’te Türkiye ve dünya 2015 geldi, çattı. Bir yıl daha sevinciyle, üzüntüsüyle geride kaldı. Ancak 2014, diğer yıllara oranla daha çok hafızalara kazınan bir yıl oldu. Maden faciaları, çevre felaketleri, iş kazaları, doğal afetler ve Orta Doğu'da cıkan savaş... 2014’te sanatta, sporda, siyasette ve ekonomide geçtiğimiz yıla damgasını vuran olayları, sizler için ele aldık. Ocak2015 Sayı44 Ünivers univers.ieu.edu.tr Yağmur ‘dur’ dedi İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi twitter.com/ieu_univers | facebook.com/ieu.univers | youtube.com/ieuunivers | souncloud.com/ieu_univers | medium.com/ieu_univers Mum ışığında adalet arayanlar Urla’nın Ovacık Köyü’nde yapılması planlanan rüzgar enerji santrali (RES), Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına takıldı. Yırca’da yaşanan katliamın aksine, Ovacık’ta ağaçlar korunabildi. > 2. sayfada Smyrna meclisi gün yüzüne çıktı Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin ortak çalıştığı Agora kazılarılarında bir yeni yapı daha bulundu. Milattan Sonra 2. yüzyıla ait olan Roma meclisi, gün yüzüne çıktı. > 3. sayfada Enerjide rekabet artıyor Vladimir Putin'in Türkiye ziyaretiyle gündeme gelen yeni doğalgaz akımını ve Türkiye'nin son dönemdeki enerji politikalarını, İzmir Ekonomi Üniversitesi Sürdürebilir Enerji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu'yla konuştuk. > 4. sayfada Nükleere karşı mücadele Amerika Birleşik Devletleri, Ağustos ayından bu yana ayakta. Missouri eyaletinin Ferguson Kasabası’nda yaşayan 18 yaşındaki siyahi Michael Brown’un bir polis memuru tarafından öldürülmesini protesto eden vatandaşlar, ırkçılığa ve polis şiddetine karşı aylardır direnişte. Fakat kolluk kuvvetlerinin sert müdahaleleri, sadece Amerika'yla sınırlı değil N üfusunun çoğu siyahilerden oluşan Ferguson kasabasında Michael Brown'un üst üste vurularak öldürülmesi protesto gösterilerini tetikledi, olay gecesi mum ışığı nöbeti başladı. Nöbete katılanların sayısı artınca, polis müdahale etti. Fakat göstericiler yine dağılmayınca ve protestolar günden güne büyüyünce, 18 Ağustos'ta kent genelinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasağın tanınmamasıyla mum ışığı nöbetinin büyüyerek sürmesi üzerine polis ve askere müdahale yetkisi verildi. Polis şiddetiyle ölen bir diğer vatandaş da Eric Garner. Garner, kaçak sigara sattığı gerekçesiyle göz altına alınmaya çalışırken 'nefes alamıyorum' dese de, bir polis memuru tarafından boğazının sıkılmasıyla yaşamını yitirdi. İki siyahi vatandaşın polis şiddeti sonucu öldürülmesiyle başlayan protestolar hâlâ sürüyor. Uluslararası Af Örgütü'nün 2013 tarihli raporuna göre, 2011'den bu yana ABD'de polis şiddeti so- nucu öldürülenlerin sayısı 540 ve bu şiddetin yaşandığı tek ülke ABD değil. 2013 yılında, İstanbul Taksim Gezi Parkı'na Topçu Kışlası yapılmasını protesto eden vatandaşlar, polis şiddetiyle karşı karşıya kalmıştı. Direniş sırasında hedef gözeterek atılan biber gazı kapsülleri ve orantısız güç sebebiyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 9'du. İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın yayınladığı raporlara göre, polis şiddetiyle yaralananların sayısı da göz ardı edilemeyecek kadar fazla. Ayrıca, kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanması, sadece protestolarda karşımıza çıkmıyor. 2007 yılında, 'dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle, polis tabancasından çıkan kurşunla öldürülen Baran Tursun da onlardan biri. Baran polis şiddeti sonucu ölünce, babası Mehmet Tursun oğlunun adını taşıyan bir vakıf kurdu. Baran Tursun'un öldürülmesi, vakfın kuruluş süreci ve önlenemeyen polis şiddeti hakkında kendisiyle konuştuk. > 8. sayfada Mersin’nin Gülnar İlçesi’ne yapılacak olan nükleer santral Türkiye ve Rusya arasında imzalanan anlaşmadan beri tartışmalara neden oluyor. Ayrıca bölgede yaşayan halk ve çevreci örgütler de Akkuyu’ya yapılacak olan santrali istemiyor. > 5. sayfada Soyadı “Arıcan” 2014 yılında Çin’de düzenlenen 45. Artistik Jimnastik Dünya Şampiyonası’na katılan Ferhat Arıcan, Türkiye’de Jimnastik dalında ismini duyurmuş genç bir sporcu. Ayrıca 21 yaşındaki Arıcan, kendi ismini taşıyan üç hareketle litaratürlere girmeyi başardı. > 10. sayfada Ünivers’te bu ay Gündem 2| Şehir 3 | Dünya 4 | Çevre 5 | Dosya: Almanak 6-7 | Toplum8| Kültür Sanat 9 | Spor10-11 | Etkinlik Rehberi12 2 gündem Ocak2015 Sayı44 Önce yağmur, sonra Danıştay engeli Yırca zeytinliklerinde yaşanan ağaç katliamının aksine, Ovacık’ta Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına kadar ağaçlar korunabildi. Yağışlı havanın kesim için elverişli olmaması bundaki en büyük etkenlerden biri oldu. Ovacık, doğa ile içe içe yaşayan bir köy. Ormanlarından ağaç kesmiyorlar, hatta daha önce köylerine baz istasyonun kurulmasına da karşı çıkmışlardı Fundanur Öztürk K ırk haneli küçük bir köy olan Ovacık’ta sekiz yıldır muhtarlık yapan Veysel Erköse kesim ve direniş sürecini şöyle anlatıyor: “RES ile ilgili Haziran ayından yapılan bilgilendirme toplantısından bu yana en son geçen hafta Cuma günü ilk kepçenin ormana çıktığını duyduk. Bir ekibin ormana geldiğini ve buraya çadır kurmaya başladığını gördük. Cumartesi günü bekledik, çadırlarını kurdular. Pazar günü kesime başlanıp 20 ağaç kesildikten sonra Urla’dan gelen arkadaşlar ağaçların yanlarına yanaştı ve ağaçlara yakın durdular. Bunun üzerine orman koruma memuru kesimi bıraktırdı. Zaten öğleden sonra da doğa ana yardım etti ve şiddetli yağmur kesimi durdurdu. Ertesi günler de bekleyişimiz devam etti. Çarşamba günü mahkemenin geçici olarak yürütmeyi durdurma kararı verdiğini duyduk, rahatladık. Ama neresinden bakarsanız bakın bu geçici bir süreç, dava hala devam ediyor.” “Mevzuat eksik, enerji politikası yok” Ovacıklı köylülerin avukatı Hande Akay, “Res konusunda mevzuaat eksikliği var ancak çevreye verilen zararı geri getirmek çok zor olduğu için bir mevzuat gelişinceye kadar yargı kararlarıyla ilerlenmesi gerekiyor. Türkiye’nin enerji politkası yok, hatta bunun yanısıra sermayenin yanında olan politikaları var. Tamamen kanunlarla ilerlemesi gereken süreç, bakanlıkların izinleriyle ve olurlarıyla ilerliyor” diyor. Urla’da planlanan bu türbinler yerleşim yerlerine çok yakın. Akay’a göre ise, projelerinin büyümeyeceğinin hiçbir garantisi yok çünkü 2008 yılında alınan lisanlarla hala tirbün dikilebiliyor: “Şu anda Türkiye’de RES’lerin yüzde 26,25’i ile İzmir birinci sırada. Faaliyet alanı çok fazla olduğu için İzmir’de bu projeler şirketlerin fiili kontroline bırakılmış durumda. Bölgelerin ekosistemleri göze alınmıyor, şirketlerin insiyatifine bırakılıyor. Urla malesef çok net bir örnek oldu. Ağaç kesip rüzgar enerji santrali yapıyorsunuz ki onlar sa- dece sadece ağaç da değil doğal varlıklarıyla bir roman.” Tirbünler yerleşim alanlarına yakın Urla Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Bülent İlhan, Urla’da yapılması planlanan RES’lerin sadece Ovacık’a değil çevre köylere de sıçrayacağını söylüyor: “Urla’da Kuşçular, Demirciler ve Yağcılar köyüne sıçrayacak bir RES ihaleleri söz konusu. Tirbünler, Ovacık’a 900m, Kuşçular Köyü’ne 400m, Yağcılar Köyü’nde ise 200-300m’ye kadar yaklaşıyor. Oralar da mahkeme aşamasında. Bir nevi Urla’nın ciğerini sökecekler. Biz bu konuda mahkemelere sırtımızı dayayacağız ama mahkemelerin kararlarını bazen siyasi olarak verdiğini söylemek lazım.” Muhtar Erköse de, RES projelerinin Urla’nın köylerini kapsadığını vurguluyor: “Her şey Haziran ayındaki toplantıyla başladı. İlk yürütmeyi durdurma davamızı da o zaman açtık ancak kaybettik. Sonra davayı Danıştay’a taşıdık. Proje ile ilgili 2008 yılında elimize bir bildiri ulaştı ancak bildiriye 60 gün içinde itiraz etmemiz gerekirken bu süreyi geçirdik. Çünkü mevkii, Araplar Dağı olarak geçiyordu. Biz de burayı Mersin Boğazı olarak biliriz, meğerse burası askeri planlarda Araplar Dağı olarak geçermiş. O yüzden ben de bu durumu kendi köyüm için önemsememiştim. Ancak diğer köyler için de durum aynı. Çünkü aynı proje bu civardaki köyleri kapsıyor.” İlhan’a göre, ağaç kesimlerine karşı kamuoyunda oluşan bilinç dikkat çekici: “Ağaç katliamı dendiğinde toplumda müthiş bir