DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER

advertisement
DİNÎ VE FELSEFÎ
METİNLER
YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN
OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA
RELIGIOUS AND PHILOSOPHICAL TEXTS:
RE-READING, UNDERSTANDING AND
COMPREHENDING THEM IN THE 21st CENTURY
CİLT - 1
DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER
YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA,
ANLAMA VE ALGILAMA SEMPOZYUMU
Bildiri Kitabı, Cilt: 1
Sultanbeyli Belediyesi
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
Kültür Yayın No: 8
ADRES:
Abdurrahmangazi Mahallesi Belediye Caddesi No:4
Tel: 0 216 564 13 00
Fax: 0 216 564 13 71
Mail: [email protected]
www.sultanbeyli.bel.tr
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
MEHMET MAZAK
EDİTÖR:
PROF. DR. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA
BÖLÜM EDİTÖRLERİ:
YRD. DOÇ. DR. AHMET HAMDİ FURAT
YRD. DOÇ. DR. İSMAİL DEMİREZEN
YRD. DOÇ. DR. AHMET ERHAN ŞEKERCİ
YRD. DOÇ. DR. ÜMİT HOROZCU
ARŞ. GÖR. MEHMET FATİH ARSLAN
ARŞ. GÖR. BİRSEN BANU OKUTAN
ARŞ. GÖR. ADEM İRMAK
ARŞ. GÖR. EMİNE GÖREN
ARŞ. GÖR. MUHAMMED VEYSEL BİLİCİ
SAYFA DÜZENİ
İBRAHİM AKDAĞ
ISBN:
978-605-89744-4-9
BASKI
Ege Basım
Esatpaşa Mh. Ziyapaşa Cd. No:4
Ege Plaza Ataşehir/İSTANBUL
Tel: 0216 472 84 01
www.egebasim.com.tr
Nisan 2012
Copyright Sultanbeyli Belediyesi
Felsefî Metinlerin Anlaş¸lmas¸n¸n Hermeneneutik İmkânlar¸:
Hakikat, Yöntem ve Tarihselliğin Ufuklar¸
Hermeneutical Oppurtun¸ties of Understanding to
Philosophical Texts: Horizons of Truth, Historicity and Method
Mehmet ULUKÜTÜK*
Abstract
In the event of a philosophical the search for truth it possible to reach the way
of truth? A philosophical understanding and interpretation of the text constant, may
be a method Is it cannot be changed? Descartes began with the awareness of modern
methods adopted, the process of obtaining information in the context of the historical world of human beings in their own historicity and tradition, prejudices and all
kinds of cogito-based method of understanding the eěects of external authority estranged monadologic had planned a way of thinking. An asset in this way has been
turned into objects and texts to all minds. Methods awareness equally to everyone
understood the texts could become the object of universal identity anticipate that
some kind of text or aĴaches an eternal truth. This philosophical text becomes increasingly brought without comment and mold. At its core philosophy of making a
critical thinking and questioning the eěectiveness of standardized texts, philosophical understanding and interpretation of narrative path today is certainly one of the
biggest obstacles. In general, the history of philosophy in particular matches the specięc philosopher or standardized concepts and narratives or movements based on
historicity us to see them in their hampers. As a result of this an eternal truth is given
the status of the history of philosophy narratives. However the most problematic area
of philosophical events in the human sciences, and takes place entirely in a plane in
a historical and linguistic horizon. This also indicates hermeneutical opportunity to
identify understanding of the philosophical texts. Because of a hermeneutical approach to understanding the philosophical texts of historical have the dimensions
of the eěort of doing philosophy, philosopher, and philosophy within the horizon
of awareness of the language in the style of self-expression by providing re-read the
story of conventional philosophy can crack the door. Likewise, a hermeneutical approach, philosophy is the pursuit of truth can also open the way for the developed
*
Araó. Gör. Muó Alparslan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak. Felsefe Bölümü. ulukutuk27@
hotmail.com. [email protected].
263
Dinî ve Felsefî Metinler
methods of inquiry. Heidegger, dualism that based on the method of subject-object
consciousness criticizes ontological hermeneutics approach. Gadamer referred to as
the philosophical hermeneutics approach treats all the dimensions of the duality of
subject-object, and queries. Gadamer’s approach to understanding and interpretation of philosophical texts that important horizons to its reader’s philosophy, quality
could be seen. In this study, the philosophical activity of historicity, Heidegger’s and
Gadamer’s hermeneutical analysis methods in the light of understanding philosophical texts will be an aĴempt to contribute.
Giriç
GnsanoÂlunun tarihsel süreçte hayatÍn/insanÍn/eóyanÍn neliÂi/mahiyeti, doÂasÍ,
iólevi hakkÍndaki arayÍólarÍnÍn sonucu olan ilim/bilimler içinde felsefe, düóünsel bir
mekanlaótÍrma yapmak istediÂimizde, nerede durur? Felsefenin tarihsel anlatÍsÍna
baktÍÂÍmÍzda felsefeye ilkin bütün bilimleri içine alan evrensel bir bilim unvanÍ verilmiótir. Bu anlayÍóa göre bütün ęlozoĚar aynÍ zamanda bilim adamÍdÍrlar. Özellikle
ilkçaÂda karóÍlaótÍÂÍmÍz ęlozof- bilim adamÍ tipi bu anlayÍóÍn ürünüdür. Daha sonra
bilimlerin felsefeden ayrÍlmasÍyla felsefe, bilimlerin üstünde bir bilgi olarak anlaóÍlmÍó ve bu türlü bir anlaóÍlma da metaęzik ve özellikle de teolojiye uygun düómüótür.
Nihayet kendi baóÍna baÂÍmsÍz bilimlerin kullandÍklarÍ metotlar, ulaótÍklarÍ sonuçlar
konusunda bir bilgi teorisine duyulan ihtiyacÍ yine felsefe karóÍlamÍótÍr. Felsefeyi bu
óekilde farkÍ anlamlandÍrmalara raÂmen eylemin adÍ yine felsefedir.1 Zira felsefe bilimlerin üstünde bir bilgi olma hüviyetini taóÍyan yapÍsÍyla hakikati bir bütün halinde
anlama çabasÍdÍr ve en temelde bir hakikat arayÍóÍdÍr.
Felseę etkinlik bir hakikat arayÍóÍ ise hakikat yöntemle ulaómak mümkün müdür?
Buradaki yöntemden kastÍmÍz hakikati garantilemek arzusundaki yöntem bilinci dahasÍ pozitivizmin karakteristik özelliklerinden biri olan yöntemciliktir. Yöntemcilik
yöntemli çabalarÍn sÍnÍrlarÍ içinde hakikati, yani ulaóÍlmak istenen doÂru cevabÍ garantilemeyi va’d eder. Hakikatin garantilenmesi ise hem yöntemi hem de hakikati
deÂiótilirmezliÂin ve sabitenin katÍ sÍnÍrlarÍ içine hapseder. Peki, bir felsefî metnin
anlaóÍlmasÍ ve yorumlanmasÍnÍn sabit, deÂiótirilemez bir yöntemi, hakikatin ise yöntemin katÍ sÍnÍrlarÍ içine hapsedilmesi mümkün müdür? Bu sorunun cevabÍnÍ vermek
için yöntem ve hakikat ękrinin arka planÍna bakmak gerekiyor.
Descartes ve Monolojik Yöntem Bilinci
Descartes ile baóladÍÂÍ kabul edilen modern yöntem bilinci, bilgi edinme süreci
baÂlamÍnda insanoÂlunun kendi tarihselliÂini ve içinde bulunduÂu tarihsel dünyayÍ
1
GündoÂan, Ali Osman, “Felsefe ve Filozof HakkÍnda”, Felsefe DünyasÍ Dergisi, SayÍ:10, AralÍk 1993, s.41.
264
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
cogito merkezli anlama yöntemi geleneÂin önyargÍlarÍndan ve her türlü harici otoritenin etkisinden uzaklaómÍó monolojik bir düóünce biçimi tasarlamaktaydÍ. Bu óekilde
varlÍklar ve metinler tüm zihinler için nesneler haline getirilebilirdi. Yöntem bilinci
anlaóÍlacak metinlerin herkes için aynÍ ölçüde nesne haline gelebileceÂini varsaymakla metinlere bir tür evrensel özdeólik ya da ebedi bir doÂruluk atfetmektedir. Bu da
metinlerin nesnelleómesini giderek kalÍplaómasÍnÍ ve sonunda deÂiótirilemez doÂrular haline gelmesi demekti.
Descartes, bu yaklaóÍmÍyla, realist bilim anlayÍóÍnÍn niteliÂin araótÍrÍlmasÍnÍ talebini reddetmió, bunun yerine niceliÂin araótÍrÍlmasÍ gerektiÂini ileri sürmüó olmaktadÍr. Öyle görünüyor ki, Descartes, bu yeni durumda yöntem ękri duyusal algÍlar
üzerinde deÂil; matematiksel-mantÍksal kesinlik kavramÍnÍ model olarak oluómasÍ
gerektiÂini söylemió olmaktadÍr. Buna göre öncelikle tabiat bilimleri için geliótirilen
bu yöntem bilinci artÍk niteliÂin araótÍrÍlmasÍ esasÍnda ortaya çÍkan göreceliÂin yerini
mutlakçÍlÍÂÍn yani monolojik düóünmenin almasÍnÍ talep etmiótir2. Hâlbuki yöntem
bilinci monolojik bir düzleme dayanÍr ve mutlakçÍlÍktan beslenir. Daha açÍk ifade etmek gerekirse, yöntem bilinci zihnin doÂrudan kesinliÂini, anlaóÍlan óeylerin doÂruluÂunun garantörü olarak görmesi anlamÍnda monolojiktir.
