islam hukukunda - Ekev Akademi Dergisi

advertisement
EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 20 Sayı: 67 (Yaz 2016)
205
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE
HÜKÜMLERE ETKİSİ
Mehmet Selim ASLAN (*)
Öz
İslam hukuku tarafından hak sahibine hakkını kullanma hususunda bir yetki tanındığı, bu yetkinin kullanımına yönelik bir kısıtlamaya gidilemeyeceği ve dolayısıyla bu
yetkiyi kullanması halinde herhangi bir hukukî yükümlülükten söz edilemeyeceği unutulmamalıdır. Buna göre hak sahibi, hakkını amacına uygun bir şekilde kullanabilir. Ayrıca
böyle bir kullanım başkalarına zarar vermediği sürece hukuk tarafından kısıtlanamaz.
Ancak bazen hak sahibi hakkını kullandığında kendisine çeşitli faydalar sağlarken, aynı
zamanda başkasını zarara uğratabilir. Aynı şekilde hakkını kullanırken kendisine herhangi bir yarar sağlasın diye değil, sırf başkasına zarar versin diye kullanabilir. İşte böyle
durumlara hakkın kötüye kullanılması denir.
Kişi, hakkını kullandığında elde ettiği yarar başkasının gördüğü/göreceği zarardan
daha az ise bu durumda hakkını kötüye kullanmış olur. Dolayısıyla hakların kullanılması durumunda özel menfaatler arasında çatışma olabileceği gibi özel menfaatle kamu
yararı arasında da çekişme olabilir. Özel çıkarlar arasında çatışma olduğu zaman bu
çıkarları dengelemek gerekir. Ancak özel çıkarla kamu yararları çatıştığında kamu yararlarının özel menfaatlere tercih edilmesi söz konusu olur. Zira İslam hukukuna göre özel
menfaatler kamu yararına üstün sayılamaz.
Anahtar Kelimeler: Hak, Te‘assuf, Hakkın Kullanılması, Hakkın Kötüye Kullanılması, Hükümlere Etki Etmek.
The Te'assuf Concept in Islamic Law and its Effects on Judgments
Abstract
It should not be forgotten that in respect of exercising the right, conferring of power to
right owner by Islamic law, cannot make any restrictions for the exercise of such authority
and accordingly cannot be mentioned of any legal obligations if the use of this authority.
Hereunder, the rightful owner can use his right properly to the aim. Also, such a use
cannot be restricted by law unless they cause harm to others. But, sometimes when the
right owner exercises his right, he may damage someone else while providing a variety
of benefits to himself. Likewise, he exercises the right for not to provide any benefit to
himself but may exercises the right just because to harm others. This is called abuse of
*) Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Hukuku Ana Bilim Dalı
(e-posta: [email protected])
206 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
the right to such situations.
If the acquired surplus less than the harm which someone else has exposed/will
expose When the person exercise the right, in this case the right owner abuses the his
right. Therefore, in case of exercising of the rights, sometimes rivalry between public
interest and private interest such as might be conflict between private interests. When
the conflict between the private interests need to balance those interests. However, when
private interests conflict with the public interests, comes into question preferencing public
interest to the private interests. Because, according to Islamic law, the public interest
cannot be said to be superior to private interests.
Keywords: Right, Te‘assuf, Enjoyment, Abuse of right, Effects on Judgments.
Giriş
Hukukun tanıdığı bir hakkı kullanmak caizdir ve dolayısıyla zarar verme kastı olmaksızın hakkın kullanımından kaynaklanan zararların tazmin edilmesi gerekmez. Daha açık
bir ifade ile bir kimsenin hakkını kullanmasından ötürü meydana gelen zararlar tazmin
edilmez. Nitekim Mecelle’de bu kural “Cevâz-ı şer‘î damana münâfî olur”1 şeklinde kanunlaştırılmıştır. Sözgelimi bir kimse kendi mülkünde bir kuyu açar ve birinin hayvanı
bu kuyuya düşüp telef olursa bu durumda kuyu kazan kimse hayvanın değerini tazmin
etmekle sorumlu tutulmaz. Çünkü bu kimse kendi mülkünde hukuken meşru bir fiilde bulunmuştur.2 Mecelle’de buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Örneğin bir kimse komşusunun arsasına yakın bir yerde kendi arazisinde bir kuyu açsa ve komşunun kuyusunun suyu
bundan ötürü azalsa bu kimse bu zararı tazmin etmekle sorumlu tutulmaz. Aynı şekilde
bir şahıs başkasının dükkânının bitişiğinde bir dükkân açıp önceki dükkânın kâr oranında
azalma meydana gelirse bu şahsın da tazmin yükümlülüğü söz konusu olmaz.3
Genel kural bu olmakla birlikte, bazen hakkın kullanılması başkasına büyük bir zarara
sebep olabilir. Hatta bazen kişi sırf başkasına zarar verme kastıyla hakkını kullanır. İşte bu
tür bir kullanım hukuken yasaklanır mı, aynı şekilde böyle bir kullanım tazmin gerektirir
mi? Daha
açık bir tabirle
bu küllî
kaide İslam
hukukunda genel
bir Ġslam
ilke olmakla
birlikte göre
alınmıĢtır.
Yalnızca
Mâlikî
fukahâsından
ġâtıbî,
hukukuna
onun istisnaları yok mu, dolayısıyla İslam hukukuna göre hakkın kötüye kullanılması göz
mubahların
birer
olduğunu,
insan
bu mubahlardan
önünde
bulundurularak
haklarnimet
kısıtlanabilir
mi gibi her
sorular
önem için
arz etmektedir.
Buna
rağmen hakkın kötüye kullanılması klasik dönem ne usul ne de füru eserlerinde teori hayararlanma hakkı bulunduğunu, bir kimsenin mubah bir Ģeyi meĢru
linde ele alınmıştır. Yalnızca Mâlikî fukahâsından Şâtıbî, İslam hukukuna göre mubahların birer
nimet olduğunu,
her insan
için bu
mubahlardan
olmayan
bir tarzda
alması
halinde
bile yararlanma
mubahın hakkı
aslı bulunduğunu,
itibariyle nimet
bir kimsenin mubah bir şeyi meşru olmayan bir tarzda alması halinde bile mubahın aslı
olduğunu,
ancak ancak
burada
yerilen
birbirkullanım
gerçekleĢtiğini
itibariyle
nimet olduğunu,
burada
yerilen
kullanım (‫ )االستعمال املذموم‬gerçekleşti1) Mecelle, md. 91.
söyler. ġâtıbî‟nin burada vurguladığı yerilen kullanım kavramı “hakkın
2) Ali Haydar Efendi (Küçük), Dürerü’l-hükkâm şerhu Mecelleti’l-ahkâm Şerhu’l-Kavâidi’l-külliye,
Matbaatu
tevsîkullanılması”
‘, İstanbul 1330/1911,
s. 193.
kötüye
nazariyesinin
esasına ıĢık tutması bakımından
3) Mecelle, md. 1288.
bize
bir fikir vermektedir.4 Ancak o da diğer klasik dönem fukahâsı gibi
hakkın kötüye kullanılmasını sistematik olarak ele almayıp ilgili olduğu
konular arasına serpiĢtirilmiĢ bir tarzda incelemiĢtir. Ayrıca fıkıh
çağdaĢ
ĠslamSubhî
hukukçuları
hak sözcüğünü
olarak tarif
etmiĢlerdir.
Örneğin
Mahmesânî,
“Dinin yahukukî
da hukukun
tanıdığı
ve gücüyle
8
Örneğin
Subhîmenfaat”
Mahmesânî,
“Dinin
ya da hukukun
gücüyle
koruduğu
Ģeklinde
tanımlarken;
Fethî tanıdığı
ed-Dirînîveise
“Belli bir
8
koruduğu
menfaat”
Ģeklinde tanımlarken;
ed-Dirînî
ise “Belli
menfaati
gerçekleĢtirmek
için bir ĢeyFethî
üzerinde
yetkili
kılmakbirveya
İSLAM HUKUKUNDA
‘TE‘ASSUF’
KAVRAMI
VE HÜKÜMLERE
207
menfaati
gerçekleĢtirmek
için bir
Ģeyistemek
üzerinde
yetkili ETKİSİ
kılmak veya
baĢkasından
bir Ģeyin yapılmasını
hususunda
hukukun
tanıdığı
baĢkasından
bir Ģeyin tarif
yapılmasını
istemek
hususunda
hukukun
tanıdığı
aidiyet”
Ģeklinde
eder.9 Buna
göre
hak,kavramı
hukuk
düzeni
tarafından
ğini
söyler. Şâtıbî’nin
burada vurguladığı
yerilen
kullanım
“hakkın
kötüye
kulla9
4
nılması”
nazariyesinin
esasına
ışık
tutması
bakımından
bize
bir
fikir
vermektedir.
Ancak
aidiyet”
Ģeklinde
tarif eder.
Buna
göre hak,
hukuk
tanınan
ve korunan
menfaat
demektir.
Ancak
isterdüzeni
madditarafından
ister manevi
o da diğer klasik dönem fukahâsı gibi hakkın kötüye kullanılmasını sistematik olarak ele
tanınan
veilgili
korunan
menfaat
demektir.
Ancak
maddi
istersayılabilmesi
manevi
almayıp
olduğu
arasına
birister
tarzda
incelemiştir.
Ayrıca
fıkıh
içerikli
olsun
herkonular
menfaat
hakserpiştirilmiş
değildir.
Zira
menfaatin
hak
kitaplarında hak kelimesi sık sık kullanılmaktadır. Bir yandan hak sahibinin hakkını kuliçerikli
menfaat tanınması
hak değildir.
Zira menfaatin
hakBir
sayılabilmesi
için olsun
hukukher
tarafından
ve korunması
gerekir.
baĢka ifade ile
lanma konusundaki serbestliğinden öte yandan sahibi tarafından kullanılan haktan zarar
gören
şahısların
söz edilmektedir.
Hak kavramının
kapsamını
belirlemek
için
hukuk
tarafından
tanınması
korunması
Bir baĢka
ifade ile
haktan
söz haklarından
edilebilmesi
içinveöncelikle
birgerekir.
menfaatin
bulunması
veiçinbu
çok geniş tartışmalar yapılmış ve değişik görüşler savunulmuştur. Bu görüşlerin kısaca
haktan
söz edilebilmesi
için
öncelikle
bir
menfaatin
bulunması
ve özünde
buolamenfaatin
hukuk
düzeni
tarafından
korunması
gerekir.
Hakkın
incelenmesi,
hak
kavramının
anlamını
ve kapsamını
belirlemek
bakımından
yararlı
caktır.
menfaatin
hukuk düzeni
tarafından
korunması
gerekir.vardır.
HakkınÖte
özünde
hak sahibinin
yararlandığı
menfaat
ve kazanç
taraftan
I.
Kavramsal
Çerçeve herhangi
hak hukukun
sahibinin
yararlandığı
menfaat
kazanç
tanımadığı
bir veyarar
hak vardır.
sayılmazÖte
ve taraftan
dolayısıyla
Araştırmamızın konusu “te‘assuf” kavramı, yani hakkın kötüye kullanılmasıdır. Anhukukun
tanımadığı
herhangi
kullanılması
da caiz
olmaz. bir yarar hak sayılmaz ve dolayısıyla
cak hakkın kötüye kullanılmasından söz edilebilmesi öncelikle bir hakkın bulunmasına
bağlıdır. Dolayısıyla
önce
hak kavramının
mahiyeti
üzerinde
durmak
gerekir. Bunasözlük
göre
kullanılması
da caizmahiyeti
olmaz.
Hakkın
anlatıldıktan
sonra
te‘assuf
sözcüğünün
sözlükte hak kelimesi batılın zıddı, bir şeyin vacip olması, sabit olması gibi anlamlara
6
mahiyeti
anlatıldıktan
sonra
te‘assuf
sözcüğünün
sözlük
ve Hakkın
terim5 Ayrıca
anlamlarının
belirtilmesi
gerekir.
Çünkü
günümüz
Ġslam
gelmektedir.
hak sözcüğü
bir şeyin sağlamlığına
ve sıhhatine
delalet
etmektedir.
dönem
fukahâsı, eserlerinde
hak sözcüğünü
sıkça kullanmalarına
rağmenĠslam
kelimeveKlasik
terim
anlamlarının
belirtilmesi
gerekir.
günümüz
hukukçularının
kâhir ekseriyeti
hakkın
kötüyeÇünkü
kullanılması
nazariyesi için
nin sözlük anlamına yakınlığını ve tarif edilmesine gerek duyulmayacak derecede açık
7
olmasını
göz önünde
bulundurarak
teknik
bir
şekilde
tanımlamamışlardır.
Buna
hukukçularının
kâhir
ekseriyeti onu
hakkın
kötüye
kullanılması
nazariyesi
içinkar-bir
bu kelimeyi
kullanmaktadır.
Buna
göre
sözlükte
te„assuf,
rastgele
şılık çağdaş İslam hukukçuları hak sözcüğünü hukukî olarak tarif etmişlerdir. Örneğin
buSubhî
kelimeyi
kullanmaktadır.
Buna
göre
sözlükte
rastgele
bir
yolaMahmesânî,
koyulmak,
yoldan
sapmak,
zulmetmek,
insafsızca
davranmak
“Dinin
ya da hukukun
tanıdığı
ve gücüylete„assuf,
koruduğu
menfaat”
şeklin8
de tanımlarken;
ed-Dirînî
ise “Bellizulmetmek,
bir menfaati gerçekleştirmek
bir şey üzeyola
koyulmak,Fethî
yoldan
sapmak,
insafsızca için
davranmak
4) Şâtıbî, Ebû İshâk İbrahim b. Musa b. Muhamed el-Lahmî el-Ğırnâtî, el-Muvâfakât fî usûli’ş-şeri‘a,
thk. Muhammed el-İskenderânî ve Adnan Dervîş, Dârü’l-kitâbi’l-Arabî, Beyrut 2008, s. 567.
7
8
9
5) İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Zekeriyyâ, Mu‘cemü mekâyîsi’l-luğa, thk. Abdüsselam Muham7 med Harun, Dârü’l-fikr, 1979, II, 15; İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem
Fethî ed-Dirînî, el-Hak ve medâ sultânu’d-devle fî takyîdihi, Üçüncü baskı,
b. Ali el-Ensârî er-Rüveyfiî, Lisânü’l-Arab, Dâru Sâdır, Beyrut, trs. X, 49.
Müessesetu‟r-risâle, Beyrut 1404/1984, s. 184. Klasik dönem fukahâsının hak
Fethî
ed-Dirînî,
el-Hak ve medâ
sultânu’d-devle fî takyîdihi, Üçüncü baskı,
6) İbn
Fâris,
Mu‘cemü
15.
sözcüğünü
tarif mekâyîsi’l-luğa,
etmediklerini II,
söyleyenler
-yukarıda ifade edildiği gibi- onu hukukî
Müessesetu‟r-risâle,
Beyrut
1404/1984,
s. fî takyîdihi,
184. Klasik
dönem
fukahâsının hak
7) Fethî
ed-Dirînî,
el-Hak ve medâ sultânu’d-devle
Üçüncü
baskı, Müessesetu’r-risâle,
Beyolarak
tanımlamamıĢlardır.
Çünkü klasik
dönem
fukahâsından
onu tarif edenler
sözcüğünü
tarif etmediklerini
söyleyenler
-yukarıda
ifade tarif
edildiği
gibi- onu
hukukî-yurut
1404/1984,
s.
184.
Klasik
dönem
fukahâsının
hak
sözcüğünü
etmediklerini
söyleyenler
olmuĢtur. Nitekim Hanefî fakihlerinden Bedreddîn el-Aynî, hakkı “kiĢinin
istihkâk
olarak
tanımlamamıĢlardır.
Çünkü olarak
klasiktanımlamamışlardır.
dönem fukahâsından
onudönem
tarif fukahâsından
edenler
karıda
edildiği(‫ل‬gibionu
Çünkü klasik
ettiği ifade
Ģeydir”
‫ستَ ِحق‬hukukî
‫)اْلَ ُّق‬
tanımlamıĢtır.
Aynî,
Bedreddin Ebû
ْ Ģeklinde
َّ ُ‫ُّو‬Nitekim
ْ َ‫ َما ي‬Hanefî
ُ ‫الر ُج‬
olmuĢtur.
Nitekim
Hanefî
fakihlerinden
Bedreddîn Bedreddîn
el-Aynî, el-Aynî,
hakkı “kiĢinin
istihkâk
onu tarif
edenler olmuştur.
fakihlerinden
hakkı “kişinin
istihkâk
Muhammed
Mahmud
b.‫ما‬Ahmed,
el-Binâye
fî Ģerhi’l-Hidâye,
Ġkinci
baskı,
Dârü‟l-fikr,
ِ
ettiğiettiği
Ģeydir”
‫ج‬
‫الر‬
‫ُّو‬
‫ق‬
‫ح‬
‫ت‬
‫س‬
‫ي‬
‫ق‬
‫)اْل‬
Ģeklinde
tanımlamıĢtır.
Aynî,
Bedreddin
Ebû
şeydir” (‫ل‬
şeklinde
tanımlamıştır.
Aynî,
Bedreddin
Ebû
Muhammed
Mahْ
ُّ
َْ َ َ َ
ُ 386.
ُ ُ َّVII,
Beyrut
1990,
Ġbn Nüceym İkinci
ve Ġbn
Abidîn
Aynî‟nin
tanımını
olduğu
gibi
mud
b.
Ahmed,
el-Binâye
fî
şerhi’l-Hidâye,
baskı,
Dârü’l-fikr,
Beyrut
1990,
VII,
386.
Muhammed Mahmud b. Ahmed, el-Binâye fî Ģerhi’l-Hidâye, Ġkinci baskı, Dârü‟l-fikr,İbn
aktarmaktadırlar.
Ġbn
Nüceym,
Zeynüddin
Ġbrahim,
el-Bahru’r-râik
Ģerhu
Kenzi’dNüceym
ve İbn
tanımını olduğu
aktarmaktadırlar.
Nüceym,olduğu
Zeynüddin
İbraBeyrut
1990,
VII,Abidîn
386.Aynî’nin
Ġbn Nüceym
ve Ġbngibi
Abidîn
Aynî‟ninİbn
tanımını
gibi
Dekâik,
el-Matbaatu‟l-ilmiyye,
trs. VI,148;
Ġbn Âbidîn,trs.
Muhammed
Emin, MuhamReddü’lhim,
el-Bahru’r-râik
Kenzi’d-Dekâik,
el-Matbaatu’l-ilmiyye,
VI,148; İbn Âbidîn,
aktarmaktadırlar.
Ġbn şerhu
Nüceym,
Zeynüddin
Ġbrahim, el-Bahru’r-râik
Ģerhu Kenzi’dmuhtâr
Dürri’l-muhtâr
Ģerhi Tenvîri’l-ebsâr,
thk. Adil
Abdülmevcûd
med
Emin,alâ
Reddü’l-muhtâr
alâ Dürri’l-muhtâr
şerhi Tenvîri’l-ebsâr,
thk.Ahmed
Adil Ahmed
Abdülmevcûdve
Dekâik,
el-Matbaatu‟l-ilmiyye,
trs.âlemi’l-kütüb,
VI,148; ĠbnRiyad
Âbidîn, Muhammed
Emin,yapılan
Reddü’lve
Muhammed Mauvvız,
DâruDâru
VII, 424.
Bu VII,
tanıma424.
AliAliMuhammed
Mauvvız,
âlemi‟l-kütüb,2003,
Riyad
2003,
Buitirazlar
tanıma
muhtâr
alâ
Dürri’l-muhtâr
Ģerhi
Tenvîri’l-ebsâr,
thk.
Adil
Ahmed
Abdülmevcûd
ve
için
bk.
Fethî
ed-Dirînî,
el-Hak,
s.
184-185.
yapılan itirazlar için bk. Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s. 184-185.
Ali8 Muhammed
Dâru âlemi‟l-kütüb, Riyad 2003, VII, 424. Bu tanıma
ِ ِ ‫بس‬Mauvvız,
8) ‫وَيميها ب ُق َّوتِِو‬
Subhî Mahmesânî,
en-Nazariyyetü’l-‘amme
li’l-Müce‫صلَ َحةُ اليت يُِقُّرىا الشرعُ أو‬
‫ امل‬Subhî
Mahmesânî,
en-Nazariyyetü’l-‘amme
li’lَْ ‫ْلطَتو‬için
ُ ‫القانو ُن‬
yapılan
itirazlar
bk. Fethî
ed-Dirînî,ْ َel-Hak, s. 184-185.
bât
ve’l-‘ukûd,
Beyrut
1983,
II,
35.
Mücebât
ve’l-‘ukûd,
Beyrut
1983,
II,
35.
ِ
ِ‫ميها ب ُق َّوتِو‬
ِ
ِ
‫صلَ َحةُ اليت يُقُّرىا الشرعُ أوالقانو ُن بس ْلطَتو وَي‬
en-Nazariyyetü’l-‘amme li’lْ َ‫ امل‬Subhî Mahmesânî,
9 ٍ َْ ٍ
ٍ ‫شيئ أو اِقِْتضاء‬
ٍ ‫صاص يُِقُّر ِبو الّ َش ْرعُ ُس ْلطَةً على‬
‫آخَر حتقيقا ُملصلحة ُم َعيَّ نَة‬
‫أداء ِم ْن‬
‫اخِت‬
ْ ‫ اْلَ ُّق‬Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s.
َ
ٌ
َ
Mücebât ve’l-‘ukûd, Beyrut 1983, II, 35.
ٍ ‫شيئ أو اِقْتِضاء‬
ٍ 193. ‫أداء ِمن آخر حتقيقا‬
ِ ‫ اْل ُّق‬Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s.
ٍ ‫صاص يُِقُّر ِبو الّ َش ْرعُ ُس ْلطَةً على‬
‫ملصلحة ُم َعيَّ نَ ٍة‬
ْ َ
ٌ ‫اخت‬
َ
ََ ْ
193.
11
içerikli olsun
menfaat hakĢeklinde
değildir.tanımlamaktadır.
Zira menfaatin 11
hak
sayılabilmesi
amacına
aykırıher
davranmaktır”
Ahmed
Fehmî
amacına
aykırı
davranmaktır”
Ģeklinde tanımlamaktadır.
Ahmed
Fehmî
için hukuk
tanınması
korunmasımutad
gerekir.
Bir baĢka
ile
Ebû
Sünne tarafından
ise “Ġnsanın
“Ġnsanın
hakkınıvehukuken
hukuken
olmayan
birifade
tarzda
Ebû
Sünne
ise
hakkını
mutad olmayan
bir
tarzda
12 menfaatin bulunması ve bu
haktan söz edilebilmesi
için etmektedir.
öncelikle bir
kullanmasıdır”
tarzında tarif
tarif
Buna göre
göre Ģer„an
Ģer„an caiz
caiz olan
olan
kullanmasıdır”
tarzında
etmektedir.12 Buna
menfaatin
düzeni
tarafından
korunması
gerekir.
Hakkın
özünde
herhangi
birhukuk
tasarrufun
baĢkasına
zararlı
olacak EKEV
Ģekilde
yapılması
halinde
208
/ Yrd. Doç.
Dr.
Mehmet
Selim
ASLAN
AKADEMİ
DERGİSİ
herhangi
bir
tasarrufun
baĢkasına
zararlı
olacak
Ģekilde
yapılması
halinde
hak kötüye
sahibinin
yararlandığı
ve kazanç
vardır.
Öteinsanlara
taraftan
hak
kullanılmıĢ
olur. menfaat
Zira kanun
kanun
koyucu tarafından
tarafından
hak
kötüye kullanılmıĢ
olur.
Zira
koyucu
insanlara
rinde
yetkili kılmak
veya başkasından
birbir
şeyinyarar
yapılmasını
istemek
hususunda
hukukun
hukukun
tanımadığı
herhangi
hak kayıtlılık
sayılmaz
ve sınırlılığın
dolayısıyla
tanınan
haklarda
aslolan,
serbestiyet
değil
ve
tanınan
haklarda
değil
ve
sınırlılığın
tanıdığı
aidiyet”
şeklindeaslolan,
tarif eder.9serbestiyet
Buna göre hak,
hukukkayıtlılık
düzeni tarafından
tanınan ve
korunan
menfaat demektir.
Ancak
ister manevi
içerikli
olsunbir
her menfaat
hak
kullanılması
daAyrıca
caiz olmaz.
bulunmasıdır.
hak, ister
gayemaddi
olmaktan
ziyade
meĢru
amacı elde
elde
bulunmasıdır.
Ayrıca hak,
gaye
olmaktan
ziyade
meĢru
bir amacı
değildir. Zira menfaatin hak sayılabilmesi için hukuk tarafından tanınması ve korunması
13
mahiyeti
anlatıldıktan
sonra
te‘assuf
sözlük
13
etmekBirHakkın
hususunda
vasıtadır.
Dolayısıyla
hak,
Ģâriin bulunması
maksadı
gerekir.
başka
ifade
ile haktan
söz edilebilmesi
için öncelikle
bir sözcüğünün
menfaatin
etmek
hususunda
vasıtadır.
