1 EKONOMİDE KAYIP BİR YÜZYIL: BANKACILIK

advertisement
1
EKONOMİDE KAYIP BİR YÜZYIL: BANKACILIK İLE İLGİLİ ÜÇ TEORİ VE KESİN
KANITLARI
Richard A. Werner
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
(Bankacılık, Finans ve Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi, Southampton İşletme Okulu,
Southampton Üniversitesi, Birleşik Krallık)
(Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, [email protected])
ÖZET
Bankalar nasıl çalışır ve para arzı nereden gelir? Finans krizi, birçok araştırmacı tarafından
boş yere ihmal edilen bu sorulara karşı, farkındalığı artırdı. Geçtiğimiz yüzyıl esnasında, üç
bankacılık teorisi değişik zamanlarda revaçta oldu: (1) Hâlihazırda hakim olan finansal
aracılık teorisi, diğer banka-dışı finansal aracı kurumlar gibi, bankaların mevduat toplayıp
bunları borç olarak verdiğini söyler. (2) Daha eski olan kısmi rezerv teorisi, her müstakil
bankanın para yaratma kabiliyeti olmayan bir finansal aracı olduğunu ancak bankacılık
sisteminin birlikte bir bütün olarak, ‘çoklu mevduat geliştirme’ süreci ile (‘para çarpanı’) para
yaratma gücüne sahip olduğunu ifade eder. (3) Yüz yıl önce baskın olan kredi yaratma teorisi
ise, bankaları mevduat toplayıp bunları borç olarak veren aracı kurumlar olarak görmez. Her
müstakil bankanın, müşterisine bir borç verdiğinde aslında yeni bir kredi ve para yarattığını
savunur. Teoriler, politik sonuçlar açısından olduğu kadar, muhasebe uygulamaları açısından
da farklılık gösterir. Hakim finansal aracılık teorisine göre bankalar, tıpkı diğer finansal aracı
kurumlar gibi olduğu için, ekonomistlerin ya da merkez bankacılarının kullandığı ekonomik
modellerde genellikle yer almaz. Dahası, bankaların finansal aracı olduğu teorisi, sermaye
uygunluğu temelli banka düzenlemelerine gerekçe oluşturmaktadır. Eğer bu teori doğru
değilse, şu andaki ekonomik modeller ve politika uygulamaları deneysel temellerden yoksun
demektir. Bu sorunun önemine rağmen, bu üç teori ile ilgili olarak bu zamana kadar bilimsel
dergilerde sadece bir tane uygulamalı test yapıldığı rapor edilmiştir. Şimdi bu makale, tüm
diğer faktörlerin kontrol altına alındığı farklı bir metod ile ikinci bir uygulamalı testi takdim
eder. Bunda, finansal aracılık ve kısmi rezerv teorileri bulgulara dayalı olarak reddedilmiştir.
Bu sonuç, kriz sırasında Credit Suisse vakasında görüldüğü gibi, olası banka krizine mani
olmak için oluşturulan banka düzenlemelerinde sermaye uygunluğu gerekçesine ilişkin
şüpheler ortaya çıkarmaktadır. Bu sonuç aynı zamanda, gelişmekte olan ülkeleri yurt
dışından borç almaya teşvik etmenin yanlış bir yönlendirmeden ibaret olduğunu da
göstermektedir. Neden ekonomi mesleğinin, geçtiğimiz yüzyılın büyük bir çoğunluğunda para
sistemi bilgisi konusunda herhangi bir ilerleme sağlayamadığı araştırılmalıdır. Tersine, kredi
yaratma teorisinin yüzyıldan fazla bir zamandır tanımlayabildiği bir gerçekten, neden daha da
uzaklaştığı düşünülmelidir. Mevcut çalışmada, bankasız akademik bir fikir birliğinin
oluşturulmasında, ilgili tarafların ve çıkar çatışmasının rolü değerlendirildi. İleri araştırmalar
için gerekli birçok alan belirtildi.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
2
1. GİRİŞ
Önde gelen ekonomistlerin, ekonomi teorilerinde bankacılığı gözardı etmeleri çok önemli ve
pahalı bir zafiyet olarak tespit edilmiştir. Aynı şekilde, bankacılığa ait makroekonomik
dönütler de finansal araştırmalarda göz ardı edilmiştir. Bu makale, bankaların rolü ve
fonksiyonu ile ilgili uzunca bir süredir yapılan tartışmalara katkı sunmak için ele alınmıştır.
Çünkü bu durum hem mali politikaları hem para politikalarını hem de devlet politikalarını
etkilemektedir. Esas mesele şudur; bankalar borç verdiklerinde var olan mevduatları mı
verirler yoksa yeni para mı yaratırlar?
Bu konuda, 20. yüzyılda değişik zaman dilimlerinde üç tane teori tartışılmıştır. En eskisi,
bankaların Kredi Yaratma Teorisidir. Buna göre, her banka çeşitli muhasebe operasyonları
ile borç verdiğinde krediyi kendisi yaratmış olur. Kısmi Rezerv Teorisi bir bütün olarak
bankaların kollektif bir şekilde para yarattığını söyler. Bu çerçevede her banka sadece mali
bir aracıdır. Topladığı mevduatı kredi olarak verir. Finansal Aracılık Teorisi, bankaları tek tek
ve birlikte finansal aracı kurumlar olarak görür. Onların diğer finansal kurumlarıyla
operasyonel olarak aynı olduğunu kabul eder. Mevduat toplama ve onları borç olarak verme
açısından birlikte ya da ayrı ayrı para yaratma kabiliyetlerinin olmadığını iddia eder.
Her üç teoriyi de destekleyen ekonomistler vardır. Ancak bu zamana kadar bu teorilerin
hangisinin en doğru olduğunu bildirecek deneysel bir çalışma yapılmamıştır. Bu konuda ilk
deneysel çalışma, Werner tarafından 2014 yılında yapılmış ve bankacılardan reel destek
alınarak kredi süreçleri de takip edilmiştir. O çalışmanın sonucunda, bankaların kredi
yaratma teorisinin eldeki gerçek verilerle uyumlu olduğu gözlenmiştir. Tasarlanan deneyi,
bankacılığın gelişmiş bilişim yapısından ve sürekli operasyonel pozisyonundan dolayı tam
kontrol etmek mümkün olmadı. Sonuçta, bir günlük zaman diliminde yaptığımız gözlemde,
test ettiğimiz işlemlerin yanısıra diğer işlemler de sisteme (gözleme) girmiştir. Test ile ilgili
herhangi bir şüphe olmamasına rağmen sisteme hesapta olmayan birçok işlem de girmiştir.
Sonuçta, testin sağlamlığını görmek için farklı bir metod kullanmak gerekiyor. Kontrolsüz
işlemlerin teste giremeyeceği ve tam kontrolün sağlanabileceği bir metodoloji bulmak
gerekecek.
Bu makalenin böyle bir deneysel teste esas katkısı, diğer faktörlerin tamamının kontrol altına
alınmasıdır. Burada, modern bankacılığın bütün operasyonlarını IT ortamında yapıyor olması
büyük katkı sağlamıştır. Burada uygulanan test, modern bankacılık yazılımında, gerçekte var
olmayan bir işlemin simülasyon ile takip edilmesidir. Bu arada, insanlar simülasyon
esnasında gerçekte olmayan bir işlemden bahsedildiğini duyunca tavırlarını değiştirirler ki
böyle bir tavır değişikliği (IT ortamında yapılan) bu teste olmaz. Kredi Yaratma Teorisi, bu
test sonuçları tarafından en yakın olarak desteklenen teori olmuştur (Werner 2014b).
Bu test sonuçları, bir bankacılık krizi çıkmaması için bankaların sermaye-uygunluğuna dayalı
borç vermesine ilişkin düzenlemelere yeni bir bakış açısı getirecektir. Bulgular göstermiştir ki
sermaye uygunluğuna dayalı bankacılık düzenlemeleri olası bir krize engel değildir. Onun
yerine, banka kredilerinin ve küçük bankalar tarafından domine edilen bankacılık sisteminin,
merkez bankaları tarafından takip edimesi daha üstün bir kayıt performansına ve krizsiz
istikrarlı bir büyümeye vesile olur.
Dahası, şu soru da ortaya konulmuştur; ekonomi mesleği geçtiğimiz yüzyılda neden para
sistemi bilgisi ile ilgili olarak bir ilerleme sağlayamamıştır. Neden, Kredi Yaratma Teorisi’nin
yüz yıl önce ortaya koyduğu gerçekten uzaklaşmıştır. Bu çerçevede, çıkar çatışmalarının rolü
de tartışılmış ve ileri çalışmaların yapılması gereken birçok alan ortaya konulmuştur.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
3
Bu makalenin yapılandırılması şu şekildedir: 2. Bölüm ana hatları ile bankacılığın üç teorisi
ve muhasebeleştirilmesi hakkında literatür taraması sunmaktadır. 3. Bölüm yeni yaptığımız
deneysel sonuçları takdim etmektedir. 4. Bölüm sonuçları analiz edip yorumlamaktadır. 5.
Bölüm sermaye uygunluğuna dayalı bankacılık düzenlemelerini detaylı bir şekilde Credit
Suisse olayını göz önüne alarak incelemektedir. 6. Bölüm kalkınma politikalarının
uygulamalarını ve özellikle de kalkınmak için dış borç alan gelişmekte olan ülkelerin
durumlarını müzakere etmektedir. 7. Bölüm akademisyen ve merkez bankacılığı
ekonomistlerinin geçtiğimiz yüz yılda bankaların rolünü tanımlamadaki başarısızlıklarını
ortaya koymaktadır. Sonuç ve kapanış değerlendirmeleri 8. Bölümde yer almaktadır.
2. BANKACILIĞA VE ONUN MUHASEBESİNE İLİŞKİN 3 TEORİYE GENEL BİR BAKIŞ
Bu özet literatür araştırması, Werner (2014b) gibi bankaların para yaratamayacağı
(yaratmaması gerektiği) düşüncesine sahip olan yazarların ve onların çalışmalarının üzerine
yoğunlaşmıştır. Werner’den (2014b) farklı olarak ilgili görüşleri tamamlayıcı istisnai alıntılar
da yapılmıştır. Avusturya ve Post-Keynesyen okulların bazı düşünceleri de eklenmiştir.
2.1. Bankacılığın Finansal Aracılık Teorisi
Şu anda dominant olan teoridir ve bankaların, diğer finansal kuruluşlar gibi, sadece finansal
aracılık yaptığını iddia eder: mevduat toplarlar ve bunu borç olarak verirler (Şekil 1). Yakın
zamanda yazan bazı yazarların ifadesi ile ‘bankalar kısa dönemli ödünç alıp uzun dönemli
borç vererek likidite yaratırlar’ (Dewatripont, Rochet, & Tirole, 2010). Yani bankalar,
mudilerinden kısa vadeler ile borç alır ve o parayı uzun vadeler ile borç olarak verir.
Şekil 1: Finansal Aracılık Teorisi
Finansal Aracılık Teorisi epey yaygın olup yüksek seviyeli ekonomi dergilerinde bu konuda
epey yayın vardır. Bu konuda çok meşhur ekonomistlerin de yazıları mevcuttur. Bu
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
4
isimlerden bazıları şunlardır: Keynes (1936); Gurley ve Shaw (1955); Tobin (1963, 1969);
Sealey ve Lindley (1977); Diamond ve Dybvig (1983); Baltensperger (1980); Diamond (1984,
1991, 1997); Eatwell, Milgate, ve Newman (1989); Gorton ve Pennacchi (1990); Bencivenga
ve Smith (1991); Bernanke ve Gertler (1995), Rajan (1998), Myers ve Rajan (1998), Allen ve
Gale (2004a, 2004b); Allen ve Santomero (2001); Diamond ve Rajan (2001); Kashyap,
Rajan, ve Stein (2002); Matthews ve Thompson (2005); Casu ve Girardone (2006);
Dewatripont et al. (2010); Gertler ve Kiyotaki (2011) ve Stein (2014).
Bu fikrin en erken temsilcilerinden biri olan Von Mises (1912), şunları ifade etmiştir:
‘bankacılık işlemi, diğer insanların parasını ödünç verme olarak tanımlanabilecek bir kredi
anlaşması gibidir. Bankalar diğerlerine kredi olarak vermek için insanların parasını ödünç
olarak alırlar. Bankacılık kredi veren ile kredi alan arasındaki arabuluculuktur. Bankacılar,
sadece diğerlerinin parasını borç olarak verirler. Kapitalistler ise kendi paralarını borç olarak
verirler.’ (Mises, 1980, p. 294f).
Von Mises bankaların fonksiyonlarından birinin bu olduğunu ifade ederken {1}, Keynes
(1936) Genel Teori’sinde açıkça yatırımın yapılabilmesi için tasarruf toplanmasını ifade eder.
Finansal Aracılık Teorisi görüşü aynı zamanda Harrod (1939) ve Domar (1947)’ ın ,
Kesnesyen büyüme modellerinde de yansıtılır. Harrod ve Domar’ın yorum ve görüşlerinin,
savaş sonrası dönemdeki ekonomik yapılanmada önemli etkileri olmuştur. Özellikle
gelişmekte olan ülkelerin tasarruf açıklarını gidermek için uluslararası bankaların, gelişmiş
olan ülke bankalarında birikmiş tasarrufları, kredi vererek yardımcı olabileceğini ifade
etmişlerdir. Bu mantık, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişmekte olan ülkelerin
borçlanmalarının artışına vesile olmuştur.
Gurley and Shaw (1955, 1960) bankaların ve finansman kuruluşlarının genel olarak finansal
aracılık işlevi gördüklerini ifade ederek, bu çerçevede yeni bir şey söylememiştir. Tobin
(1963) de etkili çalışması ile bu görüşü desteklemiştir. Şunu ifade etmiştir:
‘ticari bankalar ile diğer finansal aracı kurumlar arasındaki ayrım çok keskin çizilmiştir.
Derece farkı vardır, çeşit farkı değil. Özellikle, farkların banka yükümlülüklerinin
parasal doğası ile çok az bir asli ilişkisi vardır. Var olan farklılıklar, bankaların
muhatap olduğu özel rezerv miktarı zorunluluğu ve faiz oranı tavanları ile ilgilidir.
Herhangi diğer bir finansal kurum da benzer düzenlemelere muhataptır ve aynı yönde
davranış sergiler’ (p. 418).
Bugün, İngiltere gibi birçok ülkede ne faiz oranı tavanı vardır ne de zorunlu karşılıklar.
Tobin’in, bankaları finansal aracılar olarak göstermesi gayet isabetlidir. Çünkü bankalar ile
finansal aracılar arasında hiçbir fark ortaya koymamıştır.
Sealey and Lindley (1977) mevduat kurumları için bir üretim teorisi geliştirmiştir:
‘bir finansal kuruluş için üretim süreci, harcama fazlası fonları ödünç alma ile harcama
açıkları olan birimlere borç vermeden oluşur, yani finansal aracılık’ (p. 1252).
‘bir finansal kuruluşunun üretim süreci, ara ürünleri de içeren çok kademeli bir
süreçtir. Ödünç verilebilir fonlar mudilerden ödünç alınır, firma tarafından sermaye,
işgücü ve malzeme girişi ile işlemleri yapılır. Sonra da varlık kazanımı için üretim
yapılır (borç verilir) (p. 1254).
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
5
Baltensperger (1980) de bankaların sadece finansal aracılık yaptığına inanmaktadır. Para
yaratamazlar ve belirsiz bir ‘risk transfer’ süreci yürütürler:
‘finansal kurumların ekonomi fonksiyonu, riskleri birleştirip bir elden diğer ele transfer
eden aracı kuruluşlar olmaktan ibarettir (p. 1).
Riordan (1993) ise şunu savunur:
‘bankalar, ödünç verenler ile ödünç alanlar arasında aracı kurumlardır. Daha net bir
ifade ile, bankalar mudilerden ödünç alırlar ve onu yatırımcılara borç olarak verirler…
serbest piyasa ekonomisinde birçok yatırım projeleri özel müteşebbisler tarafından
yapılır gerçekleştirilir. Genellikle de bu müteşebbislerin projeyi tamamlamak için
yeterli sermayeleri olmaz ve finansmanı tamamlamak için borç para ararlar. Diğer
yandan da bankalar böyle durumlarda borç vermek için mudilerden para toplarlar (p.
328).
Kashyap et al. (2002) bankaların finansal aracı kurumlar olduğuna inanır. Bu çerçevede
takdim ettiği model; bankalar topladıkları fonlar, hisse senetleri ya da bonolarla varlık satın
alırlar. Bu arada yazar nakde dayalı ekonomi hayal etmektedir çünkü mevduatın ödenen
nakitlerden olduğunu düşünmektedir:
‘finanse edilecek toplam varlıklar başlangıçta: (0. Günde) L + S0. Bunlar kısmen
vadesiz mevduatla… Mevduata ek olarak banka, halka açık piyasadan kaynak temin
edebilir…’ (p. 41).
Çok daha yakın zamanlarda önemli ‘kredi görüşü’ literatürü (Bernanke ve Blinder, 1988;
Bernanke ve Gertler, 1995 gibi) finansal aracılık üzerine olan literatür (Diamond, 1984;
Sheard,1989 gibi) ve finansal aracılık üzerine olan diğer teorilere ilişkin geniş literatür
bankalar ile diğer finansal kurumlar arasında bir ayrım görmemektedir (bakınız Casu et al.,
2006). Bu daldaki bütün yazarlar bankaların diğer finansal aracı kurumlardan biri olduğunu
ve hiçbir şekilde para/kredi yaratma gücüne sahip olmadıklarını savunur.
Önemli ve etkili ders kitapları da, örneğin Cecchetti (2008), bankaların finansal aracı
kurumlar olduklarını ve para veya kredi yaratma kabiliyetine sahip olmadıklarını anlatır:
‘banka gibi kurumlar, borç verenler ile borç alanlar arasında dururlar. Borç
verenlerden parayı ödünç alıp borç isteyenlere verirler’ (p. 39)
Casu et al. (2006) ders kitabından:
‘bankalar, diğer finansal aracı kurumlarda olduğu gibi, ekonomide fon fazlasını fon
açığına yönlendiren merkezi bir rol oynarlar. Borç arayanların çeşitli taleplerini borç
verenlerin talepleri ile bağdaştırırlar. Küçük miktarda, düşük riskli likiditesi yüksek
mevduatları büyük miktarda, yüksek riskli ve likiditesi düşük fonlara dönüştürürler (p.
18).
Matthew ve Thompson (2005) bankaların borç verebilmesi için öncelikle mevduat toplamaları
gerektiğini ifade eder.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
6
‘finansal aracılık, bütçe fazlası birimlerden ziyade, bütçe açığı olan birimler tarafından
borçlanmaya işaret eder. Dolayısıyla finansal aracılık, bütçe fazlası olan birimlerin
fonlarını alıp bütçe açığı olan birimlere aktarmaya ilişkin bir süreçtir (p. 33).
‘fon talebinde yaşanacak dışsal bir artış, LL zamanlamasını öteleyecek ve borçlanma
oranlarını artıracaktır. Bankalar da daha fazla borç ve mevduat ile buna karşılık
verecektir. Bankalar daha fazla mevduat toplayabilmek için mevduat faiz oranlarını
artıracaktır (p. 110).
Bankalar ve diğer kurumlar arasında net bir fark olmadığı için de, ekonomistler
çalışmalarında ve makroekonomik teorilerinde bankalara ayrıcalıklı bir yer/bölüm vermemeye
başlamışlardır. Bu tür konular artık bazı dergilerde makaleler olarak çıkmaya başlamıştır.
Hatta, makroekonomi ya da parasal ekonomi kitaplarında bile artık bankalar ve bankacılık
bölümleri yoktur. Örnek olarak 785 sayfalık Woodford (2003)’ün kitabını, 820 sayfalık Heijdra
ve Van der Ploeg (2002)’ün kitabını ya da 751 sayfalık Sorensen and Whitta-Jacobsen
(2010)’in kitabını verebiliriz.
Son olarak, 2008 finansal krizi sonrasında bile, finans ya da ekonomi profesörleri tarafından
yazılan yazılarda ve yapılan yorumlarda bankalar sadece finansal aracı kurumlar olarak
takdim edilmeye devam etmiştir.
‘bankalar belli faiz oranında topladıkları mevduatı daha yüksek faiz oranlarından
satarak kâr elde ederler’ (Krugman, 2015).