Kuókusuz Descartes, Cogito kavramÍ ile ortaya çÍkan monolojik düóünmenin geleneÂin önyargÍlarÍndan ve her türlü harici otoritenin etkisinden kurtulmuó bir düóünme olacaÂÍnÍ planlÍyordu. Buna göre Cogito veya monolojik düóünme metinlerin
anlamÍnÍn ve dÍó dünyanÍn herkese aynÍ ölçüde anlaóÍlÍr ve açÍk olduÂunu ima etmesi
bakÍmÍndan her türlü otoriter yorumu reddetmekte ve anlamÍ toplumda serbest dolaóÍma açmaktadÍr.3 AnlamÍn toplumda serbest dolaóÍma açÍlmasÍ Descartes’i óöyle bir
metaęziksel ilkeye yöneltmiótir; VarlÍklar veya metinler tüm zihinler için aynÍ ölçüde nesnelere ve nesnel bir anlam haline gelebilirler. Bu nokta bize yöntem bilincinin
bir baóka önemli özelliÂini kavramamÍza yardÍmcÍ olur; yöntem bilinci, anlaóÍlacak
varlÍklarÍn veya metinlerin herkes için aynÍ ölçüde nesne haline gelebileceÂini varsaymakla varlÍklara ve metinlere bir tür evrensel özdeólik atfetmekte, bir anlamda
metin pozitivizmine giden yolu aralamaktadÍr. Öyle görünüyor ki Descartes, apaçÍk
ve kesin bir bilgi arayÍóÍnda, matematiksel bir akÍl tasarlÍyor, toplum ve tarihe iliókin
söylemi tamamen dÍóta bÍrakÍyordu.4 Bunun sonucu olarak da yöntem bilinci zihin ile
varlÍklar arasÍnda açÍk uçlu bir oyun yerine mantÍksal ve matematiksel olarak belirle2
3
4
Tatar, BurhaneĴin, Hermenötik, Gnsan Yay. Gstanbul, 2004, s. 105.
Tatar, Hermenötik, Gnsan Yay. Gstanbul, 2004. s. 106. AnlamÍn serbest dolaóÍma açÍlmasÍ anlaóÍlmaya konu olan metnin de nesnelleómesi demektir. Metnin nesnelleómesi ise Heidegger’e
göre, özne-nesne ayrÍmÍna dayalÍ Cogito temelli felsefenin sonucudur.
DoÂan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, GnkÍlâp Yay, Gstanbul, 2000, s. 59.
265
Dinî ve Felsefî Metinler
nebilecek evrensel iliókiler tasarlar hale gelmióti. Daha açÍk söylemek gerekirse, zihin
ile varlÍklar arasÍnda, zihin ile varlÍklar arasÍndaki mesafe, varlÍklarÍn kendilerini ifóa
etmeleri ile deÂil, ancak zihnin koyabileceÂi kesin kurallarla aóÍlabilir.5 Bunun doÂal
bir sonucu olarak, zihnin kesin kurallarÍna uygun düóün boyutlarÍyla varlÍk anlam
kazanÍrken, onun bu kurallara uygun düómeyen boyutlarÍ kuóku dairesine alÍnÍr.
AçÍkça görüleceÂi üzere, yöntem bilinci kendi kurallarÍna uyum saÂlayanÍ seçmesi anlamÍnda varlÍÂÍ kendi içinde bölmekte ve bir boyutunu meóru sayarken diÂer
boyutlarÍnÍ ötekileótirmektedir. Monolojik bir düóünme olarak yöntem bilinci soyutlayÍcÍ bir bilinçtir. Bu bilinçte bilgi edinme sürecindeki akÍl, tarihsel ve toplumsal
baÂlarÍndan kopartÍlarak evrensel bir kategori haline getirilmek istenmektedir.6 DiÂer
yandan yöntem bilinci varlÍk veya metinleri doÂrudan bilince konuóan ve onu ikna
etmeye çalÍóan deÂil, meóruiyet kazanmayÍ bekleyen varlÍk veya metinler olarak algÍlar. Yani yöntem bilinci için temel sorun, ontolojik deÂil epistemolojiktir.
Yöntem bilincinin aslÍnda bir güç istencine paralel olarak bir sistem istencinin,
sistematize edici girióimlerin yansÍmalarÍ olduÂundan bahseden Nietzsche, PutlarÍn
AlacakaranlÍÂÍ adlÍ yapÍtÍnda bu sistematize edici girióimler hakkÍnda óöyle der; “Bütün
sistematize edici girióimlerden kuókulanÍr ve onlardan sakÍnÍrÍm. Sisteme götüren istenç bir dürüstlük eksikliÂidir”.7 Çünkü sistem metodolojik bir yaklaóÍma sÍrtÍnÍ dayamak zorundadÍr. Metodolojinin varlÍk sebebi insan için kesin vargÍlar elde etme amacÍnÍ
güder. Oysa Nietzsche’ci bakÍótan hakikati sabit bir yapÍda görmek mümkün deÂildir.
Hakikat orda hazÍr, keófedilmeyi bekleyen, sahip olunacak bir nesne deÂildir. Nietzsche
ve takipçileri, dünyaya iliókin sabit resimler sunmanÍn olanaksÍzlÍÂÍna dair vurgulamayÍ, hayatÍ canlÍ ve akÍókanlÍÂÍnda, an(Ín) içinde anlamanÍn önemini belirtmek için yaparlar. Bu baÂlamda Nietzsche bütün sistematize edici yaklaóÍmlarÍ yadsÍr.8
Bunun doÂal bir sonucu olarak Nietzsche, hakikat hakkÍnda bilimsel iddialardan
çok hermeneutik baÂlamda söz etme imkânÍna sahip olduÂumuzdan bahseder.9 Zira
hakikat yine Nietzsche’nin kadÍn metaforuyla anlaĴÍÂÍ üzere mahremiyetini veya
5
6
7
8
9
Tatar, Hermenötik, s. 107.
Yasin Aktay, “AklÍn Sosyolojik SoykütüÂü: Soy AkÍldan Tarihsel ve Toplumsal Akla DoÂru”, Toplum ve Bilim, SayÍ: 82, Güz, 1999, s. 114. Yöntem-rasyonalite ilióki ile ilgili olarak
bakÍnÍz, Richard Rorty, “Yöntem, Sosyal Bilim ve Sosyal Umut”, Hermeneutik ve Hümaniter
Disiplinler, Der-Çev., HüsameĴin Arslan, Paradigma Yay, Gstanbul, 2002, s. 371.
Friederich Nietzsche, PutlarÍn AlacakaranlÍÂÍ, Çev. Hüseyin Kaytan, Akyüz Kitapevi, Gstanbul, 1991, s. 26.
Erdem, Nietzsche’de Perspektivizm Anlam ve yorum, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, BasÍlmamÍó Doktora Tezi, Erzurum, 2002, s. 27.
Hüseyin Subhi Erdem, “Hakikat ve Metafor”, www. Dinbilimleri.com. Akademik Dergisi,
2007, s. 61.
266
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
güzelliÂini ortaya sererken aynÍ zamanda bütün çeliókileri, yanÍltÍcÍ unsurlarÍ, güçlü
gibi görünen zayÍĚÍklarÍ, gizemlilikleri, ikna etme gücünü, dogmatizmi de somut bir
óekilde gösterir.10
Bu baÂlamda Heidegger’e göre Descartes’dan beri hakikaĴen emin olma durumu
olarak hareket eden eleótirel hakikat kavramlarÍ, hakikatin doÂru olarak belirleniminin yalnÍzca dönüóümleridir. Hakikatin bizce bilinen bu varlÍÂÍ, tasarÍmÍn doÂruluÂu, varolanÍn açÍklÍÂÍ olarak hakikaĴe durur ve düóer”.11 Heidegger bu ifadesiyle
kendinde- hakikatin kavranamayacaÂÍnÍ ama hakikatin sözel baÂlamda ya da nesne
düzenindeki yansÍmasÍnÍn elde edilebileceÂini belirtir. GörüldüÂü gibi Heidegger de
hakikatin sabit bir noktadan statik yöntemlerle kesin bir biçimde elde edilecek bir
yapÍsÍnÍn olmadÍÂÍnÍ güçlü bir biçimde vurgular.
Gadamer, BatÍ düóüncesinde egemen olan bilgi anlayÍóÍnÍn yöntem kavramÍyla
belirlendiÂini ifade eder. O, “birinin adÍmlarÍnÍ izlemenin daima mümkün olduÂu bilinciyle bilgi yolunun adÍmlamak, yöntemin de tekrarlanan araótÍrma yolu olduÂunu
söyle.12Gadamer’in ifade eĴiÂi gibi, yöntem tekrarlayabilme ve doÂrulama imkânÍnÍ
saÂlayabildiÂi yani bilgide kesinlik ölçüsünü verdiÂi için, bilgi ve hakikat düóüncesi
kesinlik düóüncesi ile tatmin olmaktadÍr. Gadamer de kesinlik düóüncesine ulaómanÍn veya ulaómak istemenin arkaplanÍn da Descartes’in olduÂunu söyler. Ancak yönteme olan inanca dayalÍ kesinlik düóüncesi insanÍn kendi tarihselliÂinin temel nedeni
olarak gözükmekte ve Gadamer’in nerde ve niçin nesnelciÂe karóÍ tavÍr aldÍÂÍnÍ da
göstermektedir. köyle ki, Gadamer’e göre, bilimsel yöntemin evrensellik iddiasÍna
“bilimsel yöntemin alanÍnÍ aóan hakikat tecrübesi tarafÍndan, bu tecrübenin ortaya
çÍktÍÂÍ her yerde, karóÍ konulur”.13 Gadamer, hakikat düóüncesinin iletildiÂi ve bilimlere özgü metodolojik araçlarla doÂrulanamayan üç alanÍ, felsefe, sanat ve tarih
alanlarÍnÍ dile getirir.14
Gadamer’in anlama ve yorumlamayla yöntem arasÍnda takÍndÍÂÍ bu tavÍr
Nietzsche’nin de belirĴiÂi, kendini tarihin dÍóÍnda veya üstünde zannetmenin yaratacaÂÍ yabancÍlaóma probleminin de üstesinden gelmenin yollarÍndan biridir. Öyle
görünüyor ki, Gadamer’in yöntemi kullanmanÍn araótÍrmacÍnÍn nesneye yabancÍlaómasÍnÍ gerektirdiÂi ve araótÍrmacÍdan sürekli olarak kendi içinde mesafe koymasÍ10
11
12
13
14
Erdem, “Hakikat ve Metafor” s. 70.
Martin Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, Çev., Fatih TepebaóÍlÍ, Babil Yay, Erzurum, 2003,
s. 40.
Gadamer, “What is Truth” s. 5’den aktaran, Tatar, Felseę Hermeneutik ve YazarÍn Niyeti,
Vadi Yay. Ankara, 1999, s. 29.
Gadamer, Truth and Method. Trans. Joel Weinsheimer and Donald G. Marsall, New
York,1989, s. xxii.
