Zarrab davası artık milli güvenlik meselesidir Siyahî teknik direktörün adı yok Zarrab meselesi ilk günden beri Erdoğan’ın ajandasındaki en önemli iş. Hal böyle olunca Zarrab’ı kurtarmak için pazarlık masasında her şeyi verebilecek durumda. Zarrab davası artık Türkiye için bir milli güvenlik meselesidir. Yeşil sahalarda boy gösteren hemen her takımda siyahî bir oyuncu görmek mümkünken, saha kenarında siyahî teknik adam görmek neredeyse imkânsız. EFE YIĞIT’IN SPOR DOSYA’SI 18’DE A. YAVUZ ARSLAN’IN YAZISI 6’DA GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 165 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA WWW.TR724.COM — @TR724COM FOTOĞRAF: AFP Erdoğan 2023 dedi 1990’lara döndük T ürkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) genel kurulda yaptığı oylamada 113 Evet oyuna karşı 45 Hayır’la Türkiye’yi siyasi denetim sürecine aldı. Demokrasi, insan hakları, ifade ve medya özgürlüğü gibi konulardaki gerilemeler Türkiye’ye pahalıya mal oldu. Erdoğan ve AKP hükümeti, Avrupa Konseyi’nin iyileşme için tanıdığı 9 aylık uzatmalı mühleti suis- timal etti. Daha önce 1990’lı yıllarda ‘siyasi denetim’ kategorisine düşürülen ve uzun yıllar buradan çıkamayan Türkiye, AKP’nin reformlarıyla yakaladığı ivmeyi kaybetti ve yine AKP eliyle, en başa döndü. MEHMET DINÇ STRAZBURG’DAN YAZDI, 2 VE 3’TE Hollanda ile başlayan AB süreci, Hollanda ile tekrar düşüşe geçti MURAT KANI’NIN AMSTERDAM’DAN YAZDI, 16’DA Nargile bir “F..ö” projesidir! Osmanlı’dan Cumhuriyete Hileli Seçimler ve 16 Nisan Referandumu BARBAROS J. KARTAL’IN YORUMU 4’TE Saray’ın sabıkalı demokrasi liginde yatırımcılara başarılar... SEMIH ARDIÇ’IN HABER YORUM’U 9’DA Türkiye’den Macron çıkar mı? ERHAN BAŞYURT’UN YAZISI 12’DE 1 6 Nisan Referandumu 100 yıl önceki şaibeli seçimlerin tekrarı şeklinde oldu ve devletin bütün imkânlarını kullanan AKP iktidarı, YSK’nın da desteğiyle Anayasa değişikliklerini % 51 ile de olsa halka onaylattı. Bu başarı yine de referandumla ilgili şaibeleri ortadan kaldırmadı. Her zaman dindarlığı öne çıkaran ve Tek Parti devrini kötüleyen AKP’nin, İttihatçılar ve CHP’nin seçimlerdeki hilelerini aynen tekrar etmesi her yönüyle ilginç bir durum. Referandumun galibi gibi gözükenler, tarih ve insanlık önünde şu an fark edemeseler de büyük bir mağlubiyete uğradılar. DR. SERDAR EFEOĞLU’NUN YAZISI 13’TE 02 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA MEHMET DINÇ Strazburg HABER ANALIZ [email protected] @Mehmetdincstr AFP Erdoğan 2023 dedi 1990’lara döndük TÜRKIYE’NIN DE KURUCULARI arasında yer aldığı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) genel kurulda yaptığı oylamada 113 Evet oyuna karşı 45 Hayır oyuyla Türkiye’yi siyasi denetim sürecine aldı. Demokrasi, insan hakları, ifade ve medya özgürlüğü gibi konulardaki gerilemeler pahalıya mal oldu. Erdoğan ve AKP hükümeti, Avrupa Konseyi’nin iyileşme için tanıdığı 9 aylık uzatmalı mühleti suistimal etti. Sonuç Türkiye 90’li yıllara geri dönüyor. Adil yargılama, ifade ve medya özgürlüğü, güçler ayrılığının ortadan kalkması, demokratik kurumların işlevsiz hale gelmesi, bu kararın alınmasında etkili oldu. OHAL ve KHK’ların keyfi kullanılması, yeni anaysa değişikliğiyle gücün tek elde toplanması bardağı taşıran son damla oldu. AKPM’nin kararından sonra Avrupa parlamentonsun alacağı karar merak konusu. 2004 yılında müzakereler başlarken Avrupa Konseyinin denetim sürecini bitirmesi etkili olmuştu. Venedik komisyonun önerileri dikkate alınmadı. OHAL’de referandum yapıldı, muhalefet baskı altına alındı, adaletsiz bir seçim yapıldı. YSK mühürsüz oyların kabul ederek skandal bir karar imza attı. Stefan Schennach referandumla ilgili “Eğer adil bir seçim olsa hayır oyları yüzde 60 çıkardı” yorumu yaptı. Denetim sürecinin ilk etapta 2018’e kadar süreceği öngörülüyor. Bu süre zarfında, cezaevindeki gazeteciler, milletvekilleri, adil yargılama, kapatılan kurumlar, ifade özgürlükleri, temel insan hakları, demokratik kurumların işleyişi, OHAL ve KHK gibi konular detaylı şekilde incelenecek. Ne yazık ki bundan sonra eğer Türkiye tekrar Avrupa standartlarına ulaşmak için ciddi çaba sarf etmezse, daha önce yaşadığı gibi uzun yıllar ‘denetim süreci’ni atlatmayı bekleyecek. TEKRAR DEMOKRASI IÇIN SIÇRAMA RAMPASI OLABILIR Diğer taraftan otokritik bir sisteme bürünen Türkiye’nin gerçek manada demokrasiye ulaşması için, temel insan hakları, ifade özgürlüğü, güçler ayrılığı değerlerinin yerleşmesi için bir fırsat olabilir. Türkiye 2004 yılında denetim sürecinden kurtulmak için bir dizi reform yapmış ve ülkenin demokrasi yolundaki iyi niyeti denetim surecinden çıkmasını sağlamıştı. Ama realitede, siyasi inisiyatifin bunu istemediği açıkça görülmüyor. TÜRKIYE IÇIN HAYATI KARAR ALINIRKEN AKP HEYETI “F..Ö ” IFADESI IÇIN ÇIRPINDI AKPM genel kurulundan Türkiye için dönüm nok- 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA tası sayılabilecek kararlar alınırken, AKP heyeti verdiği onlarca değişiklik önergesini Gülen hareketine “terör örgütü” ifadesi kullandırmak için harcadı. Türkiye 13 yıl sonra siyasi denetime alınırken Markar Eseyan, Serap Yaşar, Suat Önal, Saban Dişli gibi AKP’li vekiller defalarca söz alıp, “f..ö”, “terör örgütü ifadesi kullanmalısınız” teklifinde bulundu. Fakat 47 ülkeyi temsil eden parlamenterimeler meclisinden ‘Hayır’ cevabı çıktı. Parlamento ‘Gülen Hareketi’ ifadesini uygun buldu. 18 VEKIL, 150 GAZETECI TUTUKLU, 150 BIN DEVLET GÖREVLISI IŞTEN ATILDI AKPM Türkiye eş raportörleri Marianne Mikko ve Ingebjørg Godskesen oylama öncesi raporu genel kurul salonunda savundu. Godskesen “Türkiye’de 18 vekil, 150 gazeteci tutuklu, onlarca gazetece, TV, dergi kapatıldı hepsi de muhalif yayın organları. 150bin devlet görevlisi işten atıldı. Ocak ayında OHAL komisyonu sözü verildi yerine getirtilmedi. Referandum eşit ortamda yapılmadı. OHAL kalkmadı. Güçler ayrılığı prensibini ortadan kaldıran anayasa değişikliği kabul edildi, Türkiye siyasi denetim altına alınmalı. Türk demokrasisin gelişmesi için Türk yetkililer işbirliği içinde olmalıyız” ifadelerini kullandı. ERDOĞAN’IN AGİT TEMSILCILERI HAKKINDAKI IFADESI TEPKI GÖRDÜ Erdoğan’ın seçim için ülkemize davet ettiğimiz Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) temsilcilerine yönelik ifadelerine Niokolav Villumsen tepki gösterdi. “Erdoğan’ın haddinizi bilin ifadeleri karşında ya tepki vereceğiz ya da haddimizi bilip oturacağız, bu hakaret tüm asambleye yapılmıştır ” ifadelerini kullandı. Ayrıca Markar Eseyan AGİT temsilcilerini PKK sempatizanı olmakla suçladığı konuşmasının ardından, genel kurul salonundan tepki geldi ve özür dilemesi istendi. KEMALIST LAIK DÜŞÜNCENIN GÜCÜ AZALDI Eşi Türkiye raportörü Josette Durrieu, 2002’de Erdoğan’ın sahneye çıkışından beri Türkiye’yi yakından takip ettiğini söyledi. “1920’de Kemalizm’in ordu gücüyle kurduğu laik sitem 2002’de Erdoğan’la birlikte değişti, ordu ve laik gücünü yitirdi” dedi. 14 YIL SONRA AYNI YERE GERI DÖNDÜK Türkiye 1996 yılında dahil olduğu denetleme sürecinden, yaptığı reformlar sayesinde ve AKP’nin estirdiği olumlu rüzgârla 2004 yılında çıkmıştı. Bu sayede AB ile müzakerelerinin başlamasının önü açılmıştı. Son 4 yılda AKP ve Erdoğan, iktidar hırsıyla ülkenin demokratik kurumlarının tamamı işlevsiz 03 HABER ANALIZ 2. SAYFADAN DEVAM hale getirdi. 