‘bankalar binlerce mudinin parasını toplayıp, yatırımcıya borç olarak yönlendiren
aracılar olarak hareket ederler’ (Admati and Hellwig, 2012, p. 50).
‘mevduat ile borç taleplerinin fonlanması, bankaların yüzlerce yıllık uygulamasıdır’ (p.
51).
‘mevduatların ve kısa vadeli yükümlülüklerin ödünç taleplerini fonlaması yüzyıllardır
süregelen ve bankacılık ders kitaplarında kutsanan bir uygulamadır…’ (p. 51).
‘bankalar mevduat toplayıp borç vererek ekonomiye katkı sağlarlar. Bu işlemlerden,
mevduat toplamak sadece bankalara mahsus bir işlemdir. Borç vermeyi ise diğer
kurumlar da çeşitli kriterlere (kredi notu, performansı vb.) göre yapabilmektedirler.
Bankaların borç vermeye yoğunlaşması, ellerinde hâlihazırda bulunan mevduat ve
fonlardan dolayıdır (p. 148).
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
7
2.2. Bankacılığın Kısmi Rezerv Teorisi
Bu teori de her bankanın bir finansal aracı olduğunu iddia eder. Ancak, Finansal Aracılık
Teorisi’nin önerdiği şekliyle bankaların makroekonomik sistemdeki rolüne itiraz eder.
Bankacılık sisteminin ‘mevduat çarpanı’ ile birlikte para yarattığını savunur. Gurley ve Shaw
(1955) bankaların ve diğer finans kurumlarının benzer olduğunu ve hem finansal aracılık
yaptıklarını hem de ‘finansal alacak’ yarattıklarını söylemiştir. Gurley ve Shaw’un (1955) bu
iddiaları zamanında birçokları tarafından itirazla karşılanmıştır. Bunların arasında, Culbertson
(1958), Aschheim (1959), Warren Smith (1959), Solomon (1959), Paul Smith (1966) ve
Guttentag ve Lindsay (1968) gibi Kısmi Rezerv Teorisini destekleyen zamanın birçok
ekonomisti vardır. {2}
Phillips Kısmi Rezerv Bankacılığı’nın mekanizmasını formüle ederek zamanın en etkin
ekonomistleri arasına girmiştir. {3} Phillips’e göre:
‘bütün bankacılık sistemi ile ilgili olarak geçerli olan, bu bütünde küçük bir parça olan
müstakil bir banka için geçerli değildir (Phillips, 1920, p. 40).
Teorinin bir diğer destekçisi Crick (1927)’tir. Crick, her banka müstakil olarak finansal aracı
olmasına rağmen, sistem bir bütün olarak para yaratır. Keynes ve Tobin gibi Crick de daha
sonraları yaratma kavramını tırnak içinde –kredi ‘yaratma’ - olarak kullanmıştır. Bu durum,
alaya alınma ya da gülünç düşürülme kaygıları değilse de para yaratma ile ilgili bir şüpheyi
de ima eder. Crick (1927) ve meslektaşları, bankaların para ve kredi yaratma potansiyellerini
tam olarak inkar etmeseler de önemini hafifletmişlerdir. Konuyu, bankacılık ve akademik
camia tarafından takip edilecek teknik bir konu ve doğal bir operasyon sonucu olarak takdim
etmişler ve ekonomik kalkınma modellemeleri ile ilgisinin olmadığını yaymışlardır.
Friedrich von Hayek’in ilk kitabı da onun Kısmi Rezerv Teorisi’nin bir destekçisi olduğu
gerçeğini ortaya çıkarmıştır (Hayek, 1929, p. 90). Hayek şunu söylemiştir. Yüzde 10’luk bir
rezerv ile her banka kendisine yatırılan miktarın yüzde 90’ını kredi olarak verebilir ve böylece
diğer bankalardaki mevduatı artırmış olur. Bu arada, Keynes (1930) de Kısmi Rezerv
Teorisini desteklemiş ve hem Phillips (1920) hem de Crick (1927)’in çalışmalarını referans
göstermiştir (p. 25). Daha sonra, para ‘yaratma’ kavramını, mevduattaki artışa işaretle
mevduat ‘yaratma’ olarak müzakere etmiştir:
‘hiç şüphe yok ki, kelimenin tam anlamıyla, bütün mevduatlar onları barındıran
bankalar tarafından yaratılmıştır. Dahası, bankalar bu mevduatlarla da sınırlı değildir.
Para yaratması için bir mudinin gelmesine de gerek yoktur (p. 30)’.
Keynes mevduat ‘yaratıyor’ derken, banka transferlerini ve geri kalanında ise sadece finansal
aracılığı kastediyor olabilir. Çünkü Keynes (1930) mevduat yaratıyor ifadesini kullandığı gibi
nakit mevduat ifadesini de kullanıyor (p. 24). Bu çerçevede sadece bankalar müşterileri
adına ‘mevduat yaratabilirler’ ve o müşteri de ister oradan nakit çeker isterse o mevduatını
bir başka bankaya transfer eder (p. 24).
Dolayısıyla burada ‘mevduat yaratma’ ifadesi, en uygun ve hafif anlamıyla, bir mevduatı
banka hesabına yazma eylemi demektir yani bankaya bir hesap girişi. Eğer, bir hesabı
düzenleme bu hesap kaydını ‘yaratma’ olarak ifade edilirse, bu tanımlama ile bankalar ne
zaman bir transfer yaparlarsa o zaman bir kayıt ‘yaratıyorlar’ demektir. Ancak bu durumda,
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
8
diğer şirketler de aynı şekilde, firmanın hesaplarına bir transfer girdiğinde, bilançolarında
varlık ve yükümlülük yaratabilirler. Dolayısıyla, Keynes’in terminolojisi durumu netleştirmede
yeterli olmuyor. Geniş çevrelerce okutulan ve çağdaş ders kitaplarından olan Stiglitz
(1997)’in kitabında da Kısmi Rezerv Teorisi’nin desteklendiğini ve Keynes’in terminolojisinin
yansıtıldığını görüyoruz:
‘mevduat çarpanı sürecini, bir sihirbazın şapkasından tavşan çıkartmasına
benzetebiliriz: hiç yoktan bir şeyleri var ediyor gibi görünüyor. Ama gerçekte bu reel
bir fiziksel süreçtir. Mevduatlar, kayıt girişleri yaratıldığı anda yaratılıyor. Bugün bunlar
elektronik uyarılarla anında gerçekleştiriliyor. Mevduat yaratma kuralları, sizin kayda
girerken tabi olduğunuz kurallardır. İşte bu kurallar, özellikle kısmi rezerv gereklilikleri,
belli bir para çarpanı ile sisteme mevduatı artırma kabiliyeti vermektedir (Stiglitz,
1997, p. 737).
Tekraren, mevduat ‘yaramak’ demek tanıma göre bir hesap kaydı yaratmak demektir. Bu
terminoloji, bir müstakil bankanın bilançosunda orantılı bir düşüş olmadan, havadan ‘yeni
satın alma gücü’ yaratıp yaratamayacağı sorusundan bizi uzaklaştırıyor. En azından,
Stiglitz’in Kısmi Rezerv Teorisi’ne bağlılığı kesin.
Pekiyi, savaş sonrası en etkili Ekonomi ders kitaplarından olan Samuelson (1948)’un ders
kitabı bahsettiğimiz problem ile ilgili olarak ne diyor: orijinal ilk baskılar, üçüncü teori olan
Kredi Yaratma Teorisi’nden bahsetmekte ve reddetmektedir. ‘Bankalar gerçekten para
yaratabilir mi?’ konu başlığı altında Samuelson şunu iddia etmektedir ‘yanlış açıklama hala
geniş bir dolaşımda’ (p. 324):
‘bu yanlış açıklamaya göre, sıradan bir banka müdürü, tükenmez kalemini kullanarak,
dolarlar yaratabilir ve bu dolarlar kendisinde mevduat olarak kalır. Kendilerine böyle
bir yakıştıma yapılınca bankacıların kızmasına şaşmamak lazım. Bankacılar bunun
öyle olmasını arzu edebilirler. Bütün bankacılar iyi bilir ki sahip olmadıkları hiçbir
parayı hiçbir yatırıma veremezler. Ve yatırıma ya da borçlandırmaya
yönlendiremedikleri her para kısa zamanda onları terk eder (p. 324)’.
Samuelson da Kısmi Rezerv Teorisini destekler ve bir bankanın borç verebilmesi için önce
mevduat toplaması gerektiğini savunur. Aynı zamanda, genel toplamda bankacılık sisteminin
para yarattığını savunur. Bu savını %20 zorunlu karşılık olduğunda küçük bir bankanın
muhasebesi üzerinden gösterir. Eğer bu bankaya, 1000 dolar mevduat yatırılırsa, ‘banka bu
durumda ne yapabilir?’ diye sorar. (p. 325). ‘banka bu durumda borçlandırmalarını ve
yatırımlarını Tablo 4b’de görüldüğü gibi bilançosunda $4000’a çıkarabilir mi?
Tablo 4b: Küçük tek bir banka için mümkün olmayan durum
Varlıklar
Nakitler
Borçlar ve yatırımlar
Toplam
Yükümlülükler
1000 $
4000 $
5000 $
Mevduatlar
Toplam…………….
5000 $
5000 $
Samuelson (1948, p 325)
‘cevap ‘kesinlikle hayır’dır. Peki neden? Herşey kurala uygun olmasına rağmen neden
hayır? Çünkü banka yatırımları ve varlık kazanımları için, ödemeleri yapabilecek
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
9
kadar para yok! Herkes gibi banka da müşterisine bir çek yazıyor… Müşteri o çeki
alışverişte kullanıp başka birine veriyor… Bu durumda kısa sürede o çeke mukabil
para ödenecek demektir… Bir banka kendi kekini yiyemeyeceğine ya da parasını
alamayacağına göre tablo 4b bize, bir bankanın yapabileceği işlem hakkında yanlış
bir fotoğraf vermektedir (p. 325f).
Samuelson şunu savunur. Bütün para bankayı terk edeceği için, bir borç verildiği takdirde
kendisine 1000 $ yatırılan bir bankanın gerçek bilançosu şu şekilde görülecektir (Table 4c):
Tablo 4c: Bankanın gerçek bilançosu
Varlıklar
Nakitler
Borçlar ve yatırımlar
Toplam
Yükümlülükler
200 $
800 $
1000 $
Mevduatlar
Toplam…………….
1000 $
1000 $
Samuelson (1948, p 326)
Samuelson şunu savunur, müstakil bir banka kredi yaratamazken bankacılık sistemi
yaratabilir.
‘bu durumdaki bir banka düşünüldüğünde, sorun yoktur. Resmi rezervleri mevduatını
karşılayacak kadardır. Yeni mudi gelip para yatırmadan bankanın yapabileceği bir şey
yoktur’ (p. 326).
‘bankacılık sistemi bir bütün olarak, küçük bir bankanın yapamadığını yapabilir! Yani
para yaratabilir’ (p. 324).
Samuelson, daha sonra tekrarlayan süreci tarif eder. Buna göre bir bankanın yeni borcu,
diğer bankanın mevduatı olabilmektedir. Buna mevduat yaratma zinciri demektedir. Zorunlu
karşılıkların %20 olduğu bir durumda, bankaya gelen 1000 $’ın nasıl 5 000$ olabildiğini
açıklamaktadır. Para çarpanının 5 olduğu ima edilmektedir. Sonuç olarak birleştirilmiş banka
sistemi bilançosu Samuelson tarafından şu şekilde gösterilmektedir (Table 4i):
Tablo 4i: Bankacılık sisteminin birleştirilmiş bilançosu
Varlıklar
Nakitler
Borçlar ve yatırımlar
Toplam
Yükümlülükler
1000 $
4000 $
5000 $
Mevduatlar
Toplam…………….
Samuelson (1948, p 329)
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
5000 $
5000 $
10
Okuyucu, Tablo 4b’de bir bankanın yapamayacağını bütün bankacılık sisteminin
yapabileceğini görecektir. Bankalar 1’e 5 olarak kendilerine gelen mevduatı
artırabilmektedirler (p. 329).
Samuelson buna ‘çoklu mevduat genişletme’ diyor. Bu tanımlama, ders kitabında onlarca yıl
varlığını sürdürmüştür. Konu başlığı ‘Bir bankanın tek başına yapamadığını bütün bankalar
birlikte yapabilir’ (p. 493). Sonraki baskılarda, zorunlu karşılık oranları daha düşük ve
bankalar zinciri daha fazla olarak konu varlığını sürdürmeye devam etmiştir (Samuelson and
Nordhaus,1995). Samuelson’un ders kitabının 1948 ve 1995 baskılarını karşılaştırdığımızda
birçok farklılıklar görülmektedir. Kitabın 1995 baskısında, bankaların para yaratması konusu
1948 baskısına nazaran çok daha kısadır. Kitabın 1995 baskısında Kısmi Rezerv Teorisi çok
daha net olarak anlatılmaktadır: merkez bankasınca yaratılan reservler bankalar tarafından
bir ‘girdi’ olarak kullanılmakta ve ‘çok daha büyük miktarlardaki banka parasına’
‘dönüştürülmekte’dir (p. 490). Alternatif olarak Kredi Yaratma Teorisi’nden
bahsedilmemektedir.
Tablo 4b’nin eşdeğeri bir tabloya da yer verilmemektedir. Buradaki fikir, müstakil bir bankanın
da kredi yaratabileceğinden hiç bahsetmemektir {4}. Her bankadan, net olarak finansal aracı
olarak bahsedilmekte, mevduat toplar ve topladığı mevduatı, zorunlu karşılıklar hariç, kredi
olarak verir {5}.
Her bir küçük bankanın, borçlarını ve yatırımlarını kendi başına büyütme kabiliyeti
sınırlıdır. Mudilerden topladıklarından fazlasını borç olarak veremez veya yatırım
yapamaz (p. 496).
Pekiyi günümüz dünyasında onca para (modern banka mevduat parası) nereden geliyor?
Şimdi bize bunun, her müstakil bankanın çok az kontrol edebildiği yaygın bir finans sistemi
tarafından sağlandığı söyleniyor (p. 494).
Kısmi Rezerv Teorisinin diğer bir destekçisi ve önde gelen dergilerde yayınlanan yazılarında,
‘bankaların para yarattığını’ söyleyen (p. 251) Whittlesey (1944), bankaların para yaratarak
para stoğunun tedarikçileri ve yöneticileri sıfatı ile (p. 247) mevduat yaratmakla devlet
fonksiyonunu icra ettiklerini (p. 252) ifade etmektedir. Ancak bunun müstakil olarak değil
Kısmi Rezerv Teorisi ile uyumlu olarak birlikte yaptıklarını ifade etmektedir:
‘yapılan birçok değişikliğe rağmen, bankacılık operasyonlarının mekanizması
geçmişte olanlarla esasen benzeşmektedir. Mevduatın, kısmi rezervlere ve bankanın
borç hacmindeki değişikliklere göre yaratıldığı (ve makul olarak yok edildiği) süreç
hala temel olarak aynıdır (p. 247).
Yazar, kredi yaratmanın ekonomik teorilerde açıkça modellenilmemesi gereken ve birçok
kabullere dayalı bir mekanik süreç olduğunun farkındadır.
‘fazla rezervlerin büyük ve dalgalı bir hacme ulaşması önemlidir. Öncelikle sabit
rezerv oranı kabulünün belirttiği gibi, kanaatimce, bu durum tüm ticari bankacılık
teorisinde yeterince dikkate alınmamaktadır. Mevduat büyütülmesi sürecinin
geleneksel tanımlamasına göre rezervler, Banka 1 den Banka 2’ye, 3’e ve Banka 10’a
akar. Azalan bir seri gibi, her seferinde daha az mevduat oluşturma kabiliyetine
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
11
sahiptir. Rezervlerin de tam ve zamanında kullanılacağı varsayımına dayanılır (p.
250).
Alhadeff (1954), ABD Federal Rezerv sisteminin bir yöneticisi olarak, Phillips (1920)’in kısmi
rezerv teorisini hatırlatarak desteklemiştir:
‘tartışılmaya değer bir karmaşa da bankerlerin para ‘yarattığı’ iddiasıdır. Bankerlerin
kredi alan müşterilerine hesap açmaları ile para yarattıkları iddia edilmiştir. O
zamandan beri fazlasıyla gösterilmiştir ki kısmi rezerv sistemi ile ve bütün bankalar
birlikte rezerv oranını yansıtacak şekilde mevduat artırabilmektedir. [Dipnot: ‘Chester
A. Phillips, Bank Credit (NewYork: Macmillan Committee, 1931), chapter 3, bu
iddianın klasik reddi için’] Sıradan bir banka normal olarak birincil mevduatına eşit
miktarda genişleyebilir (p. 7).
Kısmi rezerv teorisi, özellikle de lisans seviyesinde, birçok ders kitabında önerilmektedir.
(İlginç bir şekilde, lisansüstü okutulan kitaplarda ise içerik dışı bırakılmakta ve Finansal
Aracılık Teorisi hükmünü sürdürmektedir.) Örneğin Stiglitz (1997) şunları ifade eder:
‘bu yolla, bankacılık sistemine giren yeni bir mevduat, mevcut mevduatın katlanarak
büyümesine yol açar. Bu, kısmi rezerv sisteminin ‘mucizesi’dir. Mevduatlar, 1/zorunlu
rezerv oranı katında artar… Burada, mevduatlar arttıkça geri ödenmemiş kredi
miktarları da artmaktadır’ (p. 736). ‘şurası açıktır ki birçok bankanın olduğu yerde
müstakil bir banka mevduatını katlayarak artıramaz. Müstakil bankalar, katlamalı
mevduat yaratmaktaki rollerinin farkında bile değillerdir. Onların tek gördüğü şey,
mevduatlarında gerçekleşen artış olup bu artışa mukabil yeni kredi verebilecekleri
durumdur’ (p. 737).
2.3. Bankacılığın Kredi Yaratma Teorisi
Bankacılığın üçüncü teorisi – ister müstakil olarak isterse de birlikte bütün olarak- bankaları
finansal aracı kurumlar olarak görmediği için diğer iki teori ile çatışmaktadır. Buna göre,
bankalar kredi verdikleri ya da varlık aldıkları zaman kredi ve parayı havadan yaratırlar.
Dolayısıyla, bankaların borç vermesi için önce mevduat ya da rezerv toplamasına gerek
yoktur. Bankanın borç vermesi demek, yeni kredi ya da mevduat parası yaratmak olduğu
için, başka bir yerde mukabil azalış olmadan toplam bilançosunda bir artış demektir. O halde
bu teoriye göre, geri ödenmemiş kredi miktarı arttıkça, zaman içerisinde banka bilançoları ve
para arzı da artma eğilimindedir. Bu durum, sadece var olan satın alma gücünün tekrar
tahsis edileceğini ve para arzında bir artış olmayacağını söyleyen Finansal Aracılık Teorisine
karşıdır. Bu fikri destekleyenler Macleod (1856), Withers (1909, 1916), Schumpeter (1912),
Wicksell (1898), Cassel (1918), Hahn (1920), Hawtrey (1919) ve diğerleridir.
Ticari bankaların kendi paralarını (banknotlarını) bastıkları dönemde bu teorinin çok daha
fazla destekçisi vardı. Ancak biz burada, bankaların kendi paralarını basmasalar bile para ve
kredi yarattığını düşünen yazarları ele almaktayız.
Bu fikrin en yılmaz destekçisi, bir avukat ve bankacılık uzmanı olan Henry D. Macleod
(1856)’dur. Etkili çalışmaları 20. yüzyıla kadar birçok kez basılmıştır (buradaki alıntılar onun
çalışmasının 1906 yılındaki 6. versiyonundandır). Çalışmasında muhasebenin önemi ve
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
12
bankacılığın hukuki ve finansal yönlerini birlikte vurgulamıştır. Banka faaliyetlerinin yasal
doğası üzerine yaptığı analizlerin sonucunda şunları ifade etmiştir:
Bankerlerin işinin bir grup insandan ödünç alıp diğer bir grup insana borç vermek
olduğunu söylemek kadar talihsiz ve yanıltıcı bir ifade olamaz. Şüphesiz bankerler
çok sayıda insanın parasını toplarlar ancak onların yaptıklarının tuhaf esası bu
paraları diğer insanlara borç olarak vermek değildir. Bu toplanan miktar üzerinden çok
büyük bir kredi altyapısı oluşturarak ödeme vaadlerini kat be kat artırmaktır. Bu
krediler talep edildiğinde nakde çevrilmekte ve aynı miktardaki paranın bütün
işlevlerini yerine getirmektedir. O halde, bankacılık bir Sermaye Ekonomisi değil
sermaye artırımıdır. Bankacılık bir ödünç verme işlemi değil kredi yaratma işlemidir.
