Fethullah Gülen hür basına karşı 2015’in en düşük memur maaşı 2.114 İsminin geçmediği yazılardan bile şikayetçi olan Fethullah Gülen’in basına açtığı davaların sayısı 400’ü buldu. Adliye kilitlendi. 16’da İlk yerli uçak gemisi 2019’da hazır 7’de 3’te DİRİLİŞ POSTASI Günlük siyasi gazete 1 Ocak 2015 Türkiye ve KKTC Fiyatı: 50 Kr. HÜRRİYET, ADALET, İTTİHAD-I İSLAM Namaz ve tesettürü de yasakladılar! G eçen Ramazan ayında Doğu Türkistan’da oruç yasağı ilan eden Çin yönetimi, İslam’ı tamamen yasaklama yönünde yeni adımlar atıyor. 1 Ocak’ta yürürlüğe giren bir kanunla, Doğu Türkistan’da resmi kurumlar, okullar ve iş yerlerinde namaz kılmak, ‘dini giysiler’ giymek, başörtüsü yahut Müslümanlık alameti sayılabilecek olan başka herhangi bir sembol takmak yasaklandı. Öte yandan camilerin kapılarına da kilit vuruluyor. D ünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk diyor ki: “Bütün bu yasaklamalara rağmen Doğu Türkistan halkı, alacakları cezaya veya maruz kalacakları müeyyidelere bakmadan ibadetlerini gizlice yerine getirmekte ve Allah’a kulluk vazifesini en üst düzeyde ifa etmektedir. Başta Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere bütün uluslararası kuruluşları Uygurlarla dayanışmaya ve Çin’e dur demeye çağırıyoruz.” Davutoğlu’ndan Süryanilere kilise müjdesi 7’de Bülent Arınç veda ediyor stanbul’da gayrimüslim azınlık temsilcileriyle yılbaşı yemeğinde biraraya gelen Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yeşilköy’de yeni bir kilise inşa etmek isteyen Süryani vatandaşlarımıza arazi sözü verdi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir kilise inşa edilecek. Kırşehir Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (KIRSİAD) açılış törenine katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, burada yaptığı konuşmada siyasete veda mesajını yineledi. Arınç, “Refah’tan beri beş dönemdir parlamentoda milletvekiliyim. Kaldı şurada 6 ayımız. Allah hayırlı, uzun ömür verirse 6 ay sonra gençlere yerimizi terk edeceğiz” dedi. 3’te B A Ş Y A Z I “Bizim adaletimiz, terbiyemiz...” CMYK 13’te Türkiye’de ilk: Yerli tohum ıslahı yapıldı İ Dünyanın en vahşi kapitalizmini uygulamakta hiçbir beis görmeyen Çin yönetimi, Uygurlar sözkonusu olduğunda komünistliğini hatırlıyor ve Doğu Türkistan Müslümanlığını bastırmaya dönük birbirinden korkunç kararlar alıp gönül rahatlığı ile uyguluyor. Gönül rahatlığı ile… Zira, sanayilerinin hatırı sayılır bir kısmını Çin topraklarına taşımış olan Batılı devletler oradan elde ettikleri menfaatlere Tibet’i bile kurban ederken Doğu Türkistan’a hiç dönüp bakmazlar. Bırakın Çin’e tepki göstermeyi, İsveç’te her gün bir caminin yakılmasını dahî tel’in konusu yapmıyorlar. Nasıl yapsınlar ki? Batı’da camilerin, Müslümanların mütemadiyen saldırıya uğramadığı bir devlet kaldı mı? Kimi kime şikâyet edeceksiniz? Gelgelelim, İslam’a yönelik saldırıları tabii karşılayan Batı devletleri –son zamanlarda İslam düşmanlığının tavan yaptığı Almanya en başta- Türkiye’daki Hıristiyanların durumunu ne kadar endişe verici buluklarını tekrar edip duruyor ve bu husuta bilhassa “mutaassıb” AK Parti hükümetine suçlamalarda bulunuyorlar. Cumhuriyet tarihi boyunca gasp edilen mülklerini Hıristiyanlara iade eden, metruk kiliseleri restore edip ibadete açan, 1915’te öldürülen masum Ermeniler için üzüntü beyan eden hükümete! Onları ikiyüzlülükleri –daha doğrusu yüzsüzlükleri- ve iftiraları ile başbaşa bırakıp gayrimüslim vatandaşlarımıza sürur vermeye devam eden, son olarak Yeşilköy’de bir Süryani kilisesinin inşasına yeşil ışık yakan AK Parti hükümeti en doğrusunu yapıyor; dünyanın vicdanı olmak için ne gerekiyorsa onu. Erdoğan’ın, başbakanlığı sırasında New York’ta verdiği bir demeci hatırlatmanın tam zamanı: “İsrail yönetiminin yanlışını biz ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşlarımıza asla ödetmeyiz. Niye? Çünkü bizim adaletimizin gereği budur. Bizim aldığımız siyasi terbiyenin gereği budur. Bu sadece bugün için değil ha! Tarihten gelen bizim yetişme tarzımız bu, yaklaşımımız bu.” Mahmut Abbas “ret”çilerden hesap soracak Erdoğan: Bakanlar Kurulu’nu Beştepe’de toplayacağım Reis dümene geçiyor Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini açıkladı. Cumhurbaşkanı seçimi kampanyası boyunca, “Seçilirsem bütün anayasal yetkilerimi sonuna kadar kullanırım” diyen Erdoğan’ın Haluk Koç: Bunun adı resmen “Cumhurbaşbakanlık” bunu mutad hale getireceğine kesin gözüyle bakılıyor. Böylece başkanlık sistemine fiilen geçilmiş olacak. Şefkat Çetin: Fiilen başkanlık sistemine geçme niyeti 9’da Efsaneden gerçeğe Enver Paşa “Sarıkamış’ta 90 bin askeri dondurdu”, “Alman hayranlığı yüzünden Türkiye’yi harbe soktu”, “Osmanlı’yı batırdı” gibi ucuz ezberleri buruşturup çöpe atıyoruz. Yalanların ve efsanelerin gölgesindeki Enver Paşa gerçeğini anlatan yazı dizimiz bugün başladı. 2’de MİT dizisi geliyor 14’te En meşhur Suriyeli muhacir Cevdet Said 3’te Türkiye infak şampiyonu oldu 7’de Futbolda “yabancı” depremi 15’te DİZİ-RÖPORTAJ “ 2 DİRİLİŞ POSTASI Hep ‘Atatürk olmasaydı’ diye konuşulur ya… Biz de şöyle bir nazire yapalım: Enver Paşa olmasaydı bugün Selimiye Camii’ni görmek için Bulgaristan’a gitmemiz gerekecekti! Dağılan orduyu toplayan adam TAKDİM Enver Paşa’yı nasıl bilirsiniz? Sarıkamış’ta 90 bin askerimizi yok yere kırdıran… Sırf Alman hayranı olduğu için memleketi Cihan Harbı felaketine sürükleyen… Koca Osmanlı’yı üç-beş senede batıran… Irkçı, Mason, maceraperest ve hayalperest bir “kafasız adam” olarak mı bilirsiniz? Öyleyse sıkı durun; bu yazı dizisinde Enver Paşa hakkındaki bütün o ucuz ezberleri buruşturup çöpe atıyoruz. Yalanların ve efsanelerin ardındaki Enver Paşa gerçeğini öğrenmeye hazır mısınız? Öyleyse, “önyargılarınızı bir kenara bırakıp” değil, ne kadar önyargınız varsa hepsini kuşanıp gelin. Çatır çatır tartışalım sizinle. Hakikatlı olan kazansın. G ardımız düşmüştü. Düvel-i Muazzama karşısında boynumuz kıldan inceydi. Vatan topraklarını “bir tek kurşun atmadan” düşmana terk ediyorduk. “Abdülhamit Han 33 yıllık saltanatı boyunca bir karış toprak vermedi” derler, ama o dönemin ilk 6 yılında Kars, Batum, Artvin, Ardahan, Niş, Teselya, Dobruca ve Kıbrıs sancakları ile Bosna-Hersek, Tunus ve Mısır’ı kaybettik. Sonraki 27 yılda toprak kaybı olmadıysa da nüfuz kaybı hızla devam etti. Devlet, İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı basan Avrupa destekli teröristleri cezalandırmaktan bile acizdi. Düvel-i Muazzama “Höt!” dedi mi akan sular duruyordu. Rusya, İngiltere, Fransa ve dahi Almanya ile Avusturya aralarında anlaşıp Anadolu’yu “çalışma bölgeleri” adı altında emperyalist nüfuz sahalarına ayırıyor, her biri kendine düşen sahada fitne-fesat tohumları ekiyordu. Devlet, bu fesat operasyonlarını sineye çekmek zorunda kalıyordu. Miskin miskin çöküyordu Osmanlı. Ruslarla İngilizler arasındaki rekabete dayanan denge siyasetinin de miadı doluyordu. 9 Haziran 1908 günü Baltık kıyısındaki Reval şehrinde bir araya gelen Rus Çarı Nikola ile İngiliz Kralı 7. Edward, karşılıklı dostluk mesajları vermiş, “safları sıklaştırma temayülü’’ sergilemişti. “İttihatçılar Meşrutiyet Devrimi’ni yapmasalardı ve Abdülhamid’i tahttan indirmeselerdi Rus-İngiliz ittifakı kuvveden fiile çıkmazdı” diyemeyiz. “Trablusgarp İtalyan işgaline uğramazdı, Balkan savaşları çıkmazdı” da diyemeyiz. Ve “Osmanlı ordusunun Balkanlar’da çil yavrusu gibi dağılmasının bütün sorumluluğu İttihatçılara aittir” de diyemeyiz. Ruslar 1878’de Osmanlı ordusunu darmadağın edip İstanbul kapılarına dayandıklarında -ve İstanbul’un işgali ancak İngiliz donanmasının intikaliyle önlenebildiğinde- devleti İttihatçılar mı yönetiyordu? Sultan 2. Abdülhamid’i padişahlığının ilk senelerindeki felaketlerden nasıl sorumlu tutamazsak, “Bu felaketlerin zemini çok önceden hazırlanmış ve olgulaşmıştı. Çiçeği burnunda bir padişah olan ve devlete nüfuz etmek için zamana ihtiyaç duyan Abdülhamid’e fatura edemeyiz bunları” demek mecburiyetinde isek, İttihatçılar için de aynı şey geçerli. Bununla beraber, bazı İttihatçıların (belki de çoğu İttihatçının) daha ziyade yıkım ekibi gibi hareket ettiği, korkunç zulümlere imza attığı, vatana millete büyük zararlar verdiği hakikatini de teslim etmeliyiz. Enver Paşa ve daha birçok kimseyi ayrı bir yere koyarak! Enver Paşa, 1. Balkan Savaşı sırasında (1912) Trablusgarp’ta direniş destanı yazıyor ve bugünkü bağımsız Libya’nın temelini atıyordu. Balkanlar’da yaşanan felaketi engellemesi mümkün değildi, ama gerekli yetki ve imkânı elde eder etmez Edirne’yi düşmandan geri aldı (Hep “Atatürk olmasaydı” diye konuşulur ya… Biz de şöyle bir nazire yapalım: Enver Paşa olmasaydı bugün Selimiye Camii’ni görmek için Bulgaristan’a gitmemiz gerekecekti!). 1914’te Harbiye Nazırlığı’na atanır atanmaz da orduyu tepeden tırnağa düzene sokmaya ve tahkim etmeye başladı. Bu işte o kadar başarılı oldu ki, ahı kalmış vahı kalmış Osmanlı ordusu bir sene gibi kısacık bir zaman zarfında toparlanıp yedi düvele karşı savaşabilecek seviyeye geldi. 1912’de Bulgar, Sırp ve Yunanlarla baş edemeyip Balkan cephelerinden can havliyle kaçan zavallı Osmanlı askerleri, 1915-1916 yıllarında Enver Paşa’nın genelkurmay başkanlığında Çanakkale’de İngiliz ve Fransız imparatorluklarına kök söktürdüler. Yine 1916’da bu askerler Kut’ül Amâre’de (Basra/Irak) İngiliz ordusuna karşı muhteşem bir zafer kazandılar; 20 binden fazla İngiliz askerini öldürüp, aralarında 13 general ve 481 subayın da bulunduğu 13.300 İngiliz askerini esir aldılar. Balkan cephelerine birkaç ay dayanamayan Osmanlı ordusu, Cihan Harbi’’ne üç sene dayandı; Asya, Afrika ve Avrupa cephelerinde aslanlar gibi savaştı; Mondros Mütarekesi’nin arefesinde bile zaferler kazandı, 15 Eylül 1918’de Bakü’yü fethedip Azerileri soykırımdan kurtardı. “Milli Mücadele” de Enver Paşa’nın adam ettiği ordunun ve İttihatçı kadroların (yahut İttihat ve Terakki kökenli kadroların) omuzları üzerinde yükseldi. “İstiklâl Harbi”ni başlatsın diye kolordusunu Mustafa Kemal Paşa’nın emrine veren Karabekir Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Manastır şubesinin kurucularından değil miydi? “İyi ama, Enver Paşa bizi Dünya Savaşı’na niye soktu ki? Bizi Kurtuluş Savaşı vermeye niye mecbur bıraktı? Almanların peşine takılıp Osmanlı Devleti’ni maceraya sürüklemenin ne alemi vardı?” diye soracak olursanız… Bunu yarın konuşalım. YARIN: Osmanlı, Enver Paşa yüzünden mi parçalandı? Haydi ordan! 1 Ocak 2014 1 Ocak 2014 Şu halin güzelliğine bakar mısınız? Cumhuriyet tarihinde ilk kez kilise inşa edilecek Hıristiyan vatandaşlara büyük müjde Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gayrimüslim azınlık cemaatlerinin temsilcileriyle yaptığı toplantıda, Cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek Yeşilköy’de yeni birkilise yapılmasının kararlaştırıldığı öğrenildi. Ali Fuad Paşa anlatıyor: “Enver Paşa’nın bu iman ve itikadına, savaş sırasında Medine’yi ziyaretinde yakından şahit olmuştum. Medine istasyonundan inince doğru Peygamber’in merkadine, Ravza-i Mutahhara’ya yaya olarak gitti. İstasyondan oraya kadar epey mesafe vardı. Cemal Paşa, Faysal Bey (geleceğin Irak Kralı), şerifler, seyyitler, Medine eşrafı, sivil ve askeri erkân, Enver Paşa’nın etrafında ve gerisinde yürüyorlardı. Bütün Medine halkı karşılıklı saf tutmuştu. Kasideler okunuyordu. Caddenin iki tarafında develer kesiliyor; kan fıskiye gibi fışkırıyordu. Fakat, başkomutan vekili, kendisine yapılan bu töreni görmüyor ve işitmiyor gibiydi. o, asıl komutanın, Peygamber’in huzuruna gitmekte idi; ona saygılarını sunmağa, asilin vekiline emanet ettiği vazifenin hesabını arzetmeye gitmekteydi. Enver Paşa, benliğinden geçmiş, ellerini göğsünün üzerinde saygı ve taatle bağlamış; başını öne eğmiş, sessiz sedasız ağlıyordu. Ve bütün bu yürüyüş esnasında biteviye ağlıyor, gözlerinden yaşlar döküyordu.” Tek tek söz alan dini azınlık temsilcileri, 10 yılda Türkiye’de azınlıklara bakışın değiştiğini anlatarak, daha önceki dönemlerde yaşanan olumsuzluklardan örnekler verdi. Fakat İskenderun’da sinema olarak kullanılan bir kilisenin restore edilip Ermeni cemaatine verilmesi, son dönemdeki olumlu gelişmelere örnek olarak aktarıldı. Aynı şekilde hükümetin yurtdışına göç etmiş olanlara da “dönün” çağrısında bulunmasından duyulan memnuniyet dile getirildi. Komşu ülkelerden gelenlere kapı açılırken de din ve mezhep ayrımı yapılmaması sebebiyle Süryani ve Keldanilerden örnek göstererek, teşekkür edildi. Başbakan Davutoğlu da gayrimüslim cemaatlerden bahsedilirken, “başka bir ülke” ile bir bağ varmış gibi değerlendirmeler yapıldığını, bunun yanlış olduğunu, “bu masa”da bulunan herkesin Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit, öz vatandaşları olduğunu ifade etti. Toplantıda, restorasyon ya da eskilerin iadesi haricinde, Türkiye tarihinde ilk kez yeni bir kilisenin inşa edilmesi kararı alındığı da belirtildi. Buna göre, Süryani cemaati tarafından Yeşilyurt’ta kilise yapılacak. Devlet de kilisenin arazisini tahsis edecek. Gariban Suriyeli deyip geçme! Türkiye’ye sığınan Suriyeliler arasında birbirinden kıymetli âlimler, entelektüeller, yazarlar, zanaatkârlar, müzisyenler, sinemacılar var. Dünyaca ünlü mütefekkir Cevdet Said ve Arap basınının en muteber yazarlarından Eymen Halid de muhacir olarak Türkiye’de. -Bu nasıl başlık? Ne faydasu yahu? Osmanlı’yı batıran, Sarıkamış’ta 90 bin askerimizi yok yere kırdıran adamdan söz etmiyor muyuz? -Teessüf ederim! Koca Enver Paşa’yı böyle ucuz bir ezberle harcamak reva mıdır? -Koca Enver Paşa mı? Ucuz ezber mi? Ne diyorsun kuzum sen? -Osmanlı’’nın son büyük kahramanını kulaktan dolma bilgilerle yargılamak ayıptır diyorum. Onun hakkında doğru dürüst bir kitap okumadan, hatta makale bile okumadan ileri-geri konuşmanın da- SCK 2 yanılmaz hafifliğine dikkat çekiyorum. -Ne kahramanı? “Doğru dürüst” dediğin kitaplarda, makalelerde böyle mi yazıyor? Bu bedhaha övgüler mi diziliyor? -Bir şehitten söz ediyoruz, saygılı ol! Senin için, benim için, bütün Ümmet-i Muhammed için Kuzey Afrika’dan Türkistan’a kadar her cephede aslanlar gibi savaşmış, İslam İhtilal Cemiyetleri Birliği vasıtasıyla Alem-i İslam’ı emperyalist saldırganlara karşı seferber etmek için varını-yoğunu ortaya koymuş ve bu yolda şehadet şerbetini içmiş bir İslam kahramanından söz ediyoruz, evet! -İslam kahramanıymış! -Değil miydi? -Değildi tabii. Türkçü-Turancıydı. İslamcılığı siyaset icabıydı. Takiyeydi. -Nereden biliyorsun? -Biliyorum işte. -Trablusgarp’ta Araplarla beraber omuz omuza savaşırken takiye mi yapıyordu? Muhterem zevcesine yazdığı mektuplarda “İslam için dua et” derken takiye mi yapıyordu? Mitralyözlerin önüne atılarak şehadet şerbetini içişi de mi takiyeydi? -Turan yolunda öldü, İslam yolunda değil. -Turan gâvur mu? Tövbe estağfirullah! Emir Şekip Arslan gibi elemanları vasıtasıyla Arap illerini Avrupalılara karşı ayaklandırmaya çalışırken, beri tarafta Sovyet devriminin Turan illerinde doğurduğu boşluğu doldurarak bu İslam topraklarını da kurtarmaya çalşmış olması takdire şayan değil mi? İttihad-ı Turan’ı niye İttihad-ı İslam’ın bir cüz’’ü olarak görmüyorsun? [email protected] Osmanlı Türkçesinin okullara ders olarak okutulması teklifi, bazılarını fena halde rahatsız ediyor… “Bilim dili değil” filan diyerek “gerekçe” devşirmeye çalışıyorlar… Peki, yıllar önce “ilim alfabesi” diye kabul ettiğimiz lâtin alfabesi bize bilimsel bir ivme kattı mı?.. Ayrıca yıllardan beri İngilizce eğitim veren sürü ile okulumuz, İngilizce konuşup yazan yüz binlerce gencimiz var da ne oluyor? Bilimde, teknolojide hangi seviyelerdeyiz?.. Dilini, alfabesini değiştirmeyen Japonya, Rus, Çin, ilim üretme skalasının neresinde, biz neresindeyiz? Güçlü bir potansiyele ve iç cevhere sahip olduğumuz kesin. Asırlar süren başarılı bir devlet tecrübemiz de var. Ne çare ki yıllardır kendimizi ideolojik tartışmalarda boğuyoruz. İç dinamiklerimizi harekete geçirip toplumsal enerjiye dönüştürecek bir hamleye muhtacız: Yeni bir çıkış yapabilirsek, müthiş sıçramalar gerçekleştirebiliriz. Bu tetiklemeyi başka bir şey de sağlayabilir, Osmanlıca da… Ancak “Cumhuriyet kazanımları” denilen