgul olmaları ve inanç guruplarının
kendileriyle işbirliği yapmaları için uyarıda bulunmuştur. Blunkett ayrıca imamların
profesyonel vasıflara sahip olmaları için yeni kurallar gerektiğini söylemesine
675
676
Klausen, a.g.e., s. 54.
Klausen, a.g.e., s. 57.
677
Muhammad Ibrahim Qureshi, World Muslim Minorities, World Muslim Congress, Islamabad,
1993, ss. 343- 346.
- 182 -
rağmen bu ‘profesyonel vasıflar’ın nasıl belirleneceğine dair açık ve net bir yol
göstermemiştir.678 Diğer bazı Avrupa ülkelerindeki gibi İngiltereli siyasetçiler ve
devlet
yetkilileri,
cami
imamlarını
kendi
ülkelerinde
eğitme
önerisinde
bulunmaktadırlar. Bunu yaparken de yabancı imamların kendi ülkelerine akışını
sınırlamayı veya en azından kontrol altına almayı planlamaktadırlar. İçişleri
Bakanlığı, devlet destekli imam yetiştirme fikrine sıcak bakıyor görünmekle beraber
Eaing Müslüman Kolejinde imam eğitimi için gerekli olan 250.000 sterlinlik ilk talep
geri çevrilmiştir.679
İngiltere devlet yetkililerinin Müslüman din hizmetlerinin karşılanmasında
göstermiş oldukları bu ve benzeri çelişkili tutumlar, ister istemez Müslüman azınlık
mensuplarının kafalarını karıştırmakta ve devletin kendilerine karşı çifte standart
uyguluyor izlenimini uyandırmaktadır.
Müslümanların din hizmetlerinin yerine getirilmesinde karşılaşılan diğer bir
sorun da imamların çalışma şartları ile ilgilidir. Çünkü imamlar için çalışma şartları
genel olarak yetersiz durumdadır. Zira imamların iş akdi ve emekli aylıkları yoktur.
Pekçok durumda onların düzenli maaşları da söz konusu olmamaktadır. Cami
konsilleri tarafından onlara temin edilen gelir bir Bangladeş köyünden istihdam
edilen bir imam için yeterli olabilir ancak bu, kendini aynı veya benzer iş
derecesinde çalışan arkadaşlarıyla karşılaştıran genç bir İngiliz Müslüman’ı tatmin
etmemektedir. 680
Camilerin yanında İngiltere’nin değişik bölgelerinde hizmet sunan Müslüman
toplum tarafından kurulmuş ve devam ettirilmekte olan birçok İslam merkezi ve
enstitüler vardır. Bu enstitü ve organizasyonların önemli olanları şunlardır: the UK
Islamic Mission, The Islamic Foundation, The Muslim Educational Trust, The
National Muslim Educational Counsil of the UK, The Muslim Student Trust, The
Muslim Instıtute of Researching and Planning.681
678
“New Immigration Rules on Switching and Ministers of Religion” Immıgration and Nationality
Directorate, 22 Temmuz 2004; http://www.ind.hommeofice.gov.uk/ind/go/pr/fr/-/hi/uk/3917057.stm.
679
Klausen, a.g.e. s. 171.
680
Klausen, a.g.e., s. 172.
681
Qureshi, World Muslim Minorities, ss. 343- 346.
- 183 -
2.3.1.4. Bağımsız (Independent) Organizasyonlar
Bağımsız organizasyonlar genellikle yabancı hükümetlerce desteklenmeyen
ve dışarıdan mali yardım almayan kuruluşlardır. Genellikle para, kişisel kaynaklarla
bulunduğundan tamamen bağımsız kuruluş olarak faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Leicester’deki the Islamic Rights Movement (İslami Haklar Hareketi) insan hakları
alanında bağımsız organizasyon olarak çalışan tek İslami organizasyondur.682
Bu organizasyonların etkisi ve başarısı, Müslüman azınlığının problemlerini
çözebilme yetileri, tarihi mirası anlamada köprü kurabilmeleri ve İslami din eğitimini
ne kadar verebildikleri gibi kriterlerle ölçülmektedir.
Tarih içerisinde zorunlu veya gönüllü olarak İngiltere’ye göç eden
Müslümanların büyük bir çoğunluğu İslam davasına hizmet etmek amacıyla
gelmemiştir. Yapılan bu göçlerin neredeyse tamamı, ekonomik ve diğer nedenlerden
dolayı gerçekleşmiştir. Ancak Müslüman topluluklar inançlarını koruyup sonraki
nesillere aktarabilmek için bu tarz organizasyonlar kurmuşlardır. İngiltere’de
Müslüman azınlığın en temel problemi ulusal düzeyde güçlü organizasyonlar
kuramamalarıdır. Bu durum da yetkililerce kabul edilmemelerine ve başta çocukların
eğitimi olmak üzere pek çok hizmette yetersizliğe yol açmaktadır.
2.3.2. Müslüman Organizasyonlar ve Faaliyetleri
İngiltere’de Müslüman topluluklarına ait dini, sosyal ve eğitim faaliyetlerini
yönlendiren ulusal ve yerel düzeyde birçok organizasyonlar bulunmaktadır. The
Union of Muslim Organisations ve Eire (UMO), yaklaşık 200 yerel organizasyon
üyesiyle birlikte ulusal bir koordinasyon kuruluşudur. Diğer bir koordinasyon
organizasyonu ise Avrupa’daki Müslüman organizasyonları bir araya getirmeye
çalışan the Islamic Council of Europe’dır.
Dini faaliyetleri ve eğitimle ilgili aktiviteleri gerçekleştirme ve yönlendirme
rollerini üstlenen ulusal düzeydeki diğer önemli bazı organizasyonlar ise şunlardır:
The United Islamic Mission, The Islamic Foundation, The Muslim Educational Trust,
682
Raza, Islam in Britain: Past, Present and the Future, s. 51.
- 184 -
The National Educational Council of the UK, The Muslim Student Trust, ve The
Muslim Institute of Research and Planning.683
Pek çok kadın ve gençlik organizasyonu da oldukça aktiftir. Çeşitli dil, ırk ve
kültürlere hitap eden organizasyonlar da mevcuttur. İslam toplumu, temel davranış
kuralları ve bir inanç sistemi açısından birlik sağlamasına rağmen dil, ırk ve kültürel
altyapı olarak ayrılmış bulunmaktadır. Bu durum, Müslüman toplumun kurmaya
çalıştığı birlik çabaları yolundaki önemli bir engel olmasının yanında İngiltere’de
karşılaşılan ana problemlerin üstesinden gelmek için de çoğu zaman olumsuz bir
durum arz etmektedir.
Okullarda din eğitimi vermek için çok az tesisler olduğundan Müslüman
topluluklar bu boşluğu kendileri doldurmaktadır. Şu an İngiltere çapında ortalama
1000 cami ve 800 yerel Müslüman organizasyonu bulunmaktadır. İbadet yerlerinin
dışında camiler, Kuran ve ana dil öğretimi için bütünleyici mekânlar, kültür merkezi
ve sosyal tesis işlevini de görmektedirler.
Camiler, günümüzde toplumsal buluşma yerleri olarak kullanılmakta ve
toplum liderlerinin güç merkezi olarak görülmektedir. Camilerin çok yönlü
fonksiyonel kullanımları, bazen onların idare ve kontrolüyle ilgili anlaşmazlıklar
doğurabilmektedir. Özellikle ilk nesil Müslüman liderler, sosyal hayatı devam ettiren
cami kurumları inşa etmiş ve bu sayede bölgesel otoritelerini devam ettirmişlerdir.
Ayrıca din, geleneksel etnik sınırları devam ettirme, Asya kültürel normlarının
otoritesini meşrulaştırma ve daha muhafazakâr adaptasyon stratejileri geliştirmede de
önemli bir fonksiyon görmektedir.684 Bu konumundan dolayı din, toplum liderleri ile
devlet arasındaki iletişimde de önemli bir rol oynamaktadır.
Müslüman organizasyonların amacı, Müslümanlar için İslam değerlerinin
önemini vurgulamak ve bir hayat tarzı olarak gelecek Müslüman nesillere bunu
aktararak pratiklerin önemi ve sürekliliğini ifade etmektir. İlk Müslüman nesil dinine
daha bağlı bir görüntü çizmiş ve batı değerlerine tepki vermede daha akılcı
davranmışlardır. İkinci ve üçüncü nesillerin bu yöntemi takip edip etmeyecekleri
683
Qureshi, World Muslim Minorities , s.346.
Cesari ve McLoughlin, European Muslims and the Secular State, s.59.
684
- 185 -
anne ve babalarının onları nasıl yetiştireceğine ve okulda ve toplumda aldıkları
eğitime bağlıdır.685
Müslümanlar çok sayıda yerel dini organizasyonla ülke çapında organize
olmuşlardır. Genelde her organizasyonun kendi camisi vardır. Camilere ilaveten
birkaç tane de büyük toplum merkezleri vardır. Wokingdeki Şah Cihan Cami ve
Kardif’deki Nurul İslam Cami bunlardan birkaçıdır. Greater London bölgesinde 100,
Lancashire’de 50,
Yorkshire’de 40, Midlands’da ise 30 cami bulunmaktadır.
Scotland’da 3, Wales’de 2, Belfast’da ise 1 cami vardır. 1977 yılında ibadete açılan
London Central Mosque, Müslüman bir diplomatik heyet tarafından farklı Müslüman
ülkeleri temsil etmek üzere kurulmuştur. Bir heyet tarafından yönetilen bu cami, tam
olarak karşılamasa da İngiltere Müslüman toplumu için bir enstitü niteliğindedir.686
Yerel organizasyonlar kendi aralarında ulusal düzeyde bazı çabalar
göstermekte fakat bu çabalar istenilen etkiyi gösterecek seviyede bulunmamaktadır.
1970’de kurulan Union of Muslim Organisations, 1980’de yaklaşık 200 Müslüman
organizasyon üyeye sahip olmuştur. Bu, İngiltere’de ulusal düzeyde en ciddi
organizasyon çabası olmasına rağmen birlikteki diğer organizasyonlarla kurumsal
ilişkiler kurmakta zayıf kalmaktadır. Kurumun en önemli aktivitesi yıllık
kongredir.687
Örneğin, 1968’de Liecester’de kurulan Islamic Foundation İngilizce İslami
literatüre ait yayınlarda uzmanlaşmaktadır. 1962’de kurulan The Muslim Womens
Assocation Müslüman kadın ve çocukların problemleri ile ilgilenmektedir. 1966’da
kurulan Muslim Educational Trust ise Müslüman çocukların din eğitimi alanı ile
ilgilenmektedir. Bu kuruluş, hükümetten Müslüman çocuklara devlet okullarında din
eğitimi verme hakkını elde etmiştir. Kuruluş, şimdi birçok devlet okulunda
Müslüman öğrencilere din dersi veren öğretmenler görevlendirmektedir.688
Suudi Arabistan’dan gelen organizasyoncular kendi prestij ve mali
kaynaklarını da beraberlerinde getirmişlerdir. Bu kaynaklar onlara cami, İslam
685
Muhammad Anwar, Young Muslims in Britain, The Islamic Foundation, Leicester, 1994, s. 35.
M. Ali Kettani, Muslim Minorities in the World Today, Mansell Publishing, London, 1986, s. 42.
687
A.e, a. Yer.
688
http://www.muslim-ed-trust.org.uk
686
- 186 -
merkezleri, halk kütüphaneleri ve okullar gibi birçok somut imkânlar sağlayan
kaynaklardır.
Azınlık organizasyonlarının % 90’ı yasal resmi statüye sahip olup özerk bir
yapıdadırlar. Çoğunun seçilmiş yönetim kurulu, belgeli yönetim prosedürleri ve
düzenli yapılan toplantıları vardır. Organizasyonların üçte ikiden fazlası, on yıl ve
daha fazla kuruluş geçmişine sahiptir.689
Müslüman organizasyonların çoğu, başlangıçta azınlık guruplarının kendi
kendine yeten vasıfta ve yerel seviyede kurulmuştur. Bu grupların faaliyetlerinde iki
önemli nokta olmasaydı yerel yardım grupları olarak sınıflandırılabilirdi. Çoğu
yardım derneği olarak kayıtlıdır ve böylece diğer yerel derneklerden daha resmi
olarak kurulmuşlardır. Bu kuruluşlar sadece yakın çevredeki insanlara değil diğer
bölgelerdeki
vatandaşlarına
da
hizmet
etmektedirler.
Bu
yüzden
bu
tür
organizasyonlar kendi kendine yeten derneklerden ayrı tutulmaktadırlar.
Hindistan ve Pakistan’dan gelen göçmenler, ev sahibi topluma göre dil, din,
kültür ve sosyal organizasyonlar açısından farklıdır ve Asyalılardan yoğun olarak
yaşadıkları bölgelerde pek çok etnik orijinli iş ve organizasyonlar kurmuşlardır. Bu
faktörler, göçmenler arasında Hint ve Pakistanlıların kendi gruplarını kurmalarına
neden olmuştur.690 Örneğin, Pakistan veya Karayip kökenli siyah etnik azınlıklara
hizmet eden organizasyonlar, daha çok ilçe ve kasaba odaklı iken Çin toplumuna
hizmet verenler bölgesel özelliktedir. Bangladeş toplumu, daha çok sınırlı yerleşim
bölgelerinde yoğunlaşmasına rağmen Çin toplumu, genelde daha geniş bölgelere
yayılan küçük yerleşim alanlarında bulunmaktadır. Diğer azınlık toplumlarına hizmet
eden organizasyonlar ise hem merkezi toplumlara hem de bölgesel toplumlara hizmet
etmektedirler.691
2.3.3. Müslüman Organizasyonlarda Ortaya Çıkan Problemler
Müslüman organizasyonların önemli bir karakteri hemen dikkati çekmektedir.
Organizasyonlar toplum adına birçok faydalı hizmette bulunmasına rağmen bir takım
689
Owen ve Khamis, Black and Minority Ethnic Voluntary and Community Organisations, s. 19.
Philip N. Jones, Colored Minorities in Birmingham, Annals of the Association of American
Geographers, England, Mart 1976, 66/1, s. 94.
691
Owen ve Khan, Black and Minority Ethnic Voluntary and Community Organisations, s.16.
