Mum ışığında adalet arayanlar - İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim

advertisement
’te Türkiye ve dünya
2015 geldi, çattı. Bir yıl daha sevinciyle,
üzüntüsüyle geride kaldı. Ancak 2014, diğer
yıllara oranla daha çok hafızalara kazınan bir
yıl oldu. Maden faciaları, çevre felaketleri, iş
kazaları, doğal afetler ve Orta Doğu'da cıkan
savaş... 2014’te sanatta, sporda, siyasette ve
ekonomide geçtiğimiz yıla damgasını vuran
olayları, sizler için ele aldık.
Ocak2015 Sayı44
Ünivers
univers.ieu.edu.tr
Yağmur ‘dur’ dedi
İEÜ İletişim Fakültesi
Uygulama Gazetesi
twitter.com/ieu_univers | facebook.com/ieu.univers | youtube.com/ieuunivers | souncloud.com/ieu_univers | medium.com/ieu_univers
Mum ışığında
adalet arayanlar
Urla’nın Ovacık Köyü’nde
yapılması planlanan rüzgar
enerji santrali (RES),
Danıştay’ın yürütmeyi
durdurma kararına takıldı.
Yırca’da yaşanan katliamın
aksine, Ovacık’ta ağaçlar
korunabildi.
> 2. sayfada
Smyrna meclisi
gün yüzüne çıktı
Dokuz Eylül Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü ve İzmir
Büyükşehir Belediyesi'nin
ortak çalıştığı Agora kazılarılarında bir yeni yapı daha
bulundu. Milattan Sonra 2.
yüzyıla ait olan Roma meclisi, gün yüzüne çıktı.
> 3. sayfada
Enerjide rekabet
artıyor
Vladimir Putin'in Türkiye
ziyaretiyle gündeme gelen
yeni doğalgaz akımını ve
Türkiye'nin son dönemdeki
enerji politikalarını, İzmir
Ekonomi Üniversitesi
Sürdürebilir Enerji Anabilim
Dalı Başkanı Doç. Dr.
Mehmet Efe Biresselioğlu'yla
konuştuk.
> 4. sayfada
Nükleere karşı
mücadele
Amerika Birleşik Devletleri, Ağustos ayından bu yana ayakta. Missouri eyaletinin
Ferguson Kasabası’nda yaşayan 18 yaşındaki siyahi Michael Brown’un bir polis
memuru tarafından öldürülmesini protesto eden vatandaşlar, ırkçılığa ve polis
şiddetine karşı aylardır direnişte. Fakat kolluk kuvvetlerinin sert müdahaleleri,
sadece Amerika'yla sınırlı değil
N
üfusunun çoğu siyahilerden oluşan
Ferguson kasabasında Michael
Brown'un üst üste vurularak
öldürülmesi protesto gösterilerini tetikledi, olay gecesi mum
ışığı nöbeti başladı. Nöbete
katılanların sayısı artınca,
polis müdahale etti. Fakat
göstericiler yine dağılmayınca
ve protestolar günden güne
büyüyünce, 18 Ağustos'ta kent
genelinde sokağa çıkma yasağı
ilan edildi. Yasağın tanınmamasıyla mum ışığı nöbetinin
büyüyerek sürmesi üzerine polis ve askere müdahale yetkisi
verildi. Polis şiddetiyle ölen bir
diğer vatandaş da Eric Garner.
Garner, kaçak sigara sattığı
gerekçesiyle göz altına alınmaya
çalışırken 'nefes alamıyorum'
dese de, bir polis memuru
tarafından boğazının sıkılmasıyla yaşamını yitirdi. İki siyahi
vatandaşın polis şiddeti sonucu
öldürülmesiyle başlayan protestolar hâlâ sürüyor. Uluslararası
Af Örgütü'nün 2013 tarihli
raporuna göre, 2011'den bu
yana ABD'de polis şiddeti so-
nucu öldürülenlerin sayısı 540
ve bu şiddetin yaşandığı tek
ülke ABD değil. 2013 yılında,
İstanbul Taksim Gezi Parkı'na
Topçu Kışlası yapılmasını
protesto eden vatandaşlar,
polis şiddetiyle karşı karşıya
kalmıştı. Direniş sırasında
hedef gözeterek atılan biber
gazı kapsülleri ve orantısız
güç sebebiyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 9'du. İnsan
Hakları Derneği ve Türkiye
İnsan Hakları Vakfı'nın yayınladığı raporlara göre, polis
şiddetiyle yaralananların sayısı
da göz ardı edilemeyecek kadar
fazla. Ayrıca, kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanması,
sadece protestolarda karşımıza
çıkmıyor. 2007 yılında, 'dur'
ihtarına uymadığı gerekçesiyle,
polis tabancasından çıkan kurşunla öldürülen Baran Tursun
da onlardan biri. Baran polis
şiddeti sonucu ölünce, babası
Mehmet Tursun oğlunun adını
taşıyan bir vakıf kurdu. Baran
Tursun'un öldürülmesi, vakfın
kuruluş süreci ve önlenemeyen
polis şiddeti hakkında kendisiyle konuştuk.
> 8. sayfada
Mersin’nin Gülnar İlçesi’ne
yapılacak olan nükleer santral
Türkiye ve Rusya arasında
imzalanan anlaşmadan beri
tartışmalara neden oluyor.
Ayrıca bölgede yaşayan
halk ve çevreci örgütler de
Akkuyu’ya yapılacak olan
santrali istemiyor.
> 5. sayfada
Soyadı “Arıcan”
2014 yılında Çin’de
düzenlenen 45. Artistik
Jimnastik Dünya
Şampiyonası’na katılan
Ferhat Arıcan, Türkiye’de
Jimnastik dalında ismini
duyurmuş genç bir sporcu.
Ayrıca 21 yaşındaki Arıcan,
kendi ismini taşıyan üç
hareketle litaratürlere
girmeyi başardı.
> 10. sayfada
Ünivers’te bu ay Gündem 2| Şehir 3 | Dünya 4 | Çevre 5 | Dosya: Almanak 6-7 | Toplum8| Kültür Sanat 9 | Spor10-11 | Etkinlik Rehberi12
2
gündem
Ocak2015 Sayı44
Önce yağmur, sonra
Danıştay engeli
Yırca zeytinliklerinde yaşanan ağaç katliamının aksine, Ovacık’ta Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına kadar
ağaçlar korunabildi. Yağışlı havanın kesim için elverişli olmaması bundaki en büyük etkenlerden biri oldu. Ovacık,
doğa ile içe içe yaşayan bir köy. Ormanlarından ağaç kesmiyorlar, hatta daha önce köylerine baz istasyonun
kurulmasına da karşı çıkmışlardı
Fundanur Öztürk
K
ırk haneli küçük bir
köy olan Ovacık’ta
sekiz yıldır muhtarlık
yapan Veysel Erköse
kesim ve direniş sürecini şöyle
anlatıyor: “RES ile ilgili Haziran
ayından yapılan bilgilendirme
toplantısından bu yana en son
geçen hafta Cuma günü ilk kepçenin ormana çıktığını duyduk.
Bir ekibin ormana geldiğini ve
buraya çadır kurmaya başladığını
gördük. Cumartesi günü bekledik, çadırlarını kurdular. Pazar
günü kesime başlanıp 20 ağaç
kesildikten sonra Urla’dan gelen
arkadaşlar ağaçların yanlarına yanaştı ve ağaçlara yakın durdular.
Bunun üzerine orman koruma
memuru kesimi bıraktırdı.
Zaten öğleden sonra da doğa ana
yardım etti ve şiddetli yağmur
kesimi durdurdu. Ertesi günler
de bekleyişimiz devam etti. Çarşamba günü mahkemenin geçici
olarak yürütmeyi durdurma
kararı verdiğini duyduk, rahatladık. Ama neresinden bakarsanız
bakın bu geçici bir süreç, dava
hala devam ediyor.”
“Mevzuat eksik, enerji
politikası yok”
Ovacıklı köylülerin avukatı Hande Akay, “Res konusunda mevzuaat eksikliği var ancak çevreye
verilen zararı geri getirmek çok
zor olduğu için bir mevzuat gelişinceye kadar yargı kararlarıyla
ilerlenmesi gerekiyor. Türkiye’nin
enerji politkası yok, hatta bunun
yanısıra sermayenin yanında
olan politikaları var. Tamamen
kanunlarla ilerlemesi gereken
süreç, bakanlıkların izinleriyle ve
olurlarıyla ilerliyor” diyor.
Urla’da planlanan bu türbinler
yerleşim yerlerine çok yakın.
Akay’a göre ise, projelerinin
büyümeyeceğinin hiçbir garantisi
yok çünkü 2008 yılında alınan
lisanlarla hala tirbün dikilebiliyor: “Şu anda Türkiye’de
RES’lerin yüzde 26,25’i ile İzmir
birinci sırada. Faaliyet alanı çok
fazla olduğu için İzmir’de bu
projeler şirketlerin fiili kontroline
bırakılmış durumda. Bölgelerin
ekosistemleri göze alınmıyor,
şirketlerin insiyatifine bırakılıyor.
Urla malesef çok net bir örnek
oldu. Ağaç kesip rüzgar enerji
santrali yapıyorsunuz ki onlar sa-
dece sadece ağaç da değil doğal
varlıklarıyla bir roman.”
Tirbünler yerleşim
alanlarına yakın
Urla Atatürkçü Düşünce
Derneği’nden Bülent İlhan,
Urla’da yapılması planlanan
RES’lerin sadece Ovacık’a değil
çevre köylere de sıçrayacağını
söylüyor: “Urla’da Kuşçular,
Demirciler ve Yağcılar köyüne
sıçrayacak bir RES ihaleleri söz
konusu. Tirbünler, Ovacık’a
900m, Kuşçular Köyü’ne
400m, Yağcılar Köyü’nde ise
200-300m’ye kadar yaklaşıyor.
Oralar da mahkeme aşamasında.
Bir nevi Urla’nın ciğerini sökecekler. Biz bu konuda mahkemelere sırtımızı dayayacağız ama
mahkemelerin kararlarını bazen
siyasi olarak verdiğini söylemek
lazım.”
Muhtar Erköse de, RES projelerinin Urla’nın köylerini
kapsadığını vurguluyor: “Her
şey Haziran ayındaki toplantıyla
başladı. İlk yürütmeyi durdurma davamızı da o zaman açtık
ancak kaybettik. Sonra davayı
Danıştay’a taşıdık. Proje ile ilgili
2008 yılında elimize bir bildiri
ulaştı ancak bildiriye 60 gün
içinde itiraz etmemiz gerekirken bu süreyi geçirdik. Çünkü
mevkii, Araplar Dağı olarak
geçiyordu. Biz de burayı Mersin
Boğazı olarak biliriz, meğerse
burası askeri planlarda Araplar
Dağı olarak geçermiş. O yüzden
ben de bu durumu kendi köyüm
için önemsememiştim. Ancak
diğer köyler için de durum aynı.
Çünkü aynı proje bu civardaki
köyleri kapsıyor.”