ve maddeler halinde bile yazılamayan soyut kavramların bunu sağlayamadığı da ortada. Yeni bir enerji merkezi bulmamız lâzım. Bu merkez Osmanlı’nın yeniden keşfiyle oluşturulabilir. Bunun için ise öncelikle Osmanlı’yı tanımamız gerekiyor. Dilini ve alfabesini bilmeden bu iş olmaz. Osmanlı hakkında hafızamıza tıkıştırılan ne varsa terkedip gerçeğiyle buluşmamız icap ediyor. Aksi taktirde bir yüz yıl daha kendimize yabancılaşmış olarak yaşar, hiçbir varlık da gösteremeyiz. Avrupa’da, insan haklarının ismi bilinmezken, kendi topraklarında yaşayan farklı inançlara, mezheplere mensup, farklı dilden, farklı kıyafetten insanları özgürce yaşatan, bununla da yetinmeyerek hayvan ve bitki haklarını dahi teminat altına alan tek devlet Osmanlı Devleti’dir!.. Osmanlı’yı keşfetmek, üstün medeniyetimizi keşfetmektir. İlk yerli uçak gemimiz yolda Sorularla-cevaplarla Enver Paşa’nın faydaları İttihad-ı Turan, İttihad-ı İslam’ın bir cüzü değil mi? YAVUZ BAHADIROĞLU Osmanlıca Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nde gerçekleştirilen toplantıda Başbakan Davutoğlu öncelikle misafirlerini dinledi. Papaz ya da ruhban sınıfından birisinin azınlık okullarında ders vermesine izin verilmemesi, bu kişilere pasaport verilmemesi, verildiğinde de en fazla 6 ay süreyle verilmesi, kiliselerin sinema ya da farklı amaçlara kullanılması gibi yaşananlar anlatıldı. A ilesiyle beraber Bursa’ya yerleşen Suriyeli piyano dehası Tambi Esed’I tanımayanımız kalmadı. Peki, ülkemizde başka hangi Suriyeli değerleri ağırladığımızı biliyor muyuz? LOKMAN DERKİ EFSANESİ Beşşar Esed 2000 senesinde Suriye’nin başına geçtiğinde “Şam Baharı”ndan dem vurduran bir hürriyet rüzgârı eser gibi olmuştu. Ne yazık ki pek çabuk geçen o rüzgârdan geriye, Ed-Dumari dergisinin raflarda çürüyen nüshalarından başka bir şey kalmadı. Ed-Dumari, rejimi ti’ye alan ve bu sayede ilk sayısından itibaren satış rekorları kıran muhalif bir mizah dergisiydi. Bu derginin karikatürlerini Ali Ferzat çiziyor, yazılarını (Bütün yazılarını!) Lokman Derki yazıyordu. Olağanüstü büyük bir etkisi vardı Lokman Derki’nin. Öyle ki, dergiden ayrıl- SCK 3 CMYK dığında okuyucuların dörtte üçü de O’nunla beraber ayrıldı. ‘DİKTATÖRLÜK ŞİRKTİR’ DİYEN ADAM Aslen Kürt olan ve “Kocaman bir Arap-Türk-Kürt devleti hayal ediyorum” diyen Lokman Derki, iki senedir Türkiye’de yaşıyor. Şam’dan Erbil’e hicret etmiş, ama sonra Türkiye’yi tercih ederek İzmir’e yerleşmiş. Ağırladığımız en meşhur Suriyeli ise, “Toplumsal Değişimin Kuralları” gibi kitaplarıyla bütün dünyada büyük saygı gören mütefekkir Cevdet Said. KAYSERİ’DE BİR FİLİSTİNLİ Londra’dan yayın yapan Kuds El Arabi gazetesinin köşe yazarlarından (şimdi Diriliş Postası’nın da köşe yazarı) Filistin asıllı Eymen Halid de Şam’daki evini-barkını terk edip Türkiye’ye sığınanlardan. Selçuklulara ve bilhasa ‘Kayserili’ Melişah’a hayranlık duyan Eymen Halid, ailesiyle beraber yaşamak için Kayseri’yi tercih etti. Oradaki en yakın dostu, Mavi Marmara şehitlerimizden Furkan Doğan’ın babası Ahmet Doğan. “Diktatörlük şirktir” dediği için Esed rejimiyle öteden beri başı dertte olan üstad Cevdet Said, geçen sene 40 civarında akraba ve köylüsü ile beraber İstanbul’a hicret etti. Aslen Çerkes (Abzeh) olan Cevdet Said ve yakınları, İstranbul hicretinde en büyük dayanışmayı Kafkas Vakfı’ndan görüyor. KAYBOLAN MESLEKLERİN ERBABLARI Sayısı birbuçuk milyonu geçen Suriyeli muhacirler arasında taş işçiliği gibi neredeyse ‘antik’ saydığımız zanaatların ustaları, mekanik oto tamirciliği gibi kaybolmaya 2014’ün son Milli Güvenlik Kurulu toplantısında “Havuzlu Çıkarma Gemisi - LPD”ye uçak gemisi ayarı verilmesi kararlaştırıldı. yüz tutan mesleklerin erbabları, Suriye televizyonlarında destanlar yazmış olan senarist ve yönetmenler, birinci sınıf doktorlar ve eczacılar da bol miktarda var. Bazı basın-yayın organları ve sorumsuz siyasetçiler aleyhte tezvirat yapa dursunlar; Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin ortalama kalitesi o kadar yüksek ki, devletin içindeki bazı unsurlar, hükümete, “Bu nüfus transferini kalıcı kılmak ve ondan azami derecede istifade etmek için gerekli düzenlemelerin bir an evvel yapılması” yönünde telkinde bulunuyorlar. Ancak, “devrim sonrası Suriye”nin insan kaynağı ihtiyacını gözeten hükümetin bu konuda mütereddit olduğu gözleniyor. Türkiye’de inşa edilecek LPD gemisine 12 derece eğime sahip kalkış rampası (Ski jump) konulacak. Ski Jump isimli rampa, savaş uçaklarının kalkış mesafesini yarı yarıya kısaltacak. Türkiye’nin satın alacağı yeni nesil savaş uçakları F-35’lerden bir bölümü Milli Uçak gemimizde konuşlanacak. MGK, ilk yerli uçak gemimizin 2019’da Akdeniz’e açılmasını öngörüyor. 4 MEMLEKET DİRİLİŞ POSTASI “Yer-gök Allahuekber!” “Küçük oğlum, Muhsin; bilir misin? Öldü işte” RT’de yayınlanan “Ömür Dediğin” programı, muhterem bir jestle, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefat yıldönümünde, merhumun 95 yaşındaki annesi Fidan Hanım’ı konuk etti. derece olmasına rağmen yürüyüş için Sarıkamış’ın Kızılçubuk köyüne akın eden onbinlerin arasında TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay, Kars Valisi Günay Özdemir, Kars Belediye Başkanı MHP’li Murtaza Karaçanta ve birçok milletvekili de vardı. Yürüyüş, ’Asımın Nesli Asrın Yürüyüşünde, Gök Allahuekber, Yer Allahuekber’ sloganıyla düzenlendi. Bordo Bereliler sınırı geçti mi? Bordo Bereliler olarak bilinen özel komando birliğinin, kaçakçılar tarafından rehin alınan bir astsubayı kurtarmak için Suriye topraklarına üç helikopterle indirme yaptığı iddia ediliyor. K ilis’e bağlı Yavuzlu Köyü kırsalında önceki gün Öncü Karakolu’na bağlı askerler, hudut hattını kontrol ederken sınırdaki mayınlı bölge çevresinde bir grup kaçakçı tespit etti. Askeri birlik kaçakçıları takibe alırken, birliğin komutanı olarak görev yaptığı öğrenilen bir astsubay, atıl durumdaki doğalgaz boru hattı vanası yakınlarında kaçakçı grubun peşinden sınırın Suriye tarafına geçti. Habertürk’ten Veysi İpek’in haberine göre; Sınır ötesine geçen astsubay geri dönmeyince, kaçırıldığı anlaşıldı ve bölgede alarma geçildi. Yerel kaynaklardan alınan bilgilerden, sınırı geçen ve mermisi biten astsubay başçavuşun kaçakçılar tarafından rehin alındığı öğrenildi. İddiaya göre bu bilgi üzerine Genelkurmay Başkanlığı ve 2. Ordu Komutanlığı’nda yapılan değerlendirmelerden sonra Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı bordo berelilere operasyon için hazırlık emri verildi. Bordo bereliler operasyon için hazırlık yaparken bölgeye İnsansız Hava Araçları (İHA) yönlendirildi. Harekât merkezinde insansız hava araçlarından gönderilen görüntüleri izleyen Orgeneral Adem Hudidi, kaçakçıların Türkiye sınırına yakın bir yerde mola vermesi üzerine operasyonun düğmesine bastı. Emirle bordo bereliler, 3 helikopterle düzenledikleri nokta operasyonla kaçakçıların elindeki astsubayı kurtarmak için indirme yaptı. Kaçakçılar ile bordo bereliler arasında çatışma yaşanmadığı belirtilirken astsubayın akıbetiyle ilgili resmi makamlar açıklama yapmadı. Askerî ambulans kanala düştü, 1 askerimizi kaybettik Yurt genelinde Sibirya soğukları bekleniyor K T aza, Melikgazi ilçesi Erenköy Mahallesi Erciyes Caddesi üzerinde meydana geldi. Esenyurtmahallesinde ailesiyle birlikte oturan M.Y.Ö., kardeşi O.N.Ö. ile birlikte annesi Hülya Ö.’ye ait 38 AZ 711 plakalı otomobilin anahtarını alarak evden çıktı. İddiaya göre, 2 kardeş, 3 arkadaşını da yanlarına alarak Erciyes Caddesi’ne çıktı. Erenköy Mahallesi’ne gitmeye çalışan M.Y.Ö., bu SCK 4 sırada oradan geçmekte olan piyade er Şahin Taşkın’ın kullandığı 2. Hava İkmal Bakım Merkezi’ne ait askeri ambulansa çarptı. Çarpmanın etkisiyle ambulans, kanala düştü Kazada, 3’ü asker 8 kişi yaralandı. Yaralılar, çağrılan ambulanslarla çeşitli hastanelere gönderildi. sağlık durumu ağır olan askeri ambulans sürücüsü Bursa’nın Gemlik ilçesi nüfusuna kayıtlı er Şahin Taşkın, kaldırıldığı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan tüm müdahalelere rağmen vefat etti. Polis, kazayla ilgili soruşturma başlattı. ürkiye’nin yeni bir yağışlı ve çok soğuk havanın etkisine girmesi bekleniyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün internet sayfasında yer alan meteorolojik değerlendirmeye göre; Türkiye bugün öğle saatlerinden sonra Balkanlar ve Karadeniz üzerinden gelen yeni, çok soğuk ve yağışlı bir havanın etkisi altına girecek. Yağışlar pazar günü öğleden sonra Marmara ile Kıyı Ege’de ve Batı Karadeniz kıyılarında yağmur ve sağanak, Batı Karadeniz’in iç kesimleri, İç Anadolu’nun kuzeybatısı ve İç Ege’de karla karışık yağmur ve 5 1 Ocak 2014 MEMLEKET kar şeklinde olacak. Hava sıcaklıkları, hafta başından itibaren batı bölgelerden başlayarak hafta sonuna kadar ülke genelinde hissedilir derecede (8 ila 12 derece) azalarak mevsim normallerinin altına düşecek. Hafta ortasından itibaren ise yağışların kesildiği özellikle iç bölgelerde oldukça soğuk gece ayazları görülecek. Meteoroloji’den yapılan açıklamada, çok kuvvetli yağışlar, hava sıcaklıklarındaki aşırı düşüşlerin oluşturabileceği olumsuzluklara karşı vatandaşların, ilgililerin ve yetkililerin dikkatli ve tedbirli olmalarını istedi. Anlattı hikayesini Fidan Anne: Babası erken yaşta vefat etmiş. Bunun üzerine annesi de “gitmiş.” Kardeşiyle beraber dedeleri Ali Hoca’nın himayesinde büyümüşler. “Bizi kendi uşaklarından ayırmadılar” diyerek hala dua ediyor dedesine. Şarkışla’nın orta yerindeki yokluk günlerini anlattıktan sonra, “Şimdi birini giyiyorsun, eskiyor, diğerini giyiyorsun. Herkes zengin oldu” diyor. İhtiyar haliyle yatağa mahkum olmadığı için şükrediyor. Kocasının vefatıyla düştüğü yalnızlığı anlatırken “O olsaydı evimde dururdum. Şimdi biraz oğlumun yanında, biraz kızımın yanında kalıyorum” diyor, anne işte, evladına “yük olmaktan” çekiniyor. “Peki ya senin çocukların?” diye soruyorlar. “İki oğlan iki kız, dört tane...” diyor Fidan Anne, “Küçük oğlan, Muhsin, bilir misin, öldü işte.” Muhsin Bey’in kendi kendine Ankara’da okuduğunu, gelen gidenle ona bazen öte-beri gönderdiklerini anlatıyor, mahcup bir halde, “Evladın hepsi bir de, o gurbette okuduğundan, onun sevgisi fazlaydı” diyor. Sunucu Hanım soruyor: “Evlat acısı?..” Fidan Anne ne desin? “Dünya gözünden çıkıyor kızım. Allah kimseye vermesin; unutulmuyor. Evine hiç gitmiyorum. Vardığımda kötü oluyorum çünkü. Aklıma düşüyor, oturduğu, durduğu... hepsi aklıma düşüyor. Ağlıyorum, yetimlerini düşünüyo- rum. Allah ahirette buldurur, haberin var mı? Cenab-ı Allah cennetlik ederse orada kavuşacağız.” Sabır ve tevekkülle oğluna durmadan dua ediyor, “Allah vardığı yerde de utandırmasın.” Cenab-ı Allah’tan bu dünyada en çok istediği şeylerden birini söylüyor, “Okuyorum, üflüyorum, hiç rüyama girmiyor; göremiyorum.” Fidan Anne’yi dinlerken aklıma önce bir hadis-i şerif düştü: “İnsanoğlu öldüğünde bütün amellerinin sevabı da biter” diyor Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz, “Şu üç şey müstesna: Sadaka-yı cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua edilen hayırlı evlat.” Sonra babamın, dedemden öğrendiği ve bize de öğrettiği şu dua: “Allah’ım, bizim acılarımızı ana-babalarımıza gösterme.” Dünya yıkılmış, Firavunlar devrilmiş, iktidarlar el değiştirmiş, zulüm ve fakirlik almış başını gitmiş... ne fark eder? Ana-baba için evladından önemlisi var mı? Dünya yıkılmış, Firavunlar devrilmiş, iktidarlar el değiştirmiş, zulüm ve fakirlik almış başını gitmiş... ne fark eder? Rahmetli Muhsin Bey ve onun gibiler için ana-babalarından önemlisi var mı? iyarbakır’daki STK’lar tarafından oluşturulan ‘Diyarbakır Suriye Kardeşlik Girişimi’, savaş, açlık, soğuk ve pek çok sorunla boğuşan Suriye halkına yardım çağrısında bulundu. Düzenlenen kahvaltılı basın toplantısında sivil inisiyatif grubunun açıklamasını okuyan Özgür-Der Suriye’ye Yardım Girişimi Koordinatörü Hasip Yokuş, Suriye’de insanlık dramı yaşandığını vurgulayarak, “Bizim bugün bu mazlumların yanında olduğumuzu belirtmek ve aynı zamanda tüm topluma sesimizi duyurmak istiyoruz” dedi. Şam’da kozmetik fuarı S uriye’de devrimcilerle Esed rejimi / İran yönetimi / Rusya / Çin arasındaki savaş ve buna ilave olarak IŞİD meselesi bütün hızıyla devam ederken, Şam’da kozmetik fuarı düzenlendi. Devrimcilerin kontrolündeki Duma semtini bombalayan savaş uçaklarının çıkardığı gürülrünün kapladığı fuar salonu kadınlarla dolup taştı. A zerbaycan Savunma Bakanlığı’na göre, önceki akşam saatlerinde cephe hattının Ağdam bölgesinde Azerbaycan mevzilerini geçmeye çalışan Ermeni keşif ve sabotaj birliği ile Azerbaycan as- kerleri arasında çatışma çıktı. Kısa süren çatışma sonrasında Ermeniler kayıp vererek geri çekilirken, Ermeni keşif birliğinden Arsen Bagdasaryan isimli askerin esir alındığı açıklandı. Turan Ordusu mu kuruluyor? Antep ile Halep arasında bir fark olmadığını belirten Yokuş, “Emperyalist güçler çerçevesinde çizilen, hem zihin hem de gönül dünyamızda hiçbir karşılığı olmayan suni sınırlarla birbirimizden ayrılmış olsak T ürkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın Rusya’ya karşı ortak bir ordu kuracağı iddia ediliyor. Azerbaycan basınında yer alan haberlere göre dört ülke bir yıl önce askeri diplomatlarla başladığı görüşmeleri şimdilerde savunma bakanları aracılığıyla yürütüyor. Kurulacak ordunun adının ‘Turan Ordusu’ olacağı öne sürülüyor. da bu insanlar bizim kardeşlerimizdir. Zira Antep ile Halep’in, Akçakale ile Telabyad’ın, Ceylanpınar ile Ra’s-ülayn’ın, Nusaybin ile Kamışlı’nın farkı ne ise bizlerle Suriye halkının da farkı odur” ifadelerini kullandı. Gaziantep Üniversitesi, Irak’la işbirliğine gidiyor I rak Kültür Müsteşarı, Bağdat Üniversitesi Kimya Profesörü ve eski El-Anbar Üniversite Rektörü Prof. Dr. Mohammad El-Hamdan, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Yavuz Coşkun’u makamında ziyaret etti. Gaziantep Üniversitesi’nden yapılan açıklamaya göre, Rektör Coşkun tarafından üniversitenin tarihsel gelişiminin yanı sıra fakülte, yüksekokul, meslek yüksekokulu ve enstitüler hakkında bilgi verildiği ziyarette işbirliği kararı alındı. Nazarbayev’in kızı meclis başkan yardımcısı oldu “.edu.kurd” K “K azakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in büyük kızı Dariga Nazarbayeva geçtiğimiz Cuma günü ülke parlamentosunun alt kanadı Meclis’in Başkan Yardımcısı olarak seçildi. Dariga Nazarbayeva, iktidardaki Nur-Otan Partisi tarafındanaday gösterilmesinin ardından milletvekillerinin oybirliğiyle seçildi. ürdistan” ismi uluslararası alan kodu oldu. Web sayfaları bundan göyle “.edu.kurd” kodunu kullanacak. Bu gelişme, Erbil’de bağımsız Kürdistan fikrinin uluslararası kabul gördüğü şeklinde yorumlanıyor. Kırgızistan’da ‘Hac reformu’ K ırgızistan Diyanet İşleri Devlet Komisyonu Bölüm Başkanı Kanıbek Mamataliyev “Kabar” haber ajansında düzenlenen basın toplantısında, “Hac ziyaretini adil gerçekleştirme ve optimize etme hedeflerine ulaşıldı. Biz bu alanda yolsuzluğu azaltmayı başardık” açıklamasında bulundu. Mamataliyev, “Elektronik çekiliş sayesinde tüm seçimler temiz yapıldı. Bu önlemler kotaların satımı hakkında söylentileri önlemek amacıyla uygulandı. Bu alana reform uygulama bununla sona ermiyor. Bu yıl hac ziyaretinde bir takım sorunlar ile karşı karşıya geldik. Konaklama, sağlık, ulaşım ile ilgili sorunlar var. Önümüzdeki yıllarda reform sürecinin hızlanacağını umut ediyoruz” dedi. *** Son soru: “Cennet’e nasıl gideceğiz Fidan Anne?” Fidan Anne: “Namazda Allah’a yalvaracaksın, ‘Beni unutma Allah’ım, sahibim sensin’ diyeceksin. Namazını-abdestini ihmal etmeyeceksin, komşunla iyi geçineceksin. Allah hepsini yazıyor.” Adıgey’de dini kitapçık yasaklandı A Tahşiyeciler diye anılan cemaate kurulan komploda STV’deki “Karanlık Kurul’un da kullanıldığı iddiasını “Bunlar hayal ürünü” diyerek reddeden Dumanlı ve Karaca’ya kötü haber: STV Ana Haber’e göre bunlar gerçek. Şubat 2014 tarihli STV Ana Haber Bülteni’nde “(Karanlık Kurul sahnelerinin yer aldığı) Şefkat Tepe dizisi Türkiye üzerinde dönen dolapları belgeler ve gerçekler üzerinden anlatan bir dizi” ifadesi kullanılıyor. 