29 haziran 2016 haftalık değerlendirme raporunun

advertisement
ERDOĞAN TOPRAK
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
29 HAZİRAN 2016
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
1
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
ANA BAŞLIKLAR
TÜRKİYE’NİN İSRAİL’İN ŞARTLARINI KABUL ETTİĞİ, RUSYA’DAN ÖZÜR
DİLEMEK ZORUNDA KALDIĞI, SURİYE İLE İLGİLİ HAVA SAHASI
ANGAJMANLARINI HAFİFLETTİĞİ BİR GÜNÜN AKŞAMINDA, TERÖR AĞIR
BİR DARBE DAHA İNDİRDİ. 3 CANLI BOMBA KALAŞNİKOFLARLA
İSTANBUL HAVALİMANI DIŞ HATLARDA EYLEMLERİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ!
“MAVİ MARMARA” BASKINI İLE 6 YIL ÖNCE DİBE VURAN İSRAİL TÜRKİYE
İLİŞKİLERİ NORMALLEŞME SÜRECİNE GİRDİ! İSRAİL DOĞAL GAZININ
BORU HATTIYLA AVRUPA’YA TAŞINMASI VE MİT-MOSSAD İSTİHBARAT
PAYLAŞIMININ YENİDEN BAŞLAMASI, ANLAŞMANIN STRATEJİK
MADDELERİNİ OLUŞTURUYOR. SAVUNMA İŞBİRLİĞİ, DEMİR KUBBE ANTİ
ROKET SAVAR SİSTEMİ ANLAŞMANIN DİĞER ÖNEMLİ ADIMLARI!
CUMHURBAŞKANININ PUTİN’E MEKTUBU VE ARDINDAN BAŞBAKAN
YILDIRIM’IN RUSYA’YA TAZMİNAT ÖDENEBİLECEĞİNİ İFADE ETMESİ,
RUSYA POLİTİKASINDA “DERİN ÇARK” ADIMIDIR. ERDOĞAN, “HAVA
SAHAMIZI İHLÂL EDENLER ÖZÜR DİLEMELİ” SÖZLERİNDEN, RADİKAL BİR
ŞEKİLDE GERİ ADIM ATARAK, PUTİN VE RUSYA’DAN ÖZÜR DİLEMİŞTİR.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN VE AKP HÜKÜMETLERİ, ATTIKLARI GERİ
ADIMLARLA, ÇIKIŞ YOLU ARADIKLARI YANLIŞ DIŞ POLİTİKALARININ
ÜLKEYE VE YURTTAŞLARA ÇIKARTTIĞI AĞIR FATURALARIN, ÖDETTİĞİ
AĞIR BEDELLERİN SİYASİ SORUMLULUĞUNU ÜSTLENİP, TÜRKİYE’DEN
ÖZÜR DİLEMEK ZORUNDADIR.
BİRLEŞİK KRALLIK’IN AB ÜYELİĞİNİ REFERANDUMA SUNMAK VAADİYLE
TEK BAŞINA İKTİDAR OLAN MUHAFAZAKÂR PARTİ LİDERİ DAVİD
CAMERON, BU SÖZÜNÜ TUTTU AMA BAŞBAKANLIĞI DA KAYBETTİ.
REFERANDUMDA BREXİT-AYRILALIM DİYENLER YÜZDE 52, AB’DE
KALALIM DİYENLER YÜZDE 48 OY ALDI!
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
2
BİRLEŞİK KRALLIK’IN AB’DEN AYRILMA KARARI ALMASI, TÜRKİYE-AB
İLİŞKİLERİ ÜZERİNDE DE ETKİLER YARATACAKTIR. BAŞTA EKONOMİK VE
SİYASİ İLİŞKİLERDE İNGİLTERE İLE CİDDİ SIKINTILAR YAŞANACAKTIR.
İNGİLTERE’NİN DE EKONOMİDE ZORLU BİR DÖNEME GİRECEĞİ, PEŞ PEŞE
GELEN KREDİ NOTU DÜŞÜŞLERİNDEN ANLAŞILMAKTADIR.
BÜYÜK BRİTANYA'NIN 23 HAZİRAN REFERANDUMU’NDAN BREXİT
KARARI ÇIKMASI, AB’NİN YAPTIRIM VE AMBARGO UYGULADIĞI, RUSYA
AÇISINDAN DA ÖNEMLİ BİR KAZANIM OLARAK GÖRÜLEBİLİR. BAŞTA
ALMANYA VE FRANSA OLMAK ÜZERE, AB’NİN RUSYA İLE İLİŞKİLERİNİ DE
GÖZDEN GEÇİRMESİNİ GEREKTİRECEKTİR.
CUMHURBAŞKANININ ÖNÜNÜ AÇTIĞI, İÇİŞLERİ BAKANLIĞI TARAFINDAN
HAZIRLANAN “ÖZEL GÜVENLİK’İN YENİDEN DÜZENLENMESİ” YASA
TASARISI TASLAĞI, AKP İKTİDARININ GERÇEK NİYETLERİNİ, TEHLİKELİ
HEDEFLERİNİ, KENDİ ÖZEL GÜVENLİK ORDUSUNU KURMA HEVESLERİNİ
AÇIĞA ÇIKARTMASI AÇISINDAN İLGİNÇ DÜZENLEMELER İÇERİYOR.
AKP, DIŞ KAYNAK VE İÇ KAYNAK SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN YURT
DIŞINDA TUTULAN SERVETLERE UMUT BAŞLAMIŞ GÖRÜNÜYOR. SERVET
AFFI, VARLIK BARIŞI VB. ADLAR ALTINDAKİ UYGULAMALARLA ADETA,
“PARANI GETİR DE NASIL GETİRİRSEN GETİR, HİÇBİR ŞEY
SORMAYACAĞIM” SÖZÜ VERİLMEKTEDİR.
TURİZM SEKTÖRÜNDEKİ “KRİZ” AĞIRLAŞARAK DEVAM EDİYOR, SON 22
YILIN EN KÖTÜ SEZONU YAŞANIYOR. MALİYE BAKANLIĞI VE SGK, VERGİ
VE PRİM BORÇLARINI ÖDEYEMEYEN TURİZM ESNAFINA E-HACİZ
UYGULAMASI BAŞLATTI. SEKTÖRÜN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ
KONUSUNDA HÜKÜMETİN SAMİMİYETSİZLİĞİ ORTADA!
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN BU YILIN İLK ÜÇ AYINDA YÜZDE 4,8
BÜYÜDÜĞÜ AÇIKLANMASINA KARŞIN, MALİYE BAKANLIĞI’NIN BÜTÇE
PERFORMANSI VE VERGİ GELİRLERİYLE, TAHAKKUK-TAHSİLAT
ORANLARI, İŞYERLERİ, İŞLETMELER, MÜKELLEFLER AÇISINDAN BİR
BÜYÜMENİN, EKONOMİK CANLANMANIN OLMADIĞINI GÖSTERİYOR.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
3
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
DETAYLAR
TÜRKİYE’NİN İSRAİL’İN ŞARTLARINI KABUL ETTİĞİ, RUSYA’DAN ÖZÜR
DİLEMEK ZORUNDA KALDIĞI, SURİYE İLE İLGİLİ HAVA SAHASI
ANGAJMANLARINI HAFİFLETTİĞİ BİR GÜNÜN AKŞAMINDA, TERÖR AĞIR
BİR DARBE DAHA İNDİRDİ. 3 CANLI BOMBA KALAŞNİKOFLARLA
İSTANBUL HAVALİMANI DIŞ HATLARDA EYLEMLERİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ!
Türkiye yeni bir katliamla sarsıldı. Ülkemizin dünyaya açılan kapısı,
İstanbul Atatürk Havaalanında ağır kalaşnikof silahlarla, canlı bomba
yelekleriyle, dış hatlar terminalinin içine kadar giren üç canlı bomba
(sayıları kimi bilgilere göre 7 olarak belirtiliyor) sivil polislerin kendilerini
fark etmesiyle, önce yolcu salonundakileri kalaşnikofla tarıyorlar, ardından
da kendilerini patlatıyorlar. Eylemcilerin bazılarının polisle çatıştığı ve sağ
ele geçirildiği bildirilirken, bu ağır saldırıda bir kez daha ağır bir güvenlik
zafiyetiyle karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.
Tam bu eylemler öncesinde, güvenlik güçlerinin 2012’den beri IŞİD
militanlarının ülkemizdeki örgütlenmelerini, hücre yapılarını takip ettiği,
çok sayıda canlı bombayı ele geçirdiği açıklanmasına karşın, anlaşılan bu
hücrelerden bazıları da polisin takibinden kurtulmayı başararak bu eylemi
gerçekleştirdiler. Yine de havaalanındaki sivil güvenlik görevlilerinin canlı
bombalardan şüphelenmeleriyle, belki de yüzlerce kişinin can vereceği
daha büyük bir katliam önlenmiş görünüyor.
İsrail ile anlaşmanın imzalandığı, Rusya ile özür mektubu ve normalleşme
adımlarının atıldığı, açıkçası yıllardır uygulanan yanlış politikalardan ricat
edildiği ve bunun toplumda infial yarattığı bir günde bu eylemin
gerçekleşmesi, bir anda gündemi, İsrail’e verilen tavizlerden, hava
sahamızı ihlal eden Rusya’ya gönderilen özür mektubundan yine,
katliamlara ve teröre çevirdi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
4
Bir yandan kaybedilen masum canlarımız, görev başında yaşamını yitiren
şehitlerimiz için acı çekerken, diğer yandan ülkeyi yönetenlerin, ülkenin
itibarına, onuruna, kendi yanlışlarından ötürü verdikleri tahribatın, en
somut bir şekilde ortaya çıktığı süreçlerde, acı bir gerçek olarak, buna
benzer terör eylemlerinin ülke gündemini acı ve yasa boğması da bir
başka üzücü süreçtir.
Şimdi Türkiye, 6 yıl sonra İsrail ile anlaşmaya neden mecbur kalındığını, ya
da 6 ay sonra neden Rusya’dan özür dilemek zorunda kalındığını değil,
Türkiye’nin kalbinde, dünyaya açılan en önemli kapısında meydana gelen
bu acımasız terör katliamının acısını yaşayacak, milli duygu ve vicdani
paylaşım çerçevesinde, yiten canların yasına yoğunlaşacaktır.
IŞİD’in ülkemize nasıl ve hangi yanlış politikalarla musallat edildiği değil,
IŞİD’in eylemlerinin sonuçları gündemi oluşturacaktır. Ya da Çözüm
Süreci’ni kimin başlatıp kimin sonlandırdığı, PKK terörünün zemin
bulmasına üç yıldır nasıl ortam yaratıldığı değil, PKK’nın ve piyasaya
sürdüğü katliam markası TAK’ın sivil katliamları konuşulacaktır. Yerine,
zamanına ve konjonktüre göre, PKK ve IŞİD’in “nöbetleşe” katliamları,
yerine göre kendi etkinlik alanları dışındaki bölgelerde, taşeronları TAKKO,
TİKKO, DHKP-C, MLKB-P eliyle gerçekleştirdikleri katliamlar, ülkenin
geleceğini ilgilendiren acil gündemini perdeleyecektir.
Vatandaşlarını Türkiye’ye gitmemeleri konusunda bir kez daha uyaran
ABD Dışişleri Bakanlığı, İstanbul’daki Uzay Konferansı’na “terör saldırısı”
gerekçesiyle gelmekten vazgeçen NASA heyeti kadar, istihbarat
birimlerimiz olası saldırılardan bihaber miydi? İsrail ile anlaşmanın kritik
maddelerinden birisi 6 yıldır ara verilen MİT-MOSSAD istihbarat
paylaşımının yeniden başlatılması. Irak ve Suriye’de peş peşe mevzi
kaybeden ve giderek sıkışan IŞİD’in militanlarını Türkiye’ye yığacağı
beklenen bir gelişmeydi. İsrail ile anlaşma ve Rusya ile özür konusu, terör
saldırısının gölgesinde tutulmak istenmektedir.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
5
“MAVİ MARMARA” BASKINI İLE 6 YIL ÖNCE DİBE VURAN İSRAİL TÜRKİYE
İLİŞKİLERİ NORMALLEŞME SÜRECİNE GİRDİ! İSRAİL DOĞAL GAZININ
BORU HATTIYLA AVRUPA’YA TAŞINMASI VE MİT-MOSSAD İSTİHBARAT
PAYLAŞIMININ YENİDEN BAŞLAMASI, ANLAŞMANIN STRATEJİK
MADDELERİNİ OLUŞTURUYOR. SAVUNMA İŞBİRLİĞİ, DEMİR KUBBE ANTİ
ROKET SAVAR SİSTEMİ ANLAŞMANIN DİĞER ÖNEMLİ ADIMLARI!