İlhan’a göre, ağaç kesimlerine
karşı kamuoyunda oluşan bilinç
dikkat çekici: “Ağaç katliamı
dendiğinde toplumda müthiş
bir hassasiyet oluşmuş durumda.
Bunun hükümetin genel politikasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Ovacık’ta da kamuoyunun
hassasiyetlerinin dikkate alınması
gerektiğini düşünüyoruz ve bu
projelerin kağıt üzerinde planlanmasına karşıyız. Bölge halkına
sorulmadan yapılan ihaleler, bu
bölge halkının ormanları ile ilgili
düşünceleri alınmadan yapılan
eylemler var. Bu ormanların yasalarla kanunlarla yok edilmemesi
gerektiğini düşünüyoruz.”
“Ormandan bir dal alıp
yakmadık”
Ovacıklı köylülerden 68 yaşındaki
Emine Nalcıoğlu kesim sürecini
ve mücadeleyi şöyle anlatıyor: “
Kesimin haberini alınca ormana
gittik, yağmurun altında bekledik
ve ağaçlarımızı kestirtmedik. Bak
bu ayağımdaki terliklerle gitmişim
o heyecanla, bütün dünya gördü
terliklerimi. Santral kursunlar,
kurmasınlar demiyoruz ama
gitsinler ormanı olmayan bir dağa
kursunlar. Eğer durmazsa çok
ağaçlarımız kesilecek. Sadece bu
kadarla kalmayacak ki. Benim
ormana 50m yakında babamdan
kalma zeytinliğim var, oraya da
zararı var.” Nalcıoğlu, Ovacıklıların doğaya olan sevgisini şöyle
anlatıyor: “Ormanın bir dalını
alıp da yakmadık, çok seviyoruz
ormanımızı. Köy yerinde yaşıyoruz ama kömür alıp yakıyoruz. Neden bizim çamlarımızı
kessinler? Çamlar bizim canımız
ciğerimiz. Mesela bizim keçi
sürülerimiz vardı, çamlara zarar
veriyorlar diye sattık sürümüzü.
Burada doğduk büyüdük, toprağımızı koruyacağız. Ama bu kesim
işi çok boynumuzu büktü.”
şehir
Ocak2015 Sayı44
3
Smyrna Antik Kenti'nde
yeni bir yapı
İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Smyrna Antik Kenti kazı ekibi tarafından
yürütülen 'Agora' kazılarında, 'Bouleuterion' adı verilen kent meclisi yapısı bulundu
N.Ecem Erim
2
009 yılından bu yana
devam eden, belediye ve üniversite dışında İzmir Ticaret
Odası'nın da destek verdiği
Smyrna kazılarında gün yüzüne
çıkan kent meclisi, İzmir'in
ilk meclisi olma özelliğini
taşıyor. Şu ana kadar yapılan
çalışmalarda bulunan meclis
yapısının podyumu, kürsüsü ve
iki basamaklı oturma yerlerinin onarımı devam ediyor. 5
yıldan bugüne 'Batı Portiko' adı
verilen, Romalılar tarafından
inşa edilmiş yarı açık yapıların
dışında, Agora'nın kuzeyinde
bulunan 'Bazilika' adlı ticaret
merkezi ve 'Mozaikli Yapı' olarak tanımlanan büyük bir salon
bulundu. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yürüttüğü
'Agora ve Çevresini Koruma,
Geliştirme ve Yaşatma Projesi'
kapsamında, Agora tarafında
bulunan eski, niteliksiz binaların yıkımı sırasında antik
duvarlara rastlandı.
"Arkeoloji bilinmezliklerle
dolu"
Bulunan meclis yapısının
önemini ve bundan sonraki
projeleri, Smyrna Antik Kenti
Kazı Ekibi Başkanı Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy'la
konuştuk.
Meclis yapısını
ne zamandan beri
çalışıyorsunuz ve bulunan
bu yapının önemi nedir?
2009 yılından beri diğer arkeolojik yapılarla beraber, meclis
yapısını da çalışıyoruz. Kazı
çalışmaları mevcut Agora'dan
dışarı taşıp batı yönünde
yasalarına göre yapmak zorundalar. O anayasaya bağlı olarak
kentin yaşamıyla ilgili karar
üretiyorlar. Mecliste İzmir’de
bulunan aileler var, aileleri temsilen de 'Bule' adı verilen üyeler
bu mecliste görev yapıyor.
Küçük bir ‘Odeon’ gibi, onun
daha minimalize hali. Bizim
yaptığımız çizimlere göre, bu
400 kişilik bir meclis yapısı.
7 sıra basamaktan oluştuğunu
kabul ediyoruz, düz alanda inşa
edilmiş. Bunu ancak Romalılar
yapabilir. Yamaçta bir odeon
Bu meclisin bir diğer
önemi ise İzmir’in ilk
meclislerinden biri olması.
ilerledikçe başka yapılara da
rastladık. O yapılardan biri
de bu meclis yapısıydı. Meclis, hemen hemen her Yunan
ve Roma kentinde olan bir
yapı tipi. Kentler bütün idari
ve benzer işlerini bu meclis
üzerinden yürütüyorlar. Bunu
yerel meclislerle bütünleştirmek
mümkün, bugünkü il genel
meclisi mesela. Burada karar
üretiyorlar ve bunu Roma’nın
yapmak mümkün, ama düz
alanda bir şey inşa edilmesi için
dolgu yapılması gerekir. Bu
dolguyu Helenistik dönemde
yapıyorlar. Yapının milattan
sonra 2. yüzyılda yapıldığını
kabul ediyoruz. Muhtemelen
4. yüzyılda bir felaket sonrasında tahrip olmuş, o yüzden
onarılmış. 7. Yüzyılda da bütün
fonksiyonlarını kaybettiği ve
sonraki yüzyıllarda da bütün
mermerlerinin kireç olarak
kullanılmak üzere eritildiğini
biliyoruz, çünkü hemen bitişiğinde kireç kuyuları var. 17.
yüzyıldan itibaren de Osmanlı
Dönemi yapılaşması var üzerinde. O da yapının tahribatında
son aşamayı oluşturmuş. O
yüzden korunmuşluk derecesi
iyi düzeyde değil ne yazık ki.
Bu meclisin bir diğer önemi
ise İzmir’in ilk meclislerinden
biri olması. Buleler, mecliste
aldıkları kararları taşa yazdırıyorlar ve Agora’nın içinde veya
yakınındaki yerlere dikiyorlar.
Kazılar ne kadar sürecek?
Arkeoloji bilinmezliklerle dolu,
toprağın altında ne olduğunu
bilmiyoruz. Her şey yolunda
giderse, 5 yıl içerisinde oradaki
kazı çalışmalarını bitirmeyi
planlıyoruz.
Meclis yapısı dışında,
büyük bir yapının çıkması
gibi bir öngörünüz var mı?
Çalıştığımız bir Roma hamamı
var. Bir de Kadifekale’nin altında bir tiyatro var, tiyatro kazıları daha uzun sürüyor. Agora
da çok uzun yıllardır çalışılıyor,
bizden öncesi de var. Arkeoloji
uzun, emek isteyen bir iş, tabii
maddi kaynak da gerekli.
İzmir Büyükşehir
Belediyesi bu konuda size
destekçi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin
dışında sizin okulunuzun da
hamisi olan İzmir Ticaret Odası
da çalışmaları destekliyor.
Sonraki yıllarda Agora ve
çevresindeki kazı çalışmaları
genişleyebilir mi? Yaşayan
kentin bu durumdan
etkilenmesi gibi bir durum
söz konusu olabilir mi?
Bu proje şu anki mevcut alanla
ilgili. Tabii ki mevcut kentin
altında ‘Efes’ gibi bir yer yatıyor,
ama yaşayan kenti yok saymak
mümkün değil. Bir de bu alanın
etrafında, tiyatronun olduğu
yere kadar tescilli yapılar var;
yani yıkılması mümkün olmayan, sadece ‘Anıtlar Kurulu’nun
kararıyla yıkılabilecek yapılar. Dolayısıyla o alanda kazı
yapılması söz konusu değil. Ama
belediye şöyle bir şey düşünüyor:
Kemeraltı'ndan başlayıp Agora’ya
gelen, Agora’dan tiyatroya giden,
tiyatrodan da Kadifekale’ye çıkan
güzelleştirilmiş bir sokak hattı.
Henüz düşünce aşamasında,
projeye dökülmüş değil.
4
dünya
Ocak2015 Sayı44
Enerjide rekabet artıyor
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ziyaretinde, AB’nin çıkardığı engeller nedeniyle
Karadeniz ve Bulgaristan üzerinden Avrupa'ya ulaşacak Güney Akım projesini iptal ettiklerini duyurdu, Putin Güney
Akım projesi yerine Karadeniz üzerinden Türkiye’ye gelecek yeni bir boru hattı önerdi. Peki Rusya’nın yeni projesi
Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Hasan Deniz Çizmeci
Çağlar Üstünbaş
doğru olacaktır”
şeklinde konuştu.
us doğal gazının
Karadeniz’den
geçerek Bulgaristan
üzerinden Avrupa’ya
dağıtlımasını sağlayacak olan
Güney Akım Projesi, Avrupa
ülkelerinin azalan enerji talebi,
enerji fiyatlarında ki düşüş,
Moskova ve Avrupa Birliği
arasındaki Ukrayna anlaşmazlığı
yüzünden iptal edilme noktasına
geldi. Projenin iptali Putin’in
Türkiye ziyaretinde açıklandı.
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Sürdürebilir Enerji Anabilim
Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet
Efe Biresselioğlu Türk Akımı
olarak adlandırılan yeni projeyi
değerlendirdi. Yaşanan gelişmelerin Türkiye için bir kazanım
olduğunu belirten Biresselioğlu: “Şöyle ki, son yıllarda çok
boyutlu enerji stratejisi çerçevesinde transit ülke olma isteği
içerisinde olan Türkiye, TANAP
Projesi’nin yanı sıra bahsi geçen
bu proje ile birlikte boru hattından daha fazla doğal gaz alacak
ve böylece bir enerji merkezine
dönüşme şansına sahip olabilecektir. Projenin aynı zamanda
her iki taraf için de ekonomik
fayda sağlayacağı kanısındayım.
Özellikle Batılı devletlerin ekonomik yaptırımlarının sonucunda, Türkiye ve Rusya arasında
artacak olan ticaret ve değişen
ekonomik dengelerden karşılıklı
olarak çıkar sağlanması kaçınılmazdır. Özellikle Türkiye için,
mevcut durumda gaz fiyatlarında sahip olduğu %6 oranındaki
indirimin, bir geçiş ülkesi olarak
konumlanmasının paralelinde
%15 seviyelerine çıkması muhtemel görünmektedir. Bu yolla
projenin, ekonomik anlamda
Türkiye’nin elini güçlendirecek
bir yapıda olduğunu söylemek
Dengeler
değişiyor
R
Türk Akımı
Projesi’ni jeopolitik açıdan da
değerlendiren
Biresselioğlu
açıklamasında,
“Jeopolitik açıdan bakıldığında
ise, Rusya’nın
bu projede
Türkiye’yi taraf
olarak seçmesi;
ülkenin artık
arz güvenliği
kaygılarından,
talep güvenliği sorunsalına
doğru bir kayma
tecrübe etmesi
olarak nitelendirilebilmektedir.