13 yıl sonra AKPM tekrar denetim süreci kararı aldı. Denetim sürecinden çıkıp tekrar denetim sürecine alınan tek Avrupa ülkesi oldu. Daha acısı , kurucu üye sıfatı ve Avrupa Konseyine en fazla maddi destek sağlayan “grand payeur” ülke sıfatıyla, denetim sürecine düşmesi. İDAM IÇIN AYRI PARAGRAF Avrupa konseyi ve parlamentonsun belki de tek kırmızı çizgisi idam kararı. Genel kurulda yapılan oyalamada Martin Poliacik “İdam cezası geri gelirse kırmızı çizgi asılmış olur, ve o ülke bu genel kurul salonunda bulunamaz” dedi. Raportör Godskesen ise “Mevzuatında idam cezası bulunan ülkenin Avrupa Konseyi üyeliğinde yeri yoktur” ifadesi ayni zamanda Konseyin bu konudaki net görüşüdür. Herhangi bir devlet idam cezasını geri getirirse üyelikten düşer. DIŞIŞLERI BAKANLIĞI KARARA IVEDILIKLE TEPKI GÖSTERDI Dışişleri bakanlığı “Karar Avrupa’nın basiretsiz tutumunu yansıtıyor” açıklaması yaptı. Bakanlık açıklamasında “Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu’nun 25 Nisan 2017 tarihli oturumunda, 2004 yılından bu yana denetim sonrası diyalog sürecinde bulunan ülkemizin yeniden denetime alınması kararı verilmiştir. AKPM’de, izlenmesi gereken yerleşik usullerin dışında siyasî saiklerle alınan bu haksız kararı şiddetle kınıyoruz. Bu karar, başta FETO olmak üzere, sadece ülkemiz değil bütün Avrupa sistemine ve değerlerine tehlike oluşturan terör örgütlerine hizmet edecektir” ifadelerine yer verdi. Türkiye 13 yıl sonra siyasi denetime alınırken Markar Eseyan, Serap Yaşar, Suat Önal, Şaban Dişli gibi AKP’li vekiller defalarca söz alıp, “f..ö”, “terör örgütü ifadesi kullanmalısınız” teklifinde bulundu. 04 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA BARBAROS J. KARTAL [email protected] @barbarosjkartal HABER YORUM NARGİLE BİR “FETÖ” PROJESİDİR! Oğlum, siz var ya hakikaten hastasınız. “Allah sizin aklınızı almış” demek gerçekten olayı anlatmakta çok hafif kalıyor. Artık kendi uydurduğunuz yalanları kendiniz yalanlıyor, onu yaparken de başka bir yalan söylüyorsunuz. Zalimden korkunuz sizin ayarlarınızı iyiden iyiye bozdu. İnsan üzülmeli mi sevinmeli mi bilemiyor. Ama kesin olan şu: Her şeyi sıfırlamadan gitmeyeceksiniz. Kutlu Doğum bir “Fetö” projesidir diye bir iftira attılar ortaya, onlarca yalancı şahit buldular günlerce üzerinde tepindiler. Paralarını veren adam bir tweet attı, yeniden tornistan yaptılar. Havuzun en rezil olmaya kafadan oynayan grubunun attığı iftirayı havuzun entel görünümlü ne yöne gideceğinden kararsız cahil grubu temizlemiş. Ama Cemaate atılan bir iftirayı açığa kavuşturmanın bedelinden öyle korkmuşlar ki üzerine başka bir iftira atarak yola devam etmişler. Karar Gazetesi, Kutlu Doğum etkinliklerinin Cemaat tarafından başlatılmadığını bunun çürütüldüğünü yazıyor, haberin giriş spotu şöyle: “Kutlu Doğum Haftası etkinliğinin FETÖ projesi olduğu iddialarını 28 yıl önce başlayan sürece tanıklık eden Diyanet yetkilileri çürüttü. Organizasyonu sahiplenmeye kalkışan ancak Diyanet’in kararlı duruşuyla amacına ulaşamayan örgütün bu yolla çıkar sağlamaya çalıştığı ortaya çıktı.” Nasıl? Cemaat başlatmamış ama sahiplenmeye kalkışmışmış ama Diyanet de kararlı bir duruşla buna izin vermemiş. En son ifade harika, örgüt bu yolla çıkar sağlamaya çalışmış. Arkadaş daha dün emir alana kadar hepinizin çoluğu çocuğu Cemaat okullarında değil miydi? Cemaate, gecesini gündüzünü çocuklara feda eden öğretmenlere methiye düzmekten yorulmamış mıydınız? Aldığınız paralardan utanmayıp “indirim, indirim” diye bizleri aramıyor muydunuz? Neyse sizin nankörlüğünüzle baş edilemez. Havuzun biraz aklı çalışan hinleri bu işin sonu sakata gidiyor, bu tayfa yakında 5 vakit namaz da “Fetö” projesi Kur’an’da 3 vakit geçiyor fa- Arkadaş daha dün emir alana kadar hepinizin çoluğu çocuğu Cemaat okullarında değil miydi? Cemaate, gecesini gündüzünü çocuklara feda eden öğretmenlere methiye düzmekten yorulmamış mıydınız? Aldığınız paralardan utanmayıp “indirim, indirim” diye bizleri aramıyor muydunuz? 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA lan diye devam edecek diye ön almasa bunları tutan olmayacak. Ama bu iş gider sonunda bu tür haberler “Fetö” ile mücadeleye zarar veriyor Yıldıray şirinliğine bağlanır. Siz esas bir gün nargile, okey “Fetö” projesidir diye karşınıza çıkarlarsa ne yapacaksınız onu düşünün bence. SAYISIZ TERÖR ÖRGÜTÜYLE MÜCADELE DERKEN? Saçmalıklara başlamışken devam edelim. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye’yi tekrar denetime aldı. AKPM, AKP’nin pek umurunda değil. Bu karardan bizimkilerin ayrı bir memnuniyet duyduklarını söylemek yalan olmaz. Ama ileride gelecek faturaları hep beraber ödemeye devam edeceğiz. Neticede beklenen bir karardı. Meclisin hazırladığı rapor Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve anti demokratik uygulamalar ile ilgili çok vahim tespitler ve gerçekler içeriyordu. Koca rapora bizimkiler birkaç paragraf muhalefet şerhi düşmeye çalıştılar olmadı. O kadar büyük iddialar karşısında bizimkiler kelime oyunları ile efendilerine şirin görünme yarışına girdiler. Zaten söyleyecekleri pek bir şey de yok çünkü yaşananlar ortada. O kadar gerçeklikten kopukluk ki “Ben ne diyorum sen ne diyorsun” olayı. ‘Strasbourg by night’ tweet’leri dışında bir şey yapamayan heyet başı Talip Küçükcan. Anadolu Ajansı’nın haberine göre ülke olarak FETÖ, PKK ve DEAŞ başta olmak üzere sayısız terör örgütüyle mücadele ediyormuşuz. Getirilen önlemler bu çerçevede imiş. Sizin için Cemaat’ten başka örgüt mü var. Arkadaş ayrıca sayısız terör örgütü ne demek ya? Böyle bir ifade olabilir mi? Sayısız terör örgütü. AKPM’nin bir dönem başkanlığını Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığını, Türkiye’nin kurucularından birisi olduğu söyleyelim de belki Haçlı hikayelerine katkısı olur. Dünyaya başka millete başka konuşmanın dertleri bunlar. Papa, Saray’a geldiğinde yüzünde gülücükler saçan Erdoğan’ın seçim meydanlarında Papa’ya etmediği küfür kalmaması gibi. 05 HABER YORUM 04. SAYFADAN DEVAM ÖĞRETMENİN GÖZÜ KULAĞI KHK’DA ŞİMDİ... Bitmiyor. Saçma sapan 23 Nisan ritüellerinden olan çocukların makam koltuklarına oturma törenlerinden Başbakanlık’takinde minik bakan dinler arası diyalog dediği için öğretmeni hakkında soruşturma açılmış. İlk duyumlara göre öğretmen de metni Dışişleri’nin web sayfasından aldığını söylemiş. Şimdi Dışişleri’nde de bir soruşturma açılır herhalde. Uğraştığımız işlere bakar mısınız? Allah daha nasıl belamızı verebilir? Dünyaya başka millete başka konuşmanın dertleri bunlar. Papa, Saray’a geldiğinde yüzünde gülücükler saçan Erdoğan’ın seçim meydanlarında Papa’ya etmediği küfür kalmaması gibi. Ama öğretmen de ya çok safmış ya da çok cesur gerçekten. Şimdi gözü kulağı KHK’da… Gerçekten çok yazık. BİLİNMİYOR AMA EN AZ YÜZDE 90! Bitmiyor. Kuleli’yi nasıl peşkeş çekeceklerini anlatan Savunma Bakanı Fikri Işık, kapatılan askeri okullar ile ilgili olarak gazetecilere şöyle bir laf etmiş “yüzde 90’dan fazlasının FETÖ’nün bizzat yerleştirdiği çocuklardan oluştuğunu, bireysel olarak hangisinin FETÖ’cü hangisinin olmadığını da araştırılmasının zor olduğunu” vurgulamış. Yani “bizzat” kelimesini kullanacak kadar eminsiniz ama kim yerleştirilmiş bilemiyorsunuz. Ülkeden hukuk manzaraları. Ordunun belki tarihindeki en güçsüz konuma itilmesinin bir rastlantı olmadığı yakında anlaşılacak. Uçakları kaldıracak pilot bırakmadılar. Öğrenci diye serserileri Harbiyeli yaptılar. Reza’yı daha doğrusu kendilerini kurtarmak için annelerin babaların bin bir zahmetle büyüttüğü çocukları bataklıkta kurban vermeyi bile önerecek kadar hainleşenlerin gerçek yüzünü kader eninde sonunda gösterecek inşallah. 