! • DİYANET ·İŞLERi BAŞKANLIGI .YAYINLARI -. ' ·DlYANET . ' . . . .··İŞLERi· BA,ŞKANLIGI . . . . . · D ER G İS İ ". . . I 96 I: • • TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ- ANKARA, 1962 ·. ~ İktibas: İNSANLIGIN BİRLİGİ Müellifi: Muhammed Ali İngilizce aslından dilimize çeviren: Mehmed DANA. (K.ıbns Müftüsü) İnsanlığın bir oluşu fikri, Hz. Peygamber'in, medeniyete yaptığı nev'i kendine mahsus bir yardımıdır; bu iSe telkin eyled.iği şeylerin temel taşını teşkil eden Allah'ın birliği akidesinin tabii bir neticesi olarak meydana gel- · mişti. Dünya tarihinin mutalaası gösterir ki, bütün insanlığın tek bir millet olduğu fikri, ilk olarak Hz. Peygambdin zihnine doğmuştu. Bu, hakiki manasiyle Yukarı'dan gelen bir vahiy idi. Böyle bir fikre vücud vermek veya onun tahakkukunu te'mine çalışmak için Arabistan'dan daha uygunsuz bir mep:ıleket yoktu. Bütün memleket sayısız küçük hükümetlere ayrıl- · mıştı, ve her aşiret ayrı ve müstakil siyasi bir cüz' -i ferd (birim) teşkil ediyordu. Her aş1retin, bir düşman kabileye karşı yapılacak muharebede kendine önderlik edecek bir başkanı vardı.· Çöl halinde olan o yerde sakin olan aşiret ve kablleler, çölün kumlan gibi yek diğerlerinden ayrı ve bağım­ sız idiler. Onlar sonsuz münazaalara tutuşmuş bulunuyorlardı. En küçük bir şey yıllarca devam edecek harbi ateşliyecek bir kibrit vazifesini görebilirdi. Genel olarak kan dökme ve tahribat faaliyeti vardı. Bir tarafın dermansız bir hale gelmesi, kendisine zorla ahidnameler kabul ettirilmesine yol açardı; fakat gizlenen kin ateşleri tekrar parlardı, ve bir def'a daha memleket kendini harb ateşleri içinde bulurdu. Bütün halk, bu harb alevleri tarafindan yakılıp kül haline getirilmek tehlikesinin kenannda bulunuyorlardı. "Siz bir ateş. çukurunun kenarında bulunuyordunuz." 3 : ı 02. (Al-i İnıran) Yalınız Arapların değil, fikri, insanlık fakat bütün insanlığın tek bir millet tarihinde ilk def'a olarak burada doğmuştu. olduğu "İnsanlar ise tek bir milletten başka bir şey değillerdi, fakat ihtilôfa düştüler." ıo: ıg, (Yunus) "Ve bu sizin iimmetiniz, bir ümmettir. Ben ise sizin Rabbinizim, bunun için Benden sakınınız. Fakat onlar kendi aralarında partilere ayrıldılar, her parti ise sahip olduğu .şeylerle Jerahlanıdar. O halde onları bir zamana kadar kendilerini· ilziitr.i etmiş ·olan celziiletleri içinde bırak." 23: 52-54. (Mü'minun) DANA EFENDi "Şüphesiz bu ümmetiniz, tek bir ümmettir, Ben ise sizin Rabbinizim, bunun için Bana ibiidet ediniz. Onlar ise işlerini aralarında fırka fırka oldular; hepsi de Bize döneceklerdir." 21: g2. (Enbiya) "Bütün insanlar bir millettir; Allah ise müJde getirici ve (yanlış yolda gidenler için) sakındıncı olarak (onlara) Allah, Peygamberler gönderdi, ve onlarla beraber hak ile kitap gönderdi." ~: 213. (Bakare) o, hayalata dalrnış bir kimsenin istiğı:ak halinde atıverdiği ani bir fikir değildi; o, bir fiil ve hareket düsturudur ki, vahyolunan ayetlerde ve Hz. Peygamber'in siretinde bütün teferrüatı ile işlenerek meydana getirilmiştir. Beşeriyetin, kablle ve ailelere bölümü kabul edilmiştir; fakat bu bölümün gayesi insanlığın en son birleşmesi idi. "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından yarattık, ve sizi kabileler ve aileler halinde kıldık ki birbirlerinizle tanışasınız." 