Avrupa`da İslâm

advertisement
Avrupa'da İslâm
Niğbolu Savaşı’ndan sonra Türk imajı Avrupa’da
şiddet ve korkuyla özdeşleştirilmiştir
çaykovski, Grieg, Cherubini gibi beste­
cilerin yapıtlarında Doğu musikisinin
küçümsenemeyecek ölçüde etkisi var­
dır
ATI edebiyatlarında Müslüman
dünyanın nasıl işlendiği konusu
bir ölçüde farklı bir perspektif­
ten incelenme durumundadır. Çünkü
edebiyat alanında, iki dünya arasında­
ki uçurum sonradan açılmıştır. Ortaçağ­
da, şövalye geleneği ve bu geleneğin
üzerinde durduğu değerler konunun belli
bir eşitlik teması üzerinde işlenmesini
sağlamıştı: Önemli olan şövalyenin de­
ğerleriydi, Müslüman ya da Hıristiyan
olması değil. Avrupa'nın en önemli ka­
tedrali sayılan Chartres’daki dev bir vit­
rayda Müslüman şövalye ile Hıristiyan
şövalye eşit koşullarda temsil edilmiş­
tir. Boccacio’nun yapıtında Selahattin
ile II. Frederik de aynı vakarla yer alır.
XV. ve XVI. yüzyılın büyük epik eser­
lerine de bu anlayış hâkim olmuştur:
Boiardo’nun, Le Tasse’ın kitaplarında
Müslüman ve Hıristiyan şövalyeler se­
vişir, dövüşürken aynı dünyanın insan­
ları gibi işlenmiştir.
B
Batılı seyyahlar, İstanbul’un gündelik yaşamında bu tür kesitlerle karşıla­
şıyorlardı.
RAM AZANDA
RESİMLİ MERALAR
HAZIRLAYAN: SEMİH POROY
Batı edebiyatlarında Arap imajı ne
denli olumlu biçimde işlenmişse, Türk
imajı da o denli sert, eleştirel olmaktan
uzak bir itkiyle işlenmiştir. Niğbolu Savaşı’yla birlikte gerçek bir tehdide dö­
nüşen varlıkları, Türklerin, İstanbul’u
almalarından sonra gerçeküstü bir kor­
kunun kaynağı olarak ele alınmalarına
yol açacaktı. Rönesans döneminden baş­
layarak, “ Türk korkusu” ve bu imge­
ye bağlı olarak geliştirilen olumsuz,
şiddet yanlısı imgeler sarmaya başladı
ortalığı. Büyük yazarların bile aynı yak­
laşım biçimini benimsediği açıkça görül­
mekteydi: Machiavelli “ La Mandragore” de, Giambattista Giraldi “ Ecatommiti” sinde, Moliere ünlü “ Le Bourgeois Gentilhomme” unda ürkütücü, akıl
fıkarası bir Osmanh portresi çizdiler.
Bu, başka birtakım yazarların, Türkle­
rin özellikle Avrupah kadınlarca çok beğenildiği görüşünü izleyen ürünler
vermesini engellemedi. Christopher Marlowe, Timurlenk’ten yola çıkarak bir
oyun yazmıştı; Propero Bonarelli de,
Kanunî Sultan Süleyman’dan yola çıka­
rak, Avrupa’da büyük başarı kazanan
“ II Solimano” adlı oyunu kaleme aldı,
i Bir moda olmuştu Osmanh dünyasının
tipleri üzerine kurulu yapıtlar vermek:
1642’de çıkan Madeleine de Scudery’nin “ İbrahim-’i bu ilgiyi doruk nokta­
sına getirecekti.
Türklere, OsmanlIlara, İstanbul’a bü­
yük bir gizem duygusuyla yaklaşılma­
ya başlanmıştı. Crebillon ve Bedford’un
öyküleri, Viyana’da sahneye konan pek
çok oyundaki replikleri değerlendirmek
gerekirse, artık bütün yönleriyle Osmanh
gündelik yaşamı, Müslüman kadınların
yaşama biçiminden mutfak kültürüne
pek çok konunun içinden didik didik
ediliyordu. Haçlı seferleri döneminden
kalma Doğu musikisi öğeleri iyiden iyi­
ye canlandınlmıştı aynı dönemde, "ye­
niçeri müziği” adı verilen bu tür müziği
icra edebilecek gerçek Türkler buluna­
mazsa, onların yerine zenciler kullanı­
lıyordu.