Sahip olduğu
kapasite ile yeni
proje, Türkiye’nin yakın ilişkiler
içerisinde olduğu Azerbaycan
ile olan dengeleri de değiştirecek boyutta görünmektedir.
Bunların ötesinde aslında asıl
sorunun, projenin Avrupa enerji
güvenliğine fayda sağlayıp sağlayamayacağı konusu olduğunu
düşünmekteyim. Fakat biz
bu sorunun cevabını maalesef
henüz bilememekteyiz. Çünkü
Avrupa ekonomisinin henüz
tam anlamıyla toparlanamadığı
açık olmakla birlikte, endüstri
tarafındaki gaz tüketiminin kriz
öncesi seviyelerine ulaşıp ulaşmayacağı da mevcut durumda
merak uyandırmaktadır. Eğer
Avrupa’nın gaz talebi kısa ve
orta vadede düşük seviyelerde
kalmaya devam ederse, görünen
o ki ihtiyaç fazlası gaz neticesinde Güney Koridoru ile birlikte
rekabetçi bir ortam oluşacaktır.
AZERBAYCAN
Sonuç olarak herşeye rağmen bu
yeni jeopolitik mücadelede, kendisi ile birlikte diğer iki noktada
Rusya ve AB ile yer aldığı ilişki
üçgeninde Türkiye’nin, denge
noktası olarak davranış sergileyeceği kanaatindeyim”dedi.
İthalata bağımlıyız
Dünya enerji hatlarının dengesini değiştiricek olan ‘Türk
Akımı’ projesiyle birlikte
Türkiye’nin son yıllardaki enerji
politikasını değerlendiren Doç.
Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu’na
göre, tükettiği enerjinin yaklaşık
%87’sinde fosil yakıt kaynaklarına bağımlı olan Türkiye ekonomisi; aynı zamanda da bu durumun açık neticesi olarak %70
seviyelerinin üzerinde bir oranla
ithalata bağımlı durumdadır.
Yenilenebilir enerji kaynakları
bakımından zengin bir coğrafi
konuma sahip Türkiye, aynı za-
manda kaynak zengini Doğu ile
tüketici konumda bulunan Batı
dünyası arasındaki jeostratejik
konumunun da desteği ile enerjideki bu söz konusu dışa bağımlılığa çok boyutlu enerji stratejisi çerçevesinde çözüm yolları
arıyor. Biresselioğlu açıklamasında: “Son yıllarda politikacılar
Türkiye’nin enerji stratejisini dört
temel ayak üstüne oturtmaktadır.
Enerji arz güvenliği kapsamında,
kaynak ülke ve güzergah çeşitliliğine gidilmesinin yanı sıra,
ulusal enerji karışımında yerli ve
yenilenebilir kaynaklar ile nükleer enerjinin payının artırılması
hedeflenmektedir. Aynı paralelde
artık günümüzde başlı başına bir
arz kaynağı olarak görülen enerji
verimliliği ve tasarrufunun artırılmasına yönelik çalışmaların
hız kazanması da bir diğer hedef.
Son olarak da aynı zamanda
Avrupa’nın enerji güvenliğine
katkıda bulunulması stratejik
bir amaç olarak belirlenmiştir.
Hızla artan nüfus ve enerji talebi
neticesinde gerçekleşen ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir
kılınması için konulan 2023 gibi
somut hedefler, geliştirilen ETKB
Stratejik Planları, Enerji Verimliliği Strateji Belgesi, Arz Güvenliği Strateji Belgesi gibi stratejiler
ve hazırlanan Elektrik Piyasası
Lisanssız Üretim Yol Haritası,
Binalarda Enerji Verimliliği Yol
Haritası gibi yol haritalarının
kısa vadede çözüme tam anlamıyla katkı sunmasa dahi, orta ve
uzun vadeli gelecekte Türkiye’nin
küresel enerji piyasasındaki
konumuna gerek Türkiye-AB
ilişkileri bağlamında gerekse
güvenilir bir transit ülke rolünü
üstlenme ve dinamik bir enerji
terminaline dönüşme yolunda
olumlu yönde katkılar koyacağı
inancındayım”dedi
Rüzgar Batı'ya mı esiyor?
İran ve Birleşmiş Milletler’in (BM) beş daimi üyesi ve Almanya (P5+1) arasındaki nükleer müzakereler Temmuz
2015’e kadar uzatıldı
Hasan Deniz Çizmeci
Çağlar Üstünbaş
İ
ran’ın 1979 İslam
Devrimi’nden sonra başlattığı
nükleer program, yıllar içinde
İran’ın Batılı ülkeler ve İsrail
ile 2009 yılına kadar sürecek krizin
başlangıcı olmuştu. İran 2011 yılında uranyumu zenginleştirmek için
yeni santrifüj makineleri kurunca,
Batılı ülkeler tarafından ekonomik
yaptırımlara maruz kaldı. İran
Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın
görev süresinin dolmasının ardın-
dan yerine gelen Hasan Ruhani,
Batı’yla gerilen ilişkileri yumuşattı.
İran ile 5+1 grubu ülkeleri arasında, İsviçre’nin Cenevre Kenti’nde
24 Kasım 2013 tarihinde yapılan
müzakerelerde geçiçi anlaşmaya varılmış, ancak kesin sonuca
ulaşılamayınca müzakereler 2014
Kasım ayına kadar tekrar uzatılmıştı. Kasım ayında Viyana’da
yapılan müzakerelerde ‘P5+1’ (İran,
Fransa, Çin, Rusya,ABD, İngiltere
ve Almanya) ve İran 4 ay içinde
çerçeve anlaşması ve 7 ay içinde
kapsamlı anlaşma yapılması için
uzlaştı. ABD Dışişleri Bakanı John
Kerry, müzakerelerin ardından
yaptığı basın açıklamasında : “Biz
bir anlaşma değil, iyi bir anlaşma
istiyoruz. Son 4 ay içinde çok ciddi
ilerlemeler kaydettik ve aralamızda
halen ciddi farklılıklar var, gelecek
7 ay içinde kapsamlı bir anlaşmaya
ulaşılabileceğine inanıyorum”dedi.
Kerry, müzakere sürecinde İran'ın
yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş
uranyumunu sıfırladığını, yeni
santrifüj yapmadığını, uluslararası
gözlemcilere denetim izni verdiğini
ve bunların güven verici gelişmeler
olduğunu vurgulayarak, "Bugün
anlaşmaya her zamankinden daha
yakınız” dedi.
İran’a nükleer programından
dolayı uygulanan ticari kısıtlamalar
azalıyor. Bu kapsamda İran, her ay
yaptırımlar çerçevesinde yurtdışındaki bankalarda dondurulan petrol
gelirlerinden 700 milyon dolar
almayı sürdürecek. ABD Dışişleri
Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya
göre, müzakere süresince tarafların
karşılıklı işbirliğiyle İran’a karşı uygulanan ambargonun kaldırılması
bekleniyor.
İsrail Başbakan Benjamin Netanyahu parlementoda yapığı konuşmada,
görüşmelerden duyduğu rahatsızlığı
vurgulayarak, “İran'la yapılacak bir
anlaşma, İsrail ve dünyanın geleceği
için son derece tehlike arz etmektedir” dedi. Başbakan Netanyahu,
‘“Her zaman dediğimiz gibi, kötü
bir anlaşma yapmak yerine hiç
anlaşma yapmamak daha uygundur. Biz İsrail Hükümeti olarak
önümüzdeki zaman diliminde
de İran'ın bizi ve diğer ülkeleri
tehdit edecek bir nükleer güç haline
gelmemesi için mücadele edeceğiz.”
Ölümle yaşam arasında
Mersin’in Gülnar İlçesi Büyükeceli Mahallesi’ne yapılacak olan nükleer santral projesine çevreci örgütlerin
ve halkın itirazları devam ediyor. Rus sermayesiyle yapılacak santralin uygulayıcı şirketi çevrenin kötü
etkilemeyeceğini savunsa da, uzmanlar ve çevreci örgütler nükleer santralin hem Akkuyu’yu hem de
Türkiye’yi felakete sürükleyeceği görüşünde
Nihal Çelik
B
ölge halkının geneli
yıl boyunca güneş
ışığının eksilmediği
mahallelerine nükleer
santralin yapılması istemiyor.
Tedaş emeklisi Halit Şahin, “Bu
alan güneş ve rüzgâr enerjisi
bakımından zengin bir yer,
neden bunlar kullanılmıyor da
nükleer” diyor ve mücadeleyi
sonuna kadar sürdüreceklerini
vurguluyor.
Türkiye’de 1970’li yıllardan
bu yana bir nükleer santral
kurulması planlanıyor. Fakat çeşitli nedenlerle hayata
geçirilemeyen bu proje, Türkiye
ve Rusya arasında 2010 yılında
imzalanan anlaşmayla yeniden
gündeme geldi. Buna göre;
Akkuyu’ya, Rusya tarafından
geliştirilen dört adet basınçlı
su reaktörü ünitesi kurulması planlanıyor. Akkuyu NGS
Elektrik ve Üretim A.Ş tarafından ‘yap-sahip ol-işlet’
modelinde yürütülecek projede,
Türkiye reaktörler için gerekli
alanı sağlamakla yükümlüyken,
hisselerin çoğunluğu Rusya’ya
ait. Santral tesisinin bölge
yapısına uymadığını söyleyen
çevreci örgütler ve yerel halk,
ülkenin güneyinde yeşil ve mavi
tonlarının hâkimiyet kurduğu
Akkuyu’da nükleer yapılmama-
sı konusundaki mücadelelerini
sürdürüyorlar.
Hukuksuz uygulamalar var
Mersin Nükleer Karşıtı
Platform’dan Makine Mühendisi Sabahat Aslan, 2010 yılından beri mücadelenin başındaki
isimlerden. Projedeki hukuksuzluklar gerekçesiyle birçok
dava açtıklarını söyleyen Aslan,
“2010 yılında da ÇED raporu
almadan nükleeri yapacaklardı,
bizler raporun alınması için
hemen dava açtık ve kazandık.
2011 yılından bugüne de ÇED
raporuyla uğraştılar. Bu sürece
bizler defalarca itiraz ettik, ama
dinlemediler” derken, ÇED
raporunun detaylı incelemeden
geçmeden, aceleye getirilerek
onaylandığını vurguluyor. Şimdilerde raporun iptali üzerine
davalar açılmış durumda.
