ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ISSN: 2458-7559 DOİ Number: http://dx.doi.org/10.18560/cukurova.24 CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 s. 139-149 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN BİR ANADOLU AT IRKI: ÇUKUROVA ATI Tolga AKAY1 Özet İnsanoğlunun tarihsel yürüyüşünde hep yanında olan atlar, dünya tarihini değiştiren savaşlarda ön saflarda yer almışlar; ulaşım ve ticaretin vazgeçilmez unsurları olmuşlardır. Son birkaç yüzyılda ise makineleşme ile beraber hayatımızdan çıkmaya başlamışlardır. Anadolu, kendine münhasır özellikleriyle, birçok at ırkının karışarak, farklı özelliklere sahip yeni ırkların ortaya çıktığı bir coğrafya olmuştur. Bu at ırklarının içinde, dayanıklılığı ile bilinen atlardan biri de Çukurova Atı’dır. Çukurova’nın verimli arazisinde, tarımsal faaliyetler yanında Osmanlı ordusunun süvari ihtiyacının bir kısmını da karşılayan Çukurova Atı, Anadolu’nun diğer at ırklarına nazaran güç ve kuvvetiyle dikkat çekerken, özellikle kıra çalan rengiyle ayrı bir güzelliğe sahipti. Buna karşın Osmanlı Devleti’nin son yıllarında bitmek bilmeyen savaşlarla başlayan, makineleşme ve melezleşme gibi değişimlerle devam eden bir süreç sonucunda, diğer Anadolu at ırkları gibi günümüzde nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu çalışmada, günümüzde nesli koruma altında olan Çukurova Atı’nın, XIX. ve XX. yüzyıllardaki durumu ve azalma nedenleri irdelenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Atçılık, Adana, Çukurova Atı AN ANATOLIAN HORSE BREED SINKING INTO OBLIVION: THE CUKUROVA HORSE Abstract Having always accompanied humanity during its historical advancement, horses were on the forefront of the wars that changed the history of the world and they also became the indispensable elements of transportation and trade. In the last a few centuries, however, mechanisation has caused them to gradually leave our lives. With its unique characteristics, Anatolia has always become a geography where many horse breeds are mixed and new breeds with different characteristics are developed. Among those horse breeds, one which is known with its endurance is the Cukurova Horse. Meeting some part of the cavalry need of the Ottoman army as well as agricultural activities on the fertile ground of the Cukurova land, this special breed that attracted attention with its strength compared with other breeds also had a unique beauty with its greyish colour. In spite of these, in the end of a process which started with endless wars in the final years of the Ottoman State and continued with such changes as mechanisation and hybridisation, now this breed is on the verge of extinction just like other Anatolian horse breeds. The current study attempts to examine the situation of the Çukurova Horse, which is currently placed under preservation, in the 19th and 20th centuries and the reasons for its diminishing. 1 Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, e-posta: [email protected] 140 TOLGA AKAY Keywords: Ottoman State, Horse Breeding, Adana, Cukurova Horse GİRİŞ İnsanoğlunun varoluşunda yadsınamaz bir önemi olan hayvanlar, henüz iptidai dönemlerde av ve besin kaynağı iken zamanla, insanoğlunun yanında yer almaya başlamıştır. Köpek, ren geyiği, domuz gibi ilk evcilleştirilen türler yanında, küçük ve büyük baş hayvanlar hatta kuşlar insanoğlunun yaşamında yer eden türlerdir. İletişimde kullanılan güvercinler belki birçok savaşın tarafını belirlerken, savaş köpekleri eski zamanlardan beri ordularda istihdam edilmiştir. Fakat bunların hiçbiri, at kadar insanlık tarihinde derin izler bırakmamıştır. Günümüz atlarının ataları son buzul çağında Kuzey