hassasiyet oluşmuş durumda. Bunun hükümetin genel politikasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Ovacık’ta da kamuoyunun hassasiyetlerinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz ve bu projelerin kağıt üzerinde planlanmasına karşıyız. Bölge halkına sorulmadan yapılan ihaleler, bu bölge halkının ormanları ile ilgili düşünceleri alınmadan yapılan eylemler var. Bu ormanların yasalarla kanunlarla yok edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.” “Ormandan bir dal alıp yakmadık” Ovacıklı köylülerden 68 yaşındaki Emine Nalcıoğlu kesim sürecini ve mücadeleyi şöyle anlatıyor: “ Kesimin haberini alınca ormana gittik, yağmurun altında bekledik ve ağaçlarımızı kestirtmedik. Bak bu ayağımdaki terliklerle gitmişim o heyecanla, bütün dünya gördü terliklerimi. Santral kursunlar, kurmasınlar demiyoruz ama gitsinler ormanı olmayan bir dağa kursunlar. Eğer durmazsa çok ağaçlarımız kesilecek. Sadece bu kadarla kalmayacak ki. Benim ormana 50m yakında babamdan kalma zeytinliğim var, oraya da zararı var.” Nalcıoğlu, Ovacıklıların doğaya olan sevgisini şöyle anlatıyor: “Ormanın bir dalını alıp da yakmadık, çok seviyoruz ormanımızı. Köy yerinde yaşıyoruz ama kömür alıp yakıyoruz. Neden bizim çamlarımızı kessinler? Çamlar bizim canımız ciğerimiz. Mesela bizim keçi sürülerimiz vardı, çamlara zarar veriyorlar diye sattık sürümüzü. Burada doğduk büyüdük, toprağımızı koruyacağız. Ama bu kesim işi çok boynumuzu büktü.” şehir Ocak2015 Sayı44 3 Smyrna Antik Kenti'nde yeni bir yapı İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Smyrna Antik Kenti kazı ekibi tarafından yürütülen 'Agora' kazılarında, 'Bouleuterion' adı verilen kent meclisi yapısı bulundu N.Ecem Erim 2 009 yılından bu yana devam eden, belediye ve üniversite dışında İzmir Ticaret Odası'nın da destek verdiği Smyrna kazılarında gün yüzüne çıkan kent meclisi, İzmir'in ilk meclisi olma özelliğini taşıyor. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda bulunan meclis yapısının podyumu, kürsüsü ve iki basamaklı oturma yerlerinin onarımı devam ediyor. 5 yıldan bugüne 'Batı Portiko' adı verilen, Romalılar tarafından inşa edilmiş yarı açık yapıların dışında, Agora'nın kuzeyinde bulunan 'Bazilika' adlı ticaret merkezi ve 'Mozaikli Yapı' olarak tanımlanan büyük bir salon bulundu. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yürüttüğü 'Agora ve Çevresini Koruma, Geliştirme ve Yaşatma Projesi' kapsamında, Agora tarafında bulunan eski, niteliksiz binaların yıkımı sırasında antik duvarlara rastlandı. "Arkeoloji bilinmezliklerle dolu" Bulunan meclis yapısının önemini ve bundan sonraki projeleri, Smyrna Antik Kenti Kazı Ekibi Başkanı Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy'la konuştuk. Meclis yapısını ne zamandan beri çalışıyorsunuz ve bulunan bu yapının önemi nedir? 2009 yılından beri diğer arkeolojik yapılarla beraber, meclis yapısını da çalışıyoruz. Kazı çalışmaları mevcut Agora'dan dışarı taşıp batı yönünde yasalarına göre yapmak zorundalar. O anayasaya bağlı olarak kentin yaşamıyla ilgili karar üretiyorlar. Mecliste İzmir’de bulunan aileler var, aileleri temsilen de 'Bule' adı verilen üyeler bu mecliste görev yapıyor. Küçük bir ‘Odeon’ gibi, onun daha minimalize hali. Bizim yaptığımız çizimlere göre, bu 400 kişilik bir meclis yapısı. 7 sıra basamaktan oluştuğunu kabul ediyoruz, düz alanda inşa edilmiş. Bunu ancak Romalılar yapabilir. Yamaçta bir odeon Bu meclisin bir diğer önemi ise İzmir’in ilk meclislerinden biri olması. ilerledikçe başka yapılara da rastladık. O yapılardan biri de bu meclis yapısıydı. Meclis, hemen hemen her Yunan ve Roma kentinde olan bir yapı tipi. Kentler bütün idari ve benzer işlerini bu meclis üzerinden yürütüyorlar. Bunu yerel meclislerle bütünleştirmek mümkün, bugünkü il genel meclisi mesela. Burada karar üretiyorlar ve bunu Roma’nın yapmak mümkün, ama düz alanda bir şey inşa edilmesi için dolgu yapılması gerekir. Bu dolguyu Helenistik dönemde yapıyorlar. Yapının milattan sonra 2. yüzyılda yapıldığını kabul ediyoruz. Muhtemelen 4. yüzyılda bir felaket sonrasında tahrip olmuş, o yüzden onarılmış. 7. Yüzyılda da bütün fonksiyonlarını kaybettiği ve sonraki yüzyıllarda da bütün mermerlerinin kireç olarak kullanılmak üzere eritildiğini biliyoruz, çünkü hemen bitişiğinde kireç kuyuları var. 17. yüzyıldan itibaren de Osmanlı Dönemi yapılaşması var üzerinde. O da yapının tahribatında son aşamayı oluşturmuş. O yüzden korunmuşluk derecesi iyi düzeyde değil ne yazık ki. Bu meclisin bir diğer önemi ise İzmir’in ilk meclislerinden biri olması. Buleler, mecliste aldıkları kararları taşa yazdırıyorlar ve Agora’nın içinde veya yakınındaki yerlere dikiyorlar. Kazılar ne kadar sürecek? Arkeoloji bilinmezliklerle dolu, toprağın altında ne olduğunu bilmiyoruz. Her şey yolunda giderse, 5 yıl içerisinde oradaki kazı çalışmalarını bitirmeyi planlıyoruz. Meclis yapısı dışında, büyük bir yapının çıkması gibi bir öngörünüz var mı? Çalıştığımız bir Roma hamamı var. Bir de Kadifekale’nin altında bir tiyatro var, tiyatro kazıları daha uzun sürüyor. Agora da çok uzun yıllardır çalışılıyor, bizden öncesi de var. Arkeoloji uzun, emek isteyen bir iş, tabii maddi kaynak da gerekli. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu konuda size destekçi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin dışında sizin okulunuzun da hamisi olan İzmir Ticaret Odası da çalışmaları destekliyor. Sonraki yıllarda Agora ve çevresindeki kazı çalışmaları genişleyebilir mi? Yaşayan kentin bu durumdan etkilenmesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Bu proje şu anki mevcut alanla ilgili. Tabii ki mevcut kentin altında ‘Efes’ gibi bir yer yatıyor, ama yaşayan kenti yok saymak mümkün değil. Bir de bu alanın etrafında, tiyatronun olduğu yere kadar tescilli yapılar var; yani yıkılması mümkün olmayan, sadece ‘Anıtlar Kurulu’nun kararıyla yıkılabilecek yapılar. Dolayısıyla o alanda kazı yapılması söz konusu değil. Ama belediye şöyle bir şey düşünüyor: Kemeraltı'ndan başlayıp Agora’ya gelen, Agora’dan tiyatroya giden, tiyatrodan da Kadifekale’ye çıkan güzelleştirilmiş bir sokak hattı. Henüz düşünce aşamasında, projeye dökülmüş değil. 4 dünya Ocak2015 Sayı44 Enerjide rekabet artıyor Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ziyaretinde, AB’nin çıkardığı engeller nedeniyle Karadeniz ve Bulgaristan üzerinden Avrupa'ya ulaşacak Güney Akım projesini iptal ettiklerini duyurdu, Putin Güney Akım projesi yerine Karadeniz üzerinden Türkiye’ye gelecek yeni bir boru hattı önerdi. Peki Rusya’nın yeni projesi Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Hasan Deniz Çizmeci Çağlar Üstünbaş doğru olacaktır” şeklinde konuştu. us doğal gazının Karadeniz’den geçerek Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya dağıtlımasını sağlayacak olan Güney Akım Projesi, Avrupa ülkelerinin azalan enerji talebi, enerji fiyatlarında ki düşüş, Moskova ve Avrupa Birliği arasındaki Ukrayna anlaşmazlığı yüzünden iptal edilme noktasına geldi. Projenin iptali Putin’in Türkiye ziyaretinde açıklandı. İzmir Ekonomi Üniversitesi Sürdürebilir Enerji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu Türk Akımı olarak adlandırılan yeni projeyi değerlendirdi. Yaşanan gelişmelerin Türkiye için bir kazanım olduğunu belirten Biresselioğlu: “Şöyle ki, son yıllarda çok boyutlu enerji stratejisi çerçevesinde transit ülke olma isteği içerisinde olan Türkiye, TANAP Projesi’nin yanı sıra bahsi geçen bu proje ile birlikte boru hattından daha fazla doğal gaz alacak ve böylece bir enerji merkezine dönüşme şansına sahip olabilecektir. Projenin aynı zamanda her iki taraf için de ekonomik fayda sağlayacağı kanısındayım. Özellikle Batılı devletlerin ekonomik yaptırımlarının sonucunda, Türkiye ve Rusya arasında artacak olan ticaret ve değişen ekonomik dengelerden karşılıklı olarak çıkar sağlanması kaçınılmazdır. Özellikle Türkiye için, mevcut durumda gaz fiyatlarında sahip olduğu %6 oranındaki indirimin, bir geçiş ülkesi olarak konumlanmasının paralelinde %15 seviyelerine çıkması muhtemel görünmektedir. Bu yolla projenin, ekonomik anlamda Türkiye’nin elini güçlendirecek bir yapıda olduğunu