Tarım arazileri tehlikede
Akdeniz Havzası’nın incisi
denebilecek güzellikteki bölge,
yeşil ve mavinin iç içe olduğu
bir görselliğe sahip. Ayrıca geniş
tarım arazilerinin varlığı ve
halkın geçiminin yüzde 70’inin
tarıma bağlı olması, nükleerin
santralin istenmemesinin bir
diğer nedeni. Konuyla ilgili
Akkuyu NGS A.Ş Büyükeceli
Bilgilendirme Merkezi Müdürü
Eyüp Lütfi Sarıcı, santralin
tarıma zarar vermeyeceğini, aksine etkilerinin olumlu olacağını söylerken, Avrupa ülkelerinden örnekler veriyor: “Fransa,
İspanya gibi Akdeniz havasında
bulunan ülkeler ve tarımla
uğraşan nüfus Türkiye’ye göre
daha fazla. Buna rağmen, tarım
ürünleri fazlasıyla üretilmekte ve yine Avrupa ülkelerine
ihracat yapılmaktadır.” Araziyi
tanıyan, Tarım Bakanlığı’ndan
emekli Ziraat Yüksek Mühendisi Bünyamin Kozak’a göre ise
durum farklı. Süreci yakından
takip ettiklerini ve Bakanlık
tarafından henüz yalanlanmayan bir uygulamanın yapılacak
olmasının da tedirginlik yarattığını belirten Kozak, “Söylenenler doğruysa tarım büyük
ölçüde bitecek” diyor.
‘Nükleer risk yoktur’
ibaresi
Bu bilgiye göre; nükleer santral
kurulan tesislerin çevresindeki
200 km yarıçapını kapsayan
alanlarda üretilen tarım ürünlerinde ‘nükleer risk yoktur’,
‘radyasyon taşımamaktadır’
etiketlerin koyulması gerekiyor. Ancak belirtilen alan,
Adana’dan Antalya’ya uzanan
Akdeniz Havzası ve Türkiye’nin
de tarım ihtiyacının büyük bir
kısmı bu havzadan karşılanıyor.
Konuyu değerlendiren Kozak,
“Nükleer tehlikenin amblemini gördüğü zaman tüketici
kesinlikle elini oradan çekecektir. Nükleer risk taşıyabilir diye
etiket koyduğun zaman organik
üretim gerçekleşemez. Bırakın
organik üretimi, normal üretim
gerçekleşse bile kimse ürünleri
almaz” diyor.
Nükleer atık kontrollerinin de
çok iyi denetimden geçmesi
gerektiğini vurgulayan Kozak,
fay hattı üzerindeki bir bölgenin
yaratacağı tehlikelerin geri dönülmez sonuçlar getireceği kanısında: “Nükleer atıkları kurşun
bloklar içerisinde çok derinlere
gömüyorlar, ama bunlardaki denetim zayıf olursa, ki bölge zaten
fay hattı üzerinde, herhangi bir
depremde gömülü atıklar toprak
yüzeyine çıkar, yayılmaya başlar
ve bölge çöker.”
Tüm bunların yanı sıra çevrede
yaşayan vatandaşlar da nükleer
santral yapılmasını istemiyorlar.
Büyükeceli’den Mustafa Kara,
santral alanında çalışan işçilerden biri. Nükleer santral için ilk
olarak adımların 1975-76 yılları
arasında atıldığını ve bugüne
kadar santralin yapılmaması için
verdikleri mücadeleyi ilerlemiş
yaşına rağmen tertemiz bir hafızayla anlatıyor: “1975-76 yılında
Elektrik Etüt’ten ölçüme geldiler, tel örgüler çektiler ve burası
‘atom santrali’ olacak dediler. O
alan içinde yaşayan insanları çıkardılar, saha ölçümleri yapıldı.
Tel çekildikten sonra da kimseyi
almadılar sahaya. Sonrasında
halk ne kadar direndiyse de,
bizim sözümüz geçmedi.”
“Yaşanan örnekleri hep
gördük”
TEDAŞ emeklisi Halit Şahin,
nükleer için belirlenen yerin Güney Akım Projesi kapsamında
Rusya’nın Akdeniz sahasını kullanabilmesi için verildiğini iddia
ederken, proje uygulanmaya
başladıktan sonra hayatlarının
olumsuz yönde etkileneceğini
belirtiyor: “Nükleer yapıldıktan
sonra havaya karışan gazlar,
toprağa geri gidecek. Suya, her
şeye karışacak. Muzu, çileği,
domatesi yetiştirilen bütün
tarım ürünlerini etkileyecek ve
tarımı bitecek. Diğer yandan
kanserin her türlüsü gelecek.
Bunun örneğini Japonya da,
Rusya Çernobil faciasında hep
gördük” diyor. Şahin, enerji
kaynakları açısından zengin bir
bölgede bulunduklarını söyleyerek, hükümetin nükleerde ısrar
etmesinde çıkarların söz konusu
olduğunu öne sürerken, santralin yapılmaması için bölgede
yaşayan insanlarla ve çevreci örgütlerin de destekleriyle gereken
tüm mücadeleyi sürdüreceklerini vurguluyor.
6
ABD'li ünlü aktör Philip Seymour Hoffman, New
York'taki evinde ölü bulundu. Hoffman 2005
yılında "Capote" filmindeki performansıyla "En
iyi erkek oyuncu" Oscar
ödülü kazanmıştı.
dosya
Şike davasında
Yargıtay, kararını
açıkladı. Aziz
Yıldırım ve Olgun
Peker'in örgüt
suçlarından cezası
onandı. Aziz
Yıldırım'ın birden
fazla maçta şike ve
teşvik primlerinden
suçları onandı.
Türkiye ile İran
arasında 10 yıldır
müzakereleri süren
tercihli ticaret
anlaşması imzalandı.
Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK)
açıkladı: Türkiye
nüfusu 31 Aralık
2013 tarihi itibarıyla
76 667 864 kişi oldu
Türk
lirasında
belirgin
bir değer
kaybının
gözlendiği
gerekçesiyle
faiz oranları
yükseltildi.
1998 yılında Bank
Ekspres'ten çekilen
3,5 milyon dolarlık
kredinin geri
ödenmemesi
nedeniyle
Mustafa
Sarıgül'ün
tüm mal
varlığına
el konuldu.
Bakanlar Kurulu
Kararına göre, binek
otomobilde ÖTV
%45 oldu.Tütün
mamullerinde
uygulanan ÖTV de
zamlandı, cep
telefonu vergisi
yükseldi.
17 Aralık Yolsuzluk
soruşturması
kapsamında gözaltına alınan Reza
Zarrab ve Bakan
çocuklarının da
aralarında bulunduğu
5 kişi tahliye edildi.
Bilgisayar kontrolünde
300 bin aynadan
meydana gelen, 392
megawatt elektrik
üretmesi planlanan
dünyanın en büyük
güneş enerjisi santrali
Ivanpah Güneş Enerjili
Elektrik Santrali"
devreye girdi.
Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında polis
tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün
başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden 15
yaşındaki Berkin Elvan için Türkiye ve birçok
ülkede protesto gösterileri gerçekleştirildi.
Aralık201
2015’e girerken geride bıraktığ
ilçesinde meydana gelen maden
ve rüşvet soruşturması, Fenerba
kez gerçekleşen "Kanlı Ay Tutulm
Türkiye'nin Suriye planını masaya yatırdığı gizli siyasi
görüşmenin ses kayıtları internete sızdı. Ortam dinlenilmişti. İçişleri Bakanlığı : "Bunu yapan ihanet şebekeleri devletimizin ve milletimizin düşmanlarıdır." dedi.
Dünyaca ünlü video sitesi Youtube kapatıldı.
Tü
oyl
Cu
ger
ora
Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı, CEV Kupası Final
maçının rövanşında Rusya’nın Uralochka-NTMK takımını
3-0 yenerek Avrupa Şampiyonu oldu.
Ergenekon Davası
kapsamında darbe
teşebbüsünden
müebbet hapis
cezası alan ve 26
aydır cezaevinde
olan Genelkurmay
Eski Başkanı İlker
Başbuğ tahliye
edildi.
Türkiye, Suriye Hava
Kuvvetleri'ne ait savaş uçağını
sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle
düşürdü.
Son 500 yılda sadece 3 kez
gerçekleşen "Kanlı Ay
Tutulması" olarak da tabir edilen.
Nadir görülecek bir ay tutulması yaşandı.
Van’ın Gürpınar İlçesi’ne bağlı Yalınca Köyü’nün
Çeli Mezrası’nda oturan Taş ailesinin rahatsızlanan 3
yaşındaki çocuğu yolların karla kapalı olması
sebebiyle yardım gidemediğinden öldü.
Eski millî futbolcu ve
teknik direktör Luis
Aragones hayatını
kaybetti.
Eski Başbakan
Erdoğan,
Congresium'da
düzenlenen Fatih
Projesi Tablet Dağıtım
Töreni'nde: "Bugün 81
vilayetimizde tam 100
bin adet bilgisayarı,
tablet bilgisayarı
öğrencilerimize teslim
ediyoruz" dedi.
Türkiye'nin 5. uydusu
TÜRKSAT 4A,
Kazakistan'daki
Baykonur Uzay
Üssü'nden uzaya
fırlatıldı.
17 Aralık
soruşturması
kapsamında
tutuklanan Halkbank
eski Genel Müdürü
Süleyman Aslan’ın da
aralarında olduğu 8
kişi tahliye edildi.
Cezayir'in
kuzeydoğusunda
Hercules C-130 tipi
askeri nakliye uçağı
düştü. 103 kişi
hayatını kaybetti.
Türkiye'nin en uzun,
Dünya'nın 5. uzun
su tüneli Suruç
Tüneli Şanlıurfa'da
açıldı.
Kırım Parlamentosu
Rusya'ya bağlanmayı
oybirliğiyle kabul
etti.
21 mart Yerel
Seçimleri yapıldı.
Ulkenin % 89,15’
katılırken AKP bu
oyların %38.8’ini aldı.
Fenerbahçe Erkek
Voleybol Takımı, ilk
maçı 3-2
kaybetmesine rağmen
İstanbul'da oynanan
rövanş maçında
İtalya'nın Andreoli
Latina takımını 3-0
mağlup etti ve
Tarihinde ilk kez
CEV Challenge
Kupası’nı kazandı.
G-7 ülkeleri Haziran
ayında Soçi'de
yapılacak G-8 zirvesi
hazırlık faaliyetlerine
katılmama kararı
aldı.
Twitter'a, kişilik
haklarının ve özel
hayatın gizliliğinin
ihlali nedeniyle
Türkiyeden erişimi
engelledi.
Nobel
ödüllü yazar
Gabrial Garcia
Marquez, Meksika'daki evinde
hayatını kaybetti.
Milli sporcumuz
Nazmiye Muslu
Dubai’deki
Bedensel
Engelliler
Dünya
Halter
Şampiyonası’nda Dünya
Rekoru kırdı
Fenerbahçe, Spor
Toto Süper Lig'in
31. haftasında Şükrü
Saracoğlu Stadı'nda
oynanan maçta
Çaykur Rizespor ile
0-0 berabere kalarak
ligin bitimine 3 hafta
kala 19. şampiyonluğunu ilan etti.
İki dönemdir Dicle
Üniversitesi
Rektörü olan
Ayşegül Jale Saraç
Türkiye’nin ilk
başörtülü rektörü
oldu.
13 Temmu
Dünya Ku
oldu.