Dolayısıyla
hak,
Ģâriin
maksadı
veve
bu menfaatin
hukuk düzeni tarafından
korunması
gerekir.Çünkü
Hakkın özünde
hak sahibiterim anlamlarının
belirtilmesi
gerekir.
günümüz
Ġslam
doğrultusunda
kullanılmalıdır.
doğrultusunda
kullanılmalıdır.
nin
yararlandığı menfaat
ve kazanç vardır. Öte taraftan hukukun tanımadığı herhangi bir
hukukçularının
ekseriyeti
hakkın
kullanılması
nazariyesi söz
için
yarar
hak sayılmaz
vekâhir
dolayısıyla
kullanılması
dakötüye
caizkötüye
olmaz.
Yukarıda
geçtiği
üzere
hakkın
kullanılmasından
Yukarıda
geçtiği
üzere
hakkın
kötüye
kullanılmasından
söz
Hakkın
mahiyeti
anlatıldıktan sonraBuna
te‘assufgöre
sözcüğünün
sözlük
ve terim anlamlarının
bu
kelimeyi
kullanmaktadır.
sözlükte
te„assuf,
rastgele
bir
edilebilmesi
için
öncelikle
bir
hakkın
varlığı
gerekmektedir.
Hakkın
edilebilmesi
için
öncelikle
varlığı
gerekmektedir.
belirtilmesi
gerekir.
Çünkü
günümüzbir
İslamhakkın
hukukçularının
kâhir
ekseriyeti hakkınHakkın
kötüye
yola koyulmak,
yoldan
zulmetmek,
insafsızca
davranmak
kullanılması
nazariyesi
için
bu kelimeyi
kullanmaktadır.
Buna göre
sözlükte
rastvarlığından
söz edilmesi
edilmesi
desapmak,
kanun
düzeni
tarafından
tanınante‘assuf,
ve
himaye
varlığından
söz
de
kanun
düzeni
tarafından
tanınan
ve
himaye
gele bir yola koyulmak, yoldan sapmak, zulmetmek, insafsızca davranmak anlamlarına
10 menfaatin mevcut olduğu anlamına gelmektedir. Hakkın
edilen bir
bir
gelmektedir.
Günümüz
İslammevcut
hukukçularından
ed-Dirînî gelmektedir.
“Aslı itibariyle hukuken
edilen
menfaatin
olduğuFethî
anlamına
Hakkın
izin verilmiş olan bir tasarrufta şâriin amacına aykırı davranmaktır” şeklinde tanımlamakkötüye
kullanılması,
ya hakkın
hakkın
veriliĢ
gayesi
dıĢında
baĢka
bir amaç
amaç
için
kötüye
kullanılması,
ya
veriliĢ
gayesi
dıĢında
baĢka
bir
için
11
tadır.
Ahmed
Fehmî Ebû Sünne
ise “İnsanın
hakkını
hukuken
mutad
olmayan
bir tarzda
12
kullanmasıdır”
tarzında
tarif
etmektedir.
Buna
göre şer‘an
caiz olan
herhangi birolması
tasar7
kullanılması
ya da
dael-Hak
baĢkasına
zarar
vermek
kastıyla
kullanılmıĢ
kullanılması
ya
baĢkasına
zarar
vermek
kastıyla
kullanılmıĢ
Fethî ed-Dirînî,
ve medâ
sultânu’d-devle
fî takyîdihi,
Üçüncüolması
baskı,
rufun başkasına zararlı olacak şekilde yapılması halinde hak kötüye kullanılmış olur. Zira
14
Müessesetu‟r-risâle,
Beyrut
1404/1984,
s.
184.
Klasik
dönem
fukahâsının
hak
14
halidir.
Fethî
ed-Dirînî
detanınan
kiĢisel
hakların
hukukun
öğretilerine,
genel
kanun
koyucuFethî
tarafından
insanlara
haklarda
aslolan,
serbestiyet
değil
kayıtlılık
ve
halidir.
de
kiĢisel
hakların
hukukun
öğretilerine,
sözcüğünü
tarif ed-Dirînî
etmediklerini
söyleyenler
-yukarıda
ifade
edildiği
gibionu genel
hukukî
sınırlılığın
Ayrıca hak,
gayeklasik
olmaktan
ziyade
meşru bir amacı elde
etmek
olarak bulunmasıdır.
tanımlamamıĢlardır.
Çünkü
dönem
fukahâsından
tarif
edenler
ilkelerine
ve temel
temel
maksatlarına
ters düĢmemesi
düĢmemesi
gerektiğini,onu
aksi
takdirde
ilkelerine
ve
maksatlarına
ters
gerektiğini,
aksi
takdirde
13
hususunda
vasıtadır.
Dolayısıyla
hak,
şâriin
maksadı
doğrultusunda
kullanılmalıdır.
olmuĢtur. Nitekim Hanefî fakihlerinden Bedreddîn el-Aynî, hakkı “kiĢinin istihkâk
15
15
hakkın
kötüye
kullanıldığını
bu
gerçeğe
vurgu
yapmaktadır.
ettiği kötüye
Ģeydir”
(‫ُل‬üzere
‫الر ُج‬
‫ َما يَ ْستَ ِح‬kötüye
‫ُّق‬söyleyerek
tanımlamıĢtır.
Aynî,
Bedreddin
Ebû
ْ Ģeklinde
Yukarıda
geçtiği
kullanılmasından
sözvurgu
edilebilmesi
için öncehakkın
kullanıldığını
söyleyerek
bu
gerçeğe
yapmaktadır.
َّ ُ‫قُّو‬hakkın
َ‫)اْل‬
likleMuhammed
bir hakkın varlığı
gerekmektedir.
Hakkın varlığından
söz edilmesi
kanun
düzeni
Mahmud
b. Ahmed, el-Binâye
fî Ģerhi’l-Hidâye,
Ġkinci de
baskı,
Dârü‟l-fikr,
Buna
göre
hakkın
kötüye
kullanılması,
hakkın,
Ģâriin
maksadının
hakkın
kötüye
kullanılması,
Ģâriin
maksadının
BeyrutBuna
1990,göre
VII,
386. Ġbn
Nüceym
ve Ġbn mevcut
Abidîn hakkın,
Aynî‟nin
tanımını
olduğu gibi
tarafından
tanınan
ve himaye
edilen
bir menfaatin
olduğu
anlamına
gelmektedir.
aktarmaktadırlar.
Nüceym,
Zeynüddin
Ġbrahim,
Kenzi’dHakkın
kötüye
kullanılması,
yaelde
hakkın
verilişiçin
gayesi
dışındael-Bahru’r-râik
başka halinde
bir amaç Ģerhu
için
dıĢında
baĢka
bir Ġbn
amacı
elde
etmek
için
kullanılması
halinde
sözkullanılkonusu
dıĢında
baĢka
bir
amacı
etmek
kullanılması
söz
konusu
14
Dekâik,
el-Matbaatu‟l-ilmiyye,
trs.
VI,148;
Ġbn
Âbidîn,
Muhammed
Emin,
Reddü’lması ya da başkasına zarar vermek kastıyla kullanılmış olması halidir. Fethî ed-Dirînî de
muhtâr
alâ hukukun
Dürri’l-muhtâr
Ģerhi
Tenvîri’l-ebsâr,
thk.
Adilmaksatlarına
Ahmed Abdülmevcûd
olur.
Bunun
da birkaç
birkaç
Ģekli
vardır:
olur.
Bunun
da
Ģekli
vardır:
kişisel
hakların
öğretilerine,
genel
ilkelerine ve
temel
ters düşme-ve
Ali Muhammed Mauvvız, Dâru âlemi‟l-kütüb, Riyad 2003, VII, 424. Bu tanıma
mesi gerektiğini, aksi takdirde hakkın kötüye kullanıldığını söyleyerek bu gerçeğe vurgu
1.itirazlar
Hak için
sahibinin
baĢkasına
vermek kastıyla hakkını
yapılan
bk. Fethîsırf
ed-Dirînî,
el-Hak,zarar
s. 184-185.
1.
15Hak sahibinin sırf baĢkasına zarar vermek kastıyla hakkını
yapmaktadır.
8 ِِ
ِ
ِ
ِ
‫وَيميها ب ُق َّوتو‬
‫و‬
‫ت‬
‫ط‬
‫ل‬
‫بس‬
‫ن‬
‫القانو‬
‫و‬
‫أ‬
‫ع‬
‫الشر‬
‫ىا‬
‫ر‬
‫ق‬
‫ي‬
‫اليت‬
‫ة‬
‫ح‬
‫ل‬
‫ص‬
‫امل‬
Subhî
Mahmesânî,
en-Nazariyyetü’l-‘amme li’lَْ
ُ
ُّ ُ
ُ
َْ َ ْ ُ Nitekim
kullanması.
hak ُ َ baĢkalarına
baĢkalarına
zarar vermek
vermek için
için meĢru
meĢru
َ
kullanması.
Nitekim
hak
zarar
Mücebât ve’l-‘ukûd, Beyrut 1983, II, 35.
ٍ
ٍِ
ِ ِ ٍ ‫ اْل ُّق اختِصاص ي ِقُّر ِبو الّ َشرع س ْلطَةً على‬Fethî
9)9 ‫ملصلحة معيَّ نَ ٍة‬
ed-Dirînî, el-Hak,
‫آخَر حتقيقا‬
el-Hak,s. s.
ْ َ Fethî ed-Dirînî,
َ ‫شيئ أو اقْتضاءَ أداء م ْن‬
َُ
ُ ٌ
ُ ُْ
193.
10 193.
10
ĠbnManzûr,
Manzûr,
Lisânü’l-Arab,
IX, 245-246;
245-246;
Zebîdî, Muhammed
Muhammed
Mürtezâ
el-Hüseynî,
Ġbn
Manzûr,
Lisânü’l-Arab,
IX,
Zebîdî,
Mürtezâ
el-Hüseynî,
10)İbn
Lisânü’l-Arab,
IX, 245-246;
Zebîdî, Muhammed
Mürtezâ el-Hüseynî,
Tâcu’l-‘arûs
min
Tâcu’l-‘arûs
min
cevâhiri’l-kâmûs,
thk.
Mustafa
Hicâzî,
Kuveyt
2004,
XXIV,
157.
cevâhiri’l-kâmûs,
thk.
Mustafa
Hicâzî,
Kuveyt
2004,
XXIV,
157.
Tâcu’l-‘arûs min cevâhiri’l-kâmûs, thk. Mustafa Hicâzî, Kuveyt 2004, XXIV, 157.
11
11
ٍ ‫ف ممأأ‬
ٍٍ ‫صر‬
ٍ‫ْذون‬
‫حبسب‬
‫فيو شرعا‬
‫ْذون فيو‬
‫ف‬
‫صْ ِدِ الشا ِرع يف ت‬
Fethî
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf
ِِ
ِِ‫َص‬
‫شرعا‬
11) ‫لل‬
Fethî ed-Dirînî,
ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf
Nazariyyetü’t-te‘assuf fîfîfî
َ َ‫ ُمُمناناقَق‬Fethî
ْ ‫حبسب ااألأل‬
ْ َ‫ضةُةُ قَق‬
َ‫ض‬
ْ‫َص‬
ََ َ‫صد اّلّشارِِع يف َت‬
ََ ‫صُُّّر‬
4
isti‘mâli’l-hak
fi’l-fıkhi’l-İslamî,
Beyrut
1408/1988,
s.
87.
isti‘mâli’l-hak fi’l-fıkhi’l-Ġslamî,
fi’l-fıkhi’l-Ġslamî, Beyrut
Beyrut 1408/1988,
1408/1988, s.s. 87.
87.
isti‘mâli’l-hak
12
ٍ ‫غري ممعع‬
12
ِ‫حق‬
ِ
ٍ‫تاد‬
12)
Ebû Ebû
Sünne,Sünne,
Nazariyyetü’t-te‘assuf
fî isti‘mâli’l-fî
ِ‫ِّو‬
ِ‫اإلنسان‬
‫تاد شرع‬
‫تصرُّف‬
‫اإلنسان يفيف حق‬
‫ تص‬Ahmed
AhmedFehmî
Fehmî
Nazariyyetü’t-te‘assuf
ُّ ‫ِّو‬
‫ف‬
ُ ‫صُّرُّر‬
ً‫شرعاًا‬
ُ‫ف‬
َ ً‫تصرفاًا‬
ُُْْ َ‫غري‬
ََ َ‫ َت‬Ahmed Fehmî Ebû Sünne, Nazariyyetü’t-te‘assuf fî
hak fi’l-fıkhi’l-İslamî,
htt://www.alukah.net/Sharia, s. 5.
isti‘mâli’l-hak
fi’l-fıkhi’l-Ġslamî,
htt://www.alukah.net/Sharia,
s.
5.
isti‘mâli’l-hak fi’l-fıkhi’l-Ġslamî, htt://www.alukah.net/Sharia, s. 5.
13
13
13)Fethî
en-Nazariyyâtu’l-fıkhiyye,
Dördüncü
baskı, Cami‘atu
1997,
s. 105. 1997, s.
Fethîed-Dirînî,
ed-Dirînî,
en-Nazariyyâtu’l-fıkhiyye,
Dördüncü
baskı,Dımaşk
Cami„atu
DımaĢk
Fethî
ed-Dirînî,
en-Nazariyyâtu’l-fıkhiyye,
Dördüncü
baskı,
Cami„atu
DımaĢk
1997, s.
14)Saffet
Köse,
İslam
Hukukunda
Hakkın
Kötüye
Kullanılması,
İFAV
yayınları,
İstanbul
1997, s. 56.
105.
105.
14
14
Saffet
Köse, Ġslam
Ġslam
Hukukunda
Hakkın Kötüye
Kötüye Kullanılması,
Kullanılması, ĠFAV
ĠFAV yayınları,
yayınları, Ġstanbul
Ġstanbul
15)Fethî
ed-Dirînî,
el-Hak,Hukukunda
s. 193.
Saffet
Köse,
Hakkın
1997, s.s. 56.
56.
1997,
15
15
Fethî ed-Dirînî,
ed-Dirînî, el-Hak,
el-Hak, s.s. 193.
193.
Fethî
55
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
209
Buna göre hakkın kötüye kullanılması, hakkın, şâriin maksadının dışında başka bir
amacı elde etmek için kullanılması halinde söz konusu olur. Bunun da birkaç şekli vardır:
1. Hak sahibinin sırf başkasına zarar vermek kastıyla hakkını kullanması. Nitekim hak
başkalarına zarar vermek için meşru kılınmamıştır. Zira haklar hukuk bakımından geçerli
olan maslahatları gerçekleştirmek için meşru kılınmıştır. Başkalarına zarar vermek ise
hukukun gözettiği maslahatlardan değildir.
2. Zararı yararından daha fazla olan sıradan bir maslahatı elde etmek için hakkın kullanılması. Böyle bir durumda başvurulan haklar da kötüye kullanılmış sayılır. Buna göre
kişi hakkını kullanır, fakat hak kullanılmasının bu kişiye sağladığı yarar ile başkasına
verdiği zarar arasında aşırı bir dengesizlik varsa, yani hak sahibinin hakkını kullanırken
elde ettiği yarar başkasının gördüğü zarardan az ise, bu durumda hak kötüye kullanılmış
olmaktadır.
3. Hakkın kullanılmasının başkalarına fâhiş zararlar vermesi. Böyle bir durumda da
hak kötüye kullanılmış olur. Aslında “Def‘i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır”16 küllî
kaidesi insanların birbirlerine zarar verecek şekilde haklarında tasarrufta bulunamayacaklarına işaret etmektedir. Mesela bir kimse kendisine ait bir hakkı kullanması halinde
topluma bir zararı varsa kişi bu hakkını kullanamaz. Hakkın aktif olarak kötüye kullanılması söz konusu olduğu gibi pasif olarak kullanılması da söz konusu olmaktadır. Mesela
insanların ihtiyaçları bulunmasına rağmen malını satmayan tüccar malını satmama hakkını kötüye kullanmış sayılır.
4. Hakkın gayri meşru maslahatları gerçekleştirmeye vasıta kılınması. Îne satımının
faiz elde etmeye araç yapılması hakkın bu tarzda kötüye kullanılmasına örnek gösterilebilir. Çünkü hukuk tarafından insana tanınan haklar, haramı helâl kılma gibi hukuk
kurallarını ihlal etmeye vasıta yapılması için meşru kılınmamıştır.17
Şunun da belirtilmesi gerekir ki, hakkın kötüye kullanılmasının (te‘assuf), haksız fiile
(taaddî) benzeyen yönleri bulunmakla birlikte aralarında teknik farklılıklar vardır. Dolayısıyla hakkın kötüye kullanılmasını haksız fiilden farkının belirtilmesi gerekmektedir.
Hakkın kötüye kullanılması ile haksız fiil, her ikisinin neticesinde bir başkasının zarara maruz kalması ve kullanılmalarının hukuk tarafından yasaklanması noktasında birleşmektedirler. Ancak bu benzerlik hakikatlerinin aynı olmasını gerektirmez. Çünkü hakkın
kötüye kullanılması bir hakkın varlığına dayanmaktadır. Bu da aslı itibariyle fiilin meşru
olmasını gerektirmektedir. Şu var ki, bu fiilin hukuk tarafından yasaklanması, başkalarının zarar görmelerine yol açtığı içindir. Daha açık bir ifade ile hakkın kötüye kullanılması
bizatihi değil, sebebiyet verdiği zarar nedeniyle yasaklanmıştır. Zira hak sahibinin mülkü
üzerindeki tasarruf hakkı başkasına zarar vermeme kaydıyla sınırlandırılmıştır. Haksız
fiil ise bizatihi gayri meşru sayılmıştır. Zira haksız fiil herhangi bir hakka dayanmamak16)Mecelle, md. 30.
17)Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 38-39.
Ayrıca
sahibi
zarar vermeyi
veya gayri
meĢru
bir
Daha açık
birhak
ifade
ilebaĢkalarına
hakkın kötüye
kullanılması
bizatihi
değil,
menfaati verdiği
elde etmeyi
kastetmediği
sürece hakkını
sebebiyet
zarar nedeniyle
yasaklanmıĢtır.
Zira hakkullanması
sahibinin
engellenemez.
Haksız
fiildehakkı
bulunan
kimse zarar
ise bir
yararı meydana
mülkü
üzerindeki
tasarruf
baĢkasına
vermeme
kaydıyla
getirmeyi kastetse bile böyle bir fiili yapmaktan
menedilir.
ÖrneğinZira
bir
gayriEKEV
meĢru
sayılmıĢtır.
AKADEMİ
DERGİSİ
kimsenin
almadan
baĢkasına
ait bir araziyi 18
ekmesi
veya
arazide
bir
haksız
fiilizin
herhangi
bir hakka
dayanmamaktadır.
Nitekim
çağdaĢ
Ġslam
sınırlandırılmıĢtır.
Haksız
ise bizatihi
210
/ Yrd. Doç. Dr. Mehmet
Selimfiil
ASLAN
18
tadır.
Nitekim
çağdaş İslam
hukukçularından
Subhîhaksız
Mahmesânî,
haksız fiili,
“haksız
bir
bina
inĢa etmesi
veyahut
ağaç dikmesi
olarak
kabul
edilir.
hukukçularından
Mahmesânî,
haksız şeklinde
fiili,fiil“haksız
bir
tarzda
ve
19
tarzda ve hukukun izniSubhî
olmaksızın
bir fiilde bulunma”
tarif etmektedir.
Buna
Üstelik
kullanılması,
baĢkasına
fâhiĢ
bir
zarara
sebebiyet
verirse
göre
haksızhakkın
fiil,
olarak hukuk
aykırı
davranışları
ifade
eder.
Ayrıca
hak-19
hukukun
iznigenel
olmaksızın
birkurallarına
fiilde
bulunma”
Ģeklinde
tarif
etmektedir.
sız fiilde hukuk kurallarına aykırı olan; hakkın kötüye kullanılmasında ise şekil itibariyle
gayri meĢru
kabul fiil,
edilir.
Daha
açık hukuk
bir
tabirle fâhiĢ biraykırı
zararın meydana
20
Buna
göre
haksız
genel
olarak
hukukun
kaidelerine
uygun olan
fiil mevcuttur.
Bunakurallarına
göre hukukî sınırlar davranıĢları
aşılır, başkasının
hakkına tecavüz
edilir
ve
bir zarar
meydana getirilirse
bu durumda
hakkın kötüye
gelmesine
sebep
olan
hakkın
kullanımı
menedilir.
Buna
karĢılık
haksız
ifade eder. Ayrıca haksız fiilde hukuk kurallarına aykırı olan; hakkın
kullanılması değil, haksız bir fiil gerçekleşmiş olur.21
23
fiilin doğurduğu
zarar ister fâhiĢ
ister olmasın
engellenir.
kötüye
Ģekilolsun
itibariyle
hukukun
kaidelerine
uygun
Mesela kullanılmasında
bir kişinin başkasınınise
arazisinde
iznini almadan
bir bina inşa
etmesi ya da
arazisini ekipII.
biçmesi
haksız
fiildir.
Herhangi
bir
hakka
dayanmadığından
meşru
sayılmaz.
20
Hakkın Kötüye
Yasağının
Dayanakları
olan fiil mevcuttur.
Buna Kullanılması
göre hukukî sınırlar
aĢılır,Şer‘î
baĢkasının
hakkına
Öte yandan bir kimse kendi arazisinde yüksek bir duvar örse, bununla komşusunun ışığını
Ġslam
hukukçuları
hakkınbunun
kullanımının
sınırlandırılabileceğine
tamamen
veya
keserse,
neticesinde
kendi mülküntecavüzkapatırsa
edilir ve
birrüzgârını
zarar meydana
getirilirse
bu komşusunun
durumda
hakkın
kötüye
deiliĢkin
faydalanmasına
engel
olacak
şekilde
fâhiş
bir
zarar
gerçekleşirse
bu
durumda
hakkını
“Hiçbir anne
ve
hiçbir
baba çocuğu
yüzünden zarara
kullanılması
haksız
bir fiil
gerçekleĢmiĢ
olur.21 tasarrufta
kötüye
kullanmışdeğil,
olur. Zira
bu kimse
her ne
kadar kendi mülkünde
bulunmuşsa
24
âyetini
delil
gösterirler.
bu
hususta
delil
dauğratılmasın”
onun bu tasarrufundan
komşusu
açık
bir şekildeÂyetin
zarar görmüştür.
Bu kimsenin
yaptığı
Mesela bir kiĢinin baĢkasının arazisinde iznini almadan olmasını
bir
bina
fiil hukukun kendisine tanıdığı bir hakka dayandığı için aslı itibariyle meşrudur.22 Fakat
Ģu Ģekilde
izah
Âyet
hemkullanılmış
babanın
hem
dedolayısıyla
anneninyasaklanahukukun
komşusuna
zarar
dolayı
kötüye
ve
inĢa
etmesi
yaverdiğinden
daederler:
arazisini
ekip
biçmesi
haksızsayılır
fiildir.
Herhangi
bir
hakka
bilir.
kendilerine tanıdığı hakkı diğer tarafın zarar görmesi için kötüye
dayanmadığından meĢru sayılmaz. Öte yandan bir kimse kendi arazisinde
Ayrıca hak sahibi başkalarına zarar vermeyi veya gayri meşru bir menfaati elde etmekullanmamalarını
ifade
ġöyle ki anne
ilefiilde
baba
boĢanmıĢlarsa
yiyüksek
kastetmediği
sürece hakkını
kullanmasıkomĢusunun
engellenemez.
Haksız
bulunan
kimse ise
bir duvar
örse, etmektedir.
bununla
ıĢığını
tamamen
kapatırsa
bir
yararı
meydanaçocuk
getirmeyi
kastetsebulunan
bile böylevelayet
bir fiili yapmaktan
menedilir.annesine
Örneğin
âyet
babanın
üzerinde
hakkını çocuğun
veya
rüzgârını
keserse,
bunun ait
neticesinde
komĢusunun
kendibirmülkünde
bir
kimsenin
izin almadan
başkasına
bir araziyi ekmesi
veya arazide
bina inşa
karĢıveyahut
kötüyeağaç
kullanmasını
yasaklamaktadır.
Buna
göre
annesi
çocuğu,
etmesi
dikmesi
fiilĢekilde
olarak kabul
edilir.
Üstelik
hakkın
kullanılması,
faydalanmasına
engel haksız
olacak
fâhiĢ
bir
zarar
gerçekleĢirse
bu
başkasına fâhiş bir zarara sebebiyet verirse gayri meşru kabul edilir. Daha açık bir tabirle
karĢılık
istemeden
emzirdiği
ya hakkın
da baĢkalarının
istediği
ücretle
durumda
hakkını
kullanmıĢ
Zira
bu menedilir.
kimse
her
nekarşılık
kadar
fâhiş
bir zararın
meydanakötüye
gelmesine
sebep olan olur.
kullanımı
Buna
23
haksız
fiilin doğurduğu
zarar isterzaman
fâhiş olsun
ister olmasın
engellenir.
emzirmeye
razı olduğu
babasının
velayet
hakkını
kullanarak
kendi mülkünde tasarrufta bulunmuĢsa da onun bu tasarrufundan
çocuğu
annesinden
alması zarar
caiz
değildir.
Aynı
âyet,
annenin
II. Hakkın
Kötüye
Yasağının
Şer‘î Dayanakları
komĢusu
açık
birKullanılması
Ģekilde
görmüĢtür.