söylemek Dengeler değişiyor R Türk Akımı Projesi’ni jeopolitik açıdan da değerlendiren Biresselioğlu açıklamasında, “Jeopolitik açıdan bakıldığında ise, Rusya’nın bu projede Türkiye’yi taraf olarak seçmesi; ülkenin artık arz güvenliği kaygılarından, talep güvenliği sorunsalına doğru bir kayma tecrübe etmesi olarak nitelendirilebilmektedir. Sahip olduğu kapasite ile yeni proje, Türkiye’nin yakın ilişkiler içerisinde olduğu Azerbaycan ile olan dengeleri de değiştirecek boyutta görünmektedir. Bunların ötesinde aslında asıl sorunun, projenin Avrupa enerji güvenliğine fayda sağlayıp sağlayamayacağı konusu olduğunu düşünmekteyim. Fakat biz bu sorunun cevabını maalesef henüz bilememekteyiz. Çünkü Avrupa ekonomisinin henüz tam anlamıyla toparlanamadığı açık olmakla birlikte, endüstri tarafındaki gaz tüketiminin kriz öncesi seviyelerine ulaşıp ulaşmayacağı da mevcut durumda merak uyandırmaktadır. Eğer Avrupa’nın gaz talebi kısa ve orta vadede düşük seviyelerde kalmaya devam ederse, görünen o ki ihtiyaç fazlası gaz neticesinde Güney Koridoru ile birlikte rekabetçi bir ortam oluşacaktır. AZERBAYCAN Sonuç olarak herşeye rağmen bu yeni jeopolitik mücadelede, kendisi ile birlikte diğer iki noktada Rusya ve AB ile yer aldığı ilişki üçgeninde Türkiye’nin, denge noktası olarak davranış sergileyeceği kanaatindeyim”dedi. İthalata bağımlıyız Dünya enerji hatlarının dengesini değiştiricek olan ‘Türk Akımı’ projesiyle birlikte Türkiye’nin son yıllardaki enerji politikasını değerlendiren Doç. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu’na göre, tükettiği enerjinin yaklaşık %87’sinde fosil yakıt kaynaklarına bağımlı olan Türkiye ekonomisi; aynı zamanda da bu durumun açık neticesi olarak %70 seviyelerinin üzerinde bir oranla ithalata bağımlı durumdadır. Yenilenebilir enerji kaynakları bakımından zengin bir coğrafi konuma sahip Türkiye, aynı za- manda kaynak zengini Doğu ile tüketici konumda bulunan Batı dünyası arasındaki jeostratejik konumunun da desteği ile enerjideki bu söz konusu dışa bağımlılığa çok boyutlu enerji stratejisi çerçevesinde çözüm yolları arıyor. Biresselioğlu açıklamasında: “Son yıllarda politikacılar Türkiye’nin enerji stratejisini dört temel ayak üstüne oturtmaktadır. Enerji arz güvenliği kapsamında, kaynak ülke ve güzergah çeşitliliğine gidilmesinin yanı sıra, ulusal enerji karışımında yerli ve yenilenebilir kaynaklar ile nükleer enerjinin payının artırılması hedeflenmektedir. Aynı paralelde artık günümüzde başlı başına bir arz kaynağı olarak görülen enerji verimliliği ve tasarrufunun artırılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması da bir diğer hedef. Son olarak da aynı zamanda Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunulması stratejik bir amaç olarak belirlenmiştir. Hızla artan nüfus ve enerji talebi neticesinde gerçekleşen ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir kılınması için konulan 2023 gibi somut hedefler, geliştirilen ETKB Stratejik Planları, Enerji Verimliliği Strateji Belgesi, Arz Güvenliği Strateji Belgesi gibi stratejiler ve hazırlanan Elektrik Piyasası Lisanssız Üretim Yol Haritası, Binalarda Enerji Verimliliği Yol Haritası gibi yol haritalarının kısa vadede çözüme tam anlamıyla katkı sunmasa dahi, orta ve uzun vadeli gelecekte Türkiye’nin küresel enerji piyasasındaki konumuna gerek Türkiye-AB ilişkileri bağlamında gerekse güvenilir bir transit ülke rolünü üstlenme ve dinamik bir enerji terminaline dönüşme yolunda olumlu yönde katkılar koyacağı inancındayım”dedi Rüzgar Batı'ya mı esiyor? İran ve Birleşmiş Milletler’in (BM) beş daimi üyesi ve Almanya (P5+1) arasındaki nükleer müzakereler Temmuz 2015’e kadar uzatıldı Hasan Deniz Çizmeci Çağlar Üstünbaş İ ran’ın 1979 İslam Devrimi’nden sonra başlattığı nükleer program, yıllar içinde İran’ın Batılı ülkeler ve İsrail ile 2009 yılına kadar sürecek krizin başlangıcı olmuştu. İran 2011 yılında uranyumu zenginleştirmek için yeni santrifüj makineleri kurunca, Batılı ülkeler tarafından ekonomik yaptırımlara maruz kaldı. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın görev süresinin dolmasının ardın- dan yerine gelen Hasan Ruhani, Batı’yla gerilen ilişkileri yumuşattı. İran ile 5+1 grubu ülkeleri arasında, İsviçre’nin Cenevre Kenti’nde 24 Kasım 2013 tarihinde yapılan müzakerelerde geçiçi anlaşmaya varılmış, ancak kesin sonuca ulaşılamayınca müzakereler 2014 Kasım ayına kadar tekrar uzatılmıştı. Kasım ayında Viyana’da yapılan müzakerelerde ‘P5+1’ (İran, Fransa, Çin, Rusya,ABD, İngiltere ve Almanya) ve İran 4 ay içinde çerçeve anlaşması ve 7 ay içinde kapsamlı anlaşma yapılması için uzlaştı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, müzakerelerin ardından yaptığı basın açıklamasında : “Biz bir anlaşma değil, iyi bir anlaşma istiyoruz. Son 4 ay içinde çok ciddi ilerlemeler kaydettik ve aralamızda halen ciddi farklılıklar var, gelecek 7 ay içinde kapsamlı bir anlaşmaya ulaşılabileceğine inanıyorum”dedi. Kerry, müzakere sürecinde İran'ın yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyumunu sıfırladığını, yeni santrifüj yapmadığını, uluslararası gözlemcilere denetim izni verdiğini ve bunların güven verici gelişmeler olduğunu vurgulayarak, "Bugün anlaşmaya her zamankinden daha yakınız” dedi. İran’a nükleer programından dolayı uygulanan ticari kısıtlamalar azalıyor. Bu kapsamda İran, her ay yaptırımlar çerçevesinde yurtdışındaki bankalarda dondurulan petrol gelirlerinden 700 milyon dolar almayı sürdürecek. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, müzakere süresince tarafların karşılıklı işbirliğiyle İran’a karşı uygulanan ambargonun kaldırılması bekleniyor. İsrail Başbakan Benjamin Netanyahu parlementoda yapığı konuşmada, görüşmelerden duyduğu rahatsızlığı vurgulayarak, “İran'la yapılacak bir anlaşma, İsrail ve dünyanın geleceği için son derece tehlike arz etmektedir” dedi. Başbakan Netanyahu, ‘“Her zaman dediğimiz gibi, kötü bir anlaşma yapmak yerine hiç anlaşma yapmamak daha uygundur. Biz İsrail Hükümeti olarak önümüzdeki zaman diliminde de İran'ın bizi ve diğer ülkeleri tehdit edecek bir nükleer güç haline gelmemesi için mücadele edeceğiz.” Ölümle yaşam arasında Mersin’in Gülnar İlçesi Büyükeceli Mahallesi’ne yapılacak olan nükleer santral projesine çevreci örgütlerin ve halkın itirazları devam ediyor. Rus sermayesiyle yapılacak santralin uygulayıcı şirketi çevrenin kötü etkilemeyeceğini savunsa da, uzmanlar ve çevreci örgütler nükleer santralin hem Akkuyu’yu hem de Türkiye’yi felakete sürükleyeceği görüşünde Nihal Çelik B ölge halkının geneli yıl boyunca güneş ışığının eksilmediği mahallelerine nükleer santralin yapılması istemiyor. Tedaş emeklisi Halit Şahin, “Bu alan güneş ve rüzgâr enerjisi bakımından zengin bir yer, neden bunlar kullanılmıyor da nükleer” diyor ve mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceklerini vurguluyor. Türkiye’de 1970’li yıllardan bu yana bir nükleer santral kurulması planlanıyor. Fakat çeşitli nedenlerle hayata geçirilemeyen bu proje, Türkiye ve Rusya arasında 2010 yılında imzalanan anlaşmayla yeniden gündeme geldi. Buna göre; Akkuyu’ya, Rusya tarafından geliştirilen dört adet basınçlı su reaktörü ünitesi kurulması planlanıyor. Akkuyu NGS Elektrik ve Üretim A.Ş tarafından ‘yap-sahip ol-işlet’ modelinde yürütülecek projede, Türkiye reaktörler için gerekli alanı sağlamakla yükümlüyken, hisselerin çoğunluğu Rusya’ya ait. Santral tesisinin bölge yapısına uymadığını söyleyen çevreci örgütler ve yerel halk, ülkenin güneyinde yeşil ve mavi tonlarının hâkimiyet kurduğu Akkuyu’da nükleer yapılmama- sı konusundaki mücadelelerini sürdürüyorlar. Hukuksuz uygulamalar var Mersin Nükleer Karşıtı Platform’dan Makine Mühendisi Sabahat Aslan, 2010 yılından beri mücadelenin başındaki isimlerden. Projedeki hukuksuzluklar gerekçesiyle birçok dava açtıklarını söyleyen Aslan, “2010 yılında da ÇED raporu almadan nükleeri yapacaklardı, bizler raporun alınması için hemen dava açtık ve kazandık. 