Köşe Yazıları – 25/11/2016

advertisement
Köşe Yazıları – 25/11/2016
SABAH
Baykal’ın Ahmet Türk ziyareti ve
sorular
Mahmut Övür
Türkiye'nin son 3 yılda derin bir kuşatma
yaşadığı çok açık. Sadece üç terör örgütü,
FETÖ, PKK ve DEAŞ'ın aynı zaman diliminde
Türkiye'ye saldırmaları bile bunu göstermeye
yetiyor. Buna şimdi Avrupa Parlamentosu (AP)
kararı da eklendi. Özellikle Ortadoğu yanarken,
Suriye'de 600 bini aşkın insan öldürülürken,
Halep yerle bir edilirken, susan AP,
Türkiye'deki tutuklamalar için konuşuyor.
Gerekçeye bakın;
"Üyelik müzakerelerinin, Fetullahçı
Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz
darbe girişimi sonrası ortaya çıkan durum
ve OHAL uygulamasının getirdiği şartlar
nedeniyle geçici olarak dondurulması..." Güler
misiniz ağlar mısınız? Türkiye'nin üyeliğini
donduran, "evrensel değerlere" sahip AB
ülkeleri ve siyasi organları, aslında 15 Temmuz
kanlı darbe girişimi karşısında susarak o
evrensel değerleri çoktan kirlettiler.
Zaten bir süredir kirli savaşlara destek veren,
ölümler karşısında susan, darbecileri kırmızı
halıyla karşılayan bir AB'ye doğru gidiş vardı.
Şimdi o netleşti. AB'nin yola çıkış değerlerinden
uzaklaşıp, bu noktaya gelmesi aslında bütün
insanlık açısından bir talihsizlik. Bunu ısrarla
anlatmak gerekiyor.
Ama sadece onlara değil, onların Türkiye'deki
versiyonlarına da... İşte onlardan biri, eski CHP
Genel Başkanı Deniz Baykal.
Baykal'ı tam da AB ile ilişkilerin dondurulduğu,
Suriye'de tehlikeli bir adımın atıldığı, Adana'da
bombaların patladığı bir günde, Mardin'de
görüyoruz.
Siyasette hâlâ bir rota tutturamayan Baykal'ı
Mardin'e getiren şey gözaltında olan ve sonra
tutuklanan eski Mardin Büyükşehir Belediye
Bakanı Ahmet Türk'e moral vermek.
Geçmişe dayanan bir arkadaşlıkları olduğu
biliniyor ama o tam bu dönemde devreye
girmesinin gerekçesini başka türlü açıklıyor:
"Ahmet beyin çıkmasından sonraki desteği ve
katkısıyla yeni bir anlayışla Türkiye'de silahı,
şiddeti ve terörü ortadan kaldırırız." Kürt
meselesinde en şahin duruşuyla bilinen
Baykal'ın bu çıkışının altında ne yatıyor yakında
görürüz ama şimdiden şu soru soruluyor:
Acaba CHP-HDP yakınlaşmasının konuşulduğu
bugünlerde bir rol mü oynamak istiyor? İşin o
yanını geleceğe bırakalım ve bugüne
dönelim. Baykal'ın birdenbire hem de
duruşmanın yapılacağı gün Mardin'e gitmesi
manidar. Ama daha önemlisi anayasayı
önemsediğini söyleyen bir siyasetçi olarak
Başsavcı'yla görüşmesi.
Keşke tek yanlış bu olsa. Baykal'ın bu ani gezisi
yakın geçmişle ilgili onlarca soruyu akla
getiriyor. Baykal, neden hendek siyasetiyle
şehirler yerle bir edilirken, genç çocuklar
Kandil'in kirli hesapları uğruna ölüme
sürüklenirken eski arkadaşı Ahmet Türk'ü
hatırlamadı?
Birlikte hendekçilere karşı çıkıp, o gençlerin
ölmelerini engellemedi?
Neden yapmadı? Çok değil 10 Kasım'da
Mardin'in Derik ilçe
kaymakamı Muhammet Fatih
Safitürk makamında bombayla öldürüldü.
Peki ne yaptınız? Oraya neden gitmediniz?
Yine tarihin yanlış yerinde durdunuz.
Keşke eski arkadaşınızı hendekler kazılmadan, o
kaymakamlar öldürülmeden ve gözaltına alınıp
tutuklanmadan hatırlasaydınız.
Doğrudur Ahmet Türk, 50 yıldır siyasetin içinde
ve makul bir siyasetçi olarak biliniyor.
Ancak, şu da bir gerçek, ne yazık ki o da tıpkı
sizin gibi hiçbir zaman inisiyatif koyan bir
siyasetçi olmadı. Onun tutuklanmasını da, onun
siyaset yerine şiddeti dayatan PKK ve Kandil
karşısında susmasını da doğru bulmuyorum.
Elbette siyasette eski dostluklar ve dayanışma
önemlidir ama ölümleri durdurmak ve çözüm
üretmek çok daha önemlidir.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
STAR
AB çok şey kaybeder
Yalçın Akdoğan
Avrupa Birliği ile ilgili konularda yazı yazmak,
peşinen çok okunmamak gibi bir kabullenmeyi
beraberinde getiriyor. Maalesef toplumumuz ne
Kıbrıs müzakereleri denilince ilgi gösteriyor, ne de
AB denilince bir heyecan duyuyor. Anketlere
göre AB üyeliğine destek, tarihinin en düşük
seviyelerine gerilemiş durumda. Aynı şekilde
ABD’ ye bakış da çok pozitif değil. Bu tablo
bir hayal kırıklığını yansıtıyor. Toplum, AB’nin
ve ABD’nin tavırlarından hiç de hoşnut değil.
Bunda Erdoğan başta olmak üzere
siyasetçilerimizin açıklamalarının etkisi olduğu
kanaatinde değilim. M uhataplarımızın
tavırlarından kaynaklanan bir rahatsızlık hali
var. Şunu elbette söylemek mümkün: Eğer
Türkiye’ de bir dönem AB üyeliğine destek arttıysa
bunun sebebi Erdoğan’ ın AB üyeliği konusunda
sergilediği performans ve ortaya koyduğu siyasi
söylemdir. Yani üyeliğe desteğin artmasında
Erdoğan’ın pozitif etkisi vardır ama
düşmesinde AB’nin yapıp-ettikleri daha ön
plandadır.
Çarşamba günkü yazımda Türkiye’ nin yaşadığı
iki politik travmanın iç siyasette ve dış politikada
derin güvensizlikler ve sorgulamalar meydana
getirdiğini belirtmiştim. 15 Temmuz’da yaşanan
darbe girişimine AB ve ABD’nin tavrı Türk
milletinde büyük kaygıya sebep olmuştur. Evet,
biz millet olarak bir kandırılmışlık ve ihanet
duygusu yaşadık ama asıl ihanet bizden önce
AB’nin üzerinde yükseldiği değerlere yapıldı.
