iran İZLENİMLERİ Gezi Güncesi Osman Gerçek 2011 1 10 günlük iran gezi güncesi 2 Tahran’a Hareket Sınır komşumuz İran’a yapacağımız gezi netleşip pasaport işlemleri de hallolunca, gezi grubumuzla birlikte, Ankara Esenboğa Havalimanından 23.15’de hareket edecek Anadolujet uçağına binmek üzere, 15.30 civarlarında Kayseri’den, arkadaşımızın özel aracıyla yola çıktık. Arkadaşlarımızdan birinin eline geçmeyen pasaportunu, Ankara’da bulunan pasaport dairesinden alabilmek için dört koldan verdiğimiz diplomatik mücadele Kırşehir Şoförler Cemiyeti dinlenme tesislerine kadar devam etti. Havaalanı yolu üzerinde pasaportu alıp yemeğimizi yedikten sonra hava alanına geçtik. Vaktinde havalanan uçakla 3 saate yakın sürecek yolculuğumuz, İran’la aramızda olan 1.5 saatlik farktan dolayı, sabah saat 3 civarında yağmurlu ve bulutlu bir havada Tahran İmam Humeyni Havaalanında sona erdi. Kış ortasında Şubat ayı başındaki bu gezimizde Kayseri’ye göre biraz daha sıcak olan Tahran’ı beklediğimizden daha soğuk bulduk. Gezimiz boyunca bize refakat ve rehberlik edecek Agai Hüsrev ve Cafer isimli İran’da öğrenci olan Türkçe bilen bir genç karşıladı bizi havaalanında. Agai Hüsrev, Türkçesi zor anlaşılan bir Azeri Türk, Cafer ise orada okuyan Türkiyeli bir genç. Gezimizin ilk durağı olan Tahran’dan yaklaşık 120 km uzaklıkta bulunan Kum kentindeki otelimize yerleşmek üzere yeni küçük bir minibüsle yola çıktık. Kum’un merkezinde bulunan Fatımatu’z 3 Zehra otele sabah ezanlarıyla beraber ulaştık. Sabahın bu erken vaktinde, kadınlı erkekli grup grup insanların tatlı bir telaşla namazlarını kılmak üzere camiye koşturuyor olmalarından duyduğumuz memnuniyet ve taaccübü birbirimizden gizleyemedik. Küçük, temiz ve nezih otelimizde sabah namazı sonrası dinlenmeye çekildik, kahvaltıya kadar. Sade bir kahvaltıda yediğimiz yayvan, ince ve nohut büyüklüğünde gözenekli delikli ekmeğin nasıl bu hale geldiğinin fikir jimnastiği ile ilk günümüzün gezi programını yaptık. Aynı günlerde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İran ziyaretlerinde, Türkiye’nin İslam dünyasında yükseldiğine dikkat çeken Hamaney, “Bu yükselişin nedeni sultacı güçlere karşı bağımsızlığını koruması, Siyonist rejimlerle arasına mesafe koyması Filistin davasındaki duruşuna bağlıdır. Türkiye’nin bu politikasını doğru buluyorum. Bu hem kendisine hem de bölgeye fayda sağlayacaktır” dedi. 4 Dini kesimden insanların ve dini eğitimin en yaygın verildiği Kum Kentinde, dini çevrelerden etkili ve anlayıp, anlaşacağımız herhangi birisiyle görüşme talebimiz doğrultusunda Agai Turabi isimli bir Ayetullah’tan randevu ayarladı, rehberimiz. Muhterem, sayın, beyefendi anlamında, gıyabi olarak biri hakkında konuşurken mutlaka başına Aga(i) ifadesini ekliyorlar. Biz de gezimiz boyunca olduk olmadık yerde, birbirimizi böyle çağırıyorduk. Kum’un kenar mahallerinde, aşura veya bir başka olayın mateminden dolayı, evlerin çoğunun kapısında siyah bayrak ve flama takılı olan dar bir sokak içindeki evin üst katında mütebessim bir konukseverlikle karşıladı bizi Agai Turabi. Hal, hatır ve tanışma aşamasında Cumhurbaşkanının ve Davud el Kayseri’nin memleketinden olmanın övüncüyle takdim ettik kendimizi. Bizim seyahatimizin bittiği gün 100 kişilik işadamı heyeti ile İran’ı ziyaret edecek olan Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ü zaten tanımayan yok ve fakat Davut el Kayseri’nin, Fusus-u Hikem şarihi olduğunu kendilerinin eklemesi bize ayrı bir memnuniyet yaşattı. Ayetullah Murtaza Turabi, aslen Tebrizli, 1973’e kadar göç ettikleri Ağrı’da yaşamış elli beş yaşlarında bir Azeri Türk’ü. Türkçesi rahat anlaşılıyor ve Türkçe bir Kur’an-ı Kerim Meali hazırlayıp, Türkiye’de bastırmış. 