49: 13. (El-Hücürat) Renk ve dil ayrıntıları tabiattaki tehalüften ·ileri gelmektedir. "O'nun (Üluhiyyet'inin) alametlerinden biri de sizi topraktanJ'aratmış olmasıdır; ondan sonra da /zer tarafa yayılan bir beşer oldunuz." 30: 2o.(Er-Rum). Bir cemaatın, içinde yaşadığı memleket neresi olursa olsun, konuştuk­ ları dil ne olursa olsun, derilerinin rengi ne olursa olsun, onlar bir dam altında -gök kubbenin . altında-, yaşayan, ve tabiattan müsavi derecede istifade eden, bir aile olarak kabul edilmişlerdir. "E.J' insanlar! Sizi bir nifisten yaradan, ve eşini de aynı neviden yaradan ve bu iki varlı.Man bir çok erkek ve kadınlar üreten Rabbinize karşı olan ödevlerinizi yerine getiriniz." 4: I. (En-Nisa'). kara ve denizin karanlığı içinde doğru yolu bulmamza medar olabilecek môJıiyette kıldı. . . . Ve O' dur ki, sizi bir nifisten meydana getirdi, sizin için karar kılınacak bir )ler, enzaneten bir müddet kalınacak bir mahal vardır . ... Ve. O' dur ki, bulutlardan )'ağmur indirir, sonra da onunla bütün bitkileri tomurcuk- "O' dur ki, landınr." 6: J!ıldızları, g8-ıoo. (El-En'am). "EJ! İnsanlar! Sizi ve sizden evvelkilerini yaratmış olan Rabbinize kulluk ediniz ki sakııJan bir kimse olasınız. O Allah' a ki, )!CT yüzünü bir eyleşme )'eri ve göğü de bir kubbe halinde kıldı. Ve buluttan )'ağmur indirir sonra da onunla meyve (nev'in)den sizin için nzık pkarir." 2 : 2 I, 22. (Bakare) . Allah'ın tabii kanunları, talim edildiğine göre, bütün beşeriyet için müsavi derecede çalışır ve Allah bütün malılukatın Rabbidir; O, mii'minlerin de, kafirlerin de aynı derecede Rabbidir. . İNSANLIGIN BİRLİGi ıs 5 "Alla!f hakkında bizimle münakaşa mı edersiniz? Ha1buki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir ve bizim anıellerimiz (in neticeleri) bize, sizin amelleriniz(in neticeleri) ise size aiddir." 2: I39· (Bakare}. . Eğer bütün insanlık, tabiatten müsavi derecede istifade ettikleri için, bir ise, Allah'dan ruhani menfaatler elde etmeleri hususunda da birdirler. Her milletin içinde, manevi saadetleı:i için, Peygamberler gönderilmiştir. "Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir sakındırıb uyarıcı bulunmasın." 35: 24: (EI-Fatır). "Ve her ümmetin bir Peygambeii vardı." ro: 47· (Yunus). "Ve her kavmin bir önderi vardı." r3: 7· {Ar-Ra'd). "Ve Biz muhakkak her ümmete bir elçi gönderdik, desin ki, Alliih' a ibadet ediniz ve Şeytan'dan sakuzınız." r6: 36. (Nahl). "Her ümmete bir ibadet yolu gösterdik ki, onlar buna rirl)ıet ederler." 