Bu Ģekilde
kimsenin
yaptığı
fiil
İslam hukukçuları
hakkın kullanımının
sınırlandırılabileceğine
ilişkinkullanmasını
“Hiçbir anne
çocuğu
emzirme hakkını
babasına
zarar
için kötüye
tanıdığı
biruğratılmasın”
hakkavermek
dayandığı
içingösterirler.
aslı itibariyle
24
vehukukun
hiçbir babakendisine
çocuğu yüzünden
zarara
âyetini delil
Âyetin
yasaklamaktadır.
veÂyet
iddeti
olan
baĢka
budahususta
delil olmasını Örneğin
şu şekilde boĢanmıĢ
izah ederler:
hembitmiĢ
babanın
hemanne,
de annenin
hukukun kendilerine tanıdığı hakkı diğer tarafın zarar görmesi için kötüye kullanmama-
bir kadın çocuğu ücretsiz emziriyorsa sırf babasına (boĢandığı kocasına)
18
18)Fethî
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
s. 49-50, 64-65,
73, 286; Ebû
Sünne,
Nazariyyetü’t-te‘assuf
fî25
Fethî
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
s. 49-50,
64-65,
73,
286; Ebû Sünne,
zarar
vermeks.için
karĢılığında
isti‘mâli’l-hak,
3. emzirme
Nazariyyetü’t-te‘assuf
fî isti‘mâli’l-hak,
s. 3. herhangi bir ücret talep edemez.
19
ِ ‫ ىو العمل بِ ُد‬: ‫ التَّع ِدي‬Mahmesânî,
19)
I, 175. I, 175.
‫ون حق وال َجوا ٍز شرعي‬
en-Nazariyyetü’l-‘amme,
َ Mahmesânî, en-Nazariyyetü’l-‘amme,
ُ
20
20)Köse,
Hukukunda
Hakkın
KötüyeKötüye
Kullanılması,
s. 75.
Köse,İslam
Ġslam
Hukukunda
Hakkın
Kullanılması,
s. 75.
21
AliBardakoğlu,
Bardakoğlu,
“Hak”,
Ġstanbul
1997,
21)Ali
“Hak”,
DİA,DĠA,
İstanbul
1997, XV,
147.XV, 147.
22
22)Fethî
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
s. 47; a.mlf.,
s. 129.
Fethîed-Dirînî,
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
s. 47;en-Nazariyyâtu’l-fıkhiyye,
a.mlf., en-Nazariyyâtu’l-fıkhiyye,
s. 129.
23
23)Fethî
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
s. 50. s. 50.
Fethîed-Dirînî,
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
24 ِ ِ ِ
ِ
ِ
24)
2/Bakara/233.
‫ود لَوُ بولَده‬
ٌ ُ‫ض َّار وال َدةٌ بِولَد َىا وَال َم ْول‬
َ ُ‫ َال ت‬2/Bakara/233.
َ َ َ
َ
25
Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 93-96.
7
8
“Kocaları
bu
süre
içinde
barıĢmak
isterlerse
onları
geri
almaya
daha
çok
“Kocaları bu
bu süre
süreiçinde
içindebarıĢmak
barıĢmakisterlerse
isterlerseonları
onlarıgeri
gerialmaya
almayadaha
daha
çok
“Kocaları
çok
27
27
hak
sahibidirler”
âyetleri
Ġslam
hukukçularınca
hakkın
kötüye
hak sahibidirler”
sahibidirler”27 âyetleri
âyetleri dede
de Ġslam
Ġslam hukukçularınca
hukukçularıncahakkın
hakkınkötüye
kötüye
hak
kullanılmaması
hususunda
delil
olarak
gösterilmektedir.
Zira
âyet
kullanılmamasıhususunda
hususundadelil
delilolarak
olarakgösterilmektedir.
gösterilmektedir.Zira
Ziraherher
herikiiki
iki
âyet
kullanılmaması
âyet
İSLAM
HUKUKUNDA
‘TE‘ASSUF’
KAVRAMI
VE
HÜKÜMLERE
ETKİSİ
211
de
kocaların,
ri„cat
haklarını
kötüye
kullanmamaları
gerektiğini
ifade
de kocaların,
kocaların, ri„cat
ri„cat haklarını
haklarını kötüye
kötüyekullanmamaları
kullanmamalarıgerektiğini
gerektiğiniifade
ifade
de
28 Aynı Ģekilde kocaların, boĢama haklarını kullanarak
etmektedir.2828
etmektedir.
Aynı
Ģekilde
kocaların,
boĢama
haklarını
kullanarak
etmektedir.
Aynı
Ģekilde
kocaların,
boĢama
haklarını
kullanarak
larını
ifade etmektedir.
Şöyle
ki anne ile
baba boşanmışlarsa
âyet
babanın çocuk
üzerinde
bulunan
velayet
hakkını
çocuğun
annesine
karşı
kötüye
kullanmasını
yasaklamaktadır.
sevmedikleri
hanımlarını
sırf
onlara
zarar
vermek
kastıyla
nikâhları
sevmedikleri hanımlarını
hanımlarını sırf
sırf onlara
onlara zarar
zararvermek
vermekkastıyla
kastıylanikâhları
nikâhları
sevmedikleri
Buna göre annesi çocuğu, karşılık istemeden emzirdiği ya da başkalarının istediği ücretle
altında
tutmaları
birinci
âyetle
yasaklanmıĢtır.
Ayrıca
Kur‟an‟da
hakların
emzirmeye
razı olduğu
zamanâyetle
babasının
velayet hakkınıAyrıca
kullanarak
çocuğu annesinden
altında tutmaları
tutmaları
birinci
âyetle
yasaklanmıĢtır.
AyrıcaKur‟an‟da
Kur‟an‟da
hakların
altında
birinci
yasaklanmıĢtır.
hakların
alması caiz değildir. Aynı şekilde âyet, annenin çocuğu emzirme hakkını babasına zarar
kötüye
kullanılmasından
uzak
durulması
gerektiği
hususu
çeĢitli
kötüye
kullanılmasından
uzak
durulması
gerektiği
hususu
çeĢitli
kötüye
uzak
durulması
gerektiği
hususu
vermek
içinkullanılmasından
kötüye kullanmasını da
yasaklamaktadır.
Örneğin
boşanmış
ve iddetiçeĢitli
bitmiş
29
olan
anne,
başka
bir
kadın
çocuğu
ücretsiz
emziriyorsa
sırf
babasına
(boşandığı
kocasına)
2929
konularla
ilgili
olarak
yer
almaktadır.
konularla
ilgili
olarakyer
yeralmaktadır.
almaktadır.
konularla
olarak
zarar
vermekilgili
için emzirme
karşılığında
herhangi bir ücret talep edemez.25
Fukâha,
hakkın
kötüye
kullanılmayacağına
iliĢkin
“Zarar
verme
“Kadınları
boşadığınızda,
onlar
da bekleme
sürelerini doldurduklarında
ya onlarla
yeFukâha,
hakkın kötüye
kötüye
kullanılmayacağına
iliĢkin“Zarar
“Zarar
verme
Fukâha,
hakkın
kullanılmayacağına
iliĢkin
verme
niden evlenip iyilikle tutun ya da iyilikle serbest bırakın.
Onları,
zarar
vererek
haklarını
30
3030 hadisini de dayanak olarak
ve zarara
zarara
zararla
mukabele
etme
yoktur”
26
ve
zarara
zararla
mukabele
etme
yoktur”
hadisini
dayanak
olarak
ve
mukabele
etme
yoktur”
hadisini
dedehaksızlık
dayanak
olarak
çiğnemek
içinzararla
nikâh altında
tutmayın.
Bunu
yapan bilsin
ki kendine
etmiştir”
vegöstermektedir.
“Kocaları bu süre içinde
barışmak
isterlerse onlarısözleriyle
geri almayasırf
dahakomĢuya
çok hak sahibiZira
Hz.
Peygamber
zarar
göstermektedir. Zira
Zira Hz.
Hz. Peygamber
Peygamberbubu
busözleriyle
sözleriylesırf
sırfkomĢuya
komĢuyazarar
zarar
göstermektedir.
dirler”27 âyetleri de İslam hukukçularınca hakkın kötüye kullanılmaması hususunda delil
verme
kastıyla
mülkiyet
hakkının
kullanılmasını
yasaklamıĢtır.
Fakihler
olarak
gösterilmektedir.
Zira her
iki âyet de
kocaların, ri‘catyasaklamıĢtır.
haklarını
kötüye Fakihler
kullanmaverme
kastıyla mülkiyet
mülkiyet
hakkının
kullanılmasını
yasaklamıĢtır.
Fakihler
verme
kastıyla
hakkının
kullanılmasını
maları gerektiğini ifade etmektedir.28 Aynı şekilde kocaların, boşama haklarını kullanabu
hadise
dayanarak
hakkın
kullanımıyla
ilgili
hürriyetin
baĢkasına
zarar
busevmedikleri
hadise dayanarak
dayanarak
hakkın
kullanımıyla
ilgili
hürriyetin
baĢkasına
zarar
rak
hanımlarını
sırf onlara
zarar vermek
kastıyla
nikâhları
altında tutmaları
bu
hadise
hakkın
kullanımıyla
ilgili
hürriyetin
baĢkasına
zarar
birinci
âyetle
yasaklanmıştır.
Ayrıca
Kur’an’da
hakların
kötüye
kullanılmasından
uzak
vermekle
sınırlandırılacağı
görüĢünü
savunmaktadırlar.
Zira
buhadisten
hadisten
vermekle
sınırlandırılacağı
görüĢünü
savunmaktadırlar.
Zira
hadisten
29 bubu
vermekle
sınırlandırılacağı
savunmaktadırlar.
Zira
durulması
gerektiği
hususu çeşitli görüĢünü
konularla
ilgili
olarak yer almaktadır.
hak
sahibinin
hakkını
kullanmahususunda
hususunda
tamamıyla
serbest
olmadığı
Fukâha,
hakkınhakkını
kötüye
kullanılmayacağına
ilişkin “Zarar
verme ve
zarara olmadığı
zararla
muhak
sahibinin
hakkını
kullanma
hususunda
tamamıyla
serbest
olmadığı
hak
sahibinin
kullanma
tamamıyla
serbest
kabele etme yoktur”30 hadisini de dayanak olarak göstermektedir. Zira Hz. Peygamber bu
anlaĢılmaktadır.
Mecelle‟de
de
buhadis
hadis
“Zarar
vemukabele
mukabelebi‟z-zarar
bi‟z-zarar
anlaĢılmaktadır.
Mecelle‟de
de
bu
hadis
“Zarar
mukabele
bi‟z-zarar
anlaĢılmaktadır.
Mecelle‟de
bu
“Zarar
veve
sözleriyle
sırf komşuya
zarar vermede
kastıyla
mülkiyet
hakkının
kullanılmasını
yasakla31
mıştır.
Fakihler
bu
hadise
dayanarak
hakkın
kullanımıyla
ilgili
hürriyetin
başkasına
zarar
31
31
yoktur”
Ģeklinde
kanunlaĢtırılmıĢtır.
Nitekim
Mecelle‟nin
Ģârihlerinden
yoktur”sınırlandırılacağı
ĢeklindekanunlaĢtırılmıĢtır.
kanunlaĢtırılmıĢtır.
NitekimZira
Mecelle‟nin
Ģârihlerinden
yoktur”
Ģeklinde
Nitekim
Mecelle‟nin
Ģârihlerinden
vermekle
görüşünü savunmaktadırlar.
bu hadisten
hak sahibinin
hakkını
kullanmabu
hususunda
tamamıyla
serbest kendi
olmadığı
anlaşılmaktadır.
Mecelle’de
de
Ali
Haydar,
bu
küllî
kaideyi
kiĢinin
kendi
mülkünde
dilediği
Ģekilde
Ali Haydar,
Haydar,
bu
küllî kaideyi
kaideyi kiĢinin
kiĢinin
kendimülkünde
mülkünde
dilediği
Ģekilde
Ali
küllî
dilediği
Ģekilde
bu hadis “Zarar ve mukabele bi’z-zarar yoktur”31 şeklinde kanunlaştırılmıştır. Nitekim
tasarrufta
bulunma
hakkının
olduğu,
fakat
bu
hakkını
baĢkasına
zarar
tasarruftaşârihlerinden
bulunma hakkının
hakkının
olduğu,
fakatbukişinin
buhakkını
hakkını
baĢkasına
zarar
Mecelle’nin
Ali Haydar,
bu küllîfakat
kaideyi
kendibaĢkasına
mülkünde
dilediği
tasarrufta
bulunma
olduğu,
zarar
şekilde tasarrufta bulunma hakkının olduğu, fakat bu hakkını başkasına zarar verecek
verecek
tarzda
kullanamayacağı
Ģeklinde
izah
etmekte
ve
kimsenin
verecek
tarzda kullanamayacağı
kullanamayacağı
Ģeklinde
izah
etmekte
vebirbir
birkimsenin
kimsenin
verecek
tarzda
Ģeklinde
etmekte
tarzda
kullanamayacağı
şeklinde izah etmekte
ve birizah
kimsenin
kendive
evinde
istediği
değişikliği
yapabileceğini,
fakat
komşusunun
evine
bakan
bir
pencereyi
açamayacağını
da
kendi evinde
evinde istediği
istediğideğiĢikliği
değiĢikliğiyapabileceğini,
yapabileceğini,fakat
fakatkomĢusunun
komĢusunun
evine
kendi
evinde
istediği
değiĢikliği
yapabileceğini,
fakat
komĢusunun
evine
kendi
evine
örnek olarak göstermektedir.32 Dolayısıyla aslı itibariyle meşru olup fakat başkasına zarar
veren bir fiil bu hadis çerçevesinde değerlendirilmiş ve yasaklanmıştır.
25)Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 93-96.
ِ
ِ
ِ
ِ
ٍ
ِ
ٍ
ِ
ِ
ِ
26 ‫َ فَقد ََلَم ن ْسو‬
َّ
26
‫وف أأٍَْو سِّرح‬
‫َجلَه‬
‫ِّساء‬
ٍ‫وىح ََّّننوى ِِبِبنََْععُِِبررعر‬
ٍ‫وىُكََّّننوىِِبِبََنْععُِررِبعر‬
ِ ‫وى ََّّنن‬
ْ َ ََ
َ
ََِ‫ََِررًًِِاراراارارللاِتتََ لِْْععتتََ ْعُُددتَووُدااواََووَممو ْْمنننييََْْي ََععْ َعْْللل َذَذللَِذل‬
26)
ُُ‫سُتُْ ُُِككس ُك‬
ُُ ‫سأ َْمُُككِس‬
‫وفووََالالَوَالُتُتُُْْ ِس‬
‫وف‬
‫َجََّّننلَ ُهففََأأَّنَْْمَم فَِس‬
ََ‫ِّسففََببََاءَللََ ْْغغفَبََننلَ ْغأأن‬
ٍََ ‫وف‬
ََ ‫ََووإإِ َذَذاا َوإِططَََذللَّاْْققتتُُطَُُمملَّ ْقتالالُننُم‬
ْ ‫وف‬
ُ ‫وى‬
ُ‫َفَفَق َقْدْدََلََلََمَم نَنَْْ ََسَسوُُو‬
ُُ ‫وفَو أ َْوََسِّر َُُحسِّر‬
َ ‫َجلَأُُه‬
ً َ ِ‫وى َّن‬
ْ َ ْ ََ
ُ َُْ ْ َّ ُ ‫وى‬
ُ ْ َ ُ َّْ ُ ‫وى‬
َ ََ‫ِّسالناء‬
2/Bakara/231.
2/Bakara/231.
26
2/Bakara/231.
2/Bakara/231.
ًً َ ْ ْ ُ َُ َ ْ ْ َ َ َ َ َّ َّ ِّ َ َ ُّ َ َ َّ َُّ َُُ ُُ َُُُ َ
28
28 ġâtıbî,Muvâfakât,
28
28)Şâtıbî,
s. 435.
Muvâfakât,
435.
ġâtıbî,Muvâfakât,
Muvâfakât,
s.435.
435.
ġâtıbî,
s.s.
29
29
29
Hakların
kötüye
kullanılmaması
gerektiğini
ifade
eden
âyetler
için
2/Bakara/282;
29)Hakların
kullanılmaması
gerektiğini
ifade eden
âyetler
için
bk. 2/Bakara/282;
9/Tevbe/107;
Haklarınkötüye
kötüye
kullanılmaması
gerektiğini
ifade
eden
âyetler
için
bk.
2/Bakara/282;
Hakların
kötüye
kullanılmaması
gerektiğini
ifade
eden
âyetler
için
bk.bk.
2/Bakara/282;
9/Tevbe/107;
65/Talâk/6.
65/Talâk/6.
9/Tevbe/107;
65/Talâk/6.
9/Tevbe/107;
65/Talâk/6.
30
ِ
30 ‫ِِرار‬
30
ِ
Ġbn
Mâce,
“Ahkâm”,
17.
30)
İbnMâce,
Mâce,
17.17.
ََ ‫ََالالَال‬Ġbn
Ġbn
Mâce,“Ahkâm”,
“Ahkâm”,
17.
‫ِررََررَر ََووَََوَالالال َِِِررَارار‬
“Ahkâm”,
ََِ
31 ََََ
31
31 Mecelle,
md.
19.
31)Mecelle,
md.
19.
Mecelle,md.
md.19.
19.
Mecelle,
ِ ِِ ‫ وب عولَت ه َّن أَح ُّق بِِرِّد ِِى َِّن‬2/Bakara228.
27 ‫ن أَرادوا إِِص ََلح‬
27
27)
2/Bakara228.
َِ‫يفيفذذَللِذل‬
ِ ‫َحققبَربِِّدردىىنن‬
ْ ِ‫ََإإِِ إِْننأ َأَرَرُادادواواإ إ‬
َ
‫يف‬
2/Bakara228.
َ‫َوبُ ُعوبولعَتُولُهت هن أن أ‬2/Bakara228.
‫صصََلَل ًحح‬
ُّ ‫َح‬
27
32)Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm şerhu Mecelleti’l-ahkâm, s. 74.
9
9 9
ağacı vardı. Bu Ģahıs eĢiyle birlikte bahçede olduğu bir zamanda
Semüre‟nin ağacın yanına gidip gelmesi ona eziyet veriyor ve onu
rahatsız ediyordu. Bunun üzerine Semüre‟den ağacı kendisine satmasını
212 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
istedi, Semüre bu isteğini reddetti. Bu durumda
ağacı baĢka bir yere
nakletmesini
talep etti. Semüre bunu da kabul etmedi. ġahıs da Hz.
İslam hukukuna göre hakkın kötüye kullanılmasının yasak olduğuna ilişkin şu hadis
dePeygamber‟e
delil olarak gösterilir.
Rivayete
Semüre
b. Cündeb
sahabînin
Ensar’dan
gelerek
O‟na göre
durumu
anlattı.
Hz. adındaki
Peygamber
Semüre‟den
birisinin bahçesinde bir hurma ağacı vardı. Bu şahıs eşiyle birlikte bahçede olduğu bir
ağacı satmasını
istedi,yanına
fakatgidip
Semüre
bunu
reddedince
bir yere
zamanda
Semüre’nin ağacın
gelmesi
ona eziyet
veriyor vebaĢka
onu rahatsız
ediyordu. Bunun üzerine Semüre’den ağacı kendisine satmasını istedi, Semüre bu isteğinakletmesini talep etti, ancak bu talebi de reddetti. Hz. Peygamber
ni reddetti. Bu durumda ağacı başka bir yere nakletmesini talep etti. Semüre bunu da
kabul
etmedi.
Hz. Peygamber’e
gelerek
anlattı.
Hz. da
Peygamber
öyleyse
ĢuŞahıs
Ģeyeda karĢılık
ona hibe
et O’na
dedi.durumu
Semüre
bunu
kabul
Semüre’den ağacı satmasını istedi, fakat Semüre bunu reddedince başka bir yere naketmeyince
Resulü
“sen de
zarar
görürsün”
buyurduöyleyse
ve Ensar‟dan
olan
letmesini
talepAllah
etti, ancak
bu talebi
reddetti.
Hz. Peygamber
şu şeye karşılık
ona hibe et dedi. Semüre bunu da kabul33etmeyince Allah Resulü “sen zarar görürsün”
Ģahsa “git, ağacı sök” buyurdu. Ġbn Kayyim el-Cevziyye, bu hadisin
buyurdu ve Ensar’dan olan şahsa “git, ağacı sök” buyurdu.33 İbn Kayyim el-Cevziyye,
buizahında
hadisin izahında
kaydeder:
Fasit
kıyasagöre
göre hareket
Semüre’nin
ağacı
Ģunlarışunları
kaydeder:
Fasit
kıyasa
hareketedenler
edenler
Semüre‟nin
satmak veya hibe etmek zorunda olmadığını, Ensar’dan olan şahsın da ağacı sökemeyeağacısavunurlar.
satmak veya
etmek zorunda
olmadığını,
olan Ģahsın
ceğini
Ancakhibe
Hz. Peygamber
Semüre’nin
ağacı hibeEnsar‟dan
etmemesi halinde
ağacın
sökülmesini emretmiştir. Çünkü ağacın satılmasında her iki tarafın da maslahatı vardır.
da ağacı sökemeyeceğini savunurlar. Ancak Hz. Peygamber Semüre‟nin
Nitekim ağaç sahibinin menfaati, ağacın kıymetini almasıdır. Her ne kadar ağaç sahibi
bundan
görse de halinde
ağacın bahçede
durumunda
karşı tarafın göreceği
ağacı ötürü
hibezarar
etmemesi
ağacınkalması
sökülmesini
emretmiĢtir.
Çünkü
zarardan daha küçüktür. Zira büyük bir zarar varken küçük zarar dikkate alınmaz. İbn
ağacın sözlerinin
satılmasında
her da
iki-bazıları
tarafınkarşı
da çıksa
maslahatı
Nitekim
Kayyim,
devamında
da- böylevardır.
bir çözümün
fıkıh,ağaç
kıyas
ve maslahat olduğunu söyler.34
sahibinin menfaati, ağacın kıymetini almasıdır. Her ne kadar ağaç sahibi
Bu rivayetten ayrıca bir kimsenin komşusuna zarar vermesi halinde zarara sebep olan
bundanortadan
ötürükaldırılacağı
zarar görse
de ağacınkişinin
bahçede
kalması
karĢı
durumun
ve dolayısıyla
hakkını
dilediğidurumunda
gibi kullanamayacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Hanbelî fukahâsından İbn Receb, zarar veren bu tür durumlatarafın göreceği zarardan daha küçüktür. Zira büyük bir zarar varken
ra engel olunacağını, şayet hak sahibi bundan vazgeçmezse sultanın, yani devlet yetkilile35
rinin
zor kullanarak
ona mani
olacağınıĠbn
söyleyerek
hakkın
kötüye kullanılmasının
küçük
zarar dikkate
alınmaz.
Kayyim,
sözlerinin
devamında yasak
da olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca aktarılan olayda iki hak sahibi vardır. Birisi ağacın
sahibi Semüre, diğeri de bahçe sahibi Ensarî’dir. Ama Ensarî bu ağaçtan dolayı bahçesinde istediği şekilde hareket edememektedir. Dolayısıyla Semüre’nin kendisine ait olan
32
Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm Ģerhu Mecelleti’l-ahkâm, s. 74.
33
33)
ِ
ِ ‫عن ََسرةَ ب ِن جْن ُد ٍب أَنَّو َكانَت لَو ع‬
ِِ
‫الر ُج ِل أ َْىلُوُ قَ َال فَ َكا َن ََسَُرةُ يَ ْد ُخ ُل إِ ََل ََنْلِ ِو فََيتَأ ََّذى‬
َّ ‫صا ِر قَ َال َوَم َع‬
َُُ ْ ُ
َ ْ‫ض ٌد م ْن ََنْ ٍل ِِف َحائط َر ُج ٍل م َن األَن‬
ُ ْ َُ ْ َ
ِ‫ فَ َذ َكر ذَل‬-‫صلى اهلل عليو وسلم‬- ‫بِِو ويش ُّق علَي ِو فَطَلَب إِلَي ِو أَ ْن يبِيعو فَأََب فَطَلَب إِلَي ِو أَ ْن ي ناقِلَو فَأََب فَأَتَى النَِّب‬
ِ ‫َ لَو فَطَلَب إِلَي‬
ِ
- ‫َّب‬
‫الن‬
‫و‬
َ
َ
ُّ ْ َ ُ
َّ
َ ُ ُ ْ َ
َ َُ َ ْ َ
ْ َ ُ ََ
َ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
َّ
‫ض ٌّار‬
َ َ‫ قَ َال « فَ َهْبوُ لَوُ َول‬.‫ب إلَْيو أَ ْن يُنَاقلَوُ فَأ َََب‬
َ ‫ت ُم‬
َ ْ‫ أ َْمًرا َرغبَوُ فيو فَأ َََب فَ َق َال « أَن‬.» ‫َ َك َذا َوَك َذا‬
َ َ‫ أَ ْن يَب َيعوُ فَأ َََب فَطَل‬-‫صلى اهلل عليو وسلم‬
ِ
ِ
ِ
َّ
.»