5 İslam Cumhuriyeti’nin genel politikaları, mollalarla, yönetim arasındaki münasebet ve yetki meselesi, din devlet ilişkileri, ülkede çıkan aykırı, reformist, cılız seslerin daha çok makam ve idare tutkusuna dayandığı, reformistlerin homojen bir yapı olmadıkları, içlerinde çok farklı seslerin ve renklerin olduğunu, bunlarda İran milliyetçiliği damarının ağır bastığını, hatta seçimlerde ‘Ne Filistin, Ne Lübnan, Canım feda İran’ sloganı ile milli ve demokratik bir platform amaçladıklarını, bu slogan karşısında, ‘Hem Filistin, Hem Lübnan, Canım Feda İran’ sloganının Ahmedinejat taraftarlarınca baskın bir şekilde kullanıldığını, küresel dünyanın ekonomik düzeni içinde faizsiz bankacılık sisteminin sorunlarının tam anlamıyla aşılamadığı, mezhebi konuların İslam kardeşliğinin önüne geçirilmemesi gerektiğini, mezhebi ihtilafların bir realite olduğunu, Peygamber sonrası İslami yönetimde Hz. Ali’nin İslam’ın sulh ve selameti için sessiz kaldığını, İslam’ın selametini her şeyden üstün tutmak gerektiğini, İslam Cumhuriyetinin adaletli yönetim anlayışını yerleştirdiğini, kendi adamını kayırma ve rüşvet gibi olayların nerdeyse tamamen ortadan kalktığını, idari hizmetlerin adil ve eşit bir şekilde tabana yayıldığını, bazı konularda yönetimle bile zaman zaman tam bir mutabakat sağlamakta zorlandıklarını, Türkiye hükümeti ve Başbakanı Erdoğan’ın dış politikalarını beğendiğini ve ülkesi için bunun çok önemli bir fırsat olduğunun altını çizerek, sorulan sorulara sabır ve geniş yüreklilikle cevap veren Turabi, mütebessim ve sempatik konukseverliği ile bizi uğurladılar. Hz. Masume Türbe ve Camii Kum’da bulunan en önemli dini ve içtimai merkezlerden olan On iki İmam inancına göre İmamlardan sekizincisi İmam Rıza’nın kız kardeşi Fatıma Masume’nin türbesinin bulunduğu yer Kentin en önemli ziyaretgahı aynı zamanda. 6 Kerbela’da Evladı Rasul’e uygulanan soykırım’dan sonra kurtulanlar da rahat yüzü görmediler ömürleri boyunca. Birçoğunun ömrü hep, zindanlarda, sürgünlerde, göz hapsinde geçti. Uzun yıllar Medine’de yaşayan ve Halife Memnun’un maksatlı ve art niyetli çağrısına kulak vererek Merv’e doğru aylarca süren uzun bir yolculuğa çıkan İmam Rıza a.s. Merv’e yerleştikten sonra, kız kardeşi de ağabeyisini ziyaret maksadıyla bu uzun yolculuğa çıkar. Yolculuk esnasında yaşamış oldukları büyük acı ve sıkıntılardan dolayı hasta ve bitap düşen Fatımai Masume, Kum Kentinde 17 gün hasta yattıktan sonra, henüz 28 yaşında ve hiç evlenmemişken vefat eder. Daha sonraki dönemlerde meftun olduğu bu yer türbeye çevrilerek, korumaya alınır ve zaman içinde büyük yapı ve mescidlerin ilavesiyle bugün büyük bir kompleks haline dönüştürülür. Türbenin bulunduğu yerin tam üzerine yapılan altın rengi görkemli yüksek kubbenin çevresindeki üç büyük dikdörtgen avlu etrafına yapılan mescid ve külliye tarzı camii kompleksi, iç ve dış süslemesi bakımından da hayret uyandırıcı görkem, zerafet ve işçiliği bünyesinde barındırıyor. 