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA 06 HABER ANALİZ ADEM YAVUZ ARSLAN [email protected] @ademyarslan ZARRAB DAVASI ARTIK MİLLİ GÜVENLİK MESELESİDİR 2013 yılı Kasım ayıydı. Henüz dershanelerin kapatılması tartışmaları ve 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları başlamamıştı. Gündemde rutin siyasi tartışmalar vardı. Ben de Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi’ydim ve sıfırdan kurup Türkiye’nin en başarılı haber kanallarından biri haline getirdiğimiz, AKP’li haramilerin el koyup kapattıkları Bugün TV’de televizyon programları yapıyordum. Ankara Temsilcileri ile yaptığımız ‘Temsilciler Meclisi’ programında sayısız siyasetçi ağırlamıştık. Yayın akşam 9 ile 11 arasında canlıydı. Yayın sırasında sorun çıkarmasın diye cep telefonumu stüdyoya götürmüyordum. O akşam yayından sonra telefonumu kontrol ettiğimde dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in aradığını gördüm. fendi’ ya ‘alt yazıyı beğenmemiş’ ya da ‘spikerin etek boyuna takılmış’ olabilirdi(!) Veya konuklardan birinin ifadelerine kızmış olabilirdi. Çelik’i cevaben aradım. O da ‘bir konu var’ görüşelim dedi. Bende “Acil ise uğrayabilirim değilse yarın geleyim” dedim. Ertesi sabah için randevulaştık. ‘YUKARISI RAHATSIZ’ AKP Genel Merkezi’ne gidip Çelik’le görüştüm. Bana “Rıza Zarrab ile ilgili haber yapıyormuşsunuz, bir muhabiriniz onu aramış” dedi. Bende birkaç saniye düşünüp “Zarrab kim?” diye sormuştum. Zira haber toplantılarında öyle bir ismin geçtiğini hatırlayamamıştım. O da “Ebrü Gündeş’in kocası. Bizimkilerde hassasiyet oluşturmuş” dedi. Ben de “Konuyu bilmiyorum, araştırayım dönerim” dedim. Eski Milli Eğitim Bakanı olan Çelik o dönem iktidar partisinin medya ile ilişkilerinden sorumluydu ve araması bizim için rutindi. Haberi İstanbul bürodan bir arkadaş çalışıyormuş. Hakkındaki iddiaları sormak için Zarrab’ı aramış. Detayları öğrenip Çelik’in yanına tekrar gittim. Çünkü Bugün TV’yi yakın markaja alan ‘Bey- Haberin sağlam verilere dayandığını söyledim. 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA Çelik ise “Yukarısı bu durumdan çok rahatsız olmuş” dedi. Daha sonra adlarını 17-25 Aralık operasyonlarında göreceğimiz dönemin bakanları Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler’in de kendisini aradığını anlattı. Açıkçası o gün ‘büyük bir balık’ yakaladığımızı ya da nasıl bir kayaya çarptığımızı kavrayamamıştım. Aynı günlerde ismi geçen bakanlar beni, yayın yönetmeni Erhan Başyurt’u ve patronumuz Akın İpek’i de aradılar. 07 HABER ANALİZ 06. SAYFADAN DEVAM Uğruna tüm Türk yargı ve emniyet sistemini dağıttıkları Zarrab ABD’de tutuklanmıştı. Şoku atlatması yaklaşık 10 gün süren Erdoğan, 29 Mart’ta ABD seyahatine çıkarken havalimanında “Bu ülkemizi ilgilendiren bir konu değil, varsa bir şey Rıza Bey’in avukatları gerekli cevabı vereceklerdir” dedi. Haber henüz yayınlanmamıştı ama AKP iktidarı ayağa kalkmıştı. Biz haberdeki rüşvet ve kara para aklama iddialarını teyit etmeye çalışırken operasyon başladı ve gazetecilik tabiriyle bizim haber elimizde patladı. 17 Aralık’ta başlayan operasyonlardan ortaya dökülen görüntüler ve telefon kayıtları gösterdi ki AKP’li kurmayların paniği boşuna değilmiş. Zira delillere göre Rıza Zarrab sadece dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’i değil tabiri caizse tüm AKP iktidarını ‘önüne yatırmış’. (Bu arada o döneme dair şahitlikleri olan birçok AKP’li var. Son dönemdeki rahatsızlıkları da malum. Bakarsınız konuşurlar!) Süreçte neler yaşandığı ortada. Erdoğan ağır yolsuzluk ve rüşvet iddialarından kurtulabilmek için Türkiye’yi ateşe verdi. Hırsızı, rüşvetçiyi, ‘bazılarının’ parasını önden veren Zarrab ve onunla irtibatlı kişileri yakalayan polisler tutuklanıp cezaevine gönderilirken savcılar da görevden alındı. Takip eden süreçte tüm emniyet ve adalet sistemi lağvedildi. Binlerce bürokrat sürgün edildi, tutuklandı. Erdoğan ‘kontrolü sağladıktan sonra’ çıktığı Pakistan seyahatinde beraberindeki gazetecilere Zarrab’ı ‘hayırsever iş adamı’ olarak tanıttı. 17-25 Aralıkta ortaya çıkan skandalları kapatmak için Cemaate savaş açan ve bunda da ciddi mesafe alan Erdoğan için işler yolunda gidiyordu. Ta ki geçtiğimiz yılın mart ayına kadar. Eşi ve çocuğuyla Miami’ye tatile gelen Zarrab, 19 Mart 2016’da FBI tarafından yakalandı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. ERDOĞAN FETHULLAH GÜLEN’DEN ÇOK ZARRAB’I İSTEDİ Fakat gelişmeler tersi yönde oldu. Konuyu çok yakından izleyen Erdoğan, ABD nezdinde girişimlerde bulundu, hatta bizzat dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’e açtı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Ocak 2016’da ABD’ye gelip dönemin ABD Adalet Bakanı Loretta Lynch ile görüştü. Süreç içinde ‘başka isimler’ de Erdoğan adına lobi yaptı, ‘kesinin ağzı’ açıldı. Fakat istenilen bir türlü olmadı, üstelik savcı Bharara soruşturmayı genişletti. Dosya kabardı, suçlar ve sanıklar arttı. Trump’ın seçilmesine sevinen Erdoğan ve AKP hükümeti, bu kez Trump’ın ‘etrafı’na yatırım yaptı. Nitekim Trump, daha önce göreve devam etmesini istediği Preet Bharara’yı 12 Mart’ta görevden aldı. Zarrab ise savunma ekibine Trump’a yakınlığı ile bilinen eski New York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani ve eski başsavcı Michael Mukasev’i ekledi. Giuliani ise vekâleti alır almaz Ankara’ya uçtu. Zarrab adına Erdoğan ile toplantı yaptı. Hem de Erdoğan için hayati öneme sahip referen- 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA 08 HABER ANALİZ 07. SAYFADAN DEVAM Zarrab meselesi daha ilk günden beri Erdoğan’ın kişisel meselesi ve ajandasındaki en önemli iş. Hal böyle olunca da Zarrab’ı kurtarmak için pazarlık masasında veremeyeceği yok. dum öncesinde. Zarrab meselesi Erdoğan için o kadar önemliydi ki bu görüşmeyi her şeyin önüne aldı. Dosyada şu ana kadar yer alan bilgi ve belgeleri düşünürseniz savcılığın blöf yapmadığını söylemek mümkün. DAVAYI MAHKEMEDE DEĞİL MASADA KAZANMA TELAŞI Erdoğan’ın Trump üzerinde etkisi olabilecek ‘herkesi ve her kurumu’ devreye soktuğu sağır sultanın bile duyduğu bir gerçek. Kaldı ki, Bharara’nın mahkemeye sunduğu ve ‘FBI’dan teyitli’ dediği belgelerde çok şey var. Hatta yazının girişinde bahsettiğim Zarrab ile ilgili haberin çıkmaması için yapılan siyasi müdahalenin detayları bile telefon kayıtlarından çıkartılarak dosyaya konmuş. Bu durum Erdoğan ve Zarrab’ın mahkemeden umutsuz olduğunu gösteriyor. Bir başka ifadeyle davayı mahkemede kazanamayacağını düşünen Erdoğan ve Zarrab siyasi manevralarla çözüm arıyor. Trump’a gönderilen ‘anlaşmaya hazırız’ mesajı da bu politikanın bir yansıması. Zarrab’ın Miami’de tutuklandığı günden bu yana Erdoğan’ın en önemli meselesinin bu konu olduğunu düşünürseniz pazarlık masası hakkında fikriniz olabilir. Erdoğan’ın Zarrab’ı kurtarmak için ‘verebileceklerinin listesi’ hayli uzun. ABD yargı çevreleri ise Erdoğan adına lobi yapan şirketlerin davaya müdahil olma çalışmalarından rahatsız. Nitekim Bharara “Umarım hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Adalet Bakanlığı’nda hâlâ bir önem taşıyordur” açıklaması yaptı. ABD yargı çevrelerindeki ‘rahatsızlığı’ gösteren bir diğer gelişme ise Pazartesi sabahı mahkemede yaşandı. Başsavcılık “Türk ve İranlı yüksek düzey yetkililerin Reza Zarrab ile İran ambargolarını delmek için yaptığı işbirliğini ispatlayacaklarını” açıkladı. ZARRAB TÜRKİYE İÇİN BİR GÜVENLİK SORUNU HALİNE GELDİ Bu ifade şu açıdan önemli; Trump tahmin edebileceğiniz gerekçelerle Bharara’yı görevden aldı ama savcılık çizgisini değiştirmemiş gözüküyor. Yani Zarrab’la ilgili suçlamalar ağır ve savcılık bunların hepsini ‘ispatlayacağını’ iddia ediyor. Kısacası Zarrab dosyasına dair yazacak çok şey var. Ancak şurası kesin ve unutulmamalı: Zarrab meselesi daha ilk günden beri Erdoğan’ın kişisel meselesi ve ajandasındaki en önemli iş. Hal böyle olunca da Zarrab’ı kurtarmak için pazarlık masasında her şeyi verebilecek durumda. Durumun hassasiyetini bilen Trump ve ABD yönetiminin de Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmışken ‘alttan almayacağını’ bilmek için uzman olmaya gerek yok. Dolayısıyla gelinen noktada Zarrab davası artık Türkiye için bir milli güvenlik meselesidir. Başsavcılık “Türk ve İranlı yüksek düzey yetkililerin Reza Zarrab ile İran ambargolarını delmek için yaptığı işbirliğini ispatlayacaklarını” açıkladı. 