2011 yılından bugüne de ÇED raporuyla uğraştılar. Bu sürece bizler defalarca itiraz ettik, ama dinlemediler” derken, ÇED raporunun detaylı incelemeden geçmeden, aceleye getirilerek onaylandığını vurguluyor. Şimdilerde raporun iptali üzerine davalar açılmış durumda. Tarım arazileri tehlikede Akdeniz Havzası’nın incisi denebilecek güzellikteki bölge, yeşil ve mavinin iç içe olduğu bir görselliğe sahip. Ayrıca geniş tarım arazilerinin varlığı ve halkın geçiminin yüzde 70’inin tarıma bağlı olması, nükleerin santralin istenmemesinin bir diğer nedeni. Konuyla ilgili Akkuyu NGS A.Ş Büyükeceli Bilgilendirme Merkezi Müdürü Eyüp Lütfi Sarıcı, santralin tarıma zarar vermeyeceğini, aksine etkilerinin olumlu olacağını söylerken, Avrupa ülkelerinden örnekler veriyor: “Fransa, İspanya gibi Akdeniz havasında bulunan ülkeler ve tarımla uğraşan nüfus Türkiye’ye göre daha fazla. Buna rağmen, tarım ürünleri fazlasıyla üretilmekte ve yine Avrupa ülkelerine ihracat yapılmaktadır.” Araziyi tanıyan, Tarım Bakanlığı’ndan emekli Ziraat Yüksek Mühendisi Bünyamin Kozak’a göre ise durum farklı. Süreci yakından takip ettiklerini ve Bakanlık tarafından henüz yalanlanmayan bir uygulamanın yapılacak olmasının da tedirginlik yarattığını belirten Kozak, “Söylenenler doğruysa tarım büyük ölçüde bitecek” diyor. ‘Nükleer risk yoktur’ ibaresi Bu bilgiye göre; nükleer santral kurulan tesislerin çevresindeki 200 km yarıçapını kapsayan alanlarda üretilen tarım ürünlerinde ‘nükleer risk yoktur’, ‘radyasyon taşımamaktadır’ etiketlerin koyulması gerekiyor. Ancak belirtilen alan, Adana’dan Antalya’ya uzanan Akdeniz Havzası ve Türkiye’nin de tarım ihtiyacının büyük bir kısmı bu havzadan karşılanıyor. Konuyu değerlendiren Kozak, “Nükleer tehlikenin amblemini gördüğü zaman tüketici kesinlikle elini oradan çekecektir. Nükleer risk taşıyabilir diye etiket koyduğun zaman organik üretim gerçekleşemez. Bırakın organik üretimi, normal üretim gerçekleşse bile kimse ürünleri almaz” diyor. Nükleer atık kontrollerinin de çok iyi denetimden geçmesi gerektiğini vurgulayan Kozak, fay hattı üzerindeki bir bölgenin yaratacağı tehlikelerin geri dönülmez sonuçlar getireceği kanısında: “Nükleer atıkları kurşun bloklar içerisinde çok derinlere gömüyorlar, ama bunlardaki denetim zayıf olursa, ki bölge zaten fay hattı üzerinde, herhangi bir depremde gömülü atıklar toprak yüzeyine çıkar, yayılmaya başlar ve bölge çöker.” Tüm bunların yanı sıra çevrede yaşayan vatandaşlar da nükleer santral yapılmasını istemiyorlar. Büyükeceli’den Mustafa Kara, santral alanında çalışan işçilerden biri. Nükleer santral için ilk olarak adımların 1975-76 yılları arasında atıldığını ve bugüne kadar santralin yapılmaması için verdikleri mücadeleyi ilerlemiş yaşına rağmen tertemiz bir hafızayla anlatıyor: “1975-76 yılında Elektrik Etüt’ten ölçüme geldiler, tel örgüler çektiler ve burası ‘atom santrali’ olacak dediler. O alan içinde yaşayan insanları çıkardılar, saha ölçümleri yapıldı. Tel çekildikten sonra da kimseyi almadılar sahaya. Sonrasında halk ne kadar direndiyse de, bizim sözümüz geçmedi.” “Yaşanan örnekleri hep gördük” TEDAŞ emeklisi Halit Şahin, nükleer için belirlenen yerin Güney Akım Projesi kapsamında Rusya’nın Akdeniz sahasını kullanabilmesi için verildiğini iddia ederken, proje uygulanmaya başladıktan sonra hayatlarının olumsuz yönde etkileneceğini belirtiyor: “Nükleer yapıldıktan sonra havaya karışan gazlar, toprağa geri gidecek. Suya, her şeye karışacak. Muzu, çileği, domatesi yetiştirilen bütün tarım ürünlerini etkileyecek ve tarımı bitecek. Diğer yandan kanserin her türlüsü gelecek. Bunun örneğini Japonya da, Rusya Çernobil faciasında hep gördük” diyor. Şahin, enerji kaynakları açısından zengin bir bölgede bulunduklarını söyleyerek, hükümetin nükleerde ısrar etmesinde çıkarların söz konusu olduğunu öne sürerken, santralin yapılmaması için bölgede yaşayan insanlarla ve çevreci örgütlerin de destekleriyle gereken tüm mücadeleyi sürdüreceklerini vurguluyor. 6 ABD'li ünlü aktör Philip Seymour Hoffman, New York'taki evinde ölü bulundu. Hoffman 2005 yılında "Capote" filmindeki performansıyla "En iyi erkek oyuncu" Oscar ödülü kazanmıştı. dosya Şike davasında Yargıtay, kararını açıkladı. Aziz Yıldırım ve Olgun Peker'in örgüt suçlarından cezası onandı. Aziz Yıldırım'ın birden fazla maçta şike ve teşvik primlerinden suçları onandı. Türkiye ile İran arasında 10 yıldır müzakereleri süren tercihli ticaret anlaşması imzalandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıkladı: Türkiye nüfusu 31 Aralık 2013 tarihi itibarıyla 76 667 864 kişi oldu Türk lirasında belirgin bir değer kaybının gözlendiği gerekçesiyle faiz oranları yükseltildi. 1998 yılında Bank Ekspres'ten çekilen 3,5 milyon dolarlık kredinin geri ödenmemesi nedeniyle Mustafa Sarıgül'ün tüm mal varlığına el konuldu. Bakanlar Kurulu Kararına göre, binek otomobilde ÖTV %45 oldu.Tütün mamullerinde uygulanan ÖTV de zamlandı, cep telefonu vergisi yükseldi. 17 Aralık Yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınan Reza Zarrab ve Bakan çocuklarının da aralarında bulunduğu 5 kişi tahliye edildi. Bilgisayar kontrolünde 300 bin aynadan meydana gelen, 392 megawatt elektrik üretmesi planlanan dünyanın en büyük güneş enerjisi santrali Ivanpah Güneş Enerjili Elektrik Santrali" devreye girdi. Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden 15 yaşındaki Berkin Elvan için Türkiye ve birçok ülkede protesto gösterileri gerçekleştirildi. Aralık201 2015’e girerken geride bıraktığ ilçesinde meydana gelen maden ve rüşvet soruşturması, Fenerba kez gerçekleşen "Kanlı Ay Tutulm Türkiye'nin Suriye planını masaya yatırdığı gizli siyasi görüşmenin ses kayıtları internete sızdı. Ortam dinlenilmişti. İçişleri Bakanlığı : "Bunu yapan ihanet şebekeleri devletimizin ve milletimizin düşmanlarıdır." dedi. Dünyaca ünlü video sitesi Youtube kapatıldı. Tü oyl Cu ger ora Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı, CEV Kupası Final maçının rövanşında Rusya’nın Uralochka-NTMK takımını 3-0 yenerek Avrupa Şampiyonu oldu. Ergenekon Davası kapsamında darbe teşebbüsünden müebbet hapis cezası alan ve 26 aydır cezaevinde olan Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ tahliye edildi. Türkiye, Suriye Hava Kuvvetleri'ne ait savaş uçağını sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle düşürdü. Son 500 yılda sadece 3 kez gerçekleşen "Kanlı Ay Tutulması" olarak da tabir edilen. Nadir görülecek bir ay tutulması yaşandı. Van’ın Gürpınar İlçesi’ne bağlı Yalınca Köyü’nün Çeli Mezrası’nda oturan Taş ailesinin rahatsızlanan 3 yaşındaki çocuğu yolların karla kapalı olması sebebiyle yardım gidemediğinden öldü. Eski millî futbolcu ve teknik direktör Luis Aragones hayatını kaybetti. Eski Başbakan Erdoğan, Congresium'da düzenlenen Fatih Projesi Tablet Dağıtım Töreni'nde: "Bugün 81 vilayetimizde tam 100 bin adet bilgisayarı, tablet bilgisayarı öğrencilerimize teslim ediyoruz" dedi. Türkiye'nin 5. uydusu TÜRKSAT 4A, Kazakistan'daki Baykonur Uzay Üssü'nden uzaya fırlatıldı. 17 Aralık soruşturması kapsamında tutuklanan Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın da aralarında olduğu 8 kişi tahliye edildi. Cezayir'in kuzeydoğusunda Hercules C-130 tipi askeri nakliye uçağı düştü. 103 kişi hayatını kaybetti. Türkiye'nin en uzun, Dünya'nın 5. uzun su tüneli Suruç Tüneli Şanlıurfa'da açıldı. Kırım Parlamentosu Rusya'ya bağlanmayı oybirliğiyle kabul etti. 21 mart Yerel Seçimleri yapıldı. Ulkenin % 89,15’ katılırken AKP bu oyların %38.8’ini aldı. Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı, ilk maçı 3-2 kaybetmesine rağmen İstanbul'da oynanan rövanş maçında İtalya'nın Andreoli Latina takımını 3-0 mağlup etti ve Tarihinde ilk kez CEV Challenge Kupası’nı kazandı. G-7 ülkeleri Haziran ayında Soçi'de yapılacak G-8 zirvesi hazırlık faaliyetlerine katılmama kararı aldı. Twitter'a, kişilik haklarının ve özel hayatın gizliliğinin ihlali nedeniyle Türkiyeden erişimi engelledi. Nobel ödüllü yazar Gabrial Garcia Marquez, Meksika'daki evinde hayatını kaybetti. Milli sporcumuz Nazmiye Muslu Dubai’deki Bedensel Engelliler Dünya Halter Şampiyonası’nda Dünya Rekoru kırdı Fenerbahçe, Spor Toto Süper Lig'in 31. haftasında Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynanan maçta Çaykur Rizespor ile 0-0 berabere kalarak ligin bitimine 3 hafta kala 19. şampiyonluğunu ilan etti. İki dönemdir Dicle Üniversitesi Rektörü olan Ayşegül Jale Saraç Türkiye’nin ilk başörtülü rektörü oldu. 13 Temmu Dünya Ku oldu. Manisa'nın Soma İlçesi'ndeki kömür madeninde trafo patlaması nedeniyle yangın çıktı. 