Amerika’dan Asya ve daha sonra Avrupa’ya yayılarak zamanla çevre koşullarına uyarlanmışlardır (Koçkar, 2012: 15). Buzul çağından sonra Amerika’da at nesli yok olmuş ancak daha sonra sömürgeciler tarafından at tekrar Amerika’ya taşınmıştır. Avustralya’da ise at nesline dair bir ize rastlanılmamış fakat oraya da sömürgeciler tarafından götürülmüştür (Batu, 1962: 120). At evcilleştirildikten sonra ki yaklaşık 6000 yıl öncesine tekabül eder, insanoğlunun doğayla mücadelesinde ve kendi türü üzerindeki hâkimiyet kurma mücadelesinde en etkili silahlardan biri olmuştur. Türk kavimlerinin Orta Asya’dan Batı’ya yaptıkları büyük fetih hareketlerinde, Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin ordularının başarılarında, sahip oldukları örgütlenme ve meziyetler yanında, at kullanmaktaki maharetlerine de pay ayırmak gerekir (Batu, 1962: 1). Moğolların bilinen dünyanın büyük bölümünü istila etmelerinde ata verdikleri önemin rolünü dikkate almadan, bu başarılarını anlamak oldukça güçtür. Atın savaş meydanlarında, özellikle de bozkır toplumlarına sağladığı avantaj, kuşkusuz onların cihan hâkimiyeti iddialarının da dayanaklarından biri olmuştur. İnsanlık tarihi ile oldukça sıkı sıkıya bağları olan atın kullanım alanı elbette savaş meydanları ile sınırlanamaz. Ulaşım, taşımacılık, tarım yanında bazı bölgelerde halen devam eden besin kaynağı rolü, atın insanlık için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Fakat insan ile at arasındaki bağ tarihsel süreçte çeşitli kopuşlara maruz kalmıştır. Sanayi Devrimi ve lokomotifin icadı ile demiryolları ağının ulaşımda çığır açması, atın önemini düşürmekle birlikte özellikle XX. yüzyıl başlarındaki makineleşme, bakım koşullarıyla birleşince, atların insanoğlu ile bağını kesin olarak koparmıştır. Günümüzde at, spor müsabakaları ve dar tarımsal alanlar haricinde ancak bazı ülkelerin güvenlik güçleri dışında kendisine çokta fazla yer bulamamaktadır. 1960’larda tarımda makineleşme ile Anadolu insanı büyük oranda ata ihtiyaç duymamış ve at sayısı da keskin bir biçimde düşüşe geçmiştir. Silahlı kuvvetler de aynı dönemde at istihdamını neredeyse tamamen sonlandırmıştır. Bu temel sebepler yanında at sevgisinin azalması, mera alanlarının daralması, hayvan yem fiyatlarındaki artış ile özel kabiliyet ve bilgi isteyen at bakıcılığı için yeterli elemanın yetişmiyor olması Türkiye’de at varlığını keskin bir şekilde bitme noktasına getirmiştir (Sığındere, 1977: 13). Bugün atı, ancak hipodromlarda, Doğu Anadolu’nun köylerinde ve nadirde olsa caddelerde kâğıt toplayıcılarının arabalarını veya faytonları çekerken perişan halde görebiliriz. Hele Orta Anadolu köylerinde birkaç ata rastlamak bile oldukça zorlaşmıştır. Türkiye’de bu bağın kopuşu da dünyayla paralellik göstermekle birlikte at ile bağları binyıllara dayanan bir toplumda at görmeyen nesiller yetişmesi, doğal sebepler yanında ilgi sorununu da ortaya koyar. Osmanlı Atçılığını Ayağa Kaldırma Çabaları Osmanlı atçılığının durumu, Devlet’in iniş ve çıkışlarıyla paralellik göstermiştir. En güçlü durumuna XV. ve XVI. yüzyıllarda ulaşmıştır. Bunda devletin ekonomik gücünün üst seviyede olması yanında askeri teşkilatın unsurları olan Tımarlı Sipahiler ile Akıncı teşkilatlarının iyi organize edilmesi etkilidir. Ayrıca yüksek askeri zümrenin nitelikli at ihtiyacını karşılamak üzere, devletin kuruluşundan itibaren “ıstabl-ı âmire” zaman zaman “ıstabl-i şehenşâhi, ıstabl-ı hümâyun” adlarıyla bilinen, doğrudan saraya bağlı olan çiftlikler kurulmuştu. Teşkilatın ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN BİR ANADOLU AT IRKI: ÇUKUROVA ATI 141 İstanbul’un çeşitli yerlerinde çayırlıkları yanında Anadolu ve Rumeli’de de