AB, demokrasiye sahip çıkmadı. Mısır’ daki
darbeye, Suriye’ deki zulme, Türkiye’ deki cunta
girişimine gereken tepkiyi göstermeyen AB’ nin
demokrasi konusundaki inandırıcılığı ciddi şekilde
yara aldı.
İ slam dünyasındaki hayal kırıklığı
Bu durumdan rahatsız olan sadece Türk halkı
değildir. Türkiye’ nin AB üyeliğine İslam
dünyasından nasıl bakıldığını ve bu bakış açısının
son yaşananlarla nasıl pozitiften negatife döndüğü
de iyi analiz edilmeli. M üslüman halklar
Türkiye’nin AB’ye girmesini kendilerinin yeni
bir safhaya geçmesi, birinci lige çıkması,
demokratik değerlerle bütünleşmesi olarak
görüyorlardı. M ısır’daki ve Türkiye’ye darbeye
gereken tavrı sergilemeyen AB’nin demokrasi
konusundaki samimiyeti ciddi şekilde
sorgulanıyor. Avrupa’ da yayılan İslamafobi,
yabancı düşmanlığı ve ırkçılık hem Avrupa’ daki
Müslümanları, hem İslam ülkelerini rahatsız
ediyor. AB’nin bölgesel konularda dirayetli bir
tavır takınamaması, terör ve şiddet konusunda
ilkesiz davranması, gözünün önünde boğulan
yavrucakları kurtarma erdemini bile
gösterememesi bu menfi bakışıgiderek daha
somut tepkiye dönüştürüyor.
Türkiye’ye ihtiyaçları büyük
Özellikle İngiltere’ nin üyelikten çıkma kararı
vermesi AB’ nin fiyakasını bozdu. Almanya ve
Fransa’ nın moderatörlüğünde ayakta kalmaya
çalışan AB giderek daha gevşek ve zayıf bir
yapıya dönüşecek gibi duruyor.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Komiseri Mogherini,
Türkiye ile ilişkilerin kopmasını ‘kaybetkaybet’ senaryosu olarak nitelemiş. Özellikle son
dönemde eleştirel yaklaşımları olan Mogheri’ nin
bile iş ciddiye binince ‘serinkanlılık ve
itidal’çağrısı yapması ilişkilerin önemini ortaya
koyuyor.
AB’ nin Türkiye’ yi içine almakta zorlandığı
malum. 80 milyonluk bir ülke ve büyük
çoğunluğu M üslüman bir halk… AB’ nin
hazmetme kapasitesi bu ölçüde bir siyasi ağırlığı
taşımakta zorlanıyor. Avrupa’ da giderek
yükselen milliyetçi radikalizm, Türkiye için zaten
başlı başına bir handikap. Buna rağmen ortada
Türkiye’ nin katkısını gerektiren o kadar önemli
meseleler var ki, Türkiye’ nin imtiyazlı ortaklığını
savunan M erkelbile son dönemde kucağını biraz
daha açmak zorunda kaldı. Suriye bağlamında
yabancı terörist savaşçılarla mücadeleden tutun da
göçmenler meselesine kadar birçok konuda
talepkâr olunan ülke Türkiye’ dir.
Uyutulmuş ilişkiye dönülemez
AK Parti’ ye kadar Türkiye-AB ilişkisi
bir kandırmaca üzerine kurulmuştur. AB almak
istiyormuş gibi görünmüş almaya yanaşmamış,
Türkiye girmek istiyor gibi görünmüş üyelik
için gerekenleri yapmamıştır. ‘Uyutulmuş’olan
bu ilişkiyi canlandıran AK Parti iktidarıdır. Şimdi
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
‘dondurmaktan’ bahsedenler aslında
‘uyutulmuş’ ilişkiye geri dönmek istiyorlar:
Yani Türkiye’yi kaybetmeden menzilde
tutmak… Türkiye için AB üyeliği önemlidir ama
uyutularak menzilde tutulmak hiçbir anlam
taşımaz. En azından bugünkü Türkiye’ nin böyle bir
kandırmacayla uğraşacak hali de yok, buna ihtiyacı
da yok.
Kıbrıs sorunu/ihtilafı müzakere masasındayken
Güney Kıbrıs’ ı Birliğe katan bir anlayış
samimiyetsizdir ve Türkiye’ nin önünü kessin diye
bir takoz icat etmiştir.
Türkiye’nin katacağı perspektifi ve vizyonu
kaybeden bir AB, İ ngiltere’nin üyeliğini
kaybetmekten daha büyük bir travma yaşar.
STAR
AB İçin Yolun Sonu
Yiğit Bulut
Avrupa Parlamentosu’ nun “ yok hükmündeki”
Türkiye kararına geçmeden bazı tespitler yapalım...
1- Avrupa’ da birçok akademisyen, siyasetçi ve
milyonlarca AB vatandaşı “ ARTIK AVRUPA
BİRLİĞİ BİTTİ” demeye hatta yüksek sesle
söylemeye başladılar...
2- Avrupa ülkelerinin birçoğu ekonomik olarak
“ BİTİK” durumda. Bankaların rasyoları
“ yeterlilik” sınırını çoktan aşağı geçmiş durumda...
3- Başta Fransa olmak üzere “ sosyal” olarak çok
ciddi sorunlar var. Sosyal patlamaya hazır bir
Avrupa dokusu var.
4- “ Birlik” kavramı “ Dağılma” ile çoktan yer
değiştirmiş durumda...
Sevgili dostlarım, bu yazdıklarım benim için
sürpriz değil, AB’ nin “ en güçlü” döneminde “ AB
çökecek” tezimi açıkça her zaman savundum,
yazılarım, konuşmalarım arşivlerde duruyor...
Bu noktada Avrupa Parlamentosu’ nun son kararına
değinelim ve şu tespiti yapalım; Türkiye’ nin AB
üyeliği ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte;
200 yıldır kanımızı emen BU YALANIN bitmesi
an meselesi...
Sevgili dostlar, bırakın AB kararını ve biraz geriye
dönüp hatırlayalım. Sayın Cumhurbaşkanımız Gazi
Meclis’ imizin açılışında çok ama çok net ifade
etmişti; “ ...AB ile ilişkilerimiz bakımından ekim
ayı önemlidir. Vize serbestisi bu ay yürürlüğe
girmesi gerekiyor. AB’nin tavrı, Türkiye’ye
verdiği sözü tutmak istemediğinin tavrıdır.
Kendileri bilirler. Türkiye AB ile ilişkilerinde hep
veren taraf, hep sözünü tutan taraf olmuştur.
Ülkemizin 53 yıl kapıda bekletilmesi bizimle ilgili
görüşünü göstermiştir. AB, Türkiye’yi tam üye
yapacaksa hiçbir engel bulunmuyor, biz hazırız.
Artık bu oyunun da sonuna geldik, bunu
bilmeleri lazım. Lafı dolandırmanın, diplomatik
cambazlık yapmanın gereği yok. AB kendi
günahlarını bizim üzerimize yıkmaya
çalışmasın...”