690
- 187 -
eksiklikler ve yanlış uygulamalar da mevcuttur. Çoğu organizasyon İslam adına ve
toplumun yararına işletilmesine rağmen kurucularının özel mülkü gibidir.692
İngiltere’deki çoğu organizasyon dini amaçlara hizmet etmek yerine dini kılıf altında
liderlerinin amaçlarına hizmet etmektedirler.693
Müslümanların İngiltere’de yeterince etkin olamamalarında dernek ve
organizasyonların da ciddi anlamda payları bulunmaktadır. Örneğin, organizasyonlar
arasında birlikte hareket etme kabiliyeti yoktur. Birçoğu birbiriyle hasmane ilişki
içindedir. Kendi ülkelerindeki siyasal çekişmeler ve bölgecilik buraya da
taşınmaktadır. Bu da Müslümanların devlet düzeyinde güçlü temsil edilmemesine ve
buna bağlı olarak da devlet yardımlarından istifade edememeye neden olmaktadır.694
Bu tür aksaklıklara bağlı olarak organizasyonlar yetenekli gençleri
çekememektedirler. İşsiz olanlar, vize problemi olanlar veya reaksiyoner bir tavırla
böyle organizasyonlara katılmaktadırlar. Bu niyetlerle organizasyonlara katılan
kişiler, yağcılık şartlarını yerine getirmekte ve kendi düşüncelerinden taviz
vermektedirler.
Kişisel
nedenler
olmadıkça
bilim
adamları
da
bu
tür
organizasyonlarda çalışmayı cazip bulmamaktadırlar.695
Bilindiği gibi İngiltere’de mutlak anlamda kilise ile devlet ayrımı
bulunmamakta Anglikan Kilisesi devletin resmi kilisesi olarak tanınmaktadır. Roma
Katolik Kilisesi ve Yahudilik resmi Anglikan Kilisesi gibi aynı düzeyde devlet
yardımı almaktadırlar. Diğer ülkelerde olduğu gibi imamlar tarafından yapılan
evlilikler rahip ve papazların yaptığı anlamda resmi olarak kabul edilmemektedir.
Dini organizasyonlarla ilgili bu dinlere tanınan bütün haklara rağmen Müslümanlar
dini açıdan olduğu gibi finansal açıdan da engellerle karşılaşmaya devam
etmektedirler. Bu durum, İngiltere’nin çok kültürlü ve çoğulcu devlet yapısıyla
açıkça çelişmektedir.
692
Raza, Islam in Britain: Past, Present and the Future, s. 48.
A.e., a. yer.
694
Ali Köse, Avrupa I, İngiltere ve Fransa, Günümüz Dünyasında Müslüman Azınlıklar, III. Kutlu
Doğum İlmi Toplantısı, İsam, İstanbul, 1998, s. 31.
695
Raza, Islam in Britain: Past, Present and the Future, s. 49.
693
- 188 -
2.3.4. Dini Azınlık Organizasyonlarına Fon Ayrılması ve Tarafsızlık
Prensibi
Müslüman azınlık toplulukları, İngiltere ve Galler’de sosyal dışlanma ve
ayrımcılık problemine diğer toplumlardan daha çok maruz kalmaktadırlar. Çoğu
organizasyon da bu sorunlarla yeteri kadar mücadele etmekte başarısız
kalmaktadırlar. Sosyal dışlanma ve komşuluk yenilenmesi üzerine yapılan Stephen
Lawrence araştırmasında bu durumun nedeni olarak hükümet politikaları
gösterilmektedir.696
Home Office’in (İçişleri Bakanlığı) yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre
Hindu ve Müslüman organizasyonların yarısı adaletsiz muamelelerle karşılaştıklarını
belirtmişlerdir. Özellikle dini azınlıkların tamamına yakını yerel yönetimlerden
şikâyet etmiş ve haksız muamelelerle ilgili anlatabilecekleri birçok durumun
olduğunu ifade etmişlerdir. Örneğin, Müslüman’ların üçte ikisi ve Hindularla
Sihlerin
büyük
bir
oranı
yerel
yönetimlerin
fon
dağıtma
konusunda
ayrımcılıklarından çokça yakınmışlardır. Aynı şekilde Müslümanların yarıdan
fazlası, bağış toplama konusunda devlet tarafından ayrımcı ve haksız muamelelere
maruz kaldıklarını açıklamışlardır.697 Anglikan Kilisesi’nin dışındaki diğer Hıristiyan
guruplar da kamu fonlarının dağıtılmasından yakınmakta ve fonların dağıtımında
yerel yönetimlerin İngiliz Kilisesi katedrallerine fonlar ayırdıklarını ve büyük
şehirlerde merkezi yerlerde İngiliz Kilisesi katedrallerinin halkın ve turistlerin
ilgisine sunulduğunu iddia etmektedirler.698
Kısacası, din hizmetlerini geliştirmek üzere İngiliz Kilisesi ile aynı
gerekçelerle birçok kez yerel otoritelere başvurduklarını söyleyen azınlık dini
gurupları ile İngiliz Kilisesi dışındaki Hıristiyan din guruplarının mali talepler gibi
birçok istekleri, her seferinde farklı gerekçeler ileri sürülerek reddedilmekte ve din
hizmetleri konusunda açık bir ayrımcılık yapılmaktadır.
696
Owen ve Khan, Black and Minority Ethnic Voluntary and Community Organisations, s. 83.
Weller ve diğerleri, “Religious Discrimination in England and Wales,” s. 81.
698
Weller ve diğerleri, a.g.e., s. 83.
697
- 189 -
GENEL DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Bütün çalışmalar göstermektedir ki İngiltere’de Müslümanlar ekonomi,
eğitim, sosyal ve kültürel hayata etkili bir şekilde katılmak için bazı düzenlemeler
yapmaktadırlar. Bunun da iki ana nedeni vardır: Birincisi, azınlık olarak dini
kimliklerini devam ettirmek, ikincisi de kabul edilmeme hissini ve ait oldukları
azınlığa ait problemleri azaltmak.
Müslüman liderler ve aileler güçlü bir şekilde dinleri ile ilgili hususların
okullarda bütün çocuklara öğretilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Ancak bu
şekilde çok kültürlü bir toplumda karşılıklı anlayış ve saygının artırılması mümkün
hale getirilebilir. Bu düşünce çokkültürlü ve çoğulcu bir yönetim sistemini
benimsediği için Avrupa’da hoşgörü ve töleransın hâkim olduğu bir yer olarak kabul
edilen İngiltere toplum siyasetiyle de uyumluluk göstermektedir.
Müslüman gençlerin ve toplum bireylerinin okul, ev ve diğer sosyal alanlarda
karşılaştıkları problemlerin üstesinden gelmede yardıma ihtiyaçları olduğu açıktır.
Bu problemlerin çözümünde politikacı ve yetkililerin iyi niyetinin yanında asıl sonuç
verecek olan önlem, yürürlükteki kanunlara iyileştirilmelerin yapılması olacaktır.
Okul ve işyerlerinde günlük ve haftalık ibadetleri gerçekleştirmeye yönelik
önlemler, okul, hastane ve işyerlerinde helal et önlemleri, dini toplantı, dini ve
fiziksel eğitim, Müslüman kızlar için okul üniforması, tek cinsiyetli okullar, devlet
destekli özel Müslüman okulları, cami, toplum merkezleri ve mezarlıklar için arsa
tahsis edilmesi gibi birçok konuda politikacı ve yetkililerin anlayış ve iyi niyetine
ciddi ihtiyaç vardır. Bu zorlukların bir kısmı çözülmüştür. Diğer alanlarda ise
yetkililerin önyargılı ve uzlaşmaz tutumları Müslümanlar arasındaki tedirginliği
artırmış ve kendi dini ihtiyaçlarının önemsenmediğini ve gereksiz olduğunu
hissetmelerine yol açmıştır.
Müslüman toplulukları ve İngiliz yetkili mercilerinin yapacakları birtakım
çalışmalar İngiltere’de Müslümanların karşılaştığı problemlerin çözümünde yardımcı
olacaktır. Bu çerçevede yardımcı olabileceğini düşündüğüz bazı öneriler şunlardır:
1) Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde yerel yönetim yetkilileri
genelde toplumun, özelde ise gençlerin ihtiyaçlarını birlikte araştırmalıdırlar.
- 190 -
Dini bağlılık üzerine yapılan yerel istatistikler, derinlemesine tartışılmalı ve
politika belirlemede yardımcı olmalıdır.
2) Toplum merkezleri ve ibadet yerleri Müslümanların ibadet edebilecekleri ve
dini ve kültürel törenlerini yapabilecekleri tesisler haline getirilmelidir. Bu
yerler genç ve yaşlılar için de merkezi bir buluşma noktası olacağından
toplumsal bütünleşmeyi sağlayacağı düşünülmektedir.
3) Devlet okullarında bütün Müslüman öğrencilere güçlü ve sağlıklı bir dini
kimlik oluşturacak din eğitimi fırsatı sağlanmalıdır.
4) Müslüman öğretmen ve öğrenciler için eğitimin bütünlüğünü bozmayacak
şekilde ibadet zamanları ayarlanmalı, helal yiyecekler konusunda özen
gösterilmelidir.
5) Müslüman kızlar için beden eğitimi derslerindeki üniforma sorunu tekrar ele
alınmalıdır.
6) Kızlarını tek cinsiyetli okullara göndermek isteyen anne ve babaların bu
isteğine saygı duyulmalıdır.
7) Gönüllü toplum çalışmaları desteklenmeli, Müslüman anne ve babaların okul
aile birliği ve okul yönetim kurullarına katılımı sağlanmalıdır.
8) Okulların ders kitapları ve diğer öğrenme materyallerindeki ırkçı ve din
karşıtı önyargılı içerikleri kontrol edilerek sağlam tedbirler alınmalıdır.
9) Okullar, öğrenciler veya öğretmenler tarafından uygulanabilecek ırk
ayrımcılığına ve din istismarına karşı gerekli önlemleri almalıdır.
10) Genç Müslümanlarla İngilizce iletişim kurabilecek öğretmenler yetiştirilmeli
ve atanmalıdır. Bu onların farklı dillere sahip Müslümanlarla ve İslama ilgi
duyan beyaz insanlarla iletişim kurmalarına da yardımcı olacaktır.
11) Annelerin çocukların eğitiminde büyük rolü olduğundan Müslüman
kadınların düzenli olarak toplanabilecekleri tesisler oluşturulmalıdır. Bu
durum, Müslüman kadınlara Müslüman olmayan bir çevreyle başa çıkmada
ve sosyal bütünleşmeyi sağlamada yardımcı olacaktır.
12) Kız ve erkekler için ayrı olarak düzenli gençlik eğitim kampları organize
edilmelidir.
13) Ülkede İslam’ın gerçek imajını yansıtacak kitaplar ve tanıtımlar sağlanmalı,
medya organlarındaki olumsuz imajlara karşı kampanyalar yürütülmelidir.
- 191 -
14) Yetkili otoritelerin çalışma ve politikalarını takip etmek için Müslüman
gençler üzerinde düzenli araştırmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalar, eğitim ve
diğer alanlarda herhangi yeni ve özel bir ihtiyacı belirlemeye yardımcı
olacaktır.
15) Müslümanlar karar alma sürecinde etkili olmak için politikaya katılmalıdır.
Siyasi partilere üyelik, baskı grupları ve politika süreci içinde olmak eğitim
ve dini kültürel ihtiyaçlar için etkili destek sağlayacağından fırsat eşitliğine
katkıda bulunacaktır.
Bu tavsiyeler okulların yanı sıra yerel eğitim otoritelerinin de kontrolünü
sağlayacaktır. İlgili otoritelerin yapacakları çalışmalara ek olarak Müslüman
topluluklarının kendilerinin de çocukların eğitim ve refahı için sorumlulukları
bulunmaktadır. Bu sorumluluk ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi, hem
Müslüman topluluklarına hem de İngiltere toplumuna birer birey olarak entegre
olmaları konusunda kolaylık sağlayacaktır.
Sonuç olarak vurgulanmalıdır ki Müslüman aileler ve eğitimciler İngiltere’de
çocuklarının etnik kimlik, din ve kültürlerinin kaybedilme riski altında olduğundan
gerçekten korkmaktadırlar. Üçüncü neslin çoğunluğunun asimile edildiği ve İngiliz
kültürünün eritme potasında gözden kaybolduğu bile vurgulanmaktadır. Aileye
yönelik toplumsal ve ulusal düzeyde etkili ve ciddi önlemler alınmazsa asimilasyon
süreci tamamlanacak ve İngiltere’deki Müslüman toplulukları, tamamıyla etnik
kimliği ve dinini kaybetmiş olan Malta toplumu gibi aynı kaderi paylaşacaktır. Bu
nedenle çözüm önerileri ve gerekli bütün önlemler hayata geçirilmeli, bu konuda
ciddi bir şekilde toplumsal yardımlaşma, bilinç ve organizasyon sağlanmalıdır.
SONUÇ
İngiltere’de Anglikan Kilisesinin varlığı, devletin varlığının teminatı
durumundadır. Devlet başkanı konumundaki İngiltere Kralı aynı zamanda İngiliz
Kilisesi’nin de başkanıdır. Anglikan Kilisesi, İngiltere’de oldukça köklü bir geleneğe
sahiptir. Devlet törenlerinin çoğu dinî merasimle yapılmakta, Başbakanın teklifi ile
din görevlilerini Kilise Başkanı olan Kral atamaktadır. Oldukça kapsamlı ve ayrıntılı
din dersleri, devletin ilk ve orta dereceli okullarında düzenli ders olarak
- 192 -
verilmektedir. Bütün devlet okullarında güne toplu dua ile başlamak yasal bir
zorunluluk arz etmektedir. Veliler istedikleri takdirde çocuklarını toplu duadan ve
din derslerinden men edebilmektedirler. Anglikan Kilisesi ile devlet arasında
herhangi bir alan ayırımı belirlenmediğinden, İngiltere’de laiklikten de söz etmek
mümkün değildir.
Resmi bir dine sahip olan günümüz İngiltere’sinde din ve devlet arasındaki
ortaklık geçmişteki kadar güçlü değildir. Özellikle de ülkede resmi kilise, temsil
ettiği kültürel değerler açısından önem arz etmektedir. Din ve devletin ikisinin de
devletin işleyişinde önemli rollere sahip olmaları, devletin dini desteklemesi ve onu
tanımak için gerekli pozitif önlemleri alması anlayışı, İngiltere’deki resmi kilise
modeline ayrı bir önem kazandırmaktadır.