Manisa'nın Soma İlçesi'ndeki kömür
madeninde trafo patlaması nedeniyle
yangın çıktı. 301 kişi hayatını kaybetti.
2014 Eurovision Şarkı
Yarışması'nın Finali
Danimarka'da
gerçekleştirildi. Ve
kazanan Rise Like a
Phoenix şarkısıyla Avusturya'yı
temsil eden
Conchita
Wurst oldu.
Soma'da
meydana gelen
maden faciasının
ardından
Başbakanlık 3
gün milli yas ilan
etti.
Nuri Bilge
Ceylan Kış
Uykusu
filmi ile 67.
Cannes
Film
Festivali'nde Altın
Palmiye
ödülünü
kazandı.
12 Haziran - 2014 FIFA Düny
Kupası, Brezilya'da başladı.
12 Eylül askeri
darbesine ilişkin
dava sonuçlandı.
Dönemin
Genelkurmay
Başkanı Kenan
Evren ile Hava
Kuvvetleri
Komutanı emekli
Orgeneral Ali
Tahsin
Şahinkaya'ya
müebbet hapis
cezası verildi.
İyi, Kötü,
Çirkin
filminin
'Çirkin' adlı
karakteri Eli
Wallach, 98
yaşında
hayatını
kaybetti.
12. C
TBM
göre
Köşk
Gül'
Tiya
sine
Sana
İlha
kalp
haya
AK
Yard
Ali
Rec
Erd
mill
tam
12.
olm
başk
göst
açık
7
14 Sayı43
ğımız yıl içerisinde dünyada ve Türkiye’de pek çok önemli gelişme yaşandı. Manisa’nın Soma
faciası, Berkin Elvan’ın Gezi Parkı protestoları sırasında hayatını kaybetmesi, 17 Aralık yolsuzluk
ahçe’ye açılan şike davası, Türkiye tarihindeki ilk cumhurbaşkanlığı seçimi ve 500 yılda sadece 3
ması"na kadar birçok konu dünya ve ülke gündeminde yer aldı. İşte ay ay 2014’te yaşananlar...
ürkiye tarihinde ilk cumhurbaşkanını halk
laması belirledi. 12.Cumhurbaşkanlığı Seçimi
umhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu
rçekleştirildi.Recep Tayyip Erdogan %51.80 oy
anıyla cumhurbaskanı secildi.
uz - 2014 FIFA
upası, Almanya'nın
Cumhurbaşkanı
seçilen Recep Tayyip
Erdoğan AKP'nin
yeni genel başkan
adayını açıkladı:
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu.
AK Parti Genel
Başkanı ve Başbakan
Vekili Ahmet Davutoğlu, 62. hükûmeti
oluşturacak kabine
listesini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'a sundu.
Birleşik Devletler ve
Birleşik Krallık
askerlerini
Afganistan'dan çekti.
Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İstanbul, İzmir
başta olmak üzere bazı il ve ilçelerde IŞİD'in
Kobani'ye saldırması sebebiyle gösteriler yapıldı.
Binalar ve araçlar tahrip edildi. Olaylarda 37 kişi öldü.
Diyarbakır'da sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Karaman'ın Ermenek ilçesinde bir maden ocağında
su baskını nedeniyle 18 işçi mahsur kaldı. Günlerce
işçilere ulaşılamadı. 18 madenci vefat etti.
ya
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
MM Genel Kurulu'nda yemin ederek
evine başladı. Devir teslim töreni ise Çankaya
kü'nde yapıldı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah
'ün görev süresi sona erdi.
atro ve
emanın usta ismi
atçı Çolpan
an 78 yaşında
p krizi sonucu
atını kaybetti.
KP Genel Başkan
dımcısı Mehmet
Şahin, Başbakan
cep Tayyip
doğan'ın AKP
letvekillerinin
mamının imzasıyla
Cumhurbaşkanı
mak için cumhurkanı adayı
terildiğini
kladı.
Ölü Ozanlar
Derneği ve Can
Dostum
filmleri ile
tanınan
Oscar
ödüllü ünlü
oyuncu
Robin
Williams, Tiburon
kentindeki evinde
ölü bulundu.
Beşiktaş Kulübü
Eski Başkanı
ve Onursal
Başkanı
Süleyman
Seba, 88
yaşında vefat
etti.
Birçok ilin valisi değişti.
İstanbul Valisi Hüseyin
Avni Mutlu merkeze
alındı ve yerine Malatya
Valisi Vasip Şahin
getirildi. Ankara valisi
emekliliğini istedi.
İskoçlar bağımsızlık
için yapılan
referanduma
hayır diyerek
Birleşik
Krallık'a bağlı
kalmaya devam
etti.
Milli güreşçi
Elif Jale
Yeşilırmak,
58 kiloda
bronz
madalya
kazanarak,
dünya
şampiyonalarında
madalya kazanan ilk Türk
kadın güreşçi oldu.
Hakkari'nin
Yüksekova ilçesinde
düzenlenen silahlı
saldırıda 3 şehit
verildi.
Nobel Ekonomi
Ödülüne Fransız
ekonomist Jean Marcel
Tirole layık görüldü.
Kız arkadaşı Münevver
Karabulut'un başını
keserek öldüren, 24 yıl
hapis cezası alan Cem
Garipoğlu, Silivri 5
No'lu L Tipi
Kapalı
Cezaevi'nde
kendini
asarak
yaşamına
son verdi.
Binnaz adlı şarkısı ile
tanınan şarkıcı Ciguli
hayatını kaybetti.
Rossetta uzay aracı
bir kuyruklu
yıldızdan ilk bilgileri
iletecek. Rossetta 10
yıldır bu bilgiye
ulaşmak için
yolculuk yapıyordu.
ABD'de Michael
Brown adlı silahsız
siyahi genci öldüren
polis suçsuz bulundu.
Karar üzerine olayın
yaşandığı Ferguson'da
göstericiler binaları
ateşe verdi. Polis gazla
karşılık verdi.
İsrail askerleri Mescid-i
Aksa’ya girmek
isteyenlere gaz bombası ve plastik mermiler ile saldırdı. Camiye
sığınan Müslümanları
tartakladı, cami içine
zarar verildi.
Dünya Karate Şampiyonası'nda, Enes Erkan
ile Serap Özçelik altın
madalya kazandı.
Aralarında Zaman
Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Ekrem
Dumanlı ve
Samanyolu Medya
Grup Başkanı
Hidayet Karaca
bulunduğu 27 kişi 14
Aralık operasyonunda
gözaltına alındı.
2014 yılı Nobel Barış
ödülü 17 yaşındaki
Pakistanlı çocuk
hakları aktivisti Malala
Yusafzay ile
Hindistanlı Kailash
Satyarthi'ye verildi.
NASA, Mars
gezegenine insanlı
yolculukta önemli bir
rol oynaması beklenen
Orion uzay kapsülünü
Florida'da bulunan
Cape Canaveral Uzay
Üssü'nden fırlattı.
Suriye sınırdaki
Şanlıurfa'nın
Ceylanpınar
İlçesi'nde nöbet
tutan 3 asker şehit
oldu.
Türkiye'de Bedelli
uygulaması 5.kez
çıktı. 28 yaşından
gün almış olanlara 18
bin TL'ye bedelli
imkanı getiriliyor.
8
toplum
Ocak2015 Sayı44
Artık nefes alamıyoruz
Amerika Birleşik Devletleri’nin Missouri Eyaleti’nin Ferguson kasabasında yaşayan Michael Brown’un bir polis
memuru tarafından öldürülmesiyle başlayan protestolar, 9 Ağustos 2014’ten bu yana devam ediyor
Nihal Çelik
N.Ecem Erim
G
enellikle siyahların
yaşadığı Ferguson
kasabasında, 9
Ağustos Cumartesi
gecesi 18 yaşındaki siyahi genç
Michael Brown, kasabadaki
bir marketten puro çaldığı
iddiasıyla ihbar edildi. Olayın
tanıklarına göre, Polis Memuru
Darren Wilson, Brown’un şüpheli tarifine uyduğu gerekçesiyle, hiç bir uyarı yapmadan polis
arabasından iki el ateş etti. Başparmağına isabet eden kurşun
sonrasında kaçmaya başlayan
Brown, kendisini izleyen polis
memurunu fark edince durdu
ve Wilson’a doğru ilerlemeye
başladı. Tanıklara göre Michael Brown, ellerini havaya
kaldırmasına rağmen polis
memuru tarafından defalarca
ateş edilerek öldürüldü. Olayın
ardından gözaltına alınan polis
çıkarıldığı mahkeme tarafından
serbest bırakıldı.
Polis Memuru Darren Wilson’ın
serbest bırakılmasının ardından halk, mahkeme kararını
protesto etmek için sokağa
çıktı. 9 Ağustos’tan beri süren
protestolarda polis, göstericilere
karşı biber gazı ve orantısız güç
kullandı.
Bir başka polis şiddetiyse,
17 Temmuz’da New York’un
Staten Island bölgesinde gerçekleşti. Amerikalı siyahi Eric
Garner, kaçak sigara sattığı
iddiasıyla polisler tarafından
gözaltına alınırken, boğazı
sıkılarak yere yatırılmaya
çalışıldı. Fakat astım hastası
olması sebebiyle defalarca nefes
alamadığını söylese de polis
memurları bu durumu göz
ardı etti ve 43 yaşındaki Eric
Garner hayatını kaybetti.
Amerika’da ‘Öfke Günü’
9 Ağutos’tan bu yana gerçekleşen eylemlerde, siyahi vatandaşlara uygulanan kontrolsüz ve
ırkçı müdahaleler protesto edilmekle beraber, polisin kullandığı orantısız güç de eylemlerin
bugüne dek devam etmesinde
önemli bir rol oynuyor. Protestolar sırasında kullanılan biber
gazı ve orantısız güçle yüzlerce
kişi gözaltına alındı. Son olarak
protestocular, 13 Aralık’ta
Washington ve New York’ta
‘Öfke Günü’ adı altında yürüyüş gerçekleştirdi. Genç Siyah
Kuruluşları tarafından düzenlenen yürüyüşte, polisin siyahi
Amerikalılara karşı kullandığı
orantısız güce ve jüri kararlarına
tepki gösterildi.
Uluslararası Af Örgütü’nün
2013 Dünyada İnsan Haklarının
Durumu Raporu’na göre, yirmi
eyalette en az 42 kişi polisin şok
tabancası kullanması sonucu
hayatını kaybetti. Yine rapora
göre, şok tabancası kullanımı sonucu hayatını kaybeden
kişilerin tümü silahsızdı ve polis
memurlarına karşı bir tehdit
oluşturmuyordu. 2011’den beri
öldürülen kişi sayısı ise 540.
Ve son alarak İstanbul Okmeydanı'ndaki evinden ekmek almaya çıkan 'direnişin çocuğu'
Berkin Elvan, kafasına isabet
eden gaz fişeği sonucu öldü.