Sevgili dostlar, AB’ den aylar önce Devlet’ in
zirvesinde ortaya konan TAVRIMIZ çok açık; BU
OYUNUN, BU OYALAMANIN sonuna geldik...
TÜRKİYE, “ AB KRİTERLERİ” İLE “ VAR
OLACAK” VEYA “ YOK OLACAK” BİR ÜLKE
DEĞİLDİR. BİZLER, BİNLERCE YILLIK BİR
SENTEZİN SONUCU BURADAYIZ VE AB
İSTEDİ DİYE DE “ BİR ŞEY OLMAYIZ” !
Sonuç: 2OO YILLIK bu sömürü, yalan düzenin
“ sanal-gerçekdışı” halinden kurtulması Türkiye
için HAYIRLI olacaktır... İçeride bunu “ olumsuz”
şekilde pazarlamaya çalışanlara asla itibar
etmeyelim... YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR
VE YOLUMUZ AÇIK...
Son söz: Yeni Dünya Denklemi “ AB diye bir
GÜÇ” içermeyecek! Güç merkezleri yeniden
yapılanıyor, analize devam edeceğiz... AB’ nin
olmayacağı bir DÜNYA DENKLEMİ kuruluyor,
AB kendini hala “ merkezde” sanıyor! YAZIK!
YENİ ŞAFAK
Avrupa açık düşmanlığı seçti, peki
şimdi biz ne yapacağız!
İbrahim Karagül
Yaşlı Avrupa, dağılmaya yüz tuttuğu,
motivasyonunu kaybettiği,
dünyaya model/örnek niteliğini
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
yitirdiği, güçten düştüğü bir dönemde,
Türkiye'ye ayar vermeye, ülkemizin sınırlarını
tartışmaya açmaya, terörle içeriden vurmaya,
ekonomik krizle terbiye etmeye çalışıyor.
Hâlâ bize efendilik taslıyor, hâlâ 20. yüzyıl
vesayetçileri gibihareket ediyor. Hâlâ o kadar
güçlü olduğunu, her istediğini
yapabileceğini, Türkiye'yi kendi hamuruyla
yoğurabileceğinisanıyor. Ve hâlâ 20. yüzyılda
yaşadığımızı sanıyor.
Yeni Roma çökerken..
Bir zamanlar Yeni Roma İmparatorluğu olarak
görülen, Baltık Denizi'nden Suriye
sınırına kadar uzanan, ABD'nin burnunu
sürtmesiyle bölgesel ve küresel
etkisi sıfırlanan, hantal görünümüne ters
orantılı bir şekilde küçülen birlik, son birkaç
yılda, sadece Türkiye karşıtlığı yapacağım
diye olağanüstü acemilikler, basiretsizlikler,
şaşırtıcı yanlışlar yapıyor.
Avrupa Birliği ortak aklı, kendini oluşturan
devletlerin aklının bile gerisine düştü.
Coğrafyamızda, Atlantik çevresinde,
dünyanın her bölgesinde köklü
sorunlar yaşanırken, küresel güç haritası
değişirken, dünyanın ekseni kaymışken, bu
sorunlara çözüm üretme yerine kendi içinde
çatışan, ayrışan, dışlayıcı politikalara teslim
olan bir AB var karşımızda.
Terör örgütlerine teslim oldu
Bu büyüklükte bir yapının politika tarzı,
bırakın AB'yi, bırakın devlet aklını, bir örgüt
aklına geriledi. Suriyeli mülteciler sorununun
nükleer tehdit gören, Beşparmak Dağlarına
çizilen Türk bayrağını ciddi sorun olarak
tartışan bir AB aklından söz ediyoruz. Bu
yüzdendir ki AB ülkeleri, ortak karar
mekanizmaları terör örgütleriyle iş tutmaya,
onlar üzerinden siyaset yapmaya, koca AB'nin
İslâm dünyası ile ilişkilerini bu örgütler
üzerinden yürütmeye başladı, FETÖ ve
PKK'ya yakın olmayı Türkiye ile ilişkilere
tercih etti.
Mesele sadece bu kadar olsa düzeltilme
ihtimali yine de vardı. Ama çok daha
vahim bir gerçek var ki o da Avrupa'da hızla
yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslâm
düşmanlığı ve Türkiye düşmanlığı.. Avrupa
Parlamentosu'nun dün aldığı “ müzakereleri
geçici dondurma” kararının arkasında bu
düşmanlık yatmaktadır. İşte Avrupa için
korkutucu gelecek budur.
15 Temmuz saldırısı hâlâ devam ediyor
Bu gerilemenin, bu zihinsel körlüğün, bu açık
düşmanlığın, bu felâketin en büyük örneği 15
Temmuz'dur. Türkiye, 15 Temmuz'da
yaşadığı darbe ve iç savaş girişiminde
dostunu ve düşmanını tanımıştır. ABD
istihbaratının planlayıp uyguladığı, Avrupa
ülkelerinin açık destek verdiği bir çokuluslu
saldırı yaşadı. Her ne kadar açıklıkla ifade
edilmese de, bu saldırıda AB ülkelerinin ne
tür sorumlulukları olduğu, ne tür destek ve
himayeleri olduğu biliniyor.
Türkiye'nin içeriden teslim alınıp, dışarıdan
vurulmasına ve parçalanmasına yönelik bu
çokuluslu saldırı, terör örgütleri kullanılmış
olmasına rağmen Batı'nın Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi vurduğu ikinci
saldırıdır. Gülen ve teröristleri ile PKK bu
saldırıda etkin biçimde kullanılmıştır. Bir
devlet için bundan daha net bir düşmanlık
söz konusu değildir.
Türkiye, müttefiklerininsaldırısına uğramış,
AB ile ortaklık görüşmeleri olan tek
Müslüman ülke parçalanmak istenmiştir.
Bu aslında İslâm'la savaştır
ABD ve AB ülkeleri, demokrasi ve değerler
yerine savaşı, müttefikleri yerine terör
örgütlerini tercih etmiş, Türkiye'ye karşı ne
kadar örgüt varsa onlara kol kanat germiş,
savunmuş, Türkiye'ye karşı
kullanmıştır. Avrupa'yı rehin alacak olan,
Atlantik kıyılarını yoklayan ırkçılık ve İslâm
düşmanlığının ilk büyük göstergesi 15 Temmuz
saldırısıdır. Bir millet tankların önünde
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
ezilirken, kurşunlara direnirken AB
ülkelerinden tek bir cümle destek açıklaması
gelmemiştir.
15 Temmuz'un başarılı olacağından o kadar
eminlerdi ki, başarısızlık için kendilerini
hazırlama gereği bile
duymamışlardır. AB'nin son kararının, AB'nin
Türkiye ile ilişkileri germesini, Almanya ve
havarilerinin Türkiye karşıtlığına sarılmalarının
en önemli gerekçesinin bu olduğunu
düşünüyorum. 15 Temmuz başarısız olunca
başka türlü bir düşmanlık, karşıtlık, kriz
politikası başlattılar. Bu bile onların söz
konusu saldırıda ortaklıklarını ortaya koyar
nitelikte.