2013 yılında, ABD Devlet Başkanı Barack Obama’nın Tel Aviv ziyareti
sırasında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi sırasında,
dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı arayarak “Bak sana kimi veriyorum”
deyip, Netanyahu’yu telefona vermesiyle başlayan İsrail-Türkiye gizli
müzakere süreci, 26 Haziran’da Roma’da yapılan son tur görüşme ile
noktalandı. 28 Haziran’da da iki tarafın onayladığı anlaşma metni
imzalandı.
Obama’nın, Netanyahu’yu telefona vermesiyle gerçekleştiği açıklanan
“Ayaküstü özür” kabul edilerek, başlatılan müzakerelerin perde arkasında
asıl itici unsurun İsrail ve Güney Kıbrıs doğal gazlarının Türkiye üzerinden
boru hattıyla Avrupa ve dünya pazarlarına taşınması olduğunu geçen
hafta değerlendirme notlarımda tüm ayrıntıları ile gündeme getirmiştim.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun anlaşmanın “çok önemli ekonomik
sonuçları olacağını, İsrail gazının Avrupa’ya satışının gerçekleşeceğini”
açıklaması bu değerlendirmelerimi teyit eder nitelikte.
Türkiye’nin anlaşma için üç koşulu olduğu daha önce açıklanmıştı:
1-İsrail’in özür dilemesi
2-Mavi Marmara saldırısında ölenlerin ailelerine tazminat ödenmesi
3-Gazze’ye ablukanın kaldırılması
Birinci maddenin yukarıda değindiğim gibi, Obama’nın telefonu
Netanyahu’ya vermesiyle halledildiği daha önce açıklanmıştı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
6
İkinci madde için 20 milyon dolarlık tazminat tutarı üzerinden anlaşmaya
varıldığı açıklandı.
Üçüncü madde içinse, İsrail Başbakanı Netanyahu “Gazze’ye ablukanın
kaldırılması söz konusu değil, denizden abluka sürecek. Ancak insani
yardım malzemelerinin İsrail kontrolünde, Aşdod limanından
geçirilmesine izin verilecek” derken, Başbakan Binali Yıldırım sadece
Gazze’ye insani yardımın başlayacağı, TOKİ’nin konut inşa edeceği, ilk
yardım gemisinin Mersin limanından hareket edeceğini açıklamakla
yetindi.
Türkiye açısından İsrail’in “terör örgütü” olarak nitelendirdiği Hamas’ın
Türkiye’deki faaliyetleri, temsilcilik bürosu konusunda da İsrail’e güvence
verildiği anlaşılıyor. Zaten Hamas’ın askeri kanat liderleri geçen sene
Türkiye’den gönderilmişlerdi. Siyasi kanat lideri Halid Meşal de
anlaşmanın açıklanmasından bir gün önce Türkiye’ye geldi ve
Cumhurbaşkanı ile görüştü. Buradan da İsrail ile anlaşma konusunda
Hamas’a bilgi verildiğini, Netanyahu’ya, Hamas’ın, İsrail’e karşı eylem
yapmasının önleneceği taahhüdünün verildiğini anlıyoruz. Çünkü İsrail
Başbakanı Netanyahu, Hamas ile mücadeleden vazgeçmelerinin hiçbir
şekilde söz konusu olmadığını açıkladı.
Anlaşmayı kamuoyuna yansıyan içeriğiyle irdelediğimizde;
1-Türkiye’nin Gazze’ye ablukanın kaldırılması şartından vazgeçtiği
“ablukanın yumuşatılmasına” razı olduğu anlaşılıyor.
2-Baskına katılan İsrailli askerler ve subaylar hakkında Türkiye’deki
mahkemelerde açılan davalardan, uluslararası mahkemelere yapılan
başvurulardan, hükümetin feragat ettiği ortaya çıkıyor. AKP hükümetinin,
bazıları yargıya intikal etmiş bu davaların düşürülmesi amacıyla, birkaç
maddelik bir yasa değişikliğini TBMM’den geçirme güvencesi verdiği,
böylece İsrail devleti, askerleri, subayları hakkında açılmış davalar, yargı
muafiyeti kapsamına sokularak, düşürülecek, yargı bir kez daha yok
sayılacak.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
7
3-Ölenlerin yakınlarına verilecek kişi başına 2 milyon dolarlık (Toplam 20
milyon dolar) tazminat için ölenlerin yakınları ve ailelerinden “dava
açmama feragatnamesi” alındığı ve ikna edildikleri izlenimi edinilmekle
birlikte, bu hakkın kullanımı herhangi bir aşamada gündeme gelebilir. Bu
konuda, hükümetin ölenlerin yakınlarına baskı yaptığı, taahhüt ve
feragatname aldığı anlaşılıyor. Mavi Marmara’da ölenlerin yakınlarından
bazılarının yaptığı açıklamalar, Erdoğan’ın kendilerine verdiği sözleri
tutmadığı yönündeki iddialar, ölenlerin yakınlarıyla hükümet arasında
sıkıntılı bir durumun olduğunu göstermektedir.
4-Türkiye’den Gazze’ye gönderilecek insani yardım malzemeleri, inşaat,
enerji vb. malzemelerin doğrudan Gazze’ye değil, İsrail’in kontrolündeki
Aşdod Limanına boşaltılması ve İsrail’in kontrolünden sonra geçişine izin
verilmesi kabul edilmiş oluyor. Türkiye Gazze’de bir enerji santralı,
Almanlarla ortak Hastane, Gazze açıklarında “yüzer enerji santralı ve deniz
suyundan içme suyu arıtma tesis” kuracak. Türkiye Gazze’de yeni
yerleşimler için konut inşa edecek. Tüm bunlar, aynı zamanda “Gazze ve
Filistin üzerinde İsrail’in egemenliğini ve uygulanan ablukayı, uluslararası
hukuk ve diplomasi çerçevesinde tanımak” anlamına geliyor.
5-İsrail medyasına göre, anlaşmanın imza aşamasına gelmesinden önce
Hamas’la ilişkiler konusundaki pürüzler, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve
Mossad İstihbarat Şefi Yossi Cohen’in Ankara’da bir araya gelmesiyle ele
alındı.
Türkiye’nin Hamas’a askeri eylem, silah, mühimmat vb. desteği
vermeyeceği, Hamas’ın İsrail karşıtı eylemlerine onay vermeyeceği,
Hamas’ın Türkiye’de faaliyetine izin verilmeyeceği taahhüt edildi ve sorun
bu şekilde aşıldı. Hamas Lideri Halid Meşal de Ankara’ya çağrılarak,
kendisine bu anlaşma bildirildi. Bir yanıyla da bu görüşmeler iç
kamuoyuna “Türkiye, Hamas’ı İsrail ile anlaşmaya feda etmedi” mesajı
vermek için yapıldı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
8
6-Anlaşmanın imzalanması ve onaylanmasıyla, İsrail ve Türkiye yeniden
diplomatik ilişki kuracak. Karşılıklı olarak büyükelçiler atanacak. İki taraf
NATO ve BM gibi uluslararası platformlarda birbirlerinin çıkarlarına zarar
verecek tarzda hareket etmeyecekleri taahhüdünde bulundular. (Bu
maddenin kamuoyuna açıklanan metinde yer almayacağı belirtilirken,
anlaşmada böyle bir maddenin olması, Filistin Devleti’nin kurulması için
uluslararası platformlarda sürdürülen mücadeleye, Türkiye’nin destek
vermesini zorlaştıracak.)
7- Türk hükümeti, 2014 yazındaki Gazze operasyonunda öldürülen iki
İsrailli askerin cesetlerinin İsrail’e geri verilmesi için çaba harcayacak.
Gerekli olduğunda Hamas ile İsrail arasında arabuluculuk yapacak.
8- İsrail, bir fona 20 milyon dolar transfer edecek ve Mavi Marmara
saldırısında ölen ya da yaralananların ailelerine bu fondan tazminat
ödemeleri yapılacak. Anlaşmada ‘tazminat’ ifadesine yer verilmemesi bu
açıdan anlamlıdır. İsrail devletinin ödemeyi doğrudan yapmaması, bir fona
para aktararak yapması, ileride gündeme gelebilecek olası anlaşmazlıklar
ya da iddialarda, İsrail’in devlet olarak muhataplığı kabul etmediğini,
devlet olarak kimseye tazminat ödemediğini, hukuken güvence altına
almak amaçlı.
9- İki ülke, askeri işbirliğine ve istihbarat paylaşımına yeniden başlayacak.
Bu açıdan MİT-MOSSAD işbirliği hızla yeniden tesis edilecek.
10- İki ülke İsrail’in Doğu Akdeniz’de bulduğu doğalgazı nakletmek üzere
boru hattı döşenmesi için resmi görüşmelere başlayacak. Türkiye,
İsrail’den gaz alımı ve bunun Avrupa’ya satışı konusunda ilgilendiğini ifade
edecek.
Resmi müzakereler bu çerçeve üzerinde süratle başlatılarak, ortak şirket,
depolama, boru hattı projelendirilmesi, inşası ihaleleri için hazırlıklara
başlanacak.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
9
Türkiye-İsrail anlaşması, içeriği, maddeleri kimin kazançlı çıktığı
tartışmaları bir yana, öncelikle ikili ilişkilerin normalleştirilmesi, bölgede
giderek yalnızlaşan Türkiye açısından yeni bir sürecin başlaması açısından
önemlidir.
Cumhurbaşkanı ve hükümet 6 yıldır sürdürdükleri bir yanlıştan dönmek
zorunda kalarak, bu adımı attılar. Bu 180 derecelik İsrail çarkı, ikili
ekonomik ve siyasi ilişkilerin, askeri ve savunma alanındaki işbirliklerinin,
geliştirilmesi, İsrail üzerinden Körfez bölgesine ihracatın yeniden ivme
kazanması, başta doğal gaz boru hattı olmak üzere, milyarlarca dolarlık
yatırım projelerinin devreye girecek olması yönlerinden de önemlidir.
İnsansız Hava Aracı üretimi konusunda başlayan işbirliği, diplomatik
ilişkilerin kesilmesi sonrasında, kesintiye uğrayınca, Türkiye bu sürede
kendi İHA’larını geliştirdi ve devreye soktu.
Diğer yandan İsrail’in Hamas’ın roket saldırılarına karşı Tel Aviv ve
Kudüs’te geliştirdiği “Demir Kubbe” füze savunma sisteminin alınması
görüşmeleri de kesintiye uğramıştı. Şimdi bu konuda da görüşmelerin
yeniden başlaması, özellikle Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay gibi sınır
illerimiz için İsrail ile ortaklaşa Demir Kubbe füze-roket koruma
sistemlerinin üretimi ya da satın alınması söz konusu olabilecektir.
Kıbrıs’ta devam eden çözüm müzakereleri, Kıbrıs-İsrail enerji anlaşması,
Kıbrıs-İsrail-Yunanistan ve son olarak Ürdün’ün de katılımıyla ön
müzakereleri tamamlanan Doğu Akdeniz Birliği’nin (DAB) kurulması
girişimleri gibi süreçlerin de Türkiye-İsrail anlaşmasından sonra ivme
kazanması beklenen alanlar olarak değerlendirilmeli.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
10
CUMHURBAŞKANININ PUTİN’E MEKTUBU VE ARDINDAN BAŞBAKAN
YILDIRIM’IN RUSYA’YA TAZMİNAT ÖDENEBİLECEĞİNİ İFADE ETMESİ,
RUSYA POLİTİKASINDA “DERİN ÇARK” ADIMIDIR. ERDOĞAN, “HAVA
SAHAMIZI İHLÂL EDENLER ÖZÜR DİLEMELİ” SÖZLERİNDEN, RADİKAL BİR
ŞEKİLDE GERİ ADIM ATARAK, PUTİN VE RUSYA’DAN ÖZÜR DİLEMİŞTİR.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım, bir süre önce Rusya
Milli Günü nedeniyle Putin ve Medvedev’e mektup göndermişti. Bu kez
Cumhurbaşkanı doğrudan Rusya Devlet Başkanı Putin’e hitaben bir
mektup gönderdi.
Mektupta, 25 Kasım 2015’teki uçak düşürme olayını gündeme getirerek
“en derin üzüntülerini” bildirmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesi
için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğunu ifade etmesi,
“bölgesel sorunlarda ve terörle mücadelede iki ülkenin işbirliği yapması
çağrısında bulunması”, ölen pilotun ailesine üzüntülerini iletip, acılarını
paylaştığını dile getirerek “kusura bakmasınlar” demesi, diplomatik dilde
dile getirilmiş “resmi bir devlet özürü” dür.
Uçak krizi sonrasında, Türkiye’nin özür dilemesini, tazminat ödemesini,
sorumluları cezalandırmasını isteyen Putin’e karşı Cumhurbaşkanının
yaptığı “Eğer birisinin özür dilemesi gerekiyorsa, bu biz değiliz. Hava
sahamızı ihlâl edenler özür dilemeli” açıklamasının ardından atılan bu
adım, söylenen sözlerin inkârı, özrün ifası, Cumhurbaşkanı ve Hükümetin
hem de radikal bir şekilde geri adım atmasıdır.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, “derin üzüntü” ifadesini gündeme getirse de,
normal koşullarda, hava sahası ihlal edilen, egemenlik hakları çiğnenen bir
ülkenin, yaptığı uçak düşürme eylemi için karşı taraftan özür dilemesi
zaten düşünülemez.