Tatar, Felseę Hermeneutik ve YazarÍn Niyeti, s. 29.
267
Dinî ve Felsefî Metinler
nÍ fark etmesi onun yöntemi reddetmesinin nedenlerinden birisini oluóturmaktadÍr.
Gadamer’e göre yöntemin varsaydÍÂÍ yabancÍlaóma bizim kendi tarihsel bilincimizden uzaklaómamÍz ve metne kendisi itibariyle (in itself) bakmamÍz anlamÍna gelmektedir. Böyle bir talep “anlamayÍ” mümkün kÍlan tüm ilgili óartlardan kurtulduÂumuz
zaman bir metni anlayabileceÂimizi varsayar15 ki bu da zaten hermeneutiÂin en fazla
tartÍótÍÂÍ varsayÍmdÍr.
Burada hemen belirtelim ki Gadamer, yöntemin hatalardan kaçÍnmak için faydalanmasÍ gereken bir iólev gördüÂünü kabul eder. Bununla birlikte o, hermeneutik anlamda hakikatin yöntemi aótÍÂÍnÍ ifade eder. Dikkat edilirse burada hakikat ve yöntem
karóÍ karóÍya getirilmiyor, öyle görünüyor ki Gadamer’in burada ifade etmek istediÂi
óey kÍsaca óu; ne yöntem hermeneutik araótÍrmanÍn bir óartÍ ya da hareket noktasÍ,
ne de hermeneutik hakikat onun bir sonucudur.16 Yani hakikat, yöntem aracÍlÍÂÍyla
kendini Heideggerci anlamda ifade edersek ifóa etmez.
Gadamer’e göre hermeneutik araótÍrmanÍn ontolojik karakteri özne óemasÍnÍ,
özne ve nesnenin temelde birbirine yani aynÍ dünyaya nasÍl ait olduklarÍ sorusu üzerinde yoÂunlaóarak aóar. “Anlama” der Gadamer, “mevcut ‘nesne’ ile deÂil, fakat
onun etki tarihi ile olan öznel bir iliókidir; diÂer bir deyióle, anlama anlaóÍlan óeyin
varlÍÂÍna aiĴir”.17 Öyle görünüyor Gadamer, Heidegger’in anlamanÍn, ‘varoluósal’
yani Dasein’in varlÍk tarzÍ ve bu varlÍk tarzÍnÍn ‘zamansallÍk açÍsÍndan’ yorumu olduÂu óeklinde önemli bulgusunu paylaómaktadÍr.
Gadamer’in hakikat ve yöntem arasÍndaki yukarÍdaki analizlerini ve hakikatin
yöntemin konusunu olamayacaÂÍnÍ göstermesi Türkiye’deki önde gelen felsefecilerimizden Nermi Uygur tarafÍndan benzer ifadelerle óöyle dile getirilir: “kurasÍ apaçÍk:
tüm koóullarÍyla, tüm etmenleri, öÂeleriyle felsefe okumalarÍnÍn baóarÍlÍ ya da uygun, yetkin olmasÍnÍ saÂlayan, bunu güven altÍnda tutan bir reçete, bir kuralÍ bir püf
noktasÍ yok. YanÍlÍyor böyle bir óey bulunduÂunu söyleyen. Gster çok yandaólÍ bir
ęlozof olsun, ister sevilen bir devlet adamÍ, isterse de ünlü bir eÂitimci olsun, yanÍlÍyor böyle biri. Kimse bulamaz da ondan; aslÍnda yok da ondan; varolmadÍÂÍna göre,
bulunmasÍ da söz konusu deÂil; kÍsaca, yok ki bulunsun böyle bir reçete. OkuyanÍn
çaÂÍ, yetióimi toplumsal arkaplanÍ, kültürü, yetileriyle kimliÂi uyarÍnca; okunan yazÍnÍn dili, yapÍsÍ, felsefece ióleniói uyarÍnca; okumaya götüren itki ve amaçlar uyarÍnca
15
16
17
Wachterhauser, B.R. “Interpreting Texts: Objectivity or Particicipation” s. 441’den aktaran,
Tatar, Felseę Hermeneutik ve YazarÍn Niyeti, s. 33.
Tatar, Felseę Hermeneutik ve YazarÍn Niyeti, s. 40.
Gadamer, Truth and Method. s. xxxi.
268
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
durmadan deÂióen, oynak ölçekler, pek yeni baótan düzenlenmesi gereken reçeteler
söz konusudur.”18
Eleçtirel Bir Düçünme Faaliyeti Olarak Felsefenin Tarihselliºi
Özünde eleótirel bir düóünmeyi ve sorgulamayÍ içeren felsefe yapma etkinliÂinin
standartlaómÍó anlatÍsÍnÍn bugün felsefî metinleri anlaóÍlmasÍ ve yorumlanmasÍnda
yolundaki en büyük engellerden biri olduÂu muhakkaktÍr. Genelde felsefe tarihiyle
özelde ise spesięk ęlozof veya kavram ve ekollerle karóÍlaómada standartlaómÍó anlatÍlar bizleri onlarÍn kendilerine yaslandÍklarÍ tarihselliklerini görmemizi engellemektedir. Bunun kaçÍnÍlmaz bir sonucu olarak felsefe tarihlerindeki anlatÍlara ebedi bir
doÂruluk statüsü verilmektedir.19 Hâlbuki felsefî etkinlik insan bilimlerinin en problematik alanÍdÍr ve tamamen tarihsel bir ufukta ve dilsel bir düzlemde gerçekleómektedir. Bu tespit felsefî metinlerin ve onlarÍn tarihleri olan felsefe tarihinin anlaóÍlmasÍnÍn da hermeneutik boyutlarÍna ióaret eder. Zira felsefe ve onun tarihi yazanlar da
belli bir tarihsellikte ve öznellikten hareket etmektedir. Mesela bu baÂlamda Richard
Rorty’nin ifadeleri önemlidir: “Bir ęlozofun-(bir tarihçi, bir matematikçi ya da óairden çok) kendisini özdeóleótirdiÂi-oto-potresi, tamamen onun felsefe tarihini nasÍl
gördüÂüne baÂlÍdÍr. Hangi óahsiyetleri örnek aldÍÂÍna ve hangi dönem ve akÍmlarÍ
dikkate almadÍÂÍna baÂlÍdÍr. Bu yüzden felsefe tarihiyle ilgili yeni bir yorum, göz ardÍ
edilemeyecek bir meydan okumadÍr.20
Bir felseę metin okuma, bir bakÍma iki bilincin karóÍlaómasÍ, diÂeriyle konuómasÍdÍr. Felsefenin içinde hermeneutik bir yön mevcuĴur. Gadamer’in deyimiyle,
18
19
20
Uygur, Nermi, Türk Felsefesinin BoyutlarÍ-Denemeler, YapÍ Kredi Yay. Gstanbul, 2001, s. 114.
Felsefe ve felsefe tarihi arasÍndaki ilióki ve felsefe felsefesi ile ilgili örnek olarak óu metinlere de bakÍlabilir: Ömer Mahir Alper, Felsefenin DoÂasÍ, Metropol Yay, Gstanbul 2006;
Theodor I. Oizerman, Felsefe Tarihinin SorunlarÍ, çev. Celal A. Kanat, Toplumsal Dönüóüm
Yay, Gstanbul Gstanbul 1998; G. Deleuze – F. GuaĴarÍ, Felsefe Nedir?, çev. Turhan Ilgaz, YapÍ
Kredi Yay, Gstanbul 2006; Orhan Sadeddin, Felsefe Tarihi Usulü, Gstanbul Devlet MatbaasÍ,
Gstanbul 1930; G. W. F. Hegel, “Felsefe Tarihi Dersleri”, Felsefe Dergisi, sy. 31, s. 184-91;
Zekeriyyâ Gbrâhîm, Muókiletu’l-Felsefe, Mektebetu MÍsr, MÍsÍr 1967, 19-58; John Herman
Randall – Justus Buchler, Felsefeye Girió; Betül Çotuksöken, Felseę Söylem Nedir?, GnkÍlâp
Yay, Gstanbul 2000. YÍlmaz, Muhsin, “Felsefenin Zorunlu TarihselliÂi Üzerine”, UludaÂ
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, YÍl:9, SayÍ: 14, 2008/1, s.153-162;
Uygur, Mermi, “Felsefe ve Tarihi” Felsefe Arkivi, sayÍ 13, Gstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi BasÍmevi., Gstanbul, 1962.
Rorty, Richard, “Overcoming the Tradition: Heidegger and Dewey”, Consequences of Pragmatism, Harvester Wheatsheaf, USA, 1982, s. 41’den aktaran Funda Ömer, Richard Rorty
ve “Felsefe ve DoÂanÍn AynasÍ, BasÍlmamÍó Yüksek Lisans Tezi, Uluda Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Bursa, 2001. s. 65.