‫و‬
‫ل‬
‫َن‬
‫ع‬
‫ل‬
‫اق‬
‫ف‬
‫ب‬
‫ى‬
‫ذ‬
‫ا‬
«
‫ى‬
‫ر‬
‫ا‬
‫ص‬
‫ن‬
‫أل‬
‫ل‬
‫وسلم‬
‫عليو‬
‫اهلل‬
‫صلى‬
‫و‬
‫ل‬
‫ال‬
‫ول‬
‫س‬
‫ر‬
‫ال‬
‫ق‬
‫ف‬
.»
Ebû
Dâvûd,
Süleyman b. el-EĢ„as
َ
َ
ُ
َ
ُ َْ ْ َ ْ َ ْ َ ْ ِّ َ ْ
ُ َ ََ
es-Sicistânî
el-Ezdî,Sünenü
Sünenü
Dâvûd
(Hattâbî‟nin
Me„alimü‟s-Sünen‟i
ile birlikte),
es-Sicistânî el-Ezdî,
EbûEbû
Dâvûd
(Hattâbî’nin
Me‘alimü’s-Sünen’i
ile birlikte),
nşr. İzzet
Ubeyd
ed-De‘as
ve Adil
es-Seyyid,
Birinci
baskı, DâruBirinci
İbn Hazm,
Beyrut
1997,
“Akdiye”,
nĢr.
Ġzzet
Ubeyd
ed-De„as
ve Adil
es-Seyyid,
baskı,
Dâru
Ġbn
Hazm, 31.
Beyrut
1997,
“Akdiye”,
31. Şemsüddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ebû Bekr, et-Turuku’l-hükmiyye
34)İbn
Kayyim
el-Cevziyye,
fi’s-siyâseti’ş-şer‘iyye, thk. Nâyif b. Ahmed el-Hamed, Dâru ‘Alemi’l-fevâid, Mekke h. 1428, s. 682683.
35)İbn Receb, Ebu’l-Ferec Zeynüddin Abdurrahman b. Şihabuddin b. Ahmed el-Bağdâdî, Câmiu’l10
‘ulûm ve’l-hikem fî şerhi hamsîne hadisen min cevâmi‘i’l-kelim, thk. Ebu’n-Nûr Muhammed el-Ahmedî, İkinci baskı, Dâru’s-selâm, Kahire 2004, I-III, 923.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
213
ağaçtan faydalanması bahçe sahibine zarar vermektedir. Öte taraftan Semüre de ağaçtan
dilediği gibi faydalanamamaktadır. Bu durumda o da zarara uğramaktadır. Ancak bahçe
sahibinin ağaçtan dolayı gördüğü zarar Semüre’nin ağaçtan göreceği faydadan daha büyüktür. Buna göre ağacın sökülmesinden doğacak zarar bahçe sahibinin gördüğü zarardan
daha azdır. Hz. Peygamber de ağacın sökülmesini emretmiştir.36 Bu husus Mecelle’de
“Zarar-ı eşedd zarar-ı ehaf ile izale olunur”37 şeklinde madde haline getirilmiştir. İbn Receb, Ahmed b. Hanbel’in bu gibi durumlarda Hz. Peygamber’in uygulamasına göre hareket edileceğini, yani zarar veren durum ortadan kaldırılmadığı takdirde hâkimin kararıyla
kaldıracağı görüşünde olduğunu bildirmektedir.38
Sahabe fetvalarında da hakkın kötüye kullanılmayacağına ilişkin meseleler vardır. Nitekim Hz. Ömer ve Hz. Osman herhangi bir kocanın kendisi ölüm döşeğinde iken eşini
bâin talâkla boşayıp (talâk-ı fârr) ve kadının iddeti henüz bitmeden ölmesi durumunda şu
hükmü verirler: Şayet bu kadının talâk hususunda rızası yoksa kendisini ölüm döşeğinde
iken bâin talâkla boşayan kocasına mirasçı olur. Çünkü ölüm döşeğinde olan kocanın,
hanımını boşaması, kadını mirastan mahrum etme mazınnesidir.39 Ölüm döşeğinde olan
kocanın, hanımını boşamasının geçerli olduğu hususunda dört mezhep fukahâsı ittifak
halindedir. Fakat bu halde bulunan bir koca, hanımını boşadıktan sonra ölürse kadının
kendisine mirasçı olup olmaması, mirasçı olursa ne zamana kadar olacağı hususu dört
mezhep fukahâsı arasında tartışmalara neden olmuş bir konudur. Nitekim Hanefîler kadın
iddet içinde iken,40 Hanbelîler kadın başka bir erkekle evlenmediği sürece41 ve Mâlikîler
ise kadın bir başkasıyla evlense bile42 kadının mirasçı olacağı kanaatindedirler. Çünkü
koca böyle bir boşamayla kadını mirastan mahrum etmeyi kastetmiş olabilir. İşte bu durumu göz önünde bulunduran bu üç mezhep fukahâsı kadının mirasçı olacağı görüşünü
benimsemiştir. Buna karşılık bâin talâkın evlilik bağını sonlandırdığını göz önünde bulunduran Şâfiîler ise kadının hiçbir durumda mirasçı olamayacağı görüşündedirler.43 Zira
bu mezhebe göre kasıt gizli bir durum olduğu için onunla amel edilmez.44 Kocası ölüm
döşeğinde iken boşanan kadının fukahânın kâhir ekseriyeti tarafından mirasçı kılınması,
36)Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 233-234; Köse, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, s. 157.
37)Mecelle, md. 27.
38)İbn Receb, Câmiu’l-‘ulûm, I-III, 923.
39)Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 170, 244.
40)Mevsılî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd, Kitâbü’l-İhtiyâr li ta‘lîl’l-Muhtâr, thk. Halid Abdürrahman el-Akk, Dârü’l-ma’rife, Beyrut 2007, III, 177.
41)Muhammed Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş-şahsıyye, Dârü’l-fıkr el-Arabî, Kahire 2005, s. 321.
42)Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş-şahsıyye, s. 321.
43)Mahallî, Ebû Abdullah Celalüddîn Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Ensârî, Kenzü’r-râğibîn
fî şerhi Minhâci’t-tâlibîn, thk. Hişam b. Abdülkerim el-Bedrânî el-Mevsılî, Dâru İbn Hazm, Beyrut
2012, III, 388.
44)Mehmet Selim Aslan, İslâm Aile Hukuku, Emin yayınları, Bursa 2015, s. 276.
214 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
hukukun kocaya tanıdığı talâk yetkisini kocanın kötüye kullanmasının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Zira talâk, erkeklerin kadınlara zarar vermeleri, dolayısıyla mirastan
mahrum etmeleri için meşru kılınmamıştır.45
III. Hakkın Kullanılması ve Sınırlandırılması
Yukarıda geçtiği üzere Mecelle’nin “Cevâz-ı şer‘î damâna münâfî olur”46 külli kaidesi
hukukun insana sağladığı hakların kullanılması hususunda herhangi bir sorumluluğun bulunmadığını göstermektedir. Buna göre bir kimse hukukun kendisi için tanıyıp himaye ettiği haklarını kullanabilir ve bu kimse onları kullanmaktan dolayı da sorumlu tutulamaz.
Mesela kiralanan hayvana üzerinde anlaşma yapılan yük miktarının yüklenmesi caizdir.
Buna göre kiracı, hayvana anlaşma yapılan miktarı veya ondan daha az miktardaki bir
yükü yüklemesi halinde hayvan telef olursa bu durumda kiracının, zararı tazmin etmesi
gerekmez.47 Çünkü o, hukukun kendisine tanıdığı bir fiili yapmıştır. Aynı şekilde bir çarşıda sanat veya ticaret yapan kimseye bu çarşıdaki diğer esnaflar kazançlarının azaldığını
gerekçe göstererek engel olamazlar.48 Çünkü çalışma özgürlüğü herkese tanınan bir haktır. Dolayısıyla böyle bir hakkın kullanılmasına engel olunamaz ve bu hakkın kullanılmasından ötürü meydana gelen zararın tazmin edilmesi de gerekmez.49 Şâtıbî de mubah
türünden olan maslahatı temin ya da mefsedeti defetmenin başkası hakkında herhangi
bir zarara yol açması halinde hak sahibinin bu hakkını kullanmaktan menedilmeyeceğini
söyleyerek bu gerçeğe vurgu yapmaktadır.50
Bu genel ilkeye rağmen hukukun tanıdığı bir hakkın kullanılmasının başka bir şahsa
büyük bir zarar vermesi halinde bu zararın tazmin edilmesi gerektiğine ilişkin örnekler
klasik dönem fıkıh eserlerinde yer almaktadır. Aynı şekilde Mecelle’de hakkın kötüye
kullanılması halinde zararın tazmin edilmesinin gerektiği ifade edilmektedir.51 Nitekim
Mecelle’de bu durum hiç kimsenin kendi mülkünde tasarruf etme hakkından menedilemeyeceği, fakat fâhiş bir zararın meydana gelmesine yol açması halinde engelleneceği
şeklinde kanunlaştırılmıştır.52 Şâtıbî de maslahatı celbetme ya da mefsedeti defetme şeklinde ifade ettiği hakların kullanılmasında kastı ön plana çıkararak konu hakkında kısaca
şunları söyler: “Bir kimsenin kendisine tanınan bir hakkı sırf başkasına zarar verme kastıyla kullanmasının İslam’da zarar ve zarara karşılık zarar yoktur prensibine dayanarak
hukuken engellenir. Kişinin kendisine yararı olan, başkasına da zarar getiren hakkını kul45)Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 172.
46)Mecelle, md. 91.
47)Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm şerhu Mecelleti’l-ahkâm, s. 193. Ayrıca bk. Mecelle, md. 605.
48)Mecelle, md. 965.
49)Mahmesânî, en-Nazariyyetü’l-‘amme, I, 36.
50)Şâtıbî, Muvâfakât, s. 411-412.
51)Örnek için bk. Mecelle, md. 602-603, 695, 822, 823, 1075, 1192, 1195, 1197, 1198.
52)Mecelle, md. 1197.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
215
lanması durumunda şayet bu yararı elde etme hususunda başka bir yolu varsa bu durumda da hakkını kullanmasına engel olunur. Çünkü böyle bir durumda da başkasına zarar
vermeyi kastetmiş kabul edilir. Dolayısıyla başkasına zarar vermeyen alternatif bir yolda
menfaatini elde etsin. Buna mukabil amacına ulaşmak için başka alternatif bir yol yoksa
bu durumda hakkını kullanmasına engel olunmaz. Ancak bu hakkını kullanırken bile başkasına zarar vermeyi kastetmemekle sorumlu tutulur. Öte yandan hakkını kullanmasında
genel bir zarar söz konusu olur, fakat telafisi mümkün olmayacak şekilde bir zarara maruz
kalacaksa bu durumda hakkını mutlak surette kullanabilir. Fakat başkasına zarar verme
kastı taşımayan bir kimsenin hakkını kullanmasından umumi bir zararın gerçekleşmesi
halinde şayet zararın ortadan kaldırılması mümkün olursa umumi zarar dikkate alınır ve
dolayısıyla bu kimsenin hakkını kullanmasına engel olunur.”53 Çünkü İslam ferdî yararla
içtimaî yarar arasında denge kurup ikisini de bu denge içinde korumaya çalışmış, böylece
hakkın sadece ferde tanınan bir ayrıcalık şeklinde düşünülmesine engel olmuş ve ona
sosyal bir görev yüklemiştir.54 Dolayısıyla İslam hukukunda özel menfaatle genel menfaatin çatışması halinde genel menfaate öncelik tanınır ve özel menfaatin kullanılması
yasaklanır.
Günümüz İslam hukukçularından Fethî ed-Dirînî de hakkın kötüye kullanılması nazariyesini makâsıd açısından ele almaktadır. Şöyle ki hakkın kötüye kullanılmasının şâriin
maksadına ters düştüğünü ve dolayısıyla batıl olduğunu söyler.55 Dirînî bu yaklaşımına
takviye amaçlı olarak Şâtıbî’nin şu sözlerini zikreder: “Şâriin mükelleften beklediği, mükellefin amel sırasındaki kastının şâriin teşri sırasındaki kastına uygun düşmesi ve fiillerinde buna göre hareket etmesidir. Dolayısıyla mükelleften beklenen, fiillerini bu doğrultuda yapması ve şâriin maksadına aykırı herhangi bir şeyi amaçlamamasıdır.”56 Ayrıca
Şâtıbî şer‘î yükümlülüklerde şâriin maksadının dışında başka bir şey kasteden kimsenin
hukuka aykırı hareket ettiğini ve hukuka ters hareket eden bu kimsenin amelinin de batıl
olduğunu söyler.57
IV. Hakkın Kullanımıyla İlgili Nazariyeler
İslam hukukuna göre her insanın kendi haklarından yararlanma hakkı vardır. Bunun
yanında kişi, kişisel haklarında kötüye kullanmamak kaydıyla dilediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Fakat hakkını kötüye kullanması durumunda kullanımın sınırlandırılıp sınırlandırılmaması meselesi doktrinde tartışılmıştır. Bir başka ifade ile hukuken tanınan
bir hakkın kötüye kullanılması durumunda bu kullanımın doğuracağı hukukî sonuçlar
fıkıh ekolleri arasında tartışmalara neden olmuştur. Hakkın kötüye kullanılması, -genel
53)Şâtıbî, Muvâfakât, s. 411-412.
54)Bardakoğlu, “Hak”, XV, 149.
55)Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 16, 53-54, 88.
56)Şâtıbî, Muvâfakât, s. 401.
57)Şâtıbî, Muvâfakât, s. 402.
216 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
olarak- mutlak hak anlayışı, hak kullanımının doğurduğu neticeler, yani objektif ölçüler ve hak sahibinin niyeti (sübjektif ölçü) çerçevesinde değerlendirilmektedir.58 Biz de
mezheplerin yaklaşımını bu üç ana başlık altında vermeyi uygun gördük. Buna göre fukahânın konu hakkındaki görüşlerini mutlak hak nazariyesi, objektif ölçüler nazariyesi ve
sübjektif ölçüler nazariyesi başlıkları altında inceleyeceğiz.
A. Mutlak Hak Nazariyesi
Mutlak hak anlayışına göre, mülkiyet hakkını kullanan kimse hiçbir şekilde bu hakkı
kullanmaktan engellenemez. Bu nazariyeyi savunan fakihler buradan hareketle bir kimsenin başkasına zarar verse bile kendi mülkünde dilediği gibi davranabileceği, dolayısıyla
hakkın kullanılması noktasında herhangi bir kısıtlama yoluna gidilemeyeceğini belirtirler. Mecelle’nin “Cevâz-ı şer‘î damana münâfî olur”59 maddesi bu nazariyeyi savunan fukahânın anlayışını yansıtmaktadır. Buna göre hak, hukuk sınırları içerisinde kullanıldığı
sürece hiçbir kayıt getirilmeksizin kullanılabilir. Günümüz İslam hukukçularından Subhî
Mahmesânî’nin belirttiğine göre Ebû Hanife, İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel İslam hukukunda mutlak hak anlayışını savunmaktadırlar. Bu fakihler mülkiyet, tasarruf hakkı ve
komşuluk ilişkileriyle ilgili meselelerde konuya değinmişlerdir.60 Nitekim Hanefî fukahâsından Serahsî, insanın kendi mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğunu söyleyerek mutlak hak nazariyesinde kişinin kendi mülkünde tasarruf etme hürriyetine sahip olduğuna işaret etmektedir.61 Kâsânî de ister başkasına zarar versin isterse
vermesin mülk sahibinin mülkünde dilediği şekilde tasarrufta bulunabileceğini belirtir.
Buradan hareketle de kişinin kendi mülkünde yaptığı tasarruflardan ötürü komşusunun
binası zayıflasa veya duvarı yıkılsa bile tazminle sorumlu olmadığını söyler.62 Aynı şekilde Hanefilerden Hamevî de Ebû Hanife’nin anlayışına göre başkasına zarar verse bile bir
kimsenin kendisine ait mülkünde yaptığı tasarruflarına engel olunmayacağını bildirmektedir.63 Buna göre ilk dönem Hanefîlerin çoğunluğu hak kullanımının mutlak olduğunu,
58)Mahmesânî, en-Nazariyyetü’l-‘amme, I, 37.
59)Mecelle, md. 91.
60)Mahmesânî, en-Nazariyyetü’l-‘amme, I, 39. Hanbelîlerden İbn Kudâme ve Hanefîlerden İbnü’lHümâm da İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’in mutlak hak nazariyesini savunduklarını aktarmaktadırlar. İbn Kudâme, Muvaffakuddîn Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Muhammed el-Makdisî,
el-Muğnî, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî ve Abdülfettah Muhammed el-Halevî, Üçüncü baskı, Dâru âlemi’l-kütüb, Riyad 1997, VII, 52; İbnü’l-Hümâm, Kemalüddin Muhammed b. Abdülvahid
es-Sivasî, Fethu’l-kadîr, nşr. Abdürrezzak Galib el-Mehdî, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2003,
VII, 305.
61)Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed, el-Mebsût, Dârü’l-ma‘rife, Beyrut 1989, XV, 21.
62)Kâsânî, Alauddin Ebû Bekr b. Mesud, Bedâi‘u’s-sanâi‘ fî tertibi’ş-şerâi‘, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye,
Beyrut 2010, VIII, 502.
63)Hamevî, Ahmed b. Muhammed, Ğamzu ‘uyûni’l-besâir şerhu kitâbi el-Eşbâh ve’n-nezâ’ir, Birinci
baskı, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1985, I, 282.
emin olduğu kimsedir”64 hadisini dayanak gösterirler.65 Onlara göre mülk
sahibinin, komĢusuna zarar vermemesi hukukî değil, dinîdir.
Özellikle ilk dönem fukahâsı, kiĢinin tamamen kendisine ait
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
217
(hâlis) olan haklarını kullanma hususunda hukuk bakımından herhangi
bir engelin
Ģeklinde
birgibi
anlayıĢa
Nitekim
dolayısıyla
mülkbulunmadığı
sahibinin mülkünde
dilediği
tasarruftasahiptir.
bulunabileceğini
ve Hanefî
hukuk
bakımından bu kimseye engel olunamayacağını söylerler. Ancak mutlak hak nazariyesi
fukahâsından Serahsî, mal sahibinin kendi hakkında mutlak tasarruf
görüşünde olan bu fakihler mülk sahibinin komşusuna zarar vermesinden uzak durmasının
diyâneten vacip
belirtirler.
Onların, bir
kişinin
mülkünde
yaptığı tasarruflarda
yetkisine
sahipolduğunu
olduğunu
ve böyle
hakkı
kullanması
sebebiyle
dinî bakımdan komşusuna zarar vermemesi gerektiği hususunda “Mümin, komşusunun
komĢusunaemin
zararolduğu
vermesi
dinî 64bakımdan
uygungösterirler.
olmasa 65daOnlara
böylegöre
birmülk
zarar
zulümlerinden
kimsedir”
hadisini dayanak
sahibinin, komşusuna zarar vermemesi hukukî değil, dinîdir.
meydana gelse bile hakkını kullanmasının önünde hukukî açıdan
Özellikle ilk dönem fukahâsı, kişinin tamamen kendisine ait (hâlis) olan haklarını kul66
herhangi
bir hukuk
engelin
bulunmadığını
belirtir.
Fakat şeklinde
kiĢininbir anlakendi
lanma
hususunda
bakımından
herhangi bir engelin
bulunmadığı
yışa sahiptir. Nitekim Hanefî fukahâsından Serahsî, mal sahibinin kendi hakkında mutlak
mülkünde tasarruf etme hususunda serbest olması, hakkın kullanımının
tasarruf yetkisine sahip olduğunu ve böyle bir hakkı kullanması sebebiyle komşusuna
zarar
vermesi
dinî bakımdan
uygun olmasasınırlandırılmıĢtır.
da böyle bir zarar meydana
hakkını
hukukî
sınırlar
içinde kalmasıyla
ġayetgelse
hakbile
kullanımı
kullanmasının önünde hukukî açıdan herhangi bir engelin bulunmadığını belirtir.66 Fahukukî
sınırları
aĢar ve
baĢkasının
hakkında
tecavüz
konusu
olursa
kat
kişinin kendi
mülkünde
tasarruf
etme hususunda
serbest
olması, söz
hakkın
kullanımının
hukukî sınırlar içinde kalmasıyla sınırlandırılmıştır. Şayet hak kullanımı hukukî sınırları
bu takdirde zararın tazmin edilmesi gerekmektedir. Çünkü hukukî sınırlar
aşar ve başkasının hakkında tecavüz söz konusu olursa bu takdirde zararın tazmin edilmesiaĢılarak
gerekmektedir.
Çünkükullanılması
hukukî sınırlar hukuken
aşılarak hakkın
kullanılması
yasak için
bir
hakkın
yasak
bir fiilhukuken
sayıldığı
fiil sayıldığı için kullanımından ötürü gerçekleşen zararın ortadan kaldırılması cihetine
kullanımından
ötürü
gerçekleĢen
zararın
ortadan
kaldırılması
67
gidilir.
Buna göre hak,
hukukî
ve kanunî sınırlar
içinde
kullanılmalıdır.
Şayet bucihetine
sınırlar
Ġlk aşılır,
dönem
fakihlerin
ekseriyetinin
mutlak
hak
anlayıĢını
67
başkasının
hakkına
tecavüz
edilir
ve
bir
zarar
ortaya
çıkarsa
bu
durumda
zararın
gidilir. Buna göre hak, hukukî ve kanunî sınırlar içinde kullanılmalıdır.
tazmin gösteren
edilmesi hakkın
kötüye kullanılması
açısından
değil,kitaplarında
sınır dışında zararın meysavunduklarını
örnekler
klasik dönem
fıkıh
dana
gelmesi
itibariyle aĢılır,
gerekmektedir.
Zira bu
durumdatecavüz
haksız biredilir
fiil gerçekleşmiştir.
ġayet
bu sınırlar
baĢkasının
hakkına
ve bir zarar
hak anlayıĢını
bulunmaktadır.
rivayet
göre ele
biralınır
Ģahıs
Hanife‟ye
MutlakNitekim
hak anlayışına
göreedildiğine
mesele bu açıdan
ve Ebû
çözüme
kavuşturulur.68
ortaya çıkarsa bu durumda zararın tazmin edilmesi hakkın kötüye
ıkıh kitaplarında
İlk dönem
fakihlerinyanında,
ekseriyetinin
mutlak
hak anlayışını
savunduklarını
gelerek komĢum
duvarımın
(kendi
arsasında)
buzhane
(‫)ُمَ ِّم َدة‬
ُ gösteren örnekler
klasik dönem
fıkıh kitaplarında
bulunmaktadır.
Nitekim
rivayet
edildiğine
göre
kullanılması
açısından
değil,
sınır
dıĢında
zararın
meydana
gelmesi
ıs Ebû Hanife‟ye
bir
şahıs
Ebû
Hanife’ye
gelerek
komşum
duvarımın
yanında,
(kendi
arsasında)
buzhane
yaptığını söylemiĢ, Ebû
Hanife de kendisine
de bahçende
gerekmektedir.
Zira busen
durumda
haksız buzhanenin
bir fiil gerçekleĢmiĢtir.
dibinde
a) buzhane (‫ة‬itibariyle
‫)ُمَ ِّم َد‬
ُ yaptığını söylemiş, Ebû Hanife de kendisine sen de bahçende buzhanenin
69
tandır (‫ُّونا‬
yap
ki
onun
buzlarını
eritsin
şeklinde
tavsiyede
bulunmuştur.
Yine
Ebû
dibinde birbirMutlak
tandır
‫ت‬
َ
‫أ‬
)
yap
ki
onun
buzlarını
eritsin
Ģeklinde
tavsiyede
hak anlayıĢına göre mesele bu açıdan ele alınır ve çözüme
Hanife’nin
mutlak
hak
nazariyesi
anlayışına
sahip
olduğunu
gösteren
örneklerden
bir
diçende buzhanenin
68
69de şu fetvasıdır:
kavuĢturulur.
ğeri
Ebû Hanife’yemutlak
gelerek komşusunun
kendi mülkünde
bir kuyu kazdıbulunmuĢtur.
Yine Ebû Hanife‟nin
hak nazariyesi
anlayıĢına
eklinde tavsiyede
ğı şeklinde şikâyette bulunan kişiye Ebû Hanife, “sen de arsanda onun kuyusuna yakın bir
sahip olduğunu gösteren örneklerden bir diğeri de Ģu fetvasıdır: Ebû
64
64) ُ‫ارهُ بَ َوائَِقو‬
kitaplarında
bu lafızlarla
bulamadık.
Fakat bu anlamı
eden
‫ ال ُْم ْؤِم ُن َم ْن أ َِم‬Bu
Busözü
sözühadis
hadis
kitaplarında
bu lafızlarla
bulamadık.
Fakat ifade
bu anlamı
ariyesi
anlayıĢına
ُ ‫ َن َج‬komĢusunun
Hanife‟ye
gelerek
kendi mülkünde bir kuyu kazdığı
hadislereden
hadishadisler
kitaplarında
bulunmaktadır.
Örnekler
için bk. Buhârî,
Ebû Abdullah
b.
ifade
hadis
kitaplarında
bulunmaktadır.
Örnekler
için bk.Muhammed
Buhârî, Ebû
İsmail
b.
