BURAK GÜNEŞ 21501828 (Billout, Guy. Web. 6 Aralık. 2016.) FARKLI BİR GELECEĞİN DÜŞÜ Bilinmezliğin, sonsuzluğun, sorular karmaşasının içerisinde yaşamaya çabalıyoruz. Bu büyükçe kavramların içerisinde kayboluyoruz. Korkuyoruz, eziliyoruz onların karşısında. Bu duygulardan olsa gerek, bilinmezliğin sorgulanamaz bir kavram olduğunu kabul ediyoruz. Olduğu gibi, göründüğü gibi ve algılayabildiğimiz kadarına razı oluyoruz. Kolaya kaçışımızın formülleştirilmiş hâlidir bu. Bunları göz önünde bulundurarak hayal etmeye çalışıyorum binlerce yıl öncesinin sıradan bir insanının kafasından geçenleri. Milyonlarca ışık yılı öteden parlaklığını hissedebildiği yıldızlar hakkında ne düşünmüştür acaba? Korku mu, merak mı? Belki farkında dahi değildir çevresinde olup bitenin. Gerçekten de Güneş’i ve çevresini saran milyonlarca yıldızı fark edemez sıradan insan. Birilerinin işaret etmesi gerekir ona. Evrenin her bir noktasını dolduran, bizi yakan, gözlerimizi kamaştıran, bazen de acıtan ışığın varlığının sıradan bizler tarafından kabulü ve öğrenilişi ancak birkaç on yıl öncesinde gerçekleşebilmiş. Korkunç değil mi? Kesinlikle öyle. Temel ve basit bir kavramın varlığından bu kadar geç haberdar olabilmiş insanlığın gözünden acaba başka neler kaçıyor? Ne tür güzellikler, hangi soruların cevapları bu bilinmezliğin içinde yatıyor? Bilinmezliğin devasa boyutlarının doğal bir sonucu olarak bu kavramı içten, derinlemesine anlayabilmemizin pek imkanı yok gibi gözüküyor. Ancak bu daha derinlere inmemizin, daha güçlü sorular sormamızın önünde engel değil. Sanki gerçeklik somut bir şekilde orada duruyormuş da ona her an ulaşabilecekmişiz gibi derinlemesine araştırmalar yapmamamızın önünde bahane değil. O hâlde farklı alanlara, gelecek vaat eden, sürekli gelişim gözlemlenen alanlara taşıyalım bu tartışmaları. Mesela düşünelim: Aciz, sıradan, her zaman bir yönlendiriciye ihtiyaç duyan, kendi fikirleri ve gözlemleri ile ayakta duramayan insan; insanoğlunun her geçen gün yeni pencereler açan uzay yolculukları, uzay maceraları karşısında nasıl bir tutum sergileyecek? Bir anda, göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede açılacak yeni ufuklar karşısında nasıl bir tepki verecek? Yeni gerçeklikleri sindirebilecek mi? Yeni bilgi sistemlerini, yeni ufukları kendisinin az gelişmiş fikirleri ile harmanlayabilecek mi? Zannediyorum ki bunların cevabı hayır. Nasıl ki ilkel insan kendisini yakıp kavuran varlığı hissedemediyse, bugünün ilkel ve sıradan insanı da bu hızlı gelişmelere rahatlıkla ayak uyduramayacaktır. Binlerce yıl öncesinden kendisine miras olan kokuşmuş, geçerliliğini kaybetmiş, ben-merkezcil ahlaki anlayıştan kopuşu imkansız olarak nitelendirilemez belki. Ama bu geçiş, bu kopuş oldukça acılı olacaktır. Açılan yeni ufuklar, farkına varılan yeni gerçekler, belki insanlığın bu evrende yalnız olmadığının farkına varılması sıradan insanı kendisini sorgulamaya itecektir. Aslında ne giydiğinin, karşısındakinin ne giydiğinin, ne yediğinin, farklı yaşam biçimlerinin zannettiği kadar önemli olmadığının farkına varacaktır bu insan. Dahası, bu gelişmeler sıradan insanın bir birey olarak toplumda kapladığı rahatsız edici boyutlardaki somut hacmi de küçültecektir. Bu hacim kavramı ile insanın uyduğu ahlak kurallarını, normları, dayatmaları, genel kabullenmeleri, kısacası toplumun gelişmesini engelleyen ve toplumun belli zümrelerini baskılayan karar mekanizmalarını ifade etmek istiyorum. Azalan somut hacim ise yerini taze ve gelişmiş düşünce sistemlerinin ürünü olan fikirlere bırakacaktır. Yani insanın somut kütlesi azalacak, bunun yerine insanlığın ortak eseri fikirlerden, teorilerden oluşan soyut, toplumsal hacim artacaktır. Sanallaşmayı, somut olarak değil, fikirler ile var olmayı savunuyorum ve savundum. Çünkü sıradan insanın kalitesizliğine karşı çıkabilmenin, sıradan insanın cahilliğinin yarattığı sorunları önlemenin tek yolu bu gibi gözüküyor. Yüzlerce yıl sonrasının düşünü kuran Arthur C. Clarke, Rama ile Randevu kitabında cahil insanın varlığının ve olumsuz etkilerinin gözlemlenmediği bir evren imgesi oluşturamamış. Buradan şunu çıkarıyorum. Bu monoton, gelişmelere karşı çıkan, cahillikleri koruyan ve yücelten hayat biçimleri ile dünyada varlığımızı korumaya çalışmak insanlığı sürekli geriye götürecektir. Ancak belki, küçük bir ihtimalin varlığına bağlı dahi olsa umuyorum ki insanlığın seçilmiş, önde gelen üyelerinin yaptığı atılımlar, araştırmalar ve keşifler sadece elit bir zümreyi değil halkın tamamını hayatları, düşünceleri, gelenekleri ve kültürleri üstünde düşünmeye, araştırmaya ve sorgulamaya iter. Böylece daha akıllıca fikirler üstüne inşa edilmiş, daha sağlıklı düşünen güçlü bir toplum kurabilir ve yaşatabiliriz. KAYNAKÇA Billout, Guy. Web. 6 Aralık. 2016.