Şimdi Takas İşlemleri sayesinde, tıpkı bir çek ile aynı bankadaki kredilerin bir
hesaptan başka bir hesaba transfer edilmesi gibi, bu krediler de bir bankadan diğer
bir bankaya transfer edilebilmektedirler. Ve bütün bu krediler kelimenin ve ticaretin
tam anlamıyla aynı miktardaki nakit paraya eşittir. (Macleod, 1906, vol. 2, p. 311) {6}.
‘Bankerlerin müşterileri adına yarattıkları krediye ‘mevduat’ denir’ (p. 406).
Pratik olarak banka kredileri para gibidir. Para gibi ihraç edilemeseler de iç kullanımda
paranın sahip olduğu bütün kabiliyetlere sahiptir. Bunlar gerçekte havadan yaratılan
sermayedir. (Macleod, 1906, p. 408).
Macleod’un mesajı yayılmış, bu konuda oldukça üretken olan ve yıllarca Economist
dergisinin editörlüğünü yapan Withers (1909,1916)’e kadar uzanmıştır:
‘eskiden bir müşteri bankaya gidip borç isteyince, bankerler kabul ederlerse, ona
ellerinde var olan banknotlardan verirlerdi. Şimdi ise bir müşteri gidip borç isteyince,
bankerler ona kredi verip bir hesap cüzdanı teslim ediyor ve bilançolarında da
yükümlülükler hanesine o miktarı mevduat olarak ekliyorlar’ (Withers, 1916, p. 42) {7}.
Kredi yaratma teorisine göre, bankalar ‘mevduat’ olarak isimlendirdikleri bir kredi yaratırlar ve
bu kredi paradır. Bu teorinin bir diğer etkin savunucusu Schumpeter (1912) şunu ifade eder:
‘bir kredi imalatçısı ve aracısı olarak bankerlerin fonksiyonu, yatırımcıların onlara
sundukları birçok plan içinden seçim yapmaktır… birinin uygulamasına müsaade
ederken diğerinin uygulamasını reddetmektir’ (Schumpeter, 1912, p. 225) {8}.
Schumpeter (1954) bankacılığın alternatif teorilerine de karşı çıkmıştır:
‘bu, analitik durumu derinden değiştirmekte ve banka kredilerinin, önceki mudilerin
tasarruflarının ödünç olarak verildiği şeklindeki çözümlemeyi imkân dışı kılmaktadır.
Bu durumda, banka borç verdiği anda ‘kredi yaratır’ şeklindeki bir ifade banka
kendisine emanet edilen mevduatı kredi olarak verir ifadesinden daha gerçekçidir.
Ekonomistlerin inatla sarıldığı bu teori onları, ne etkileyebildikleri ne de sahip
olabildikleri sistemin kurtarıcıları yapmaktadır. ‘Kredi Yaratma’ teorisi, yanlış
yorumlarla gizlenmiş gerçekleri ve aynı zamanda yatırım ve tasarrufun tuhaf
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
13
mekanizmasını ortaya çıkarır. Bu mekanizma kapitalist bankaların rolü ve sermaye
gelişimini de karakterize eder’ (p. 1114).
Bu teorinin ABD’li destekçileri Davenport (1913) ve Howe (1915) şunları ifade eder:
‘bankalar sahip oldukları mevduatları borç vermekten ziyade, kendi genişlettikleri
kredileri vererek, mevduat yaratırlar’ (Davenport, 1913, p. 263).
‘bankalar ödünç olarak para vermezler. Kredi verirler. Bu krediyi kendileri yaratır ve
onun üzerinden faiz alırlar. Artık evrensel olarak kabul edilmiştir ki eski Devlet
Bankaları banknot formunda kredi yarattılar ve bu nakit demekti. Şimdiki modern
sistemimizde de ‘mevduat’ formunda kredi yaratıyorlar ve bu çeklerle dolaşıyor ve
neticede aynı fonksiyonu icra ediyor yani nakit yaratıyorlar.
‘’bütün bunlar bir bakıma, ABD Devlet Bonolarına dayalı ulusal banknotların
basılmasını temin eden Ulusal Bankacılık Yasasını geçersiz kılıyor. Aynı zamanda
bütün Devlet Banka paralarına %10’luk vergiyi öngören yasayı da geçersiz kılıyor…’
Halk, banka çekleri formunda dolaşan banka kredilerinin dolaşımdaki payının ne
kadar olduğunun çok az farkındadır. Amerika’daki ticaretin %95’i banka çekleri ile
yapılmakta sadece kalan %5’inde nakit kullanılmaktadır. Bu nakdin de %5 gibi çok
küçük bir kısmı altındır (Howe, 1915, p. 24f).
‘banknotların piyasada kullanılması, halkın altın ve gümüş kullanımını kesti ve
ödemelerde Banka Kredilerinin kullanımının yolunu açtı. Bu gelişim sürecinin sonucu
olarak ABD’de çek kullanım hacmi yıllık 200-250 milyar dolara ulaştı. Şurası kesindir
ki bu kadar hacmi altın para ile gerçekleştirmeniz mümkün değildir. Bütün dünyada
yaklaşık 8 milyar altın para var ve bunun sadece 2 milyar dolardan azı ABD’dedir.
‘bankalar, tüccar ve sanayicilerin çeklerini kırarak 15 milyar dolar kredi yaratmışlar ve
bunları da yeni ödünç alanların hesaplarına mevduat olarak eklemişlerdir. Sonuç
olarak, ödünç alanlar da çek kabul etmiş ve ödemelerini çekle yapmışlardır’ (Howe,
1915, p. 25).
İsveçli ekonomist Gustav Cassel (1923) şuna işaret etmiştir:
‘’pratikte, gerek bankanın avans vermesi, gerek çekleri kırması gerekse de
müşterilerine yeni krediler açması ile mevduatlar sürekli yaratılmakta ve
beslenmektedir’ (p. 414). {9}
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
14
Yukarıdaki cümlede, kısmi rezerv teorisinden önemli bir fark tekil ifade kullanılmasıdır; bir
banka mevduat yaratma kabiliyetine sahiptir. Hawtrey (1919), Macleod's (1856)’un
açıklamasını yansıtarak, bankaların havadan para yarattığını iddia eder. Erken dönem
Keynes de, kredi yaratma teorisini 1920’lerin başında heyecanla öven savunuculardan biridir:
‘para kredi mekanizması anlayışımızda ve ticaret döngüsü analizimizde son
zamanlarda birçok düşünürün birlikte çabalarıyla ortaya çıkan neredeyse devrimci bir
ilerlemedir ve ekonomik düşünce alanında bugüne değin yapılan en önemli ilerleme
olduğu kanıtlanabilir (Keynes and Moggridge, 1983, p. 419, Tily, 2012’nin alıntıladığı
şekliyle).
Keynes, gözleri yeni açılmış bir dönme izlenimi vermektedir. Keynes (1924) Parasal Reform
çalışmasında da bankaların ‘kredi hacmini’ genişletme ve daraltma kabiliyetleri hakkında
oldukça nettir (p. 137):
‘içerideki fiyat seviyesi esas olarak bankalarca (en büyük 5) yaratılan kredi miktarı
tarafından belirlenmektedir;… yaratılan kredilerin toplamı kabaca banka mevduatları
toplamı kadardır. Arasındaki fark yatırımlar, tutulan nakitler ve avanslardan
kaynaklanmaktadır’ (age., p. 178).
Daha sonraları, Kesney’in diğer teorilere verdiği destek onun kredi yaratma teorisi üzerine
olan görüşlerinin istikrar bulmadığını gösterir. Gerçekten de bazı bulgular onun, gelen
paranın tetikleyici faktör olduğu, kısmi rezerv bankacılığı teorisi konusuna eğilimli olduğunu
gösterir:
‘o halde, bu yolla ya da bir başka yolla, bankalar toplam yaratılan kredi miktarını
yukarıdaki kriterlerle ölçülen kapasiteleri ölçüsünce bir şekilde düzenlerler (yatırımlar,
kasa, avanslar). Bankaların ‘nakit’ hacmi, İngiltere Bankası’ndaki mevduatlar ve
paralar hep birlikte yaratılan kredi hacmini belirler (age. P179)’.
Keynes’in kaleminden çıkan daha net bir ifadeyi, başkanı Hugh Macmillan’ın ismi ile anılan
Macmillan Komitesi (1931) raporu olarak da bilinen, Finans ve Endüstri Komitesi raporundan
elde ediyoruz{10}. Komite birinci uzman ağızlar ve görgü tanıklarından çok bilgi toplamış ve
hemen soruşturmalarının ana konusuna ‘banka kredi yaratması’nı koymuştur. {11} Bu rapor,
ilgili paydaşlardan oluşan bir grup tarafından yürütülen, modern zamanın bankacılık ve finans
konusunda yapılan en derin ve geniş çalışmasıdır. Nihai rapor Haziran 1931 tarihinde
sunulmuş ve konumuz ile ilgili olarak birçok ifadeyi içerir. Rapor taslağının, komite
üyelerinden biri olan Keynes tarafından hazırlandığı ve yönlendirildiği söylenir. Aşağıdaki
ifadeler açıkça müstakil bir bankanın banka muhasebesine işaret eder:
‘bir bankadaki mevduatların, halkın tasarruflarından ya da şimdilik harcamayacağı
nakitlerden müteşekkil olduğunu düşünmek normal bir şeydir. Ancak mevduatların
büyük bir kısmı bankaların kendilerinin yaptıkları faaliyetlerden doğmaktadır. Borç
verdiklerinde, limitin üzerinde para çekilmesine müsaade ettiklerinde ya da tahvil satın
aldıklarında, bir banka kayıtlarında mevduata eşdeğer bir kredi yaratır (age, p. 34)’.
Son cümle tekil ifade kullanır; bir bankadan verilen bir borç, aynı miktarda mevduat
yaratmaya eşdeğer bir kredi yaratır. Eğer banka bir finansal aracı kurum olsaydı, müşterisine
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
15
yeni kredi yaratamaz ancak fonları bankanın içinden yada dışından ama farklı bir hesaptan
transfer ederdi. Bu durum çok açık bir şekilde görülür:
‘eğer müşteriler tarafından ek bir para yatırma ya da para çekme işlemi yapılmadıysa’
o halde ‘bir tek bankerin mevduat hacmi, onun ödünç verdiği miktarlar tarafından
dalgalanır (değişebilir)… (op. cit., p. 12)’.
Bankacılığın kredi yaratma teorisi, genç ekonomistleri ve politika belirleyicileri eğitmek için
1930’lara kadar ders kitaplarında önemli bir kısmı oluşturuyordu. ABD’de James (1930)’in
parasal ekonomi üzerine olan kitabında net ve güvenle şu değerlendirmeler yer alır:
‘banka, kendisine yatırılan nakit mevduattan çok çok daha fazlasını borç olarak
verebilir. Bu durumda, banka bilançosunun yükümlülüklerinde, mevduatlar başlığı
altında bulunan miktarın büyük çoğunluğu yaratılmıştır. Bunlar müşteriler tarafından
bankaya getirilip yatırılan paralar bankaların müşterilere verdiği borçlar ya da
yaptıkları iskontolardır...’
‘banka krediyi paraya çevirdi. Daha önce var olmayan bir satın alma gücünü yarattı.
Çünkü banka, toplumdaki fertlerin ellerindeki parayı herhangi bir şekilde azaltmadan
kişiye borçlarını ödeyebilmesi için bir ödeme aracı vermiş oldu. Dolayısıyla, bankanın
ödünç verdiği miktarlara yapılan her ekleme, toplumdaki toplam para arzında net bir
artışa sebep olmaktadır. Aynı şekilde bir azalma da toplam para hacminde bir azalışa
sebep olur (James, 1930, 194f, orijinali italik)’.
1930ların ortalarına doğru kredi yaratma teorisinin yıldızı sönerken, ve kısmi rezerv teorisi
hakim olurken, önde gelen – kendi döneminde önde gelenlerden olmasa da- para ekonomisti
Irving Fisher kredi yaratma teorisinin doğruluğunda ısrar ediyordu:
‘ne zaman ki banka bana 1000$ borç verir ve mevduat hesabımda 1000$ gözükür,
işte hesabımda gözüken o 1000$’lık para yeni bir paradır. Banka tarafından bana
verilen borç üzerinden yeni yaratılmış, çek koçanımın üzerine mürekkeple yeni
yazılmış ve banka kayıtlarına yeni girmiştir…o kalemin mürekkebinin dışında, böyle
bir para var değildir (Fisher, 1935, p. 3)’.
Takip eden onyıllar içerisinde diğer iki teori hakim olmasına rağmen, kredi yaratma teorisinin
bir avuç bağlıları olan Avusturyalı ekonomistler (savaş sonrası ABD’de oldukça etkililer),
post-Keynesyenler ve tümevarımsal deneyci okul üyeleri var olmaya ve gelişmeye devam
ettiler.
Kredi yaratma teorisine uygun görüşlere örnek olarak Avusturyalı yazarlar Hoppe, Hülsmann
ve Block (1998) gösterilebilir. Bankaların kredi ve para yarattığını söyleyen post-Keynesyen
yazarlara Rochon ve Rossi (2003) ve Basil Moore örnek verilebilir.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
16
‘bir banka bir müşterisine ödünç para verdiğinde, bu en basit ifadesiyle müşterinin
hesabına yazılan bir kredidir’ (Moore, 1988, p. 51).
Moore (1988) aynı zamanda kısmi rezerv teorisine de karşı olmasına rağmen kullandığı
‘banka aracılığı’ ifadesi de ideal değildir:
‘geleneksel anlayışın tersine, merkez bankası tarafından uygulanan zorunlu karşılık
oranlarındaki değişiklikler, banka aracılığı işlemleri hacmini doğrudan etkilemez’
(age., p. 65).
1990’lı yılların başından itibaren ekonomi araştırmalarında kullanılan metodolojilerde,
önceden bir teori ortaya koymaktan (tümdengelim) ziyade deneysel olarak kazanılan
bilgilerin üzerine (tümevarım) teori geliştirmek daha itibarlı hale geldi (bknz Werner, 1992,
1997, 2005). Bu yaklaşım ile Werner (1997) şunları ifade etmiştir:
‘… bankalar borçları artırarak yeni satın alma gücü yaratırlar’ (p. 282).
Bu görüş ile uyumlu olarak, makroekonomik modellerde banka kredi bilgilerinin de yer
almasını önermiştir:
‘toplam banka kredilerini ‘para arzı’ denkleminde kullanmak şu avantajları sağlar; (a)
Kredi her zaman efektif satın alma gücünü temsil edecektir çünkü kimse borç
almazsa, transfer edilecek bir borç da bulunmaz. (b) efektif satın alma gücünü
hesaplamak mümkün olacaktır. Örneğin, banka yükümlülükleri değil banka varlıkları
ile diğer şirketlerin bankalara olan yükümlülükleri hesaba katılacaktır. (c) Ekonomi
sektörü sistemdeki toplam krediyi bilecek ve bize satınalma gücünün nereye doğru
gittiği hakkında bilgi verecektir. Mevduat toplamı bu bilgiyi bize vermez (age., p.
283)’.
Genel ekonomik modelden spesifik sektöre doğru inerken, elde edilen ayrık kredilerin Miktar
Teorisini destekleyen deneysel bulguları oldukça fazladır. Ve bunlar birbirlerine rakip
teorilerden değişkenler içerir:
‘döviz kurları ve faiz oranlarında ihmal edilebilir derecede çok küçük değişimlerin
olduğu durumlarda; GSMH, varlık fiyatları ve Japon yatırımları gibi ana ekonomik
değişkenleri tek taraflı olarak miktar (ayrık kredi miktarı) parametreleri ile
açıklanabileceğini keşfettik… bu durum bize, kredilerin makroekonomik rollerini
araştırmak ile ilgili olarak yepyeni bir yol açmaktadır’ (Werner, 1997, p. 305).
Werner (2005) şu soruyu ortaya koyar; bir banka bir müşterisine kredi verip hesabına
yazdığında parayı nereden bulur?:
‘para, banka tarafından diğer işlemlerden çekilmemiştir. Ekonominin diğer bir
bölümünden yönlendirme ya da transfer de olmamıştır. Hepsinden ötesi, mevduat
olarak gösterilmesine rağmen, hiçbir mudi tarafından yatırılmamıştır. Banka, kısaca,
rakamları kendi kayıtlarına ve müşterinin hesabına yazdığı anda para yaratmıştır.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
17
Gerçekte banka şunu demektedir; ödünç alan müşterim para yatırmadığı halde bir
mevduat sahibi oldu. Ders kitaplarındaki gösterimin tersine, görüyoruz ki her müstakil
banka borç verdiği anda para yaratmaktadır. Bu gerçeğin okul kitaplarında
gösterilmesi sadece hafızalarda daha iyi kalmasına yol açmayacak aynı zamanda
öğrencilere bankaların gerçekte ne yaptıklarını da öğretmiş olacaktır: bankalar
havadan para yaratırlar. Bankalar o kredinin kendilerinde başkasının hesabında var
olduğu izlenimi verirler ve hiçkimse de farkı bilmez (p. 178)’.
Son olarak şunu tekrar etmeliyiz ki kredi yaratma teorisi çağdaş ekonomi, finans ve
bankacılık ders kitaplarının hiçbirinde yer almaz. {12: Ryan-Collins et al. (2011) derskitabında
yer alıyor. Bir istisnadır.}
2.4. Değerlendirme
Werner (2014b)’in çalışmaları ile birlikte yukarıdaki literatür taraması neticesinde, şunlar
söylenebilir; finansal aracılık teorisinin bugünkü olanca baskın pozisyonuna rağmen,
‘bankaların para yaratıp yaratmadığı ve dolayısıyla da benzersiz olup olmadığı’ sorusu hala
cevap bulamamıştır. Bu sonuç, Guttentag ve Lindsay (1968, p. 992)’in neredeyse yarım
yüzyıl önce Politik Ekonomi Dergisindeki sorusuydu ve yakın zamana kadar da doğru olarak
kaldı. Birçok etkili ekonomistin konuyu sürüncemede bırakması ve konuyu ele alan bazı
seçkin yazarların da birbirini dışlayan her üç teoriye de bir şekilde destek vermeleri konunun
cevap bulmasına destek olmamıştır. İngiltere Bankası tarafından ortaya konulan yeni
belirsizlik standardı her üç teoriyi de aynı anda destekler mahiyettedir:
Birçok merkez bankasının bankacılığın Finansal Aracılık Teorisi’nin savunucusu ve
destekçisi olması, bu teorinin akademik dünyada da kırk yıldan fazladır baskın olmasına
hizmet etmiştir. İngiltere Bankası’nın kıdemli personeli bu görüşü hala onaylamaya devam
etmektedir: Başkan Mark Carney (2014), Cass Business Okulunda yapmış olduğu bir
konuşmada Brunnermeier ve Sannikov (2015)’un para teorisinin kendi görüşlerini
desteklediğini ifade etmiştir. Bu makalenin özetinde açıkça bankaların;
‘hanehalkından mevduat toplayıp onları yatırımcılara yönlendiren, finansal aracı
kurumlar olduğu ifade edilmektedir…’ {12}
’yani bankalar, hane halkından mevduat toplayarak kendilerini finanse etmektedirler’
(p. 1).
2014 Mart ayının sonlarına doğru, İngiltere Bankası Finansal Politika Komitesi (FPK) harici
üyesi Bayan Clara Furse şunları ifade etmiştir:
‘finansal sistem bizler için hayati fonksiyonlar icra etmektedir, tasarruflar ile yatırımlar
arasında aracılık görevini yerine getirmek için vardır… bankalar, banka dışı finansal
kuruluşlar ve pazarlar hep buna hizmet etmektedirler…’ (Bank of England, 2014c).