şubeleri, bu şubelere bağlı “esb-keşân”, “yund oğlanları”, “taycılar” ve benzeri adlarla hizmet veren muhtelif ahali ve cemaat gurupları vardı (Köksal, 2009: 334-335). XVI. yüzyıl sonlarından itibaren Anadolu’yu kasıp kavuran Celali İsyanları, uzun süren savaşlar ekonomik yapıyı olumsuz etkilediği gibi Türk atçılığına da darbe vurmuştur. Osmanlı toplumunda ordu-millet ilişkisini sıcak tutan Tımarlı Sipahilerin ortadan kalkması atçılığın zayıflamasının bir nedenidir. Bunun yanında Osmanlı Ordusu’nda etkin bir yere sahip Akıncılar Ocağı, Balkanlar’da Osmanlı fütuhatının önemli kaz ayaklarından biri iken Haçova Savaşı’nda yenilen darbe ile hem 100.000 Akıncı atı telef olurken hem de ocak büyük darbe almıştır. Osmanlı atçılığına darbe vuran diğer etkenlerden biri de Kırım Savaşı’ndan sonra yapılan büyük at ithalatları sonucu, yerel at yetiştiricilerinin önem kaybetmeye başlamasıdır. Bu süreç ordunun ihtiyacı olan atı, kendisi yetiştirmek üzere yapısal reformlar üzerine eğilmesi ile devam etmiştir. Sonuç olarak Osmanlı at yetiştiriciliği en büyük müşterisini kaybetmesinden dolayı damızlıklarını elden çıkararak, heybetli, güçlü atlar yerine “kapı malı” denilen küçük atlar yetiştirmeye yönelmiştir. Bu durum cidago 2 yüksekliklerini 1.52 metre seviyesinden 1.34’lere kadar düşürmüştür (Köstem, 2000: 52). 1853-1856 Kırım Savaşı’ndan sonra Türk ordusunun süvari atı ihtiyacının artık memleketin öz kaynaklarından karşılanamadığı görülmektedir. II. Mahmud döneminde kurulmuş olan Çifteler Harası yanında (Köksal, 2009: 344) Çukurova, Sultansuyu, Veziriye’deki haraların bilgisizlik ve fenni yetiştirme tarzından uzak kaldıkları, beklenen faydayı sağlayamadıkları bilinmektedir. Kâğıthane harasının ünlü damızlık atları 31 Mart vakasından sonra dağıtılmış, bir kısmı Bulgarlar tarafından satın alınmıştır (Batu, 1962: 70). Meşrutiyet idaresinden sonra haralar, masrafları nedeniyle gözden düşmüştür. 1910’da Çifteler harası kapatılmış; 1912’de Çukurova harası 75 yıllığına Fransızlara kiralanmıştır. Eldeki değerli safkan Arap atları da satılmıştır (Emiroğlu, Yüksel, 2002:138). 1909 yılında en azından resmi istatistiklere göre Osmanlı Devleti’nde 855.128 baş at mevcuttu. 1914’de bu sayı 625.927’ye düşmüştür. 1927’de ise 491.271 at bulunuyordu (Emiroğlu, Yüksel, 2002: 138). Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da at ithalatı her zaman için ihracatına kıyasla fazla olmuştur.3 Anadolu At Irkları Anadolu’nun coğrafi konumu sebebiyle, tarih boyunca gerçekleşen nüfus hareketleri, at ırklarının niteliğine de yansımıştır. Anadolu at ırklarının kesin morfolojik özelliklerle ayrımını yapmak oldukça güçtür. At ırkları az veya çok birbirleriyle karışmışlardır. Yerli atlar Balkan, Kırım ve Kafkas muhacirlerinin getirdikleri atlar yanında Rus, Fransız, Macar ve Arap atlarıyla karışarak, melez bir ırk haline gelmiş ve Anadolu şartlarına uyum sağlamışlardır. Bu uyum temel olarak beslenme şartlarının yetersizliği de göz önünde bulundurulduğunda kanaatkâr, dayanıklı Anadolu at ırklarını meydana getirmiştir. Dolayısıyla Anadolu at ırklarını birbirinden kesin sınırlarla değil aralarındaki geçişkenliklerle tasnife tabi tutmak ve bunun safkanlık ifade etmediğini belirtmek gerekir (Koçkar, 2012: 40-41). Anadolu ırklarını temel olarak; Anadolu Yerli, Uzunyayla, Nonius, Çukurova, Canik, Malakan, Hınıs Kolu Kısa, Rumeli, Ayvacık Midillisi, Karacabey, Gemlik, Niğde Çamardı Kulası atları olmak üzere on iki türe ayrılmaktadır (Koçkar, 2012: 42-72). Anadolu at ırklarının genel vasıflarına bakıldığında dikkat çeken özellikleri irtifalarının kısa oluşudur. Cidago yükseklikleri ortalama 1.42 metre civarında; azami 1.52 metre asgari 1.28 metredir. Sıklet ise 300-350 kilogram Bel yüksekliği, yelenin bittiği bel bölgesi. 