kabul edilmezlik kararı

advertisement
Priştine, 4 Temmuz 2016
Nr. Ref.:RK964/16
KABUL EDİLMEZLİK KARARI
Başvuru No: KI10/15 ve KI12/15
Başvurucular
Shpresim Uka ile Bekim Syla
Kosova Yüksek Mahkemesinin Pml.Kzz98/2014 sayı ve 3 Eylül 2014
tarihli kararı hakkında anayasal denetim başvurusu
KOSOVA CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ
Mahkeme Heyeti:
Arta Rama-Hajrizi, Başkan
Ivan Čukalović, Başkanvekili
Robert Carolan, Üye
Altay Suroy, Üye
Almiro Rodrigues, Üye
Snezhana Botusharova, Üye
Bekim Sejdiu, Üye
Selvete Gërxhaliu-Krasniqi, Üye
Gresa Caka-Nimani, Üye
Başvurucu:
1. KI10/15 sayılı başvuru Priştine mukimi Bay Shpresim Uka (bundan böyle:
birinci başvurucu) tarafından yapılmıştır. Bu başvurucu, Priştine’de mukim
Avukat Betim Shala tarafından teşmil edilmiştir.
2. KI12/15 sayılı başvuru Kosova Ovası Belediyesi Bresje köyü mukimi Bay
Bekim Syla (bundan böyle: ikinci başvurucu) tarafından teslim edilmiştir. Bu
başvurucu Priştine’de mukim Avukat Ali Beka tarafından temsil edilmiştir.
İtiraz Edilen Karar
3. Başvurucuların her ikisi Kosova Yüksek Mahkemesinin Pml.Kzz98/2014 sayı
ve 3 Eylül 2014 tarihli kararına itiraz etmişlerdir. Karar, birinci başvurucuya 9
Ekim 2014 tarihinde, ikinci başvurucuya ise 11 Ekim 2014 tarihinde teslim
edilmiştir.
Başvurunun Konusu
4. KI10/15 ile KI12/15 sayılı başvurularını konusu itiraz edilmiş olan karardır.
Bahse konu kararla Kosova Cumhuriyeti Anayasasının (bundan böyle:
Anayasa) 24. maddesi [Kanun Önünde Eşitlik], 31. maddesi [Adil ve Tarafsız
Yargılanma Hakkı] 32. maddesi [Kanun Yollarına Başvurma Hakkı] ve 54.
madde [Hakların Yargı Yoluyla Korunması] ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin (bundan böyle: AİHS) 6. maddesiyle güvence altına alınmış
olan haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
5. Başvurucular Mahkeme’den ayrıca bir duruşma yapılmasını talep etmişlerdir.
İlgili Hukuk
6. Başvuru Anayasa’nın 113.7 fıkrası, 03/L-121 sayılı Kosova Cumhuriyeti
Anayasa Mahkemesi Hakkında Kanun (bundan böyle: Kanun) 49. maddesi ve
Kosova Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün (bundan böyle:
İçtüzük) 29 ile 39. kuralına dayandırılmıştır.
Başvuru Süreci
7. Birinci başvurucu başvurusunu 2 Şubat 2015 tarihinde Kosova Cumhuriyeti
Anayasa Mahkemesine (bundan böyle: Mahkeme) teslim etmiştir.
8. İkinci başvurucu başvurusunu 5 Şubat 2015 tarihinde Mahkeme’ye teslim
etmiştir.
9. Mahkeme Başkanı 12 Mart 2015 tarihinde Üye Almiro Rodrigues’i KI10/15
sayılı başvurunun raportör yargıcı olarak görevlendirmiş üyeler Altay Suroy
(başkan), Kadri Kryeziu ve Arta Rama-Hajrizi’den oluşan Ön İnceleme
Heyeti’ni tayin etmiştir.
10. Başkan, Mahkeme İçtüzüğünün 37. kuralı (1). fıkrası uyarınca KI12/15 ile
KI10/15 sayılı başvuruları birleştirme kararı almıştır.
11. Mahkeme, başvuruların birleştirildiğini 30 Mart 2015 tarihinde her iki
başvurucuya bildirmiş ve birleştirilmiş başvurudan birer nüshayı başvurucular
ile Kosova Yüksek Mahkemesi ve Özel Savcıya (bundan böyle: ÖS)
göndermiştir.
