TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI YENİLENEBİLİR ENERJİ EKONOMİSİ : TÜRKİYE (MODELLEME),İSRAİL VE İSPANYA ÖRNEĞİ Nigar GÖKPINAR YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA, 2010 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI YENİLENEBİLİR ENERJİ EKONOMİSİ : TÜRKİYE (MODELLEME),İSRAİL VE İSPANYA ÖRNEĞİ Nigar GÖKPINAR Danışman : Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA, 2010 i ÖZET YENİLENEBİLİR ENERJİ EKONOMİSİ: TÜRKİYE, İSRAİL ve İSPANYA ÖRNEĞİ Nigar GÖKPINAR Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU Eylül 2010, 121 Sayfa Geçmişten günümüze gelişen teknoloji ve nüfus artışı, enerjiye olan talebi arttırmıştır. Gelecekte ise bu artışın devam edeceği öngörülmektedir. Artan enerji talebini karşılamak için enerji piyasasına yeni etmenler (yenilenebilir enerji kaynakları) eklenmektedir. Bu etmenlerin enerji piyasasına etkisi ve çevre konularındaki toplum duyarlılığı problemi oldukça karmaşık hale getirmektedir. Bu tez çalışmasında ileriye yönelik yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasının ekonomiye katkısı incelenmiş ve doğrusal yeniden düzenleme koordinat yöntemle modelleme yapılarak güneş enerjisinden elektrik enerji üretim maliyeti hesaplanmış ve diğer kaynaklardan üretilen elektrik enerjisi maliyeti ile karşılaştırılmıştır. Ayrıca alınan sonuçlar güneş enerjisi kullanımında önemli aşama kaydetmiş İspanya ve İsrail’deki örneklerle karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, elektrik piyasasında yer alacak olan 6kW ve100 MW gücündeki güneş panelli santraller ile 2020 yılında beklenen enerji talebinin %10 ‘nun rekabet edici fiyatlarla karşılanabileceği gösterilmiştir. Anahtar Kelimeler: Enerji, yenilenebilir enerji, güneş enerjisi uygulamaları, modelleme, maliyet hesabı ii ABSTRACT RENEWABLE ENERGY ECONOMY: CASES OF TURKEY, ISRAEL AND SPAIN Nigar GÖKPINAR Master Thesis, Department of Economy Supervisor: Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU September, 2010, 121 Pages Energy demand has been increasing by the reason of technological developments and population growth. In the future such an increasing trend is predicted to endure. In order to meet the increasing energy demand, new factors (renewable energy sources) are incorporated in the energy market. Problem becomes complex due to the effect of those factors to the energy market and by the sensitivity of the public to the environmental matters. This dissertation concentrates on the economical contribution of the future use of renewable energy sources by calculating the cost of electrical energy production from solar energy and comparing this with the cost of electrical energy production from other sources; using thelinear reoriented coordinates modeling methodology. In addition, outcomes are compared with examples from Spain and Israel who has remarkable progress in the field of solar energy utilization. Results indicate that, 10% of energy demand in the year 2020 could be met competitively, by the use of solar power plants (built of solar panels) having an output power of 6 kW and 100 MW Keywords: Energy, renewable energy, solar energy utilization, modelling, cost analysis iii TEŞEKKÜR Yüksek Lisansa başladığım günden itibaren hem ders hem de tez aşamasında karşılaştığım tüm zorlukların çözümünde her türlü yardım ve desteğini esirgemeyen ve çalışamam boyunca değerli katkılarıyla beni yönlendiren danışman hocam Sayın Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU’na saygı ve teşekkürlerimi sunarım. Tez çalışmamda kullandığım programı öğrenmeme yardımcı olan, zamanını, bilgisini ve yardımını esirgemeyen Sayın Prof. Dr. Emirullah MEHMETOV’a, Tezin son halini almasında göstermiş oldukları ilgi ve katkılardan dolayı jüri üyeleri Sayın Prof. Dr. Nejat ERK ve Sayın Prof. Dr. Altan ÇABUK’a, Çalışmam süresince fikirlerini ve deneyimlerini paylaşan tüm meslektaşlarıma; Çalışmam sırasında gösterdikleri sabır ve maddi ve manevi her türlü destekleri için eşim Serdar GÖKPINAR’a ve canım oğlum Alp Timur’a, tüm aile fertlerine teşekkür ederim. Bu çalışma Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmektedir. Proje No: İİBF 2009YL9 iv İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ................................................................................................................................ i ABSTRACT ..................................................................................................................... ii TEŞEKKÜR ................................................................................................................... iii KISALTMALAR LİSTESİ.......................................................................................... vii ÇİZELGELER LİSTESİ .............................................................................................. ix ŞEKİLLER LİSTESİ ..................................................................................................... x 1.BÖLÜM GİRİŞ 1 2.BÖLÜM ENERJİ PİYASASI: TEMEL KAVRAMLAR, ÖZELLİKLER ve ÖNEMLİ GELİŞMELER 2.1. Dünya………………………………………………………………..………..……..5 2.2. Türkiye………………………………………………………..………..……………6 2.3. Dünya Enerji Stratejisi……………………………………..….…………………….8 2.3.1. Dünya Birincil Enerji Tüketimi….……………………..…………………….9 2.4. Dünya Enerji Sektöründe Beklenen Gelişmeler………………………………...…13 2.5. Dünya Enerji Sektöründe Uzun Vadeli Beklentiler………………………….……19 2.6.Türkiye Enerji Politikası……………………………………………………………24 2.7. Türkiye Enerji Arz Ve Talebi……………………..……………………………….25 2.8. Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Kaynakları.……………..……………….……….28 2.8.1. Rüzgar Enerjisi………..…………………..………………………...………30 2.8.2. Jeotermal Enerji…………………………..…..…………….……………….31 2.8.3. Güneş Enerjisi…………………..………..…………………………………33 2.8.4. Biyokitle Enerjisi……………………….…..…………………….…………35 2.9. Hidrojen Enerjisi……………………………………….…….…………………….36 2.10. Enerji, Çevre Ve İklim Değişikliği ………………….……..…………………….37 2.11. Kioto Protokolü Ve Sonrası………………………………………...…………….41 v 2.12. Enerji Projeksiyonları…………………………………………………………….46 3. BÖLÜM GÜNEŞ ENERJİSİ VE TEKNOLOJİLERİ 3.1. Isıl Güneş Teknolojileri……………………………………………………………50 3.2. Güneş Kollektörlü Sıcak Su Sistemleri………………………….………….……..52 3.3. Yoğunlaştırıcı Sistemler………………………………………….….…………….53 3.4. Güneş Kollektörlü Sıcak Su Sistemi…………………………………..…………..55 3.5. Yoğunlaştırıcı Güneş Enerji Sistemlerinin Özellikleri……………..………..……56 3.6. Yoğunlaştırıcı Sistemler İle Elektrik Üretimi………………….……………….…58 3.7. Parabolik Oluk Kollektörlerle Elektrik Üretimi……….……….………………….61 3.7.1. Parabolik Çanak Kollektörler……..…………………….……………..……64 3.7.2. Merkezi Alıcı Güç Santralleri………………..………….…….……………66 3.7.3. Dünyadaki Uygulamaları…….…………………………..………….………65 3.8. Güneş Pilleri (Fotovoltaik Piller)………………………….………………..……..65 3.9. Türkiye’de Güneş Enerjisi ve Potansiyeli……………………..….……………….70 4. BÖLÜM ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİM MALİYETİNDE OPTİMİZASYON VE BİRİM ELEKTRİK ENERJİSİ MALİYETİNİN HESABI 4.1. Elektrik Enerjisi Üretim Maliyetinde Optimizasyon ve Birim Elektrik Enerjisi Maliyetinin Hesabı………………………………………………..……………….74 4.2. Üniteler İçin Hiçbir Sınırlayıcı Koşul Olmadığı Varsayımına Göre Ekonomik İşletme Analizi……………………….………………………………….…………80 4.2.1. Analitik Yaklaşım………………………...…………………………………81 4.2.2. Grafik Yaklaşım…………………………………………….………………82 4.2.3. İterasyon Yaklaşımı…………………...…………………….………………82 4.2.4. Gradiyent Yaklaşımı……………………………..……….…………………83 4.2.5. Talep Gücünün Referans Alındığı Yaklaşım……………….………….……84 4.3. Ünitelerin Sınır Güçleri Dikkate Alındığında Ekonomik İşletme Analizi………..85 4.4. Problemin Modellenmesi……………………………...…………………………..86 vi 4.4.1. Doğrusal Yönlendirme Metodu ………..………….……….……………….86 4.4.2. Yapay Sinir Ağı Metodu ....................................................................... ……86 4.4.3. Monte-Carlo Metodu...................................................................................... 87 4.4.4. Etmene Dayalı Metot ..................................................................................... 87 4.4.5. Oligopolik Pazar Metodu ............................................................................... 87 4.5. Doğrusal Yönlendirme Metodu: Detaylar…………………………………….…...88 5. BÖLÜM GÜNEŞ PANELLERİNDEN ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİM MALİYETİ:MODEL 5.1. Fotovoltaik Panel Enerji Maliyeti……………………………….…………………92 5.1.1. Senaryo 1 ……………………………………………..…………………….93 5.1.2. Senaryo 2 ....................................................................................................... 93 5.1.3. Senaryo 3 ................................................................................................... ....93 5.1.4. Senaryo 4 ................................................................................................... …94 5.1.5. Senaryo 5 ..................................................................................................... ..94 6. BÖLÜM SONUÇLAR VE ÖNERİLER 104 KAYNAKÇA ............................................................................................................... 114 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................ 121 vii KISALTMALAR LİSTESİ ETKB : Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı DPT : Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı EPDK : Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ÖİB : Özelleştirme İdaresi Başkanlığı TUİK : Devlet İstatistik Enstitüsü MTA : Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü DSİ : Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü EİE : Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü TEİAŞ : Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi TEDAŞ : Türkiye Elektik Dağıtım Anonim Şirketi TKİ : Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu EÜAŞ : Elektrik Üretim Anonim Şirketi GAP : Güneydoğu Anadolu Projesi BM (UN) : Birleşmiş Milletler AB (EU) : Avrupa Birliği OECD : Organization for Economic Cooperation and Development/ Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı IEA : International Energy Agency UCTE : Union for the Coordination of Tansmission of Energy / Elektrik İletimi Koordinasyon Birliği YPK : Yüksek Planlama Kurulu MAKDEP : Mini Enerji Kaynaklarını Değerlendirme Projesi BM-İDÇS : Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi STK : Sivil Toplum Kuruluşu DEK / TMK : Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi WEC : World Energy Council UNIDO : United Nations Industrial Development Organization HES : Hidroelektrik Santral PDHES : Pompa Depolamalı Hidroelektrik Santral YİD : Yap-İşlet-Devret Yİ : Yap-İşlet viii İHD : İşletme Hakkı Devri BHP : Brüt Hidroelektrik Potansiyel TYHP : Teknik Yapılabilir Hidroelektrik Potansiyel EYHP : Ekonomik Yapılabilir Hidroelektrik Potansiyel CCS :Carbon Capture and Storage CO2-eşdeğer : CO2 ve CO2 cinsinden diğer sera gazlarının toplamı ÇEP : Çevre Eylem Programı IPCC : Intergovernmental Panel on Climate Change İDÇS : İklim Değişikliği ÇerçeveSözleşmesi KP : Kyoto Protokolü UNDP : United Nations Development Programme UNFCCC : United Nations Framework Convention on Climate Change ÇED : Çevresel Etki Değerlendirmesi AID : Alt Isıl Değeri Sm3 : Standart m3 = 1.05 m3 IGCC : Entegre Gazlaştırma Kombine Çevrim (Integrated Gasification Combined Cycle) CCP : Carbon Capture Processing- kW : kilowatt = 103 watt MW : Megawatt = 103 kW GW : Gigawatt = 103 MW TW : Terawatt =103 GW kWh : kilowatt - saat (103 watt-saat) GWh : Gigawatt –saat (106 kWh) TWh : Terawatt – saat (109 kWh) Kep : kilogram petrol eşdeğeri TEP : ton petrol eşdeğeri MTEP : Milyon ton petrol eşdeğeri ix ÇİZELGELER LİSTESİ Sayfa Çizelge 2.1. Türkiye’nin Ekonomi ve Enerji göstergeleri……………………….……106 Çizelge 2.2. Birincil Enerji Üretimi ve Talebi (2008)…………………………..….…107 Çizelge 2.3. Birincil Enerji Kaynakları Üretimi (orijinal birimler)……………..……107 Çizelge 2.4. Birincil Enerji Tüketiminin Kaynaklara göre dağılımı (orijinal birimler)108 Çizelge 2.5. Nihai Enerji Tüketiminin Sektörel Dağılımı (Bin TEP)………………...108 Çizelge 2.6. Enerji Talep-Üretim-İthalat ve İhracatının Gelişimi (Bin TEP)………...109 Çizelge 2.7. Güneş Kolektöleri ile Elde Edilen Enerji Miktarı Tahmini……………..109 Çizelge 2.8. Birincil Enerji Kaynakları Tüketim Hedefleri (2008-2020) (Bin TEP)…109 Çizelge 2.9. Birincil Enerji Kaynakları Tüketim Hedefleri (2008-2020) (Orijinal Birimler)………………………………………………………..110 Çizelge 2.10. Genel Enerji Sektörel Talebi (2008-2020), Bin TEP…………………..110 Çizelge 2.11. Sanayi Sektörü Enerji Tüketimi (Orijinal Birimler) (2008-2020) Çizelge 2.12. Türkiye Elektrik Enerjisi Üretim-Tüketim ve Kayıpların Yıllar 110 İtibariyle Gelişimi (GWh)…………………………………………..