İngiltere, her ne kadar mutlak anlamda remi bir devlet kilisesi modeliyle yola
çıkmışsa da özellikle ikinci dünya savaşından sonra başta Müslüman azınlığı olmak
üzere ülkeye farklı etnik ve dini azınlık guruplarının göç etmesiyle beraber resmi
devlet kilisesi modelinde bazı değişikliklere gitme ihtiyacını hissetmiştir. Değişikliğe
gidilen bu yeni İngiliz Kilisesi modeli, devletin bazı dini konularda tarafsız olması
prensibine de zarar vermiştir. Bu bağlamda mevcut sistemin en önemli eksik yönü,
din özgürlüğünü herkese sağlamaması veya dinler arasında özellikle eğitim alanında
eşit muamelede bulunmamasıdır.
Farklı dini guruplardan çok sayıda kişinin İngiltere’ye göç etmesi,
İngiltere’deki mevcut din-devlet düzenlemeleri için yeni bir problem olmuş ve rafa
kaldırılmış olan pek çok dini tartışmayı da gün yüzüne çıkartmıştır. Dini çoğulculuk
ve çok kültürlülük tartışmaları arasında İngiltere’de uzun yıllardır sadece Anglikan
Kilisesi’ne fon sağlama uygulamasından vazgeçilmiş ve diğer dini guruplar da
desteklenmeye başlamıştır. Fakat İngiliz Kilisesi dışındaki dini guruplar arasında bu
imkândan en çok faydalananlar Yahudiler ve Roma Katolikleri olmuşlardır.
Toplumsal sınıf önyargısından dolayı İngiltere’nin Müslümanların dini
nitelikli okullarına kamu fonlarını sağlamadaki isteksizliği ve popüler İngiliz Kilisesi
okullarına kayıt yapılırken yüksek toplumsal sınıflardan oluşan İngiliz Kilisesi
üyelerine öncelik verilmesi, İngiltere’nin dini ve etnik azınlık guruplarına karşı
tarafsızlığını zedeleyen ve en çok eleştiri alan durumları oluşturmaktadır.
- 193 -
Müslüman azınlığı, pek çok konuda karşılaştığı ayrımcılıklara rağmen
İngiltere’de dininin de devletle beraber devletin işleyişinde önemli rollere sahip
olması, devletin dini desteklemesi ve onu tanımak için gerekli pozitif önlemleri
alması anlayışından dolayı İngiltere’deki resmi kilise modelinin devam etmesini
arzulamaktadır.
Çünkü İngiltere’nin din-devlet anlayışı modeli, Müslüman aktivistler için çok
önemli kurumsal ve ideolojik bir kaynak olmakta ve Müslümanların siyasi açıdan
hareketliliğine imkânlar sunmaktadır. Bunun yanında ülkede resmi kilise kurumunun
varlığı ve onun siyaset ve devlet politikasıyla yakın ilişkiler içinde olması,
Müslümanlara iki kolaylık sağlamaktadır. İlk olarak bu durum, Müslümanlara
devletin diğer dinlere sağlamış olduğu kolaylıkların benzerlerinin kendilerine de
sağlanması için devlet üzerine baskı kurabilme imkânını vermektedir. Örneğin son
zamanlarda İslami okullara fon sağlanmasına dair hükümetin vermiş olduğu bir
kararla ilgili Müslüman bir yetkilinin yaptığı açıklama dikkat çekicidir:
“Hükümetin Müslüman okullarına fon ayırmaması gülünç olduğu kadar
anormaldir de. Çünkü Anglikanların devlet destekli kendi okulları var.
Katoliklerin devlet destekli kendi okulları var. Yahudilerin de devlet
destekli
kendi
okulları
mevcuttur.
Bütün
bunlar,
kendimize
ait
okullarımızın bulunmasının en temel bir hak olduğunun en açık
göstergesidir.” (El-Essawy: 2001)
Kısacası
yasallaştırılması
Müslüman
için
açıkça
aktivistler,
çeşitli
kamu
politikası
devletin
resmi
din-devlet
taleplerinin
modelini
referans
göstermektedirler.
Aynı derecede önemli diğer bir husus da ülkenin resmi din kurumu,
Müslüman liderlere dinleri için siyasi ve kamusal bir rol tanınması talebinde
bulunma imkânını vermiştir. Yani Müslümanlar, İngiltere Kilisesi’nin resmilik
statüsünün kaldırılmasını istememekte hatta devletle bir nevi pazarlık yapmada
Kilise’nin bu statüsünün çok önemli bir rolünün olduğunu bilmektedirler. Müslüman
bir lider bu durumu çok özlü bir şekilde izah etmektedir: Kilisenin mevcut
statüsünün hiç değiştirilmeden aynen kalması çok önemlidir. Kilise’nin kurumsallığı,
bireye inandığı şeyi serbestçe uygulama hakkını vermektedir. Kişinin en temel hakkı
da dinini serbest bir şekilde uygulama hakkıdır.
- 194 -
Anglikan Kilisesi de, devlet desteği kazanmaları için çoğu zaman Müslüman
azınlığının çabalarını açık veya kapalı desteklemektedir. Mesela devlet okullarında
din eğitimi konusunda İngiliz Kilisesi, Müslümanların lehinde olumlu yorumlar
yapmışlardır. Kiliselerin Müslüman okullara devlet yardımının yapılmasını
desteklemeleri çok önemlidir, çünkü özellikle Anglikan ve Katolik Kiliseleri çeşitli
konularda dini gruplar ile seküler devlet arasında aracılık yapmaktadırlar. Bu
kiliseler, din eğitimi düzenlemeleri çalışmalarında ve dini okullar yararına hükümete
tavsiyede bulunma noktasında anahtar rol oynamaktadırlar. Fakat Anglikan
Kilisesi’nin bazı konularda Müslümanları desteklemesi veya devletçe desteklenen
resmi bir devlet dininin bulunması yine de devletin İngiliz Kilisesine tanımış olduğu
hakların aynısını Müslümanlara tanıyacağı anlamına gelmemektedir.
Nitekim Müslümanlar ayrımcı tutumlarla karşılaştıkları durumlarda devletten,
değişik vesilelerle dini pratiklerin genel olarak uygulanmasını sağlayan bu din-devlet
modelinin kendileri için de Anglikan Kilisesi, Katolik Kiliseleri ve Yahudilere
uygulandığı gibi uygulanmasını ve genişletilmesini istemektedirler.
İngiltere’deki din-devlet ilişkileri genel olarak özetlendikten sonra dini
azınlık guruplarına karşı tutumları açısından “dini çoğulcu”; farklı etnik gurupların
kültürlerine karşı da “çokkültürlü” bir modeli benimseyen İngiliz din-devlet anlayışı
sisteminin din eğitimi ve din hizmetleri alanlarıyla siyasal alanda Müslümanlara
karşı uygulama şekillerine değinilmesinde fayda vardır:
İngiltere’de din eğitiminin hukuki statüsünü düzenleyen ilk eğitim yasası olan
1870 Eğitim Yasası’ndan itibaren mezhebe dayalı din eğitimi benimsenmemiştir.
Onun yerine farklı mezheplerin din eğitimi konusundaki talepleri bir din eğitimi
çatısı içerisinde karşılanmaya çalışılmıştır. Mezhebe dayalı din eğitimine ancak kilise
okullarında yer verilmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası İngilteresindeki dini çoğulculuk
ve eğitim bilimindeki gelişmeler doğrultusunda farklı dinlerin din eğitimi
konusundaki talepleri yeniden yapılandırılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda devlet
okullarında din eğitimi içeriğine Hıristiyanlık dışında İslamiyet, Budizm gibi diğer
dinler, bazı yerel eğitimlerin din eğitimleri müfredatlarına dâhil edilmeye
başlanmıştır.
- 195 -
1988 Eğitim Reformu Yasası ile birlikte Hıristiyanlığın yanında ülkede temsil
edilen diğer dinlerin öğretilmesi yasal bir zorunluluk haline getirilmiştir. Fakat buna
rağmen, ülkede farklı din mensuplarının din eğitiminden beklentileri, tek bir din
eğitimi içerisinde karşılanmaya çalışılarak farklı bir model geliştirilmiştir. Yani her
bir din mensubu için ayrı bir din eğitimi anlayışı benimsenmesi yoluna gidilmemiştir.
Farklı din mensuplarının taleplerinin bir din eğitimi dersi içerisinde karşılamayı
öngören modelin benimsenmesinde İngiltere’deki mezhebe dayalı olmayan din
eğitimi telakkisinin etkisinin önemli olduğu söylenebilir. Mezhebe dayalı olmayan
din eğitimi anlayışında bir derste farklı mezheplerin taleplerine cevap verilmeye
çalışıldığından çok inançlı din eğitimi modelinde de farklı din mensuplarının
beklentileri tek bir ders içerisinde karşılanmaya çalışılmıştır.
Din eğitimi müfredat programlarının yerel olarak hazırlanmasına ve bu
müfredatı hazırlamak için farklı dinî gruplar, yerel idareler ve öğretmen
temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından hazırlanmasına halen devam
edilmektedir. Fakat 1988 Eğitim Reformu Yasası ile birlikte din eğitimi hariç diğer
derslerin müfredatlarının merkezi eğitim otoritesi tarafından hazırlanıp ülke
seviyesinde uygulanmaya başlanması ve bu değişiklikten yalnızca din eğitimi
müfredatlarının hazırlanmasının istisna tutulması, son yıllarda çok tartışılan bir konu
olmuştur. Her bir yerel otoritenin ayrı din eğitimi müfredatı hazırlaması, kaynak
israfına neden olduğu, ülke düzeyinde din eğitiminde standartların belirlenmesine
engel olduğu ve din eğitiminde etkinliği engellediği gerekçeleri ile tenkit edilmiştir.
Bunun üzerine 1994 yılında merkezî eğitim otoritesi tarafından ilk ve orta dereceli
okullar için model din eğitimi müfredatı hazırlanmıştır. Hukukî olarak bu ‘model din
eğitimi müfredatları’ yerel eğitim otoriteleri için bağlayıcı olmasa da son yıllarda
hazırlanan yerel din eğitimi müfredatlarının, amaç ve içerik yönünden model din
eğitimi müfredatından oldukça etkilendiğini söylemek mümkündür. Ayrıca din
eğitiminin merkezî eğitim otoritesi tarafından teftişe tabi tutulmaya başlanmasının,
genelde daha kaliteli din eğitimi yönünde olumlu adımlar olduğuna inanılmaktadır.
Kısaca, din eğitimi müfredat hazırlama sürecinin de diğer derslerde olduğu gibi yerel
seviyeden ulusal seviyede program hazırlamaya doğru bir çizgi takip ettiği
gözlenmektedir.
- 196 -
Din eğitimi bağlamında İngiltere’de bahsi geçen diğer önemli bir konu da
okullarda toplu ibadetin yapılması meselesidir. Seküler bir toplum olan İngiltere
okullarında Hıristiyan içerikli toplu ibadetin varlığını koruması son derece dikkat
çekicidir. Özellikle devlet okullarındaki din dersi konusunda oldukça liberal bir
tutum sergileyen din eğitimcilerinin çoğunun toplu ibadet konusunda aynı duyarlılığı
gösterdiği söylenemez. Toplu ibadetin okullardaki mevcudiyeti tartışma konusu olup,
başta Müslüman toplumu tarafından olmak üzere Britanya Hümanistleri ve az sayıda
din eğitimcisi tarafından sorgulanmaktadır.
Din hizmetleri konusunda ise Müslüman azınlık toplulukları, İngiltere’de
sosyal dışlanma ve ayrımcılık problemine diğer toplumlardan daha çok maruz
kalmaktadırlar.
Özellikle
ceza
evlerindeki
Müslümanlara
karşı
Hıristiyan
mahkûmlara nazaran ayrımcılıklar yapılmaya devam etmektedir.
İngiltere cezaevlerinde Müslüman azınlık toplulukları pek çok kötü
durumlarla karşılaşmaktadırlar. Çünkü İngiliz Kilisesi’nin Roma Katolikleri ve
Metodistlerle yaptığı ekümenik mukavelenin de etkisiyle kazanmış olduğu itibarlı
statü, Müslüman azınlık topluluklarını dezavantajlı bir konuma sokmaktadır.
Hıristiyanlık dışındaki diğer dinlerin de Hıristiyanlıkla eşit haklara sahip olmaları
gerektiğine dair resmi ifadelere rağmen, hapishanelerdeki uygulamaların herkese eşit
saygıyı sağlayamadığı yaygın bir görüştür. Cezaevlerinde 10 tane Müslüman imam
halen görevde olmasına rağmen ana Hıristiyan akımın dışında olan mahkûmlar
dinlerini serbestçe uygulayamamaktadırlar. Müslüman azınlığına karşı İngiltere
cezaevlerinde
uygulanan
ayrımcılık,
toplumsal
adalet
bakış
açısıyla
bağdaşmamaktadır.
Ayrıca Müslüman azınlığı, din hizmetleri konusunda yerel yönetimlerden
şikâyet etmiş ve haksız muamelelerle ilgili anlatabilecekleri birçok durumun
olduğunu ifade etmiştir. Örneğin, Müslüman’ların üçte ikisi yerel yönetimlerin fon
dağıtma
konusunda
ayrımcılıklarından
çokça
yakınmıştır.
Aynı
şekilde
Müslümanların yarıdan fazlası, bağış toplama konusunda devlet tarafından ayrımcı
ve haksız muamelelere maruz kaldıklarını açıklamışlardır.699
699
Weller ve diğerleri, “Religious Discrimination in England and Wales,” s. 81.
- 197 -
16. Yüzyılda, resmi İngiltere Kilisesi kurulduğundan beri genel anlamda dini
azınlıkların hakları gittikçe genişlemesine rağmen, Müslüman azınlığının dini
haklarını koruyan anayasal herhangi bir düzenleme ve dini ibadetlerin serbestçe
yapılmasıyla ilgili devletçe yapılmış bir sözleşme bulunmadığından Müslüman
azınlık topluluklarına yönelik olarak eşit muamelede bulunulamamaktadır.
Örneğin, Müslüman azınlığı, küfür kanunu olarak da adlandırılan “dine
hakaret kanunu” (blasphemy law) noktasında kanunun geçerli olduğu 17. Yüzyıldan
kanun hükmünün kaldırıldığı 2008 yılına kadar kanunun sadece resmi kiliseyi
korumaya yönelik olması gerekçe gösterilerek koruma kapsamı dışında kalmıştır.
