Reis dümene geçiyor

advertisement
Fethullah Gülen
hür basına karşı
2015’in en düşük
memur maaşı
2.114
İsminin geçmediği yazılardan bile
şikayetçi olan Fethullah Gülen’in basına açtığı davaların sayısı 400’ü buldu.
Adliye kilitlendi.
16’da
İlk yerli uçak gemisi 2019’da hazır
7’de
3’te
DİRİLİŞ POSTASI
Günlük siyasi gazete
1 Ocak 2015 Türkiye ve KKTC Fiyatı: 50 Kr.
HÜRRİYET, ADALET, İTTİHAD-I İSLAM
Namaz ve tesettürü de yasakladılar!
G
eçen Ramazan ayında Doğu Türkistan’da oruç
yasağı ilan eden Çin yönetimi, İslam’ı tamamen
yasaklama yönünde yeni adımlar atıyor. 1 Ocak’ta
yürürlüğe giren bir kanunla, Doğu Türkistan’da resmi
kurumlar, okullar ve iş yerlerinde namaz kılmak, ‘dini
giysiler’ giymek, başörtüsü yahut Müslümanlık alameti sayılabilecek olan başka herhangi bir sembol takmak
yasaklandı. Öte yandan camilerin kapılarına da kilit
vuruluyor.
D
ünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk diyor ki: “Bütün bu yasaklamalara rağmen Doğu
Türkistan halkı, alacakları cezaya veya maruz kalacakları
müeyyidelere bakmadan ibadetlerini gizlice yerine getirmekte ve Allah’a kulluk vazifesini en üst düzeyde ifa
etmektedir. Başta Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere bütün uluslararası
kuruluşları Uygurlarla dayanışmaya ve Çin’e dur demeye
çağırıyoruz.”
Davutoğlu’ndan
Süryanilere
kilise müjdesi
7’de
Bülent Arınç
veda ediyor
stanbul’da gayrimüslim
azınlık temsilcileriyle yılbaşı yemeğinde biraraya gelen
Başbakan Ahmet Davutoğlu,
Yeşilköy’de yeni bir kilise
inşa etmek isteyen Süryani
vatandaşlarımıza arazi sözü
verdi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir kilise inşa
edilecek.
Kırşehir
Sanayici
ve İşadamları
Derneği’nin (KIRSİAD)
açılış törenine
katılan Başbakan
Yardımcısı Bülent
Arınç, burada yaptığı konuşmada
siyasete veda mesajını yineledi. Arınç,
“Refah’tan beri beş
dönemdir parlamentoda milletvekiliyim. Kaldı şurada
6 ayımız. Allah
hayırlı, uzun ömür
verirse 6 ay sonra
gençlere yerimizi
terk edeceğiz” dedi.
3’te
B A Ş Y A Z I
“Bizim adaletimiz,
terbiyemiz...”
CMYK
13’te
Türkiye’de ilk:
Yerli tohum
ıslahı yapıldı
İ
Dünyanın en vahşi kapitalizmini uygulamakta
hiçbir beis görmeyen Çin yönetimi, Uygurlar
sözkonusu olduğunda komünistliğini hatırlıyor
ve Doğu Türkistan Müslümanlığını bastırmaya
dönük birbirinden korkunç kararlar alıp gönül
rahatlığı ile uyguluyor.
Gönül rahatlığı ile… Zira, sanayilerinin hatırı
sayılır bir kısmını Çin topraklarına taşımış olan
Batılı devletler oradan elde ettikleri menfaatlere
Tibet’i bile kurban ederken Doğu Türkistan’a
hiç dönüp bakmazlar.
Bırakın Çin’e tepki göstermeyi, İsveç’te her
gün bir caminin yakılmasını dahî tel’in konusu
yapmıyorlar.
Nasıl yapsınlar ki? Batı’da camilerin, Müslümanların mütemadiyen saldırıya uğramadığı bir
devlet kaldı mı? Kimi kime şikâyet edeceksiniz?
Gelgelelim, İslam’a yönelik saldırıları tabii
karşılayan Batı devletleri –son zamanlarda
İslam düşmanlığının tavan yaptığı
Almanya en başta- Türkiye’daki
Hıristiyanların durumunu ne kadar
endişe verici buluklarını tekrar
edip duruyor ve bu husuta bilhassa
“mutaassıb” AK Parti hükümetine
suçlamalarda bulunuyorlar. Cumhuriyet tarihi
boyunca gasp edilen mülklerini Hıristiyanlara
iade eden, metruk kiliseleri restore edip ibadete
açan, 1915’te öldürülen masum Ermeniler için
üzüntü beyan eden hükümete!
Onları ikiyüzlülükleri –daha doğrusu
yüzsüzlükleri- ve iftiraları ile başbaşa bırakıp
gayrimüslim vatandaşlarımıza sürur vermeye
devam eden, son olarak Yeşilköy’de bir Süryani
kilisesinin inşasına yeşil ışık yakan AK Parti hükümeti en doğrusunu yapıyor; dünyanın vicdanı
olmak için ne gerekiyorsa onu.
Erdoğan’ın, başbakanlığı sırasında New
York’ta verdiği bir demeci hatırlatmanın tam
zamanı:
“İsrail yönetiminin yanlışını biz ülkemizde
yaşayan Musevi vatandaşlarımıza asla ödetmeyiz. Niye? Çünkü bizim adaletimizin gereği
budur. Bizim aldığımız siyasi terbiyenin gereği
budur. Bu sadece bugün için değil ha! Tarihten
gelen bizim yetişme tarzımız bu, yaklaşımımız
bu.”
Mahmut Abbas
“ret”çilerden
hesap soracak
Erdoğan: Bakanlar Kurulu’nu Beştepe’de toplayacağım
Reis dümene geçiyor
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, 19 Ocak’ta Bakanlar
Kurulu’na başkanlık edeceğini açıkladı. Cumhurbaşkanı
seçimi kampanyası boyunca,
“Seçilirsem bütün anayasal
yetkilerimi sonuna kadar
kullanırım” diyen Erdoğan’ın
Haluk Koç:
Bunun adı resmen
“Cumhurbaşbakanlık”
bunu mutad hale getireceğine
kesin gözüyle bakılıyor. Böylece başkanlık sistemine fiilen
geçilmiş olacak.
Şefkat Çetin:
Fiilen başkanlık
sistemine geçme niyeti
9’da
Efsaneden gerçeğe Enver Paşa
“Sarıkamış’ta 90 bin askeri dondurdu”, “Alman hayranlığı yüzünden
Türkiye’yi harbe soktu”, “Osmanlı’yı batırdı” gibi ucuz
ezberleri buruşturup çöpe atıyoruz.
Yalanların ve efsanelerin gölgesindeki Enver Paşa gerçeğini anlatan
yazı dizimiz bugün başladı.
2’de
MİT dizisi
geliyor 14’te
En meşhur
Suriyeli muhacir
Cevdet Said
3’te
Türkiye
infak şampiyonu
oldu
7’de
Futbolda
“yabancı”
depremi 15’te
DİZİ-RÖPORTAJ
“
2
DİRİLİŞ POSTASI
Hep ‘Atatürk olmasaydı’ diye konuşulur ya… Biz de şöyle bir nazire
yapalım: Enver Paşa olmasaydı bugün Selimiye Camii’ni görmek için
Bulgaristan’a gitmemiz gerekecekti!
Dağılan orduyu
toplayan adam
TAKDİM
Enver Paşa’yı
nasıl bilirsiniz?
Sarıkamış’ta 90
bin askerimizi yok
yere kırdıran…
Sırf Alman hayranı olduğu için
memleketi Cihan
Harbı felaketine
sürükleyen…
Koca Osmanlı’yı üç-beş senede
batıran…
Irkçı, Mason,
maceraperest ve
hayalperest bir
“kafasız adam”
olarak mı bilirsiniz?
Öyleyse sıkı durun; bu yazı dizisinde Enver Paşa
hakkındaki bütün
o ucuz ezberleri
buruşturup çöpe
atıyoruz.
Yalanların ve
efsanelerin ardındaki Enver
Paşa gerçeğini
öğrenmeye hazır
mısınız?
Öyleyse, “önyargılarınızı bir
kenara bırakıp”
değil, ne kadar
önyargınız varsa
hepsini kuşanıp
gelin.
Çatır çatır tartışalım sizinle.
Hakikatlı olan
kazansın.
G
ardımız düşmüştü. Düvel-i
Muazzama karşısında boynumuz kıldan inceydi. Vatan
topraklarını “bir tek kurşun atmadan”
düşmana terk ediyorduk. “Abdülhamit Han 33 yıllık saltanatı boyunca
bir karış toprak vermedi” derler,
ama o dönemin ilk 6 yılında Kars,
Batum, Artvin, Ardahan, Niş, Teselya, Dobruca ve Kıbrıs sancakları
ile Bosna-Hersek, Tunus ve Mısır’ı
kaybettik. Sonraki 27 yılda toprak
kaybı olmadıysa da nüfuz kaybı hızla
devam etti.
Devlet, İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı basan Avrupa destekli teröristleri
cezalandırmaktan bile acizdi. Düvel-i
Muazzama “Höt!” dedi mi akan sular
duruyordu. Rusya, İngiltere, Fransa
ve dahi Almanya ile Avusturya aralarında anlaşıp Anadolu’yu “çalışma
bölgeleri” adı altında emperyalist
nüfuz sahalarına ayırıyor, her biri
kendine düşen sahada fitne-fesat
tohumları ekiyordu. Devlet, bu fesat
operasyonlarını sineye çekmek zorunda kalıyordu. Miskin miskin çöküyordu Osmanlı.
Ruslarla İngilizler arasındaki rekabete dayanan denge siyasetinin de miadı doluyordu. 9 Haziran 1908 günü
Baltık kıyısındaki Reval şehrinde bir
araya gelen Rus Çarı Nikola ile İngiliz Kralı 7. Edward, karşılıklı dostluk
mesajları vermiş, “safları sıklaştırma
temayülü’’ sergilemişti.
“İttihatçılar Meşrutiyet Devrimi’ni
yapmasalardı ve Abdülhamid’i tahttan indirmeselerdi Rus-İngiliz ittifakı
kuvveden fiile çıkmazdı” diyemeyiz.
“Trablusgarp İtalyan işgaline uğramazdı, Balkan savaşları çıkmazdı” da
diyemeyiz. Ve “Osmanlı ordusunun
Balkanlar’da çil yavrusu gibi dağılmasının bütün sorumluluğu İttihatçılara aittir” de diyemeyiz. Ruslar
1878’de Osmanlı ordusunu darmadağın edip İstanbul kapılarına dayandıklarında -ve İstanbul’un işgali ancak
İngiliz donanmasının intikaliyle
önlenebildiğinde- devleti İttihatçılar
mı yönetiyordu?
Sultan 2. Abdülhamid’i padişahlığının ilk senelerindeki felaketlerden nasıl sorumlu tutamazsak,
“Bu felaketlerin zemini çok önceden hazırlanmış ve olgulaşmıştı.
Çiçeği burnunda bir padişah
olan ve devlete nüfuz etmek için
zamana ihtiyaç duyan Abdülhamid’e
fatura edemeyiz bunları” demek
mecburiyetinde isek, İttihatçılar için
de aynı şey geçerli.
Bununla beraber, bazı İttihatçıların (belki de çoğu İttihatçının) daha
ziyade yıkım ekibi gibi hareket ettiği,
korkunç zulümlere imza attığı, vatana
millete büyük zararlar verdiği hakikatini de teslim etmeliyiz. Enver Paşa
ve daha birçok kimseyi ayrı bir yere
koyarak!
Enver Paşa, 1. Balkan Savaşı sırasında (1912) Trablusgarp’ta direniş
destanı yazıyor ve bugünkü bağımsız
Libya’nın temelini atıyordu. Balkanlar’da yaşanan felaketi engellemesi
mümkün değildi, ama gerekli yetki
ve imkânı elde eder etmez Edirne’yi
düşmandan geri aldı (Hep “Atatürk
olmasaydı” diye konuşulur ya… Biz
de şöyle bir nazire yapalım: Enver
Paşa olmasaydı bugün Selimiye
Camii’ni görmek için Bulgaristan’a
gitmemiz gerekecekti!). 1914’te
Harbiye Nazırlığı’na atanır atanmaz
da orduyu tepeden tırnağa düzene
sokmaya ve tahkim etmeye başladı.
Bu işte o kadar başarılı oldu ki, ahı
kalmış vahı kalmış Osmanlı ordusu bir sene gibi kısacık bir zaman
zarfında toparlanıp yedi düvele karşı
savaşabilecek seviyeye geldi.
1912’de Bulgar, Sırp ve Yunanlarla
baş edemeyip Balkan cephelerinden
can havliyle kaçan zavallı Osmanlı
askerleri, 1915-1916 yıllarında Enver
Paşa’nın genelkurmay başkanlığında
Çanakkale’de İngiliz ve Fransız imparatorluklarına kök söktürdüler. Yine
1916’da bu askerler Kut’ül Amâre’de
(Basra/Irak) İngiliz ordusuna karşı
muhteşem bir zafer kazandılar; 20
binden fazla İngiliz askerini öldürüp,
aralarında 13 general ve 481 subayın
da bulunduğu 13.300 İngiliz askerini
esir aldılar. Balkan cephelerine birkaç
ay dayanamayan Osmanlı ordusu,
Cihan Harbi’’ne üç sene dayandı;
Asya, Afrika ve Avrupa cephelerinde
aslanlar gibi savaştı; Mondros Mütarekesi’nin arefesinde bile zaferler
kazandı, 15 Eylül 1918’de Bakü’yü
fethedip Azerileri soykırımdan kurtardı.
“Milli Mücadele” de Enver Paşa’nın adam ettiği ordunun ve İttihatçı kadroların (yahut İttihat ve Terakki
kökenli kadroların) omuzları üzerinde
yükseldi. “İstiklâl Harbi”ni başlatsın
diye kolordusunu Mustafa Kemal
Paşa’nın emrine veren Karabekir
Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
Manastır şubesinin kurucularından
değil miydi?
“İyi ama, Enver Paşa bizi Dünya
Savaşı’na niye soktu ki? Bizi Kurtuluş Savaşı vermeye niye mecbur
bıraktı? Almanların peşine takılıp Osmanlı Devleti’ni maceraya sürüklemenin ne alemi vardı?” diye soracak
olursanız…
Bunu yarın konuşalım.
YARIN: Osmanlı, Enver Paşa yüzünden mi parçalandı? Haydi ordan!
1 Ocak 2014
1 Ocak 2014
Şu halin
güzelliğine
bakar
mısınız?
Cumhuriyet tarihinde ilk kez kilise inşa edilecek
Hıristiyan vatandaşlara büyük müjde
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun
gayrimüslim azınlık cemaatlerinin
temsilcileriyle yaptığı toplantıda, Cumhuriyet tarihinde bir ilk
gerçekleştirilerek Yeşilköy’de yeni
birkilise yapılmasının kararlaştırıldığı öğrenildi.
Ali Fuad Paşa anlatıyor:
“Enver Paşa’nın bu
iman ve itikadına, savaş
sırasında Medine’yi ziyaretinde yakından şahit
olmuştum. Medine istasyonundan inince doğru
Peygamber’in merkadine,
Ravza-i Mutahhara’ya
yaya olarak gitti. İstasyondan oraya kadar epey
mesafe vardı. Cemal
Paşa, Faysal Bey (geleceğin Irak Kralı), şerifler,
seyyitler, Medine eşrafı,
sivil ve askeri erkân, Enver Paşa’nın etrafında ve
gerisinde yürüyorlardı.
Bütün Medine halkı karşılıklı saf tutmuştu. Kasideler okunuyordu. Caddenin iki tarafında develer
kesiliyor; kan fıskiye gibi
fışkırıyordu. Fakat, başkomutan vekili, kendisine
yapılan bu töreni görmüyor ve işitmiyor gibiydi.
o, asıl komutanın, Peygamber’in huzuruna gitmekte idi; ona saygılarını
sunmağa, asilin vekiline
emanet ettiği vazifenin hesabını arzetmeye gitmekteydi. Enver Paşa, benliğinden geçmiş, ellerini
göğsünün üzerinde saygı
ve taatle bağlamış; başını
öne eğmiş, sessiz sedasız
ağlıyordu. Ve bütün bu
yürüyüş esnasında biteviye ağlıyor, gözlerinden
yaşlar döküyordu.”
Tek tek söz alan dini azınlık temsilcileri, 10 yılda Türkiye’de azınlıklara bakışın değiştiğini anlatarak,
daha önceki dönemlerde yaşanan
olumsuzluklardan örnekler verdi.
Fakat İskenderun’da sinema olarak kullanılan bir kilisenin restore
edilip Ermeni cemaatine verilmesi,
son dönemdeki olumlu gelişmelere
örnek olarak aktarıldı.
Aynı şekilde hükümetin yurtdışına göç etmiş olanlara da “dönün”
çağrısında bulunmasından duyulan
memnuniyet dile getirildi. Komşu
ülkelerden gelenlere kapı açılırken
de din ve mezhep ayrımı yapılmaması sebebiyle Süryani ve Keldanilerden örnek göstererek, teşekkür
edildi.
Başbakan Davutoğlu da gayrimüslim cemaatlerden bahsedilirken, “başka bir ülke” ile bir bağ
varmış gibi değerlendirmeler yapıldığını, bunun yanlış olduğunu, “bu
masa”da bulunan herkesin Türkiye
Cumhuriyeti’nin eşit, öz vatandaşları olduğunu ifade etti.
Toplantıda, restorasyon ya da
eskilerin iadesi haricinde, Türkiye
tarihinde ilk kez yeni bir kilisenin
inşa edilmesi kararı alındığı da belirtildi. Buna göre, Süryani cemaati
tarafından Yeşilyurt’ta kilise yapılacak. Devlet de kilisenin arazisini
tahsis edecek.
Gariban Suriyeli
deyip geçme!
Türkiye’ye sığınan Suriyeliler arasında birbirinden kıymetli âlimler,
entelektüeller, yazarlar, zanaatkârlar, müzisyenler, sinemacılar var.
Dünyaca ünlü mütefekkir Cevdet Said ve Arap basınının en muteber
yazarlarından Eymen Halid de muhacir olarak Türkiye’de.
-Bu nasıl başlık? Ne
faydasu yahu? Osmanlı’yı
batıran, Sarıkamış’ta 90
bin askerimizi yok yere
kırdıran adamdan söz
etmiyor muyuz?
-Teessüf ederim! Koca
Enver Paşa’yı böyle ucuz
bir ezberle harcamak reva
mıdır?
-Koca Enver Paşa mı?
Ucuz ezber mi? Ne diyorsun kuzum sen?
-Osmanlı’’nın son büyük
kahramanını kulaktan dolma bilgilerle yargılamak
ayıptır diyorum. Onun
hakkında doğru dürüst
bir kitap okumadan, hatta
makale bile okumadan
ileri-geri konuşmanın da-
SCK 2
yanılmaz hafifliğine dikkat
çekiyorum.
-Ne kahramanı? “Doğru
dürüst” dediğin kitaplarda,
makalelerde böyle mi yazıyor? Bu bedhaha övgüler
mi diziliyor?
-Bir şehitten söz ediyoruz, saygılı ol! Senin için,
benim için, bütün Ümmet-i
Muhammed için Kuzey
Afrika’dan Türkistan’a
kadar her cephede aslanlar gibi savaşmış, İslam
İhtilal Cemiyetleri Birliği
vasıtasıyla Alem-i İslam’ı
emperyalist saldırganlara
karşı seferber etmek için
varını-yoğunu ortaya koymuş ve bu yolda şehadet
şerbetini içmiş bir İslam
kahramanından söz ediyoruz, evet!
-İslam kahramanıymış!
-Değil miydi?
-Değildi tabii. Türkçü-Turancıydı. İslamcılığı
siyaset icabıydı. Takiyeydi.
-Nereden biliyorsun?
-Biliyorum işte.
-Trablusgarp’ta Araplarla
beraber omuz omuza savaşırken takiye mi yapıyordu? Muhterem zevcesine yazdığı mektuplarda
“İslam için dua et” derken
takiye mi yapıyordu? Mitralyözlerin önüne atılarak
şehadet şerbetini içişi de
mi takiyeydi?
-Turan yolunda öldü, İslam
yolunda değil.
-Turan gâvur mu? Tövbe
estağfirullah! Emir Şekip
Arslan gibi elemanları
vasıtasıyla Arap illerini
Avrupalılara karşı ayaklandırmaya çalışırken, beri
tarafta Sovyet devriminin
Turan illerinde doğurduğu boşluğu doldurarak
bu İslam topraklarını da
kurtarmaya çalşmış olması
takdire şayan değil mi?
İttihad-ı Turan’ı niye
İttihad-ı İslam’ın bir cüz’’ü
olarak görmüyorsun?
[email protected]
Osmanlı Türkçesinin okullara ders
olarak okutulması teklifi, bazılarını
fena halde rahatsız ediyor…
“Bilim dili değil” filan diyerek “gerekçe” devşirmeye çalışıyorlar…
Peki, yıllar önce “ilim alfabesi”
diye kabul ettiğimiz lâtin alfabesi bize
bilimsel bir ivme kattı mı?..
Ayrıca yıllardan beri İngilizce eğitim veren sürü ile okulumuz, İngilizce
konuşup yazan yüz binlerce gencimiz
var da ne oluyor? Bilimde, teknolojide
hangi seviyelerdeyiz?..
Dilini, alfabesini değiştirmeyen Japonya, Rus, Çin, ilim üretme skalasının neresinde, biz neresindeyiz?
Güçlü bir potansiyele ve iç cevhere
sahip olduğumuz kesin. Asırlar süren
başarılı bir devlet tecrübemiz de var.
Ne çare ki yıllardır kendimizi ideolojik tartışmalarda boğuyoruz.