269
Dinî ve Felsefî Metinler
“…hermeneutik boyut, özellikle binlerce yÍllÍk felsefe kavramlarÍ üzerinde çalÍómaya
doÂru uzanÍr. Bir sözcük içinde kalÍplaómÍó ve bu sözcük içinde geleneÂe mal olmuó kavramlar, tek bir anlama sahip sabit markalar ve ióaretler deÂildirler; tersine
onlar insanÍn dil içerinde gerçekleóen dünya açÍmlanmasÍnÍn iletióimsel hareketinden çÍkarlar. Onlar sürekli hareket halindedirler, dönüóürler ve zenginleóirler; eskiyi örten yeni baÂlamlara yerleóirler, unutulurlar ve yeni düóünceler içinde yeniden
canlanÍrlar. Böylece kavrama yönelik felsefî çalÍóma, bugünlerde belirsiz bir sözcük
olan “kavram tarihi” sözcüÂü ile ióaret edilen bir hermeneutik boyutu esas alÍr. Bu,
óeylerin kendilerinde konuómak yerine bu ió için kullandÍÂÍmÍz anlama araçlarÍndan
konuómak gibi ikincil bir çaba deÂildir; tersine bu çaba bizzat kavramlarÍmÍzÍn kullanÍmÍnda eleótirel öÂeyi oluóturur”21
Felsefe yapmak, Husserl’in ifadesiyle, ‘kuramsal tavÍr alma’ içinde olmasÍyla kióinin tarihsel toplumsal belirlenmióliÂin dÍóÍna çÍkabilmesi, tarihsel toplumsal kimliÂin
kendini belirlemesine fÍrsat vermemesi demektir. Boó zihinlerle ve kavramsÍz düóünülemeyeceÂine göre, bunu gerçekleótirmenin, toplumsal tarihsel mirasÍ olabildiÂince iyi anlamaktan, yeniden okuyup geçmióin óimdiye taóÍnmasÍndan baóka bir yolu
da yoktur.22 Gadamer’e göre bunun yolu, bizi, geçmiói bugünkü yaóamÍmÍzÍn sözde
aóikâr ölçüleriyle, kendi kurumlarÍmÍzÍn perspektięyle ve edindiÂimiz deÂerler ve
doÂrularla yargÍlamaya iten doÂal naiĚiÂimizi tutarlÍ bir biçimde yenmek demektir.23
Felsefe tarihlerinin tarihsellikten kopuk soyut ve kapalÍ standartlaómÍó anlatÍlarÍna köklü bir eleótiri getiren Ortaga Gasset’e göre yaklaóÍk yirmi altÍ yüzyÍllÍk bir zaman dilimini kapsayan felsefe tarihine hÍzlÍ bir bakÍó bile, “felsefî uÂraólar tarihinde
24
21
22
23
24
Gadamer, Hans Georg, “Hermeneutik”, Hermeneutik( Yorumbilgisi) Üzerine YazÍlar içinde,
Ark Yay. Ankara, 1995, s.26. AyrÍca bkz. Hans-Georg Gadamer, “Felsefenin TarihselliÂi
HakkÍnda”, Hakikat Nedir? Felseę Fragmanlar, Der-Çev., Medeni Beyaztaó, EĤâr Yay., Gstanbul, 2004, s. 39–57. Mesela “Truth, Knowledge, Reality, Self, Person, Space, Time, Life, MaĴer,
Subjectivity” gibi merkezi kavramlarÍn ve baóka birçok kavramÍn, birinci dili BatÍ Afrika
Akan dili, kendisi için önemli baÂlamlarda çoÂu kez sistematik olarak yan anlamlar taóÍmalarÍnÍ, bu yan anlamlarÍn Avrupa felsefe geleneÂinin belirli savlarÍnÍ formüle edilemez
ya da en azÍndan inandÍrÍcÍlÍktan son derece uzak olmalarÍ “kavramlarÍn dekolonizasyonun yapÍlmasÍ gerektiÂini ortaya koyar. Franz Martin Wimmer, KültürarasÍ Felsefe, Çev.
Mustafa Tüzel, Türkiye Gó BankasÍ Kültür Yay. Gstanbul, 2009.
Husserl, Edmund, Kesin Bir Bilim Olarak Felsefe, Türkiye Felsefe Kurumu Yay. Ankara,
1997, s. 10.
Gadamer, “Tarih Bilinci Sorunu” Toplum Bilimlerinde Yorumcu YaklaóÍm, Çev. Taha Parla,
Hürriyet Yay, Gstanbul, 1990, s. 84.
Felsefe tarihinin standartlaótÍrÍlmÍó anlatÍlarÍna ve modern ezberlerine ‘felsefenin baólangÍcÍ sorusu” örneÂinde ciddi eleótirel getiren emsal bir çalÍóma için bkz. Zeynep Direk,
“Felsefenin BaólangÍcÍ Sorusu”, BaókalÍk Deneyimi-KÍta AvrupasÍ Felsefesi Üzerine Denemeler,
YapÍ Kredi Yay. Gstanbul, 2005, s. 11-33.
270
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
yoÂunlaómÍó bulunan kaygÍlarÍn, aldanmalarÍn, çabalarÍn, dâhiliklerin, kurnazlÍklarÍn, coókularÍn, nefretlerin, ölümlerin, çÍlgÍnlarÍn o dev yÍÂÍnÍnÍ” düóündürmektedir.
Burada karóÍmÍza óöyle bir soru çÍkmaktadÍr: “Neye yaradÍ bütün ya da neye yarayacak?” Gasset’e göre, “ióte o zaman felsefe tarihlerinin bu soruna hiç mi hiç deÂinmedikleri fark edince büsbütün óaóÍrÍp kalÍyoruz. Üstelik sorunlarÍ önümüze koyup kendi
kendimize yanÍt bulmamÍza olanak saÂlayacak öÂretileri de sunmuyorlar bize. Ne yani
rezalet deÂil mi bu? GnanÍlmaz görünüyor ama hangi Felsefe Tarihini baótan sona okuyup bellesek felsefenin tarihsel gerçek açÍsÍndan oynadÍÂÍ somut rol üstüne hiçbir bilgi
edinemediÂimizle kalÍyoruz; giderek gülünç bir açmaza düóüyoruz, tarihin her döneminde felsefenin en önemli óey sayÍldÍÂÍ, bu nedenle yirmi altÍ yüzyÍldÍr insanoÂlunun
yaóayÍóÍnda egemen güç olduÂunu mu düóünelim, yoksa içimizde bir ilgi uyanmazsa,
kendi kendimize acaba felsefe her dönemde, tarihin baóÍndan beri devede kulak mÍydÍ
diye soralÍm, doÂrusu bilemiyorum.” Bundan dolayÍ, “bugüne deÂin ‘felsefe tarihi’ denen uÂraó ne tarih ne de felsefe tarihi olmadÍÂÍnÍ açÍklamak zorundadÍr.25
Gasset’e göre, alÍóÍlmÍó felsefe tarihlerinde, “öÂretiler sanki bir doÂum tarihi ya
da yaóadÍÂÍ yer bulunmayan ‘meçhul ęlozof’ tarafÍndan bildirilmióler gibi sunulurlar; adsÍz, soyut, yalnÍzca o sözün ya da yazarÍn öznesi olan ve bu yüzden o söze ya
da yazÍya hiçbir óey eklemeyen, onu nitelemeyen, belirtmeyen boó bir özne. AlÍóÍlmÍó
felsefe tarihinin bir öÂretiye yakÍótÍrdÍÂÍ tarih, aslÍnda tarihçinin óaóÍrmamak için ve
öÂretiler kargaóasÍnÍ herhangi bir düzene sokmuó olmak için yapÍótÍrdÍÂÍ etikeĴir.”
Gasset, Platon ve Kant’Í örnek göstererek, bir somut olarak ęlozofun kendisinden
ayrÍlamayacaÂÍnÍ belirtir. Çünkü belli bir felsefeyi tasarÍmlamÍó, açÍklamÍó ve yazmÍó
olan belli bir insandÍr. Ancak Gasset’e göre, felsefeyi/ felsefe tarihini yaóam ve kültür
temelinden hareketle kavramanÍn nedeni, yalnÍzca ęlozofun belli bir tarihsel dönemde yaóamasÍndan kaynaklanmaz. AynÍ zamanda bizzat düóüncenin kendisinde de
belli yaóama ve kültürel duruma tepki olma özelliÂi mevcuĴur: “bir ękir hep insanÍn
kendi yaóamÍnÍn belli bir durumu karóÍsÍnda gösterdiÂi tepkidir. Demek oluyor ki,
bir ękrin gerçeÂine, varlÍÂÍna her yönüyle eriómenin koóulu onu somut bir durumda
somut bir tepki olarak ele almaktÍr. Düóünmek ortamla söyleómektir.” Bu nedenle
Gasset’e göre, “düóünme insanÍn belli bir ortam karóÍsÍnda ve belli bir amaçla gerçekleótirdiÂi bir eylemdir. EÂer bir düóünceyi anlamak isterken onu hazÍrlamÍó olan ortamÍ
ve onu esinlemió olan tasarÍmÍ göz ardÍ edersek, elimizde ękrin yalnÍzca daÂÍnÍk ve
soyut bir taslaÂÍ kalÍr. Her düóüncenin karóÍsÍnda etkin rolünü üstlendiÂi ve iólevini
yerine getirdiÂi etkin bir durum ya da ortam çerçevesinde yer almasÍ kaçÍnÍlmazdÍr.”
25
Gasset, Ortega Jose, Tarihsel BunalÍm ve Gnsan, Çev. Neyire Gül IóÍk, Metis Yay, Gstanbul,
1998, s. 113.
271
Dinî ve Felsefî Metinler
Gasset, hiçbir “mutlak” anlamÍn olmadÍÂÍnÍ belirtir.26 Çünkü her ękir asÍl belirgin anlamÍnÍ, belli bir iólev ve amaçlar yoluyla kazanmaktadÍr. Bu ise, bir düóüncenin belli
bir ortam karóÍsÍnda eyleme yönelik niteliÂi demektir.