FPK üyesi şunu savunmaktadır; ekonomik büyümenin olabilmesi için banka faaliyetleri yerine
‘doğrudan finansman’ kullanılabilir. Ve krizin bir dersi olarak ‘pazar temelli finansman’ın
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
18
artırılmasını önermektedir. Yani, bankacılığın dışındaki kanallarla finansman sağlamak.
İngiltere Bankası’ndaki diğer ekonomistlerin de finansal aracılık ya da kısmi rezerv teorisini
destekledikleri görülmektedir. Bu durum, - bankaları dahil etmeyen - bankanın tahminleme
modellerinde görülebilmektedir (Bank of England, 2014d).
Bankacılığın kredi yaratma teorisinin (Werner, 1992, 1997, 2005, 2012, 2014b; RyanCollinset al., 2011, Benes and Kumhof, 2012) çalışmalarından olsa gerektir ki, İngiltere
Bankası 2014 Mart ayında bu teoriyi de ek olarak desteklemeye başlamıştır (Bank of
England, 2014a, b).Bu durum, İngiltere Bankası personelinin şimdi her 3 teoriyi de aynı anda desteklediği
anlamına gelmektedir (bknz Zoltan and Kumhof, 2015). Her üç teori de bankacılık
politikasına, para politikasına ve banka düzenlemelerine farklı yaklaşımlar sergilediği için
İngiltere Bankası’nın kredibilitesi tehlikededir.
Uzun yıllardan bu yana, tartışmaların hala bir karara varmamasının sebeplerinden biri de,
tezlerin farklı banka muhasebe operasyonları üzerine bina edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Ancak 3 teorinin de layık olduğu mukabil haklar, prensiplere dayalı modellerle tespit
edilemez. Çünkü teorik dünyada, her teori makul ise kavranabilir bir yapıdadır. Bunun yerine,
gerçek operasyonlar ve muhasebe kayıtları üzerinde yapılacak deneysel bulgular neticesinde
ihtilaflar giderilebilir. Ne ilginçtir ki, gözlem süresinde -19. yüzyıldan 2014’e kadar- hakemli
bilimsel dergilerin hiç birinde deneysel bir test rapor edilmemiştir.
Bu konuda ilk deneysel test, bilimsel bir dergide Werner (2014b) tarafından yayınlanmıştır:
bir bankanın yardımı ile ‘gerçek’ bir borcun verilmesi ve geri ödenmesi sırasında oluşan
işlemler ve muhasebe kayıtları incelenmiş. Sadece kredi yaratma teorisinin, gözlemlenen
muhasebe kayıtları ile uyumlu olduğu görülmüştür. Ancak test tasarımı tam kontrollü bir
ortama imkân vermemiştir: günde 24 saat fiilen süregiden banka işlemlerinden dolayı, test
işleminin yanısıra (bir borç verme işlemi yapılmamasına rağmen) başka işlemlerin de kayda
girmesine engel olmak mümkün olmamıştır. Dolayısıyla, kontrol edilemeyen bir grup faktörü
de birlikte değerlendirmek mecburiyetinde kalınmıştır. Netice itibarıyla, sağlamlık kontrolü için
üç teorinin de diğer işlemlerden etkilenmeyeceği tam kontrollü bir ortamda ve faklı bir test
sürecinde tekrar denenmesi gerekirdi.
Diğer faktörleri tamamen kontrol edebilmek için banka operasyonlarının merkezinde olan banka muhasebesini ve bankacılık kurallarını işleyen – İT sistemi çevrim dışı alınabilir ve bir
borcun sistemdeki seyri takip edilebilir. İnsanlar böyle bir simülasyonda, sadece test
yapıldığını öğrendiklerinde tavırlarını değiştirseler de, normal bankacılık yazılımını
kullandığınızda karşılaşacağınız problemlerle karşılaşmazsınız. Bütün faktörler kontrol
altında olur.
3. A Kontrollü bir deneysel uygulama
3.1. Üç teorinin öngörüleri
200.000 € tutarında bir banka kredisi verildiğinde bunun nasıl kaydedildiğine ilişkin olarak her
teorinin öngörüsü, deneyden önce kolaylık sağlamak amacıyla açıklanmıştır.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
19
3.1.1. Finansal arabuluculuk teorisinin muhasebe açısından sonuçları
Bu teoriye göre bankalar, rezerv yükümlülükleri, sermaye yeterliliği veya faiz düzenlemeleri
dışında borsa acenteleri veya portföy yönetimi şirketleri gibi banka dışı finansal kuruluşlardan
çok farklı değildir. Banka dışı finansal kuruluşlar, müşteri para kuralları (bknz FCA’de CASS
ve PRA, 2014) uyarınca müşterilerin mevduatlarını, başka bankalara veya merkez
bankalarına yatırmak suretiyle muhafaza etmekle yükümlüdürler (bir tür kefalet veya
depolama şeklinde). Bu teori bankaların bu açıdan banka dışı finansal kuruluşlarla aynı
konumda olduğunu söylemektedir. Bu durumda müşteri mevduatları bilançoda yükümlülük
olarak gösterilmemektedir (Werner, 2014c). Bütün fonlar, merkez bankası rezervlerinde
tutulabilen ya da diğer banka veya finansal aracılar nezdinde hesaplara yatırılabilen merkez
bankası parası niteliğindedir (bu tutarlar bu kurumlarda da bilançoda gösterilmezler).
Bir kredi verildiğinde, bankanın kredi sözleşmesi sebebiyle bu kredi, borçludan alacağı
varlıklarda bir artış olarak gösterilir. Ancak, kredinin geri ödenmesi, merkez bankasında
tutulan rezervler veya başka bankalarda tutulan müşterilerin parası gibi fonların geri
çekilmesini gerektirir. Bu teoriye göre, banka dışı finansal aracılarda olduğu gibi, bir banka
kredisi verilmesi sebebiyle bankaların bilançoları genişlememektedir.
3.1.2. Kısmi rezerv teorisinin muhasebe açısından sonuçları
Bu teori uyarınca her banka bir finansal aracı konumundadır. Fonlar, bankalar ve merkez
bankası arasında akış kabiliyetleri olduğu varsayımıyla nakit veya kıymetli metal eşdeğeri
gibi kabul edilmektedir. Samuelson tarafından yapılan kısmi rezerv teorisi tanımı uyarınca
yeni krediler yeni mevduata bağlı olarak verilmektedir. Buna göre, %1’lik bir rezerv
yükümlülüğü ile bir bankanın 200.000 € tutarında bir banka kredisi verebilmesi için önce
202.000 € tutarında yeni mevduat kabul etmesi gereklidir. Bankanın bilançosu, önce
verilecek krediyi ve buna tekabül eden rezerv yükümlülüğünü karşılayacak büyüklükte bir
mevduat artışı göstermelidir (Tablo 5).
Tablo 5: 200,000 € tutarındaki bir borcun hesaplardaki gösterimi (Kısmi Rezerv Teorisi,
Samuelson’un İfadesiyle)
Varlıklar
Yükümlülükler
Nakit Rezervler
+€ 2,000
Borç ve Yatırımlar
+€ 200,000
Toplam
+€202,000
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
Mevduatlar
+€ 202,000
Toplam
+€ 202,000
20
Tabloda görüleceği üzere, bilançoda artış olmaktadır. Ancak bu, yeni kredi verilmesine değil,
yeni mevduat kabul edilmesine bağlıdır. Bu husus, Samuelson tarafından yapılan tarif,
mevduatın kabulü ve kredinin verilmesi şeklinde iki adıma bölündüğünde açık hale
gelmektedir (Tablo 6).
Tablo 6: 200,000 € tutarındaki bir borcun hesaplardaki gösterimi (Kısmi Rezerv Teorisi,
Samuelson’un İfadesiyle)
Birinci Adım: € 202,000 tutarındaki mevduatın alınması
Varlıklar
Nakit Rezervler
Yükümlülükler
+€ 202,000
Mevduatlar
+€ 202,000
+€202,000
Toplam
+€ 202,000
Borç ve Yatırımlar
Toplam
İkinci Adım: € 200,000 tutarında yeni borç verilmesi
Varlıklar
Nakit Rezervler
Yükümlülükler
+€ 200,000
Mevduatlar
+€ 0
+€200,000
Toplam
+€ 0
Borç ve Yatırımlar
Toplam
Birinci ve ikinci adımda gerçekleşen değişiklikleri toplamak suretiyle yukarıda Tablo 5’te
gösterilen toplam değişim tutarını elde ediyoruz.
Görüleceği üzere, bu kısmi rezerv modelinin işlevsel olabilmesi amacıyla Samuelson, yeni
mevduatın nakit olarak yatırıldığını ve verilen kredinin de nakit olarak ödendiğini
varsaymaktadır. Bu, gerçekçi olmaktan uzaktır, zira banka kredileri nadiren nakit olarak
verilmektedir. Bu teorinin daha önemli bir kusuru, mevduatların bilançoya kaydına dairdir. Bu
teoride iddia edildiği gibi, eğer bir banka sadece bir finansal aracı konumunda olsa,
bilançosuna müşteri mevduatlarını kaydedememesi gerekir – ancak bu teorinin destekçileri
böyle olduğunu iddia etmektedir (yukarıda Samuelson ve diğerlerinin görüşleri ile ilgili
tartışmalarda veya Tablo 5 veya 6’da gösterildiği şekilde). İngiltere’de, Müşteri Para Kuralları
uyarınca mali aracılar müşterilerin parasını bilançolarında gösteremezler (Werner, 2014c).
Sadece bu husus, bankaların bir finansal aracıdan ibaret olamayacağını ve muhasebe
uygulamalarının banka dışı kurumlardan farklı olması gerektiğini açık şekilde göstermektedir.
Bu husus bile, Tobin’in bankaları, banka dışı kurumlardan ayıran hususun rezerv
yükümlülükleri ve faiz düzenlemelerinden ibaret olduğu iddiasıyla (bunlara sermaye
yeterliliğine ilişkin gereklilikler dahil edilse bile) çelişmektedir.
3.1.3 Mevduat yaratma teorisinin muhasebe açısından sonuçları
Bu teoriye göre bankalar müşterilere ait fonları/paraları kendi paralarından
ayırmamaktadırlar. Dolayısıyla bankalar borç verirken, yeni mevduat söz konusu olmadığı
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
21
(para yatırılmadığı) halde borçlanan kişinin hesabına borçlanılan tutar kadar para
yatırabilmekte/alacak kaydedebilmektedir (karşılıksız borç yaratılması, Werner, 2014c). Bu
durumda, nakde, Merkez Bankası rezervlerine veya başka bankalarla bir dengeleme
işlemine gerek olmadan, sadece verilen krediye bağlı olarak bankanın bilançosu genişler
(rezerv ve sermaye oranına ilişkin yükümlülüklerin sadece belirli ölçüm/hesaplama
dönemlerinde karşılanması gerekli olup, bir kredinin verilebilmesi için bunlar fiziksel
önkoşullar niteliğinde değildirler). Başka bir ifadeyle bir banka, hesaplara yatırma veya
rezervler yoluyla hiç bir yeni para almadığı halde yeni bir kredi açabilir. Başka hiç bir hesapta
buna denk tutarda bir azalma olmadığı halde, borçlunun hesabına, açılan kredi tutarı kadar
para yatırılır. Eğer paranın hesaplar arası transferi söz konusu olsaydı, başka bir hesapta
azalma olması gerekirdi. Sonuç olarak; banka kredileri yeni mevduat yaratır, bunun tersi
doğru değildir (Tablo 7).
Tablo 7: 200,000 € tutarındaki bir borcun hesaplardaki gösterimi (Kredi Yaratma Teorisi)
Varlıklar
Yükümlülükler
Borç ve Yatırımlar
+€200,000
Mevduatlar (Müşteri hesabı) +€ 200,000
Toplam
+€200,000
Toplam
+€ 200,000
Bu üç teoriden hangisinin doğru olduğunu belirlemek için bir banka bilançosunun bir kredinin
verilmesinden önce ve sonra incelenmesi gereklidir. Deneyin sağlıklı olması için bunun tüm
koşulların kontrol edilebildiği bir ortamda yapılması gerekir. Eğer, başka hiç bir para
yatırılmadığı veya rezerv işlemi yapılmadığı halde bankanın verdiği kredi bilançoda artışa
sebep oluyorsa, kredi yaratma teorisi elde edilen delillerle desteklenmiş olacak ve diğer iki
teori reddedilecektir.
3.2 Deney
Bankacılığa dair üç teori üzerinde, Werner (2014b) tarafından aktarılan ilk deneysel
uygulama, araştırmaya iştirak eden ve kayıtlarını paylaşan bir bankadaki gerçek bir kredinin
ele alınmasını, böylece kredi artışının nasıl muhasebeleştirildiğinin takip edilebilmesini
içeriyordu. Marco Rebl’in eş başkanlığını yaptığı, Almanya’nın Aşağı Bavyera bölgesinde yer
alan bir kooperatif bankası olan Raiffeisenbank Wildenberg e.G. bu deney için işbirliği yapma
nezaketini gösterdi. Bu uygulama kontrollü bir deney değil ‘canlı bir test’ olacağı için gözlem
süresi boyunca banka müşterilerinin diğer işlemleri gerçekleşmeye devam edecekti. 24 saat
kesintisiz devam eden modern elektronik bankacılık sistemleri sebebiyle deney süresince
başka işlemlerin gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel olduğu için, araştırmacıların bu tür bir
deneyi kontrol etmeleri oldukça güçtür.
Bu sorunu dikkate alan banka direktörü Rebl, araştırmacının hatasız bir şekilde tüm diğer
işlemleri kontrol etmesine imkân sağlayan bir test yöntemi kullanılmasını önerdi. Bay Rebl,
bütün banka muhasebe işlemlerinin, banka personelinin günlük işlemlerinde kullandığı bir
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
22
bilişim sistemi içinde gerçekleştirildiğini açıkladı. Her ne kadar kullanılan yazılımın kodları bir
banka kredisi girişi yapıldığında gerçekleşen komutları doğrudan gösterebilecek olsa da, bu
yazılımın kodlarına üst düzey banka yöneticilerinin dahi erişmesi zordur. Banka bilişim
sistemlerinin yüksek düzeyli güvenlik şartları vardır, üstelik bu sistemlere ait hizmetler,
genellikle yazılımın detaylarına başkalarının erişimine izni vermeye yanaşmayacak dış
tedarikçiler tarafından yürütülmektedir. Ancak tam bu noktada Bay Rebl Bavyera’daki bütün
kooperatif bankalarında aslında birbirine paralel çalışan iki bilişim sistemi olduğunu ve bu
sistemlerin ikisinde de tüm bankaların muhasebe bilgilerinin tutulduğunu ifade etti. İlk
uygulamalı testte kullanılan, günlük bilanço ve raporları üreten yazılımın adı ‘BAP
Mutabakat’tır (Bankarbeitsplatz Agree). Ancak bu yazılım, banka denetçilerine ve düzenleyici
kuruluşlara sunulan, bankaların resmi yıllık hesaplarının derlenmesi için kullanılmamaktadır.
Bu resmi hesaplar için ‘Hersbrucker Jahresabschlußprogramm’ olarak adlandırılan ikinci,
paralel bir sistem kullanılmaktadır (bundan sonra HJAP olarak atıf yapılacak bu program,
‘Hersbruck yıllık hesaplar programı’ anlamında olup, adını programı yazan banka direktörü
Bay Weidinger’in çalıştığı Raiffeisen bankasının bulunduğu kasabadan almıştır). Bay Rebl,
HJAP sisteminin banka muhasebesine ilişkin tüm kuralları ve fonksiyonları içerdiğini,
bankacılığa ilişkin tüm yasal ve idari düzenlemelere, süreçlere ve iyi uygulama örneklerine
uygun olduğunu belirtti (ki bu kuralların bir kısmı BAP Mutabakat programının günlük
kullanımında uygulanabilir olmayabilir veya yapılan işlemlerle ilgili olmayabilir). Buna karşı
HJAP, bu hesapların derlenmesi, kontrol edilmesi ve düzenleyici kuruluşlara sunulmasında
daha kullanışlı olan katı yıllık raporlama gereklerini ve ihtiyaç duyulan fonksiyonları
karşılamaktadır.
Takvim yılı sonunda yıllık hesapların oluşturulması için tüm işlemler HJAP bünyesinde
toplanır ve birleştirilir. Bu işlem için, BAP sistemine kaydedilen işlemler HJAP sistemine
otomatik olarak aktarılır. Ancak Aralık ayının sonunda gerçekleşen bazı işlemler, tatile
rastlamaları gibi sebeplerle BAP Agree sistemine düzgün kaydedilemeyebilir. Bu durumda
banka direktörleri, takvim yılı tamamlandıktan sonra bile olsa, kayıt dışı kalan bu işlemleri
HJAP sistemine elle kaydettirme imkânına sahiptir.
Dolayısıyla Bay Rebl, testin şu şekilde tasarlanmasını önerdi: en son yıllık hesaplar
kullanılmak suretiyle (testin yapıldığı dönemde 2013 yılı hesapları kullanıma hazırdı) HJAP
yazılımının en son versiyonu kullanılarak (2.0.2013/5 versiyonu), 200.000 € tutarında test
amaçlı bir banka kredisi, sanki yılsonunda kaydedilememiş olup, raporlamanın doğru
yapılabilmesi için 31 Aralık 2013 tarihinden sonra elle kaydedilmesi gereken bir işlemmiş gibi
kaydedilecektir. Bu senaryoda – araştırmacı tarafından talep edilen – tek bir işlem
kaydedileceği için, diğer banka müşterileri tarafından gerçekleştirilen otomatik işlemlerden
kaynaklanan pürüzler söz konusu olmayacaktır. Başka bir ifadeyle, diğer tüm etmenler
kontrol altındadır. Aynı zamanda, yazılım zaten bu tür bir ihtimalin gerçekleşmesine izin
verecek şekilde tasarlandığı için tüm standart süreçler ve düzenlemeler bu işlem için geçerli
olacaktır. Elle yapılan bu giriş, sistemi devre dışı bırakmamakta/ geçersiz kılmamakta olup
sistemin düzenli bir parçası konumundadır. Bu gerçeğe uygun bir test senaryosudur, zira
2013 yılı tamamlandıktan sonra araştırmacı tarafından HJAP sistemine girilen kredi, gerçek
hayatta normal kredilerde bazen olduğu gibi zamanında kaydedilememiş bir krediyle aynı
şekilde kaydedilecektir.
Ek 1, Raiffeisenbank Wildenberg’in 2013 yılına ait denetlenmiş resmi hesaplarını
göstermektedir. Ek 2, bankanın aynı raporlama yazılımı (HJAP) kullanılmak suretiyle aynı
hesapların durumunu, 200.000 € tutarındaki deneysel banka kredisi işlemi yapıldıktan sonra
göstermektedir. Tablo 8 (varlıklar) ve Tablo 9’da (yükümlülükler) gösterilen hesap özetlerinde
birinci sütun 2013 yılına ait gerçek hesap tutarlarını, ikinci sütun deneysel kredi eklendikten
sonraki tutarları, üçüncü sütun bu ikisi arasındaki farkları göstermektedir.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
23
Tablo 8: Raiffeisenbank Wildenberg e.G.: Yıllık Hesaplar 2013,Varlıklar.
Yükümlülükler EUR
31 Aralık 2013
1 Nakit
227,072.87
2 Kambiyo Senetleri
3 Finansal Kuruluş. Alacaklar
6,123,707.01
4 Müşterilerden Alacaklar
24,066,899.94
5 Tahvil, bono, borç tal.
19,655,934.00
6 Hisse Senetleri ve hisseler
7 Tutulan taahhütler
397,768.68
8 İlgili firma taahhütleri
9 Güven Varlıklar
4,713.81
10 Kamu sektöründen tazminat talepleri
11 Gayri maddi varlıklar
12 Sabit varlıklar
188,977.92
13 Diğer varlıklar
335,969.95
14 Bakiye Kalemi
2,126.22
15 Varlık değerlenmesi farkı
46,334.50
16 Varlıklar toplamı
51,049,504.92
Test Sonrası
227,072.87
6,123,707.01
24,266,899.94
19,655,934.00
Fark
200,000.00
397,768.68
4,713.81
188,977.92
335,969.95
2,126.22
46,334.50
51,249,504.92
200,000.00
Tablo 8’de listelenen varlıklar içinde sadece iki kalem etkilenmiştir; müşteri borçları – krediyi
alan müşterinin geri ödeme yükümlülüğü çerçevesinde bankanın müşteriden kredi tutarı
kadar alacağı – ve varlıkların toplamı. İkisi de 200.000 € tutarındaki kredi kadar artmıştır.