İç dinamiklerimizi harekete geçirip toplumsal enerjiye dönüştürecek
bir hamleye muhtacız: Yeni bir çıkış
yapabilirsek, müthiş sıçramalar gerçekleştirebiliriz. Bu tetiklemeyi başka
bir şey de sağlayabilir, Osmanlıca
da… Ancak “Cumhuriyet kazanımları” denilen ve maddeler halinde bile
yazılamayan soyut kavramların bunu
sağlayamadığı da ortada. Yeni bir
enerji merkezi bulmamız lâzım.
Bu merkez Osmanlı’nın yeniden
keşfiyle oluşturulabilir. Bunun için
ise öncelikle Osmanlı’yı tanımamız
gerekiyor.
Dilini ve alfabesini bilmeden bu iş
olmaz.
Osmanlı hakkında hafızamıza tıkıştırılan ne varsa terkedip gerçeğiyle
buluşmamız icap ediyor. Aksi taktirde
bir yüz yıl daha kendimize yabancılaşmış olarak yaşar, hiçbir varlık da
gösteremeyiz.
Avrupa’da, insan haklarının ismi
bilinmezken, kendi topraklarında
yaşayan farklı inançlara, mezheplere
mensup, farklı dilden, farklı kıyafetten
insanları özgürce yaşatan, bununla da
yetinmeyerek hayvan ve bitki haklarını dahi teminat altına alan tek devlet
Osmanlı Devleti’dir!..
Osmanlı’yı keşfetmek, üstün medeniyetimizi keşfetmektir.
İlk yerli
uçak gemimiz
yolda
Sorularla-cevaplarla Enver Paşa’nın faydaları
İttihad-ı Turan, İttihad-ı İslam’ın bir cüzü değil mi?
YAVUZ
BAHADIROĞLU
Osmanlıca
Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nde gerçekleştirilen toplantıda Başbakan Davutoğlu
öncelikle misafirlerini dinledi.
Papaz ya da ruhban sınıfından
birisinin azınlık okullarında ders
vermesine izin verilmemesi, bu
kişilere pasaport verilmemesi, verildiğinde de en fazla 6 ay süreyle
verilmesi, kiliselerin sinema ya da
farklı amaçlara kullanılması gibi
yaşananlar anlatıldı.
A
ilesiyle beraber Bursa’ya yerleşen Suriyeli piyano dehası
Tambi Esed’I tanımayanımız kalmadı. Peki, ülkemizde başka hangi
Suriyeli değerleri ağırladığımızı
biliyor muyuz?
LOKMAN DERKİ EFSANESİ
Beşşar Esed 2000 senesinde
Suriye’nin başına geçtiğinde “Şam
Baharı”ndan dem vurduran bir hürriyet rüzgârı eser gibi olmuştu. Ne
yazık ki pek çabuk geçen o rüzgârdan geriye, Ed-Dumari dergisinin
raflarda çürüyen nüshalarından
başka bir şey kalmadı.
Ed-Dumari, rejimi ti’ye alan ve
bu sayede ilk sayısından itibaren
satış rekorları kıran muhalif bir
mizah dergisiydi. Bu derginin
karikatürlerini Ali Ferzat çiziyor,
yazılarını (Bütün yazılarını!) Lokman Derki yazıyordu. Olağanüstü
büyük bir etkisi vardı Lokman
Derki’nin. Öyle ki, dergiden ayrıl-
SCK 3
CMYK
dığında okuyucuların dörtte üçü de
O’nunla beraber ayrıldı.
‘DİKTATÖRLÜK ŞİRKTİR’
DİYEN ADAM
Aslen Kürt olan ve “Kocaman
bir Arap-Türk-Kürt devleti hayal
ediyorum” diyen Lokman Derki,
iki senedir Türkiye’de yaşıyor.
Şam’dan Erbil’e hicret etmiş, ama
sonra Türkiye’yi tercih ederek
İzmir’e yerleşmiş.
Ağırladığımız en meşhur Suriyeli
ise, “Toplumsal Değişimin Kuralları” gibi kitaplarıyla bütün dünyada büyük saygı gören mütefekkir
Cevdet Said.
KAYSERİ’DE BİR FİLİSTİNLİ
Londra’dan yayın yapan Kuds El
Arabi gazetesinin köşe yazarlarından (şimdi Diriliş Postası’nın da
köşe yazarı) Filistin asıllı Eymen
Halid de Şam’daki evini-barkını
terk edip Türkiye’ye sığınanlardan.
Selçuklulara ve bilhasa ‘Kayserili’
Melişah’a hayranlık duyan Eymen
Halid, ailesiyle beraber yaşamak
için Kayseri’yi tercih etti. Oradaki
en yakın dostu, Mavi Marmara
şehitlerimizden Furkan Doğan’ın
babası Ahmet Doğan.
“Diktatörlük şirktir” dediği için
Esed rejimiyle öteden beri başı
dertte olan üstad Cevdet Said,
geçen sene 40 civarında akraba ve
köylüsü ile beraber İstanbul’a hicret etti. Aslen Çerkes (Abzeh) olan
Cevdet Said ve yakınları, İstranbul
hicretinde en büyük dayanışmayı
Kafkas Vakfı’ndan görüyor.
KAYBOLAN MESLEKLERİN
ERBABLARI
Sayısı birbuçuk milyonu geçen
Suriyeli muhacirler arasında taş işçiliği gibi neredeyse ‘antik’ saydığımız zanaatların ustaları, mekanik
oto tamirciliği gibi kaybolmaya
2014’ün son Milli Güvenlik Kurulu
toplantısında “Havuzlu Çıkarma Gemisi - LPD”ye uçak gemisi ayarı verilmesi kararlaştırıldı.
yüz tutan mesleklerin erbabları,
Suriye televizyonlarında destanlar
yazmış olan senarist ve yönetmenler, birinci sınıf doktorlar ve
eczacılar da bol miktarda var.
Bazı basın-yayın organları ve sorumsuz siyasetçiler aleyhte tezvirat
yapa dursunlar; Türkiye’ye sığınan
Suriyelilerin ortalama kalitesi o
kadar yüksek ki, devletin içindeki
bazı unsurlar, hükümete, “Bu nüfus
transferini kalıcı kılmak ve ondan
azami derecede istifade etmek için
gerekli düzenlemelerin bir an evvel
yapılması” yönünde telkinde bulunuyorlar. Ancak, “devrim sonrası
Suriye”nin insan kaynağı ihtiyacını
gözeten hükümetin bu konuda
mütereddit olduğu
gözleniyor.
Türkiye’de inşa edilecek LPD gemisine 12 derece eğime sahip kalkış rampası (Ski jump) konulacak. Ski Jump
isimli rampa, savaş uçaklarının kalkış
mesafesini yarı yarıya kısaltacak. Türkiye’nin satın alacağı yeni nesil savaş
uçakları F-35’lerden bir bölümü Milli
Uçak gemimizde konuşlanacak.
MGK, ilk yerli uçak gemimizin
2019’da Akdeniz’e
açılmasını öngörüyor.
4
MEMLEKET
DİRİLİŞ POSTASI
“Yer-gök Allahuekber!”
“Küçük oğlum, Muhsin;
bilir misin? Öldü işte”
RT’de yayınlanan “Ömür
Dediğin” programı,
muhterem bir jestle, rahmetli
Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefat
yıldönümünde, merhumun
95 yaşındaki annesi Fidan
Hanım’ı konuk etti.
derece olmasına rağmen yürüyüş için
Sarıkamış’ın Kızılçubuk köyüne
akın eden onbinlerin arasında TBMM
Başkanı Cemil Çiçek, Gençlik ve
Spor Bakanı Akif Çağatay, Kars Valisi
Günay Özdemir, Kars Belediye Başkanı
MHP’li Murtaza Karaçanta ve birçok
milletvekili de vardı.
Yürüyüş, ’Asımın Nesli Asrın
Yürüyüşünde, Gök Allahuekber,
Yer Allahuekber’ sloganıyla düzenlendi.
Bordo Bereliler
sınırı geçti mi?
Bordo Bereliler olarak bilinen özel komando birliğinin, kaçakçılar tarafından rehin alınan bir
astsubayı kurtarmak için Suriye topraklarına üç
helikopterle indirme yaptığı iddia ediliyor.
K
ilis’e bağlı Yavuzlu Köyü kırsalında önceki gün Öncü Karakolu’na
bağlı askerler, hudut hattını kontrol
ederken sınırdaki mayınlı bölge çevresinde bir grup kaçakçı tespit etti.
Askeri birlik kaçakçıları takibe alırken,
birliğin komutanı olarak görev yaptığı
öğrenilen bir astsubay, atıl durumdaki
doğalgaz boru hattı vanası yakınlarında
kaçakçı grubun peşinden sınırın Suriye
tarafına geçti.
Habertürk’ten Veysi İpek’in haberine
göre; Sınır ötesine geçen astsubay geri
dönmeyince, kaçırıldığı anlaşıldı ve
bölgede alarma geçildi. Yerel kaynaklardan alınan bilgilerden, sınırı
geçen ve mermisi biten astsubay
başçavuşun kaçakçılar tarafından
rehin alındığı öğrenildi.
İddiaya göre bu bilgi
üzerine Genelkurmay Başkanlığı ve 2.
Ordu Komutanlığı’nda yapılan değerlendirmelerden sonra Özel Kuvvetler
Komutanlığı’na bağlı bordo berelilere
operasyon için hazırlık emri verildi.
Bordo bereliler operasyon için hazırlık yaparken bölgeye İnsansız Hava
Araçları (İHA) yönlendirildi. Harekât
merkezinde insansız hava araçlarından
gönderilen görüntüleri izleyen Orgeneral Adem Hudidi, kaçakçıların Türkiye
sınırına yakın bir yerde mola vermesi
üzerine operasyonun düğmesine bastı.
Emirle bordo bereliler, 3 helikopterle
düzenledikleri nokta operasyonla kaçakçıların elindeki astsubayı kurtarmak
için indirme yaptı. Kaçakçılar ile bordo
bereliler arasında çatışma yaşanmadığı
belirtilirken astsubayın akıbetiyle ilgili
resmi makamlar açıklama yapmadı.
Askerî ambulans kanala düştü,
1 askerimizi kaybettik
Yurt genelinde Sibirya
soğukları bekleniyor
K
T
aza, Melikgazi ilçesi
Erenköy Mahallesi
Erciyes Caddesi üzerinde
meydana geldi. Esenyurtmahallesinde ailesiyle
birlikte oturan M.Y.Ö.,
kardeşi O.N.Ö. ile birlikte
annesi Hülya Ö.’ye ait 38
AZ 711 plakalı otomobilin
anahtarını alarak evden
çıktı. İddiaya göre, 2 kardeş,
3 arkadaşını da yanlarına
alarak Erciyes Caddesi’ne
çıktı. Erenköy Mahallesi’ne
gitmeye çalışan M.Y.Ö., bu
SCK 4
sırada oradan geçmekte olan
piyade er Şahin Taşkın’ın
kullandığı 2. Hava İkmal
Bakım Merkezi’ne ait askeri
ambulansa çarptı. Çarpmanın etkisiyle ambulans,
kanala düştü
Kazada, 3’ü asker 8 kişi
yaralandı. Yaralılar, çağrılan ambulanslarla çeşitli
hastanelere gönderildi.
sağlık durumu ağır olan
askeri ambulans sürücüsü
Bursa’nın Gemlik ilçesi
nüfusuna kayıtlı er Şahin
Taşkın, kaldırıldığı Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi’nde yapılan tüm
müdahalelere rağmen vefat
etti.
Polis, kazayla ilgili soruşturma başlattı.
ürkiye’nin yeni bir
yağışlı ve çok soğuk
havanın etkisine girmesi
bekleniyor.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü’nün internet
sayfasında yer alan meteorolojik değerlendirmeye
göre; Türkiye bugün öğle
saatlerinden sonra Balkanlar ve Karadeniz üzerinden gelen yeni, çok soğuk
ve yağışlı bir havanın etkisi altına girecek. Yağışlar
pazar günü öğleden sonra
Marmara ile Kıyı Ege’de
ve Batı Karadeniz kıyılarında yağmur ve sağanak, Batı Karadeniz’in iç
kesimleri, İç Anadolu’nun
kuzeybatısı ve İç Ege’de
karla karışık yağmur ve
5
1 Ocak 2014
MEMLEKET
kar şeklinde olacak.
Hava sıcaklıkları, hafta
başından itibaren batı bölgelerden başlayarak hafta
sonuna kadar ülke genelinde hissedilir derecede
(8 ila 12 derece) azalarak
mevsim normallerinin
altına düşecek. Hafta ortasından itibaren ise yağışların kesildiği özellikle iç
bölgelerde oldukça soğuk
gece ayazları görülecek.
Meteoroloji’den yapılan
açıklamada, çok kuvvetli
yağışlar, hava sıcaklıklarındaki aşırı düşüşlerin
oluşturabileceği olumsuzluklara karşı vatandaşların, ilgililerin ve yetkililerin dikkatli ve tedbirli
olmalarını istedi.
Anlattı hikayesini Fidan
Anne: Babası erken yaşta
vefat etmiş. Bunun üzerine
annesi de “gitmiş.” Kardeşiyle
beraber dedeleri Ali Hoca’nın
himayesinde büyümüşler.
“Bizi kendi uşaklarından ayırmadılar” diyerek hala dua ediyor dedesine. Şarkışla’nın orta
yerindeki yokluk günlerini
anlattıktan sonra, “Şimdi birini
giyiyorsun, eskiyor, diğerini
giyiyorsun. Herkes zengin
oldu” diyor. İhtiyar haliyle
yatağa mahkum olmadığı için
şükrediyor. Kocasının vefatıyla düştüğü yalnızlığı anlatırken
“O olsaydı evimde dururdum.
Şimdi biraz oğlumun yanında,
biraz kızımın yanında kalıyorum” diyor, anne işte, evladına
“yük olmaktan” çekiniyor.
“Peki ya senin çocukların?”
diye soruyorlar. “İki oğlan iki
kız, dört tane...” diyor Fidan
Anne, “Küçük oğlan, Muhsin,
bilir misin, öldü işte.”
Muhsin Bey’in kendi kendine Ankara’da okuduğunu, gelen gidenle ona bazen öte-beri
gönderdiklerini anlatıyor,
mahcup bir halde, “Evladın
hepsi bir de, o gurbette okuduğundan, onun sevgisi fazlaydı”
diyor.
Sunucu Hanım soruyor:
“Evlat acısı?..” Fidan Anne
ne desin? “Dünya gözünden
çıkıyor kızım. Allah kimseye
vermesin; unutulmuyor. Evine
hiç gitmiyorum. Vardığımda
kötü oluyorum çünkü. Aklıma
düşüyor, oturduğu, durduğu...
hepsi aklıma düşüyor. Ağlıyorum, yetimlerini düşünüyo-
rum. Allah ahirette buldurur,
haberin var mı? Cenab-ı Allah
cennetlik ederse orada kavuşacağız.”
Sabır ve tevekkülle oğluna
durmadan dua ediyor, “Allah
vardığı yerde de utandırmasın.” Cenab-ı Allah’tan bu
dünyada en çok istediği şeylerden birini söylüyor, “Okuyorum, üflüyorum, hiç rüyama
girmiyor; göremiyorum.”
Fidan Anne’yi dinlerken
aklıma önce bir hadis-i şerif
düştü: “İnsanoğlu öldüğünde
bütün amellerinin sevabı da
biter” diyor Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz, “Şu üç şey
müstesna: Sadaka-yı cariye,
istifade edilen ilim, kendisine
dua edilen hayırlı evlat.”
Sonra babamın, dedemden
öğrendiği ve bize de öğrettiği şu dua: “Allah’ım, bizim
acılarımızı ana-babalarımıza
gösterme.”
Dünya yıkılmış, Firavunlar
devrilmiş, iktidarlar el değiştirmiş, zulüm ve fakirlik almış
başını gitmiş... ne fark eder?
Ana-baba için evladından
önemlisi var mı?
Dünya yıkılmış, Firavunlar
devrilmiş, iktidarlar el değiştirmiş, zulüm ve fakirlik almış
başını gitmiş... ne fark eder?
Rahmetli Muhsin Bey ve onun
gibiler için ana-babalarından
önemlisi var mı?
iyarbakır’daki STK’lar
tarafından oluşturulan
‘Diyarbakır Suriye Kardeşlik Girişimi’, savaş, açlık,
soğuk ve pek çok sorunla
boğuşan Suriye halkına
yardım çağrısında bulundu.
Düzenlenen kahvaltılı basın
toplantısında sivil inisiyatif
grubunun açıklamasını okuyan Özgür-Der Suriye’ye
Yardım Girişimi Koordinatörü Hasip Yokuş, Suriye’de
insanlık dramı yaşandığını
vurgulayarak, “Bizim bugün
bu mazlumların yanında
olduğumuzu belirtmek ve
aynı zamanda tüm topluma
sesimizi duyurmak istiyoruz” dedi.
Şam’da
kozmetik fuarı
S
uriye’de
devrimcilerle Esed
rejimi
/ İran
yönetimi
/ Rusya / Çin arasındaki
savaş ve buna ilave olarak
IŞİD meselesi bütün hızıyla devam ederken, Şam’da
kozmetik fuarı düzenlendi.
Devrimcilerin kontrolündeki Duma semtini
bombalayan savaş uçaklarının çıkardığı gürülrünün kapladığı fuar salonu
kadınlarla dolup taştı.
A
zerbaycan Savunma Bakanlığı’na göre, önceki akşam
saatlerinde cephe hattının Ağdam
bölgesinde Azerbaycan mevzilerini
geçmeye çalışan Ermeni keşif ve
sabotaj birliği ile Azerbaycan as-
kerleri arasında çatışma çıktı. Kısa
süren çatışma sonrasında Ermeniler kayıp vererek geri çekilirken,
Ermeni keşif birliğinden Arsen
Bagdasaryan isimli askerin esir
alındığı açıklandı.
Turan
Ordusu mu
kuruluyor?
Antep ile Halep arasında
bir fark olmadığını belirten Yokuş, “Emperyalist
güçler çerçevesinde çizilen,
hem zihin hem de gönül
dünyamızda hiçbir karşılığı olmayan suni sınırlarla
birbirimizden ayrılmış olsak
T
ürkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın
Rusya’ya karşı ortak bir
ordu kuracağı iddia ediliyor.
Azerbaycan basınında yer
alan haberlere göre dört ülke
bir yıl önce askeri diplomatlarla başladığı görüşmeleri
şimdilerde savunma bakanları aracılığıyla yürütüyor.
Kurulacak ordunun adının
‘Turan Ordusu’ olacağı öne
sürülüyor.
da bu insanlar bizim kardeşlerimizdir. Zira Antep
ile Halep’in, Akçakale ile
Telabyad’ın, Ceylanpınar ile
Ra’s-ülayn’ın, Nusaybin ile
Kamışlı’nın farkı ne ise bizlerle Suriye halkının da farkı
odur” ifadelerini kullandı.
Gaziantep Üniversitesi,
Irak’la işbirliğine gidiyor
I
rak Kültür
Müsteşarı,
Bağdat Üniversitesi Kimya
Profesörü ve eski
El-Anbar Üniversite Rektörü Prof. Dr. Mohammad
El-Hamdan, Gaziantep
Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. M. Yavuz Coşkun’u
makamında ziyaret etti.
Gaziantep Üniversitesi’nden yapılan açıklamaya
göre, Rektör Coşkun
tarafından üniversitenin
tarihsel gelişiminin yanı
sıra fakülte, yüksekokul,
meslek yüksekokulu ve
enstitüler hakkında bilgi
verildiği ziyarette işbirliği
kararı alındı.
Nazarbayev’in
kızı meclis başkan
yardımcısı oldu
“.edu.kurd”
K
“K
azakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in büyük kızı Dariga
Nazarbayeva geçtiğimiz
Cuma günü ülke parlamentosunun alt kanadı Meclis’in
Başkan Yardımcısı olarak
seçildi. Dariga Nazarbayeva,
iktidardaki Nur-Otan Partisi
tarafındanaday gösterilmesinin ardından milletvekillerinin oybirliğiyle seçildi.
ürdistan” ismi
uluslararası
alan kodu oldu. Web
sayfaları bundan göyle
“.edu.kurd” kodunu
kullanacak.
Bu gelişme, Erbil’de
bağımsız Kürdistan
fikrinin uluslararası
kabul gördüğü şeklinde yorumlanıyor.
Kırgızistan’da
‘Hac reformu’
K
ırgızistan Diyanet İşleri Devlet Komisyonu
Bölüm Başkanı Kanıbek
Mamataliyev “Kabar”
haber ajansında düzenlenen
basın toplantısında, “Hac
ziyaretini adil gerçekleştirme ve optimize etme
hedeflerine ulaşıldı. Biz bu
alanda yolsuzluğu azaltmayı başardık” açıklamasında
bulundu.
Mamataliyev, “Elektronik çekiliş sayesinde tüm
seçimler temiz yapıldı. Bu
önlemler kotaların satımı
hakkında söylentileri önlemek amacıyla uygulandı.
Bu alana reform uygulama
bununla sona ermiyor.
Bu yıl hac ziyaretinde bir
takım sorunlar ile karşı
karşıya geldik. Konaklama, sağlık, ulaşım ile ilgili
sorunlar var. Önümüzdeki
yıllarda reform sürecinin
hızlanacağını umut ediyoruz” dedi.
***
Son soru: “Cennet’e nasıl
gideceğiz Fidan Anne?”
Fidan Anne: “Namazda
Allah’a yalvaracaksın, ‘Beni
unutma Allah’ım, sahibim sensin’ diyeceksin. Namazını-abdestini ihmal etmeyeceksin,
komşunla iyi geçineceksin.
Allah hepsini yazıyor.”
Adıgey’de dini
kitapçık yasaklandı
A
Tahşiyeciler diye anılan cemaate kurulan
komploda STV’deki “Karanlık Kurul’un da
kullanıldığı iddiasını “Bunlar hayal ürünü”
diyerek reddeden Dumanlı ve Karaca’ya kötü
haber: STV Ana Haber’e göre bunlar gerçek.