2
12. Başkan, görev süresi dolan Üye Kadri Kryeziu’nun yerine 1 Temmuz 2015
tarihinde Üye Ivan Čukalović’i Ön İnceleme Heyeti başkanlığına
görevlendirmiştir.
13. Ön İnceleme Heyeti 17 Mayıs 2016 tarihinde Raportör Yargıç’ın raporunu
inceledikten sonra Mahkeme Heyetine başvurunun kabul edilmez olduğunun
ilan edilmesini teklif etmiştir.
Olguların Özeti
14. Kosova Özel Savcılığı (KÖS) suç işledikleri iddiasıyla 29 Temmuz 2011
tarihinde başvurucular hakkında Priştine Bölge Mahkemesine iddianame
vermiştir.
15. Priştine Bölge Mahkemesi 17 Aralık 2012 tarihinde çıkardığı P592/11 sayılı
kararla ağır cinayet teşebbüsü ve insan kaçırma teşebbüsü suçundan
başvurucuları suçlu bulmuştur.
16. Birinci başvurucu ile ikinci başvurucu 21 Mart 2013 ile 25 Mart 2013
tarihlerinde İstinaf Mahkemesinde itiraz yoluna giderek ceza muhakemeleri
usul kanunu ile ceza kanunu hükümlerinin ihlal edildiğini ve olgusal durumun
yanlış ve eksik tespit edildiğini ileri sürmüşlerdir.
17. KÖS 26 Nisan 2013 tarihinde her iki başvurucunun itiraz iddialarına verdiği
cevapta itiraz edilen kararın anlaşılır, açık ve titiz hazırlanmış” olduğunu
belirtmiştir.
18. İstinaf Mahkemesi 12 Aralık 2013 tarihinde çıkardığı PAKR 102/13 sayılı
kararla Bölge Mahkemesinin kararını bütünüyle onayarak her iki başvurucuyu
ağır cinayet ve birinci başvurucuyu ağır cinayete teşebbüs suçundan suçlu
bulmuştur.
19. Birinci başvurucu 15 Mayıs 2014 ile ikinci başvurucu 2 Haziran 2014
tarihlerinde Yüksek Mahkemeye kanun yararına bozma dilekçesi sunmuşlar
ve ceza muhakemesi usul kanunu ile ceza kanunu hükümlerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
20. KÖS kanun yararına bozma dilekçeleri hakkında sunduğu cevabında “kanun
yararına bozma dilekçesi olgusal durumun yanlış ve eksik tespiti esasınca
yapılamaz” ve “sunulan deliller Bölge Mahkemesi kararına karşı yapılan
itirazdakilerle aynıdır. Bu deliller zaten İstinaf Mahkemesince ele alınmış ve
reddedilmişlerdir” ifadelerini kullanmıştır.
21. Yüksek Mahkeme 3 Eylül 2014 tarih ve Pml.Kzz 98/2014 sayılı kararında
kanun yararına bozma talebini temelden yoksun bularak reddetmiş ve şu
gerekçeyi bildirmiştir: “karar metni ile gerekçe arasında herhangi bir çelişki”
ve “ceza kanunu hükümleri ihlali olmamıştır”.
3
Başvurucuların İddiaları
22. Birinci başvurucu ile ikinci başvurucunun iddiaları birbirinin tamamen
aynısıdır. Bu nedenle Mahkeme, her iki iddiayı birlikte değerlendirmiştir.
23. Başvurucular hukuk mahkemeleri kararlarıyla onların kanun önünde eşitlik,
adil ve tarafsız yargılanma ile hakların yargı yoluyla korunması haklarını ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
24. Her iki başvurucu ayrıca hukuk mahkemelerinin in dobio pro reo ilkesini de
ihlal ettikleri görüşündeler.
25. Başvurucular Mahkeme’den duruşmanın yapılmasını emretmesi ve her
ikisinin bireysel haklarının ihlal edildiğinin tespitini talep etmişlerdir.