1923 – 1935 yılları arasında 3.533.162 TL’lik ithalata karşı ancak 149.271 TL’lik at ihracatı yapılmıştır. (Batu, 1962: 79) 2 3 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 142 TOLGA AKAY olmakla birlikte 250 kilogramdan 400 kilograma kadar da görülebilmektedir (Batu, 1962: 82). Günümüzde bakım ve beslenme koşullarında görülen iyileşme ile cidago yükseklikleri artmaktadır (Koçkar, 2012: 44). Anadolu ırkı erken yetişen bir ırk olmamakla birlikte hastalığa, açlığa, yorgunluğa tahammülkâr; bineğe ve koşuya uygun, dağlık araziye elverişlidir (Batu, 1962: 82). En çok görülen donlar; 4 kır %45, doru %38, al %14, yağız %2,9 ve %1’den az olmak kaydıyla kula ve izabeldir (Koçkar, 2012: 44). Anadolu at ırkları ile ilgili tasniflerin büyük oranda Cumhuriyet’in ilk yıllarında 1960’lara kadar yapıldığını belirtmek gerekir. Zira yukarıda sayılı at türlerinin tamamına günümüzde tesadüf edilmesi oldukça zordur. Örneğin 1859’dan sonra Kafkas muhacirlerinin yanlarında getirdikleri atlardan oluşan, yerel at yarışlarının düzenlendiği Uzunyayla’da bugün Uzunyayla tipi ata rastlamak hemen hemen imkânsızdır. Dolayısıyla özellikle Osmanlı Devleti’nin son on beş yılında girdiği savaşların neden olduğu telefât, tarımda makineleşme ve yerel üreticilerin maddi sebeplerden kaynaklanan ilgisizliği, birçok Anadolu at ırkının da zamanla ortadan kalkmasına neden olmuştur. Türkhaygen projesinde5 korunan at ırkları olarak Canik, Çukurova, Ayvacık Midillisi, Malakan, Hınıs Kolu Kısa’nın yer alması bu durumu ve Anadolu’nun at ırklarına sahip çıkılamadığını göstermektedir (turkhaygen: 2016). Çukurova Atının Genel Özellikleri Çukurova tipi, diğer Anadolu tiplerinden bazı morfolojik özeliklerle ayrılan, daha çok Çukurova, Osmaniye ve Kozan bölgelerinde yetişen atları ifade etmektedir. Çukurova’nın adına izafeten bu adla anılmaktadır. Çukurova tipi, Anadolu yerli ırkına göre daha yüksek ve daha uzundur, Anadolu tipindeki tıknazlık ve yerden yapılılık bunlarda görülmez. Düz profilli, kulaklar genelde uzun, boyun uzun ve orta derece adalelidir. Kılıç bacaklılığa meyil görülür (Yarkın, 1962: 84). Omuzlar genelde uzun ve meyilli, uzunca belli, ön göğüs kuvvetli, adaleli, az geniştir. Kuyruk genelde yukarıdan bağlı, karın yuvarlak, kemik yapısı güçlü fakat bazen incedir. İncikler ve bilekler uzundur (Güleç, 2005: 58). İhsan Abidin Çukurova atını, Adana’nın yerli Anadolu kısrağıyla, Şecr Aşireti aygırının karışımı nısf’üd-dem (melez), pek mükemmel, ahenkli olarak tanımlamaktadır. Ona göre kanın yardımı yanında, Adana muhitinin ve verimli toprakların etkisi, Çukurova atının bu özelliklere sahip olmasını sağlamıştır. Arap ırkını da andıran Çukurova tipi, parlak yeleli ve kuyruğu bol, ince derilidir. Yürüyüşü fevkaladedir, irtifası ise 1.48-1.55 metre arasındadır (Abidin, 1918: 65). İhsan Abidin’in 1.55 metre irtifasını öne sürmesinin nedeni, “Eski Çukurova Tipi” adını verdiği bir numune tespit etmesidir. Bu atlar Anadolu yerli tipine göre daha cüsseli ve 400-500 kilogram ağırlığında, süratli yürüyen atlardı. Fakat bu tür I. Dünya Savaşı sonunda kaybolmuş, yerini Arap etkisindeki atlara bırakmıştır. Genel olarak tipik Çukurova atının irtifası 1.37 metre olarak kabul edilmektedir (Emiroğlu, Yüksel, 2002: 246). Çukurova atında ciddi bir Arap atı tesirinin olduğu gerçektir fakat her Yerli - Arap karışımı Çukurova atını meydana getirmez. Bu tarihsel ve yerel şartlar ile ilgilidir. Zira Anadolu yerli Don: Atlarda bedeni örten kılların, bütün olarak gösterdikleri renk veya renk karışımıdır. Üçe ayrılır, 1. Esas Donlar; al, yağız, doru, izabel (saman sarısı), kula (gövde sarı; yele, kuyruk, bacak siyah). 