301 kişi hayatını kaybetti. 2014 Eurovision Şarkı Yarışması'nın Finali Danimarka'da gerçekleştirildi. Ve kazanan Rise Like a Phoenix şarkısıyla Avusturya'yı temsil eden Conchita Wurst oldu. Soma'da meydana gelen maden faciasının ardından Başbakanlık 3 gün milli yas ilan etti. Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu filmi ile 67. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü kazandı. 12 Haziran - 2014 FIFA Düny Kupası, Brezilya'da başladı. 12 Eylül askeri darbesine ilişkin dava sonuçlandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya'ya müebbet hapis cezası verildi. İyi, Kötü, Çirkin filminin 'Çirkin' adlı karakteri Eli Wallach, 98 yaşında hayatını kaybetti. 12. C TBM göre Köşk Gül' Tiya sine Sana İlha kalp haya AK Yard Ali Rec Erd mill tam 12. olm başk göst açık 7 14 Sayı43 ğımız yıl içerisinde dünyada ve Türkiye’de pek çok önemli gelişme yaşandı. Manisa’nın Soma faciası, Berkin Elvan’ın Gezi Parkı protestoları sırasında hayatını kaybetmesi, 17 Aralık yolsuzluk ahçe’ye açılan şike davası, Türkiye tarihindeki ilk cumhurbaşkanlığı seçimi ve 500 yılda sadece 3 ması"na kadar birçok konu dünya ve ülke gündeminde yer aldı. İşte ay ay 2014’te yaşananlar... ürkiye tarihinde ilk cumhurbaşkanını halk laması belirledi. 12.Cumhurbaşkanlığı Seçimi umhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu rçekleştirildi.Recep Tayyip Erdogan %51.80 oy anıyla cumhurbaskanı secildi. uz - 2014 FIFA upası, Almanya'nın Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan AKP'nin yeni genel başkan adayını açıkladı: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Vekili Ahmet Davutoğlu, 62. hükûmeti oluşturacak kabine listesini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sundu. Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık askerlerini Afganistan'dan çekti. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İstanbul, İzmir başta olmak üzere bazı il ve ilçelerde IŞİD'in Kobani'ye saldırması sebebiyle gösteriler yapıldı. Binalar ve araçlar tahrip edildi. Olaylarda 37 kişi öldü. Diyarbakır'da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Karaman'ın Ermenek ilçesinde bir maden ocağında su baskını nedeniyle 18 işçi mahsur kaldı. Günlerce işçilere ulaşılamadı. 18 madenci vefat etti. ya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan MM Genel Kurulu'nda yemin ederek evine başladı. Devir teslim töreni ise Çankaya kü'nde yapıldı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah 'ün görev süresi sona erdi. atro ve emanın usta ismi atçı Çolpan an 78 yaşında p krizi sonucu atını kaybetti. KP Genel Başkan dımcısı Mehmet Şahin, Başbakan cep Tayyip doğan'ın AKP letvekillerinin mamının imzasıyla Cumhurbaşkanı mak için cumhurkanı adayı terildiğini kladı. Ölü Ozanlar Derneği ve Can Dostum filmleri ile tanınan Oscar ödüllü ünlü oyuncu Robin Williams, Tiburon kentindeki evinde ölü bulundu. Beşiktaş Kulübü Eski Başkanı ve Onursal Başkanı Süleyman Seba, 88 yaşında vefat etti. Birçok ilin valisi değişti. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu merkeze alındı ve yerine Malatya Valisi Vasip Şahin getirildi. Ankara valisi emekliliğini istedi. İskoçlar bağımsızlık için yapılan referanduma hayır diyerek Birleşik Krallık'a bağlı kalmaya devam etti. Milli güreşçi Elif Jale Yeşilırmak, 58 kiloda bronz madalya kazanarak, dünya şampiyonalarında madalya kazanan ilk Türk kadın güreşçi oldu. Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde düzenlenen silahlı saldırıda 3 şehit verildi. Nobel Ekonomi Ödülüne Fransız ekonomist Jean Marcel Tirole layık görüldü. Kız arkadaşı Münevver Karabulut'un başını keserek öldüren, 24 yıl hapis cezası alan Cem Garipoğlu, Silivri 5 No'lu L Tipi Kapalı Cezaevi'nde kendini asarak yaşamına son verdi. Binnaz adlı şarkısı ile tanınan şarkıcı Ciguli hayatını kaybetti. Rossetta uzay aracı bir kuyruklu yıldızdan ilk bilgileri iletecek. Rossetta 10 yıldır bu bilgiye ulaşmak için yolculuk yapıyordu. ABD'de Michael Brown adlı silahsız siyahi genci öldüren polis suçsuz bulundu. Karar üzerine olayın yaşandığı Ferguson'da göstericiler binaları ateşe verdi. Polis gazla karşılık verdi. İsrail askerleri Mescid-i Aksa’ya girmek isteyenlere gaz bombası ve plastik mermiler ile saldırdı. Camiye sığınan Müslümanları tartakladı, cami içine zarar verildi. Dünya Karate Şampiyonası'nda, Enes Erkan ile Serap Özçelik altın madalya kazandı. Aralarında Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca bulunduğu 27 kişi 14 Aralık operasyonunda gözaltına alındı. 2014 yılı Nobel Barış ödülü 17 yaşındaki Pakistanlı çocuk hakları aktivisti Malala Yusafzay ile Hindistanlı Kailash Satyarthi'ye verildi. NASA, Mars gezegenine insanlı yolculukta önemli bir rol oynaması beklenen Orion uzay kapsülünü Florida'da bulunan Cape Canaveral Uzay Üssü'nden fırlattı. Suriye sınırdaki Şanlıurfa'nın Ceylanpınar İlçesi'nde nöbet tutan 3 asker şehit oldu. Türkiye'de Bedelli uygulaması 5.kez çıktı. 28 yaşından gün almış olanlara 18 bin TL'ye bedelli imkanı getiriliyor. 8 toplum Ocak2015 Sayı44 Artık nefes alamıyoruz Amerika Birleşik Devletleri’nin Missouri Eyaleti’nin Ferguson kasabasında yaşayan Michael Brown’un bir polis memuru tarafından öldürülmesiyle başlayan protestolar, 9 Ağustos 2014’ten bu yana devam ediyor Nihal Çelik N.Ecem Erim G enellikle siyahların yaşadığı Ferguson kasabasında, 9 Ağustos Cumartesi gecesi 18 yaşındaki siyahi genç Michael Brown, kasabadaki bir marketten puro çaldığı iddiasıyla ihbar edildi. Olayın tanıklarına göre, Polis Memuru Darren Wilson, Brown’un şüpheli tarifine uyduğu gerekçesiyle, hiç bir uyarı yapmadan polis arabasından iki el ateş etti. Başparmağına isabet eden kurşun sonrasında kaçmaya başlayan Brown, kendisini izleyen polis memurunu fark edince durdu ve Wilson’a doğru ilerlemeye başladı. Tanıklara göre Michael Brown, ellerini havaya kaldırmasına rağmen polis memuru tarafından defalarca ateş edilerek öldürüldü. Olayın ardından gözaltına alınan polis çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Polis Memuru Darren Wilson’ın serbest bırakılmasının ardından halk, mahkeme kararını protesto etmek için sokağa çıktı. 9 Ağustos’tan beri süren protestolarda polis, göstericilere karşı biber gazı ve orantısız güç kullandı. Bir başka polis şiddetiyse, 17 Temmuz’da New York’un Staten Island bölgesinde gerçekleşti. Amerikalı siyahi Eric Garner, kaçak sigara sattığı iddiasıyla polisler tarafından gözaltına alınırken, boğazı sıkılarak yere yatırılmaya çalışıldı. Fakat astım hastası olması sebebiyle defalarca nefes alamadığını söylese de polis memurları bu durumu göz ardı etti ve 43 yaşındaki Eric Garner hayatını kaybetti. Amerika’da ‘Öfke Günü’ 9 Ağutos’tan bu yana gerçekleşen eylemlerde, siyahi vatandaşlara uygulanan kontrolsüz ve ırkçı müdahaleler protesto edilmekle beraber, polisin kullandığı orantısız güç de eylemlerin bugüne dek devam etmesinde önemli bir rol oynuyor. Protestolar sırasında kullanılan biber gazı ve orantısız güçle yüzlerce kişi gözaltına alındı. Son olarak protestocular, 13 Aralık’ta Washington ve New York’ta ‘Öfke Günü’ adı altında yürüyüş gerçekleştirdi. Genç Siyah Kuruluşları tarafından düzenlenen yürüyüşte, polisin siyahi Amerikalılara karşı kullandığı orantısız güce ve jüri kararlarına tepki gösterildi. Uluslararası Af Örgütü’nün 2013 Dünyada İnsan Haklarının Durumu Raporu’na göre, yirmi eyalette en az 42 kişi polisin şok tabancası kullanması sonucu hayatını kaybetti. Yine rapora göre, şok tabancası kullanımı sonucu hayatını kaybeden kişilerin tümü silahsızdı ve polis memurlarına karşı bir tehdit oluşturmuyordu. 