Terör saldırılarını onlar yaptırıyor..
Darbe girişimi başarısız olunca ABD ve
Avrupa ülkeleri ne kadar FETÖ'cü varsa
korumaya aldılar, bazılarını Türkiye'den
kaçırdılar. Çünkü bu kişiler doğrudan onların
istihbarat teşkilatlarına çalışıyordu. Binlerce
PKK mensubu Almanya ve diğer AB ülkeleri
tarafından korumaya alındı. Türkiye ile bu
ülkeler arasındaki bütün güvenlik anlaşmaları
fiilen uygulanamaz hale geldi.
Bazı Avrupa ülkeleri, Türkiye içindeki terör
saldırılarından, sivil katliamlardan bizzat
sorumludur. Bazı saldırıları onların istihbarat
teşkilatları planlayıp yönetmiştir. Saldırganlara
istihbarat, silah ve mühimmat sağlamış, hedef
göstermiştir. AB, bırakın ortaklığı, Türkiye
ile açık savaş içindedir ve bu savaş sadece 15
Temmuz saldırısıyla sınırlı değildir.
PKK ile Suriye'de bizi vuruyorlar..
Suriye'de yaptıklarını yazmıyorum bile. PKK
ile DEAŞ ile beraber olup Türkiye'yi
çevrelemek, kuşatmak için yürüttükleri koridor
planına girmiyorum bile. Bugün hâlâ, Fırat
Kalkanı'na karşı terör örgütleriyle ortak hareket
edenler, Türk askerine saldırıları planlayanlar
onlardır.
Bütün bunlar olurken hangi Avrupa
değerlerinden söz ediliyor? Hangi Türk-AB
ilişkilerinden dem vuruluyor? Bırakın artık
ortak gelecek saçmalığını. Türkiye-AB
ilişkileri bitmiştir, bir geleceği olmayacaktır.
AB, Türkiye için bir kamburdur, ayaklarında
bir bağdır, hareket alanını daraltmaktadır.
52 yıllık utanç: AB'nin çöküşünü izleyelim..
52 yıldır kapıda bekletilmek bir utançtır,
milletimizin gururunu kırmaktadır. Devam
etmeyecek ama 52 yıl daha yaşasa AB
Türkiye'yi ortak etmeyecektir. Türkiye'nin
Avrupa ile tek ilişki biçimi kalmıştır o da AB
ile değil, devletten devlete ikili ilişkileri
öncelemektir.
Bırakalım Avrupa kendini zehirlemeye devam
etsin. Bırakalım yavaş yavaş
dağılmalarını seyredelim. Türkiye'yi
parçalamak isteyenlerin kendi içinde
parçalanışını görelim. Seçimlerde ırkçıların
kazanmasını, her Avrupa ülkesine bir
Trump planını izleyelim.
Türkiye ile krizi yükselterek kendi içlerindeki
krizi örtmelerine izin vermeyelim. Güney
Avrupa'nın kopuşunu, her ülkenin
kendi ulusal politikalarına dönüşünü,
AB'nin merkezinin çöküşünü, ırkçı dalgaların
getireceği sosyal patlamaları görelim. Onların
artık değer diye bir siyasi söylemi hiç
olmayacak.
Bırakın Avrupa terörle oynaşmaya devam etsin
Bundan sonra içerideki krizleri İslâm
düşmanlığı ile, Türkiye düşmanlığı ile, yabancı
düşmanlığı ile, faşist yasa ve uygulamalarla
örtmeye devam edecekler. Biz kendi
yolumuza, kendi doğrularımıza, kendi gelecek
hesaplarımıza yönelelim. Öyle bir
uluslararası ilişkiler dönemi başlıyor ki, her
ülke kendi arayışına yoğunlaşmak zorunda
kalacaktır. Yeni bir dünya kuruluyor, dünyanın
ağırlık merkezi Atlantik dışına kayıyorsa biz de
bu yenilikleri iyi okuyup ona göre hareket
etmek zorundayız. Tek bloklu, tek eksenli
ilişkileri ağı çoktan bitti.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
Çok yönlü, çok kutuplu, çok boyutlu
ilişkilere yönelik, kendi öz savunma ve var
olma mücadelemize odaklanma
dönemindeyiz. Biz bu yola zaten
girmiştik. AB'yi zihnimizden ve kalbimizden
silmiştik. Son karar sadece Türkiye
düşmanlıklarını biraz daha açık etti. Başka
bir anlamı yok bizim için. Bırakın onlar terör
örgütleriyle oynaşmaya devam etsin.
TÜRKİYE
Tenis Kulübü’nden Boks
Kulübü’ne...
Yıldıray Oğur
Avrupa Parlamentosu dün 479’a karşı 37 oyla
Türkiye ile müzakereleri dondurma tavsiye
kararı aldı. Ama ondan önce gelin Avrupa
Parlamentosu’nun bir gün önce aldığı başka
bir karara bakalım.
Karar 304 evet, 179 hayır ve 208 çekimser
oyla verildi.
Tasarıda Rusya, think tankler, İngilizce yayın
yapan gazeteler, internet siteleri, sosyal
medya üzerinden “AB’ye karşı düşmanca
propaganda yapmak, AB kurumlarını
itibarsızlaştırmak, üye ülkeler arasındaki
farklılık ve çatışmaları kullanarak AB’yi
bölmeye çalışmak, AB-ABD ilişkilerine zarar
vermek, gerçekleri bozup, kuşkuyu provoke”
etmekle “birlik içinde siyasi parti ve
organizasyonlara destek vererek propaganda
yapmakla” suçlandı.
Son suçlamanın ne kadar etkili sonuçları
olduğu, tasarının görüşülmesi ve oylanması
sırasında ortaya çıktı.
Görüşmeler sırasında söz alan Avrupa’daki
aşırı sağ ve radikal sol partilerden
milletvekilleri tasarıyı eleştirdi. Marine Le
Pen’in partisi Ulusal Cephe’li üye Jean-Luc
Schaffhauser "AB’de Amerikan görüşleri
hâkim ve Rus propagandasından endişe
edecek bir durum yok” dedi. Ve oylamada 751
üyeli parlamentoda 304 evet 179 hayır ve 208
çekimser oy çıktı.
Bu, sadece AP’de aşırı sağ partilerin
oluşturduğu 76 üyeli bloktan değil, merkez
partiler ve radikal sol partilerden de tasarı
aleyhine oy verenler olduğunu gösteriyor.
23 Nisan’da Fransa’da yapılacak
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan ilk
sırada çıkacak gibi görünen aşırı sağcı Le
Pen’in partisinin Rusya ve Putin aşkı malum.