Başvurunun Kabul Edilirliği
26. Mahkeme öncelikle KI10/15 ile KI12/15 sayılı başvuruların Anayasada
belirtilmiş ve Kanun ile İçtüzükte ayrıntıları verilmiş olan kabul edilirlik
koşullarının yerine getirip getirmediğini değerlendirmek durumundadır.
27. Mahkeme bu anlamda Anayasa’nın 113. madde 1 ve 7. fıkralarına atıfta
bulunur. Fıkralar şöyledir:
1. Anayasa Mahkemesi, yasal şekilde sadece yetkili makamlarca açılmış
davalar hakkında karar verir.
[…]
7. Yasalarla belirlenen tüm yasal yollar tükendikten sonra bireyler, kamu
otoriteleri tarafından kendi bireysel hak ve özgürlükler ihlal edildiğinde
dava açma haklarına sahiptirler.
28. Mahkeme ayrıca Kanun’un 48. maddesine [Başvurunun Kesinliği] atıfta
bulunmuştur. Madde şöyledir:
İstem müracaatında bulunan kişi, isteminde hangi hak ve özgürlüğünün
ihlal edildiğini tahmin ettiğini ve müracaatta bulunan kişinin itirazda
bulunmak istediği kamu otoritenin somut işleminin hangisi olduğu
konusunda doğru bir açıklama yapmakla görevlidir.
29. Mahkeme İçtüzüğün 36 (1) (d) ile (2) (b) kural bentlerine de atıfta bulunur.
Bentler şöyledir:
(1) Mahkeme başvuruları yalnız şu hallerde görüşebilir:
[…]
d) Başvuru prima facie olarak açıkça temellendirildiği veya temelden
yoksun olmadığı zaman. […].
(2) Mahkeme şu kanaatlere vardığında başvuruyu açıkça temelden
yoksun olduğunu ilan eder:
[…]
4
b) Sunulan maddi unsurların herhangi bir şekilde Anayasa ihlali
iddialarını gerekçelendirmediği zaman;
30. Mahkeme bir de Anayasa’nın 53. maddesini [İnsan Hakları Hükümlerinin
Yorumlanması] zikretmiştir. Madde şöyledir:
Bu anayasayla güvenceye bağlanan insan hak ve temel özgürlüklerinin
yorumlanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla uyumlu
şekilde yapılır.
31. Aslında Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (bundan böyle:
AİHM) usul ve maddi hukuka ilişkin kuralları yorumlayıp uygulamak
hukuk mahkemelerinin rolü ve görevidir (bkz. mutatis mutandis Garcia Ruiz
– İspanya [GC] 30544/96 davası AİHM 1999-I tarihli kararı 28. paragraf)
tespitinde bulunduğunu hatırlatır.
32. Mahkeme, olgusal durumun doğru ve eksiksiz şekilde doğrulanmanın hukuk
mahkemelerinin yargılama yetkisinde olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin
Anayasa ve diğer hukuki belgelerle güvence altına alınmış haklara uygunluğu
sağlamak olduğunu, bu nedenle “dördüncü derece mahkemesi” olarak faaliyet
gösteremeyeceğini tekraren bildirir. (bkz. Akdivar – Türkiye davası, başvuru
No: 21893/93, 16 Eylül 1996 sayılı AİHM kararı, ayrıca bkz. KI 86/11 Milaim
Berisha adlı başvurucunun başvurusuna ilişkin 5 Nisan 2012 tarihli kabul
edilmezlik kararı).
33. Mahkeme, hukuk mahkemeleri tarafından işlendiği iddia edilen olgusal
durumun tespiti veya yürürlükteki kanunlara ilişkin hataları incelemek
(meşruiyet) kendi görevi olmadığını, ancak bu tür işlemlerin başvurucunun
Anayasa ile güvence altına alınmış haklarını ihlal edip etmediklerini
incelemek (anayasal denetim) olduğunu belirtir.
34. Mahkeme bu nedenle kamu otoritesince anayasal hak ve özgürlüklerinin ihlal
edildiğini ileri sürdüklerinde başvurucuların, gerekçelendirilmiş iddia ve ikna
edici deliller sunmaları gerektiğini hatırlatır.