22: 67. (El-Hacc). "Sizin her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik." 5: 48. (Maide). Netice itibariyle yalımz bir kanun vardır ve bütün ümmetler bununla muhakeme edileceklerdir; bu ise ameller yani, işler kanunudur, herkes yaptığı işe göre karşılık görecektir. · "Zerre miktarı hayır işleyn onu görecektir. Zerre görecektir." gg: 7, 8. (Ez-Zilzal). "De ki: (Kafirun). fD1 miktarı kötülük • işleyen de onu kafider! ... Sizin dininiz size, benim dinim bana." rog: r, 6. · "Ve eğer onlar seni yalanlarlarsa, de ki: benim anıelim bana aittir, sizin anıeliniz de size aittir; benim )'aptığımdan siz berfsiniz, sizin yaptığınızdan da ben berfyim." ro: 41. (Yünus). "De ki: Allah'ın Kitab' dan indirdiği şeylere inandım; ben ise aranızda adaleti icra ile emrolundum; Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbınızdır, bizim işlediğimiz bize, sizin işlediğiniz ise size ait olacaktır." 42: r5. (Eş-Şüra). Hz. Peygamber'in insanlığın birliğine dair yukarıdaki nedb hüküınleri vaz'ından daha büyük mazhariyeti o hükümleri tatbik sahasına intikal ettirmesidir. Bu pek güç bir vazife idi. Arapla~, zam~nnmzın beyaz ırka mensup milletleri kadar, ırk ve renk husumetlerine sahip bulunuyorlardı. Onlar bütün Arap olmıyan milletiere "Acem = r-f" derlerdi; "Acem =r-f" kelimesi, dilsiz veyahut meraınlanm ifade edemiyen bir cemaat demektir; "Acma' = •V'" konuşınıyan hayvan veya vahşi hayvan demektir. Arap D.fu'JA EFENDİ ·ı86 olrnıyanlara, bu suretle aşağı yukarı hayvanlar gibi dilsiz ve iyi bir dil ile fikirlerini ifadeye gayr-i müktedir kimseler nazariyle bakarlardı. Arabistanın, kısmen Romalıların, kısmen de İranlıların hükmü altında bulunduğu hakikatine aldırmayarak, Araplar kendilerini pek üstün bir ırk sayarlardı. Zencilere gelince: Araplar onları köleden başka bir şey telakkı etmiyorlardı. Bunun için Hz. Peygamber'in yapacağı ilk iş Arapların zihninden ırk, renk ve dil düşmanlıklarııu silip çıkarmaktı. Çünkü Araplar, dünyaıu:p. eliğer milletlerine İslam nurunun meş'alecileri olacaktı. Müslümanlar günde beş def'a namazda buluşuyorlardı, ve burada idi ki İslam'ın eşitleşticici te'siri gerçekleşmişti. İlk Müslümanlar arasında en asli Kureyş ailelerinin efradı bulunduğu gibi,· epeyce zenci köleleri de vardı, ve namaz mahallinde ve Hz. Peygamber'in meclisinde iki kişi arasında hiç bir fark taıunrnıyordu. Hz. Peygamber'in meclis-i saadetinde Müslümanlar arasın­ da bir sınıf farkı taıunmaması, onların namaz saflarında yan yana durmaıun bir neticesinden ibaretti. Onlar her münasebetle tam eşitlik esasları üzerinde serbestçe yek diğerleri ile kayp.aşıyorlardı. Bu suretle AlHi.h'a ibadet öyle bir kapı idi ki, insanların kardeşleştirilmesi onun vasıtası ile tahakkuk ettiriliyordu. Kureyş uluları Hz. Peygamber'in meclisinde oturmazlardı; çünkü, diyorlardı ki, "O, cemiyetin aşağı sıniflarına mensup kimselerle serbestçe karışıyor." Hz. Nuh'un şu hikayesinde nakledilen, Hz. Peygamber'in hikayesi idi: "Biz, ibtidlii jikidi (ve) en iidi olanlarımızdan başka sana uyan kimse görmii),oruz." I I : 27. (Hud) dır; "lmiin edenleri koğacak