7 Harem olarak isimlendirilen Hz. Masume’nin mezarının bulunduğu muhteşem bina, birbirine bitişik ve büyük kapılarla birbiriyle ilişkili üç avluyla çevrilidir. Bu avluların ikisi Hz. Masume’nin mezarlığına ait eski ve yeni avlular olup bunların etrafı medrese usulü hücrelerle çevrilidir. Hücrelerin ön cephesi çinilerle kaplıdır. Bu çinilerin üzerine Ehl-i Beyt’in methiyle ilgili çeşitli şiirler yazılıdır. Diğer avlu ise, Hz. Masume’nin mezarına bitişik olan Mescid-i A’zam aittir. Büyük avlunun ve Mescid-i Azam’ın avlusunun ortasında iki büyük havuz bulunmakta ve avluların diğer yerleri ise büyük düz siyah taşlarla döşenmiştir. Türbenin asıl bölümünün üzerinde altın kaplı büyük bir kubbe ve çini döşeli dört büyük minare bulunmaktadır. Kabri içine alan şebeke de altın kaplı büyük kubbenin altında yer almaktadır. Bu bölüme bitişik olan diğer üstü kapalı alanlar ziyaretçilerin çeşitli ibadi amellerini yerine getirebilmeleri için, gerekli sahayı sağlayan, Tabatabai, Mutahhari, Balaser ve A’zam mescitleridir. Binanın iç duvarlarının yukarı bölümlerinde ise çiniler üzerine yazılmış bir çok hat eserleri mevcuttur. Bunlarda genelde Kur’anı Kerim’den bazı sure, ayet ve Resulullah’ın Ehl-i beyt hakkındaki hadisleri yazılıdır. 8 Hz. Masume'nin kabrinin çevresindeki çinilerin üzerine yukarıdan aşağıya kadar, Kufi hattıyla Yasin, Tebareke, Gaşiye ve Kadir sureleri, mezarın mihrab şeklinde olan üst kısmının etrafında Ayet'el Kürsi yazılıdır. Resulullah a.s.’ın 33.kuşak torunlarından Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin memleketi olan Kayseri’den Masume Annemizin türbesini ziyarete gelen bizler, dua ve niyazda bulunurken, türbe etrafındaki izdiham ve yakarışlar, ağıt ve gözyaşlarıyla altın kubbenin altında cam ve kristalize aynalara doğru yükseliyordu. Her yaş grubundan kadın erkek herkes tarafından ziyaret edilen bu mekanda gençlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Daha çok ibadi bir yaşam alanı olarak, gelenlerin namaz, dua ve sohbet edebilecekleri, Kur’an okuyup, hatta genç ve çocukların ders çalışabilecekleri, aile ve çocuklarıyla böyle bir manevi ortamda feyz alabilecekleri bir ortam olarak tasarlanmış. Altı bezli küçük bebeklerin, yürümeyi böyle bir atmosferde pekiştirip, özgürce, düşme riski taşımadan halılar üzerinde, sağa sola koşuşturmaları, bizim ülkemizde, görülebilir ve de kabullenilebilir davranışlardan değil. 9 Caminin mihrabındaki imamın namaz kıldırdığı yerin, kıble yönü oval bir seccade ebadında, seviye olarak yaklaşık yarım metre çukurda olmasının taaccübünü gezi rehberimiz gideriyor: Cemaatın önüne geçen insanların tevazusunu temsil ediyor. Kıble cenahı dışında, caminin diğer duvar ve bölmelerinde çok sayıda büyük ebatlı, dijital baskılı resim, poster ve ilanların gelişigüzel asılı bulunması, yine bizim hiç de alışık olmadığımız, garipsediğimiz uygulamalardan. Girişlerde bulunan ayakkabı emanet bölümlerinin dışında herkes ayakkabılarını kapıda bulunan naylon poşetlere koyarak, orada bulunduğu sürece yanında muhafaza edebiliyor. Mescidin sütun kenarlarına yapılmış olan kitaplıklarda çok sayıda Kuran-ı Kerim ve dua kitapları da bulunmakta. Bu mescid, orada yaşayan insanlar için gündelik uğrak yeri, dışarıdan gelenler içinse mutlaka uğranması gereken önemli bir ziyaret mekanı. HÜSEYNİYE Büyük Camii ve mescidlerin dışında, daha çok bölgesel olarak namaz, sohbet, irşad ve dini merasimlerin yapıldığı çok sayıda ibadethane vardır ki, bunlar ‘Hz. Hüseyin’e gözyaşı dökülen yer’ anlamında Hüseyni veya Hüseyniye olarak adlandırılmaktadır. Dini bilimler sahasında otorite sahibi olan Ayetullah’ların irşad 10 faaliyetlerini yürüttüğü bu mekanlar, bizim camilere benzer büyüklükte, binaların arasında dışarıdan bakıldığında cami özelliği taşımayan, fakat bünyesinde geniş namazgah ve toplantı salonuyla beraber, kütüphane, misafirhane, yemekhane gibi unsurları