Raporla Gezi Parkı
olayları
Hükümetin İstanbul Taksim'de
bulunan Gezi Parkı'na eski
topçu kışlası yapmak isteme-
İnsan Hakları Derneği’nin
2013’te yayınladığı Gezi Parkı
Direnişi ve Sonrasında Yaşananlara İlişkin Değerlendirme
Raporu’na göre, polisin orantısız güç kullanması sonucunda
siyle başlayan olaylar, Ferguson
olaylarıyla hayli benzer. Hatırlarsak; 27 Mayıs 2013'te sabaha karşı Gezi Parkı'na giren iş
makineleriyle başlayan olaylar,
Haziran ve Temmuz aylarında
ülkenin tümüne yayılmıştı. Parktaki ağaç katliamını
protesto etmek için toplanan
milyonlarca insan, polisin kullandığı orantısız güçle beraber
hükümetin 'nefret' diline ve
gerçekleştirdiği politikalara
da tepki gösterdi. Protestolar
sırasında Ethem Sarısülük,
polis memuru Ahmet Şahbaz'ın
tabancasından çıkan kurşunla
hayatını kaybetti. Mehmet Ayvalıtaş, gezi eylemleri sırasında
bir trafik kazasında hayatını
kaybetti. Ali İsmail Korkmaz,
Eskişehir'de aralarında sivil
polislerin de bulunduğu bir
grup tarafından dövülerek
öldürüldü. Abdullah Cömert,
Hatay'da katıldığı eylemde
başına aldığı darbe nedeniyle
hayatını kaybetti. Adana'da,
eylemcilere müdahale sırasında, yapımı devam eden köprüden aşağı düşen Polis Memuru
Mustafa Sarı yaşamını yitirdi.
9 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Eylemler sırasında polisin 150 binin üzerinde biber gazı kullandığı iddia
edilirken, biber gazı kapsüllerinin tarihinin geçtiği, altı çizilen ifadeler arasında. Olaylar
sırasında 3.500’den fazla kişi
gözaltına alındı ve bunlardan
en az 112 kişi mahkeme kararıyla tutukluluk halleri devam
etti ve bu kişilerden 108’i terör
örgütüne üye oldukları iddiasıyla tutuklandı. Türk makamların verdiği bilgilere göre ise,
olaylar sırasında insan haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle
164 kolluk görevlisi hakkında,
Çalışma Bakanlığı tarafından
idari soruşturma başlatılmadı,
içlerinden 32 emniyet amiri ve
30 polis memuru görevinden
uzaklaştırıldı. Türkiye İnsan
Hakları Vakfı'nın (TİHV) ön
raporunda belirtilen verilere
göre ise, 15 kişinin kullanılan
basınçlı sudan dolayı yaralandığı belirtiliyor. Türkiye İnsan
Hakları Vakfı (TİHV) Gezi
Parkı Olayları Raporu'na göre;
15 kişinin, polisin sıktığı tazyikli sudan dolayı yaralandığı
Gezi’de ne olmuştu?
ifade ediliyor.
“Bizde bir sihir var”
Aslında polisin orantısız gücü,
sadece eylemlerde karşımıza
çıkmıyor. 2007'de bir doğum
gününe katılmak için İzmir
Karşıyaka'daki evinden çıkan
Baran Tursun da, dur ihtarına
uymadığı gerekçesiyle, hedef
gösterilerek, polis kurşunuyla
öldü. Baran Tursun olayını,
daha sonra neler yaşandığını
ve polisin kullandığı orantısız
şiddet hakkında Baran Tursun Vakfı Başkanı ve Baran'ın
babası Mehmet Tursun'la
konuştuk.
2007’den bu yana neler
yaşadınız, vakfın kuruluş
süreci nasıl ilerledi?
Aslında Türkiye’de neler
olup bittiği pek ilgi alanımız
değildi, ta ki oğlum vurulana kadar. Oğlum suçsuz bir
şekilde vurulduktan sonra,
‘bu yalnız benim oğlumla mı
sınırlı, böyle cinayetler yaygın
mı’ diye bir araştırma yaptık.
Yaptığımız araştırmalara göre,
polis şiddeti çok yaygındı ve
kabul edilebilir gibi değildi.
Biz bu hukuksuzluklara karşı
bir platform oluşturduk ve
polis şiddetine maruz kalan aileleri bulduk. Yaptığımız araştırmada iki çeşit polis şiddeti
karşımıza çıktı: Biri politik
siyasi yönü olan, hak arama
meydanlarında hayatlarını
kaybeden insanlar, bir de polisten kaçmayı bile bilmeyen,
polis kurşunu nedir bilmeyen
insanlar. Politik siyasi yönü
olan insanlara genelde örgütler,
siyasi partiler ve sendikalar
sahip çıkıyor ama dört dörtlük
değil. Sadece mahkemeye gidip
bağırıp çağırıyorlar, herhangi
bir direnme platformu oluşturmuyorlar. Bunun dışında
kalanlar, polisten kaçmayı
bilmeyen, sıradan insanlar.
Mesela 8 yaşındaki Enes Ata,
Diyarbakır’da evinden okula
giderken, Mehmet Uytun,
annesinin kucağında meme
emerken polis kurşunuyla öldürülüyor. Bu insanlara sahip
çıkılması gerektiğine inandık.
Bizde bir sihir var, bu da aile
oluşumuz. Bu işi kurumsal
olarak, ömür boyu yapmak istedik. Baran Tursun Vakfı’yla
isteğimizi gerçekleştirdik.
Vakfı kurarken işlerimiz daha
da kolaylaştı. Herhangi bir
sivil toplum örgütleriyle kendimizi bağdaştırmadık.
Türkiye’de polis şiddeti dendiği zaman akıllara ilk kendi
vakıf larının geldiğini belirten
Mehmet Tursun, "Polis şiddeti
vakalarında bizim vakfımız
referans alınıyor. Birleşmiş
Milletler yargısız infazlar
hakkında yayınlayacağı rapor
için diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bizimde
görüşlerimize başvurdu.Rapor
sonunda yüzde 90 bizim
görüşlerimize yer ayrıldığını
gördük" dedi. Baran Tursun
Vakfı, ilerleyen günlerde
polis şiddeti hakkında dünya
çapında bir konferans düzenleyecek. Ferguson olaylarının
öncülerinin de davet edileceği
programda, dünyada meydana
gelen polis şiddeti gündeme
getirilecek.
kültür sanat
Ocak2015 Sayı44
9
Özelleştirme değil
özgürleştirme gerek
K
E
C
E
L
E
G
O
T
FO
Türkiye'de son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri olan "tiyatroların özelleştirilmesi" bazı kesimler tarafından
kabul görürürken, bazıları tarafından tepkiyle karşılanıyor. Bu konu hakkında fikirlerini almak üzere İzmir Devlet
Tiyatrosu'nun eski müdürü Hülya Savaş ve Tiyatro sanatçısı Haldun Dormen ile görüştük
Şive karataş
Dilan Özbey
H
ülya Savaş, tiyatrolarda özelleşmeyi desteklemediğini ve bu
özelleşmenin Türk tiyatrosu
açısından kötü sonuçlar doğuracağını belirtti. Haldun
Dormen ise hem tiyatrolar,
hem tiyatroya yönelen gençler
hem de izleyiciler açısından
özelleşmeye gitmenin önemli bir gelişme olacağını dile
getirdi. Tiyatrolarda özelleştirmeyi desteklemediğini belirten
Hülya Savaş “Tiyatro pahalı
bir sanattır. Dolayısıyla özel
tiyatrolar ekonomik olarak
prodüksiyon masraf larını
çıkarabilmek, varlıklarını sürdürebilmek için bilet fiyatlarını daha yüksek tutarlar”
dedi. Bu durumun her kesimden seyirciye ulaşabilmeleri
açısından zor olacağını dile
getirirken,”Turne yapmaları ve
ülkenin her yerindeki seyirciye ulaşmaları kolay değildir.
Oysa tiyatronun yaygınlaşabilmesi için maddi desteğe özel
tiyatroların da ihtiyacı varken
devletin ödenekli tiyatrolarını
özelleştirmek tiyatro sanatını
bitirmek anlamına gelir” diye
ekledi. Devletin desteğini
çekmesinin tiyatroların yoksullaşması ve giderek yok olmasına sebep olacağını düşünen
Savaş, “özelleştirme tiyatro
sanatının gücünü azaltır” dedi.
Bu durumun yerli ve yabancı
eserlerimizin, yazarlarımızın
unutulması, dilimizin doğru
konuşulmasının baltalanması,
seyircimizin muhakeme yeteneklerinin körelmesi ve duygusal anlamda gelişmesinin yolu
kapatılıp tamamen kör,sağır
ve duyarsız bir toplum oluşmasının önünün açılması gibi
felaketlere sebebiyet verebileceğini belirtti.
Özel tiyatroların tek iyi
tarafı özgür olması
Savaş, Türk Tiyatrosunun
özellikle oyunculuk anlamında
batılı tiyatrolarla eşdeğer olduğunu, çok değerli yazarlarımızın klasik ve modern önemli
eserler yarattığını fakat teknik
anlamda daha çok desteğe
ihtiyaç duyduğunu ve bunun
için öncelikle sahne sayısının
arttırılması gerektiğini dile
getirdi.
Devlet tiyatrolarıyla özel
tiyatroların arasındaki farklardan bahseden Savaş, devletin
desteklediği tiyatrolar daha
büyük prodüksiyonları gerçekleştirebilmekte ve daha çok
turne yaparak, daha çok yazarımızın oyununu sahneleyerek
daha geniş seyirci kitlesine
ulaşabilmekte olduğunu ve
özel tiyatroların bu anlamdaki
olanaklarının kısıtlı olduğu
için hareket alanlarının daha
dar olduğunu söyledi. Savaş'a
göre, özel tiyatroların tek iyi
tarafının devletin tiyatrolarına
göre eser seçimi konusunda
daha özgür olması.
Devlet tiyatrosu oyuncularıyla arasının iyi olduğunu ve
çoğuyla görüştüğünü söyleyen
Savaş, özelleştirmeyi onların
büyük bir kısmının da istemediğini dile getirdi. Tayyip
Erdoğanı ziyarete gelen Putin
için Ankara Devlet Tiyatro
oyuncularının düzenlediği bir
gösteri yapıldı. "Biz soytarı
mıyız, yakında bizi sünnet
düğünlerine de çağıracaklar"
gibi bir çok tepkiye sebep olan
bu durumla ilgili Savaş "Devlet
Tiyatrosu oyuncusunun görev
tanımı içinde böyle bir şey
yoktur. Görevlendirme yapılırsa ancak bir tiyatro eserini
oynamak üzere görevlendirilebilir. Onun dışındaki işler
gönüllülük esasına dayalıdır"
diyerek durumu onaylamadığını söyledi. Son zamanların
diğer bir tartışılan konusu ise
İstanbul Şehir Tiyatrolarının
başına atanan güreş hakemi oldu. Bu konuda herkes
çeşitli fikirler beyan ederken
Savaş bu duruma, "İstanbul
Devlet Tiyatrosu'nun başına
atanan güreş hakemi, oyunların klasmanını etkileyebilir.