35. Mahkeme, KI10/15 ve KI12/15 sayılı başvurularla ilgili davaların hukuk
mahkemelerinde olağan akışında ve delillerin toplanması şekli dahil olmak
üzere kendi içlerinde herhangi bir şekilde hakkaniyetsiz ve keyfi olup
olmadıklarını değerlendirmek Mahkeme’nin görevi olduğunu belirtir (bkz.
Shub v. Litvanya, No. 17064/06, AİHM, 30 Haziran 2009 tarihli kararı,
AİHM 16 Aralık 1992 tarihli kararı; bkz. Edwards v. Birleşik Krallık, Başvuru
No: 13071/87, 10 Temmuz 1991 tarihli Avrupa İnsan Hakları Komisyonu
Raporu; bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo v. İspanya, 6 Aralık 1988,
başvuru No: 10588/83, 10589/83, 10590/83, 68. paragraf).
36. Mahkeme, başvurucuların hukuk mahkemelerinde görülen ceza davaları
süreçlerinde anayasa ve AİHS ile güvence altına alınmış olan hak ve
özgürlüklerinin ihlal edildiği görüşündeler. Birinci başvurucu kanun yararına
bozma dilekçesinde itiraz konusu kararda belirtildiği şekilde “her iki
mahkeme kararında CMUK 384. maddesi hükümlerine ilişkin esaslı ihlal ve
CMUK 385(1) fıkrasına ilişkin ihlal işlemişlerdir” iddiasını ileri sürmüştür.
5
37. Mahkeme, Yüksek Mahkemenin başvurucularca gündeme getirilmiş olan bir
dizi mesele olduğunu “delillerin değerlendirmesini ele alan konular olup,
kanun yararına bozma dilekçesinin olgusal durumun yanlış ve eksik tespiti
temeline dayandırılamayacağını (CMUK 432. madde) tespit etmiştir.
38. Yüksek Mahkeme bunun dışında ilk derece mahkeme kararının “yeniden
tespitin nasıl yapıldığıyla ilgili olarak son derece ayrıntılı ve açık olduğu”
İstinaf Mahkemesi kararının ise “gerekçe kısmının son derece güzel ifade
edildiği ve bulgular konusunda gayet açık olduğu” görüşündedir.
39. Yüksek Mahkeme sonunda başvurularda ortaya konan diğer iddialar
hakkında bir görüşme yapacak hiçbir gerekçe bulamamıştı, çünkü bu
iddialar açıkça temelden yoksunlar (…) ve kararların önemli kısımlarında
zaten zikredilmişlerdi.
40. Mahkeme genel anlamda Yüksek Mahkeme kararının başvurucularca ileri
sürülen iddiaları tamamen incelediği ve onların meşruiyete ilişkin
şikayetlerine cevap verdiğini değerlendirmiştir.
41. Mahkeme, Yüksek Mahkeme tarafından ortaya konan bir tespiti
gözlemlemiştir. Bu tespitte “olmaması gerektiği halde maalesef savunma
avukatlarının önemli bir kısmında ikinci bir itiraz yolu olarak kanun
yararına bozma dilekçesi sunma eğilimi yaygınlık kazanmıştır, ifadesi yer
almaktadır. Mahkeme aynı şekilde başvurucuların çoğunun yaptıkları
başvurularda Mahkeme’yi “dördüncü derece mahkemesi” olarak gördüklerini
tespit etmiştir.
42. Mahkeme bunun dışında başvurucuların kanun önünde eşitlik hakkı ihlali (i),
adil ve tarafsız yargılanma hakkı ihlali (ii), kanun yollarına başvurma hakkı
ihlali (iii) ve hakların yargı yoluyla korunması hakkı ihlali (iv) meydana
geldiğini ileri sürdüklerini tespit etmiştir.
43. Mahkeme anayasa denetimin esas meselelerini tespit ettikten sonra
Anayasa’nın 53. maddesi gereğince Anayasa ile güvence altına alınmış olan
insan hak ve özgürlüklerinin yorumlanmasını AİHM kararlarıyla uyumlu
şekilde yapmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
(i) Kanun Önünde Eşitlik Hakkı İhlali
44. Mahkeme Anayasa’nın 24. maddesini [Kanun Önünde Eşitlik] dikkate alır.
Madde şöyledir:
2. Hiç kimseye ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş veya milli köken,
sosyal sınıf, bir topluluğa olan bağlılık, mülk, ekonomik ve sosyal durum,
cinsel tercih, doğum, özürlü veya başka herhangi bir statüden dolayı
ayrım yapılamaz.