2011’den beri öldürülen kişi sayısı ise 540. Ve son alarak İstanbul Okmeydanı'ndaki evinden ekmek almaya çıkan 'direnişin çocuğu' Berkin Elvan, kafasına isabet eden gaz fişeği sonucu öldü. Raporla Gezi Parkı olayları Hükümetin İstanbul Taksim'de bulunan Gezi Parkı'na eski topçu kışlası yapmak isteme- İnsan Hakları Derneği’nin 2013’te yayınladığı Gezi Parkı Direnişi ve Sonrasında Yaşananlara İlişkin Değerlendirme Raporu’na göre, polisin orantısız güç kullanması sonucunda siyle başlayan olaylar, Ferguson olaylarıyla hayli benzer. Hatırlarsak; 27 Mayıs 2013'te sabaha karşı Gezi Parkı'na giren iş makineleriyle başlayan olaylar, Haziran ve Temmuz aylarında ülkenin tümüne yayılmıştı. Parktaki ağaç katliamını protesto etmek için toplanan milyonlarca insan, polisin kullandığı orantısız güçle beraber hükümetin 'nefret' diline ve gerçekleştirdiği politikalara da tepki gösterdi. Protestolar sırasında Ethem Sarısülük, polis memuru Ahmet Şahbaz'ın tabancasından çıkan kurşunla hayatını kaybetti. Mehmet Ayvalıtaş, gezi eylemleri sırasında bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir'de aralarında sivil polislerin de bulunduğu bir grup tarafından dövülerek öldürüldü. Abdullah Cömert, Hatay'da katıldığı eylemde başına aldığı darbe nedeniyle hayatını kaybetti. Adana'da, eylemcilere müdahale sırasında, yapımı devam eden köprüden aşağı düşen Polis Memuru Mustafa Sarı yaşamını yitirdi. 9 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Eylemler sırasında polisin 150 binin üzerinde biber gazı kullandığı iddia edilirken, biber gazı kapsüllerinin tarihinin geçtiği, altı çizilen ifadeler arasında. Olaylar sırasında 3.500’den fazla kişi gözaltına alındı ve bunlardan en az 112 kişi mahkeme kararıyla tutukluluk halleri devam etti ve bu kişilerden 108’i terör örgütüne üye oldukları iddiasıyla tutuklandı. Türk makamların verdiği bilgilere göre ise, olaylar sırasında insan haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle 164 kolluk görevlisi hakkında, Çalışma Bakanlığı tarafından idari soruşturma başlatılmadı, içlerinden 32 emniyet amiri ve 30 polis memuru görevinden uzaklaştırıldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) ön raporunda belirtilen verilere göre ise, 15 kişinin kullanılan basınçlı sudan dolayı yaralandığı belirtiliyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Gezi Parkı Olayları Raporu'na göre; 15 kişinin, polisin sıktığı tazyikli sudan dolayı yaralandığı Gezi’de ne olmuştu? ifade ediliyor. “Bizde bir sihir var” Aslında polisin orantısız gücü, sadece eylemlerde karşımıza çıkmıyor. 2007'de bir doğum gününe katılmak için İzmir Karşıyaka'daki evinden çıkan Baran Tursun da, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle, hedef gösterilerek, polis kurşunuyla öldü. Baran Tursun olayını, daha sonra neler yaşandığını ve polisin kullandığı orantısız şiddet hakkında Baran Tursun Vakfı Başkanı ve Baran'ın babası Mehmet Tursun'la konuştuk. 2007’den bu yana neler yaşadınız, vakfın kuruluş süreci nasıl ilerledi? Aslında Türkiye’de neler olup bittiği pek ilgi alanımız değildi, ta ki oğlum vurulana kadar. Oğlum suçsuz bir şekilde vurulduktan sonra, ‘bu yalnız benim oğlumla mı sınırlı, böyle cinayetler yaygın mı’ diye bir araştırma yaptık. Yaptığımız araştırmalara göre, polis şiddeti çok yaygındı ve kabul edilebilir gibi değildi. Biz bu hukuksuzluklara karşı bir platform oluşturduk ve polis şiddetine maruz kalan aileleri bulduk. Yaptığımız araştırmada iki çeşit polis şiddeti karşımıza çıktı: Biri politik siyasi yönü olan, hak arama meydanlarında hayatlarını kaybeden insanlar, bir de polisten kaçmayı bile bilmeyen, polis kurşunu nedir bilmeyen insanlar. Politik siyasi yönü olan insanlara genelde örgütler, siyasi partiler ve sendikalar sahip çıkıyor ama dört dörtlük değil. Sadece mahkemeye gidip bağırıp çağırıyorlar, herhangi bir direnme platformu oluşturmuyorlar. Bunun dışında kalanlar, polisten kaçmayı bilmeyen, sıradan insanlar. Mesela 8 yaşındaki Enes Ata, Diyarbakır’da evinden okula giderken, Mehmet Uytun, annesinin kucağında meme emerken polis kurşunuyla öldürülüyor. Bu insanlara sahip çıkılması gerektiğine inandık. Bizde bir sihir var, bu da aile oluşumuz. Bu işi kurumsal olarak, ömür boyu yapmak istedik. Baran Tursun Vakfı’yla isteğimizi gerçekleştirdik. Vakfı kurarken işlerimiz daha da kolaylaştı. Herhangi bir sivil toplum örgütleriyle kendimizi bağdaştırmadık. Türkiye’de polis şiddeti dendiği zaman akıllara ilk kendi vakıf larının geldiğini belirten Mehmet Tursun, "Polis şiddeti vakalarında bizim vakfımız referans alınıyor. Birleşmiş Milletler yargısız infazlar hakkında yayınlayacağı rapor için diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bizimde görüşlerimize başvurdu.Rapor sonunda yüzde 90 bizim görüşlerimize yer ayrıldığını gördük" dedi. Baran Tursun Vakfı, ilerleyen günlerde polis şiddeti hakkında dünya çapında bir konferans düzenleyecek. Ferguson olaylarının öncülerinin de davet edileceği programda, dünyada meydana gelen polis şiddeti gündeme getirilecek. kültür sanat Ocak2015 Sayı44 9 Özelleştirme değil özgürleştirme gerek K E C E L E G O T FO Türkiye'de son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri olan "tiyatroların özelleştirilmesi" bazı kesimler tarafından kabul görürürken, bazıları tarafından tepkiyle karşılanıyor. Bu konu hakkında fikirlerini almak üzere İzmir Devlet Tiyatrosu'nun eski müdürü Hülya Savaş ve Tiyatro sanatçısı Haldun Dormen ile görüştük Şive karataş Dilan Özbey H ülya Savaş, tiyatrolarda özelleşmeyi desteklemediğini ve bu özelleşmenin Türk tiyatrosu açısından kötü sonuçlar doğuracağını belirtti. Haldun Dormen ise hem tiyatrolar, hem tiyatroya yönelen gençler hem de izleyiciler açısından özelleşmeye gitmenin önemli bir gelişme olacağını dile getirdi. Tiyatrolarda özelleştirmeyi desteklemediğini belirten Hülya Savaş “Tiyatro pahalı bir sanattır. Dolayısıyla özel tiyatrolar ekonomik olarak prodüksiyon masraf larını çıkarabilmek, varlıklarını sürdürebilmek için bilet fiyatlarını daha yüksek tutarlar” dedi. Bu durumun her kesimden seyirciye ulaşabilmeleri açısından zor olacağını dile getirirken,”Turne yapmaları ve ülkenin her yerindeki seyirciye ulaşmaları kolay değildir. Oysa tiyatronun yaygınlaşabilmesi için maddi desteğe özel tiyatroların da ihtiyacı varken devletin ödenekli tiyatrolarını özelleştirmek tiyatro sanatını bitirmek anlamına gelir” diye ekledi. Devletin desteğini çekmesinin tiyatroların yoksullaşması ve giderek yok olmasına sebep olacağını düşünen Savaş, “özelleştirme tiyatro sanatının gücünü azaltır” dedi. Bu durumun yerli ve yabancı eserlerimizin, yazarlarımızın unutulması, dilimizin doğru konuşulmasının baltalanması, seyircimizin muhakeme yeteneklerinin körelmesi ve duygusal anlamda gelişmesinin yolu kapatılıp tamamen kör,sağır ve duyarsız bir toplum oluşmasının önünün açılması gibi felaketlere sebebiyet verebileceğini belirtti. Özel tiyatroların tek iyi tarafı özgür olması Savaş, Türk Tiyatrosunun özellikle oyunculuk anlamında batılı tiyatrolarla eşdeğer olduğunu, çok değerli yazarlarımızın klasik ve modern önemli eserler yarattığını fakat teknik anlamda daha çok desteğe ihtiyaç duyduğunu ve bunun için öncelikle sahne sayısının arttırılması gerektiğini dile getirdi. Devlet tiyatrolarıyla özel tiyatroların arasındaki farklardan bahseden Savaş, devletin desteklediği tiyatrolar daha büyük prodüksiyonları gerçekleştirebilmekte ve daha çok turne yaparak, daha çok yazarımızın oyununu sahneleyerek daha geniş seyirci kitlesine ulaşabilmekte olduğunu ve özel tiyatroların bu anlamdaki olanaklarının kısıtlı olduğu için hareket alanlarının daha dar olduğunu söyledi. Savaş'a göre, özel tiyatroların tek iyi tarafının devletin tiyatrolarına göre eser seçimi konusunda daha özgür olması. Devlet tiyatrosu oyuncularıyla arasının iyi olduğunu ve çoğuyla görüştüğünü söyleyen Savaş, özelleştirmeyi onların büyük bir kısmının da istemediğini dile getirdi. Tayyip Erdoğanı ziyarete gelen Putin için Ankara Devlet Tiyatro oyuncularının düzenlediği bir gösteri yapıldı. "Biz soytarı mıyız, yakında bizi sünnet düğünlerine de çağıracaklar" gibi bir çok tepkiye sebep olan bu durumla ilgili Savaş "Devlet Tiyatrosu oyuncusunun görev tanımı içinde böyle bir şey yoktur. Görevlendirme yapılırsa ancak bir tiyatro eserini oynamak üzere görevlendirilebilir. Onun dışındaki işler gönüllülük esasına dayalıdır" diyerek durumu onaylamadığını söyledi. Son zamanların diğer bir tartışılan konusu ise İstanbul Şehir Tiyatrolarının başına atanan güreş