2. Türev donlar; kır, ahreç, boz, alaca. 3. Alaca Donlar; iki ayrı don parçalar halinde bulunursa. Ayrıca Nişane; koyu donlu atlarda vücudun değişik bölgelerinde görülen beyaz kıllardan oluşan lekeler. http://www.tarimsal.com/atyetistirme.htm 5 Türkhaygen (Türkiye Yerli Evcil Hayvan Genetik Kaynaklarından Bazılarının In Vitro Korunması ve Ön Moleküler Tanımlanması-1) projesi, ulusal ve uluslararası mevzuatlarla belirlenen mevcut evcil türlerin koruma altına alınması, bilimsel araştırmalara kaynak olabilecek gen materyali ve DNA’ların saklandığı bankalar oluşturulması yanında canlı kaynakların koruma altına alınmasını amaçlayan 2007 yılından beri sürdürülen, çok paydaşlı (BTYK, TRÜBİTAK, TÜBA, TAGEM, bakanlıklar, üniversiteler, dernek ve özel girişimciler) bir çalışmadır. Geniş bilgi için Bkz. http://www.turkhaygen.gov.tr/data/amac.asp 4 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN BİR ANADOLU AT IRKI: ÇUKUROVA ATI 143 ırkının içinde bir hayli Arap kanı vardır (Koçkar, 2012: 58). Adana yöresinin kendine özgü hususiyetleri ile melezlemenin ırka olumlu tesirleri bu güzel Çukurova ırkını meydana getirmiştir. XIX. Yüzyıl Sonlarında ve XX. Yüzyıl Başlarında Çukurova Irkı Atların Azalmasındaki Sebepler Çukurova atının azalmasındaki sebepleri irdelemeden önce bu atın XIX. yüzyılda sahip olduğu şöhretten bahsetmek yerinde olacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Çukurova atı, bir zamanlar Anadolu yerli ırkına nazaran daha yüksek, daha güçlü bir ırktı. Bu bakımdan İhsan Abidin’in tespit ettiği daha yüksek irtifadaki Çukurova tipinin izine XIX. yüzyılda rastlamak mümkündür. Bu anlamda bilgiler arşiv belgelerinde yer almaktadır. Örneğin 1831 yılında Adana Mütesellimi Hasanpaşazade Hacı Ali, yirmi beş mümtaz ve memduh ala atı seçerek İstanbul’a kaymakam, seraskerler ve icap edenlere verilmek üzere göndermiştir. Tabi bu atların Çukurova ırkı atlar olup olmadığı bilinmemekle birlikte atların Çukurova bölgesinden seçildiği anlaşılmaktadır. (C.AS, 1189/53094) Dolayısıyla bunların Çukurova atı olma ihtimali yüksektir. Mütesellim Hacı Ali Bey’in bu atları seçerek İstanbul’a göndermesi, bu atların emsallerine nazaran üstünlüklerini ortaya koyar. Bu bakımdan bu atların Anadolu yerli ırkı ile karışan, bakımsızlıktan irtifaları kısalan ve Çukurova’da sayıları artmaya başlayan atlardan olma ihtimali düşüktür. Mütesellim Hacı Ali’nin mümtaz atlarının Çukurova ırkı olup olmadığı yönünde şüpheler varsa da Çukurova ırkı atların XIX. yüzyılın sonlarında Balkanlar’da at cinsini ıslah etmek için kullanıldığı şüphesizdir. 1892 yılında on baş damızlık Çukurova atı, Eski Zağra’daki at cinsinin ıslahı için gönderilmiştir. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nden dışarıya at ihracı yasak olmakla birlikte bölgeler arasında her hangi bir kısıtlama olmadığı için transfer gerçekleşmiştir (DH.MKT 1940/83). Aynı yıl yine aynı amaç için Plevne Sancağı’na iki ila beş adet Çukurova atı nakli için izin verilmiştir (DH.MKT, 2023/16). 1893 yılında yine Bulgaristan’a altı baş damızlık Çukurova atı gönderilmesi için Bulgaristan Kapı Kethüdalığı’ndan bir talep söz konusu olmuştur (Y.A.HUS, 286/4). İlgili taleplerden Çukurova atının aranılan bir at cinsi olduğu anlaşılmaktadır. Atların damızlık olarak kullanılacağından, bunların iyi cins oldukları, dolayısıyla da orijinal Çukurova atı oldukları ileri sürülebilir. Bu dönemde Bulgaristan’da atçılığın ilerlemesi için önemli faaliyetler yapıldığını söyleyebiliriz. 