Tablo 9’daki yükümlülükler dikkate alındığında, müşteri mevduatlarının (müşteri
alacaklarının) 200.000 € arttığını (vadesiz mevduat – günlük yükümlülükler), aynı zamanda
bilanço toplamının da arttığını görüyoruz. Bu şekilde, kredi verilmeden önce ve verildikten
sonra hesaplarda meydana gelen değişikliklerin kredi yaratma teorisindeki ön beklentilerle
aynı olduğu sonucuna varıyoruz. Herhangi bir mevduat (veya rezerv artışı) gerçekleşmediği
için kısmi rezerv teorisi reddedilmiş oluyor. Müşteri mevduatları, bilançoda gösterildiği için
finansal aracılık teorisi de reddedilmiş oluyor. {14}
Aynı zamanda banka denetçisi olarak eğitim almış olan Bay Rebl, takip edilen süreçlerin
standartlara uygun olduğunu ve kredinin kaydını tamamlamak ve hesapları sonuçlandırmak
için başka hiç bir işlemin veya eylemin gerekli olmadığını doğrulamıştır.
Tablo 9: Raiffeisenbank Wildenberg e.G.: Yıllık Hesaplar 2013,Borçlar.
Yükümlülükler EUR
31 Aralık 2013
Test Sonrası
1 Finansal Kuruluşların Alacakları
5,265,491.16
5,265,491.16
2 Müşterilerin Alacakları
41,462,424.00
41,662,424.00
2A Tasarruf Hesabı
10,494,856.16
10,494,856.16
2B Diğer Borçlar
30,967,567.84
31,167,567.84
BA Günlük
14,069,056.09
14,269,056.09
BB Vadeli
16,898,511.75
16,898,511.75
4 Güvenilir Borçlar
4,713.82
4,713.82
5 Diğer Borçlar
33,812.09
33,812.09
6 Bakiye Kalemi
12,787.37
12,787.37
7 Rezervler
682,874.80
682,874.80
11 Banka riski için fon
420,000.00
420,000.00
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
Fark
200,000.00
200,000.00
200,000.00
24
12 Öz sermaye
13 Borçlar Toplamı
3,167,401.68
51,049,504.92
3,167,401.68
51,249,504.92
200,000.00
4. Değerlendirme: Karışıklık nedeni olarak titizlik (kesinlik) eksikliği
Bankacılığın temel faaliyeti, genel olarak adlandırıldığı şekliyle ‘mevduat alma’ ve ‘kredi’
hesap kayıtlarının bakımı ve oluşturulmasının gerçek sebebidir ve bu muhasebe
uygulamasının bir türü olarak kabul edilebilir. Ancak, bankaların uygulamaları ve ekonomi
üzerindeki etkileri akademisyenlerin yazılarında, makalelerinde, kitaplarında ve ders
kitaplarında yeterince işlenmemiş ve ihmal edilmiştir.
Bankacılık ile ilgili üç farklı teori vardır, bunlar operasyonlar, bankacılık ve banka
muhasebesinin nasıl gerçekleştiğine ilişkin farklı uygulamaları içermektedir. Bu çalışmada
deneysel testden elde edilen sonuçlar paylaşılmış, bu sayede - ilişkisiz işlemler haricinde bir bankadan alınan bir kredinin bankanın muhasebe bilişim sistemine kontrollü şartlar
altında kaydı gösterilmiştir. Çalışma sonucunda bankacılık kredi yaratma teorisinin deneysel
sonuçlarla tutarlılık gösterdiği ancak diğer iki teorinin aynı sonucu vermediği gözlemlenmiştir.
4.1. Finansal Aracılık Teorisinin Kusurları
Finansal aracılık teorisi bankaların muhasebelerinin banka olmayan finansal aracılardan ayırt
edilemez olduğunu savunmaktadır (Tobin veya diğerleri rezerv gereksinimlerinin, faiz oranları
düzenlemelerinin ve sermaye gereksinimlerinin bankaların tek ayırt edici özelliği olduğunu
iddia etmektedirler).
Hisse senedi brokırları, müşteriler kendi bilançolarının bir parçası olarak ihtiyati bir yatırım
yapmış olsalar dahi, bilançolarında müşterilerin varlıklarını göstermiyorlar. Fon yönetim
şirketleri ve onların fon yatırımcı müşterilerinin karşılıklı olarak sahip oldukları varlıklar
tamamen ayrı tutulur. Müşterisi olmayan hisse senedi brokerlarının varlıkları kendi yatırımları
ile artmaktadır. Böylece fon yönetim şirketleri veya hisse senedi brokerları iflas durumunda
müşteri fonlarını serbest bırakırlar ve hisse senetleri tamamen müşterilere ait olur. Fakat
banka ‘mevduatı’ bankalara aittir ve banka iflası demek müşteri fonlarının iflas eden şirketin
varlıklarının bir parçası olduğu anlamına gelir. Mudiler hissedarların sıralamasında sadece
genel alacaklılardır (Küçük miktarların mevduat sigorta programları ile karşılanıyor olmasına
rağmen, bu ayrı bir konudur). Bununla birlikte, 2010 yılı G20 zirvesinde Kabul edilen yeni
kefalet rejimine göre, mudiler diğer alacaklıların (kredi verenler) altında yer alacaklardır.
Böylece hisse senedi brokırlarına ilişkin yapılan karşılaştımalı analiz sonucunda (temsili
banka olmayan finansal aracıların örnekleri gibi) bankalar banka olmayanlardan farklılılarını
müşteri varlıklarını ayırmayarak ortaya koymaktadırlar (Werner, 2014c).
Mevduat toplayabilen ve banka olmayan finansal aracı kurumlar müşteri para kurallarına
uygun hareket etmek ve yatırılan müşteri mevduatlarını güvenli bir şekilde korumak ve kendi
bilançolarından ayrı tutmak zorundadırlar. Bankalar için eşit muamele uygulaması ise
bankaların da aynı müşteri kurallarına uymak zorunda olduğu manasına gelmektedir. Sonuç
olarak banka mevduatları banka bilançolarında görünmeyecektir. Gerçekte ise son yıllarda
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
25
yarattıkları paranın banka bilançolarında yer alması ile banka aktiflerinin olağanüstü
büyüdüğü görülmektedir.
Böylece bankaların kritik ayırt edici özelliği, bankaların müşteri para kurallarından muaf
olmaları ve bunun sonucunda müşteri mevduatlarına ilişkin muhasebe kayıtlarını kontrol
ederek kredileri uzatma yoluyla hayali mevduat eklemeleridir.
Temel muhasebe ve finansal düzenlemelerdeki hassas uygulamalar – son yarım yüzyıldır
baksın olan - finansal aracılık teorisini destekleyenlere geniş bir bilgi sağlamakta, böylece
bankaların finansal aracı olmasının mümkün olmadığını ortaya koymaktadır; Aksi halde kendi
bilançolarındaki büyük ölçekli hızlı büyüme başka türlü nasıl açıklanabilir? Ne yazık ki,
bankacılık, finans ve ekonomi araştırmacılarının, kolayca gözlemlenebilir gerçekleri ve temel
muhasebe kurallarını reddettiği görülmektedir.
4.2. Kısmi rezerv teorisinin kusurları
Kısmi rezerv teorisi bankaların, sadece daha önce kendilerine yatırılan mevduatların kredi
olarak kullandırılmasında finansal aracı olabileceğini savunmaktadır. Bu teoriye göre,
bankanın krediyi verebilmesi için bir önceki müşterinin mevduat veya rezervlerini arttırması
gerekir. Sonuç olarak bu artış, müşteri tarafından nakit mevduat şeklinde kabul edilir. Bu
durum daha sonra başka bir kredinin finanse edilmesi için fazla nakit rezervi üretir. Daha
sonra fazla nakit dengesini aşağı çekmek için borçlunun nakit şeklinde kredi aldığı varsayılır.
‘Muhasebe kayıtlarının oluşturulması’ na ilişkin teorik bilince rağmen bu teori ihmal ediliyor ve
bu durum bankanın bilançosunda bir kredi rezerv işlemi olarak gözüküyor. Borçlunun hesabı
görünmez ve basitçe paranın ‘anında bankada bırakıldığı’ ve kredinin nakit olarak ödendiği
varsayılır. Ancak normalde bankada hesap açmamış olan müşteriler için bankalar kredileri
vermezler. Krediye başvuran kişiler genellikle ilk olarak bir banka hesabı açmak
zorundadırlar. Kredi kullananlar kredilerini nakit olarak almak isteseler bile öncelikle bir banka
hesabı açmak zorundalar ve kredilerini banka hesaplarına yatırılmış kredi olarak alacaklar.
Borçlunun bankadaki çek hesabında bulunan krediyi, kredi olarak aldığı standart bir durumu
ele alalım. Biz şimdi İşveç Merkez Bankası tarafından Ekonomik Bilimler alanında Alfred
Nobel Onuruna verilen ödül sahibi Paul Samuelson tarafından ortaya konan senayoyu tekrar
ele alalım: Tablo 10’da görüldüğü gibi 1. Adım, Samuelson tarafından gösterildiği gibi
varsayılan nakit mevduat dekontu muhasebe kayıtlarının tutulmasına neden olur. Bununla
beraber, 2. Adımda, kredi alan banka müşterisi, varlıklarda bir başka artışa neden
olmaktadır. Banka tarafından belirlenen yükümlülükler ve borçlunun hesap kredi toplamından
oluşan alacakların belirtildiği bir kredi sözleşmesi imzalanmaktadır (Samuelson tarafından
gösterilen nakit ödeme yerine).
Tablo 10: Kısmi Rezerv Teorisinin Samuelson’un açıklaması ile yeniden ele alınması
Adım 1: 202,000 € luk yeni nakit mevduat dekontu
Varlıklar
Nakit rezervi………………+202,000 €
Krediler ve yatırımlar…+
0€
Toplam………………+202,000 €
Yükümlülükler
Mevduatlar
Toplam…
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
202,000€
+202,000 €
26
Adım2: Yeni kredi olarak 200,000 € ilave edilmesi, nakit biçiminde değil
Varlıklar
Nakit rezervi………………+
0€
Krediler ve yatırımlar…+200,000 €
Toplam………………+200,000 €
Yükümlülükler
Mevduatlar
Toplam
+200,000 €
+200,000 €
Toplam: Standart kredinin arttırılması ve Samuelson tarafından gösterilen nakit mevduat dekontu,
Varlıklar
Nakit rezervi………………+202,000 €
Krediler ve yatırımlar…+200,000 €
Toplam………………+402,000 €
Yükümlülükler
Mevduatlar………………….+402,000 €
Toplam
+402,000 €
Görüldüğü gibi bilanço daha da uzar. Adım 1’in nakit mevduatıyla tamamen alakasız olduğu
görülüyor ve bankanın kredileri arttırmasının sonucu olarak elimine edilebilir. Adım 2,
bankacılık Kredi Yaratma Teorisi ile aynıdır ve bu adımda Samuelson’un teorisinin çöktüğü
açıkca görülür.
Dolayısıyla, kredilerin nakit ödenmesi gibi hiç gerçekçi olmayan varsayımdan vazgeçerek
kredi yaratma teorisine geri döndük: varlıklar kısmı, kredinin miktarına bağlı olarak artar
(kredi sözleşmesini yansıtır) ve borç tarafında borçlunun hesabı alacaklı olarak eklenir.
Samuelson açıklamasını, banka prosedürleri ile ilgili yanlış bir tanımlamaya dayandırdı. Buna
ek olarak, teorisi tutarsızdır: her bankanın bir finansal aracı olduğunu söylerken her bankanın
mevduatları bankanın bilançolarında gözükür. Buna rağmen, banka dışı finansal aracı
kurumlar - daha önce ifade edildiği gibi - müşterilerin mevduatlarına sahip değildir. Bundan
dolayı bunlar bilançoda gösterilmez. Bununla beraber Samuelson, mevduatları bankanın
bilançolarında gösterir, – bilanço dışı kalemleri - hariç bankanın malıdır ve bundan dolayı
emanet veya kefalet olarak görülemez. Bu da, her bir müstakil bankanın finansal bir aracı
olmadığını gösterir. Banka mevduatları, banka dışı kuruluşlardaki mevduatların aksine,
sadece bankaya olan borçların kayıtlarıdır. Bu nedenle, kısmi rezerv teorisi tarafından iddia
edildiği gibi müşteri mevduatları ya da rezervlerinin kredi talepleri için neden bir öncelik
kısıntısı oluşturduğu açık değildir. Mevduat, müşteriye bankanın borcu olarak kaydedildiği
andan itibaren, banka önceki müşterinin mevduatının yettiği veya rezervin genişletilebildiği
kadar kredi vermek ile sınırlı değildir. Kredileri artırabilir ve yeni oluşturulan mevduatlarda
gösterildiği gibi müşterilere daha fazla borç kayıt edebilir (kredi yaratma teorisinde belirtildiği
gibi).
Samuelson un “Bir banka pastadan hem pay alıp hem de aynı anda pastaya sahip olamaz”
protestosuna rağmen Tablo 10’da görüldüğü gibi banka krediyi verdiği müşterisinin aynı anda
hem rezervelerine hem de mevduatlarına sahip olabilmektedir. Bir başka değişle,
Samuelson’un teorisine göre gerekli olsa da yeni fonların öncelikli dekontu bankanın krediyi
vermesi için gerekli değildir. İlgili hesap ve regülasyonların dahil olduğu dikkatli bir
değerlendirme, kısmı rezerv teorisinin destekleyicileri ve Samuelson’un teorisini kullanarak
ekonomi dersi veren eğitimcileri bunu gösterebilmeliydi. Borçlunun yeni oluşturulmuş
mevduat girdileri kısa sürede bankayı terkeder argümanı da sonuçları değiştirmeyecektir: bu
durumda, pratikte, banka basitçe bir borcu müşteriyle (yeni oluşturulmuş mevduat) bir başka
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
27
bankaya (borçlunun yeni oluşturulmuş mevduatından yapılan ödemenin alıcısının bankası)
ya da merkez bankasıyla (örneğin merkez bankası yeni bonolarında ya da diğer bilinen
adıyla kağıt paralar ya da banknotlar sipariş edilir) değiş tokuş eder. Her iki durumda da
bilanço toplamı - genişletilmiş formunda - değişmez.
Bu yüzden, her banka bir aracı kurum olarak düşünüldüğünde, hem kısmi rezerv hem de
finansal aracılık teorilerinin muhasebe ifadeleri kesinlikle kusurludur. Ya her kredi sağlayıcı
bir bankadır ve dolayısıyla müşteri fonlarını firma dışında tutmak zorunda olmadıklarından
dolayı para elde edebilirler ya da banka değil bir finansal aracıdır ki bu durumda müşteri
fonları firmaların bilanço tablosunda gözükmez. Bir yüzyıl boyunca, kısmi rezervin veya
finansal aracılık teorilerinin hiçbir savunucusu, bu teorilerin muhasebe sonuçları ve tezatları
vasıtasıyla düşünmüş gibi gözükmemektedir. Nihai deneysel testimiz olmadan bile şu sonuca
ulaşabiliyoruz. Banka muhasebesi üzerine daha fazla önem verilmiş ve bunun sonuçları
daha dikkatli düşünülmüş olsaydı, bizim deneysel çalışmamız olmasa bile, hem kısmi rezerv
hem de finansal aracılık teorilerinin geçerliliği ve tutarlılığı hakkında çok önceden ciddi
şüpheler ortaya konulabilirdi.
Yukarıda verilen analizlerin sonrasında ‘para çarpanı’ yaklaşımı dahil olmak üzere ders
kitaplarındaki uygulamalarda yer alan kısmi rezerv teorisinin yanlış olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Bu durum, kısmi rezerv teorisinin son on yıldan bu yana kitaplardan niçin
sessizce çıkarıldığını belki açıklayabilir {15}. Finansal aracılık teorisi de, yukarıda yer alan
literatür taramasında birçok öncü ekonomist tarafından bu alandaki çalışmaların temeli olarak
kabul edilmiş olsa ve politika önerileri geliştirilerek savunulsa da, aynı şekilde yanlıştır.
4.3. Kredi harcandıktan sonraki adımlar için muhasebe
"Bankalar yavaş yavaş mevduat kaybedeceğinden, bankanın kredi yaratması önemli değildir"
Bu argüman, genellikle kısmi rezervi veya finansal aracılık teorisini savunmak için kullanılır.
Fakat, bankacılık kapalı muhasebe sistemi içinde faaliyet gösterir: Mevduatlar banka borçları
olup bu sebeple transferden sonra bile bankanın bilançosunda sadece banka borçları olarak
kalabilirler. Onlar Bank A'nın borçlarının bir kaydıdır ve alacaklı olan (bu durumda, ironik
olarak, borcu alan ) Bank A'nin bu borcunu başka bir bankaya tekrar atayabilir/yatırabilir.
Ama, tabiki bu Bank A'nin borcu olarak kalır (bknz Werner, 2014c). Bu yüzden mevduat
'kayıpları' sadece başka bankalara gidebilir ve bankalar arası borca dönüşür. Bir diğer
deyişle, mevduat oluşturulduğu ve bir diğer bankaya (Bank B) transfer edildiği anda, ilk
banka (Bank A) Bank B'den borç almış olur. Eğer alıcı Bank B mevduat transferini kabul
etmekte istekli ise, bu Bank B'nin ilk Bank A'ya kredi vermesine eşdeğerdir. Bu yüzden, ilk
Bank A diğer bankaya borcu olduğu için bilançosu sadece müşteri mevduat takasını yansıtır.
Burada bankalar arası borçların sınıflandırılıp ağ yapılması, bankalar arası pazarın orijinal
varlık sebebidir. Bankalar diğer bankalarla aynı oranda kredi oluşturduğu sürece ve
müşteriler benzer şekilde dağıtıldığı sürece, bankaların birbirlerinden karşılıklı alacakları
mahsuplaşılabilir. Daha sonra bankalar herhangi bir rezerv kaybı yaşamadan ve limitsiz bir
şekilde kredi yaratabilirler. Bu bile bankacılık kısmı rezerv teorisini destekleyenler tarafından
kabul edilmiştir. Samuelson (1948) yeterince vurgulayamasa da, bankaların hepsi aynı hızda
kredi verdiğinde ve müşterileri eşit bir şekilde dağıttığında herhangi bir rezerv kaybına
uğramadığından bahsetmiştir. Bankada hesabı olmayan birilerine bankanın nakit olarak kredi
vermesi hiçbir şekilde normal olmayan bir durumdur. Samuelson’un bu durumu standart bir
vaka yaklaşımı yerine bir varsayımı vurgulamak için niçin seçtiği ise bir muammadır {16}.
Bundan daha da gizemli olanı ise ders kitaplarının son versiyonlarında interbank
yükümlülüklerinin mahsuplaşılması bölümünün ve rezerv kısıtlaması olmaksızın bankacılık
sisteminde para yaratılması bölümünün neden çıkarıldığıdır.
5. Banka Düzenlemeleri için Çıkarımlar
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
28
Banka düzenlemeleri ve resmi politika tasarımları için deneysel bulgularımızın kullanımı
henüz çok uzaktır. Banka düzenlemesi banka rolünün cari anlayışına dayanmaktadır.
Bankacılık, finansal aracılık teorisinin baskın olduğu son kırk yıl boyunca, banka düzenlemesi
sermaye yeterliliğine odaklanmıştır. Bankacılık kısmi rezerv teorisinin baskın olduğu erken
otuz yıl ve sonrasında rezerv gereklilikleri bankacılık faaliyetlerini düzenlemek için esas araç
olarak belirlendi. Hiçbiri başarılı olamadı.