hakemi oldu. Bu konuda herkes çeşitli fikirler beyan ederken Savaş bu duruma, "İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun başına atanan güreş hakemi, oyunların klasmanını etkileyebilir. Greko -Romen, Serbest stil vs. gibi. Ancak dünyanın hiç bir tiyatrosunda ve dünya tiyatro tarihinde böyle bir klasman yoktur, olamaz da" diyerek konuya esprili bir şekilde yaklaştı. Türkiye'de sanata bir şey olmaz Tiyatroların özelleşmesi hakkında bir diğer görüştüğümüz isim ise tiyatro sanatçısı ve Konak'ta Sahne Tozu adlı tiyatroya sahip olan Haldun Dormen'di. Dormen, özelleşme hakkında Savaş'ın aksine, özelleşmenin Türk tiyatrosu açısından getirileri olacağını söyledi. Kibarlık Budalası oyununda ayağıyla ilgili yaşadığı rahatsızlık dolayısıyla sahneye bastonla çıkan Dormen, oyunun sonunda "karşınıza böyle çıkmak istemezdim ama hepinizin bildiği gibi, show must go on" diyerek yaşadığı her zorluğa rağmen bunu seyirciye yansıtmaması gerektiğini söyledi. Sergilediği oyun sonrası salonun çok kalabalık olmasını işini iyi yapmasının bir sonucu olduğunu dile getirdi ve herkes işini bu şekilde iyi yaparsa salonların hep dolacağını, izleyicilerin iyi oyunlara hiç bir zaman duyarsız kalmadığını söyledi. Türkiye'nin sanat açısından iyi bir yerde bulunduğunu düşünen Dormen, "Türk tiyatrosu, sineması ve dizi sektörü çok iyi durumda, çok iyi işler yapılıyor. Kimse endişelenmesin, Türkiye'de sanata bir şey olmaz" diyerek düşündüklerini ifade etti. Özel tiyatroları devlet tiyatrolarından daha iyi bulan Dormen, özel tiyatroların daha iyi işler çıkardığını söyledi. Buna örnek olarak da, aynı anda aynı oyunu sergileyen bir devlet tiyatrosu olmasına rağmen salonun ne kadar dolduğunu gösterdi. Tek bir tiyatroya bağlı kalmanın yanlış olduğunu düşünen usta tiyatrocu, 350'ye yakın alternatif tiyatro bulunduğunu ve bu tiyatroların çeşitliliği arttırdığı için gerekli olduğunu söyledi. "Ne kadar çok tiyatro açılırsa çocuklar tiyatroya o kadar yönelecek" diyen Dormen, ailelerin çocuklarını küçük yaşlarda tiyatroyla tanıştırması gerektiğini de ekledi. 10 spor Ocak2015 Sayı44 Soyadı "Arıcan" Dünya jimnastik literatürüne ‘kendi soyadıyla üç hareketi bulunan ilk Türk sporcu’ olma ünvanı kazanan Ferhat Arıcan ile Ünivers ekibi olarak başarıları ve kariyeri hakkında söyleşi gerçekleştirdik Ahmet Yalçın Yağız Baştürk 2 010 Gençlik Olimpiyatlarında gümüş madalya, 2013 Akdeniz Gençlik Oyunları’nda ise bronz madalyanın sahibi olan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin milli jimnastikçisi Ferhat Arıcan, 2014 yılında Çin'de düzenlenen 45. Artistik Jimnastik Dünya Şampiyonası’nda gerçekleştirdiği başarılı performansla finale kalan ilk Türk sporcu oldu. “Ellerimin üzerinde yürüdüm” Bu spora şans eseri ve dokuz on yaşlarında başladığını belirten Arıcan, “Bu spora normalde dört-beş yaşlarında başlanıyor. Herkes normal bir şekilde yürürken, ben okulun bahçesinde ellerimin üzerinde yürürdüm. O dönemlerde okulda beden eğitimi öğretmenimin dikkatini çekmesi üzerine şans eseri bu spor dalına yönlendirildim. Daha sonra beden eğitimi öğretmenim, aileme yeteneklerimden bahsetti ve onları ikna etti. Ailem de o dönemlerde bana çok destek çok destek oldu” dedi. Daha sonra spor okuluna gittiğinden bahseden Arıcan, “Orada beni, şimdiki antrönörüm de olan Reyhan Karahanlı keşfetti ve bu sporu daha profesyonel bir şekilde yapmaya başladım” diye konuştu. "En zor altı hareketten biri" Dünyada jimnastikte hiç kimsenin yapmadığı bir hareketi yaptığınız zaman, o harekete kendi isminizin verildiğini belirten Arıcan, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bizim bir jimnastik kitapçığımız var ve bu kitap içinde yüzlerce hareket barındı- rıyor. Yaptığımız hareketler de, daha önce hiç kimse tarafından yapılmamışsa jimnastik kitapçığında kendi ismimizle yer alıyor” diye konuştu. Arıcan, literatüre geçen ilk hareketini 2008 yılında paralel aletinde yaptı. Diğer Arıcan hareketini ise, 2013 yılında atlama masasında gerçekleştiren ve son hareketini ise 2014 yılında Çin'deki Dünya Artistik Jimnastik Şampiyonasında yapan Arıcan, “Dünya’da A grubundan G grubuna kadar bir çok zorluk derecesi var. A grubu en basit, G grubu ise en zor hareketlerin bulunduğu grup. Son olarak Çin'deki Dünya Şampiyonası’nda yaptığım hareket ise, en zor grup olan G grubunda yer aldı” dedi. Son olarak Arıcan, yaptığı hareketin paralel aletinde dünyanın en zor altı hareketinden biri olduğunu belirtti. Soyadı ölümsüzleşti Ülkemize yaşattığı gurur için son derece sevinçli olduğunu belirten Arıcan, “Dünya Şampiyonası’nda teklerde finale kalan ilk Türk sporcu oldum. Finallerde ise literatürlere geçen 3. hareketimi gerçekleştirdim ve Türk Jimnastik tarihinde üç harekete birden kendi soyadımı verdiren ilk Türk sporcu oldum. Bu ünvanı almak benim için çok önemliydi ve soyadımın bu branşta bütün dünyada ölümsüzleşmesi benim için çok özel bir duyguydu. Bundan iki yıl önce benim hareketimi başka sporcular da yaparken, tribünden izlediğimde çok duygulandım ve çok gururlandım. Başka bir sporcu benim adımı taşıyan ‘Arıcan’ hareketini yapmaya çalışıyordu” diye konuştu. Düzenlenen turnuvalarda birçok jimnastikçi arkadaşının kendisine bu hareketi nasıl yaptığını sorduğunu söyleyen Arıcan, “Onlarla beraber antrenman yaparken bana sürekli, ‘biz daha bu hareketi düşünemiyorken, sen nasıl yapıyorsun’ diyerek şaşkınlıklarını gösteriyorlardı ve bu da beni gururlandırıyordu” dedi. bir spor olduğunu ve bu yüzden altyapının çok önemli olduğunu belirtti. Arıcan, “Türkiye’de jimnastiğe verilen önem biraz düşük. Benim düşüncem, bir sporda başarılı bir sporcuya destek vermektense, alt yapıya özen gösterilmeli ve daha fazla başarılı sporcu çıkarılmalı” dedi. "Jimnastiğe verilen önem yeterli değil" "Jimnastik önemli" Yeni federasyonla birlikte Türkiye'de jimnastiğin iyi bir ivme kazandığını belirten Arıcan, “Federasyon Başkanımız Suat Çelen, eski bir jimnastik sporcusu. Onun da kendi adına ölümsüzleştirdiği paralel aletinde yaptığı bir hareketi var. Bu spordan gelen biri olduğu için bizi daha iyi anlıyor. O yüzden şu anki yönetimimizle birlikte jimnastik bir gelişme kazandı. Ama tabi ki altyapıda daha birçok sorun var, bu sadece jimnastik dalının sorunu değil, jimnastiğe verilen önemin sorunu” dedi. "Jimnastik tüm sporların temeli" Jimnastiğe küçük yaşlarda başlanması gerektiğini söyleyen Ferhat Arıcan, jimnastiğin temel "Örnek aldığım sporcu" Ferhat Arıcan, birçok kez olimpiyat şampiyonu olmuş ve dünya spor tarihine geçmiş olan Kohei Uchimura'yı idol olarak gördüğünü söyledi. Jimnastiğin spor ahlakı ve spor disiplini bakımından temel bir spor dalı olduğunu söyleyen Arıcan, “Jimnastik, fiziksel ve dayanıklılık gibi bütün hareket eğilimlerinizi alabileceğiniz bir spor. Benim ailelere önerim, çocukların spora jimnastikle başlamasıdır. Bu sayede, diğer spor branşlarında gereken özellikleri jimnastikte kazanabilirler” dedi. "Bu bir başlangıç" Ferhat Arıcan'ın 12 yıldan beri hocalığını yaptığını söyleyen Antrenör Reyhan Karanlık, “Ferhat bu şekilde çalışmaya devam ederse, birçok başarıya imza atmaya devam edecektir. Şu anki hedefimiz, 2016 Rio Olimpiyaları’nda başarı sağlamaktır” dedi. spor Ocak2015 Sayı44 11 İdeal altyapı, ideal sporcu İki sezon üst üste lig atlayarak başarılı bir grafik çizen ve altyapısıyla, futbolcusuyla, tesisiyle örnek bir yapılanma oluşturan Altınordu Futbol Kulübü'nün teknik direktörü Hüseyin Eroğlu’yla Türkiye’deki altyapı problemleri hakkında konuştuk Görkem Görümlü Okatay Pirbudak A ltınordu futbol camiasında yıllarca değişik görevler üstlenen Hüseyin Eroğlu, Türk futboluna bir çok genç yetenek kazandırdı. Son olarak, Altınordu Futbol Kulübü A takım antrenörü olarak görev yapan Eroğlu, takımını iki sezon üst üste şampiyon yaparak 1. lige çıkardı. Kendi kulübündeki altyapı çalışmalarından bahsederken, kalıplaşmış cümleleri kullanmaktan çekininen başarılı teknik adam, altyapı yerine ‘meslek okulu’ ya da ‘eğitim kurumu’ kelimelerini kullanıyor. Yabancı sınırı ve altyapıyla ilgili konular hakkında düşüncelerini dile getiren Eroğlu, “Kulüpler yabancı futbolcuya vereceği parayı altyapıya harcasa daha faydalı olur. Avrupa'da Athletic