45. Mahkeme bu doğrultuda ayrımcılığın doğrulanması için başvurucuların
ayrımcılık
dayanağını
göstermeksizin
ayrımcı
muameleye
atıfta
bulunmalarının yeterli olmadığını değerlendirmiştir. Yetkili hukuk
6
mahkemeleri yargılama süreçlerini adaletli ve makul şekilde yapmış ve
başvurucuların iddia edilen ve mahkumiyetlerine sebep olan suçu işlediklerini
tespit etmişlerdir.
46. Anayasa Mahkemesi devamında gerçekleşen süreçler ile başvuruculara verilen
cezaların Anayasa’nın 24.2 madde fıkrasında zikrolunan ayrımcılık temeli
üzerine gerçekleşmediklerini değerlendirmiştir.
47. Mahkeme aslında AİHM içtihadına atıfta bulunmak ister. Mezkur içtihat şunu
belirlemiştir: ayrımcılık, benzer durumlardaki kişilerin nesnel ve makul bir
gerekçe olmaksızın farklı muamele görmeleridir (bkz. Willis v. Birleşik
Krallık, başvuru No: 36042/97, AİHM Kararının 48. paragrafı, 2002-IV; bkz.
Bekos ve Koutropoulos v. Yunanistan, Kararın 63. paragrafı; bkz. D.H. ve
diğerleri v. Çek Cumhuriyeti, 44. paragraf).
48. Mahkeme, başvurucuların hukuk mahkemelerine eşit şekilde erişim ve
haklarını eşit şekilde koruyabildiklerini değerlendirmiştir. Onlar, ayrımcılık
temeli üzerinde bir hak ihlalini kanıtlayamamış ve doğrulayamamışlardır. Bu
nedenle onların kanun önünde eşitliğe ilişkin iddiaları temelden yoksundur.
(ii) Adil ve Tarafsız Yargılanma Hakkı İhlali
49. Mahkeme başvurucuların adil ve tarafsız yargılanma hakkı ihlali iddialarını
hatırlatır. 31. madde [Adil ve tarafsız yargılanma hakkı şöyledir:
(…)
2. Herkes, yasalara göre kurulmuş bağımsız ve tarafsız mahkemenin
makul bir süre içerisinde kendisi hakkında kararlaştırdığı hak ve
sorumlulukları veya işlediği herhangi bir suç duyurusu duruşmasının
kamuya açık yapılması hakkına sahiptir.
(…)
4. Ceza gerektiren suçla suçlanan herkes tanıklara soru sorabilir ve
tanıkların, uzmanların ve kanıtları açığa çıkartabilecek diğer kişileri
zorunlu katılımını talep edebilir.
5. Ceza gerektiren suçla suçlanan herkes, yasalara uygun şekilde
suçluluğu ispatlanmadıkça, suçsuz sayılır.
50. Mahkeme her şeyden önce adil yargılanma hakkının 54. maddeyle güvence
altına alınmış olan yargı yoluyla korunması hakkından ileri geldiğini hatırlatır.
Adil yargılanma hakkı bunu ihlal etme tehlikesiyle sürekli halde karşı karşıya
olan hakimlerin tüm diğer temel haklardan daha fazla dikkatli olmalarını
gerektirir. Aslında adil yargılanma hakkı tüm diğer hakların kompleks bir
referansıdır. Başka bir deyişle mahkemeye erişim hakkı, delil ve kanıt sunma
hakkı, gerekçeli karar alma ve itiraz hakkı ile silahların eşitliği ilkesidir.
51. Mahkeme bu doğrultuda itiraz edilen kararların kanıt ile suçun işlenmesi ve
cezaların belirlenmesine ilişkin kanun üzerinde eksiksiz ve geniş bir analizin
göstergesi olduğu görüşündedir.