Nitekim Salman Rüştü’nün The Satanic Verses (Şeytan Ayetleri) romanında dine
hakaret edici pek çok ifade bulunmasına rağmen bu kanun, Müslümanların lehinde
işletilmediğinden İngiltere Müslüman azınlığı ve diğer dünya Müslümanları arasında
büyük bir infiale sebep olmuştur.
Bradford şehrindeki ırkçı isyanların akabinde hükümetin hazırladığı 2001
raporu, inanca dayalı okullarla ilgili kaygıları daha da belirgin hale getirmiş ve pek
çok etnik azınlık topluluklarının İngiliz toplumuna yeteri kadar entegre
edilemedikleri sonucu ortaya çıkmıştır. Müslümanlar, her ne kadar İngiltere’de dindevlet ilişkilerinde resmi bir dini yapıyı ortaya çıkaran tarihi sürecin bir parçası
olmasalar da sisteme dâhil edilmelerinin en iyi yolunun devletin kendi dini
ihtiyaçlarını karşılamaktan geçeceğini belirtmişlerdir.
Fakat ne var ki günümüz İngiltere’sinde Müslümanlara karşı ayrımcılık
yapmak hala hukuka aykırı değildir, çünkü mahkemeler Müslümanları bir etnik
gurup olarak tanımamaktadır. Yahudiler ve Sihler etnik kimlikler olarak
tanımlanırken Müslümanların bu tanımın dışında tutulması, Müslümanlar arasında
hoşnutsuzluk yaratan bir durumdur. Ülkede uygulanan bu etnik siyasetin sonucunda
dikkatler ırk meselesine yoğunlaşmıştır.
İngiltere’nin ABD’den aldığı ırkçı düalizm, İngiliz sosyal bilimi ve radikal
siyasetinde baskın bir güç olmuştur. İngiltere, siyahî kimlik hareketini, ülkesindeki
çeşitli gurupları bir arada tutabilmek için nüfusa tek bir kimlik verme girişiminde
bulunarak kullanmaya çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Özellikle Asyalılar,
kendilerini siyahî kimliğin parçası olarak görmemiştir. Kısacası, siyahî kimlik
- 198 -
hareketi, çoğulcu bir etnik iddialılığa giden yolu açmış, aralarında Müslümanların da
bulunduğu Asyalı guruplar, meşruiyetini yeni kazanmış siyahî kamusal kimliğin
başarısını yakalamaya çalışmışlardır.
İngiltere’nin siyahî kimlik hareketiyle etnik azınlıkları tek bir kimlik altında
birleştirme isteği, başarısız olmakla kalmamış, onlarda derinden bir bağlılık ve
cemaat devingenliği doğuran kimliklerin sayısını artırmıştır. Mesela, Pakistanlılar,
yeri geldiğinde, “siyah” yeri geldiğinde, “Asyalı”, “Müslüman” veya “Keşmirli”
olabilmişlerdir.
Kısacası, Britanya toplumunun azınlıklara yönelik siyahî kimlik uygulama
politikası, Karayipliler üzerinde başarılı olmuşsa da, Güney Asyalılar arasında en
fazla öne çıkartılan unsur din olduğundan İngiltere, bu uygulamasında başarılı
olamamıştır. İngiltere’nin Müslümanları “renkli öteki” olarak görüp, onlara öyle
davranması, Müslümanların kendilerine yakıştırılan bu tanımı kabul etmelerini
gerektirmemiştir.
Müslüman topluluklarına karşı sergilenen ayrımcı tutumların diğer bir şekli
de özellikle 11 Eylül olayları sonrasında birçok Avrupa ülkesinde de baş gösteren
İslamofobia’nın İngiltere’de de etkin bir biçimde görülmüş olmasıdır.
İngiltere’de özellikle 2001 ve 2005 saldırılarından sonra bütün Müslümanlar,
ayırıma tabi tutulmaksızın Batı karşıtı ve teröre destek veren kişiler olarak olumsuz
bir imaja sahip olmuş, geniş ölçüde Batıyı tehdit eden teröristler olarak
görülmüşlerdir. Eylül saldırılarından sonra oluşturulan bu olumsuz hava içerisinde
Müslümanlara karşı düşmanlık kendini iyice hissettirmiştir.
İslamofobiyle ilgili yapılan araştırmalar ve ortaya konan raporlara göre
İngiltere’de sivil özgürlükler daraltılmış, güvenlik amaçlı yasalarla Müslümanlar
üzerinde ciddi bir korku iklimi oluşturulmuş ve başa gelen hükümetler, Müslüman
azınlığının durumunu iyileştirme görevini ifa edememişlerdir.
İngiltere’de özellikle Müslüman dini azınlığına karşı oluşturulan ırkçı
ideoloji, daha çok dini ve kültürel farklılıklara odaklanmıştır. Çağdaş İslamofobi
açıkça aynı toplumu hedef alan bu yeni ırkçılıkla benzerliklere sahiptir. Güney Asya
toplumları da Müslüman kimliklerinden dolayı bahsi geçen bu ırksal ayrımcılığa ve
düşmanlığa maruz kalmıştır.
- 199 -
Bu anlatılanlar, İngiltere’de Müslüman azınlık kuruluşlarına devlet desteğinin
sağlanması için mevcut durumdan farklı bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini ortaya
koymaktadır. Çünkü bir devlet politikasının amacı, dindar veya ateist bütün insanlar
arasında devletin tarafsızlığının sağlanması gerekliliğidir. Bu amaca ulaşmanın en iyi
yolu, devletin dini veya seküler bütün gönüllü organizasyonlara ve okullara, devlete
ve kamu yararına faydalı oldukları müddetçe, başta mali olmak üzere her türlü
desteğin sağlanmasıdır. Bu şekilde bir politikanın, devletin bütün dini azınlık
guruplarına karşı tarafsız kalma prensibini yerine getirmiş olacağı kanaatini
taşımaktayız.
- 200 -
ÖZET
[GÖNENÇ, İsmail]. [Dinlere Karşı Tarafsızlık Açısından İngiltere’de DinDevlet İlişkisi (Müslüman Azınlık Örneği)], [Doktora Tezi], Ankara, [2010].
Bu çalışmada, İngiltere’de resmi din olarak kabul edilen Anglikan
Kilisesi’nin “dini çoğulcu” ve “çokkültürlü” İngiliz sistemi içerisindeki konumu ve
Müslüman azınlığıyla ilişkileri incelenmiştir. Lordlar Kamarası’nda Anglikan
piskoposlara sabit bir kontenjanın ayrılması gibi İngiliz Kilisesi lehine olan bazı
uygulamalar, farklı din ve inançlardan olan insanların bir arada yaşayabilmeleri için
gerekli olan siyasal yapının tarafsızlığını tehlikeye atmıştır. Bunun yanında İkinci
Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’ye de büyük bir Müslüman göçü yaşanmıştır.
Müslüman azınlığı zamanla ülkede en büyük göçmen nüfusunu oluşturduktan sonra
özellikle din eğitimi ve din hizmetlerinin sağlanması konusunda pek çok problemle
yüzleşmiştir. Bu nedenle bu çalışmada Müslümanların pek çok sosyal, siyasi ve
hukuki hakları ile Müslümanlara karşı yapılan ayrımcı tutumlar incelenmiştir. Dini
çoğulculuk ve çokkültürlülük kavramları teorik olarak incelendikten sonra bu
kavramların İngiltere’deki uygulama şekli ele alınmıştır. İngiltere’nin dini
çoğulculuk ve çokkültürlülük ilkelerini pragmatik bir yaklaşımla benimsediği ve bu
anlayışla pek çok farklı kültürü bir arada barındırdığı anlaşılmıştır. İngiltere’de dini
azınlık guruplarına yönelik din eğitimi ve din hizmetleri alanlarında ayrımcı
tutumların yaşandığı ve İslamofobik gelişmelerle karşılaşıldığı görülmüştür. Örneğin,
Din Eğitimiyle ilgili olarak Müslüman okullarına ‘devlet okulu’ statüsü verilmesinde
bir isteksizlik görülmüştür. Aynı şekilde İslamiyet’in resmi bir din olarak kabul
edilmemesi sonucunda da Müslümanlara din hizmetlerinin sağlanması konusunda
gerilimler yaşanmıştır. İngiltere’de ırkların korunmasına yönelik yasal tedbirlerin
olması, aynı zamanda bir ırk olan Yahudi ve Sih azınlık guruplarını koruma altına
alırken,
birçok ırktan oluşan Müslüman dini azınlığa yönelik yasal bir koruma
getirilmeyerek Müslüman toplulukları korumasız bırakılmış ve böylece İngiltere, dini
guruplar
arasında
gözetmesi
gereken
eşitlik
getirememiştir.
- 201 -
ilkesinin
gereklerini
yerine
Anahtar Sözcükler
1. Din ve Devlet
2. İngiltere
3. Dini Tarafsızlık
4. Çoğulculuk
5. Çokkültürlülük
6. Dini Çoğulculuk
- 202 -
ABSTRACT
[GÖNENÇ, İsmail] [Religion-State Relationship in terms of Religious Neutrality
in England (The Case of Muslim Minorities)], Ankara, [2010].
Here in this sudy, the status of the Anglican Church which is adopted as the
official religion in the UK and its relationships with Muslim minority has been
examined in the English system which is called “religious pluralist” and
“multiculturalist”. Some applications in favor of Church of England such as
seperation of fixed quota for Anglican Bishops in the House of Lords has put on the
line the neutrality of political structure which is essential for people of different
religions and beliefs to live together. Besides, England has experienced a huge
migration of Muslims after the Second World War. After Muslims constitued the
largest immigration population in the country they started to face some problems
particularly in the area of religious education and religious services. Therefore here
in this study many issues regarding Muslim’s social, poltical and judicial rights and
discriminatory attitudes against them have been examined. After examining the
concepts of ‘religious pluralism’ and ‘multiculturalism’ in terms of theoretical
aspect, then the modes of application of these concepts in the UK has been taken in
hand. It has been understood that Britain adopts the principles of religious pluralism
and multiculturalism with a pragmatic approach and accommodate many different
cultures by way of this understanding. It has been seen that there are some kinds of
discriminatory attitudes and Islamophobic developments in the areas of religious
education and religious services in Britain. For example, regarding religious
education it has been seen reluctance for granting Muslim schools the status of ‘state
scools’. Likewise, there have been some tensions in the provision of religious
services to Muslims as a result of not to accept Islam as a religion. While legal
measures for the protection of race in Britain have taken Jews and Sikhs whom are
also racial minorities under the protection, not bringing legal protections for Muslim
minorities whom are consists of many different racial groups, they have been left
unprotected and thus England has not fulfilled the requirement of principle of
equality which must be observed between the religious groups.
- 203 -
Key Words
1. Religion and State
2. England
3. Religious Neutrality
4. Pluralism
5. Multiculturalism
6. Religious Pluralism
- 204 -
KAYNAKÇA
Abbas, Tahir, Muslim Britain: Communities under Pressure, London, Zed Books,
2005.
Acas, Religion or belief and the workplace: A guide for employers and employees,
2004. http://www.acas.org.uk/publications/pdf/religion.pdf; Ayrıca daha fazla bilgi
için bkz. http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/england/london/4179930.stm
Acheson, R. J., Radical Puritans in England 1550-1660, New York, Longman
Group, 1993.
A House for the Future, Stationary Office, London, 2000, s. 155.
Akyel, Recai, İngiltere Müslümanları, İstanbul, Endülüs Yayınları, 1994.
Akgün, Semra, Anglikan Kilisesi’nin Yapısı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006.
Aksu, Mehmet Ziya, İngiltere’de Reform Hareketi ve Anglikan Kilisesi’nin
Teşekkülü, OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2002.
Akyüz, Niyazi, Gecekondularda Dini Hayat ve Kentlileşme, Ankara, Gündüz
Eğitim ve Yayıncılık, 2007.
_____________, “Din Sosyolojisinde Yöntem ve Teknikler Üzerine Genel Bir
Değerlendirme,” içinde Niyazi Akyüz ve İhsan Çapcıoğlu (Der.), Ana Başlıklarıyla
Din Sosyolojisi, Ankara, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, 2008.
Al-Azm, Sadık J., “The Importance of Being Earnest about Salman Rushdie,” Die
Welt des Islams, 1991, C.31, S.1, s.1-49.
Alıcı, Mehmet, İngiliz Püritanizmi’nin Doğuşu ve Gelişimi (XVI.-XVII. Yüzyıl),
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2005.
- 205 -
Allen, Chris, “United Kingdom- Mart 2006 Son Rapor-,” içinde Jocelyne Cesari,
(Der.), Securitization and Religious Divides in Europe – Muslims in Western
Europe After 9/11: Why the Term Islamophobia is more a Predicament than an
Explanation, Submission to the Changing Landscape of Citizenship and Security 6th
PCRD of European Commission.
______________, “From Race to Religion: The New Face of Discrimination,” içinde
Tahir Abbas, (Der.), Muslim Britain – Communities under Pressure-, London,
Zed Books, 2005.
Allen, Christopher, “Justifying Islamophobia: A Post-9/11 Consideration of the
European Union and the British Contexts”, American Journal of Islamic Social
Sciences, C.21, S.3 (2004; özel sayı “Neo-Orientalism and Islamophobia: Post9/11”), s.1-25.
Altaş, Mutlu, İngitere’de Din Eğitimi, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1997.
Altaş, Nurullah, Çokkültürlülük ve Din Eğitimi, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım,
2003.
Altınay, Ramazan, “Müslüman Azınlıklar Tarihine Giriş,” Dini Araştırmalar, 2004,
C.19, S.7.
Ally, Mashuq, The History of Muslims in Britain, MA Thesis, University of
Birmingham, 1982.
Anheier Helmut K., ve Salamon, Lester M., “The Nonprofit Sector in Comparative
Perspective,” içinde Walter W. Powell ve Richard Steinberg (Der.), The Nonprofit
Sector-A Research Handbook, New Haven, Yale University Press, 2006, s.89-117.
Ansari, Humnayun, The Infıdel Within: Muslims in Britain Since 1800, London,
Hurst, 2004.
Anwar, Muhammad, “Muslims in Britain”, içinde Syed Z. Abedin ve Ziauddin
Sardar (Der.,), Muslim Minorities in the West, London, Grey Seal Books, 1995.