09 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA HABER YORUM Saray’ın sabıkalı demokrasi liginde yatırımcılara başarılar... SEMIH ARDIÇ TÜRKIYE HIZLA 1990’ların karanlığında kayboluyor. Her sahada geriye gidişi tescilleyen hadiselerin sayısı artıyor. 25 Nisan 2017 itibarıyla artık ‘sabıkalı demokrasiler’ ligine düştük. Türkiye demokrasisi bundan böyle Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna ile beraber zikredilecek. Bir başka ifadeyle demokrasinin şampiyonlar ligi Avrupa Birliği’ne (AB) çıkabilme umutlarımız tükendi. 14 sene evvel veda ettiğimiz nispi demokrasi ligine rücû etmiş olduk. Bu şekilde çıkmak da inmek de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının eseri. Türkiye 2004 senesine kadar darbe ve muhtıralarla malul demokrasisi yüzünden ‘sabıkalılar’ listesindeydi. AKP’nin, iktidardaki ilk senesinde demokrasi çıtasını yükseltmek hususunda herkesi şaşırtacak gayret ve kararlılık sergilemesi Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) de takdirini kazanmıştı. Türkiye’nin 2004’te Avrupa Konseyi nezdinde ‘sabıkalı demokrasiler’ listesi haricinde tutulması Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerinin başlamasına vesile olmuştu. Nitekim müzakereler 3 Ekim 2005’te resmen başlamıştı. 2004’TEN 2017’YE YILDIZI SÖNEN TÜRKİYE O günler Türkiye’nin yıldızının parladığı günlerdi... Amma velâkin aynı AKP, aynı Recep Tayyip Erdoğan bu defa memleketin etrafına kalın du- [email protected] AFP varlar örüyor. Hukuk devleti ve demokrasiyi güçlendirmeye matuf adımların yerini son üç-dört senede hak ve hürriyetleri daraltan düzenlemeler aldı. Sulh Ceza Hâkimlikleri, tutuklu gazeteciler ve OHAL kararları AKPM’yi harekete geçirdi. AKPM’ye sunulan 35 maddelik karar taslağı 79 milyonu mahcup edecek kadar ağır tespitler ihtiva ediyor. 25 Nisan 2017 itibarıyla artık ‘sabıkalı demokrasiler’ ligine düştük. Türkiye demokrasisi bundan böyle Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna ile beraber zikredilecek. Türkiye’de hukuk ihlallerine dikkat çekilen taslağa verilen reylerin dağılımı şöyle oldu: 45 ret, 113 kabul ve 12 çekimser. ‘Kabul’ diyenlerin sayısının fazlalığı kaybedilen dostluklara işaret ediyor. Neticede Türkiye 13 senedir bulunduğu seçkin kulüpten kapı dışarı edildi. AKPM’nin bu kararı Türkiye namına hakikaten çok hazin. Teftiş ve müşahede 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA 10 HABER YORUM 9. SAYFADAN DEVAM Ankara’dan; OHAL uygulamasına son vermesi, KHK’ları ve toplu işten çıkarmaları durdurması, tutuklu parlamenterler ve gazetecilerin serbest bırakması, OHAL inceleme komisyonunu işletmesi, adil yargıyı güvence altına alması, medya ve ifade özgürlüğü için adım atması talep ediliyor. safahatından çıkartıldığı halde yeniden aynı kategoriye dâhil edilen ilk Avrupa memleketi olduk. AVRUPA, HÜKÜMETİN HUKUK İHLALLERİNİ ZABTA GEÇİRDİ Kararda geçen tespitler Türkiye’deki ağır sansür iklimine rağmen dünyanın olup bitenlerin perde arkasına vakıf olduğunu gösterdi. Hükümetin OHAL altında anayasa ve beyne’l-milel hukuk kurallarının ötesine geçerek ‘orantısız’ tedbirler aldığı, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile on binlerce devlet memurunun işine son verildiği artık AKPM kayıtlarına geçti. Hem de üyelerin kahir ekseriyetinin tensibi ile oldu bu. İfade ve medya hürriyeti ile yargının bağımsızlığına hassaten vurgu yapıldı. Gazetecilerin tutuklanması ve muhalif gazetecilere yönelik baskının ‘demokratik bir toplumda kabul edilemez’ olduğu not edildi. 154 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasıyla Türkiye’de meclisin işleyişinin ‘baltalandığı’, bu kapsamda çok sayıda milletvekili tutuklu HDP’nin 16 Nisan referandumu için kampanya yürütemediği, bunun da ‘demokratik tartışmayı inkıtaa uğrattığı’nın altı çizildi. EV ÖDEVİNDE NELER YOK Kİ! AKPM kararında 16 Nisan referandumuna dair ‘kaygılar’ da dile getirildi. Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi halinde, özellikle ‘kuvvetler ayrılığı’ ve ‘yargının bağımsızlığı’ konularında soru işaretleri doğacağı mesajı verildi. Karar ile Ankara’dan; OHAL uygulamasına derhal son vermesi, KHK yayımlamayı ve toplu işten çıkarmaları durdurması, suçları ispatlanmamış tutuklu parlamenterler ve gazetecilerin serbest bırakması, OHAL inceleme komisyonunu işletmesi, adil yargıyı güvence altına alması, medya ve ifade özgürlüğü için adım atması talep ediliyor. Türkiye’nin ev ödevini yapıp yapmadığına 2018 içinde yapılacak teftişin neticelerine göre karar verilecek. 2018’e kadar demokrasi açığının kapatılması mevcut şartlarda mümkün değil. Erdoğan muhtemelen iki ay içinde AKP Genel Başkanlığı koltuğunu Binali Yıldırım’dan geri alacak. Erdoğan’ın yasama ve yargıyı tamamen kendisine bağlayacağı Partili Cumhurbaşkanlığı seçimi ise 2019’da. Dolayısıyla Erdoğan ve beraberindekilerin yegâne derdi o seçimi kazanmak olacak. Devletin bütün imkânları bu uğurda seferber edilecek, başka meseleler halının altına süpürülecek. YALNIZ TÜRKİYE, ERDOĞAN’IN İŞİNE GELİYOR Türkiye’nin ileri demokrasilerden uzaklaşması Erdoğan’ın işine de geliyor. İkide bir hariçten gelen 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA 11 HABER YORUM 10. SAYFADAN DEVAM ni beklemiyorum. Birbirinden farklı iki mecradan bahsediyoruz. Her halükârda bu karar maalesef Türkiye’nin yıldızının söndüğünü tescil etmiştir. Artık 2005’ten itibaren yatırım için kuyruğa giren dünya devlerini unutun. Hal-i hazırdakiler de fırsatını buldukça Türkiye’yi terk edecektir. Sadece Borsa’ya takip ederek büyük fotoğraftaki tehlikeyi ıskalamayın. Zira Borsa’nın bulunduğu İstinye sırtlarında rasyonaliteden uzak, Hintli Herif’in ve MİT’in emrinde, uyduruk işlemlerle sanal bahar rüzgârları estiriliyor. Yalnız, fakir, mutsuz ve umutsuz Türkiye inşâ edildiği halde ‘AL’ talimatı verenlerin yabancılar olduğunu zannetmeyin... AlgoritSaray’ın sabıkalı demokrasi macı troller diyorum ben AKPM’nin kararına Er- liginde Erdoğan ve mabeyni onlara... haricinde kimse için doğan, ‘inceldiği yerden Hâsıl-ı kelam Anayakopsun’ nevinden reaksikalıcı kazanç yok. Şunun sa Mahkemesi’nden Dayon gösterecektir. Hatta şurasında Kopenhag/ nıştay’a, TÜİK’ten Borsa AB’nin kırmızı çizgisi idamı Ankara Kriterleri’nin İstanbul’a kadar bütün anayasaya yeniden yazErdoğan Kriterleri müesseseler tek adamlık dırmak için elinden geleni olmasına ne kaldı. sisteminin inşâsında lejyapacaktır. Biz buna geyonerlik yapıyor. rilimden, siyasî krizlerden ve terörden beslenen siyaset diyoruz. Saray’ın