değilim; şüphesiz onlar Rabbierine m iiliiki olacaklarben ise sizi eli/til bir cemaat olarak görüyorum." I I : 29. (Hud) "Haklarında az değer biçtiğiniz kimselere, Allaiz hiç bir hayır vermi;yecektir, de demem -Allah onların içlerindekini en i)ıi bilendir - . Çünkü böyle yapmazsam o takdirde ben zalimlerden olurdum." .I I : 3 ı. (Hud). Hz. Peygamber'in kendisine şu suretle hi tab eelilmiştir: "Sabah ve akşam Rabblerine dua ederek O'nun rızasını isteyen insanlarla beraber sabret, dünya lza)ıatının süslerine kapılarak onlardan gôzlerini ayırma ve. kalbini bizi anmaktan giifil kıldığimız, siifli arz/ılarına uyan, kimse.;ıe tabi' olma." I8: 28. (Kehif). Bu suretle zenci kölelerle asli Kureyşiler namazda ve dini toplantılarda eşitlik esasları üzerinde toplaıuyorlardı. Onların hepsi AIHihu Teala'ıun önünde eşit idiler; eşitlik onların zihninde bu şekilde yer etmişti ve bunu İNSANLIGIN BİRLİGİ onlar kolay anlıyabildiler. Bu hatlar üzerinde şekillenmiş olan hayat şu tabii neticeye götürdü ki, zenci kölelerle asil Kureyş, cemiyet içinde eşit hakl~ra sahib oldular, ve bu sebebten de birbirlerine saygı gösterdiler. Şu düstur da vaz' edilmişti ki, hiç bir kimseye belirli bir ır~a veya belirli bir aileye mensub olduğu veya belirli bir dil ile konuştuğu veya belirli bir renge sahib oldpğu için saygı gösterilmiyecekti. Saygı ancak, vazifelerine en büyük itinayı gösteren kimsenin hakkı idi. · "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından halk ettik, ve yekdiğederiıziz[e taııışasınız için sizi aşiretler ve kabıleZere ayırdık. Allah yanında en değediniz, vaziJelerine en çok ftina (Takvayı en çok iltizam) edeninizdir." 49: I 3· (El-Hücürat). İmam veya bir cemaatın dini reisi, muayyen bir kabileye mensup olduğu için değil, Kur'an-ı Kerim hakkında en ~çok malumata sahip olduğu için seçilirdi. Hz. Peygamber demişti ki: "Allah' ın, kitabı lıakkında en çok bilgiye salzib olan, halkın imamlığını yapacaktır." Mişkat, 4: 26. ' "Aranızda en faziletli olan kimse Ezan oku;ıacak, Kur' an hakkında en çok bilgi sahibi olan ise imamlık yapacaktır". Bir zenci olan Bilal, Hz. Peygamber tarafindan kendi camiinde Ezan . okumak için, seçilmişti; kendisi ise imam bulunuyordu. Bu suretle Mescid-i Nebevi'nin iki vazife sahibinden biri Hz. Peygamber'in kendisi, diğeri ise Bilal-i Habeşi idi. Araplar ile Arap olmıyanlar, hatta zenciler, karşılıklı yemek yerler ve evlenirlerdi; bu hal, uinümiyetle tatbik edilen bir keyfiyet idi. Tatbik sahasında beşeriyeti birliğe götüren tamamlayıcı muamele ise, bir zencinin bile Araplara amir tayin edilmesi yolundaki icraattır. Resül-i Ekrem §öyle demiştir : "Emfrlik vazifesi kendisine tevdi' edilen zat, başı kuru üzüm gibi olan bir kimse dahi olsa, onu dinle;ıiniz ve itaat ediniz". Buhar!, I o : 54· * (İslam alimlerinden Hintli Mu- hammed Ali'nin Living Thoughts of the Prophet Muhammed adlı eserinin Hazret-i Muhammed'in Yaş ayan Fikirleri adlı tercemesinden iktihas olunmuştur.)