…111 Çizelge 3.1: Türkiye’nin Aylık Ortalama Güneş Enerjisi Potansiyeli…….…….……112 Çizelge 3.2: Bölgelere Göre Güneşlenme Potansiyeli……………………….….……113 x ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa Şekil 2.1. Dünya Birincil Enerji Tüketimi (1982 – 2007) .............................................. 10 Şekil 2.2. Alternatif Yakıtlar Fiyat Kıyaslaması ............................................................ 18 Şekil 2.3. Dünya Birincil Enerji Talebi ........................................................................ ..20 Şekil 2.4. Dünya Petrol Fiyatları .................................................................................. ..21 Şekil 2.5. Dünya Enerji Kaynaklı CO2 Emisyonları .................................................... ..23 Şekil 2.6. Birincil Enerji Üretimi ve Tüketiminin Yapısı, 2007 yılı ............................ ..26 Şekil 2.7. Enerji Arz ve Talebin Gelişimi .................................................................... ..26 Şekil 2.8. Enerji Fiyatlarının Enerji İthalatına Etkisi (Milyar Dolar)…………….……27 Şekil 2.9. Yenilenebilir Enerji Tüketiminin Birincil Enerji Tüketimindeki Pay……….28 Şekil 2.10. Elektrik Üretiminde Kaynakların Payı……………………………………..29 Şekil 2.11. Türkiye Global Radyasyon Değerleri…………………………………..….33 Şekil 3.1. Güneş Kolektörleri………………………………………………………..…51 Şekil 3.2. Güneş Enerji Kullanımında Farklı Çözümler…………………………….…51 Şekil 3.3. Güneş Enerjisi Farklı Uygulamaları………………………………….……...52 Şekil 3.4. Güneş Enerjisinden Elektrik Üreten Parabolik Çanak Sistemleri…….……..54 Şekil 3.5. Güneş Enerjisinden Elektrik Üreten Kule Sistemleri ................................... ..56 Şekil 3.6. Konvansiyonel Yöntemlerle Elektrik Üretim Ünitelerinin Şeması .............. ..58 Şekil 3.7. Güneş Enerjisinden Elektrik Üreten Santralin Çalışma Şeması ................... ..61 Şekil 3.8. Fotovoltaik Güneş Paneli ............................................................................ ..67 Şekil 3.9. Fotovoltaik Panelden Elektrik Üretim Şeması ………………………..…...68 Şekil 3.10 (a) Fotovoltaik Güneş Panellerinin Farklı Uygulamaları………...…………71 Şekil 3.10 (b, c) Fotovoltaik Güneş Panellerinin Farklı Uygulamaları………………...72 Şekil 5.1. Farklı Ülkelerde Kişi Başına Düşen Elektrik Enerji Tüketimi……..……….96 Şekil 5.2 .1. Senaryo’ya göre Enerji Birim Fiyatı – Kredi grafiği(İzmir)…………….101 Şekil 5.3. 1. Senaryo’ya göre Enerji Birim fiyatı – Bakım giderleri grafiği(İzmir)…..102 Şekil 5.4. 5. Senaryo’ya göre Enerji Birim Fiyatı – Kredi grafiği(İzmir)…………….102 Şekil 5.5. 5. Senaryo’ya göre Enerji Birim fiyatı – Bakım giderleri grafiği(İzmir)…..103 1 1.BÖLÜM GİRİŞ Dünya enerji sistemi, oldukça karmaşıklaşan ve öngörülerin sürekli alt üst olduğu bir dönemi yaşamaktadır. Bu nedenle de, petrol ve doğal gaz dışındaki kaynaklara yönelik arayışlar yoğunluk kazanırken, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına dönük beklentiler, önceki yıllara kıyasla önemli artış göstermiştir. Bu döneme damgasını vuran en önemli olay; petrol fiyatlarındaki anormal değişimlerdir. Temmuz 2008’de petrolün varili 147 dolardan işlem görerek tavan yapmış ve ardından, Aralık 2008’de 40 doların altına düşerek, önceki tahminleri de alt üst etmiştir. Dünyanın üzerinde önemle durduğu diğer bir olgu da fosil yakıtların üretim ve tüketimleri sürecinde atmosfere yayılan karbon emisyonlarının yol açtığı küresel ısınma ve iklim değişikliğinin beklenen etkileridir. Bu nedenle enerji sektöründe değişim yaratan bir süreci tetikleyen geniş bir küresel tepki oluşmuştur. 2009 Kasım’ında Kopenhag’da toplanan Uluslararası Konferans, 2012 yılı sonrası için karbon salınım konusundaki küresel mutabakatın sağlanabilmesi için, önemli bir aşama olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde karbon ticareti, enerji piyasalarının yeni ve önemli bir unsuru olarak öne çıkarken, temiz kömür yakma teknolojileri, kömürden sıvı yakıt elde edilişi, karbon tutma ve yenilenebilir enerji gibi yeni teknolojilere yatırımlar, AR-GE destekleri ile verimlilik yatırımlarında önemli hareketlenmeler gözlemlenmiştir. 2007 yılı dünya birincil enerji tüketimi, 11 milyar ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. Bunun 3.95 milyar tonu petrol, 2.64 milyar ton petrol eşdeğeri doğal gaz, 3.18 milyar ton petrol eşdeğeri kömür, 622 milyon ton petrol eşdeğeri nükleer ve 709 milyon ton petrol eşdeğeri de hidroelektrikle karşılanmıştır. Bugüne kadar hidroelektrik dışında çok sınırlı kalan yenilenebilir enerji kaynaklarının tüketimi önümüzdeki yıllarda miktar olarak hızla artsa da, bu artış, toplamdaki payının çok yüksek olmasını sağlayamayacaktır. Dünyada piyasaların serbestleştirilmesi ve piyasalaştırılması politika ve uygulamaları sonucunda kısa dönemli karlara odaklanmış bir sektör oluşmaktadır. Bu ise enerji sektörü için büyük bir sorun olup, ülkelerin uzun erimli ve stratejik 2 yaklaşımlara sahip uygun enerji karışımlarının oluşturulmasındaki en önemli engel olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya enerji talebi, 2007 yılında bir önceki yıla göre azalarak % 2.4 oranında artış gösterebilmiştir. 2007 yılında başlayan bu eğilim, 2008 yılında daha da etkili olmuştur. Türkiye birincil enerji tüketimi yıllık ortalama %2,8 oranında bir artışla 2007 yılı sonu itibariyle 107.625 milyon ton petrol eşdeğerine, elektrik enerjisi tüketimi ise yıllık %4,6 oranında bir artışla 191,6 milyar kWh’e ulaşmıştır. Türkiye’de kömür ve hidrolik enerji geçmiş yıllarda olduğu gibi yerli üretimde önemli paya sahiptir. Kömür, doğal gaz ve petrol enerji tüketiminin önemli bileşenidir. Özellikle doğal gaz son yılların hızla büyüyen enerji kaynağı olarak tüketimde vazgeçilmez bir yere oturmuştur. 2007 yılında doğalgaz enerji tüketiminde %31.5 ile en büyük payı alan enerji kaynağı haline gelmiştir. Diğer taraftan elektrik enerjisi üretiminde doğal gazın payı % 49,6 ‘ya yükselmiştir. Buna karşılık doğal gaz tüketimimizin sadece % 2.4’ ü kendi üretimimiz ile karşılanabilmiştir. 2007 yılında ulusal doğalgaz tüketiminin; %56’sı elektrik üretiminde, %22’si konutlarda gerçekleşmiş olup, kalan %22’si de sanayide kullanılmıştır. 2007 yılı verilerine göre %30,9 pay ile petrol, enerji tüketimimizde doğal gazdan sonra en büyük paya sahiptir. Ancak 33.3 MTEP olan ham petrol ve petrol ürünleri talebimizin yine sadece %6.7’si kendi üretimimiz ile karşılanabilmiştir. 1990 yılında 41,6 MTEP olan nihai enerji tüketimi yıllık ortalama %2,9’luk artışla 2004 yılında 69,0 MTEP, 2007 yılında 82,7 MTEP değerine ulaşmıştır. Yerli kaynaklarımızdan üretilen enerji miktarındaki artışın enerji talebimizden daha düşük olması nedeniyle, net enerji ithalatımız 1990’daki 28,5 MTEP değerinden 2007’de 81.1 MTEP değerine ulaşmıştır. 2007 yılında enerji talebimizin sadece %25,5’i yerli kaynaklar (üretim) ile karşılanmıştır. Geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2007 yılında da 3 başta doğal gaz ve petrol olmak üzere, taş kömürü ve elektrik enerjisi ithalatı yapılmıştır. Enerji ithalatına 2006 yılında 29 milyar dolar ve 2007 yılında 33,9 milyar dolar ödenmiştir. Petrol fiyatları 2008’de kritik eşik olarak görülen 100 dolar/varilin hayli üzerine çıkmış, 2008 sonunda tekrar 50 $/varil’in altına düşmüştür. Türkiye'nin gayri safi milli hasılası 2007 yılında 656.8 milyar $’dır. Aynı yılda petrol ve doğal gaz ithalatına yaklaşık 23 milyar $ ödenerek gayri safi milli hasılamızın % 3.5'i petrol ve doğal gaz dışalımına verilmiştir. Başka bir deyişle 2007 yılındaki tüm ihracatımızın (107,3 milyar $) % 21,4'ü petrol ve doğal gaz ithalatına ayrılmıştır. Toplam enerji arzında, petrole %30,9 ve doğal gaza %31,5 oranında bağımlı olan ülkemizde enerji sektörünün, ekonomi üzerindeki yoğun etkisi ve arz güvenliği büyük önem taşımaktadır. Ortadoğu ve Hazar Bölgesi doğal gaz rezervlerini Avrupa pazarlarına bağlamayı öngören Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya Doğal Gaz Boru Hattı (Nabucco) 2007 ve 2008 yılında üzerinde en çok konuşulan projelerden birisi olmuştur. Ancak politik nedenlerden dolayı henüz fazla bir ilerleme sağlanamamıştır. Ülkemiz, yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları ile enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayabilecek bir potansiyele sahip olmasına karşın henüz bu kaynaklar mevcut potansiyelin çok altında değerlendirilmektedir. Hidro, rüzgâr, jeotermal, güneş ve biokütle ülkemizin kullanılan ve kullanılma potansiyeli yüksek yenilenebilir enerji kaynaklarıdır ve kömürden sonra enerji üretiminde ikinci büyük yerli kaynak olmaya adaydır. 2007 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerji miktarı 8,47 MTEP mertebesindedir. Bu toplam birincil enerji arzımızın yaklaşık % 8’ine karşılık gelmektedir. Önümüzdeki yıllarda da birçok teşvike rağmen, yenilenebilir enerji miktar olarak büyüse de, enerji arzındaki oransal payda büyük artışlar beklenmemektedir. 2007 ve 2008 yılları enerji verimliliği politikasında önemli bir hamle yılı olmuştur. Enerji Verimliliği Kanunu’nu takiben değişik sektörleri kapsayan çok sayıda yönetmelik çıkarılmış, ilk defa sanayi sektörü ile sınırlı da olsa enerji verimliği projeleri desteklenir hale gelmiştir. Ancak halen enerji yoğunluğu değerlerimiz OECD ve AB 4 ortalamasının oldukça üstündedir. Bu mevzuat ve yaratılan ortamın olumlu katkısı ile 2020 yılında enerji tüketimimizde yaklaşık % 15 oranında tasarruf sağlanması beklenmektedir. Bu dönemde Türkiye’nin Kyoto Protokolüne taraf olması konusunda yasal hazırlıklar yapılmışsa da üyelikle ilgili prosedür ancak 2009 da tamamlanabilmiştir. Taraf olması sonucunda, önümüzdeki yıllarda enerji tüketimini sıkı denetim altına alması ve yeniden şekillendirmesi gerekecek olan Türkiye’nin emisyon artışı 1990 yılına göre % 95 civarında olmuştur. Gerek Dünyada gerekse de Türkiye’de çevreye duyarlı olması nedeni ile de yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimler gitgide hızlanmaktadır. Bu bakımdan fosil yakıtlarından yoksun olan ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını yaygınlaştırmak ve yüksek olan maliyetlerin düşürülmesi yollarını araştırmak oldukça güncel bir konudur. Tez çalışmamızın amacı güneş enerjisi kullanarak elektrik enerji üretiminin (Türkiye şartlarında) maliyetinin hesaplanması ve bu maliyet hesaplamasında her türlü coğrafi ve meteorolojik verileri kullanarak model oluşturmaktır. Alınan sonuçların benzer coğrafi koşullara sahip İsrail ve İspanya’daki verilerle karşılaştırması ise çalışmamızın artılarından olacağı düşüncesindeyiz. Ama bu konuyu ayrıntılı olarak incelemeden önce gerek dünya gerekse de Türkiye’de gerçekleşen enerji gelişmelerini irdeleyelim. 5 2. BÖLÜM ENERJİ PİYASASI: TEMEL KAVRAMLAR, ÖZELLİKLER VE ÖNEMLİ GELİŞMELER 2.1. Dünya 2007 yılının ikinci yarısından itibaren göstergeleri olumsuzlaşan Dünya Enerji Pazarı, 2008 yılının son çeyreğinden itibaren bir kriz ortamına girmeye başladı. 