VÝDÝN dilerin sayýsý yarýya indi. 1934’te 15.462 Bulgar, 2167 müslüman (üçte biri Çingene), 599 yahudi ve 237 diðerleri vardý. Böylece Ruslar’ýn eline geçmesinden yarým asýr sonra Vidin Osmanlý döneminin son yýllarýndakinden daha küçük hale geldi. 1939’da Çankov Vidin’deki tekstil, porselen, gýda üretimi ve tütün gibi hafif sanayi ile terzilik, ayakkabýcýlýk ve marangozluk gibi el sanatlarýnýn varlýðýndan söz eder. Vidin’deki Osmanlý mimari eserlerinin ortadan kaldýrýlmasý tedrîcî bir seyir takip etti ve 1908’de on iki cami hâlâ ayaktaydý. 1970’lere kadar Vidin’de dört cami bulunmaktaydý: XVIII. yüzyýldan kalma Mustafa Paþa Camii, 1215’te (1800) Pazvandoðlu’nun annesi Rukiye Haným tarafýndan tekrar inþa ettirilen Akcami, 1216 (1801) tarihli Pazvandoðlu Osman Camii ve 1856 tarihli Yahyâ Bey Camii. 1970’li yýllarda, 1724’teki sur inþaatýndan kalma Ýstanbul Kapýsý restore edilerek ve Ortaçað görünümü verilerek XIV. yüzyýla ait Çar Sratsimir Kalesi diye tanýmlandý. Günümüzde ise sadece restore edilen Pazvandoðlu Camii ayaktadýr. Pazvandoðlu’nun kurduðu kütüphanedeki kitaplar Sofya Millî Kütüphanesi’ne taþýndý, ancak kubbeli orijinal kütüphane binasý caminin yanýnda varlýðýný sürdürmektedir. 2001 Martýndaki nüfus sayýmýna göre bütün Vidin bölgesinde Türkçe konuþan yalnýzca 139 müslüman nüfus vardý. Aðýrlýklý askerî tarihine karþýlýk Vidin bazý meþhur Osmanlý âlimlerinin doðduðu yerdir. Bu silsile, II. Bayezid zamanýnda tamir edilen Vidin Kalesi’ndeki bazý kitâbelerin metinlerini hazýrlayan ve diðer bazý tarih beyitleri yazan Zarîfî Çelebi ile baþlar. Ayrýca XVII. yüzyýlýn sonlarýnda yaþayan Çorbacýzâde Mehmed, Kelile ve Dimne’yi Türkçe’ye çeviren, bunun yanýnda Pazvandoðlu ya da Vidinli Mustafa Efendi (ö. 1855) kütüphanesiyle camisinin günümüzde de muhafaza edilen kitâbelerini yazan þair Ýbrâhim Mâhir Efendi, devlet adamý ve matematikçi Hüseyin Tevfik Paþa’nýn da anýlmasý gerekir. Velûd bir müellif olan Þeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi de Vidin’de çalýþmýþ ve Bulgaristan’ýn baðýmsýzlýðýný kazandýðý yýl burada vefat etmiþtir (1881). Vidin idarî biriminin merkezi olan þehirde 2011 yýlýnda 48.071 nüfus mevcuttu. BÝBLÝYOGRAFYA : Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VI, 167-170; Defterdar Sarý Mehmed Paþa, Zübde-i Vekayiât (nþr. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 336, 369; M. F. Thielen, Die europäische Türkey ein Handwörterbuch für Zeitungsleser, Wien 1828, s. 307308; Zinkeisen, Geschichte, VII, 230-253; K. Jire®ek, Geschichte der Bulgaren, Prag 1876, s. 486- 106 503; Acta Bulgariae Ecclesiastica 1565-1799 (ed. E. Fermendÿiu), Zagrabiae 1887, s. 259-266; P. Syrku, Opisanie Ture®koj Imperii, sostavlenoe russkim biv{im v plenu u turok vo vtoroj polovine XVII veke, St. Petersburg 