5.1 Mevduat Munzam Karşılığı Yoluyla Düzenleme
Zorunlu karşılıkları merkeze alan banka düzenlemeleri, bankacılık kısmi rezerv teorisine
dayanmakta ve bu teori tarafından desteklenmektedir. Fakat bu düzenleyici politikanın,
merkez bankaları tarafından pratik uygulanması mümkün olmamıştır (Goodhart, 1989). Bu
çalışmada biz bankaların kısmi rezerv teorisinin neden yanlış olduğunu ifade ettik. Banka
hesapları analiz edildiğinde bankaların merkez bankasındaki rezervleri asla merkez bankası
hesaplarını terk etmiyor: bankalardaki halkın mevduatlarına benzer şekilde (gerçekte basitçe
halka bankalar tarafından verilen borç para miktarının biriminin kaydı), bankaların merkez
bankasındaki “rezervleri” merkez bankası tarafından bankalara verilen borç paranın
muhasebe kayıtlarıdır. Bu borçlanma, yasal ihale ile nakit para talebi dışında, doğrudan
ekonomide dolaşan para anlamına gelmez (Ryan-Collins et al.2011). Merkez bankasının
para politikalarının genişletilmesi için, nakdin rolünün genişletilmesi oldukça mantıklıdır.
Ancak şaşırtıcı bir şekilde bugün merkez bankacıları bunun kaldırılması için çağrıda
bulunuyor (Haldane, 2015). Zorunlu karşılıklar etkili bir politika aracı değildi ve yavaş yavaş
ona verilen önem azaltıldı. İngiltere Merkez Bankası ve İsveç Riksbank gibi bazı merkez
bankaları, zorunlu karşılıkları tamamen kaldırmıştır.
5.2. Sermaye Yeterliliği Yoluyla Düzenleme
Banka düzenlemesinde mevduat munzam karşılıklarının öneminin azaltılması politikasına
paralel olarak merkez bankaları, Basel Bankacılık Denetim Komitesi üzerindeki etkisi yoluyla,
sermaye oranlarını kullanarak düzenleme yapan bankacılığa doğru kaymıştır. Bu yaklaşım,
merkez bankaları tarafından artan bir şekilde desteklenen finansal aracılık teorisi
doğruluğunu esas alır. Finansal aracılar olarak bankalar, toplu ya da bireysel olarak, mevcut
para arzını artıramaz. Bu nedenle bankalar için sermaye gereksinimleri düzenlemeleri
yapmak, onların eylemlerini limitler dahilinde tutmak için uygun bir yol olarak görünür.
Çelişkili bir nokta, eğer bankalar sadece finansal aracılar olsalardı, onların hareketleri hiçbir
durumda önemli makro ekonomik etkiye sahip olmazdı ve bu düzenlemeleri açıklamak
gereksiz olurdu. Bankacılık konusunda bir kez daha temel gerçekler göz ardı edilmiş
görünüyor.
Gerçekte para arzı - gazeteci Martin Wolf dediği gibi - “bankalar tarafından sık sık
sorumsuzca yaratılan kredilerin bir yan ürünüdür” (Wolf,2013). Böylece geniş bir banka kredi
davranışını dizginlemek için sermaye yeterlilik oranlarının yeteneği sınırlıdır: bankalar için
daha yüksek sermaye gereksinimleri, yükseliş-çöküş döngüsü ve ardından gelen bankacılık
krizini kesin olarak durdurmayacaktır. Daha yüksek sermaye gereksinimlerinden dolayı
bankalar para arzını genişletmeye devam edebilecekler ve böylece varlık fiyatlarını
alevlendirebileceklerdir. Bu yeni oluşturulan paranın bir kısmı banka sermayesini artırmak
için kullanılabilir (Werner, 2010). Bu durum 2008 yılı finansal kriz sırasında gösterilmiştir.
5.2.1. Kendi Sermayesini Nasıl Yaratılır: Credit Suisse Vaka Çalışması
Banka kredi yaratması ve banka sermayesi arasındaki bağlantı en açık olarak 2008 yılında
İsviçre bankası Credit Suisse eylemleriyle gösterildi. Bu olay bir para yaratıcısı olarak
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
29
bankaların direk ya da dolaylı olarak etkin bir şekilde herhangi bir seviyede kaynak için
hokkabazlık yapabileceklerini gösteren bir vaka çalışması oluşturdu, bu nedenle de sermaye
yeterliliğine dayalı banka düzenlemesinin gereksiz olduğu ortaya çıktı. Kamu parasını
yetersiz sermayesini desteklemek için kabul etmek istemeyen, birkaç İngiliz ve İsveç
bankasının yaptığı gibi, Credit Suisse Ekim 2008'de Körfez yatırımcıları (Özellikle Katar) için
toplam £ 7 milyar üzerinde tutan imtiyazlı hisselerini satarak sermaye miktarını artırmış ve
iflastan kurtulmuştur. Benzer konulu bir hisse işlemi Barclays Bank tarafından
gerçekleştirilmiş, finansal krizin en önemli hareketlerinden biridir. Barclays’ın İngiliz Hükümeti
tarafından kurtarılma pozisyonuna düşmeden gerçekleştirilen muhteşem bir hikâyedir.
Barclays vakasında detaylar gizem ve entrikanın etrafına sarılmıştır (Jeffrey, 2014). Ancak
basında da yer aldığı gibi Credit Suisse’in durumu aşağıda tartışmasız ve apaçık görünüyor
(Binham et al., 2013).
Körfez yatırımcıları, bu yatırım için hazır likit aktifler yapma zahmetine bile gerek duymadılar
çünkü Credit Suisse cömertçe körfez yatırımcılarına borç vermeyi teklif etti. Banka, bu
imtiyazlı hisseler yoluyla sermaye arttırmayı başardı. Tablo 11, bu sermaye artışını (ücretler
ve faizler dikkate alınmayarak) göstermektedir.
Tablo 11. Kendi sermayeniz nasıl yaratılır. Credit Suisse 2008
Adım 1: Körfez Yatırımcısına Kredi
Varlıklar
Krediler ve yatırımlar
Toplam
+
+
7
7
Yükümlülükler
Mevduatlar………………….+
Sermaye………………………+
Toplam…………….
+
7
0
7
Yükümlülükler
Mevduatlar………………….+
Sermaye………………………+
Toplam…………….
+
0
7
7
Adım 2: Sermaye arttırımı: Borç Değişimi
Varlıklar
Krediler ve yatırımlar…+
Toplam………………+
7
7
Şimdi bir gerçek, bankalar yoktan para yaratarak para ödünç vermeyi keşfetmişlerdir. Körfez
yatırımcıya verilen kredi aynı zamanda varlık (1. adımda) ve bankanın bilançosunda borç
yarattı. Müşterinin ödünç aldığı parası £ 7BN hayali bir müşteri mevduatı olarak borç
tarafında gözükmektedir. Aynı değişiklik ikinci adımda da düşünülebilir, ancak şimdi borç
değişiminden sonra yeni ihraç imtiyazlı hisse senedi özkaynakları artırır: bu ödemeler
müşterinin hayali mevduatı ile (basitçe bu “müşteri mevduatından”, “sermayeye” aktarılarak)
yapılır. Sonra Credit Suisse kendi öz sermayesinde ve dolayısıyla sermaye/varlık oranında
önemli bir artış rapor edebilir. Peki, £ 7BN ek sermaye nereden geldi? Credit Suisse kendi
imtiyazlı hisse senedini teminat olarak kullanarak bu miktarı yatırımcıya ödünç vermiş ve
dolayısıyla kendi sermayesini icat etmişti. Credit Suisse hisseleri, varlık değil teminat olarak
konulduğundan dolayı, borçlu için risk de sınırlandırılmış olur.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
30
Birleşik Krallık’da bu gibi bir, 2006 Şirket Yasasının 678. Bölümünü ihlal ettiği için, suç teşkil
ederdi (Werner 2014c). (Halka açık bir şirketin hisselerinin satın alınması için yardımın
yasaklanması). Ancak İsviçreli düzenleyiciler bunu tolere etmekten memnunlardı. Bu ihlal
açıkça sıradan bir firmanın, firma hisse senetlerini alması için yatırımcısına borç vermesi
(Credit Suisse sadece muhtemel hissedarlara ödünç para vermemiştir, yoktan para
yaratmıştır) ile kıyaslandığında bir banka davası için ciddi bir olaydır. Benzer miktar içeren ve
ayrıca Katar’ın yatırımcı olduğu iddia edilen çok benzer bir işlem Birleşik Krallık’da bulunan
Barclays Bank tarafından üstlenildi, iddialara göre açık bir şekilde Katar’a kredi faizinin iadesi
olabilecek £322m ödendi. Faizin rolü bu makalede ayrıntılı bir şekilde ele alınmayan bir
konudur. Böyle bir işlemde, işlemin normal bir anlaşma olarak görünmesi için Barclays’ın
krediye büyük bir olasılıkla faiz ödemesi yapmıştır. Eğer körfez yatırımcısı, iç muhasebe
uygulaması ile hiç yoktan bankanın kendi sermayesini oluşturduğu miktar için saman adam
(strawman) gibi hareket etmişse, bu ücretin bir kısmı ya da tamamı kredi faiz iadesi olabilir,
böylece yatırımcı oluşturulan parayı ve onunla birlikte imtiyazlı hisse senetlerini almak için
faiz ödemek zorunda değildir.
İtalyan bankası Mediobanca’dan bir analiste göre, yeni banka yatırımcılarına verilen bu tip
banka kredileri ‘kriz esnasında oldukça yaygın bir uygulama ’dır. Credit Suisse olayında
bunun açıklanması ve sermaye düzenleme onayı alınması alışılmadık olmuş olabilir. Öyle ya
da böyle, bu yolla bankalar yoktan kendi sermayelerini yaratarak sermaye yeterliliği
düzenlemeleri yapmanın saçmalığını gösterdiler.
Buradan öğreniyoruz ki, doğru şartlar altında bir tek bankanın bile neredeyse her miktarda
sermayeyi düzenleyicilere göstermesi mümkündür. Hatta tüm bankacılık sisteminin aynı şeyi
toplu olarak yapması, doğrudan firmaların yasayı ihlal etmeksizin, çok daha kolaydır.
Canlanma zamanlarında artan para miktarı, bankalar tarafından yaratıldığı için (canlanma
dolayısıyla), bunun bir kısmı bankalar tarafından kendi sermayelerini desteklemek amacıyla
öz kaynak olarak emilebilir. Düzenleyicilerin bu gerçeğin farkında olmadığı görülüyor. Onların
bankacılıkla ilgili açıklamaları, hatalı finansal aracılık teorisini savunanlar olduklarını
gösteriyor.
5.3. Deneysel olarak başarılı banka düzenlemesi
Kısaca tarihsel olarak başarısız banka düzenlemelerini tartıştıktan sonra, deneysel olarak
başarılı olmuş bir banka düzenleme şeklinin varlığını ifade edelim. Şaşırtıcı olmayacak
şekilde, bu banka düzenleme şekli bankaların kredi yaratma teorisinin doğruluğunun esas
olduğuna dayanır. Birçok merkez bankası, banka kredi miktarı ve tahsisi ile ilgili
düzenlemeler getirerek, birkaç on yıl için bankacılık krizinden başarıyla kaçınmışlardır. 'Kredi
rehberliği' veya 'obsiyon rehberliği' olarak da bilinen bu politikalar, Japonya, Kore, Taiwan ve
Çin gibi Doğu Asya ekonomilerinde başarılı yüksek büyümenin de kalbi olmuştur (Werner,
2002, 2003, 2005). Bu politikalarla, GSYİH dışı kredi işlemleri (yani varlık için olanlar),
baskılanmış, bu şekilde varlık balonu ve sonraki bankacılık krizlerinden kaçınılmıştır. Bunun
yerine banka kredilerinin üretim için kullanılmaya yönlendirilmesiyle, Kredinin Miktar
Teorisi’nde önerildiği gibi (Werner, 1997, 2005) yüksek, istikrarlı ve enflasyonist olmayan bir
ekonomik büyüme sağlanabilmiştir. Varlık balonlarını ve bankacılık krizlerini önlemek, yüksek
ve istikrarlı büyümeyi teşvik için alternatif bir yaklaşım, büyük çoğunluğu kar amacı gütmeyen
birçok küçük bankadan oluşan bankacılık yapısına sahip Almanya'da ortaya konulmuştur.
6. Kalkınma Politikaları İçin Öneriler
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
31
Bulgular aynı zamanda, ekonomik büyümeyi sağlamak ve işsizliği en aza indirmek amacıyla
uygulanan, ayrıca gelişmekte olan ülkeler için nasıl sürekli büyümeyi maksimize edebiliriz
sorusunu da cevaplayan, politikalar için de geniş etkilere sahiptir.
Yukarıda belirtildiği gibi, bankacılığın finansal aracılık teorisini kabul eden Keynesyen
büyüme modelleri (Harrod (1939) ve Domar (1947)), tasarrufların yatırımlar için ve
dolayısıyla da ekonomik büyüme için zorunlu olduğunu savunmaktadır. Son zamanlardaki
birçok teoriler ile birlikte bu teoriler, IMF ve Dünya Bankası tarafından gelişmekte olan
ülkelere tavsiye etmek için oluşturulmuştur. Onların 'iç tasarrufları'nın eksik olduğu
varsayımıyla, yabancı kuruluşlardan yatırım ve ekonomik büyüme için sözde 'gerekli' tasarruf
elde etmeleri tavsiye edilmiştir. Uluslararası bankalar genellikle Washington Kuruluşlarının
(Uzlaşısının) hemen ardından geldiler ve gelişmekte olan ülkeler her zaman kaynak ya da
çekici varlıklara sahip olduğu için de kredi vermeye istekliydiler.
Sonuç olarak, gelişmekte olan birçok ülkede, geçiş ekonomileri ve gelişmekte olan
piyasalarda olduğu gibi, büyük miktarlarda dış borç birikmiştir. Bu borç kaçınılmaz bir şekilde
yabancı para cinsindendir ve sürekli faiz talep etmektedir. Bu da göstermektedir ki gelişmiş
uluslararası bankalar, finansal kur riskinden korunmak için gelişmekte olan ülkeleri
olduklarından çok daha iyi görmektedirler.
Ancak durum böyle değildir. Borçlu ülkelerin çoğu emtia ihracatçılarıdır ve uzun vadede (bir
yüzyıl ya da daha fazla) ticaretleri düşme eğilimindedir. (Onların ihracatlarının göreli fiyatları
zaman içinde onların ithalatlarının göreli fiyatı ile kıyasladığında azalır çünkü göreli fiyatlar
katma değerin bir fonksiyonudur ve yüksek katma değeri olan ithal ürünler gitgide daha
pahalı olurken, düşük katma değerli ihracat malları zamanla daha da ucuz olur (Prebisch,
1950, and Singer,1950).) Böylece zamanla, onların para birimlerinin ABD doları veya Avrupa
para birimi ile karşılaştırıldığında düşmesi beklenebilir. Böylece yabancı para birimi cinsinden
borçlanma tavsiyesi borçluların lehine değildir. Yerli para cinsinden yabancı borç ve
ödemeler zamanla artarak yabancılara hizmet eder. Bununla birlikte, Asya krizinde görüldüğü
gibi, ciddi dış borçlanma varsa sabit kur sistemlerinin sürdürülebilir olması da mümkün
değildir.
Bu durum, dış borç ödemelerinin gittikçe genişleyen ve artan miktarını, ekonomik teorideki
bulmacanın aksine, açıklayabilir. Yani, uluslar arası finans akışının neden fakir ülkelerden
zenginlere doğru olduğunu açıklar (Teori, verim diferansiyeli nedeniyle aksini iddia eder
(Lucas, 1990)). Sonuçta, fakir ülkelerden zengin ülkelere doğru kaynakların net akışı
meydana gelir ki bu durum fakirleri zenginlere daha da muhtaç hale getirir. Bu süreç devam
ettiği müddetçe, az gelişmiş ülkelerde yaşayanları gönüllü olarak zengin ülkelere göç etmeye
teşvik edecektir.
Bu makale ve Werner’in (2000, 2014b) çalışmaları göstermiştir ki ekonomik kalkınma için bu
yaklaşımın gerekçesi kusurludur. Daha da kötüsü, bu tür uluslararası borçlanmalar banka
muhasebesi gerçeklikleri ile birlikte düşünüldüğünde, bunun gelişmekte olan ülkeler üzerinde
zalim bir hile olduğu ortaya çıkmaktadır. Büyük bir çoğunda olmasa da, birçok ülke eğer
dışarıdan hiç borçlanmasaydı, çok daha iyi durumda olurdu. Yabancı para onların
ekonomilerine hiç girmedi: Uluslararası bankacılığın muhasebe gerçekliği, Amerikan
dolarının Amerikan bankacılık sisteminde ve Euro’nun da Avrupa bankacılık sisteminde
kaldığını gösterir. Bankanın parası ilgili bankacılık sisteminde para göstergesi olarak kalır.
(Bu aynı zamanda bankalar tarafından sunulan ipotek ya da döviz hesapları için de
geçerlidir: bu durum, bilançolarda denizaşırı muhabir banka hesapları olarak kaydedilir.)
Üçüncü dünya borç problemini yaratan dolar bile borçlu ülkelere asla girmez. Bu döviz,
gelişmekte olan ülkeler tarafından kendi para birimlerine dönüştürüldüğüne, sadece yurt içi
bankacılık sisteminde yerli para cinsinden kredi yaratmak için gerekçe olacaktır. Bu durum,
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
32
gelişmekte olan ülkeler tarafından yurt dışından borçlanmadan da gerçekleştirişebilecek olan
bir şeydir (Werner, 2000, 2003a).
Kısacası, yurtdışından borçlanma tavsiyesi büyük ölçüde gelişmekte olan ülkelerin
çıkarlarına terstir: ülkeleri yabancı kur riskine maruz bırakır, genellikle kur artışı ile sonuçlanır
ve kredilere mukabil faiz akışlarına sebep olur. Ancak bu “problem”’ bir “çözüm” tetikledi;
özkaynak takası ile borç olarak ulusal varlıkların yabancılara devredilmesi. Deutsche Bank
başkanı Alfred Herrhausen gibi, borçların silinmesini (rahatlamasını) öneren bankacılar,
meslektaşları arasında rağbet görmemişlerdir. Tüm bunların üstüne şimdi, sonunda dış
borçlanmanın yerli büyüme için gerekli olmadığı belirtilmeye başlandı: borç veren yabancı
bankalar ‘kredi yaratma’ yoluyla havadan para yarattılar. Halbuki bu, hiç dış borç almadan,
borçluların kendilerinin de içeride yapabilecekleri bir şeydir.
Gelişmekte olan ülkelere “yardım” için, Washington Uzlaşısına alternatif bir yaklaşım doğu
Asya’da görücüye çıktı. Japonya, Tayvan, Kore ve Çin gibi son derece başarılı ekonomilerin
hepsi yerel banka kredilerinin üretkenlik için kullanılması yönünde rehberlik ettiler. Bölüm 5.3
de anlatıldığı gibi ithalata karşı yerli ikame üretimini ve ihracat sanayini fonladılar. Bu
çalışmadaki bulgular bu politikalara temelden destek vermektedir.
Bulgular, gelişmiş ekonomiler için de eşit öneme sahiptir. Japonya, İspanya veya Yunanistan
gibi ülkeler düşük nominal GSYİH büyüme tecrübesi yaşıyorlar. Banka kredi yaratma
teorisinin maliye politikasına uygulanmasında, önemli bir ders olarak devlet harcamalarının
fonlanması metodu maliye politikalarının etkinliğini artırır. Werner (2014a)’ın gösterdiği gibi,
eğer hükümetler tahvil ihracı ile bankalara borçlanmayı bırakır da kredi yaratma ile teşvikleri
artırabilirlerse, maliye politikalarının etkinliğini de artırmış olurlar. Bu şekilde para arzı artar,
nominal GSYİH’da ve vergi gelirlerinde de büyüme olur.
7. Ekonomi İçin Öneriler
Geçtiğimiz yüzyılın büyük bölümünde hatalı ve yanıltıcı teorilerin ekonomi disiplinine hakim
olması nasıl mümkün olabilir? Bu, gelecekte yapılacak çalışmaların konusudur. Burada
sadece iki husus kısaca ele alınacaktır: araştırma yöntemlerinin rolü ve ilgili tarafların rolü.