14 Aralık operasyonunda gözaltına alınan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın D *** STV, Dumanlı ve Karaca’yı yalanlıyor! 21 Azeriler Ermeni askerini esir aldı “Ha Antep, ha Halep...” [email protected] T nver Paşa komutasında 100 yıl önce düzenlenen Sarıkamış Harekâtı sırasında şehit düşen askerlerimizi anmak için düzenlenen yürüyüşe 30 bin kişi katıldı. Hava sıcaklığı sıfırın altında 10 DİRİLİŞ POSTASI FATİH MUTLU Asım’ın Nesli Sarıkamış’ta yürüdü E 1 Ocak 2014 ‘hayal ürünü’ olduğunu iddia ettiği Şefkat Tepe dizisinin pek çok gazeteci ve yazarı da ima yoluyla hedef gösterdiği RTÜK uzmanlarınca tesbit edildi. İlgili RTÜK raporunda, “Dizinin hemen hemen her bölümünde ‘Sevilmeyen Kadın; Sabah Gazetesi Yazarı Sevilay Yükselir, Bilmemnereli; Rasim Ozan Kütahyalı, Cüce Lakaplı Yazar Yeni Şafak Yazarı Cem Küçük” denildi. dıgey’de bir cezaevi mescidinde bulunan “Hanefilerin İnanç Esasları” adlı kitapçık mahkeme tarafından yasaklandı. Rusya Federal Ceza İnfaz Kurumunun Adıgey 1 nolu cezaevi mescidinde bulunan “Hanefilerin İnanç Esasları” adlı kitapçık mahkeme kararıyla aşırılıkçı (ekstremist) materyal olarak kabul edildi. Dün Adıgey Cumhuriyeti savcılığı sitesinden yapılan açıklamada A. Mantayev tarafından hazırlanan kitapçıkta, kafirler, müşrikler, Yahudiler ve Hıristiyanlar olarak nitelenen gruplara karşı nefret unsuruna rastlandığı ve FSB’nin dilbilimsel incelemesine göre ‘Müslüman olmayanlara karşı şiddet çağrısı’ içerdiği belirtildi. Teuçej bölge savcılığının açtığı davada mahkeme kitapçığı “aşırılıkçı” materyal olarak tanıdı. Mahkeme kararının yürürlüğe girmesinin ardından kitap, Rusya’da yasaklı “aşırılıkçı yayınlar listesine” dahil edilecek. Rusya’da, aralarında klasik kabul edilen eserlerin de bulunduğu birçok İslami eser yasaklı durumda. İmam Şamil film oluyor K afkasya’nın efsanevi lideri İmam Şamil’in hayatı Dağıstan’da filme çekiliyor. Senaristliğini Svetlana Karmalita ve Alesey German’ın birlikte yapacağı filmin yönetmen koltuğunda Oset Konstantin Butayev olacak. Film ekibi bir kaç gün içinde Mahaçkale’ye gelecek. Grup özellikle Untsukul bölgesi ve Ahulgo dağında hazırlık yapacak. Senaryonun 2015 ortalarında tamamlanması planlanıyor. “Yeni yıl”ı eleştiren Dağıstanlı gözaltında “Erbakan Hoca’nın talebeleriyiz” M akedonyalı yazar, yayıncı ve siyasetçi Adnan İsmaili, Sancaktar dergisinden Adem Özköse’ye verdiği beyanatta, ülkelerindeki İslami uyanışı bir ölçüde mer- M üslümanların yeni yılı kutlamasını eleştiren internetteki popüler videonun sahibi Murad Nurmagomedov, 31 Aralık’ta Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale’de gözaltına alındı. Nurmagomedov patlayıcı bulundurmakla suçlanıyor. Ancak bu suçlamanın asılsız olduğu, Nurmagomedov’un gerçek tutuklanma sebebinin birkaç yıl önce hazırlayıp internete yüklediği video olabileceği tahmin ediliyor. Murad Nurmagomedov 31 Aralık 2011’de YouTube’a “Dağıstanlıların Yeni Yıla Bakışı” adlı bir video yükledi. Bugüne kadar 150 bin kişi tarafından izlenen videoda Dağıstanlı tanınmış gazeteci, din adamı, sporcu ve sivil toplum adamları yeni yılı kutlamama çağrısında bulunuyor. “Huzur Sokağı” Bosna’da Ş ule Yüksel Şenler’in satış rekorları kıran ve 1970’te “Birleşen Yollar” ismiyle sinemaya uyarlanan efsanevi hidayet romanı “Huzur Sokağı”, Boşnak okuyucusuyla buluşmak üzere. Emira Albayrak’ın Saraybosna’daki bir yayınevi için tercüme ettiği “Huzur Sokağı”nın Boşnakça’sının üç ay içinde yayımlanması bekleniyor. SCK 5 hum Necmeddin Erbakan’a borçlu oldukları söyledi. İsmaili: “Seksenli yıllarda rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca’nın Milli Görüş Hareketi Makedonya’daki İslami uyanışı etkiledi. Erbakan Hoca’nın hareketi zamanla bize yeni ufuklar, yollar açmaya başladı. Teorideki düşüncelerimizi pratize etme imkânı bulduk. Özellikle Erbakan Hoca’nın Adil Düzen kitabı, Hasan el Benna’nın, Hasan Turabi’nin, Mevdudi’nin kitapları Makedon İslami hareketine geniş bir fikri ufuk çizdi. Komünizm yıkılınca dernekler, vakıflar, yayınevleri, enstitüler etrafında örgütlenmeye başladık. Makedonya’daki İslami uyanış önümüzdeki dönemlerde inşallah daha görünür bir hale gelecek.” Kosova’dan Avrupa Konseyi hamlesi Kosova Dışişleri Bakanı Haşim Taçi yılın ilk 3 ayı içerisinde Kosova’nın Avrupa Konseyi’ne üyelik başvurusu yapacağını belirtti. Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinden 34 üyesinin Kosova’yı tanıdığını anımsatan Taçi, “Uluslararası ortaklarımız ile eşgüdüm içerisinde 3 ay zarfında Kosova’nın üyeliği konusunda başvuru yapılacak. Kosova’nın yakın bir tarihte Avrupa Konseyi’ne üye olmasını bekleyebiliriz” dedi. Tiran’da inancın zaferi T BMM Başkanı Cemil Çiçek’le beraber Arnavutluk’u ziyaret eden Türkiye-Arnavutluk Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı AK Parti İzmir Milletvekili Rifat Sait, gazetecilere yaptığı açıklamada Türkiye’nin Tiran’da inşa edeceği yeni caminin mana ve ehemmiyetine dikkat çekti: “Diyanet İşleri Başkanlığımız ve TİKA’nın destekleri ile bir zamanların ateist ve komünist ülkesi Arnavutluk’un başkenti Tiran’a 6 bin kişilik cami yapmak, inancın ve Arnavutlarla kardeşliğimizin bir zaferidir.” İKTİSAT 6 DİRİLİŞ POSTASI 1 Ocak 2014 DİRİLİŞ POSTASI 1 Ocak 2014 7 İKTİSAT İnfak şampiyonu olduk Uluslararası insani yardıma en çok parayı ayıran ülkeler sıralamasında üçüncü olan Türkiye, gayri safi milli hâsıla esas alındığında 1 numara. 2013’te devlet-millet el ele toplam 4 milyar 347 milyon dolar dış yardımda bulunduk. Geçen seneki yardımlarımızın maddi değeri ise 10 milyar doların üzerinde. Kalite ucuzdur KAMPANYALAR B Her gün, yeni onlarca yeni ürün ve yeni bir teknoloji ile karşı karşıya kaldığımız günümüzde, alışverişi pratik, ucuz ve zahmetsiz yapabilmemiz için ipuçlarına ihtiyacımız var. Bu köşede, alışveriş yapacak olan, ev kadını, iş kadını, erkek, çocuk, genç, orta yaşlı, yaşlı herkes için hayatı kolaylaştıracak ipuçlarını bulacaksınız. undan böyle bu köşede işinize yarayacak bütün kampanyaları ve gündelik hayatınızda ihtiyaç duyduğunuz her şeyi, en ucuz ve en kolay şekilde nereden bulabileceğinizi, alabileceğinizi öğreneceksiniz. Beğendiğimiz market, ürün ve markaların kampanyaları ayrım gözetmeksizin burada olacak. Bu arada internet sitelerini de unutmadık; kolay alışveriş yapabileceğiniz güvenilir internet sitelerini de bizi takip ederek öğrenebilirsiniz. Hemen işe koyulalım ve BİM’den başlayalım. BİM 1995 yılından beri hayatımızda. Fiyakalı alışveriş merkezleri ve marketlerin yanında, BİM birçoğunuza ilk bakışta biraz sönük geliyor olabilir. İşte feci halde yanıldığınız nokta da tam burası; çünkü BİM’in kuruluş felsefesinde “Ürün fiyatlarını yükseltecek her türlü gereksiz harcamadan kaçınmak; yönetim, mağaza dekorasyonu, personel, dağıtım, pazarlama ve reklam maliyetlerini en düşük seviyede tutmak” yer alıyor. Hal böyle olunca da, satış yerleri pek de gösterişli olmayan bu mağazalardan kaliteli ürünleri ucuza alma şansı yakalıyoruz. Şimdi BİM’in her hafta yaptığı kampanyaların detayına bakalım. 2 Ocak 2015 tarihinden itibaren satışa sunulacak kaliteli ve ucuz ürünler şunlar: -Örtü Battaniye Çift Kişilik 220x240 69,00 TL -Kumtel Elektrikli Isıtıcı 35,00 TL -Lifemaxx Manuel Tansiyon Aleti 14,90 TL -Unisex Termal İçlik 12,50 TL -Büyük Beden Bayan Triko Yelek 9,90 TL -Büyük Beden Bayan Polar Alt 9,50 TL -Ev İçi Örme Patik 1,90 TL -Playskool Renkli Küp-Variller 6,50 TL -Şişme Peluş Koltuk 7,90 TL -Hascevher Derin Tencere 28 Litre 59 TL -Hascevher Düdüklü Tencere 5 Litre 55 TL -Hascevher 7 Parça Tencere Tava Seti 65 TL -Chef’s Karnıyarık Tenceresi 24 cm 19,90 TL -Chef’s Çelik Çaydanlık 29 TL -Çocuk Çatal-Kaşık Bıçak 2,25 TL -Heifer 6 Parça Porselen Kahvaltılık Set 25 TL Türkiye’de 13 ilimizde bulunan Makro Market’ de de sürekli kampanya İNTERNET HAYIR İŞLERİ Karşılaştırmalı ürün SCK 6 Tanımadığınız birine eşyanızı ödünç verir misiniz? Diyelim ki evinizde uzun süre kullanmayacağınız bir çadırınız var ya da okuyup bitirdiğiniz bir kitap. İşte interneti hayırlı kullanmanın yollarından biri de işte tam burada karşımıza çıkıyor; http:// esyakutuphanesi.com/ adresine girdiğinizde elinizde bulunan ve bir süre kullanmayacağınız ya da karşılıksız vermek istediğiniz eşyalarınızın duyurusunu bu siteden yapabiliyorsunuz. Sitenin amacı, eşyasını ödünç vermek isteyen gönüllülerle, ödünç eşya arayanları bir araya getirip karşılıklı paylaşım sağlamak. Bu siteyi beğendim. Kullanmadığımız eşyayı ihtiyacı olanlara verelim Bu fikre bayıldım doğrusu; www. alseninolsun.net adresine girdiğinizde evcil hayvanlardan, gideceği güzergâhta kendisine yol arkadaşı arayanlara, aksesuardan kitaba, elektronik eşyadan, mısır patlatma makinesine kadar “al senin olsun” diyerek elindekileri vermek isteyen insanların ilanlarını göreceksiniz. Sitenin bir başka güzelliği de “Ver benim olsun” bölümü. Bu butonun altında da, ev tipi dikiş makinesinden, cep telefonuna, katlanır masadan, şapkaya kadar değişik kategorilerde eşya arayan insanların ilanları yer alıyor. Bir eşya vermek istediğinizde bu bölüme de bakarak başka insanların ihtiyaçlarını öğreniyor ve onlara yardımcı olma imkânı buluyorsunuz. Harika bir fikir. Migros’ta Çotanak fındık yağının 1 litresi 21.5, 5 litresi 89.5, Fiskobirlik fındık yağının 1 litresi 13.95, 5 litresi 59.95 lira. Peki, aynı ürün, TMO’nun satış ofislerinde ne kadar biliyor musunuz? Aldım, kullandım ve şimdi sonucundan memnuniyetle yazıyorum ki; TMO’da 1 litrelik fındık yağının kilosu yalnızca 8 lira, 5 litrelik fındık yağının kilosu ise 40 lira. Teknosa’da indirim Teknoloji meraklılarının yeni çıkan herhangi bir teknolojik cihaza olan ilgisi, çocukların oyuncaklara olan ilgisinden daha az olmadı hiçbir zaman. Çocuklarla kıyaslamamıza hemen kızmayın, onların oyuncakları ile kurdukları farklı dünyalar ve o dünyalara olan tutku ve ilgileri her zaman takdire değerdir. Şimdi son çıkan teknolojik “oyuncaklara” bir bakalım. Teknosa’nın “Turuncu İndirim” Kampanyası kaçırılacak gibi değil. 26- 31 Aralık tarihleri arasında geçerli olan kampanyada 300 lira üzerindeki alışverişinizdeki seçili ürünlerde 300 liraya kadar indirim kazanabiliyorsunuz. Kampanya dâhilinde bu hafta; Samsung G900FQ GALAXY S5 32GB WHITE akıllı telefon 1.849 lira. Ekran çözünürlüğü 1920 x 1080 olan telefon kredi kartlarına 5 veya 9 taksit seçeneği ile alınabilir. bulmanız mümkün. İşte size Makro Market’in güncel indirimlerinden birkaç örnek: -5 kilo Pril Bulaşık Deterjanı yalnızca 8.95 TL. -1 kilo Yörükoğlu tereyağı 19.95 TL -1 kilo Gold Zeytin 13. 95. TL -Yörsan beyaz peynirin kilosu, 10.95 TL Bu arada Makro Market’e uğradığınızda tadımlık da olsa olsa minik top peynirlerden almadan çıkmayın. Tadımlık diyorum, çünkü diğer peynirlere göre fiyatı biraz pahalı; 26 lira, ama alışverişte ara sıra kaçamak yapmak da hepimizin hakkı öyle değil mi? Hepinize iyi alışverişler. Memurların 2015 yılında alacakları maaşlar belirlendi. Buna göre en düşük memur maaşı 2 bin 114 liraya yükseldi. Biz Müslüman mıyız? Elhamdülillah Müslman’ız. Öyleyse iktisadi meseleleri konuşurken hâşâ Allah yokmuş gibi davranmayalım. Memur maaş katsayıları, 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında 0,079095, taban aylık katsayısı 1,23858, yan ödeme katsayısı da 0,025081 olarak uygulanacak. Aile ve çocuk yardımı almak kaydıyla müsteşar maaşı 7 bin 838 liradan 8 bin 90 liraya, genel müdür maaşı ise 6 bin 877 liradan 7 bin 101 liraya çıktı. T ürkiye uluslararası düzeyde yaptığı insani yardımlarla öncü ülke olmaya devam ediyor. Küresel İnsani Yardım 2014 raporuna göre Türkiye, Gayrisafi Milli Hâsıla bazında en çok uluslararası insani yardım yapan ülke oldu. Rapora göre, 2013’te en fazla uluslararası yardımda bulunan ülkeler sıralamasında ABD ve İngiltere’nin ardından 3’üncü olduk. Soğuk hava pazarı da vurdu Ege Bölgesi’nde etkili olan yağmur, kar yağışı ve fırtına sonrası yaşanan nehir taşkınları, birçok serada ile tarım alanında hasara yol açarken, pazarlardaki meyve, sebze ve balık fiyatları yükseldi. Ispanak, brokoli, pancar, pırasa kereviz gibi kış sebzelerinin fiyatları bir önceki haftaya göre yüzde 50 ile yüzde 100 arasında arttı. Balıkçıların kar ve fırtına nedeniyle denize açılamaması nedeniyle balık fiyatları ise yılbaşı öncesine göre ortalama 3 lira yükseldi. İhracat yüzde 4,09 arttı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre 2014’te ihracat, bir önceki yıla göre yüzde 4,09 artarak 157 milyar 762 milyon dolara yükseldi, ithalat yüzde 3,71 azalarak 242 milyar 336 milyon dolara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı geçen yılın aralık ayında yüzde 55,9 iken, bu yılın aynı ayında yüzde 60,7 oldu. SCK 8 SCK 7 [email protected] Rahmân’ın rahmet vasıtası olarak Türkiye En düşük memur maaşı 2 bin 114 lira Söz konusu düzenlemenin ardından en düşük memur maaşı 2 bin 45 liradan 2 bin 114 liraya yükseldi. SAİM TUT Türkiye en cömert ülke 2014 raporuna göre, Türkiye Gayrisafi Milli Geliri’nin yüzde 0.21’ine denk gelen 1,6 milyar dolar tutarındaki yardım ile ‘en cömert ülke’ konumuna yükseldi. Türkiye, yaptığı yardımların milli gelirine oranı en yüksek ülke oldu. Milli gelirine göre dünyada en çok yardım yapan ülke olan Türkiye´yi, insani yardım için milli gelirinin 0,20´sini ayıran Kuveyt ve 0,15´ini ayıran Lüksemburg izledi. Resmi kalkınma yardımları 3.3 milyar dolar Son yıllarda yaptığı Resmi Kalkınma Yardımlarıyla (RKY) da üst sıralarda yer alan Türkiye, 11 yılda ihtiyaç sahibi bölgelere yaptığı RKY miktarını 2003-2013 yıllarını kapsayan 11 yıllık süreçte 38 kat artırdı. Türkiye’nin 2002 yılında 85 milyon dolar tutarında olan RKY, 2012 yılında yüzde 98 oranında artarak 2 milyar 533 milyon dolara çıkmıştı. 2013 yılında da RKY’yi artırmayı sürdüren Türkiye, yüzde 30’luk artışla 3,307 milyar dolarlık yardımda bulundu. Bu oranla Türkiye, yardım artış oranları açısından OECD üyeleri arasında Japonya’nın ardından ikinci sırada yer aldı. 127 ülkede yıllık ortalama 1205 proje Kalkınma yardımlarını Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) koordinasyonunda yürüten Türkiye, 2004-2013 yılları arasında toplamda 10 milyar 788 milyon dolar İki Taraflı Resmi Kalkınma Yardımında bulundu. Yardımların yapıldığı bölgelere bakıldığında ise en büyük payın 8 milyar 131 milyon dolar ile Orta Doğu ve Asya ülkelerine yönelik olduğu görülüyor. Afrika kıtasındaki ülkelere toplamda 1 milyar 510 milyon dolarlık iki taraflı yardımda bulunan Türkiye, Avrupa ve Balkan ülkelerine ise 956 milyon dolar tutarında yardım yaptı. Dünyanın dört bir yanında kalkınma ve işbirliği projelerini hayata geçiren TİKA, sadece 2002- 2013 yılları arasında 127 ülkede yıllık ortalama 1.205 proje gerçekleştirdi. lyon dolarlık diğer resmi akımlar eklendiğinde toplam dış yardım miktarı 4 milyar 347 milyon dolara ulaştı. Türkiye’nin yardım eli 5 kıtaya uzanıyor Beş kıtada hiçbir ayrım gözetmeden insani yardımlarını büyük bir kararlılıkla sürdüren Türkiye, yakın komşularından okyanus ötesi ülkelere kadar ihtiyaç duyan herkese yardım elini uzatıyor. Suriye´de 2011’de başlayan insani krizden ve çatışmalardan kaçarak Türkiye´ye sığınan siviller için harcanan miktar 3,5 milyar doları aştı. Suriye’deki insani dram gün geçtikçe ağırlaşırken Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı da artmaya devam ediyor. Sadece Eylül 2014’te 150 binin üzerinde Suriyeli Türkiye’ye giriş yaptı. Türkiye, Irak’a AFAD koordinasyonunda Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) da desteğiyle bugüne kadar 225 tır dolusu insani yardım gönderdi. Gazze’ye de yardım elini uzatan Türkiye’nin 3 ayda yaptığı yardımlar 13 milyar doları aştı. Türkiye ayrıca, 2013 yılında Haiyan tayfunuyla sarsılan Filipinlere uluslararası yardım ulaştıran ilk ülke oldu. Ülkemizi tohumculuk sektöründe dışa bağımlılıktan kurtaracak gelişme! Türkiye’de ilk kez yüzde yüz yerli tohum ıslahı gerçekleştirildi. T Bu çalışmalardan biri Akça Tohumculuk tarafından, Antalya’da Akdeniz Üniversitesi bünyesinde 20 km’lik bir alana kurulmuş tesislerde yürütülüyor. Akça Tohumculuk Türkiye’de aynı zamanda bir ilke de imza attı. İlk kez yüzde yüz yerli tohum ıslahı bu 2002 senesinde Türkiye’nin dış yardım miktarı 100 