Ama Fransız merkez sağı onun karşısına
merkez sağ Halk Partisi’nin ön seçiminden
birinci çıkan eski Başbakan Fillon’u koyacak.
O da en az Le Pen kadar Putin sevdalısı,
Suriye’de Rusya ve Esad’la çözüm yanlısı,
göçmen karşıtı.
Daha geçen hafta AB üyesi olan
Bulgaristan'da seçimleri eski bir Sovyet yanlısı
havacı general olan; Rusya ve Putin’e çok
yakın Rumen Radev kazandı. Aday ülke
Moldova’da ise seçim kampanyasını Putin’le
fotoğraflarıyla yürüten Igor Dodon devlet
başkanı seçildi.
Brexit, Trump’ın seçilmesinden sonra
Avrupa’yı sarsacak bir seçimde aralık ayında
Avusturya’da olacak. İptal edilen devlet
başkanlığı seçimlerinin en güçlü adayı aşırı
sağcı Hofer da göçmen karşıtı ve Rusya
yanlısı bir isim.
En son Alman Şansölyesi Merkel de
Moskova’yı 2017 yılı yaz sonu yapılacak
Almanya seçimleri öncesinde Almanya’daki
seçimlere müdahalelerinden dolayı uyarmak
zorunda kaldı. Merkel’in seçimlerde altını
oyacak, göçmen karşıtlığıyla oylarını
yükselten iki aşırı sağ, ırkçı parti NPD ve
AfD’nin Rusya’dan parasal destek aldığı artık
bilinen bir gerçek. Pegida’nın benzer destekler
aldığı biliniyor. Sadece aşırı sağ partiler değil.
Eski bir KGB ajanı olan Putin, Yunanistan’da
hem aşırı sol Syriza’ya hem de aşırı sağ Altın
Şafak Partisine destek veriyor. İspanya’da ana
muhalefet partisi olan aşırı sol Podemos’un da
hem Rusya’dan hem de İran’dan yardımlar
aldığı iddia edilmişti.
Britanya’da UKIP’in Brexit’e kadar varan artan
gücü, Muhafazakâr Parti’de göçmen karşıtı,
Rusya yanlısı, Suriye’de Esad’la çözüm
arayan politikaları savunan görüşlerin de Boris
Johnson gibi isimlerle yükseldiği biliniyor.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
İtalya da sona doğru yaklaşıyor. AB ve ABD
yanlısı merkez sol Mateo Renzi’nin
merkezî hükümeti güçlendirecek 4 Aralık’taki
referandumu, geleceğini belirleyecek. Eğer
referandumdan hayır çıkarsa Obama’nın
kankası Renzi istifa edecek ve muhtemelen
gidilecek seçimde iktidara eski komedyen
Beppe Grillo liderliğindeki AB karşıtı 5 Yıldız
Hareketi gelecek. Ve onların ilk işi de AB’den
çıkış için referanduma gitmek olacak. 5 Yıldız
Hareketi’nin de pro-Putin olduğunu söylemeye
gerek yok.
Tabii bu arada Avrupa’da dolaşan en
korkutucu hareket de AB kriterlerinin yarısına
küfrederek başkan seçilmiş Trump’ın hayaleti.
Trump’ın Avrupalı müttefiklerini para ve asker
vermeyen asalaklar olarak gördüğü
konusunda kimsenin şüphesi yok.
Yaşlı, yorgun, az paralı, korkak ve fazla snob
Avrupalı müttefikler yerine Rusya’yla iş
yapmak Trump’ın tarzına daha yakın duruyor.
Tabii 2017 yılı içinde Fransa, ardından
Almanya, İtalya, Britanya’da 'küçük Trumplar'
iktidara gelmezse veya mevcut iktidarlar
'Trumplaşmaya' başlamazsa...
İşte Avrupa, Brexit’ten sonra böyle sallanırken,
daha 5 ay önce darbe atlatmış Türkiye’yi de
kaybetmeyi göze almaya karar verdi.
Avrupalı solcuların ve liberallerin reel politiği
göz ardı eden bu snobluk ve jakobenizmi
yüzünden, sadece Avrupa’da seslerinin
duyulmadığını düşünenlerin oylarıyla ırkçılar,
aşırı sağcılar yükselmiyor ayrıca Avrupa Birliği
de bir zamanlar girmeyi çok isterken sık sık
örnek gösterdiğimiz bir "tenis kulübü" olmaya
doğru ilerliyor.
Mısır’ın darbeci diktatörünü bağırlarına basan,
Suriye’de Esad’a yanlayan, Türkiye’de her gün
katliamlar yapan PKK ve darbe girişiminde
bulunmuş FETÖ’yü, onlarla mücadele eden
Türkiye’ye tercih eden bu Avrupa snobizmi
sadece Türkiye’yi Batı ittifakı içinden
uzaklaştırmıyor ayrıca Avrupa Birliği’ni de
bitiriyor.
Eski KGB ajanı Putin’in oyuncak gibi oynadığı
bu Avrupa bir zamanlar bizim girmeye
çalıştığımız; onlara özenip reformlar
yaptığımız Avrupa’ya hiç benzemiyor.
2004 yılında 79 yıl önce İtalyan ceza
yasasından kopya edip aldığımız
tecavüzcülerle evlilik yasasını AB uyum
reformları çerçevesinde ceza yasamızdan
çıkarmıştık. Türkiye o yıllarda AB çıtasıyla
demokraside önemli mesafeler aldı.
Ama Türkiye’de Avrupa Birliği’nin dönüştürücü
etkisi uzun yıllar önce miadını tamamladı.
Türkiye, kendi dinamikleriyle reformlar yaptı,
çözüm sürecini işletti, yasakları kaldırdı,
geçmişiyle hesaplaştı.
Yine de AB hedefi -hem ekonomik hem de
siyasi olarak- bir kenarda durmasında mahzur
olmayan bir hazır reçeteler havuzuydu.
Ama Avrupa sağ iktidarların Türkiye’nin
üyeliğini blokajıyla, Mısır darbesine destek,
Suriye’deki çifte standartlı politikalarla
Türkiye’de inandırıcılığını azaltan, PKK
tavrıyla eğreti hislerine neden olup ve en son
15 Temmuz darbesi sonrası gösterdiği tavırla
mide bulandıran “bir değerler sistemi” artık.
Avrupa kendi eliyle Türkiye’yi dönüştürme
gücünü kaybetti. O yüzden Türkiye’de Avrupa
Parlamentosu’ndan çıkan karar kimsenin
umurunda olmadı.
Avrupa birliği snob bir "tenis kulübü" olacaksa
zaten başta kendisi olmak üzere kimseye bir
faydası yok. Ama onun alternatifi de her gün
Halep’te insanları bombalayan Rusya’yla ve
kimseyle iş birliği yapamayacak kadar dev bir
ekonomik kara delik olan Çin’le ve onların
uydu devletlerinin yer aldığı Şanghay Beşlisi
olmasa gerek. Zaten daha internet sitesi bile
yeni açılmış Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de
böyle büyük bir iddiası yok. Suriye ile Mısır’ın
da girmeye çalıştığı böyle bir örgütün üyesi
olduğumuzda hayatımızda çok büyük bir
değişiklik olmayacak.