da barındıran bir dini mekan. Tefrişat ve yapı olarak gösterişten uzak olan bu ferah ve geniş mekanlar, merkezi büyük camilerden farklı olarak bir nevi vakıf mantığıyla çalışan sivil toplum ibadethaneleri. İran şehirlerinin genel görüntüsü içinde, bizde olduğu gibi çok sayıda minareli camileri gözlemlemek mümkün değil, fakat ara mahallelerde bu tarz çok sayıda Hüseyniye olduğu söyleniyor. Yabancı birinin bu mekanları bulabilmesi için epeyce efor sarf etmesi gerekir. AYETULLAH CAFER SUBHANİ’Yİ ZİYARET Aynı günün akşam namazına doğru İran’da çok az sayıdaki Ayetullah Uzma’lardan birisi olan Cafer Subhani’yi ziyarete gidiyoruz. Kum’un merkezinde bulunan iki katlı bir binanın ikinci katına çıkarken, hemen giriş katındaki Agai Subhani’nin onlarca kitabını yayınlayan ve satan kitabevinin vitrininden, kitapları gözümüze çarpıyor. Kendisi olmadığı için evde görevli olan birisi bizi karşılıyor. Yer döşeme şeklindeki ara duvarı açılmış iki büyük odanın yer halılarının üzerinde beklerken Aga’yı, görevli yaşlı amca, büyük bir zevk ve memnuniyetle misafirlere arı ve duru çayından ikram ediyor. Kıtlama şekerli çayları bizimki kadar demli içmiyorlar. İkram edilen çaylar hep açık ve poşet çay. Kıvamı ve koyuluğu da bizim ‘paşa çayı’ tabir ettiğimiz çay niteliğinde. Onlar nasıl isim veriyorlar bilmiyorum ama, bu çaya en iyi isim galiba ‘aga çayı’. Akşam trafiği yoğunluğundan dolayı geciken Agai Subhani, Agai Turabi ile beraber biraz gecikmeli olarak, silahlı korumalar eşliğinde geldiler. Seksenli yaşlarda, beyaz sakallı, beyaz tenli, biraz dolgun ve kısa boylu, gözlüklü, sempatik Ayetullah, geciktiği için özür dileyerek, gelişimizden memnuniyetini ifade etti. Azeri kökenli ve Azerice konuşan, konuştuğunun bir kısmı kolay anlaşılan Subhani, büyük odanın kenarında duran eski model bir 11 koltuk üzerine oturup, tanışma faslından sonra başlıyor sohbetine. İslamın vahdet anlayışı ve İslam kardeşliği konularındaki girişten sonra, İslam’ın mezhebi anlayışların üzerinde olduğunu, Mescid-i Haram ve Kabe örnekliği üzerinden açıklıyor: Kabe, Mescid-i Haram’da bulunuyor ve oranın bir parçası, fakat Kabe demek, Mescid-i Haram demek değildir. Mezhebi yaklaşımlara da bu şekilde bakmamız lazım. İslam, bizleri ip gibi hizaya çeker, hizaya dizer. İslam, bizi ip gibi hizaya dizemiyorsa, bizim anlayışımızda problem vardır. Türkiye Başbakanı Tayyib Erdoğan için, ‘Yahşi adam’ nitelemesinde bulunan Subhani, Türkiyede’ki bu hükümetin, bir fırsat olduğunu ve destek olunması gerektiğini ifade etti. Ve sohbetine altını çizerek, İran’ın meselesi İslam’dır, başkaca bir hedefi yoktur, sözleriyle son verdi. 12 TAHRAN’DA 2 MİLYON KİŞİYLE, SIFIR DERCEDE CUMA NAMAZI Cuma Namazını Tahran’da kılmak üzere, sabah kahvaltı sonrası, Kum’dan Tahran’a hareket ettik. Yabancı konuklar için ayrılan bölüme girebilmek için, mihmendarımız özel giriş kartlarımızı hazırladığı için kolayca girebileceğimizi zannediyorduk. Sabahın erken vakitlerinden itibaren, kadın-erkek neredeyse tüm insanlar, oluk oluk, Cuma’nın kılınacağı Tahran Üniversitesi bahçesine akın ediyordu. O gün Cuma namazını İran’ın dini Lideri İmam Hamaney kıldıracağı için, katılımın çok daha fazla olacağı tahmin ediliyordu. Soğuk-sıcak, yağmur-kar demeden İslam Devriminden bu yana 32 yıldır milyonlar mesabesinde kılınıyordu Cuma namazı. Hafta tatili olan bu günde Cuma kılmak üzere, belirlenen alana bağlı tüm cadde ve yollardan insan seli, alana en yakın yerde kılabilmek için tatlı bir telaş ve kararlılıkla, namazdan 2-3 