2008 Ocak ayında ABD’de ham petrolün varili 100 dolara alıcı buldu. Giderek artan petrol fiyatları, Mart 2008 ayında varili 104 dolar, Temmuz 2008’de 147 dolar’a çıkarak, doğalgaz ve kömür fiyatlarının da artmasına neden oldu. Temmuz sonundan itibaren, AB’de ve ABD’de ekonomideki yavaşlamanın hissedilir bir seviyeye inmesinden sonra, ham petrol fiyatları düşme eğilimine girerek, Eylül 2008’de 95 dolar oldu, Aralık 2008’de ise 38 doların altına indi. Enerji gelişmelerinin anahtarını teşkil eden, petroldeki bu istikrarsız durumun ana nedenlerinden biri olarak, ABD ve AB’de başlayan finansal krizin enerji sektörüne kaçınılmaz yansıması gösterilebilir. Enerjide arz güvenirliği darboğazını yaşayan AB ve diğer büyük ekonomiler için olduğu kadar, özellikle gelişmekte olan ülkeleri de içine alan finansal kriz, enerji yatırımlarında ertelemelere neden olacak ve uzun vadeli hedefler daha mütevazi değerler içinde kalacaktır. Diğer taraftan sanayi üretimi azalırken enerji talepleri de azalacak ve enerji alanındaki gelişmeler yavaşlayacaktır. Büyük bir sorunlar yumağı halindeki Dünya’nın enerji problemlerinin çözümden giderek uzaklaşıldığı ve problemlerin artarak gelecek yıllara devir edildiğini gözlenmektedir. Bu gelişmeler, Dünya’da refah ve barışa ulaşılmasında enerji problemlerinin olumsuz etkisinin daha belirgin görüleceği bir geleceğe doğru yol aldığımızı göstermektedir. Dünya’da artarak devam edecek olan petrol talebinin, gelecekte karşılanmasının zor ve petrol fiyatları dolayısıyla diğer fosil yakıtların fiyatlarında önemli yükselmeler olacağı tahmin edilmektedir. Ucuz petrol ve doğalgaz devrinin kapandığı yetkili ağızlardan dile getirilmektedir. Uluslararası petrol şirketlerinin yeni petrol rezervlerine ulaşmaları giderek zorlaşmakta, petrol üretimi ve arzı giderek ulusal karaktere dönüşmekte ve uluslararası siyasetin bir silahı olarak kullanılma imkânı artmaktadır. Bu durum Dünya’da yeni çatışmalar için uygun ortam yaratması beklenmektedir. Şüphesiz fosil yakıtlardaki fiyat artış eğilimi zaman içinde sera gazları emisyonunun artışını frenleyecektir. Ancak, enerji ihtiyaçları nasıl 6 karşılanacaktır? Dünya’daki 1,6 milyar insan için elektrik sağlanmamasında, sosyal ve ekonomik refahın tesisinde enerji nasıl destek verecektir? Enerji dünyasında, özellikle yoğun olumsuzlukların yaşandığı 2008 yılında, gelecek için neler yapılmalıdır? Bu sorgulamanın, giderek, daha belirgin şekilde cevaplandırılması gerekecektir. Mevcut gelişmeleri olduğu gibi kabul ederek, buna göre artan belirsizlikler içinde politikalar oluşturmak, enerji problemlerinin çözümü ya da hafifletilmesi için bir yöntem olabilir. Ancak, bu yaklaşım, enerjiye bağımlı çatışmaları ve sosyal rahatsızlıkları önleyemeyecektir. Sürdürülebilir bir gelecek için yeni fikirlere ve eylem programlarına ihtiyaç vardır. Dünya barışını tehdit eden “enerji trendinin” düzeltilmesi için Dünya Enerji Konseyi (WEC), Birleşmiş Milletler (UN), Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası kuruluşların ve hükümetlerin yeni misyonlar yüklenmesi beklenilmelidir. 2.2. Türkiye Dünya’daki ekonomik gelişmeler paralelinde Türkiye’de de ekonomik gelişmeler etkilenmiştir. 2007 yılında ve 2008 yılının ilk yarısında, enerji tüketiminde artışlar yaşanmıştır. 2006 yılında 99,6 milyon TEP olan enerji tüketimimiz, 2007 yılında %8 artışla, 107,6 milyon TEP’e ulaşmıştır. Bu artış Dünya ülkeleri arasında kayda değer bir artıştır. Son beş yılda Türkiye’nin birincil enerji tüketimi %35 oranında artmıştır. 2006 yılında 176,2 milyar kwh olan elektrik tüketimi 2007 yılında %7,8 artışla 191,6 milyar kWh ulaşmıştır. Son beş yılda Türkiye’nin elektrik enerjisi tüketimi artışı %43’dür. Bu artış da yine Dünya ülkeleri arasında en yüksek artışlardan biridir. 2008 yılının ilk yarısında artışlar gösteren elektrik enerjisi talebi, ekonomik gelişmelere paralel olarak ikinci yarıdan itibaren artış hızını azaltmış ve Ekim ayında, geçen yıla göre, %-2, Kasım ayında %-5 ve Aralık ayında %-5,5 oranında düşmüştür. 2008 yılı başında 203 milyar kwh olacağı tahmin edilen elektrik üretimi 198 milyar kwh’de kalmıştır. 2009 yılının ilk aylarında da devam edeceği tahmin edilen bu gelişmelerin, Türkiye ekonomisi üzerinde olumsuz etkilerinin olacağı düşünülmektedir. Bu olumsuzlukların, elektrik enerjisi talebinde artışı frenleyeceği ve yeterli yatırım yapılmayışından dolayı 2010 yılında ortaya çıkması beklenen elektrik enerjisi krizini birkaç yıl erteleyeceği tahmin edilmektedir. 7 2008 - 2009 yılında enerji konusunda kayda değer olaylar aşağıda belirtildiği şekilde sıralanabilir: 2008 yılının başlangıcı, elektrik tarifelerine yapılan %19,5’lık zamla hatırlanacaktır. Esasında OECD ortalama elektrik fiyatının üzerinde elektrik fiyatlarına sahip Türkiye’nin, bu yeni fiyat artışı tartışma konusu olmuştur. Türkiye’de 2008 yılının 2. çeyreğinde sanayide elektrik satış fiyatı 12,6 cent/kWh olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde, sanayide elektrik satış fiyatı, ABD’de 6,6 cent/kWh, Kore’de 5,9 cent/kWh, İsviçre’de 9,7 cent/kWh olmuştur. Bu durum, sanayiciler arasında, Türkiye’nin endüstriyel üretiminin uluslararası pazarda rekabetçi olamayacağı değerlendirmesinin yapılmasına neden olmuş ve bu pahalı fiyatların gözden geçirilmesi istenmiştir. 2008 yılının başlangıcında İran’dan sağlanan doğalgazda kesintilerden dolayı sıkıntılar yaşanmıştır. İran’daki iklim koşullarından kaynaklandığı ifade edilen ve İran’ın iç pazarında tüketilen doğalgazın çok yüksek değerlerde olması, gelecekte İran’ın güvenilir bir doğalgaz tedarikçisi olup olmayacağı sorgulamasını doğurmuştur. 2008 yılı başında, Nabucco Uluslararası Gaz Boru Hattı Şirketi’ne, Almanya’nın büyük enerji şirketi RWE, 6. ortak olarak katılmıştır. Ayrıca Türkiye Elektrik Ticaret Anonim Şirketi (TETAŞ) tarafından nükleer enerji santralı ile ilgili ihale süreci başlatılmıştır. Mayıs 2008 ayı içinde Petkim Petrokimya Holding A.Ş.’deki %51 oranındaki kamu hissesinin satış sözleşmesi imzalandı. Haziran ayında Türkiye’nin en büyük elektrik üretim projelerinden olan Afşin-Elbistan C ve D santral ihaleleri için teklif alındı. Bu önemli ihale Eylül ayı içinde alınan bir kararla iptal edildi. Enerji KİT’leri için maliyet bazlı fiyatlandırma mekanizması yürürlüğe sokuldu. Bunun bir sonucu olarak elektrik fiyatları konutlarda 22,9 krş/kwh ulaştı. Rusya ile Gürcistan arasında patlak veren siyasi gerginlik çatışmaya dönüşünce, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattında sevkiyat durdu. Eylül ayı içinde doğalgaz fiyatlarında konutlarda %4,55 ve sanayide %4,69 oranında, Kasım ayında konutlarda tekrar %22,5, sanayide %22 oranında artışlara gidildi. Ekim ayında konutlarda elektrik fiyatlarına yapılan üçüncü artışla, 1 kwh ortalama 24,68 krş’a yükseltildi. Yıl içinde 8 doğal gazda %82.15 ve elektrikte %56.13’e varan artışlarla, 2008 yılı enerji fiyatlarında yüksek artışların olduğu bir yıl olarak anılacaktır. 2008 yılında 198 milyar kwh ulaşan elektrik tüketiminin 2009 yılında 204 milyar kwh’a, aynı şekilde 2008 yılında 110 milyon TEP’e ulaştığı tahmin edilen genel enerji tüketiminin, 2009 yılında 112 milyon TEP’e ulaşması beklenmektedir. Hem elektrik, hem de genel enerji tüketiminde tahmin edilen bu düşük artış, yavaşlayan ekonomik gelişmenin bir sonucu olarak görülmelidir. 2007 yılında enerji tüketimimizin ancak %25,5’i yerli üretim imkânları ile karşılanmıştır. Enerji talebimizin yerli imkânlarla karşılanma oranı %25’in 2008 ve 2009 yılında da aynı seviyede kalacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de 2007 yılında yerli kaynaklardan üretilen 27,4 milyon TEP’in yaklaşık %50’si linyitten karşılamıştır. 2009 ve onu takip eden yıllarda yerli enerji üretimimizin %50’yi aşan bir oranda yine linyitden karşılanacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’nin ithal enerji kaynaklarına %75 oranındaki bağımlılığının azaltılabilmesi, uluslararası ilişkiler, ekonomi ve istihdam açısından büyük önem taşımaktadır. Dünya’da ve Türkiye’de yaşanan ekonomi ve enerji konusundaki gelişmelerin, enerji konusunda oluşturulan stratejilerin gözden geçirilmesi ihtiyacını doğurduğu bir gerçektir. 2.3. Dünya Enerji Stratejisi Dünya enerji sistemi, oldukça karmaşıklaşan ve öngörülerin sürekli alt üst olduğu bir dönemi yaşamaktadır. Uzun süre; arama ve rafinaj yatırımlarındaki gecikmeler, başta Irak’ın işgali olmak üzere jeopolitik gelişmeler, finans piyasalarında özellikle bir süre “hedge fonlarının” petrol üzerinde odaklanan spekülatif amaçlı faaliyetleri ve doların diğer para birimleri karşısındaki düşük seyri gibi nedenlerle, maliyetlerin çok üzerinde seyreden petrol ve (ona bağlı yükselen) gaz fiyatları, enerji piyasalarını, olağandışı bir sürece sürüklemiş durumdadır. Bu nedenle de, özellikle petrol ve doğal gaz dışındaki kaynaklara yönelik arayışlar yoğunluk kazanırken, 9 yenilenebilir enerji kaynaklarının yanısıra kömür ve nükleere dönük beklentiler, önceki yıllara kıyasla önemli artış göstermiştir. Gene bu süreçte, konvansiyonel olmayan petrol rezervleri, yüksek petrol fiyatlarına bağlı olarak, konvansiyonel kategoride görülmeye başlanmış ve geliştirilmeleri yönündeki projeler hız kazanmıştır. Buna karşın; petrol fiyatları Temmuz 2008’de varili 147 dolardan işlem görerek tavan yaparken, Aralık 2008’de 50 doların altına düşerek, önceki tahminleri de alt üst etmiştir. ABD’den başlayarak, küresel ölçekte yaşanan ve etkisinin daha da artması beklenen ekonomik durgunluk/kriz ortamında, enerji talebinde de önemli daralma beklentisi artmaktadır. Enerji piyasalarını temelden etkileyen bir diğer önemli parametre, küresel ısınma olgusudur. Bu alanda farklı görüşler olmakla birlikte, özellikle fosil yakıtların üretim ve tüketimleri sürecinde atmosfere yayılan karbon emisyonlarının yol açtığı öne sürülen küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı, geniş bir küresel tepkinin oluştuğu söylenebilir. Bu tepkiler, Kyoto Protokolü’nü imzalamamakta direnen ülkelerin yönetimleri üzerinde artan bir baskı oluştururken, bir yandan da fosil yakıtlar dışındaki kaynaklara yönelik arayışların bir diğer nedenini oluşturmaktadır. Karbon ticareti, enerji piyasalarının yeni ve önemli bir unsuru olarak öne çıkarken, temiz kömür yakma teknolojileri, kömürden sıvı yakıt eldesi gibi teknolojilere yatırımda önemli hareketlenmeler gözlemlenmiştir. 2009 Kasım’ında Kopenhag’da toplanan Uluslararası Konferans, 2012 yılı sonrası için karbon salınımları konusundaki küresel mutabakatın sağlanabilmesi için, önemli bir olanak olarak tanımlanmaktadır. 2.3.1. Dünya Birincil Enerji Tüketimi 2007 yılı birincil enerji tüketimi, 11,1 milyar ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. Bunun 3.95 milyar tonu petrol, 2.64 milyar ton petrol eşdeğeri doğal gaz, 3.18 milyar ton petrol eşdeğeri kömür, 622 milyon ton petrol eşdeğeri nükleer ve 709 milyon ton petrol eşdeğeri de hidroelektrikle karşılanmıştır. 10 Şekil 2.1. Dünya Birincil Enerji Tüketimi (1982-2007) Kaynak: BP 2008 2006 yılında % 2.7 oranında büyüyen dünya enerji talebi, 2007 yılında bir önceki yıla göre azalarak % 2.4 oranında artış gösterebilmiştir. 2007 yılında başlayan bu eğilim, 2008 yılında daha da etkili olmuştur. 2009 yılında, küresel ölçekte etkisini artarak sürdüren ekonomik kriz paralelinde, talebin daha da daralması beklenmektedir. 2007 yılındaki % 2.4’lük artışta, sürükleyici olan Asya-Pasifik bölgesi olmuştur. Japonya ekonomisinin oldukça mütevazı talep artışına (% 0.9) karşın, OECD dışı Asya’nın (özellikle Çin ve Hindistan) sürüklediği bu bölgenin talep artışı, 2007’de % 5’in üzerinde gerçekleşmiştir1. Çin’in 2007 yılı enerji talep artışı, BP istatistiklerine göre % 7.7, Hindistan’da % 6.8 oranında olmuştur. Buna karşın Avrupa’nın enerji talebinde % 2.2 oranında gerileme gözlenmiştir. Petrol 2007 yılı sonu itibarı ile, (BP verilerine göre) dünya üretilebilir ham petrol rezervleri 1237.9 milyar varildir. Bu rezervlerin %61’i Orta Doğu bölgesindedir. 