Batı’yı korkutmak içinse şahane bir blöf.
"Tenis Kulübü"nüze bizi almazsanız biz de en
yakınlardaki "Boks Kulübü"ne gireriz.
Belki de kulübün bir sonraki üyesi de Trump’ın
ABD’si olur.
Yine de biz Doğu'nun ve Batı'nın ortasında
olan jeopolitik önemimizin keyfini çıkaralım.
Bisiklete binelim, ağırlık kaldıralım,
güçlenelim, evimizi tamir edelim.
Bu yeni ve cesur dünyada müttefiklerden çok
buna ihtiyacımız var...
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
MİLLİYET
Ankara saldırıyı nasıl
değerlendiriyor?
Serpil Çevikcan
Dün sabah olağanüstü gelişmelere uyandık.
Adana’da valiliği hedef alan bombalı saldırıya
ilişkin son dakika haberlerini, Fırat Kalkanı
Harekâtı için El Bab sınırında
bulunan TSK unsurlarına karşı düzenlenen
hava saldırısında üç askerimizin şehit olduğu,
biri ağır 10 yaralımızın bulunduğu haberi
izledi.
Dünkü iç burkan gelişmelerden sadece biri
sürpriz değildi.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile
müzakerelerin geçici olarak dondurulmasına
yönelik tasarıyı kabul etmesi.
El Bab operasyonunda ÖSO’ya destek veren
Türk askerlerine yönelik saldırı, devlet aklıyla
üzerinde durulması, ince elenip sık
dokunulması gereken bir hadise.
Dün, saldırıya ilişkin TSK’dan yapılan kısa
duyurunun ardından Ankara’da sivil ve askeri
kaynaklarla yaptığım görüşmeler ışığında, şu
tespit ve bilgileri paylaşabilirim:
Ankara’daki soru işaretleri
Ankara’daki tespitler, saldırının Suriye rejim
güçleri tarafından yapıldığı yolunda. Buna
karşın, TSK tarafından bilgilendirme
yapılmadan önceki saatlerde bazı internet
sitelerine Esad rejimi kanadından
düşen haberler, soru işaretlerine yol açtı.
Önce, “Biz yapmadık”, ilerleyen saatlerde ise,
“Araştıralım, bilgi daha sonra verilecek”
mealindeki açıklamalar dikkat çekmiş
durumda.
Bir başka dikkati çeken husus, saldırının
gerçekleştiği tarih. Tam bir sene önce, 24
Kasım’da, angajman kurallarını ihlal eden Rus
uçağı, Türk Hava Kuvvetleri tarafından
düşürülmüş ve bu Türkiye ile Rusya arasında
krize yol açmıştı. Türk askerine yönelik dünkü
saldırının, bu olayın yıldönümüne denk
gelmesi, büyük bir soru işareti. Ancak
kaynaklar, 24 Kasım’a denk gelmesine karşın,
saldırının rejim uçağı tarafından
gerçekleştirildiği gerçeğini değiştirmediğinin
altını çiziyorlar. Rusya’nın bir süre önce Suriye
rejiminin Türkiye’nin özellikle hava
operasyonlarından rahatsızlık duyduğuna
yönelik mesajlar vermesi ve Rusya yönetimi
ile rejim arasındaki sıkı işbirliği gerçeği göz
önünde bulundurulmakla birlikte asıl faile
odaklanılması gerektiğinin altı çiziliyor. Ancak
saldırının Rusya’nın ve Suriye rejiminin Türk
savaş uçaklarının uçuşları konusunda
yeniden, “yeşil ışık” yaktığı ve yoğun hava
harekâtlarının düzenlediği bir dönemde
gerçekleşmesi ayrıca dikkat çekici bulunuyor.
Saldırının rejim güçleri tarafından
gerçekleştirildiği açıklansa da soru işaretleri
çok fazla. Esad yönetiminin ordu güçlerine
bütünüyle hakim olmaması, ordu güçleri içinde
Esad’ın ya da etrafının dışında merkezlerin de
bulunması, saldırının bu güçler tarafından mı
organize edildiği sorusunu da akla getiriyor.
03.30’da gerçekleştirilen saldırının yüksek
irtifada uçan savaş uçağı ya da uçaklarınca
gerçekleştirildiği düşünülüyor. Ani biçimde
gerçekleştirilen saldırının düşük irtifada
gerçekleştirilmesi durumunda uçaksavar,
makineli tüfekler ve zırhlı araçlardaki
silahlarca karşılık verilebileceği, ancak bunun
gerçekleşmediğine dikkat çekiliyor.
Akar’ın açıklaması
3 ayı geride bırakan Fırat Kalkanı Harekâtı
süresince, ÖSO güçleri ya da TSK unsurları,
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
rejimle hiç karşı karşıya
gelmedi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Hulusi Akar, geçen hafta, NATOParlamenter
Asamblesi’nde rejimin büyük önem
verdiği Halep için, “Halep’le ilgili Türkiye’nin,
TSK’nın bir tek mermi attığını söyleyen varsa
ben istifa ederim. Bu terbiyesizliktir, iftiradır,
yalandır, ahlaksızlıktır” ifadelerini kullanmıştı.
Akar’ın bu ifadelerinin rejim tarafından
memnuniyetle karşılandığı ve rejimi
rahatlattığı biliniyor. Rejimin böyle bir tablo
varken Türk askerini hedef alması, bu nedenle
çok yönlü olarak değerlendiriliyor. Bölgedeki
askerin Suriye güçlerine karşı olumsuz bir
davranışta bulunmamasına karşın neden ani
bir kararla saldırının yapıldığı, organize bir
hareketin mi söz konusu olduğu masaya
yatırılıyor.
Nokta istihbarat, nokta atış
Bölgedeki ÖSO unsurlarına özel kuvvetlerden
oluşan timler eşlik ediyor. Fırat Kalkanı
kapsamında Suriye’de 300’e yakın özel
kuvvetler personeli, tank ve zırhlı araçlardaki
personel bulunuyor. ÖSO gruplarına 10-15
kişiden oluşan özel kuvvet timleri harekât
sırasında eşlik ediyor. Saldırıya uğrayan grup,
El Bab’ın batı bölgesinde, Bab’a yaklaşık 1 km
mesafede. Saldırıda ölen ÖSO mensubu ise
yok. Bu veriler, uçakların sağlam bir istihbarat
alarak nokta atışı yaptığı şeklinde
değerlendiriliyor.
Saldırıdan hemen sonra gece 04.10’da Türk
F-16’ları bölgeye hemen intikal ettiriliyor,
ancak herhangi bir sıcak temas yaşanmıyor.