Şubat 2014 tarihli STV
Ana Haber Bülteni’nde
“(Karanlık Kurul sahnelerinin
yer aldığı) Şefkat Tepe dizisi
Türkiye üzerinde dönen dolapları belgeler ve gerçekler üzerinden anlatan bir dizi” ifadesi
kullanılıyor.
14 Aralık operasyonunda gözaltına alınan Samanyolu Yayın
Grubu Başkanı Hidayet Karaca
ve Zaman Gazetesi Genel Yayın
Müdürü Ekrem Dumanlı’nın
D
***
STV,
Dumanlı
ve Karaca’yı
yalanlıyor!
21
Azeriler
Ermeni
askerini
esir aldı
“Ha Antep, ha Halep...”
[email protected]
T
nver Paşa komutasında 100 yıl önce
düzenlenen Sarıkamış Harekâtı sırasında şehit düşen askerlerimizi anmak
için düzenlenen yürüyüşe 30 bin kişi
katıldı.
Hava sıcaklığı sıfırın altında 10
DİRİLİŞ POSTASI
FATİH MUTLU
Asım’ın Nesli Sarıkamış’ta yürüdü
E
1 Ocak 2014
‘hayal ürünü’ olduğunu iddia
ettiği Şefkat Tepe dizisinin pek
çok gazeteci ve yazarı da ima
yoluyla hedef gösterdiği RTÜK
uzmanlarınca tesbit edildi.
İlgili RTÜK raporunda,
“Dizinin hemen hemen her
bölümünde ‘Sevilmeyen Kadın;
Sabah Gazetesi Yazarı Sevilay
Yükselir, Bilmemnereli; Rasim
Ozan Kütahyalı, Cüce Lakaplı
Yazar Yeni Şafak Yazarı Cem
Küçük” denildi.
dıgey’de bir cezaevi
mescidinde bulunan
“Hanefilerin İnanç Esasları”
adlı kitapçık mahkeme tarafından yasaklandı.
Rusya Federal Ceza İnfaz
Kurumunun Adıgey 1 nolu
cezaevi mescidinde bulunan
“Hanefilerin İnanç Esasları”
adlı kitapçık mahkeme kararıyla aşırılıkçı (ekstremist)
materyal olarak kabul edildi.
Dün Adıgey Cumhuriyeti
savcılığı sitesinden yapılan
açıklamada A. Mantayev tarafından hazırlanan kitapçıkta,
kafirler, müşrikler, Yahudiler
ve Hıristiyanlar olarak nitelenen gruplara karşı nefret unsuruna rastlandığı ve FSB’nin
dilbilimsel incelemesine göre
‘Müslüman olmayanlara
karşı şiddet çağrısı’ içerdiği
belirtildi.
Teuçej bölge savcılığının açtığı davada mahkeme
kitapçığı “aşırılıkçı” materyal olarak tanıdı. Mahkeme
kararının yürürlüğe girmesinin ardından kitap, Rusya’da
yasaklı “aşırılıkçı yayınlar
listesine” dahil edilecek. Rusya’da, aralarında klasik kabul
edilen eserlerin de bulunduğu
birçok İslami eser yasaklı
durumda.
İmam Şamil film oluyor
K
afkasya’nın efsanevi lideri
İmam Şamil’in hayatı
Dağıstan’da filme çekiliyor.
Senaristliğini Svetlana Karmalita ve Alesey German’ın birlikte yapacağı filmin yönetmen
koltuğunda Oset Konstantin
Butayev olacak. Film ekibi bir
kaç gün içinde Mahaçkale’ye
gelecek. Grup özellikle Untsukul bölgesi ve Ahulgo dağında
hazırlık yapacak. Senaryonun
2015 ortalarında tamamlanması planlanıyor.
“Yeni yıl”ı
eleştiren
Dağıstanlı
gözaltında
“Erbakan Hoca’nın talebeleriyiz”
M
akedonyalı
yazar, yayıncı
ve siyasetçi Adnan
İsmaili, Sancaktar
dergisinden Adem
Özköse’ye verdiği
beyanatta, ülkelerindeki İslami
uyanışı bir
ölçüde
mer-
M
üslümanların
yeni yılı kutlamasını eleştiren
internetteki popüler
videonun sahibi
Murad Nurmagomedov,
31 Aralık’ta Dağıstan’ın başkenti
Mahaçkale’de
gözaltına alındı.
Nurmagomedov
patlayıcı bulundurmakla suçlanıyor.
Ancak bu suçlamanın asılsız olduğu,
Nurmagomedov’un
gerçek tutuklanma
sebebinin birkaç
yıl önce hazırlayıp
internete yüklediği
video olabileceği
tahmin ediliyor.
Murad Nurmagomedov 31 Aralık
2011’de YouTube’a
“Dağıstanlıların
Yeni Yıla Bakışı” adlı bir video
yükledi. Bugüne
kadar 150 bin kişi
tarafından izlenen
videoda Dağıstanlı
tanınmış gazeteci,
din adamı, sporcu
ve sivil toplum
adamları yeni yılı
kutlamama çağrısında bulunuyor.
“Huzur Sokağı”
Bosna’da
Ş
ule Yüksel Şenler’in
satış rekorları kıran ve
1970’te “Birleşen Yollar”
ismiyle sinemaya uyarlanan
efsanevi hidayet romanı
“Huzur Sokağı”, Boşnak
okuyucusuyla buluşmak
üzere.
Emira Albayrak’ın Saraybosna’daki bir yayınevi için
tercüme ettiği “Huzur
Sokağı”nın
Boşnakça’sının
üç ay
içinde
yayımlanması
bekleniyor.
SCK 5
hum Necmeddin Erbakan’a
borçlu oldukları söyledi.
İsmaili:
“Seksenli
yıllarda rahmetli
Necmeddin Erbakan Hoca’nın Milli
Görüş Hareketi
Makedonya’daki İslami uyanışı etkiledi.
Erbakan Hoca’nın
hareketi zamanla
bize yeni ufuklar,
yollar açmaya başladı. Teorideki düşüncelerimizi pratize
etme imkânı bulduk.
Özellikle Erbakan
Hoca’nın Adil
Düzen kitabı,
Hasan el Benna’nın, Hasan
Turabi’nin,
Mevdudi’nin
kitapları Makedon
İslami hareketine
geniş bir fikri ufuk
çizdi. Komünizm
yıkılınca dernekler,
vakıflar, yayınevleri,
enstitüler etrafında örgütlenmeye
başladık. Makedonya’daki İslami
uyanış önümüzdeki
dönemlerde inşallah
daha görünür bir hale
gelecek.”
Kosova’dan Avrupa Konseyi hamlesi
Kosova Dışişleri Bakanı
Haşim Taçi yılın ilk 3 ayı
içerisinde Kosova’nın
Avrupa Konseyi’ne üyelik
başvurusu yapacağını belirtti. Avrupa Konseyi’nin 47
üyesinden 34 üyesinin Kosova’yı tanıdığını anımsatan
Taçi, “Uluslararası ortaklarımız ile eşgüdüm içerisinde 3 ay zarfında Kosova’nın
üyeliği konusunda başvuru
yapılacak. Kosova’nın
yakın bir tarihte Avrupa
Konseyi’ne üye olmasını
bekleyebiliriz” dedi.
Tiran’da inancın zaferi
T
BMM Başkanı Cemil Çiçek’le beraber
Arnavutluk’u ziyaret eden
Türkiye-Arnavutluk Parlamentolar Arası Dostluk
Grubu Başkanı AK Parti İzmir Milletvekili Rifat Sait,
gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Tiran’da
inşa edeceği yeni caminin
mana ve ehemmiyetine
dikkat çekti: “Diyanet İşleri
Başkanlığımız ve TİKA’nın
destekleri ile bir zamanların
ateist ve komünist ülkesi
Arnavutluk’un başkenti
Tiran’a 6 bin kişilik cami
yapmak, inancın ve Arnavutlarla kardeşliğimizin bir
zaferidir.”
İKTİSAT
6
DİRİLİŞ POSTASI
1 Ocak 2014
DİRİLİŞ POSTASI
1 Ocak 2014
7
İKTİSAT
İnfak şampiyonu olduk
Uluslararası insani yardıma en çok parayı ayıran ülkeler sıralamasında üçüncü olan Türkiye, gayri safi
milli hâsıla esas alındığında 1 numara. 2013’te devlet-millet el ele toplam 4 milyar 347 milyon dolar
dış yardımda bulunduk. Geçen seneki yardımlarımızın maddi değeri ise 10 milyar doların üzerinde.
Kalite ucuzdur
KAMPANYALAR
B
Her gün, yeni onlarca yeni ürün ve yeni bir
teknoloji ile karşı karşıya kaldığımız günümüzde,
alışverişi pratik, ucuz ve zahmetsiz yapabilmemiz için ipuçlarına ihtiyacımız var. Bu köşede,
alışveriş yapacak olan, ev kadını, iş kadını,
erkek, çocuk, genç, orta yaşlı, yaşlı herkes için
hayatı kolaylaştıracak ipuçlarını bulacaksınız.
undan böyle bu
köşede işinize yarayacak bütün kampanyaları
ve gündelik hayatınızda
ihtiyaç duyduğunuz her
şeyi, en ucuz ve en kolay
şekilde nereden bulabileceğinizi, alabileceğinizi
öğreneceksiniz.
Beğendiğimiz market,
ürün ve markaların kampanyaları ayrım gözetmeksizin burada olacak.
Bu arada internet sitelerini de unutmadık; kolay
alışveriş yapabileceğiniz
güvenilir internet sitelerini de bizi takip ederek
öğrenebilirsiniz.
Hemen işe koyulalım ve
BİM’den başlayalım. BİM
1995 yılından beri hayatımızda. Fiyakalı alışveriş
merkezleri ve marketlerin
yanında, BİM birçoğunuza ilk bakışta biraz sönük
geliyor olabilir. İşte feci
halde yanıldığınız nokta da tam burası; çünkü
BİM’in kuruluş felsefesinde “Ürün fiyatlarını
yükseltecek her türlü
gereksiz harcamadan kaçınmak; yönetim, mağaza
dekorasyonu, personel,
dağıtım, pazarlama ve
reklam maliyetlerini en
düşük seviyede tutmak”
yer alıyor. Hal böyle
olunca da, satış yerleri
pek de gösterişli olmayan
bu mağazalardan kaliteli
ürünleri ucuza alma şansı
yakalıyoruz.
Şimdi BİM’in her hafta
yaptığı kampanyaların
detayına bakalım. 2 Ocak
2015 tarihinden itibaren
satışa sunulacak kaliteli
ve ucuz ürünler şunlar:
-Örtü Battaniye Çift
Kişilik 220x240 69,00 TL
-Kumtel Elektrikli Isıtıcı
35,00 TL
-Lifemaxx Manuel Tansiyon Aleti 14,90 TL
-Unisex Termal İçlik
12,50 TL
-Büyük Beden Bayan
Triko Yelek 9,90 TL
-Büyük Beden Bayan
Polar Alt 9,50 TL
-Ev İçi Örme Patik 1,90 TL
-Playskool Renkli
Küp-Variller 6,50 TL
-Şişme Peluş Koltuk 7,90
TL
-Hascevher Derin Tencere
28 Litre 59 TL
-Hascevher Düdüklü
Tencere 5 Litre 55 TL
-Hascevher 7 Parça Tencere Tava Seti 65 TL
-Chef’s Karnıyarık Tenceresi 24 cm 19,90 TL
-Chef’s Çelik Çaydanlık
29 TL
-Çocuk Çatal-Kaşık
Bıçak 2,25 TL
-Heifer 6 Parça Porselen
Kahvaltılık Set 25 TL
Türkiye’de 13 ilimizde
bulunan Makro Market’
de de sürekli kampanya
İNTERNET HAYIR İŞLERİ
Karşılaştırmalı
ürün
SCK 6
Tanımadığınız birine
eşyanızı ödünç
verir misiniz?
Diyelim ki evinizde uzun süre
kullanmayacağınız bir çadırınız
var ya da okuyup bitirdiğiniz bir
kitap. İşte interneti hayırlı kullanmanın yollarından biri de işte tam
burada karşımıza çıkıyor; http://
esyakutuphanesi.com/ adresine
girdiğinizde elinizde bulunan ve
bir süre kullanmayacağınız ya da
karşılıksız vermek istediğiniz eşyalarınızın duyurusunu bu siteden
yapabiliyorsunuz.
Sitenin amacı, eşyasını ödünç
vermek isteyen gönüllülerle, ödünç
eşya arayanları bir araya getirip
karşılıklı paylaşım sağlamak.
Bu siteyi beğendim.
Kullanmadığımız eşyayı ihtiyacı olanlara verelim
Bu fikre bayıldım doğrusu; www.
alseninolsun.net adresine girdiğinizde
evcil hayvanlardan, gideceği güzergâhta kendisine yol arkadaşı arayanlara, aksesuardan kitaba, elektronik
eşyadan, mısır patlatma makinesine
kadar “al senin olsun” diyerek elindekileri vermek isteyen insanların
ilanlarını göreceksiniz. Sitenin bir
başka güzelliği de “Ver benim olsun”
bölümü. Bu butonun altında da, ev tipi
dikiş makinesinden, cep telefonuna,
katlanır masadan, şapkaya kadar değişik kategorilerde eşya arayan insanların ilanları yer alıyor. Bir eşya vermek
istediğinizde bu bölüme de bakarak
başka insanların ihtiyaçlarını öğreniyor ve onlara yardımcı olma imkânı
buluyorsunuz. Harika bir fikir.
Migros’ta Çotanak fındık yağının
1 litresi 21.5, 5 litresi 89.5, Fiskobirlik fındık yağının 1 litresi 13.95, 5
litresi 59.95 lira.
Peki, aynı ürün, TMO’nun satış
ofislerinde ne kadar biliyor musunuz?
Aldım, kullandım ve şimdi sonucundan memnuniyetle yazıyorum
ki; TMO’da 1 litrelik fındık yağının
kilosu yalnızca 8 lira, 5 litrelik fındık
yağının kilosu ise 40 lira.
Teknosa’da
indirim
Teknoloji meraklılarının yeni çıkan herhangi
bir teknolojik cihaza
olan ilgisi, çocukların
oyuncaklara olan ilgisinden daha az olmadı
hiçbir zaman. Çocuklarla kıyaslamamıza hemen kızmayın, onların
oyuncakları ile kurdukları farklı dünyalar ve
o dünyalara olan tutku
ve ilgileri her zaman
takdire değerdir.
Şimdi son çıkan teknolojik “oyuncaklara”
bir bakalım.
Teknosa’nın “Turuncu İndirim” Kampanyası kaçırılacak gibi değil.
26- 31 Aralık tarihleri
arasında geçerli olan
kampanyada 300 lira
üzerindeki alışverişinizdeki seçili ürünlerde 300 liraya kadar
indirim kazanabiliyorsunuz.
Kampanya dâhilinde bu hafta; Samsung
G900FQ GALAXY S5
32GB WHITE akıllı
telefon 1.849 lira. Ekran çözünürlüğü 1920
x 1080 olan telefon
kredi kartlarına 5 veya
9 taksit seçeneği ile
alınabilir.
bulmanız mümkün.
İşte size Makro Market’in güncel indirimlerinden birkaç örnek:
-5 kilo Pril Bulaşık Deterjanı yalnızca 8.95 TL.
-1 kilo Yörükoğlu tereyağı
19.95 TL
-1 kilo Gold Zeytin 13.
95. TL
-Yörsan beyaz peynirin
kilosu, 10.95 TL
Bu arada Makro Market’e uğradığınızda tadımlık da olsa olsa minik top
peynirlerden almadan çıkmayın. Tadımlık diyorum,
çünkü diğer peynirlere
göre fiyatı biraz pahalı;
26 lira, ama alışverişte
ara sıra kaçamak yapmak
da hepimizin hakkı öyle
değil mi?
Hepinize iyi alışverişler.
Memurların 2015
yılında alacakları
maaşlar belirlendi.
Buna göre en düşük
memur maaşı 2 bin
114 liraya yükseldi.
Biz Müslüman mıyız? Elhamdülillah Müslman’ız. Öyleyse
iktisadi meseleleri konuşurken
hâşâ Allah yokmuş gibi davranmayalım.
Memur maaş katsayıları, 1 Ocak-30
Haziran tarihleri
arasında 0,079095,
taban aylık katsayısı 1,23858, yan
ödeme katsayısı da
0,025081 olarak
uygulanacak.
Aile ve çocuk yardımı almak kaydıyla
müsteşar maaşı 7
bin 838 liradan 8
bin 90 liraya, genel
müdür maaşı ise 6
bin 877 liradan 7
bin 101 liraya çıktı.
T
ürkiye uluslararası düzeyde
yaptığı insani yardımlarla
öncü ülke olmaya devam ediyor.
Küresel İnsani Yardım 2014 raporuna göre Türkiye, Gayrisafi Milli
Hâsıla bazında en çok uluslararası
insani yardım yapan ülke oldu.
Rapora göre, 2013’te en fazla
uluslararası yardımda bulunan ülkeler
sıralamasında ABD ve İngiltere’nin
ardından 3’üncü olduk.
Soğuk hava
pazarı da
vurdu
Ege Bölgesi’nde
etkili olan yağmur,
kar yağışı ve fırtına sonrası yaşanan
nehir taşkınları,
birçok serada ile
tarım alanında
hasara yol açarken,
pazarlardaki meyve, sebze ve balık
fiyatları yükseldi.
Ispanak, brokoli,
pancar, pırasa kereviz gibi kış sebzelerinin fiyatları
bir önceki haftaya
göre yüzde 50 ile
yüzde 100 arasında
arttı.
Balıkçıların kar
ve fırtına nedeniyle denize açılamaması nedeniyle
balık fiyatları ise
yılbaşı öncesine
göre ortalama 3
lira yükseldi.
İhracat
yüzde 4,09
arttı
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın
verilerine göre
2014’te ihracat, bir
önceki yıla göre
yüzde 4,09 artarak
157 milyar 762
milyon dolara yükseldi, ithalat yüzde
3,71 azalarak 242
milyar 336 milyon
dolara geriledi.
İhracatın ithalatı
karşılama oranı
geçen yılın aralık
ayında yüzde 55,9
iken, bu yılın aynı
ayında yüzde 60,7
oldu.
SCK 8
SCK 7
[email protected]
Rahmân’ın
rahmet vasıtası
olarak Türkiye
En düşük
memur maaşı
2 bin 114 lira
Söz konusu düzenlemenin ardından en
düşük memur maaşı
2 bin 45 liradan 2
bin 114 liraya yükseldi.
SAİM
TUT
Türkiye en cömert ülke
2014 raporuna göre, Türkiye
Gayrisafi Milli Geliri’nin yüzde
0.21’ine denk gelen 1,6 milyar dolar
tutarındaki yardım ile ‘en cömert
ülke’ konumuna yükseldi. Türkiye,
yaptığı yardımların milli gelirine
oranı en yüksek ülke oldu. Milli
gelirine göre dünyada en çok yardım
yapan ülke olan Türkiye´yi, insani
yardım için milli gelirinin 0,20´sini
ayıran Kuveyt ve 0,15´ini ayıran
Lüksemburg izledi.
Resmi kalkınma yardımları 3.3
milyar dolar
Son yıllarda yaptığı Resmi Kalkınma
Yardımlarıyla (RKY) da üst sıralarda
yer alan Türkiye, 11 yılda ihtiyaç sahibi bölgelere yaptığı RKY
miktarını 2003-2013 yıllarını kapsayan 11 yıllık süreçte 38 kat
artırdı. Türkiye’nin 2002 yılında 85
milyon dolar tutarında olan RKY,
2012 yılında yüzde 98 oranında
artarak 2 milyar 533 milyon dolara
çıkmıştı. 2013 yılında da RKY’yi
artırmayı sürdüren Türkiye, yüzde
30’luk artışla 3,307 milyar dolarlık
yardımda bulundu. Bu oranla Türkiye, yardım artış oranları açısından
OECD üyeleri arasında Japonya’nın
ardından ikinci sırada yer aldı.
127 ülkede yıllık ortalama 1205
proje
Kalkınma yardımlarını Başbakanlık
Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA)
koordinasyonunda yürüten Türkiye,
2004-2013 yılları arasında toplamda
10 milyar 788 milyon dolar İki
Taraflı Resmi Kalkınma Yardımında
bulundu. Yardımların yapıldığı bölgelere bakıldığında ise en büyük payın
8 milyar 131 milyon dolar ile Orta
Doğu ve Asya ülkelerine yönelik
olduğu görülüyor. Afrika kıtasındaki
ülkelere toplamda 1 milyar 510
milyon dolarlık iki taraflı yardımda
bulunan Türkiye, Avrupa ve Balkan ülkelerine ise 956 milyon dolar
tutarında yardım yaptı. Dünyanın
dört bir yanında kalkınma ve işbirliği
projelerini hayata geçiren TİKA, sadece 2002- 2013 yılları arasında 127
ülkede yıllık ortalama 1.205 proje
gerçekleştirdi.
lyon dolarlık diğer resmi akımlar
eklendiğinde toplam dış yardım
miktarı 4 milyar 347 milyon dolara
ulaştı.
Türkiye’nin yardım eli 5 kıtaya
uzanıyor
Beş kıtada hiçbir ayrım gözetmeden insani yardımlarını büyük bir
kararlılıkla sürdüren Türkiye, yakın
komşularından okyanus ötesi ülkelere kadar ihtiyaç duyan herkese
yardım elini uzatıyor. Suriye´de
2011’de başlayan insani krizden ve
çatışmalardan kaçarak Türkiye´ye
sığınan siviller için harcanan miktar
3,5 milyar doları aştı. Suriye’deki
insani dram gün geçtikçe ağırlaşırken
Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin
sayısı da artmaya devam ediyor.
Sadece Eylül 2014’te 150 binin üzerinde Suriyeli Türkiye’ye giriş yaptı.