sabıkalı demokrasi liginde Erdoğan ve mabeyni haricinde kimse için kalıcı kazanç yok. AB’DEN GELEN YATIRIMCI ENDİŞELİ Şunun şurasında Kopenhag/Ankara Kriterleri’nin AB teminatını cebine koyan ve Erdoğan’a itimat Erdoğan Kriterleri olmasına ne kaldı. O tarihe eden çok sayıda Avrupalı şirket, bankacılıktan sakadar Saray’a destek olmak için Merkez Bankası nayiye kadar hemen her sektörde Türkiye’ye milaynı seriden mükerrer banknot bassa dahi şaşıryarlarca dolar yatırım yaptı. Bunları yeni dönemmam. de nelerin beklediği tam bir muamma. Sınırlarını Erdoğan’ın çizdiği hak ve hürriyetler hiçbiri için Bu kadar eskiye dönüş varken inşâ ettikleri Türkiteminat manasına gelmiyor. Bilakis her an bütün ye yeni olacakmış! Bu mümkün mü? varlıklarını kaybedebilirler. itirazlara cevap vermek mecburiyetinde kalmak keyfini kaçırıyordu. Erdoğan’ın, “Kopenhag Kriterleri’ni icap ederse Ankara Kriterleri haline getiririz.” sözlerinin ne manaya geldiğini bugün daha iyi biliyoruz. Meğer inşâ edeceği bin odalı Saray’da tahtına kurulup dediğinin dedik, çaldığının düdük olacağı şu günleri kastediyormuş. Her ne kadar, “Siyasî hayatımda aldatmadım, aldatılmadım.” dese de tek adamlık hedefine vasıl olmak için Avrupa Birliği’ni bile vasıta haline getirdiği anlaşılıyor. Erdoğan’ın AB’ye taahhüt ettiklerinin hiçbiri gerçekleşmediği gibi kendisinden evvelki hükümetlerin koyduğu tuğlaları da kırıp attı. AKPM’nin kararına piyasanın sert tepki vermesi- Ağlanacak haline gülen zavallı Türkiye! 12 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA ERHAN BAŞYURT [email protected] TÜRKİYE’DEN MACRON ÇIKAR MI? Fransa’da partisiz Macron’un başkanlık seçimlerinin ilk turunda ipi önde göğüslemesi, Türkiye’de de umutları yeşertmiş gibi görünüyor. Neden olmasın? Başkanlık seçimlerinde, Türkiye’de de ‘partisiz’ ya da ‘partisinden ayrılmış’ bir aday neden ikinci tura kalmasın ki? *** Referandumda etkin ‘hayır’ kampanyası yürüten Metin Feyzioğlu, Meral Akşener veya Ümit Özdağ gibi ‘partisiz’ bir isim Erdoğan’ın oylarını yüzde 50’nin altına çekebilirse ikinci tura kalabilir… 2019 Kasım’ına kadar ‘köprünün altından çok sular akar’ diyerek, AK Parti içinden sürpriz bir adayın çıktığını düşünün… Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ali Babacan, Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik gibi AK Parti tabanının da sevdiği ‘demokrat’ bir ismin aday olduğunu varsayalım, seçimlerin ikinci tura kalması kaçınılmaz olacaktır. *** Neden olmasın? Türkiye’den bir ‘Macron’ neden çıkmasın? Buraya kadar her şey mümkün… Ancak sorun da bu noktada başlıyor. Diyelim ‘hasbelkader’ başarılı bir aday, Başkanlık seçimlerini ikinci tura taşıdı. Türkiye ve Fransa’nın, Türkiye ile demokratik ülkelerin farkı tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Referandumda ‘mühürsüz oylar’ ile yapılan hile ve YSK’nın itiraz yolu kapalı kanunsuz onayı, Türkiye’de özgür seçimin bittiği andır… Türkiye, tarafsız ve yabancı gözlemcilerin sandık hilelerine ilişkin raporlarını görmezden gelmekle kal- YORUM madı, gözlemcileri de ‘terörist’ ilan etti. Yani sadece hile yok, hükümet desteği ve iradesi de tam olarak arkasında… Çok daha vahimi, yargı mensuplarının üçte birinin gerekçesiz hapse atıldığı ülkemde, hesap soracak bağımsız bir yargı da artık yok! *** Hal böyleyken Türkiye’den Macron çıkar mı? Çıkmasına çıkar da, sonları aynı olmaz. Fransa’da Macron Saray’a, Türkiye’de ise Silivri’ye çıkar… İnanmayan referandum öncesi MHP’den ihraçlar, AK Parti’de tasfiyeler ve HDP lideri Selahattin Demirtaş ve HDP vekillerin hapse konulmasına ve gerekçelere bir baksın! İfşa ettiği gerçekleri örtmeye güçleri yetmeyince CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu bile ‘terörist’ ilan ediyorlar. *** Türkiye’nin, referandum sonrası geldiği noktada, eşit ve adil bir seçim yarışı, özgür ve şeffaf bir oylama beklemek artık hayal. Referandumdan bir gün önce, ‘Demedi demeyin; son özgür seçimi yaşıyor olabiliriz!’ diye tweet atarak kaygılarımı dile getirmiştim. Yanılmışım. Fırtına beklenenden de erken geldi… Son özgür seçimi değil ilk resmi hileli seçimi yaşadık! YSK’nın kanunsuzluğa kılıf uydurduğu, yargının hilenin hesabını soramadığı bir ülkede ‘Macron’ filan çık(a)maz… Umutları kırmak istemem ama acı gerçek şu ki; Bu anti demokratik şartlar sürdükçe, bundan böyle sandıktan çıksa çıksa Esed’e, Saddam’a, Mübarek’e, Putin’e, Kaddafi’ye, Aliyev’e, Kerimov’a olduğu gibi her seçim artan oranda ‘Tek Adam’a hileli destek çıkar. 13 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA YORUM DR. SERDAR EFEOĞLU @drefeoglu OSMANLI’DAN CUMHURİYETE HİLELİ SEÇİMLER VE 16 Nisan Referandumu TÜRKİYE, 16 Nisan referandumu ile sistem değişikliğine onay veren Anayasa değişikliklerini onayladı. Referandumun en olumsuz yönü OHAL şartlarında yapılmasıydı. Benzer şekilde 1961 Anayasası’nın kabul edildiği referandum esnasında da askeri yönetim devam etmekte, Ankara ve İstanbul’da örfi idare uygulanmaktaydı. İktidar partisi Demokrat Parti kapatılmış ve “hayır” propagandası yapılmasına engeller çıkarılmış, sandıkların bazılarında topluca “evet” oyu çıkmıştı. sürekli engeller çıkarıldı. Asıl problem ise seçim günü ortaya çıktı. YSK’nın kanuna aykırı olarak verdiği kararlar, birçok yerde seçmen sayısından fazla oy kullanılması, 1961 ve 1982’de olduğu gibi bazı sandıklarda topluca evet çıkması referandumu “şaibeli” hale getirdi. 12 Eylül darbecileri de 1982 Anayasası’nı sıkıyönetim şartlarında referanduma götürdüler. “Hayır” propagandası yapanları “anarşist” olmakla suçladıkları gibi dini söylemleri de kullanarak % 92 oranında evet çıkmasını sağladılar. Türk tarihinde ilk defa 1876 Anayasası ile 1877’de parlamento seçimleri yapıldı. II. Abdülhamit, 1877-1878 Savaşı bahanesiyle Meclis’i feshettiğinden parlamento çok kısa yaşayabildi. II. Meşrutiyetin 23 Temmuz 1908’de ilanı ile ikinci defa seçimler yapıldı. Seçimlere İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) dışında Ahrar Fırkası da katıldı. Böylece Türkiye’de ilk defa çok partili seçim gerçekleşti. Bu seçimde 282 mebusluğun 281’ini İTC kazandı. 16 NİSAN REFERANDUMU 16 Nisan Referandumu öncesinde de benzer söylemlerle “hayır” oyu verecek vatandaşlar “terörist” olarak yaftalandı. “Evet” oyu vermenin “farz” olduğu iddia edildi. HDP yöneticileri siyaset dışı bırakıldı ve hayır propagandasına SOPALI SEÇİMLER 1912 yılında yapılan seçimler ise tarihe “sopalı seçim” olarak geçti. Seçimlere İTC’nin karşısındaki muhalefet Hürriyet ve İtilaf Fırkası çatısı altında girdi. İTC yine büyük bir başarı elde ederek 284 mebusluğun 278’ini kazandı. 