52. Mahkeme, İstinaf Mahkemesinin olgusal durumun yanlış tespiti iddialarına ve
CMUK 384. madde uyarınca ceza yargılama usulü hükümleri ile 385(1)
7
fıkrasına göre ceza kanunu ve ayrıca CMUK 403. madde ile CMUK 404.
maddesine göre Ceza Kanunun esaslı ihlali iddialarına cevap vermek suretiyle
başvurucuların şikayetlerine ayrıntılı açıklamayla cevap verdiğini tespit
etmiştir.
53. İstinaf Mahkemesi ikinci başvurucunun verilen cezanın süresine ilişkin itiraz
iddialarını kısmen kabul ederek tutukluluk halini de ceza infaz süresinden
saymıştır. Dahası İstinaf Mahkemesi daha elverişli olan ceza kanununu
dikkate almıştır.
54. Mahkeme bunun dışında İstinaf Mahkemesinin itiraz edilen kararının
değerlendirilmesinin yapıldığı karardaki bulguların, onun genel bulgularını,
karar metni ve karar esasını, işbirlikçi tanığı ile yardımcı delilleri, İstinaf
Mahkemesinin yeni delillerini, in dobio pro reo, tutukluluk halinde geçen
sürenin hesaplanması ve diğer iddiaları tamamen incelediğini tespit etmiştir.
55. Mahkeme, itiraz konusu Yüksek Mahkeme kararının anayasal ve hukuki
temellere göre kurulmuş olan bir tarafından görüldüğünü, belirlenen yapıdaki
mahkeme heyetince karar alındığını, yürürlükteki kanunlar uyarınca
yargılama yetkisi sınırları içerisinde hareket ettiğini tespit etmiştir.
56. Mahkeme, itiraz konusu Yüksek Mahkeme kararında kanun yararına bozma
dilekçesinde ileri sürülen iddialar ele alındığını, hukuki sınırlar içerisinde tüm
iddialar ayrıntılı bir şekilde açıklandığını ve talebin temelden yoksun olarak
reddedildiğini tespit etmiştir.
57. Mahkeme, hukuk mahkemelerinin yargılama sürecinden önce başvurucuların
suçlulukları hakkında düşüncelerini geliştirmiş ve delilleri bu yönde
yorumlamaya gayret etmiş olduklarından delillere ilişkin iddia edilen
şüpheleri kendi lehlerine olacak şekilde yorumlamadıkları için adalet
mahkemelerince in dubio pro reo ilkesinin ihlal edildiği iddiasını ileri
sürdüklerini hatırlatır.
58. Mahkeme bu doğrultuda hukuk mahkemelerinin yargılama sonuçlarını cezai
sorumluluk ve cezai müeyyidelere ilişkin olguları ortaya koyan belirleyici
delilleri ayrı ayrı ve birlikte yaptıkları değerlendirmelere dayandırdıklarını
tespit etmiştir.
59. Bunun dışında itiraz konusu kararda in dubio pro reo ilkesi, hukuki
sınırlarının açılması, ilkenin olağan uygulanışının istismarı, ilkenin esas
içeriği ve in dubio pro reo ilkesi neden ihlal edilmemiştir meselesi
ayrıntılarıyla incelenmiştir.
60. Mahkeme, keyfi olmaları haricinde hukuk mahkemelerinin delilleri
değerlendirmelerine ilişkin tespitlerin niteliğini değerlendirmek onun
yargılama yetkisi dışında olduğunu hatırlatır. Anayasa Mahkemesi
mahkemelerin delilleri kanıtlayıcı araç olarak hangi şekilde kabul ettiklerine
ve mahkemelerin kanıtlayıcı değerlerin değerlendirmelerine müdahale etmez.
Bu, açık duruşmalarda yemin ettikleri halde tanıkların ifadelerini çelişkili
olmaları durumda da hukuk mahkemelerinin özel rolüdür (Blz. AİHM
8
Doorson v. Hollanda, 6 Mart 1996 tarihli karar, 78. paragraf, 1996-II sayılı
raporda yayımlanmıştır).
61. Mahkeme, itiraz konusu kararın başvurucuların Anayasa ile güvence altına
alınmış olan temel hak ve özgürlüklerine riayet edilerek kanun usullerine
uygun süreçlere dayandığını değerlendirmiştir.