O tarihte, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu
“Uçağı düşürme talimatını, bizzat kendilerinin verdiği” konusunda
açıklama yarışına girmişlerdi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
11
Böyle bir özür, “Egemenlik hakkımı çiğneseniz de, sizden özür diliyorum”
anlamına gelir ki, diplomasi de ve uluslararası hukukta karşılığı budur,
Erdoğan bu adımı atmak zorunda kalmıştır.
Putin’in sözcüsü Dmitri Peskov’un Kremlin’den yaptığı değerlendirmede,
mektubun içeriğini ve Rusça metnini açıklayarak, Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın “özür dilediğini” ifade etmesine, Cumhurbaşkanlığından
herhangi bir tepki ve tekzip gelmedi.
Kremlin sözcüsü Peskov, Erdoğan'ın Türk F16’larının hava sahası ihlali
nedeniyle düşürdüğü Rus Su-24 uçağının pilotunun ölümü için Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yeni bir mektup yazıp özür dilediğini
belirterek mektubun metnine yönelik şu açıklamaları yaptı:
“Erdoğan Mektupta Rusya'nın Türkiye için ilişkilerinin bozulmasını
istemediği dost ve stratejik partner olduğunu belirtiyor. Recep Tayyip
Erdoğan mektubunda 'Bizim hiçbir zaman Rusya Federasyonu'na ait uçağı
vurma isteğimiz ve kastımız yoktu' ifadesini kullanıyor.
Daha sonra, 'Tüm riskleri üzerimize alarak ve daha fazla çaba sarf ederek,
Rus pilotun naaşını Suriyeli muhaliflerin elinden aldık ve Türkiye'ye
getirdik. Tüm cenaze öncesi prosedürleri dini ve askeri prosedürlere
uygun gerçekleştirildi. Tüm bu çalışmalar, bizim tarafımızdan Türk-Rus
ilişkilerine uygun seviyede yapıldı. Bir kez daha hayatını kaybeden Rus
pilotun ailesine baş sağlığı diliyorum ve özür dilediğimi söylüyorum. Tüm
kalbimle acılarını paylaşıyorum. Rus pilotun ailesini Türk ailesi olarak kabul
ediyoruz. Acılarını dindirmek için her türlü inisiyatife hazırız. Kusura
bakmasınlar”
Zaten, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın “en derin üzüntü”
açıklamasına karşılık, hemen tüm uluslararası haber ajansları ve dünyanın
önde gelen televizyonları ile medya kuruluşları “Türkiye’ Rusya’dan özür
diledi” ya da “Erdoğan Putin’den özür diledi” başlıklarıyla haberi
duyurdular.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
12
Erdoğan'ın Putin'e gönderdiği mektupta, Türkiye ile Rusya arasındaki
geleneksel dostane ilişkilerin tekrar tesis edilmesine, bölgesel krizlerin
çözümü için işbirliğine ve terörle ortak mücadele edilmesine vurgu
yapması, Suriye’de iyice tecrit edilen Türkiye’nin yeni çıkış arayışları ve
Rusya’nın Türk uçaklarına kapattığı Suriye hava sahasının açılması
beklentisinin ifadesi.
ABD’nin PYD-YPG ile işbirliğini güçlendirmesi, Menbic’in Kürtlerin ağırlıkta
olduğu SDG yönetimine geçmesi, Irak’ta Felluce’nin IŞİD’ten kurtarılması,
Türkmendağı’nın Esad güçlerinin kontrolüne girmesi ile Türkiye, Suriye ve
Irak’ta hemen tüm etkinliğini yitirmeye doğru gidiyor.
Rusya, en baştan itibaren İran ile birlikte Esad’ın yanında yer aldı.
Türkiye’nin Suriye’de irtibatlı olduğu, desteklediği gruplar; ÖSO,
Türkmenler, El Nusra ve Ahrar üş Şam, gerek ABD liderliğindeki
koalisyonun gerekse Rusya’nın “isyancı, radikal” olarak nitelendirdiği
gruplar.
Diğer yandan Cumhurbaşkanının açıklamaları, hükümetin ve kendisinin
Suriye’deki yalnızlığının çelişkisini de yansıtıyor. ABD ve Rusya, IŞİD’e karşı
karada en etkili savaşçı grup olarak Kürtlerle müttefik olduklarını
açıkladılar. PYD’yi terörist olarak nitelendiren Cumhurbaşkanının, “Nusra
da IŞİD’e karşı savaşıyor, onları neden terörist sayıyorsunuz” çıkışı içeriye
dönük ve dünyada ciddiye alınmıyor. Cumhurbaşkanı, El Nusra’nın da,
IŞİD’in de El Kaide’den ayrılan gruplar olduğunu, IŞİD’in de El Nusra’nın
içinden çıktığını unutmuş görünüyor.
Irak Başbakanı Haydar el Abadi’nin “Felluce’den sonraki hedefin,
Musul’un, IŞİD’ten kurtarılması olduğunu” açıklaması, hükümeti ve
Cumhurbaşkanını Suriye ve Irak’ta, bir şekilde var olma çabasına yöneltti.
Bunun da yolu, Suriye kapılarını, hava sahasını Türkiye’ye kapatan Rusya
ile ilişkileri bir an önce normalleştirmekten geçiyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
13
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın, “Türkiye ile Rusya'nın,
ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla gerekli adımların atılması hususunda
mutabık kaldıklarını” açıklaması, bu adımların önümüzdeki günlerde de
devamının geleceğinin, Cumhurbaşkanı ve hükümetin, Rusya ile ilişkileri
hızla normalleştirme düşüncesinde olduğunun göstergesi.
Türkiye-İsrail anlaşmasının kamuoyuna ve dünyaya açıklandığı aynı günde,
bir yandan da Rusya’ya yönelik adımların atılması, Cumhurbaşkanının
mektubunun açıklanmasını şu çerçevede değerlendirebiliriz:
1-Cumhurbaşkanı ve Başbakan Binali Yıldırım Başkanlığındaki hükümet,
uluslararası alanda, bölgesel konumda ve Avrupa’da, giderek köşeye
sıkışan bir noktaya geldi. Bu dış politikanın, bölgesel siyasi ve askeri
dengelere, ekonomiye dönük faturasının ağırlığı arttı. Bölgede ve dünyada
yalnızlaşan Cumhurbaşkanı ve hükümet, “radikal geri adımlara” yönelmek
zorunda kaldı.
2-Bu adımın atılması yönündeki hazırlıkların varlığını, aylar öncesinden
değerlendirmelerimde dile getirdim. Cezayir ve İran aracılığıyla Rusya’ya
mesajlar gönderildiğini, Esad yönetimiyle diyalog arayışlarının gündemde
olduğunu ifade etmiştim. Rusya ile ilişkilerde yeni ve geri adımların
atılacağı öngörümü, bu politikaların sürdürülemezliğini çok önceden dile
getirdim. Cumhurbaşkanı ve AKP hükümetlerinin en büyük açmazı, siyasi,
diplomatik ve ekonomik öngörüsüzlükleridir.
3-Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Rusya Milli Gününde, Putin ve
Medvedev’e gönderdikleri mektuplarla ilk adımı attılar. Bu mektuplar,
Rusya’da memnuniyet yarattıysa da, Kremlin, “özür dilenmesi, tazminat
ödenmesi ve uçağı düşürüp, pilotu öldürenlerin cezalandırılması”
taleplerinin, hâlâ geçerli olduğunu açıkladı.
4-Rusya Devlet Başkanı Putin, bir süre önce gerçekleştirdiği Atina
ziyaretinde, Yunanistan ile doğal gaz boru hattı anlaşması imzaladı ve
Türkiye’ye mesaj gönderdi;
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
14
“Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istiyoruz. Bunun için adım atmalarını
bekliyoruz, Türk Akımı Boru Hattı’ndan vazgeçmiş değiliz. Proje hâlâ
gündemimizde”
5-Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu açıklamaya karşılık, ilişkilerin
düzelmesi için “Ortak çalışma grubu oluşturulması” önerisini gündeme
getirdi. Cumhurbaşkanı ise Putin’e “Hangi adımları atmamızı istiyorlar
anlayabilmiş değilim. Bir pilotun hatası yüzünden, ikili ilişkilerimizin bu
noktaya gelmesi kabul edilebilir bir şey değil.” yanıtını verdi.
6-25 Kasım 2015 Uçak Krizi’nden bu yana geçen süreçte Rusya, Suriye’deki
askeri ve siyasi varlığını pekiştirdi. Deniz ve hava üslerini güçlendirdi.
Suriye hava sahasını Doğu Akdeniz’de Tartus deniz üssüne konuşlandırdığı
S-400’lerle koruma altına aldı. Doğu Akdeniz’deki donanmasını takviye
etti. PYD ile ilişkilerini güçlendirerek, Kürtlere destek verdi. PYD ilk resmi
temsilciliğini Moskova’da açtı. Ardından Türkiye’nin tepki ve eleştirilerine,
terörist ithamlarına karşın, Avrupa başkentlerinde (Prag, Paris, Berlin,
Roma, Stockholm, Kopenhag, Brüksel, Strasbourg) peş peşe temsilcilikler
açarak, diplomatik ve siyasi tanınırlığını, Rusya’nın da desteğiyle yükseltti.
7-25 Kasım 2015’ten sonra devreye giren yaptırım ve ambargolarla
Türkiye ekonomisi, turizm, tarım, yaş-sebze meyve ihracatı, TIR
taşımacılığı, müteahhitlik vb. sektörlerde, ağır sayılabilecek kayıplara
uğradı. Türk vatandaşlarına vize mecburiyeti getirilerek, Rusya kapısı
kapatıldı. AB-ABD’nin Ukrayna krizinden ötürü ambargo ve yaptırımları
altında olan Rusya ekonomisi de, bu uygulamalardan ciddi anlamda zarar
gördü.
8-23 Haziran’daki Brexit referandumu ile AB’den ayrılık kararı alan Birleşik
Krallık’ta, hem Evet’çiler hem de Hayır’cılar kampanyalarını negatif
anlamda Türkiye üzerinden yürüttüler.
Bu, Türkiye’nin AB ve Avrupa’da da dışlanmasının, yalnızlaşmasının öncü
göstergesi oldu.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
15
Bu yüzden, Cumhurbaşkanı ve AKP hükümeti, İsrail ile anlaşmayı
hızlandırırken, bir yandan da Rusya ile normalleşme hamlesi yapmak,
bölgede dostlar, partnerler aramak zorunda kaldı. Şanghay İşbirliği
Örgütü’ne (ŞİÖ), üyelik için başvurulması sürpriz olmamalı.
9-Uçak krizi sonrası, Rusya’nın siyasi ve ekonomik yaptırımlarına karşı,
Ukrayna, Gürcistan ile karşılıklı ilişkileri geliştirme adımları atarak,
hamleler yapmaya çalışan Cumhurbaşkanı ve AKP hükümetlerinin bu
girişimleri, Brexit sonrası boşlukta kaldı. AB’nin kendi iç sorunlarına
yoğunlaşarak, Ukrayna, Gürcistan, Moldova’yı gündeminden düşürmesi,
Putin üzerindeki baskıların azalması ve rahatlaması sonucunu doğurdu.
Dolayısıyla, Türkiye’nin Ukrayna hamlelerinden sonuç alması Rusya’yı
sıkıştırması olasılığı ortadan kalktı.
10-Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ve Rusya’dan özrünün fazla
yankılanmaması için, gündem İsrail-Türkiye anlaşması ile meşgulken, bu
girişimi yaparak, kamuoyunda olası tepkilerin yükselmesini önlemeyi
hedefledi. İsrail’in özrü ve tazminat anlaşmasının hemen akabinde,
kendisinin Rusya’dan özrünü, Başbakan da Rusya’ya tazminat
ödenebileceğini kamuoyuna duyurarak, atılan geri adımlara yönelik
eleştiri dozunun düşürülmesi amaçlandı.
11- Dış politikada “Yeni Osmanlı ve Bölgesel Liderlik İddialarından Çark”
politikasının amaçlarından birisi de, art arda gelen ekonomik ve dış siyasi
şok dalgalarıyla, toplumun daha önce yapılan yanlışları ve bu yanlışların,
siyasi, insani, ekonomik faturasının sorgulamasını, tartışmasını,
sorumlulardan hesap sormasını önlemek. Bir yandan ilişkileri düzelterek,
ağır ekonomik-sosyal faturanın bedelinin kendi yanlışlarından
kaynaklandığını unutturup, örtbas etmek istiyorlar. Diğer yandan da
servet affı, yabancılara ev ve para karşılığı vatandaşlık uygulamalarıyla,
gelmesine umut bağladıkları kaynaklarla, sıkıştıkları köşeden kurtulmak
istiyorlar. Bu adımların ardından, Sisi’ye, Esad’a mektup yazdığı
açıklanırsa, şaşırmamak gerek!