________________, Race Relation Policies in Britain: (Policy Papers in Ethnic
Relations), Warwick, Centre for Research in Ethnic Relations, 1991.
- 206 -
__________________, The Myth of Return: Pakistanis in Britain, London,
Heinemann Educational Books, 1979.
_________________, Young Muslims in Britain, Leicester, The Islamic
Foundation, 1994.
Appignanesi, Lisa, ve Ma-İlland, Sara (Der.), The Rushdie File, Syracuse, Syracuse
University Pres, 1990.
Arabacı, Fazlı. “Türkçe Çeviriye Önsöz Yerine”, içinde Jean Bauberot, (Der.), Çev.
Fazlı Arabacı, Avrupa Birliği Ülkelerinde Dinler ve Laiklik, İstanbul, Da
Yayıncılık, 2003.
Arıkan, Seda, Individual and Social Conflicts in Multicultural England: Zadie
Smith’s White Teeth and Monica Ali’s Brick Lane, Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2008.
Arsel, İlhan, Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına,
(Şeriat Devletinden Layik Cumhuriyet’e), Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yayınları, 1975.
Arslantürk, Zeki, Araştırma Metod ve Teknikleri, İstanbul, İFAV Yayınları, 1995.
Asad, Talal, “Ethnography, Literature and Politics: Some Readings and Uses of
Salman Rushdie’s The Satanic Verses,” Cultural Anthropology, 1990, C.5, S.3,
s.239-269.
Ashraf, Syed Ali, “A View of Education-An Islamic Perspective,” içinde Bernadette
O’Keeffe, (Der.), Schools for Tomorrow, London, Falmer Press Ltd., 1988.
Aslan, Adnan, “Batı Perspektifinde Dini
Araştırmaları Dergisi, 1998, C.2, s.143-163.
Çoğulculuk
Meselesi,”
İslam
_____________, “Dini Çoğulculuk Problemine Çözüm Önerisi”, Müslümanlar ve
Diğer Din Mensupları-Müslümanların Diğer Din Mensuplarıyla İlişkilerinde
Temel Yaklaşımlar-, Ankara, Türkiye Dinler Tarihi Derneği Yayınları, 2004.
- 207 -
______________, Dinler ve Hakikat – J. Hick ve S. H. Nasr’ın Felsefesinde Dini
Çoğulculuk, İstanbul, İsam Yayınları, 2006.
______________, “Dinler ve Mutlak Hakikat Kavramı: John Hick ve Seyyid
Hüseyin Nasr’la Bir Mülakat” İslam Araştırmaları Dergisi, 1997, C.1, s.175-188.
Aydın, Mahmut, “Dinsel Çoğulculuk Üzerine Bir Müslüman Mülahazası”, içinde
Mahmut Aydın, (Der.), Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman Perspektifinden Dinsel
Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları, Ankara, Ankara Okulu Yayınları, 2005.
________________,“Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk,” içinde Mahmut
Aydın, (Der.), Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman Perspektifinden Dinsel
Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları, Ankara, Ankara Okulu Yayınları, 2005, s. 1550.
Bader, Veit, “Religious Diversity and Democratic Institutional Pluralism,” Political
Theory, 2003, C.31, S.2, s.265-294.
Bakker, Cok, “Anahtar Sözcük Çeşitlilik Dinlerarası Eğitim ve Dini Guruplar İçinde
belirsizlik Sorunu,” Din Öğretiminde Yeni Yöntem Arayışları Uluslar arası
Sempozyum Bildiri ve Tartışmalar, 28–30 Mart 2001, Ankara, MEB Yayınları, ss.
359–378.
Barker, Eileen, “The British Right to Discriminate,” içinde Thomas Robbins and
Roland Robertson, (Der.,) Church-State Relations: Tensions and Transitions,
New Jersey, Transactions Books, 1987.
_______________, “Tolerant Discrimination: Church State and the New Religions,”
içinde Paul Badham, (Der.,) Religion, State and Society in Modern Britain,
Lampeter, The Edwin Mellen Press, 1989, s.185-208.
Barker, G., Onun İzinde: Hıristiyanlık ve Laiklik Tarihi, İstanbul, Zafer Matbaası,
1985.
Bauman, Gerd, The Multicultural Riddle, London, Routledge, 1999.
- 208 -
Beckford, James A., Joly, Daniele, Khosrokhavar, Farhad, Muslims in Prison:
Challenge and Change in Britain and France, Basingstoke, Palgrave Macmillan,
2005.
________________, “Great Britain: Voluntarism and Sectional Interests,” içinde
Robert Wuthnow, (Der.), Between States and Markets, Princeton, Princeton
University Press, 1991, 30-63.
_________________, Religion in Prison: Equal Rights in A Multi-Faith Society,
Cambridge, Cambridge University Press, 1998.
_________________, “Social Justice and Minority Religions in Prison” – The Case
of England and Wales,” içinde James T. Richardson (Der.), Regulating Religion:
Case Studies from Around the Globe, London, Kluwer Academic/Plenum, 2004.
Bıyık, Mustafa, “Anglikan Kilisesi”, içinde Şinasi Gündüz, (Der.,), Yaşayan Dünya
Dinleri, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2007.
Birkett, Kirsten, Reform’un Özü, Çev. Onur Yöş, İstanbul, Anka Basım, 2003.
Bowlby, Sophie ve Lloyd-Evans, Sally “‘You seem very westernised to me’: place,
identity and othering of Muslim workers in the UK labour market,” içinde Peter
Hopkins and Richard Gale, (Der.,) Muslims in Britain -Race, Place and Identities,
Cheshire, Edinburgh University Press, 2009, ss. 37-55.
Boyle, Kevin, & Sheen, Juliet, (Der.), Freedom of Religion and Belief: A World
Report, London, Routledge, 1997.
Bremer, Francis, j., “Puritanism”, içinde Mircea Eliade, (Der.), Encyclopedia of
Religions, C. 12, New York, 1987.
Brierly, Peter, (Der.), United Kingdom Christian Handbook: 1987-88, Londra,
MARC Europe, 1989.
____________, United Kingdom Christian Handbook, 1992-1993.
Britain’s Voluntary Organizations, Foreign and Commonwealth Office, Londra,
1993.
- 209 -
Britain’s Voluntary Organizations, Perri 6 ve Penny Fieldgrass, Snapshots of
the Voluntary Sector, Londra, NVCO Publications, 1992. (Perrinin soyadını
öğren o başa gelecek)
“British Muslims and Education,” Open Society Institute 2005, s. 160
Bruce, Steve ve Wright, Chris, “Law, Social Change and Religious Toleration”
Journal of Church and State, 1995, C. 37, S. 1, s. 103-120.
Budak, Selçuk, Psikoloji Sözlüğü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2000.
Burgess, Robert, “Five Items for the Policy Agenda in Church Schools,” içinde
Bernadette O’Keeffe, (Der.), Schools for Tomorrow: Building Walls or Building
Bridges, Londra, Falmer Press, s.162-181.
Burn, John, ve Hart, Colin, The Crisis in Religious Education, Londra, Education
Research Trust, 1988.
Campenhaussen, A. Freiherr. Von, “Almanya’da Devlet ve Kilise”, Çev. Nezih Pala,
Devlet ve Din İlişkileri – Farklı Modeller, Konseptler ve Tecrübeler, Ankara,
Konrad Adenauer Vakfı Yayınları, 2003.
Canatan, Kadir, Avrupa’da Müslüman Azınlıklar, İstanbul, İnsan Yayınları, 1995.
____________, “İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Yaklaşım”,
içinde Kadir Canatan ve Özcan Hıdır (Der.), Batı Dünyasında İslamofobi ve Antiİslamizm, Ankara, Eskiyeni Yayınları, 2007.
Cashmore, Ellis, Encyclopedia of Race and Ethnic Studies, London, Routledge,
2004.
Catto, Rebecca, ve Davie, Grace, “İngiltere” içinde Ali Köse, Talip Küçükcan,
(Der.), Avrupa Birliği Ülkelerinde Din-Devlet İlişkisi- Hukuki Yapı, Dini
Kurumlar, Din Eğitimi ve Din Hizmetleri, İstanbul, TDV Yayınları, 2008.
Cesari, Jocelyne ve McLoughlin, Sean, European Muslims and the Secular State,
University of Leeds UK, Ashgate Publishing, 2005.
- 210 -
Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, İstanbul, Paradigma Yayınları, 2002.
Chadwick, Owen, The Reformation, London, Penguin Books, 1965.
Chadwick, Priscilla, Shifting Alliances: Church and State in English Education,
London, Casell, 1997.
Chakravorty, Pinaki, “The Rushdie Incident as Law –and- Literature Parable,” The
Yale Law Journal,1995, C.104, S.8, s.2213-2247.
Christie-Murray, David, A History of Heresy, Oxford, Oxford University Press,
1989.
Cole, Owen, “Religious Education after Swann,” içinde Bernadette O’Keeffe, (Der.),
Schools for Tomorrow, London, Falmer Press Ltd., 1988, s.125-44.
Collins, Sydney, Coloured Minorities in Britain: Studies in Britain Relations
Based on African, West Indian and Asiatic Imigrants, London, Lutterworth Press,
1957.
Copley, Terence “Teaching Religion,” Fifty Years of Religious Education in
England and Wales, Exeter, University of Exeter Press, 1997.
Copson, Andrew ve Pollock, David, Religion and the State in an Open Society,
Unpublished Paper, 2006.
Crewe, Ivor, “The Teatcher Legacy,” içinde Anthony King (Der.), Britain at the
Polls: 1992, New Jersey, Chatham House Pub, 1993, 1-28.
“Criminal Justice and Immigration Act 2008 Implementation,” Ministry of Justice,
Erişim Tarihi: 28.12.2009, http://www.opsi.gov.uk/acts/acts2008/en/08en04-h.htm
Cross, Crispin, Ethnic Minorities in the Inner City, Commission for Racial
Equality, 1978.
Crumper, Peter, “Religious Organizations and the Human Rights Act 1998,” içinde
Peter W. Edge ve Graham Harvey, (Der.,), Law and Religion in Contemporary
- 211 -
Society: Communities, Individualism and the State, Aldershot, Ashgate
Publishing, 2000, s.53-68;
Cumper, P., “Muslim Schools: Implications of the Education Reform Act of 1988,”
New Community, 1990, C.16, S.3, s.379-389.
Çatalbaş, Resul, Anglikan Kilisesi’nin Ortaya Çıkışı ve Özellikleri, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
Çiftçi, Adil, Toplumbilim Yazıları, İzmir, Anadolu Yayınları, 1999.
Darsh, Syed Mutawalli, Muslims in Europe, London, Ta-Ha Publishers, 1980.
Davie, Grace, Religion in Modern Europe–A Memory Mutates-, New York,
Oxford University Press, 2000.
Demir, Ömer ve Acer, Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara, Vadi Yayınları,
1997.
Doğan, İsmail, Sosyoloji -Kavramlar ve Sorunlar-, İstanbul, Sistem Yayıncılık,
1996.
Doğan, Recai, “Avrupa’da Kur’an-ı Kerim ve Dini Bilgiler Kursları: Problemler ve
Çözüm Önerileri (Almanya Örneği) ”, III. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri, 2024 Eylül 2004, Ankara, TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, 2005, s.391409.
Doran, Anthony, “Divorce Bill Is Against God’s Will, Says Bishop,” The Daily
Mail, 11 Ocak 1996.
Doytcheva, Milena, Çokkültürlülük, Çev. Tuba Akıncılar Onmuş, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2009.
Durant, Will, The Reformation: A History of European Civilization from Wyclif
to Calvin, 1300-1564, New York, Simon and Schuster, 1957.
- 212 -
Durham Report, The Forth R., London, SPCK, 1970.
Edge, Peter W., Legal Response to Religious Difference, The Hague, Kluwer Law
International, 2002.
Encyclopedia of Race and Ethnic Studies, s. 218.
Erdem, Mustafa, Misyonerlik ve Türkiye, Ankara, Türkiye Kamu-Sen Yayınları,
2005.
Erdoğan, Mustafa, Liberal Toplum Liberal Siyaset, Ankara, Siyasal Kitabevi,
1998.
Esbeck, Carl H., “A Typology of Church-State Relations in Current American
Thought”, içinde Luis Lugo, (Der.), Religion, Public Life, and the American
Polity, Knoxville,University of Tennessee Press, 1994, s.15-18.
Esposito, John L., İslam Tehdidi Efsanesi, Çev. Ömer Baldık, Ali Köse, Talip
Küçükcan, Da Yayıncılık, Ekim 2002.
“Faith in the City-A Call for Action by Church and Nation-,” The Report of the
Archbishop of Canterbury’s Commission on Urban Priority Areas, London,
Church House Publishing, 1985.
Favell, Adrian, Philosophies of Integration- Immıgration and the Idea of
Citizenship in France and Britain, Basingstoke, Macmillan, 1998.
Feintuck, Mike, Accountability and Choice in Schooling, Philadelphia, Open
University Press, 1994.
Ferrari, Silvio, “Islam and the Western European model of Church and State
relations”, içinde Shadid, W.A.R. and van Koningsveld, P. (Der.), Religious
Freedom and the Neutrality of the State: The Position of Islam in the European
Union, Leuven, Peeters, 2002, s.6-19.
Fetzer, Joel S. ve Soper, J. Christopher, Muslims and the State in Britain, France
and Germany, Cambridge, Cambridge University Press, 2005.
- 213 -
Fığlalı, Ethem Ruhi, Din ve Laiklik Üstüne Düşünceler, Muğla, Muğla Üniversitesi
Yayınları, 2001.
“First Report Blasphemy,” Select Committee on Religious Offenses in England
and Wales, United Kingdom Parliament Publications and Records, 10.06.2003,
Erişim Tarihi: 05.12.2007, http://www.parliament.the-stationeryoffice.co.uk/pa/ld200203/ldselect/ldrelof/95/9515.htm
Fischer, Judith D., ve Wallace, Chloe J., “God and Caesar in the Twenty-First
Century: What Recent Cases Say About Church-State Relations in England and the
United States,” Journal of International Law, 2006, C.18, s.485-515.
Fischer, Michael M. J. ve Abedi, Mehdi, “Bombay Talkies, the Word and the World:
Salman Rushdie’s Satanic Verses,” Cultural Anthropology, C.5, S.2, 1990, s.107159.