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA İttihatçılar, kısa bir süre önce İstanbul’da bir mebusluk için yapılan ara seçimi bir oyla kaybettiğinden seçimlerde bir sürpriz yaşamamak için her yola başvurdu. Bu seçimlerde İTC; mülki amirleri, emniyet ve ordu kadrolarını değiştirerek seçimi garanti altına almaya çalıştı. İTC orduyu da siyasete alet etti. Askerler sokaklarda “Yaşasın Cemiyet” sloganları ile halka gözdağı verdiler. Subaylar askerlere İttihatçılara oy vermenin gerekliliğini uzun uzun izah ettiler. İttihatçılar, seçimi kazanmak için her türlü baskıyı uyguladılar. Seçim sürecinde birçok yerde muhalifler dövüldü. Özellikle muhalefetin Edirne adayı Dr. Rıza Tevfik’in darp edilmesi, Siroz’a Hürriyet ve İtilaf şubesini açmak için gönderilen Mustafa Nuri Bey’in dövülmesi ve aldığı darbelerin etkisi ile vefat etmesi seçimlere damga vurdu. Bu seçimler; başkasının yerine oy kullanılması, bazı yerlerde oyların çalınması, sayımın sadece İttihatçılar tarafından yapılmasından dolayı “ilk hileli seçimler” olarak tarihe geçti. Cumhuriyet döneminin ilk seçimleri ise iktidarın istediği adayların onaylanmasına dayanan bir yöntem şeklinde gerçekleşti. Bu dönemin şaibeli seçimleri ise 1930’da yapılan yerel seçimler oldu. Atatürk, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin etkisiyle Hükümeti denetletebilmek amacıyla 12 Ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF)’nı kurdurdu. Böylece Batılı bazı yazarlar tarafından “şekil bakımından Batılı, fakat gerçekte Doğulu bir diktatörlük” olarak ifade edilen Türkiye’nin rejimi daha demokratik hale gelecekti. Muhalefet partisi, birkaç ay yaşasa da yerel seçimlere iştirak etme imkânı elde etti. ZAVALLI SERBEST FIRKA! Yerel seçimler, Fethi Bey (Okyar)-M. Kemal Paşa rekabetine dönüştü. Oy kullanmak isteyenlerin önce sandık görevlilerinin “Oyunuz Gazi’nin sandığına mı, Fethi’nin sandığına mı?” sorusuna cevap vermek zorunda kalması, CHP’nin her ne pahasına olursa olsun seçimi kazanmayı hedeflediğini göstermekteydi. CHP’li bir milletvekili seçim öncesinde “geçeceğiz, kıracağız, seçimi biz kazanacağız” demekteydi. Seçimlerde ilk tartışmalar seçmen listelerinin eksikliği ile başlamıştı. Örneğin İzmir’de seçmenlerin yarısı listelerde gözükmüyordu. Bursa’da bir jandarma komutanı imamla- 14 YORUM 13. SAYFADAN DEVAM Oy kullanmak isteyenlerin önce sandık görevlilerinin “Oyunuz Gazi’nin sandığına mı, Fethi’nin sandığına mı?” sorusuna cevap vermek zorunda kalması, CHP’nin her ne pahasına olursa olsun seçimi kazanmayı hedeflediğini göstermekteydi. Antalya Fenike’de Kaymakam muhtarları, CHP’nin seçimi kazanamaması durumunda “irtica” suçuyla idam ettirmekle tehdit etmişti. ra SCF’ye oy verilmemesi için halkın uyarılması talimatını vermişti. Radikal milliyetçi söylemin dozu giderek artmış, “SCF azınlıkların, CHP Türklerin partisi” olarak ilan edilmişti. CHP’liler Serbest Fırkayı “Bolşevik, komünist, mürteci ve gâvur” olmakla suçluyordu. Antalya Fenike’de Kaymakam muhtarları, CHP’nin seçimi kazanamaması durumunda “irtica” suçuyla idam ettirmekle tehdit etmişti. SCF’nin kazanma ihtimali olan yerlerde ise seçime doğrudan müdahale edildi. Antalya şehir merkezinde SCF’nin kazanacağı anlaşılınca SCF seçmenleri sandığa yaklaştırılmadı. CHP seçmenleri ise arabalarla ve para verilerek sandıklara götürüldü. Sonradan bu seçmenlerin bir kısmının daha önce oy kullandıkları anlaşıldı. İki hafta sürmesi kararlaştırılan seçimler bazı yerlerde erken bitirildi. Seçimde “açık oy, gizli tasnif” esasının uygulanması, seçmen iradesini sınırlayan temel faktördü. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın yönlendirmesiyle valiler seçim güvenliği bahanesiyle her türlü usulsüzlü- 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA 15 YORUM 14. SAYFADAN DEVAM SCF de 17 Kasım 1930’da kendisini feshederek siyasi varlığını sona erdirdi. Bundan sonra Atatürk devrinde bir daha çok partili hayat denemesi yapılmadı. ğü yaptılar. Birçok kişiyi tutuklatarak ve isyan ettikleri gerekçesiyle halkın üzerine ateş açtırarak gözdağı verdiler. Örneğin Adapazarı’nda SCF’ye destek veren aydınlar “irtica” bahanesiyle tutuklandı. Seçimlerde kadınlara oy kullanma hakkı verildiği halde muhalif partiye oy verecekleri endişesiyle birçok sandık listesinde tek bir kadın seçmen bile yer almadı. Bazı yerlerde SCF’nin sandık kurulu üyelerine sandıklarda görev yaptırılmadı. Antalya Valisi daha da ileri giderek SCF idare heyetinden seçimden feragat edilmesini, aksi takdirde 52. Alaya süngületmekle korkuttu. İstanbul’da belediye işçileri işten çıkarılmakla tehdit edilerek CHP’ye oy vermeye zorlandılar. Buna benzer olaylar birçok işkolunda yaşandı ve işini kaybetmek istemeyen işçiler iktidar partisine oy vermek zorunda kaldı. Bazı yerlerde de iktidar partisi yöneticileri halka un ve tohumluk vermeyi teklif ederek halkın tercihini değiştirmeye çalıştı. Bu kadar baskıya ve usulsüzlüklere rağmen SCF girdiği seçimde 502 belediyeden ikisi büyükşehir olmak üzere 31 belediye kazandı. Hatıra eserler ve araştırmalara göre seçimlerin baskıdan uzak yapıldığı tek yer olan Samsun’da seçimi CHP’nin 472 oyuna karşılık 3.312 oy alan SCF kazandı. Seçimlerden sonra TBMM’de ciddi tartışmalar yaşandı. SCF milletvekilleri seçimlerde hile ve yolsuzluk yapıldığını, sonuçların gerçekleri yansıtmadığını ileri sürdüler. İçişleri Bakanı, mülki amirler, polis ve jandarmanın seçimlere müdahale ettiğini, Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerin bile çiğnendiğini ifade ettiler. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ise muhalif partiyi saltanatçılar ve gericilerin doldurması nedeni ile müdahalenin şart olduğu şeklinde bir savunma yaptı. İşin ilginç yanı CHP, SCF’nin kazandığı belediye başkanlıklarını Danıştay kararı ile iptal ettirdi. SCF de 17 Kasım 1930’da kendisini feshederek siyasi varlığını sona erdirdi. Bundan sonra Atatürk devrinde bir daha çok partili hayat denemesi yapılmadı. Türkiye’nin çok partili demokrasi için on beş yıl daha beklemesi gerekti. Atatürk’ün Hasan Rıza Soyak’a söylediği sözler 1930 seçimlerinin kısa bir özeti gibiydi: “Hangi fırkanın kazandığını ben sana söyleyeyim, kazanan idare fırkasıdır, çocuk! Yani jandarma, polis, nahiye müdürü, kaymakam ve valiler. Bunu bilesin!” 1912 ve 1930 seçimlerinde yaşananlara baktığımızda iktidar partilerinin kendi iktidarının devamı için her yola başvurduğu açık bir şekilde görülmektedir. 16 Nisan Referandumu da 100 yıl önceki şaibeli seçimlerin tekrarı şeklinde olmuş ve devletin bütün imkânlarını kullanan AKP iktidarı, YSK’nın da desteğiyle Anayasa değişikliklerini % 51 ile de olsa halka onaylatmıştır. Bu başarı yine de referandumla ilgili şaibeleri ortadan kaldırmayacak, vicdanlardaki adalet duygusunu tatmin etmeyecek ve uzun yıllar unutulmayacaktır. Özellikle her zaman dindarlığı öne çıkaran ve Tek Parti devrini kötüleyen AKP’nin, İttihatçılar ve CHP’nin seçimlerdeki hilelerini aynen tekrar etmesi her yönüyle ilginç bir durumdur. Aslında referandumun galibi gibi gözükenler, tarih ve insanlık önünde şu an fark edemeseler de büyük bir mağlubiyete uğramışlardır. Kaynaklar: E. Öz, İzmir ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, Manas SBD, S. 5, 2015; H. Çolak, 1930 Belediye Seçimleri, AÜ TİTE yüksek lisans tezi, 2007. 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA MURAT KANI Amsterdam AFP 16 HABER ANALIZ HOLLANDA İLE BAŞLAYAN AB SÜRECİ, HOLLANDA İLE TEKRAR DÜŞÜŞE GEÇTİ AVRUPA KONSEYI Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) 13 yıl sonra Türkiye’yi yeniden siyasi denetime alma kararı vermesi Türkiye’nin, 1996 yılında tabi tutulduğu siyasi pozisyona tekrar getirmiş oldu. Türkiye’ye 35 maddeden oluşan önerilerde bulunulan AKPM’nin bu kararı ile denetim sürecinden çıkartılıp yeniden alınan ilk Avrupa ülkesi oldu. Geçen sene 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen ve üç kez uzatılan olağanüstü hâl (OHAL) uygulamaları Türkiye’de demokrasiyi tamamen rayından çıkarttı. DEMOKRASİYE DARBE, OHAL VE SONRASI Son 4 yılda demokrasiden uzaklaşan AKP, OHAL kapsamında Tayyip Erdoğan’ın isteklerinden ibaret bir devlet yönetimi tercih etti. Devletin kurumlarının işlemez hale geldiği bu süreçte, hukuk dev- Türkiye, Hollanda’nın dönem başkanlığında 2004’te denetim sürecinden çıkmıştı. Ne yazık ki, AKPM’nin tekrar siyasi denetim kararı alması da Türkiye-Hollanda gerilimi ile zirve yapan AB ilişkilerindeki kötü gidişatın bir neticesi oldu. leti ortadan kaldırılırken, yasama-yürütme-yargı dengesi tamamen tek adam emrine verilmiş oldu. AKPM’nin kararını, koskoca bir ülkenin bir adamın diktatörlüğe giden yolunun bir dostu tarafından kesilip son bir uyarı yapması olarak da değerlendirilebilir. Türkiye bu kararları dikkate almaz ise ülkenin ekonomik ve siyasi geleceğinin iyiye gideceği söylenemez. HOLLANDA KRİZİ SONRASI GELEN KARAR AKPM’nın Türkiye’yi denetime alma kararı, ilginç bir şekilde tıpkı denetimden çıkarılma kararında olduğu gibi Hollanda ile ilişkilerinin merkezinde yaşandı. Türkiye, Hollanda’nın dönem başkanlığında 2004’te denetim sürecinden çıkmıştı. 