1908 yılında Kâğıthane harasındaki Arap atlar da Bulgarlar tarafından satın alınmıştı. Bu çalışmaların sonucu olarak 1960’lı yıllarda Bulgaristan’da bin kişi başına 79 at düşerken Türkiye’de ancak 32 nispetinde bir oran yakalanabilmiştir (Batu, 1962: 78). Bulgaristan’a gönderilen ve “Çukurova ırkı” olarak belirtilen atlardan yola çıkarak Çukurova bölgesinde bu atların fazla olduğu sonucu çıkarılabilir. Fakat aynı dönemde Çukurova at ırkının artık neslinin tükenmeye yüz tuttuğu görülmektedir. 1898’de Adana Valisi’nin Dâhiliye Nezareti’ne yazdığı, Çukurova’da at cinsinin ıslahı için fenni tedbirler alınması gerektiğini ifade eden yazısında,6 Osmanlı ordusunu donatan bu güçlü, dayanıklı atların artık neslinin sona ermeye yaklaştığını, kalanların da bir işe yaramayacak durumda olduklarını belirtmektedir (ŞD, 2128/3). Çukurova ırkı at sayısında XIX. yüzyıl sonlarında ve XX. yüzyıl başlarında düşüş yaşanmaya başlamıştır. Bunda ülkenin içinde bulunduğu durumun etkisi büyüktür. Bu sebeplerin başında elbette 1912 yılından itibaren Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı ile başlayan sürecin etkisi çok büyüktür. Osmanlı Devleti özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülkedeki at sayısının cins-i feresin dahi bütün feres-i cihanın gıbtalarını câlib bir mükemmeliyetde yetişmesini kâfi ve ab ve havası da buna pek ziyade hadem olduğu halde Çukurova atı denilen o nesl-i meşhurdan bugün bir danesinin bile enzar-ı ibtihac önünde cevval olamaması kalub-ı ısdıkayı müteessir etmekde, üç asır evvel bura atlarıyla mücehhez ordu-yu hümayunların pa-yi istihkarları altında lerzan olan yerlerden bugün (Macar atı) namıyla ve yüz binlerce liralar sarfıyla tedarik edilen hayvanların yine bu derece işe yaramayacakları varid-i hatır oldukça bu tesir kat ender kat müzdad olmaktadır...” (ŞD, 2128/3) 6 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 144 TOLGA AKAY arttırılması ve cinslerin ıslahı için bazı çalışmalar yapılmıştır. Birkaç hara ve aygır depoları kurulmuşsa da, bu çalışmalarda ancak kısmi başarı sağlanmış ve ordunun ihtiyacı olan at sayısı hiçbir zaman yeterli düzeye gelememiştir. Dolayısıyla savaş dönemlerinde halkın elindeki atların satın alınması yoluna gidilmiştir. Ordunun ihtiyacı ve savaş koşulları nedeniyle iyi ve sağlıklı atların seçilmesi gerekiyordu. Bu bakımdan iyi cins atların önemli bir kısmı savaşlar sonucu ortadan kalkmıştır. Doktor Mahmud Şemsi Seydi’nin mukaddemesinde, “Memleketimizde Şimdiye Kadar At Yetiştirmedeki Faaliyetler Neden Akîm Kalmıştır” sorusunu sorduğu “Atlarımızın Islah ve Teksiri” adlı eserinde Çukurova için “süvarimize pek kıymetdar atlar yetiştirmiştir…” demekte; orduda istihdam edilen Arap ve Macar atları yanında Çukurova ırkı atların en iyi süvari atlarından biri olduğunu ifade etmektedir (Mahmud Şemsi, 1927: 14). 1908 yılında, 2. ve 3. Orduların at mevcutlarında görülen düşüşün giderilmesi için yapılan çalışmalar kapsamında Macaristan’dan satın alınacaklar haricinde 2000 ata ihtiyaç olduğu görülmüştür. Bu ihtiyacın karşılanması için Anadolu’dan at tedariki için bir komisyon kurulmuştur. Komisyonun çalışma alanı olarak Sivas, Aziziye ve Çukurova olarak belirlenmesi, (BEO, 3457/259211) Çukurova’da ordunun, o anki ihtiyaçlarını karşılayabilecek sayıda at varlığına sahip olduğuna işaret etmektedir. Fakat kalitenin düştüğüne kuşku yoktur. Çukurova ırkının Anadolu yerli tipine nazaran iri cüsseli ve daha yüksek irtifaya sahip olması kuşkusuz onu ordunun en azından süvari için beklentileri açısından uygun kılmaktaydı. Ordunun ihtiyacı olan atların irtifaları süvari için 1.45 – 1.55 metre, topçu birliklerinin ihtiyacı için ise 1.55 – 1.60 metre olması idealdi (TZNM, 1332: 522). Fakat burada kastedilen Çukurova ırkının herhalde Haci Ali Bey’in hediye edilmeye layık gördüğü ve İhsan Abidin’in tespit ettiği “eski Çukurova ırkı” olması