Flint, John, “Faith Schools, Multiculturalism and Community Cohesion: Muslim and
Roman Catholic State Schools in England and Scotland,” Policy & Politics, 2007,
C.35, S.2, s.251-268.
Francis, John G., “The Evolving Regulatory Structure of European Church-State
Relationships”, Journal of Church and State, 1992, C.34, s.775-805
Fredman, Sandra, Discrimination and Human Rights-The Case of Racism-, New
York, Oxford University Pres, 2001.
Garbett, Cyril, Church and state in England, London, Hodder & Stoughton, 1950.
Gardner, Roy, “Faith Schools Now, An Overview” içinde Roy Gardner, Jo Cairns ve
Denis Lawton, (Der.), Faith Schools, Londra, Routledge Falmer, 2005.
Gates, Brian E. “Avrupa’da Din Eğitiminde Kuşatıcı Bir Yaklaşıma Doğru: Birleşik
Krallık İçerisinde İngiltere Örneği,” Avrupa Birliği Sürecinde Dini Kurumlar ve
Din Eğitimi, İstanbul, 2007.
_______________, “Towards an Inclusive Approach to Religious Education in
Europe: The English Model From Within the UK,” Religious Institutions and
- 214 -
Education in the Process of European Union, International Conference, 17-19
November 2006, s.389-409.
Geller, Ruth N., “Goodbye to Blasphemy in Britain,” Institute for Humanist
Studies, Erişim Tarihi: 28.12.2009,
http://americanhumanist.org/hnn/archives/index.phb?id=348&article=0.
Giddens, Anthony, Sosyoloji, Hüseyin Özel ve Cemal Güzel (Der.), Ankara, Ayraç
Yayınevi, 2000.
Gledhill, Ruth ve Sherman, Jill, “Carey Attacks Howard over Wild Frontier Policy of
Revenge,” The Times, 10 Mayıs 1996.
Gonzales, Justo L., A History of the Christian Thought, New York, Abingdon
Press, C. 3, 1975.
Goring, Rosemary, ve Whaling, Frank, (Der.), “Methodism”, Dicitionary of Beliefs
and Religions, Edinburgh, Larousse, 1994.
Göze, Ayferi, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, İstanbul, Beta Basım Yayınları,
2000.
Gündüz, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara, Vadi Yayınları, 1998.
Güngör, Ali İsra, Hıristiyanlıkta Evanjelik Hareket, Ankara, Aziz Andaç yayınları,
2005.
________________, “Hıristiyanlıkta
Araştırmalar, C.7, S.21, 2005.
Püriten
Anlayış
ve
Etkileri,”
Dini
Grant, Cara A., Research and Multicultural Education: From the Margins to the
Mainstream, Washington, Falmer Press, 1992.
Gravett, Steve, Coping with Prison: A Guide to Practitioners on the Realities of
Imprisonment, Londra, Casell, 1999.
Grimm, Harold John, The Reformation Era- 1500-1650, New York, Macmillan,
1954.
- 215 -
Hackett, G., “The Scramble for State Funding,” Times Educational Supplement
3971, C.8., 7 Ağustos 1992.
Haddad, Yvonne Yazbeck ve Golson, Tyler, “Overhauling Islam: Representation,
Construction, and Cooption of ‘Moderate Islam’ in Western Europe,” Journal of
Church and State, C.49, 2007, s.487-516.
Haigh, Christopher, The English Reformation Revised, Cambridge, Cambridge
University Press, 1992.
Hall, Peter Dobkin, “The History of Religious Philanthropy in America,” içinde
Robert Wuthnow ve Virginia A. Hodginkson, (Der.), Fatih and Philanthropy in
America, San Francisco, Jossey-Bass, 1990.
Halstead, Mark, “Educating Muslim Minorities: Some Western European
Approaches,” içinde Witold Tulasiewicz, Choo-Yee To ve Zui Du (Der.), World
Religions and Educational Practices, London, Casell, 1993.
Heal, Felicity, Reformation in Britain and Ireland, Oxford, Oxford University
Press, 2003.
Hennell, Michael, “Müjdeci Topluluklar”, Hıristiyanlık Tarihi, Çev., Sibel Sel ve
Levent Kınran, İstanbul, Yeni Yaşam Yayınları, 2004.
________________, “Oxford Hareketi,” Hıristiyanlık Tarihi, Çev., Sibel Sel ve
Levent Kınran, İstanbul, Yeni Yaşam Yayınları, 2004.
Her Majesty’s Stationary Office, “Education Reform Act,” HMSO, London, 1988,
Madde 7.1.
Hewer, Chris, “Schools for Muslims,” Oxford Review of Education, 2001, C.27,
S.4, s. 515-527.
Hick, John, God Has Many Names, London, Macmillan, 1980.
_____________, İnançların Gökkuşağı – Dinsel Çoğulculuk üzerine Eleştirel
Diyaloglar, Çev. Mahmut Aydın, Ankara, Ankara Okulu Yayınları, 2002.
- 216 -
Mark Hill, “The Enigma of the English Establishment: Issues Facing States with
Majority Religions,” The Journal of the International Religious Liberty
Association, 2004, s.70-75.
Holmes, David Lynn, A Brief History of Episcopal Church, Valley Forge,
Harrisburg, Trinity Press International, 1993.
Holt, Gill, ve diğerleri, Education in England, Wales and Northern Ireland,
Slough, National Foundation for Educational Research, 1999.
Hull, John M. “Religious Education in Germany and England: The Recent Work of
Hans-Georg Ziebertz,” British Journal of Religious Education, 2005, C.27, S.1,
s.5-17.
_______________, School Worship: An Obituary, London, SCM Press, 1975.
_____________, The Act Unpacked: The Meaning of the 1988 Education
Reform Act for Religious Education (Birmingham Papers in Religious Education),
Derby, CEM, 1989.
_________________, Utopian Whispers, Moral, Religious and Spiritual Values
in Schools, Norwich, Religious and Moral Education Press, 1998.
Hulmes, Edward, “Christian Education in a Multi-Cultural Society,” içinde Vincent
Alan McCleland, (Der.), Christian Education in A Pluralistic Society, Londra,
Routledge, 1988.
Hunter, Kathleen, History of Pakistanis in Britain, London,1962.
Husband, C., “The Political Context of Muslim Communities”, Participation in
British Society’ içinde Bernard Lewis ve D. Schnapper, (Der.), Muslims in Europe,
London, Pinter, 1994, s.79-97.
“Islamophobia a Challenge for Us All” (Summary), The Runnymede Trust, 13
Ekim 2009’da
http://www.runnymedetrust.org/uploads/publications/pdfs/islamophobia.pdf
adresinden erişildi
- 217 -
Işık, Harun, Cezaevlerinde Din, Kayseri, Laçin Yayınları, 2009.
İslam Konferansı Örgütü İslamofobi Gözlem Raporu, http://www.oicoci.org/english/article/islamophobia.htm 14.10.2009’da erişildi.
Ismail, Qadri, “A Bit of This and A Bit of That: Rushdie’s Newness,” Social Text,
1991, C.9, S.29, s.117-124.
Jackson, Robert, “Intercultural Education and Recent European Pedagogies of
Religious Education,” Intercultural Education, 2004, C.15, S.1, s.3-14.
_________________, Rethinking Religious Education and Plurality, London,
Routledge Falmer, 2004.
Jelen, Ted G. ve Wilcox, Clyde, Public Attitudes Toward Church and State,
Newyork, Sharpe, Armonk, 1995.
Jones, Peter, “Respecting Beliefs and Rebuking Rushdie,” British Journal of
Political Science, 1990, C.20, S.4, s.415-437.
Jones, P. “The Ideal of the Neutral State,” içinde R Goodin ve A. Reeve (Der.,)
Liberal Neutrality, London, Routledge, 1989.
Jones, Philip N., Colored Minorities in Birmingham, England, Annals of the
Association of American Geographers, Mart 1976, C.66, S.1, s.60-75.
Joppke, Christian, “Multiculturalism and Immigration: A comparaison of the United
States, Germany and Great Britain”, Theory and Society, 1996, C.25, S.4, s.449-500
Kaymakcan, Recep, Günümüz İngiltere’sinde Din Eğitimi, İstanbul, Değerler
Eğitimi Merkezi Yayınları, 2004.
Kettani, Mehmet Ali, Muslim Minorities in the World Today, London, Mansell
Publishing, 1986.
Khan-Cheema, Muhammad Akram, “British Muslims in State Schools: A Positive
Way Forward”, The Muslim Educational Trust, 1991, s.83-90.
- 218 -
Kılıç, Recep, “Dini Çoğulculuk mu, Dinde Çoğulculuk mu?,” Dini Araştırmalar,
2004, C.7, S.19, s.13-17.
_____________, Modern Batı Düşüncesinde Vahiy, Ankara, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yayınları, 2002.
Klausen, Jytte, İslam’ı Yeniden Düşünmek-Batı Avrupa’da Siyaset ve Din, Çev.
Mahmut Aydın, Ankara, Liberte Yayınları, 2005.
Köker, Levent, “Çokkültürlülük ve Demokratik Meşruluk Sorunu,” İstanbul,
Cumhuriyet, Demokrasi ve Kimlik, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 1997, s.41-50.
Köse, Ali, Avrupa I, İngiltere ve Fransa, Günümüz Dünyasında Müslüman
Azınlıklar, III. Kutlu Doğum İlmi Toplantısı, İstanbul, İsam, 1998.
Kymlicka, Will, Çokkültürlü Yurttaşlık: Azınlık Haklarının Liberal Teorisi,
Çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1998.
Lankshear, David W., A Shared Vision: Education in Church Schools, Londra,
Church House, 1992.
Latourette, Kenneth Scott, A History of Christianity, London, Harper & Row,
1953.
Law, Blasphemy and Multi-Faith Society: Report of a Seminar, Discussion
Papers 1, London, Commission of Racial Equality, 1990.
Laycock, Douglas, “Formal, Substantive, and Disaggregated Neutrality Toward
Religion,” DePaul Law Review, 1990, C.39, s.1001-1006.
Leathley, Arthur ve Thomson, Alice, “Pension Split Deal Saves Divorce Reform
Bill,” The Times, 18 Haziran 1996.
Leckie, David ve Pickersgill, David, The 1998 Human Rights Act Explained,
London, Stationary Office, 1999.
- 219 -
Levenson, Joe, A Hard Act to Follow? Prisons and Human Rights Act, Londra,
Prison Perform Trust, 2000.
Levy, Leonard W., Blasphemy-Verbal Offence against the Sacred from Moses to
Salman Rushdie-, London, The University of North Carolina Press, 1995.
Lewis, Philip, Islamic Britain: Religion, Politics and Identity among British
Muslims, London, I. B. Tauris Publishers, 1994.
Lieberman, R. C., “Race, State, and policy: The Development of Employment
Discrimination Policy in the USA and Britain,” içinde Glen C. Loury, Tariq Modood
ve Steven M. Teles, (Der.,), Ethnicity, Social Mobility and Public Policy –
Comparing the US and UK-, Cambridge, Cambridge University Press, 2005, s.498521.
Lindsay, Thomas Martin, A History of the Reformation, New York, Charles
Scribner’s Sons, C. 2, 1917.
Lipsky, Michael ve Smith, Steven Rathgeb, “Nonprofit Organizations, Government,
and the Welfare State,” Political Science Quarterly, 1989-1990, C.104.
Luthra, Mohan, Britain’s Black Population: Social Change, Public Policy, and
Agenda, Aldershot, Ashgate, 1997.
Mabud, Sheikh Abdul, “A Muslim Response to the Education Reform Act 1988,”
British Journal of Religious Education, 1992, C.14, S.2. s.88-98.
Machin, G. I. T., Churches and Social Issues in Twentieth Century Britain,
Oxford, Clarendon Press, 1998.
Macpherson, Duncan, “Papists Then and Muslims Now,” içinde Alan Jones, (Der.,)
University Lectures in Islamic Studies, London, Altajir World of Islam Trust,
1997.
Madeley, John T. S., “European Liberal Democracy and the Principle of State
Religious Neutrality,” içinde John Madeley, Church and State in Contemporary
Europe – The Chimera of Neutrality-, John T. S. Madeley ve Zsolt Enyedi (Der.,)
Frank Cass Publishers, Oregon, 2003, s. 1-22.
- 220 -
__________________, “Politics and the Pulpit: The Case of Protestant Europe,”
West European Politics, Nisan 1982, 149–71.
Mandaville, Peter, “Avrupa’da Müslüman Gençlik”, içinde Shireen Hunter ve Huma
Malik, (Der.), Avrupa ve Amerika Müslümanları –Karşılaştırmalı Perspektif-,
Çev., Cem Demirkan, Deniz Öktem, Ercüment Asil, Asma Mermer, İstanbul,
Gelenek Yayıncılık, 2003.
Maourois, Andre, İngiltere Tarihi, Çev. H. Cahit Yalçın, İstanbul, Kanaat Kitabevi,
1938.
Mardin, Şerif, Türkiye’de Din ve Siyaset, 3.baskı, İstanbul, İletişim Yayınları,
1993.
Marquina, Antonio ve Rebolledo, Vicenta Garrido, “The Dialogue between the
European Union and the Islamic World” içinde Interreligious Dialogues:
Christians, Jews, Muslims, Avusturya, Annals of the European Academy of
Sciences and Arts, 2000, C.24, S.10.
Marshall, Gordon, Sosyoloji Sözlüğü, Çev.
Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999.
Osman Akınhay, Derya Kömürcü,
Marshall, John, “Some Intellectual Consequences of the English Revolution,” The
European Legacy, 2000, C.5, S.4, 515–30
Martin, David, “Great Britain,” içinde M. Hol (Der.), Western Religions: A
Country by Country Sociological Study, The Hague, Mouten, 1972, s.229-245.
McClean, David “Church and State in England, 1993,” European Journal of
Church and State Research, 1994, C.1, s.19-22.
_______________, “State and Church in the United Kingdom,” içinde Gerhard
Robbers, (Der.), State and Church in the European Union, Baden-Baden, Nomos
Verlagsgesellschaft, 1996, s.307-322.
McCreery, Elaine, Worship in the Primary School, London, David Fulton
Publishers, 1993.
- 221 -
McLean, Martin, “Education and Cultural Diversity in Britain: Recent Immigrant
Groups,” Comparative Education, C.19, S.2, Özel Sayı 7: Education and the
Diversity of Cultures.