1990’lı yılların Türkiye’sinin faili meçhullerinden, insan hakları ihlallerine kadar 10 yıllık yükünü sırtlayan AK Parti iktidarı ile Türkiye’nin liberal, solcu her kesimden desteğini alarak yeni bir reform süreci başlatmasını sağlamıştı Hollanda’nın desteği. Ne yazık ki, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 45’e karşı, 113 oyla tekrar siyasi denetim kararı alması da Türkiye-Hollanda gerilimi ile zirve yapan Avrupa Birliği ilişkilerindeki kötü gidişatın bir neticesi oldu. AVRUPA KAPILARI AÇILIYOR Oysa 13 yıl önce bambaşka bir fotoğraf vardı ortada. Haziran 2004 Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nde köklü bir değişim sürecini başlatan ya- 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA pıya kavuştuğu dönemdi. 1 Temmuz 2004 tarihinde Hollanda AB dönem başkanlığını üstlenmişti. 7 Temmuz’da Avrupa Komisyonu, Kıbrıslı Türklerin izolasyonunu sona erdirmek için kapsamlı öneriler açıkladı. 6 Ekim’de ise Avrupa Komisyonu, 2004 Türkiye İlerleme Raporu ve rapora bağlı tavsiye belgesini yayımladı. Söz konusu belgelerde Türkiye’nin siyasi kriterleri gerekli ölçüde karşıladığı belirtilerek, birliğe katılım müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunuluyordu. Avrupa Parlamentosu, Hollandalı Hıristiyan demokrat parlamenter Camiel Eurlings’in hazırladığı, AB’nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlamasını tavsiye eden raporunu 15 Aralık’ta 262’ye 402 oyla kabul etti. İki gün sonra AB zirvesinde Türkiye ile katılım müzakerelerinin 3 Ekim 2005’te açılacağı resmen ilan edilmişti. HOLLANDA MECLİSİ’NDEN YAPTIRIM Yakın zamanda yaşanan gerilimleri bir hatırlayalım. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 16 Nisan referandum kampanyası kapsamında Hollanda’da uçağına iniş izni verilmemesi, ardından Aile Bakanı Fatma Betül Kaya Sayan’ın Rotterdam Konsolosluğu’na girişine izin verilmemesi Türkiye’deki gerilimi Avrupa sokaklarına taşıdı. Hollanda hükümetinin tıpkı Almanya’da olduğu gibi siyasi gerilime karşı yerel yönetimler kapsamında alınan kararlara arka çıkması AKP taraftarlarının sokaklara çıkmasına yetmişti. Amsterdam’da AKP taraftarları ile polis arasında yaşananlar hala hafızalarda. Şehrin Bos en Lommer semtindeki izinsiz yürüyüşe müdahaleden sonra olaylar çıkmış, 13 kişi tutuklanmıştı. NAZİ MAĞDURLARINA NAZİ İTHAMI Akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliği’nin kurucu ülkelerinden biri olan Hollanda’ya, üstelik Nazi zulmünün tanıklarının yaşadığı bir ülkeye yönelik olarak, “Bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist bunu böyle biliniz” sözleri bardağı taşıran damla oldu. Hollanda Temsilciler Meclisi oy çokluğu ile Türkiye’ye karşı yaptırımların uygulanması kararı aldı. Bundan öncede Türkiye’de akademisyen, işadamları ve basın mensuplarına yönelik artan baskı ve tutuklamalar AB ülkelerinin dolayısıyla da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin tepkisini çekmişti. Hollanda gerilimi bu siyasi duruşu zirveye taşıdı. TÜRKİYE, MOLDOVA-UKRAYNA LİGİNE DÜŞTÜ Avrupa’da insan hakları destekleme kuruluşu Avrupa Konseyi’nin yürütme kolu olan AKPM’de 47 ülkeden 324 temsilci bulunuyor. AKPM’nin kuruluş amacı “insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü desteklemek” olarak tanımlanıyor. Bu açıdan büyük bir sorumluluk ile hareket eden ülkeler as- 17 HABER ANALIZ 16. SAYFADAN DEVAM lında Türkiye’ye kırmızı kart öncesi bir uyarı niteliğinde karar almış oldu. Şu anda Türkiye’nin siyasi denetime tutulan ülkelerden, Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya Federasyonu, Sırbistan ve Ukrayna konumuna düştü. Bu kararın alınmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa ülkelerine yönelik tehditvari açıklamaları ve ülkede, muhalif gruplara yürüttüğü cadı avının etkili olduğundan hiç kuşku yok. Hileli 16 Nisan referandumundan sonra antidemokratik uygulamaların derinleşeceği artık açıkça gözüküyor. Bu endişeler de AKPM ve Avrupa Birliği ülkelerinin harekete geçmesinden etkili oldu muhakkak. ÖZAL’IN MİRASI VE 20 YILIN KAZANIMLARI HEBA EDİLİRKEN 16 Eylül 1986’da Merhum Turgut Özal’ın ilk iktidar döneminde Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Ortaklık Konseyi toplantısı Avrupa ile ilişkilerde dönüm noktalarından biriydi. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden beri dondurulmuş Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başladı. Gerçek bir demokrasi aşığı, serbest pazar, inanç, fikir ve teşebbüs hürriyetinin mimarı Özal, bir darbeden sonra Avrupa yolunu Türkiye’ye açma kararlılığını sergilemişti. Şimdi Adnan Menderes, Turgut Özal gibi siyasilerin mirasının varisi olduğunu söyleyen Erdoğan, antidemokratik tutumları ve hukuk devletini yok eden yönetim anlayışı ile bir başka darbe macerasının ardından Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırmış oldu. Kaderin cilvesi, demokratlık sözle olmuyor anlaşılan... Amsterdam’da AKP taraftarları ile polis arasında yaşananlar hala hafızalarda. Şehrin Bos en Lommer semtindeki izinsiz yürüyüşe müdahaleden sonra olaylar çıkmış, 13 kişi tutuklanmıştı. 18 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA SPOR DOSYA AVRUPA LİGLERİNDE SİYAHÎ TEKNİK DİREKTÖRÜN ADI (1) YOK EFE YIĞIT [email protected] AFP “FUTBOL TOPLUMUN AYNASIDIR” diyor tam 79 kez İngiltere milli formasını giyen efsane isim John Barnes ve şöyle devam ediyor: “Siyahî biri markete girdiğinde herkesin gözü üzerinde oluyor, acaba bir şey mi çalacak diye. Herkes konuştuğunda ‘ırkçılık kötü’ diyor ama gerçekte ırkçılık var. Futbol dünyasında ise ‘gizli ırkçılık’ var. Bunu ispat etmek daha zor ve gizli ırkçılık, açık olandan daha tehlikelidir.” John Barnes gibi bir efsaneye bu sert cümleleri kurduran, ‘siyahîlere’ teknik adamlık kapısının ‘görünmeyen bir el’ tarafından kapatılması. İsta- “Herkes konuştuğunda ‘ırkçılık kötü’ diyor ama gerçekte ırkçılık var. Futbol dünyasında ise ‘gizli ırkçılık’ var. Bunu ispat etmek daha zor ve gizli ırkçılık, açık olandan daha tehlikelidir.” JOHN BARNES tistikler de Barnes’ı haklı çıkarıyor. Yeşil sahalarda boy gösteren hemen her takımda siyahî bir oyuncu görmek mümkünken, saha kenarında siyahî teknik adam görmek neredeyse imkânsız. TELEFONLARI ÇALMAYINCA ANLADI John Barnes, 18 yıllık profesyonel kariyerinin 10 yılını İngiltere’nin lokomotif kulüplerinden Liverpool’da geçirdi. İngiltere’de yılın futbolcusu seçilen ‘ilk siyahî’ isim olan Barnes, kariyerine noktayı koyduktan sonra Celtic’ten gelen teknik adamlık teklifine düşünmeden ‘evet’ dedi. İskoçya’nın bir numaralı kulübü kötü günler geçiriyordu. Barnes, kulübün son 7 yılında 8. teknik adam oluyordu. Bu zorlu göreve evet demesini sağlayan, Liverpool’dan teknik patronu olan Celtic Kulübü Şefi Kenny Dalglish’ti. Barnes’ın teknik adamlık kariyeri 8 ay içinde son bulurken, daha önümde uzun yıllar var düşüncesiyle gelecek yeni teklifleri beklemeye başladı. Ancak ne arayan ne soran vardı. Kariyeri ve futbol bilgisine güvenen Barnes’a beklediği teklifler gelmeyince özel bir kanaldan gelen futbol yorumculuğuna ‘evet’ demek zorunda kalıyordu. 