gerekir. Zira Ticaret ve Ziraat Mecmuası’nın 1914 yılı sayısında Adana’daki at varlığı ve durumları ile ilgili raporda, Adana’daki atların irtifalarının ortalama 1.32 – 1.40 metre olduğu; 1.45 – 1.50 metre irtifasındaki atların oldukça nadir olduğu belirtilmiştir. İlgili raporda Adana’da resmi kayıtlara göre 77.880 at tespit edilmiştir. Fakat “Asya ırkının Çukurova kabilesine mensup” atların yani orijinal Çukurova ırkının, yeterli teşvikin yapılmaması nedeniyle oldukça azaldığı belirtilmektedir (TZNM, 1330: 810). Dolayısıyla Çukurova ırkı atların henüz 1910’lu yıllarda oldukça azaldığı sonucuna varılabilir. Atın gelişmesini, güzelleşmesini sağlayan bakım ve beslenme koşullarının iyiliğidir. Esasında Çukurova gibi münbit bir arazide, bu koşulların yerine getirilmesi daha kolay gibi gözükmekle birlikte insan faktörü zaman zaman bunun önüne geçebilmektedir. Ticaret ve Ziraat Nezareti Mecmuasının ilgili raporunda Çukurova’da atların beslenme ve bakımlarındaki uygulamalardan bahsedilmektedir. Rapora göre atların erken sütten kesilmesi, öğütülmemiş arpa ve saman ile zamansız beslenmesi, atlara fazla yük yüklenmesi atların gelişimini engellemekteydi. Fenni kurallara riayet edilmemesi nedeniyle de atlarda iskat-ı cenin vakalarının sıkça görülmekteydi. Atların idmanları da bakımları gibi düzensizdi (TZNM, 1330: 810-811). Çukurova ırkının azalmasına yol açan nedenlerden biri de Uzunyayla’ya yerleşen Kafkas muhaciri Çerkeslerin sahip oldukları atların kışları Çukurova’da geçirmek amacıyla bölgeye getirilmesi olmuştur.7 Başları daha iri ve genel profilleri daha toplu olan Uzunyayla atlarının kan karışıklığı sonucu Çukurova ırkı değişime uğramıştır (Emiroğlu, Yüksel, 2002: 246). Çukurova ırkının oluşmasında etkisi olan Çukurova’nın verimli topraklarının aynı zamanda bu ırkın azalmasında da etkisi vardır. Zira tarımsal faaliyetlerin yoğunluğu bölgede her zaman at açığı yaratmıştır. Bu nedenle ihtiyacın altında kalan at sayısının dengelenebilmesi için bölgeye ithalat yapılmaktaydı. At sayısının arttırılması için kısrak sahipleri genellikle adi aygırları tercih 7 1903 yılında, vergi muafiyeti amacıyla Uzunyayla ileri gelenleri tarafından hükümete sunulan bir dilekçeden Uzunyayla atlarının, yılın sekiz ayını Çukurova ve Halep civarlarında geçirdikleri anlaşılmaktadır. (BEO, 2260/169441) 1895 yılında Uzunyayla’da yaklaşık 15.000 at olduğu tahmin edilmektedir. (BEO, 652/48896) ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN BİR ANADOLU AT IRKI: ÇUKUROVA ATI 145 ediyorlardı. Ancak at meraklısı bir kısım kişiler, Suriye ve Halep’ten tedarik ettikleri melez Arap atlarıyla, izin alarak ücretsiz şekilde kısraklarını çiftleştiriyorlardı (TZNM, 1330: 810-811). Dolayısıyla tarımsal arazinin fazlalığı ve tarımsal faaliyetlerin de XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artış göstermesi, bölgeye giren at çeşitliliğini arttırarak Çukurova ırkının da azalmasına neden olmuş olmalıdır. Yukarıdaki sebeplerden dolayı henüz atların makineleşmeye yenilmeden önce Çukurova ırkında ciddi bir azalma olduğu söylenebilir. Bugün bölgedeki atların hangilerinin Çukurova soyundan geldiğinin tespiti oldukça zordur. Dolayısıyla günümüzde Çukurova’da bulunan atların önemli bir kısmı yerli Anadolu ırkı ile karışmıştır (Koçkar, 2012: 58). SONUÇ Günümüzde insan nüfusunun artmasına paralel olarak dünyadaki hayvan varlığı ve çeşitliliği gün geçtikçe azalmaktadır. Bu türlerden biri de at’dır. Makineleşme sonucu, insanların artık ihtiyaç duymadığı atların yaşam alanları oldukça daralmıştır. Fakat at için asıl tehlike, çeşitliliğinde görülen azalmadır. Anadolu at ırkları bu tehlikeyi ciddi olarak hissetmektedir. Tarih boyunca birçok