Yaóam ve ortamÍn her zaman soyut olduÂunu belirten Gasset’e göre, “ne zaman
somut durumu önceden baótan kurmuó, ękrin ona baÂÍmlÍ olarak yerine getirdiÂi iólevi araótÍrmÍósak, düóünceyi gerçekten anlama óansÍmÍz o zaman ortaya çÍkar. Buna
karóÍlÍk, baólangÍçta hep sunduÂu soyut anlamla ele alÍrsak, düóünce hep sunduÂu
soyut anlamla ele alÍrsak, düóünce hep ölü bir düóünce, bir mumya olarak kalacaktÍr
ve içeriÂi bir mumyanÍn anÍótÍrdÍÂÍ insanlÍk kadar belirsiz olacaktÍr.” Góte bu nedenle Gasset’e göre, alÍókanlÍkla “felsefe öÂretileri diye adlandÍrdÍÂÍmÍz óey, her türlü
geçerlikten yoksun bir soyutlamadÍr.” Çünkü öÂretiler havada asÍlÍ durmazlar. Ona
göre, “insan yaóamÍ her an, bugünümüzde sürüp giden ve etkisini sürdüren bir geçmió göz önüne alÍnÍnca ortaya çÍkan óeydir. GerçekliÂimizin bu özelliÂini adlandÍrmak
için elimizde, “tarihsellik”ten baóka sözcük yoktur. Bunun için Gasset, “felsefe öÂretilerinin tarih sÍrasÍna göre sunulmasÍ biçimindeki bir ‘felsefe tarihi’ni ne tarih ne de
felsefe tarihi olarak görmediÂini belirtir.27
Gerçek bir felsefe tarihinin ölçütleri konusunda da bazÍ saptama ve deÂerlendirmelerde bulunan Gasset’e göre, “önceki bir sonraki bir düóünceyi nasÍl etkilediÂini
göstermek de, tarih yapÍldÍÂÍna inanmak için yeterli deÂildir, dünkü bir düóüncenin
bugünkü bir düóünceyi etkilediÂi söylenemez, o düóünce bir insanÍ etkiler, o insan
da o etkiye yeni düóünceyi öne sürerek tepki gösterir.” Gasset, ancak insanlardan ve
insan topluluklarÍndan söz etmekle, tarihin mümkün olduÂunu belirtir: “felsefe tarihi óimdiye kadar yaptÍÂÍ gibi, öÂretileri insanlardan soyutlayarak baólÍ baóÍna varmÍó
gibi göstermekten vazgeçmelidir ve onlarÍ yine insan yaóamÍnÍn dinamizmine daldÍrmalÍ, bize oradaki amaçsal iólevlerini sergilemedir.”28
Genelde felsefe tarihine özelde ise felsefî metinlerin anlatÍsÍna yaklaóÍm konusunda Umberto Eco bizlere örneklerle dikkatlerimizi soyut düóüncelerin ve metinlerin arkasÍndaki sosyo-kültürel boyuta çeker: “…soyut düóüncenin gelióimi ile kültür
ve toplumsal olaylar tarihi arasÍndaki baÂlantÍyÍ daha belirgin kÍlarak ve tarih boyunca felseę tartÍómalarÍn nasÍl hep çaÂdaó sorunlar çevresinde döndüÂünü göstermeye
çalÍóarak”. Buna göre Eco, bir ilkça düóünürü olan Parmenides’ten bile “çaÂdaó sorunlar açÍsÍndan” söz etmenin mümkün olduÂunu belirtir. Oysa klióeleómió bir bakÍó
açÍsÍyla buna imkân yoktur. Zira Parmenides, felsefesini, “hareketsizlik” ve “varlÍÂÍn birliÂi” kavramlarÍ üzerine kurmuótur: küre biçimindeki, tek parça, bölünmez
26
27
28
y Gasset, Ortega Jose, Tarihsel BunalÍm ve Gnsan, s. 113-114-115.
Gasset, Tarihsel BunalÍm ve Gnsan, 116.
Gasset, Tarihsel BunalÍm ve Gnsan, 117.
272
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
ve deÂiómez olan bir birliÂin karóÍsÍnda, deneylerin çokluÂu, tarih, oluó, yaóam, acÍ,
ölüm, vb. óeyler yalnÍzca bir yanÍlsama olarak yer alÍr. Oysa aynÍ çaÂÍn aynÍ çaÂÍn
baóka bir düóünürü Herakleitos, bize tam tersini söyler: her óey deÂióir, oluóun dÍóÍnda hiçbir óey yoktur. Bu iki düóünürden hangisi gerici, hangisini ilerici olarak niteleyebiliriz? Eco, soruyu yanÍtlamak üzere Diogenes Laertios’un FilozoĚarÍn YaóamlarÍ
adlÍ yapÍtÍna baóvurur. Bu yapÍĴa ifade edildiÂine göre Herakleitos, hÍrçÍn ve öĤeli
biridir. HalkÍ, kitleleri küçümsemekte ve onlarÍn demokratik hükümetinde yer almak
istememektedir. YapÍtlarÍnÍ da özellikle sÍradan insanlar anlamasÍn diye güç bir dille yazmaktadÍr. Peki ya o Parmenides? Onu anlamak için öÂrencisi Zenon’u ele alÍr
Eco. Çünkü Zenon da ustasÍnÍn savunduÂu gibi “hareketin kanÍtlanamaz olduÂunu temellendirmeye çalÍómÍótÍr bazÍ paradokslarla. Aóil ile kaplumbaÂa, atÍlan okun
durduÂu vb. Laertios’un yapÍtÍndan öÂrendiÂimize göre, Zenon bir direnió eylemi sÍrasÍnda ölmüótür. Bir tirana karóÍ baókaldÍrÍ hareketini örgütlemiótir. Eco’ya göre, burada, felsefeye yeni baólayan gençler için güzel bir sorun bulunmaktadÍr: “Diyalektik
düóüncenin temsilcisi Herakleitos gerici, uzayÍn devinimsizliÂini savunan Zenon (ve
Parmenides) devrimci/ilerici miydi? Eco burada, kuram ile pratiÂin birbiriyle doÂrudan çakÍómadÍÂÍ bir durumun varlÍÂÍna ióaret eder: Gkisi arasÍnda dolayÍmlar, tutarsÍzlÍklar bulunmaktadÍr. Buradan bir felsefenin zorunlu olarak ideolojiyi doÂurmadÍÂÍ sonucunun ortaya çÍktÍÂÍnÍ belirten Eco’ya göre, “belli bir tutumun da her zaman
ona denk düóen bir felsefen kaynaklandÍÂÍ söylenemez. (Nazilere karóÍ savaóÍm verenler arasÍnda gericiler de vardÍ) Tarih, bir siyasal eyleme dayanarak bir düóüncenin
aklanmasÍ karóÍsÍnda gülümsemekle yetinir.29
Eco’ya göre, “aristokrat Herakleitos bir yandan dikkatimizi karóÍtlar arasÍndaki
metaęzik savaóÍma çekerken, bir yandan da dönemin ekonomik olaylarÍna ÍóÍk tutar:
“Tüm nesnelerin ateóle ve ateóin tüm nesnelerle karóÍlÍklÍ deÂióimi, mallarÍn altÍnla ve
altÍnÍn mallarla deÂióimi gibi.” Bu konu üzerinde durulabilecek bazÍ sorunlarÍ ise Eco
óöyle sÍralamaktadÍr: “Herakleitos’un kozmik savaóÍmÍ, yaóadÍÂÍ dönemdeki tüccar
sÍnÍfÍn etkinliklerine baÂlÍ olarak ortaya çÍkan yeni bir yasanÍn metaforu mu yoksa
tarihi sÍnÍĚar arasÍ savaóÍn tarihi biçiminde algÍlayan bir düóünürün öngörüsü mü?
Herakleitos’un gerçek anlamÍnÍ vermesi gereken óey nedir? Onun aristokrat yaóamÍ
mÍ yoksa baókalarÍnÍn bu felsefeden edinecekleri “demokratik” yarar mÍ? Düóünürün
toplumsal tutumu, onun düóüncesini deÂióik bir bakÍó açÍsÍyla yeniden okumamÍzÍ
zorunlu kÍlar mÍ? Böyle bir okuma, her iki durumda da –gerek düóünürün tutumu
düóüncesiyle uyum içinde olduÂu, gerekse onunla çeliótiÂi zaman- gerekli mi?30
29
30
Eco, Umberto, Günlük Yaóamdan Sanata, Çev. Kemal Atakay, Adam Yay. Gstanbul, 1982,
s.180-181.
Eco, Günlük Yaóamdan Sanata, s.181-182.
273
Dinî ve Felsefî Metinler
Nermi Uygur felsefî etkinliklerde tarihselliÂin oynadÍÂÍ rolü óöyle açÍklar: “Kökü
yöneltisi bakÍmÍndan felsefeye yabancÍ bir takÍm dürtü, kaygÍ ve dileklerle de baólasa, hiçbir zaman bunlardan büsbütün arÍnmasa bile asÍl amacÍnÍ felsefede bulan,
yani esasta bir felsefe araótÍrmasÍ olan, felsefece güçlükleri ortaya koymak, aydÍnlatmak, çözmek amacÍyla gerçekleótirilen bir okumada, felsefece baóarÍ saÂlamak için
titizlikle yerine getirilmesi gereken noktalarÍn, kuóku yok ki en önemlilerinden biri,
okunan yazÍnÍn tümünü bürüyen tarihselliÂin hakkÍnÍ vermektir. AynÍ óey baóka tür
dile getirildikte: her yapÍt gibi felsefe yapÍtÍ da, tüm kültürel doÂal girdi çÍktÍsÍyla,
zaman-uzay koordinatlarÍnÍn kesiótiÂi belli bir ortamda yer alÍr. Ne denli özgün bir
kalemden çÍkarsa çÍksÍn, ola ki tam da bundan ötürü, belli bir kafa düzenin ürünü,
belli bir sorun-durumunun ürünü, belli bir dil gerçekliliÂinin ürünüdür. Bu ürünlerse
tüm ayrÍlÍklara, yeniliklere, sapmalara raÂmen, ister istemez tarihselliÂin damgasÍnÍ taóÍr. Buna bir de, yazarÍn, óimdiki okuyucusundan bambaóka amaçtaki (ortamdaki) bir
okuyucuya seslenmek için kaleme kâÂÍda sarÍlmÍó olabileceÂini; yapÍtÍn yazÍldÍÂÍ çaÂ
ile sonraki okuma çaÂÍ arasÍnda çok sonuçlu uzun bir zaman geçmió olabileceÂini;
yazarÍn dili ile okuyanÍn dili arasÍnda (bu dil ikisinde de ortak, ikisinin de paylaótÍÂÍ
bir anadil bile olsa) kavram dizgeleri, anlayÍó kalÍplarÍ, kabasÍ incesiyle anlam duyarlÍlÍÂÍ bakÍmÍndan felsefece önemli bir takÍm ayrÍlÍklar alabileceÂi de eklersek tarihselliÂin okumadaki deÂerini daha iyi deÂerlendirmek olanaÂÍnÍ elde ederiz.”31 “Góten
bundan, felsefe okuyucusu, okuduÂu metinde, istediÂini beklediÂini, ya da umduÂunu deÂil de, yazarÍn söylediÂini kavramak için, hiçbir çabadan çekinmemeli; bazÍ
kimselere çok derece sÍkÍcÍ gelebilecek olan uzun mu uzun dilsel-tarihsel-toplumsal
yan-çalÍómalara giriómekten yÍlmamalÍdÍr. Ancak böylesi “bilgi kazÍlarÍ” yaptÍktan
sonradÍr ki yazarÍn gördüÂünü görmek fÍrsatÍ yaratÍlabilir. Bu fÍrsat yaratÍlmadÍkça,
okuma toptan izlenimlerin, kióisel anlayÍólarÍn, rastgele karalamalarÍn, yersiz eleótirilerin, yuvarlÍk deÂerlendirmelerinin ötesine geçmez. Bir öznelliÂin, subjektiĚiÂin
içinde döner durur. Böylece de felsefe okumalarÍnÍn yönelmesi gereken nesnellikten,
objektiĚikten uzak düómüó olur.”32
Felseϐî Metinlerin VaroluçlarÇnÇn Meskeni Olarak
Dil ve Dilin Tarihselliºi
Hermeneutik bir yaklaóÍm felsefî metinleri anlama çabasÍnda felsefe yapmanÍn
tarihselliÂinin boyutlarÍna, ęlozofun içinde bulunduÂu uĤa ve felsefenin kendini ifade tarzÍ olarak dile farkÍndalÍk saÂlayarak alÍóÍlageldik felsefe hikâyesinin yeniden
okunmasÍna kapÍ aralayabilir. Zira ęlozofun varolanlarla, VarlÍkla iliókisi, aynÍ za31
32
Uygur, Nermi, Türk Felsefesinin BoyutlarÍ, s. 116.