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA Barnes, bu durumu “Herkes benim yorumculuğu teknik adamlığa tercih ettiğimi sanıyor; ama gerçek, işsiz kalınca bu teklifi kabul etmemdir” diyerek açıklıyordu. Celtic’ten ayrıldıktan sonra 8 yıl herhangi bir takımdan teklif almayan Barnes, 2008-09’da ‘doğduğu ülke’ olan Jamaika Milli Takımı’nı çalıştırdı. 2009’da Ligue One (İngiltere 3. Ligi) takımlarından Tranmere Rovers’ın başına geçen Barnes’ın bu macerası sadece 14 maç sürdü. Aradan 8 yıl geçti, Barnes gizli bir elin teknik adamlığını engellediğini düşünüyor. Barnes’ın 2004’ten itibaren dile getirmeye başladığı ‘siyahlara teknik adamlık yolu kapalı’ isyanı haklı çıkmaya devam ediyor. PAUL INCE UMUDU DA BOŞA ÇIKTI Futbolun beşiği İngiltere’de siyahî teknik adam olarak Premier Lig takımlarını bugüne kadar sadece 3 isim çalıştırdı. Bunların ikisi ‘dışarıdan gelen’ Ruud Gullit ve Jean Tigana. Premier Lig’de ‘yerli siyahî’ olarak teknik adamlık yapan ilk ve tek isim ise Paul İnce oldu. Gullit, Chelsea ve Newcastle United’ı çalıştırdıktan sonra 5 yıl ‘boşta’ kaldı. Sonra 2004-05’te Feyenord, 2007-08’de Los Angeles Galaxy ve 2011’de Tarek Grozni’yi çalıştırdıktan sonra bir daha kapısını çalan olmadı. Beşiktaş’tan hatırladığımız Fransız futbolunun efsane ismi Jean Tigana, 1993’te Lyon’da başladığı teknik adamlık kariyerine 1995-1999 arasında Bordeaux, 2000-2003 arasında ise Premier Lig takımı Fulham’da devam etti. Ada’nın gördüğü ikinci ‘siyahî’ teknik adam olan Tigana, Beşiktaş’ı bıraktığı 2007’den sonra 3 yıl boşta kaldı. 201011’de Bordeaux’yu çalıştıran Tigana, 2012’de kısa süreli Çin (Şanghay) macerasından sonra işsizliğini sürdürüyor. Premier Lig’in ‘ilk ve tek yerli siyahî’ ismi Paul İnce’in 2008’te Blackburn Rowers’ı çalıştırmaya başlamasıyla ‘kenar yönetimi siyahlara açılıyor’ diyenler, 177 gün sonra gelen ‘kovulma’ ile hayal kırıklığına devam ediyordu. ‘İNGİLİZ FUTBOLUNDA AÇIK IRKÇILIK VAR’ Gullit, Tigana ve İnce’in artık birer tarih olduğu İngiltere’de “Siyahlar neden teknik adam olamıyor?” sorusu Ada’da top koşturan ilk profesyonel ‘siyahî’ olan Arthur Wharton’un heykelinin dikilmesi sırasında tekrar gündeme geldi. Heykelin açılışında konuşan West Bromwichs’in efsane isimlerinden bir başka siyasi isim Brendon Batson, “İspat etmesi zor ama siyahlara teknik adamlık kapısının kapalı olduğunu görüyoruz. Rengin siyahsa iş görüşmesine bile çağrılmıyorsun” diyordu. İngiltere, Batson’un sözlerinin şokunu atlatmadan, 19 SPOR DOSYA 18. SAYFADAN DEVAM FIFA Başkan Yardımcısı Jeffrey Webb’in “İngiliz futbolunda açık ırkçılık var” açıklamasıyla sarsıldı. Webb, açıklamasına örnek olarak, Chelsea 2012’de Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırırken teknik patron Roberto Di Matteo’nun yardımcısı olan Eddie Newton’a sadece sıradan küçük kulüplerin teklif götürmesini gösteriyordu. SAHA KENARINDA HEP BEYAZLAR VAR Bir başka çarpıcı örnek, Arsenal’in altyapı takımına 1996-2003 arasında 7 kupa kazandıran Paul Davis. Ashley Cole, David Bentley ve Fabrice Muamba gibi isimleri keşfedip futbol dünyasına kazandıran Davis, Arsenal’de U13 takımı antrenörlüğünden öteye geçemedi. 2003’te Arsenal’den ayrılan Davis, 3 yıl sonra UEFA Pro Lisans diplomasını aldı. Garip ama gerçek, hiçbir takımdan teklif alamayan Davis, şu an UEFA’da Pro Lisans hocalığı yapıp diploma dağıtıyor. Davis, iş bulamadı ama yetiştirip diploma verdiği isimler belki de ileride ünlü birer teknik adam olacak. Premier Lig’de top koşturan oyuncuların yüzde 30’u siyahi kökenli olmasına rağmen saha kenarında hep ‘beyazlar’ var. İngiltere’de profesyonel 92 takımdan sadece birini ‘siyahî’ bir teknik adam çalıştırıyor. Bu isim League Two (4. Lig) takımlarından Carlisle’yi çalıştıran Keith Curle. Sadece kenar yönetimi değil siyahlara kapalı olan. İngiltere’deki 92 profesyonel takımdaki 552 yöneticiden sadece 16’sı ‘siyahî’. Peki diğer ülkelerde durum nedir? Yarın devam edelim... Premier Lig’in ‘ilk ve tek yerli siyahî’ ismi Paul İnce’in 2008’te Blackburn Rowers’ı çalıştırmaya başlamasıyla ‘kenar yönetimi siyahlara açılıyor’ diyenler, 177 gün sonra gelen ‘kovulma’ ile hayal kırıklığına devam ediyordu. GÜNLÜK E-GAZETE 26 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA SAYI: 165 ARKA SAYFA HÜSREV GÜLEÇ Oslo ALTA’DA HER BAHAR BİR MİLYON KRON ERİYOR! VIKINGLER DIYARI Norveç’in Alta şehrinde her yıl inşa edilen buzdan otel, bölgeyi ve şehri diğer şehirlerden ayrıcalıklı kılıyor. Alta, Norveç’in en kuzeyinde Finnmark bölgesinin batısında yer alan bir şehir. 20 binden fazla nüfusu olan kent, aynı zamanda ülkenin en çetin kışlarının yaşandığı yer. Bölgede daha çok, ‘Sami’ler denilen Norveç’in yerli halkı yaşıyor. Alta’yı dikkat çekici yapan, her yıl geleneksel olarak inşa edilen ve Sorrisniva adı verilen buzdan otel. Sorrisniva, Finli bir yerel halka verilen isim ve ‘’gürleyerek akan ırmak’’ anlamına geliyor. Otelin 2016’da 16.’sı yapıldı. Kullanılan kalıp buzlar, mekânın yakınındaki gölden özel buz kesici aletlerle kalıplar halinde çıkarılıyor. Çıkarılan bu kalıplar daha sonra tekrardan özel buz kesicilerle şekillendiriliyor. SEÇİLEN TEMANIN BUZDAN HEYKELİ YONTULUYOR Mühendisler, otelin yapımına başlandığı andan itibaren durmadan bitirilmek zorunda olduğunu ifa- de ediyor. Çalışma sırasında gölden 700 adet buz bloku çıkarılıyor. Otelin maliyeti, 1 milyon kron. Her yıl Aralık ayının 19’unda otel hazır hale getiriliyor, nisan başında ise boşaltılıp erimeye bırakılıyor. Sorrisniva buz otel, Norveç’in ilk, dünyanın ise ikinci buz oteli olma unvanına sahip. 2016’da yapılan otel 36 odalı idi. İçerisinde dua odası, bar, buzdan heykeller de yer aldı. Otel için her yıl farklı bir tema seçiliyor ve seçilen temayı simgeleyen buzdan heykeller yontuluyor. Daha önce ‘Kuzey Kutbu’, ‘Sami halkı’ gibi temalar işlenmişti. 2016’da ise ’buz devri’ teması yapılarak, bu devrin simgesi olan ‘iki uzun dişli kaplan’ şekillendirildi. Sorrisniva buz oteli bu ilginç yapısıyla dünyanın farklı ülkelerinden turistleri cezbediyor. İngilizler, oteli en çok ziyaret edenler arasında yer alıyor. KÜNYE GENEL YAYIN YÖNETMENİ Selim GÜNDÜZ | [email protected] HABER DİREKTÖRÜ Sefer CAN | [email protected] YAYIN KOORDINATÖRÜ Ali Mirza YAZAR | [email protected] egazete.Tr724.com YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ Erman YALAZ (Web) | [email protected] Kemal AY (e-gazete) | [email protected] TASARIM Alper UYANIK | [email protected] Zülfikar ALİ | ZulfikarAli@ Tr724.com www.Tr724.com [email protected] SOSYAL MEDYA EDİTÖRÜ Ömer Özdemir | [email protected] İMTİYAZ SAHİBİ TEMSİLCİSİ VE HUKUK DANIŞMANI Mehmet YILDIZ | [email protected] REKLAM | [email protected] E-GAZETE | [email protected] @Tr724com /Tr724com Bir grup gazeteci tarafından kendi imkânları ile yayın hayatına başlattığı Tr724.com Basın Meslek İlkeleri ve uluslararası medya etik kurallarına uygun habercilik yapmaktadır. Yayınlanan makale ve yorumlardan yazarları sorumludur. Tr724’de yayımlanan tüm haber, yazı, yorum ve analizler kaynak gösterilerek kullanılabilir.