Türkiye, Irak’a AFAD koordinasyonunda Sivil Toplum Kuruluşlarının
(STK) da desteğiyle bugüne kadar
225 tır dolusu insani yardım gönderdi. Gazze’ye de yardım elini uzatan
Türkiye’nin 3 ayda yaptığı yardımlar
13 milyar doları aştı. Türkiye ayrıca,
2013 yılında Haiyan tayfunuyla
sarsılan Filipinlere uluslararası
yardım ulaştıran ilk ülke oldu.
Ülkemizi tohumculuk sektöründe dışa bağımlılıktan kurtaracak gelişme!
Türkiye’de ilk kez yüzde yüz yerli tohum ıslahı gerçekleştirildi.
T
Bu çalışmalardan biri Akça Tohumculuk tarafından, Antalya’da Akdeniz
Üniversitesi bünyesinde 20 km’lik
bir alana kurulmuş tesislerde yürütülüyor.
Akça Tohumculuk Türkiye’de aynı
zamanda bir ilke de imza attı. İlk
kez yüzde yüz yerli tohum ıslahı bu
2002 senesinde Türkiye’nin dış
yardım miktarı 100 milyon doların çok altındaydı. Aynı dönemde
kişi başına düşen milli gelirimiz
3 bin dolar civarındaydı. AK
Parti iktidarları döneminde ise
yıllık dış yardımlar milyar dolarları aştı ve 2013’te 4 milyar 347
milyon doları buldu. “Suriyeliler
ekonomiye yük oluyor, memleketi fakirleştiriyor” diyenlerin
hesabına göre, 40-50 misli artan
dış yardımlarımız yüzünden kişi
başına düşen milli gelirimizin 75
veya 60 dolara düşmesi gerekirdi! Halbuki 10 bin doların üstüne
çıktı.
Hülasa: Bize, Rahmân’ın rahmet veasıtası olmanın sevincini
duymak ve “Suriyeliler gelmeseydi belki de uluslararası ekonomik kriz bizi de yıkıma sürüklerdi” demek yakışır.
Dış yardımlar toplamı 4,3 milyar $
Türkiye’nin 2013 yılında
gerçekleştirdiği 3,3 milyar doların
üzerindeki Resmi Kalkınma
Yardımlarına; 820 milyon dolarlık
doğrudan yatırımlar, 232 milyon
dolarlık STK yardımları ile 13 mi-
Tohum ıslahında bağımsızlık ilanı
ürkiye, dünyanın sayılı tarım
üreticisi ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Son yıllarda bilinçli
ziraat uygulamaları neticesinde hem
seracılıkta, hem açık arazide daha
kaliteli ve uluslararası piyasalarda
yabancı ürünlerle rekabet edebilecek
ürünler yetiştirilmeye başlandı. Çünkü artık teknolojiyi yakından takip
eden ve ayak uyduran daha bilinçli
bir çiftçi mevcut.
Türkiye’de artık birçok ürün tohumlukları yurt içi üretimle karşılanıyor. Dünyada ise başta Rusya olmak
üzere birçok ülkeye tohum ihracatı
gerçekleştiriliyor.
Uluslararası bilgi ve tecrübeye sahip uzman mühendisler, uluslararası
pazar standartlarına uygun, hastalıklara dayanıklı, insan sağlığına uygun
ürünler yetiştirmek ve Türkiye’nin
dışa bağımlılığını azaltmak için hummalı bir çalışma yürütüyor.
Memleketimizi istila eden
Suriyeliler ekonomiye büyük
yük oluyormuş da onun için kriz
çıkıyormuş! Birincisi: Ekonomik
kriz denilebilecek bir şey yok
ortada. Doların yükselişindan
bahsediyorsak, onun Ukrayna
meselesinden kaynaklanan ve
öncelikle Rus ekonomisini hedef
alan bir Amerikan manipülasyonu
olduğunu Mars’taki küçük yeşil
adamlar bile duymuştur. İkincisi: Mazluma, icabında en büyük
maddi zararları bile göze alarak
sahip çıkmalıyız, o ayrı; ama
Türkiye’nin son 12 yıldır dünya
mazlumlarıyla dayanışma yolunda sarf ettiği milyarlarca doların
memleketten bir şey eksiltmeyip
bilakis memleketi zenginleştirdiğini tesbit edelim lütfen! İnfak
berekettir; buna iman etmişiz. Ve
iktisadi göstergeler bu hakikatin
altını çiziyor.
tesislerde gerçekleştirildi. Ürünleriyle
Rusya, Fas, Etiyopya, Azerbaycan,
İran, Suriye, Irak ve Somali gibi ülkelerin de büyük beğenisini alan firma,
Türkiye’yi tohum üretiminde dışa
bağımlılıktan kurtarmayı hedefliyor.
(Haber7)
Mustafa İslamoğlu’nun dediği
gibi: “Verirsem azalır diye mi
korkuyorsun? Öyleyse sen Allah’ı anlamadın.”
8
SİYASET
DİRİLİŞ POSTASI
Böyle Yüce Divan’a
adam gönderilmez!
Meclis Soruşturma Komisyonu, eski bakanlar Çağlayan, Bağış, Güler ve Bayraktar’ın
Yüce Divan’a sevk edilmemesini kararlaştırdı.
Kararda, Anayasa Mahkemesi ve dolayısıyla
Yüce Divan Başkanı Haşim Kılıç’ın “ihsas-ı
rey”inin etkili olduğu, Divan’ın tarafsızlığına
düşen gölgenin AK Partili komisyon üyelerini
tedirgin ettiği ileri sürülüyor.
S
oruşturma Komisyonu
Başkanı AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı
Köylü, yaklaşık 3,5 saat süren
toplantının ardından alınan
kararı basın mensuplarına
açıkladı. Köylü, Komisyon’un 5’a karşı 9 oyla eski
bakanların Yüce Divan’a
gönderilmemesine karar verdiğini bildirdi.
Köylü, “Gerekçelerini,
kararımızda yazacağız. Her
Bakan ve her suçla ilgili olarak üyeler görüşlerini tek tek
belirtti. Sonuç itibarıyla bu
şekilde bir karar ortaya çıktı.
Herkes, her Bakan ve isnat
edilen fiilleriyle ilgili görüşünü söyledi. Ona göre oylama
yapıldı” dedi.
Bundan sonraki süreçle
Başbakan Yardımcısı
Yalçın Akdoğan:
“Komisyon adli/hukuki bir fonksiyon görmüştür. Adli yargının
takipsizlik kararı neyse Komisyonun verdiği Yüce Divana göndermeme kararı da odur. Bu karar, AK
Parti’nin değil, komisyon üyelerinin
hür ve bağımsız kararıdır. Komisyon kararına saygı duymayanların
Anayasa Mahkemesi kararlarına
saygı duyması da beklenemez.
‘Git aklan’ demek, masumiyetini
ispat et demektir. Bu hukukun en
temel ilkesine aykırıdır. Komisyon
yargı sürecinin zaten bir parçasıdır.
Gerekçeli kararı görmeden hüküm
verenlerin ve suçlayıcı ifadelerde
bulunanların samimiyetsizliği çok
açıktır.”
CHP İstanbul
Milletvekili
Osman Korutürk:
“Bizim oradaki tutumuz, tamamen
vicdani kanaatimiz çerçevesinde,
parti yetkili mercileriyle görüşmeden, çalışmalara dayalı oldu ama
AKP’li üyelerin yaklaşımlarının
belli bir çizgi üzerinde olduğunu
gördük. AKP’lilerin verdiği bu
karar bu bakanları aklamak değil
kamu vicdanında mahkum etme sonucunu taşıyacaktır. Bu arkadaşlar
kamuoyunda mahkum olmuşlardır.
CMK’nın 173. maddesi ‘yeterli şüphe’ arıyor, yeterli şüphenin çok ötesi
bizim baktığımız dosyalarda var. Bu
yeterli şüphe 4 eski bakanın Yüce
Divan’a gitmesini gerektiriyordu.
AKP tek bir soruşturma önergesi
verdi, dolayısıyla bakanlara yöneltilen suçları kısıtladılar.
MHP Kahramanmaraş
Milletvekili
Mesut Dedeoğlu:
“Sayısal çoğunlukla Yüce Divan’a
göndermediler ama vicdanlarda
hiçbir zaman aklanmayacaklar. Dört
eski bakan mahkemeden kaçırılmıştır. Bugün TBMM’nin yaşamaması
gereken, vicdanların sızladığı bir
gün. Bunu siyasetin hukuka müdahalesi olarak telakki ediyoruz.
TBMM gelecek nesillere de çok
kötü örnek gösterdi.”
ilgili sorulara karşılık Köylü,
9 Ocak’a kadar raporlarını
TBMM Başkanlığı’na sunmaları gerektiğini hatırlatarak,
raporun TBMM Genel Kurulu’nda görüşüleceğini söyledi.
Köylü, “Yüce Divan’a göndermeme kararınızdaki temel
çıkışınız nedir?” sorusuna,
“Bu bir iki kelime, beş cümle
ile söylenecek bir şey değil.
S
oruşturma Komisyonu’nun süresi 9 Ocak Cuma günü
doluyor. Komisyon’un raporunu 9 Ocak Cuma günü
TBMM Başkanlığı’na vermesi durumunda, 19 Ocak
Pazartesi gününe kadar bastırılıp dağıtılacak.
Genel Kurul’da rapor üzerinde Soruşturma Komisyonu
adına bir milletvekili, 6 milletvekili ile hakkında soruşturma açılması istenen eski Bakanlar konuşacak. Eski
Bakanların konuşma süresi sınırlandırılamıyor.
Komisyon’un Yüce Divan’a sevketmeme kararına
karşılık, Genel Kurul’da aksi yönde önerge verilebiliyor.
Muhalefetin bu yönde vereceği önergeler de Genel Kurul’da gizli oylamaya tabi tutulacak. Bu durumda her Bakan için Genel Kurul’da ayrı ayrı gizli oylama yapılacak.
Gizli oylamada Yüce Divan’a gönderilmesi için nitelikli
çoğunluk aranacak. Oylamada 276’nın yakalanmaması
durumunda, kabul oyları fazla olsa bile, Yüce Divan’a
sevk gerçekleşmemiş olacak.
Meclis’teki siyasi parti gruplarında, Meclis soruşturması ile ilgili görüşme yapılamıyor ve karar alınamıyor.
[email protected]
Onların hepsi, Reis tek!..
‘Gülen’ Show bitti!
Gülencilerin ülkeyi dindarlaştıracağını ve bu dönüşümün
de kendi projelerini sekteye
uğratacağını varsayıyorlardı.
Geçmişte ulusalcıların bunlarla
ilgili yazdıklarına bir göz attığınızda göreceksiniz ki ulusalcı
çevrelerin bunlara yönelik esas
kurgusu toplumu din eksenli
bir çizgide dönüştürme riskinden duydukları endişedir.
Ama son olaylar gösterdi ki
bu yapı aslında ulusalcılardan
daha fazla sekülerist ve batıcı
bir çizgiye sahiptir ve bu kaygı
yersizdir.
17 Aralıktan sonra Gülenciler
maskelerini çıkarıp esas yüzlerini gösterince herkes geçmişte
bunlarla ilgili tezlerini yeniden
gözden geçirmeye başladı.
Hiç kimse bu konuda bir
komplekse girmesin. Adamlar uluslar arası şebekelerle iş
tutup bütün bir ülkede kelimenin tam anlamıyla bir “Truman
Show” sahnelemişler. Sınıra
dayandığımızda adamların
nasıl tezgahlar kurduklarını hep
birlikte gördük.
Hatırlanacaktır, Andrew Niccol’un yazdığı ve Peter Weir’ın
yönetmenliğini yaptığı 1998
yapımı filmin başrol oyuncusu
Jim Carrey’dır.
Kusursuz güzellikteki bir
adada yaşayan Truman Burbank, ideal bir yaşama sahiptir.
Her şeyi vardır. Evi, çocukları,
eşi, işi ve iyi bir çevresi. Adam
o kadar mutlu ki bu güzelliğin
bozulmasından hep endişe eder
bir haldedir. Biraz tedirgindir.
Bu kadar da güzellik olmaz der
gibi. Fakat herkes, kasabanın
P
aralel İhanet Çetesinin
memleketin bağımsızlığına
ve İslâm’a yönelik kamikaze
saldırısının sene-i devriyesindeyiz.
Hiç teferruatlı anlatıma müracaat etmeden doğrudan ifade
edeceğim...
ya da adanın tüm ahalisi bunun
bir oyun olduğunu biliyor, adamın annesi babası dahi göstermeliktir ancak bir tek o işin farkında değildir. Bu mizansen, 24
saat canlı olarak bir televizyon
kanaldan yayınlanmaktadır.
Plan kusursuz bir şekilde işletilmeye çalışılır ama adam bir
dizi gizemli olaylarla karşılaşır.
Zaman zaman onu kuşkulandıran olaylara şahitlik eder ve
kendisinin dahlinin olmadığı
bir dünyadaymış hissine kapılır. Bunu sorgulamaya başladığı andan itibaren dışarıya
doğru yolculuğu başlar. Dışarı
çıkmaya çalışırken fark eder ki
bütün bir ada, insanlar, sokaklar hatta uçan kuşlar bile bir
mizansenmiş. Adam gerçeği
öğrendiğinde hem sevinir hem
de üzülür. Aldatılmış, bilgisi
dışında bir mizansenin figüranı
yapıldığı için üzgündür. Bu
cehennemden kurtulduğu için
de sevinçlidir.
Aslında Gülenciler de her
şeyi planlanmışlardı. Senaryo
son derece iyi kurgulanmıştı.
Hiç kimse ne olduğunu fark
etmeyecekti. Ülkenin tüm
kurumlarına elemanları yerleştirilecekti, ekonomi onların
kurduğu dernekler üzerinden
işleyecek, okullarda herkes
onların ideolojisini savunacak
ve benimseyecek, dış politika
onların fikirleri ve çıkarları
doğrultusunda işleyecekti ve
bir sabah kalktığımızda ülke
Gülen Cumhuriyeti olacaktı.
Mizansen böyleydi. Her
söyledikleri ve yaptıkları bu
mizansenin bozulmaması ve
fark edilmemesi içindi. Bunu
önemli ölçüde de başardılar.
Ama son anda kurguyu Ummi
bir adam (Tayyip Erdoğan) fark
etti ve tezgahı bozdu.
Hükümet çevrelerinden en
çok sayın Reis-i Cumhurumuza,
Recep Tayyip Erdoğan’a özel
bir kin kusmalarının asıl nedeni
de budur. Tüm kurgularını alt
üst etti. Mizanseni bozdu.
Benim için sürecin en ilginç
olan tarafı şudur, kırk yıldır
kindarlıklarını nasıl bu kadar
profesyonelce içe akıtmayı
başardıklarıdır. Kişisel olarak
eli ayağı düzgün ve aklı başında zannettiğim kişilerin 17
Aralık’tan sonra tıpası çekilmiş
halde kötü koku verdiklerine
şahit olmak pahalı ama son
derece özel bir bilgidir.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, çözüm sürecine ilişkin olarak, “İnşallah
Türkiye’de silahlar kıyamete kadar susacak, silahlar toprağa gömülecek” dedi.
urtulmuş, bu yıl yapılacak genel seçimlerden
sonra çözüm sürecine şimdi
olduğu gibi bütün güçle devam edileceğini söyledi.
Herkesin birinci sınıf ve özgür şekilde yeni Türkiye’nin
bir yurttaşı olarak yoluna
devam edeceğini belirten
Kurtulmuş, “İnşallah Türkiye’de silahlar kıyamete kadar
susacak, silahlar toprağa
gömülecek” diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş, her
SİYASET
NİHAT NASIR
‘Dikkat! Başkanlık sistemi geliyor!’
Muhalefette
“19 Ocak” telaşı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Ocak itibarı ile Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme kararı üzerine,
muhalefeti ‘başkanlık’ endişesi sardı.
C
HP Sözcüsü Haluk Koç, basın
toplantısı düzenleyerek, 19 Ocak’ta
Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı
Sarayı’nda Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık edeceğini açıklayan
Erdoğan’a ve hükümete yüklendi.
Koç, “Davutoğlu Ahmet Bey’in görev
ve yetkilerini kısmen alacak gibi bir
başlangıç yapıp, bunun da devamının
geleceği anlaşılan bir süreç başlıyor.
Yani Cumhurbaşbakan diye bir görev
türlü provokasyona rağmen
Türkiye’nin çözüm sürecini
nihayete erdireceğine, barışı
sonuna kadar sağlayacağına dikkati çekerek, “Bunu
istemeyenler de 6-7 Ekim
olaylarında olduğu gibi her
türlü provokasyonu ortaya
koyacak. Bu provokasyonlara
karşı uyanık olacağız. Geriye
gidiş yok, çözüm sürecinden
vazgeçmek yok. Türkiye’yi
daha ileriye götüreceğiz ve
bu gönüllü kardeşliği sonuna
kadar Allah’ın izniyle hep
beraber sağlayacağız’’ değerlendirmesinde bulundu.
Çözüm sürecinin sadece
Türkiye değil, bütün bölge
için çok büyük önem taşıdığını ifade eden Kurtulmuş,
“Çözüm süreci bütün bölge
halkları için umut olacak. Mısır,Suriye, Irak, Yemen, Libya
ve bütün geniş coğrafyamızla
ilgi bir süreçtir. İnşallah da
başarılı olacak ve sizlerin
gayretleri ile nihayete erecek.
Türkiye barış, huzur ve kardeşlik ülkesi olacak” dedi.
CHP: “Bunun adı CumhurBaşbakanlık.” MHP: “Fiilen başkanlık sistemine geçme niyetinin ifadesi. ” HDP:
“Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hırsı.”
icat ediliyor. Değerli Ahmet Bey artık
şunu gör, biz hep sana yardımcı olmak
istedik. ‘Ağabeyinin vesayetinden çık’
dedik. Görevinin gereğine soyun dedik.
Şu anda sen etkisiz bir elemansın.”
şeklinde konuştu.
M
HP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat
Çetin de Erdoğan’ın anayasal sistemi zorlayarak fiilen başkanlık sistemine
geçme niyetinde olduğunu ifade etti. Çe-
Davutoğlu: Paralel Devlet
bir daha nefes alamayacak
Başbakan Davutoğlu, “Paralel devlet
yapılanması şeklindeki örgütlenmeler bu
ülkede bir daha zemin bulamayacaklar,
nefes alamayacaklar” dedi.
B
aşbakan Ahmet
Davutoğlu “Yeni Türkiye Yolunda” adlı ulusa
sesleniş konuşmasında
“Paralel Devlet” yapılanmasına karşı mücadelede
kararlılık vurgusu yaptı.
Davutoğlu şunları
söyledi:
“Milletten almadığı meşruiyetle
Kıyamete kadar silahlara veda inşaallah
K
9
1 Ocak 2014
[email protected]
17
Süreç nasıl işleyecek?
DİRİLİŞ POSTASI
MAZHAR
BAĞLI
Aralık Darbe girişiminden sonra Türkiye, pek
çok bileşeni ile bir gerçeğin
farkına vardı. Bir çete tarafından aldatılmış olduğunu bizzat
gördü. Bu durum, aldatılmış
ya da aldanmış olma durumu
sadece hükümet veya muhafazakar çevrelerde yaşanmadı.
Aynı zamanda ulusalcı çevreler
de bunu hissediyorlar ama
onlar, bu kart üzerinden hükümete küfretme imkanına sahip
oldukları için bu kandırılmışlığı
dile getiremiyorlar. Bana sorarsanız ulusalcıların yaşadığı
şok daha derindir. Zira onlar bu
ülkeyi formel bir yapıyla batı
eksenine oturtmak için seksen
yıldır her türlü projeyi hayata
geçirdiler ama gözle görülür bir
başarı elde edemediler.
Gerekçesi çok. Bunun kararın
gerekçesinde sayfalarca vardır” diye konuştu.
Oylamanın nasıl yapıldığı
sorularına Köylü, “Her iddia,
her isim tartışıldı. Herkes, her
iddia ve her isimle ilgili görüşlerini söyledi ve ona göre
oyunu belirtti. Her bir bakan
için oylamada sonuç 9-5 çıktı” şeklinde cevap verdi.
1 Ocak 2014
egemenlik kurmaya
kalkanlar, bürokraside örgütlenerek millete hesap
vermeden devleti yönetmeye kalkanlar, kalkmayı
planlayanlar yani paralel devlet yapılanması
şeklindeki örgütlenmeler
bu ülkede bir daha zemin
bulamayacaklar, nefes
alamayacaklar.”
Şişli Belediye Meclisi’nde soğuk savaş
Ş
işli Belediye Meclisi’nin Ocak ayı
oturumuna Şişli Belediye Başkanı Hayri
İnönü ile eski başkan
Mustafa Sarıgül’ün
oğlu Emir Sarıgül
arasında yaşanan ve
savcılığına intikal
eden gerginlik damgasını vurdu. Emir
Sarıgül’ün, ölüm tehdidi iddiaları nedeniyle terör savcılılığına
intikal eden gerilim
nedeniyle istifasının
ardından ilk kez toplanan belediye meclis
toplantısını izlemeye gelenler salona
sığmadı, bazı kişiler
oturumun bitmesini
dışarıda ve koridorlarda bekledi. Kalabalık
ve gergin ortam nedeniyle meclis üyeleri ve
vatandaşlar arasında
zaman zaman tartışmalar yaşandı.
tin, “Yasalar önünde hiçbir sorumluluğu
bulunmayan Cumhurbaşkanının kabineye
başkanlık etme hırsı, ister istemez ülkeyi
çift başlılığa ve kaosa götürecektir. Türkiye Cumhuriyeti Davutoğlu’nun ve Tayyip
Erdoğan’ın babalarının şirketi değildir”
dedi.
H
DP Mersin Milletvekili Ertuğrul
Kürkçü de bu işin sonunun başkanlık sistemine varacağı görüşünde.