62. Mahkeme bu nedenle başvurucuların, itiraz konusu kararla adil ve tarafsız
yargılanma haklarının neden ve nasıl ihlal edildiğini açıklamadıklarını ve
iddialarını kanıtlamayıp anayasal temeller üzerine oturtmadıklarını tespit
etmiştir.
(iii) Kanun Yollarına Başvurma Hakkı
63. Mahkeme başvurucuların kanun yollarına başvurma hakkının ihlal edildiği
iddiasını da hatırlatır. Anayasa’nın 32. maddesi [Kanun Yollarına Başvurma
Hakkı] şöyledir:
Her kişi, yasayla belirlenen hak ve çıkarlarına tecavüz eden mahkeme ve
yönetim kararlarına karşı hukuki araçlara başvurma hakkına sahiptir.
64. Mahkeme bu doğrultuda başvurucuların davalarını Bölge Mahkemesi, İstinaf
Mahkemesi ve Yüksek Mahkemeye açmaya çok sayıda imkanı olduğunu tespit
etmiştir. Maddi hukuk ve usul hukukuna ilişkin iddia edilen ihlaller hukuk
mahkemelerince genişçe ve eksiksiz görülmüşlerdir.
65. Mahkeme bununla ilgili olarak AİHM’nin etkili kanun yolunun ne olduğu
hakkında standart koyduğunu belirtmek ister. Bu standartlar ilkesel olarak bir
başvurucu tarafından ortaya konan her iddianın incelenmesini gerektirmez.
Önemli olan başvurucu için başarılı olduğu ispatlanan bir kanun yolunun
etkili bir kanun yolu olduğu şeklinde yorumlanmamasıdır. Aksine bu, ne AİHS
ne de Anayasa tarafından istenen bir koşul değildir.
66. Mahkeme bu doğrultuda AİHM’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13.
maddesi [Anayasa’nın 32. maddesinin bağlantılı olduğu] anlamında bir
kanun yolunun etkililiği başvurucu için elverişli olan bir yargılamanın
sonucu değildir (Gebremedhin v. Fransa kararı, No: 2589/05, § 53).
67. Bu da Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun hazırlanırken
başvurucuların şikayetlerini dayandırdıkları iddiaları ve onların şikayetlerinin
kendileri için elverişli görmediğinden hukuk mahkemelerince geçerli kabul
etmediği için başvurucularca sadece Anayasa’nın 32. maddesine veya
AİHS’nin 13. maddesine atıfta bulunmanın yeterli olmayacağı anlamına
gelmektedir.
68. Mahkeme yargılamanın her derece ve aşamasında başvurucuların kanun
yollarına erişebildiklerini ve etkili kanun yolu haklarına riayet edildiğini tespit
etmiştir. Başvurucular yargılama süresince suçlamalara, sucun hukuki
değerlendirmesine ve kararlara itiraz etme imkanına sahip olmuşlardır.
Aslında onlar İstinaf Mahkemesine itiraz ve Yüksem Mahkemeye kanun
yararına bozma dilekçesi sunmuşlardır.
9
69. Mahkeme başvurucularca ileri sürülen iddiaların eksiksiz incelendiğini ve
maddi hukuk ile usul hukukuna ilişkin herhangi bir ihlalin bulunmadığına
karar verildiğini tespit etmiştir. Başvurucuların İstinaf Mahkemesi veya
Yüksek Mahkemenin tespitlerini kabul etmemeleri olgusu böyle bir kanun
yolunu etkisiz kılmaz.
(iv) Hakların yargı Yoluyla Korunması Hakkının İhlali
70. Mahkeme başvurucuların hakların yargı yoluyla korunması hakkının ihlal
edildiği iddiasını da hatırlatır. Anayasa’nın 54. maddesi [Hakların Yargı
Yoluyla Korunması] şöyledir:
Herkesin, bu anayasa ve yasayla güvenceye bağlanmış hakların ihlali
veya yok sayılması durumunda yargı yoluyla koruma ve böyle bir
hakkın ihlali tespit edildiği durumda etkin yasal araçlara başvurma
hakkı vardır.