McLoughlin, Sean, “The State, New Muslim Leaderships and Islam as a Resource
for Public Engagement in Britain,” içinde Jocelyne Cesari ve Sean McLoughlin,
(Der.), European Muslims and the Secular State, Burlington, Ashgate Publishing
Company, 2005, s.55-67.
McVicar, Malcolm, “Education Policy: Education as a Business?” içinde Stephen P.
Savage ve Lynton Robins, (Der.), Public Policy under Thatcher, London,
Macmilan, 1990, s.131-44.
Medhurst, Kenneth, “Reflections on the Church of England and Politics at a Moment
of Transition,” Parliamentary Affairs, 1991, C.44, s.240-261.
Medhurst, Kenneth ve Moyser, George, Church and Politics in a Secular Age,
Oxford, Clarendon Press, 1988.
Melton, J. Gordon, (Der.), The Encyclopedia of American Religions, New York,
Triumph Books, 1991.
Messina, Anthoy M. “The Not So Silent Revolution: Postwar Migration to Western
Europe,” World Politics, 1996, C. 49, s.130-154.
Meuleman, Johan, “İngiltere’de İslamofobi”, içinde Kadir Canatan ve Özcan Hıdır
(Der.), Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm, Ankara, Eskiyeni Yayınları,
2007.
Miles, Grahame, Managing Collective Worship, Bristol, Secondary Heads
Association, 1990.
Modood, Tariq, “British Asian Muslims and the Rushdie Affair,” Political
Quarterly, 1990, C.61, s.143-160.
______________, Britain’s Ethnic Minorities: Diversity and Disadvantage,
London, Policy Studies Institute, 1997.
- 222 -
________________,“Britanya Seküler Çokkültürlülüğü İçinde Müslümanların Yeri,”
içinde Nezar Alsayyad ve Marvel Castells, (Der.,) Müslüman Avrupa ya da Avroİslam – Küreselleşme Çağında Siyaset, Kültür ve Vatandaşlık-, Çev., Zehra
Sayan, İstanbul, Everest Yayınları, 2004.
________________,“Establishment, Multiculturalism and British Citizenship,”
Political Quarterly, 1994, C.65, S.1, s.53-73.
________________,“Ethnicity and political Mobilization in Britain,” içinde Glenn
C. Loury, Tariq Modood ve Steven M. Teles, (Der.,), Ethnicity, Social Mobility
and Public Policy- Comparing the US and UK-, Cambridge, Cambridge
University Press, 2005.
_______________, Not Easy Being British: Colour, Culture and Citizenship,
London, Runnymede Trust/Trentham, 1992.
___________________, “Political Blackness and British Asians,” Sociology, 1994,
C.28, S.3, s.85-96.
Molokotus-Liederman, Lina, “Pluralism in Education: The Display of Islamic
Affiliation in French and British Schools,” Islam and Christian Muslim Relations,
2000, C.11, S.1, s.105-117.
Monsma, Stephen V. and Soper, J. Christopher The Challenge of PluralismChurch and State in Five Democracies-, Lanham, Rowman & Littlefield, 1997.
_______________________, Church and State in five Democracies – The
Challenge of Pluralism, Second Edition, New York, Rowman & Littlefield
Publishers, 2009.
Moore, Kathleen M., “Legal Pluralism in Britain: The Rights of muslims after the
Rushdie Affair,” Legal Studies Forum, 1997, C.21, s.443-468.
Moorman, John Richard Humpidge, A History of the Church in England, London,
Adam and Charles Black, 1961.
More, Paul Emler ve Cross, Frank Leslie, “The Church,” Anglicanism, London,
SPCK Publishing, 1951.
- 223 -
Moyser, George, (Der.), Church and Politics Today, Edinburgh, T & T Clark,
1985.
Mufti, Aamir, “Reading the Rushdie Affair: An Essay on Islam and Politics,” Social
Text, 1991, C.29, s.95-116.
Murphy, James, Church, State and Schools in Britain, London, Routledge &
Kegan Paul, 1971.
“Muslims in the European Union: Discrimination and Islamophobia,” European
Monitoring Centre on Racism and Xenophobia (EUMC) 2006 Report,
http://eumc.europa.eu adresinden erişilebilir. (15.10.2009)
Muslims on Education – A Position Paper, London, The Association of Muslim
Social Scientists, 2004.
Nasr, Sayyid Husain, Knowledge and the Sacred, Albany, State University of New
York Press, 1989.
Neal, Daniel, The History of the Puritans or Protestant Nonconformsits, C.1,
New York, Harper & Brothers, 1844.
Nielsen, Jorgen, Muslims in Western Europe, Edinburgh, Edinburgh University
Press, 2004, s.56-57.
________________, Towards a European Islam, Basingstoke, Macmillan Press,
1999.
Norman, E. R., Notes on Church and State: A Mapping Exercise UCL
Constitution Unit 2006, Unpublished Paper, 2006.
Okumuş, Ejder, Meşruiyet Ekseninde Din ve Devlet, İstanbul, Pınar Yayınları,
2003.
O’Keeffe, Bernadette, Faith, Culture and the Dual System, Londra, Falmer Press,
1986.
- 224 -
Onat, Hasan, “Karikatür Krizi ve Yükselen İslamofobi,” www.hasanonat.com
adresinden erişilebilir. (Erişim Tarihi:10.02.2010)
O’Neill, Daniel I., “Multicultural Liberals and the Rushdie Affair: A Critique of
Kymlicka, Taylor and Walzer,” The Review of Politics, 1999, C.61, S.2, s.219-250.
Owen, David ve Khamis, Chris, Black and Minority Ethnic Voluntary and
Community Organisations, London, Policy Studies Institute and Joseph Rowntree
Foundation, 2001.
Owen, David, Ethnic Minorities in Britain: Economic Chractaristics, 1991Census
Statistical Paper No. 3, National Ethnic Minority Data Archive.
Ovey, N. Muhammed, “Çokkültürcülük ve Din Eğitimi,” Çev. İhsan Çapcıoğlu,
Fırat Ünivrsitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003, C.8, s.281-290.
_______________, Reformasyon Dönemi Siyasal ve Dinsel Düşünce Tarihine
Giriş, İstanbul, Alfa Yayınları, 2003.
Özek, Çetin, Devlet ve Din, Ada Yayınları, 1982.
Parekh, Bhikhu, Commission on the Future of Multi-Ethnic Britain, London,
Profile, 2000.
_______________, Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek –Kültürel Çeşitlilik ve
Siyasi Teori-, Ankara, Phoenix Yayınları, 2002.
________________, Rethinking Multiculturalism: Cultural Diversity and
Political Theory, London, Macmillan Press Ltd, 2000.
Parker-Jenkins, Mary, Children of Islam: A Teachers Guide to Meeting The
Needs of Muslim Pupils, Stoke, Trentham Books Limited, 1995.
Patel, Naina, Humphries, Beth and Naik, Don, “The 3 Rs in Social Work:
Religion,‘Race’ and Racism in Europe,” içinde Charlotte Williams, Haluk Soydan,
- 225 -
Mark R. D. Johnson, (Der.), Social Work and Minorities: European Perspectives,
London, Routledge, 1998, s.182-209.
Pike, E. Royston, “Puritans”, Encyclopaedia of Religion and Religions, London,
George Allen & Unwin Ltd.
Piscatori, James, “The Rushdie Affair and the Politics of Ambiguity,” International
Affairs, 1990, C.66, S.4, s.767-789.
Poulter, Sebastian M., Asian Traditions and English law: A Handbook,
Runnymede Trust with Trentham, 1990.
_________________, “Ethnic Minority Customs, English Law and Human Rights,”
International and Comperative Law Quarterly, 1987, C.36, s.589-615.
_________________, “Muslim Headscarves in School: Contrasting Legal
Approaches in England and France,” Oxford Journal of Legal Studies, 1997, C.17,
S.1, s.73-74.
__________________, “The Significance of Ethnic Minority Customs and
Traditions in English criminal Law,” New Community, 1989, C.16, S.1, s.121-128.
Preston, B., “Hubgood Urges Support for Religious Education,” The Times, 9 Mart
1995.
“Qualifications and Curriculum Authority, Non-Statutory National Framework for
Religious Education,” Qualifications and Curriculum Authority, London, 2005,
Ayrıca http://www.qca.org.uk/7250.html. sitesinden de ulaşılabilir.
Quraishi, Muzammil, Muslims and Crime: A Comparative Study, London,
Ashgate Publishing Ltd., 2005.
Qureshi, Mohammed İbrahim, World Muslim Minorities, Islamabad, World
Muslim Congress, 1993.
- 226 -
Radtke, Frank-Olaf, “Multiculturalism in Germany: The Local Management of
Immigrant’s Social Inclusion” içinde John Rex ve Gurharpal Singh, (Der.),
Governance in Multicultural Societies, Ashgate, Aldershot, 2004.
Rath, Jan, Groenendijk, Kees ve Rinus, Penninx, “Belçika, İngiltere ve Hollanda’da
İslam’ın Tanınması ve Kurumsallşması,” içinde Kadir Canatan, (Der.), Avrupa’da
İslam, İstanbul, Beyan Yayınları, 2005.
Raza, Mohammad Shahid, Islam in Britain: Past, Present and the Future,
Leicester, Volcano Press, 1991.
Revell, Lynn, “Religious Education in England,” Numen 55, 2008, s.218-240.
Rex, John and Singh, Gurharpal, “Multiculturalism and Political Integration in
Modern Nation-States: Thematic Itroduction” içinde Matthias Koenig, Gurharpal
Singh and John Rex, (Der.), Internatonal Journal in Multicultural Societies, 2004,
C.5, S.1, s.3-19.
Rex, John, “Pluralism and Multiculturalism in Colonial and Post-Colonial Society”
içinde John Rex and Gurharpal Singh, (Der.), Governance in Multicultural
Societies, 2004, Aldershot, Ashgate.
______________, Ethnic Minorities in the Modern Nation State, New York,
Palgrave Macmillan, 1992.
_________________, “National Identity in the Democratic Multi-Cultural State,”
Sociological Research Online, 1/2, 1996. Ayrıca,
http://www.socresonline.org.uk/socresonline/1/2/1.html adresinden erişilebilir.
RE Council of England and Wales, Collective Worship in Schools, Oxon, Culham
College Institute, 1996.
“Religious Education and Collective Worship: A Report from the Office of Her
Majesty’s Chief Inspector of Schools,” HMSO, Londra, 1994.
Richardson, James T., Regulating Religion: Case Studies From Around the
Globe, London, Kluwer Academic/Plenum, 2004.
- 227 -
Robilliard, John A., “Religious Freedom as a Human Right within the United
Kingdom,” Human Rights Review, 1981, C.4, s.90-111.
Rose, Jone, For the Sake of the Children: Inside Dr. Barnardo’s, Londra, Hodder
and Stoughton, 1987.
Rose, Eliot Joseph ve diğerleri, Colour and Citizenship: A Report on British Race
Relations, London, Oxford university Press, 1969, ss.82-85
Said, Edward, W., Culture and Imperialism, London, Chatto ve Windus, 1993.
Sajid, Abduljalil, “Islamophobia: A new word for an old fear”,
http://www.wcrp.be/articles/Sajid9-11-04.htm, 14.10.2009’da erişildi.
Salamon, Lester, “Partners in Public Service: The Scope and Theory of GovernmentNonprofit Relations,” içinde Walter W. Powell (Der.), The Nonprofit Sector-A
Research Handbook, New Haven, Yale University Press, 2006, 99-117.
Scenen, Johan, “Ideology and Translation” içinde Nedret Kuran Burçoğlu (Der.),
Multiculturalism: Identity and Otherness, İstanbul, Boğaziçi UP, 1997.
Shadid, Wasif A.R., ve van Koningsveld, Pieter Sjoerd, The Integration of Islam
and Hinduism in Western Europe, Kampen, Kok Pharos Publishing House, 1991.
Sharma, Shailja, “Salman Rushdie: The Ambivalence of Migrancy,” Twentieth
Century Literature, 2001, C.47, S.4, s.596-618.
Shaw, Alison, A Pakistani Community in Britain, Oxford, Basil Blackwell, 1988.
Shepherd, Massey H., “Anglicanism”, içinde Mircea Eliade, (Der.,) The
Encyclopedia of Religion, C.1., New York, Macmillan Publishing Company, 1987.
Siddiqui, Ataullah, “Issues in Co-Existence and Dialogue: Muslims and Christians in
Britain,” içinde Jacques Waardenburgh, (Der.,) Muslim- Christian Perceptions of
Dialogue Today, Sterling, Peeters, 2000.
Sivanandan, Ambalavaner, “Rat and the Degradation of the Black Struggle,” Race
and Class, 1985, C.26, S.4.
- 228 -
Skeie, Geir, “Çoğulluk Kavramı ve Din Eğitimi Açısından Anlamı,” Çokkültürlülük,
Eğitim, Kültür ve Din Eğitimi, içinde Recep Kaymakcan, (Der.), İstanbul, Dem
Yayınları, ss.135-154.
Slaughter, M. M., “The Salman Rushdie Affair: Apostasy, Honor, and Freedom of
Speech,” Virginia Law Review, 1993, C.79, S.1, ss.153-204.
Smith, F. Lagard, Blasphemy and the Battle for Faith, Hodder & Stoughton,
London, 1984.
_____________________“Religious Institutions, Church-State History and Muslim
Mobilisation in Britain, France and Germany,” Journal of Ethnic and Migration
Studies, 2007, S.33, C.6, s.933 -944.
Soper, J. Christopher and Fetzer, Joel “Explaining the Accommodation of Muslim
Religios Practices in France, Britain and Germany,” Paper prepared for the
Muslims in Western Europe Politics Conference, Bloomington, Indiana, 22-24
Eylül 2005.
Southworth, Joanna R., “Religion in the 2001 Census for England and Wales”,
Population, Space and Place, 11, 2005, s.75-88.
Sproul, Robert Craig, Müjde’yi Doğru Anlamak, Çev., Gamze Taştan, İstanbul,
Gerçeğe Doğru Kitapları, 2005, s.35-37.
Spurr, John, English Puritanism (1603-1689), London, Macmillan Press, 1998.
Stauffer, Richard, Reform, Çev. Cem Muhtaroğlu, İstanbul, İletişim Yayınları, 1993.