Kürkçü, konuyla ilgili beyanatında, “Bu
toplantı, Erdoğan’ın başkanlık hırsına
mevcut anayasayı kalkan yapması için
düzenlenmiş bir oyun, bir gösteriden
ibarettir” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan’dan önce 5 kez gerçekleşti
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan önce, eski
cumhurbaşkanları Gürsel, Korutürk,
Evren, Özal ve Demirel de Bakanlar
Kurulu’na başkanlık etmişti.
DİRİLİŞ POSTASI’nın yorumu
Bunda şaşılacak
ne var?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu
ay içinde Bakanlar Kurulu’na
başkanlık edeceği haberi ortalığı
karıştırdı.
Niye ki?
Erdoğan, cumhurbaşkanı seçimi
sürecinde mütemadiyen “Seçilirsem anayasal yetkilerimi sonuna
kadar kullanırım, Bakanlar
Kurulu’na da elbette başkanlık
ederim” demedi mi?
Erdoğan’ın ilk ve son tahlilde
başkanlık sisteminden yana
olduğu da malum değil mi?
O’na oy verenler Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesine de,
Türkiye’yi başkanlık sistemine
taşımasına da evet demiş oldular.
Evet demeyenler de -son seneleri başka bir gezegende geçirmedilerse- bunlardan haberdardılar.
Şaşkınlık izhar etmeleri, şoke
olmuş gibi davranmaları siyaset
icabı olsa gerek.
Ne kadar acizane bir siyaset!
Bu ihanet çetesinin lideri,
beynelmilel güçlerin (ABD-İsrail-İngiltere-Almanya vesaire),
maşası konumunda bir vatan
haini ve bu güçlerin hesabına
memlekete ve dine saldırdığı
için de İslam düşmanıdır!
Güttüğü sinsi ve hainane
yöntem sayesinde devletin
kılcal damarlarına kadar sirayet
etmiş, insanları Allah ve din
ile kandırarak evlerine girmiş,
mallarını, paralarını hırsızlamış,
hırsızlayamadığı zaman tehdit
ve şantaja müracaat etmiş, devlet erkanı başta olmak üzere bir
sürü insanın mahremine girmiş,
evlerini ve hatta banyolarını
tarassut altına almış, kameraya
çekmiş, kadrolarını oluşturmak
için başta KPSS olmak üzere
eğitimle ilgili hemen hemen
tüm alanlardaki sınav sorularını
çalmış, yukarıda ismini zikrettiğim yabancı güçler hesabına
devletin kriptolu telefonlarını
bile dinleyerek istihbari (casusluk) manada servisler yapmış,
tarihin bu güne kadar kaydetmediği bir ihanetin altına imza
atmış bir örgüt ve onun Peygambere bile gözünü kırpmadan
iftira edecek denli gözü dönmüş
bir lideri...
İşte bu hain çete tam bir yıl
önce Gezi’de kendini gizleyerek
başlattığı ayaklanmayı bu kez
kendi adına aleniyete döktü.
Düşman addedilen kimselere
nasıl kumpaslar kurulduğu,
adaletin ve emniyetin nasıl bir
tedhiş odağına dönüştürüldüğü,
bugünlerde gündeme gelen
‘Tahşiye’ operasyonuyla bir kez
daha gözler önüne serildi.
İnsanların hayatını karartan
bu örgüte yönelik yapılması
gereken hukuki mücadele başlatıldığında ise tuhaf bir duruma
tanıklık ettik.
Tam bu noktada şu hususun altını özenle çizmek istiyorum.
Ben ki, bulunduğum her mecrada, meramımı ve fikirlerimi
dercetme şansı bulduğum her
yayım organında, haksızlığa
ve adaletsizliğe karşı doğrudan
tavır almış bir Müslümanım!
Dikkat ediniz, ‘Müslümanım’
diyerek bir hususun altını
özellikle çiziyorum zira bu tavrı
almama neden olan İslam’dan
anladığım hak ve adalet anlayışıdır.
Bu hain örgütün gerçek yüzü
ortaya çıkmadan önce başta
Ergenekon olmak üzere özellikle de Balyoz davalarında
‘adalete’ vurgu yapan birçok
yazı yazdım...
İnsanların mahremiyetine
tecavüzü lanetleyen yazılar
yazmaktan geri durmadım ve
hukukun herhangi bir ideolojinin kontrolüne terk edilmemesi
gerektiğinin altını çizdim.
Özellikle de “Zalime bile
adaleti olmak!...” başlıklı yazım
ve CHP’nin eski genel başkanı
Baykal’a kurulan tuzağı telin
eden yazılarım (birden fazlaydı
çünkü), nedeniyle düşmanlığı
din edinmiş kimselerden ciddi
eleştiriler almama rağmen doğru
bildiğim yoldan asla dönmedim.
Şükür ki, bir yazar olarak tarihe
ve hadiselere tanıklığımı ihmal
etmediğim için bunları kanıtla-
ma şansına sahibim.
Bu uzun şerhi yazmamım bir
sebebi var elbet. Sadede gelirken vereceğim örnek için bu
gerekliydi zira...
Bu gelişmeler yaşanırken tuhaf,
tuhaf olduğu kadar ürküntü verici bir yaklaşıma tanıklık ettik
hep birlikte.
O da şuydu...
Bu memlekette, kendini bir
şekilde mevcut iktidara karşı
muhalif konuma konuşlandırmış neredeyse tüm çevreler,
ahlaki bir duruş göstermek yerine, ideolojik ve açık söylemek
gerekirse hastalıklı bir tavır
sergilediler.
Tayyip Erdoğan düşmanlığının
tetiklediği bu marazi duruş
nedeniyle de, gelecekte kendi
çocuklarına bile izah edemeyecekleri bir utancı miras bırakıyorlar maalesef...
Tamam, başta ABD olmak üzere İsrail, İngiltere, Almanya ve
benzeri beynelmilel şer güçlerin
hesabını anlamak zor değil.
Onlar kontrol altına alınmış bir
Türkiye’yi kendi çıkarları için
isteyebilir ve bu çıkarları muvacehesinde mazur (!) olabilirler.
Peki, Türkiye içerisindeki bu
zahirde birbirine taban tabana
zıt gibi görünen kutuplar nasıl
oluyor da bir araya gelebiliyorlar?
Siyaset sahnesinde CHP ile
HDP’yi hatta BBP ve (içim kan
ağlayarak söylüyorum) Saadet’i
aynı çizgiye getiren şey nedir?
Merkez medyanın neredeyse
tamamını, sermaye gruplarını,
Komünist, Sosyalist, Kemalist,
Ulusalcı, Kürtçü, Liberal, Ateist
ve burada ismini zikrederek tüketemeyeceğimiz irili ufaklı bir
sürü kişi ve oluşumu, ‘çılgın
karışım’ diye niteleyebileceğimiz bu birlikteliğe ikna eden
nedir?
Daha dün, gırtlak gırtlağa geldikleri Paralel İhanet Çetesiyle
iş tutar hale nasıl gelebildiler?
“Düşmanımın düşmanı, dostumdur!...” anlayışı bile bu
cinnet halini asla izah edemez.
Akıldan, insaftan, izandan ve
insaniyetten çıkmış bu anlayışın durduğu nokta tam olarak
şudur:
“Tayyip gitsin, isterse memleket
batsın!”
Allah’tan bu millet, zıvanadan
çıkan bu meşum odakların kötü
emellerine alet olmamakta ısrar
ediyor...
Şükür ki, bu halk, kendini aydın
zanneden karanlık kafalardan
en az 10 adım daha ilerde ve
ferasetli.
Bütün sıkıntılara rağmen bu
millet önündeki tüm engelleri
aşacak, tüm yapay sorunları
halledecek ve hakkı olan şerefli
noktaya ulaşacaktır Allah’ın
izniyle.
Geriye, ihkak-ı hak edemeyen
mezkur aydın makulesinin ve
şer odaklarının, yüzyıllarca
unutulmayacak kapkara utancı
kalacaktır!
Tarih, bu ayıplı insanları, ‘kötünün’ en orijinal örnekleri olarak,
gelecek nesillerin ibret nazarlarına sunacaktır!
Ve daha bir sürü şey...
Yazıyı şöyle bitirelim dilerseniz:
“Takdiri Hüda kuvve-i bazu ile
dönmez!
Bir şem’a ki, Mevla yaka, üflemekle sönmez!”
BULMACA
MODERN
PEHLİVAN
TEFRİKASI
YAZAN:
Yeni bir pehlivan
TEFRİKA NO:1 Efendim! Lafa
efendim diye başladım ama uzunca
bir nutuk çekme niyetinde değilim.
Bendeniz, yukarıda da açıkça izah
edildiği gibi yeni bir pehlivanım. Aslında yeniliğim pehlivanlığımda değil,
yazarlığımdadır. Elhamdülillah, on
beş seneden fazladır er meydanlarında
zembil taşır, paça bağlar, güreş tutarım.
Fakat bizde pehlivan tefrikası denilince
insanların aklına hemen Koca Yusuf,
Hergeleci İbrahim, Kurtdereli Mehmet
başta olmak üzere, eski pehlivanlarımız
gelir. Bu sebeple, yeni bir pehlivan
olduğumu belirttim; çünkü modern
zamanlarda, yaşadığımız günlerde zembil taşıyan bir pehlivanın hikayesini
anlatacağım.
Efendim! Bendeniz on yaşlarımda ilk
defa güreş tutabilmek için bir ustanın
yanına gittim. Usta, bana şöyle bir
baktı: “Senden pehlivan olmaz ama…”
dedi. Başımı eğip hakkımdaki hükmü
vermesini bekledim. “Çırak!” diye
başladı konuşmasına. Bu benim için bir
müjdeydi. “Çırak” dediğine göre beni
kabul etmişti.
“Çırak! Bugün günlerden Cuma.
Cuma, mübarek gündür. Bugün başlanan işler hayır getirir. İşe bak ki, ustalar
çıraklarını Cuma günü kabul eder.
Cuma günü ilk derse başlanır. Kırkpınar, Cuma namazından sonra başlar.
Madem sen de bana bu mübarek gün
geldin; ben de seni kabul ettim. Lakin
iki husus var. Bundan sonra sözümden
dışarı çıkmayacak, kimseye de yan
gözle bakmayacaksın. Pehlivan dediğin
rakibini yenen değil öfkesini yenendir.
Unutma bu iş, peygamber sünnetidir.
Neyse, şimdilik bu kadar yeter. Hadi
giy kıspetini de besmeleyi çekelim”
Ustam güzel lakırdı etmişti etmesine ama benim kispetim yoktu. “Usta”
dedim “Benim kıspetim yok.” “O nasıl
laf?” diye kükredi ustam. “Kıspetsiz
pehlivan mı olur?” (Aslında bu cümledeki pehlivanı, hiddetinden olsa gerek,
pelevan olarak telaffuz etti) Başımı
önüme eğdim: “Pırpıtım var” dedim.
Dağ gibi vücudundan yağlar damlayan
ve yaklaştıkça göğsünün demirci körüğü gibi inip kalktığını gördüğüm ustam;
“Hep bugünün bok yemeleri bunlar”
dedi. Sonra kendini biraz toparlayıp;
“Bak oğlum, kıspet, pehlivanın yarısıdır der eskiler. Bir pehlivanın başarısı
kıspetinin vücuduna uygunluğu ile
alakalıdır. Çünkü kıspet vücuda uymaz,
hareket kabiliyetini sınırlayacak derecede dar veya rakibin işini kolaylaştıracak kadar geniş olursa pehlivanının
başarı şansı kalmaz. Pırpıt ne? Muşamba! Naylon! Pazarcı tentesinden don!”
Başım hala yerdeydi. Ustamın sinirinin geçmesini bekliyordum. Koca usta
bana kıspetim yok diye kızıyordu ama
kıspet dediğin dünyanın parasıydı. Bir
kere kıspet yapan usta yoktu etrafımızda. Bunun için Edirne’ye gitmek, kıspet
ustasına ölçü vermek gerekirdi. Benim
Edirne’ye gidebilecek kadar bile param
yoktu. Zaten bir kıspet, babamın iki
aylık maaşıydı. Ben de fakir bir öğrenciydim.
Siniri yatışan ustam, “Giy donunu
sana bir oyun öğreteceğim. Yarın Fevziye Köyü’nde güreş var. Oraya da beraber gideceğiz. Bir maç, on idmandan
eftaldir” dedi. Prensip olarak pırpıta
karşı olduğu için benim yeşil pırpıtımı
“don” diye tahkir ediyordu. El mecbur
pırpıtımı giydim. Ustam, zeytin ağaçlarının gölgesine bıraktığı yağ tenekesini
alıp geldi. “Şöyle bir yağlan ki, yarın
yabancılık çekme” diyerek sağ avucuna
yağ doldurdu ve besmele ile sağ omzumdan aşağı bıraktı. Ardından da vücudumu yağlamaya başladı. “Yağlı güreşin olmazsa olmazı yağdır. Bu güreşi
diğer güreşlerden ayıran, pehlivanların
işini zorlaştıran; bu sebeple hem kuvvet
hem de tecrübede fevkaladelik olmasını
sağlayan bu yağdır. Pehlivanlar yağlı
olduğu için kıspet dışında bir yerden
tutmak, oyun yapmak ve yenmek
neredeyse imkansızdır. Güreşe çıkacak
pehlivanlar önce kıspetlerini hiçbir yer
kuru kalmayacak şekilde yağlarlar. Kıspetlerini giyip meydana gelen pehlivan-
10
DİRİLİŞ POSTASI
şifa tabiatta
DİRİLİŞ POSTASI
1 Ocak 2014
NEŞE KUTLUTAŞ
11
1 Ocak 2014
FİKRİYAT-SANAT
BİR İSLAM ÂLİMİ OLARAK
ŞABAN
ABAK
[email protected]
Her yaşa şifa kaynağı: Rezene
R
ezene meyvelerinin gaz
söktürücü, süt çoğaltıcı ve
yatıştırıcı etkisi vardır. Ayrıca rezene yapraklarının yara
iyileştirici özelliği vardır.
Her türlü bağırsak parazitlerine karşı çok etkilidir.
Öksürük, boğmaca, astım
krizlerini yatıştırır.
Boğaz ağrıları ve sair hastalıkları için gargara olarak
kullanılır.
Karın ağrısı için lapası kullanılır.
Güçlendirici, iştah açıcı,
uyarıcı ve rahatlık verici etkisi
vardır.
Yorgun ve cansız ciltlere rezene tohumuyla
hazırlanan
buhar banyosu
önerilir.
lar yağ kazanlarının başına gider ve sağ
elle sol omuzlarına, göğüs ve kollarına
yağ sürerler. Sonra sol elle sağ omuzlarına, göğüs ve kollarına yağ sürerler.
Az sonra güreşecek rakipler kazan
başında birbirlerinin sırtlarına yağlarlar. Güreş esnasında yağının azaldığını
düşünen pehlivanlar sahada bulunan
yağcılardan yağ isterler. Eğer isteği az
ise yağcı elindeki ibrikle yağ döker.
Fakat pehlivan tümden kurumuş ise
tekrar kazan başına gider ve tamamen
yağlanır. Tabii pehlivanın bu isteğini
önce rakibine söylemesi ananedendir.
Çünkü güreşi soğutmak için böyle bir
hileye de başvuruluyor olabilir.”
Aklıma Mehmet Akif Ersoy’un şiiri
geldi: “Yağ kazanlarla durur, tartısı
yok ölçüsü hiç/ Hani ister sürün, ister
dökün, istersen iç!”
Hayatımda ilk defa yağlanıyordum ve
deyim yerindeyse kendimi salata gibi
hissediyordum. Kesif zeytinyağı kokusuna alışmam vakit alacak gibiydi.
(Devam edecek)
Demleyerek
Tonik ve rahatlık verici, sindirimi kolaylaştırıcı,
bağırsak rahatsızlıklarını giderici
olarak
iki tutam rezene, iki yaprak
nane ve bir tutam anason
birlikte demlenip günde üç
bardak içilmelidir.
Öksürüğe karşı
Yalnızca bir silme çay kaşığı
rezene tohumu ve kırılmış
rezene yaprağı bir litre su ile
demlenir. Balla tatlandırılarak
günde üç kez içilmelidir.
Lapa olarak
Göğüslerden yetersiz süt gelmesi ya da hiç süt gelmemesi
durumunda ve ayrıca tendeki
çürük ve morartılar için rezene
yapraklarından lapa yapılıp
tatbik edilmelidir.
Matrakçı Nasuh,
Scott Redford,
Afanasiy Nikitin
Kaynatma
İdrar söktürücü olarak
bitkinin bütününden alınan
iki tutam, bir litre suyun içine
atılarak kaynatılır. Günde iki
üç bardak içilir.
Böbrek rahatsızlıklarında
rezene
Uygun oranlarda kaynatılarak elde edilen rezene çayı
özellikle böbrek rahatsızlıklarında kullanılır. Ayrıca bu
çay, sindirimde büyük kolaylık
sağlar.
Karışık demlemek ne işe
yarar?
İç darlığı ve
sıkıntılardan ileri
gelen aşırı şişmanlıklara karşı;
iki tutam rezene, iki tutam
mercanköşk ve
iki tutam nane
bir litre suda demlenir. Uyumadan önce bir fincan içilir.
Buhar banyosu
Bir, iki tatlı kaşığı rezeneyi
havanda hafifçe ezin ve bir
bardak kaynar suda haşlayın.
Haşlamanın hemen ardından
başınızı büyük bir örtü ile örterek buharın gözleri etkilemesini bekleyin. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus vardır
ki bunu da asla ihmal etmeyin:
Bu uygulamayı yaptıktan sonra
en az bir saat kadar açık havaya çıkmamalısınız. Bu buhar
banyosu yorgun, iltihaplı ve iyi
görmeyen gözler için uygulana
gelmiştir.
İbrahim Suyanı
[email protected]
İ
nternet üzerinden erişilen bilginin keyfiyeti ile alakalı değil bu
yazı. Başlık kışkırtma amaçlı.
Asıl meselemiz bir Müslümanın
bilgi edinme yöntemi. İnternet
erişiminin kolaylığı ve internet üzerinden edinilen bilginin çeşitliliği
kıyas etme imkânı veriyor elbette.
Aklını kullanan birisi için doğru
olan bilginin hangisi olduğunu
anlamaktan yana da bir sıkıntı yok.
Ama bilginin edinmesine yönelik
bir usulün olduğunu ve bunun kaybolmaya yüz tuttuğunu da hatırlamak gerekiyor.
En genel manasıyla; bir ilmin
asıl mevzuundan önce öğrenilmesi lazım gelen esaslar, bir hedefe
ulaşmak için tutulan düzenli yol
(Büyük Lügat, Usul maddesi)
olarak tarif edilen usulün, günümüz
aceleci insanına bir şey çağrıştırması mümkün değil. En az 50 devasa
bit fiber optik hızında olmayan bir
bilgiye ihtiyaç duymak bize uymuyor. 8 çekirdekli tabletlerin dünyası
bu, Borusan Filarmoni orkestrası
değil ..
İmam Şâtıbî’yi bilir misiniz?
İmam Şâtıbî (vefatı miladi 1338),
Endülüslü bir İslâm âlimi. Hadîs,
tefsir, fıkıh, usul ve dil gibi ilimlerde vukuf sahibi ve müçtehit olarak
kabul edilmektedir. Bir Usul-u
Fıkıh kitabı olan, ancak bir yönü
ile de İslâmî ilimler metodolojisi
vasfına sahip el-Muvâfakât fî usûli’ş-şerîa adlı eseri ile tanınır ülkemizde. Mukaddimeler bölümünde,
ilmin hedefi ve öğrenme metotlarıyla ilgili önemli hususlara değinir.
Bilmenin maksadı kulluktur. Bir
münazara veya münakaşadan galip
ayrılmak değil. Bizi daha iyi bir kul
yapmayan her bilgi ansiklopedik
bir malumata dönüşür.
“İlim, insanların göğüslerinde idi.
Sonra kitaplara intikal etti, fakat
ilmin anahtarları hep âlimlerin
ellerinde kaldı.” “Kitaplar yalnız
başlarına öğrenciye hiçbir şey
vermezler; mutlaka hocaların onları
açmaları, talebeyi elin¬den tutarak
onların içine sokmaları gerekmektedir. Bu husus müşahede ile sabit
bulunmaktadır.”
“Bir yandan çekirdek çitleyip öte yandan googleden ilim tahsil etmek kolay elbette. İdraklerini akıllı telefonlar üzerinden uygulama indirerek geliştiren bizler için bunun bir mesele
haline gelmesi bile mümkün değil. Oysa İbn
Hayyan, İbn Hazm için şöyle der: ‘İbn Hazm
hadîs, fıkıh, cedel, nesep, edebiyat, mantık ve
felsefe gibi birçok ilimlere sahipti. Bu ilimlerin bazısı üzerinde bir hayli eserleri vardır.
Ancak bu kitaplarında yanlış ve sakatlıklar
da mevcuttur. Çünkü o, bütün ilimleri hocasız
olarak tahsil etmek cesaretini göstermiştir.’”
Bu meseleyi bir de şu hadis ile
birlikte düşünmek daha doğru olabilir: “Yüce Allah ilmi insanların
arasından bir çırpıda çekip çıkararak almaz. Ancak onu ulemâyı
almak suretiyle kabzeder.” (Buhârî,
İlim 34; Müslim, İlim 13)
Bir yandan çekirdek çitleyip öte
yandan googleden ilim tahsil etmek
kolay elbette. İdraklerini akıllı tele-
fonlar üzerinden uygulama indirerek geliştiren bizler için bunun bir
mesele haline gelmesi bile mümkün
değil. Oysa İbn Hayyan, İbn Hazm
için şöyle der: “İbn Hazm hadîs,
fı¬kıh, cedel, nesep, edebiyat,
mantık ve felsefe gibi birçok ilimlere sa¬hipti. Bu ilimlerin bazısı
üzerinde bir hayli eserleri vardır.
