B : 109 6 . 8 . 1951 nesillerin fikir namusuna emanet edilmiş muba- : rek vazifelerdir. Muhterem milletvekilleri; dağın, kırın, or­ manın mevsimleri gibi beşeriyet ormanının da mevsimleri vardır- Bir zaman oldu; yaprak dö­ kümü gibi, taçların, tahtların dökümü oldu. Rusya'da Romanof, Almanya'da Hohenzollern, Avusturya'da Habsburg hanedanları, italya Ha­ nedanı, ispanya Hanedanı gitti. Kral Ferdinant Bulgaristan'dan kaçtı. Kral Kostantin Yunanis­ tan'dan kaçtı. Bizim 600 küsur senelik hükümdar­ lığı olan Osmanlı Hanedanımız, iran'da Kaçar , Hanedanı, Aksayı Şark'ta; Çin'de Mançer Ha­ nedanı hep birden yıkıldı. Demek ki beşeriyet ormanında taçları, tahtları sürükleyip götüren bir fırtına esmiştir. Bu birinci levha. Diğer bir mevsim geldi: Hep beraber bu mev­ simi seyrettik. Dünyanın muhtelif köşelerinde diktatörler peydah oldu. Hemen hemen aynı za­ manda; bazan tek, bazan çifte. Rusya'da Lenin'i hatırlarsınız, gençlerimiz okuyarak, işiterek ha­ tırlarlar, eskiler bilirler, kendi hayatlarına dâhil­ dir. Leninden sonra Stalin geldi, çifte dikta­ tör, koyu, en iptidai mânasiyle. Almanya'da Hitler, italya'da Mussolini, Yugoslavya'da Kral Alexandr, ispanya'da Primo de Rivera ve Franko, Romanya diktatörsüz kalır mı? Mevsim ica­ bı orada Mareşal Antonesko iktidara geldi, o da bir diktatör. Bizde de iki diktatör peyda oldu: Bildiğiniz devirdir; ye son mümessili bugün Meclis kür­ sümüzde konuşmuştur, iran'da peyda olan Ali Rıza Pehlevi'yi, Çin'de Sunyatsen ve Çankayşek'i evvelkilere ilâve edeyim, Avrupa'nın bir ucunda Salazar, öbür ucunda Mannerhaym var. Biri Portekiz'de diğeri Finlandiya'da. Bunlar nevileri itibariyle birbirine benzemez. Bu da bir merasim. Askerlikten gelenlerin nüfuzu namütenahi ol'uyor. Dünya gazetelerinde gördünüz; memleket matbuatında gördünüz; Mac Arthur'u "Newyork'ta karşılıyanlarm sayısı 7 milyon olarak gösterildi. Bir milyonunu atınız, iki milyonunu atınız. Size soruyorum: Dünyanın en büyük âli­ mi, en büyük sanatkârı, en büyük kâşifi mem­ leketine dönüşünde 500 bin kişi ile karşılanır mı? Beşeriyeti vahim bir hastalıktan kurtaran bir doktor böyle bir kabule mazhar olur mu? Milletler bir şeyi bilirler ve pek iyi bilirler; bir meydan muharebesinde bir devler batar, bir O :2 meydan muharebesinde bir devlet kurtulur. Bi­ rinci reisimiz askerî bir zaferle memleketin ba­ şına geçmiş bir şahsiyettir. Bir kurtuluş müca­ delesine riyaset etmiştir, nüfuzu mutlaktır. Ar­ zuları birer birer kanun olarak, münakaşa edil­ meksizin Millet Meclisinden çıkmıştır. Yine askerlik zaferleri içinden gelmiş ikinci bir reisimiz vardı. Bu devrin hi?,met taraflarına itiraz eden ben olamam. O hayırlı tarafları an­ lıyorum, gençler arasıra zümre zümre evime geliyorlar onlara bir son nasıl bir başlangıç ol­ du anlatıyorum. Arkadaşlar gündelik müşkülâtımız bizi mah­ zun etmemeli, memleketimiz tekâmül halinde­ dir. Bunun en mesut tecellilerini hemen hemen her gün taraf taraf seyrediyorum. Küçük tiyat­ roya çağırdılar, yepyeni bir nesil karşıma çıktı Sesin en güzellerini dinledim.. Bir genç kız gör­ düm. Yalnız şeklini dünya salonlarında gezdirseler Türk Milleti lehine milyonlarca para ile ödenemiyecek bir telkin yapar. Piyanoda bir virtüözdür. Halk şarkılarımızı okuyan bir Ruhi Su dinledim, sesi bir harika. Bir Ferhan Onat dinledim, gene kumral bir Türk kızı, soprano olarak fevkalâde bir ses, Paris'e giden çocukla­ rımız var, keman, piyano, resim sahasında ne yaman bir kabiliyetleri var. Ve nihayet bu mem­ leketin eski bir mektep hocası ben bu Mecliste yeni hatiplerin feyiz ve servet dolu ruhları ile temasa gelmekten mesudum. Demekki bu 30 se­ ne faydasız geçmemiştir. Toprağımız bir daha yeşeriyor. Bir yeni doğuya koşuyoruz. İnkılâbımızın zaıfları, kusurları var demiş­ tim. Bunları ıslaha, tamire Demokrat Partiden evvel Cumhuriyet Halk Partisi başladı. Cumhu­ riyet Halk Partisi 14 Mayıs inkılâbını benimsiyerek bunu ben yaptım, demokrasiye ben yol açtım, diye beyanatta bulundu mu bulunmadı mı? (Bulundu sesleri) Demek daha evvel yok­ muş. Bu bir itiraftan ibarettir! İkincisi: Türbelerin teker teker açılmasına başlandı. Türbelerin kapatılması bir hatamıydı ? Âciz arkadaşınız o zamanki Devlet Reisinin Ba­ kanlar Kuruluna, riyaset,ederek türbeleri ka­ patmak teklifini müdafaa ettiği vakit söz aldım ve sordum: Hangi türbeler? (Bütün türbeler) dedi. Paşam dedim, bizim mahallede bir Bukağlı Dede var; pencerelerindeki rengârenk bez par­ çaları poyraza, lodosa göre sallanıp duruyor; — 614 —