Sıcak temas olasılığını da göz önüne alarak
bölgeye intikal eden uçaklar, çevre kontrolü
sonrası herhangi bir başka uçağın ya da
saldırı düzenleyecek askeri bir unsurun
olmadığını kayıt altına alıyor.
Sahadaki Türk askeri
Ankara, üç şehidin verildiği saldırıyla ilgili
olarak uluslararası hukuktan kaynaklı tüm
haklarını kullanacak. Ankara’da saldırının arka
planının tam olarak aydınlatılmasına
çalışılıyor. Bu yapılırken bölgede halihazırda
çok sayıda Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
olduğu gerçeği ön planda tutuluyor. 300’e
yakın personel, zırhlı araçlar ve uçaklarla
yapılan operasyonlar dikkate alındığında
soğukkanlı davranmanın önemine işaret
ediliyor. Türkiye’nin Fırat Kalkanı
operasyonuyla kazandığı zeminin de
kaybedilmemesi gerektiği vurgulanıyor.
ÖSO, Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında El
Bab merkezine olan mesafesini 1 km’ye kadar
indirdi. Rejim güçlerinin ise özellikle Halep’in
kuşatılması için büyük önem taşıyan El Bab’a
mesafesi halen 10 km. Rejimin, Halep’te
birlikte hareket ettiği unsurlar arasında ÖSO
içerisinde de faaliyet gösteren bazı gruplar da
bulunuyor. Rejimin, ÖSO’nun El Bab’ı alması
durumunda, Halep’te birlikte savaştığı
grupların da bu kent için, “iştahlanabileceği”
kaygısını duyduğu yapılan
değerlendirmelerden biri.
Sağduyuyla hesap sorma
Masadaki bir başka başlık ise PYD.
Türkiye’nin PYD’yi vurmasının hem ABD hem
Rusya tarafından istenmediği, her iki ülkenin,
“Hedef DEAŞ olmalı” uyarıları dikkati çekiyor.
El Bab’a ilerleyen ÖSO ve destek veren TSK
unsurları, bölgede 11 köyü alarak bir cep
oluşturan PYD’ye karşı da müdahalede
bulunuyor. Saldırı değerlendirilirken bu
parametre de unutulmuyor.
Türkiye’nin Suriye rejimiyle karşı karşıya
gelmesine yol açabilecek bu gelişme
karşısında devlet aklıyla hareket edilerek,
soğukkanlılığı yitirmemekte fayda bulunuyor.
Unutulmaması gereken husus, Türkiye ile
Suriye rejiminin açıktan çatışmasını isteyen
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
güçler.
Başbakan Binali Yıldırım’ın dün söylediği gibi,
elbette bu saldırı karşılıksız kalmayacak.
Ve yine Yıldırım’ın söylediği gibi, Türkiye’nin
Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan memnun olmayan
çok sayıda aktör var.
Buna karşın odağında sağduyunun ve
Türkiye’nin çıkarlarının olduğu bir hesap
sorma süreci esas alınmalı.
GÜNEŞ
Yakından kumandalı bomba
Ergün Diler
Türkiye hep söylediğim gibi asla ve kat'a
kendi haline bırakılmaz! Bırakmak
istemezler. Her türlü oyunla, kumpasla,
tezgahla gelirler. Dün de geldiler, bugün de
gelecekler, yarın da... Bu değişmez. Ama
neden geldiklerini anlamak da şart! Türkiye,
içinde büyüyen FETÖ'ye, PKK'ya ve diğer
örgütlere karşı temizlik harekatı başlattı.
Tutuklamalar, gözaltılar, işten el çektirmeler,
soruşturmalar, incelemeler peş peşe geldi...
Gelecek de... Tabii bunlardan birileri
rahatsız olacaktır.
Bakın AVRUPA'ya, ALMANYA'ya...
15 Temmuz'a karışan darbeci
askerler RAMSTEIN ÜSSÜ'ne sığınmak
istedi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin II. Dünya
Savaşı'ndan
sonra RHEINLANDPFALZ eyaletinde
kurduğu havaalanına yani! Burada görev
yapan çok sayıda Türk askeri Almanya'dan
sığınma talep etti. NATO
da "Bakarız!" dedi.
Kaçan diğer örgüt mensupları Almanya'ya
gitti mi? GİTTİ! Almanya "Türk Devleti ile
sorun yaşayan herkesi
bekliyoruz!" çağrısı yaptı mı?
YAPTI!
Can Dündar, Zekeriya Öz, Celal Kara ve
ismini sayamayacağımız pek
çok İMAM buralara sığındı mı? SIĞINDI!
Demek ki 15 TEMMUZ'un içinde NATO
vardı! Almanya var mıydı?
Elbette! Hillary Clinton-Merkel çizgisi
tamamen destekti! Dün de bugün de...
Peki bunların içimizde TARAFTARI, gönül
vereni var mıydı? Hem de ÇOOOK!
Avrupa-Amerika arasında bir HAT baştan
beri Erdoğanlı Türkiye'den kurtulmak istiyor.
Tek dertleri ERDOĞAN! Giderse dünyalar
onların olacak... Yakın geçmişi bir
hatırlayın!
İstihbarattan, polisten, savcıdan, askerden
geldiler! Şimdi de PARADAN gelmek
istiyorlar.
17-25 Aralık, Oslo, 7 Şubat, Gezi ve 15
Temmuz!
Devleti devlet yapan bütün enstrümanlar
buralarda kullanıldı. Bazen polisle bazen
savcı ile bazen de tankla tüfekle geldiler.
YIKAMADILAR!
Yıkamayınca iyiden iyiye açığa çıktılar.
Artık SAKLANMA, GİZLENME gereği
duymadılar. Bir de Hillary Clinton
kaybedince çıldırdılar.
DÜN NE OLDU?
Adana Valiliği'nin otoparkında sabah saat
08.05'te, valilik makam girişine yakın yerde
bırakılan bomba yüklü araç bir kadın terörist
tarafından patlatıldı.
Hain saldırıda 2 vatandaş yaşamını yitirdi,
33 kişi yaralandı. Vali kıl payı kurtuldu! Peki
neden ADANA hedef seçilmişti?
Acaba ENERJİ ZİRVESİ
ORADA TOPLANDIĞI İÇİN OLABİLİR Mİ!
Kesinlikle evet!
Türk Silahlı
Kuvvetleri FIRAT KALKANI operasyonunda
rejim güçlerine ait uçaklar tarafından
vuruldu!
Saldırıda üç askerimiz şehit düştü.
Saldırı, RUS UÇAĞININ Suriye sınırında
düşürülmesinin yıldönümünde
gerçekleşiyordu! Birileri bu kez sınırın öteki
tarafından gelerek TÜRK-RUS gerginliği
istiyordu. Düzelen ilişkilerden rahatsızlık
duyuyordu! Olabilir mi? Kesinlikle evet!