milyon doların çok altındaydı. Aynı dönemde kişi başına düşen milli gelirimiz 3 bin dolar civarındaydı. AK Parti iktidarları döneminde ise yıllık dış yardımlar milyar dolarları aştı ve 2013’te 4 milyar 347 milyon doları buldu. “Suriyeliler ekonomiye yük oluyor, memleketi fakirleştiriyor” diyenlerin hesabına göre, 40-50 misli artan dış yardımlarımız yüzünden kişi başına düşen milli gelirimizin 75 veya 60 dolara düşmesi gerekirdi! Halbuki 10 bin doların üstüne çıktı. Hülasa: Bize, Rahmân’ın rahmet veasıtası olmanın sevincini duymak ve “Suriyeliler gelmeseydi belki de uluslararası ekonomik kriz bizi de yıkıma sürüklerdi” demek yakışır. Dış yardımlar toplamı 4,3 milyar $ Türkiye’nin 2013 yılında gerçekleştirdiği 3,3 milyar doların üzerindeki Resmi Kalkınma Yardımlarına; 820 milyon dolarlık doğrudan yatırımlar, 232 milyon dolarlık STK yardımları ile 13 mi- Tohum ıslahında bağımsızlık ilanı ürkiye, dünyanın sayılı tarım üreticisi ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Son yıllarda bilinçli ziraat uygulamaları neticesinde hem seracılıkta, hem açık arazide daha kaliteli ve uluslararası piyasalarda yabancı ürünlerle rekabet edebilecek ürünler yetiştirilmeye başlandı. Çünkü artık teknolojiyi yakından takip eden ve ayak uyduran daha bilinçli bir çiftçi mevcut. Türkiye’de artık birçok ürün tohumlukları yurt içi üretimle karşılanıyor. Dünyada ise başta Rusya olmak üzere birçok ülkeye tohum ihracatı gerçekleştiriliyor. Uluslararası bilgi ve tecrübeye sahip uzman mühendisler, uluslararası pazar standartlarına uygun, hastalıklara dayanıklı, insan sağlığına uygun ürünler yetiştirmek ve Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmak için hummalı bir çalışma yürütüyor. Memleketimizi istila eden Suriyeliler ekonomiye büyük yük oluyormuş da onun için kriz çıkıyormuş! Birincisi: Ekonomik kriz denilebilecek bir şey yok ortada. Doların yükselişindan bahsediyorsak, onun Ukrayna meselesinden kaynaklanan ve öncelikle Rus ekonomisini hedef alan bir Amerikan manipülasyonu olduğunu Mars’taki küçük yeşil adamlar bile duymuştur. İkincisi: Mazluma, icabında en büyük maddi zararları bile göze alarak sahip çıkmalıyız, o ayrı; ama Türkiye’nin son 12 yıldır dünya mazlumlarıyla dayanışma yolunda sarf ettiği milyarlarca doların memleketten bir şey eksiltmeyip bilakis memleketi zenginleştirdiğini tesbit edelim lütfen! İnfak berekettir; buna iman etmişiz. Ve iktisadi göstergeler bu hakikatin altını çiziyor. tesislerde gerçekleştirildi. Ürünleriyle Rusya, Fas, Etiyopya, Azerbaycan, İran, Suriye, Irak ve Somali gibi ülkelerin de büyük beğenisini alan firma, Türkiye’yi tohum üretiminde dışa bağımlılıktan kurtarmayı hedefliyor. (Haber7) Mustafa İslamoğlu’nun dediği gibi: “Verirsem azalır diye mi korkuyorsun? Öyleyse sen Allah’ı anlamadın.” 8 SİYASET DİRİLİŞ POSTASI Böyle Yüce Divan’a adam gönderilmez! Meclis Soruşturma Komisyonu, eski bakanlar Çağlayan, Bağış, Güler ve Bayraktar’ın Yüce Divan’a sevk edilmemesini kararlaştırdı. Kararda, Anayasa Mahkemesi ve dolayısıyla Yüce Divan Başkanı Haşim Kılıç’ın “ihsas-ı rey”inin etkili olduğu, Divan’ın tarafsızlığına düşen gölgenin AK Partili komisyon üyelerini tedirgin ettiği ileri sürülüyor. S oruşturma Komisyonu Başkanı AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, yaklaşık 3,5 saat süren toplantının ardından alınan kararı basın mensuplarına açıkladı. Köylü, Komisyon’un 5’a karşı 9 oyla eski bakanların Yüce Divan’a gönderilmemesine karar verdiğini bildirdi. Köylü, “Gerekçelerini, kararımızda yazacağız. Her Bakan ve her suçla ilgili olarak üyeler görüşlerini tek tek belirtti. Sonuç itibarıyla bu şekilde bir karar ortaya çıktı. Herkes, her Bakan ve isnat edilen fiilleriyle ilgili görüşünü söyledi. Ona göre oylama yapıldı” dedi. Bundan sonraki süreçle Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan: “Komisyon adli/hukuki bir fonksiyon görmüştür. Adli yargının takipsizlik kararı neyse Komisyonun verdiği Yüce Divana göndermeme kararı da odur. Bu karar, AK Parti’nin değil, komisyon üyelerinin hür ve bağımsız kararıdır. Komisyon kararına saygı duymayanların Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duyması da beklenemez. ‘Git aklan’ demek, masumiyetini ispat et demektir. Bu hukukun en temel ilkesine aykırıdır. Komisyon yargı sürecinin zaten bir parçasıdır. Gerekçeli kararı görmeden hüküm verenlerin ve suçlayıcı ifadelerde bulunanların samimiyetsizliği çok açıktır.” CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk: “Bizim oradaki tutumuz, tamamen vicdani kanaatimiz çerçevesinde, parti yetkili mercileriyle görüşmeden, çalışmalara dayalı oldu ama AKP’li üyelerin yaklaşımlarının belli bir çizgi üzerinde olduğunu gördük. AKP’lilerin verdiği bu karar bu bakanları aklamak değil kamu vicdanında mahkum etme sonucunu taşıyacaktır. Bu arkadaşlar kamuoyunda mahkum olmuşlardır. CMK’nın 173. maddesi ‘yeterli şüphe’ arıyor, yeterli şüphenin çok ötesi bizim baktığımız dosyalarda var. Bu yeterli şüphe 4 eski bakanın Yüce Divan’a gitmesini gerektiriyordu. AKP tek bir soruşturma önergesi verdi, dolayısıyla bakanlara yöneltilen suçları kısıtladılar. MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu: “Sayısal çoğunlukla Yüce Divan’a göndermediler ama vicdanlarda hiçbir zaman aklanmayacaklar. Dört eski bakan mahkemeden kaçırılmıştır. Bugün TBMM’nin yaşamaması gereken, vicdanların sızladığı bir gün. Bunu siyasetin hukuka müdahalesi olarak telakki ediyoruz. TBMM gelecek nesillere de çok kötü örnek gösterdi.” ilgili sorulara karşılık Köylü, 9 Ocak’a kadar raporlarını TBMM Başkanlığı’na sunmaları gerektiğini hatırlatarak, raporun TBMM Genel Kurulu’nda görüşüleceğini söyledi. Köylü, “Yüce Divan’a göndermeme kararınızdaki temel çıkışınız nedir?” sorusuna, “Bu bir iki kelime, beş cümle ile söylenecek bir şey değil. S oruşturma Komisyonu’nun süresi 9 Ocak Cuma günü doluyor. Komisyon’un raporunu 9 Ocak Cuma günü TBMM Başkanlığı’na vermesi durumunda, 19 Ocak Pazartesi gününe kadar bastırılıp dağıtılacak. Genel Kurul’da rapor üzerinde Soruşturma Komisyonu adına bir milletvekili, 6 milletvekili ile hakkında soruşturma açılması istenen eski Bakanlar konuşacak. Eski Bakanların konuşma süresi sınırlandırılamıyor. Komisyon’un Yüce Divan’a sevketmeme kararına karşılık, Genel Kurul’da aksi yönde önerge verilebiliyor. Muhalefetin bu yönde vereceği önergeler de Genel Kurul’da gizli oylamaya tabi tutulacak. Bu durumda her Bakan için Genel Kurul’da ayrı ayrı gizli oylama yapılacak. Gizli oylamada Yüce Divan’a gönderilmesi için nitelikli çoğunluk aranacak. Oylamada 276’nın yakalanmaması durumunda, kabul oyları fazla olsa bile, Yüce Divan’a sevk gerçekleşmemiş olacak. Meclis’teki siyasi parti gruplarında, Meclis soruşturması ile ilgili görüşme yapılamıyor ve karar alınamıyor. [email protected] Onların hepsi, Reis tek!.. ‘Gülen’ Show bitti! Gülencilerin ülkeyi dindarlaştıracağını ve bu dönüşümün de kendi projelerini sekteye uğratacağını varsayıyorlardı. Geçmişte ulusalcıların bunlarla ilgili yazdıklarına bir göz attığınızda göreceksiniz ki ulusalcı çevrelerin bunlara yönelik esas kurgusu toplumu din eksenli bir çizgide dönüştürme riskinden duydukları endişedir. Ama son olaylar gösterdi ki bu yapı aslında ulusalcılardan daha fazla sekülerist ve batıcı bir çizgiye sahiptir ve bu kaygı yersizdir. 17 Aralıktan sonra Gülenciler maskelerini çıkarıp esas yüzlerini gösterince herkes geçmişte bunlarla ilgili tezlerini yeniden gözden geçirmeye başladı. Hiç kimse bu konuda bir komplekse girmesin. Adamlar uluslar arası şebekelerle iş tutup bütün bir ülkede kelimenin tam anlamıyla bir “Truman Show” sahnelemişler. Sınıra dayandığımızda adamların nasıl tezgahlar kurduklarını hep birlikte gördük. Hatırlanacaktır, Andrew Niccol’un yazdığı ve Peter Weir’ın yönetmenliğini yaptığı 1998 yapımı filmin başrol oyuncusu Jim Carrey’dır. Kusursuz güzellikteki bir adada yaşayan Truman Burbank, ideal bir yaşama sahiptir. Her şeyi vardır. Evi, çocukları, eşi, işi ve iyi bir çevresi. Adam o kadar mutlu ki bu güzelliğin bozulmasından hep endişe eder bir haldedir. Biraz tedirgindir. Bu kadar da güzellik olmaz der gibi. Fakat herkes, kasabanın P aralel İhanet Çetesinin memleketin bağımsızlığına ve İslâm’a yönelik kamikaze saldırısının sene-i devriyesindeyiz. Hiç teferruatlı anlatıma müracaat etmeden doğrudan ifade edeceğim... ya da adanın tüm ahalisi bunun bir oyun olduğunu biliyor, adamın annesi babası dahi göstermeliktir ancak bir tek o işin farkında değildir. Bu mizansen, 24 saat canlı olarak bir televizyon kanaldan yayınlanmaktadır. Plan kusursuz bir şekilde işletilmeye çalışılır ama adam bir dizi gizemli olaylarla karşılaşır. Zaman zaman onu kuşkulandıran olaylara şahitlik eder ve kendisinin dahlinin olmadığı bir dünyadaymış hissine kapılır. Bunu sorgulamaya başladığı andan itibaren dışarıya doğru yolculuğu başlar. Dışarı çıkmaya çalışırken fark eder ki bütün bir ada, insanlar, sokaklar hatta uçan kuşlar bile bir mizansenmiş. Adam gerçeği öğrendiğinde hem sevinir hem de üzülür. Aldatılmış, bilgisi dışında bir mizansenin figüranı yapıldığı için üzgündür. Bu cehennemden kurtulduğu için de sevinçlidir. Aslında Gülenciler de her şeyi planlanmışlardı. Senaryo son derece iyi kurgulanmıştı. Hiç kimse ne olduğunu fark etmeyecekti. Ülkenin tüm kurumlarına elemanları yerleştirilecekti, ekonomi onların kurduğu dernekler üzerinden işleyecek, okullarda herkes onların ideolojisini savunacak ve benimseyecek, dış politika onların fikirleri ve çıkarları doğrultusunda işleyecekti ve bir sabah kalktığımızda ülke Gülen Cumhuriyeti olacaktı. Mizansen böyleydi. Her söyledikleri ve yaptıkları bu mizansenin bozulmaması ve fark edilmemesi içindi. Bunu önemli ölçüde de başardılar. Ama son anda kurguyu Ummi bir adam (Tayyip Erdoğan) fark etti ve tezgahı bozdu. Hükümet çevrelerinden en çok sayın Reis-i Cumhurumuza, Recep Tayyip Erdoğan’a özel bir kin kusmalarının asıl nedeni de budur. Tüm kurgularını alt üst etti. Mizanseni bozdu. Benim için sürecin en ilginç olan tarafı şudur, kırk yıldır kindarlıklarını nasıl bu kadar profesyonelce içe akıtmayı başardıklarıdır. Kişisel olarak eli ayağı düzgün ve aklı başında zannettiğim kişilerin 17 Aralık’tan sonra tıpası çekilmiş halde kötü koku verdiklerine şahit olmak pahalı ama son derece özel bir bilgidir. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, çözüm sürecine ilişkin olarak, “İnşallah Türkiye’de silahlar kıyamete kadar susacak, silahlar toprağa gömülecek” dedi. urtulmuş, bu yıl yapılacak genel seçimlerden sonra çözüm sürecine şimdi olduğu gibi bütün güçle devam edileceğini söyledi. Herkesin birinci sınıf ve özgür şekilde yeni Türkiye’nin bir yurttaşı olarak yoluna devam edeceğini belirten Kurtulmuş, “İnşallah Türkiye’de silahlar kıyamete kadar susacak, silahlar toprağa gömülecek” diye konuştu. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, her SİYASET NİHAT NASIR ‘Dikkat! Başkanlık sistemi geliyor!’ Muhalefette “19 Ocak” telaşı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Ocak itibarı ile Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme kararı üzerine, muhalefeti ‘başkanlık’ endişesi sardı. C HP Sözcüsü Haluk Koç, basın toplantısı düzenleyerek, 19 Ocak’ta Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık edeceğini açıklayan Erdoğan’a ve hükümete yüklendi. Koç, “Davutoğlu Ahmet Bey’in görev ve yetkilerini kısmen alacak gibi bir başlangıç yapıp, bunun da devamının geleceği anlaşılan bir süreç başlıyor. Yani Cumhurbaşbakan diye bir görev türlü provokasyona rağmen Türkiye’nin çözüm sürecini nihayete erdireceğine, barışı sonuna kadar sağlayacağına dikkati çekerek, “Bunu istemeyenler de 6-7 Ekim olaylarında olduğu gibi her türlü provokasyonu ortaya koyacak. Bu provokasyonlara karşı uyanık olacağız. Geriye gidiş yok, çözüm sürecinden vazgeçmek yok. Türkiye’yi daha ileriye götüreceğiz ve bu gönüllü kardeşliği sonuna kadar Allah’ın izniyle hep beraber sağlayacağız’’ değerlendirmesinde bulundu. Çözüm sürecinin sadece Türkiye değil, bütün bölge için çok büyük önem taşıdığını ifade eden Kurtulmuş, “Çözüm süreci bütün bölge halkları için umut olacak. Mısır,Suriye, Irak, Yemen, Libya ve bütün geniş coğrafyamızla ilgi bir süreçtir. İnşallah da başarılı olacak ve sizlerin gayretleri ile nihayete erecek. Türkiye barış, huzur ve kardeşlik ülkesi olacak” dedi. CHP: “Bunun adı CumhurBaşbakanlık.” MHP: “Fiilen başkanlık sistemine geçme niyetinin ifadesi. ” HDP: “Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hırsı.” icat ediliyor. Değerli Ahmet Bey artık şunu gör, biz hep sana yardımcı olmak istedik. ‘Ağabeyinin vesayetinden çık’ dedik. Görevinin gereğine soyun dedik. Şu anda sen etkisiz bir elemansın.” şeklinde konuştu. M HP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin de Erdoğan’ın anayasal sistemi zorlayarak fiilen başkanlık sistemine geçme niyetinde olduğunu ifade etti. Çe- Davutoğlu: Paralel Devlet bir daha nefes alamayacak Başbakan Davutoğlu, “Paralel devlet yapılanması şeklindeki örgütlenmeler bu ülkede bir daha zemin bulamayacaklar, nefes alamayacaklar” dedi. B aşbakan Ahmet Davutoğlu “Yeni Türkiye Yolunda” adlı ulusa sesleniş konuşmasında “Paralel Devlet” yapılanmasına karşı mücadelede kararlılık vurgusu yaptı. Davutoğlu şunları söyledi: “Milletten almadığı meşruiyetle Kıyamete kadar silahlara veda inşaallah K 9 1 Ocak 2014 [email protected] 17 Süreç nasıl işleyecek? DİRİLİŞ POSTASI MAZHAR BAĞLI Aralık Darbe girişiminden sonra Türkiye, pek çok bileşeni ile bir gerçeğin farkına vardı. Bir çete tarafından aldatılmış olduğunu bizzat gördü. Bu durum, aldatılmış ya da aldanmış olma durumu sadece hükümet veya muhafazakar çevrelerde yaşanmadı. Aynı zamanda ulusalcı çevreler de bunu hissediyorlar ama onlar, bu kart üzerinden hükümete küfretme imkanına sahip oldukları için bu kandırılmışlığı dile getiremiyorlar. Bana sorarsanız ulusalcıların yaşadığı şok daha derindir. Zira onlar bu ülkeyi formel bir yapıyla batı eksenine oturtmak için seksen yıldır her türlü projeyi hayata geçirdiler ama gözle görülür bir başarı elde edemediler. Gerekçesi çok. Bunun kararın gerekçesinde sayfalarca vardır” diye konuştu. Oylamanın nasıl yapıldığı sorularına Köylü, “Her iddia, her isim tartışıldı. Herkes, her iddia ve her isimle ilgili görüşlerini söyledi ve ona göre oyunu belirtti. Her bir bakan için oylamada sonuç 9-5 çıktı” şeklinde cevap verdi. 1 Ocak 2014 egemenlik kurmaya kalkanlar, bürokraside örgütlenerek millete hesap vermeden devleti yönetmeye kalkanlar, kalkmayı planlayanlar yani paralel devlet yapılanması şeklindeki örgütlenmeler bu ülkede bir daha zemin bulamayacaklar, nefes alamayacaklar.” Şişli Belediye Meclisi’nde soğuk savaş Ş işli Belediye Meclisi’nin Ocak ayı oturumuna Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü ile eski başkan Mustafa Sarıgül’ün oğlu Emir Sarıgül arasında yaşanan ve savcılığına intikal eden gerginlik damgasını vurdu. Emir Sarıgül’ün, ölüm tehdidi iddiaları nedeniyle terör savcılılığına intikal eden gerilim nedeniyle istifasının ardından ilk kez toplanan belediye meclis toplantısını izlemeye gelenler salona sığmadı, bazı kişiler oturumun bitmesini dışarıda ve koridorlarda bekledi. Kalabalık ve gergin ortam nedeniyle meclis üyeleri ve vatandaşlar arasında zaman zaman tartışmalar yaşandı. tin, “Yasalar önünde hiçbir sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanının kabineye başkanlık etme hırsı, ister istemez ülkeyi çift başlılığa ve kaosa götürecektir. Türkiye Cumhuriyeti Davutoğlu’nun ve Tayyip Erdoğan’ın babalarının şirketi değildir” dedi. H DP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü de bu işin sonunun başkanlık sistemine varacağı görüşünde. Kürkçü, konuyla ilgili beyanatında, “Bu toplantı, Erdoğan’ın başkanlık hırsına mevcut anayasayı kalkan yapması için düzenlenmiş bir oyun, bir gösteriden ibarettir” değerlendirmesinde bulundu. Erdoğan’dan önce 5 kez gerçekleşti Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan önce, eski cumhurbaşkanları Gürsel, Korutürk, Evren, Özal ve Demirel de Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmişti. DİRİLİŞ POSTASI’nın yorumu Bunda şaşılacak ne var? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ay içinde Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceği haberi ortalığı karıştırdı. Niye ki? Erdoğan, cumhurbaşkanı seçimi sürecinde mütemadiyen “Seçilirsem anayasal yetkilerimi sonuna kadar kullanırım, Bakanlar Kurulu’na da elbette başkanlık ederim” demedi mi? Erdoğan’ın ilk ve son tahlilde başkanlık sisteminden yana olduğu da malum değil mi? O’na oy verenler Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesine de, Türkiye’yi başkanlık sistemine taşımasına da evet demiş oldular. Evet demeyenler de -son seneleri başka bir gezegende geçirmedilerse- bunlardan haberdardılar. Şaşkınlık izhar etmeleri, şoke olmuş gibi davranmaları siyaset icabı olsa gerek. Ne kadar acizane bir siyaset! Bu ihanet çetesinin lideri, beynelmilel güçlerin (ABD-İsrail-İngiltere-Almanya vesaire), maşası konumunda bir vatan haini ve bu güçlerin hesabına memlekete ve dine saldırdığı için de İslam düşmanıdır! Güttüğü sinsi ve hainane yöntem sayesinde devletin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş, insanları Allah ve din ile kandırarak evlerine girmiş, mallarını, paralarını hırsızlamış, hırsızlayamadığı zaman tehdit ve şantaja müracaat etmiş, devlet erkanı başta olmak üzere bir sürü insanın mahremine girmiş, evlerini ve hatta banyolarını tarassut altına almış, kameraya çekmiş, kadrolarını oluşturmak için başta KPSS olmak üzere eğitimle ilgili hemen hemen tüm alanlardaki sınav sorularını çalmış, yukarıda ismini zikrettiğim yabancı güçler hesabına devletin kriptolu telefonlarını bile dinleyerek istihbari (casusluk) manada servisler yapmış, tarihin bu güne kadar kaydetmediği bir ihanetin altına imza atmış bir örgüt ve onun Peygambere bile gözünü kırpmadan iftira edecek denli gözü dönmüş bir lideri... İşte bu hain çete tam bir yıl önce Gezi’de kendini gizleyerek başlattığı ayaklanmayı bu kez kendi adına aleniyete döktü. Düşman addedilen kimselere nasıl kumpaslar kurulduğu, adaletin ve emniyetin nasıl bir tedhiş odağına dönüştürüldüğü, bugünlerde gündeme gelen ‘Tahşiye’ operasyonuyla bir kez daha gözler önüne serildi. İnsanların hayatını karartan bu örgüte yönelik yapılması gereken hukuki mücadele başlatıldığında ise tuhaf bir duruma tanıklık ettik. Tam bu noktada şu hususun altını özenle çizmek istiyorum. Ben ki, bulunduğum her mecrada, meramımı ve fikirlerimi dercetme şansı bulduğum her yayım organında, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı doğrudan tavır almış bir Müslümanım! Dikkat ediniz, ‘Müslümanım’ diyerek bir hususun altını özellikle çiziyorum zira bu tavrı almama neden olan İslam’dan anladığım hak ve adalet anlayışıdır. Bu hain örgütün gerçek yüzü ortaya çıkmadan önce başta Ergenekon olmak üzere özellikle de Balyoz davalarında ‘adalete’ vurgu yapan birçok yazı yazdım... İnsanların mahremiyetine tecavüzü lanetleyen yazılar yazmaktan geri durmadım ve hukukun herhangi bir ideolojinin kontrolüne terk edilmemesi gerektiğinin altını çizdim. Özellikle de “Zalime bile adaleti olmak!...” başlıklı yazım ve CHP’nin eski genel başkanı Baykal’a kurulan tuzağı telin eden yazılarım (birden fazlaydı çünkü), nedeniyle düşmanlığı din edinmiş kimselerden ciddi eleştiriler almama rağmen doğru bildiğim yoldan asla dönmedim. Şükür ki, bir yazar olarak tarihe ve hadiselere tanıklığımı ihmal etmediğim için bunları kanıtla- ma şansına sahibim. Bu uzun şerhi yazmamım bir sebebi var elbet. Sadede gelirken vereceğim örnek için bu gerekliydi zira... Bu gelişmeler yaşanırken tuhaf, tuhaf olduğu kadar ürküntü verici bir yaklaşıma tanıklık ettik hep birlikte. O da şuydu... Bu memlekette, kendini bir şekilde mevcut iktidara karşı muhalif konuma konuşlandırmış neredeyse tüm çevreler, ahlaki bir duruş göstermek yerine, ideolojik ve açık söylemek gerekirse hastalıklı bir tavır sergilediler. Tayyip Erdoğan düşmanlığının tetiklediği bu marazi duruş nedeniyle de, gelecekte kendi çocuklarına bile izah edemeyecekleri bir utancı miras bırakıyorlar maalesef... Tamam, başta ABD olmak üzere İsrail, İngiltere, Almanya ve benzeri beynelmilel şer güçlerin hesabını anlamak zor değil. Onlar kontrol altına alınmış bir Türkiye’yi kendi çıkarları için isteyebilir ve bu çıkarları muvacehesinde mazur (!) olabilirler. Peki, Türkiye içerisindeki bu zahirde birbirine taban tabana zıt gibi görünen kutuplar nasıl oluyor da bir araya gelebiliyorlar? Siyaset sahnesinde CHP ile HDP’yi hatta BBP ve (içim kan ağlayarak söylüyorum) Saadet’i aynı çizgiye getiren şey nedir? Merkez medyanın neredeyse tamamını, sermaye gruplarını, Komünist, Sosyalist, Kemalist, Ulusalcı, Kürtçü, Liberal, Ateist ve burada ismini zikrederek tüketemeyeceğimiz irili ufaklı bir sürü kişi ve oluşumu, ‘çılgın karışım’ diye niteleyebileceğimiz bu birlikteliğe ikna eden nedir? Daha dün, gırtlak gırtlağa geldikleri Paralel İhanet Çetesiyle iş tutar hale nasıl gelebildiler? “Düşmanımın düşmanı, dostumdur!...” anlayışı bile bu cinnet halini asla izah edemez. Akıldan, insaftan, izandan ve insaniyetten çıkmış bu anlayışın durduğu nokta tam olarak şudur: “Tayyip gitsin, isterse memleket batsın!” Allah’tan bu millet, zıvanadan çıkan bu meşum odakların kötü emellerine alet olmamakta ısrar ediyor... Şükür ki, bu halk, kendini aydın zanneden karanlık kafalardan en az 10 adım daha ilerde ve ferasetli. Bütün sıkıntılara rağmen bu millet önündeki tüm engelleri aşacak, tüm yapay sorunları halledecek ve hakkı olan şerefli noktaya ulaşacaktır Allah’ın izniyle. Geriye, ihkak-ı hak edemeyen mezkur aydın makulesinin ve şer odaklarının, yüzyıllarca unutulmayacak kapkara utancı kalacaktır! Tarih, bu ayıplı insanları, ‘kötünün’ en orijinal örnekleri olarak, gelecek nesillerin ibret nazarlarına sunacaktır! Ve daha bir sürü şey... Yazıyı şöyle bitirelim dilerseniz: “Takdiri Hüda kuvve-i bazu ile dönmez! Bir şem’a ki, Mevla yaka, üflemekle sönmez!” BULMACA MODERN PEHLİVAN TEFRİKASI YAZAN: Yeni bir pehlivan TEFRİKA NO:1 Efendim! Lafa efendim diye başladım ama uzunca bir nutuk çekme niyetinde değilim. Bendeniz, yukarıda da açıkça izah edildiği gibi yeni bir pehlivanım. Aslında yeniliğim pehlivanlığımda değil, yazarlığımdadır. Elhamdülillah, on beş seneden fazladır er meydanlarında zembil taşır, paça bağlar, güreş tutarım. Fakat bizde pehlivan tefrikası denilince insanların aklına hemen Koca Yusuf, Hergeleci İbrahim, Kurtdereli Mehmet başta olmak üzere, eski pehlivanlarımız gelir. Bu sebeple, yeni bir pehlivan olduğumu belirttim; çünkü modern zamanlarda, yaşadığımız günlerde zembil taşıyan bir pehlivanın hikayesini anlatacağım. Efendim! Bendeniz on yaşlarımda ilk defa güreş tutabilmek için bir ustanın yanına gittim. Usta, bana şöyle bir baktı: “Senden pehlivan olmaz ama…” dedi. Başımı eğip hakkımdaki hükmü vermesini bekledim. “Çırak!” diye başladı konuşmasına. Bu benim için bir müjdeydi. “Çırak” dediğine göre beni kabul etmişti. “Çırak! Bugün günlerden Cuma. Cuma, mübarek gündür. Bugün başlanan işler hayır getirir. İşe bak ki, ustalar çıraklarını Cuma günü kabul eder. Cuma günü ilk derse başlanır. Kırkpınar, Cuma namazından sonra başlar. Madem sen de bana bu mübarek gün geldin; ben de seni kabul ettim. Lakin iki husus var. Bundan sonra sözümden dışarı çıkmayacak, kimseye de yan gözle bakmayacaksın. Pehlivan dediğin rakibini yenen değil öfkesini yenendir. Unutma bu iş, peygamber sünnetidir. Neyse, şimdilik bu kadar yeter. Hadi giy kıspetini de besmeleyi çekelim” Ustam güzel lakırdı etmişti etmesine ama benim kispetim yoktu. “Usta” dedim “Benim kıspetim yok.” “O nasıl laf?” diye kükredi ustam. “Kıspetsiz pehlivan mı olur?” (Aslında bu cümledeki pehlivanı, hiddetinden olsa gerek, pelevan olarak telaffuz etti) Başımı önüme eğdim: “Pırpıtım var” dedim. Dağ gibi vücudundan yağlar damlayan ve yaklaştıkça göğsünün demirci körüğü gibi inip kalktığını gördüğüm ustam; “Hep bugünün bok yemeleri bunlar” dedi. Sonra kendini biraz toparlayıp; “Bak oğlum, kıspet, pehlivanın yarısıdır der eskiler. Bir pehlivanın başarısı kıspetinin vücuduna uygunluğu ile alakalıdır. Çünkü kıspet vücuda uymaz, hareket kabiliyetini sınırlayacak derecede dar veya rakibin işini kolaylaştıracak kadar geniş olursa pehlivanının başarı şansı kalmaz. Pırpıt ne? Muşamba! Naylon! Pazarcı tentesinden don!” Başım hala yerdeydi. Ustamın sinirinin geçmesini bekliyordum. Koca usta bana kıspetim yok diye kızıyordu ama kıspet dediğin dünyanın parasıydı. Bir kere kıspet yapan usta yoktu etrafımızda. Bunun için Edirne’ye gitmek, kıspet ustasına ölçü vermek gerekirdi. Benim Edirne’ye gidebilecek kadar bile param yoktu. Zaten bir kıspet, babamın iki aylık maaşıydı. Ben de fakir bir öğrenciydim. Siniri yatışan ustam, “Giy donunu sana bir oyun öğreteceğim. Yarın Fevziye Köyü’nde güreş var. Oraya da beraber gideceğiz. Bir maç, on idmandan eftaldir” dedi. Prensip olarak pırpıta karşı olduğu için benim yeşil pırpıtımı “don” diye tahkir ediyordu. El mecbur pırpıtımı giydim. Ustam, zeytin ağaçlarının gölgesine bıraktığı yağ tenekesini alıp geldi. “Şöyle bir yağlan ki, yarın yabancılık çekme” diyerek sağ avucuna yağ doldurdu ve besmele ile sağ omzumdan aşağı bıraktı. Ardından da vücudumu yağlamaya başladı. “Yağlı güreşin olmazsa olmazı yağdır. Bu güreşi diğer güreşlerden ayıran, pehlivanların işini zorlaştıran; bu sebeple hem kuvvet hem de tecrübede fevkaladelik olmasını sağlayan bu yağdır. Pehlivanlar yağlı olduğu için kıspet dışında bir yerden tutmak, oyun yapmak ve yenmek neredeyse imkansızdır. Güreşe çıkacak pehlivanlar önce kıspetlerini hiçbir yer kuru kalmayacak şekilde yağlarlar. Kıspetlerini giyip meydana gelen pehlivan- 10 DİRİLİŞ POSTASI şifa tabiatta DİRİLİŞ POSTASI 1 Ocak 2014 NEŞE KUTLUTAŞ 11 1 Ocak 2014 FİKRİYAT-SANAT BİR İSLAM ÂLİMİ OLARAK ŞABAN ABAK [email protected] Her yaşa şifa kaynağı: Rezene R ezene meyvelerinin gaz söktürücü, süt çoğaltıcı ve yatıştırıcı etkisi vardır. Ayrıca rezene yapraklarının yara iyileştirici özelliği vardır. Her türlü bağırsak parazitlerine karşı çok etkilidir. Öksürük, boğmaca, astım krizlerini yatıştırır. Boğaz ağrıları ve sair hastalıkları için gargara olarak kullanılır. Karın ağrısı için lapası kullanılır. Güçlendirici, iştah açıcı, uyarıcı ve rahatlık verici etkisi vardır. Yorgun ve cansız ciltlere rezene tohumuyla hazırlanan buhar banyosu önerilir. lar yağ kazanlarının başına gider ve sağ elle sol omuzlarına, göğüs ve kollarına yağ sürerler. Sonra sol elle sağ omuzlarına, göğüs ve kollarına yağ sürerler. Az sonra güreşecek rakipler kazan başında birbirlerinin sırtlarına yağlarlar. Güreş esnasında yağının azaldığını düşünen pehlivanlar sahada bulunan yağcılardan yağ isterler. Eğer isteği az ise yağcı elindeki ibrikle yağ döker. Fakat pehlivan tümden kurumuş ise tekrar kazan başına gider ve tamamen yağlanır. Tabii pehlivanın bu isteğini önce rakibine söylemesi ananedendir. Çünkü güreşi soğutmak için böyle bir hileye de başvuruluyor olabilir.” Aklıma Mehmet Akif Ersoy’un şiiri geldi: “Yağ kazanlarla durur, tartısı yok ölçüsü hiç/ Hani ister sürün, ister dökün, istersen iç!” Hayatımda ilk defa yağlanıyordum ve deyim yerindeyse kendimi salata gibi hissediyordum. Kesif zeytinyağı kokusuna alışmam vakit alacak gibiydi. (Devam edecek) Demleyerek Tonik ve rahatlık verici, sindirimi kolaylaştırıcı, bağırsak rahatsızlıklarını giderici olarak iki tutam rezene, iki yaprak nane ve bir tutam anason birlikte demlenip günde üç bardak içilmelidir. Öksürüğe karşı Yalnızca bir silme çay kaşığı rezene tohumu ve kırılmış rezene yaprağı bir litre su ile demlenir. Balla tatlandırılarak günde üç kez içilmelidir. Lapa olarak Göğüslerden yetersiz süt gelmesi ya da hiç süt gelmemesi durumunda ve ayrıca tendeki çürük ve morartılar için rezene yapraklarından lapa yapılıp tatbik edilmelidir. Matrakçı Nasuh, Scott Redford, Afanasiy Nikitin Kaynatma İdrar söktürücü olarak bitkinin bütününden alınan iki tutam, bir litre suyun içine atılarak kaynatılır. Günde iki üç bardak içilir. Böbrek rahatsızlıklarında rezene Uygun oranlarda kaynatılarak elde edilen rezene çayı özellikle böbrek rahatsızlıklarında kullanılır. Ayrıca bu çay, sindirimde büyük kolaylık sağlar. Karışık demlemek ne işe yarar? İç darlığı ve sıkıntılardan ileri gelen aşırı şişmanlıklara karşı; iki tutam rezene, iki tutam mercanköşk ve iki tutam nane bir litre suda demlenir. Uyumadan önce bir fincan içilir. Buhar banyosu Bir, iki tatlı kaşığı rezeneyi havanda hafifçe ezin ve bir bardak kaynar suda haşlayın. Haşlamanın hemen ardından başınızı büyük bir örtü ile örterek buharın gözleri etkilemesini bekleyin. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus vardır ki bunu da asla ihmal etmeyin: Bu uygulamayı yaptıktan sonra en az bir saat kadar açık havaya çıkmamalısınız. Bu buhar banyosu yorgun, iltihaplı ve iyi görmeyen gözler için uygulana gelmiştir. İbrahim Suyanı [email protected] İ nternet üzerinden erişilen bilginin keyfiyeti ile alakalı değil bu yazı. Başlık kışkırtma amaçlı. Asıl meselemiz bir Müslümanın bilgi edinme yöntemi. İnternet erişiminin kolaylığı ve internet üzerinden edinilen bilginin çeşitliliği kıyas etme imkânı veriyor elbette. Aklını kullanan birisi için doğru olan bilginin hangisi olduğunu anlamaktan yana da bir sıkıntı yok. Ama bilginin edinmesine yönelik bir usulün olduğunu ve bunun kaybolmaya yüz tuttuğunu da hatırlamak gerekiyor. En genel manasıyla; bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi lazım gelen esaslar, bir hedefe ulaşmak için tutulan düzenli yol (Büyük Lügat, Usul maddesi) olarak tarif edilen usulün, günümüz aceleci insanına bir şey çağrıştırması mümkün değil. En az 50 devasa bit fiber optik hızında olmayan bir bilgiye ihtiyaç duymak bize uymuyor. 8 çekirdekli tabletlerin dünyası bu, Borusan Filarmoni orkestrası değil .. İmam Şâtıbî’yi bilir misiniz? İmam Şâtıbî (vefatı miladi 1338), Endülüslü bir İslâm âlimi. Hadîs, tefsir, fıkıh, usul ve dil gibi ilimlerde vukuf sahibi ve müçtehit olarak kabul edilmektedir. Bir Usul-u Fıkıh kitabı olan, ancak bir yönü ile de İslâmî ilimler metodolojisi vasfına sahip el-Muvâfakât fî usûli’ş-şerîa adlı eseri ile tanınır ülkemizde. Mukaddimeler bölümünde, ilmin hedefi ve öğrenme metotlarıyla ilgili önemli hususlara değinir. Bilmenin maksadı kulluktur. Bir münazara veya münakaşadan galip ayrılmak değil. Bizi daha iyi bir kul yapmayan her bilgi ansiklopedik bir malumata dönüşür. “İlim, insanların göğüslerinde idi. Sonra kitaplara intikal etti, fakat ilmin anahtarları hep âlimlerin ellerinde kaldı.” “Kitaplar yalnız başlarına öğrenciye hiçbir şey vermezler; mutlaka hocaların onları açmaları, talebeyi elin¬den tutarak onların içine sokmaları gerekmektedir. Bu husus müşahede ile sabit bulunmaktadır.” “Bir yandan çekirdek çitleyip öte yandan googleden ilim tahsil etmek kolay elbette. İdraklerini akıllı telefonlar üzerinden uygulama indirerek geliştiren bizler için bunun bir mesele haline gelmesi bile mümkün değil. Oysa İbn Hayyan, İbn Hazm için şöyle der: ‘İbn Hazm hadîs, fıkıh, cedel, nesep, edebiyat, mantık ve felsefe gibi birçok ilimlere sahipti. Bu ilimlerin bazısı üzerinde bir hayli eserleri vardır. Ancak bu kitaplarında yanlış ve sakatlıklar da mevcuttur. Çünkü o, bütün ilimleri hocasız olarak tahsil etmek cesaretini göstermiştir.’” Bu meseleyi bir de şu hadis ile birlikte düşünmek daha doğru olabilir: “Yüce Allah ilmi insanların arasından bir çırpıda çekip çıkararak almaz. Ancak onu ulemâyı almak suretiyle kabzeder.” (Buhârî, İlim 34; Müslim, İlim 13) Bir yandan çekirdek çitleyip öte yandan googleden ilim tahsil etmek kolay elbette. İdraklerini akıllı tele- fonlar üzerinden uygulama indirerek geliştiren bizler için bunun bir mesele haline gelmesi bile mümkün değil. Oysa İbn Hayyan, İbn Hazm için şöyle der: “İbn Hazm hadîs, fı¬kıh, cedel, nesep, edebiyat, mantık ve felsefe gibi birçok ilimlere sa¬hipti. Bu ilimlerin bazısı üzerinde bir hayli eserleri vardır. Ancak bu kitaplarında yanlış ve Son Umut yönetmeni Crowe: “İşgalci olduğumuzu kabul edelim” Ü lkemizde “Son Umut” ismiyle sinemalarda gösterime giren Çanakkale konulu “The Water Diviner” filminin yönetmeni, Hollywood yıldızı Russel Crowe, anavatanı olan Yeni Zelanda’da bir televizyon programında hakkımızı teslim etti: “Bence artık başkalarının bu gerçeği kabul edecek kadar olgun bir ulus olmalıyız. Biz bağımsız bir ülkenin topraklarını işgal ettik ve bu öfkeli kelimeyi hiç kullanmadık. Çanakkale’de işgalci bizdik!” Yeni Zelandalılar 1915-16 yıllarında Britanya bayrağı altındaki ANZAK (Avustralya-Yeni Zelanda Birlikleri) saflarında Çanakkale’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmışlardı. Crowe imzalı Son Umut, Yeni Zelandalıların Çanakkale’deki varlığına eleştirel bakan ve Türkleri müsbet gösteren bir film. sakatlıklar da mevcuttur. Çünkü o, bütün ilimleri hocasız olarak tahsil etmek cesaretini göstermiştir.” (Ebû Zehre, Mezhepler Tarihi) İlmi bir âlimden almanın zorunlu olduğunu belirten Şâtıbî, bir âlimin de hangi özelliklere sahip olması gerektiğini şöyle açıklar: 1. Bildiğiyle amel etmek. 