1890, s. 32; D. Cuhlev, Istorija na Grad Vidin, Sofia 1932; Z. Cankov, Geografski Re®nik na Balgarija, Sofia 1939, s. 77-78; D. Djonova, “Vidin, Historische Übersicht”, Antike und Mittelalter in Bulgarien (ed. V. Beševliev – J. Irmscher), Berlin 1960, s. 189-202; B. Nedkov, Balgarija i sasednite zemi prez XII v. spored “Geografijata” na Idrisi, Sofia 1960, s. 79; T. Zlatev, Balgarskite gradove po reke Dunav prez epohata na Vazra´daneto, Sofia 1962, tür.yer.; E. R. Tappe, Documents Concerning Rumanian History (1427-1601), Collected from British Archives, London 1964, s. 79; J. Nemeth, Die Türken von Vidin, Sprache, Folklore, Region, Budapest 1965; D. Bojani@-Luka@, Vidin i Vidinskijat Sand´ak prez 15-16 vek, Sofia 1975; A. Kuzev – V. Gjuzelev, Balgarski srednovekovni gradove i kreposti, Varna 1981, s. 98-115; J. V. A. Fine, The Late Medieval Balkans, Ann Arbor 1987, s. 171-184, 220-229, 366-368; I. Vásáry, Cumans and Tatars, Oriental Military in the Pre-Ottoman Balkans, 1185-1365, Cambridge 2005, tür.yer.; R. Gradeva, “Osman Pasvantoðlu of Vidin: Between Old and New”, The Ottoman Balkans: 1750-1830 (ed. Frederick F. Anscombe), Princeton 2006, s. 115-161; a.mlf., “Between Hinterland and Frontier: Ottoman Vidin, Fifteenth to Eighteenth Centuries”, The Frontiers of the Ottoman World (ed. A. C. S. Peacock), Oxford 2009, s. 331-351; a.mlf., “War and Peace Along the Danube: Vidin at the End of the Seventeenth Century”, OM, XX (LXXXI)/1 (2001), s. 149-175; V. H. Aksan, Ottoman Wars 17001870: An Empire Besieged, London 2007, s. 219-224; Hristiyan Atasanov, Hristiyani: Evrei vav Vidinsko, D´izie opisi na Vidinskiya sand´ak ot 20-te godini na XVIII vek, Sofia 2010; P. Nikov, “Istorija na Vidinskoto Knjazestvo do 1323 godina”, Godi{nik na Sofijskija Universitet, Istorisko-Filologi—eski Fakultet, XVIII/8, Sofia 1922, s. 3-124; P. Miyatev, “Les monuments Osmanlis en Bulgarie”, RO, XXIII (1959), s. 7-28; Stamen Mihailov, “Arheologiceski proucvanija na krepostta Baba Vida”, Arheologija, III/3, Sofia 1961, s. 18; A. Kuzev, “Die Beziehungen des Königs von Vidin Ivan Sracimir zu den Osmanischen Herrschern”, EB, VII/3 (1971), s. 121-124; a.mlf., “Vosstanie Konstantina i Fruzina”, Bulgarian Historical Review, II/3, Sofia 1974, s. 53-69; I. Bozilov, “Zur Geschichte des Fürstentums Vidin”, Byzantinobulgarica, IV, Sofia 1973, s. 113-119; M. Stajnova, “Ottoman Libraries in Vidin”, EB, XV/2 (1979), s. 54-69; M. Kiel, “The Date of Construction of the Library of Osman Pasvantoðlu in Vidin. A Note on the Chronogram of the Ottoman Inscription of the Library and the Identity of its Poet”, a.e., XVI/3 (1980), s. 116-119; V. Gjuzelev, “Beiträge zur Geschichte des Königreiches von Vidin im Jahre 1365”, Südost-Forschungen, XXXIX, München 1980, s. 1-16; Y. D. Spisarevska, “Novi