saat öncesinden yerlerini almaya başlıyorlardı. Yabancı konuklar için ayrılan bölgeye ulaşabilmek için, farklı giriş yerlerinde dört kez arandık ve uzun kuyruklarda saatlerce bekledik. Mihmandarımız Agai Huseyn’in büyük ilgi ve gayretleri de girişimizi kolaylaştırmayınca, hiç tebessümün eksilmediği yüzü, mahcubiyetinden ve ezikliğinden dolayı gezi boyunca pek 13 gülmedi. Doğal izdihamdan dolayı bu tür beklemeleri olağan karşılamamıza rağmen, defalarca özür dilemek durumunda kaldı. Birkaç kez yaşadıkları acı tecrübelerden dolayı, haklı olarak girişlerde haddinden fazla tedbirli davranıyorlar. Alana en yakın son geçiş yerinde, ince bir aramayla üzerimizdeki tüm elektronik eşyaları, hatta flash bellek ve hap gibi ne varsa, oradaki duvarın üzerine bıraktık. O Kadar kalabalıkta pek ihtimal vermesek de görevliler, çıkarken eşyalarımızı buradan alabileceğimizi, bir şey olmayacağını söylediler. Sıfır dereceye yakın bir soğuk havada, beton üzerine halı serili alanda kendimize oturacak bir yer bulduğumuzda, üzeri kapatılmış yanları açık olan 10 bin metrekareye yakın bir alandan Amerika ve İsrail’e okunan mutad lanetler göğe yükseliyordu. Coşkulu kalabalığın soğuğa aldırmadan dalga dalga yayılan sloganları eşliğinde Cuma namazını beklerken, sloganların verdiği hararet olmasa, saf saf oturmuş yığınlar adeta birer buzdan heykele dönüşebilirdi. Görebilme imkanımız olmayan alana bağlı caddelerdeki saf tutmuş kalabalığı düşündüğümüzde, insanların sabır ve direncini, fedakarlıklarını ve en zor şartlarda bile katılımlarının önemini ve sürekliliğini takdir etmek gerekiyor. Bizim ülkemizde, bu kadar beklemeyle, aramayla, bu derece soğukta dışarıda beklemeyle insanlar cumaya gelme durumunda 14 kalsalar, herhalde imamlar yalnız kılarlardı, espirisini yapıyorduk, kendi aramızda. En çetin soğuklara ve kışlara aşina olan bizlerin, altımızda serili halının yavaş yavaş yok olup, adeta buz üzerinde oturduğumuz saniyeler saat olurken ve nefesimiz dondu donacakken, ‘Ey rehberi azade, amadeyiz amade’ coşkulu slogalarının eşliğinde kürsüye gelen İmam Hamaney, bir anda buzları eritivermişti. Bir saat Cuma namazından önce, bir saat de hutbede konuşan İmam Hamaney, konuşmasına başlayabilmek için dakikalarca sloganların sona ermesini bekledi. İlk konuşmasında, irfani çağrı ve telkinlerden sonra, ülkenin dünü ve bugünüyle ilgili kıyaslamalarda bulundu. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, 32 yılını dolduran İslam inkılabının mazlum sesinin her yerde yankılanmaya başladığını, Afrika’da Tunus, Mısır, Cezayir ve Ürdün’de bu sesin yükselmeye başladığını, inkılabın insanlığa ibret ve örnekliği olduğunu belirterek, kültürel yönelimlerini Batı’dan İslam’a çevirdiklerini, inkılabdan önce Amerika’ya gidip tensibini almadan kimsenin başbakan olamadığını, İstifalarda bile oradan onay alındığını, petrollerinin alınıp İran halkını aşağıladıklarından bahsetti. Hameney Mısır cumhurbaşkanını “namübarek” (mübarek olmayan) olarak isimlendirerek “Bu namübarek Mısır halkını zelil etmiştir. Mısır halkının isyanı, Mübarek’in, onları Amerika ve Batı karşısında düşürdüğü zilletedir. Tek neden sadece iktisadi nedenler değildir. Tunus’un firari başkanı Bin Ali de tamamıyla Amerika’ya bağlı biriydi ve hatta elimizde Amerikan casusluk teşkilatına (CIA) bağlı olduğunu gösteren raporlar var” dedi. Seyyit Ali Hamaney, “Elbette şurası da bir gerçektir ki Hüsnü Mübarek gibilerinin Amerika karşısındaki kişisel uşaklıkları Mısır’ın gelişmesi için tek bir adımın atılmasına