Greko -Romen, Serbest stil vs.
gibi. Ancak dünyanın hiç bir
tiyatrosunda ve dünya tiyatro
tarihinde böyle bir klasman
yoktur, olamaz da" diyerek
konuya esprili bir şekilde
yaklaştı.
Türkiye'de sanata bir şey
olmaz
Tiyatroların özelleşmesi
hakkında bir diğer görüştüğümüz isim ise tiyatro sanatçısı
ve Konak'ta Sahne Tozu adlı
tiyatroya sahip olan Haldun
Dormen'di. Dormen, özelleşme hakkında Savaş'ın aksine,
özelleşmenin Türk tiyatrosu
açısından getirileri olacağını
söyledi. Kibarlık Budalası oyununda ayağıyla ilgili yaşadığı
rahatsızlık dolayısıyla sahneye
bastonla çıkan Dormen, oyunun sonunda "karşınıza böyle
çıkmak istemezdim ama hepinizin bildiği gibi, show must
go on" diyerek yaşadığı her
zorluğa rağmen bunu seyirciye
yansıtmaması gerektiğini söyledi. Sergilediği oyun sonrası
salonun çok kalabalık olmasını
işini iyi yapmasının bir sonucu
olduğunu dile getirdi ve herkes
işini bu şekilde iyi yaparsa
salonların hep dolacağını,
izleyicilerin iyi oyunlara hiç
bir zaman duyarsız kalmadığını söyledi. Türkiye'nin sanat
açısından iyi bir yerde bulunduğunu düşünen Dormen,
"Türk tiyatrosu, sineması ve
dizi sektörü çok iyi durumda,
çok iyi işler yapılıyor. Kimse
endişelenmesin, Türkiye'de
sanata bir şey olmaz" diyerek
düşündüklerini ifade etti. Özel
tiyatroları devlet tiyatrolarından daha iyi bulan Dormen,
özel tiyatroların daha iyi işler
çıkardığını söyledi. Buna örnek olarak da, aynı anda aynı
oyunu sergileyen bir devlet
tiyatrosu olmasına rağmen
salonun ne kadar dolduğunu
gösterdi. Tek bir tiyatroya
bağlı kalmanın yanlış olduğunu düşünen usta tiyatrocu,
350'ye yakın alternatif tiyatro
bulunduğunu ve bu tiyatroların çeşitliliği arttırdığı için
gerekli olduğunu söyledi.
"Ne kadar çok tiyatro açılırsa
çocuklar tiyatroya o kadar
yönelecek" diyen Dormen,
ailelerin çocuklarını küçük
yaşlarda tiyatroyla tanıştırması gerektiğini de ekledi.
10
spor
Ocak2015 Sayı44
Soyadı "Arıcan"
Dünya jimnastik literatürüne ‘kendi soyadıyla üç hareketi bulunan ilk Türk sporcu’ olma ünvanı kazanan Ferhat
Arıcan ile Ünivers ekibi olarak başarıları ve kariyeri hakkında söyleşi gerçekleştirdik
Ahmet Yalçın
Yağız Baştürk
2
010 Gençlik Olimpiyatlarında gümüş madalya,
2013 Akdeniz Gençlik
Oyunları’nda ise bronz
madalyanın sahibi olan İzmir
Büyükşehir Belediyesi’nin milli
jimnastikçisi Ferhat Arıcan,
2014 yılında Çin'de düzenlenen
45. Artistik Jimnastik Dünya
Şampiyonası’nda gerçekleştirdiği
başarılı performansla finale kalan
ilk Türk sporcu oldu.
“Ellerimin üzerinde
yürüdüm”
Bu spora şans eseri ve dokuz on
yaşlarında başladığını belirten
Arıcan, “Bu spora normalde
dört-beş yaşlarında başlanıyor.
Herkes normal bir şekilde yürürken, ben okulun bahçesinde
ellerimin üzerinde yürürdüm.
O dönemlerde okulda beden
eğitimi öğretmenimin dikkatini
çekmesi üzerine şans eseri bu
spor dalına yönlendirildim. Daha
sonra beden eğitimi öğretmenim,
aileme yeteneklerimden bahsetti
ve onları ikna etti. Ailem de o
dönemlerde bana çok destek çok
destek oldu” dedi. Daha sonra
spor okuluna gittiğinden bahseden Arıcan, “Orada beni, şimdiki
antrönörüm de olan Reyhan Karahanlı keşfetti ve bu sporu daha
profesyonel bir şekilde yapmaya
başladım” diye konuştu.
"En zor altı hareketten biri"
Dünyada jimnastikte hiç kimsenin yapmadığı bir hareketi
yaptığınız zaman, o harekete
kendi isminizin verildiğini belirten Arıcan, sözlerine şu şekilde
devam etti: “Bizim bir jimnastik
kitapçığımız var ve bu kitap
içinde yüzlerce hareket barındı-
rıyor. Yaptığımız hareketler de,
daha önce hiç kimse tarafından
yapılmamışsa jimnastik kitapçığında kendi ismimizle yer alıyor”
diye konuştu. Arıcan, literatüre
geçen ilk hareketini 2008 yılında
paralel aletinde yaptı. Diğer Arıcan hareketini ise, 2013 yılında
atlama masasında gerçekleştiren ve son hareketini ise 2014
yılında Çin'deki Dünya Artistik
Jimnastik Şampiyonasında yapan
Arıcan, “Dünya’da A grubundan
G grubuna kadar bir çok zorluk
derecesi var. A grubu en basit,
G grubu ise en zor hareketlerin
bulunduğu grup. Son olarak
Çin'deki Dünya Şampiyonası’nda
yaptığım hareket ise, en zor grup
olan G grubunda yer aldı” dedi.
Son olarak Arıcan, yaptığı hareketin paralel aletinde dünyanın
en zor altı hareketinden biri
olduğunu belirtti.
Soyadı ölümsüzleşti
Ülkemize yaşattığı gurur için son
derece sevinçli olduğunu belirten
Arıcan, “Dünya Şampiyonası’nda
teklerde finale kalan ilk Türk
sporcu oldum. Finallerde ise
literatürlere geçen 3. hareketimi
gerçekleştirdim ve Türk Jimnastik tarihinde üç harekete birden
kendi soyadımı verdiren ilk Türk
sporcu oldum. Bu ünvanı almak
benim için çok önemliydi ve
soyadımın bu branşta bütün dünyada ölümsüzleşmesi benim için
çok özel bir duyguydu. Bundan
iki yıl önce benim hareketimi
başka sporcular da yaparken,
tribünden izlediğimde çok duygulandım ve çok gururlandım.
Başka bir sporcu benim adımı
taşıyan ‘Arıcan’ hareketini yapmaya çalışıyordu” diye konuştu.
Düzenlenen turnuvalarda birçok
jimnastikçi arkadaşının kendisine bu hareketi nasıl yaptığını
sorduğunu söyleyen Arıcan,
“Onlarla beraber antrenman
yaparken bana sürekli, ‘biz daha
bu hareketi düşünemiyorken, sen
nasıl yapıyorsun’ diyerek şaşkınlıklarını gösteriyorlardı ve bu da
beni gururlandırıyordu” dedi.
bir spor olduğunu ve bu yüzden
altyapının çok önemli olduğunu
belirtti. Arıcan, “Türkiye’de
jimnastiğe verilen önem biraz
düşük. Benim düşüncem, bir
sporda başarılı bir sporcuya destek vermektense, alt yapıya özen
gösterilmeli ve daha fazla başarılı
sporcu çıkarılmalı” dedi.
"Jimnastiğe verilen önem
yeterli değil"
"Jimnastik önemli"
Yeni federasyonla birlikte
Türkiye'de jimnastiğin iyi
bir ivme kazandığını belirten
Arıcan, “Federasyon Başkanımız
Suat Çelen, eski bir jimnastik
sporcusu. Onun da kendi adına
ölümsüzleştirdiği paralel aletinde
yaptığı bir hareketi var. Bu spordan gelen biri olduğu için bizi
daha iyi anlıyor. O yüzden şu
anki yönetimimizle birlikte jimnastik bir gelişme kazandı. Ama
tabi ki altyapıda daha birçok
sorun var, bu sadece jimnastik
dalının sorunu değil, jimnastiğe
verilen önemin sorunu” dedi.
"Jimnastik tüm sporların
temeli"
Jimnastiğe küçük yaşlarda
başlanması gerektiğini söyleyen
Ferhat Arıcan, jimnastiğin temel
"Örnek aldığım sporcu"
Ferhat Arıcan, birçok kez olimpiyat şampiyonu olmuş ve dünya
spor tarihine geçmiş olan Kohei
Uchimura'yı idol olarak gördüğünü söyledi.
Jimnastiğin spor ahlakı ve spor
disiplini bakımından temel bir
spor dalı olduğunu söyleyen
Arıcan, “Jimnastik, fiziksel ve
dayanıklılık gibi bütün hareket
eğilimlerinizi alabileceğiniz bir
spor. Benim ailelere önerim,
çocukların spora jimnastikle
başlamasıdır. Bu sayede, diğer
spor branşlarında gereken
özellikleri jimnastikte kazanabilirler” dedi.
"Bu bir başlangıç"
Ferhat Arıcan'ın 12 yıldan beri
hocalığını yaptığını söyleyen
Antrenör Reyhan Karanlık,
“Ferhat bu şekilde çalışmaya
devam ederse, birçok başarıya
imza atmaya devam edecektir.
Şu anki hedefimiz, 2016 Rio
Olimpiyaları’nda başarı sağlamaktır” dedi.
spor
Ocak2015 Sayı44
11
İdeal altyapı, ideal sporcu
İki sezon üst üste lig atlayarak başarılı bir grafik çizen ve altyapısıyla, futbolcusuyla, tesisiyle örnek bir yapılanma
oluşturan Altınordu Futbol Kulübü'nün teknik direktörü Hüseyin Eroğlu’yla Türkiye’deki altyapı problemleri
hakkında konuştuk
Görkem Görümlü
Okatay Pirbudak
A
ltınordu futbol camiasında
yıllarca değişik görevler
üstlenen Hüseyin Eroğlu,
Türk futboluna bir çok
genç yetenek kazandırdı. Son olarak,
Altınordu Futbol Kulübü A takım
antrenörü olarak görev yapan Eroğlu,
takımını iki sezon üst üste şampiyon
yaparak 1. lige çıkardı.
Kendi kulübündeki altyapı çalışmalarından bahsederken, kalıplaşmış
cümleleri kullanmaktan çekininen
başarılı teknik adam, altyapı yerine
‘meslek okulu’ ya da ‘eğitim kurumu’
kelimelerini kullanıyor. Yabancı
sınırı ve altyapıyla ilgili konular
hakkında düşüncelerini dile getiren
Eroğlu, “Kulüpler yabancı futbolcuya
vereceği parayı altyapıya harcasa
daha faydalı olur. Avrupa'da Athletic
Bilbao ve Borussia Dortmund bu konuya öncülük ediyor” dedi. Konuşmasına çocuk yetiştirme konusunda
Türk insanına çok iş düştüğünü
vurgulayan tecrübeli teknik adam,
“Geleceğimiz olan çocukları iyi yerlere getirebilmek, hem kulübüne hem
de ülkesine faydalı bireyler olmaları
için onlarla yakından ilgilenmek
gerekir” diye konuştu.