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
16
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN VE AKP HÜKÜMETLERİ, ATTIKLARI GERİ
ADIMLARLA, ÇIKIŞ YOLU ARADIKLARI YANLIŞ DIŞ POLİTİKALARININ
ÜLKEYE VE YURTTAŞLARA ÇIKARTTIĞI AĞIR FATURALARIN, ÖDETTİĞİ
AĞIR BEDELLERİN SİYASİ SORUMLULUĞUNU ÜSTLENİP, TÜRKİYE’DEN
ÖZÜR DİLEMEK ZORUNDADIR.
Hükümete ve Cumhurbaşkanına yakın medya organları, yazar ve
yorumcularla başlatılan yoğun bir kampanya çerçevesinde “Dış Politikada
Yeni Dönem” algı operasyonu yürütülmektedir. 2010 yılından bu yana
Türkiye’ye yapılan yanlışların, topluma yaşatılan ağır maddi ve manevi
bozgunların, pek çok alanda ülkeye indirilen darbelerin üzeri örtülmeye,
yanlışlar unutturulmaya, siyasi sorumluluklar perdelenerek gizlenmeye
çalışılmaktadır.
Uygulamaya konulan geri adımlar, Türkiye’nin dünyadaki ve bölgedeki
ağırlığını, itibarını, ülke onurunu tahrip eden ricat adımları bir bahar
havasıyla, topluma “Yeni Türkiye-Yeni Dönem” olarak kabul ettirilmek
istenmektedir.
Yeni dönem algısıyla dış politikadaki 180 derecelik U dönüşünün
sorumluluklarının hesabını vermekten kurtulmaya çalışanların bu kaçışı,
geçmişlerindeki ağır ve karanlık enkaz tablosunu ortadan kaldıramaz, yok
edemez.
Cumhurbaşkanı mektup göndermekte, Başbakan Binali Yıldırım,
televizyonlara çıkıp “tazminatta öderiz” demektedir. Daha altı ay önce
“Eğer özür dileyecek birisi varsa o biz değiliz” diyen Cumhurbaşkanı
Erdoğan, altı ay sonra Putin’e mektup üstüne mektup yazmaktadır.
Başbakan akabinde ortaya çıkıp “Putin ile Cumhurbaşkanımız telefonda da
görüşecekler. Putin, Cumhurbaşkanımızın telefonuna çıkmayı kabul etti”
diyerek, ikisi birlikte Karagöz-Hacivat misali halka orta oyunu
oynamaktadır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
17
 Aylar öncesinden dış politikadaki, komşularla ilişkilerdeki,
ekonomideki ağır enkazın sorumlusu olarak, müstafi Başbakan
Ahmet Davutoğlu’nun suçlu ilan edilerek, tüm faturanın üzerine
yıkılacağını, “Kandırıldım, aldatıldım, Davutoğlu bana yanlış yaptırdı”
söylemiyle “Çark Diplomasisine” zemin hazırlanacağını gündeme
getirmiştim.
Şimdi bu senaryonun, bir “orta oyunu” şeklinde, Kavuklu, Pişekâr,
Karagöz, Hacivat rollerinin Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü tarafından paylaşılarak, Direklerarası’nda
sahneye konulmuş haliyle karşı karşıyayız.
Bu stratejinin çok önceden hazırlandığı aşikâr… İsrail ile anlaşmanın
zemini, gönderilen eski Başbakan döneminde hazırlanmıştı. 2013’ten bu
yana uygun zaman ve zemin aranıyordu.
Cumhurbaşkanının kişisel Hamas tutkusu, Gazze üzerinden prim yapma
hırsı, süreci geciktirdi.
Şimdi 6 yıl öncekinden, müzakerelere başladıkları üç yıl öncesinden milim
farklı olmayan bir aşamada imzaları attılar. Ülkenin ve 78 milyonun kayıp
yıllarına mal oldular.
 Rusya konusunda ise faturanın ağırlığının ürkütücülüğünü görerek,
altı ayda panikle özür mektubu yazdılar, tazminatı kabul ettiklerini
anons ettiler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Düşük Profil Başbakan Binali
Yıldırım ve Müstafi Başbakan Ahmet Davutoğlu birlikte sahneye çıkarak
“Oyunun sona erdiğini, gişede hasılatın umdukları ve bekledikleri gibi
olmadığını, yanlış senaryo seçip sahnelediklerini, kötü performansla
milletin yıllarını heba ettiklerini” kabul ve ilan ederek,
 Putin’den önce tüm Türkiye’den, 78 milyondan ÖZÜR DİLEMEK
zorundadırlar.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
18
Bugün gelinen noktada millete özür borcunun, af dileme
mecburiyetlerinin temelinde şu yanlışlıkları ve yanılgıları yatmaktadır:
1-2010’da, Arap Baharı ile kabaran Yeni Osmanlı, Bölgesel Liderlik, İslam
Alemi’nin Liderliği hayalleriyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü, devlet
politikasını, geleneksel dış politikasını tersyüz ettiler. Yurtta ve dünyada
barış, komşularla dostluk ve iyi ilişkiler, karşılıklı olarak içişlerine, toprak
bütünlüğüne, egemenlik haklarına ve sınırlara saygı politikalarını terk
ettiler. Şahsi liderlik ve ikbal hırsıyla süslenmiş, Din ve Mezhep eksenine
oturtulmuş dış politikayla, Türkiye’yi maceraya sürüklediler.
2-Kuzey Afrika’da Tunus ve Libya’dan başlayıp, Mısır’a, Irak ve Suriye’ye,
Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Yemen’e kadar olan coğrafyada Yeni Osmanlı
ve Bölgesel Liderlik rüyasıyla, içişlerine karıştılar. Ülkelerdeki kaos ve
kargaşada, isyanlarda, çatışmalarda taraf oldular, bir tarafa destek
verdiler. İslamcı, radikal İslamcı, Sünni-Selefi eksenli gruplara, Müslüman
Kardeşler’e yanaştılar.
3-Libya’da üç ay önce elinden yüz binlerce dolarlık Barış Ödülü alıp
“Kardeşim” dediği Kaddafi’nin linç edilmesine destek ve katkı verdiler.
İslamcı İsyancılara uçakla para gönderip, geçici hükümetlerine Türkiye’de
yer tahsis ettiler. Kaddafi gidip, isyancılar birbirine düşünce yanlış ata
oynayıp, Türkiye’nin Libya’dan kovulmasına kapı açtılar. Şimdi, Dışişleri
Bakanı Libya’ya yeniden büyükelçi atama peşinde.
4-Mısır’da Mübarek’in devrilmesi sonrasında, Müslüman Kardeşler ve
Muhammed Mursi’ye destek verdiler. Mursi’yi AKP kongresinde ağırlayıp,
2 milyar dolar da “hibe” desteğinde bulundular. Mursi, darbe ile devrilince
Rabia politikasına yönelip, Mısır ile bağları koparttılar. Büyükelçimizi,
işadamlarımızı, vatandaşlarımızı Mısır’dan kovdurdular.
5-“Kardeşim” deyip “Maaile tatil yaptığı” Esad’ı da Kaddafi gibi yıkmaya
kalkanlara destek oldular. Üç ayda Esad gidecek öngörüsüzlüğüyle,
Suriye’de İslamcı İsyancılara silah, mühimmat, para, Özgür Suriye
Ordusu’na kamp, yerleşim, hastanelerde tedavi imkânı sağlayıp,
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
19
Türkiye’yi 3 milyon mülteciyle, sınırlarımızda ve illerimizde, büyük
şehirlerimizde IŞİD terörüyle muhatap ve musallat ettiler. Beş yıldır Esad
yerinde otururken, Suriye’deki iç savaşın en ağır maddi ve insani faturası,
Esad’tan sonra Türkiye’ye çıktı. Mültecilere harcanan 20 milyar doların
dışında, IŞİD terörüne kurban verdiğimiz yüzlerce masum yurttaşımızın
kanlarının vebali boyunlarında. IŞİD, Nusra gibi örgütlerle işbirliğine
girince, bölgede ve dünyada dışlandılar. Suudiler ve Katar dışında
müttefikleri kalmadı. IŞİD’in bombalanmasına karşı uzun süre direndikleri
İncirlik’i sonunda ABD ve koalisyon güçlerine açmak zorunda kaldılar.
6-Irak’ta, Şii-Sünni yönetim kavgasında taraf oldular. Sünni Devlet Başkan
Yardımcısı Tarık Haşimi, kendi ülkesinde sünni terörü organize etmekle
suçlanırken, Haşimi’yi korumaya aldılar. İstanbul’da ofis, koruma tahsis
ettiler. Tarık Haşimi hâlâ Erdoğan ve AKP korumasında. Bağdat
yönetimiyle Türkiye ilişkileri bozuldu. Türk işadamları ihalelerden men
edildi. Türk ihraç mallarına ambargo geldi. Musul Başika’ya asker
göndererek, Irak’ın egemenliğini çiğnediler. Bağdat hükümeti nota
verince, geri adım attılar, Mehmetçiği geri çektiler. Arap Birliği oy birliğiyle
Türkiye’yi kınadı. Türkiye’deki ofisini kapattı. Sadece Irak yönetimini değil,
Arap ülkelerinin çoğunluğunu karşılarına aldılar. İslam liderliği suya düştü!
7-Arap Baharı’nın fitilinin ateşlendiği Tunus’ta, destekledikleri Siyasal
İslamcı-Müslüman Kardeşler yanlısı “En Nahda”, uygulamalarıyla tepki
çekince iktidardan düştü. Devlet Başkanlığı ve Parlamento seçimlerini
“Nida Tunus” laik ittifakı kazandı. En Nahda, Siyasal İslam’ı terk ettiğini,
önce demokrasi ve özgürlüklerin geldiğini kabul ettiğini ilan etti.
8-Suriye’de bir yıl öncesine kadar PYD ile işbirliği yaptılar. Salih Müslim
Diyarbakır’ı, Ankara ve İstanbul’u su yolu yapmıştı. Şimdi Suriye’de Kürtler
güçlenip, etkinlik alanlarını genişletti. Uyguladıkları Suriye politikası
sayesinde, Güney sınırlarımızda ilan edilen Suriye Kürt Federasyonu ile
komşu olduk. Menbic kırmızı çizgisi yok oldu.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
20
PYD-YPG Fırat’ın batısına geçti. Şimdi Akdeniz’e ulaşmak üzereler. Kürt
devletinin temelleri Erdoğan ve AKP’nin Suriye politikası sayesinde atıldı.
9-Şimdi dört yıl boyunca haşır neşir olup, görüştükleri PYD’yi terör örgütü
olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar. Irak’ın terörist dediği Haşimi’ye kucak
açınca, Mısır’ın terörist ilan ettiği Müslüman Kardeşler ve Hamas ile
işbirliği yapınca, Esad’ın terör örgütü dediği, IŞİD, Nusra, Ahrar üş Şam’a
destek verince, İsrail’in terörist dediği Hamas’a büro verip temsilcilik
açtırınca, Erdoğan ve AKP’nin terörist dediği Salih Müslim’e ve PYD’ye
kimse terörist demiyor! En başta en yakın müttefikler ABD, Almanya,
Fransa, ardından Rusya sahip çıkıyor. İttifak yapıyor, destek veriyor.
10-İsrail ile 2010 Mavi Marmara baskını sonrası kopan ilişkilerde 6 yıllık
süreç anlaşmayla sonuçlandı. Oysa tazminat ve özür konusu çoktan
halledilmişti. Gazze ablukasının kaldırılması ve Hamas konusunda
direnince, İsrail de anlaşmaya yanaşmadı. Şimdi Gazze’ye abluka devam
ediyor. İsrail hâlâ Hamas’a terör örgütü diyor ancak anlaşma da
imzalanıyor. Olan Türkiye’ye kaybettirilen 6 yıla oluyor.
11-24 Kasım 2015’te, Rus savaş uçağı Suriye’de düşürülmeden iki hafta
önce Cumhurbaşkanı “Dostum” dediği Putin ile Moskova’da Cami açılışı
yapmıştı. Uçak krizi patlak verdikten sonra, ikili ilişkiler hızla kötüleşti.
Cumhurbaşkanı ve dönemin Başbakanı Davutoğlu krizi yönetemediler.
Uçak düştükten sonra, Rusya ile irtibata geçip temas aranacak yerde,
NATO olağanüstü toplantıya çağrıldı, kriz dallanıp, budaklandırıldı.
NATO’nun Rusya’ya baskı yapması yöntemi izlendi ve ortaya bugün
gelinen nokta çıktı.