7.1. Ekonomide Araştırma Yöntemleri (Methodology)
Bugün baskın olan klasik ve neo-klasik iktisat, tümdengelim yöntemini kullanır: Denenmemiş
aksiyomlar ve gerçekçi olmayan varsayımlar, belli “sonuçlara” ulaşmak için formüle edilen
teorik hayal dünyaları bu yönteme temel oluşturur. Werner (2005)’de ele alındığı gibi, bu
metodoloji özellikle peşin sonuçlar türetmek ve desteklemek için çok uygundur. İstenen
“sonuçtan” geriye doğru yapılan çalışma süreci boyunca, onlara istediklerini sağlayan bir
çeşit model oluşturulur. Sonra uygun varsayımlar ve “aksiyomlar” seçilerek bu modeli
desteklemek için bir çeşit altyapı formüle edilir. Başka bir deyişle tümdengelim yöntemi, daha
önceden belirlenmiş istenen sonuçları elde etmek ve tercih edilen politika önerilerini
desteklemek için ortaya atılan varsayım ve aksiyomlara dayanır. Manipülasyonlar için eşsiz
derecede uygundur. Tümdengelim yönteminin, bilimsel görünüm veren ve sadece önceden
belirlenmiş bir düşünceyi sunan argümanlar yaratmak için uygun olduğu söylenebilir.
Werner (2005), ekonomik ve finansal araştırmaların mevcut yöntemler yerine, bilimsel
tümevarım yöntemlerinin sıkı bir uygulamasına dayandırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu
durum, tümdengelim yöntemlerine göre, yazarların siyasi görüşlerine daha az meyilli ve
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
33
deneysel temelli bilimsel çalışmaların üretilmesini sağlar. Burada sunulan çalışmanın
tümevarım yöntemleri ile gerçekleştirildiğini söylemeye gerek yoktur.
7.2. Bilgi Yönetimi
Ekonomi ve finans araştırmalarındaki ilerlemenin, araştırmacıların en azından 19.yy’dan
itibaren ekonomistler tarafından türetilmiş doğru anlayışlar üzerine inşa edilmesi gerekir
(örneğin Macleod, 1856). Bankaların fonksiyonlarının ne olduğuna dair, bu ve
Werner(2014b)’in çalışmaları, 20yy’da bu konuda yapılan ekonomi ve finans araştırmalarının
başarısız olduğunu ortaya çıkarmıştır. Doğru olan kredi yaratma teorisinden uzaklaşılınca,
bugün yanıltıcı, tutarsız ve yanlış kısmi rezerv teorisi ile baskın ama tamamen mantıksız ve
yanlış finansal aracılık teorisi bu alanda ki çalışmaların - geçtiğimiz yüzyılda - ilerlemediğini
tersine gerilediğini göstermektedir. Bu hâlihazırda Schumpeter’in (1954) değerlendirmesidir
ve işler iyice kredi yaratma teorisinden uzağa taşınmıştır.
Bu ve Werner (2014b) yazılarında yapılan kısmi rezerv ve finansal aracılık teorileri analizi,
karartma girişimleri yapıldığına, yazarların bazen sanki isteyerek kitleleri yanılttıklarına ve
onları bankaların kredileri genişletmek için para yarattıklarını gösteren önemli bakış
açısından uzak tutmaya çalıştıklarına dair işaretleri göstermiştir. 1948 yılı ders kitabının
incelemesi göstermektedir ki Samuelson, para yaratma konusunda bireysel bankaların
gücünün sonraki yazarlara göre daha fazla farkındadır. Ancak Samuelson, gerçekçi olmayan
özel durumlarla, bu gerçekten dikkatleri uzaklaştırmayı seçti. Aynı zamanda Keynes, onun
takipçilerinden Tobin ve bankacılığın finansal aracılık teorisinin yayılmasına öncülük eden
diğerleri, bu disiplinin gerilemesi için çok şey yaptı. Bundan dolayı da kısmı rezerv teorisi bile
gözlerden uzak kaldı ve bankalar toplu halde sadece finansal aracılar olarak takdim edildiler.
Birçok ekonomistin bankaların yoktan para yaratmakta olduğunun bilincinde olduğu görünür,
ancak onlar bu vurguyu kaldırmayı ve çelişen analizler üretmeyi tercih ederler. Ders
kitabında kısmi rezerv sistemine vurgu yapan Joseph Stiglitz’in, sadece kısaca ve neredeyse
ortak yazarı olduğu kitabın (2003’de uygun bulmuş) en sonunda gizlenmiş olarak şu ifade
vardır:
“Bir banka kredi verdiğinde, bir mevduat hesabı oluşturur ve para arzının artırır....
para yaratma ve kredi kredi yaratma süreçleri aynı anda gerçekleşir.” (Stiglitz and
Greenwald, 2003, p. 295)
Ancak, bu bakış açısı görünür şekilde onların kitabında yer almaz. Dahası, aynı sayfada
yazarlar yanlışlıkla para oluşturmak için bu yeteneğin bankalara özgü olmadığına inanmış
görünür:
“Bankaları kısıtlama girişimleri basitçe banka olmayan kredi kaynakları tarafından
daha fazla kredi yaratılmasına yol açabilir.” (op. cit., p. 295).
Bankaların kredi yaratması gibi önemli görüşler, bir yüzyıl boyunca, gündemden ve hatta
ekonomistlerin bilgilerinden düşürüldüğü için, bugün ekonomi ve finans alanında devletlere
yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Sonuç olarak, kamunun para anlayışı da bozulmuştur. Bugün,
halkın büyük çoğunluğu, para arzının bankalar tarafından oluşturulduğunun, bankaların var
olan parayı ödünç olarak vermek değil her kredi vermede yeni para oluşturduğunun farkında
değildir.
Öğrencileri gerçeklerden daha da uzağa yönlendiren kısmi rezerv ve finansal aracılık
teorilerinin, anlatımda art arda getirilmesinin kasıtlı olarak yapılıp yapılmadığı sorusu daha
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
34
çok araştırma gerektirmektedir. Bu tür araştırmalar, özellikle uluslararası alanda faaliyet
gösteren bankalar, merkez bankaları ve özel düşünce kuruluşları tarafından finanse edilen
akademik söylemlerle ilgili tarafların rolüne odaklanmalıdır. Örneğin, bankların kredi
yaratması konusu son yarım yüzyılda dünya merkez bankalarının binlerce araştırmacısı için
korkutucu bir şekilde sanal bir tabu olmuştur. Cheng ve Werner (2015) göstermiştir ki 2008’e
kadar olan son yirmi yılda beş büyük merkez bankacılığı (Federal Reserve Board
Washington, Federal Reserve Bank of New York, Bank of Japan, European Central Bank,
Bank of England) araştırma çıktıları ile üretilen ve online olarak ulaşılabilen 3882 araştırma
makalesi arasından sadece 19 tanesi “kredi yaratma” kelimelerini içermektedir. Bunlardan
sadece 3 tanesinin bankaların para ve kredi yaratması ifadelerini doğru anlamlarıyla
kullandığı görülmüştür. Öte yandan, bankaların kredi yaratmasının öneminin farkında olan
deneyimli merkez bankacıları ise ancak görevden ayrıldıktan sonra bu konu hakkında
konuşmuşlardır (Kure, 1975; Werner, 2003a). Konuyla ilgili en fazla uzman çalıştırması
beklenen merkez bankaları, bırakın konuyu formülize edip, aydınlığa kavuşturup kullanışlı
politika önerilerinde bulunmayı, tek başına bu konuyu bile araştırmada neden başarısız
oldular? Eski bir merkez bankacı nadir bir samimi röportajda bu sorunu tartışıyor (Werner,
2003b, Ishii and Werner, 2003) ve merkez bankalarının kasti olarak yayınladıkları
araştırmaları kontrol etmek ve şekillendirmek için “bilgi yönetimi” ile meşgul olduklarını
belirtiyor. Üst düzey personel kamuoyuna dağıtılmadan önce, merkez bankası araştırmacıları
tarafından yazılan makalelerin konularını onaylar, kontrol eder, değiştirir ve sansürler. Bu
süreçte “tehlikeli gerçekler” elenirken, merkez bankası için yararlı olanlar aynen kalır. Diğer
bir deyişle, merkez bankalarının yayınları yanlı (biased) kabul edilmelidir. Bu durumlar
düşünüldüğünde, merkez bankalarının gerçek hedeflerinin doğru olup olmadığı ve
yayınladıkları araştırmaların yararlı olup olmadığı merak konusudur.
Bu aynı zamanda, merkez bankalarının akademisyenler tarafından yapılan araştırmalar
üzerindeki etkisinin nasıl olduğu ile de ilgilidir. Örneğin İsveç Merkez Bankası, seçilen
ekonomistlere önemli meblağlarda para vererek sahte bir ‘Nobel Ödülü ' oluşturdu ve bu ödül
Alfred Nobel’in onuruna ekonomi bilimlerinde RiksBank (İsveç Merkez Bankası) ödülü olarak
adlandırıldı. Ödül alanların hiçbiri bankacılık kredi yaratma teorisini desteklemez. Ancak
gazeteciler, bu ödülle ilgili yazılarında kısaca “Nobel Ödülü” demektedirler. Bu ödülün de
Nobel Vakfına dahil edilmesi için lobi yapan İsveç merkez bankası için, bu tür ifadeler ne bir
sürpriz ne de istenmeyen bir şeydir. Bankanın verdiği bu ödül sayesinde, genellikle
tümdengelim metodolojisine dayalı ve ekonominin belli bir dalı uluslararası önemli bir ivme
kazandı. Çok dikkat çekicidir ki, halkı bankaların para yarattığı gerçeğinden uzak tutmaya
çalışan bir kısım yazarlar, İsveç Merkez Bankasının verdiği bu ödüle layık görülmüşlerdir
(Samuelson, Tobin ve Krugman dahil).
Bu arada araştırmacı gazeteciler, ekonominin önde gelen dergilerinin ve özellikle de parasal
iktisat dergilerinin yayın kurullarının merkez bankası eski veya mevcut çalışanları - özellikle
ABD merkez bankası -ya da danışmanları tarafından oluşturulduğuna dikkat çekmişlerdir.
{17}
Düşünce kuruluşlarına ve hatta üniversitelere, merkez bankalarının 'bilgi yönetimi' politikaları
üzerinde daha fazla araştırma yapmaları için çağrı yapılır.
8. Sonuç
Bu çalışmada, kısmi rezerv ve bankaların finansal aracı olması teorilerine dayanan banka
düzenlemelerinin neden başarısız olduğu anlatılmıştır. Diğer taraftan, 2008 finansal krizinin
de gösterdiği gibi, hiç banka düzenlemesi olmadan da başarılı olmak mümkün değildir:
Banka kredi türevleri, Alan Greenspan (eski FED başkanı) ve destekçilerinin tavsiyesi
üzerine tamamen düzensiz-serbest bırakılmıştı. Daha sonra, onları eleştirenlerle bir
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
35
fikirbirliğine vararak, düzenlemelerle daha iyi olabileceğine karar verdiler. Ancak, hangi tip
banka düzenlemeleri yüksek olasılıkla daha başarılı olabilir?
Bankaların kredi yaratma teorisi baskın olduğu zamanlarda, onun savunucuları ekonomik
büyüme ile bankaların kredi yaratmalarının birbiri ile ilişkili olduğuna ve farklı işlem türleri için
kredinin ekonomi üzerinde genişleyen bir etkiye sahip olduğuna dikkat çektiler. Onlar
böylece, doğrudan banka kredisini hedefleyen banka düzenlemelerini hem miktar hem kalite
(banka kredisi ile finanse edilen işlem türü) açısından desteklediler, bu sayede ekonomik
açıdan arzu edilen banka kredileri teşvik edildi ve ekonomik açıdan zararlı görülen krediler
yasaklandı veya nicel olarak kısıtlandı. Bir yanda ayrıştırılmış banka kredilerinin yaratılması
ile diğer yanda nominal GSYİH büyümesi, reel GSYH büyümesi ve varlık fiyatları arasındaki
ilişki, kredi yönünü çizmeye hizmet eden Kredi Miktar Teorisi ile belirlenmiştir (Werner, 1992,
1997, 2005, 2012, 2013). Nominal GSYİH’ya katkıda bulunmayan işlemler için kredileri
kısıtlamak rehber olarak kullanılabilir: örneğin finansal işlemler için yaratılan krediler, varlık
büyüme-daralma çevrimlerinde ve bankacılık sistemlerinde istikrarsızlık yaratır. 20. yüzyılın
ikinci yarısında rezerv gereksinimleri, sermaye yeterliliği veya faiz oranı hedeflemesi
kullanılmazdan önce, merkez bankaları doğrudan banka kredisi kontrolüne daha fazla
odaklanmıştı. Bu politikaya 1912 yılında Reichsbank öncülük etti, ancak birçok merkez
bankası 1920 ile 1960 arasında bu politikaları denedi. (1980’e kadar devam eden bazı
uygulamalar oldu, örneğin Japon Bankası ve Fransa Bankası “pencere rehberliği” (windows
guidance)). Kredi rehberliğinin, hedeflenen kredi büyümesine ve sektörel dağılımına
ulaşmada iyi bir sicili vardır (Werner, 2005). Bu politika, özellikle kriz sonrası para politikası
döneminde uygundur (Lyonnet and Werner, 2012, Werner, 2013).
Bankaların yoktan para ve kredi yaratma gerçeği eğer üretkenlik için kullanılırsa enflasyonist
olmayan büyüme sağlanabilir ve bu gelişmekte olan ekonomiler için oldukça önemlidir.
Genellikle iç büyümeyi teşvik amacıyla yurt dışından borçlanma mantıklı değildir: yabancı
para ekonomiye girmez ve ülke döviz borcu sarmalı tuzağına düşmüş olur. Aslında yabancı
bankalar, sadece yoktan para yaratarak borç verdikleri için, gelişmekte olan ülkelerin kendi
yerel bankaları da aynı şeyi yapabilirler. Bu durum ayrıca, ‘batan bankaları kim
kurtarmalıdır?’ sorusuna verilecek cevabı da içerir; sorumluluğu vergi mükelleflerinden
merkez bankasına kaydırır (Werner, 2012).
20. yüzyılda ekonominin başat konularından biri olan bankaların rolü konusunda neden hiçbir
ilerleme olmadığı sorusu hala önemli ve rahatsız edicidir. Çıkar çatışmaları tezi ve
kazanılmış hakların kurguda (özellikle merkez bankaları ve büyük bankalardan kaynaklanan)
var olması konusu tartışılmış ve daha fazla araştırma yapılması gereği ortaya konulmuştur.
Genel olarak bu çalışmanın sonuçlarından biri de; eğer kurumsal (ve muhasebe) gerçeklere
dayalı değilse, finansal sektörün ekonomik teorilerini inşa etmek çok mantıklı değildir. Hem
araştırma hem de ekonomi eğitiminde, ekonomide muhasebe ve hukukun rolü artmalıdır. Bu,
milli gelir hesaplamanın rolünü ve bankalardaki kayıtlarla mutabık fon bilgi akışını içerir
(Winkler et al., 2013a, b). Bunlar sadece, ekonomik sistem için “merkezi uzlaştırma bürosu
yani bir çeşit takas veya kayıt tutma merkezi” değil (Schumpeter, 1934, p. 124) aynı
zamanda para arzının yaratıcıları ve dağıtıcılarıdır. Teorilerde ve ders kitaplarında,
deneysel/sayısal banka gerçekliğinin de mutlaka yansıtılması, finans ve ekonomi için 'yeni
normal' durum haline gelmelidir.
Son olarak, Werner (2014b)’de raporlanmış sonuçların onaylanması, bankaların rolü - özelde
merkez bankası ve genelde tüm para sistemi - üzerinde, yeni bir disiplinler arası, sağlam,
tümevarım kökenli bilimsel bir ekonomi disiplini üretmek için yapılan çağrıyı
güçlendirmektedir. Birçok yazar bankalar ve banka dışı finansal kurumlar arasındaki ayrımı
sürekli bulanık olarak takdim ederken, Werner (2014c) bankaların nasıl havadan para
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
36
yarattığını ve banka dışı kurumların bunu yapamadığını net olarak göstermiştir. Ekonomi ve
finansta, deneysel (sayısal) gerçekliği görmezden gelerek, ekonomi biliminin kendi başına
devam ederek başka bir kayıp yüzyıl yaşatmasına müsaade etmemek için siyaset, hukuk,
muhasebe, yönetim, yöneylem araştırması, bilgi teknolojileri, mühendislik ve sistem
araştırmacılarına disiplinler arası çalışma çağrısı yapılır.
Bu makaleye tamamlayıcı veriler, online olarak bulunabilir:
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014.
Dipnot Özetleri:
{1} Von Mises şunu da söylemiştir: bankalar sahip oldukları kaynakları veya kendilerine
yatırılan mevduatı ödünç olarak verirler.
{2} Smith (1959) örneğin, bankaların kredi yarattığını ve kendilerine yatırılan mevduatları
genişlettiklerini söyle. Smith bankaların finansal aracı olmadıklarını ve finansal aracı
kurumlardan farklı olduklarını ifade eder. Para çarpanı ile mevduatları kat be kat artırdıklarını
savunur.
{3} İlk yazarlar arasına Marshall (1890) da dahildir.
{4} Samuelson (1948)’un ders kitabının erken baskıları bahsetse de sonraki yeni baskıları
kredi yaratma teorisini destekleyen bir ifade ya da operasyon içermez.
{5} Dahası, Samuelson (1948: 331) original kitabında müstakil bir bankanın da kredi
yaratabileceğinden bahseder. Ancak bir şartla, eğer bütün bankalar aynı oradan aynı
işlemleri yaparsa! Sonraki güncel baskılarında bu bölümler ve ifadeler yoktur.
{6}Bankerler, kendi banknotlarını müşterilere vermekle onlara aslında tüketim/harcama hakkı
vermis oldular. Londra’da bu durum 1793 yılına kadar sürdü. Burada banka bilançolarına
bakılırsa, bankerlerin kendilerine emanet edilen yada kendilerinin olan varlıkları mı ödünç
olarak verdikleri yoksa yeni para mı yarattıkları ortaya çıkar.
{7} Bankalar kredi verdiği zaman müşterilerine bir de çek verirler. Bu çek ödemelerde para
gibi geçerlidir. Bu çeki alan bir kişi çeki kendi hesabına yatırdığında kendi hesabındaki
mevduat o çek miktarınca artmış olur. Aslında, bankalardaki mevduat artışı, halkın refah
seviyesinin artışını göstermesi gerekirdi ki böyle bir durum söz konusu değildir. Bankalardaki
paraların büyük bir çoğunluğu bankaların borç vererek kendi yarattıkları mevduatlardan
oluşmaktadır.
{8} Almanca’dan tercüme edilmiştir.
{9} Bu alıntı, Almanca 1918 5. baskısından İngilizce’ye yapılan tercümeden yapılmıştır. Her
ikisi de 1932’de tekrar basılmıştır.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
37
{10} Komite, Kasım 1929 tarihinde Maliye Bakanı tarafından atanmıştır. Vazifesi, bankacılık,
finans ve krediler konusunda iç ve dış faktörleri araştırıp tavsiyelerde bulunmaktır. Komiteye,
Keynes ve Prof. T. Gregory de dahil birçok ekonomist, bankacı, sendika temsilcileri,
politikacılıar dahil edilmişti. İki yıl boyunca 49 toplantı yapıp oldukça geniş kesimlerden 57
uzman dinlemiştir. Bunların arasında, İngiltere Bankası başkanı Montagu Norman, banka
temsilcileri, Cambridge Universitesi’nden Prof. Pigou ve daha bir çok uzman vardır.
{11} Bir konuşmasında McMillan, ‘takdir edersiniz ki bizim birinci meselemiz, kredilerin
endüstri ve istihdamı nasıl etkilediği meselesidir’
{12} Ryan-Collins et al. (2011) derskitabı olarak kullanılıyor ve dolayısıyla bir istisnadır.
{13} onların modellerine göre bankalar sadece finansal aracıdırlar. Hiçbir durumda para
yaratamazlar. Tabi bu durumda merkez bankasının ‘parasal genişleme’ operasyonu
modellerine nasıl uyar o da ilginç bir sorudur.
{14} Macmillan Komitesi (1931)’nin öngördüğü gibi; eğer böyle kontrollü bir test yapılmış
olsaydı şunu görürdü: hiçbir mevduat yatırılmamış ya da para çekilmemiş olsa bile, bankanın
bilançosu yaratılan parayla değişecektir (p. 12).
{15} Kısmi rezerv teorisinin kusurlarını gören yazarlardan biri de Charles Goodhart (1984)’dır
ve şöyle demiştir: para çarpanı, olayı aydınlatmaktan ziyade gizlemektedir (p. 199); Basil
Moore (1988): para çarpanı konsepti analitik olarak yetersizdir (p. 70), Richard Werner
(2005): şu sonuca ulaştık ki ders kitaplarında bankacılık işlemleri olarak gösterilenler doğru
değildir (p. 176).