2007 yılında, petrol tüketimi günde 85.2 milyon varil (yılda 3.95 milyar ton) olarak gerçekleşirken, tüketim artışı bir önceki yıla göre % 1.1 artış göstermiştir. AB’de %2.6 talep daralması yaşanırken, bu daralma oranı OECD geneli için binde 9 olarak gerçekleşmiştir. ABD, 2007’de dünya ham petrol tüketiminin % 23.9’unu gerçekleştirirken, bir önceki yıla göre binde 1 oranında daha az petrol tüketimi gerçekleştirmiştir. Çin ise, dünya petrol tüketiminin % 9.3’ünü gerçekleştirirken, bir 11 önceki yıla göre % 4.1 daha fazla petrol tüketmiştir. Aynı yıl için dünya ham petrol üretimi günde 81.5 milyon varil (yılda 3.9 milyar ton) olmuştur. Günde 10.41 milyon varil üreten Suudi Arabistan’ı, günde 9.98 milyon varille Rusya Federasyonu izlemiştir. Irak (% 7.3), Kanada (% 3.6), Kazakistan (% 3.9) ve Brezilya gibi ülkelerin üretimlerinde artış; Norveç, Venezuella, Meksika gibi ülkelerde ise önemli oranda üretim azalması söz konusu olmuştur. Irak petrol üretimi 2007 yılında 2.15 milyon varil/gün seviyesinde gerçekleşirken, 2000 yılındaki 2.61 milyon varil/günlük seviyesinin gene de altında kalmıştır.1 Brent petrolünün 2006 yılında varili ortalama 65.14 dolar olan fiyatı, 2007 yılında 72.39 dolara yükselmiştir. West Texas Intermediate petrolünün aynı yıllar için ortalama değeri ise 66.02 ve 72.20 dolar olarak gerçekleşmiştir. Petrol fiyatlarının uzun süren yüksek seyrinde; rezervlerin yetersizliğinin etken olduğunu söylemek gerçekçi bir değerlendirme olmayacaktır. Talep tarafında ABD, Çin, Hindistan, Brezilya ve bazı Orta Doğu ülkelerinin, öngörülenden yüksek oluşan ve devam eden petrol tüketimlerinin yanısıra, özellikle OPEC dışı ülkelerden beklenen üretim artışının öngörülen seviyelerde gerçekleşmemesi, fiyatları yukarı doğru zorlayan bir etken olmuştur. Ancak, fiyatlarla maliyet arasındaki makası olağandışı yükselten etkenler arasında, arama ve rafinaj yatırımlarında gecikmeler, jeopolitik faktör, borsa spekülasyonları ve doların düşük seyri, çok daha önemli belirleyenler olarak ortaya çıkmıştır. Geçmiş yıllarda 6 - 7 milyon varil/gün civarında oluşan ek üretim kapasitesinin son yıllarda 1.5 - 2 milyon varil/gün düzeyinde seyretmesi, yaklaşık 85 milyon varil/günlük piyasaları gerektiğinde dengeleyebilmede yetersiz kalmıştır. Bu da fiyatların aşırı yükselmesinde, bir diğer etken olmuştur. Aksine savlara karşın, arz tarafında, uzun süredir devam eden yatırımlar doğrultusunda, önemli (fiziki) bir sıkıntı söz konusu değildir. OPEC’in son dönemde 2 kez kota azaltması, gerek OPEC’in önceki yıllardaki kadar etkili olamaması ve gerekse, resmi kotaya uyumda tüm üye ülkelerin aynı duyarlılığı göstermemeleri de, bu kez fiyatların hızlı düşüşünü engelleyememektedir. Uluslararası Enerji Ajansı, Aralık 2008 değerlendirmesinde, 2008 dünya petrol talebini bir kez daha aşağı yönde düzeltmiş ve yıllık ortalama talebi 85.8 milyon varil/gün olarak revize etmiştir. Ajans’ın 2009 talep tahmini ise 86.3 milyon varil/gündür. 12 Doğal Gaz Dünya üretilebilir gaz rezervi, 2007 sonu itibarı ile 177.36 trilyon metreküp olmuştur. Rezervlerin % 25.2’si Rusya’da, % 15.7’si İran’da ve % 14.4’ü Katar’dadır. 2007 yılı doğal gaz tüketimi, bir önceki yıla göre % 3.1 oranında artarak, 2.92 trilyon metreküp olarak gerçekleşmiştir. AB’nin tüketiminde bir önceki yıla göre % 1.6 oranında düşme görülürken, OECD tüketiminde % 3.3 artış gerçekleşmiştir. 2007 yılında dünya gaz tüketiminin % 22.6’sını gerçekleştiren ABD’de, bir önceki yıla göre gaz tüketiminde % 6.5 oranında artış olmuştur. Enerji tüketim profilinde çok düşük oranda gaz tüketen Çin’de 2007 yılının tüketimi bir önceki yıla göre % 19.9 artarken, dünya gaz tüketiminin % 15’ini gerçekleştiren Rusya’da bu artış oranı % 1.6 olmuştur. 2007 yılında Rusya 607 milyar metreküp (dünya toplam üretiminin % 20.6’sı), ABD ise 546 milyar metreküp gaz üretmiştir. Bir diğer önemli üretici olan İran 111.9 milyar metreküp üretmiş, ancak tamamını tüketmiştir. 2007 yılında 652.9 milyar metreküp tüketen ABD, 546 milyar metreküplük üretimine karşın gaz ithalatçısı konumundadır. 2007 yılında 438.8 milyar metreküp doğal gaz tüketen Rusya ise 168 milyar metreküple önemli bir ihracat potansiyeline sahiptir. Rusya sadece gaz rezervlerinin yoğunluğu nedeniyle değil, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan ile imzaladığı uzun erimli gaz alım anlaşmaları sayesinde de, dünya gaz piyasalarının en etkin oyuncusu konumunu giderek pekiştirmektedir. İran, Katar ve Libya’ya da stratejik işbirliği öneren Rusya, resmen olmasa da, bir Gaz OPEC’i” oluşturma yolunda, fiilen önemli mesafe almış durumdadır. Kömür Dünya kömür rezervi, 2007 yılı sonu itibarı ile, 847.5 milyar tondur. 2007 yılı kömür tüketimi ise, 3.18 milyar ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. Bu miktar, bir önceki yıla göre % 4.5’lik bir artışı ifade etmektedir. 2007 yılı kömür tüketiminin % 41.3’ünü Çin, % 18.1’ini ABD, % 6.5’ini Hindistan, %3’ünü Rusya gerçekleştirmiştir. AB tüketimi 317 milyon ton petrol eşdeğeri ile, toplamın % 10’udur. Çin, 1.29 milyar ton üretimle, dünya kömür üretiminin % 41.1’ini gerçekleştirirken, ABD dünya üretiminin % 18.7’sini, Hindistan % 5.8’ini, Rusya ise % 4.7’sini gerçekleştirmiştir. 13 Nükleer Enerji 2007 yılında nükleer enerji tüketimi 622 milyon ton petrol eşdeğeri olmuştur. Bu değer, bir önceki yıla göre % 2’lik bir azalmayı ifade etmektedir. Petrol fiyatlarının uzun süre yüksek değerlerde seyretmesi nedeniyle, gerek Uluslararası Enerji Ajansı ve gerekse ABD Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan senaryolarda, önümüzdeki yıllarda nükleerin payının, önceki yıllarda yapılan tahminlere kıyasla, öngörülenden daha fazla artış göstereceği ifade edilmekteyse de, 2008 yılının son çeyreğinde hızla düşme eğilimine giren petrol fiyatları nedeniyle, bu senaryolarda eskiye dönüş olması beklenmektedir. 2007 yılında, nükleer enerji tüketiminde 2006 yılına göre AB’de % 5.7, OECD ülkelerinde % 2.9 oranında azalma gözlenirken, eski Sovyet ülkelerinde % 2.6 oranında artış görülmüştür. Bu artış oranı Çin’de % 2.3, Güney Kore’de % 5.2 olmuştur. Hidroelektrik Enerji 2007 yılında hidroelektrik üretim, bir önceki yıla göre % 1.7 oranında artarak 709 milyon ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. Bu tüketimde en yüksek payı % 15.4 ile Çin alırken, Brezilya % 11.9, Kanada % 11.7 ve Norveç % 4.3 onu takip eden ülkeler olmuştur. Bir önceki yıla göre daha düşük kapasite kullanan ülkeler arasında; Yunanistan - % 49.7, Çek Cumhuriyeti - % 23.5, Ukrayna - % 21.3 ve Türkiye -% 19.8 sayılabilir. 2.4. Dünya Enerji Sektöründe Beklenen Gelişmeler Diğer kaynaklara yönelik AR-GE ve teknoloji geliştirme çabalarındaki yoğunluğa karşın, petrol özellikle ulaştırma sektöründeki ağırlıklı payına da paralel olarak, bugün olduğu gibi, önümüzdeki yıllarda da en çok kullanılan enerji kaynağı olma özelliğini koruyacaktır. Venezuella, S. Arabistan ve son olarak da Türkmenistan’da yapılan yeni keşifler, dünya doğal gaz rezervlerini arttıran umut verici gelişmeler olmuştur. İspatlanmış rezerv ömrü, petrole oranla daha uzun olan doğal gaz önümüzdeki 2-3 on yılda petrolden liderliği alacak ve dünyanın en önemli kaynağı olacaktır. Ancak bunu sağlamak için de üretim ve boru hatları için büyük yatırımlar gerekecektir. Bu büyük yatırımların spot alım pazarlarında oluşan fiyatlarla yapılması 14 mümkün değildir. Diğer taraftan LNG pazarı uzak enerji pazarlarına enerji ikamesi imkânı vereceği için yükselen bir pazar olacak ve teknolojideki gelişmeler ve taşıma maliyetlerindeki azalma bunu teşvik edecektir. Dünya genelindeki kullanımda, doğal gazın en çok kullanıldığı sektör, sanayi sektörüdür. Elektrik sektöründe ise, diğer fosil yakıtlara göre daha düşük olan maliyeti ve daha düşük karbon içermesi nedenleriyle, doğal gazın payı artmaktadır. Dünya kömür kaynakları hem potansiyel açısından yeterli olması ve hem de dünya genelinde geniş ve dengeli dağılımı nedeniyle hakim enerji kaynaklarından birisi olarak, önümüzdeki yıllarda da yerini koruyacak, ancak çevresel endişeleri bir ölçüde de olsa karşılayacak yüksek maliyetli yatırımları gündeme getirecektir. Ayrıca sera gazlarının en etkini olan CO2 emisyonu konusu, doğal gaz kombine çevrim santrallerine kıyasla oldukça dezavantajlı konumda olan kömürü zorlayacaktır. Bilinen üretilebilir petrol rezervlerinin ömrü 41.6, doğal gaz rezervlerininki 60.3, kömürünki ise 133 yıl olarak verilmektedir.1 Ancak bu rakamlar, mevcut rezervleri ifade etmektedir. Potansiyel rezervler, konvansiyonel kategoride yer almayan petrollü kumlar ve diğer rezervlerin artan fiyatlar paralelinde konvansiyonel kategoriye dahil edilmesi, gelişen teknolojiyle kurtarım oranlarının (recovery factor) artması, ikincil ve üçüncül kurtarım metodları gibi faktörler dikkate alınırsa, fosil yakıtların rezerv ömrü çok daha uzundur. Rezervlerin yeterliliği açısından bir kısıt söz konusu değildir. Sorun, bu kaynakların aranması, bulunması, geliştirilip kullanıma hazır hale getirilebilmesi sürecinde yapılması gereken yatırımlar için yeterli kaynakların seferber edilip edilemeyeceği sorununa odaklanmaktadır. Fosil yakıt kullanımından kaynaklandığı öne sürülen karbon emisyonu ve buna bağlı küresel ısınma sorunu, bugün olduğu gibi, önümüzdeki yıllarda da önemli bir tartışma konusu olmayı sürdürecektir. Fosil yakıtların kullanımı nedeniyle oluşan iklim değişikliği etkilerini azaltmak için çeşitli stratejiler geliştirilmektedir. En kısa dönemde etkili olabileceği beklenen strateji, mevcut ve yeni santralların verimliliğini arttırarak, emisyonları (CO2) azaltmaktır. Yakın-uzun erimde uygulanabilecek bir diğer strateji ise, karbondioksitin “yakalanması ve depolanması” (CCS) yöntemidir. Bu stratejiler, eşzamanlı olarak 15 uygulanmalıdır. Ekim 2008’de ABD’deki MIT akademisyenlerinin yaptığı bir çalışmanın sonuçlarının yer aldığı raporlarda, küresel ısınmanın fosil yakıtlardan çok daha fazla oranda (karbon dioksitten 25 kat fazla) sorumlu olduğu öne sürülen metan gazının, atmosferde on yıldır sabit seyreden seviyesinin son bir yılda birkaç milyon tondan fazla miktarda kaydedildiği belirtildi. Artışın, tüm dünyada homojen biçimde olduğu; bir diğer ifade ile, tek bir ülkenin sorumlu tutulmasının olanaklı olmayacağı da ayrıca belirtilmiştir. Bu rapor, karbon emisyonlarını “masum” göstermese de, yalnızca karbon emisyonlarına ve fosil yakıtlara yoğunlaşmanın, küresel ısınmaya çözüm arayışlarında, yanlış politikalara yönlenmemize neden olabileceğine dair bir saptama olarak algılanmalıdır. Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) çalışmaları, önümüzdeki 20 yılda, fosil yakıt kullanımında önemli artış öngörmektedir. Bu artışın önemli bölümü, elektrik sektörünün talebinden kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda, UEA özellikle fosil yakıtlarla çalışan santralların verimliliğini arttırma ve CCS teknolojileri konusunda, gerek bilgi paylaşımının yaygınlaştırılması, gerekse bu faaliyetlerin geliştirilmesi yönünde, etkinliklerini yoğunlaştırmış bulunmaktadır. Nükleer santrallardan ticari olarak elektrik üretimi 50 yıldan beri devam etmektedir. Ekim 2007 itibarıyla dünyada 31 ülkede ticari olarak işletilmekte olan 439 nükleer reaktörün toplam kapasitesi yaklaşık 371 GWe tir. Nükleer güç dünya elektrik talebinin yaklaşık %16’sını karşılamaktadır. Fransa elektrik tüketiminin % 79.1’ini, İsveç ve Ukrayna % 46.7’sini, Kore % 37’sini ve Japonya % 27.8’ini nükleerden temin etmektedir. Dünyadaki uranyum hammaddesi halen mevcut reaktörleri tüm işletme ömrü boyunca beslemeye yeterlidir. Reaktör güvenliği, atıkların bertaraf edilmesi ve santrallerin devreden çıkarılması hala büyük sorun olarak sektörün önünde durmaktadır. Nükleer enerji talebi ağırlıklı olarak Asya’dan gelmektedir. Batı Avrupa’da ise, Finlandiya’da inşaatına 2005 yılında başlanan ve 1600 Mwe gücünde 3. nesil Basınçlı Su Reaktör teknolojisi (EPR) ile kurulmakta olan nükleer santralın (Olkiluoto 3) daha önce 2009 olarak açıklanan ticari işletmeye alınma zamanı, şimdiden 3 yıl gecikme ile 2012 olarak yeniden açıklanmıştır. Öte yandan, inşaatı üstlenen şirketin gecikme ve maliyet artışları nedeniyle, şimdiden 2.2 milyar avroluk bir uzlaşmazlığı tahkime 16 götürdüğü rapor edilmektedir2. Fransa’da da benzer bir santralın (Flamanville) inşaatı devam etmektedir. Ayrıca İsveç’te Oskarshamn nükleer santralının modernizasyonu ve Ringhals 4 santralının işletme ömrünün uzatılması çalışmalarına başlanmıştır. Tüm bu gelişmelere karşın, nükleer enerji kullanımının yaratacağı olası tehlikelere yönelik kamuoyu kaygıları, nükleerin gelişmesinin önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. Ayrıca, nükleer santralların görece çok yüksek olan ilk yatırım maliyetleri, öngörülen süreyi çok aşan tamamlanma süreleri, nihai atık sorununun çözümlenememiş olması gibi nedenler, nükleer santralların yaygınlaşmasını olanaksız kılan diğer nedenlerdir. ABD’de Yuka Dağı’nın altına inşa edilmesi kararlaştırılan nihai depoya, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Nevada temsilcileri karşı çıkmaktadırlar. Bugüne kadar 11 milyar dolar harcanmış olan depoya, tamamlanana kadar 77 milyar dolar harcanması gerektiği belirtilmektedir. Nükleer silahların yayılması konusu da, küresel ölçekte yaşanan bir diğer tehdit olduğundan, yakıtın sadece elektrik amaçlı değil, silah olarak da kullanılabileceği kaygıları, nükleer santral inşası konusunun önündeki bir diğer engeli oluşturmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının birincil enerji tüketimindeki payı, önümüzdeki yıllarda miktar olarak hızla artsa da, bu artış, toplamdaki payın çok yüksek olmasını sağlayamayacaktır. Küresel olarak henüz %33’ü kullanılan hidroelektrik enerjisi potansiyelinin, elektrikteki payı %17 civarındadır. Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da hemen hemen tamamı değerlendirilmiş olan potansiyelin diğer kıtalarda değerlendirilme oranı oldukça düşüktür. Önümüzdeki dönemde çevresel baskılar ve uzun yatırım süresi nedeniyle bu bölgelerde özellikle büyük kapasitelerin yapılmasında güçlükler doğuracaktır. Hidro dışındaki diğer yenilebilir enerji kaynaklarının toplamdaki oranları ise son derece mütevazıdır. Temiz ve yenilenebilir olan bu kaynakların başlangıçta devlet desteği ile teşvik edilmeleri halinde, orta ve uzun erimde, ülkelerin arz güvenliği ve ekonomileri açısından olumlu katkılarının olduğu genel kabul görmektedir. Biokütle önümüzdeki dönemde dünyanın en önemli ve sürdürülebilir enerji kaynağı olmaya adaydır. Ancak potansiyel statüsünden kaynak statüsüne geçebilmek için modern teknoloji desteği şarttır. 17 Rüzgar, hidroelektrikten sonra bel bağlanmış olunan ikinci kaynaktır. “Offshore” projeleri, türbin kapasitelerinin büyümesine neden olmuştur. Bugün 5 MW kurulu gücündeki türbinler pazardadır. Ancak elektrik sistemi içinde yüksek rüzgâr potansiyeline (% 20) yer vermiş ülkeler kesikli üretimin şebekelerindeki yarattığı sistem problemleri nedeniyle sıkıntı yaşamaktadır. Bu alanda yeni konseptlere ve önlemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Jeotermal enerji, %90 kapasiteyle çalışabilen ve dünyadaki jeolojik aktivitelerin olduğu bölgelerde yoğunlaşmış baz yük santralleri olarak ciddi avantajlar sağlamaktadır. Buna karşın global katkısı oldukça düşüktür. Alternatif yakıtlar arasında, “geleceğin yakıtı” olarak tanımlanan hidrojen, doğada serbest halde bulunmamaktadır. Bir diğer ifade ile, diğer bazı maddelerden elde edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle de üretim, depolama, dağıtım süreçlerinde ciddi sorunlar söz konusudur. Büyük ölçekte hidrojen temelli bir enerji ve ulaştırma sistemine geçilebilmesi, on yıllarla ifade edilen bir süreci gerekli kılmaktadır. Burada sadece teknik değil, ekonomik engellerin de aşılması gerekmektedir. Bugün için hidrojen, konvansiyonel yakıtlarla rekabet edecek konumda değildir. Şirketler, teknoloji geliştirme çabalarını sürdürmekte ve hidrojeni rekabet edebilir düzeye getirmeye çalışmaktadırlar. Ancak, ulaştırmada güvenilir bir yakıt olabilmesi için çok köklü dönüşümlere gereksinim vardır. Güneş pili ile elektrik üretimi şu anda dünyadaki en pahalı teknoloji olmasına rağmen maliyetler düşme eğilimi göstermektedir. Bununla birlikte çok yönlü avantajları olup şebekeyle bağlantısı birçok uygulamanın gerçekleşmesini sağlamıştır. Dünyanın değişik bölgelerinde çevre mevzuatlarının bazı santralları cezalandırması veya seçilmiş bazı yenilebilirlere büyük teşvikler verilmesi bazı enerji kaynaklarının belirli bölgelerde yapay olarak yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Bu ise küresel enerji fiyatları ve yatırımları üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Ayrıca piyasaların serbestleşmesi sonucunda kısa dönemli karlara odaklanmış bir sektör oluşmaktadır. Bu ise enerji sektörü için büyük bir sorundur. Ülkelerin uzun erimli ve stratejik yaklaşımlara sahip uygun enerji karışımlarını içeren ulusal politikalar geliştirmesi ve uygulaması zorunludur. 18 Diğer alternatif yakıtlar arasında; biyolojik yakıtlar, gazdan sıvı elde edilmesi (Gas-to-Liquids), yakıt hücreleri, kömürden sıvı yakıt elde edilmesi ve biyo-yakıttan sıvı elde edilmesi gibi yöntemler sayılabilir. Gazdan sıvı elde edilmesinden, teknolojinin yardımı ile daha temiz dizel (mazot), LPG ve nafta eldesi anlaşılmalıdır. Dizele yönelik artan talep dikkate alındığında, bu seçenek, hem emisyonları azaltan, hem de daha kolay taşınan bir alternatif oluşturmaktadır. Ancak tüm alternatiflerin, petrol ürünlerini özellikle ulaştırma sektöründeki kullanımda ikame edebilme noktasında, teknik olduğu kadar, ekonomik olarak da aşması gereken sorunlar vardır. Söz konusu alternatif yakıtların, maliyetlerine yönelik, kıyaslama amaçlı bir ABD Enerji Bakanlığı tablosu, aşağıda yer almaktadır. Şekil 2.2. Alternatif Yakıtlar Fiyat Kıyaslaması (1000dolar/varil-gün kapasite) Kaynak: EIA Annual Energy Outlook 2006 Dünya nüfusunun halen % 25’i (1,6 milyar insan) modern enerji hizmetlerinden yoksundur. Bu husus gelecekte küresel gerilimlerin artması için önemli nedenlerden birisi olabilecektir. Dünya’da devam eden özelleştirme ve serbestleştirme ve bu amaçla süregelen yasal ve yapısal değişim ve dönüşüm süreci dünya enerji pazarında bugüne kadar olan en büyük belirsizlik dönemini yaratmıştır. Küresel ekonomik krize paralel olarak yaşanan ve özelleştirmenin bayraktarlığını yapan İngiltere ve ABD gibi ülkelerde, batma noktasına gelen özel şirketlerin devlet tarafından “kurtarılmasını” sağlayan 19 politikalar, piyasalarda istikrar ve güvenliği sağlamak için serbestleştirme ve özelleştirmenin tek ve en etkin yol olduğu tezlerini temelden sarsmış durumdadır. Uzun süren yüksek fiyat seyrinden, hızla düşük fiyat sürecine giren petrol fiyatları, 2007 ve 2008 yılında yapılan (özellikle geleceğe yönelik tahminlerde) senaryoların da, kökten ve yeniden değerlendirilmelerini zorunlu kılacaktır. Referans senaryolarda yaklaşık 100 dolar/varillik bir değerin ön kabul olarak alınmış olması hususu ile, Aralık 2008 ortalarında 40 dolar/varil civarında seyreden fiyatlar birlikte dikkate alındığında, özellikle nükleer rönesans söylemlerinin yeniden değerlendirilmesi gündeme gelecektir. Yüksek büyüme hızı beklentilerine göre yapılan senaryoların, enerji talep tahminlerine olan doğrudan yansıması da dikkate alınarak, talep tahminlerinin de, aşağı doğru revizyonu söz konusu olacaktır. Belirsizlik ortamı; fizibil olan yerli kaynaklara daha çok yatırım yapılmasını ve dengeli bir enerji karışımı için daha dikkatli ve uzun erimli planların yapılmasını gerekli kılmaktadır. Yerli kaynaklar, yenilenebilir enerji ve üretimden tüketime tüm zincirde daha yüksek enerji verimliliği, enerji güvenliğini arttıracaktır. 2.5. Dünya Enerji Sektöründe Uzun Vadeli Beklentiler 2005 - 2030 yılları arasında, (Referans Senaryo’da) dünya enerji talebinin yaklaşık % 50 artması beklenmektedir. Gelişmekte olan OECD dışı ülkelerde talep artışının % 84 olarak gerçekleşeceği, buna karşın OECD ülkelerinde bu artışın % 19 düzeyinde kalacağı tahmin edilmektedir.3 Söz konusu dönemde, OECD dışı ülkelerdeki yıllık ortalama ekonomik büyüme oranının % 5.2, OECD ülkelerinde ise % 2.3 olması beklenmektedir. OECD dışı ülkelerin enerji talebinin, 2008 yılında OECD ülkelerinin talebini geçeceği tahmin edilmektedir. 2030’da, OECD dışı ülkelerin talebinin, OECD talebinden % 43 fazla olacağı öngörülmektedir. Çin’in enerji tüketiminin 2017’de ABD’yi geçmesi beklenmektedir. 2030’da ise, Çin’in enerji tüketiminin, ABD’den % 32 fazla olacağı öngörülmektedir. Fosil yakıtlar en az 2030 yılına kadar enerji sektöründeki hâkimiyetlerini korumaya devam edecektir. Rezervlerin yeterliliği açısından önemli bir darboğaz yoktur. Olası rezervler, teknolojideki gelişmelere bağlı kurtarım faktörü artışları ve 20 konvansiyonel olmayan kaynakların da katkısı ile, fosil yakıt rezervleri, önümüzdeki on yıllarda, yeterli olacaktır. Sorun, bu kaynakları üretip, kullanılır hale getirebilmek için gereken yatırımların maliyetlerinin karşılanabilmesi sorunudur. Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2008 sonlarında yayınladığı “Geleceğe Bakış” Raporu verilerine göre, 2007 2030 yılları arasında, küresel ölçekte, toplam 26.3 trilyon dolarlık enerji yatırımı gereksinimi vardır. Bunun % 52’si elektrik sektörüne, % 24’ü petrol, % 21’i ise doğal gaz sektörüne yapılacak yatırımlardır. Şekil 2.3. Dünya Birincil Enerji Talebi (Referans Senaryo) Dünya petrol fiyatlarının, 2030’lara kadar, görece yüksek bir seyir izlemesi beklenmektedir3. Dönemin (2005 - 2030) ortalarına doğru sıvı üretimindeki arz artışı (Azerbaycan, Brezilya, Kanada, Kazakistan, ABD) ve bunun piyasaya arzı nedeniyle, fiyatların bir miktar rahatlayacağı öngörülmektedir. Fakat, son tahlilde, arzın genelde kısıtlı olacağı varsayılmaktadır. ABD Enerji Bakanlığı’nın Eylül 2008’de yayınladığı “International Energy Outlook, 2008” başlıklı raporda, 2030 yılına kadar, petrol fiyatlarının 3 farklı senaryoya göre olası seyri, aşağıdaki şekildeki gibi verilmektedir. Ancak, önemli bir başvuru kaynağı olarak kullanılan ABD Enerji Bakanlığı raporlarının, çok sayıda parametreye bağlı olarak değişen petrol fiyatlarını olarak değişen petrol fiyatlarını tahminde, bir yıl içinde bile her ay revizyon yapmasına ve son derece gelişkin simülatörler kullanmasına karşın, önemli oranda yanıldığını da, bir dipnot olarak düşmekte yarar vardır. 21 Şekil 2.4. Dünya Petrol Fiyatları (nominal) 3 Senaryo Yüksek petrol fiyatlarının sürmesinin, yenilenebilir kaynakların, paylarını en hızlı arttıracak olan kaynaklar olmasına neden olacağı (yılda % 2.1) ve yenilenebilir kaynakları, kömürün izleyeceği öngörülmektedir (yılda %2.0). Her ne kadar petrol, 2030’lara kadar tüketimde en yüksek payı almayı sürdürecekse de, bu kaynağın 2005’deki toplam % 37’lik payının, 2030’da %33’e gerilemesi beklenmektedir. Yüksek petrol fiyatlarının devam etmesi durumunda dönemin ileriki yıllarında talebin daralması beklenmektedir. (Not: Bu beklenti, çok daha erken gerçekleşmiş ve 2008 yılı son çeyreğinde ciddi talep daralmaları ve buna bağlı büyük oranlı fiyat düşüşleri görülmüştür.) Bu nedenle, 2030 yılı sıvı yakıt talebinde, bir önceki yılın tahminine göre, % 4 azalma söz konusu olacaktır. Konvansiyonel olmayan kaynakların (petrollü kumlar, çok ağır petrol, bioyakıt, kömürden sıvı, gazdan sıvı), hem OPEC, hem de OPEC dışı kaynaklarda Referans Senaryo’da giderek daha fazla rekabet edebilir konuma gelmeleri beklenmektedir. 2005 yılında toplamda günde sadece 2.5 milyon varil olan konvansiyonel olmayan kaynaklar üretiminin, önemli oranda artarak, 2030 yılında dünya toplam sıvı yakıt üretiminin %9’unu karşılaması beklenmektedir. Etanol ve biodizel başta olmak üzere, genelde bioyakıt üretiminin, özellikle ABD’de 22 önemli artış göstereceği öngörülmektedir. Dünya doğal gaz tüketiminin 2005 yılındaki 2.95 trilyon metreküplük seviyesinden, 2030’da 4.47 trilyon metreküpe erişeceği tahmin edilmektedir. Gazın, kullanılması mümkün olan her ortamda, petrolü ikame etmesi beklenmektedir. Doğal gazın sanayide ve elektrik üretiminde, önümüzdeki dönemde kilit rol oynaması beklenmektedir. 2030 yılında, doğal gazın en çok kullanılacağı alt sektörün %43’lük pay ile sanayi alt sektörü olacağı öngörülmektedir. Elektrik üretiminde, özellikle daha verimli yakıt olması ve daha az karbon yayması nedeniyle, en çok tercih edilen yakıtın doğal gaz olması beklenmektedir. Dünya gaz üretiminde OECD dışı ülkelerin ağırlığının hızla artması ve LNG teknolojilerine ve projelerine yönelik yatırımların ivme kazanması beklenmektedir. Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde LNG üretimi ağırlıklı olmak üzere, gaz üretiminin toplam miktarının 2005 - 2030 arasında 595 milyar metreküp artacağı tahmin edilmektedir. İki bölgenin toplam talep artışları ise 280 milyar metreküp düzeyinde kalacak ve 315 milyar metreküplük bir ihracat potansiyeli oluşacaktır. OECD dışı Asya ülkelerinde de önemli miktarda gaz üretim artışı olacaksa da, ihracatın bölge içinde tüketilmesi beklenmektedir. Dünya elektrik tüketiminin 2005 yılındaki 17.3 trilyon kilowatt-saatlik miktarından 2015’de 24.4, 2030’da ise 33.3 trilyon kilowatt-saate erişeceği tahmin edilmektedir. Elektrik tüketiminin, ekonomik büyüme hızlarına paralel olarak en çok OECD dışı ülkelerde artması beklenmektedir. OECD dışı ülkelerde 2005 - 2030 arası dönemdeki yıllık elektrik tüketim artış oranının, ortalama % 4, OECD ülkelerinde ise yılda ortalama % 1.3 oranında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Elektrik üretimindeki artışın en çok kömür ve doğal gazla karşılanması beklenmektedir. Elektrik üretimi amaçlı kullanımda, kömür kullanımındaki yıllık artış oranı %3.1, gaz içinse %3.7’dir. Bu öngörüler, yüksek petrol fiyatlarının devamı varsayımına ve önemli kömür kaynakları olan Çin, ABD ve Hindistan gibi ülkelerin olası tüketim eğilimlerine dayalıdır. 2030’a kadar fosil yakıtların ağırlığının süreceği öngörüldüğünden, enerji tüketiminden kaynaklanan karbondioksit salınımının, 2005’deki 28.1 milyon tonluk seviyesinden, 2015’de 34.3, 2030’da ise, 42.3 milyon tona erişmesi beklenmektedir. 