Ambargo ve yaptırımların yanı sıra, iki halk arasındaki ilişkiler ciddi ölçüde
zedelendi. Bu kriz bize aynı zamanda şunu gösterdi, Türkiye-Rusya
arasındaki ilişkiler ciddi anlamda siyasi temelden yoksun. Ağırlıkla
ekonomi, ticaret, enerji, turizm üzerine inşa edilmiş. 15-20 yıllık geçmişi
olan ilişkilerin altı ayda bu noktaya gelmesine dikkatinizi çekmek isterim.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
21
Şimdi gelinen aşamada, özür mektubu ve tazminat, koşullarının kabulüyle,
şayet yeniden ilişkiler normalleşirse, siyasi bağların güçlendirilmesine, ikili
siyasi ilişkilere derinlik kazandırılmasına ağırlık verilmesi gerek.
12- İktidara geldiklerinde AB tam üyeliği hedefini ilan edip, peş peşe AB
uyum yasaları çıkartarak, dışarıda AB’nin desteğini arkasına alan AKP ve
Cumhurbaşkanı, sıraladığım dış politika yanlışlarına, AB ile ilişkileri kopma
noktasına getirerek hayati bir yanlış daha eklediler. Demokrasi,
özgürlükler, toplumsal barış ve huzurun tesisi, yargı bağımsızlığı vb.
konularda, samimi olmadıkları, bu unsurları, tek adam diktası planlarını
perdelemek için kullandıkları ortaya çıktı. AB uyum düzenlemelerinden
geri adım atılarak, anti demokratik düzenlemelere gittiler. Dikta ve tek
adam hevesiyle, demokrasiyi zayıflatmak yönünde adımlarına hız verince
AB’nin, Avrupa Konseyi ve Parlamentosu’nun tepki ve uyarılarıyla
karşılaştılar. Bu aşamada, AB’yi kendi siyasi hedefleri ve oluşturmak
istedikleri yapı için engel görmeye başladılar.
13-Çözüm süreci, açılım politikaları vb. konularda toplumu sürekli
kandırdıkları, aldattıkları, yalan söyledikleri artık apaçık ortada. Kürt
sorununun yıllarca istismar edilip, bugün gelinen aşamada Güneydoğu’da
yıkıma dönüşmesi, toplumsal barış ve huzurun yok edilmesi, silahlı
çözümün topluma dayatılması, onarılması uzun yıllar sürecek bir dönemi
başlattığı gibi, gelecek umutlarını da erozyona uğratmıştır.
Bütün bu sıraladığım sorunların, yanlışların, sorumlusu 14 yıldır ülkeyi
yöneten, iç ve dış politikada, ekonomide attıkları, atacakları adımların bir
sonrasını hesaplamayan, öngöremeyen Erdoğan ve AKP iktidarıdır.
Şayet 6 yıldır süren İsrail krizi bir anda çözülebiliyorsa, Rusya ile ağır
faturası olan kriz bir mektupla çözülebiliyorsa, ülkeyi yönetenlerin bu
adımları atmaksızın topluma çıkarttıkları faturalardan kurtulmaları, suçu
başkasına atmaları söz konusu olamaz.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
22
BİRLEŞİK KRALLIK’IN AB ÜYELİĞİNİ REFERANDUMA SUNMAK VAADİYLE
TEK BAŞINA İKTİDAR OLAN MUHAFAZAKÂR PARTİ LİDERİ DAVİD
CAMERON, BU SÖZÜNÜ TUTTU AMA BAŞBAKANLIĞI DA KAYBETTİ.
REFERANDUMDA BREXİT-AYRILALIM DİYENLER YÜZDE 52, AB’DE
KALALIM DİYENLER YÜZDE 48 OY ALDI!
İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’dan oluşan Birleşik Krallık’ın,
Avrupa Birliği (AB) ile ilgili ayrılma ya da üyeliğe devam etme sorularına
yanıt aranan referandumdan ayrılık kararı çıkınca, gerek AB cephesinde
gerekse Birleşik Krallık’ın kendi içinde ekonomik ve siyasi sarsıntılar peş
peşe gelmeye başladı.
2015 Mayıs’ındaki genel seçimlerde AB üyeliğini referanduma götürme
sözü vererek tek başına iktidar çoğunluğunu elde eden Başbakan David
Cameron, referandumda AB’de kalma yönünde kampanya yürütmesine
karşılık başarılı olamadı. Kendi kabinesinden çok sayıda bakanın yanı sıra,
Muhafazakâr Parti’nin popüler ve güçlü isimlerinden eski Londra Belediye
Başkanı Boris Johnson da Brexit-Ayrılık kampanyası yürüttü.
Ortaya çıkan sonuç, AB anlaşmasının 50. maddesi çerçevesinde birlikten
ayrılmak isteyen ülkelerin izlemesi gereken sürecin 2 yıl içerisinde
tamamlanmasını öngörürken, Birleşik Krallığı oluşturan iki bölgeden
İskoçya ve Kuzey İrlanda ise Birleşik Krallık’tan ayrılma referandumuna
gidebileceklerini, bu çerçevede AB ile tam üyelik müzakerelerine süratle
başlamayı gündemlerine alacaklarını açıkladılar.
Bir yanıyla, AB’den ayrılma kararı, Birleşik Krallık’ın kendi içinde ayrılıklara
ve kopuşlara neden olacak gibi görünüyor. Bu sürecin devamı, “Büyük
Britanya’nın Küçük Britanya’ya dönüşmesi” ile sonuçlanabilir.
İskoçya daha önce de 2014 yılında Birleşik Krallık’tan ayrılmak için
referandum gerçekleştirmiş, çok küçük bir farkla Birleşik Krallık’ta
kalınması sonucu çıkmıştı. İskoçya’nın ayrılması durumunda, Galler ve
Kuzey İrlanda’nın da Büyük Britanya’dan kopması gündeme gelebilecek.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
23
İskoçya Ulusal Partisi (SNP) lideri Nicola Sturgeon: “Halkımız geleceğini
AB'de görüyor.” diyerek, İskoçya’nın AB’de kalınmasından yana olduğunu,
gerekirse Birleşik Krallık’tan ayrılıp, AB üyeliği sürecini başlatacaklarını
açıkladı.
Birleşik Krallık'taki 23 Haziran Referandumu’nda, AB'den ayrılma kararı
çıkmış olsa da, aslında ülkeyi oluşturan dört bölgeden ikisi AB'ye 'evet'
ikisi 'hayır' demiş durumda.
 İngiltere ve Galler'de AB'den ayrılma, İskoçya ve Kuzey İrlanda'da
birlik yanlıları ağır bastı.
Referandumdan önce İskoç ve Kuzey İrlandalı siyasi liderler, İngiltere ile
yollarını ayırıp, AB'de kalmayı tercih edeceklerini zaten açıklamışlardı.
 İskoçya’da seçmenlerin yüzde 62'si AB'ye 'evet', yüzde 38'i 'hayır'
dedi.
Bu sonuç, Birleşik Krallık genelindeki yüzde 52 'hayır' ve yüzde 48 'evet' ile
büyük bir fark ve çelişki oluşturuyor.
SNP lideri Nicola Sturgeon "İskoçya’nın kendi iradesi dışında AB dışına
itilmesi tablosuyla karşı karşıyayız. Bu demokratik açıdan kabul edilemez."
sözleriyle bir anlamda referandum sonuçlarının kendileri açısından kabul
edilemez olduğunu dile getirerek, ikinci bir referandumun İskoçya
parlamentosunun gündeminde olduğunu ve önümüzdeki günlerde karar
alınacağını duyurdu.
Diğer yandan İskoçya'nın Birleşik Krallık’tan ayrılık referandumu yaptığı
dönemde, petrol fiyatlarının yüksek olduğu ve İskoçya yönetiminin petrol
gelirlerine güvendiği dile getirilerek, şimdi ise bu konuda ciddi gelir
düşüşleri yaşandığı belirtilerek, Birleşik Krallık’tan ayrılık için bir süre daha
bekleneceği görüşleri de dile getiriliyor.
 23 Haziran referandumu, Kuzey İrlanda'da da benzer tartışmaların
fitilini ateşledi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
24
Kuzey İrlanda Yönetimi ilk aşamada öncelikle “Birleşik İrlanda” için
referandum yapılması ve Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında
sınırların kaldırılmasını gündeme getirirken, bunun ardından da Birleşik
İrlanda’nın AB üyeliğinin gündeme alınacağını açıkladı.
Kuzey İrlanda’da ayrılıkçı IRA’nın siyasi kolu Sinn Fein ise 23 Haziran
referandumunun Birleşik Krallık’ta siyasi tabloyu tümüyle değiştirdiğini,
“AB'den çıkan bir Birleşik Krallık'ın, Kuzey İrlanda halkının çıkarlarını temsil
etme yetkisinde olamayacağını” duyurdu.
 Kuzey İrlanda’da seçmenlerin yüzde 52'si AB'ye 'evet', yüzde 46'sı
ise 'hayır' demişti.
Ancak Kuzey İrlanda'da 'hayır' kampanyasına katılanlar arasında,
İngiltere'yle birlik yanlısı olan Demokrat Birlik Partisi (DUP) seçmenleri de
önemli ağırlığa sahip.
Dolayısıyla DUP AB’den ayrılık kararını "Birleşik Krallık'ın kendi ulusal
egemenliğine yeniden kavuşması ve demokrasi için bir fırsat" olarak
nitelendiriyor.
DUP ve Birleşik Krallık yanlıları, İrlanda adasında yeni bir referanduma
gidilmesine, Birleşik Krallık’tan ayrılığa ve Birleşik İrlanda fikrine olumsuz
yaklaşıyor.
Burada şu tespiti yapmak olanaklı: Birleşik Krallık bir yandan önümüzdeki
2 yılda, AB’den ayrılık için gerekli prosedürü yerine getirmeye çalışırken,
diğer yandan da kendi içindeki ayrılık referandumları ve kopmalarla
uğraşmak zorunda kalacak.
 İskoçya, İrlanda ayrılıp, AB üyesi olursa, durum oldukça karmaşık
hale gelecek.
Çünkü 300 yıldır birlikte yaşayan İngiltere ve İskoçya ile çatışmalar olsa da
İrlanda ve Galler’de bölgelerden pek çok insan diğer bölgelerde yaşıyor,
işleri, eşleri, aileleri, malları, evleri var.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
25
Böyle bir iç ayrılık, Birleşik Krallık’ı, kendi içinde ekonomik ve siyasi açıdan,
AB’den ayrılmaktan çok daha sıkıntılı bir tablo ile karşı karşıya bırakabilir.
Ülke siyaseti de referandum kararından sonra karmaşık hale geldi.
Başbakan David Cameron, kendisinin AB’de kalma kampanyası
yürüttüğünü, dolayısıyla şimdi AB’den ayrılma sürecini başka bir liderin
yürütmesi gerektiğini belirterek istifasını açıkladı. Ekim ayındaki
Muhafazakâr Parti kongresinde aday olmayacağını duyurdu.
Ülkenin ikinci büyük siyasi partisi, ana muhalefetteki İşçi Partisi de AB’de
kalma yanlısı kampanya yürütmüştü. Hatta, kampanya sırasında, Yorkshire
Milletvekili Jo Cox, ayrılıkçı-ırkçı neo-nazi bir saldırgan tarafından
öldürüldü.
Referandumunun ayrılık kararıyla sonuçlanması üzerine, İşçi Partisi’nin
“sol kanat” milletvekilleri, geçen yıl Genel Başkan seçilen Jeremy
Corbyn’in istifasını istediler. Liderin kampanyaya yeterince destek
vermediği öne sürülerek Genel Başkan için “güvensizlik” önergesi
verilirken, diğer yandan da istifa çağrıları yapıldı. Corbyn istifa
etmeyeceğini açıklayınca da İngiltere siyaseti açısından çok önemli ulan
ana muhalefet partisi bünyesindeki “Gölge Kabine” üyelerinin büyük
bölümü görevlerinden istifa etti.
Yani referandum sadece iktidar partisini değil, en az onun kadar, hatta
daha fazla Muhalefet partisini karıştırmış görünüyor. Çünkü İşçi Partisi’nin
Birleşik Krallık’ta en güçlü olduğu, en çok oy aldığı yerler, İskoçya, İrlanda
ve kısmen Galler ve Londra. Şimdi, 3 milyona yakın imza ile Avam
Kamarası’na başvuru söz konusu ve referandumun yinelenmesi ya da
iptali isteniyor.
Londra’nın da Birleşik Krallık’ın başkenti olarak özel bir statüsü var ve
Londra’nın AB üyeliğinin devam etmesini savunanlar da söz konusu.
Kısacası önümüzdeki iki yılda Birleşik Krallık bir yol ayrımının daha
eşiğinde.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
26
Referandum sonuçları, diğer yanıyla Birleşik Krallık’taki ırkçı, şoven,
yabancı karşıtı, İslam düşmanı kesimin elini güçlendirdi. Özellikle geçen yıl
yapılan genel seçimlerde oylarında büyük artış olmasına karşın, seçim
sisteminin “dar bölge” olması nedeniyle, aldığı oyla orantılı milletvekili
çıkartamayan Nigel Farage’in Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP)
ayrılık kampanyasının öncüsü konumundaydı.
