"En ebleh, en sefih bile, sedd-i rasîn

advertisement
Sorularlarisale.com
"En ebleh, en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız olan
İslâmiyete bütün mevcudiyetiyle taraftardır-lâsiyyema
siyasetten haberdar olanlar." İzah eder misiniz;
siyasetten haberdar olanların özellikle vurgulanmasının
sebebi ne olabilir?
Burada gerçen lasiyyema ifadesi, özellikle anlamını taşıyor ki, manayı tekid ve
kuvvetlendirmek için kullanılmıştır. Yani en sefih ve en eblehin bile aklı ve kalbi
İslamiyet'ten tecerrüd edemez ve İslamiyet'ten ayrılamaz. Özellikle siyasetçi ve
siyasetten haberdar olanlar asla İslamiyete karşı gafil kalamaz. Çünkü İslamiyet'in
toplumsal hayata getirdiği kolaylıklar ve insanların kalplerine bıraktığı iman tohumu
sayesinde idarelerinin kolaylaşması, siyesetçiler açısından iyice değerlendirilmesi
gerekir.
Mesela, on itikatsız ve ahiret azabını bilmeyen insanın idaresi, binler imanlı ve
itaatkar ve ahiret azabına ve hesabına inanan insanın idaresinden daha zordur.
Bunu bilen siyesetçiler, asla İslamiyete ve Allah'a imanda gafil olamaz.
Bir şeyden haberi olamıyan sefihler ve ahmağın bile aklı ve kalbi İslamiyete karşı
tecerrüd edemiyorsa, hissiyatları uyanık bir siyasetçinin İslamiyete karşı lakayt
kalması elbette düşünülemez.
"Hakikaten, bence, bir Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve
fikri İslâmiyetten tecerrüt etse bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit
İslâmiyetten vazgeçemez. En ebleh, en sefih bile, sedd-i rasîn-i
istinadımız olan İslâmiyete bütün mevcudiyetiyle taraftardırlâsiyyema siyasetten haberdar olanlar."(1)
İnsanın fıtrat ve vicdanı hakka ve İslam’a ciddi taraftar ve onunla mutmaindir. Bu
bütün insanlarda aşağı yukarı aynıdır. Ama bazılarının fıtrat ve vicdanı tefessüh edip
kokuştuğu için, bu manayı anlamakta zorlanır.
"Rabbinin Âdem evlatlarından, misak aldığını da düşünün: Rabbin
onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onların kendileri hakkında
şahitliklerini isteyerek 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' buyurunca,
onlar da 'Elbette!..' diye ikrar etmişlerdi."
"Kıyamet günü 'Bizim bundan haberimiz yoktu!' yahut: 'Ne yapalım,
page 1 / 2
daha önce babalarımız Allah’a şirk koştular, biz de onlardan sonra
gelen bir nesil idik, şimdi o bâtılı başlatanların yaptıkları sebebiyle
bizi imha mı edeceksin?' gibi bahaneler ileri sürmeyesiniz diye Allah
bu ikrarı aldı." (A’raf, 7/172-173)
Bu ayette açıkça görülüyor ki, insan çevre ve örfünden dolayı değil, fıtratından
irsiyet alıyor ve Allah bu İlahi ayarlara göre insanı sorumlu tutuyor. Yani Allah,
insanın fıtrat ve vicdanını iman ve ibadete göre programlamıştır. İnsan bu İlahi ayarı
kendi kötü iradesi ile değiştirip bozduğu için mesuldür.
Bazı insanların İslam’ın hükümlerini tevil etmesi vicdani değil nefsani bir durumdur;
bu sebeple bu konunun aleyhinde bir örnek teşkil edilemezler. Siyasetten haberdar
olanların ayrıca vurgulanmasının sebebi; İslam’ın sosyal ve siyasal faydalarını çok
açık bir şekilde görmelerinden dolayıdır. Evet, bin dindar insanı siyaseten idare
etmek, bir anarşisti idare etmekten daha kolaydır.
(1) bk. Münazarat, Sualler ve Cevaplar.
page 2 / 2
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download