Ancak bu kitaplarında yanlış ve
Son Umut yönetmeni Crowe:
“İşgalci olduğumuzu kabul edelim”
Ü
lkemizde “Son Umut”
ismiyle sinemalarda gösterime giren Çanakkale konulu
“The Water Diviner” filminin
yönetmeni, Hollywood yıldızı
Russel Crowe, anavatanı olan
Yeni Zelanda’da bir televizyon
programında hakkımızı teslim
etti:
“Bence artık başkalarının bu
gerçeği kabul edecek kadar olgun
bir ulus olmalıyız. Biz bağımsız bir
ülkenin topraklarını işgal ettik ve
bu öfkeli kelimeyi hiç kullanmadık.
Çanakkale’de işgalci bizdik!”
Yeni Zelandalılar 1915-16 yıllarında
Britanya bayrağı altındaki ANZAK
(Avustralya-Yeni Zelanda Birlikleri)
saflarında Çanakkale’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmışlardı.
Crowe imzalı Son Umut, Yeni Zelandalıların Çanakkale’deki varlığına
eleştirel bakan ve Türkleri müsbet
gösteren bir film.
sakatlıklar da mevcuttur. Çünkü o,
bütün ilimleri hocasız olarak tahsil
etmek cesaretini göstermiştir.” (Ebû
Zehre, Mezhepler Tarihi)
İlmi bir âlimden almanın zorunlu
olduğunu belirten Şâtıbî, bir âlimin
de hangi özelliklere sahip olması
gerektiğini şöyle açıklar:
1. Bildiğiyle amel etmek.
2. İlmi bir hocadan almış olmak.
3. İlmi aldığı kimseye uymak:
Sahabe-i Kiram, Hz. Peygamber’e,
Tâbiîn nesli de Sahabeye uymuş,
onların ahlâkıyla ahlaklanmıştır.
(Muvâfakât, 1. cilt)
Bütün bu naklettiklerimle varmak istediğim yer şu: bu dinde
âlim olan insanlar var. Âlimler
hem Kuranda hem de hadiste bir
müracaat mevki olarak belirtilmiş.
Hatta bazı müfessirler Ulü’l Emre
itaat etmekle ilgili hükümdeki Ulü’l
Emrin âlimler olduğunu söylemiş.
Allah için bu memlekette âlim mi
yok yoksa âlime itibar eden mümin
mi yok. Nedir bizim bu pespaye halimiz. İnternet üzerinden malumat
edinilebilir ama ilim tahsili başka
bir şeydir. Bizi meseleler hakkında konuşmaya değil tavır almaya
zorlar. Değiştirmeye, değişmeye,
nasihat etmeye, iyiliği emre kötülükten sakındırmaya..
Herhangi bir meselede gazeteci,
akademisyen, siyasetçi dışında,
‘bu meselede İslam’ın müminleri
bağlayan bir hükmü yok mudur’
diye merak edip de bir âlime meseleyi sorma ihtiyacı hissedilmez
mi? Mesela ülkemizdeki Suriyeli
mültecilerin durumu sadece bir
mülteci meselesi midir? Sadece
ekonomik, siyasal, ülkemizdeki
Arap nüfusunun artması veya bir
kamu düzeni meselesi mi var ortada. Bizim Müslüman olmamızla/
olamamamızla ilgili bir durum yok
mudur? Benzer soruları Kürt-Türk
meselemiz hususunda sormamız da
gerekmez mi? Yoksa İslam’ın nüfuz
etmediği din dışı alanlar var da biz
mi bilmiyoruz..
Sözün sonu; bu, benim bir
derdimdir. İstedim ki biraz da siz
dertlenin..
Eğer bulabilirseniz Abdurrahman Arslan’ın, Sakarya’da faaliyet
gösteren İkra İlim ve Kültür Merkezi’nde 26 Aralık Cuma günü yaptığı
“Modern Dünyada Müslümanlar”
konulu sohbetini de dinleyiniz.
İstanbul’dan
İslam’a
giden yol
İ
rlandalı ünlü aktör Liam Neeson,
2012 yapımı “Takip” filminin
çekimleri için bulunduğu İstanbul’da
gördüklerinden ve duyduklarından
etkilenerek kalbinin İslam’a ısındığını
ve Müslüman olmayı düşündüğünü
açıkladı. Kentteki camilere hayranlığını dile getiren Neeson, bunlardan
bazılarının insanı şaşkına çevirecek
güzellikler barındırdığını, sırf bunun
için bile Müslüman olunabileceğini
söyledi. Neeson,
ezan sesini ise,
“Kısa sürede ruhunuzun derinliklerine iniyor ve onun
dünyanın en güzel
şeyi olduğunu fark
ediyorsunuz” diye
tarif etti.
G
eçen ay biraz da görev gereği,
Matrakçı Nasuh’la ilgili işler yaptım ve bu büyük sanatçının
“Beyan-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn”
adlı ünlü eserini yeniden inceledim.
İstanbul’dan Tebriz’e kadar yol üzerindeki yüzlerce şehir ve kasabanın
hatta köylerin, dağların ırmakların,
köprülerin “harita üzerinde minyatür
tekniğiyle resimlerini” yapıp açıklamalar yazmış.
Hüseyin Gazi Yurdaydın’ın Türk
Tarih Kurumu için yıllar önce hazırladığı eserin ikinci baskısı yapıldı.
Kitabın Padişah’a (Kanûnî) takdim
edilmiş nüshasından günümüz fotoğraf teknolojisiyle hazırlanmış yeni bir
baskısını Prof. Dr. Nurhan Atasoy da
Kültür Bakanlığı için hazırladı, fakat
henüz yayımlanmadı maalesef.
Tarih, coğrafya, şehircilik ve elbet
resim sanatıyla ilgili her araştırmacının mutlaka elinin altında bulunması gereken bu şaheseri kaçırmayın
derim.
Türk tarihinin “Anadolu Selçukluları” dönemi konusunda kıymetli
çalışmaları bulunan Scott Redford’un
“İktidar İmgeleri: Sinop İçkalesinde
1215 Tarihli Selçuklu Yazıtları” adlı
kitabına bakalım şimdi de.
Yazar bu kitabında sadece Sinop’u
değil 1212-13 tarihlerinde Bayburt’ta
ve 1215-18 tarihlerinde Alanya’da
inşa edilen kalelerin kitabelerini de
inceliyor.
Koç Üniversitesi Yayınlarının Barış
Cezzar’ın çevirisiyle okura sunduğu
kitaptan öğrendiğim en çarpıcı bilgilerden bir ikisini paylaşmak isterim.
Sinop’ta 1215’te yeniden yapılan iç
kalenin burç, kapı ve bedenleri üzerindeki 16 kitabenin tümü, 5 ay içinde
yazılmış. Bunlardan biri hem Arapça
hem Yunanca yazılmış ve türünün tek
örneği imiş.
Bana çok çarpıcı gelen bir diğer
husus ise dönemin devlet adamlarının
harita bilgisi oldu. Anadolu yarımadasının en kuzey ucu Sinop ile en
güney ucu Alanya’da “denize sıfır”
kaleler inşa ettirip ve en görünür
yerlerine “egemenlik simgesi” olan
görkemli kitabeler yazdıran Selçuklu
Sultan ve vezirlerinin coğrafyayı çok
iyi bildikleri anlaşılıyor. Çok sayıda
nitelikli kesme taş ustasıyla ve taşlara
kitabeler yazmakla görevli Türkçe
dışında Arapça, Farsça ve Yunanca
bilen nakkaşlarla yürütülen bu büyük
savunma projelerinin sağlam bir bütçe
ve kararlı bir siyasî iradeyi haber
verdiği de açıktır.
Okuduğum en ilginç seyahatnamelerden biri de “Üç Deniz Ötesine
Seyahat” adını taşıyor. Rus yazar
Afanasiy Nikitin, ticaret amacıyla
Hindistan’daki Behmen Türk Sultanlığı’na yaptığı inanılmaz maceralı
yolculuğu kaleme almış. Nikitin, 1468
yılında Moskova’nın kuzeyindeki
Tver şehrinden yola çıkıp Karadeniz’i
geçerek Anadolu’ya, oradan Azerbaycan’a, Hazar’ı geçerek İran’a ve
nihayet asıl gitmek istediği yer olan
Hindistan’daki Behmen Türk Sultanlığı’na ulaşıyor. Böylece Türk dünyasına seyahat edip Osmanlı, Akkoyunlu,
Timurlu, Babürlü gibi Türk devletlerini gören ilk Rus seyyah oluyor.
Kril harfli Rusça aslıyla birlikte yine
Türk Tarih Kurumu’nca basılan eseri
Serkan Acar çevirmiş. Kitapta iki Rus
ressam tarafından yapılmış Nikitin’in
yolculuğunun bazı sahnelerini canlandıran resimler de var. Çok yararlı bir
giriş yazısı ve okumaktan büyük keyif
aldığım dipnotlarla zenginleşmiş kitabın tek eksiği bir harita. Her kelimesi
önemli, sıra dışı, bilgi deposu gibi
bir kitap. Bir günde okunacak kadar
ince, ama siz yine de iki gün ayırın ve
okurken yanınızda mutlaka bir Asya
haritası bulundurun.
12
DEVR-İ ÂLEM
DİRİLİŞ POSTASI
1 Ocak 2014
DİRİLİŞ POSTASI
BETÜL
GÜNGÖR
EYMEN HALİD
[email protected]
[email protected]
İsveçli Müslümanlar
sokaklara döküldü
İsveç’in farklı şehirlerinde son haftalarda yaşanan cami
kundaklamaları, binlerce kişi tarafından protesto edildi.
İ
sveç’in farklı şehirlerinde
son haftalarda yaşanan
cami kundaklamaları, binlerce kişi tarafından protesto
edildi.
İsveç’in başkenti Stockholm ile Göteborg ve
Malmö gibi şehirlerinde
bugün öğle saatlerinde yapılan gösterilere binlerce kişi
katıldı.
Stockholm’de yakla-
şık 2 bin kişinin katıldığı
protestoda polis güvenlik
önlemleri aldı. Olaysız geçen
protestoya katılan İsveç
Kültür Bakanı Alice Bah
Kuhnke, hükümetin gelecek ay İslamofobi’ye karşı
önlemler alacağını söyledi.
Protestoları, İsveç Müslüman
Konseyi (SMC) ve İsveç
Genç Müslümanları (SUM)
gibi grupların da aralarında
bulunduğu 40’tan fazla grup
düzenledi.
Stockolhm’ün kuzeyindeki
Uppsala şehrinde yapılan
protestoda konuşan Yerel
Yönetimler Bakanı Ardalan
Shekarabi de, “İnsanların
camilere gitmekten korkmasının dini özgürlüğe karşı
tehdit olduğunu” söyledi.
Uppsala kentinde yılbaşı
sabahı bir cami daha kun-
daklanmış, bu cami bir hafta
içinde ülkede kundaklananı
üçüncü cami olmuştu.
İsveç’in güneydoğusundaki Eskilstuna kentinde 25
Aralık’ta bir caminin kundaklanmasında çıkan yangında
5 kişi yaralanmıştı. İsveç’in
güneyindeki Eslöv kentinde
ise 26 Aralık’ta kundaklanan
bir camide maddi hasar meydana gelmişti.
Gazze’ye Özgürlük Filosu aktivistlerinden Dror Feiler:
“İsveç Parlamentosu’nda
bir Truva Atı olmak istiyorum”
Gazze’deki işgal kuvvetlerinde yer almayı reddetmesi
üzerine İsrail yönetimiyle başı derde girdiği için bundan 40 sene evvel İsveç’e göç eden Telaviv doğumlu /
Yahudi asıllı Dror Feiler, bu ülkede Özgür Filistin davasının bayraktarlığını yapan bir aktivist ve siyasetçi.
Ayrıca, dünya çapında tanınmış bir müzisyen (Sakso-
fon üstadı). Mavi Marmara’lı Özgürlük Filosu dahil,
Gazze yoluna düşen üç filoda saksofonuyla beraber
yer aldı. Şimdi Sol Parti’den milletvekili adayı.
22 Mart 2015’teki İsveç Parlamentosu seçimlerinin arefesinde Dror Feiler’le “Ne olacak bu İsveç’in
hali?”ni konuştuk.
Aşırı sağ ve dolayısıyla
İslam düşmanlığı yükselişte... Nereye gidiyor
İsveç?
İki ay sonra İsveç Parlamentosu için erken
seçimler var. Kızıl/Yeşil
İttifakı’nın kazanmasını
ümit ediyoruz. Bu ittifak
üç partiden oluşuyor: Sosyal Demokrat Parti, Yeşiller Partisi ve Sol Parti.
Maalesef aşırı sağcı İsveç
Demokratları yükselişte
ve yüzde 10’u geçebilirler diye endişe ediyoruz.
Bu ve daha birçok olgu,
yabancı düşmanlığının
İsveç toplumunun temel meselelerinden biri
haline gelmekte olduğunu
gösteriyor. Yabancı düşmanlığı daha ziyade İsveç
Müslümanlarını hedef
alıyor. Ümidimiz o ki,
22 Mart’taki seçimlerden
sonra daha güçlü bir solcu
hükümete kavuşuruz,
bu hükümet daha güçlü
bir sol profile sahip olur
ve her türden ırkçılığın,
yabancı düşmanlığının
leştirmeye karşı. İsveç’in
Avrupa Merkez Bankası’yla irtibatına da karşı.
Ekonomide savunduğu
şeylerin başında kamusal
harcamaların arttırılması
geliyor.
üzerine daha sert bir şekilde gider.
Mensubu olduğunuz Sol
Parti’nin nasıl bir İsveç
tasavvuru var?
Sol Parti, etnisiteleri /
dinleri / cinsiyetleri ne
olursa olsun bütün vatandaşların eşit muamele
gördüğü bir İsveç istiyor.
İsveç’in küresel dayanışmaya matuf çabalara daha
aktif olarak katılmasını da
istiyoruz. Ayrıca, 2013’ün
Ekim ayına kadar hüküm
süren sağcı hükümetin
başlattığı özelleştirme
sürecini durdurup mülkiyette bazı yeni ortaklık
şekilleri oluşturmak niyetindeyiz. Parti, özel-
Milletvekilliğine adaysınız. Sloganların neler?
İsveç Parlamentosu’nda
yer almanız sizce nasıl
bir fark oluşturur?
Sloganlarım: “Parlamentoya bir Truva Atı
gönderin” ve “Aktivizm
parlamentoya!”. Üzerinde
bilhassa durduğum mevzular: Filistin halkıyla dayanışma ve kültür politikası. Parlamentoda aykırı
bir ses olmayı umuyorum,
temsil edilmeyenleri temsil eden bir ses. “Başka
bir dünya mümkün” diyen
rahatsız edici bir ses.
“Demokrasimiz gelişerek
iktisadi demokrasiyi de
ihtiva etmeli, çünkü ihtisadi demokrasisi olmayan
bir demokrasi demokrasi
değildir” diyen bir ses.
Kim olursa olsun zalime
karşı ve kim olursa olsun
mazlumdan yana bir ses.
Avrupa Parlamentosu üyeliğine de aday
olmuştunuz. Kampanyanız sırasında üç kere
gözaltına alınmışsınız.
Neden?
Avrupa Parlamentosu
kampanyası sırasında aşırı
sağcı, ırkçı partilere karşı,
onların toplandıkları yerlere yakın yerlerde, birçok
nümayiş tertiplemiştik. Bu
nümayişlerde bir megafon
ve saksofonum vasıtasıyla binlerce protestocuyu
daha çok gürültü çıkararak faşistlerin seslerini
bastırmaya sevk etmiştim.
Polis beni “elebaşı” olarak
tesbit etti ve ajitasyonumu etkisiz hale getirmek
için harekete geçti. Üç
olayda da protestocuları
kışkırttığım, polise itaatsizlik ettiğim ve alandan
uzaklaştırılmaya şiddetle
mukavemet ettiğim gerekçesiyle gözaltına alındım.
Hem korkuyor
hem saldırıyor
Filistinlilere Türk
pasaportu
F
F
ransa Trappes’de 16
yaşındaki kızı başörtülü
olduğu için ırkçıların darp
etmesi ve kızın polisin tehditlerine dayanamayarak intihar
girişimin de bulunması...
İngiltere’nin IŞİD’le mücadele
bahanesiyle Müslümanların
haklarını elinden almaya
hazırlanan yasa tasarıları...
Avusturya’da camilerin duvarlarına sprey boya ile gamalı
haç çizilmesi... Danimarka’da
aşırı sağcı ‘Savunma Ligi’
örgütü üyelerinin İslam karşıtı
protestoları... Belçika’da Haçlı
Ordusu kıyafeti giyen grupların eylemleri... Ve Almanya’da
cami kundaklamaları, cami
önüne domuz kafası bırakılması... Yeniden hortlamaya
çalışan Nazizim... Ve Hitler’in
özevlatları PEGIDA...
Haber ajansları özellikle son
bir buçuk yıldır İslamofobi
haberlerini canhıraş geçmeye
devam ediyor. Dünya İslam’ı
öğrenmeden İslam fobisi
sahibi oluyor. Korkanlar onlar,
saldıranlar yine onlar... Bu
büyük bir endüstri. Avrupa’ya
göç eden yabancı işçilerin
paralarına ortak olmasını, tarihin hıncını, Türkiye ve Recep
Tayyip Erdoğan düşmanlığını
savunanlar da dazlaklarla
saf tutmuş durumda. Alman
kentlerindeki İslam karşıtı
‘Pazartesi yürüyüşleri’nin on
binlerle ifade edilen sayısı her
hafta artış gösteriyor. Almanya
Başbakanı Merkel vatandaşlarını PEDIGA’ya katılmamaları için uyarsa da Kalkınma
Bakanı Gerd Müller onunla
aynı fikirde değil. Yapılan
anketler ise Führer’in ruhunun
ülke üzerinde iyiden iyiye
hissedildiğini gösteriyor. Her
üç Almandan birisi ırkçı PEGIDA’yı destekliyor. Geriye
kalan ikisi Alman’a güvenme
konusunda göçmenler mütereddit.
Ben bu satırları yazarken
Anadolu Ajansı yeni bir haber
geçti. Dresden kentinde “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı
Vatansever Avrupalılar” PEGIDA üyeleri göçmen gençlere
saldırdı. Saldırı sırasında 15
yaşındaki Wadha adlı astım
hastası kız yere düştü ve yerde
ırkçılar tarafından tekmelendi.
Bu Nazi şovu çevredekilerin
alkışları ile “ödüllendirildi.”
Ambleminde sosyalist bayrağı ve IŞİD’in bayrağı(!)nın
yanı sıra gamalı haçı da, çöpe
attıklarına bakmayın, göçmen
karşıtı bu örgüt Faşizmden
sonuna kadar besleniyor.
Müslüman alemi ise “kem
küm” etmekle meşgul. Tabi
ki yapılmasın lakin Kudüs’te
Sinagog’a yapılan saldırıyı kınamak için sıraya giren İslam
alemi Avrupa’nın göbeğindeki
tepkiye de Mescid-i Aksa’ya
yapılanlar kadar sessiz. Biz
hala terör örgütlerini sıralayarak “Biz onlardan değiliz”
savunmalarıyla günü kurtarmaya, Avrupa dillerine çevrilen Kur’an-ı Kerim meallerini
eyalet yetkililerini hediye etmekle meşgulüz. PEGIDA’ya
karşı yürüyüş yapılacağı
söyleniyor. Köln Katedrali de
Müslümanlara destek verecekmiş. Dönerimiz mi hoşlarına
gidiyor yoksa samimiler mi
bilemiyorum. Katılımın ne kadar olacağı ve Alman polisinin
tutumu ise merak konusu. Ve
tabi Gezi Parkı’nda demokrasi
şövalyeliği yapan Alman siyasetçilerin ırkçı karşıtı yürüyüşe
katılıp katılmayacağı da...
Türkiye’nin Avrupa’daki
İslami resmi dini kuruluşları
ara ki bulasın... Fransalı genç
kıza yapılan sonrası Fransa’da
aramadığım kuruluş yetkilisi
kalmadığını ve birçoğunun
olaydan haberdar olmadığını
hatırlıyorum. Hollanda’da ise
sürekli demeç vermekten kaçınan, derdini anlatmaya korkan
İslamcıfobiye sahip bir yapı
var. Almanya daha sistematik
çalışsa da Türkiye’deki muadil
kuruluşla evvelki Avrupa’daki
birlik yönetiminin sürtüşmeleri epey zaman kaybettirmiş
gibi duruyor.
Şu çok anlatılan fıkra artık
değişti. “Bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz ve Temel aynı
uçakta gidiyorlarmış. Temel’in
Müslüman olduğunu anlayıp
saldırmışlar.” Ve bu galat-ı
meşhur’a da insan olan kimse
gülmemiş.
Avrupa’dan gelen kara
bulutlar bizi düşünmeye
sevk etmeli. Şimdi çuvaldızı
beynimize batırma zamanı.
Göçmenlere yapılan bu akıl
almaz gayriinsani tavır tüylerimizi ürpertirken, Türkiye’ye
bakmak aklımıza geliyor mu?
Her yerin ırkçısı ayrı değildir. Faşist her ülkede faşisttir.
Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta Suriyeli mültecilere
saldıranlar da, Suriyelilere
neden bu kadar para harcanıyor diyen muhalefet liderleri
de, ülkeye sığınan bu insanları
suiistimal etmeye kalkanlar
da, sokaklarda gördüklerinde
vebalıya bakar gibi bakanlar
da birer PEGIDA üyesidir...
Sadece daha az sarışındırlar
ve Almanca bilmiyorlardır o
kadar...
“Avrupa son 60 yılın en ağır
travmasıyla karşı karşıya”
A
lmanya’nın Dresden kentinde
İslam karşıtı ve yabancı düşmanı gösterilerle ortaya çıkan “Batı’nın
İslamlaşmasına Karşı Vatansever
Avrupalılar’’ (PEGIDA) hareketinin Köln uzantısı olan KÖGIDA;
göçmen kuruluşlar, demokratik kitle
örgütleri ve çok sayıda sivil toplum
kuruluşunun öncülüğünde protesto
edildi. Binlerce kişinin katıldığı gösteriye, AK Parti Dış İlişkiler Başkan
Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili
Metin Külünk ve Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti Parlamentosu
Yeşiller Milletvekili Arif Ünal da
katıldı.