AB’den ayrılma kararını “UKIP’in tarihsel zaferi” olarak nitelendiren
Farage’in yanı sıra, ırkçı-nazi yanlısı Önce Britanya (Britain First) partisi de
referandum sonuçlarından güçlü çıkan siyasi partiler arasında.
Nitekim referandumun hemen sonrasında, ülkenin çeşitli bölgelerinde
yabancılara, Müslümanlara yönelik saldırılarda, protestolarda hızla artış
gözlenmeye başlandı.
Yabancıların ve Müslümanların ülkeyi terk etmesini isteyen gösteriler
gündeme gelirken, giderek dalganın daha da yükselmesi bekleniyor.
Özellikle hem ayrılık hem de AB’de kalma yanlılarının kampanyalarındaki
ana argümanlarından birisi Türkiye idi.
Ülkemiz adına üzücü olan bu tabloda, AB’den ayrılık yanlıları “Türkiye
AB’ye tam üye olacak, milyonlarca Müslüman Türk ve yabancı, Suriyeli
mülteci, İngiltere’ye dolacak” tezini işlediler.
AB’de kalma yanlıları ise Başbakan David Cameron da dahil, yine ana
kampanya malzemesi olarak Türkiye’yi gündemde tutarak, “Türkiye’nin
yakın dönemde AB üyesi olması söz konusu değil. Türkiye 3 bin yılından
önce AB üyesi olamaz. Demokrasisi, insan hakları, AB kriterlerine uyumu,
demokratik haklar konusundaki konumu AB kriterlerinin çok gerisinde”
tezini savundu. Her iki tarafında, seçmenlerini konsolide etmek için
negatif anlamda Türkiye’yi kampanyalarında malzeme yapması,
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetlerinin, ülkemizi getirdikleri
nokta, yurt dışındaki algısal durumu ve imajı açısından üzücü ve onur
kırıcı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
27
BİRLEŞİK KRALLIK’IN AB’DEN AYRILMA KARARI ALMASI, TÜRKİYE-AB
İLİŞKİLERİ ÜZERİNDE DE ETKİLER YARATACAKTIR. BAŞTA EKONOMİK VE
SİYASİ İLİŞKİLERDE İNGİLTERE İLE CİDDİ SIKINTILAR YAŞANACAKTIR.
İNGİLTERE’NİN DE EKONOMİDE ZORLU BİR DÖNEME GİRECEĞİ, PEŞ PEŞE
GELEN KREDİ NOTU DÜŞÜŞLERİNDEN ANLAŞILMAKTADIR.
Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılık yönünde aldığı karar sonrasında, Türkiye
ile ilişkiler de doğal olarak etkilenecektir. Öncelikle iki ülke arasında yıllık
10-13 milyar dolar arasında değişen ticaret hacmi bundan olumsuz
etkilenecektir.
Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği anlaşması, iki taraf açısından
otomatik olarak devreden çıkacaktır. Bu durum her ne kadar ağırlıkla
Türkiye ekonomisinin aleyhine işlese de Gümrük Birliği anlaşmasının
sağladığı bazı avantajların ortadan kalkması demektir. Aynı şey Birleşik
Krallık için de söz konusu olacaktır.
Türkiye ile AB arasında imzalanan 1963 tarihli Ankara Anlaşması’nın
“hizmetlerin serbest dolaşımı” maddesini uygulayan tek AB üyesi ülke
İngiltere idi.
Dolayısıyla, İngiltere-Türkiye açısından, Ankara Anlaşması’nın bu hükmü
uygulamadan kalkacak ve İngiltere’de Çalışma Vizesi ile Hizmet
sektöründe yerleşik olarak yaşayan, iş kurmuş olan on binlerce Türkiye
vatandaşı için hukuken sorunlu bir süreç gündeme gelecektir.
AB'den ayrılma kararı sonrasında İngiliz sterlini 1985 yılından bu yana en
büyük değer kaybını yaşarken, İngiltere'nin kredi notu görünümünde de
peş peşe düşüşler yaşanmaktadır.
Standard and Poor's (S&P), ülkenin kredi notunu en yüksek düzey olan
AAA'dan iki alt seviye olan AA'ya indirdi.
S&P karara gerekçe olarak "Referandum sonucu, İngiltere'nin, finansal
sektör de dahil olmak üzere, ekonomik performansının kötüleşmesine
neden olabilir" açıklamasını yaptı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
28
Fitch Ratings de, İngiltere’nin (AA+) olan kredi notunu, AA'ya düşürdü.
Fitch "Referandum sonrası yaşanan belirsizliğin, kısa vadeli gayri safi
yurtiçi hasıla büyümesinde ani bir yavaşlamaya neden olacağına
inanıyoruz" açıklamasını yaptı.
Fitch ayrıca ülkenin orta vadeli büyümesinin de AB ile ticarete elverişli
şartların değişmesi, göç ve yabancı yatırımlarlardaki azalma nedeniyle
zayıflayacağını belirtti.
Moody's de referandum sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından
ülkenin kredi notunu Aa1 seviyesinde korusa da notun görünümünü
“negatife” çekti.
Türkiye'nin İngiltere'yle olan ticari ilişkileri, AB-Gümrük Birliği Anlaşması
üzerinden şekillendiği için, İngiltere'nin AB'den çıkış sürecinde, iki ülke
arasındaki serbest ticaret hükümlerinin nasıl korunacağı tartışma konusu.
Türkiye ile İngiltere’nin ayrı bir serbest ticaret anlaşması imzalamaları
gerekecek.
 Bu yeni anlaşma imzalanana kadar geçecek süreçte doğacak
boşluktan ötürü, her iki ülkenin ekonomileri de etkilenecek. Ancak
Türkiye’nin bu çerçevedeki kayıplarının daha büyük olacağını
öngörebiliriz.
 Diğer yandan, Brexit kararı Türkiye'ye de bir 'referandum örneği'
oluşturabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım, müzakerelerin
devam edip etmemesini referanduma götürebileceklerini söylüyorlar. Bir
yanıyla bu mümkün…
Ancak AB’ye henüz tam üye olmayan Türkiye açısından, Bakanlar
Kurulu’nun “AB ile müzakereleri askıya alma ya da durdurma” yönünde
bir karar alması, bunun için yeterli.
Yani referanduma gitmeye gerek yok…
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
29
Cumhurbaşkanı ve hükümet, anlaşıldığı kadarıyla bunu iç kamuoyuna
karşı, AB’nin antidemokratik uygulamalar, vize serbestisi kriterleri gibi
konularda getirdiği eleştirilere karşı, bir koz olarak kullanma
düşüncesinde.
 Aynı zamanda, mülteci kriziyle baş etmeye çalışan AB’ye karşı bir
blöf yaparak, Brexit şokundaki AB’yi referandum tehdidiyle köşeye
sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı ve AKP hükümetlerinin, başlangıçta dış destek için
gündemlerine aldıkları AB üyeliği hedeflerinden, son yıllarda hızla
uzaklaştığı somut bir şekilde ortada. Yani Erdoğan ve hükümet aslında, AB
ile ipleri kopartma konusunda istekliler ve AB kriterlerini,
demokratikleşme baskılarını, özgürlüklere yönelik eleştirilerini, tek adam
yönetimi ve toplumsal baskıları uygulama açısından kendilerine engel
görüyorlar.
Oysa mevcut siyasi, ekonomik ve uluslararası konjonktürde, gelişen
süreçlerde, siyasi ve ekonomik duruş olarak, güvenli, istikrarlı bir ülke
olması çok daha fazla önem kazanmış durumda.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
30
BÜYÜK BRİTANYA'NIN 23 HAZİRAN REFERANDUMU’NDAN BREXİT
KARARI ÇIKMASI, AB’NİN YAPTIRIM VE AMBARGO UYGULADIĞI, RUSYA
AÇISINDAN DA ÖNEMLİ BİR KAZANIM OLARAK GÖRÜLEBİLİR. BAŞTA
ALMANYA VE FRANSA OLMAK ÜZERE, AB’NİN RUSYA İLE İLİŞKİLERİNİ DE
GÖZDEN GEÇİRMESİNİ GEREKTİRECEKTİR.
Büyük Britanya'nın Avrupa Birliği'nden ayrılma kararının kazananlarından
birisi de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olarak gözüküyor.
Nedenine gelince, başta Ukrayna krizi olmak üzere, Kırım’ın ilhakı ve
Gürcistan ile Moldova’nın AB ile ortaklığı gibi konular en azından
gündemden kalkacak gibi görünüyor.
Mevcut birlik yapısını koruyamayan, İngiltere’yi kaybeden AB’nin,
“genişleme” sürecini uzun bir süre durdurması, Ukrayna, Gürcistan,
Moldova’nın AB ile ortaklık anlaşmalarının gündemden düşürülmesi söz
konusu olacaktır. Bu da Putin’i ve Rusya’yı büyük ölçüde rahatlatacak.
Brexit sonrası Hollanda ve Fransa’daki milliyetçi, yabancı karşıtı partilerin
liderleri Hollandalı Geert Wilders ve Fransız Marine Le Pen gibi isimler de
AB’den ayrılık için referandum kampanyası başlattılar.
Bu çerçevede, AB kendi içindeki bu ayrılık yanlıları ile uğraşırken, Rusya ile
sorunlarını çözmek hatta belki de Putin ile ilişkileri normalleştirme
arayışlarına girmek zorunda kalacak.
Büyük Britanya'nın, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı,
Rusya tarafından bir yanıyla 1992’deki Sovyetler Birliği’nin dağılma
süreciyle benzeş olarak değerlendirilse de, AB’de yakın dönemde Sovyet
sistemindeki gibi bir dağılma ve çöküş beklemek doğru olmaz.
Kaldı ki, Sovyetlerin dağılmasından sonra başta Rusya olmak üzere pek
çok eski Sovyet ülkesi ülkede yönetim zafiyetleri ekonomik çöküş,
yokluklar yaşandı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
31
Oysa AB üyesi ülkeler zaten kendi yönetim ve ekonomik sistemlerini
sürdürürken, AB ile de “gönüllü bir birliktelik” oluşturmuşlardı. Dolayısıyla
AB tümüyle dağılsa bile, her ülke kendi ayakları üzerinde varlığını
sürdürebilecek konumda.
Brexit kararıyla birlikte Rus dış politikası Avrupa'daki azami hedefine
ulaşmış oldu. Avrupa Birliği önümüzdeki yıllarda öncelikle ve yoğunlukla,
kendi iç işleriyle meşgul olacak. Avrupa Birliği'nin genişlemesi yukarıda
belirttiğim gibi, artık düşünülmüyor.
 Hatta Macaristan, Slovakya gibi bazı doğu Avrupa ülkeleri de
ayrılmayı tartışıyor.
Umudunu ve dış politikalarını büyük ölçüde, AB’nin Rusya üzerinde
kurmaya çalıştığı ekonomik ve siyasi baskılar üzerine oturtan, Ukrayna,
Moldova ve Gürcistan açısından AB umudu uzun bir dönem için
ertelenmiş görünüyor.
 Bu ülkeler, Putin ile yeniden, anlaşma, uzlaşma, iyi geçinme yollarını
arayıp bulmak zorunda kalacak.
Brexit kararıyla birlikte, Avrupa Birliği'nin eski Sovyet Cumhuriyetleri ve
Balkan Devletleriyle genişleme stratejileri çok uzun süre ertelenmek
zorunda. Ukrayna ve Gürcistan için vize muafiyeti gündemden düştü ve
olası göçmen akını korkusu nedeniyle, şu anda olanaklı görünmüyor.
 Bu çerçevede bakıldığında, Brexit kararının en büyük kaybedenleri
arasında, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan'ı saymak yanlış olmaz.
 Buna karşılık, Rusya’yı ve Devlet Başkanı Putin’i, İngiltere’nin bu
kararıyla rahatlayan ve kazananlar arasında sayabiliriz.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
32
CUMHURBAŞKANININ ÖNÜNÜ AÇTIĞI, İÇİŞLERİ BAKANLIĞI TARAFINDAN
HAZIRLANAN “ÖZEL GÜVENLİK’İN YENİDEN DÜZENLENMESİ” YASA
TASARISI TASLAĞI, AKP İKTİDARININ GERÇEK NİYETLERİNİ, TEHLİKELİ
HEDEFLERİNİ, KENDİ ÖZEL GÜVENLİK ORDUSUNU KURMA HEVESLERİNİ
AÇIĞA ÇIKARTMASI AÇISINDAN İLGİNÇ DÜZENLEMELER İÇERİYOR.
İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanarak, görüş ve değerlendirme için ilgili kurum
ve kuruluşlara gönderilen Özel Güvenlik Şirketleri Yasası’nda değişiklik
öngören, düzenlemeler, akıllara, Cumhurbaşkanı ve AKP’nin “kendi özel
güvenlik ordusunu” kurmaya yöneldiği düşüncesini getiriyor.