“Futbolcu karakteriyle takdir
toplamalıdır”
Antrenörlüğün sadece futbolcu ye-
tiştirmek değil, aynı zamanda birey
de yetiştirmek olduğunu söyleyen
Eroğlu, “İnsanın karakteri geleceğini
belirliyor. A takımda saha içinde,
saha dışında hakemle muhatap
olmayan, diyalogdan kaçınan futbolcuları tercih ediyoruz. A takımdaki
bir futbolcunun hakeme itiraz etmesini, kendini yalandan yere atmasını
istemem. ‘Bizi hakem yaktı’ demek,
işin kolayına kaçmaktır. Futbolcu
oyununun yanı sıra karakteriyle de
takdir toplamalıdır” dedi.
Avrupa’nın devleriyle altyapı
anlaşması
Altınordu'nun Alman Borussia
Dortmund ve İspanyol Athletic
Bilbao kulüpleriyle altyapılar bazında
yaptığı anlaşmaların, Altınordu
için bir dönüm noktası olduğunu
söyleyen başarılı teknik adam, şu
anda sadece yönetimsel açıdan bir
anlaşmanın söz konusu olduğunu
ifade ederken, turnuvalara katılacaklarını ve yönetimsel anlamda iki
kulübün böyle bir anlaşma yapmasının önemli olduğunu vurguladı.
Altyapıda sosyal hayatın yeri
Kulüpte birlik sağlamak için oyuncuların hem saha içinde hem de saha
dışında beraber olmaları gerektiğini
vurgulayan Eroğlu, “Futbolculara
sinema, tiyatro, ingilizce kursu ve
daha birçok farklı sosyal, kültürel ve
eğitimle ilgili aktiviteler sunuyoruz .
Bu sayede futbolcuların saha dışında
da aktif ve kültürlü bireyler olmalarını istiyoruz” dedi.
Ülkenin kanayan yarası
altyapılar
Türkiye’deki alt yapı sisteminden
de bahseden Eroğlu, “Alttan 18-19
yaşına kadar birileri geliyor. Pasta
çok büyük ve büyük de paralar dönüyor. Kimse sabırlı olup 1 sene idare
edeyim diyerek gençleri oynatmayı
tercih etmiyor. Şans verilmesi lazım
genç sporculara. Hocanın kaybetmekten korkmaması lazım. Altyapı,
geleceğe yatırım için bu anlamda çok
önemli” dedi.
"Formayı en iyi şekilde
değerlendirmek lazım"
Altyapıdan bu sezon A takıma
çıkan 1996 doğumlu savunma
oyuncusu Çağlar Söyüncü ve
1997 doğumlu forvet oyuncusu
Fatih Aktay’da antreman öncesi
Ünivers’in sorularını yanıtladı. Menemen' de futbola başlayan Çağlar
Söyüncü, 2010 yılında Altınordu’ya
katıldığını ve kendini geliştirerek
Milli Takıma kadar yükseliğini
söyledi. Genç futbolcu, “Herkesin
dediği gibi milli takım her şey
değil, önemli olan kulübümüzün
formasını en iyi şekilde değerlendirip giymek. Biz de bunun için çok
çalışıp her şeyimizi bu forma için
vermeye çalışıyoruz” dedi. Yıllardır
tesis hayatı yaşadığını ve bu yüzden
aile özlemi çektiğini söyleyen
Söyüncü, “Onlar büyük bir hasretin
içine girdi, ama hepsi bana çok iyi
destek oldu. Okul hayatımda da
futbol hayatımda da bana yardımcı
oldular. Ben de bana destek olanlara
layık olmaya çalışıyorum” ifadelerini kullandı. Bu sene profesyonel
olan Fatih Aktay ise çok çalışmanın profesyonel takıma çıkmayı
kolaylaştırdığını söylerken, “İnşallah
daha çok çalışıp bu formayı uzun
süre giymek istiyorum, daha iyi yerlere geleceğime inanıyorum” dedi.
Sınırları zorlayan spor: Crossfit
Kaliforniya’da garaj egzersizi olarak yapılmaya başlanan ‘crossfit’ spor branşı, Güney Amerika, Avrupa ve
Asya’da hayli yaygın. Bu spor, Türkiye’de sayılı illerde bulunan spor salonlarında mevcut. Crossfit hakkında bilgi
edinebilmek için İzmir’deki ilk crossfit salonunun kurucusu olan antrenör Osman Nacar ve bu sporu düzenli olarak
yapan Barış Yıldırım’la konuştuk
Dilan Özbey
Yiğit Ata
T
ürkiye’de son iki yılda
tanınan ve gelişme
gösteren crossfit; genel
güç, kondüsyon programı ve temel fiziksel özelliklerin
gelişimini hedefliyor. Kardiyovasküler dayanıklılık, iş yapabilme
kapasitesi, güç, esneklik, patlayıcı
kuvvet, hız, koordinasyon, çeviklik,
denge ve vücut kontrolü bu temel
özellikler arasında yer alıyor. Crossfit antrenmanları, tek bir bölgeyi
çalıştırmayı değil, birden fazla
eklemin dahil olduğu ve birçok ana
kas grubunun çalıştığı hareketlerle,
bütün vücudu dengeli çalıştırmayı
hedefliyor. Crossfit Antrenörü
Osman Nacar, bu sporu şöyle
tanımlıyor: “Olimpik kaldırmaları,
jimnastiği ve atletizmi içinde barındıran bir spor branşı. Kısa sürede
yüksek yoğunlukta antrenmanların
yapıldığı, dolayısıyla hızlı sonuç
alınan bir antreman şekli.”
Türkiye’ de yeni bir spor
Crossfitin Türkiye’de yeni tanınmaya başladığını belirten Nacar:
“Türkiye’de salon ve crossfit
sporunu yapan insan fazla bulunmuyor. İzmir’e bakıldığı zaman bu
spor, sadece bir iki yerde profesyonel bir şekilde yapılıyor, eğitmen
sayısı desen çok az. Türkiye’de yeni
gelişen bir spor, ama yavaş yavaş da
olsa ilgilenen insanların artacağına
inanıyorum” dedi. Barış Yıldırım ise
bu durumla ilgili, “Özellikle son bir
senedir tanınmaya başlayan bu spor,
dergiler ve sosyal medya aracılığıyla insanlara ulaşıyor. Özellikle
İzmir’de yaygınlaşması için salonların kaliteli hizmet vermek, crossfitle
ilgilenenleri memnun etmek üzerine
yoğunlaşması gerek. Örneğin, hafta
sonu aktivitelerinin bu spor dalını
tanıtmakta önemli rol oynadığını
düşünüyorum” dedi.
İzmir’de kadınlar daha ilgili
Bu spor branşıyla ilgilenen insanlarınn kısa sürede vücutlarının daha
hızlı kaslanmasını
amaçladığını
belirten Osman
Nacar, “Bu branş,
genelde internetteki
videolar aracılığıyla
tanınıyor. Dolayısıyla profesyonel
sporcuların görüntülendiği videolar,
spora yeni başlamak
isteyenlerin gözlerini
korkutup tereddüte
düşmelerine neden
olabiliyor. Bize ulaşan herkese, ayrıntılı
bilgi vermeye çalışıyoruz. İzmir’de bir
sene öncesine kadar adı bile geçmeyen
bu spor tarzı gittikçe yaygınlaşıyor.
İzmir için konuşmak gerekirse, ev
hanımları, başka sporlarla uğraşan
insanlar ve Nato’da görev yapan
Amerikalılar yoğun ilgi gösteriyor”
dedi.
Sağlık durumu iyi olan herkes
bu sporu yapabilir
Crossfit, sakatlığı olmayan, sağlık
durumu iyi her bireyin tercih
edebileceği bir spor tarzı. Yoğun ve
zorlayıcı egzersizlerden keyif alan
kişiler, bu sporu rahatlıkla uygulayabiliyor. Düzenli olarak bu sporu
yapan Barış Yıldırım’ın bu konu
hakkındaki düşünceleri şöyle: “Bu
spordaki en büyük tehlike, teknikleri
tamamen öğrenmeden bilinçsiz bir
şekilde egzersiz yapmak. Bu durumda sakatlık kaçınılmaz olur. Bu
sporu daha sağlıklı, güçlü bir vücuda
sahip olmak ve mücadele güçlerini
arttırmak isteyen herkes yapabilir.
Fiziksel olduğu kadar, zihinsel olarak
da insanı geliştiren bir spor.”
arka sayfa
Ocak2015 Sayı44
Ocak2015 Sayı44
"Zamanın Ruhu
Kedi Galeri Özel
Koleksiyonu" Sergisi
7
Konak Belediyesi
Türkan Saylan Kültür Merkezi
8
Olten Filarmoni Orkestrası
Ahmet Adnan Saygun
Sanat Merkezi
İsmet İnönü
Sanat Merkezi
9
11
2011 Afife Tiyatro Ödülleri'nde
Ahu Türkpençe'ye "En Başarılı
Kadın
Oyuncu"
ödülünü
getiren oyun, korkunç bir
nükleer saldırı sonrası bir
sığınakta yaşam mücadelesi
veren Mark ve Louise'in
hikayesini anlatıyor.
10
22:00
Hayal Kahvesi Alsancak
16:00
Sabancı Kültür Sarayı
Hasan Tahsin Salonu
Mert Fırat, Didem Balçın ve
Volkan Yosunlu'nun oynadığı
oyunda sınır, vatandaşlık,
özgürlük gibi temel politik
kavramlar ele alınıyor.
İzmir AKM Yunus Emre Salonu
14
16
20:30
ooze venue
17
ooze venue
22
Sahne Tozu Tiyatrosu Haldun Dormen Sahnesi
Ünivers
AKM Tiyatro Salonu
"Ben Orhan Veli"; Orhan Veli Kanık'ın kısıtlı yaşamına
sığdırdığı unutulmaz şiirlere, dünya görüşüne,
yazılarına, öykülerine, aşklarına, dostluklarına ve
çile dolu hayatına bir ağıt niteliğinde.
23
İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi
SAHİBİ Prof.Dr. Oğuz Esen | Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yrd. Doç. Dr. Gökçen Karanfil
ÜNİVERS HABER MERKEZİ Ahmet Yalçın | Yağız Baştürk | Nihal Çelik | N.Ecem Erim | Fundanur Öztürk| Dilan Özbey | Oktay Pirbudak | Şive
Karataş | Hasan Deniz Çizmeci | Görkem Görümlü | Nihan Fatma Turgut | Çağlar Üstünbaş | Yiğit Ata
TASARIM Ahmet Yalçın | Yağız Baştürk | Orhan Sılay Özdemirhan
Pentagram
ooze venue
Basım Yeri
HÜRRİYET MATBAASI
5501 Sokak No: 6 Kat: 1 Tuna Mahallesi
Çamdibi / İZMİR
Tel:0 232 435 69 69
[email protected]
Download