Bilbao ve Borussia Dortmund bu konuya öncülük ediyor” dedi. Konuşmasına çocuk yetiştirme konusunda Türk insanına çok iş düştüğünü vurgulayan tecrübeli teknik adam, “Geleceğimiz olan çocukları iyi yerlere getirebilmek, hem kulübüne hem de ülkesine faydalı bireyler olmaları için onlarla yakından ilgilenmek gerekir” diye konuştu. “Futbolcu karakteriyle takdir toplamalıdır” Antrenörlüğün sadece futbolcu ye- tiştirmek değil, aynı zamanda birey de yetiştirmek olduğunu söyleyen Eroğlu, “İnsanın karakteri geleceğini belirliyor. A takımda saha içinde, saha dışında hakemle muhatap olmayan, diyalogdan kaçınan futbolcuları tercih ediyoruz. A takımdaki bir futbolcunun hakeme itiraz etmesini, kendini yalandan yere atmasını istemem. ‘Bizi hakem yaktı’ demek, işin kolayına kaçmaktır. Futbolcu oyununun yanı sıra karakteriyle de takdir toplamalıdır” dedi. Avrupa’nın devleriyle altyapı anlaşması Altınordu'nun Alman Borussia Dortmund ve İspanyol Athletic Bilbao kulüpleriyle altyapılar bazında yaptığı anlaşmaların, Altınordu için bir dönüm noktası olduğunu söyleyen başarılı teknik adam, şu anda sadece yönetimsel açıdan bir anlaşmanın söz konusu olduğunu ifade ederken, turnuvalara katılacaklarını ve yönetimsel anlamda iki kulübün böyle bir anlaşma yapmasının önemli olduğunu vurguladı. Altyapıda sosyal hayatın yeri Kulüpte birlik sağlamak için oyuncuların hem saha içinde hem de saha dışında beraber olmaları gerektiğini vurgulayan Eroğlu, “Futbolculara sinema, tiyatro, ingilizce kursu ve daha birçok farklı sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili aktiviteler sunuyoruz . Bu sayede futbolcuların saha dışında da aktif ve kültürlü bireyler olmalarını istiyoruz” dedi. Ülkenin kanayan yarası altyapılar Türkiye’deki alt yapı sisteminden de bahseden Eroğlu, “Alttan 18-19 yaşına kadar birileri geliyor. Pasta çok büyük ve büyük de paralar dönüyor. Kimse sabırlı olup 1 sene idare edeyim diyerek gençleri oynatmayı tercih etmiyor. Şans verilmesi lazım genç sporculara. Hocanın kaybetmekten korkmaması lazım. Altyapı, geleceğe yatırım için bu anlamda çok önemli” dedi. "Formayı en iyi şekilde değerlendirmek lazım" Altyapıdan bu sezon A takıma çıkan 1996 doğumlu savunma oyuncusu Çağlar Söyüncü ve 1997 doğumlu forvet oyuncusu Fatih Aktay’da antreman öncesi Ünivers’in sorularını yanıtladı. Menemen' de futbola başlayan Çağlar Söyüncü, 2010 yılında Altınordu’ya katıldığını ve kendini geliştirerek Milli Takıma kadar yükseliğini söyledi. Genç futbolcu, “Herkesin dediği gibi milli takım her şey değil, önemli olan kulübümüzün formasını en iyi şekilde değerlendirip giymek. Biz de bunun için çok çalışıp her şeyimizi bu forma için vermeye çalışıyoruz” dedi. Yıllardır tesis hayatı yaşadığını ve bu yüzden aile özlemi çektiğini söyleyen Söyüncü, “Onlar büyük bir hasretin içine girdi, ama hepsi bana çok iyi destek oldu. Okul hayatımda da futbol hayatımda da bana yardımcı oldular. Ben de bana destek olanlara layık olmaya çalışıyorum” ifadelerini kullandı. Bu sene profesyonel olan Fatih Aktay ise çok çalışmanın profesyonel takıma çıkmayı kolaylaştırdığını söylerken, “İnşallah daha çok çalışıp bu formayı uzun süre giymek istiyorum, daha iyi yerlere geleceğime inanıyorum” dedi. Sınırları zorlayan spor: Crossfit Kaliforniya’da garaj egzersizi olarak yapılmaya başlanan ‘crossfit’ spor branşı, Güney Amerika, Avrupa ve Asya’da hayli yaygın. Bu spor, Türkiye’de sayılı illerde bulunan spor salonlarında mevcut. Crossfit hakkında bilgi edinebilmek için İzmir’deki ilk crossfit salonunun kurucusu olan antrenör Osman Nacar ve bu sporu düzenli olarak yapan Barış Yıldırım’la konuştuk Dilan Özbey Yiğit Ata T ürkiye’de son iki yılda tanınan ve gelişme gösteren crossfit; genel güç, kondüsyon programı ve temel fiziksel özelliklerin gelişimini hedefliyor. Kardiyovasküler dayanıklılık, iş yapabilme kapasitesi, güç, esneklik, patlayıcı kuvvet, hız, koordinasyon, çeviklik, denge ve vücut kontrolü bu temel özellikler arasında yer alıyor. Crossfit antrenmanları, tek bir bölgeyi çalıştırmayı değil, birden fazla eklemin dahil olduğu ve birçok ana kas grubunun çalıştığı hareketlerle, bütün vücudu dengeli çalıştırmayı hedefliyor. Crossfit Antrenörü Osman Nacar, bu sporu şöyle tanımlıyor: “Olimpik kaldırmaları, jimnastiği ve atletizmi içinde barındıran bir spor branşı. Kısa sürede yüksek yoğunlukta antrenmanların yapıldığı, dolayısıyla hızlı sonuç alınan bir antreman şekli.” Türkiye’ de yeni bir spor Crossfitin Türkiye’de yeni tanınmaya başladığını belirten Nacar: “Türkiye’de salon ve crossfit sporunu yapan insan fazla bulunmuyor. İzmir’e bakıldığı zaman bu spor, sadece bir iki yerde profesyonel bir şekilde yapılıyor, eğitmen sayısı desen çok az. Türkiye’de yeni gelişen bir spor, ama yavaş yavaş da olsa ilgilenen insanların artacağına inanıyorum” dedi. Barış Yıldırım ise bu durumla ilgili, “Özellikle son bir senedir tanınmaya başlayan bu spor, dergiler ve sosyal medya aracılığıyla insanlara ulaşıyor. Özellikle İzmir’de yaygınlaşması için salonların kaliteli hizmet vermek, crossfitle ilgilenenleri memnun etmek üzerine yoğunlaşması gerek. Örneğin, hafta sonu aktivitelerinin bu spor dalını tanıtmakta önemli rol oynadığını düşünüyorum” dedi. İzmir’de kadınlar daha ilgili Bu spor branşıyla ilgilenen insanlarınn kısa sürede vücutlarının daha hızlı kaslanmasını amaçladığını belirten Osman Nacar, “Bu branş, genelde internetteki videolar aracılığıyla tanınıyor. Dolayısıyla profesyonel sporcuların görüntülendiği videolar, spora yeni başlamak isteyenlerin gözlerini korkutup tereddüte düşmelerine neden olabiliyor. Bize ulaşan herkese, ayrıntılı bilgi vermeye çalışıyoruz. İzmir’de bir sene öncesine kadar adı bile geçmeyen bu spor tarzı gittikçe yaygınlaşıyor. İzmir için konuşmak gerekirse, ev hanımları, başka sporlarla uğraşan insanlar ve Nato’da görev yapan Amerikalılar yoğun ilgi gösteriyor” dedi. Sağlık durumu iyi olan herkes bu sporu yapabilir Crossfit, sakatlığı olmayan, sağlık durumu iyi her bireyin tercih edebileceği bir spor tarzı. Yoğun ve zorlayıcı egzersizlerden keyif alan kişiler, bu sporu rahatlıkla uygulayabiliyor. Düzenli olarak bu sporu yapan Barış Yıldırım’ın bu konu hakkındaki düşünceleri şöyle: “Bu spordaki en büyük tehlike, teknikleri tamamen öğrenmeden bilinçsiz bir şekilde egzersiz yapmak. Bu durumda sakatlık kaçınılmaz olur. Bu sporu daha sağlıklı, güçlü bir vücuda sahip olmak ve mücadele güçlerini arttırmak isteyen herkes yapabilir. Fiziksel olduğu kadar, zihinsel olarak da insanı geliştiren bir spor.” arka sayfa Ocak2015 Sayı44 Ocak2015 Sayı44 "Zamanın Ruhu Kedi Galeri Özel Koleksiyonu" Sergisi 7 Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi 8 Olten Filarmoni Orkestrası Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi İsmet İnönü Sanat Merkezi 9 11 2011 Afife Tiyatro Ödülleri'nde Ahu Türkpençe'ye "En Başarılı Kadın Oyuncu" ödülünü getiren oyun, korkunç bir nükleer saldırı sonrası bir sığınakta yaşam mücadelesi veren Mark ve Louise'in hikayesini anlatıyor. 10 22:00 Hayal Kahvesi Alsancak 16:00 Sabancı Kültür Sarayı Hasan Tahsin Salonu Mert Fırat, Didem Balçın ve Volkan Yosunlu'nun oynadığı oyunda sınır, vatandaşlık, özgürlük gibi temel politik kavramlar ele alınıyor. İzmir AKM Yunus Emre Salonu 14 16 20:30 ooze venue 17 ooze venue 22 Sahne Tozu Tiyatrosu Haldun Dormen Sahnesi Ünivers AKM Tiyatro Salonu "Ben Orhan Veli"; Orhan Veli Kanık'ın kısıtlı yaşamına sığdırdığı unutulmaz şiirlere, dünya görüşüne, yazılarına, öykülerine, aşklarına, dostluklarına ve çile dolu hayatına bir ağıt niteliğinde. 23 İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi SAHİBİ Prof.Dr. Oğuz Esen | Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yrd. Doç. Dr. Gökçen Karanfil ÜNİVERS HABER MERKEZİ Ahmet Yalçın | Yağız Baştürk | Nihal Çelik | N.Ecem Erim | Fundanur Öztürk| Dilan Özbey | Oktay Pirbudak | Şive Karataş | Hasan Deniz Çizmeci | Görkem Görümlü | Nihan Fatma Turgut | Çağlar Üstünbaş | Yiğit Ata TASARIM Ahmet Yalçın | Yağız Baştürk | Orhan Sılay Özdemirhan Pentagram ooze venue Basım Yeri HÜRRİYET MATBAASI 5501 Sokak No: 6 Kat: 1 Tuna Mahallesi Çamdibi / İZMİR Tel:0 232 435 69 69 [email protected]