Dokumenti za Deynostta na Italianski Targovec vav Vidin v Nacalnoto na XVI vek”, Izvestiya Narodna Biblioteka Kiril i Metodij, XVI, Sofia 1981, s. 623-636; R. Zens, “Pasvanoðlu Osman Paþa and the Paþalýk of Belgrade, 1791-1807”, IJTS, VIII (2002), s. 89-104; Svetlana Ivanova, “Widin”, EI 2 (Ýng.), XI, 206-208. ÿMachýel Kýel – — VÝK…YETÜ’r-RÝVÂYE ( ) אא ˜ Burhânüþþerîa Mahmûd b. Sadrüþþerîa el-Evvel Ubeydullah el-Mahbûbî el-Buhârî’nin (VII-VIII./XIII-XIV. yüzyýl) Hanefî mezhebinin temel metinlerinden biri olan eseri. ™ Kýsaca el-Višåye olarak bilinen Višåyetü’-r-rivâye fî mesâßili’l-Hidâye, Hanefî mezhebinde “mütûn-i erbaa” veya “mütûn-i selâse” diye anýlan özlü fýkýh metinleri (DÝA, XIII, 16) arasýnda yer alýr. Eserin müellifinin kimliði konusu, gerek günümüze ulaþan nüshalarýnda gerekse biyografik / bibliyografik kaynaklarda farklý bilgilerin yer almasý sebebiyle çok tartýþýlmýþtýr. el-Višåye’nin Sadrüþþerîa es-Sânî tarafýndan yapýlan en-Nušåye adlý muhtasarýný þerheden Hanefî fakihi Kuhistânî ile Kâtib Çelebi ve Leknevî müellifin Burhânüþþerîa Mahmûd b. Sadrüþþerîa el-Evvel olduðu kanaatindedir (Câmi£u’r-rumûz, s. 10; Keþfü’¾-¾unûn, II, 2020; £Umdetü’r-ri£âye, I, 105-106). Diðer bazýlarý ise eseri Burhânüþþerîa Mahmûd’un kardeþi, el-Hidâye þârihlerinden Tâcüþþerîa Ömer b. Sadrüþþerîa el-Evvel’e nisbet etmektedir. Bu iki kardeþ biyografi eserlerinde genellikle karýþtýrýlmýþ ve Tâcüþþerîa lakabý Ömer’e deðil Mahmûd’a izâfe edilmiþtir (Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 273a-b; Leknevî, I, 97-106). Tâcüþþerîa’nýn oðlu Mes‘ûd b. Ömer Burhânüþþerîa’nýn kýzýyla evlenmiþ ve bu evlilikten el-Višåye’nin kendisi için telif edildiði Sadrüþþerîa es-Sânî Ubeydullah b. Mes‘ûd dünyaya gelmiþtir. Dede Burhânüþþerîa el-Višåye’nin mukaddimesinde, torunu Sadrüþþerîa’nýn temel eðitimi için ezberlediði metinlerin yanýnda fýkýhta da bir metin ezberlemesini arzuladýðýný, fakat kendisini tatmin edecek bir metin bulamadýðýndan bu eseri kaleme aldýðýný söyler (Sadrüþþerîa, I, 4). Sadrüþþerîa da Þer¼u’l-Višåye’nin mukaddimesinde (I, 4) dedesi eseri telif ederken bir yandan da kendisinin onu ezberlediðini, bir anlamda ezberle telifin paralel yürüdüðünü kaydeder. Sadrüþþerîa hem bu eseri hem elVišåye’yi özetlediði en-Nušåye’nin mukaddimesinde el-Višåye müellifini “dedem Burhânüþþerîa Mahmûd b. Sadrüþþerîa” þeklinde açýkça yazmýþ, ayrýca baba tarafýndan dedesinin lakabýný Tâcüþþerîa diye kaydetmiþtir (Sadrüþþerîa, I, 3-4; Kuhistânî, I, 9-10; Ali el-Karî, I, 37-38). Bu da el-Višåye müellifinin, onun anne tarafýndan dedesi Burhânüþþerîa Mahmûd VÝK…YETÜ’r-RÝVÂYE b. Sadrüþþerîa olduðunu kesin biçimde ortaya koymaktadýr. Adýndan da anlaþýlacaðý üzere eser, Hanefî fýkýh öðretiminde en çok tutulan ders kitaplarýndan olan