Uygur, Nermi, Türk Felsefesinin BoyutlarÍ, s. 116-117.
274
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
manda Dil’le iliókisi demektir. Varolana baóka bir açÍdan bakmak için, baóka bir dil
(söylem) kurma ihtiyacÍ vardÍr. VarlÍÂÍn yeniden anlamlandÍrÍlmasÍ ve deÂerlendirilmesi de ancak kendisini yeniden deÂerlendirmió bir söylemle olanaklÍdÍr.33
Dil, “insana temel insanî varoluó imkânÍnÍ lütfeden bir donanÍm ve güçtür”.34 M.
Heidegger, dilin yol üzerinde karóÍlaóÍlan bir soru deÂil; fakat bizzat yolu döóeyen,
yolu açan óeyin ta kendisi olduÂunu ifade eder. Düóünme varlÍÂÍn anlamÍna ve insanÍn VarlÍÂÍ anlamasÍnÍn tarihine yöneliktir. DolayÍsÍyla denilebilir ki, VarlÍÂÍn anlamÍna yönelik soru, nihai olarak dilin özüne yönelik soru ile örtüóür. Çünkü düóünmeyi
varlÍÂa çaÂÍran yol dilde açÍlÍr35. Yine bu baÂlamda Brice R. Wachterhauser’Ín, insan
zihninin, kendinde gerçekliÂi bir saf görme kapasitesine, ebedi ve ezeli boyutlarÍ ile
gerçekliÂi bir sözsüz /dilsiz kavrayÍó yeteneÂine sahip olmadÍÂÍnÍ belirtmesi, anlamÍn
dilsiz, dil dÍóÍnda gerçekleóemeyeceÂini en açÍk bir óekilde ortaya koyar. Zira bütün
bir insani anlama asla sözler/kelimeler/dil olmaksÍzÍn ve asla zamanÍn dÍóÍnda gerçekleómez. Geçmiói óimdiye intikal eĴiren ve geleceÂe götüren temel tarayÍcÍ dildir.
Bütün bir anlamanÍn, tarihsel olarak óekillenmió bulunan óimdimizin herhangi bir
konu ya da nesne hakkÍndaki yorumumuzu bilgilendirdiÂi yer durumundaki tarihsel
baÂlam içinde gerçekleómesinden, dilde içkin olmamÍz sorumludur.36
Bu çerçevede Gadamer ve Heidegger bize Ísrarla dilin gelenek için bir kaynak ve
iletióim/anlaóma/diyalog ortamÍ olduÂunu salÍk verirler. Gelenek kendisini dil içerisinde gizler, dil ise “su” gibi bir ortamdÍr. Heidegger ve Gadamer’e göre dil, tarih ve
varlÍktan her birisi, sadece birbiriyle iliókili deÂil, aynÍ zamanda birbiriyle kaynaómÍó
durumdadÍr. Öyle ki varlÍÂÍn dilselliÂi aynÍ zamanda onun ontolojisi “-varlÍÂa geliói”- ve kendisinin tarihselliÂinin ortamÍdÍr. VarlÍk, bize gelenekten gelen bir mesaj
olup sürekli yeniden yorumlanmasÍ gereken mazidir.37 VarlÍÂa gelió tarihte ve tarihe
ait bir olgudur ve tarihselliÂin dinamikleri vasÍtasÍyla yönetilir.38
Gadamer’in dili ele alÍó óekli, anlamanÍn bilgiye ulaómadaki bir evre deÂil, bir
varlÍk ya da varoluó evresi olduÂu düóüncesine vardÍrmÍótÍr. Gadamer’e göre, kartezyen düóüncenin epistemolojiye olan merakÍ anlama sürecini yanlÍó anlamaya yol
33
34
35
36
37
38
Günay, Mustafa, Süregiden Bir Felsefe Üzerine Deneme, Karahan Yay. Adana, 2004, s. 16
Heidegger, Martin, On the Way to Language, tr. Peter D. Hertz, Harper&SanFrancisco, 1982,
s. 112. AyrÍca bkz. “Gnsan ve Dil”, Gnsan Bilimlerine Prolegomena, Der-Çev. HüsameĴin Arslan, Paradigma Yay. Gstanbul, 2002.
AltuÂ, Taylan, Dile Gelen Felsefe, s. 87
Wachterhauser, Brice R., “Anlamada Tarih ve Dil”, Gnsan Bilimlerine Prolegomena, Der-Çev.
HüsameĴin Arslan, Paradigma Yay. Gstanbul, 2002, s. 214.
Gianna VaĴimo, ModernliÂin Sonu- Postmodern Kültürde Nihilizm ve Hermenutik, Çev. kehabeĴin YalçÍn, Gz Yay, Gst. 1999, s.50.
Palmer, Richard, Hermenötik, Çev. Gbrahim Görener, Anka Yay, 2002, s. 232.
275
Dinî ve Felsefî Metinler
açmÍó, dili, anlamaya aracÍlÍk eden sÍradan bir nesneye dönüótürmüótür. Oysa dil, insanlarÍn kullandÍklarÍ pek çok araçtan, irademizin istediÂi óekilde kullanÍlamaz oluóu
bakÍmÍndan ayrÍlmaktadÍr. Dil, içinde dile geldiÂi dünyadan ayrÍ baóÍna bir varlÍÂa
sahip deÂildir. Tam tersine, varlÍÂÍn içinde meydana geldiÂi ortamdÍr.39
Walter Porzig’e göre, “dil ortaklÍÂÍ, ortak bir dünya-tablosuna sahip olmaktÍr.
AynÍ milletin diline aynÍ tarzda bir öznellik tesir eĴiÂinden, her dilde özel bir dünya görüóü vardÍr.”40 Bunun içindir ki dil, varolan insani varoluóumuzu sadece pasif
bir fotoÂraf gibi resmetmez. ElbeĴe, her kültür ve topluluÂun, yaóamÍ algÍlayÍóÍ onlarÍn kendi dillerinde gizlidir. Fakat dilin asli iólevi, yalnÍzca bu yaóamÍ yansÍtmak
deÂildir. Belki de, her topluluÂa óekil veren onlarÍn kendi dilleridir. Böyle olmasaydÍ,
pek çok millet için, dil devriminin yapÍlmasÍ çok fazla problem teókil etmeyebilirdi.
Çünkü temsil edilecek olan óeyi, bu formda deÂil de, bir baóka formda ifade etmek
ciddi sÍkÍntÍ yaratmayabilirdi. Ancak, benimsenen yeni form, neó’et eĴiÂi kaynaÂÍn
anlam dünyasÍnÍ sürekli taóÍyarak bir tahakküm talep etmektedir. HaĴa böylece, yavaó yavaó o topluluÂun mazisinden de baÂlar koparÍlmaktadÍr. Bunun içindir ki, R.
Rorty, “FransÍz Devrimi’nden bu yana politik ütopyacÍlarÍn sezdikleri óey..., dilleri ve
öbür toplumsal pratikleri deÂiótirmenin daha önce asla varolmamÍó bir türde insanlar türetebileceÂiydi”,41der. Demek ki, dilin dönüótürücü ve oluóturucu özelliÂini, dil
39
40
41
Nazile KalaycÍ, “Gadamer ve Hermeneutik”, Yeditepe’de Felsefe Dergisi, Yeditepe Üniversitesi Yay. Gstanbul, SayÍ : 2 s. 358.
Walter. Porzig, Dil Denen Mucize, Çev. Vural Ülkü, Kültür ve Turizm BakanlÍÂÍ Yay., Ankara, 1986, Cilt.II, s. 58-59. Akarsu, Bedia, Wilhelm Von Humboldt’da Dil-Kültür BaÂlantÍsÍ,
Remzi Kitapevi, Gstanbul, 1984, s. 57.