İbrahim
b.
el-Muğîre
el-Ca’fî,
Sahîhu’l-Buhârî,
Dârü’l-ğaddi’l-cedîd,
Mısır
2002,
“Edeb”,
u Ģeklinde
fetvasıdır:Ģikâyette
Ebû
Abdullah
Muhammed
b.b.Ġsmail
b.el-Kuşeyrî
Ġbrahim“sen
b. el-Muğîre
el-Ca‟fî,
Sahîhu’l-Buhârî,
bulunan
kiĢiye
Ebû
de arsanda
onun
29; Müslim,
Ebü’l-Hüseyn
HaccâcHanife,
en-Nisâbûrî,
el-Câmi‘u’s-sahîh,
Dâru ihyâi’tDârü‟l-ğaddi‟l-cedîd,
Mısır
2002,
“Edeb”,
29;
Müslim,
Ebü‟l-Hüseyn
b. Haccâc eltürâsi’l-Arabî,
Beyrut
2000,
“İman”,
18.
ir kuyu kazdığı
KuĢeyrî
en-Nisâbûrî,
el-Câmi‘u’s-sahîh,
ihyâi‟t-türâsi‟l-Arabî,
kuyusuna yakın
birMebsût,
yerde
bir
çukuru (‫ة‬Dâru
‫)بالوع‬
kaz” tarzında yol Beyrut 2000,
َ 502.
65)Serahsî,
XV,
21; fosseptik
Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘,
VIII,
“Ġman”,
18.
de arsanda 66)Serahsî,
onun
65
XV,XV,
21. 21; Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VIII, 502.
Serahsî,Mebsût,
Mebsût,
göstermiĢ, 67)Mahmesânî,
bu
bir çukur
açmıĢ
ve kuyunun suyu kirlenince
66 kiĢi de böyle
en-Nazariyyetü’l-‘amme,
I, 41-42.
Serahsî,
Mebsût,
XV,
21.
kaz” tarzında 67yol
Mahmesânî,
en-Nazariyyetü’l-‘amme,
I, 41-42. Ebû Hanife Ģikâyet
68)Bardakoğlu,
“Hak”,
XV,
147.
komĢusu kuyuyu
kapatmak
durumunda
kalmıĢtır.
68
Bardakoğlu, “Hak”, XV, 147.
n edilen
suyu kirlenince
kiĢinin kuyu açmasının engelleneceği Ģeklinde fetva vermemiĢ,
û aksine
Hanifeona
Ģikâyet
böyle bir çare göstermiĢtir.70
fetva vermemiĢ,
17
Yine Ebû Hanife‟nin mutlak hak nazariyesi anlayıĢına
u gösteren örneklerden bir diğeri de Ģu fetvasıdır: Ebû
erek komĢusunun kendi mülkünde bir kuyu kazdığı
218 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
ette bulunan kiĢiye Ebû Hanife, “sen de arsanda onun
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
bir fosseptik
çukuru (‫ )بالوعة‬kaz”
yol göstermiş,
bu kişi de böyle bir çukur
n bir yerde yerde
bir fosseptik
çukuru
kaz”tarzında
tarzında
yol
َ
kiĢi de
açmış ve kuyunun suyu kirlenince komşusu kuyuyu kapatmak durumunda kalmıştır. Ebû
şikâyetaçmıĢ
edilen kişinin
kuyu açmasının
engelleneceği şeklinde fetva vermemiş, akböyleHanife
bir çukur
ve kuyunun
suyu kirlenince
70
sine ona böyle bir çare göstermiştir.
yu kapatmak durumunda
kalmıĢtır.
Ebû Hanife
Ģikâyet
Görüldüğü üzere
ilk dönem Hanefî
fukahâsının
genel anlayışı hak sahibinin kendisine
ait
mülkünde
başkasına
zarar
verse
bile
dilediği
gibi
tasarrufta bulunabileceği yönündekuyu açmasının engelleneceği Ģeklinde fetva vermemiĢ,
dir. Mutlak hak nazariyesini savunan Hanefilerden birisi de Serahsî’dir. Nitekim Serahsî,
70
le bir çare göstermiĢtir.
ortak gayrimenkul bir arsa paylaşıldıktan sonra ortaklardan birisi kendi hissesinde bir
bina yapmak istese, diğerinin ona “sen rüzgâra ve güneşe engel oluyorsun” diyerek mani
üğü üzere ilkolamayacağını
dönem Hanefî
fukahâsının genel anlayıĢı hak
söyler. Buna göre bina yapan kişi binasını dilediği yükseklikte yapabilir.
Çünkü bubaĢkasına
kişi tamamen
kendisine
isine ait mülkünde
zarar
verse ait
bilemülkünde
dilediğitasarrufta
gibi bulunmuştur ki, insan kendi
mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Hiç kimse buna engel olamaz. Hatta arazi
nabileceği yönündedir.
Mutlak
savunan
sahibi arazisinde
hamam,hak
fırınnazariyesini
ve tuvalet yapabilir.
Aynı şekilde değirmen, demircilik
veya çamaşırcılık yapmak istese komşusu buna engel olamaz. Hâsılı, tamamen kendisine
birisi de Serahsî‟dir.
Nitekim Serahsî, ortak gayrimenkul
ait mülkünde tasarrufta bulunan kimse başkasına zarar verse bile hukuken bu tasarrufu
71
yasaklanamaz.
Hanefî
Zahîruddîn
(ö. 619/1222), Ebü’l-Fazl
ıldıktan sonra
ortaklardan
birisifukahâsından
kendi hissesinde
birel-Merğînânî
bina
İbnü’ş-Şıhne (ö. 890/1485) ve babası Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne’nin (ö. 815/1412) bu gö-
diğerinin ona
rüzgâra
güneĢe
rüşte“sen
oldukları
ve bir ve
kimsenin
eviniengel
koyunoluyorsun”
ağılı yapması halinde komşuları hayvan güb-
resinin kokusundan rahatsız olsalar bile bu kimseye engel olunamayacağı şeklinde fetva
olamayacağını
söyler. Buna göre bina yapan kiĢi binasını
verdikleri nakledilir. Buna göre bir kimse kendi arsasında yaptığı binanın üst bölümünde
kapı veya
pencerebu
açsa,
komşusu
bundankendisine
zarar görse bile
klikte yapabilir.
Çünkü
kiĢi
tamamen
ait ona engel olunamaz. Aynı şekilde bir kişi kendi mülkünde fosseptik çukuru, lağım veya su kuyusu kazar, bundan kom-
rrufta bulunmuĢtur
ki, insansukendi
mülkünde
dilediğiyerini
gibi değiştirmesini talep ederse, kişi
şusunun duvarına
sızar ve
komşusu kuyunun
bu talebi yerine getirmek zorunda değildir. Çünkü bu kişi kendisine ait olan mülkünde
tasarrufta bulunmuştur. Hatta bu sızıntıdan dolayı duvar yıkılsa bile kuyu sahibinin onu
tazmin
etmesiyapabilir.
gerekmez. Çünkü
başkasının
hakkına tecavüz etmemiştir. Zira herhangi
mam, fırın ve
tuvalet
Aynı oĢekilde
değirmen,
bir zarara sebep olan kimse, başkasının hakkına tecavüz etmediği sürece telef olan şeyi
72
a çamaĢırcılık
yapmak
istese
komĢusu
buna engel olamaz.
tazminle
sorumlu
tutulmaz.
nabilir. Hiç kimse buna engel olamaz. Hatta arazi sahibi
fukahâsındantasarrufta
İbnü’ş-Şıhne’nin
(ö. 890/1485)
en kendisine Hanefî
ait mülkünde
bulunan
kimse Hanefî mezhebinin beş imamı
Ebû Hanife, Züfer, Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve Hasan b. Ziyâd’ın, hak sahibi komşusuna zarar verse bile kendisine ait mülkünde yaptığı tasarruflarına engel olunmayacağı
görüşünde olduklarını, kendisinin de bu konuda babasına tabi olduğunu, dolayısıyla bu
görüşe meylettiğini ve buna göre fetva verdiğini de söylediği nakledilir.73 Ancak İbnü’ş-
, XV, 21.
Mebsût,Ġbn
XV, Nüceym,
21.
, Fethu’l-kadîr,69)Serahsî,
VII, 304-305;
Zeynüddin Ġbrahim, el70)İbnü’l-Hümâm,
Fethu’l-kadîr,trs.
VII,VII,
304-305;
rhu Kenzi’d-Dekâik,
el-Matbaatu‟l-ilmiyye,
36. İbn Nüceym, Zeynüddin İbrahim, el-Bahru’r-râik şerhu Kenzi’d-Dekâik, el-Matbaatu’l-ilmiyye, trs. VII, 36.
71)Serahsî, Mebsût, XV, 21.
72)Serahsî, Mebsût, XV, 21-22; Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VIII,
18502, IX, 166; İbnü’l-Hümâm, Fethu’lkadîr, VII, 304.
73)İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, VII, 36; Hamevî, Ğamzu ‘uyûni’l-besâir, III, 200.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
219
Şıhne’nin beş Hanefî imamının mutlak hak nazariyesi görüşünde olduklarını belirtmesi
ihtiyatla karşılanması gerekmektedir.74 Çünkü az ileride belirteceğimiz üzere Ebû Yusuf,
objektif hak nazariyesini savunan fakihler arasında yer almaktadır.
Şâfiî mezhebinde de ilk dönem fukahâsının genel anlayışı, kişinin tamamen kendisine
ait mülkünde mutlak surette hareket edebileceği yönündedir. Nitekim İmam Şâfiî, kişinin kendisine ait mülkünde kendisine veya bir başkasına zarar verse bile dilediği tarzda
tasarrufta bulunabileceğini söyler.75 Benzer bir anlayış Mâverdî’de de görülmektedir. Nitekim Mâverdî bir şahıs kendi evini fırına dönüştürür ve komşuları da fırının dumanından
rahatsız olurlarsa bu şahsa engel olunamayacağını söyler. Aynı şekilde evini değirmen,
demirci atölyesi veya çamaşır dükkânına çevirse de ona engel olunmaz. Çünkü insanlar
kendilerine ait olan mülklerinde diledikleri gibi tasarrufta bulunabilirler.76
Şu hususun belirtilmesi gerekir ki, ilk dönem fukahâsının mutlak hak nazariyesini
savunmaları dönemlerindeki örfe bağlanmalıdır. Bir başka tabirle onların bu görüşü kendi
zamanlarının şartlarına dayanmaktadır. Ayrıca mutlak hak nazariyesi hak bilincinin ön
planda olduğu bir dönemde söz konusu olmaktadır. Fakat insanların tutumları değişip
toplumda ahlakî zafiyetin baş gösterdiği ve başkalarının haklarına saygının zayıfladığı
daha sonraki dönemlerde fukahânın mesele hakkındaki anlayışı değişmiştir. Nitekim
uzun bir zaman geçmeden hakların kullanımı hususundaki mutlak serbestiyet anlayışı
yerini ya objektif ya da sübjektif nazariyeye bıraktı. Aynı mezhepteki fakihlerin zaman
zaman imamlarının görüşlerinden farklı görüşlere sahip oldukları bilinen bir gerçektir.
Dolayısıyla bu ihtilâfı, “Bu, zaman ve devir ihtilâfıdır, delil ve hüccet ihtilâfı değildir”
prensibi çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
B. Objektif Ölçü (Maddî) Nazariyesi
İlk dönemdeki mutlak hak anlayışı gitgide önemini yitirmeye başlamış ve hukukun
kişiye tanıdığı hak kullanımı, bir bakasına ya da topluma zarar vermemeyle sınırlandırılmıştır. Bu nazariyeyi ilk savunan fakihin, İmam Mâlik olduğu belirtilir. Nakledildiğine
göre İmam Mâlik, maslahatı göz önünde bulundurarak fâhiş zararın gerçekleşmesi halinde hak sahibinin hakkını kullanmasına engel olunacağı görüşündedir.77
Ebû Yusuf, kişinin kendi mülkünde yaptığı/yapacağı hamamın dumanından veya buharından komşuları rahatsız oluyorlarsa ona engel olunacağını söyleyerek mülkiyet hakkının mutlak olmadığına, aksine kişinin tamamen kendi mülkünde dilediği şekilde tasarruf edebilmesinin başkasına fâhiş zarar vermeme şartına bağlı olduğuna işaret etmektedir.
74)Köse, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, s. 196.
75)Şâfiî, Muhammed b. İdrîs, el-Ümm, thk. Rıf’at Fevzî Abdülmuttalip, Dârü’l-vefâ, 2001, IV, 527.
76)Mâverdî, Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habîb el-Basrî, Kitâbu’l-ahkâmi’s-sültâniyye ve’lvilâti’d-diniyye, thk. Ahmed Mubarek el-Bağdâdî, Mektebetu dâri İbn Kuteybe, Kuveyt 1989, s,
334.
77)Mahmesânî, en-Nazariyyetü’l-‘amme, I, 46.
220 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Buna göre bir kimsenin kendi mülkünde sürekli olmak üzere bir fırın veya değirmen ya
da çamaşırhane yapması caiz değildir. Çünkü bu yapılar, komşuların kaçınılması mümkün olmayan açık ve fâhiş zarar görmelerine neden olmaktadır. Aslında bu tür tasarruflar,
kişinin kendi öz mülkünde tasarruflar oldukları için kıyas prensibine göre caiz olması
gerekirken maslahattan dolayı istihsânen kıyas terk edilmiş ve bu gibi tasarruflar yasaklanmıştır.78 Daha açık bir ifade ile şayet kıyasa göre hareket edilirse başkasına açık ve
fâhiş zarar verse bile hukuken kişinin kendi mülkünde dilediği şekilde tasarruf etmesine
müsaade edilmesi gerekir. Fakat kişinin kendi mülkünde yaptığı tasarrufların başkasına
açık zarar vermesine sebep olması durumunda kıyas terk edilir ve onun bu tasarruflarına
engel olunur. Hanefî mezhebinde bu görüş fetva hususunda esas alınır.79 Son dönem Hanefî fukahâsının kâhir ekseriyeti de bu görüştedir. Buna göre su kuyusundan sızan sudan
ötürü komşunun duvarı yıkılırsa kuyu açan kişinin, bu zararı tazmin etmesi gerekir.80
Objektif ölçü nazariyesini savunan fukahâ, mülk sahibinin mülkü üzerindeki tasarruf
yetkisini, hakkın kullanımının başkasına açık zarar vermeme kaydıyla sınırlandırmıştır.
Hanefî mezhebi eserlerinde bir kimsenin tamamen kendisine ait mülkünde dilediği gibi
tasarrufta bulunabilmesi açık bir zararın meydana gelmemesine bağlanmıştır. Dolayısıyla
büyük-küçük herhangi bir zararın gerçekleşmesi durumunda hak sahibi hakkını kullanmaktan engellenemez. Yani bir hakkın kullanılması bir başkasını rahatsız edebilir ya da
ona belirli bir ölçüde zarar verebilir. Bu tür zararlar normal karşılanmalıdır ve kabul edilmesi gerekir. Zira böyle zararlar tahammül edilmezse hiç kimse kendisine ait mülkünde
tasarrufta bulunabilme yetkisine sahip olamaz. Ancak açık bir zarar meydana geldiğinde
ona engel olunur. Hanefîler açık zarardan fâhiş zararın amaçlandığını belirtirler.81 Zira
objektif ölçü nazariyesini savunan fukahâ, fâhiş zarar gerçekleşmediği sürece mülk sahibinin kendisine ait mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunabileceğini söyler. Nitekim İbn
Nüceym kişinin kendi mülkünde yaptığı tasarrufları başkasına fâhiş zarar veriyorsa engel
olunacağını, aksi takdirde bu kişinin mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunabileceğini
belirtmektedir.82 Mecelle’nin “Zarar-ı fâhiş bi eyyi vech-in kân def‘ ettirilir”83 maddesiyle
fâhiş zararın tahakkuk etmesi halinde hak sahibinin hakkını kullanmasına engel olunacağı
bildirilmiştir. Şöyle ki, komşusunun yüksek bir bahçe duvarı örmesiyle evinin güneşi
tamamıyla kapanan ve bu duvardan ötürü zarar gören kişinin talebi üzerine bu duvarın
yıkılmasına karar verilebilir.
78)Zeyla‘î, Ebû Muhammed Fahruddîn Osman b. Ali b. Mihcen b. Yunus el-Bâriî, Tebyînu’l-hakâik
şerhu Kenzi’d-dekâik, Bulak 1313/1895, IV, 196; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, VII, 35-36.
79)İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VII, 492, VIII, 153; Şelebî, Ahmed Şihabuddin, Hâşiye ‘alâ Tebyîni’lhakâik şerhi Kenzi’d-dekâik (Zeyla‘î’nin, Tebyînu’l-hakâik’inin kenarında), Bulak 1313/1895, IV,
196.
80)İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, VII, 36.
81)İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VIII, 153.
82)İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, VII, 36.
83)Mecelle, md. 1200.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
221
Mâlikî mezhebine göre hakkın kullanımı başkalarının büyük zarar görmelerine sebebiyet veriyorsa bu durumda hak kötüye kullanılmış olur. Buna göre harman ve rüzgârla
çalışan değirmenin yapılması, komşulara büyük zararlar vereceği için yasaklanır. Aynı şekilde bir kimse (şehirde) kendisine ait arsada ahır yapamaz. Çünkü hayvanların pisliğinin
kokusu komşuları rahatsız eder. Fazla ses çıkarıp komşuları rahatsız ettiği için meskûn
mahalde değirmen ve körükçülük de yapılamaz. Aynı şekilde hamam, fırın, tabakhane,
mezbahane gibi kötü koku veya dumanı olan yerlerin yapılmasına da izin verilmez.84
İbnü’l-Kâsım (ö. 191/806), İmam Mâlik’in bu gibi tasarruflara engel olunacağı görüşünde olduğunu belirtir.85 Hakeza bir kimse, kendi bahçesinde yaptığı binada komşusunun
evinin içini görebilecek tarzda pencere açamaz. Çünkü böyle bir pencerenin açılması
komşuları rahatsız eder.86 Benzer durum bir kimsenin bahçesinde kazdığı kuyu için de
söylenebilir. Şöyle ki bir şahıs kuyu açsa ve bu kuyudan dolayı komşusunun kuyusunun
suyu kesilse bu şahsa engel olunur.87 Çünkü bu durumda bu şahıs kazdığı bu kuyuyla
komşusuna açık bir zarar vermektedir. Buna karşılık bazı Mâlikî fukahâsı, kişinin kuyu
açmaya mecbur olması durumunda komşusuna zarar verse bile ona engel olunmayacağı
görüşünü savunur.88
Şâfiî mezhebinde de mutlak hak anlayışının yerine zamanla objektif nazariye yerleşmeye başlamıştır. Nitekim Nevevî, kişinin kendi mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunabilmesini bu tasarrufun âdete uygun olması şartına bağlamaktadır. Buradan hareketle
kişinin meskûn mahalde bulunan evini hamam veya ahıra dönüştürmesi ya da manifaturacılar çarşısında bulunan dükkânını demirci dükkânına çevirmesi ihtiyatlı davranması ve
dükkânının duvarlarını sağlam yapması şartıyla caiz görülmüştür. Buna karşılık kişi bu
sınırları aşarsa bu durumda zararları tazmin etmekle sorumlu tutulur.89 Aynı şekilde kişi
böyle bir yerde değirmen, tabakhane veya fırın yapabilir. Çünkü mülk sahibi tamamen
kendi mülkünde tasarrufta bulunmaktadır. Dolayısıyla mülk sahibi mülkünde âdete göre
hareket ettiği halde bundan komşusu zarar görür veya komşunun malı telef olursa sorumlu tutulmaz. Mesela bir kimse kendi mülkünde bir kuyu kazar veya fosseptik çukuru açar,
bundan komşusunun duvarı zarar görür veya fosseptik çukurundan dolayı komşunun ku84)Derdîr, Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Adevî, Akrebü’l-mesâlik ‘ala’ş-Şerhi’ssağîr (Ahmed es-Sâvî’nin Bulgatü’s-sâlik’i ile birlikte), thk. Muhammed Abdüsselam Şahin, Dârü’lkütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1995, III, 308.
85)İbn Ferhûn, Ebu’l-Vefâ Burhanuddin İbrahim b. Ali, Tebsıratü’l-hükkâm fî usûli’l-akzıyye ve
menâhici’l-ahkâm, Dâru ‘âlemi’l-kütüb, Riyad 2003, II, 258.
86)İbn Abdilberr, Ebû Ömer Yusuf b. Abdullah b. Muhammed en-Nemerî, el-Kâfî fî fıkhi ehli’l-Medine
el-Mâlikî, İkinci baskı, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1992, s. 489.
87)Sahnûn, Said et-Tenûhî, el-Mudevvenetu’l-kübrâ li’l-İmâm Mâlik, Metba’atü’s-saadet, trs. VI, 189.
88)İbn Rüşd, Ebü’l-Velîd el-Kurtûbî, el-Beyân ve’t-tahsîl, thk. Muhammed Haccî, İkinci baskı, Dârü’lğarbi’l-İslamî, Beyrut 1988, X, 250-252.
89)Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Muyhuddin b. Şeref, Minhâcu’t-tâlibîn (Şirbînî’nin Muğni’l-muhtâc ilâ
ma’rifeti meâni’l-Minhâc’i ile birlikte), nşr. Muhammed Halil Aytâbî, Dârü’l-ma’rife, Beyrut 1997,
II, 468.
222 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
yusunun suyu kirlense bile onun bu hakkını kullanmasına engel olunmaz. Çünkü onun bu
tür tasarruflarına engel olunursa kendisi zarar görür.90 Öte taraftan kişinin mutad olmayan
tasarrufları neticesinde komşusu zarar görürse bu durumda meydana gelen zararı tazmin
etmesi gerekir. Örneğin bir kimsenin evinde şiddetli bir şekilde kazık çakmasıyla komşunun duvarının sarsılması ya da mülk sahibinin kendi bahçesinde su biriktirmesi sebebiyle ıslaklığın komşunun duvarına sızması gibi genellikle komşunun duvarına zarar veren
tasarruflar sahih görüşe göre menedilir.91 Aynı şekilde Şemseddin er-Remlî de kişinin
mutad olmayan tasarruflarından doğan zararı tazmin etmesi gerektiğini söyler. Örneğin
bir kimse, insanların yaşadığı bir yerde evini nişadır92 atölyesine dönüştürür ve üretilen
nişadırın kokusundan ötürü çocuklar ölürse tazminle sorumlu tutulur.93
Öte taraftan Şâfiîlerden Zerkeşî, insanlara zarar veren hak kullanımına değil, mala
zarar verene engel olunacağını söyler.94 Buna göre kişinin kendisine ait olan mülkünde
tasarrufta bulunmasından ötürü şayet pis bir kokunun yayılmasında olduğu gibi bizzat
komşuları zarar görürse bu kişiye engel olunmaz. Dolayısıyla kişi manifaturacılar çarşısında hamam, ahır, değirmen veya demirci dükkânı açabilir. Fakat hak kullanımı komşunun malına zarar verirse engel olunur.95 Ancak İbn Hacer el-Heytemî, bu durumun âdete
uygun olmayan hak kullanımlarında söz konusu olduğunu belirtir.96 Şöyle ki mutad olmayan hak kullanımı ister insanlara isterse mala zarar versin mutlak surette yasaklanır. Buna
karşılık hak kullanımı mutad olursa bu durumda mala zarar verirse engellenir, insanlara
zarar verirse men edilmez. Öte yandan Şâfiî fakihlerinden Rûyânî’nin kişinin kendi hak90)Şirbînî, Şemseddin Muhammed b. el-Hatîb, el-İknâ‘ fî halli elfâzi Ebî Şucâ‘ (Büceyrimî’nin
Tuhfetu’l-habîb’i ile birlikte), Birinci baskı, Dârü’l-kütübü’l-ilmiyye, Beyrut 1996, III, 602-603.
91)Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Muyhuddin b. Şeref, Ravzatu’t-tâlibîn, thk. Abdu Ali Köşk, Dârü’l-Feyhâ ve
Dârü’l-Menhel, Dımaşk 2012, IV, 103; Şirbînî, Şemseddin Muhammed b. el-Hatîb, Muğni’l-muhtâc
ilâ ma‘rifeti me‘ânî elfâzi’l-Minhâc, nşr. Muhammed Halil Aytâbî, Dârü’l-ma’rife, Beyrut 1997, II,
468.
92)Nişadır, tuzlu ve yakıcı kimyasal bir maddeye denilir. Köse, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, s. 228.
93)Remlî, Şemsüddîn Muhammed b. Ebi’l-Abbas Ahmed b. Hamza el-Mısrî el-Ensârî, Nihâyetü’l-muhtâc ilâ şerhi’l-Minhâc, nşr. Muhammed Ali Beyzûn, Üçüncü baskı, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2003, V, 337: Şirvânî, Abdülhamid, Hâşiyetu’ş-Şirvânî ‘alâ Tuhfeti’l-muhtâc bi şerhi’l-Minhâc,
Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2012, VIII,15. Her ne kadar Şâfiîler kişinin hakkını kullanma hususunda mutad tasarruftan söz ediyorlarsa da hangi tasarrufun mutad hangisinin gayri mutad olduğunu
beyan etmemişlerdir. Şebrâmellisî, Ebu’z-Ziyâ’ Nureddin Ali b. Ali, Hâşiye ‘alâ Nihâyeti’l-muhtâc
(Remlî’nin Nihâyetü’l-muhtâc’ı ile birlikte), nşr. Muhammed Ali Beyzûn, Üçüncü baskı, Dârü’lkütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2003, V, 337. Bu da karışıklığa neden olmaktadır. Fakat bir tasarrufun mutad olup olmadığı hususunda tasarrufun yapıldığı zamanki insanların örfünün ölçü alınması gerektiği
ve bu şekilde söz konusu karışıklığın önüne geçilebileceği kanaatindeyiz.