farklı at türüne ev sahipliği yapan Anadolu’da, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde görülen peşi sıra savaşlar ve akabinde tarım, ulaşım ve askeriyedeki makineleşme neticesinde, at varlığı ve çeşitliliği azalmaya başlamıştır. Bu süreci yaşayan at ırklarından biri de Adana, Kozan ve Osmaniye yöresine özgü Çukurova Atı’dır. Çukurova Atı, diğer Anadolu at ırklarının azalmasında görülen nedenler yanında, Çukurova bölgesinin tarımsal özellikleri nedeniyle, bölgeye getirilen diğer at ırklarıyla karışarak yok olma tehlikesiyle baş başa kalmıştır. Diğer Anadolu at ırklarının birçoğuna nazaran uzun boyu ve dayanıklılığı ile dikkat çeken Çukurova Atı, bugün Türkhaygen tarafından korunan ırklar arasında bulunmaktadır. Anadolu’nun genetik çeşitliliği için oldukça önemli bir ırk olan Çukurova Atı’nın tespiti artık zor olmakla birlikte, Çukurova’nın köylerinde aranarak, yaşatılması gereken bir ırktır. Bölge tarihinin ve aynı zamanda Osmanlı askeri tarihinin de önemli bir parçasıdır. KAYNAKÇA Abidin, İ. (1917). Osmanlı Atları. İstanbul: Matbaa-i Âmire. Batu, S. (1962). Türk Atları ve At Yetiştirme Bilgisi. Ankara: AÜ Veteriner Fakültesi Yayınları. Emiroğlu, K., A. Yüksel (2002). Yoldaşımız At. İstanbul: YKY. Güleç, E. (2005). Türk At Irkları. Ankara: Anadolu At Irklarını Yaşatma ve Geliştirme Derneği. 58.) Koçkar, M. T. (2012). At Irkları ve Dağılımı. Eskişehir: Osmangazi Üniversitesi Basımevi. Köksal, O. (2009). Osmanlı Dönüşüm Sürecinde Bir Devlet Teşebbüsü Olarak Çifteler Hara-yı Hümayunu ve Türk Atçılığına Katkıları. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10(2), 333363). Köstem, R. (2000). Tarihsel Sürecinde Atçılığımızın Yapısı ve Yarışçılığımızın Oluşumu. İstanbul: TJK. Mahmud, Ş. S. (1927). Atlarımızın Islah ve Teksiri. İstanbul: Hamid Matbaası. Sığındere, V. (1977). Orta Anadolu Bölgesinde Yetiştirilen Atların Menşe’i ve Beden Yapıları ile Bunların En Önemli Problemleri Üzerinde Araştırma. Lalahan: Lalahan Zootekni Araştırma Enstitüsü. Ticaret ve Ziraat Nezareti Mecmuası, 1330 (1914), Matbaa-i Hayriye, İstanbul. S. 21. Ticaret ve Ziraat Nezareti Mecmuası, 1332, (1916), Matbaa-i Hayriye, İstanbul. S. 58-60. Turkhaygen, (2016), http://www.turkhaygen.gov.tr/data/cukurova.asp adresinden erişildi. Yarkın, İ. (1962). Atçılık. Ankara: AÜ Basımevi. Yılmaz, O, (2012), Türkiye Yerli At Irkları ve Bir Koruma Çalışması. YYÜ Tar Bil Derg. 22(2), 117-133. ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 146 TOLGA AKAY Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri Bâb-ı Âli Evrak Odası, Dosya No: 3457, Gömlek No: 259211, 26.Za.1326 (20.12.1908) Bâb-ı Âli Evrak Odası, Dosya No: 2260, Gömlek No: 169441, 06.Za.1321 (24.01.1904) Bâb-ı Âli Evrak Odası, Dosya No: 652, Gömlek No: 48896, 18.M.1313 (11.07.1895) Cevdet Askeri, Dosya No: 1189, Gömlek No: 53094, 17.Z.1246 (29.05.1831) Dâhiliye Nezareti Mektubî Kalemi, Dosya No: 1940, Gömlek No: 83, 13.N.1309 (11.04.1892) Dâhiliye Nezareti Mektubî Kalemi, Dosya No: 2023, Gömlek No: 16, 30.R.1310 (17.02.1893) Şûra-yı Devlet, Dosya No: 2128, Gömlek No: 3, 25.Z.1323 (20.02.1906) Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı, Dosya No: 286, Gömlek No: 4, 01.C.1311 (10.12.1893) ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN BİR ANADOLU AT IRKI: ÇUKUROVA ATI EKLER: (Çukurova Atı: Foto: Ertuğrul Güleç) ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 147 148 TOLGA AKAY (Çukurova Atı: Yılmaz, 2012: 123, Foto: Ertuğrul Güleç) ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN BİR ANADOLU AT IRKI: ÇUKUROVA ATI (Çukurova Atı: Yarkın, 1962: 84) ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ CİLT 2, SAYI 1, YAZ 2016 149