Rorty, Richard, OlumsallÍk, Groni ve DayanÍóma, çev. M. Küçük- A. Türker, AyrÍntÍ Yay.,
Gstanbul, 1995, s.30. AyrÍca bkz. Ömer Demircan, , Gletióim ve Dil Devrimi, YaylÍm Yay. Gstanbul, 2000. Yeni bir devlet, yeni bir millet, yeni bir tarih anlayÍóÍyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin günümüze kadar etkisini hala sürdüren ve reform olmaktan ziyade
devrim olma özelliÂi taóÍyan Türk Dil Devrimi, iki aóamada hayata geçirilmiótir. Glkin 1928
yÍlÍndaki Harf Devrimi ile birlikte yürürlükte olan Arap alfabesinin Latin alfabesi olarak
deÂiótirilmió ve ikinci aóama olarak da 1932 yÍlÍnda dilde sadeleótirme ve Öz Türkçeleótirme çalÍómalarÍ baólamÍótÍr. Benjamin Lee Whorf’un süregelen dil tezlerini tersine çeviren
dil yorumunda; dil düóüncenin yalnÍzca aracÍ deÂil, düóüncenin yoÂrulduÂu, óekillendiÂi
tekne olarak nitelendirilmiótir. Bu yaklaóÍma göre düóünceyi belirleyen óey toplum deÂil,
dilin yapÍsÍdÍr. Dil sosyal gerçekliÂin kÍlavuzu olarak ele alÍnmÍótÍr. Whorf teorisinde dilde
var olan gramerin, kelimeler ve tarihçelerinin, haĴa kelimelerin hangi kategorilerde yoÂunlaótÍÂÍnÍn dahi özelde konuóma topluluklarÍnÍ (speech community), genelde toplumu
óekillendirdiÂini öne sürer. Whorf’un dil yorumunu temele koyarak Türk Dili ve geçirdiÂi
evrimler incelendiÂinde; Türk Dilinde meydana gelen deÂióimlerin, Türk toplumunda dÍó
dünyayÍ algÍlamadan baólayarak, düóüncenin oluóturulmasÍna kadar birçok alana etki etmesi, toplumu farklÍlaótÍrmasÍ beklenir. Günlük hayaĴa kullanÍlan kavramlar, kelimeler
tarihleriyle birlikte var olurlar. Türkçe ise Türk Dil Devrimi ile kelime hazinesinde önemli
276
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
devrimlerinde test etmek mümkündür. Zira dil devrimi sayesinde yeni bir toplum
projesi hedeĚenmektedir. Yeni yapÍlanmanÍn yolunun da dilden geçeceÂi düóünülmektedir. Dil sayesinde, toplumun sembolik formundan algÍ biçimine, davranÍóÍndan eylemine varÍncaya kadar genió bir yelpazeye hükmetmek ve toplumu bu sayede
deÂiótirmek mümkün olmaktadÍr. Bunun için olmalÍ ki, modernizm projesinin ikame
edilmesi için nesnel ve temsili bir dil görüóü benimsenmeye çalÍóÍldÍ. Öte yandan
Kutsal Kitap’lÍ dinlerde TanrÍ’nÍn, her bir kavme yeni sözle/kelamla seslenmesi, yeni
bir toplunun inóa edilip dönüótürüleceÂini ima eder.42
Bu baÂlamda felsefî sorularÍn özelliÂine dil perspektięnden baktÍÂÍmÍzda günlük kaygÍlardan baÂÍmsÍz olarak merak ve hayret itici güçleriyle açÍÂa çÍkan felsefe
sorularÍ dile gelióleri itibariyle adeta tekdüzenli bir biçime bürünmüótür: ‘VarlÍk nedir?’ ‘Bilinç nedir?’ ‘Gyi nedir?’ gibi. Felsefe sorularÍndaki ‘nedir’ bir felsefe sorusunu
vareden temeldir. Felsefe sorularÍndaki nedir’de óaókÍnlÍk ile birlikte bir araótÍrma
arzusu da gizlidir. DiÂer bir deyióle ‘felsefedeki nedir’, ‘anlamÍ nedir’ ile aynÍ óeydir
ve anlamÍ nedir’deki anlam kavramlarÍn anlamÍdÍr. AnlamÍn ortamÍ ise dildir, dildeki sözlerdir, söz düzenleridir.43 Felsefe, dil ile yapÍlÍr. Baóka bir deyióle felsefe, ‘kavramlarÍ anlamlarÍyla bilen bir dildir.’ Felsefenin bir tür kavram sorgulamasÍ olmasÍ
bunun ancak dil ile yapÍlan bir etkinlik olduÂu manasÍna gelir. Bu sebeple felsefenin
oluóumu ile dilin geliómió olmasÍ birbirine sÍkÍ sÍkÍya baÂlÍdÍr. W. Von Humboldt’Ín
ifadesiyle dil, yalÍn bir araç olmayÍp, düóünceyi yaratan bir etkinliktir.44
Bu durumda felseę etkinlikte dili yalnÍzca bir araç olarak düóünmek yanÍltÍcÍdÍr.
Dil ile bütünleómió bulunan kavramsal örgü felsefenin bizzat kendisini oluóturur.
Dil, felsefeyi sadece taóÍmaz, felsefe ancak dille ve dilde vardÍr.45 Yani felsefe belli bir
dilin içinde gelióir. Dil, bireyin düóünme, duyma ve kavramasÍnÍ derinden biçimlendirir. Dil, bir kültür olayÍdÍr ve kültür alanÍnda bulunur. DiÂer bir deyióle insan için
42
43
44
45
deÂióimler geçirmiótir. Bu minvalde daha genió bir bilgi için bkz. Havva Dönmez, On The
Context Of TurkÍsh Language RevolutÍon, TurkÍsh CollectÍve Memory Fatih Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, BasÍlmamÍó Yüksek Lisans Tezi, Gstanbul, 2009; TuÂrul kavkay, Dil
Devrimi, Gelenek Yay. Gstanbul, 2002; Geoěrey Lewis, Trajik BaóarÍ Türk Dil Reformu, Çev.
M. Fatih Uslu, Gelenek Yay. Gstanbul, 2004. Konuyu felsefe dili baÂlamÍnda tartÍóan bir
çalÍóma için bkz. Türkiye’de/Türkçede Felsefe Üzerine Konuómalar, YayÍna hazÍrlayan Cüneyt
Kaya, Küre Yay. Gstanbul, 2009.
ÇÍnar, Aliye, “Modern BatÍ Düóüncesinde Dilin Kökeni Olarak Ontolojik FarklÍlÍk Sorunu”, Uluda Üniversitesi Glâhiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 16, SayÍ: 1, 2007, s. 196–197.
Uygur, Mermi, Felsefenin ÇaÂrÍsÍ, Gstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Yay Gstanbul, 1971,
s.16-21.
Akarsu, Bedia, “Felsefe Dili Olarak Türkçe”, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de ÖÂretim ve
AraótÍrma AlanÍ Olarak Felsefe, 2001, s.104.
Gürsoy, Kenan, Bir Felsefe GeleneÂimiz Var mÍ?, Etkileóim Yay, Gstanbul, 2006, s.68
277
Dinî ve Felsefî Metinler
belli bir dil örgüsünün içinde yer almak, o dilin formuyla oluóturulmuó bir kültürün
içinde yer almak anlamÍna gelir.
Kültür, oluó halindeki bir süreçtir. Donmuó bir formlar óemasÍnÍn kendisini gerçekleótirdiÂi bir yer olmayÍp, özgür yaratmalarÍn dünyasÍdÍr. Baóka bir deyióle kültür, bir anlamlar sistemi, anlamlar dokusudur.46 Bu anlamlÍ doku bütünlüÂü içerisindeki ögelerden biri de felsefedir. Felsefe, içinde yeóerdiÂi kültürün ahlakÍ, sanatÍ,
dünya görüóü, dili gibi diÂer ögeleriyle ilióki içerisinde olmakla beraber, bu anlamlÍ
doku bütünlüÂünün yani kültürel ortamÍn nihai noktada bir bilinci olma özelliÂine
de sahip olacaktÍr.
Sonuç
Felsefe eÂitiminin kióide felsefenin karóÍlÍÂÍnÍ kurarak bir yaóantÍ oluóturmasÍ,
hermeneutik bir süreçtir. HermeneutiÂin felsefe eÂitimine ve dolayÍsÍyla da felsefî
metinlerin anlaóÍlmasÍna katkÍsÍ, kióinin kendi anlama ve ifade etme yetisini etkin
hale getirmesi konusunda yaptÍÂÍ vurgu üzerinde gerçekleóir. Bu da kendi dilini kullanmakla, kendi varoluó koóullarÍnÍ anlamaya katmakla, kendi sorularÍnÍ sormakla
ve kendi cevaplarÍnÍ vermekle gerçekleóir. Bu anlamda felsefe yapmak, bir dünya
kurmaktÍr. Ama bu söylenenler kabul edilirse, tarihsel ve kültürel koóullarÍyla ancak
bir dünyasÍ olanlarÍn, hermeneutik bir daire içinde bulunanlarÍn felsefe yapabilecekleri sonucu da ortaya çÍkar. Bu nedenle felsefe yapmak, hermeneutik bir etkinliktir.
Felsefe metinlerini anlamak, felsefenin eÂitimini ve öÂretimini görmek de bu hermeneutik etkinliÂe dahidir.47 Kendi gözü ile görmeye, kendi dili ile konuómaya, kendi
aklÍ ile anlamaya baólamak, hermeneutik bir süreçtir. Bu eÂitim sürecinde, kióinin
varlÍÂa, varlÍÂÍn anlamÍna iliókin düóünce ve tecrübeleri de olgunlaóÍr. Kendi anlamasÍnÍ gerçekleótirmek, kendi bakÍó açÍsÍnÍ bulmak ve kendi hermeneutik dairesi içinde
kendi yorumunu yapmak için bu eÂitim sürecine gereksinim duyar. Felsefeyi yaóantÍ
haline getirmek, yalnÍz kendi bakÍóÍnÍ gerçekleótirmek, kendi aklÍnÍ kullanmakla gerçekleómez, daha önceki bakÍó ve görüóleri de gerektirir. Bu nedenle felsefe öÂrencisi,
öncelikle ęlozoĚarÍ anlayan, onlarla diyalog içine giren, onlarÍ dinleyen ve kendisi
de konuómaya çalÍóan bir kióidir. Bu diyalog, onlarÍn özgür ve özgün yorumlarÍnÍ da
getirir.48 Felsefî metinlerin anlaóÍlmasÍ ve yorumlanmasÍ noktasÍnda hermeneutik bir
yaklaóÍm, felsefe yapmanÍn tarihselliÂinin boyutlarÍna, ęlozofun içinde bulunduÂu
uĤa ve felsefenin kendini ifade tarzÍ olarak dile farkÍndalÍk saÂlayarak alÍóÍlageldik
46
47
48
Gökberk, Macit, DeÂióen Dünya DeÂióen Dil, YapÍ Kredi YayÍ, Gstanbul, 2008, s.66-68.
Taódelen, Vefa, “Felsefe EÂitimi: Bir YaóantÍnÍn Peóinde”, Ankara Üniversitesi EÂitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, yÍl: 2007, cilt: 40, sayÍ: 2, s. 282.
Taódelen, Vefa, “Felsefe EÂitimi: Bir YaóantÍnÍn Peóinde”, s. 292.