bile neden olmamıştır. Mısır halkının %40’ından fazlası fakirlik sınırının altında yaşamaktadır ve bana ulaşan sağlam raporların 15 gösterdiğine göre Kahireli yüz binlerce yoksul başlarını sokacak yerleri olmadığından mezarlıklarda ikamet etmektedir. Bu sayının 2 ila 3 milyon civarında olduğunu da işittim. Mısırlılar böylesi zor şartlar altında yaşıyorlar. Amerikalılar Mübarek’e, sunduğu bu uşaklık hatırına bile değer vermediler, bugün de değer vermiyorlar. Ve Allah’ın izniyle Mısır’dan firar ettiğinin dakikasında, emin olun ki yüzüne kapanacak ilk kapı da Amerikalılarınki olacaktır. Tıpkı Bin Ali ve Pehlevi’ye yol vermedikleri gibi. Kalpleri Amerika ve ona itaat aşkıyla atan kişiler bu örnekleri görsünler. Onlar tıpkı Şeytan gibidirler. Amerikalılar bu hakir ve zayıf insanlar vesilesiyle kendi çıkarlarının peşine düşüyorlar. Elbette bugün Amerikalılar her zamankinden daha çok çaresizdirler ve siyonist İsrailliler Mısır konusunda onlardan daha çok çaresizler ve bir deva peşindeler. Elbette bu çareyi de bulamayacaklar. Bunlar halkı kandırmaya çalışıyor ve halk taraftarlığından söz ediyorlar. Amerikalılar Mübarek’e acele istifa etmesini söylediler. Tüm bu gidişatın sonucu Mısır halkına, nasıl davranıp ne yönde kararlar alacağına bağlıdır.” dedi. 16 1.6 milyarlık İslam alemi o gün yeryüzünün her noktasında kılmış oldukları Cuma Namazında, günlerdir Tahrir Meydanını dolduran milyonlara ve Mısır halkına dualar ederken, adeta tüm dünya kuyruğu titreyen Mübarek’in kaçış sesine kulak kesilmişti. İki rekat olarak kılınan Cuma Namazında birinci rekatta Cuma suresinin tamamı okunduktan sonra, ruku’dan önce, ikinci rekatta Kevser suresi okunduktan ve rukudan doğrulduktan sonra el açarak kunut duası okunuyor. İmam Hamaney’in kıldırdığı namazın kıraati, çok yüksek sesle ve teenni ile okunmuyor. Cuma sonrası, emanetlerimizi koymuş olduğumuz yerden sapasağlam almanın mutluluğu ile caddelerden akıp giden kalabalığın içine karıştık. Yolda bekleyen üstü açık alalade bir pikap aracın üzerine konmuş ses düzeneği ile harekete geçen bayraklı ve pankartlı kalabalık sloganlar eşliğinde caddelerden akıyordu. Tahran Ünivesitesi bahçesindeki namazdan sonra yürüyerek İnkılab Meydanına ulaştığımızda, bizi hazır bekleyen servisimizle öğle yemeği yemek üzere lokantaya ulaştığımızda saat üçe yaklaşıyordu. En az altı saattir sarfettiğimiz bir cehd ile milyonlarla beraber Cuma Namazı kılabilmenin manevi hazzı ile Kum’a dönerken, yol üzerinde Beheşti Zehra mezarlığının bitişiğinde bulunan İmam Humeyni Türbe ve Mescidine uğramamak olmazdı. İMAM HUMEYNİ’NİN TÜRBE VE MESCİDİ İslam İnkılabının 3 Haziran 1989 yılında 86 yaşında vefat eden önderi için Tahran yakınlarında, Kum yolu üzerinde büyükçe bir, türbe ve mescid inşa edilmiş. İran’da bulunan, dini yapılarda, türbe, mescid ve kabristan birbiriyle o kadar iç içe girmiş ki, bunları ayrı tasavvur etmek oldukça zor. Yapım ve inşaat olarak henüz bitmese de büyük ölçüde tamamlanmış olan türbenin üzerinde büyük, heybetli sivri bir kubbe bulunuyor. 17 İmam Humeyni türbesi, Tahran'ın güneyinde kentin banliyösü sayılabilecek bir yerde inşa edilmiş. Şia coğrafyasındaki büyük türbe mimari stilini yansıtan türbe, kare şeklindeki avlusu, kubbe ve süslemeleri devam eden minareleri, kabir kompleksinin dışında yine kare bir avlunun çevresinde sıralanan konaklama, sosyal tesisler ve diğer ünitelerle harem görüntüsü kazandırılmış durumda. Ayetullah Humeyni kabir kompleksinin içindeki camekanlı bölümde, oğlu Ahmet Humeyni ile birlikte yatıyor. 