2. İlmi bir hocadan almış olmak. 3. İlmi aldığı kimseye uymak: Sahabe-i Kiram, Hz. Peygamber’e, Tâbiîn nesli de Sahabeye uymuş, onların ahlâkıyla ahlaklanmıştır. (Muvâfakât, 1. cilt) Bütün bu naklettiklerimle varmak istediğim yer şu: bu dinde âlim olan insanlar var. Âlimler hem Kuranda hem de hadiste bir müracaat mevki olarak belirtilmiş. Hatta bazı müfessirler Ulü’l Emre itaat etmekle ilgili hükümdeki Ulü’l Emrin âlimler olduğunu söylemiş. Allah için bu memlekette âlim mi yok yoksa âlime itibar eden mümin mi yok. Nedir bizim bu pespaye halimiz. İnternet üzerinden malumat edinilebilir ama ilim tahsili başka bir şeydir. Bizi meseleler hakkında konuşmaya değil tavır almaya zorlar. Değiştirmeye, değişmeye, nasihat etmeye, iyiliği emre kötülükten sakındırmaya.. Herhangi bir meselede gazeteci, akademisyen, siyasetçi dışında, ‘bu meselede İslam’ın müminleri bağlayan bir hükmü yok mudur’ diye merak edip de bir âlime meseleyi sorma ihtiyacı hissedilmez mi? Mesela ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin durumu sadece bir mülteci meselesi midir? Sadece ekonomik, siyasal, ülkemizdeki Arap nüfusunun artması veya bir kamu düzeni meselesi mi var ortada. Bizim Müslüman olmamızla/ olamamamızla ilgili bir durum yok mudur? Benzer soruları Kürt-Türk meselemiz hususunda sormamız da gerekmez mi? Yoksa İslam’ın nüfuz etmediği din dışı alanlar var da biz mi bilmiyoruz.. Sözün sonu; bu, benim bir derdimdir. İstedim ki biraz da siz dertlenin.. Eğer bulabilirseniz Abdurrahman Arslan’ın, Sakarya’da faaliyet gösteren İkra İlim ve Kültür Merkezi’nde 26 Aralık Cuma günü yaptığı “Modern Dünyada Müslümanlar” konulu sohbetini de dinleyiniz. İstanbul’dan İslam’a giden yol İ rlandalı ünlü aktör Liam Neeson, 2012 yapımı “Takip” filminin çekimleri için bulunduğu İstanbul’da gördüklerinden ve duyduklarından etkilenerek kalbinin İslam’a ısındığını ve Müslüman olmayı düşündüğünü açıkladı. Kentteki camilere hayranlığını dile getiren Neeson, bunlardan bazılarının insanı şaşkına çevirecek güzellikler barındırdığını, sırf bunun için bile Müslüman olunabileceğini söyledi. Neeson, ezan sesini ise, “Kısa sürede ruhunuzun derinliklerine iniyor ve onun dünyanın en güzel şeyi olduğunu fark ediyorsunuz” diye tarif etti. G eçen ay biraz da görev gereği, Matrakçı Nasuh’la ilgili işler yaptım ve bu büyük sanatçının “Beyan-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn” adlı ünlü eserini yeniden inceledim. İstanbul’dan Tebriz’e kadar yol üzerindeki yüzlerce şehir ve kasabanın hatta köylerin, dağların ırmakların, köprülerin “harita üzerinde minyatür tekniğiyle resimlerini” yapıp açıklamalar yazmış. Hüseyin Gazi Yurdaydın’ın Türk Tarih Kurumu için yıllar önce hazırladığı eserin ikinci baskısı yapıldı. Kitabın Padişah’a (Kanûnî) takdim edilmiş nüshasından günümüz fotoğraf teknolojisiyle hazırlanmış yeni bir baskısını Prof. Dr. Nurhan Atasoy da Kültür Bakanlığı için hazırladı, fakat henüz yayımlanmadı maalesef. Tarih, coğrafya, şehircilik ve elbet resim sanatıyla ilgili her araştırmacının mutlaka elinin altında bulunması gereken bu şaheseri kaçırmayın derim. Türk tarihinin “Anadolu Selçukluları” dönemi konusunda kıymetli çalışmaları bulunan Scott Redford’un “İktidar İmgeleri: Sinop İçkalesinde 1215 Tarihli Selçuklu Yazıtları” adlı kitabına bakalım şimdi de. Yazar bu kitabında sadece Sinop’u değil 1212-13 tarihlerinde Bayburt’ta ve 1215-18 tarihlerinde Alanya’da inşa edilen kalelerin kitabelerini de inceliyor. Koç Üniversitesi Yayınlarının Barış Cezzar’ın çevirisiyle okura sunduğu kitaptan öğrendiğim en çarpıcı bilgilerden bir ikisini paylaşmak isterim. Sinop’ta 1215’te yeniden yapılan iç kalenin burç, kapı ve bedenleri üzerindeki 16 kitabenin tümü, 5 ay içinde yazılmış. Bunlardan biri hem Arapça hem Yunanca yazılmış ve türünün tek örneği imiş. Bana çok çarpıcı gelen bir diğer husus ise dönemin devlet adamlarının harita bilgisi oldu. Anadolu yarımadasının en kuzey ucu Sinop ile en güney ucu Alanya’da “denize sıfır” kaleler inşa ettirip ve en görünür yerlerine “egemenlik simgesi” olan görkemli kitabeler yazdıran Selçuklu Sultan ve vezirlerinin coğrafyayı çok iyi bildikleri anlaşılıyor. Çok sayıda nitelikli kesme taş ustasıyla ve taşlara kitabeler yazmakla görevli Türkçe dışında Arapça, Farsça ve Yunanca bilen nakkaşlarla yürütülen bu büyük savunma projelerinin sağlam bir bütçe ve kararlı bir siyasî iradeyi haber verdiği de açıktır. Okuduğum en ilginç seyahatnamelerden biri de “Üç Deniz Ötesine Seyahat” adını taşıyor. Rus yazar Afanasiy Nikitin, ticaret amacıyla Hindistan’daki Behmen Türk Sultanlığı’na yaptığı inanılmaz maceralı yolculuğu kaleme almış. Nikitin, 1468 yılında Moskova’nın kuzeyindeki Tver şehrinden yola çıkıp Karadeniz’i geçerek Anadolu’ya, oradan Azerbaycan’a, Hazar’ı geçerek İran’a ve nihayet asıl gitmek istediği yer olan Hindistan’daki Behmen Türk Sultanlığı’na ulaşıyor. Böylece Türk dünyasına seyahat edip Osmanlı, Akkoyunlu, Timurlu, Babürlü gibi Türk devletlerini gören ilk Rus seyyah oluyor. Kril harfli Rusça aslıyla birlikte yine Türk Tarih Kurumu’nca basılan eseri Serkan Acar çevirmiş. Kitapta iki Rus ressam tarafından yapılmış Nikitin’in yolculuğunun bazı sahnelerini canlandıran resimler de var. Çok yararlı bir giriş yazısı ve okumaktan büyük keyif aldığım dipnotlarla zenginleşmiş kitabın tek eksiği bir harita. Her kelimesi önemli, sıra dışı, bilgi deposu gibi bir kitap. Bir günde okunacak kadar ince, ama siz yine de iki gün ayırın ve okurken yanınızda mutlaka bir Asya haritası bulundurun. 12 DEVR-İ ÂLEM DİRİLİŞ POSTASI 1 Ocak 2014 DİRİLİŞ POSTASI BETÜL GÜNGÖR EYMEN HALİD [email protected] [email protected] İsveçli Müslümanlar sokaklara döküldü İsveç’in farklı şehirlerinde son haftalarda yaşanan cami kundaklamaları, binlerce kişi tarafından protesto edildi. İ sveç’in farklı şehirlerinde son haftalarda yaşanan cami kundaklamaları, binlerce kişi tarafından protesto edildi. İsveç’in başkenti Stockholm ile Göteborg ve Malmö gibi şehirlerinde bugün öğle saatlerinde yapılan gösterilere binlerce kişi katıldı. Stockholm’de yakla- şık 2 bin kişinin katıldığı protestoda polis güvenlik önlemleri aldı. Olaysız geçen protestoya katılan İsveç Kültür Bakanı Alice Bah Kuhnke, hükümetin gelecek ay İslamofobi’ye karşı önlemler alacağını söyledi. Protestoları, İsveç Müslüman Konseyi (SMC) ve İsveç Genç Müslümanları (SUM) gibi grupların da aralarında bulunduğu 40’tan fazla grup düzenledi. Stockolhm’ün kuzeyindeki Uppsala şehrinde yapılan protestoda konuşan Yerel Yönetimler Bakanı Ardalan Shekarabi de, “İnsanların camilere gitmekten korkmasının dini özgürlüğe karşı tehdit olduğunu” söyledi. Uppsala kentinde yılbaşı sabahı bir cami daha kun- daklanmış, bu cami bir hafta içinde ülkede kundaklananı üçüncü cami olmuştu. İsveç’in güneydoğusundaki Eskilstuna kentinde 25 Aralık’ta bir caminin kundaklanmasında çıkan yangında 5 kişi yaralanmıştı. İsveç’in güneyindeki Eslöv kentinde ise 26 Aralık’ta kundaklanan bir camide maddi hasar meydana gelmişti. Gazze’ye Özgürlük Filosu aktivistlerinden Dror Feiler: “İsveç Parlamentosu’nda bir Truva Atı olmak istiyorum” Gazze’deki işgal kuvvetlerinde yer almayı reddetmesi üzerine İsrail yönetimiyle başı derde girdiği için bundan 40 sene evvel İsveç’e göç eden Telaviv doğumlu / Yahudi asıllı Dror Feiler, bu ülkede Özgür Filistin davasının bayraktarlığını yapan bir aktivist ve siyasetçi. Ayrıca, dünya çapında tanınmış bir müzisyen (Sakso- fon üstadı). Mavi Marmara’lı Özgürlük Filosu dahil, Gazze yoluna düşen üç filoda saksofonuyla beraber yer aldı. Şimdi Sol Parti’den milletvekili adayı. 22 Mart 2015’teki İsveç Parlamentosu seçimlerinin arefesinde Dror Feiler’le “Ne olacak bu İsveç’in hali?”ni konuştuk. Aşırı sağ ve dolayısıyla İslam düşmanlığı yükselişte... Nereye gidiyor İsveç? İki ay sonra İsveç Parlamentosu için erken seçimler var. Kızıl/Yeşil İttifakı’nın kazanmasını ümit ediyoruz. Bu ittifak üç partiden oluşuyor: Sosyal Demokrat Parti, Yeşiller Partisi ve Sol Parti. Maalesef aşırı sağcı İsveç Demokratları yükselişte ve yüzde 10’u geçebilirler diye endişe ediyoruz. Bu ve daha birçok olgu, yabancı düşmanlığının İsveç toplumunun temel meselelerinden biri haline gelmekte olduğunu gösteriyor. Yabancı düşmanlığı daha ziyade İsveç Müslümanlarını hedef alıyor. Ümidimiz o ki, 22 Mart’taki seçimlerden sonra daha güçlü bir solcu hükümete kavuşuruz, bu hükümet daha güçlü bir sol profile sahip olur ve her türden ırkçılığın, yabancı düşmanlığının leştirmeye karşı. İsveç’in Avrupa Merkez Bankası’yla irtibatına da karşı. Ekonomide savunduğu şeylerin başında kamusal harcamaların arttırılması geliyor. üzerine daha sert bir şekilde gider. Mensubu olduğunuz Sol Parti’nin nasıl bir İsveç tasavvuru var? Sol Parti, etnisiteleri / dinleri / cinsiyetleri ne olursa olsun bütün vatandaşların eşit muamele gördüğü bir İsveç istiyor. İsveç’in küresel dayanışmaya matuf çabalara daha aktif olarak katılmasını da istiyoruz. Ayrıca, 2013’ün Ekim ayına kadar hüküm süren sağcı hükümetin başlattığı özelleştirme sürecini durdurup mülkiyette bazı yeni ortaklık şekilleri oluşturmak niyetindeyiz. Parti, özel- Milletvekilliğine adaysınız. Sloganların neler? İsveç Parlamentosu’nda yer almanız sizce nasıl bir fark oluşturur? Sloganlarım: “Parlamentoya bir Truva Atı gönderin” ve “Aktivizm parlamentoya!”. Üzerinde bilhassa durduğum mevzular: Filistin halkıyla dayanışma ve kültür politikası. Parlamentoda aykırı bir ses olmayı umuyorum, temsil edilmeyenleri temsil eden bir ses. “Başka bir dünya mümkün” diyen rahatsız edici bir ses. “Demokrasimiz gelişerek iktisadi demokrasiyi de ihtiva etmeli, çünkü ihtisadi demokrasisi olmayan bir demokrasi demokrasi değildir” diyen bir ses. Kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun mazlumdan yana bir ses. Avrupa Parlamentosu üyeliğine de aday olmuştunuz. Kampanyanız sırasında üç kere gözaltına alınmışsınız. Neden? Avrupa Parlamentosu kampanyası sırasında aşırı sağcı, ırkçı partilere karşı, onların toplandıkları yerlere yakın yerlerde, birçok nümayiş tertiplemiştik. Bu nümayişlerde bir megafon ve saksofonum vasıtasıyla binlerce protestocuyu daha çok gürültü çıkararak faşistlerin seslerini bastırmaya sevk etmiştim. Polis beni “elebaşı” olarak tesbit etti ve ajitasyonumu etkisiz hale getirmek için harekete geçti. Üç olayda da protestocuları kışkırttığım, polise itaatsizlik ettiğim ve alandan uzaklaştırılmaya şiddetle mukavemet ettiğim gerekçesiyle gözaltına alındım. Hem korkuyor hem saldırıyor Filistinlilere Türk pasaportu F F ransa Trappes’de 16 yaşındaki kızı başörtülü olduğu için ırkçıların darp etmesi ve kızın polisin tehditlerine dayanamayarak intihar girişimin de bulunması... İngiltere’nin IŞİD’le mücadele bahanesiyle Müslümanların haklarını elinden almaya hazırlanan yasa tasarıları... Avusturya’da camilerin duvarlarına sprey boya ile gamalı haç çizilmesi... Danimarka’da aşırı sağcı ‘Savunma Ligi’ örgütü üyelerinin İslam karşıtı protestoları... Belçika’da Haçlı Ordusu kıyafeti giyen grupların eylemleri... Ve Almanya’da cami kundaklamaları, cami önüne domuz kafası bırakılması... Yeniden hortlamaya çalışan Nazizim... Ve Hitler’in özevlatları PEGIDA... Haber ajansları özellikle son bir buçuk yıldır İslamofobi haberlerini canhıraş geçmeye devam ediyor. Dünya İslam’ı öğrenmeden İslam fobisi sahibi oluyor. Korkanlar onlar, saldıranlar yine onlar... Bu büyük bir endüstri. Avrupa’ya göç eden yabancı işçilerin paralarına ortak olmasını, tarihin hıncını, Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığını savunanlar da dazlaklarla saf tutmuş durumda. Alman kentlerindeki İslam karşıtı ‘Pazartesi yürüyüşleri’nin on binlerle ifade edilen sayısı her hafta artış gösteriyor. Almanya Başbakanı Merkel vatandaşlarını PEDIGA’ya katılmamaları için uyarsa da Kalkınma Bakanı Gerd Müller onunla aynı fikirde değil. Yapılan anketler ise Führer’in ruhunun ülke üzerinde iyiden iyiye hissedildiğini gösteriyor. Her üç Almandan birisi ırkçı PEGIDA’yı destekliyor. Geriye kalan ikisi Alman’a güvenme konusunda göçmenler mütereddit. Ben bu satırları yazarken Anadolu Ajansı yeni bir haber geçti. Dresden kentinde “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” PEGIDA üyeleri göçmen gençlere saldırdı. Saldırı sırasında 15 yaşındaki Wadha adlı astım hastası kız yere düştü ve yerde ırkçılar tarafından tekmelendi. Bu Nazi şovu çevredekilerin alkışları ile “ödüllendirildi.” Ambleminde sosyalist bayrağı ve IŞİD’in bayrağı(!)nın yanı sıra gamalı haçı da, çöpe attıklarına bakmayın, göçmen karşıtı bu örgüt Faşizmden sonuna kadar besleniyor. Müslüman alemi ise “kem küm” etmekle meşgul. Tabi ki yapılmasın lakin Kudüs’te Sinagog’a yapılan saldırıyı kınamak için sıraya giren İslam alemi Avrupa’nın göbeğindeki tepkiye de Mescid-i Aksa’ya yapılanlar kadar sessiz. Biz hala terör örgütlerini sıralayarak “Biz onlardan değiliz” savunmalarıyla günü kurtarmaya, Avrupa dillerine çevrilen Kur’an-ı Kerim meallerini eyalet yetkililerini hediye etmekle meşgulüz. PEGIDA’ya karşı yürüyüş yapılacağı söyleniyor. Köln Katedrali de Müslümanlara destek verecekmiş. Dönerimiz mi hoşlarına gidiyor yoksa samimiler mi bilemiyorum. Katılımın ne kadar olacağı ve Alman polisinin tutumu ise merak konusu. Ve tabi Gezi Parkı’nda demokrasi şövalyeliği yapan Alman siyasetçilerin ırkçı karşıtı yürüyüşe katılıp katılmayacağı da... Türkiye’nin Avrupa’daki İslami resmi dini kuruluşları ara ki bulasın... Fransalı genç kıza yapılan sonrası Fransa’da aramadığım kuruluş yetkilisi kalmadığını ve birçoğunun olaydan haberdar olmadığını hatırlıyorum. Hollanda’da ise sürekli demeç vermekten kaçınan, derdini anlatmaya korkan İslamcıfobiye sahip bir yapı var. Almanya daha sistematik çalışsa da Türkiye’deki muadil kuruluşla evvelki Avrupa’daki birlik yönetiminin sürtüşmeleri epey zaman kaybettirmiş gibi duruyor. Şu çok anlatılan fıkra artık değişti. “Bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz ve Temel aynı uçakta gidiyorlarmış. Temel’in Müslüman olduğunu anlayıp saldırmışlar.” Ve bu galat-ı meşhur’a da insan olan kimse gülmemiş. Avrupa’dan gelen kara bulutlar bizi düşünmeye sevk etmeli. Şimdi çuvaldızı beynimize batırma zamanı. Göçmenlere yapılan bu akıl almaz gayriinsani tavır tüylerimizi ürpertirken, Türkiye’ye bakmak aklımıza geliyor mu? Her yerin ırkçısı ayrı değildir. Faşist her ülkede faşisttir. Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta Suriyeli mültecilere saldıranlar da, Suriyelilere neden bu kadar para harcanıyor diyen muhalefet liderleri de, ülkeye sığınan bu insanları suiistimal etmeye kalkanlar da, sokaklarda gördüklerinde vebalıya bakar gibi bakanlar da birer PEGIDA üyesidir... Sadece daha az sarışındırlar ve Almanca bilmiyorlardır o kadar... “Avrupa son 60 yılın en ağır travmasıyla karşı karşıya” A lmanya’nın Dresden kentinde İslam karşıtı ve yabancı düşmanı gösterilerle ortaya çıkan “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar’’ (PEGIDA) hareketinin Köln uzantısı olan KÖGIDA; göçmen kuruluşlar, demokratik kitle örgütleri ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun öncülüğünde protesto edildi. Binlerce kişinin katıldığı gösteriye, AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti Parlamentosu Yeşiller Milletvekili Arif Ünal da katıldı. Protesto gösterisinde AA muhabirinin sorularını cevaplayan Külünk, yükselen bu ırkçılık dalgasının Avrupa demokrasisini tehdit ettiğini, demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Avrupa’nın son 60 yılın en ağır travmasıyla karşı karşıya olduğunu söyledi. ilistinliyim; fakat Ürdün doğumluyum, Yemen vatandaşıyım, Suriye’de yaşıyordum, geçen sene Türkiye’ye hicret ettim. Doğma-büyüme mülteciyim. Babam, Siyonist İşgal Rejimi’nin kuruluş günlerinde Hayfa’dan sürüldü. Ben Filistin’i, Hayfa’yı hiç görmedim, ama ısrarla “Filistinliyim, Hayfalıyım” diyorum. Bir de, “Osmanlıyım” diyorum. Ve, “Osmanlı Devleti’nin varisi Türkiye olduğuna göre, Türkiye benim de devletim” diye ekliyorum. Bunun, sadece duygusal olarak değil, hukuki olarak da böyle olduğunu / böyle olması gerektiğini söylüyorum. Meramım şundan ibaret: Filistin, Osmanlı toprağı idi. 1917’de İngiliz mandasına girdi, ama İngiliz toprağı olmadı. Filistinliler Osmanlı vatandaşları olarak kaldılar. 1948’de İngiliz mandasının sona ermesiyle beraber, Filistinlilerin Türkiye tabiyetine geçirilmeleri gerekirdi. Kalben ve hukuken bağlılık duyduğumuz Türkiye’nin bizi kendi vatandaşları olarak görmesini ve bunun gereğini yapmasını rica ediyoruz. Muhterem Abdullah Gül, cumhurbaşkanıyken, ‘’Filistin’in tapusu bizde’’ demişti. Gerçekten de Filistin’in tapusu Türkiye’de. Dolayısıyla biz Filistinliler Türkiyeli’yiz ve Türk vatandaşlığını hak ediyoruz. İşgal altındaki Filistin topraklarında kalan ve İsrail tâbiyetine geçen Filistinlilerin hukuki durumu farklı olabilir, ama 1948 ve öncesinde yurtlarını terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin -özellikle de o zamandan beri hiçbir devletin tâbiyetine geçmeyip / geçirilmeyip Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerdeki mülteci kamplarında çile dolduranların- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmaları gerekir. Hiç değilse Türk pasaportu verilebilir sürgündeki Filistinlilere. Suriye, Yemen ve Sudan hariç, mülteci olarak bulundukları Arap ülkelerinin yönetimleri tarafından genellikle itilip kakılan Filistinli mültecilerin 62 yıldır çektik- 13 1 Ocak 2014 leri çileyi bir nebze olsun hafifletecektir Türk pasaportu. Çoğumuzun ailesi paramparça; bir kısmı Filistin’de, bir kısmı Ürdün’de, bir kısmı Lübnan’da, bir kısmı Suriye’de, bir kısmı Yemen’de, bir kısmı Mısır’da, bir kısmı Sudan’da, bir kısmı Amerika’da, bir kısmı Avrupa’da… İltica ettikleri Arap devletlerinin Filistinlilere verdiği seyahat belgeleri genellikle ‘kifâyetsiz’ olduğu için – veya hiçbir seyahat belgesi edinemedikleri için- komşu ülkelerdeki akrabalarını bile yıllarca göremeyebiliyorlar… Suriye pasaportu taşıyan bir Filistinli’nin Ürdün’deki akrabasını ziyaret edebilmesi için, o akrabasının bir ev ipotek ettirmesi gerekiyor… DEVR-İ ÂLEM Batı Şeria’da 19 Filistinliye gözaltı İ srail askerlerinin Batı Şeria’da 19 Filistinliyi gözaltına aldığı bildirildi. Ordunun sosyal paylaşım sitesi Twitter’daki resmi hesabından yapılan açıklamada, “İsrail güçlerine ve sivillere karşı saldırı düzenledikle- rinden şüphelenilen 19 kişi gözaltına alındı” denildi. Olayla ilgili Filistinli yetkililerden henüz açıklama yapılmadı. Öte yandan görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, sınırı geçen 4 İsrail buldozeri, Gazze’nin güneyindeki Huzaa beldesinde tarım arazilerine ağır zarar verdi. İsrail güçleri Batı Şeria ve Kudüs’te sık sık düzenledikleri baskınlarda, çeşitli suçlamalarla Filistinlileri gözaltına alıyor. Abbas ‘ret’çilerden hesap soracak Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören karar tasarısı için BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada “ret” oyu kullanan ve “çekimser” kalan ülkelerden açıklama isteyecek. F ilistin resmi haber ajansı WAFA’da yer alan habere göre, Abbas, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören BMGK karar tasarısına ilişkin tutumları konusunda ABD, İngiltere ve Avustralya bü- yükelçilerinden izah istemek üzere Başmüzakereci Saib Ureykat’ı görevlendirdi. BMGK’da yapılan oylamada, ABD ve Avustralya tasarıya ret oyu vermiş, İngiltere, Litvanya, Nijerya, Güney Kore ve Ruanda çekimser kalmıştı. Fransa, Ürdün, Şili, Arjantin, Çad, Lüksemburg, Çin ve Rusya’nın evet oyu kullandığı tasarının kabulü için gerekli 9 oy sağlanamamıştı. “Eğit donat” bu ay imzalanıyor Suriyeli muhaliflere yönelik “eğit donat” programına ilişkin mutabakat muhtırasının ocak ayında imzalanmasının beklendiği ve bu kapsamda 3 yılda toplam 15 bin kişinin eğitilmesinin hedeflendiği belirtildi. Diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre, imzalanacak muhtıra kapsamında mart ayında başlaması planlanan programla Türkiye’den yılda bin 500 - 2 bin kişi eğitilecek. Ürdün ve Suudi Arabistan ile yılda 5 bin, 3 yılın sonunda da toplam 15 bin kişinin eğitilmesi hedefleniyor. Mursi’den sabır çağrısı Mısır’da darbeyle görevinden uzaklaştırılan Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve 35 kişinin “casusluk” iddiasıyla yargılandığı davanın görülmesine devam edildi. Filistinli mültecilere ve dahî bütün Gazze ve Batı Şeria ahalisine Türk pasaportu verilsin, evet. Verilsin ki, bari Türkiye’ye vize uygulamayan ülkelere rahatça gidip gelebilsinler, akrabalarını ziyaret edebilsinler. Başkent Kahire’deki Polis Akademisinde görülen duruşmada Mursi, bir önceki duruşmada, “Ey Mursi, sen bu ülkedeki en hayırlı insansın” diye kendisine hitap ederek bir beyit okuyan savunma heyetindeki avukat Muhammed el-Mısri’ye, “Şairlerin Prensi” lakaplı Ahmet Şevki’nin Şam Kasidesi’nden beyitler okuyarak karşılık verdi. Gösterilerde bayrağını taşıdıkları Türkiye’ye de rahatça gelebilsinler. Kendi cumhurbaşkanımız olarak gördüğümüz Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi başbakanımız olarak gördüğümüz Başbakan Davutoğlu, kendi hükümetimiz olarak gördüğümüz AK Parti Hükümeti, kendi devletimiz olarak gördüğümüz Türkiye Cumhuriyeti bu işi mutlaka gündemine almalı. Kıbrıs’ta İngiliz mandası sona erince Türkiye Kıbrıs üzerinde hak iddia etti, eski Osmanlı vatandaşları olan Kıbrıs Türklerine garantör oldu, rahat seyahat edebilmeleri için onlara Türkiye Cumhuriyeti pasaportu verdi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları oldukları halde hâlâ da vermeye devam ediyor… Türkiye Cumhuriyeti, ırka dayalı bir devlet olmadığına gore, Kıbrıslı Türklerle Filistinlilerin durumu arasında bir fark görmemesi gerekir. Kısa vadede yapılması gereken ilk iş, Filistin Özerk Yönetimi vatandaşlarına vize muafiyeti getirmektir. Suriye, Lübnan, Ürdün ve Libya vatandaşlarına gösterilen kolaylık, Filistinlilere niye gösterilmiyor ki? ABD tarihinin en uzun savaşı 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılardan sonra başlayan ABD’nin Afganistan savaşı 13 yıl sürdü. ABD tarihinin en uzun savaşında 2 bin 300’den fazla Amerikan askeri hayatını kaybetti. A BD Kongresi verilerine göre, NATO’nun Afganistan misyonunun başladığı 2001 yılından beri 2 bin 356 Amerikalı asker hayatını kaybetti. Tarihinin en uzun savaşının maliyeti ABD’ye 686 milyar dolar oldu. Harvard Kennedy School’un raporuna göre, ABD’nin bu savaş için ayırdığı bütçe, George W. Bush başkanlığını bırakırken 171,7 milyar dolara ulaştı. Obama döneminde ise bu rakam 2012 sonu itibariyle 385,6 milyar dolara ulaştı. ABD yönetimi, 2013’den itibaren savaş için 128,7 milyar dolar harcayarak, 13 yıllık savaşta toplam 686 milyar dolar harcadı. Yıllar süren savaşta bugüne kadar ölen Afganlıların sayısının 100 bine yaklaştığı ifade edilirken, on binlerce vatandaş yaralandı. Ayrıca savaş boyunca insansız hava araçlarının sivillerin ölümündeki payı oldukça tartışıldı. Ülkede NATO güçlerinin çekilmeye başlamasıyla Taliban saldırılarında ciddi artış oldu. Son iki yılda 9 binden fazla Afgan güvenlik gücü Taliban’la savaşta hayatını kaybetti. Bu rakam ise 13 yılda ölen Amerikan askerlerinin sayısının yaklaşık dört katına tekabül ediyor. BM verilerine göre, bu yıl ocak-kasım dönemindeki şiddet olaylarında 3 bin 188 kişi hayatını kaybetti. BM, bu kayıpların büyük bir kısmına Taliban’ın neden olduğunu ve geçen yıla göre sivil kayıplarda yüzde 19 artış olduğunu belirtti. Afgan güvenlik güçleri de aynı dönemde 4 bin 600 kayıp verdi. BM, geçen günlerde sivil ölümlerin 2014’te 10 bine ulaşabileceğini duyurdu. “Rejimle masaya oturmayacağız” S uriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Halid Hoca, “Cenevre-1 temelinde yetkilerin geçici bir yönetime devredilmemesi durumunda Suriye rejimiyle masaya oturmayacaklarını” belirtti. Hoca İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında, “mu- halefetin en büyük kanadı” SMDK’nın, Rusya’nın başkenti Moskova’da yapılması planlanan müzakerelere davet edilmediğini, yalnızca bazı muhalif kişilere davet gittiğini belirterek, “Ne SMDK’nın ne de diğer muhalif grupların gündeminde rejimle diyalog var” dedi. Hoca, “Cenevre-1 esas alınarak yetkilerin geçici bir yönetime devredilmemesi durumunda Suriye rejimiyle Moskova’da masaya oturmayacağız” diye konuştu. Mısır halkının Mevlit Kandili’ni tebrik eden Mursi, “Sabredin, Rabbimiz bu sıkıntıları ortadan kaldıracak” dedi. Almanya’da vekillere PKK soruşturması Almanya’da federal başsavcılığın kendileri hakkında PKK’ya destek vermekten ötürü soruşturma açtığını kaydeden Sol Parti Milletvekili Ulla Jelpke, Sol Parti Milletvekilleri olarak PKK flaması kaldırmalarının ve 13 Kasım tarihinde bunu Facebook üzerinden paylaşmalarının, PKK yasağını ihlal olarak değerlendirildiğini duyurdu. Sol Partili milletvekili Nicole Gohlke, 18 Ekim tarihinde Münih’te IŞİD’e karşı yapılan ve IŞİD’in Kobani’ye saldırılarının protesto edildiği gösteriye konuşmacı olarak katılmış ve burada PKK flamasını havaya kaldırıp örgüt lehinde konuşmalar yapınca polis tarafından gözaltına alınmıştı. MEDYA 14 DİRİLİŞ POSTASI Futbol tartışmalarını sakın kaçırmayın! Koca âlim bilmez mi bunu? GÖKHAN MUTLU ekran paraziti Budur! Diriliş. Ertuğrul. Bir TRT şâheseri. Yapanlara, yaptıranlara, yayınlayanlara, izleyip reyting rekortmeni yapanlara selam olsun, helal olsun. Velakin “Esselamuın aleykum” diye bir şey yoktur. Ya “Selamun aleykum” diyeceksiniz, ya da “Esselamu aleykum”. Arapça bunu böyle gerektirir. “El”le veya duruma gore “Es”le başlayan –daha doğrusu bunların ardından gelen- kelime nun yani n harfi ile bitmez, bitemez, bitirilemez. Bir şeyhin, bir âlimin bunu bilmemesi mümkün değil, fakat “Diriliş” dizisinin birinci bölümündeki o muhteşem zikir sahnesinin girişinde şeyh efendi müritleri “Esselamun aleykum” diye selamladı. Olmaz. Gerisine maşaallah. Aynen devam. *** “O Ses Türkiye”de Mazhar Alanson’la Hadise, bir konuda iddiaya tutuştular. İdiayı kaybetmesi halinde Hadise (ki kumaştan ziyadesiyle tasarruf etmişti gene) oracıkta yere yatacaktı. İddiayı kaybetti ve… Tam yere yatacakken… Acun Ilıcalı arauya girip “Hadise’nin kıyafeti bugün müsait değil, başka zaman yatsın” dedi ve konuyu değiştirdi. Koçum benim! Bir de garibanı gözünden tanıyıp anında koruyup kollamaya başlıyor ya, acayip hoşuma gidiyor. *** Miray Yapım’ın “Milat” projesi hayata geçiyor. Yeni Türkiye’nin yeni MİT’ini anlatan manyak bir dizi (“Manyak” burada müsbet manada). Ortalığı dağıtmaya namzet. Yakında TRT’de inşaallah. *** Ülke TV’de tarihçi üstadlar Yavuz Bahadıroğlu ve Mustafa Armağan döktürüyor. Kovaları kapıp koşun, ne doldursanız kârdır. Geçenlerde Kemalizm’i darmaduman ettiler. Müthişti. Böyle şeylere dikkat edelim arkadaşlar. DİRİLİŞ POSTASI 1 Ocak 2014 Bugün Pazartesi. Yaşasın! Akşam neredeyse bütün kanallarda futbol tartışması var. Koca koca, kerli ferli, ilk bakışta ciddiyetten kırılıyor diyeceğiniz adamlar yine yana yıkıla ve yırtına yırtına, dünyanın şeksiz şüphesiz en önemli meselesiymiş gibi, falanca pozisyonu veya filanca topçuyu, antrenörü, hakemi, kulüp başkanını konuşacaklar. Konuşurlarken mimiklerine, el hareketlerine, öfkelerine ve burun bükmelerine, birbirinin yakasına yapışmalarına filan iyice dikkat edin. Sonra da basın kahkahayı! Neşenizi bulun bu en büyük memleket meselesi kılıklı basit futbol muhabbetine bakarak. Programlardan birinin ismi her şeyi anlatıyor zaten: “Futbol her şeydir”. Sonsuz kere hâşâ! Ne? Bu muhabbetin şekil ve şemalinde bir fevkaladelik görmüyor musunuz? Geçmiş olsun efendim, Allah şifa versin. 15 1 Ocak 2014 Futbolda ‘yabancı’ depremi Kayıtlı 28 oyuncudan 14’ü yabancı olabilecek İlk 11’in tamamı yabancılardan kurulabilecek Yabancı ülke milli takımlarındaki Türkler yabancı sayılacak Yerlilerin 2’si altyapıdan, 4’ü Türkiye’den yetişmiş olacak Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Demirören, 2015-2016 sezonunda 28 oyuncunun 14’ünün yerli, 14’ünün yabancı olabileceğini ve 14 yabancıdan 11’nin sahada yer alabileceğini açıkladı. Demirören, “Bu değişikliğin asıl amacı, yabancı oyuncu konusunda sınırı kaldırmak, yerli oyuncu konusunda da teşvik yapmaktır. Bu nedenle yeni uygulamaya, ‘yabancı kuralı’ değil, ‘yerli kuralı’ diyoruz” ifadelerini kullandı. T Kalecilerden biri Türk olacak Kararların 18 kulübün onayıyla alındığını belirten Demirören, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu aldığımız kararların hepsi, 2015-2016 sezonunda geçerli olacaktır. Öncelikle 28 oyuncuya lisans hakkı vereceğiz. Oyucuların 14’ü yerli, 14’ü yabancı olacak. Bu 14 yerli oyuncunun içinde, 2 tane alt yapıdan, 4 tane de Türkiye’de yetişmiş olacak. 14 yabancının isterse 11’i de ilk 11’de forma giyebilecek. Yabancı ülke milli takımlarının formasını giyen yerli oyuncular, yabancı statüsünde kabul edilecek. Maç kadrosundaki 18 oyuncunun 7’si yerli, 11’i yabancı olabilecek. Bir tane Türk kaleci olma mecburiyeti bulunuyor.” Yerli oyuncular için kulüplere teşvik sistemi getirdiklerinin altını çizen Demirören, teşvik sistemine uyacak kulübün, sezon sonunda 10 milyon liraya kadar prim alabileceğini aktarırken, “Kulüplerin yabancı transferi yapabilmeleri için vergi, sigorta, oyuncu borcu olmayacak. UEFA’ya veya FIFA’ya kesinleşmiş borçları olmayacak. Aksi halde yabancı transferi yapamayacaklar” şeklinde konuştu. Yurtdışı menşeli Türk oyuncular için “kazanılmış hak” Robert Redford’un başrol oynadığı, belki de aktörlük ömrünün en güzel rolünü çıkardığı “Akbabanın Üç Günü” yüzüncü kez ekranda. Olsun. Yüzünce kez de seyredilir. Hikâyesi özetle şöyle: Alâkasız bir adam kendini durduk yerde kanlı bir CIA komplosunun ortasına bulur. Bütün teşkilat, kafasına bir kurşun sokmak için adamın peşine düşer. Adam sıfır kilometer amatör olduğu halde koca CIA ajanlarını sürekli atlatarak yakalanmamayı başarır. CIA genel merkezinde toplanan ekabir takımı şöyle bir durum değerlendir- mesi yapar: “Biz dünyanın en güçlü ve en profesyonel istihbarat teşkilatı olduğumuz halde bu zayıf ve amatör adamı niye yakalayamıyoruz? El cevâb: “Mesele de bu zaten. Adamın amatörlüğü. Profesyonel olsaydı, atacağı adımları önceden kestirebilirdik. Fakat adam içgüdüleriyle hareket ediyor ve bu da bizi aşıyor.” Uluslararası sistem ağalarının Recep Tayyip Erdoğan’la hikâyesine ne kadar da benziyor, değil mi? ATV, 22:30 Kuşburnu, Marlene Dietrich ve Akra FM’e iltica Son yıllarda şehirlerarası ve dahî uluslararası otomobil yolculuklarıyla geçen vaktimin önemli bir kısmını radyo işgal ediyor. Rabbulâlemîn’le bir türlü çözemediği bir derdi olduğu ve derdini terbiyesizce ifade edip durduğu için zerre kadar hazzetmediğim Woody Allen’in “Radyo Günleri” diye bir filmi var; o filmin ismini köşeme koymak istemezdim, ama içinden geçtiğim şu günlere ve bu köşeye daha cuk outran başka bir isim bulamadım maalesef. Lafı uazatmadan geçelim radyo- nun başına. İlk istasyon ya Dost Radyo ya Denge Radyo ya da Diyanet Radyo. Dost Radyo’dan (ki aynı zamanda Dost TV’dir) kaptığım bir güzellik: Almanya’dan arayan bir dinleyici/ izleyici, radyo istasyonundaki bir hocaefendiye “Bizim evin önündeki yolun kenarında kuşburnu yetişiyor. Sahibi yok. Toplamasak çürüyüp gidiyor. Bunları toplayıp çay yapmamız caiz midir?” diye soruyor. Hocaefendinin cevabı: ‘Caizdir, ama kamu arazisinden topladığınız için kuşburnundan veya onunla yaptığınız çaydan Alman