Stanley, Thomas, England and Wales under Tudors, Newcastle, Athenaeum Press,
1992.
Stone, Richard ve diğerleri, “Islamophobia. Issues, Challenges and Action,” A report
by the Commission on British Muslims and Islamophobia, Stoke and Trentham,
Trentham Books, 2004, http://www.insted.co.uk/islambook.pdf
- 229 -
Sandberg, Russell, ve Doe, Norman, “Religious Exemptions in Discrimination Law,”
Cambridge Law Journal, 2007, C.66, s.302-312.
Sayın, Önel, Sosyolojiye Giriş, İzmir, Üniversite Kitapları, 1994.
Sezen, Yümni, Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı, İstanbul, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yayınları, 1993.
Syed, Frahan A., Integration and Isolation: A Comparative Study of Immigrant
Muslims in the United States and the United Kingdom, A Thesis of Master of
Arts, The Lauder Institute, University of Pennsylvania, Nisan 2006.
Syllabus and Guidelines for Islamic Teaching, Muslim Educational Trust, Londra,
1984.
Şahin, Mehmet, “İngiliz Püritenizmi”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 2003, C.23, S.2, s.106-107.
Taylor, H. O., Thought and Expression in the Sixteen Century, C. 2, New York,
Frederick Ungar Publishing, 1959.
Taylor, Marilyn, “The Changing Role of the Nonprofit Sector in Britan: Moving
toward the Market,” içinde Benjamin Gidrow, Ralph M. Kramer ve Lester Salamon,
(Der.), Government and the Third Sector: Emerging Relationships in Welfare
States, San Francisco, Jossey-Bass, 1992, s.147-175.
“The Charities Americans Like Most And Least,” The Chronicle of Philanthropy,
13 Aralık 1996.
The Oxford English Dictionary (online basımı, http://dictionary.oed.com),
“Islamphobia” teriminin ilk kullanımı International Journal of Middle East Studies
dergisinde 1976’da. G.C., “Dialogue with Gustave E. von Grunebaum”,
International Journal of Middle East Studies, C.1, 1976.
The Swann Report, “Religion and the Role of the School: Religious Education And
the ‘Separate’ Schools Debate, Bölüm: 8, s.465-539,
http://www.kbr30.dial.pipex.com/documents/docs3/swann.shtml (Erişim Tarihi:
26.10.2009).
- 230 -
The UK Christian Handbook.
The Inter Faith Network For The United Kingdom And The Commission For Racial
Equality, Law, Blasphemy, And The Multi-Faith Society-, 14 Eylül 1989’da
Regent Kolejinde Düzenlenen Seminer, London.
Thompson, Craig Ringwalt, The English Church in the Sixteenth Century, New
York, Macmillan Company, 1960.
Torke, James W. “The English Religious Establishment,” Journal of Law and
Religion, 1995, C.12, s.399-445.
Tunçay, Mete, “Çokkültürlülük Perspektifleri,” İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil
Toplum Kuruluşları, Eğitim ve Araştırma Birimi, Sivil Toplum ve Demokrasi
Konferans Yazıları, 2, 2003.
Türkdoğan, Orhan, Bilimsel Araştırma Metodolojisi, İstanbul, Timaş Yayınları,
2000.
Twiss, Sumner B. “Dini Çoğulculuk Felsefesi: John Hick ve Onu Eleştirenlerle İlgili
Eleştirel Bir Değerlendirme,” içinde Ruhattin Yazoğlu ve Hüsnü Aydeniz (Çev., ve
Der.,) Dini Çoğulculuk ve John Hick’in Düşünceleri Etrafında Tartışmalar,
İstanbul, İz Yayıncılık, 2006.
Tyler, Aaron, Islam, the West and Tolerance –Conceiving Coexistince, New
York, Palgrave Macmillan, 2008.
Vertovec, Steven, “Islamophobia and Muslim Recognition in Britain”, içinde
Haddad, Yvonne Yazbeck (Der.) Muslims in the West: From Sojourners to
Citizens, Oxford, Oxford University Press, 2002.
Voll, John O., “For Scholars of Islam, lnterpretation Need Not Be Advocacy,”
Chronicle of Higher Education, 22 Mart 1989.
Waddington, Robert, “The Church and Educational Policy,” içinde George Moyser,
(Der.), Church and Politics Today, Edinburgh, T&T Clark, 1985, s. 221-255.
Wach, Joachim, Din Sosyolojisine Giriş, Çev. Battal İnandı, Ankara, AÜİF
Yayınları, 1987.
- 231 -
Walter, Nicholas, Blasphemy-Ancient & Modern-, London, Rationalist Press
Association, 1990.
Ward, Marcus, Protestan Christian Churches, Ward Lock Educational Company,
1970.
Watson, B., The Effective Teaching of Religious Education, London, Longman,
1993.
Watson, Edward William, The Church of England, London, Oxford University
Press, 1961.
Webster, Richard, A Brief History of Blasphemy- Liberalism, Censorship and
‘The Satanic Verses’-, Suffolk, The Orwell Press, 1990.
Webster, Derek, Collective Worships in Schools: Contemporary Approaches,
Cleethorpes, Kenelm Press, 1995.
_________________, “Collective Worship,” içinde A. Wright ve A. Brandom (Der.),
Learning to Teach Religious Education in the Secondary School, London,
Routledge, 2000.
Weiler, Joseph Halevi Horowitz, “European Law of Religion – organizational and
institutional analysis of national systems and their implications for the future
European Integration Process-,” Jean Monnet Working Paper, 2003, C.13, S.3, s.189.
Weller, Paul, Feldman, Alice ve Purdam, Kingsley, Religious Discrimination in
England and Wales, London, Home Office Research, 2001.
White, Patricia, “The New Right and Parental Choice,” Journal of Philosophy of
Education, 1988, C.22, s.195-199.
Wilson, Bryan, Dini Mezhepler, Çev. Ali İhsan Yitik ve A. Bülent Ünal, İstanbul, İz
Yayıncılık, 2004.
Winter, David, Battered Bride, Monarch, Eastbourne, 1988, Bölüm: 13.
- 232 -
Wood, H. G., “Puritanism”, Encyclopedia of Religion and Ethics, C. 10, içinde
James Hastings, Der., Clark and Charles, Edinburgh, 1979.
“Yeldall Christian Centers: A Christian Response to Addiction and Homelessness”
ve “Yeldall Manor Care Plan,” Yeldall Christian Centers Publications.
Yürüşen, Melih, Çokkültürlülük mü, Çokkültürcülük mü?, Liberal Düşünce
Topluluğu, www.liberaldüsünce.com.tr
Gazeteler
Abrams, F., “Education, Breaking the Government Commandments,” The
Independent, http://www.independent.co.uk/news/education/educationnews/education-breaking-the-government-commandments-neither-parents-teachersnor-even-the-churches-are-happy-with-new-guidance-on-religious-content-ofassemblies-fran-abrams-reports-1441185.html (26.10.2009)’da erişildi.
Aldridge, Alan, “Religion in the Contemporary World: A Sociological Introduction,”
Polity Press, Şubat 2000, s. 138.
“Ashdown Says Double Standart On Education”, The Muslim News, 23 Ağustos
1991, s.1.
“Avrupa’nın Yeni Yahudileri Müslümanlar,” Akşam Gazetesi, 5 Temmuz 2008,
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=122780,5&tarih=05.07.2008
BBC News, (19 Kasım 2009), 19.11.2009 tarihinde
http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/education/8364756.stm sitesinden erişildi.
BBC News, (7 Temmuz 2004), 20 Kasım 2009 tarihinde
http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/3872585.stm adresinden erişildi.
“British knighthood for Rushdie, clear sign of Islamophobia”, Iranian Foreign
Ministry/IRNA ,http://www2.irna.com/en/news/view/line203/0706177335144730.htm, adresinden 17 Haziran 2007’de erişildi.
- 233 -
“Briefs3-FA investigating claims of racist chanting against Mido”, Reuters, 01
Aralık 2008, http://uk.reuters.com/article/footballNews/idUKL137257820081201, 16
Kasım 2009’da erişildi.
Bunting M. ve Wainwright, M. “Muslims To Set Up Boycott of Religious Lessons,”
The Guardian, 12 Nisan 1996.
Casciani, Dominic, “Islamophobia pervades UK – report,” BBC News, 13 Ekim
2009’da erişildi.
Cowell, Alan, “Britan Proposes Allowing Schools to Forbid Full-Face Muslim
Veils,” New York Times, 21 Mart 2007.
Ferşadoğlu, Ali, “Avrupa’daki Müslüman Azınlıkların Problemleri,” Yeni Asya
Gazetesi, 28 Temmuz 2008,
http://www.yeniasya.com.tr/2008/07/28/yazarlar/afersadoglu.htm
“Five Live survey suggests ethnic minority applicants still discriminated against in
UK”, BBC News Press Office, 12 Temmuz 2004, 10 Kasım 2009 tarihinde
http://www.bbc.co.uk/pressoffice/pressreleases/stories/2004/07_july/12/minorities_s
urvey.shtml adresinden erişildi.
Gerard, L. “Delegates Demand an End To Law on Daily Prayers,” The Independent,
13 Nisan 1995.
“Is Islamophobia a myth?,” Prospect Magazine, 108, Mart 2005, 24 Eylül 2009
tarihinde http://www.prospectmagazine.co.uk/2005/03/isislamophobiaamyth/
adresinden erişildi.
Kirişçi, Kemal, “Çokkültürcülüğün Koşulları Oluşuyor,” Şahin Alpay’la yaptığı
röportajda, Milliyet Gazetesi, 13 Mayıs 1997.
Lyall, Sarah, “Rights Panel for Europe Stir Angers in Britain,” New York Times, 6
Mayıs 1996.
Malik, Kenan, “Islamophobia Myth”, Prospect Magazine, 107, Şubat 2005.
- 234 -
“New Immigration Rules on Switching and Ministers of Religion” Immıgration and
Nationality Directorate, 22 Temmuz 2004;
http://www.ind.hommeofice.gov.uk/ind/go/pr/fr/-/hi/uk/3917057.stm.
Valley, P. “UK Keeping Faith in the System,” The Independent, 7 Ocak 1995.
http://www.independent.co.uk/opinion/keeping-faith-in-the-system-1566889.html
(20.10.2009)’da erişildi
Valley, P. “How much Tolerance Can We Tolerate,” The Independent, 4 Mart 1996.
Pipes, Daniel, “Islamophobia?”, New York Sun, 25 Ekim
http://www.danielpipes.org/pf.php?id=3075, 24 Nisan 2007’de ulaşıldı.
2005,
“Repeating an Apostasy Is an Apostasy: Religious Leaders Urge Muslims to Ignore
Rushdie Issue,” Middle East Times, 7-13 Mart, 1989, s. 14.
“Spiraling Islamophobia Alienating British Muslims” İslam Online Raporu, 21 Ekim
2009’da htttp://www.islamonline.net/English/News/2004-11/22/article06.shtml
adresinden erişildi.
“Two-thirds of Muslims consider leaving UK”, The Guardian, 26 Temmuz 2005;
“ICM-Guardian poll Poll of Muslims in the UK,” The Guardian, 26 Temmuz 2005,
16 Kasım 2009’da http://www.guardian.co.uk/uk/2005/jul/26/polls.july7 adresinden
erişildi.
‘The New Empire Within Britain’, New Society, 9 Aralık 1982.
The Guardian, 08.04.2008,
http://www.guardian.co.uk/world/2008/apr/08/population.islam?gusrc=rss&feed=pol
itics
The Independent, Education and Careers, Perşembe, Mart 2009.
Travis, Alan, “Blunkett isn’t trying to play God” The Guardian, 04.Ekim 2001,
Erişim tarihi: 05 Aralık 2007,
http://www.guardian.co.uk/comment/story/0,,579789,00.html.
- 235 -
“UK Education-Further Blessings of a Religious Schooling”, Daily Telegraph, 4
Ocak 1995.
Williams, Simon, 04 Aralık 2008,“Mido fury at FA over repeat of racist taunts at
Tyne-Tees clash”, The Guardian,
http://www.guardian.co.uk/football/2008/dec/04/middlesbrough-premierleague, 17
Eylül 2009’da erişildi.
Yeni Şafak Gazetesi, 9 Şubat 208,
http://www.yenisafak.com.tr/dunya/?t=09.02.2008&c=4&i=98602.
Online Adresler
http://www.cofe.anglican.org/about/history
http://en.wikipedia.org/wiki/The_Salvation_Army
http://www.salvationarmy.org/ihq/www_sa.nsf/vwdynamicarrays/2AF3956053A88A5E80256D4E003B4965?openDocument
http://www.mcb.org/annual2002.htm.
http://www.muslim-ed-trust.org.uk
http://www.ncvys.org.uk/
http://en.wikipedia.org/wiki/multiculturalism
http://www.kbr30.dial.pipex.com/documents/docs3/swann.shtml
www.homeoffice.gov.uk/comrace/cohesion/keydocs.html.
www.official-documnts.co.ok/document/cm53/5387/cm5387.pdf.
www.homeoffice.gov.uk/terrorism/index.html.
http://www.statistics.gov.uk/cci/nugget.asp?id=954
- 236 -
http://www.statistics.gov.uk/cci/nugget.asp?id=954
Census, Nisan 2001, Office for National Statistics; Verilere ayrıca
http://www.statistics.gov.uk/cci/nugget.asp?id=954, adresinden erişilebilir. (Erişim
tarihi: 24 Nisan 2007)
http://eurel.u-strasbg.fr/ENindex.phb
http://charity-commission.gov.uk/publications/cc21.asp#1
www.neighbourhood.gov.uk
http://en.wikipedia.org/wiki/Islamophobia#cite_note-Brill165-20
http://www.demos.co.uk/filesBringing%20it%20Home%20-%20web.pdf
http://www.blink.org.uk/bm/manifesto_section.asp?catid=27
http://news.bbc.co.uk/1/hi/uk/4137990.stm
http://en.wikipedia.org/wiki/Blasphemy
http://en.wikipedia.org/wiki/Thomas_Woolston
http://www.churchtimes.co.uk/80256FA1003E05C1/httpPublicPages/26C21EEEE63
89BF3802571170053D8E4?opendocument
http://ukpress.google.com/article/ALeqM5hx0ACwDNPf_F6loaZy2KcqwRXPZQ
http://news.bbc.co.uk/2/hi/south_asia/6763119.stm.
- 237 -
Download