el-Hidâye’deki meselelerden (hukukî önermelerden) derlenmiþtir. Burhâneddin el-Mergýnânî, el-Hidâye’de sadece þerhettiði kendi eseri Bidâyetü’l-mübtedî’de yer alan meseleleri tahlil etmekle kalmamýþ, bu metinde geçmeyen, mezhebin kurucu imamlarýndan sonra gelen ve daha çok meþâyih adý verilen mezhep otoritelerinin fetvalarýndan seçilmiþ pek çok meseleyi de tahliline ilâve etmiþtir. Burhânüþþerîa da bu eserde yer alan meselelerden seçme yoluyla -bir anlamda el-Hidâye’nin delillerini deðil meseleler kýsmýný özetleyerek- el-Višåye’yi yazmýþtýr. el-Višåye, Hanefî hukuk literatüründe “mütûn” adý verilen temel eserler arasýnda yer alýr. Mezhebin ana çatýsýný oluþturan ve “zâhirü’r-rivâye” denilen mutemet görüþlerin derlendiði bu muhtasarlarýn en önemlileri mütekaddimîn döneminde Þeybânî’nin el-Câmi£u’½-½a³¢r’i, MuÅta½arü’¹-ªa¼âvî, MuÅta½arü’l-KerÅî, Hâkim eþ-Þehîd’in el-MuÅta½arü’l-Kâfî’si ve MuÅta½arü’l-Æudûrî’dir; müteahhirîn döneminde bunlara Mevsýlî’nin el-MuÅtâr’ý, Ýbnü’s-Sââtî’nin Mecma£u’l-ba¼reyn’i, Burhânüþþerîa’nýn el-Višåye’si ve Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Kenzü’d-dešåßiš’i eklenmiþtir. el-Višåye müteahhirîn döneminde en çok itibar gören üç metinden (mütûn-i selâse) biridir (diðerleri MuÅta½arü’l-Æudûrî ve Kenzü’d-dešåßiš; bk. £Umdetü’r-ri£âye, I, 47); ayrýca mütûn-i erbaadan (dört metin) biri olarak da kabul edilmektedir (diðerleri Kenzü’d-dešåßiš, elMuÅtâr, Mecma£u’l-ba¼reyn ). Bu metinlerin sadece zâhirü’r-rivâyeyi veya mezhep imamýna ait görüþleri içerdiðine dair yaygýn kanaat söz konusu kitaplarýn aðýrlýklý biçimde bu görüþlere dayandýðý þeklinde anlaþýlmalýdýr; zira bunlarda zâhirü’r-rivâye dýþýndaki görüþler yanýnda imamýn seçkin talebelerinden nakiller de bulunmakta, onlardan sonraki hukukçularýn görüþleri de zaman zaman mezhep doktrini olarak vazedilmektedir (a.g.e., I, 48). Eserde müteahhirîn döneminin özelliði olan karmaþýk, dolambaçlý üslûp benimsenmiþtir. Bunun sebebi metnin, bir meseleyi açýkça anlatmak amacýyla deðil mezhep doktrinini ezberlenebilecek bir üslûpla kaleme almak için yazýlmýþ olmasýdýr. Yine müteahhirîn döneminin bir özelliði olarak ayný zamanda edebî bir eser orta- ya koyma, hatta çoðu defa ilk okunduðunda anlaþýlamayacak bir üslûpta kaleme alma arzusu da bir baþka sebep kabul edilebilir. Ayrýca Burhânüþþerîa’nýn nesebinin sahâbeden Ubâde b. Sâmit’e dayandýðý rivayet edilse de (a.g.e., I, 97) kitapta gündelik hayattan örnekleri Farsça vermesinden hareketle kendi konuþma dilinin Arapça deðil Farsça olmasý ihtimal dahilindedir. Üslûp konusundaki bu olumsuzluðuna raðmen eser yazýldýðý dönemden itibaren (muhtemelen VII/XIII. yüzyýlýn sonlarý veya VIII/XIV. yüzyýlýn baþlarý) çok tutulmuþ ve Hanefî mezhebinin yayýldýðý Hint alt kýtasý, Osmanlý coðrafyasý ve Orta Asya medreselerinde