O Zât-ı Zülcelâlin iki vasf-ı kemâlden iki şer´î tecellî

advertisement
Sorularlarisale.com
"O Zât-ı Zülcelâlin iki vasf-ı kemâlden iki şer´î tecellî,
vasf-ı irâdeden gelen meşîetle takdirdir. O da şer´-i
tekvinî. Vasf-ı kelâmdan gelen şeriat-ı meşhure."
Lemeatta geçen bu pasajın tümünü izah eder misiniz?
"Üçüncü nokta şudur: O Zât-ı Zülcelâlin iki vasf-ı kemalden iki şer'î
tecellî, vasf-ı iradeden gelen meşietle takdirdir."
"O da şer-i tekvînî. Vasf-ı kelâmdan gelen şeriat-i meşhure. Teşriî
evâmire karşı itaat, isyan
Nasıl olur; öyle de tekvînî evâmire itaat ve isyan olur. Birincisi
galiben dâr-ı uhrâda görür."(1)
Kainatta iki türlü şeriat vardır; Birisi, Allah’ın kelam sıfatından gelen ve
vahiy ve peygamberler vasıtası ile insanlığa gönderilen dinlerdir. Dinler, insanların
ibadet ve toplumsal hayatlarını tanzim eden ve insanlara hakta rehberlik eden
semavi emir ve yasaklardır. Bu şeriata uyanlar hem dünya hayatında hem de ahiret
hayatında mesut ve bahtiyar olurlar.
Diğer şeriat ise, Allah’ın irade ve kudret sıfatından gelen tekvini
şeriattır. Yani kainata konulmuş ve adetullah veya sünnetullah dediğimiz
kanunlardır. Çekirdeğin bir sistem ile çatlayıp büyümesi, yıldızların hassas bir
şekilde yörünge içinde hareket etmeleri, bütün canlıların hayat şartlarının ve
rızıklarının mükemmelen tanzim ve tedbir edilmesi, hepsi irade sıfatından gelen
şeriatın meseleleri ve hükümleridir.
İşte, nasıl ki, kelam sıfatından gelen dinin hükümlerine uymak insanların ve cinlerin
görev ve vazifesi ise, şu irade sıfatından gelen fıtri ve tekvini şeriata uymak da yine
bütün insanların ve cinlerin görev ve vazifesidir.
Dine uymayanların ekserisi ahiret hayatında ceza çekerler; ama fıtri şeriata, yani
kainatın bilimsel yasalarına uymayanlar, peşinen cezasını bu dünyada fakir ve zelil
olarak çekerler. Bu mümin olsun kafir olsun fark etmez. Kainattaki adet ve kurallara
uymayanların peşinen zelil ve hakir olmaları Allah’ın değişmez bir kanunudur.
Kainatın maddi şeriatına uymak her insan üzerine farzdır. Bunların terki ve
başkalarına havalesi kabil değildir. Maalesef Müslüman dünyası Kur’an ve sünnet
çizgisinden uzak bir hayat yaşadıkları için, bu nimetlerin keşfinde önceliği ekseri
page 1 / 3
olarak kafirlere kaptırmışlardır. Bunun tek sebebi de Allah’ın tekvini ve fıtri şeriatına
uymamalarıdır.
Halbuki İslam insanlara çalışmayı ve dürüstlüğü emrediyor. Demek biz bu emre
yetirince özen gösteremedik, keşif hakkı kafirlerin eline geçti. Yapılacak tek şey var;
Allah’ın hem İslam şeriatına hem de fıtri şeriatına, yani bilim ve teknolojiye sımsıkı
sarılmaktır. O zaman inşallah İslam dünyası bu makus talihini kırar ve her iki
cihanda bahtiyar ve mesut bir hayat sürer.
Üstad Hazretleri, "Her bir fen Allah’ın bir ismine dayanır." diyerek, fıtri şeriat ile
kelam sıfatından gelen şeriatın iç içe olduğuna işaret ediyor, şöyle ki:
"Her bir kemâlin, her bir ilmin, her bir terakkiyâtın, her bir fennin
bir hakikat-i âliyesi var ki, o hakikat bir ism-i İlâhîye dayanıyor. Pek
çok perdeleri ve mütenevvi tecelliyâtı ve muhtelif daireleri bulunan
o isme dayanmakla, o fen, o kemâlât, o san'at kemâlini bulur,
hakikat olur. Yoksa, yarım yamalak bir surette, nâkıs bir gölgedir."
"Meselâ, hendese bir fendir. Onun hakikati ve nokta-i müntehâsı,
Cenâb-ı Hakkın ism-i Adl ve Mukaddir'ine yetişip, hendese
aynasında o ismin hakîmâne cilvelerini haşmetiyle müşahede
etmektir."
"Meselâ, tıp bir fendir, hem bir san'attır. Onun da nihayeti ve
hakikati, Hakîm-i Mutlakın Şâfî ismine dayanıp, eczahane-i kübrâsı
olan rû-yi zeminde Rahîmâne cilvelerini edviyelerde görmekle, tıp
kemâlâtını bulur, hakikat olur."
"Meselâ, hakikat-i mevcudattan bahseden hikmetü'l-eşya, Cenâb-ı
Hakkın (celle celâlühü) ism-i Hakîm'inin tecelliyât-ı kübrâsını
müdebbirâne, mürebbiyâne eşyada, menfaatlerinde ve
maslahatlarında görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla
şu hikmet hikmet olabilir. Yoksa, ya hurafâta inkılâb eder ve
mâlâyâniyât olur veya felsefe-i tabiiye misilli dalâlete yol açar."(1)
Bu ifadeler açık bir şekilde doğruluğu sabit olmuş bilimin de Kur’an’ın bir meselesi
olduğunu ifade ediyor. Yani bilim Müslümanların ikinci şeriatıdır ve öyle olmak
gerekiyor. Her iki şeriata karşı isyan ve itaat mümkündür; itaat eden mükafat görür,
isyan eden mücazat görür. Tekvini şeriata isyan ve itaatin cezası peşindir. Kelam
sıfatından gelen şeriata itaat ve isyan etmenin cezası ise galiben ahiret
hayatındadır.
Dipnotlar:
page 2 / 3
(1) bk. Sözler, Lemeat.
(2) bk. a.g.e., Yirminci Söz.
page 3 / 3
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download