Müzik alanında, bizim Batılılaşma
sürecinin içinde, Donizetti Paşa’yla baş­
lattığımız ithal hareketi üzerinde çok du­
rulmuştur. Oysa, İngiliz tarihçi Henry
Farmer, başta “ Türk Marşı” yla Mo­
zart’ın olmak üzere, pek çok Batılı bestekânn yapıtlarındaki Türk-Osmanlı
motiflerinin etkilerini saptamış, uzun bir
döküm yaptıktan sonra, Doğu enstrü­
manlarının Batı müziğini etkileme biçi­
mine de ışık tutmuştu. “ Fındıkkıran” da
Çaykovski’nin “ Peer G ynf’ta Grieg’in, Cherubini ve David’in yapıtları
bu listede önü çeken parçalar arasındaydi.
Hazreti
Muhammed'e
Goethe ve
voltaire'in
yaklaşımlarındaki
keskin farklılık,
Batılının bakış
açısında Doğu
dünyası
konusunda
önemli bir bakış
açısı çatışması
başladığını
göstermesi
bakımından
ilginçti
XIX. yüzyıl İstanbul’u, her bakımdan Batı başkentlerine güre daha renkli ve hareketli bir görünüm arzediyordu.
YARIN; KURTUBA
MÜZİK OKULU NDAN
XVII. yüzyılla birlikte, özellikle de
Viyana kuşatmasının başarısızlığından
1sonra AvrupalIlar bir ölçüde rahatladı­
lar bu konuda, Türklerle ilgili olumsuz
yaklaşımların da giderek ortadan kalk­
masını sağladı bu, hiç değilse tam an­
lamıyla nesnel olmasalar bile, “ öcü”
imajım kafalarından silmeye başlamış­
lardı.
BİR DAHA SARMAM...
B ektaşi’yi oruç yerken yakalayan zaptiye çavuşu, açm ış ağ­
zını, yum m u ş gözünü:
— Ulan! dem iş, hadi A llah ’tan korkm uyorsun, şu başındaki
sarıktan utan!
B ektaşi bükm üş boynunu:
— B ağışla ağam , dem iş... V allah i de, billahi de bir daha
sarm am ...
★ ★ ★
ARKAMDAN GELİN!
Bir softa, vaaz kürsüsünde tütün, afyon, esrar gibi keyif içe­
ceklerin in haram olduğunu an latırken , boynundan tütün ke ­
sesi ile afyon hokkası düşüverm iş.
H e rk e s te şaşkın lık! S o fta , is tifin i hiç bozm am ış:
— Ey c e m a a t!.. İşte ben şu andan itibaren bu m urdarları
kald ırıp attım . K im de varsa, benim gibi yapsın!
Bütün bu değişiklikler, Avrupalıya
en azından şunu öğretmişti: Yüzyıllar­
dır amansız düşmanı olarak değerlenj dirdiği İslâm dünyası ile ilgili sahici
i bilgileri yok denecek kadar azdı: Dolaylı
i yoldan yoğun biçimde etkilendiğini sez| diği Müslüman dünyanın ne tür bir kül­
türel yapıya sahip olduğuna, Doğu’da
insanın nasıl değerlendirildiğine dair bil­
gisi o denli kıttı ki, bu usul usul bir şaş­
kınlık yaratmaya başladı Batı’da.
XVIII. yüzyılda “ Binbir Gece Masal­
ları” ve Hâfiz Divanı bölük pörçük Batı
dillerine aktarılmıştı. Bu yarım kaynak­
lar, dönemin en büyük dehâsı sayılan
Goethe’yi derinden etkiledi: “ Doğu-Baü
DivanT’nı yayımladığında, Avrupa’nın
düşünen, yaratıcı kafaları Doğu soru­
nunun ne ölçüde titizlik ve dikkat iste­
diğini kavramak zorunda kalacaklardı.
Goethe ile Voltaire’in Hazreti Muhammed’e yaklaşım biçimleri ve Napolyon’un kıssadan çıkarttığı hisse, Doğu
imajının ortadan ikiye ayrıldığının açık
bir kanıtıydı artık: Genç Goethe, bir ti­
yatro oyunu yazmayı düşünmüştü İs­
lâm’ın büyük Peygamberi üzerine,
yüceltici bir yaklaşımı vardı ona, ne ya­
zık ki bunu gerçekleştirememişti. Voltaire alaycı bir tonla ele almıştı Hazreti
Muhammed’i, bu yaklaşımı Napolyon
şu sözlerle değerlendirecekti: “ Voltaire
dünyanın çehresini değiştiren, görkem­
li bir karaktere sahip olan bu kişiyi en
adi, en bayağı üslûpla ele almıştır.”
Galland, “ Binbir Gece Masalları” nm bütününü çevirip günışığına çıkart­
tığında, Doğu imajı edebiyat ve tiyat­
roda bütün bütüne değişecekti. Artık
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği
Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 8 2
1
8
2
0
1
0
*
Download