müellifin torunu Sadrüþþerîa tarafýndan yazýlan þerhle birlikte temel fýkýh öðretimi kitabý haline gelmiþtir. Osmanlý medreselerinde öðrenciler ilk yýllarda Sadrüþþerîa’nýn kendi adýyla özdeþleþen Þer¼u’l-Višåye’sini (Sadrüþþerîa) okur ve ardýndan el-Hidâye ile yüksek öðrenimlerini tamamlarlardý. el-Višåye üzerine pek çok çalýþma yapýlmýþtýr; bunlarýn arasýnda en önemlisi sözü edilen þerhtir. Sadrüþþerîa el-Višåye’yi muhtemelen ezberlemek için uzun bulduðundan en-Nušåye muÅta½arü’lVišåye adýyla özetlemiþtir. Þer¼u’l-Višåye de hem ana metnin hem bu muhtasarýnýn þerhi mahiyetindedir (Þer¼u’l-Višåye, I, 5). el-Višåye’ye dair geniþ bir þerh yazan (el-£Ýnâye þer¼u’l-Višåye, Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 765-766) Ýznik Medresesi müderrisi Kara Hoca lakaplý Alâeddin Ali Esved’den (ö. 800/1397) itibaren Osmanlý âlimleri esere çok raðbet etmiþ, gerek el-Višåye gerekse þerhine yönelik çok sayýda hâþiye ve ta‘lik çalýþmalarý yapýlmýþtýr. Eser üzerine Sadrüþþerîa’dan baþka Ýbn Melek, Musannifek, Þeyhzâde, Alâeddin et-Trablusî gibi birçok âlim þerh yazmýþ, Sadrüþþerîa’nýn defalarca basýlan þerhi üzerine de Hayâlî, Kara Sinan, Yâkub Paþa, Ahîzâde Yûsuf Efendi, Fenârî Hasan Çelebi, Sinan Paþa, Hüsamzâde Mustafa Efendi, Niksârî, Hatibzâde Muhyiddin Mehmed Efendi, Hâfýz-ý Acem, Karabâðî, Ýsâmüddin el-Ýsferâyînî, Birgivî, Kadýzâde Ahmed Þemseddin, Hasan Kâfî Akhisârî ve Abdülhay el-Leknevî’nin de (nþr. Salâh Muhammed Ebü’lHâc, £Umdetü’r-ri£âye £alâ Þer¼i’l-Višåye, I-VI, Beyrut 2009; es-Si£âye fî keþfi mâ fî Þer¼i’l-Višåye, Lahor 1976) aralarýnda bulunduðu âlimlere hâþiye kaleme almýþtýr (Keþfü’¾-¾unûn, II, 2020-2024; Leknevî, I, 107-135; Brockelmann, GAL, I, 468-469; Suppl., I, 646-647; Abdullah Muhammed el-Habeþî, III, 2149-2163). Nizâmeddin el- Bircendî, Takýyyüddin eþ-Þümünnî, Musannifek, Ýbn Kutluboða, Kuhistânî ve Ali elKarî gibi bazý âlimler de en-Nušåye’yi þerhetmiþtir (DÝA, XXXV, 429). Kemalpaþazâde önce el-Višåye’nin eksik ve hatalý bulduðu yanlarýný tashih eden I½lâ¼u’lVišåye’yi yazmýþ, ardýndan βâ¼u’l-I½lâ¼ adýyla bunun þerhini yapmýþtýr (nþr. Abdullah Dâvûd Halef el-Muhammedî – Mahmûd Þemseddin Emîr el-Huzâî, I-II, Beyrut 1428/2007). Molla Kasým Niðdevî, Tâceddin Ýbrâhim b. Abdullah el-Hamîdî, Bahâeddinzâde Molla Muhyiddin Mehmed gibi âlimler el-Višåye veya bu þerh üzerine yaptýklarý çalýþmalarda Sadrüþþerîa adýna Kemalpaþazâde’yi eleþtirmiþ, Birgivî ise yazdýðý hâþiyede Kemalpaþazâde ile onu eleþtirenler arasýnda hakemlik yapmýþtýr (Keþfü’¾-¾unûn, II, 2022-2023). elVišåye’nin Türkçe’ye bir kýsmý manzum bazý çevirileri yapýlmýþtýr. Balýkesirli Devletoðlu Yûsuf’un manzum Terceme-i Vikåye (Süleymaniye Ktp., Hacý Mahmud Efendi, nr. 4439; Fâtih, nr. 1533), Þemsi Ahmed Paþa’nýn (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1980/4) ve