2005 - 2030 arası yıllık ortalama salınım artışının ise % 1.7 olarak gerçekleşeceği 23 tahmin edilmektedir. 2005’de OECD ile OECD dışı ülkelerin enerji kaynaklı CO2 emisyon miktarı başabaş iken, 2030 yılında OECD dışı ülkelerin salınımlarının OECD ülkelerine kıyasla neredeyse 2 katı fazla salınım yapacakları tahmin edilmektedir. Şekil 2.5. Dünya Enerji Kaynaklı CO2 Emisyonları, 2005-2030, milyar T metr. • Referans Senaryoların yanısıra, karbon emisyonlarını sınırlayabilecek Alternatif Senaryolar da söz konusudur. Uluslararası Enerji Ajansı ve ABD Enerji Bakanlığı’nın ve Dünya Enerji Konseyi gibi kuruluşların yanında, çeşitli enerji kurum ve kuruluşlarının alternatif senaryoları da vardır. Bu senaryoların yaşama geçirilebilmeleri bir yandan yüksek maliyetli yatırımları, bir yandan da uluslararası bir uzlaşmayı zorunlu kılmaktadır. Ancak, uygulanmaları halinde hem küresel ısınmanın olası olumsuz etkilerinin önemli oranda geriletilebilmesi, hem de yapılacak ilk yatırımların, orta ve uzun erimde, geri alınması ve sonraki maliyetlerin düşürülmesi de olasıdır. • Alternatif senaryo uygulamaları arasında; enerji tüketim profillerinde artan oranda nükleer kullanımı, yenilenebilir kaynakların teşviki suretiyle paylarının arttırılması, elektrik üretim ve tüketim alt sektörlerinde verimliliğin arttırılması ve fosil kaynak kullanım süreçlerinde verimlilik artışının sağlanması gibi hususlar öne çıkmaktadır. Alternatif politikaların 24 uygulanması ile, 2030 yılında günde 14 milyon varil daha az petrol tüketilmesinin mümkün olabileceği hesaplanmaktadır. Söz konusu politikaların uygulanabilmesi halinde, 2030 yılında, Referans Senaryoya kıyasla, 8 gigaton (% 19) daha az CO2 emisyonu yayılması söz konusu olabilecektir. 2.6. Türkiye Enerji Politikası Türkiye’nin Enerji Politikası, enerjinin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca; ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek ve sosyal gelişmeyi destekleyecek şekilde; zamanında, yeterli, güvenilir rekabet edilebilir fiyatlardan, çevresel etkileri de göz önünde tutularak tüketiciye sağlanması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, Bakanlığın ana enerji politika ve stratejileri: • Stratejik petrol ve doğal gaz depolama kapasitesinin arttırılması, • Kaynak ve ülke çeşitlendirilmesi, • Yerli kaynakların kullanımı ve geliştirilmesine öncelik verilmesi, • Farklı teknolojilerin kullanımı, geliştirilmesi ve yerli üretimin artırılması, • Ülkemizin enerji ticaret merkezi olma potansiyelinden en iyi şekilde yararlanılması, • Talep yönetiminin etkinleştirilmesi ve verimliliğin artırılması, • Yakıt esnekliğinin artırılması (üretimde alternatif enerji kaynağı kullanımına olanak sağlanması), • Orta Doğu ve Hazar petrol ve doğal gazının piyasalara ulaştırılması sürecine her aşamada katılım sağlanması, • Enerji sektörünün, işleyen bir piyasa olarak şeffaflığı ve rekabeti esas alacak şekilde yapılandırılması, • Bölgesel işbirliği projelerine katılım ve entegrasyon, • Her aşamada çevresel etkileri göz önünde bulundurmak, şeklinde özetlenmektedir. Bu ilkeler çerçevesinde Avrupa Birliği müktesebatına uyum ve enerji sektöründe 25 piyasa mekanizmasının oluşturulmasına yönelik politikalara öncelik verilmiş ve “Elektrik, Doğal Gaz, Petrol, LPG Piyasalarına İlişkin Kanunları” yayımlanmış ve çok sayıda yasal düzenleme yapılmıştır. Sektörü düzenlenmek amacıyla birbiri ardına çıkarılan kanunlar ve yeni düzenlemeler şöyledir: 1. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu- 3 Mart 2001 2. 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu-18 Nisan 2001 3. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu - 20Aralık 2003 4. Elektrik sektörü Stratejisi (2004) 5. 3213 sayılı Maden Kanununda 5177 Sayılı Değişiklik Kanunu5 Haziran 2004 6. 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazlar (LPG) Piyasası Kanunu02 Mart 2005 7. 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun- 18 Mayıs 2005 8. 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu -2 Mayıs 2007 9. Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu13 Haziran 2007 Bu düzenlemelerle ilgili olarak çok sayıda yönetmelik ve tebliğ çıkarılmıştır. Ayrıca Enerji Stratejisinin yenilenmesi için yeni bir Enerji Stratejisi hazırlanmaktadır. 2.7. Türkiye Enerji Arz ve Talebi Türkiye hemen her çeşit enerji kaynağına sahiptir. Ancak hidrolik ve kömür dışındaki bu kaynaklar ülkenin ihtiyacını karşılayacak seviyede değildir. Kömür ve hidrolik enerji yerli üretimde önemli pay teşkil etmektedir. Kömür, doğal gaz ve petrol ise enerji tüketiminin önemli bileşenidir. Özellikle doğal gaz son yılların hızla büyüyen enerji kaynağı olarak tüketimde vazgeçilmez bir yere oturmuştur. 2007 yılında doğalgaz enerji tüketiminde %31.5 ile en büyük payı alan enerji kaynağı haline gelmiştir. Buna karşılık doğal gaz tüketimimizin sadece % 2.4’ ü kendi üretimiz ile karşılanabilmiştir. 1990 yılında 41,6 MTEP olan nihai enerji tüketimi yıllık ortalama %2,9’luk artışla 2004 26 yılında 69,0 MTEP, 2007 yılında 82,7 MTEP değerine ulaşmıştır. Bu dönemde nihai enerji tüketim yapısındaki önemli değişiklik elektrik ve doğal gaz tüketiminde olmuştur. 1990 yılında nihai enerji tüketimi içinde doğal gazın payı %1,9’dan 2007 yılında %.31,5 ’a yükselmiştir. Diğer taraftan elektrik enerjisi üretiminde ise doğal gazın payı %9,4’den % 49,6 ‘ya yükselmiştir. Şekil 2.6. Birincil Enerji Üretimi ve Tüketiminin Yapısı, 2007 Yerli kaynaklarımızdan üretilen enerji miktarındaki artışın enerji talebimizden daha düşük olması nedeniyle, net enerji ithalatımız 1990’daki 28,5 MTEP değerinden 2007’de 81.1 MTEP değerine ulaşmıştır. 2007 yılında enerji talebimizin sadece %25.5’i yerli kaynaklar (üretim) ile karşılanmıştır. Şekil 2.7. Enerji Arz ve Talebin Gelişimi Geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2007 yılında da başta doğal gaz ve petrol olmak üzere, taş kömürü ve elektrik enerjisi ithalatı yapılmıştır. Kömür ithalatları toplam olarak 14,6 MTEP (%16,7 ), ham petrol ve petrol ürünleri ithalatı 38,2 MTEP (%43,6 ), 27 doğal gaz ithalatı 33,2 MTEP (%37,9), elektrik enerjisi ithalatı ise 0,08 MTEP olmuştur. Enerji ithalatına 2006 yılında 29 milyar dolar ve 2007 yılında 33,9 milyar dolar ödenmiştir. Türkiye'nin Gayri Safi Milli Hasılası 2007 yılında 656.8 Milyar $ olup, aynı yılda petrol ve doğal gaz ithalatına yaklaşık 23 Milyar $ ödenerek Gayri Safi Milli Hasılamızın % 3.5 'i petrol ve doğal gaz dışalımına verilmiştir. Başka bir deyişle 2007 yılındaki tüm ihracatımızın (107, 3 Milyar $) % 21 ,4'ü petrol ve doğal gaz ithalatına ayrılmıştır Toplam enerji arzında, petrole %30,9 ve doğal gaza %31,5 oranında bağımlı olan ülkemizde enerji sektörünün, ekonomi üzerindeki yoğun etkisi ve arz güvenliği büyük önem taşımaktadır. Şekil 2.8. Enerji Fiyatlarının Enerji İthalatına Etkisi (Milyar Dolar) Kaynak:. Hazine Müsteşarlığı Grafik 9 da Cari fiyatlarla enerji ithalatının sabit fiyatlarla da arttığını göstermektedir. Ancak enerji fiyatlarındaki artışın enerji ithalat değerinin artışı üzerinde ne denli etkili olduğu görülmektedir. Türkiye enerji tüketiminde yüksek bir dışa bağımlılık yaşamaktadır. Türkiye’de enerji ihtiyacının büyük bir çoğunluğu ağırlıklı olarak fosil yakıt kaynaklarından sağlanmaktadır. ETKB tarafından yapılan uzun vadeli projeksiyonlarda dışa bağımlılık oranının 2010’da % 71, 2015’de % 68 ve 2020 yılı için % 70’ler seviyesinde olacağı tahmin edilmiş olmakla birlikte enerji ithalatındaki artış eğilimi 2007 yılında da sürmüştür. 28 2.8. Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Kaynakları Ülkemiz, yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları ile enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayabilecek bir potansiyele sahip olmasına karşın henüz bu kaynaklar mevcut potansiyelin çok altında değerlendirilmektedir. Türkiye önemli miktarda yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeline sahiptir. Hidrolik, rüzgar, jeotermal, güneş ve biokütle ülkemizin kullanılan ve kullanılma potansiyeli yüksek yenilenebilir enerji kaynaklarıdır ve kömürden sonra enerji üretimi için ikinci büyük yerli kaynaktır. 2007 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerji miktarı 8,47 MTEP mertebesindedir. Bu toplam birincil enerji arzımızın yaklaşık % 8 ine karşılık gelmektedir. Ülkemiz yenilenebilir enerji arzı ağırlıklı olarak hidrolik kaynaklar ve biokütleden (odun, bitki ve hayvan artıkları) üretilmektedir. Biokütlenin payı yenilenebilir enerji arzımızın %47’sini oluşturmaktadır. Bu oranın tamamına yakını ticari olmayan yakıtlardan olan ve konut ısıtılmasında kullanılan odun ve hayvan artıklarıdır. Geri kalan yenilenebilir enerji arzı ise ağırlıklı olarak hidrolik kaynaklardan elde edilmektedir. Şimdilik rüzgâr ve güneş enerjilerinin payı çok küçük olsa bile yakın gelecekte hızla artması beklenmektedir. Ülkemizde büyük potansiyele sahip jeotermal, rüzgâr ve güneş gibi yerli kaynaklarımız şimdiye kadar sistematik olarak geliştirilmemiştir. 2007 yılında bu üç kaynağımızın toplam birincil enerji arzı içindeki payı sadece %1.5-2 civarındadır. Şekil 2.9. Yenilenebilir Enerji Tüketiminin Birincil Enerji Tüketimindeki Payı. Kaynak: ETKB 29 Bu kaynaklarımızın kullanımının hızla geliştirilmesi beklentisine karşın 2030 yılında bile birincil enerji arzımıza ancak %5 oranında bir katkı yapması söz konusu olacaktır. Son yıllarda elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payında ciddi bir artış görülmemektedir. Şekil 2.10. Elektrik Üretiminde Kaynakların Payı Elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerjinin payı 2006 yılında %26 mertebesinde olmuş ancak bu pay 2007 yılında % 19 mertebesine gerilemiştir. Ancak Elektrik enerjisi kurulu güç elektrik üretiminin gelişiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının hızla artırılması beklenmektedir. Bu konuda yapılan öngörüler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. 2020 yılında 15 000 MW hidro ve 10 000 MW rüzgâr ve güneş kurulu gücünün ulusal şebekeye bağlanması hedeflenmektedir. İthalat bağımlılığını azaltabilmek, enerji arzı güvenliğini sağlayabilmek ve sera gazı salınımlarını düşürebilmek için ülke enerji dengesinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının artırılmasına önem verilmelidir. Ülkemiz açısından yenilenebilir enerji kaynaklarının ulaşmış olduğu potansiyel, içinde bulunulan enerji darboğazının aşılması, ithal kaynaklara olan bağımlılığın azaltılması ve döviz kaybının önlenmesi için önemli bir kaynaktır. Özellikle güneş, jeotermal ve rüzgâr kaynaklarından enerji elde etmek için gerekli üretim ve ekipmanların büyük bir çoğunluğunun ülkemizde üretimi imkanı vardır. Eğer ülkemizde AR-GE çalışmalarına gerekli kaynak ayrılır, uygulamaya 30 yönelik üniversite-ilgili meslek odaları-sanayi işbirliği sağlanır ve bu konuda özellikle ulusal, kamusal çıkarları gözeten bir enerji programı uygulanabilirse; ülkemiz gerek ulusal kaynakları gerek insan gücü gerekse yetişmiş ve deneyimli mühendis yapısıyla gerekli teknolojik hamleyi yapabilecek alt yapıya sahiptir. 2.8.1. Rüzgâr Enerjisi Ülkemizde bugünkü teknik koşullarda ortalama 7 m/s hızda, yılda 2.500 saat kullanma süresi ile kurulabilecek ekonomik rüzgâr potansiyeli EİE tarafından hazırlanan Türkiye Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası (REPA) da 48.000 MW yani 120 milyar KWh düzeyinde olarak hesaplanmıştır. REPA, Türkiye rüzgâr kaynaklarının karakteristiklerini ve dağılımını belirlemek amacıyla EİE tarafından 2006 yılında üretilmiştir. Bu atlasta verilen detaylı rüzgâr kaynağı haritaları ve diğer bilgiler rüzgâr enerjisinden elektrik üretimine aday bölgelerin belirlenmesinde kullanılabilecek bir alt yapı sağlamaktadır. Harita 1. Türkiye Rüzgar Atlası-Yıllık Rüzgar Dağılım Haritası 70 m Kaynak: EİE Türkiye rüzgâr enerji potansiyeli, rüzgâr sınıfı iyi ile sıra dışı arasında 47,849.44 MW olarak belirlenmiştir. Bu araziler Türkiye toplamının %1.30’una denk gelmektedir. Orta ile sıra dışı arası rüzgâr sınıfına ait rüzgârlı arazilere bakıldığında ise 131,756.40 MW’lık rüzgâr enerjisi potansiyelini bulunduğu ve toplam rüzgârlı arazinin alanının ise Türkiye’nin %3.57 ’si olduğu görülmüştür. 