Özel güvenlikçilerin, yetkilerini artıran, stratejik alanlarda gerektiğinde
valilerin talimatıyla özel güvenlik yetkisi getiren değişiklikler içinde,
bugüne kadar özel güvenlikçilerde olmayan, trafik ve ehliyet kontrolü,
yolda araç kontrolü gibi yetkilerin verilmesi dikkat çekici!
1980 öncesinde anarşi ve terör ortamında, özellikle banka soygunlarının
çok artması üzerine bankalar için zorunlu kılınan özel güvenlik birimi
oluşturma zorunluluğu AKP iktidarları döneminde hızla yaygınlaştı.
AVM’ler, rezidanslar, siteler, işyerleri özel güvenlik şirketlerinden hizmet
alırken, şimdi neredeyse özel güvenlik şirketlerinin en büyük faaliyet alanı
kamu kuruluşları oldu.
Bütçeye konulan “özel güvenlik hizmet alımı giderleri” her geçen yıl hızla
artmaya, milyarlarca liraya ulaşmaya devam ediyor.
İlköğretim
okullarından
belediyelere,
polikliniklerden
devlet
hastanelerine, üniversitelere varana kadar neredeyse her yer özel
güvenliğe emanet edilmiş durumda. Fiilen devletin, polisin halka
sunmakla mükellef olduğu toplum güvenliğinin sağlanması hizmeti ve
sorumluluğu, fiilen özelleşmiş durumda. Şu anda 280 bine ulaştığı
kaydedilen özel güvenlik şirketlerinde çalışan sayısının, yeni değişiklikler
hayata geçirildiğinde 500 bin ve üzerine çıkacağı, devletin polis ve asker
sayısından daha fazla, özel güvenlik elemanı olacağı sektör temsilcilerince
kaydediliyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
33
Yıllar önce sadece bankalar için getirilen bu yapılanma, AKP hükümetleri
döneminde başlı başına bir sektöre dönüştürüldü ve hızla büyüyor. 2009
yılından itibaren de kamu kuruluşlarının özel güvenlik hizmeti alımlarına
yol açıldı ve hizmet ihaleleriyle, artık neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında devletin güvenlik elemanları, görevlerini özel güvenlikçilere
terk etti. Bu düzenleme ile geçtiğimiz yılsonuna kadar geçen sürede,
devlet özel güvenlik hizmetlerinin en büyük alıcısı konumuna geldi.
Geçen yılsonu itibarıyla, son beş yıllık dönemde, özel güvenlik hizmet
pazarının 1 milyar doları aştığını göz önünde bulundurduğumuzda,
devletin sorumluluğundaki güvenlik hizmetleri açısından kritik bir tablo ile
karşı karşıyayız.
Özel Güvenlik Hizmetleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Serdar
Gökhan Arıkan, sadece 2015 yılında devletin aldığı özel güvenlik hizmeti
tutarının 300 milyon doları bulduğunu, 2004 yılında Türkiye’de sadece 21
özel güvenlik şirketi varken, 2015 yılında bu rakamın 1500’lere yaklaştığını
ifade ediyor.
2016 yılı sonuna kadar sektörün yüzde 15’lik bir büyüme ile 350 bin
çalışana ulaşması bekleniyor.
19 Haziran 2016’da Meclis’e sunulan özel güvenlik hizmetlerini
düzenleyen yasadaki değişiklik teklifiyle, özel güvenlikçilerin resmi kolluk
güçleriyle hemen hemen aynı yetkilere kavuşturulması öngörülüyor. Özel
güvenlikçilere “gerektiğinde kamu düzeni ve güvenliğini sağlama” yetkisi
veriliyor.
Değişiklik teklifindeki en kritik düzenleme, mevcut yasada var olan özel
güvenlik elemanlarının Türk Vatandaşı olma zorunluluğunun kaldırılmasını
içeren değişiklik. Bununla kanımca, ülkemizdeki milyonlarca mülteciye
güvenlik şirketlerinde iş kapısı aralanmak istenmesinin yanı sıra, Suriye’de
teröre bulaşmış kişilere de rahatlıkla, özel güvenlik şirketleri üzerinden
sızma zemininin yaratılması riski söz konusudur.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
34
Özel güvenlik şirketlerinin, kuruluşu, sahipliği, personeli konusunda
getirilen yeni düzenlemeler, rahatlıkla terör örgütleri için bile özel
güvenlik şirketi kurarak faaliyette bulunma yolunu açabilecektir.
Hükümet, anlaşıldığı kadarıyla, Emniyet’e 15 bin yeni polis kadrosu
sağlayan torba yasanın ardından, kat kat daha fazla istihdamın, özel
güvenlik şirketleri üzerinden sağlanması planını uygulamak istemektedir.
 Bir kez daha özel güvenlik şirketleriyle ilgili olarak yapılmak istenen
yasa değişiklikleri ve getirilmek istenilen düzenlemelerin, AKP
hükümetinin ve Cumhurbaşkanlığının kendi özel güvenlik ordusunu
kurma girişiminin ön adımı olduğu düşüncemi dile getirmek isterim.
Yeni düzenleme ile özel güvenlik şirketi kurulması kolaylaştırılmakta,
personel temini konusundaki kriterler, başta TC vatandaşlığı şartının
kaldırılması olmak üzere, aşağı çekilmektedir. Bu değişikliklerle, özel
güvenlik şirketi ve personeli sayısında patlama yaşanacağı bizzat sektörün
yetkilileri tarafından dile getirilmektedir. Bir süre sonra sektörün
kontrolden çıkması, mafyalaşma, güç zehirlenmesi, toplumsal yaşamın
tehdit altına girmesi, yüz binlerce sorumsuz silahlı kişinin, otoparklarda,
bina girişlerinde, okul, kreş, hastane, otoyol, köprü geçişlerinde,
AVM’lerde, statlarda, hayatın her alanında ortalıkta dolaşması, silahın
yaygınlaşması, silah taşıyan kişilerin çoğalması söz konusu olacaktır.
Anayasayla devletin en önemli görevleri arasında sayılan can ve mal
güvenliğinin sağlanması teminatı, bu yolla özel sektöre havale edilmekte,
güvenlik hizmetleri artan şekilde özelleşmektedir. Bunun bir sonraki
aşamasının ülke savunmasının da özelleşmesi olması sürpriz
sayılmamalıdır. TSK yasasında değişikliklerle, TSK’nın tüm unsurlarıyla iç
güvenlik operasyonlarında kullanılması yetkisinin Bakanlar Kurulu’na
verilmesi sonrasında, ülke güvenliğinin, sınır güvenliğinin, paralı özel
sektör şirketlerine ihale edilmesi, AKP iktidarlarının güvenlik konusundaki
bu mantığının yadırgamayacağı bir sonuç olacaktır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
35
AKP, DIŞ KAYNAK VE İÇ KAYNAK SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN YURT
DIŞINDA TUTULAN SERVETLERE UMUT BAŞLAMIŞ GÖRÜNÜYOR. SERVET
AFFI, VARLIK BARIŞI VB. ADLAR ALTINDAKİ UYGULAMALARLA ADETA,
“PARANI GETİR DE NASIL GETİRİRSEN GETİR, HİÇBİR ŞEY
SORMAYACAĞIM” SÖZÜ VERİLMEKTEDİR.
Hükümet ekonomik reform yasaları adı altında 77 maddelik bir torba
yasayı TBMM gündemine getirdi. Daha önce kısmen değerlendirdiğim
pakette, çeşitli vergi indirimleri, kolaylıklar, muafiyetler yanında, kanımca
en önemli düzenlemelerden birisi, yurt dışındaki servetin, varlıkların yurda
getirilmesinin teşvik edilmesiyle ilgili düzenleme.
Yasa düzenlemesiyle, AKP hükümetlerinin daha önce 2008, 2011, 2013
yıllarında da yaptıkları SERVET AFFI uygulamasının en kapsamlı olanı bu
yeni torba yasada yer alıyor.
Torba tasarıyla, Türkiye’nin şimdiye kadar yurtdışından para getirilmesini
teşvik eden en kapsamlı düzenlemesi geliyor. Daha öncekilerden farklı
olarak, yurtdışındaki varlıklarını getirenler, bunlar için vergi ödemeyecek.
Yurtdışındaki kaynakların, varlıkların Türkiye’ye getirilmesi halinde
herhangi bir vergi alınmaması ve servetlerin başkası adına da
getirilebilmesine olanak sağlanması düzenlemede yer alıyor.
Daha önce de yapılan uygulamalardan farklı olarak ilk kez varlıklarını
getirenlere “vergi ödememe” imkânı sağlanıyor. Bu düzenleme, bankaya
paranın yatırılmasıyla işlemiş hale geldiği için, yurtiçinde benzeri varlıkları,
servetleri, beyan edilmemiş para, altın vb. kaynakları olanlar da
uygulamadan yararlanabilecek.
Uygulamadan yararlananlar, herhangi bir denetime tabi olmayacak, vergi
ödemeyecek. Düzenleme tasarısına göre, gerçek ya da tüzel kişiler
uygulama kapsamında bulunuyor. Bu kişiler, başkaları nam veya hesabına
da paralarını kayıt içine alabilecek.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
36
Yurtdışından kredi kullanan şirketler, dışarıdaki varlıklarıyla paralarını
fiilen Türkiye’ye sokmadan, kredi borçlarını ödeyebilecek. Aile
bireylerinden veya şirket ortaklarından herhangi biri namına da işlem
yapılabilecek. Uygulamadan yararlananlar, beyan ettikleri varlıkları
öngörülen sürede getirmek zorunda olacak, aksi takdirde denetim
muafiyetinden yararlanamayacak.
Daha önceki uygulamalarda, cüzi oranlarda da olsa vergi alınması ve
getirilen para veya servetin Maliye’ye beyan edilmesi söz konusuydu.
Şimdi yapılan düzenlemeyle, paranızı maliyenin kapısına uğramadan
doğrudan bankaya getirip, vergi denetim, kaynağını beyan etme, nereden
bulduğunu söyleme vb. zorunluluklardan kurtuluyorsunuz. Bir anlamda,
hükümet Türkiye’yi Panama yapıyor.
Tasarıyla “işadamlarına yeşil pasaport” için de imkân sağlanıyor. Vizesiz
seyahat imkânı sağlayan bu pasaport, son 3 yılda yıllık ortalama ihracat
tutarı Bakanlar Kurulunun belirleyeceği değerin üzerinde olan firmaların
yetkililerine verilecek.
Önceki değerlendirme notlarımda dile getirdiğim ve giderek istismarların
iyice arttığını vurguladığım iflas erteleme davalarına da torba yasayla
kısıtlama getiriliyor. Buna göre, İflas ertelemede en fazla 2 yol olabilecek.
Birincisi iflas erteleme, mali olarak zor duruma düştüğünü belgeleme
halinde geçerli olacak. İkincisi de Bakanlık ya da alacaklılardan birinin
onayladığı bir ödeme planı sunulması halinde iflas erteleme kararı
alınabilecek.
2012 yılında yine AKP iktidarı tarafından kaldırılan, karşılıksız çeklere hapis
uygulaması, yeni torba yasayla tekrar geri getiriliyor. Ödenmeyen çeklere
ilişkin olarak para cezası ve ardından da hapis cezası Çek Yasası’na
yeniden konuluyor. Karşılıksız çeke verilecek para cezası, ödenmeyen
çekin tutarından az olamayacak. Karşılıksız çeklere ilişkin uzlaşma ve
cezanın ertelenmesi hükümleri uygulanmayacak. Para cezası da şayet
ödenmezse hapis cezasına çevrilecek.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
37
Bu kritik düzenlemelerin yanı sıra, adeta torba yasada “yok”, yok!
Girişim sermayesi şirketlerine vergi avantajı getirilirken, sermaye
piyasalarında yaptıkları işlemleri için BSMV ödeme muafiyeti sağlanıyor.
Yat ve gemi imalatını teşvik için, Türkiye’de imal edilen yat ve gemilerin
ihracatından harç alınmaması öngörülüyor.
Bir yandan yurt dışından servetini getirenlere “nerden buldun” diye
sormama sözü veren, “vergi almayacağım” diyen AKP hükümeti torba
yasada yer alan düzenlemeyle, vergisini ödeyemeyen mükellefler içinse
“ifade” uygulaması getiriyor.
Mükellef, neden vergisini ödemediğini izah için ifadeye çağrılacak.
İfadesinde verdiği izahat kabul edilmezse, inandırıcı bulunmazsa, vergi
uzlaşmasından, taksitlendirmeden yararlanamayacak. Yükümlülüklerinin
tamamını yüzde 20 ceza artışıyla birlikte ödemek zorunda olacak.
Şimdi buradaki kriter nedir?
Mükellefi çağırıp soruyorsun, neden vergini ödemedin diye. O da izah
ediyor. Hayır diyorsun, izahatın beni tatmin etmedi. Sana, yapılandırma,
taksitlendirme yok. Hem bütün vergini faiziyle ödeyeceksin hem de yüzde
20 ilave ceza ödeyeceksin.