71. Mahkeme, Anayasa'nın 54. maddesinden hakların yargı yoluyla korunması
hakkının kullanılmasını gerektiren şartı, Anayasa ile güvence altına alınmış
olan ihlal veya herhangi bir hakkın reddinin kaynaklandığını hatırlatır. Böyle
bir ihlal var ise ihlal veya reddedilen hakkın sahibi müteakip etkili kanun
yollarına hakkı vardır.
72. Mahkeme, başvurucuların adil ve tarafsız yargılanma hakkı ihlali iddiasının
temelden yoksun olduğunu ve etkili kanun yollarına başvurma hakkına riayet
edildiğini yukarıda tespit etmiştir. Öyle ki hakların yargı yoluyla korunma ve
etkili kanun yollarına başvurmaya götürecek hak ihlali yoktur. Bu nedenle
anayasal denetim dayanağı yoktur.
73. Mahkeme bu nedenle Anayasa’nın 54. maddesinden kaynaklı yargı yoluyla
hakların korunması yönünde başvurucuların ileri sürdükleri iddialarını ele
alacak temel olmadığın tespit etmiştir.
74. Özet olarak Mahkeme, başvurucuların iddialarını dayandıramadıkları ve
Anayasa ile AİHS’yle güvence altına alınmış haklarının ihlaline ilişkin prima
facie türünden bir delil sunmadıklarını değerlendirmiştir (bkz. Başvuru No:
KI19/14 ve KI21/14, Başvurucular: Tafil Qorri ve Mehdi Syla, Kosova
Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, Kosova İstinaf Mahkemesinin CA.nr.
2129/2013 sayı ve 5 Aralık 2013 tarihli kararı ile Kosova İstinaf Mahkemesinin
CA nr. 1947/2013 sayı ve 5 Aralık 2013 tarihli kararı hakkında anayasal
denetim başvurusu).
75. Mahkeme başvurucuların taleplerinin Anayasa ile belirlenmiş ve Kanun ile
İçtüzükle
ayrıntıları
öngörülmüş
koşulları
yerine
getirmediğini
değerlendirmiştir.
76. Bu nedenle başvurular açıkça temelden yoksunlar ve İçtüzüğün 36. kuralı (1)
(d) ile (2) (b) bentleri uyarınca kabul edilmez olarak ilan edilmeleri
gerekmektedir.
10
(v) Duruşma Yapma Talebi
77. Mahkeme başvurucuların Mahkemeden “duruşma yapılmasını emretmesini”
talep ettiklerini hatırlatır. Kanunun 20. maddesi şöyledir:
1.
Anayasa
Mahkemesi,
sözlü
görüşmeye
ait
oturumun
tamamlanmasından sonra konu ile ilgili kararı alır. Tarafların sözlü
görüşmeden vaz geçme hakkı vardır.
2. Bu maddenin 1. fıkrasına bağlı olmaksızın, değerlendirmesine göre,
mahkeme, dava dosyaları esasınca anayasanın görüşme nesnesi olan
konular üzerinde karar alabilir.
78. Mahkeme başvurucuların herhangi bir delil ve gerekçe bildirmeksizin basit bir
şekilde duruşma talep ettiklerini tespit etmiştir.
79. Mahkeme, Kanunun 20.2 madde fıkrası uyarınca karar almak için dosyadaki
evrakın yeterli olduğunu değerlendirmiştir.
80.Bu nedenle başvurucuların açık duruşma talebi reddedilmiştir.
BU SEBEPLERDEN DOLAYI
Anayasa’nın 113.7 fıkrası Kanun’un 48. maddesi ve İçtüzüğün 36. kuralı (1) (d) ve (2)
(b) bendi uyarınca Kosova Anayasa Mahkemesi’nin 17 Nisan 2016 tarihinde yapılan
duruşmasında oybirliğiyle:
I.
Başvurunun kabul edilmez olduğunun İLANINA,
II.
Duruşma talebinin REDDİNE
III.
Kararın taraflara TEBLİĞ EDİLMESİNE,
IV.
Kanunun 20.4 maddesi uyarınca
YAYIMLANMASINA karar verilmiştir.
V.
İşbu kararın derhal yürürlüğe girer.
bu
kararın
Resmi
Gazetede
Raportör Yargıç
Anayasa Mahkemesi Başkanı
Almiro Rodrigues
Arta Rama-Hajrizi
11
Download