31 Harita 2. Marmara Bölgesindeki Muhtemel Rüzgâr Santrallar. -REPA Kaynak EİE Türkiye, Avrupa’da rüzgâr enerjisi potansiyeli bakımından en zengin ülkelerden birisidir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve yaklaşık 3500 km kıyı şeridi olan Türkiye’de özellikle Marmara kıyı şeridi ve Ege kıyı şeridi ile sürekli ve düzenli rüzgâr almaktadır Türkiye’de halihazırda şebeke bağlantılı rüzgâr santralarının toplam kurulu gücü 146.25 MW ulaşmış olup 2007 de 355 GWh enerji üretmiştir. 2007 de toplam 76,4 MW rüzgâr santralı devreye alınmıştır (EPDK). Bunların yanı sıra inşaatı süren 276.9 MW ve tedarik anlaşması yapılan 579.7 MW rüzgâr santrali mevcuttur. Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından bu güne kadar toplam kurulu gücü 2126 MW olan 58 adet rüzgâr santraline lisans verilmiş, toplam kurulu gücü 533 MW olan 13 adet santralin lisansı ise sona erdirilmiştir. 1 Kasım 2007 tarihinde, yalnızca tek bir gün süreyle kabul edilen, 78 000 MW büyüklüğündeki rüzgâr santral lisans başvuruları ile inceleme ve değerlendirmede olan rüzgâr projeleri toplam gücü 84 674 MW’a ulaşmıştır. Rüzgâra dayalı elektrik üretim başvurularına ilişkin belirtilen rakamlar, aynı kaynağın elektrik amaçlı kullanımına ilişkin olarak yapılan birden fazla başvuruyu da içermektedir. 2.8.2. Jeotermal Enerji (Isı, Elektrik) Dünyada jeotermal elektrik üretiminde ilk 5 ülke sıralaması, ABD, Filipinler, İtalya, Meksika ve Endonezya şeklindedir. Dünya jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke sıralaması ise Çin, İsveç, ABD, İzlanda ve Türkiye 32 biçimindedir. Türkiye’nin jeotermal brüt teorik ısı potansiyelinin 31.500 MW, kullanılabilir ısı potansiyelinin de 3.524 MW olduğu belirtilmektedir. Toplam jeotermal elektrik potansiyeli 2000 MW’dir. 1962 yılında MTA tarafından bir sıcak su envanter çalışması olarak başlatılan Türkiye’nin jeotermal enerji araştırması ile bugün toplam 600’den fazla termal kaynak (sıcak ve mineralli su kaynağı) bilgisine ulaşılmıştır. Bunların yanı sıra inşaatı süren 276.9 MW ve tedarik anlaşması yapılan 579.7 MW rüzgâr santrali mevcuttur. Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından bu güne kadar toplam kurulu gücü 2126 MW olan 58 adet rüzgâr santraline lisans verilmiş, toplam kurulu gücü 533 MW olan 13 adet santralin lisansı ise sona erdirilmiştir. 1 Kasım 2007 tarihinde, yalnızca tek bir gün süreyle kabul edilen, 78 000 MW büyüklüğündeki rüzgâr santral lisans başvuruları ile inceleme ve değerlendirmede olan rüzgâr projeleri toplam gücü 84 674 MW’a ulaşmıştır. Rüzgâra dayalı elektrik üretim başvurularına ilişkin belirtilen rakamlar, aynı kaynağın elektrik amaçlı kullanımına ilişkin olarak yapılan birden fazla başvuruyu da içermektedir. Dünyada jeotermal elektrik üretiminde ilk 5 ülke sıralaması, ABD, Filipinler, İtalya, Meksika ve Endonezya şeklindedir. Dünya jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke sıralaması ise Çin, İsveç, ABD, İzlanda ve Türkiye biçimindedir. Türkiye’nin jeotermal brüt teorik ısı potansiyelinin 31.500 MW, kullanılabilir ısı potansiyelinin de 3.524 MW olduğu belirtilmektedir. Toplam jeotermal elektrik potansiyeli 2000 MW’dir. 1962 yılında MTA tarafından bir sıcak su envanter çalışması olarak başlatılan Türkiye’nin jeotermal enerji araştırması ile bugün toplam 600’den fazla termal kaynak (sıcak ve mineralli su kaynağı) bilgisine ulaşılmıştır. - Aydın Merkez - Köşk - Umurlu - Serçeköy 33 - Aydın - Sultanhisar - Atça - Aydın - Germencik - Bozköy - Çamur - Aydın -Sultanhisar - Manisa - Salihli – Caferbeyli - Manisa – Alaşehir – Kavaklıdere Jeotermal sahalarıdır. 2.8.3. Güneş Enerjisi Türkiye güneş kuşağı içerisinde bulunan bir ülkedir. Bu nedenle güneş enerjisi kazancı açısından zengindir. Türkiye günlük ortalama güneşlenme süresi 3,75 (Aralık ayı)-11,31 (Temmuz ayı) saat arasında değişirken, Global Radyasyon Değeri (kWh/m2gün) 6,57 (Haziran) ile 1,59 (Aralık ayı) değişmektedir. Ülkemiz, coğrafî konumu sebebiyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli açısından birçok ülkeye göre şanslı durumdadır. Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresinin 2640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1311 KWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 KWh/m²) olduğu tespit edilmiştir. Ülkemizde yıllık ortalama toplam güneş ışınımının en küçük ve en büyük değerleri sırası ile 1.120 KWh/m2-yıl ile Karadeniz Bölgesinde, 1.460 KWh/m2-yıl ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gerçekleşmektedir. Şekil 2.11.Türkiye Global Radyasyon Değerleri (kWh/ m²-gün) Kaynak: EİE-GEPA 34 EİE tarafından yayınlanan Güneş Enerjisi Potansiyel Atlası’na göre, Türkiye’nin yıllık güneş enerjisi Teknik Potansiyeli yaklaşık 405 milyar kWh (DNI> 1800 kwh/m2yıl) ve Ekonomik Potansiyeli yaklaşık 131milyar kWh (DNI> 2000 kwh/m2-yıl) dır. Harita 3. Türkiye Güneş Haritası Kaynak: EİE GEPA Bu ışınım şiddetleri ile Türkiye’nin, Güneydoğu ve Akdeniz bölgeleri içinde kalan ve yüzölçümünün % 17’sini kapsayan bölümünde, güneşli su ısıtıcılarının yıl boyunca tam kapasite ile çalışabilmektedir. Türkiye yüzölçümünün % 63’ünü kapsayan bölümde ise, güneşli su ısıtıcılarının yıl boyunca çalışma oranı % 90 ve ülkenin % 94’ünü kapsayan bir bölümdeki çalışma oranı ise, % 80’dir. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, güneşli su ısıtıcılarının yılın % 70’i kadar bir sürede tam randımanla çalışabilmektedir. Bu sebeple özellikle Güney ve Ege kıyıları başta olmak üzere bütün bölgelerde güneş enerjisi kolektörleri halen yoğun olarak sıcak su elde etmek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca bazı endüstriyel uygulamalar, hacim ısıtma uygulamaları (güneş mimarisi) ile elektrik üretiminde fotovoltaik pillerin kullanımı da yaygınlaşmaktadır. Güneş kollektörleri kullanılarak elde edilen ısı enerjisinin birincil enerji tüketimine katkısının yıllara göre değişimi, Tablo 25 de gösterilmiştir. Türkiye’de, büyük çoğunluğu Akdeniz, Ege ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde olmak üzere, 3 3.5 milyon konutta güneş kollektörü bulunmaktadır Bu toplayıcıların tümü 18 milyon m2‘dir ve EİE verilerine göre 2007 de üretilen enerji miktarı 420 bin ton eşdeğeri petrolün üstündedir. 35 Güneşten elektrik üretimi ise 1000 kW kurulu güç ile pilot uygulamalar seviyesindedir. Şu anda 3000 dolar olan kW maliyetinin 1500 dolar’a düşmesi durumunda ülkemizde de güneşten elektrik üretimi uygulamaları yaygınlaşabilecektir. Güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kullanımlarına ülke enerji politikalarında yer verilmesi, enerji dış alımlarını azaltabileceği gibi fosil yakıtlardan kaynaklanan çevre kirliliğinin azaltılmasını da sağlayacaktır. 2.8.4. Biokütle Enerjisi Türkiye’nin biokütle, biyogaz ve biyoyakıt enerji kapasiteleri de ciddi potansiyellere sahiptir. Biokütle yeni-yenilenebilir enerji kaynakları içinde ciddi bir teknik potansiyele sahiptir. Ana bileşenleri karbonhidrat bileşikleri olan bitkisel ve hayvansal kökenli tüm maddeler “Biokütle Enerji Kaynağı”, bu kaynaklardan üretilen enerji ise “Biokütle Enerjisi” olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de toplam arazinin sadece % 33,1’i işlenmektedir. İşlenmeyen arazi içinde tarıma uygun % 3’lük bir alan mevcuttur. Bu alanın enerji tarımında kullanılması, kota kapsamından çıkarılan ürünler (tütün, şeker pancarı gibi) yerine de enerji amaçlı tarım (şeker pancarı, tatlı sorgum, miskantus, kanola, aspir, C4 bitkileri ekimi gibi) yapılması, tarım kesimine yön verecek, istihdam yaratacak ve ulusal geliri artıracaktır. Bugün AB’de şeker üretimine kota getirilse de şeker pancarının üretimi kısıtlanmamakta, tam tersine biyoyakıt üretimine dönük şeker pancarı üretimi hektar başına 45 € ile desteklenmektedir GAP, Yeşilırmak Havza Projesi gibi projeler kapsamında biyokütle enerji teknolojisi plan ve uygulamaları mutlaka yer almalıdır. Ülkemiz enerji ormancılığına uygun (kavak, söğüt, kızılağaç, okaliptüs, akasya gibi hızlı büyüyen ağaçlar) 4 milyon hektar devlet orman alanına sahiptir. Söz konusu alan uygun planlamalar dahilinde, modern enerji ormancılığında değerlendirilmeli ve bu ağaçların yakacak olarak kesimi önlenmelidir. Yapılan hesaplamalar, 1 milyon hektar alana kurulacak enerji ormanlarından yılda yaklaşık 7 milyon ton biyokütle enerji kaynağı elde edilebileceğini göstermektedir. Bu miktar yaklaşık 30 milyon varil ham petrole eşdeğerdir. 36 2.9. Hidrojen Enerjisi Hidrojen evrende en fazla bulunan ve doğadaki en basit atom yapısına sahip elementtir. Hidrojen çok hafif bir gaz olup, yoğunluğu havanın 1/14'ü, doğal gazın ise, 1/9'u kadardır. Atmosfer basıncında -253 °C 'ye soğutulduğunda sıvı hale gelen hidrojenin yoğunluğu ise benzinin 1/10'u kadar olmaktadır. Hidrojen en verimli yakıttır. Ortalama olarak, fosil yakıtlardan %26 daha verimlidir. Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisinde birim kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir. 1 kg hidrojen 2.1 kg doğal gaz veya 2.8 kg petrolün sahip olduğu enerjiye sahiptir. Ancak birim enerji başına hacmi yüksektir. Hidrojen gazının ısıl değeri, metre küp başına yaklaşık 12 Mega Joule olarak verilmektedir. Hidrojen çevre problemlerine tek çözüm olarak gösterilmekte ve ülkeleri fosil yakıtlardan kurtarabilecek “bağımsızlık yakıtı” olarak da adlandırılmaktadır. Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı ve aynı zamanda da Miami Üniversitesi’nde “Temiz Enerji Araştırmaları Enstitüsü”nün başkanlığını yapmakta olan Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu, 1974 yılında organizasyonunu üstlendiği “Hidrojen Ekonomisi Miami Enerji Konferansı’nda (THEME)” fosil yakıtların tükenmesine ve bunların yakıt olarak kullanımının çevreye verdiği zararların önlenmesine çözüm olarak “Hidrojen Ekonomisi / Hidrojen Enerji Sistemi” fikrini ortaya atmıştır. “Birleşmiş Milletler Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi’nin (ICHET) İstanbul’da kurulması ile ilgili olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile 2003’te anlaşma imzalanmıştır. ICHET Mayıs 2004 de faaliyete geçmiş olup, Türkiye’de ve Dünyanın birçok ülkesinde başlattığı pilot projelerle çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca Merkez, Türkiye’de organize ettiği çeşitli demonstrasyon projeleriyle hidrojen enerjisi konusunda Türkiye’yi lider ülke konumuna taşımak için çeşitli sanayi kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yapmaktadır. Bunlar arasında THY, TEMSA, TPAO ile Atatürk Havaalanında otobüs projesi, Demirer Holding, BOS, Çukurova Holding ve Ünilever Şirketi ile rüzgârdan elde edilecek hidrojenin fabrika içinde fork lift çalıştırmada ve margarin yapımında kullanılması, Ankara’da bir hastanede hidrojen ve oksijen üretilerek hidrojenin ambulansta yakıt olarak kullanılması 37 gibi bir çok proje üzerindeki çalışmalar devam etmektedir. TÜBİTAK-MAM Enerji Enstitüsünün AB 6. Çerçeve Programına yönelik yürüttüğü HYPROSTORE “Hidrojen Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi” projesi, AB tarafından desteklenmektedir. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi ve bazı endüstriyel kurumlarda da PEM üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Birçok araştırma merkezinde yapılan araştırmalarla hidrojen enerjisinin maliyetlerinin düşürülmesi mümkün olacaktır. Tablo 27’de hidrojenin üretim yöntemlerinin maliyet karşılaştırılması verilmektedir. 