 Zaten vergisini ödeyememiş bir mükelleften, verginin tamamını ve
yüzde 20 cezayı nasıl alacaksınız.
 Mükellefin canını bile alsanız, karşılayamaz!
Diğer taraftan da Panama usulü, yurt dışında, yastık altında, yabancı
bankalarda, parası, altını, serveti, vergisi ödenmemiş kazancı olanlara
diyorsun ki, paranı getir hiçbir şeyden korkma.
Ne maliyeden, ne Masak’tan, ne denetimden…
Güle güle harca…
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
38
Üstelik aynı uygulamadan sadece yurt dışında serveti olanları değil, yurt
içinde beyan etmediği, vergiden kaçırdığı serveti olup da, getirip bankaya
yatırana da aynı imkânları, avantajları sağlıyorsunuz. Bu çok büyük
eşitsizlik ve adaletsizlik…
 Yabancı şirketlere getirilen bir ayrıcalıkla, “Bölgesel yönetim”
kavramı vergi düzenlemeleri içersine alınıyor.
Yabancı şirketler, Türkiye içinde başka ülkeleri de kapsayacak şekilde
bölgesel yönetim merkezi kurarlarsa, bu bölgesel yönetim merkezi
çalışanlarının dövizle ödenen maaşlarından gelir vergisi alınmayacak.
Aynı şekilde, gelirlerinin yüzde 80’i yurt dışına verdiği hizmetlerden oluşan
hizmet şirketleri, çalışanlarının gelir vergisini ödemeyecek.
Mimarlık, tasarım, veri saklama, çağrı merkezi vb. hizmetleri veren,
şirketler çalışanlarına gelir vergisi muafiyeti yanında, yüzde 50 kurumlar
vergisi indiriminden yararlanacak.
Buradan, hükümetin dövize, dış kaynağa acilen çok büyük ihtiyacı olduğu
anlaşılıyor. Döviz getirene, yurt dışındaki parasını getirene, döviz karşılığı
hizmet verenlere, her türlü vergi kolaylığı, indirim, çalışanlarına gelir
vergisi muafiyeti vb. haklar verilirken, Türk Lirası kazananlara ise cezalar
söz konusu.
Hükümet bunun adına da ekonomik reform düzenlemesi, devrim paketi
diyor.
Bunun bir tek adı var, dövizi olana, döviz getirene, yabancıya kıyak,
yerliye, TL kazanana kazık!
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
39
TURİZM SEKTÖRÜNDEKİ “KRİZ” AĞIRLAŞARAK DEVAM EDİYOR, SON 22
YILIN EN KÖTÜ SEZONU YAŞANIYOR. MALİYE BAKANLIĞI VE SGK, VERGİ
VE PRİM BORÇLARINI ÖDEYEMEYEN TURİZM ESNAFINA E-HACİZ
UYGULAMASI BAŞLATTI. SEKTÖRÜN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ
KONUSUNDA HÜKÜMETİN SAMİMİYETSİZLİĞİ ORTADA!
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın açıkladığı Mayıs 2016 turizm sektörü
verileri, 1994 yılından bu yana en kötü sezonun yaşandığını Türkiye
turizminin ve sektörün iflas noktasını da geçip, haciz aşamasına geldiğini
gösteriyor.
Sadece yiyecek-içecek sektörünün kaybının 500 milyon doların üzerine
çıktığı vurgulanırken, ülkemizin en gözde turizm beldelerinden Belek’te
turizm esnafının protesto yürüyüşü, Maliye ve SGK’nın başlattığı e-haciz
uygulamalarına isyanı maalesef AKP iktidarının duvarlarını aşamıyor.
Açıklanan verilere göre, Mayıs ayında Türkiye’ye gelen turist sayısı yüzde
34,7 oranında azalırken, Ocak-Mayıs dönemindeki ortalama düşüş oranı
ise yüzde 22,9 oldu.
Beş aylık dönemde ülkemize gelen turist sayısı 8,3 milyon kişiye geriledi.
‘Uçak krizi’nin ardından mayıs ayında Rusya’dan gelen ziyaretçi sayısı ise
yüzde 92 düşüş gösterdi ve 41,004 kişiye indi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Nisan ayında da turist sayısındaki düşüşün
yüzde 28 düzeyinde gerçekleştiğini turist sayısının aylık 1 milyon 750 bine
indiğini açıklamıştı. Nisan ayında Rus turist oranındaki düşüş yüzde 79.2
olurken, gelen Rus turist sayısı 31 bin 50 olmuştu.
Turizmdeki tablo bu iken, hükümet durumu seyretmekle yetiniyor.
BDDK’nın turizm sektörü kredilerine bankalarla anlaşmalı olarak yeniden
yapılandırma olanağı getirmesine karşın, kredi borcunu ödeyemeyen,
yapılandırma koşullarını yerine getiremeyen esnaf, otel ve tatil köyü,
restoran, tur operatörü sayısı katlanarak artıyor. Zincirleme iflaslar söz
konusu.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
40
Hükümet ise bu konuda duyarsız! Son olarak Antalya’nın en bilinen turizm
bölgesi Belek esnafı isyan etti. Esnafın isyanının nedeni, turist gelmemesi,
kazançlarının düşmesi, çalışamaz hale gelmelerinden ziyade, hükümetin
yaklaşımları.
Yukarıda resmi verilerle aktardığım şekilde son 22 yılın en kötü turizm
sezonu yaşanırken, hükümet ve hükümete bağlı maliye, SGK, her şey
güllük gülistanlıkmış gibi vergi, KDV, SGK priminin düzenli ödenmesi
peşinde. Ödeyemeyenlere e-haciz uygulaması başlatıp, tüm banka
hesaplarını bloke ediyorlar.
İş yapamadıkları için dükkânlarını kapatmak zorunda kalan Belek esnafı,
protestolar sonrası yaptığı yazılı açıklamada, vergi dairelerinin, SGK’nın
vergi ve prim borçlarından dolayı banka hesaplarına bloke koyarak, kredi
borçlarını ve diğer ödemelerini de yapamaz hale getirildiklerini, bankaların
kara listesine alındıklarını, kredi borçlarının erken çağrılması ya da borcun
kapatılması ihtarıyla karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor.
Belek esnafı, sektörün durduğunu, turist gelmediğini, Bodrum’da,
Fethiye’de bir turist müşteri için esnafın birbiriyle kavga edecek noktaya
geldiğini belirterek, “kredimizi, borcumuzu, kiralarımızı vergimizi
ödeyemiyoruz. Vergi daireleri borçlarımızdan dolayı banka hesaplarımıza
bloke haciz koyuyor. Bankalar turizm esnafını riskli esnaf sınıfına koyup
kredi vermiyor. Kara listeye alınıyoruz ve kıpırdayamaz hale getiriliyoruz”
diye feryat ediyor.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonun açıklamasına göre sadece
turizmde değil, şu anda ülke genelinde 4,5 milyon esnaf Maliye ve SGK’nın
e-haciz uygulamasından muzdarip! Tüm banka hesapları bloke edilmiş
vaziyette. Maliye ve SGK 10 bin liralık alacağı için 50 bin, 40 bin, 100 bin
liralık tüm hesabı birden bloke ediyor. Küçük esnafın, KOBİ’lerin borcu
haricindeki hesabındaki parayı, diğer ödemeleri için kullanmasına da izin
vermiyor. Göz göre göre, insanlar devlet haczi ile batırılıp bitiriliyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
41
Bir yandan TBMM’ye yasa sevk edip, yurt dışından milyon dolarlarını, yurt
içinde bir kenarda sakladıkları vergisi ödenmemiş kazançlarını getirenlere,
vergi almama, denetlememe, hesap sormama, nerden buldun dememe
sözü veren Maliye’nin gücü, siftah yapamadan aylardır dükkanını
kapatmak zorunda kalan küçük esnafa, KOBİ’ye yetiyor.
E-haciz ile milyonlarca esnaf ve küçük işletme yok ediliyor, ceza ve
gecikme faizleriyle, hiçbir şey ödeyemez hale getiriliyor.
Vergi alacakları için yapılan e-haciz kararlarında bankalarda bulunan
mevduatın tamamına bloke konulması mükellefleri, doğal olarak tümüyle
zor durumda bırakıyor.
Hesabına bloke konulan mükellefi bu kez banka da otomatik olarak riskli
müşteri sayıp, kara listeye alıyor. Bu kişilere, şirketlere, işletmelere kredi
kapıları da kapanıyor.
10-20 bin liralık vergi-SGK alacağı için yüz binlerce liralık gayrimenkullere
bloke ve e-haciz konuluyor. İnsanlar, borçlarını ödeyebilmek için
gayrimenkullerini de satamaz hale getirilip, devlet eliyle iflasın eşiğine
getiriliyor.
Böyle bir vicdansız uygulama hangi ülkede var? Başbakan, Ekonomi
Bakanı, Ekonomiden Sorumlu Başbakan yardımcıları hâlâ çıkmış insanların
karşısına alay edercesine pembe tablolar çiziyor.
Başbakan Binali Yıldırım, TRT ekranlarında “Rusya’ya tazminat da öderiz”
diyor, sonra anlaşılan Saray’dan tepki alınca, bu kez AKP grubuna gelip
“tazminat ödeyemeyiz” diyor.
Sözlerinin üzerinden 24 saat geçmeden, kendi kendisini yalanlayan, bu
Başbakana, bakanlara, verdikleri sözlere, “Borcunuzu sileceğiz, faizi
sileceğiz, kredi borcunuzu yapılandıracağız” vaatlerine esnaf nasıl
güvenecek, inanacak?
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
42
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN BU YILIN İLK ÜÇ AYINDA YÜZDE 4,8
BÜYÜDÜĞÜ AÇIKLANMASINA KARŞIN, MALİYE BAKANLIĞI’NIN BÜTÇE
PERFORMANSI VE VERGİ GELİRLERİYLE, TAHAKKUK-TAHSİLAT
ORANLARI, İŞYERLERİ, İŞLETMELER, MÜKELLEFLER AÇISINDAN BİR
BÜYÜMENİN, EKONOMİK CANLANMANIN OLMADIĞINI GÖSTERİYOR.
İlk üç aydaki büyümede, yüzde 6,9 olan tüketim harcamalarının önemli
etkisi olduğunu gördük.
 Özellikle bireysel ve kamusal tüketim harcamaları, kamunun
güvenlik harcamalarındaki olağanüstü artış büyümede etkili oldu.
Dolayısıyla Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı vergi tahsilatı oranlarına göre,
bu büyüme esnaf ve şirketlere pek yansımadı.
Maliye Bakanlığı verilerine göre, Ocak-Mayıs arasını kapsayan beş aylık
dönemde toplam 287,9 milyar liralık vergi alacağının 104,6 milyar lirası
tahsil edilemedi.
Vergi alacaklarının tahsilata oranı, son 5 yılın en düşük seviyesinde
gerçekleşti.
 2012’nin ilk beş ayında yüzde 66 olan söz konusu oran, bu sene aynı
dönem itibarıyla yüzde 63,7 olarak gerçekleşti.
Bu rakamlar, tutarlar ve oranlar, büyük ya da küçük mükelleflerin,
şirketlerin
ekonomik
sıkıntı
içinde
olduklarının,
vergilerini
ödeyemediklerinin göstergesi.
2016 bütçe hedeflerine göre, Maliye Bakanlığı, bu yıl 459 milyar TL vergi
toplamayı hedefliyor. İlk beş ayda 287,9 milyar liralık vergi tahakkuk
ettirilmesine karşın, bunun 183,3 milyar lirası toplanabildi. 104,6 milyar
lirası tahsil edilemedi.
Yani tahakkuk ettirilen verginin tahsilatında yaklaşık yarıya yakın
alamama, tahsil edememe söz konusu.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
43
Beş aylık dönemde, tahakkukun tahsilata dönüşme oranı yüzde 63,7
olurken, geçen yılın aynı döneminde bu oran yüzde 65,7 idi.
Hem Gelir hem de Kurumlar Vergisi tahsilatlarında önemli düşüşler söz
konusu.
Gelir Vergisi’nde beş ayda 65,7 milyar lira vergi tahakkuk ederken, bu
rakamın 38,6 milyar lirası, yani yüzde 58,8’i tahsil edilebildi.
32,5 milyar lira olarak tahakkuk eden Kurumlar Vergisi’nde ise 20,2 milyar
lira tahsil edilebildi ve tahsilat oranı yüzde 62,2 oldu.
Maliye Bakanlığı, iflasların ve iflas ertelemelerin büyük artış
göstermesinin, vergi tahsilatında gerilemelere neden olduğunu
vurguluyor.
Bu demektir ki, önümüzdeki aylarda başta turizm sektörü olmak üzere,
iflaslar arttıkça vergi gelirleri daha da düşecek, tahsilat daha da
gerileyecek.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 29 HAZİRAN 2016
44
Download