278
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
felsefe hikâyesinin yeniden okunmasÍna kapÍ aralayabilir. AynÍ óekilde hermeneutik
bir yaklaóÍm felsefenin peóinde olduÂu hakikate yönelik geliótirdiÂi yöntemleri de
sorgulamamÍzÍn önünü de açabilir. Heidegger’in özne-nesne düalizmine dayalÍ yöntem bilincini ontolojik hermeneutik bir yaklaóÍmla eleótirmesi Gadamer’in ise felsefî
hermeneutik olarak adlandÍrÍlacak yaklaóÍmÍyla özne-nesne düalizmini tüm boyutlarÍyla ele almasÍ ve sorgulamasÍ felsefî anlaóÍlmasÍ ve yorumlanmasÍnda felsefe okurlarÍna önemli ufuklar açabilecek nitelikte görünmektedir. Buna göre felsefî metinlerin
anlaóÍlmasÍ temelde bir yorumlama hadisesidir. Bu yorumlama hadisesinin mekanize edilmió bir metodolojik yaklaóÍmÍn ötesinde saÂlÍklÍ gerçekleóebilmesinin tarihsel,
dilsel ve öznel bir takÍm koóullarÍ vardÍr. Tarihsel olarak felsefenin dolayÍsÍyla da
felsefî metinlerin tarihselliÂinin ve onlarÍ okuyan, anlamak ve yorumlamak isteyen
öznelerin kendi tarihselliklerinin bilincinde olmasÍ gerekir. Bu bilinç felsefî metnin
uĤu ile onu anlamak ve yorumlamak isteyen okurun ufuklarÍnÍn kaynaómasÍnÍn
imkânÍna ióaret eder. Yine felsefî metinlerin dilsel bir dünyada sözle, kelimelerle ve
onlara yüklenilen anlamlarla inóa edildiÂinin farkÍna varmak felsefî metinlerin anlam
dünyasÍna hermeneutik bir baÂlamda nüfuz etmeyi kolaylaótÍrabilir. Ve son olarak
da felsefî metinlerin anlaóÍlmasÍ öznel bir süreçtir. Öznel olmasÍ onu okuyanÍn ve
okuma edimin çÍkarmak istediÂi anlamÍn mutlak ve evrensel deÂil göreceli ve deÂióken olduÂu gerçeÂini gösterir. Felsefî metinlerin anlaóÍlmasÍ ve yorumlanmasÍnda
hermeneutik bir yaklaóÍm ve bilinç felsefî metinlerle diyalojik bir ilióki içinde olmamÍzÍ saÂlayarak ‘oradaki’ felsefî metinlerle ‘óimdi’, ‘buradaki’ özne arasÍnda anlam
köprüsü kurabilir.
Kaynakça
Akarsu, Bedia, “Felsefe Dili Olarak Türkçe”, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de ÖÂretim ve
AraótÍrma AlanÍ Olarak Felsefe, 2001.
Akarsu, Bedia, Wilhelm Von Humboldt’da Dil-Kültür BaÂlantÍsÍ, Remzi Kitapevi, Gstanbul, 1984.
Aktay, Yasin, “AklÍn Sosyolojik SoykütüÂü: Soy AkÍldan Tarihsel ve Toplumsal Akla DoÂru”,
Toplum ve Bilim, SayÍ: 82, Güz, 1999.
Alper, Ömer Mahir, Felsefenin DoÂasÍ, Metropol Yay, Gstanbul 2006.
AltuÂ, Taylan, Dile Gelen Felsefe, YapÍ Kredi Yay. Gstanbul, 2001.
ÇÍnar, Aliye, “Modern BatÍ Düóüncesinde Dilin Kökeni Olarak Ontolojik FarklÍlÍk Sorunu”,
Uluda Üniversitesi Glâhiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 16, SayÍ: 1, 2007, s. 196–197.
Çotuksöken, Betül, Felseę Söylem Nedir?, GnkÍlâp Yay, Gstanbul 2000.
Deleuze, G.– GuaĴarÍ, F. Felsefe Nedir?, çev. Turhan Ilgaz, YapÍ Kredi Yay, Gstanbul 2006.
Direk, Zeynep, “Felsefenin BaólangÍcÍ Sorusu”, BaókalÍk Deneyimi-KÍta AvrupasÍ Felsefesi Üzerine
Denemeler, YapÍ Kredi Yay. Gstanbul, 2005, s. 11-33.
Eco, Umberto, Günlük Yaóamdan Sanata, Çev. Kemal Atakay, Adam Yay. Gstanbul, 1982.
279
Dinî ve Felsefî Metinler
Erdem, Hüseyin Subhi, “Hakikat ve Metafor”, www. Dinbilimleri.com. Akademik Dergisi, 2007,
s. 61.
Erdem, Hüseyin Subhi, Nietzsche’de Perspektivizm Anlam ve yorum, Atatürk Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, BasÍlmamÍó Doktora Tezi, Erzurum, 2002.
Gadamer, Hans Georg, “Hermeneutik”, Hermeneutik( Yorumbilgisi) Üzerine YazÍlar içinde, Ark
Yay. Ankara, 1995, s.26.
Gadamer, Hans Georg, Truth and Method, Trans. Joel Weinsheimer and Donald G. Marsall,
New York,1989.
Gadamer, Hans-Georg, “Felsefenin TarihselliÂi HakkÍnda”, Hakikat Nedir? Felseę Fragmanlar,
Der-Çev., Medeni Beyaztaó, EĤâr Yay., Gstanbul, 2004, s. 39–57
Geoěrey Lewis, Trajik BaóarÍ Türk Dil Reformu, Çev. M. Fatih Uslu, Gelenek Yay. Gstanbul, 2004.
Gianna VaĴimo, ModernliÂin Sonu-Postmodern Kültürde Nihilizm ve Hermenutik, Çev. kehabeĴin
YalçÍn, Gz Yay, Gst. 1999.
Gökberk, Macit, DeÂióen Dünya DeÂióen Dil, YapÍ Kredi YayÍ, Gstanbul, 2008.
Günay, Mustafa, Süregiden Bir Felsefe Üzerine Deneme, Karahan Yay. Adana, 2004, s. 16
GündoÂan, Ali Osman, “Felsefe ve Filozof HakkÍnda”, Felsefe DünyasÍ Dergisi, SayÍ:10, AralÍk
1993.
Gürsoy, Kenan, Bir Felsefe GeleneÂimiz Var mÍ?, Etkileóim Yay, Gstanbul, 2006.
Havva Dönmez, On The Context Of TurkÍsh Language RevolutÍon, TurkÍsh CollectÍve Memory Fatih
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, BasÍlmamÍó Yüksek Lisans Tezi, Gstanbul, 2009.
Hegel, G. W. F. “Felsefe Tarihi Dersleri”, Felsefe Dergisi, sy. 31, s. 184-91.
Heidegger, Martin, On the Way to Language, tr. Peter D. Hertz, Harper&SanFrancisco, 1982.
Heidegger, Martin, Sanat Eserinin Kökeni, Çev.Fatih TepebaóÍlÍ, Babil Yay, Erzurum, 2003.
Husserl, Edmund, Kesin Bir Bilim Olarak Felsefe, Çev. Abdullah KaygÍ, Türkiye Felsefe Kurumu
Yay. Ankara, 1997.
KalaycÍ, Nazile, “Gadamer ve Hermeneutik” Yeditepe’de Felsefe, Yeditepe Üniversitesi Yay.,
SayÍ: 2, Gstanbul, 2003, s. 334–366.
Nietzsche, Friederich, PutlarÍn AlacakaranlÍÂÍ, Çev.Hüseyin Kaytan, Akyüz Kitapevi, Gstanbul,
1991.
Orhan Sadeddin, Felsefe Tarihi Usulü, Gstanbul Devlet MatbaasÍ, Gstanbul 1930.
Ömer Demircan, Gletióim ve Dil Devrimi, YaylÍm Yay. Gstanbul, 2000.
Ömer, Funda, Richard Rorty ve “Felsefe ve DoÂanÍn AynasÍ, BasÍlmamÍó Yüksek Lisans Tezi,
Uluda Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, 2001.
Özlem, DoÂan, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, GnkÍlâp Yay, Gstanbul, 2000.
Palmer, Richard, Hermenötik, Çev. Gbrahim Görener, Anka Yay, 2002.
Porzig, Walter, Dil Denen Mucize, Çev. Vural Ülkü, Kültür ve Turizm BakanlÍÂÍ Yay., Ankara,
1986.
Rorty, Richard, “Overcoming the Tradition: Heidegger and Dewey”, Consequences of
Pragmatism, Harvester Wheatsheaf, USA, 1982.
Rorty, Richard, “Yöntem, Sosyal Bilim ve Sosyal Umut”, Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler,
Der-Çev., HüsameĴin Arslan, Paradigma Yay, Gstanbul, 2002.
Rorty, Richard, OlumsallÍk, Groni ve DayanÍóma, çev. M. Küçük- A. Türker, AyrÍntÍ Yay., Gstanbul,
1995.
280
Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama
Taódelen, Vefa, “Felsefe EÂitimi: Bir YaóantÍnÍn Peóinde”, Ankara Üniversitesi EÂitim Bilimleri
Fakültesi Dergisi, yÍl: 2007, cilt: 40, sayÍ: 2, 277-294.
Tatar, BurhaneĴin, Felseę Hermeneutik ve YazarÍn Niyeti, Vadi Yay. Ankara, 1999, s. 29.
Tatar, BurhaneĴin, Hermenötik, Gnsan Yay. Gstanbul, 2004.
Theodor I. Oizerman, Felsefe Tarihinin SorunlarÍ, çev. Celal A. Kanat, Toplumsal Dönüóüm
Yay, Gstanbul Gstanbul 1998.
TuÂrul kavkay, Dil Devrimi, Gelenek Yay. Gstanbul, 2002.
Türkiye’de/Türkçede Felsefe Üzerine Konuómalar, YayÍna haz. Cüneyt Kaya, Küre Yay. Gstanbul,
2009.
Uygur, Mermi, “Felsefe ve Tarihi” Felsefe Arkivi, sayÍ 13, Gstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay. Gstanbul, 1962.
Uygur, Nermi, Felsefenin ÇaÂrÍsÍ, Gstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Yay Gstanbul, 1971, s.16-21.
Uygur, Nermi, Türk Felsefesinin BoyutlarÍ-Denemeler, YapÍ Kredi Yay. Gstanbul, 2001.
Wachterhauser, Brice R.“Anlamada Tarih ve Dil”, Gnsan Bilimlerine Prolegomena, Der-Çev.
HüsameĴin Arslan, Paradigma Yay. Gstanbul, 2002.
Wimmer, Franz Martin, KültürarasÍ Felsefe, Çev. Mustafa Tüzel, Türkiye Gó BankasÍ Kültür
Yay. Gstanbul, 2009.
y Gasset, Ortega Jose, Tarihsel BunalÍm ve Gnsan, Çev. Neyire Gül IóÍk, Metis Yay, Gstanbul, 1998.
YÍlmaz, Muhsin, “Felsefenin Zorunlu TarihselliÂi Üzerine”, Uluda Üniversitesi, Fen-Edebiyat
Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, YÍl:9, SayÍ: 14, 2008/1, s.153-162.
281
Download