Protesto gösterisinde AA muhabirinin sorularını cevaplayan Külünk,
yükselen bu ırkçılık dalgasının
Avrupa demokrasisini tehdit ettiğini,
demokrasinin beşiği olduğunu iddia
eden Avrupa’nın son 60 yılın en ağır
travmasıyla karşı karşıya olduğunu
söyledi.
ilistinliyim; fakat Ürdün
doğumluyum, Yemen
vatandaşıyım, Suriye’de
yaşıyordum, geçen sene
Türkiye’ye hicret ettim.
Doğma-büyüme mülteciyim.
Babam, Siyonist İşgal Rejimi’nin kuruluş günlerinde
Hayfa’dan sürüldü.
Ben Filistin’i, Hayfa’yı
hiç görmedim, ama ısrarla
“Filistinliyim, Hayfalıyım”
diyorum.
Bir de, “Osmanlıyım”
diyorum.
Ve, “Osmanlı Devleti’nin
varisi Türkiye olduğuna
göre, Türkiye benim de
devletim” diye ekliyorum.
Bunun, sadece duygusal
olarak değil, hukuki olarak
da böyle olduğunu / böyle olması gerektiğini söylüyorum.
Meramım şundan ibaret:
Filistin, Osmanlı toprağı
idi. 1917’de İngiliz mandasına girdi, ama İngiliz
toprağı olmadı. Filistinliler
Osmanlı vatandaşları olarak
kaldılar. 1948’de İngiliz
mandasının sona ermesiyle
beraber, Filistinlilerin Türkiye tabiyetine geçirilmeleri
gerekirdi.
Kalben ve hukuken
bağlılık duyduğumuz Türkiye’nin bizi kendi vatandaşları olarak görmesini ve
bunun gereğini yapmasını
rica ediyoruz.
Muhterem Abdullah Gül,
cumhurbaşkanıyken, ‘’Filistin’in tapusu bizde’’ demişti. Gerçekten de Filistin’in
tapusu Türkiye’de.
Dolayısıyla biz
Filistinliler
Türkiyeli’yiz
ve
Türk
vatandaşlığını hak
ediyoruz.
İşgal altındaki Filistin
topraklarında
kalan ve İsrail
tâbiyetine geçen
Filistinlilerin hukuki durumu farklı olabilir, ama 1948
ve öncesinde yurtlarını
terk etmek zorunda kalan
Filistinlilerin -özellikle
de o zamandan beri hiçbir
devletin tâbiyetine geçmeyip / geçirilmeyip Ürdün
ve Lübnan gibi ülkelerdeki
mülteci kamplarında çile
dolduranların- Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığına
alınmaları gerekir.
Hiç değilse Türk pasaportu verilebilir sürgündeki
Filistinlilere.
Suriye, Yemen ve Sudan
hariç, mülteci olarak bulundukları Arap ülkelerinin
yönetimleri tarafından genellikle itilip kakılan Filistinli
mültecilerin 62 yıldır çektik-
13
1 Ocak 2014
leri çileyi bir nebze olsun hafifletecektir Türk pasaportu.
Çoğumuzun ailesi paramparça; bir kısmı Filistin’de,
bir kısmı Ürdün’de, bir
kısmı Lübnan’da, bir kısmı
Suriye’de, bir kısmı Yemen’de, bir kısmı Mısır’da,
bir kısmı Sudan’da, bir
kısmı Amerika’da, bir kısmı
Avrupa’da…
İltica ettikleri Arap devletlerinin Filistinlilere verdiği
seyahat belgeleri genellikle
‘kifâyetsiz’ olduğu için –
veya hiçbir seyahat belgesi
edinemedikleri için- komşu
ülkelerdeki akrabalarını bile
yıllarca göremeyebiliyorlar…
Suriye pasaportu taşıyan
bir Filistinli’nin Ürdün’deki
akrabasını ziyaret edebilmesi için, o akrabasının bir ev
ipotek ettirmesi gerekiyor…
DEVR-İ ÂLEM
Batı Şeria’da 19 Filistinliye gözaltı
İ
srail askerlerinin Batı
Şeria’da 19 Filistinliyi
gözaltına aldığı bildirildi.
Ordunun sosyal paylaşım
sitesi Twitter’daki resmi hesabından yapılan açıklamada,
“İsrail güçlerine ve sivillere
karşı saldırı düzenledikle-
rinden şüphelenilen 19 kişi
gözaltına alındı” denildi.
Olayla ilgili Filistinli
yetkililerden henüz açıklama
yapılmadı.
Öte yandan görgü tanıklarından alınan bilgiye göre,
sınırı geçen 4 İsrail buldozeri,
Gazze’nin güneyindeki Huzaa beldesinde tarım arazilerine ağır zarar verdi.
İsrail güçleri Batı Şeria ve
Kudüs’te sık sık düzenledikleri baskınlarda, çeşitli suçlamalarla Filistinlileri gözaltına
alıyor.
Abbas ‘ret’çilerden
hesap soracak
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, bağımsız Filistin
devletinin kurulmasını öngören karar tasarısı için BM
Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada “ret” oyu kullanan ve
“çekimser” kalan ülkelerden
açıklama isteyecek.
F
ilistin resmi haber ajansı
WAFA’da yer alan habere
göre, Abbas, İsrail’in işgal
ettiği topraklardan çekilmesi
ve başkenti Doğu Kudüs olan
bağımsız Filistin devletinin
kurulmasını öngören BMGK
karar tasarısına ilişkin
tutumları konusunda ABD,
İngiltere ve Avustralya bü-
yükelçilerinden izah istemek
üzere Başmüzakereci Saib
Ureykat’ı görevlendirdi.
BMGK’da yapılan oylamada, ABD ve Avustralya tasarıya
ret oyu vermiş, İngiltere, Litvanya, Nijerya, Güney Kore
ve Ruanda çekimser kalmıştı.
Fransa, Ürdün, Şili, Arjantin,
Çad, Lüksemburg, Çin ve
Rusya’nın evet oyu kullandığı
tasarının kabulü için gerekli 9
oy sağlanamamıştı.
“Eğit donat”
bu ay
imzalanıyor
Suriyeli muhaliflere
yönelik “eğit donat”
programına ilişkin mutabakat muhtırasının
ocak ayında imzalanmasının beklendiği ve
bu kapsamda 3 yılda
toplam 15 bin kişinin
eğitilmesinin hedeflendiği belirtildi.
Diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre,
imzalanacak muhtıra
kapsamında mart ayında başlaması planlanan
programla Türkiye’den
yılda bin 500 - 2 bin
kişi eğitilecek. Ürdün
ve Suudi Arabistan
ile yılda 5 bin, 3 yılın
sonunda da toplam 15
bin kişinin eğitilmesi
hedefleniyor.
Mursi’den
sabır çağrısı
Mısır’da darbeyle
görevinden uzaklaştırılan Cumhurbaşkanı
Muhammed Mursi ve
35 kişinin “casusluk”
iddiasıyla yargılandığı
davanın görülmesine
devam edildi.
Filistinli mültecilere ve
dahî bütün Gazze ve Batı
Şeria ahalisine Türk pasaportu verilsin, evet.
Verilsin ki, bari Türkiye’ye vize uygulamayan
ülkelere rahatça gidip
gelebilsinler, akrabalarını
ziyaret edebilsinler.
Başkent Kahire’deki
Polis Akademisinde
görülen duruşmada
Mursi, bir önceki duruşmada, “Ey Mursi,
sen bu ülkedeki en
hayırlı insansın” diye
kendisine hitap ederek
bir beyit okuyan
savunma heyetindeki
avukat Muhammed
el-Mısri’ye, “Şairlerin
Prensi” lakaplı Ahmet
Şevki’nin Şam Kasidesi’nden beyitler okuyarak karşılık verdi.
Gösterilerde bayrağını
taşıdıkları Türkiye’ye de
rahatça gelebilsinler.
Kendi cumhurbaşkanımız
olarak gördüğümüz Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi
başbakanımız olarak gördüğümüz Başbakan Davutoğlu, kendi hükümetimiz olarak gördüğümüz AK Parti
Hükümeti, kendi devletimiz
olarak gördüğümüz Türkiye
Cumhuriyeti bu işi mutlaka
gündemine almalı.
Kıbrıs’ta
İngiliz
mandası
sona
erince
Türkiye
Kıbrıs
üzerinde hak
iddia
etti, eski
Osmanlı
vatandaşları olan
Kıbrıs
Türklerine
garantör oldu, rahat seyahat
edebilmeleri için onlara
Türkiye Cumhuriyeti pasaportu verdi, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti vatandaşları oldukları halde hâlâ da
vermeye devam ediyor…
Türkiye Cumhuriyeti, ırka
dayalı bir devlet olmadığına
gore, Kıbrıslı Türklerle Filistinlilerin durumu arasında
bir fark görmemesi gerekir.
Kısa vadede yapılması gereken ilk iş, Filistin Özerk
Yönetimi vatandaşlarına
vize muafiyeti getirmektir.
Suriye, Lübnan, Ürdün ve
Libya vatandaşlarına gösterilen kolaylık, Filistinlilere
niye gösterilmiyor ki?
ABD tarihinin en uzun savaşı
11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılardan sonra başlayan ABD’nin Afganistan savaşı 13 yıl sürdü. ABD tarihinin en
uzun savaşında 2 bin 300’den fazla Amerikan askeri hayatını kaybetti.
A
BD Kongresi verilerine
göre, NATO’nun Afganistan misyonunun başladığı 2001
yılından beri 2 bin 356 Amerikalı asker hayatını kaybetti.
Tarihinin en uzun savaşının
maliyeti ABD’ye 686 milyar
dolar oldu. Harvard Kennedy
School’un raporuna göre,
ABD’nin bu savaş için ayırdığı bütçe, George W. Bush
başkanlığını bırakırken 171,7
milyar dolara ulaştı. Obama
döneminde ise bu rakam 2012
sonu itibariyle 385,6 milyar
dolara ulaştı. ABD yönetimi,
2013’den itibaren savaş için
128,7 milyar dolar harcayarak, 13 yıllık savaşta toplam
686 milyar dolar harcadı.
Yıllar süren savaşta bugüne kadar ölen Afganlıların
sayısının 100 bine yaklaştığı
ifade edilirken, on binlerce
vatandaş yaralandı. Ayrıca
savaş boyunca insansız hava
araçlarının sivillerin ölümündeki payı oldukça tartışıldı.
Ülkede NATO güçlerinin
çekilmeye başlamasıyla Taliban saldırılarında ciddi artış
oldu. Son iki yılda 9 binden
fazla Afgan güvenlik gücü
Taliban’la savaşta hayatını
kaybetti. Bu rakam ise 13
yılda ölen Amerikan askerlerinin sayısının yaklaşık dört
katına tekabül ediyor.
BM verilerine göre, bu yıl
ocak-kasım dönemindeki şiddet
olaylarında 3 bin 188 kişi hayatını kaybetti. BM, bu kayıpların
büyük bir kısmına Taliban’ın
neden olduğunu ve geçen yıla
göre sivil kayıplarda yüzde 19
artış olduğunu belirtti.
Afgan güvenlik güçleri de
aynı dönemde 4 bin 600 kayıp verdi. BM, geçen günlerde sivil ölümlerin 2014’te 10
bine ulaşabileceğini duyurdu.
“Rejimle masaya oturmayacağız”
S
uriye Muhalif ve Devrimci
Güçler Ulusal Koalisyonu
(SMDK) Başkanı Halid Hoca,
“Cenevre-1 temelinde yetkilerin geçici bir yönetime devredilmemesi durumunda Suriye
rejimiyle masaya oturmayacaklarını” belirtti.
Hoca İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında, “mu-
halefetin en büyük
kanadı” SMDK’nın,
Rusya’nın başkenti
Moskova’da yapılması planlanan
müzakerelere davet
edilmediğini, yalnızca bazı muhalif kişilere davet
gittiğini belirterek, “Ne SMDK’nın ne de diğer muhalif
grupların gündeminde
rejimle diyalog var”
dedi.
Hoca, “Cenevre-1
esas alınarak yetkilerin
geçici bir yönetime
devredilmemesi
durumunda Suriye rejimiyle Moskova’da masaya
oturmayacağız” diye konuştu.
Mısır halkının Mevlit
Kandili’ni tebrik eden
Mursi, “Sabredin,
Rabbimiz bu sıkıntıları
ortadan kaldıracak”
dedi.
Almanya’da
vekillere PKK
soruşturması
Almanya’da federal
başsavcılığın kendileri
hakkında PKK’ya destek vermekten ötürü
soruşturma açtığını
kaydeden Sol Parti
Milletvekili Ulla Jelpke, Sol Parti Milletvekilleri olarak PKK
flaması kaldırmalarının
ve 13 Kasım tarihinde
bunu Facebook üzerinden paylaşmalarının,
PKK yasağını ihlal
olarak değerlendirildiğini duyurdu.
Sol Partili milletvekili Nicole Gohlke,
18 Ekim tarihinde
Münih’te IŞİD’e karşı
yapılan ve IŞİD’in Kobani’ye saldırılarının
protesto edildiği gösteriye konuşmacı olarak
katılmış ve burada
PKK flamasını havaya
kaldırıp örgüt lehinde
konuşmalar yapınca
polis tarafından gözaltına alınmıştı.
MEDYA
14
DİRİLİŞ POSTASI
Futbol tartışmalarını
sakın kaçırmayın!
Koca âlim bilmez mi bunu?
GÖKHAN MUTLU
ekran paraziti
Budur! Diriliş. Ertuğrul.
Bir TRT şâheseri.
Yapanlara, yaptıranlara, yayınlayanlara, izleyip reyting
rekortmeni yapanlara selam
olsun, helal olsun.
Velakin “Esselamuın aleykum” diye bir şey yoktur.
Ya “Selamun aleykum”
diyeceksiniz, ya da “Esselamu aleykum”. Arapça bunu
böyle gerektirir. “El”le veya
duruma gore “Es”le başlayan –daha doğrusu bunların
ardından gelen- kelime nun
yani n harfi ile bitmez, bitemez, bitirilemez. Bir şeyhin,
bir âlimin bunu bilmemesi mümkün değil, fakat
“Diriliş” dizisinin birinci
bölümündeki o muhteşem
zikir sahnesinin girişinde
şeyh efendi müritleri “Esselamun aleykum” diye
selamladı. Olmaz.
Gerisine maşaallah. Aynen
devam.
***
“O Ses Türkiye”de Mazhar
Alanson’la Hadise, bir konuda iddiaya tutuştular. İdiayı
kaybetmesi halinde Hadise
(ki kumaştan ziyadesiyle
tasarruf etmişti gene) oracıkta yere yatacaktı. İddiayı
kaybetti ve… Tam yere yatacakken… Acun Ilıcalı arauya
girip “Hadise’nin kıyafeti
bugün müsait değil, başka
zaman yatsın” dedi ve konuyu değiştirdi.
Koçum
benim!
Bir de garibanı gözünden
tanıyıp anında koruyup kollamaya başlıyor ya, acayip
hoşuma gidiyor.
***
Miray Yapım’ın “Milat”
projesi hayata geçiyor. Yeni
Türkiye’nin yeni MİT’ini
anlatan manyak bir dizi
(“Manyak” burada müsbet
manada). Ortalığı dağıtmaya
namzet. Yakında TRT’de
inşaallah.
***
Ülke TV’de tarihçi üstadlar
Yavuz Bahadıroğlu ve Mustafa Armağan döktürüyor. Kovaları kapıp
koşun, ne doldursanız kârdır. Geçenlerde Kemalizm’i
darmaduman
ettiler. Müthişti.
Böyle şeylere dikkat
edelim arkadaşlar.
DİRİLİŞ POSTASI
1 Ocak 2014
Bugün Pazartesi. Yaşasın! Akşam neredeyse
bütün kanallarda futbol tartışması var. Koca
koca, kerli ferli, ilk bakışta ciddiyetten kırılıyor diyeceğiniz adamlar yine yana yıkıla ve
yırtına yırtına, dünyanın şeksiz şüphesiz en
önemli meselesiymiş gibi, falanca pozisyonu veya filanca topçuyu, antrenörü, hakemi,
kulüp başkanını konuşacaklar. Konuşurlarken
mimiklerine, el hareketlerine, öfkelerine ve
burun bükmelerine, birbirinin yakasına yapışmalarına filan iyice dikkat edin. Sonra da basın
kahkahayı! Neşenizi bulun bu en büyük memleket meselesi kılıklı basit futbol muhabbetine
bakarak. Programlardan birinin
ismi her şeyi anlatıyor zaten: “Futbol her şeydir”.
Sonsuz kere hâşâ!
Ne? Bu muhabbetin
şekil ve şemalinde
bir fevkaladelik
görmüyor musunuz?
Geçmiş olsun efendim, Allah şifa versin.
15
1 Ocak 2014
Futbolda
‘yabancı’
depremi
Kayıtlı 28 oyuncudan
14’ü yabancı olabilecek
İlk 11’in tamamı
yabancılardan
kurulabilecek
Yabancı ülke milli
takımlarındaki Türkler
yabancı sayılacak
Yerlilerin 2’si altyapıdan, 4’ü Türkiye’den
yetişmiş olacak
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Demirören, 2015-2016 sezonunda
28 oyuncunun 14’ünün yerli, 14’ünün yabancı olabileceğini ve 14 yabancıdan 11’nin sahada yer alabileceğini açıkladı. Demirören, “Bu değişikliğin asıl amacı, yabancı oyuncu konusunda sınırı kaldırmak, yerli
oyuncu konusunda da teşvik yapmaktır. Bu nedenle yeni uygulamaya,
‘yabancı kuralı’ değil, ‘yerli kuralı’ diyoruz” ifadelerini kullandı.
T
Kalecilerden biri Türk olacak
Kararların 18 kulübün onayıyla alındığını
belirten Demirören, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu aldığımız kararların hepsi, 2015-2016
sezonunda geçerli olacaktır. Öncelikle 28
oyuncuya lisans hakkı vereceğiz. Oyucuların
14’ü yerli, 14’ü yabancı olacak. Bu 14 yerli
oyuncunun içinde, 2 tane alt yapıdan, 4 tane
de Türkiye’de yetişmiş olacak. 14 yabancının
isterse 11’i de ilk 11’de forma giyebilecek. Yabancı ülke milli takımlarının formasını giyen
yerli oyuncular, yabancı statüsünde kabul edilecek. Maç kadrosundaki 18 oyuncunun 7’si
yerli, 11’i yabancı olabilecek. Bir tane Türk
kaleci olma mecburiyeti bulunuyor.”
Yerli oyuncular için kulüplere teşvik sistemi
getirdiklerinin altını çizen Demirören, teşvik
sistemine uyacak kulübün, sezon sonunda 10
milyon liraya kadar prim alabileceğini aktarırken, “Kulüplerin yabancı transferi yapabilmeleri için vergi, sigorta, oyuncu borcu
olmayacak. UEFA’ya veya FIFA’ya kesinleşmiş borçları olmayacak. Aksi halde yabancı
transferi yapamayacaklar” şeklinde konuştu.
Yurtdışı menşeli Türk oyuncular için
“kazanılmış hak”
Robert Redford’un
başrol oynadığı, belki
de aktörlük ömrünün
en güzel rolünü
çıkardığı “Akbabanın Üç Günü”
yüzüncü kez
ekranda. Olsun.
Yüzünce kez de
seyredilir.
Hikâyesi özetle şöyle: Alâkasız bir adam
kendini durduk yerde
kanlı bir CIA komplosunun ortasına bulur.
Bütün teşkilat, kafasına
bir kurşun sokmak için
adamın peşine düşer.
Adam sıfır kilometer
amatör olduğu halde
koca CIA ajanlarını
sürekli atlatarak yakalanmamayı başarır.
CIA genel
merkezinde toplanan
ekabir
takımı
şöyle
bir durum
değerlendir-
mesi
yapar:
“Biz
dünyanın
en
güçlü
ve en
profesyonel
istihbarat
teşkilatı olduğumuz halde
bu zayıf ve amatör
adamı niye yakalayamıyoruz? El cevâb:
“Mesele de bu zaten.
Adamın amatörlüğü.
Profesyonel olsaydı,
atacağı adımları önceden kestirebilirdik.
Fakat adam içgüdüleriyle hareket ediyor ve
bu da bizi aşıyor.”
Uluslararası sistem ağalarının Recep
Tayyip Erdoğan’la
hikâyesine ne kadar da
benziyor, değil mi?
ATV, 22:30
Kuşburnu, Marlene Dietrich ve Akra FM’e iltica
Son yıllarda
şehirlerarası ve
dahî uluslararası
otomobil yolculuklarıyla geçen
vaktimin önemli
bir kısmını radyo
işgal ediyor.
Rabbulâlemîn’le bir
türlü çözemediği bir derdi olduğu
ve derdini terbiyesizce ifade edip
durduğu için zerre kadar hazzetmediğim Woody Allen’in “Radyo
Günleri” diye bir filmi var; o filmin
ismini köşeme koymak istemezdim,
ama içinden geçtiğim şu günlere ve
bu köşeye daha cuk outran başka bir
isim bulamadım maalesef.
Lafı uazatmadan geçelim radyo-
nun başına.
İlk istasyon ya Dost Radyo ya
Denge Radyo ya da Diyanet Radyo.
Dost Radyo’dan (ki aynı zamanda
Dost TV’dir) kaptığım bir güzellik:
Almanya’dan arayan bir dinleyici/
izleyici, radyo istasyonundaki bir
hocaefendiye “Bizim evin önündeki
yolun kenarında kuşburnu yetişiyor.
Sahibi yok. Toplamasak çürüyüp
gidiyor. Bunları toplayıp çay yapmamız caiz midir?” diye soruyor.