komşularınıza da ikram etseniz iyi olur.” Nefis, müzik ister. Bazen tasavvuf musikisine veya İslami marşlara yahut ezgilere ara vermek de ister. Düpedüz gâvur müziği de ister. O zaman, şayet Ankara sath-ı mailinde isek, Ankara Üniversitesi Radyosu hoş gelip sefa getirir. Luis Armstrong’un “What a wonderful world”ünden girer, Elvis’in “Are you lonesome tonight”ının kahkahalı versiyonundan çıkar, arada Nancy Sinatra’nın “Kill Bill”le tekrar meşhur olan “Bang Bang”ini attırır, alakaya çay demleyerek İspanya İç Savaşı’ndan kalma anarkosendikalist bir haykırışa da yer bulur ve HAMZAOĞLU: Uygulamanın faydalı olması bize bağlı Kararı değerlendiren Galatasaray Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu, “Bu kararın olumlu yansıması tamamen bizim nasıl hareket edeceğimize bağlı” şeklinde konuştu. ne yapıp edip araya bir de Marlene Dietrich’ten “If you go away”in Almanca versiyonunu sıkıştırır bu istasyon. Kim hazırlıyorsa o seçkileri, aşk olsun. Marlene Dietrich baygın baygın söylenirken bir arkadaşım telefon açıp “Reis gene destan yazıyor. Konuşmasını muhakkak dinle!” mi dedi? Hemen çeviririm A Haber’e… A Haber iyi güzel ama agresif siyaset kendi siyasetimiz bile olsa bazen bunaltıyor. İmdat! Neredesin Akra FM? Hah… İşte… Merhum Esad Coşan hocamız… Sükûnet ve husûletle iman hakikatlerini anlatıyor… Kalbime sürur. Bundan sonraki yazılarım böyle uzun olmaz, merak etmeyin. Yolcu yolunda gerek zaten. Sıradaki türküyü benim için çalıyorlar: “Yollar seni gide gide usandım…” TÜTÜNEKER: Yetenekli yabancılar gelsin Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor Teknik Direktörü Uğur Tütüneker, eski kural uyarınca bazı yabancı oyuncuların sahaya sürülemediğini hatırlatarak şunları söyledi: “Kısıtlamaları kaldırmak lazım. Eğer alınmasına izin veriyorsak, oynatılmasına da izin vermeliyiz. Bu oyunculara para ödeniyor. Kaç yabancı olursa olsun. Bazı kriterlerin de gelmesi lazım. Ne Kaliteli yabancılar gelsin ki Türk futbolcuları bundan faydalansın.” BURUK: Sorun yabancı oyuncu sayısında değil “Türk futbolundaki ana sorun zaten yabancı sayısı değil” diyen Gaziantepspor Teknik Direktörü Okan Buruk ise, alytapıdaki problemlerin halledilmeden futbolda ilerleme kaydedilemeyeceğini belirtti. [email protected] Kupayı değil, ama Biliç’in ciddiyetini önemsiyorum K upayı önemsemiyorum, ama Biliç’in ciddiyetini önemsiyorum. Beşiktaş armasıyla çıkılan her maç değerlidir. Beşiktaş ruhunu yansıtır. A. Demir de hem Beşiktaş’ın pozitif futboluna, hem ruhuna ayak uydurdu. Veli’nin kırmızıya itirazı dahil, sahada çok güzel, gurur verici tablolar izledik Beşiktaş açısından. A. Demir’in golden sonra direnci de arttı. 2. yarıda kolay bir duran top golü bulup maçı aldılar. kazanımları var Beşiktaş’ın. DembaBa ve Sosa tam anlamıyla nokta transfer oldu. C. Tosun beklentileri karşıladı. K. Frei, İsmail ve Atınç’ı da bu listeye ekleyelim. Kadrodaki ilk 11 alternatifleri çoğaldı. Alternatifi olmayan tek bölge sağ bek. Orta saha farklı varyasyonlara uygun yapıda. Kadro darlığı durumunda, Sosa ve Oğuzhan’ın işlevini K. Frei ve Olcay da üstlenebiliyor. Necip yeri geldiğinde Atiba ya da Veli’nin boşluğunu doldurabiliyor. Tablo böyleyken, kimi oyuncuları aşırı ön plana almak, kimilerini de sert biçimde eleştirmek doğru değil. Konya(D) ve G.Saray derbisi iyi sonuçlarla geçilir ve ara transferde doğru işler yapılırsa Beşiktaş’ın önü açık. 2. yarıdaki zorlu fikstür bile dert olmaktan çıkar. (Kaynak: Star) Beşiktaş oyun anlayışı açısından ligin en bütünlüklü takımı haline geldi. Bireysel beceri ve performanslar elbette ki oyunun kaderini belirliyor, ama bunun ortaya çıkmasını sağlayan şey Beşiktaş’ın takım halinde futbolun doğrularını uygulaması. Bu sezon önemli Kulüplere “yerli” teşvik sistemi Akbabanın Üç Günü, Tayyip Erdoğan’ı anlatıyor HAKAN ARSLAN Santrforların yokluğu hissedildi Beşiktaş’ta, hücum üretkenliği skora yansımadı. Beşiktaş gruptan çıkamayabilir, ama lig ve Avrupa’da çok önemli hedeflere sahip. Bu yenilgi moralleri bozmamalı. Şurası kesin: Yoğun maç trafiğine karşın, çok iyi bir çizgi yakaladı Beşiktaş. Futbol anlayışını skora da yansıtmayı başardığı için, ligde ve Avrupa’da zorlu bir dönemi hasarsız geçti. Tam da bu dönemde oyuncu performanslarının aşırı övgü ya da eleştiri konusu yapılmasını doğru bulmuyorum. Beşiktaş ne yapıyorsa takım halinde yapıyor. Biliç’in başarısı bu. ürkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’in yaklaşık 1 yıldır bu konuda çalışma yürüttüğünü dile getiren Demirören, “Pek çok kişiyle görüştü, pek çok değerlendirme yaptı. Kulüplerimizin mali yapılarını değerlendirdik. Ona göre belli çalışmalar yaptık. Bugün öğleden sonra yönetim kurulumuzla, ardından Kulüpler Birliği Vakfı temsilcileriyle görüştük. Burada olamayan kulüp başkanlarından da telefonla onay alındı” şeklinde konuştu. Öte yandan, yabancı milli takımları tercih eden oyuncuların yabancı statüsüne girmesine toplantı sonunda açıklık getiren Demirören; Erkan Zengin, Veli Kavlak gibi oyucuların, daha önce bu hakkı kazanmaları nedeniyle etkilenmeyeceklerini, kuralın, bundan sonra milli takım tercihini farklı ülkeler yönünde kullanan oyuncuları etkileyeceğini vurguladı. SPOR IV Fatih Mutlu St. James’ Park da Allah’ın mescididir E lhamdülillah Müslüman’ız. Oruç tutuyoruz, namazlarımızı aksatmamaya çalışıyoruz, dünyanın duayla döndüğünden haberdarız. İnsanız, unutmakla malulüz, bazen iş güç derken dalıp gidebiliyoruz fakat her şeye rağmen, tüm kapitalist baskı ve dürtülere rağmen oruç, namaz ve dua hayatımızın merkezinde durmaya devam ediyor, elhamdülillah. Bir konfeksiyon atölyesinde kalfa, bir adliye binasında başsavcı ya da dört çocuklu bir evin annesi de olsak bu değişmiyor. Dünyaca ünlü bir kulüpte dünyanın izlediği futbolcular olsak da değişmiyor. Haber İngiltere’den: İngiliz Daily Mirror gazetesinin bildirdiğine göre, ülkenin köklü futbol kulüplerinden Newcastle United, stadyumları St. James’ Park’ta futbolcular için özel bir mescit açtı. Bir kulüp yetkilisinin aktardığına göre, bu hadiseden önce futbolcular “çeşitli odalarda” ibadet edip öyle maça çıkıyorlarmış. Futbolcular “artık yeter” deyip harekete geçmişler, ısrarlarıyla bu mescidin açılmasını sağlamışlar. Peki kimdir bu kardeşler? Savunmada Massadio Haydara ve Mapu Yanga Mbiva; orta alanda Cheick Tiote, Meh- di Abid, Musa Sissoko ve Hatim bin Arfa; forvette Papiss Cisse... New Castle’ın bazı oyuncularını (Tiote, bin Arfa, Cisse ve şu an Beşiktaş’ta oynayan Demba Ba’yı) şu hadiseden tanıyoruz zaten: Kulüplerinin 2012’de bir bahis şirketiyle imzaladıkları senelik 6 milyon Sterlin’lik anlaşmayı, Britanya Müslüman Meclisi aracılığıyla “bu Şeriat kurallarına aykırı” diyerek protesto etmişler ve “bu yolla kazanılan bir paranın helal olmayacağını” bildirmişlerdi. Yeryüzü Allah’ın mescididir. St. James’ Park bundan ayrı tutulacak değil ya... Namazlarını aksatmayan kardeşlerimize aşkolsun. DİRİLİŞ POSTASI Günlük siyasi gazete 1 Ocak 2015 Türkiye ve KKTC Fiyatı: 50 Kr. HÜRRİYET, ADALET, İTTİHAD-I İSLAM Küba’da cami yapıyoruz. Olley! Arjantin’den Meksika’ya kadar, Güney ve Orta Amerika’daki ilk şehirleri Müslüman Endülüs göçmenleri kurdu. İspanyolcanın yüzde 40’ı Arapça. Sevinç ve coşku ifadesi olan “Olé” (Bildiğiniz “Olley”), Lafzetullah’tan geliyor. Öyleyse: Havana semalarında yükselecek olan tekbir sesleri, Kübalıların bilinçaltına hoş gelip sefa getirecektir. Fethullah Gülen hür basına karşı V F renklerin Amerika kıtasını işgaline önayak olan Kristof Kolomb, hatıralarında “Küba sahillerine vardığımda tepede bir cami gördüm” diyor ya... O camiden geriye eser kalmadı, ama Diyanet İşleri Başkanlığı’mız şimdi aynı tepeye yeni bir cami konduracak inşaallah. E kondursun artık. 2000 senesinde Küba’daki Müslümanların sayısı bin civarındaydı. Bu sayı, tebliğ faaliyetlerinin hız kazanması sayesinde 15 senede 10 bine çıktı elhamdülillah. KÜBA DEVLETİ MÜSLÜMANLARI SEVER Filistin ve Cezayir gibi ülkelerle fevkalade iyi ilişkileri sayesinde Müslümanlarla muhabbet konusunda idmanlı olan ve üniversitelerinde binlerce Müslüman genci ağırlayan Küba yönetimi açısından bir sorun gözükmüyor. Başkent Havana ve bilahare başka Küba şehirlerinin semalarında tekbir seslerinin yükselmesi inşaallah pek yakın. Anadilleri İspanyolca ve dolayısıyla büyük ölçüde Arapça olan Kübalıların bilinçaltı bu seslere yabancı değil. Orta ve Güney Amerika’da fitne fesat tohumları eken ABD’li Protestan fundamentalist tarikatların rahle-i tedrisatından geçenler bir yana, Küba halkının ezanı yadırgamayacağını –tabii ki ihtiyat payı bırakarak- öngörebiliriz. yaygın kabul görüyor. İspanyolca’nın olmazsa olmazlarından “ojala” (ohala diye okunur) da Arapça “İnşaallah”ın bozulmuş hali. CALIFORNIA = HALİFE’NİN DİYARI Arapça kökenli İspanyolca kelimelerde bahis açılmışken... ABD’nin California eyaleti “Halife” kelimesinden geliyor. Fransızlar halifenin payitatahtı anlamında “Califerne” (Kalifern) kelimesini kullanırlardı. İspanyollar bunu “California”ya dönüştürdüler. Daha ziyade, Endülüs’ün farklı dönemlerdeki başkentleri Kurtuba (Cordoba) ve Gırnata (Granada) yahut genel olarak Endülüs için kullanırlardı bu kelimeyi. Bugünkü California eyaletinin bulunduğu toprakları keşfettiklerinde, “Ne şahane bir yer. Halife’nin diyârı / Endülüs (California) gibi bereketli” demişler, California ismi de oradan gelmiş. Zaten California’nın göbeğindeki bir mıntıkaya (şimdi Los Angeles şehrinin bir semti) “El-Hamra” ismini verdiler; Gırnata’daki o güzide sarayın. “OLE”NİN ASLI LAFZETULLAH İspanyolca için “büyük ölçüde Arapça” dedik. Neye istinaden? İspanyol dilindeki Arapça kelimelerin oranını yüzde 40’a kadar çıkaran dilbilimcilerin tespitlerine istinaden. “El” takısını çekip alsanız, geriye İspanyolca kalmaz. İngilizce’deki “the”, Almanca’daki “der, die, das”, Fransızca’daki “le, la” gibi. Bildiğimiz Arapça “El”dir bu. Hispanik halkların sevinç, heyecan, coşku ifadesi olan “Olé” (Olley)in Lafzetullah’tan, yani “Allah” lafzından geldiği, onun bozulmuş hali olduğu da dilbilimciler arasında yoktur / Galip olan ancak Allah’tır) yazar. Bu yazı, El-Hamra Sarayı’ndaki hattın aynısıyla, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’in en büyük metro istasyonu olan İndependencia (Bağımsızlık) istasyonunun duvarlarına da yazıldı. O istasyonun merdivenlerinden 9 Temmuz Caddesi’ne çıkılıyor. O caddenin kenarında da Endülüs’e bir selam var; İbn-i Rüşd Anıtı. Endülüslü büyük âlim, büyük İslam âlimi İbn-i Rüşd’e bir saygı duruşu. LATİN AMERİKA ŞEHİRLERİNİ MÜSLÜMANLAR KURDU Ne alâka mı? Şu alâka: Avrupa kıtasından Arjantin’e ve diğer “Latin Amerika” ülkelerine ilk kitlesel göçleri gerçekleştirenler, Endülüslü Müslümanlardı. Haçlı idaresinin ölümcül baskılarından kurtulmak için “Biz Hıristiyanlardan olduk” diyen, fakat için için kelime-i şehadet getiren ve “Belki gâvur krallığının baskıları Amerika’da daha az hissedilir” diyerek Amerika’ya hicret eden Araplar, Berberiler... Buenos Aires Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İslam Mimarisi Hocası Şemseddin Ricardo Horacio Elia diyor ki: Arjantin’den Meksika’ya kadar, Güney ve Orta Amerika’daki ilk evleri, kiliseleri, kamu binalarını ve genel olarak da şehirleri Endülüslü gizli Müslümanlar inşa etti, çünkü İspanya Krallığı bu işlerin erbabı olan başka bir insan kaynağına sahip değildi.” TEŞEKKÜRLER ARJANTİN EL-HAMRA’DAN BUENOS AİRES METROSUNA: “LA GALİBE İLLALLAH” El-Hamra Sarayı deyince... Malum, o sarayın duvarlarında boydan boya, tekrar tekrar “Ve La Galibe İllallah” (Allah’tan başka galip Metro durağındaki o muhteşem yazı ve 9 Temmuz Caddesi’ndeki o anıt ile yetinmeyen Arjantin hükümeti, Orta ve Güney Amerika’daki en büyük caminin inşası için Buenos Aires’in güzide semtlerinden Palermo da devasa bir arazi tahsis etti. Müslüman Endülüs mirasını sahiplenip ona ve Müslümanlara sahip çıkmaları ne güzel. Küba da sahip çıkacaktır inşaallah. Malcolm X Cumhuriyeti F erguson olayları ve siyahlara yönelik devlet şiddetinin ABD genelinde –yeniden- ayyuka çıkması, radikal Afro-Amerikan hareketlerinin popülaritesini arttırıyor. Eski Kara Panter Partisi liderlerinden başını çektiği bir grup devrimci, siyahlara ait mahallelerde Birleşik Devletler hükümetinin şerrini def edecek “özyönetim”lerin kurulması çağrısında bulunurken, Yeni Afrika Bağımsızlık Hareketi diye de anılan Malcolm X Halk Hareketi (Malcolm X Grassroots Movement) daha ileri giderek “Yeni Afrika Cumhuriyeti”nin hayata geçirilmesini istiyor. Malcolm X (Allah Teala şehadetini kabul buyursun) Afrika kökenli Amerikalıların, ABD topraklarını bölüp, bir kısmı üzerinde bağımsız bir devlet kurmalarını savunuyordu. Şehidin iki arkadaşı tarafından 1968’de düzenlenen ve Afro-Amerikalı 500 toplum önderinin katıldığı bir toplantıda ABD’nin beş eyaleti üzerinde bağımsız “Yeni Afrika Cumhuriyeti”nin kuruluşu ilan edilmişti. “Biz diğer Amerikalılardan ayrı bir halkız. Artık geleneksel manda Afrikalı da değiliz ve halk olarak Afrika’ya dönüşümüz de mümkün görünmüyor. Yeni Afrikalılarız biz. Vatanımız da, köle atalarımızın omuzları üzerinde yükselen, onların alınteriyle bereketlenen ve bugün dahî nüfusun çoğunluğunu teşkil ettiğimiz Louisiana, Mississippi, Alabama, Georgia ve Güney Carolina’dan müteşekkil Yeni Afrika’dır” diyen Malcolm X Halk Hareketi, kâğıt üstüne kalan “Yeni Afrika Cumhuriyeti”nin kuvveden fiile çıkması için çalışıyor. Hayırlısı... YERYÜZÜ NOTLARI CMYK aktiyle “Vay sen Hocaefendimize nasıl yan bakarsın!” deyip Fethullah Gülen’i eleştirmekten başka suçu (!) olmayan gazetecileri arkalarından sövüp sayarak zindana ‘uğurlayan’, Türkiye’de basın mensuplarına baskı var denildiğinde de “Bunlar gazetecilikten değil teröristlikten tutuklandı” mazeretine sarılan malum zevat, şimdi fitne-fesat tezgâhları kurma suçundan kendileri mahkemelik ve mapusanelik olunca “Hür basın susturuluyor!” diye feryat ediyorlar. Öte yandan Fethullah Gülen, isminin geçmediği sıradan eleştiri yazılarını bile “hakaret”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gibi ithamlarla mahkemelerde şikayet ve dava konusu yapıyor. Açtığı davaların sayısı 400’ü geçti. Sabah gazetesinin haberine göre İstanbul Basın Savcılığı’nın dört savcısı bunlarla uğraşmaktan başka bir iş yapamıyor. Adliye kilitlendi. Mahkemelik olan gazeteciler de mesailerinin önemli bir kısmını bu lüzumsuz davalara ayırmak mecburiyetinde kalıyorlar. Mevzuyu en iyi bilenlerdenim, çünkü Fethullah Gülen benim hakkımda tam 13 şikâyette bulundu! 17 Aralık sürecinde kendisi hakkında ne yazdıysam mahkemeye taşıdı. Ben gene iyiyim. 20’den fazla dava yiyen arkadaşlarım var! Ekrem Dumanlı kardeşimizin bunu mesele ettiğini, “Hür basın susturulmaya çalışılıyor” diyenlerden herhangi birinin “Fethullah Gülen ne yaptığını sanıyor?” diye sorduğunu duydunuz mu hiç? İsminin geçmediği yazılara bile tahammül edemeyip tahammülsüzlüğünü mahkemelere taşıyan, “Bunların paralarını alın ve bunları hapse tıkın” diye lisan-ı hal ile bas bas bağıran Fethullah Gülen’in mentalitesi bu memlekette iktidar olsa, Zaman ve yavrularından başka gazete kalmaz, biz de hepimiz ömrümüzün sonuna kadar demir parmaklıklar arkasında yaşarız! Nuri Pakdil ortalığı dağıtıyor Daima, her fırsatta, sebatla ve ısrarla “1923’e karşıyız, getirdiği her şeye de karşıyız” diyen devrimci şair ve yazar Nuri Pakdil, 80 senedir yapmadığını yapıp konferanslarda konuşuyor, ödül törenlerinde sahneye çıkıyor, fuarlarda kitap imzalıyor, mülakat veriyor -ve ortalığı dağıtıyor! Konferanslarında iğne atsanız yere düşmez. Necip Fazıl Ödülleri töreninde devrimin altını öyle güzel ve coşkulu bir şekilde çizdi ki, salon yıkıldı ve bakanından cumhurbaşkanına kadar bütün devlet adamları dahî sokağa çıkıp slogan atmamak için kendilerini zor tuttular. TÜYAP Kitap Fuarı’nda kapanış gece 22:00’da mıydı? Nuri Pakdil’in kitap imzaladığı stantın önündeki kuyruk 24:00’e kadar uzadı, her gece ve her gece. Sonra bir mülakat verdi, devrimci yoldaşı Erdoğan’a sahip çıktı diye twitter yıkıldı. İleri! Sırada Malatya Kitap Fuarı var. Sıkı dur, Nuri Pakdil geliyor! Üstelik Bülent Akyürek de geliyor, iyi mi? Sallanacaksın Malatya! Hakan Albayrak