{16} Moore (1988)’un ifadesi ile: müstakil bir banka borç vererek ana mevduat miktarını
düşürürken diğer bir müşterinin mevduatını toplamaktadır. Bu durumda net dışarıya çıkan fon
miktarı tespit edilememektedir. (p. 68).
{17} Huffington Postası: Paha Biçilmez: Fed ekonomi mesleğini nasıl satın aldı. Ryan Grim. 7
Eylül 2009. Bknz: http://www.huffingtonpost.com/2009/09/07/priceless-how-thefederal_n_278805.html
REFERANSLAR
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
38
Admati, A., & Hellwig, Martin (2012). The Bankers' New Clothes. Princeton: Princeton University
Press.
Alhadeff, D. A. (1954). The Rise of Commercial Banking. Berkeley: University of California Press
(reprinted in 1980 by Arno Press as: Monopoly and Competition in Banking).
Allen, F., & Gale, D. (2004a). Financial intermediaries and markets. Econometrica, 72,1023–1061.
Allen, F., & Gale, D. (2004b). Competition and financial stability. Journal Money, Credit, Banking, 36,
453–480.
Allen, F., & Santomero (2001). What do financial intermediaries do? Journal of Banking & Finance,
25(2001), 271–294.
Aschheim, J. (1959). Commercial banks and financial intermediaries: fallacies and policy implications.
Journal of Political Economy, LXVII(February), 59–71.
Baltensperger, E. (1980). Alternative approaches to the theory of the banking firm. Journa
of Monetary Economics, 6, 1–37.
Bank of England (2014a), Money in the modern economy: An introduction, by Michael McLeay, Amar
Radia and Ryland Thomas of the Bank's Monetary Analysis Directorate,Quarterly Bulletin, Q1 2014.
Bank of England (2014b), Money creation in the modern economy, by Michael McLeay,Amar Radia
and Ryland Thomas of the Bank's Monetary Analysis Directorate, Quarterly Bulletin, Q1 2014.
Bank of England (2014c). Taking the long view: How market-based finance can support stability,
Speech given by Dame Clara Furse. External Member of the Financial Policy Committee, Bank of
England at the Chartered Institute for Securities and Investment, Liverpool 28 March 2014.
Bank of England (2014d). The Bank of England’s forecasting platform: COMPASS, MAPS, EASE and
the suite of models. Bank of England Working Paper No. 471.
Bencivenga, V. R., & Smith, B. (1991). Financial intermediation and endogenous growth. Review of
Economic Studies, 58, 195–209.
Benes, J., & Kumhof, M. (2012). The Chicago plan revisited, WP/12/202. Washington DC: IMF.
Bernanke, B., & Blinder, A. S. (1988). Credit, money and aggregate demand. American Economic
Review, Proceedings, 78, 435–439.
Bernanke, B., & Gertler, M. (1995). Inside the black box: The credit channel of monetary policy
transmission. Journal of Economic Perspectives, 9(4), 27–48.
Binham, Caroline, Schäfer, Daniel, & Jenkins, Patrick (1. February, 2013). Qatar connection adds to
Barclays' woes. Financial Times.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
39
Brunnermeier, Markus and Yuliy Sannikov, The i theory of money, mimeo 2015
Carney, M. (2014). One Mission. One Bank. Promoting the good of the people of the United Kingdom,
Speech given by Mark Carney, Governor of the Bank of England, Mais Lecture at Cass Business
School. London: City University available at
www.bankofengland.co.uk/publications/Documents/speeches/2014/speech715.pdf
Cassel, G. (1918). Theoretische Sozialökonomie. Leipzig: C. F.Wintersche Varlagshandlung.
Cassel, G. (1923). The Theory of Social Economy. T. Fisher Unwin.
Casu, B., & Girardone, C. (2006). Bank competition, concentration and efficiency in the single
European market. The Manchester School, 74(4), 441–468 Special Issue.
Casu, B., Girardone, C., &Molyneux, P. (2006). Introduction to Banking. Harlow: FT Prentice Hall,
Pearson Education Ltd.
Cecchetti, S. G. (2008). Money, Banking and Financial markets (2nd ed.). New York: McGraw-Hill
Irwin.
Cheng, C., & Werner, R. A. (2015). An empirical analysis of economic research produced by fivemajor
central banks (1988–2008). CBFSD discussion paper. Centre for Banking, Finance and Sustainable
Development, University of Southampton.
Crick, W. F. (1927). The genesis of bank deposits. Economica, 191–202.
Culbertson, J. (1958). Intermediaries and monetary theory: A criticism of the Gurley-Shaw Theory.
American Economic Review, 48, 119–131.
Davenport, H. J. (1913). The Economics of Enterprise. New York: Augustus M. Kelley.
Dewatripont, M., Rochet, J. -C., & Tirole, J. (2010). Balancing the Banks: Global lessons from the
financial crisis. Princeton: Princeton University Press.
Diamond, D. W. (1984). Financial intermediation as delegated monitoring. Review of Economic
Studies, 51, 393–414.
Diamond, D. W. (1991). Monitoring and reputation: The choice between bank loans and directly placed
debt. Journal of Political Economy, 99(4), 689–721.
Diamond, D.W. (1997). Liquidity, banks, andmarkets. Journal of Political Economy, 105(5),928–956.
Diamond, D. W., & Dybvig, P. H. (1983). Bank runs, deposit insurance, and liquidity. Journal of
Political Economy, 91(3), 401–419.
Diamond, D. W., & Rajan, R. G. (2001). Banks, short-termdebt and financial crises: Theory, policy
implications and applications. Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy, 54(1). (pp. 37–
71). Elsevier.
Domar, E. (1947). Expansion and employment. American Economic Review March.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
40
Eatwell, J., Milgate, M., & Newman, P. (Eds.). (1989). The New Palgrave Money. Basingstoke:
Macmillan.
FCA, & PRA (2014). FCA Handbook. London: Bank of England (online at fshandbook.info).
Fisher, I. (1935). 100% Money. New York: The Adelphi Company.
Gertler, M., & Kiyotaki, N. (2011). Financial intermediation and credit policy in business cycle analysis.
In B. Friedman, & M. Woodford (Eds.), Handbook of Monetary Economics, 3A, North Holland::
Elsevier.
Goodhart, C. A. E. (1984). Monetary Theory and Practice: The UK experience. New York: Macmillan.
Goodhart, C. A. E. (1989). Money, Information and Uncertainty (2nd ed.). London: Macmillan.
Gorton, G., & Pennacchi, G. (1990). Financial intermediaries and liquidity creation. The Journal of
Finance, 45(1), 49–71.
Gurley, J. G., & Shaw, E. S. (1955). Financial aspects of economic development. American Economic
Review, 45, 515–528.
Gurley, J. G., & Shaw, E. S. (1960). Money in a Theory of Finance. Washington: Brookings Institution.
Guttentag, J. M., & Lindsay, R. (1968, Sep.–Oct.). The uniqueness of commercial banks. Journal of
Political Economy, 76(5), 991–1014.
Haldane, A. (2015). How low can you go? - speech by Andrew Haldane, given at the Portadown
Chamber of Commerce, Northern Ireland. accessed at:
http://www.bankofengland.co.uk/publications/Pages/speeches/2015/840.aspx.
Hahn, A. C. (1920). Volkswirtschaftliche Theorie des Bankkredits. Tübingen: J.C.B. Mohr.
Harrod, R. (1939, March). An essay in dynamic theory. Economic Journal, 49, 14–33.
Hawtrey, R. G. (1919). Currency and Credit. Longmans, Green and Co.
Hoppe, H. H., Hülsmann, J. G., & Block, W. (1998). Against fiduciary media. Quarterly Journal of
Austrian Economics, 1(1), 19–50.
von Hayek, F. (1929). Geldtheorie und Konjunkturtheorie. Hölder-Pichler-Tempsky.
Heijdra, B. J., & Van der Ploeg, F. (2002). Foundations of Modern Macroeconomics. Oxford:Oxford
University Press.
Howe, R. H. (1915). The Evolution of Banking; A study of the development of the credit system.
Chicago: C. H. Kerr & Company.
Ishii, M., & Werner, R. A. (2003). The Bank of Japan under Toshihiko Fukui. Tokyo: Appuru Shuppan
(in Japanese).
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
41
James, F. C. (1930). The Economics of Money, Credit and BankingNew York: Ronald Press Co.
Jeffrey, E. (2014). Barclays' Qatari capital-raising timeline. Euromoney accessed at
http://www.euromoney.com/Article/3198818/Barclays-Qatari-capital-raising-timeline.html.
Kashyap, A., Rajan, R., & Stein, J. (2002). Banks as liquidity providers: An explanation for the
coexistence of lending and deposit-taking. Journal of Finance, 57, 33–73.
Keynes, J. M. (1924). Tract on Monetary Reform. London: Macmillan.
Keynes, J. M. (1930). A Treatise onMoney. London: Macmillan.
Keynes, J. M. (1936). The General Theory of Employment. Interest and Money. London:Macmillan.
Keynes, J. M., & Moggridge, D. E. (1983). Collected writings XI, economic articles and
correspondence: Academic, collected works of Keynes, 419.
Kohn, D. (2009, October 9). Monetary policy research and the financial crisis: Strength and
shortcomings. Speech at the Federal Reserve Conference on key developments in monetary policy,
Washington, D.C.
Krugman, Paul (2015), The rage of the bankers, The New York Times, 21 Sept. 2015
Kure, B. (1975). Nihon ginko no madoguchi shido. Shikan Gendai Keizai, 17 March.
Lucas, Robert E. (1990), Why doesn't capital flow from rich to poor countries? American Economic
Review, 80, No. 2, pp. 92–96, (Papers and Proceedings).
Lyonnet, V., & Werner, R. A. (2012). Lessons from the Bank of England on ‘quantitative easing’ and
other ‘unconventional’ monetary policies. International Review of Financial Analysis, 25, 1–17,
(http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1057521912000737).
MacLeod, H. D. (1856). The Theory and Practice of Banking, 2 vols., London: Longman,Greens and
Co. (citations from the 6th edition of 1906).
Macmillan Committee (1931). British parliamentary reports on international finance: The report of the
Macmillan committee. London: H.M. Stationery Office.
Marshall, A. (1890). Principles of Economics. London: Macmillan.
Matthews, K., & Thompson, J. (2005). The Economics of Banking. Chichester: John Wiley and Sons.
Moeller, H. (1925). Die Lehre vom Gelde. Leipzig: Quelle und Meyer.
Moore, B. J. (1988). Horizontalists and Verticalists: The macroeconomics of credit money. Cambridge,
UK: Cambridge University Press.
Myers, S. C., & Rajan, R. G. (1998). The paradox of liquidity. The Quarterly Journal of Economics,
113(3), 733–771.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
42
Phillips, C. A. (1920). Bank Credit. New York: Macmillan.
Prebisch, R. (1950). The Economic Development of Latin America and its Principal Problems, Lake
Success. United Nations.
Rajan, R. G. (1998). The past and future of commercial banking viewed through an incomplete
contract lens. Journal of Money, Credit and Banking, 30(3), 524–550.
Riordan, M. H. (1993). Chapter 11: Competition and bank performance: a theoretical perspective. In
C.Mayer, & X. Vives (Eds.), Capitalmarkets and financial intermediation (pp. 328–343). Cambridge:
Cambridge University Press.
Rochon, L. -P., & Rossi, S. (Eds.). (2003). Modern Theories of Money: The nature and role of money
in capitalist economies. Cheltenham, UK and Northampton, MA: Edward Elgar.
Ryan-Collins, J., Greenham, T.,Werner, R. A., & Jackson, A. (2011). Where does Money come from?
London: New Economics Foundation.
Samuelson, P. (1948). Economics. New York: McGraw-Hill.
Samuelson, P., & Nordhaus, W. (1995). Economics. New York: McGraw-Hill.
Schumpeter, J. A. (1934). The Theory of Economic Development: An inquiry into profits, capital, credit,
interest, and the business cycle. Cambridge (Mass.): Harvard University Press.
Schumpeter, J. A. (1912). Die Theorie der wirtschaftlichen Entwicklung. Leipzig: Duncker
und Humblot.
Schumpeter, J. A. (1954). History of Economic Analysis. New York: Oxford University Press.
Sealey, C., & Lindley, J. T. (1977). ‘Inputs, outputs and a theory of production and cost at depositary
financial institutions’. Journal of Finance, 32, 1251–1266.
Sheard, P. (1989). The mainbank system and corporate monitoring and control in Japan. Journal of
Economic Behavior and Organization, 11, 399–422.
Singer, H. (1950). The distribution of gains between investing and borrowing countries. American
Economic Review, 40, 473–485 (Papers and Proceedings).
Smith, Paul F (1966). Concepts of money and commercial banks, Journal of Finance, 21, 635-648.
Smith,Warren (1959, November), Financial intermediaries and monetary controls, Quarterly Journal of
Economics, 73, 533-553.
Solomon, E. (1959). “Financial institutions in the savings–investment process”. Conference on Savings
and Residential Financing (pp. 10–55). Chicago: U.S. Savings and Loan League (Proceedings).
Sorensen, P. B., & Whitta-Jacobsen, H. J. (2010). Introducing Advanced Macroeconomics (2nd ed.).
Maidenhead: McGraw-Hill.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
43
Stein, J. C. (2014). Banks as patient debt investors. Philadelphia, Pennsylvania: American Economic
Association/American Finance Association Joint Luncheon speech delivered on 3 January 2014.
Stiglitz, J. (1997). Economics (2nd ed.). New York: W. W. Norton.
Stiglitz, J. E., & Greenwald, B. (2003). Towards a New Paradigm in Monetary Iconomics. Cambridge:
Cambridge University Press.
Tily, G. (2012). Keynes's monetary theory of interest. BIS Papers No. 65. Basel: BIS.
Tobin, J. (1969). A general equilibrium approach to monetary theory. Journal of Money,Credit and
Banking, 1, 15–29.
Tobin, J. (1963). Commercial banks as creators of‚ money’, Cowles Foundation Paper 205 reprinted.
In D. Carson (Ed.), Banking and Monetary StudiesIrwin: Homewood.
von Mises, L. (1912). Theorie des Geldes und der Umlaufsmittel. Leipzig: Duncker und Humblot.
Werner, R. A. (1992). Towards a quantity theory of disaggregated credit and international capital
flows’. Paper presented at the Royal Economic Society Annual Conference,York, April 1993 and at the
5th Annual PACAP Conference on Pacific-Asian Capital Markets in Kuala Lumpur, June 1993,
reviewed by the Economist on 19 June 1993 in the ‘Economics Focus’.
Werner, Richard A. (1997). ‘Towards a new monetary paradigm: A quantity theorem of
disaggregated credit, with evidence from Japan’, Kredit und Kapital, vol. 30, no. 2,
1997, pp. 276–309.
Werner, R. A. (2000). Macroeconomic Management in Thailand: The Policy-induced Crisis.
In G. S. Rhee (Ed.), Rising to the Challenge in Asia: A Study of Financial Markets, Vol.
Asian Development Bank: II, Thailand, Manila.
Werner, R. A. (2003a). Princes of the Yen, Japan's central bankers and the transformation of
the economy. New York: M. E. Sharpe.
Werner, Richard A. (2003b). ‘Aspects of career development and information management policies at
the bank of Japan – A frank interview with a former central banker’,The Japanese Economy, vol. 30,
no. 4, NewYork: M. E. Sharpe.
Werner, R. A. (2005). New Paradigm in Macroeconomics. Basingstoke: Palgrave Macmillan.
Werner, R. A. (2010). Comment on Strengthening the Resilience of the Banking Sector, official
submission to public call for comments on ‘Strengthening the Resilience of the Banking Sector,
Consultative Document’ by the Basel Committee on Banking Supervision, September 2009
(http://www.bis.org/publ/bcbs164.htm). Submitted 16 April 2010; published by the Bank for
International Settlements.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
44
Werner, R. A. (2012). Towards a newresearch programme on ‘banking and the Economy’ —
Implications of the quantity theory of credit for the prevention and resolution of banking and debt
crises. International Review of Financial Analysis, 25, 94–105. http://dx.doi.
org/10.1016/j.irfa.2012.06.002.
Werner, R. A. (2013). Towards a more stable and sustainable financial architecture — A discussion
and application of the quantity theory of credit. Kredit und Kapital, 46(3), 353–389.
Werner, R. A. (2014a). Enhanced debt management: Solving the eurozone crisis by linking debt
management with fiscal and monetary policy. Journal of International Money and Finance, 49, 443–
469, (http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0261560614001132).
Werner, R. A. (2014b). Can banks individually create money out of nothing? — The theories and the
empirical evidence. International Review of Financial Analysis, 36, 1–19,
(http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1057521914001070).
Werner, R. A. (2014c). How do banks create money, and why can other firms not do the same? An
explanation for the coexistence of lending and deposit-taking. International Review of Financial
Analysis, 36, 71–77, (http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1057521914001434).
Whittlesey, C. R. (1944), Problems of our domestic money and banking system, The American
Economic Review, Vol. 34, No. 1, (Part 2, Supplement, Papers and Proceedings of the Fifty-sixth
Annual Meeting of the American Economic Association) pp. 245–259.
Wicksell, K. (1898). Geldzins und Güterpreise. Jena: Fischer.
Winkler, B., van Riet, A., & Bull, P. (Eds.). (2013). A flow-of-funds perspective on the financial crisis.
Studies in Economics and Banking. Money, Credit and Sectoral Balance Sheets,I, . Basingstoke:
Palgrave Macmillan.
Winkler, B., van Riet, A., & Bull, P. (Eds.). (2013). A flow-of-funds perspective on the financial crisis.
Studies in Economics and Banking. Macroeconomic imbalances and risks to financial stability, II, .
Basingstoke: Palgrave Macmillan.
Withers, H. (1909). The Meaning of Money.
Withers, H. (1916). The Business of Finance.
Wolf, M. (2013). The case for helicopter money. Financial Times, 12 February 2013.
Woodford, M. (2003). Interest and Prices. Princeton: Princeton University.
Zoltan, J., & Kumhof, M. (2015). Banks are not intermediaries of loanable funds - and why this
matters. Bank of England Working Paper No. 529 Accessed at
http://www.bankofengland.co.uk/research/Documents/workingpapers/2015/wp529.pdf.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
45
ÖNEMLİ NOTLAR: (NOTES BY TRANSLATOR METE GUNDOGAN)




Bu makalenin tercümesi, bankaların havadan para yarattığına inanan ve bunu 1990’ların başından
bu yana kitaplarında ve makalelerinde ifade eden Mete Gündoğan tarafından gönüllü olarak
yapılmıştır.
Dipnotlar, özetlenerek referanslardan önce ‘{..}’ parantezi ile sırasıyla verilmiştir. Özetlenen kısım,
sadece dipnotlar kısmıdır.
Referanslarda araştırmacılar için çok kıymetli kaynaklara işaret edilmiştir. Konuyla ilgilenenlerin bu
kaynaklara yönelmesi birçok açılımın ortaya çıkarılmasına vesile olacaktır.
Mete Gündoğan, bu ve benzer makalelerin akademik camiaya önemli bir açılım kazandıracağına
inanmakta ve çalışmalarını sürdürmektedir. Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS), bu ve benzeri
çalışmaların artması ile daha iyi anlaşılacak ve değiştirilecektir.
NOTES BY TRANSLATOR METE GUNDOGAN: (ÖNEMLİ NOTLAR)




This article is translated voluntarily into Turkish by Prof. Dr. Mete Gundogan who is arguing that
banks are creating money out of nothing since the early 1990s in his books and articles.
Footnotes are interpreted and listed in ‘{..}’ paranthesis before the references.
References are offering very precious resources for the researchers. They would produce many
good areas of study throughout those references.
Mete Gündoğan, who believes that such studies will produce many insights on the issue for the
academia, will continue his studies on the subject. Debt Based Monetary System (DBMS), will
then be much more easily understood and changed.
Yazar: Richard A. Werner, University of Southampton, Birleşik Krallık
http://dx.doi.org/10.1016/j.irfa.2015.08.014
Tercüme/Translation: Mete Gündoğan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara.
Download