Hocaefendinin cevabı: ‘Caizdir,
ama kamu arazisinden topladığınız
için kuşburnundan veya onunla yaptığınız çaydan Alman komşularınıza
da ikram etseniz iyi olur.”
Nefis, müzik ister. Bazen tasavvuf
musikisine veya İslami marşlara
yahut ezgilere ara vermek de ister.
Düpedüz gâvur müziği de ister. O
zaman, şayet Ankara sath-ı mailinde
isek, Ankara Üniversitesi Radyosu
hoş gelip sefa getirir. Luis Armstrong’un “What a wonderful world”ünden girer, Elvis’in “Are you
lonesome tonight”ının kahkahalı
versiyonundan çıkar, arada Nancy Sinatra’nın “Kill Bill”le tekrar
meşhur olan “Bang Bang”ini attırır,
alakaya çay demleyerek İspanya İç
Savaşı’ndan kalma anarkosendikalist bir haykırışa da yer bulur ve
HAMZAOĞLU: Uygulamanın
faydalı olması bize bağlı
Kararı değerlendiren Galatasaray Teknik
Direktörü Hamza Hamzaoğlu, “Bu kararın
olumlu yansıması tamamen bizim nasıl hareket edeceğimize bağlı” şeklinde konuştu.
ne yapıp edip araya bir de Marlene
Dietrich’ten “If you go away”in
Almanca versiyonunu sıkıştırır bu
istasyon. Kim hazırlıyorsa o seçkileri, aşk olsun.
Marlene Dietrich baygın baygın
söylenirken bir arkadaşım telefon
açıp “Reis gene destan yazıyor.
Konuşmasını muhakkak dinle!” mi
dedi? Hemen çeviririm A Haber’e…
A Haber iyi güzel ama agresif
siyaset kendi siyasetimiz bile olsa
bazen bunaltıyor. İmdat! Neredesin
Akra FM? Hah… İşte… Merhum
Esad Coşan hocamız… Sükûnet ve
husûletle iman hakikatlerini anlatıyor… Kalbime sürur.
Bundan sonraki yazılarım böyle
uzun olmaz, merak etmeyin. Yolcu
yolunda gerek zaten. Sıradaki türküyü benim için çalıyorlar:
“Yollar seni gide gide usandım…”
TÜTÜNEKER: Yetenekli
yabancılar gelsin
Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor Teknik
Direktörü Uğur Tütüneker, eski kural uyarınca
bazı yabancı oyuncuların sahaya sürülemediğini hatırlatarak şunları söyledi:
“Kısıtlamaları kaldırmak lazım. Eğer alınmasına izin veriyorsak, oynatılmasına da izin
vermeliyiz. Bu oyunculara para ödeniyor. Kaç
yabancı olursa olsun. Bazı kriterlerin de gelmesi lazım. Ne Kaliteli yabancılar gelsin ki
Türk futbolcuları bundan faydalansın.”
BURUK: Sorun yabancı
oyuncu sayısında değil
“Türk futbolundaki ana sorun zaten yabancı
sayısı değil” diyen Gaziantepspor Teknik Direktörü Okan Buruk ise, alytapıdaki problemlerin halledilmeden futbolda ilerleme kaydedilemeyeceğini belirtti.
[email protected]
Kupayı değil, ama Biliç’in
ciddiyetini önemsiyorum
K
upayı önemsemiyorum,
ama Biliç’in ciddiyetini
önemsiyorum. Beşiktaş armasıyla çıkılan her maç değerlidir. Beşiktaş ruhunu yansıtır.
A. Demir de hem Beşiktaş’ın
pozitif futboluna, hem ruhuna ayak uydurdu. Veli’nin
kırmızıya itirazı dahil, sahada
çok güzel, gurur verici tablolar
izledik Beşiktaş açısından. A.
Demir’in golden sonra direnci
de arttı. 2. yarıda kolay bir
duran top golü bulup maçı
aldılar.
kazanımları var Beşiktaş’ın.
DembaBa ve Sosa tam anlamıyla nokta transfer oldu. C.
Tosun beklentileri karşıladı. K.
Frei, İsmail ve Atınç’ı da bu
listeye ekleyelim. Kadrodaki
ilk 11 alternatifleri çoğaldı.
Alternatifi olmayan tek bölge
sağ bek.
Orta saha farklı varyasyonlara uygun yapıda. Kadro
darlığı durumunda, Sosa ve
Oğuzhan’ın işlevini K. Frei
ve Olcay da üstlenebiliyor.
Necip yeri geldiğinde Atiba
ya da Veli’nin boşluğunu
doldurabiliyor. Tablo böyleyken, kimi oyuncuları aşırı ön
plana almak, kimilerini de
sert biçimde eleştirmek doğru
değil. Konya(D) ve G.Saray
derbisi iyi sonuçlarla geçilir
ve ara transferde doğru işler
yapılırsa Beşiktaş’ın önü açık.
2. yarıdaki zorlu fikstür bile
dert olmaktan çıkar. (Kaynak:
Star)
Beşiktaş oyun anlayışı açısından ligin en bütünlüklü takımı haline geldi. Bireysel beceri ve performanslar elbette
ki oyunun kaderini belirliyor,
ama bunun ortaya çıkmasını
sağlayan şey Beşiktaş’ın takım
halinde futbolun doğrularını
uygulaması. Bu sezon önemli
Kulüplere “yerli” teşvik sistemi
Akbabanın Üç Günü,
Tayyip Erdoğan’ı anlatıyor
HAKAN
ARSLAN
Santrforların yokluğu
hissedildi Beşiktaş’ta, hücum
üretkenliği skora yansımadı.
Beşiktaş gruptan çıkamayabilir, ama lig ve Avrupa’da çok
önemli hedeflere sahip. Bu yenilgi moralleri bozmamalı. Şurası kesin: Yoğun maç trafiğine
karşın, çok iyi bir çizgi yakaladı Beşiktaş. Futbol anlayışını
skora da yansıtmayı başardığı
için, ligde ve Avrupa’da zorlu
bir dönemi hasarsız geçti.
Tam da bu dönemde oyuncu
performanslarının aşırı
övgü ya da eleştiri konusu
yapılmasını doğru bulmuyorum. Beşiktaş ne yapıyorsa
takım halinde yapıyor. Biliç’in
başarısı bu.
ürkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’in
yaklaşık 1 yıldır bu konuda çalışma yürüttüğünü dile getiren Demirören, “Pek çok
kişiyle görüştü, pek çok değerlendirme yaptı.
Kulüplerimizin mali yapılarını değerlendirdik. Ona göre belli çalışmalar yaptık. Bugün
öğleden sonra yönetim kurulumuzla, ardından
Kulüpler Birliği Vakfı temsilcileriyle görüştük.
Burada olamayan kulüp başkanlarından da
telefonla onay alındı” şeklinde konuştu.
Öte yandan, yabancı milli takımları tercih
eden oyuncuların yabancı statüsüne girmesine
toplantı sonunda açıklık getiren Demirören;
Erkan Zengin, Veli Kavlak gibi oyucuların,
daha önce bu hakkı kazanmaları nedeniyle
etkilenmeyeceklerini, kuralın, bundan sonra
milli takım tercihini farklı ülkeler yönünde
kullanan oyuncuları etkileyeceğini vurguladı.
SPOR
IV
Fatih Mutlu
St. James’ Park da
Allah’ın mescididir
E
lhamdülillah Müslüman’ız. Oruç tutuyoruz, namazlarımızı aksatmamaya
çalışıyoruz, dünyanın duayla döndüğünden
haberdarız. İnsanız, unutmakla malulüz,
bazen iş güç derken dalıp gidebiliyoruz fakat
her şeye rağmen, tüm kapitalist baskı ve
dürtülere rağmen oruç, namaz ve dua hayatımızın merkezinde durmaya devam ediyor,
elhamdülillah. Bir konfeksiyon atölyesinde kalfa, bir adliye binasında
başsavcı ya da dört çocuklu bir
evin annesi de olsak bu değişmiyor. Dünyaca ünlü bir kulüpte dünyanın izlediği futbolcular
olsak da değişmiyor.
Haber İngiltere’den:
İngiliz Daily Mirror gazetesinin bildirdiğine göre,
ülkenin köklü futbol kulüplerinden Newcastle United,
stadyumları St. James’
Park’ta futbolcular için
özel bir mescit açtı.
Bir kulüp yetkilisinin
aktardığına göre, bu
hadiseden önce futbolcular “çeşitli odalarda” ibadet
edip öyle maça çıkıyorlarmış.
Futbolcular “artık yeter” deyip
harekete geçmişler, ısrarlarıyla bu
mescidin açılmasını sağlamışlar.
Peki kimdir bu kardeşler? Savunmada Massadio Haydara ve Mapu Yanga
Mbiva; orta alanda Cheick Tiote, Meh-
di Abid, Musa Sissoko ve Hatim bin Arfa;
forvette Papiss Cisse... New Castle’ın bazı
oyuncularını (Tiote, bin Arfa, Cisse ve şu an
Beşiktaş’ta oynayan Demba Ba’yı) şu hadiseden tanıyoruz zaten: Kulüplerinin 2012’de
bir bahis şirketiyle imzaladıkları senelik 6
milyon Sterlin’lik anlaşmayı, Britanya Müslüman Meclisi aracılığıyla “bu Şeriat
kurallarına aykırı” diyerek protesto
etmişler ve “bu yolla kazanılan bir
paranın helal olmayacağını” bildirmişlerdi.
Yeryüzü Allah’ın mescididir.
St. James’ Park bundan ayrı
tutulacak değil ya...
Namazlarını aksatmayan kardeşlerimize aşkolsun.
DİRİLİŞ POSTASI
Günlük siyasi gazete
1 Ocak 2015 Türkiye ve KKTC Fiyatı: 50 Kr.
HÜRRİYET, ADALET, İTTİHAD-I İSLAM
Küba’da cami
yapıyoruz. Olley!
Arjantin’den Meksika’ya kadar, Güney ve Orta Amerika’daki ilk şehirleri Müslüman Endülüs göçmenleri kurdu. İspanyolcanın yüzde
40’ı Arapça. Sevinç ve coşku ifadesi olan “Olé” (Bildiğiniz “Olley”),
Lafzetullah’tan geliyor. Öyleyse: Havana semalarında yükselecek olan
tekbir sesleri, Kübalıların bilinçaltına hoş gelip sefa getirecektir.
Fethullah Gülen
hür basına karşı
V
F
renklerin Amerika kıtasını işgaline önayak olan Kristof Kolomb, hatıralarında
“Küba sahillerine vardığımda tepede bir cami
gördüm” diyor ya... O camiden geriye eser
kalmadı, ama Diyanet İşleri Başkanlığı’mız
şimdi aynı tepeye yeni bir cami konduracak
inşaallah. E kondursun artık. 2000 senesinde
Küba’daki Müslümanların sayısı bin civarındaydı. Bu sayı, tebliğ faaliyetlerinin hız
kazanması sayesinde 15 senede 10 bine çıktı
elhamdülillah.
KÜBA DEVLETİ MÜSLÜMANLARI
SEVER
Filistin ve Cezayir gibi ülkelerle fevkalade
iyi ilişkileri sayesinde Müslümanlarla muhabbet konusunda idmanlı olan ve üniversitelerinde binlerce Müslüman genci ağırlayan
Küba yönetimi açısından bir sorun gözükmüyor. Başkent Havana ve bilahare başka Küba
şehirlerinin semalarında tekbir seslerinin
yükselmesi inşaallah pek yakın.
Anadilleri İspanyolca ve dolayısıyla büyük
ölçüde Arapça olan Kübalıların bilinçaltı bu
seslere yabancı değil. Orta ve Güney Amerika’da fitne fesat tohumları eken ABD’li
Protestan fundamentalist tarikatların rahle-i
tedrisatından geçenler bir yana, Küba halkının ezanı yadırgamayacağını –tabii ki ihtiyat
payı bırakarak- öngörebiliriz.
yaygın kabul görüyor.
İspanyolca’nın olmazsa olmazlarından
“ojala” (ohala diye okunur) da Arapça “İnşaallah”ın bozulmuş hali.
CALIFORNIA = HALİFE’NİN DİYARI
Arapça kökenli İspanyolca kelimelerde bahis açılmışken... ABD’nin California eyaleti
“Halife” kelimesinden geliyor. Fransızlar
halifenin payitatahtı anlamında “Califerne”
(Kalifern) kelimesini kullanırlardı. İspanyollar bunu “California”ya dönüştürdüler.
Daha ziyade, Endülüs’ün farklı dönemlerdeki
başkentleri Kurtuba (Cordoba) ve Gırnata
(Granada) yahut genel olarak Endülüs için
kullanırlardı bu kelimeyi. Bugünkü California
eyaletinin bulunduğu toprakları keşfettiklerinde, “Ne şahane bir yer. Halife’nin diyârı /
Endülüs (California) gibi bereketli” demişler,
California ismi de oradan gelmiş. Zaten California’nın göbeğindeki bir mıntıkaya (şimdi
Los Angeles şehrinin bir semti) “El-Hamra”
ismini verdiler; Gırnata’daki o güzide sarayın.
“OLE”NİN ASLI LAFZETULLAH
İspanyolca için “büyük ölçüde Arapça”
dedik. Neye istinaden? İspanyol dilindeki
Arapça kelimelerin oranını yüzde 40’a kadar
çıkaran dilbilimcilerin tespitlerine istinaden.
“El” takısını çekip alsanız, geriye İspanyolca kalmaz. İngilizce’deki “the”, Almanca’daki “der, die, das”, Fransızca’daki “le, la” gibi.
Bildiğimiz Arapça “El”dir bu.
Hispanik halkların sevinç, heyecan, coşku
ifadesi olan “Olé” (Olley)in Lafzetullah’tan,
yani “Allah” lafzından geldiği, onun bozulmuş hali olduğu da dilbilimciler arasında
yoktur / Galip olan ancak Allah’tır) yazar. Bu
yazı, El-Hamra Sarayı’ndaki hattın aynısıyla, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’in en
büyük metro istasyonu olan İndependencia
(Bağımsızlık) istasyonunun duvarlarına da
yazıldı. O istasyonun merdivenlerinden 9
Temmuz Caddesi’ne çıkılıyor. O caddenin
kenarında da Endülüs’e bir selam var; İbn-i
Rüşd Anıtı. Endülüslü büyük âlim, büyük
İslam âlimi İbn-i Rüşd’e bir saygı duruşu.
LATİN AMERİKA ŞEHİRLERİNİ MÜSLÜMANLAR KURDU
Ne alâka mı? Şu alâka: Avrupa kıtasından
Arjantin’e ve diğer “Latin Amerika” ülkelerine ilk kitlesel göçleri gerçekleştirenler,
Endülüslü Müslümanlardı. Haçlı idaresinin
ölümcül baskılarından kurtulmak için “Biz
Hıristiyanlardan olduk” diyen, fakat için için
kelime-i şehadet getiren ve “Belki gâvur krallığının baskıları Amerika’da daha az hissedilir” diyerek Amerika’ya hicret eden Araplar,
Berberiler...
Buenos Aires Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İslam Mimarisi Hocası Şemseddin
Ricardo Horacio Elia diyor ki: Arjantin’den
Meksika’ya kadar, Güney ve Orta Amerika’daki ilk evleri, kiliseleri, kamu binalarını
ve genel olarak da şehirleri Endülüslü gizli
Müslümanlar inşa etti, çünkü İspanya Krallığı
bu işlerin erbabı olan başka bir insan kaynağına sahip değildi.”
TEŞEKKÜRLER ARJANTİN
EL-HAMRA’DAN BUENOS AİRES METROSUNA: “LA GALİBE İLLALLAH”
El-Hamra Sarayı deyince... Malum, o sarayın duvarlarında boydan boya, tekrar tekrar
“Ve La Galibe İllallah” (Allah’tan başka galip
Metro durağındaki o muhteşem yazı ve 9
Temmuz Caddesi’ndeki o anıt ile yetinmeyen
Arjantin hükümeti, Orta ve Güney Amerika’daki en büyük caminin inşası için Buenos
Aires’in güzide semtlerinden Palermo da
devasa bir arazi tahsis etti. Müslüman Endülüs mirasını sahiplenip ona ve Müslümanlara
sahip çıkmaları ne güzel.
Küba da sahip çıkacaktır inşaallah.
Malcolm X Cumhuriyeti
F
erguson olayları ve siyahlara yönelik devlet şiddetinin
ABD genelinde –yeniden- ayyuka çıkması, radikal Afro-Amerikan hareketlerinin popülaritesini
arttırıyor.
Eski Kara Panter Partisi liderlerinden başını çektiği bir
grup devrimci, siyahlara ait
mahallelerde Birleşik Devletler
hükümetinin şerrini def edecek
“özyönetim”lerin kurulması
çağrısında bulunurken, Yeni
Afrika Bağımsızlık Hareketi diye
de anılan Malcolm
X Halk Hareketi
(Malcolm X Grassroots Movement)
daha ileri giderek
“Yeni Afrika Cumhuriyeti”nin hayata
geçirilmesini istiyor.
Malcolm X (Allah Teala şehadetini kabul buyursun) Afrika
kökenli Amerikalıların, ABD
topraklarını bölüp, bir kısmı üzerinde bağımsız bir devlet kurmalarını savunuyordu.
Şehidin iki arkadaşı tarafından
1968’de düzenlenen ve Afro-Amerikalı 500 toplum önderinin
katıldığı bir toplantıda ABD’nin
beş eyaleti üzerinde bağımsız
“Yeni Afrika Cumhuriyeti”nin
kuruluşu ilan edilmişti.
“Biz diğer Amerikalılardan
ayrı bir halkız. Artık geleneksel
manda Afrikalı da değiliz ve halk
olarak Afrika’ya dönüşümüz de
mümkün görünmüyor. Yeni Afrikalılarız biz. Vatanımız da, köle
atalarımızın omuzları üzerinde
yükselen, onların alınteriyle bereketlenen ve bugün dahî nüfusun
çoğunluğunu teşkil ettiğimiz
Louisiana, Mississippi, Alabama,
Georgia ve Güney Carolina’dan
müteşekkil Yeni Afrika’dır”
diyen Malcolm X Halk Hareketi,
kâğıt üstüne kalan “Yeni Afrika
Cumhuriyeti”nin kuvveden fiile
çıkması için çalışıyor.
Hayırlısı...
YERYÜZÜ NOTLARI
CMYK
aktiyle “Vay sen Hocaefendimize
nasıl yan bakarsın!” deyip Fethullah Gülen’i eleştirmekten başka suçu (!)
olmayan gazetecileri arkalarından sövüp
sayarak zindana ‘uğurlayan’, Türkiye’de
basın mensuplarına baskı var denildiğinde
de “Bunlar gazetecilikten değil teröristlikten tutuklandı” mazeretine sarılan malum
zevat, şimdi fitne-fesat tezgâhları kurma
suçundan kendileri mahkemelik ve mapusanelik olunca “Hür basın susturuluyor!”
diye feryat ediyorlar.
Öte yandan Fethullah Gülen, isminin
geçmediği sıradan eleştiri yazılarını bile
“hakaret”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”
gibi ithamlarla mahkemelerde şikayet ve
dava konusu yapıyor. Açtığı davaların
sayısı 400’ü geçti. Sabah gazetesinin haberine göre İstanbul Basın Savcılığı’nın dört
savcısı bunlarla uğraşmaktan başka bir iş
yapamıyor. Adliye kilitlendi. Mahkemelik
olan gazeteciler de mesailerinin önemli
bir kısmını bu lüzumsuz davalara ayırmak
mecburiyetinde kalıyorlar.
Mevzuyu en iyi bilenlerdenim, çünkü
Fethullah Gülen benim hakkımda tam 13
şikâyette bulundu! 17 Aralık sürecinde
kendisi hakkında ne yazdıysam mahkemeye taşıdı. Ben gene iyiyim. 20’den fazla
dava yiyen arkadaşlarım var!
Ekrem Dumanlı kardeşimizin bunu
mesele ettiğini, “Hür basın susturulmaya
çalışılıyor” diyenlerden herhangi birinin
“Fethullah Gülen ne yaptığını sanıyor?”
diye sorduğunu duydunuz mu hiç?
İsminin geçmediği yazılara bile tahammül edemeyip tahammülsüzlüğünü mahkemelere taşıyan, “Bunların paralarını alın
ve bunları hapse tıkın” diye lisan-ı hal ile
bas bas bağıran Fethullah Gülen’in mentalitesi bu memlekette iktidar olsa, Zaman ve
yavrularından başka gazete kalmaz, biz de
hepimiz ömrümüzün sonuna kadar demir
parmaklıklar arkasında yaşarız!
Nuri Pakdil
ortalığı dağıtıyor
Daima, her fırsatta, sebatla ve ısrarla
“1923’e karşıyız, getirdiği her şeye de
karşıyız” diyen devrimci şair ve yazar Nuri
Pakdil, 80 senedir yapmadığını yapıp konferanslarda konuşuyor, ödül törenlerinde
sahneye çıkıyor, fuarlarda kitap imzalıyor,
mülakat veriyor -ve ortalığı dağıtıyor!
Konferanslarında iğne atsanız yere düşmez. Necip Fazıl Ödülleri töreninde devrimin altını öyle güzel ve coşkulu bir şekilde
çizdi ki, salon yıkıldı ve bakanından cumhurbaşkanına kadar bütün devlet adamları
dahî sokağa çıkıp slogan atmamak için
kendilerini zor tuttular. TÜYAP Kitap Fuarı’nda kapanış gece 22:00’da mıydı? Nuri
Pakdil’in kitap imzaladığı stantın önündeki
kuyruk 24:00’e kadar uzadı, her gece ve
her gece. Sonra bir mülakat verdi, devrimci
yoldaşı Erdoğan’a sahip çıktı diye twitter
yıkıldı. İleri!
Sırada Malatya Kitap
Fuarı var. Sıkı dur,
Nuri Pakdil geliyor!
Üstelik Bülent Akyürek de geliyor,
iyi mi? Sallanacaksın Malatya!
Hakan Albayrak
Download