Tatar Pazarcýklý Kurd Efendi diye bilinen Mehmed b. Ömer’in Terceme-i Vikåyetü’r-rivâye’si (Süleymaniye Ktp., Hacý Mahmud Efendi, nr. 838, 870) bunlardandýr. Muhammed b. Hasan el-Kevâkibî de en-Nušåye’yi el-Ferâßidü’s-seniyye adýyla manzum hale getirmiþ (Ýstanbul 1329), daha sonra bunu el-Fevâßidü’s-semiyye ismiyle þerhetmiþtir (Menârü’l-envâr ’ýn yine Kevâkibî tarafýndan yapýlan manzum þekli ve þerhiyle birlikte, Bulak 1322-1324). en-Nušåye’yi Mirza Kâzým Bey Rusça’ya çevirerek bazý açýklamalarla birlikte yayýmlamýþ, Muhammed Salâh’ýn Kazan Türkçesi’yle yaptýðý çeviri Arap alfabesiyle basýlmýþtýr (Kazan 1887). el-Višåye’nin ayrý olarak ve Sadrüþþerîa þerhiyle birlikte binlerce yazma nüshasý mevcuttur ve bunlar genellikle ders kitabý olduklarýndan kenar notlarý içermektedir. Eserin ayrý bir modern neþri henüz gerçekleþtirilmemiþse de Sadrüþþerîa’nýn Þer¼u’l-Višåye’si (nþr. Salâh Muhammed Ebü’l-Hâc, I-II, Amman 2006) ve hâþiyeleriyle birlikte birçok defa yayýmlanmýþ (DÝA, XXXV, 429), üzerine bir yüksek lisans tezi hazýrlanmýþ, ayrýca Balýkesirli Devletoðlu Yûsuf’un Vikåye Tercümesi Türk dili açýsýndan birkaç yüksek lisans ve doktora çalýþmasýna konu edilmiþ, Latin harflere üç farklý transkripsiyonu yapýlmýþtýr (bk. bibl.). BÝBLÝYOGRAFYA : Sadrüþþerîa, Þer¼u’l-Višåye (nþr. Salâh Muhammed Ebü’l-Hâc), Amman 2006, I, 3-5; Kuhis- 107 VÝK…YETÜ’r-RÝVÂYE tânî, Câmi £u’r-rumûz, Ýstanbul 1290, s. 9-10; Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, Ketâßibü a£lâmi’l-aÅyâr min fušahâßi me×hebi’n-Nu£mâni’lmuÅtâr, Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 1381, vr. 273a-b; Ali el-Karî, Fet¼u bâbi’l-£inâye (nþr. M. Nizâr Temîm – Heysem Nizâr Temîm), Beyrut 1418/ 1997, I, 37-38; Keþfü’¾-¾unûn, II, 2020-2024; Leknevî, £Umdetü’r-ri £âye £alâ Þer¼i’l-Višåye (nþr. Salâh Muhammed Ebü’l-Hâc), Beyrut 2009, I, 47-48, 97-106, 107-135; Serkîs, Mu£cem, II, 1199-1200; Brockelmann, GAL, I, 468-469; Suppl., I, 646-647; Nimet Altunkaynak, Devletoðlu Yusuf, Vikaye Tercümesi: Transkribe-Metin (yüksek lisans tezi, 1992), EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Mehmet Demir, Devletoðlu Yusuf, Vikaye Tercümesi Metin Dil Ýncelemesi (doktora tezi, 1999), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Orazsahat Orazov, Burhanüþþeria ve Vikaye Adlý Eseri (yüksek lisans tezi, 2001), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Bilal Aktan, Devletoðlu Yusuf’un Vikaye Tercümesi: Ýnceleme-Metin-Dizin (doktora tezi, 2002), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Abdullah Muhammed el-Habeþî, Câmi £u’þ-þürû¼ ve’l-¼avâþî, Ebûzabî 1425/2004, III, 2149-2163; Mu£cemü’l-maŹû¹âti’l-mevcûde fî mektebâti Ýstânbûl ve Ânâ¹ûlî (haz. Ali Rýza Karabulut), [baský yeri ve tarihi yok], II, 688-689; III, 