18 Devasa binanın içinde ve dışında İmam Humeyni’nin büyük ölçekli posterleri ve ona ait sözler bulunuyor. Yine içerisinde görkemli ve büyükçe bir kafes içinde korumaya alınmış mezarı ve kendi posterleriyle beraber, kendinden önce şehid edilmiş iki oğlu Ahmet ve Mustafa’nın posterleri de bulunuyor. Tüm türbelerde olduğu gibi burada da camdan korunaklı mezar kafesinin arasından insanlar içerisine paralar atıp, gözyaşları içinde dualar ediyorlar. Bu atılan himmet paraları, oranın hizmetinde kullanılıyormuş. Aynı zamanda o kabirde yatana yakınlığı, onun için fedakarlığı ve ziyaret edilmişliğinin de bir nişanesi olarak algılanıyor, bu atılan paralar. Caminin içinde oturan grup grup kalabalıklar, bu tür mekanlarda ne kadar çok vakit geçirirlerse o kadar feyzin, bereketin ve manevi hazzın artacağına inanıyorlar. İMAM HUMEYNİ’NİN KUM’DAKİ EVİ Kum kentinden ayrılmadan önce, burada bulunan İmam Humeyni’nin 1948’lerde kalmış olduğu, şu an müzeye çevrilen evi görmek üzere, kahvaltı sonrası otelden ayrıldık. Mahalle arasında tahta bir kapıdan girilen avlu içinde bir ev. Restore edilip, bir kısım eşyaları güncellenmesine rağmen sadeliğinden bir şey kaybetmemiş. Avlu ortasında elli santim derinliğinde minik bir havuzu olan ve avludan iki farklı kapı ile içerisine giriliyor. Birinci kapı yaşadığı eve, ikincisi merdivenle çıkılarak Hüseyniye olarak kullandığı mekana çıkıyor. 19 Burada bulunan görevliler, gelen ziyaretçilere bu ev ve İmam Humeyni hakkında bilgiler veriyorlar. Türkiye’den geldiğimizi söylediğimizde, Azeri bir yaşlı amca bizlerle konuşmak istiyor ve İmam’ın talebesi olduğunu, burada onu çok dinlediğini, İmam’ın hanımının da aslen Türk olduğunu ifade ediyor. Hiç duymadığımız bu bilgiyi de müzenin asıl sorumlusu olan görevli de doğruluyor. Biz de mübarek bir enişte’ye sahip olmanın memnuniyeti ile oradan, İsfehan’a yola çıkmak üzere ayrıldık. 20 Nısfu Cihan, Nakşı Cihan: İSFAHAN Haritaya göre Tahran’ın 120 km aşağısında Kum Kenti, Kum’un 300 km aşağısında da ‘Cihan’ın Yarısı veya Cihan’ın Nakşı’ olarak övülen İsfahan bulunuyor. Düz, verimsiz uçsuz bucaksız çorak arazi üzerine yapılmış, bazı yerde iki, bazı yerde 3 güzergahtan seyreden birbirine paralel duble yollardan birisi daha çok ağır araçlar için ayrılmış. Yolculuğumuz esnasında çok sayıda tır görmemize rağmen, bizim gibi özel aracıyla yolculuk edenler neredeyse yok gibiydi. Belki bu şehirlerarası ulaşımda, insanların daha çok tren ve uçağı tercih ediyor olmasından kaynaklanabilir. Ufukta görülen, güneye paralel uzanan küçük sıradağları aşarak İsfahan’a ulaştık. İran’ın üçüncü büyük kenti olan 1.7 milyon nüfuslu İsfahan, ülkenin ortasında bulunuyor ve denizden 1600 metre yükseklikte olup güneyi Zagros dağlarıyla çevrili. 21 Şehir merkezinde bizde olduğu gibi yüksek katlı binaları görmek pek mümkün değil. Yükseklikleri daha çok beş katı geçmiyor. Şehirde yüksek beton binaların soğukluğundan çok, çöl pasteli açık sarı, sıcak rengin baskınlığı, adeta insanın içini ısıtıyor. Bu özelliği ile Kahire’ye çok benziyor. Şehir merkezinin kurulduğu düz ovanın etrafının engin dağlarla çevrilmiş olması, Kayseri’yi andırıyor. Şehrin ortasından geçen nehrin hemen yanı başında bulunan Asuman Hotel’e yerleştikten sonra, öğle yemeği için otelin son katındaki restaurant bölümüne çıkıyoruz. Şehrin en yüksek binalarından biri olan kaldığımız otelin son katı döner restaurant olarak dizayn edilmiş. Şehri tüm manzarasıyla temaşa edebilmek için oldukça güzel bir fırsattı bizim