Bir yandan bunlar yaşanırken TÜRK
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
DEVLETİ DÖVİZ üzerinden gelenlere faiz
silahıyla karşılık veriyordu. Durması,
dinmesi gereken saldırı daha da
artıyordu! AVRUPA PARLAMENTOSU Tür
kiye'siz bir AVRUPA için ellerini
kaldırıyordu.
Çoğunluk "ANKARA
OLMADAN GİDELİM" diyordu! Bu
mümkün değildi. Anlamı ERDOĞAN'ı
devirip öyle ilerleyelim demekti! Oylama
ne zaman değerlendirmeye alınacaktı?
Aralık'ta! AB LİDERLER ZİRVESİNDE!
Bir soru! Türkiye ne
zaman ÜYELİK MÜZAKERELERİNE
BAŞLAMIŞTI?
O da Aralık 2004'te! Peki Türkiye'yi saf dışı
bırakıp Erdoğan ve ailesini almayı
düşünenler ne zaman harekete geçmişti?
Evet! 17-25 Aralık'ta... Yeni yıl girmeden
birileri devamlı bir şeyler yapmak istiyordu!
Peki o darbeyi yapamayanlar nereye
kaçıyordu?
Almanya'ya...
OYLAMA ile Türk ekonomisini sarsmak
istiyorlardı! Zaten DOLAR da EURO da
yükselen bir grafikle yoluna devam etmek
ister bir tablo çiziyordu!
Saldırı EKONOMİK değil SİYASİYDİ!
Biraz daha açalım... Bizim üzerimize
gelseler de olay sandığımızdan çok daha
büyük!
Amerika'ya TRUMP'ın BAŞKAN olmasında
n sonra dünya yeni bir rotaya oturacak! Bu
yolun TRUMP'la ilgisi yok!
O, karar verildikten sonra önü açılan ve
gelmesi gereken biri! Trump sadece planın
eksiksiz işlediğinin göstergesi...
8 Kasım'da ABD yeni Başkanını seçti.
Sonraki 12 gün içinde, yani 20 Kasım'a
kadar, İSVİÇRE'den 570 milyar dolar,
Avrupa ve Asya'dan 1.6 trilyon dolar
transfer etti. Dahası vardı! Burası oldukça
ilginçti! Apple, Microsoft, Coca Cola,
Google, Oracle, General Motors gibi dev
şirketler de Nevada Reno'ya 'OK' dedi.
Yani TRUMP'tan önce paranın karargahı
olarak bilinen merkezlere PARA yağıyordu!
Bu, paranın anavatanına dönüşünü
hızlandıracaktı!
Trump'ın BÜYÜK POLİTİK DEHA olmadığı
ortada. Ancak PARADAN iyi anlardı. Apple,
Microsoft, Coca Cola, Google, Oracle,
General Motors artık Amerika'nın en fakir
bölgelerinde yatırımlara başlayacak. Zor bir
değişim olsa da bunun startı verildi.
Başlarda dünya acı çekecek. Bu net! Ancak
2017 içinde ABD'ye 5 trilyon doların
üzerinde bir akış olacak. Öngörülen miktar
bu...
Böylesine büyük bir
hamle DOLARIN Avrupa ve Asya'da yüzde
40 civarında değer kazanmasına yol
açacak. Zaten FED de faizleri artıracak! Ne
zaman?
ARALIK'ta!
Bu planla, Avrupalı ve Uzakdoğulu
şirketlerin de ABD'ye gelmesi sağlanacak.
Özellikle Japon ve Güney Koreli şirketler,
parasını Nevada Reno'da değerlendirecek.
Onun karşılığında Amerikan devleti o
ülkelere belli ölçülerde dolar akışı
sağlayacak.
Trump, seçim sürecinde verdiği bir
mülakatta, "Başkan seçilirsem Apple'a,
bilgisayarlarını ve diğer ürünlerini bu ülkede
ürettireceğim" dedi. Bunu nasıl yapacağı
sorusuna ise "Tim Cook'un üzerine öyle bir
çökerim ki Silikon Vadisi'ne gidene kadar
kendine gelemez" cevabını verdi.
Yeni dönemde EKONOMİNİN DÜMENİ
WASHINGTON'da olacak.
O belli! Çin, ABD ile anlaşma yolunu seçti.
Açıklamalara dikkat ederseniz, Trump'a
Çin'den büyük destek var.
Trump'ın 2 akıl hocası var. İkisinin de Çinli
olması tesadüf değil!
Trump'ın parayla ilgili kitaplara giren bir
sözü vardır: "Para benim için hiç bir zaman
motivasyon kaynağı olmamıştır, sadece
kendimi takip etmem için bir yoldur. Asıl
heyecan oyunu oynamaktır." Bunun anlamı
şudur:
"Parayı yönetmek her
şeyi yönetmektir!" Şirketlerin Amerika'nın
içinden çıkıp dünyayı yönettiği bir
sistemin yerine Washington'ın arkasından iş
çevrilemeyen bir dünyaya doğru gidiyoruz...
Şirketler kalacak ama son sözü Washington
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 25/11/2016
söyleyecek...
İşte bu iklimde PARA anavatanına
giderken, Hillary ile Merkel arasındaki HAT
büyük zarar görmüşken AVRUPA
Türkiye'ye bu kaosta bir yumruk daha atmak
istiyor... Ankara'yı köşeye sıkıştırıp kendileri
için bir NEFES BORUSU inşa etmek
peşindeler. Bu nedenle de ERDOĞAN
GİTMELİ!
Peki nasıl? EKONOMİK
TÜRBÜLANSLA! İşte bu metodla
geleceklerdir.
Gelmeye devam edeceklerdir. Çünkü
FETÖ'den tutuklananların sözleri;
Hürriyet'in GİZLİ
MANŞETLERİ hep AK PARTİ'yi BÖLMEY
E yönelik! Bilerek ya da bilmeyerek bunu
yapıyorlar! Ama içerideki FETÖ'cüler son
derece bilinçli bir hamle ile geliyorlar. Para
gücünü artırırsa AK
PARTİ içindeki PARANIN temsilcileri
kesinlikle ve kesinlikle ortaya çıkacaktır.
Bunun için uzun zamandır fırsat kolladıkları
da aşikar! Hatta Erdoğan'a destek olan
MHP de risk altında!
Devlet Bey de bu saldırılardan payına
düşeni alacaktır. Çünkü partisinin çatısı
altında Hillary ile yan yana gelmeye hazır
bekleyen çok isim vardı!
Dönelim başa! Türkiye kendi geleceği
için "ŞANGHAY" diyor ve saldırılar hemen
tavan yapıyor! Döviz fırlıyor, uçaklar
vuruyor, içeride bombalar patlıyor...
Saldıranlar KRİZİ TAVAN yaptırarak GENİŞ
BİR KOALİSYON İSTİYOR!
Erdoğansız tabii!
Bunu unutmayın!
Canımızı yakan gelişmelere bir de böyle
bakın! Bakın ki oyunu anlayın!
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Download