94)İbn Hacer el-Heytemî, Ebü’l-Abbas Şihâbüddin Ahmed b. Muhammed, Tuhfetü’l-muhtâc bi şerhi’lMinhâc, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2012, VIII, 16.
95)Şirbînî, el-İknâ‘, III, 603.
96)İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetü’l-muhtâc, VIII, 17.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
223
kını kullanması hususunda kararın hâkime bırakılması gerektiği görüşünde olduğu nakledilmektedir. Buna göre bir kimsenin hakkını kullanırken yalnızca komşusunu sıkıntıya
sokmayı veya ortalığı karıştırmayı kastettiği anlaşılırsa hâkim, bu hakkını kullanmasına
engel olabilir.97 Rûyânî’nin hakkın kullanılmasına yönelik kararların hâkime bırakılması
gerektiğine ilişkin görüşünün tercihe şayan olduğu kanaatindeyiz. Çünkü hâkimin hakkını kullanan kimseyle bu hak kullanımından etkilen şahsın durumlarını ve onların içinde
bulundukları şartları göz önünde bulundurarak vereceği hüküm daha isabetli olur. Buna
göre hâkim, hangi durumlarda hakkın kötüye kullanıldığını tespit eder ve gerektiğinde
zarar veren hak sahibini zararı tazmin etmekle sorumlu tutar.
Hanbelî fakihler ise bir kimsenin kendi mülkünde komşusuna zarar verecek tasarruflarda bulunamayacağını söyleyerek objektif hak nazariyesi görüşünde olduklarına işaret
etmektedirler. Sözgelimi bir şahsın meskûn mahalde bulunan evini hamama, attarlar pazarındakini fırına çevirmesi ya da komşusunun kuyusuna yakın ve suyunu çekecek bir
kuyu açması caiz değildir. Hanbelîler bu konuda “Zarar ve zarara karşılık zarar yoktur”
hadisini delil göstererek kişinin komşusuna vereceği her türlü tasarrufunun yasak olduğunu belirtirler.98 Dolayısıyla bir kimse komşusuna zarar veren bu tür yerleri açmışsa
komşusu bunları kapattırma hakkında sahiptir.99 Buna karşılık ekmek yapma, yemek pişirme gibi komşulara az zarar veren işlere engel olunmaz.100 Zira evlerde ekmek yapma
ve yemek pişirme gibi fiiller örf üzere ve ihtiyaca binaen yapılmaktadır.101 Dolayısıyla
bunların yapılması normal karşılanmalı ve bunlardan kaynaklanan zarar ve sıkıntılara
katlanılmalıdır. Aksi takdirde hak sahipleri daha büyük zararlara uğrarlar.
Hanbelî fukahâsından İbn Receb ise, meseleyi tasarrufların mutad bir tarzda yapılıp
yapılmaması bakımından ele almaktadır. Şöyle ki, bir kimsenin kendi mülkünde mutad
olmayan bir şekilde hareket etmesi halinde onun sorumlu olduğunu ve dolayısıyla meydana getirdiği zararı tazmin edeceğini söyler. Sözgelimi bir şahıs, kendi tarlasında rüzgârlı
bir havada ateş yakmış ve bu ateş komşu tarlasına sıçrayarak zarar vermişse zararı tazmin
eder. Öte yandan kişi mülkünde mutad bir şekilde hareket etmiş, fakat komşusu bundan
zarar görmüşse bu durumda da bu kişiye engel olunur. Örneğin bir kimsenin yüksek olan
binasında komşusunun mahremiyetlerini görecek tarzda pencere açması veya yüksek bir
97) Nevevî, Ravzatu’t-tâlibîn, IV, 103; Büceyrimî, Süleyman b. Muhammed b. Ömer, el-Büceyrimî
‘ala’l-Hatîb el-musemmât Tuhfetu’l-habîb ‘alâ şerhi’l-Hatîb, Birinci baskı, Dârü’l-kütübü’l-ilmiyye, Beyrut 1996, III, 602.
98) İbn Kudâme, el-Muğnî, VII, 52; a.mlf., Kâfî, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Birinci baskı,
y.y, III, 285; Haccâvî, Ebü’n-Necâ Musa b. Ahmed, el-İknâ‘, (Buhûtî’nin Keşşâfü’l-kınâ‘ı ile birlikte), İkinci baskı, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2009, III, 477; Merdâvî, Alauddîn Ebü’l-Hasan
Ali b. Süleyman b. Ahmed, el-İnsâf fî ma‘rifeti’r-râcih mine’l-hilâf, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin
et-Türkî, Birinci baskı, y.y, 1993, V, 260.
99) Buhûtî, Mansûr b. Yunus b. İdris, Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an metni’l-İknâ‘, thk. Ebû Abdullah Muhammed
b. Hasan, İkinci baskı, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2009, III, 477; a.mlf., Şerhu Müntehe’lirâdât, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Birinci baskı, Müessesetü’r-risâle, 2000, III, 430.
100) İbn Kudâme, el-Muğnî, VII, 53.
224 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
bina yapması halinde bu kimse komşusunun mahremiyetlerini görmeyi engelleyen bir
şeyi yapmakla mükellef tutulur. Aynı şekilde komşusunun rüzgârını ve güneşini engelleyen yüksek bir bina yapması halinde de tedbir almakla sorumludur. Bu mezhebe göre
kokusu pis olan şeylerin yapılması da yasaktır.102
Görüldüğü üzere objektif ölçü nazariyesini savunan fukahâ, mülk sahibinin mülkü
üzerindeki tasarruf yetkisini, hakkın kullanımının başkasına fâhiş zarar vermeme kaydıyla sınırlandırmıştır. Dolayısıyla fâhiş zararın mahiyetinin belirlenmesi gerekmektedir.
Fukahâ, genellikle komşunun evini yıkma, evi faydalanamaz duruma getirme, harman
yerinin rüzgârını kesme, evinin ışığını tamamen kapatma gibi havâic-i asliye denilen
komşunun temel ihtiyaçlarının ortadan kaldırılmasını fâhiş zararın ölçüsü olarak görür.
Buna göre bir kimse kendi mülkünde sürekli olmak üzere bir fırın, değirmen veya çamaşırhane yaparsa bunlar komşuların fâhiş zarar görmelerine sebep olduğu için bu kimseye engel olunur.103 Buradan hareketle bu nazariyeye göre bir kimsenin kendi mülkünde
tasarrufta bulunabilmesi başkasına fâhiş zarar vermemesine bağlıdır.104 Öte taraftan hak
kullanımı bu derecede olmayan bir zarara sebep olması halinde hak sahibinin hakkını
kullanmasına engel olunmaz.
Hâsılı, adalet, ahlak kuralları ve çağdaş yaşam şartlarının gereği göz önünde bulundurularak hakkın kısıtlanması gerekir. Bununla birlikte normal bir müzik sesi, köylerde yakılan tandırın çıkardığı duman, evlerin ve binaların yapımında kullanılmak üzere
yollarda yapılan çamur ve harç –insanların orada geçebilme şartıyla- yolcuları indirme
ve bindirmeleri için taşıtların yolda durması gibi fiillerde meydana gelen zararlara katlanılır.105 Çünkü hayatın normal akışı içerisinde sıradan zararlara katlanmak gerekir. Aksi
takdirde hiç kimse hukukun kendisine tanıdığı haklarından yararlanamaz.
Apartman evlerinde kedi, köpek gibi evcil hayvanları beslemek, yüksek sesle müzik
dinlemek, geç saatlerde alt, üst veya bitişik komşuları rahatsız edecek çalışmaları yapmak, sabah erken veya gece geç saatlerde süpürge ya da çamaşır makinasını çalıştırmak
gibi hakların kullanımı, fukahânın yukarıda aktarılan görüşünden hareketle hükme bağlanabilir. Şöyle ki altlı üstlü evlerde oturan komşular birbirlerine zarar verecek şekilde kendi dairlerinde tasarrufta bulunamazlar. Nitekim def‘î mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır106
küllî kaidesi kişinin kendi mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunması, başkasına herhangi bir zarara sebebiyet vermeme kaydına bağlı olduğunu göstermektedir. Toplum adına devlet organları bir süreliğine hakları sınırlandırma yoluna gidebilmelidirler. Örneğin
101) Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ‘, III, 477.
102) İbn Receb, Câmiu’l-‘ulûm, I-III, 921-922.
103) İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, VII, 306.
104) Mecelle, md. 1998.
105) Muhammed Re’fet Osman, “et-Te‘assuf fî isti‘mâli’l-hukûk fi’ş-Şeri‘ati’l-İslâmiyye ve’l-Kanûn”,
Mecelletu’ş-Şerî‘a ve’l-Kânûn, sy. 1, Kahire trs. s. 23.
106) Mecelle, md. 30.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
225
kişinin kendi evinde, komşularını rahatsız edecek tasarruflarda bulunabilme yetkisi veya
sabah saat 10.00’dan önce ve gece 22’den sonra çamaşır ve süpürge makinasını çalıştırma vb. hak kullanımı belli şartlara bağlama cihetine gidilebilir ve insanlardan bu yasağa
uymaları istenebilir. Zira hukuk sistemi kişisel hakları koruduğu gibi toplumun düzenini
de sağlamalıdır. Nitekim Hz. Ömer ehli kitap kadınlarla evliliği askıya aldığı gibi, devlet
başkanı da mubah olan şeyleri kamu yararını gözeterek kısıtlayabilir.107 Buradan hareketle günümüz İslam hukukçularından Fethî ed-Dirînî, herhangi bir hak kullanımı maslahattan ziyade mefsedeti gerektirmesi halinde veliyyu’l-emrin müdahalede bulunabileceğini
söyler. Mesela tarla sahibi olan bir kimse tarlasını işletmeme hakkına sahip olduğu halde
devlet başkanı toplumun ihtiyacını göz önünde bulundurarak ya da milli servetin artması
için bu kimseyi tarlasını ekmeye zorlayabilir. Hatta ekip biçmek için tarlayı başka birisine
kiralayabilir. Aynı şekilde mal stoklayan kimseyi elindeki malı satmaya mecbur edebilir.
Hakeza fiyatların aşırı derecede yükselmesi durumunda fiyatları belirleyebilir. Başka bir
ifade ile kota getirebilir.108
Mâlikî fakihlerinden Bâcî de ihtikârın hükmünü açıklarken fiyatların belirlenebileceğini ve satışın sadece belirlenen fiyatla yapılabileceğini söyler. Sözlerinin devamında
da fiyatların aşırı derecede yükselmesi halinde toplumun maslahatı göz önünde bulundurulması gerektiğini ve tüccarların devlet başkanının belirlediği fiyat dışında başka bir
fiyatla satmanın yasak olduğunu belirterek109 genel faydanın dikkate alınması gerektiğine
işaret etmektedir. Buradan hareketle meşru olan herhangi bir fiilin kullanılması topluma
veya ferde zarar veriyorsa bu durumda hakkın kullanılması kısıtlanabilir ya da tamamıyla
yasaklanabilir.110
C. Sübjektif Ölçü Nazariyesi
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi mutlak hak anlayışı gitgide önemini yitirmeye başlamıştır. Şöyle ki, hukukun kişiye tanıdığı hak bir başkasına ya da topluma zarar vermemesiyle
sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırma bazı fakihlerce objektif kriterlere bağlanırken bazılarınca sübjektif ölçütlere bağlanmıştır. Objektif hak nazariyesinin sadece ortaya çıkan
zararı göz önünde bulundurması yerine bu nazariye hak sahibinin niyetine bakar. Şöyle
ki, hak sahibinin, hakkını iyi niyetle kullanması halinde başkasına fâhiş bir zarar verse
bile hakkını kullanmasına engel olunmaz. Buna karşılık hak sahibi hakkını sırf başkasına
zarar verme kastıyla kullanırsa ona engel olunur ve bu kasıtla hakkını kullanması halinde
meydana gelen zararı tazmin etmekle sorumlu tutulur. Buradan hareketle bu nazariyeye
göre hakkın kötüye kullanılıp kullanılmaması ve dolayısıyla bir işin mubah fiil ya da
yasak fiil olup olmaması hususunda niyet kriter olarak kabul edilir. Örneğin bir kimse
107) Bu konuda daha fazla örnek için bk. Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s. 111-112.
108) Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s. 113-114, 129-131.
109) Bâcî, Ebu’l-Velîd Süleyman b. Halef b. Sa‘d et-Tücîbî, el-Müntekâ, Dâru’l-kitabi’l-İslamî, Kahire,
h. 1332/1913, V, 18.
110) Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s. 133.
113
melundur”
hadisini
de delildegösterir.
Ebû Yusuf,
sözlerinin
devamında
melundur”
hadisini
delil gösterir.
Ebû Yusuf,
sözlerinin
devamında
kanal sahibinin,
komĢularına
zarar verme
ve ekinini
telef etme
kanal sahibinin,
komĢularına
zarar verme
ve ekinini
telef kastıyla
etme kastıyla
suyu salıvereceği
anlaĢılması
halindehalinde
ona engel
söyleyerek
suyu salıvereceği
anlaĢılması
ona olunacağını
engel olunacağını
söyleyerek
hakkın
kötüye
kullanılması
hususunda
kastın kastın
da dikkate
alınacağına
hakkın
kötüye
kullanılması
hususunda
da AKADEMİ
dikkate
alınacağına
226
/ Yrd. Doç.
Dr. Mehmet
Selim ASLAN
EKEV
DERGİSİ
114
vurgu yapmaktadır.
vurgu yapmaktadır.114
hırsızları
veya evinin
içinin
başkaları tarafından
görülmesine
mani
ġâfiî engellemek
fukahâsından
da hak
hususunda
sübjektif
hakolmak
ġâfiîyüksek
fukahâsından
dakullanımı
hak olduğu
kullanımı
hususunda
sübjektif
hak
için bahçesinde
bir duvar örmesinde
gibi bir
mefsedeti defetme
ya da
nazariyesini
savunanlar
olmuĢtur.
Nitekim
bu ışığını
mezhebe
mensup
maslahatı
elde
etmeyi
kastederse,
bu
duvar
komşusunun
bile
yıkılmasına
nazariyesini
savunanlar
olmuĢtur.
Nitekim
bu kesse
mezhebe
mensup
karar verilmez. Ancak onun gayesi sırf komşusunun ışığını kesmek olursa onun bu fiili
fakihlerden
Rûyânî,Rûyânî,
hiç kimsenin
kendi kendi
mülkünde
yapacağı
111
yasaklanır.
fakihlerden
hiç kimsenin
mülkünde
yapacağı
Genel olarak
ilk dönem
fukahâsı mutlak
hak buna
nazariyesi
görüşünde
daha
sonraki
tasarruflardan
menedilemeyeceğini,
buna
karĢılık
bir kiĢinin
kendi
tasarruflardan
menedilemeyeceğini,
karĢılık
birikenkiĢinin
kendi
fakihlerin kâhir ekseriyetinin anlayışı objektif hak nazariyesi yönündedir. Ancak -az da
mülkünde
kullandığı
haktan,sübjektif
baĢkasına
zarar zarar
vermeyi
ve kötülükte
olsabazı
İslamkullandığı
hukukçuları
hak
nazariyesi
görüşünü
savunur.
Nitekim
Mâmülkünde
haktan,
baĢkasına
vermeyi
ve
kötülükte
likî fakihlerinden
Şâtıbî
hakların
kötüye kullanılması
hususunda
kastı
ön plana çıkararak
bulunmayı
kastettiği
ortaya
çıkması
durumunda
hakkınıhakkını
kullanmaktan
bulunmayı
kastettiği
çıkması
durumunda
kullanmaktan
konu
hakkında kısaca
şunlarıortaya
söyler: Bir
kimsenin
kendisine tanınan
bir hakkı
sırf başengelleneceğini
söyleyerek
hakkın
kötüye
kullanılmasının
kriteri
olarak
kasına
zarar
verme
kastıyla
kullanmasının
“İslam’da
zarar
ve
zarara
karşılık
zarar
yokengelleneceğini söyleyerek hakkın kötüye kullanılmasının kriteri olarak
tur” prensibine dayanarak hukuken engelleneceğini söyler.112 Hanefî fukahâsından Ebû
115
kastınYusuf,
göz
önünde
bulundurulacağına
dikkat dikkat
çekmektedir.
bir kimse
kendi
arazisini
suladığı
sırada su başkasının
tarlasına
aksa ve tarlaya115
kastın
göz
önünde
bulundurulacağına
çekmektedir.
zarar verse bu
durumda
tamamen
kendimülkünde
mülkünde tasarruf
ettiği için
bu sudan
Hanbelîlerden
Necdî
de bu
birkimse
kimsenin
kendi
komĢusuna
zarar
Hanbelîlerden
Necdî
de
bir
kimsenin
kendi
mülkünde
komĢusuna
ötürü meydana gelen zararı tazmin etmekle sorumlu tutulmayacağını ve tarlası zarar zarar
göverecek
tasarruflarda
bulunmasının
caiz
olmadığına
iliĢkin
“Zarar
yoktur
renverecek
kişinin
tarlasını
su
sızıntılarına
karşı
koruması
gerektiğini
söyler.
Buna
karşılık
bir
tasarruflarda bulunmasının caiz olmadığına iliĢkin “Zarar yoktur
kimsenin Müslüman veya zimmî birisinin arsasına zarar verme kastıyla su salmasının
zarara
karĢılık
zarar
da
yoktur”
hadisini
delilgayri
göstermekte
veveren
sözlerinin
113
helal
olmadığını
belirtir
ve
“Bir
veya
müslime
zarar
melundur”
zarara
karĢılık
zarar
daMüslümana
yoktur”
hadisini
delil
göstermekte
ve
sözlerinin
hadisini de
gösterir.
Ebû Yusuf,
sözlerinin
devamında
kanalkasıt
sahibinin, komşularına
devamında
dadelil
zarar
esasının
zarara
yönelik
irade
devamında
da vermenin
zarar vermenin
esasının
zarara
yönelik ve
kasıt
ve irade
zarar verme ve ekinini telef etme kastıyla suyu salıvereceği anlaşılması halinde ona engel
olduğunu
belirtmektedir.
Buradan
hareketle
birhususunda
Ģahsın,
baĢkasına
zarar
olunacağını
söyleyerek
hakkın
kötüye
kullanılması
kastın
dabaĢkasına
dikkate
alınacaolduğunu
belirtmektedir.
Buradan
hareketle
bir Ģahsın,
zarar
ğına vurgu yapmaktadır.114
verme verme
kastıylakastıyla
bir tasarrufta
bulunması
veya hakkı
olmayan
bir iĢibir iĢi
bir tasarrufta
bulunması
veya hakkı
olmayan
Şâfiî fukahâsından da hak kullanımı hususunda sübjektif hak nazariyesini savunanlar
olmuştur.
Nitekim
bu mezhebe
fakihlerden
Rûyânî, hiç
kimsenin
kendi
mülkünyapması
halinde
zarardan
söz mensup
edileceğini;
öte taraftan
hakkı
olan
bir
iĢi
yapması
halinde
zarardan
söz edileceğini;
öte taraftan
hakkı
olan
bir iĢi
de yapacağı tasarruflardan menedilemeyeceğini, buna karşılık bir kişinin kendi mülkünde
zararkullandığı
verme
kastı
olmaksızın
sırf ihtiyacı
olduğu
içinbulunmayı
yapması
durumunda
haktan,
başkasına
zarar
vermeyi
ve
kötülükte
kastettiği
ortaya çıkzarar verme
kastı
olmaksızın
sırf ihtiyacı
olduğu
için yapması
durumunda
ması durumunda
hakkınısöz
kullanmaktan
engelleneceğini
söyleyerek116
hakkın kötüye kulise herhangi
bir zarardan
edilemeyeceğini
söylemektedir.
ise herhangi
bir zarardan
söz edilemeyeceğini
söylemektedir.116
115
lanılmasının kriteri olarak kastın göz önünde bulundurulacağına dikkat çekmektedir.
Hanbelîlerden
Necdî Ġslam
de
bir kimsenin
kendiSubhî
mülkünde
komşusuna
zarar
tasarrufÇağdaĢÇağdaĢ
Ġslam
hukukçularından
Mahmesânî,
bu verecek
anlayıĢın
hukukçularından
Subhî
Mahmesânî,
bu anlayıĢın
larda bulunmasının caiz olmadığına ilişkin “Zarar yoktur zarara karşılık zarar da yoktur”
Ġslamhadisini
hukuku
ruhuna
dahave uygun
olduğunu
söyleyerek
ve “Ameller
delil
göstermekte
sözlerinin
devamında
da zarar
vermenin
esasının
zarara
Ġslam
hukuku
ruhuna
daha uygun
olduğunu
söyleyerek
ve “Ameller
yönelik
kasıt
ve
irade
olduğunu
belirtmektedir.
Buradan
hareketle
bir
şahsın,
başkasına
niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği Ģey vardır. Kim Allah ve Resulü
niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği Ģey vardır. Kim Allah ve Resulü
111) Mahmesânî, en-Nazariyyetü’l-‘amme, I, 50.
113
112) Şâtıbî, Muvâfakât, s. 411.
‫ملعون‬113)
‫غريه‬
113 ‫ ملعون من ِار مسلما أو‬bu sözü hadis kitaplarında bulamadık, ancak bu anlamı ifade
bu sözü
sözü hadis
bulamadık,
ancakancak
bu anlamı
ifade eden
‫ ملعون من ِار مسلما أو غريه ملعون‬bu
hadiskitaplarında
kitaplarında
bulamadık,
bu anlamı
ifade
ِ ‫ِار م ْؤِمِنا أو م َكر‬
hadisler
vardır.Mesela
Mesela ‫بو‬
“Bir mümine
zarar
veren
veyaveya
onu aldatan
meeden hadisler
vardır.
‫ن‬
‫م‬
‫ملعون‬
“Bir
mümine
zarar
veren
onu
َّ
ِ
َ َ ‫ِار ُم ْؤمَناْ أو َم َكَُر بو‬
eden
hadisler
vardır.
‫ملعون َم ْن‬
“Bir müminethk.
zarar
veren
veya onu
lundur.”
Tirmizî,
Ebû İsaMesela
Muhammed
b. İsa b. َّSevre,
el-Câmi’u’s-sahîh,
Ahmed
Muhammed
aldatan aldatan
melundur.”
Tirmizî,
Ebû
Ġsa
Muhammed
b.
Ġsa
b.
Sevre,
el-Câmi’u’s-sahîh,
melundur.”
Tirmizî,27.Ebû Ġsa Muhammed b. Ġsa b. Sevre, el-Câmi’u’s-sahîh,
Şakir, 1987,
“el-Birr ve’s-sıla”,
thk. Ahmed
Muhammed
ġakir, 1987,
“el-Birr
ve‟s-sıla”,
27.
thk.
Ahmed
Muhammed
ġakir,
1987, “el-Birr
ve‟s-sıla”,
27. 1979, s. 99.
114
114)
Ebû
Yusuf,
Yakup
b.
İbrahim,
Kitâbu’l-Harâc,
Dârü’l-ma‘rife,
Beyrut
Ebû Yusuf,
Yakup
b.
Ġbrahim,
Kitâbu’l-Harâc,
Dârü‟l-ma„rife,
Beyrut
1979,
s. 1979,
99. s. 99.
114
Ebû
Yusuf,
Yakup
b.
Ġbrahim,
Kitâbu’l-Harâc,
Dârü‟l-ma„rife,
Beyrut
115
İbn Hacer
el-Heytemî,
Tuhfetü’l-muhtâc, VIII,
16;16;
Remlî,
Nihâyetü’l-muhtâc,
V, 337. V,
Ġbn115)
Hacer
el-Heytemî,
Tuhfetü’l-muhtâc,
VIII,
Remlî,
Nihâyetü’l-muhtâc,
115
Ġbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetü’l-muhtâc, VIII, 16; Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, V,
337. 337.
116
Necdî,
116 Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Âsımî, HâĢiyetu’r-ravzi’l-murbi‘
Necdî, Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Âsımî, HâĢiyetu’r-ravzi’l-murbi‘
Ģerhi Zâdi’l-mustakni‘,
Birinci baskı,
1398/1880,
V, 155. V, 155.
Ģerhi Zâdi’l-mustakni‘,
Birinciy.y,
baskı,
y.y, 1398/1880,
117
117
olur”
hadisini dede delil
delil göstererek
göstererekbubunazariyenin
nazariyenintercihe
terciheĢayan
Ģayan
olur”
hadisini
118
118
olduğunuifade
ifadeetmektedir.
etmektedir.