için. Bizde olduğu gibi, şehrin genel görüntüsü içinde çok sayıda yüksek minareyi gözlemleyemiyoruz. Ancak şehrin çatısız açık renk damlı konutları içinde seçilebilen, kısa minareli, heybetli sivri kubbeli birkaç camiyi görebiliyoruz. Bu genel görünüm İran’ın diğer kentlerinde de pek farklı değil. ŞAH MEDRESESİ Şehri gezmeye, nehir üzerinde bulunan 33 kemerli iki katlı köprünün bulunduğu meydandan dik uzanan Ceharbeg Caddesi üzerinde bulunan Şah Medresesi ile başlıyoruz. Geniş, düzgün ve oldukça uzun olan bu cadde üzerinde iki katlı sivri tol kemerli boşluklu, mavi çinilerle süslenmiş uzun ve görkemli 22 duvarların ortasında bulunan büyük ve genişçe bir kapıdan giriyoruz. Hemen girişteki büyük tolun altında, neredeyse adam boyu, üzeri desenli, tas şeklinde içi çukur büyükçe bir oyma taş karşılıyor bizi. Bu oyma taşın benzerlerini bir çok yapının büyük kemerli girişlerinin altında da görmek mümkün. Medresenin dikdörtgen olan eyvanın ortasında ise büyük bir havuz bulunuyor. Kenarlarda ise iki kat üzerine sivri kemerlerle örülü ders yapılan mekanların girişi olan ahşap kapılar ve pencereler görülüyor. Kayseri’de bulunan Sahabiye Medresesi, bu medresenin küçük, çinisiz ve işçiliksiz bir maketi adeta. Şu an faal olan ve içinde ders yapılan üç binin üzerinde öğrencisi olan bu mekanın adı Şah Medresesi olarak biliniyor, fakat devrim sonrası İmam medresesine çevrilmiş olabilir. Medresenin hemen yanındaki Altın Pazarı isimli iki katlı uzun ve tol çarşı da görmeye değer yerlerden birisi olup, halen faal olarak alışverişin yapıldığı önemli mekanlardan biri. 23 DONDURULMUŞ HAYVANAT MÜZESİ Dondurulmak veya kurutulmak suretiyle içi boşaltılıp, doldurulmuş birçok cins hayvan türünün sergilendiği müze hayret uyandırıcı bir yoğunluk ve heybetiyle görenlerin merakını çekiyor. Bilinen hayvanların haricinde, hilkat garibesi birçok hayvan türü ve dondurulmuş insan cenini ile birçok kelebek, böcek ve bitki türünü bünyesinde barındıran bu müzenin girişinde büyük hayvan maketleri de bulunuyor. 24 KAYSERİ ÇARŞISI Uzunluğu yaklaşık 500 metre, eni 160 metre olan Meydan-ı İmam etrafına kurulu bulunan iki katlı içten ve dıştan çinili, kemer örmeli, büyük eyvanlı, yeşil kubbeli ve uzun kenarından birinde meydana hakim altı katlı ahşap direkli Ali-i Kapu sarayı veya medresesinin bulunduğu bu çarşı, Kayseri Çarşısı olarak adlandırılıyor. Dıştan kemerli bölmelerin içindeki dükkanlardan başka iç bölümdeki tol koridorun sağında ve solunda yüzlerce küçük alış veriş ve hediyelik el işçiliği eşya satan dükkanlar bulunuyor. Meydana bakan ve bu iç koridordaki dükkanları gezmek ve buradaki tüm birimleri görmek için, bir günden fazla bir zamanı buraya ayırmak gerekiyor. Detay işçiliği, çinileri, mimari büyüklüğü ve simetrik uyumluluğu ile dünyada benzeri olmayan Kayseri Çarşısı’nın orta yerindeki meydan da dünyada Çin’deki Tianemen meydanından sonra ikinci büyüklükte olduğu söyleniyor. Çarşının karşı köşesinde bulunan ve yapımına 1611 de başlanıp 25 senede biten İmam camii çok büyük kubbesi, zevkli çinileri, hünerli işçiliği ve uyumlu mimarisi ile bütün ziyaretçileri etkilemeye devam ediyor. 25 İsfahan’da bu Pazar 1602 yılında Şah Abbas zamanında inşa edildikten sonra, Kayseri’den gelen çok sayıda tüccarların bu pazarın ilklerinden olması hasebiyle, Kayseri Pazarı olarak anılmaktadır. Bu çarşının dış köşe ucunda ise kubbe, duvar ve tavan süslemelerindeki mozaik ve çini ustalığının en iyi işçiliklerinden birinin sergilendiği Şeyh Lütfullah Camii bulunuyor. 26