1508-1509; Þükrü Özen, “Sadrüþþerîa”, DÝA, XXXV, 427-431. ÿMurteza Bedir – — VÝLÂYÂT-ý HAMSE ( ) ˜ Ýran’da biri Fars bölgesinde, diðeri Azerbaycan’da iki coðrafî yörenin adý. ™ “Beþ vilâyet” anlamýna gelen terkip, Fars ve Azerbaycan bölgelerinde Türk boylarýnýn yoðun biçimde yaþadýðý iki yöre için kullanýlmýþtýr. Fars eyaletinde IV. (X.) yüzyýlda yerleþik halkýn bulunduðu beþ idarî bölgenin yanýnda göçebe topluluklarýn yaþadýðý beþ bölgeye de “zumm-i hamse, vilâyât-ý hamse” adýnýn verildiði anlaþýlmaktadýr. Kuzeydoðuda Yezd ve Kirman eyaletlerine sýnýr olan bu bölgeye Türk boylarýnýn ve Arap kabilelerinin yoðunluk kazanmasýndan sonra “ilât-i hamse” denilmeye baþlanmýþtýr. Bölgedeki Hamse’de dördü Türk, biri de kýsmen Türkleþmiþ Araplar’dan meydana gelen beþ ilden söz edilmekte, fakat bunlarýn isimleri zikredilmemektedir. Bu bölgede günümüzde artýk yerleþik hayata geçmiþ Kaþkay Türkleri ile kýsmen Türkleþmiþ çok az sayýda Araplar yaþamaktadýr. Azerbaycan bölgesindeki Hamse’nin de ayný þekilde meydana geldiði anlaþýlmaktadýr. Ayrýca “beþ il, beþ boy ve beþ uruð” anlamýný ifade etmesi muhtemel “hamse” kelimesiyle V. (XI.) yüzyýlda bölgeye yerleþen Beþ Ogur / Beþ Uygur isimleri arasýndaki benzerlik de dikkat çekmekte108 dir. Zengin su kaynaklarý ve otlaklarýyla göçebe hayat için son derece elveriþli olan bölge Selçuklular devrinden itibaren yoðun biçimde Türk boylarýnýn göçüne sahne olmuþtur. Sultan Muhammed Tapar’ýn vefatý üzerine kardeþi Sultan Sencer, Büyük Selçuklu tahtýna çýkýnca yeðeni Mahmûd b. Muhammed Tapar’ýn hâkimiyetindeki topraklarý kendine baðlamýþ, ancak daha sonra büyük bir kýsmýný iade etmiþtir. Ülke topraklarýnýn Mahmûd ve kardeþleri arasýndaki taksimatý sýrasýnda Hamse’yi teþkil eden Kazvin, Hemedan, Deylem, Gîlân, Tâlekan ve Azerbaycan sýnýrlarý içinde yer alan vilâyât-ý hamse topraklarý Tuðrul b. Muhammed Tapar’a býrakýlmýþtýr (Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkýyye, s. 63; Bündârî, s. 128). 527 (1133) yýlýndan itibaren Zencan ve Hamse’ye dahil diðer bazý þehirlerin Selçuklu Emîri Sungur’un idaresine girdiði bilinmektedir (Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkýyye, s. 73). Bölgenin daha sonraki yýllarda atabegler arasýndaki mücadelelere sahne olmuþ ve Türkmen beyleri tarafýndan yönetilmiþtir. Bu boylar Ýlhanlýlar’dan itibaren zamanla yerleþik hayata geçmiþ ve bölgenin Türkleþmesinde önemli rol oynamýþtýr. Tarihî ticaret yollarýnýn kavþak noktasýnda yer alan bölgede Ýlhanlý Hükümdarý Gazân Han zamanýnda Ucan, Sultan Olcaytu zamanýnda Sultâniye þehirleri kurulmuþtur. Bugün Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi’nde bulunan ve muhtemelen 11381141 (1725-1729) yýllarýna ait olan Hemedan Eyaleti Mufassal Tahrir Defteri (TD, nr. 906, vr. 1a-210a) Türk nüfusun bölgede oldukça yoðunluk kazandýðýný göstermektedir. Söz konusu defterde bir kýsmý tamamen terkedilmiþ toplam 1827 yerleþim yerine iþaret edilmektedir. Yer adlarýnýn büyük kýsmýnýn Türkçe oluþu dikkat çekicidir. 