AncakĢuĢuvar
varki,ki,baĢkasına
baĢkasınazarar
zararverme
verme
olduğunu
Ancak
kastıgibi
gibisübjektif
sübjektifbirbirölçünün
ölçünündikkate
dikkatealınması,
alınması,hakkın
hakkınkötüye
kötüyekullanımı
kullanımı
kastı
İSLAM
HUKUKUNDA
‘TE‘ASSUF’
KAVRAMI
HÜKÜMLERE
ETKİSİzorluklarını
227
neticesinde
gerçekleĢen
zararı
ispat VE
etme
ve uygulama
neticesinde gerçekleĢen zararı ispat etme ve uygulama zorluklarını
beraberindegetirdiği
getirdiğiĢüphe
Ģüphegötürmez
götürmezbirbirgerçektir.
gerçektir.Bundan
Bundandolayı
dolayıhakkı
hakkı
beraberinde
zarar verme kastıyla bir tasarrufta bulunması veya hakkı olmayan bir işi yapması halinde
zarardan
söz edileceğini;
öte
hakkı
olan bir
işi zarar
vermeolup
kastı
sırf
kullanan
kiĢinin iyi
iyitaraftan
niyetli
veya
kötü
niyetli
olupolmaksızın
olmadığına
kullanan
kiĢinin
niyetli
veya
kötü
niyetli
olmadığına
ihtiyacı olduğu için yapması durumunda ise herhangi bir zarardan söz edilemeyeceğini
bakılmaksızın
hakkınkullanılması
kullanılmasıfâhiĢ
fâhiĢbirbirzarara
zararayol
yolaçıp
açıpaçmadığı
açmadığı
bakılmaksızın
birbirhakkın
116
söylemektedir.
onunmutad
mutadbirbirfiil
fiilSubhî
olupMahmesânî,
olmadığıesas
esas
alınarak
hakkın
kötüye
yaya
dadaonun
olup
olmadığı
alınarak
hakkın
Çağdaş
İslam
hukukçularından
bu
anlayışın
İslam
hukukukötüye
ruhuna
daha uygun olduğunu söyleyerek ve “Ameller niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği
kullanılmasıhususunun
hususununobjektif
objektifbirbirkritere
kriterebağlanması
bağlanmasısuçu
suçuispat
ispatetme
etmeveve
kullanılması
şey vardır. Kim Allah ve Resulü için hicret ederse onun hicreti Allah ve Resulü için olmuş
119
olur.
Kimin deuygulama
hicreti
ulaşmak
istediği bir
dünya
malı veya119
evlenmek istediği bir kadın
hükümleri
uygulama
bakımından
daha
isabetlidir.
hükümleri
bakımından
daha
isabetlidir.
için olursa, onun da hicreti uğruna yola çıktığı bu şeyler için olmuş olur”117 hadisini de
Fukahâ,
komĢuluk
iliĢkilerinde
haksahibinin
sahibinin
hakkını
kullanırken
Fukahâ,
komĢuluk
iliĢkilerinde
hak
hakkını
118kullanırken
delil göstererek
bu nazariyenin
tercihe
şayan olduğunu
ifade etmektedir.
Ancak şu var
ki,herhangi
başkasına
zarar
verme
kastı
gibi
sübjektif bir
ölçünün
dikkate alınması,
hakkın
kötüye
herhangimaddi
maddi
zarara
sebebiyet
verip
vermediği
konusunda
“zararın
birbirzarara
sebebiyet
verip
vermediği
konusunda
“zararın
kullanımı neticesinde gerçekleşen zararı ispat etme ve uygulama zorluklarını beraberinde
menfaatlerle
dengesinin”
ölçüBundan
alınmasını
tercih
etmiĢtir.
Dolayısıyla
menfaatlerle
dengesinin”
ölçü
alınmasını
etmiĢtir.
Dolayısıyla
getirdiği
şüphe götürmez
bir gerçektir.
dolayıtercih
hakkı
kullanan
kişinin
iyi niyetli
veya
kötü
niyetli
olup
olmadığına
bakılmaksızın
bir
hakkın
kullanılması
fâhiş
zarara
hakkın kullanılmasının
kullanılmasının yol
yol açtığı
açtığı maddi
maddi neticeler
neticeler göz
göz bir
önünde
hakkın
önünde
yol açıp açmadığı ya da onun mutad bir fiil olup olmadığı esas alınarak hakkın kötüye
bulundurularak
yarar
zarar
arasında
denge
kurulmaya
ġöyle
bulundurularak
yarar
ileilezarar
arasında
denge
kurulmaya
ġöyle
kullanılması
hususunun
objektif
bir
kritere
bağlanması
suçu
ispat etme çalıĢılır.
veçalıĢılır.
hükümleri
uy119
gulama bakımından daha isabetlidir.
hakkınkullanılması
kullanılmasıhalinde
halindemaslahat
maslahatgalipse
galipsehakkın
hakkınkullanımı
kullanımımeĢru
meĢru
kikihakkın
Fukahâ, komşuluk ilişkilerinde hak sahibinin hakkını kullanırken herhangi maddi bir
sayılırken
zararvermediği
daha fazla
fazla
yasaklanır.
Maslahatı
celbetme
sayılırken
daha
iseise yasaklanır.
Maslahatı
celbetme
veve
zarara
sebebiyetzarar
verip
konusunda
“zararın
menfaatlerle
dengesinin”
ölçü alınmasını
tercih etmiştir.
Dolayısıyla
hakkın
yol“Def„i
açtığı
maddi
neticeler
göz
mefsedeti
defetme
ilkesive
vebubukullanılmasının
ilkedendoğan
doğan
“Def„i
mefâsid
celb-i
mefsedeti
defetme
ilkesi
ilkeden
mefâsid
celb-i
önünde bulundurularak yarar ile zarar arasında denge kurulmaya çalışılır. Şöyle ki hak120
120
menâfi„den
evlâdır”
küllî
kâidesi,
hakkın
kötüye
kullanılması
menâfi„den
evlâdır”
küllî
hakkın
kötüye
kullanılması
kın
kullanılması halinde
maslahat
galipsekâidesi,
hakkın
kullanımı
meşru
sayılırken
zarar daha
fazla ise yasaklanır. Maslahatı celbetme ve mefsedeti defetme ilkesi ve bu ilkeden doğan
nazariyesinin temelini
temelini oluĢturmaktadır.
oluĢturmaktadır. Hakkın
Hakkın kötüye
kötüyekullanılması
kullanılması
nazariyesinin
“Def‘i mefâsid celb-i menâfi‘den evlâdır”120 küllî kâidesi, hakkın kötüye kullanılması
nazariyesinde
maslahat
mefsedet
arasındaki
dengenin
ölçüalınması
alınması
nazariyesinin
temelini
oluşturmaktadır.
Hakkınarasındaki
kötüye
kullanılması
nazariyesinde
masnazariyesinde
maslahat
ileilemefsedet
dengenin
ölçü
lahat ile mefsedet arasındaki dengenin ölçü alınması Hanefî fukahâsını istihsânı, Mâlikî
Hanefîfukahâsını
fukahâsınıistihsânı,
istihsânı,Mâlikî
MâlikîveveHanbelîleri
Hanbelîlerisedd-i
sedd-izerâyi
zerâyiilkesini,
ilkesini,
Hanefî
ve Hanbelîleri sedd-i zerâyi ilkesini, İmam Mâlik’i mesâlih-i mürsele ve hilâfa riâyet
121
kaidesini
veMâlik‟i
Gazzâlî’yi
istıslâh mürsele
prensibini
işletmeye
sevk
etmiştir.
ĠmamMâlik‟i
mesâlih-i
mürseleve
vehilâfa
hilâfa
riâyet
kaidesini
Gazzâlî‟yi
Ġmam
mesâlih-i
riâyet
kaidesini
veveGazzâlî‟yi
121121
istıslâhprensibini
prensibiniiĢletmeye
iĢletmeyesevk
sevketmiĢtir.
etmiĢtir.
istıslâh
116) Necdî, Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Âsımî, Hâşiyetu’r-ravzi’l-murbi‘ şerhi Zâdi’lmustakni‘, Birinci baskı, y.y, 1398/1880, V, 155.
ِ ُ ِ‫المب‬
ِ ِ ِ ِ ‫تن ِى‬
ِ‫ات وإ‬
ِِ ِِ ِ ِ َّ‫تنَ ِىت ْج ِىرتُوُج إِرتَُوَل إِالَلََّلِواللَّوِورسوولرِِوسوفَلِِوه ْفَجِهرتُوُج إِرتَُوَل إِ َالل‬
‫اتََّّنَاَوإِلََِّّنَُاك لِِّل ُك ْامِّلِر ٍئْام ِرَماٍئ نََمَوا ن‬
117) ‫صهايبُ َها‬
ْ ‫األا‬
َ‫إََِّّنَا إََِّّْن‬
َِ ُ‫ت ْجَىرتُوُْجَلرتُُودنْليَاُدنْيُيَاصيُيب‬
ْ َ ‫َلوالَلَّوَور ُسَوَورلوُسوَلووَم ْنَوَمَكْاننَ َكْا‬
َ َ‫ىَ َوف‬
َ َّ‫الالنِّ يَّبِالنِّ ي‬
ُ َ ْ َ ُ َ َُ َ َ ُ َ ْ َ ْ ‫ىم ْنفَ َمَك ْاننَ َكْا‬
َ ُ‫َع َْماأل َْع‬
ِ
ٍ ٍ
EbûDâvûd,
Dâvûd,
b. b.
el-Eş‘as
es-Sicistânî
el-Ezdî,
Sünenü
Dâvûd,Süleyman
Süleyman
b.el-EĢ„as
el-EĢ„as
es-Sicistânî
el-Ezdî,
‫اجإَِرلَْي ِوإِلَْي ِو‬
Süleyman
es-Sicistânî
el-Ezdî,
َ ‫َو أ َْوْامَرأَةْامَرأيََةتَ َزَّيَوتَُجَزََّهواُج َهفَاِه فَْجَِهرتُوُْجَرتُإوََُل إِ ََمَلا َمَاى‬Ebû
ْ ‫ أ‬Ebû
َ ‫اجىَر‬
Ebî
Dâvûd
(Hattâbî’nin
Me‘alimü’s-Sünen’i
ile
birlikte),
nşr.
İzzet
Ubeyd
ed-De‘as
ve
Adil
es-SeySünenüEbî
EbîDâvûd
Dâvûd(Hattâbî‟nin
(Hattâbî‟nin
Me„alimü‟s-Sünen‟i
birlikte),
nĢr.
Ġzzet
Ubeyd
Sünenü
Me„alimü‟s-Sünen‟i
ileile
birlikte),
nĢr.
Ġzzet
Ubeyd
ed-edyid,
Birinci
baskı,es-Seyyid,
Dâru İbn Hazm,
Beyrut
1997,
“Talâk”,
11.
De„as
ve Adil
Birinci
baskı,
Dâru
Ġbn Hazm,
Beyrut 1997, “Talâk”, 11.
117117
De„as ve Adil es-Seyyid, Birinci baskı, Dâru Ġbn Hazm, Beyrut 1997, “Talâk”, 11.
118118
118)
Mahmesânî,
en-Nazariyyetü’l-‘amme,
I, 52-53.
Mahmesânî,
en-Nazariyyetü’l-‘amme,
52-53.
Mahmesânî,
en-Nazariyyetü’l-‘amme,
I, I,
52-53.
119
119
Bardakoğlu,
“Hak”,
XV,
147.
119)
Bardakoğlu,
“Hak”,
XV,XV,
147.
Bardakoğlu,
“Hak”,
147.
120120
Mecelle,
md.
Mecelle,
md.
30.30.
120)121
Mecelle,
md.
30.
121
Fethî
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
67-68.
Fethî
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
s. s.
67-68.
121) Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 67-68.
3131
228 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
V. Hakkın Kötüye Kullanıldığını Gösteren Haller
Malum olduğu üzere bir kimse tamamen kendisine ait olan mülkünde dilediği gibi
tasarrufta bulunabilir. Ancak bazen kişi kendi mülkünde tasarrufta bulunurken başkasına
zarar verebilir. Yukarıda geçtiği üzere fukahânın bir kısmı kişinin kendi mülkünde başkasına zarar verse dahi dilediği gibi tasarrufta bulunabileceği görüşünü savunur. Buna karşılık diğer bir kısmı ise hakkın kullanımının mutlak olmadığı ve başkasına zarar vermesi
halinde buna engel olunacağı görüşündedir. Bu fakihler de hakkın kötüye kullanıldığını
gösteren bazı kâideler tespit etmişlerdir. Konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağını düşündüğümüz bu kâidelerden söz etmek yerinde olur.
A.Hakkın Kullanılmasının Hak Sahibine Sağladığı Yararın Başkasının Göreceği Zarardan Az Olması
Bir kimsenin hukukun kendisine tanıdığı bir hakkı kullanması İslam hukukunda kabul gören bir ilkedir. Dolayısıyla hak sahibi hakkını dilediği gibi kullanabilir. Ancak bir
şahıs hakkını meşru bir maslahatı temin etme kastıyla kullandığında elde ettiği menfaat
başkasının gördüğü veya göreceği zarardan daha az ise, bu durumda sedd-i zerai prensibi
doğrultusunda ona engel olunur. Başka bir tabirle hak kullanımının hak sahibine sağladığı
yararın başkasına verdiği zarardan az olması halinde hak kötüye kullanılmış demektir.
Zarar ister genel olsun isterse özel olsun böyle bir durumda hakkın kötüye kullanımı söz
konusudur. İslam hukukuna göre genel zarar maslahata göre önceliklidir ve dolayısıyla
yarar ile zarar çatıştığı takdirde öncelik zararın defedilmesine verilir.122 Mesela ihtikâr
(karaborsacılık), fitne zamanında silah satmak, içki imalatçına üzüm satmak, bir malı çok
yüksek bir fiyatla satmak gibi topluma zarar veren tasarruflar yasaklanabilir. Dolayısıyla yapılan sözleşmeler iptal edilebilir. Buradan hareketle devlet yöneticisine uyuşturucu
maddelerin ve toplumun ihtiyaç duymadığı şeylerin üretilmesini yasaklama yetkisi verilebilir.123 Hamam, fırın, tabakhane, ahır gibi kötü koku veya dumanı olan yerlerin yapılmasına engel olunması bu ilke gereğidir. Daha açık bir ifade ile başkasına zarar verdiği
için bu tür yerlerin inşa edilmesi yasaklanabilir.
B. Hakkın Mutad Olmayan Bir Şekilde Kullanılması
Yukarıda geçtiği üzere fukahânın bir kısmı hakkın kötüye kullanılması hususunda
yapılan tasarrufun âdete uygun olup olmadığını dikkate almaktadır. Buna göre bir kimse
hakkını insanların nezdinde mutad olmayan bir şekilde kullanır ve başkası bundan zarar
görürse bu durumda bu kimse hakkını kötüye kullanmış sayılır. Mesela bir şahıs kendi
tarlasını sular ve su komşusunun arsasına taşarak zarar verse, bu durumda şayet bu şahıs
tarlasını mutad bir şekilde sulamışsa oluşan zararı tazmin etmekle sorumlu olmaz. Mutad olmayan bir tarzda sulamışsa komşusunun tarlasında meydana gelen zararı tazminle
122) Mecelle, md. 30.
123) Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, Dâru’l-fikr, Dımaşk 2014, IX, 43.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
229
yükümlü olur.124 Aynı şekilde komşuları rahatsız edecek derecede yüksek sesle müzik
dinlemek, kiralanan arabaya gereğinden daha fazla yük yüklemek, kiralık hayvana sert
darbeler vurmak veya taşıyamayacağı ağırlıkta yük bindirmek gibi fiiller mutad olmayan
faaliyetler olarak kabul edilir, hak kötüye kullanıldığı için de ona engel olunur ve bu fiiller neticesinde gerçekleşen zarar tazmin ettirilir.125
Hakeza bir kimsenin kendi bahçesinde yaktığı ateş komşusunun bahçesine sıçrar ve
bir şeyler yakarsa şayet ateşi normal bir havada yakmışsa zararı tazmin etmesi gerekmez.
Ancak ateşi rüzgârlı bir havada yakmışsa zararı tazmin eder.126 Buna göre hakkın kullanımı mutad olur, fakat bu kullanımdan bir zarar meydana gelirse bu durumda hakkın kötüye
kullanılması söz konusu olmaz ve bu yüzden zararın tazmin edilmesi gerekmez. Örneğin
bir cerrah, hastasını ameliyat ederken hastası ölürse ölümünden sorumlu tutulmaz. Dolayısıyla tazminle de mükellef olmaz. Ayrıca herhangi bir tasarrufun mutad olup olmamasının ölçütü insanların örfüdür. Daha açık bir ifade ile bir fiilin mutad olup olmadığını örf
belirler. Mesela fırıncıya pişirilmesi için verilen yemeğin yakılması veya terziye ütülesin
diye verilen elbisenin yakılması neticesinde ortaya çıkan zararın tazmin edilip edilmemesi fiilin mutad olup olmamasına bağlıdır. Şayet fırın aşırı derecede yakılmış ya da elektrik
voltajı yüksekse bu durumda yakma gayri mutad sayılır ve fırıncı ile terzi zararı tazmin
etmekle sorumlu tutulurlar.127
C. Hakkın Sırf Başkasına Zarar Vermesi Kastıyla Kullanılması
İslam hukukunda prensip olarak kişi mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir.
Fakat bazen hakkın kullanımında sırf başka birisine zarar vermek kastedilir. Yukarıda
da geçtiği üzere fakihlerin bir kısmı, kişinin sırf başkasına zarar verme kastıyla hakkını
kullanmasına engel olunacağı görüşündedir. Dolayısıyla bir kimse hakkını bir yarar elde
etmek için değil, başkasına zarar verme amacıyla kullanırsa bu durumda hakkın kötüye
kullanımı tahakkuk etmiş olur128 ve bu yüzden onun böyle bir tasarrufta bulunması yasaklanır. Nitekim Şâtıbî, bir maslahatı celbetme veya bir zararı defetme hususunda yapılan
tasarrufları sekiz alt başlıkta ele almaktadır. Bu başlıkların ikincisinde bir tüccarın sattığı
malların fiyatını düşürmesinden geçimini sağlamakla birlikte aynı ticaretle uğraşanlara
zarar vermeyi kastetmesi örneğinde olduğu gibi hakkını kullanan kişinin başkasına za124) Şîrâzî, Ebû İshâk İbrahim b. Ali b. Yusuf el-Fîrûzâbâdî, el-Mühezzeb fî fıkhi’l-İmâm eş-Şâfiî,
nşr. Zekeriya Ömeyrât, Birinci baskı, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1995, II, 210; İbn Âbidîn,
Reddü’l-muhtâr, IX, 123.
125) Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IX, 44.
126) İbn Receb, Câmiu’l-‘ulûm, I-III, 921.
127) Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IX, 45. Benzer bir yaklaşım için bk. Ebû Sünne,
Nazariyyetü’t-te‘assuf fî isti‘mâli’l-hak, s. 6.
128) Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s. 25; Abdülaziz b. Abdullah es-Sa‘b, et-Te‘assuf fî isti‘mâli’l-hak fî
mecâli’l-icrâ’âti’l-medeniyye, Câmi‘âtu Nâyif el-Arabiyye li’l-ulûmi’l-emniyye, Kahire 2010, s.
80.
230 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
rar vermeyi de kastetmesi durumunu incelemektedir. Şâtıbî, bu örnekte olduğu gibi hem
yarar elde etmenin hem de başkasına zarar vermenin kastedilmesi halinde yararın başka
bir yoldan da temin edilebilmesi mümkün ise hakkın bu şekilde kullanılmasına engel
olunacağını söylemektedir.129
Vehbe Zuhaylî ve Ahmed Fehmî Ebû Sünne de başkasına zarar vermek kastıyla tasarrufta bulunmanın haram olduğunu ve hanımını ric‘î talâkla boşayan kimsenin sırf zarar verme amacıyla hanımına dönmesini, bir şahsın vârislerine veya alacaklılarına zarar
vermek için vasiyette bulunmasını, toplum nezdinde üstün kişilikleriyle tanınan şahıslara
sadece onları teşhir etme kastıyla dava açmasını, ölüm döşeğinde olan kimsenin vârislerini veya alacaklılarını mirastan mahrum bırakma amacıyla borç ikrarında bulunmasını
ve maraz-ı mevt sırasında kişinin mirası kaçırmak için hanımını boşamasını örnek olarak
göstermektedirler.130 Şu var ki, kasıt içsel bir durum olduğundan açıklanmadığı sürece bilinmesi ve ona hukukî bir sonuç bağlanması mümkün değildir. Zira hak sahibinin hakkını
kullanma noktasında kötü kasıtlı olduğunu saptamak onun iç dünyasıyla ilgili olduğundan bunu belirlemek oldukça güçtür. Ancak fakihler hakkın kullanılmasında hiçbir maslahatın bulunmamasını veya sıradan bir yararın gerçekleşmesini başkasına zarar verme
kastının göstergesi olduğunu belirtirler.131
D. Hakkın Kullanılmasında Meşru Olmayan Bir Gayenin Kastedilmesi
Bir şahıs, hakkını asıl maslahat yerine gayri meşru bir amacı elde etmek için kullanırsa hakkını kötüye kullanmış olur. Nitekim hakkın kötüye kullanımı, genellikle hakkın
amacına aykırı bir şekilde kullanımı anlamına gelir. Zira şâriin mükelleften beklediği,
mükellefin amel sırasındaki kastının şâriin teşri sırasındaki kastına uygun düşmesi ve
fiillerinde buna göre hareket etmesidir.132 Mesela üç talâkla boşanmış bir kadını ilk kocasına helal kılmak için yapılan nikâh akdinin (hülle nikâhı) câiz olmadığı görüşünde
olan hukukçulara göre bu nikâh türü, şâriin nikâhla hayatın sonuna kadar mutlak surette
sürmesini istediği birlik ve beraberlik maksadına ters düşer.133
Şu hususun belirtilmesinde fayda vardır: Zarar, hakkın kötüye kullanılmasının tek illeti değildir. Zira hülle nikâhı gibi bazı sözlü tasarruflar herhangi bir zararı meydana getirmediği halde sırf şâriin kastına ters düştüğü için bâtıl sayılır.134 Aynı şekilde gayri Müslim
bir kadının sırf kocasından miras almak için Müslüman olması, zekât yükümlülüğünden
129) Şâtıbî, Muvâfakât, s. 411-412.
130) Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IX, 41; Ebû Sünne, Nazariyyetü’t-te‘assuf fî isti‘mâli’lhak, s. 6-7.
131) Re’fet Osman, “et-Te‘assuf fî isti‘mâli’l-hukûk fi’ş-Şeri‘ati’l-İslâmiyye ve’l-Kanûn”, s. 9.
132) Şâtıbî, Muvâfaḳât, s. 397, 401-402.
133) Yûbî, Muhammed Sa‘d b. Ahmed b. Mesud, Makâsıdu’ş-Şeri‘ati’l-İslamiyye ve ‘alakâtuhâ bi’ledilleti’ş-şer‘iyye, Dârü’l-hicre, Riyad 1998, s. 360-361; Hamid, Yusuf el-Âlim, el-Makâsıdu’l‘amme li’ş-Şeri‘ati’l-İslamiyye, İkinci baskı, el-Ma‘hedu’l-âlemî li’l-fikri’l-İslamî, Riyad 1994, s.
101-102.
134) Fethî ed-Dirînî, el-Hak, s. 31.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
231
çıkmak isteyen bir kimsenin, elindeki malını nisaptan düşürmek kastıyla sene sonu bir
kısmını birisine hibe etmesi gibi meseleler de bu doğrultuda ele alınmakta ve çözüme
kavuşturulmaktadır.135 Çünkü zekâtın meşru kılınmasındaki amaç, yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesidir. Hal böyle iken bir kimse sırf zekât yükümlülüğünden kurtulmak için
sene sonuna doğru malını bir başkasına hibe etse bu durumda hibe, meşru kılınış amacının dışında kullanılmış olur. Şöyle ki hibe, kendisine hibede bulunulan şahsın ihtiyacının
giderilmesi ve sevgisinin kazanılması gibi durumlar için meşru kılınmıştır. Ancak sadece zekât yükümlülüğünden kaçmak için yapılan hibenin şâri‘ tarafından mendub sayılan
hibe ile hiçbir ilgisinin olmadığı ortadadır.136 Şâriin kastına ters düşen kasıt bâtıl olduğu
gibi bu kasıt üzerine bina edilen amel de bâtıl addedilir.137 Nitekim İbn Kayyim el-Cevziyye, kim alım satım akdi ile faizi kastederse onun için faizin hâsıl olduğunu ve alım
satım akdinin dış görünüşünün bu kimseyi faiz işleminde bulunmaktan kurtarmayacağını,
aynı şekilde bir kimse nikâh akdi ile hülle kastederse bu kimsenin hülleci olduğunu ve
nikâh akdinin dış görünüşü onu hülleci olmaktan çıkarmayacağını, bir kimse de üzümü
içki niyeti ile sıksa bu kimse için niyet ettiği şeyin söz konusu olduğunu ve dolayısıyla
kınanmayı hak ettiğini söyleyerek bu hususa vurgu yapmaktadır.138
VI. Hakkın Kötüye Kullanılmasının Yaptırımları
İslam hukukçuları hakkın kötüye kullanılmasını zararlı fiiller kapsamında değerlendirmektedirler. Hal böyle olunca hakkın kötüye kullanılması durumunda bir takım yaptırımlar öngörülmektedir. Çünkü hukuk düzeni hakkın kötüye kullanılmasını ne tanır ne
de korur. Dolayısıyla hukuk düzeni hakkın kötüye kullanılmasına karşı bazı yaptırımları
devreye sokar. Öngörülen yaptırımlar da ne tür bir hakkın nasıl kötüye kullanıldığına
bağlı olarak değişmektedir. Zira insanların haklarını kullanma hususundaki amaçlarının,
son derece değişik olduğu ve bu amaçların zaman zaman başkalarının amaçlarıyla çatıştığı gibi kamu yararıyla da çatışabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Eğer hak sahibi
hakkını kullanırken onun menfaatiyle başkalarının veya kamunun yararları çatışırsa bu
yararlardan hangisinin tercih edileceği, hukuk düzeninde hangisinin üstün sayıldığı yaklaşımına göre çözümlenebilir. Ayrıca hakkın kötüye kullanılması başkalarına zarar vermesi halinde yapılan tasarrufların hukuk bakımından fesih veya iptal ile sonlandırılması,
hakkın kullanılması sırasında meydana gelen zararların tazmin ettirilmesi, hakkı kötüye
kullanan kişinin ta‘zîr edilmesi gibi hukukî ve cezaî müeyyidelerle hakkın kötüye kullanılmasının önüne geçilmelidir.139 Hakkın kötüye kullanılması halinde öngörülen yaptırımlar genel hatlarıyla şunlardır:
135) Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IX, 42.