1828’de Rusya ile Ýran arasýnda imzalanan Türkmençay Antlaþmasý’yla Ýran, Hamse bölgesindeki bütün faaliyetlerine son vermek zorunda kalmýþtýr. Bölge, II. Dünya Savaþý’nýn ardýndan Tebriz’de kurulan (12 Aralýk 1945) Muhtar Azerbaycan hükümetiyle Tahran arasýnda anlaþmazlýða yol açmýþ ve Tebriz hükümeti bölgeyi Azerbaycan’ýn ayrýlmaz bir parçasý ilân etmiþ, ancak Ýran, Aralýk 1946’da Muhtar Azerbaycan hükümetini ortadan kaldýrmýþtýr. Bölgede bugün artýk yerleþik hayata geçmiþ olan Þahseven Türkmenleri yaþamaktadýr. BÝBLÝYOGRAFYA : Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkýyye (Lugal), s. 6373; Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 128; Ferheng-i Co³râfyâßî-yi Îrân (Âbâdîhâ), II, Üs- tân-i Yeküm: Þehristânhâ-yi Erâk-Bender Pehlevî-Reþt-Zencân-Tevâliþ-Fûmenât-Lâhicân), Tahran 1328/1949, tür.yer.; V. V. Barthold, Te×kire-yi Co³râfyâ-yi TârîÅî-yi Îrân (trc. Hamza Serdâdver), Tahran 1372, s. 173-174, 221-232; A. Zeki Velidi Togan, “Azerbaycan”, ÝA, II, 92, 103, 105; Mirza Bala, “Hamse”, a.e., V/1, s. 200-203; Abbas Zeryâb, “Âcerbâycân”, DMBÝ, I, 194-207. ÿOsman Gazi Özgüdenli – — VÝLÂYET ˜ (bk. EYALET; VALÝ). – ™ — VÝLÂYETNÂME ˜ (bk. HACI BEKTAÞ VÝLÂYETNÂMESÝ). – ™ — VÝLDAN ˜ (bk. GILMAN). – ™ — VÝLDAN FÂÝK EFENDÝ (1853-1925) ˜ Son dönem Osmanlý âlimi ve huzur dersleri mukarriri. ™ Arnavutluk’un Debre sancaðýna baðlý Rakalar kazasýnýn Perseniçe köyünde doðdu. Babasý ziraatla uðraþan Ýslâm (Abdüsselâm) Aða, annesi Zülfiye Haným’dýr. Öðrenimine 1277’de (1860-61) Üsküdar’da Vâlide-i Atîk Medresesi’nde bulunan amcasý Hoca Yahyâ Efendi’nin yanýnda baþladý. Ýlk eðitimini Ispartalý Hoca Hâfýz Sabri Efendi’den aldý. On iki yaþýnda Kur’an’ý ezberledi, on dört yaþlarýnda iken kýrâat-i aþereyi tamamladý. Daha sonra Üsküdar dersiâmlarýndan Alâiyeli Kara Mustafa Efendi’nin derslerine on dokuz yýl devam edip icâzetnâme aldý. 1882’de Üsküdar Yeni Vâlide Camii’nde ders vermeye baþladý. Müderrislik, huzur dersi muhataplýðý ve mukarrirliðini ayný zamanda yürüten Vildan Fâik, müderrisliðe Ýstanbul ruûs-i hümâyununu 1886’da imtihanla kazanarak baþladý. 13 Ocak 1886’da Nazmîzâde Medresesi’ne ibtidâ-i hâric müderrisliðine tayin edildi (BA, Ruus Defteri, nr. 241, s. 134). Ardýndan sýrasýyla Sâlise-i Ârif Efendi Medresesi’ne hareket-i hâric, Hoca Sâdeddin Efendi Medresesi’ne önce ibtidâ-i dâhil, daha sonra itibarî olarak mûsýle-i Sahn, ayný medreseye yine itibarî olarak Sahn-ý Semân, Vanî Mehmed Efendi Medresesi’ne ibtidâ-i altmýþlý, Câfer Aða Medresesi’ne hareket-i altmýþlý, Hoca Hayreddin Medresesi’ne mûsýle-i Süleymâniyye ve 11