136) Şâtıbî, Muvâfakât, s. 437-438.
137) Şâtıbî, Muvâfakât, s. 325.
138) İbn Kayyim el-Cevziyye, Şemsüddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ebû Bekr, İ‘lâmu’l-muvakkı‘în
‘an Rabbi’l-‘âlemîn, nşr. Ahmed Abdüsselam ez-Zü‘bî, Birinci baskı, Şirketu dâri’l-Erkam b. Ebi’lErkam, Beyrut 1997, III-IV, 92.
139) Bardakoğlu, “Hak”, XV, 148.
tür
rahatsızlıklardan
dolayıdır.
Hatta
sanayi
bölgelerinde
bile
teknolojiden yararlanılarak bunların insan sağlığına ve çevreye
verebilecekleri zararın ortadan kaldırılması gerekir.
232 / Yrd. b.
Doç.
Dr. Mehmetiptal
Selimedilmesi.
ASLAN
Tasarrufun
AKADEMİ
DERGİSİ
Bazı ĠslamEKEV
hukukçuları,
gayri
meĢru
bir amaç elde etmek için yapılan tasarrufları bâtıl saymaktadırlar.
a. Bizzat zarar veren durumun ortadan kaldırılması. Sözgelimi bir kimse kendisine
hüllekomşusunun
nikâhı, îne
satımı
ve sırfrüzgârın
vârislere
zararengel
verme
kastıyla
aitNitekim
olan mülkünde
güneşini
kapatacak,
esmesine
olacak
şekilde yüksek bir bahçe duvarı örerse, komşunun talebi üzerine bu duvarın
yıkılmasına
karar
yapılan vasiyetler bu doğrultuda değerlendirilmiĢtir.143
verilebilir. Aynı şekilde komşusunun mahremiyetlerini görecek tarzda açılan pencere kapattırılabilir.
var ki zarar
verenzararın
durumuntazmin
ortadan kaldırılması
mahkeme
kararıyla olac. Şu
Meydana
gelen
edilmesi. Ġslam
hukukuna
göre
bilmektedir. Şöyle ki hakkın kullanılması neticesinde zararın meydana gelmesine sebep
haksız
neticesinde
doğan
tazmin
Dolayısıyla
olan
duvar,fiil
pencere
gibi şeylerin
yok zararın
edilmesi için
zararedilmesi
gören şahısgerekir.
mahkemeye
müracaatta bulunur, zararın tespit edilmesi halinde zarar veren durumun ortadan kaldırılmasına
hakkın kötüye kullanılması halinde de ortaya çıkan zararın giderilmesi
hükmedilebilir.140 Aynı şekilde apartmanlardaki üst daireden alt daireye veya yan dairelerden
diğer bir Prensip
daireye suolarak
sızarsa dairesinden
su sızan
kişinin
arızayı tamirçalıĢılır.
etmesine karar
lazımdır.
zararlar aynî
olarak
giderilmeye
ġayet
verilir.141 Meskûn mahalde bulunan fırın, atölye, tabakhane gibi yapıların tozu, dumanı
tazmin
edilemiyorsa
durumda
zararın
vezarar
kokusuaynî
oradaolarak
oturanları
tahammül
edilemeyecekbu
derecede
rahatsız
ederse etkisinin
bunların
yıkılması yoluna gidilir.142 Nitekim günümüzde bu gibi yerlerin şehir merkezinden uzak
ortadan
kaldırılması
tekerrür etmemesi
içinsanayi
adil bölgelerinde
bir Ģekilde
sanayi
bölgelerinde
açılmasıve
bu ileride
tür rahatsızlıklardan
dolayıdır. Hatta
144ve çevreye verebilecekleri zarabile
teknolojiden
yararlanılarak
bunlarınhükmedilir.
insan sağlığına
nakdî
olarak tazmin
edilmesine
Örneğin sürekli verdiğimiz
rın ortadan kaldırılması gerekir.
arsa
üzerindeki
duvarı
örneğinde
zarar gayri
gören
kiĢinin
talebi
b. Tasarrufun
iptalbahçe
edilmesi.
Bazı İslam
hukukçuları,
meşru
bir amaç
eldeüzerine
etmek
için
yapılan
tasarrufları
bâtıl edilmesine
saymaktadırlar.
Nitekim
hülle nikâhı, îne satımı ve sırf vârisoluĢan
zararın
tazmin
karar
verilebilir.
lere zarar verme kastıyla yapılan vasiyetler bu doğrultuda değerlendirilmiştir.143
ġu hususun
belirtilmesi
gerekir
ki,hukukuna
malum göre
olduğu
üzere
Ġslam‟da
c. Meydana
gelen zararın
tazmin edilmesi.
İslam
haksız
fiil neticesinde
doğan zararın tazmin edilmesi gerekir. Dolayısıyla hakkın kötüye kullanılması halinde de
boĢama yetkisi erkeğe verilmiĢtir ve koca istediği zaman hanımını
ortaya çıkan zararın giderilmesi lazımdır. Prensip olarak zararlar aynî olarak giderilmeye
çalışılır.
Şayet zarar
aynîne
olarak
tazminsebepsiz
edilemiyorsa
bu durumda
zararın
etkisinin
ortadan
boĢayabilir.
Her
kadar
boĢama
Ġslam
dinine
göre
hoĢ
kaldırılması ve ileride
tekerrür
etmemesi
için
adil
bir
şekilde
nakdî
olarak
tazmin
edil145
karĢılanmasa
da Ġslam
hukukunaarsa göre
koca
gerekçe
mesine
hükmedilir.144 Örneğin
sürekli verdiğimiz
üzerindeki
bahçehiçbir
duvarı örneğinde
zarar gören kişinin talebi üzerine oluşan zararın tazmin edilmesine karar verilebilir.
göstermeksizin eĢini boĢayabilir. Hukuk bakımından bunun önünde
Şu hususun belirtilmesi gerekir ki, malum olduğu üzere İslam’da boşama yetkisi erke146
engel
yoktur.
boĢama
için kadının
alınması
ğehiçbir
verilmiştir
ve koca
istediği Ayrıca
zaman hanımını
boşayabilir.
Her nerızasının
kadar sebepsiz
boşamada
İslam dinine göre hoş karşılanmasa145 da İslam hukukuna göre koca hiçbir gerekçe göszorunlu değildir.
TalâkınHukuk
geçerli
olması için
veya
146
termeksizin
eşini boşayabilir.
bakımından
bununmahkemeye
önünde hiçbirbaĢvurma
engel yoktur.
140)
142 Köse, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, s. 250.
Zuhaylî, el-Fıkhu’l-Ġslâmî ve edilletuhu, IX, 822.
Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 288; Ebû Sünne, Nazariyyetü’t-te‘assuf fî
142)isti‘mâli’l-hak,
Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî
s. 7-8. ve edilletuhu, IX, 822.
144
143) Fethî
ed-Dirînî,
Nazariyyetü’t-te‘assuf,
s. 288; Ebû IX,
Sünne,
Nazariyyetü’t-te‘assuf
isti‘mâli’l-hak,
Zuhaylî,
el-Fıkhu’l-Ġslâmî
ve edilletuhu,
345;
Fethî ed-Dirînî,fî Nazariyyetü’t141)
143 Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IX, 822.
s. 7-8.
144)te‘assuf,
Zuhaylî, s.
el-Fıkhu’l-İslâmî
ve edilletuhu, IX, 345; Fethî ed-Dirînî, Nazariyyetü’t-te‘assuf, s. 175,
175, 290.
290.
145
145)
helâllerin
en sevimsizi
boşamadır.
Ebû Davud,Ebû
“Talâk”,
3;
‫اْلَ ََل ِل إِ ََل اللَّ ِو الطَََّل ُق‬
Allahkatında
katında
helâllerin
en sevimsizi
boĢamadır.
Davud,
ْ ‫ض‬
ُ َ‫ أَبْغ‬Allah
İbn Mâce, “Talâk”, 1.
“Talâk”, 3; Ġbn Mâce, “Talâk”, 1.
146 Aslan, İslâm Aile Hukuku, s. 162.
146)
Aslan, Ġslâm Aile Hukuku, s. 162.
38
hususundaki te„assufu “Esas itibariyle hukuken izin verilmiĢ olan talâkta
Ģâriin maksadına aykırı davranmaktır” Ģeklinde tarif ederek sebepsiz ve
gerekçesiz boĢamalarda hakkın kötüye kullanıldığını ifade etmektedir.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
233
Çünkü sebepsiz boĢamalar Ģâriin talâktaki kastına ters düĢmektedir.
Ayrıca
boşama
için kadının
rızasının alınması
da zorunlu
değildir.halinde,
Talâkın geçerli
olması
Eymen
Mustafa
sözlerinin
devamında
da hayız
bir temizlik
için mahkemeye başvurma veya mahkemenin kararını alma zorunluluğu da yoktur.147 Anveya
birhukukçuların
mecliste üç
talâkla
tahakkuk
eden
boĢamalarda
(bıd‘î
cakiçinde
günümüz
İslam
bir kısmı
sebepsiz
ve hiçbir
gerekçe
gösterilmeksizin
148
meydana
hakkınkullanılmasından
kötüye kullanıldığı görüşündedir.
Nitekim
talâk) getirilen
hakkıntalâkta
kötüye
ziyade haksız
birçağdaş
fiilin
İslam hukukçularından Eymen Mustafa, boşama hususundaki te‘assufu “Esas itibariyle
149
gerçekleĢtiğini
sözlerinden
boĢama hakkının
hukuken
izin verilmişbelirtir.
olan talâktaOnun
şâriin bu
maksadına
aykırı davranmaktır”
şeklindekötüye
tarif
ederek sebepsiz ve gerekçesiz boşamalarda hakkın kötüye kullanıldığını ifade etmektekullanılmasının yalnızca makul bir gerekçeye dayanmayan sünnî talâkta
dir. Çünkü sebepsiz boşamalar şâriin talâktaki kastına ters düşmektedir. Eymen Mustafa
sözlerinin
devamında
da hayızanlaĢılmaktadır.
halinde, bir temizlik içinde veya bir mecliste üç talâkla
söz konusu
olabileceği
tahakkuk eden boşamalarda (bıd‘î talâk) hakkın kötüye kullanılmasından ziyade haksız
149
ÇağdaĢ Ġslam
hukukçularından
Ali boşama
es-Senûsî,
boĢamanın
makul
bir fiilin gerçekleştiğini
belirtir.
Onun bu sözlerinden
hakkının
kötüye kullanılmasının yalnızca makul bir gerekçeye dayanmayan sünnî talâkta söz konusu olabileceği
bir sebebe dayanmamasının talâk hususunda hakkın kötüye kullanıldığına
anlaşılmaktadır.
dair
ölçü
olduğunu
söyler.
Ayrıca boĢamanın
makul
bir gerekçeye
Çağdaş
İslam
hukukçularından
Ali es-Senûsî,
boşamanın makul
bir sebebe
dayanmamasının talâk hususunda hakkın kötüye kullanıldığına dair ölçü olduğunu söyler. Ayrıca
dayandığının ispat edilmesi erkeğin sorumluluğundadır. Dolayısıyla
boşamanın makul bir gerekçeye dayandığının ispat edilmesi erkeğin sorumluluğundadır.
Dolayısıyla
erkek boşama
için hukuken
geçerli
bir sebep
ispatedemezse
edemezse bu
erkek boĢama
için hukuken
geçerli
bir sebep
ispat
bu durumda
durumda
hanımını boşamakla talâk hakkını kötüye kullanmış sayılır.150 Ancak sebepsiz 150
boşamada
hanımını
talâk
hakkını
kötüyetahakkuk
kullanmıĢ
Ancak
hakkın
kötüye boĢamakla
kullanılması söz
konusu
olsa da talâkın
edeceğisayılır.
hususunda ittifak
olmakla
birlikte
erkeğin, boşamadan
ötürü kadının
gördüğü söz
zararıkonusu
tazmin etmekle
sebepsiz
boĢamada
hakkın kötüye
kullanılması
olsa dasorumtalâkın
lu olup olmadığı hususu tartışmalara neden olmuştur. Abdurrahman es-Sâbûnî, Mustafa
tahakkuk
hususundasavunurken
ittifak olmakla
birlikte
erkeğin,
boĢamadan
es-Sibâ‘î
malî edeceği
tazminin gerektiğini
Ebû Zehra,
Muhammed
ez-Zuhaylî,
Nureddin Itır ve Ömer el-Aşkar gibi İslam hukukçuları da gerekmediği görüşündedirler. Eyötürü
kadının
zararı tazmin
etmekle
olup söyler.
olmadığı
151
men
Mustafa
da malîgördüğü
tazminin gerektiğine
dair görüşün
tercihesorumlu
şayan olduğunu
Erkeğe
boşama
hususunda neden
mutlak yetki
verilmişAbdurrahman
olması ve kadının
boşamadanMustafa
dolayı
hususu
tartıĢmalara
olmuĢtur.
es-Sâbûnî,
zarar görüp görmeyeceğinin kesin olmaması sebepsiz boşamadan ötürü kadının gördüğü
es-Sibâ„î
tazminin
gerektiğini
savunurken
Ebûhukukçuların
Zehra, Muhammed
zararın
tazminmalî
edilmesinin
gerekmediği
görüşünü
savunan İslam
gerekçesi
olarak zikredilebilir. Zira boşama yetkisi erkeğe hukuk tarafından verildiği için bu yetkiez-Zuhaylî, Nureddin Itır ve Ömer el-AĢkar gibi Ġslam hukukçuları da
nin kullanmasından dolayı tazminin gerekmesi düşünülemez. Üstelik kadın boşandıktan
sonra daha iyi bir evlilik yapabilir.
147
Mehmed Akif Aydın, Ġslâm - Osmanlı Aile Hukuku, MÜĠFV Yayınları, Ġstanbul
147)1985,
Mehmed
Akif Aydın, İslâm - Osmanlı Aile Hukuku, MÜİFV Yayınları, İstanbul 1985, s. 162.
s. 162.
148
148) Ali
“et-Te‘assuf
fî isti‘mâli
hakkı’t-talâk
‘alâ dav’i’l-Kânûni’l-Usreti’l-Cezâiriyye,”
Alies-Senûsî,
es-Senûsî,
“et-Te‘assuf
fî isti‘mâli
hakkı’t-talâk
‘alâ dav’i’l-Kânûni’l-Usreti’lMecelletu’l-Fıkhi
ve’l-Kânûn, 2014,ve’l-Kânûn,
S. 21, s. 86. 2014, S. 21, s. 86.
Cezâiriyye,”
Mecelletu’l-Fıkhi
ِ ُ‫ مناقَضة‬Eymen
ِ ‫قصد الشارِع يف التصر‬
ِ
ِ
ِ
149) ‫األصل‬
Mustafa ed-Debbâğ,
‫حسب‬
‫الطَلق‬
‫ف حبَ ِّق‬
ed-Debbâğ,“et“etً‫املأذون فيو شرعا‬
َ ُ Eymen Mustafa
َ
ُ
Te‘assuf
fi’t-talâk”,
Mecelletu
Câmi‘atu’l-Aksâ,
2014,
sy.1,
c.
18,
s.
68-69.
Te‘assuf fi’t-talâk”, Mecelletu Câmi‘atu’l-Aksâ, 2014, sy.1, c. 18, s. 68-69.
149
150 Senûsî, “et-Te‘assuf fî isti‘mâli hakkı’t-talâk,” s. 89-90. Talâkta hakkın kötüye kullanıldığına iliş150)
Senûsî, “et-Te„assuf fî isti„mâli hakkı‟t-talâk,” s. 89-90. Talâkta hakkın kötüye
kin ölçütlerle ilgili
daha fazla
bilgi içinilgili
bk. Suad
Bilhurâbî,
fî isti‘mâli’l-hak
kullanıldığına
iliĢkin
ölçütlerle
daha
fazla Nazariyetu’t-te‘assuf
bilgi için bk. Suad
Bilhurâbî,
ve tatbîkuhâ fi’l-fıkhi’l-İslamî ve’l-Kânûni’l-vaz‘î (Yüksek Lisan Tezi), Câmi‘âtu Mevlûd Ma‘merî,
Nazariyetu’t-te‘assuf fî isti‘mâli’l-hak ve tatbîkuhâ fi’l-fıkhi’l-Ġslamî ve’l-Kânûni’l2014, s. 35.
vaz‘î (Yüksek Lisan Tezi), Câmi„âtu Mevlûd Ma„merî, 2014, s. 35.
151) Eymen, et-Te‘assuf fi’t-talâk, s. 88-90.
39
234 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim ASLAN
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
d. Hakkın kullanılmasına engel olunması. Hakkın kötüye kullanılmasından zarar gören taraf, hakkın bu şekilde kullanımını durdurma davası açma hakkına sahiptir. Mesela
bir koca, hukukun kendisine tanıdığı, hanımıyla birlikte seyahate çıkma hakkını ona zarar
vermek kastıyla kötüye kullanırsa yolculuğa çıkarmasına engel olunur.152 Ölüm döşeğinde olan kimsenin mirastan mahrum etmek kastıyla hanımını boşaması geçerli kabul edilmekle birlikte kötü kastını göz önünde bulunduran Hanefîler iddet sürecince; Hanbelîler
kadın bir başkasıyla evlenmediği ve Mâlikîler kadın hayatta olduğu süre içerisinde koca
ölürse kadının mirasçı olacağı görüşündedirler.153 Aynı şekilde hidâne hakkı elinde bulunan kimse çocuğun bakım ve terbiyesini gerektiği şekilde yerine getirmezse hâkim, bu
kimsenin hidâne hakkını kötüye kullanmasını göz önünde bulundurarak bakım hakkını
elinden alabilir.154
e. Hakkını kötüye kullanan kişiye ta‘zir cezasının uygulanması. İslam hukukuna göre
hakkını kötüye kullanan kimse bazen ta‘zir cezasıyla cezalandırılır. Mesela bir kimse
insanların ihtiyaç duyduğu bir malı stoklarsa sıkıntının giderilmesi için bu malı satması
emredilir. Ancak bu kimse stokladığı malı satmazsa hâkim ona nasihat eder, şayet aynı
duruma devam ederse bu defa hapse mahkûm edilir, hatta ta‘zir cezasıyla da cezalandırılabilir.155 Nitekim İslam hukukçuları, özellikle topluma zarar veren, hakkını kötüye
kullanma hususunda ısrar eden ya da başkasına zarar vermeyi kasteden kişinin hâkimin
takdir edeceği bir ceza ile cezalandırılacağı kanaatindedirler.156 Hak kötüye kullanıldığında malî sorumluluğun yanı sıra cezaî bir sorumluluğun da öngörüldüğünü görmekteyiz.
f. Kişinin kötüye kullandığı işi yapmaya zorlanması. Mesela bir malı piyasadaki değerinden daha yüksek bir fiyatla satan kimse bu malı belli bir fiyatla satmaya zorlanabilir.
Aynı şekilde çalışmayan işçiler emsal ücretle çalışmaya mecbur edilebilirler.157 Keza bir
malı elinde bulunduran kimse insanların ihtiyacına rağmen bu malı satmazsa bu kimsenin
onu satmaya mecbur edilmesi şeklinde hüküm verilebilir. Zira bu mesele karaborsa olarak değerlendirilir ve dolayısıyla insanların ihtiyacı göz önünde bulundurularak hüküm
verilebilir.158
Sonuç
İslam hukukuna göre her insanın kendisine ait mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunabilme ve mubahlardan yararlanabilme hakkı vardır. Ancak hukukun tanıdığı herhangi
152) Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IX, 47.
153) Aslan, İslâm Aile Hukuku, s. 188.
154) Eşref, Mahmud Akle Benî Kenâne, “et-Te‘assuf fî isti‘mâli hakki’l-hidâne ve eseruh”, Nedve Eseru
Mutegayyirâti’l-‘Asr fî Ahkâmi’l-Hidâne, Câmiâtu Ummi’l-Kurâ, Mekke h. 1436, s. 34.
155) Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VI, 517.
156) Köse, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, s. 253.
157) Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhu, IX, 47.
158) Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VI, 517.
İSLAM HUKUKUNDA ‘TE‘ASSUF’ KAVRAMI VE HÜKÜMLERE ETKİSİ
235
bir hak başkalarına zarar verecek şekilde kötüye kullanılamaz. Zira İslam’a göre haklar
asıl gaye değil, dünyevî ve uhrevî yararları elde etmek için belirlenmiş birer vasıtadır.
Başka bir ifade ile hak bizzat amaç değildir. Tersine hakkın amacı, kişinin menfaatlerini
korumak, ihtiyaçlarını karşılamaktır. Şayet haklar bu amaç dışında başkalarına zarar vermek için kullanılırsa ya da zarar verme kastı olmadığı halde hak kullanımı zarar verirse
hak kötüye kullanılmış olur. Hakkın kötüye kullanılması, kişinin hukuken izin verilmiş
olan bir tasarrufta şâriin amacına aykırı davranması veya insanın hakkını mutad olmayan
bir tarzda kullanması demektir.
Hakkın kötüye kullanılmasıyla ilgili yaklaşımlar klasik dönem fıkıh eserlerinde yer
almaktadır. Bu eserlerde hakkın kullanılmasıyla ilgili yer alan fıkhî meseleler, bunlara
getirilen çözümler, hakkın kullanımıyla ilgili getirilen ölçü ve kısıtlamalardan hareketle
İslam hukukunda hakkın kötüye kullanılması teorisi oluşturulmaya çalışılmıştır. Fukahânın yaklaşımından hareketle hakkın şâriin kastına ters düşecek şekilde kullanılması veya
fâhiş bir zarar doğurması ya da mutadın dışında kullanılması halinde hakkın kötüye kullanılmasından söz edilebilir. Hakkın kötüye kullanılması nazariyesinin tatbik alanı hem
hakları hem de mubah işleri kapsar. Şöyle ki hakların kötüye kullanılmaması gerektiği
gibi mubahlar da kötüye kullanılamaz. Ayrıca bu nazariye zararları defettiği gibi hakları
da korur.
Genel olarak ilk dönem fukahâsı, hak sahibinin hakkını dilediği gibi kullanabileceği
görüşünü savunurken daha sonraki dönem fakihleri, kişinin hakkını kullanması yetkisini
komşuya fâhiş zarar vermemesi, zarar verme kastı bulunmaması veya hak kullanılmasının mutad olması gibi şartlarla sınırlandırmayı benimsemişlerdir. Her ne kadar İslam
hukukçularının bir kısmı hakkın kötüye kullanılması meselesinde başkasına zarar verme
kastı gibi sübjektif bir kriteri ölçü almışlarsa da bundaki ispat zorluğunu göz önünde
bulunduran fukahânın kâhir ekseriyeti ise hak sahibinin kastını değil, hak kullanılmasının başkalarına herhangi bir zarara yol açıp açmadığına ya da mutad olup olmadığına
itibar etmiştir. Dolayısıyla hakkın kötüye kullanılmasından söz etmek için hakkını kötüye
kullanan kişinin mutlaka başka birisine zarar verme kastıyla hareket etmiş olması şart
değildir. Onun hakkını amacına aykırı bir şekilde kullanmış olması ve bundan bir zararın
gerçekleşmiş olması yeterlidir.
İslam hukukuna göre hakkın kötüye kullanılması yasaktır. Bundan ötürü bu nazariye
ile hak sahibi hakkını kötüye kullanacaksa hakkı kullanmasına önceden engel olunur,
kötüye kullanması neticesinde herhangi bir zarar meydana gelmişse zararın telafi cihetine
gidilir. Böylece bu nazariye vasıtasıyla zarar vuku bulmadan önce önlenir; gerçekleşmişse tazmin ettirilir. Öte yandan hakkın kullanımı hukukî sınırlar içinde kaldığı ve başkasına zarar vermediği sürece kısıtlanamaz.
Download