2.10. Enerji, Çevre ve İklim Değişikliği 2006 yılında güncellenen Çevre Kanunun amaç maddesi, “bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak” olarak belirlenmiştir. Kanunla, kirlilik kontrolü” kavramı yerine “kirliliğin kaynağında önlenmesi” kavramı ön planda tutulmakta, üretim ve tüketim kaynaklı atıkların minimuma indirilmesi, faaliyetlerde iyi teknik ve teknolojilerin kullanılması, enerjinin verimli kullanılması, izleme-denetim sisteminin etkin uygulanması ve kirleten öder prensibi ve önceden önlem alma yaklaşımı gibi temel prensiplerin politika ve uygulamalarımıza yansıtılması hedeflenmiştir. Son yıllarda halkın sosyo-ekonomik düzeyinin yükselmesine paralel olarak çevre konusu tüm karar mekanizmalarında vazgeçilmez bir parametre olarak yerini almaya başlamıştır. Avrupa Birliği’nin 17 Aralık 2004 tarihinde Türkiye ile müzakerelerin başlatılması kararını müteakip AB çevre müktesebatına uyum sağlanması ve mevzuatın etkin bir şekilde uygulanması amacıyla bir dizi çalışma başlatılmıştır. AB müktesebatı içerisinde çevre başlığı Hava Kalitesi, Atık Yönetimi, Doğal Kaynakların Yönetimi, Endüstriyel Kirliliğin Kontrolü, Kimyasallar, Gürültü ve Su Yönetimi olmak üzere 8 sektörden oluşmaktadır. Bu başlıkların tümü enerji sektörünü bir şekilde kapsamaktadır. Ülkemizin çevre konusundaki stratejisinin belirlenmesi amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda, ülkenin tüm ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların katılımı 38 ile, 2007-2023 yıllarını kapsayan AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi (UÇES) kalkınma planları ve yıllık programlara uygun şekilde hazırlanarak 2006 yılında yayınlanmıştır. UÇES ülkemizin ekonomik ve sosyal şartlarını dikkate alarak sağlıklı, yaşanabilir bir çevre oluşturmayı ve bu doğrultuda ulusal çevre mevzuatımızın AB çevre müktesebatı ile uyumlulaştırılmasını, uygulanmasını, uygulamanın izlenmesini ve denetlenmesini amaçlamaktadır. Finansman stratejisini de içeren ve enerji sektörü dahil olmak üzere tüm sektörleri içeren UÇES ile çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalara entegrasyonu sağlanması, çevre korumaya ilişkin ekonomik araçlardan yararlanılması, gerekli teşviklerin sağlanması hedeflenmektedir. UÇES Şubat 2007 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu tarafından onaylanmıştır. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine 2004 yılında katılan Türkiye, o tarihten itibaren enerji-iklim değişikliği politikalarının entegrasyonuna başlamış, sosyoekonomik koşulları benzer olan diğer ülkelerin aksine uluslararası alanda ve BM kapsamında mali destek almamasına rağmen başta enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji olmak üzere birçok alanda önlemler almıştır. Çevresel hususların sektörel politikalara entegrasyonunun sürdürülebilir kalkınma için önemli bir faktör olması da dikkate alınarak, ülke kalkınmasında önemli rol oynayan enerjiye olan talebin karşılanmasında çevresel etkilerin en aza indirilmesi için çaba sarfedilmekte, gerekli çalışmalar ve yatırımların yapıldığı gözlemektedir. Adı geçen Direktifte, tesislerin ısıl güçlerine lisans alma tarihlerine, kalan işletme sürelerine, kullanılan yakıt tiplerine ve yakıt karakteristiklerine göre SO2, NOX, toz emisyonları için farklı emisyon limit değerleri verilmekte olup, ülkemiz mevzuatında yer alan limit değerlerden daha sıkı değerlerdir. Bu direktife yönelik olarak AB eşleştirme (twinning) projesi kapsamında uyumlaştırma çalışmaları devam etmekte olup, taslak yönetmelik hazırlanmıştır. Taslak direktifte mevcut tesisler için uyum sürecinin 2017 olarak belirlenmesine karşılık, AB süreç içerisinde direktifte güncellemeye gitmiş, direktifte yer alan parametrelere ilave parametreler getirilmiş ve direktifin kapsamı genişletilmiştir. Bu kapsamda, eski tesislerde yüksek maliyetli yatırım gerektiren bu direktife ilişkin olarak, müzakere sürecinde bazı esnekliklerin tanınmasını sağlamak üzere, mevcut tesislerde tesis bazında incelemeler yapılması yoluyla, kalan ömürlerinin ve yıllık işletme sürelerinin belirlenmesinde yarar 39 görülmektedir. Ağır çevre yatırımı gerektiren ve enerji sektörünü de yakından ilgilendiren diğer bir direktif de “Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Direktifi (Integrated Pollution Prevention and Control-IPPC)” direktifidir. Çevresel izinler için bir çerçeve oluşturan ve çevrenin korunması için mevcut en iyi tekniklerin uygulanmasını öngören bu direktif de enerji sektörünü yakından ilgilendirmekte olup, ısıl kapasitesi 50 MW ve üzerinde olan yakma tesislerini kapsamaktadır. IPPC direktifinin Türkiye’de Sektöre, göstergeler açısından da bakılmasında yarar görülmektedir. Türkiye 1990-2004 verilerine bakıldığından, elektrik üretiminin %162 ile ülkenin kalkınma hızından daha büyük oranda artış gösterdiği görülmektedir. Buna bağlı olarak, elektrik sektöründen kaynaklanan emisyonlarda da artış olmakla birlikte, bu artış %132 ile daha düşük bir orandadır. Bu husus, elektrik sektörü sera gazı emisyon yoğunluğunda (KgCO2eşdeğer/KWh) %11 oranında azalma olmasından kaynaklanmaktadır. Enerji sektörü sera gazları açısından önemli bir sektör olmasının yanı sıra, iklim değişikliğinin sonuçlarından da etkilenecek sektörlerden biridir. Türkiye, iklim değişikliğinden etkilenme duyarlılığına sahip ülkeler arasında yer almakta olup, günümüzde ilk işaretlerinin de görüldüğü gibi, başta kuraklık olmak üzere, sorunlar yaşayacaktır. Atmosferde ortalama sıcaklığın artması ile birlikte, kurak ve yarı kurak alanlarda yağışların azalmasına ve kuraklığın artmasına neden olmaktadır. Yağışların azalması, aynı zamanda ortalama hava sıcaklığı artışına bağlı olarak buharlaşmanın artması su kaynaklarını da olumsuz yönde etkileyecektir. Su kaynaklarındaki azalma, hidrolik santrallarda su gelirlerindeki düşüşe, dolayısıyla hidroelektrik enerjisi üretiminde azalmaya ve zaman içinde hidrolik potansiyelde de azalmaya neden olabilecektir. Ayrıca, yağış rejimlerindeki değişimler nedeniyle oluşabilecek seller de hidrolik santraller açısından bir başka risk oluşturabilecektir. Ülkemizin elektrik enerjisi üretiminde hidrolik üretimin yaklaşık 1/3’lük bir paya sahip olması ve henüz önemli ölçüde kullanılmamış hidrolik potansiyelimizin bulunması gelecekte yaşanacak sorunlara karşı şimdiden hazırlıklı olmamızı ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan, ortalama sıcaklığın artması, yaz döneminde soğutma sistemlerinin daha fazla çalışmasına ve elektrik tüketiminin artmasına neden olacaktır. 40 Elektrik enerjisi sektöründe, risk yaratabilecek diğer bir husus da termik santralların soğutma suyu sıcaklığında olabilecek artışlardır. Bu artışlar nedeniyle, yaz döneminde, termik santralların kapasitelerinde düşme görülebilecektir. Elektrik enerjisi sektörünün iklim değişikliğinden etkilenecek bir sektör olması nedeniyle, sektörde muhtemel riskler ve belirsizlikler konusunda, özellikle su kaynaklarındaki olası değişiklikler ile ilgili olarak çalışmalar yapılması ileriye dönük hedefler ve planlamalar açısından önemli olacaktır. İklim değişikliği bugün dünyada karşılaştığımız küresel ölçekte en büyük kalkınma sorunlarından birisi olarak kabul edilmektedir. Ülkelerin sosyo-ekonomik kalkınmalarının önündeki en büyük tehditlerinden birisi olan iklim değişikliği sektörler üstü yapısı ile enerji, ulaştırma, tarım, gıda, su kaynakları, çevre ve sağlık gibi ekonominin tüm sektörlerinde yeniden düzenleme ve önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Düşük karbon ekonomisine geçiş süreci birçok ülkede çok uzun yıllardır yürütülmektedir. Sera gazları arasında en önemlisi olan CO2 emisyonlarının fosil yakıtların kullanılmasından kaynaklanması enerji sektörünü odak noktası haline getirmektedir. Bahsedilen bu gerçek, bugün gelinen noktada, Danimarka’da 2007 yılında “İklim ve Enerji Bakanlığı”nın, İngiltere’de ise 2008 yılında “Enerji ve İklim Değişikliği Bakanlığının” kurulması ile kendini göstermiştir. Ülkemiz iklim değişikliği politikalarında Sözleşme’nin temel ilkeleri olan; “iklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak, fakat farklı sorumluluk alanına uygun olarak korunması, iklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel şartlarının dikkate alınması, iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve en az maliyetle yapılması, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve alınacak politika ve önlemlerin ulusal kalkınma programlarına yansıtılması” hususlarına büyük önem vermektedir. Türkiye, 1992 yılında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi olması ve müzakereleri iyi takip edememesi nedeniyle gelişmiş ülkelerle birlikte Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) hem EK-I hem de EK-II listelerinde yer almıştır. Ülkemiz, mevcut iklim rejimini desteklemekle birlikte Sözleşme kapsamında yanlış konumda bulunmasından dolayı, Sözleşme’yi ve 41 Protokol’ünü onaylayamamıştır. Sözleşmedeki haksız konumundan dolayı Sözleşmeye taraf olmayan Türkiye, bu konumunu değiştirmek üzere verdiği mücadele ancak bir ölçüde başarılı olabilmiş fakat haksız konum düzeltilememiştir. Ancak Ülkemiz yine de, Türkiye’nin isminin EK-II’den silineceği ve Sözleşme taraflarını Türkiye’nin özel şartlarını tanımaya davet eden bir kararı müteakip 2004 yılında Sözleşmeye taraf olmuştur. Müzakerelerde bugüne kadar söz konusu 26/COP7 sayılı kararın herhangi bir olumlu etkisi gözlenmemiştir. Birçok Sözleşme tarafınca sayısız COP (Taraflar Konferansı) kararlarından birisi olarak; diğer bazı kesimlerce ise önemli bir karar olarak değerlendirilen kararın, 2012 sonrası döneme ilişkin tartışmalarda Ülkemiz tarafından sık sık atıfta bulunulması gereken bir karardır. 2.11. Kyoto Protokolü ve Sonrası Türkiye BMİDÇS’ye kısa bir süre önce taraf olmasına karşılık henüz Kyoto Protokolünü imzalamıştır, ancak Protokolün ülkelerin emisyon azaltım ve finansman taahhütlerinin bulunduğu Ek-B listesinde de yer almamaktadır. Bu nedenle, Türkiye Protokol açısından herhangi bir yükümlülüğe sahip olmadığı gibi, Kyoto Protokolü ile getirilen mekanizmalarının uygulanmasında da yer almayacaktır. Konuya ilişkin olarak, eksik veya yanlış bilgilenmeler nedeniyle, Türkiye KP’ye taraf olmadığı halde, bazı firmalar bu mekanizmaların uygulanmasında yer almak istemişler, bu girişimlerde başarılı olamamışlardır. Kyoto Protokolü’nün I. Uygulama dönemi olan 2008-2012 sürecine ilişkin çalışmalar tamamlanmış olup, süreç devam etmektedir. Ülkemiz bu aşamada Protokol’e taraf olsa bile herhangi bir Esneklik Mekanizmasından faydalanması mümkün değildir. Bunun 3 ana nedeni vardır, öncelikle ülkemiz Protokol’ün EK-B listesinde yer almadığından ve bir azaltım yükümlülüğü olmadığından EK-I ülkeleri ile beraber CDM (Temiz Kalkınma Mekanizması) veya ETS (Emisyon Ticareti) yapamayacaktır, ikincisi süreç başlamıştır ve böyle kompleks bir sürece katılabilmek için gerekli çalışma ve yapılanma için yeterli zaman yoktur. Üçüncüsü ise, ülkemiz süreç içerisinde gelişmekte olan bir ülke olduğunu ifade etmektedir, yani ülkemiz, EK-I dışı ülkelerin koşullarında Protokole taraf olmak istemektedir. Bunun en önemli sonucu ise, EK-I dışı/gelişmekte olan ülkelerin CDM projelerine ev sahipliği yapması ve emisyon ticareti sistemini ülkelerinde uygulamamalarıdır. 42 Bu kapsamda ülkemizin önceliği 2012 sonrası döneme odaklanmak olmalıdır. Geçmişte yaşanan olumsuz tecrübelerin gelecek yıllarda da yaşanmaması ve ülkemizin adil koşullar altında 2012 sonrası döneme katılım sağlaması son derece önemlidir. Ülkemizin sistemde adil bir şekilde yerini alabilmesi için temel göstergelerinin diğer ülkelerle karşılaştırılması gereklidir. Bu karşılaştırmalar göstermektedir ki, ülkemizin tüm göstergeleri gelişmekte olan ülkelerle benzerlik göstermekte, deyim yerindeyse ülkemize münhasır “gelişmekte olan EK-I ülkesi” tanımına yol açmaktadır. Bu kapsamda ülkemiz 2012 sonrası için multiparametre yöntemiyle oluşturulacak bir endeks yoluyla tüm ülke sınıflandırmalarının yeniden yapılmasını ve Kyoto Protokolünden daha uzun sürecek, dolayısıyla ülkeler için daha zor olacak yeni dönemde, daha esnek ve dinamik bir sistem kurulmasını savunmaktadır. Yeni sistemde kullanılması zorunlu olan parametrelerden bazıları ise kişi başı GSMH, kişi başı emisyon üretimi, elektrik, enerji tüketimleri, tarihi ve gelecek dönem kümülatif emisyon sorumluluğu, insani kalkınma endeksi, nüfus artış hızı, karbon yoğunluğu, dış borç ve dışa bağımlılık vb. olabilecektir. Ülkemizi diğer EK-I veya OECD ülkelerinden ayıran en önemli özel şartı kişi başı gayrisafi milli hasılasının ortalamaların dörtte biri civarında olmasıdır. Bu değer, ekonomik güç olarak bu ülkelerin aynı listede bulunmasının gerçek durumu yansıtmadığının göstergesidir. Türkiye’nin 2006 yılı kişi başı sera gazı emisyonu değeri 4.55 ton CO2 eşdeğerdir. Avrupa Birliğine üye 27 ülkenin 2006 yılı kişi başı sera gazı emisyon miktarı ortalaması 10.4 olarak gerçekleşmiştir. Diğer yandan, Türkiye, kişi başı sera gazı emisyonları açısından, Birleşmiş Milletler iklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Ek-I ülkelerinin tamamından, ayrıca Meksika, Brezilya, Güney Kore ve Arjantin gibi ekonomileri hızla gelişmekte olan ve ekonomik yapıları bize çok benzeyen Ek-I dışı ülkelerden de daha düşük bir değere sahiptir Ülkemizin son onyıllarda gerçekleştirdiği ekonomik büyüme ve nüfus artışına rağmen, kişi başı enerji ve elektrik tüketimi, tüm Ek–1 ülkeleri ve birçok Ek-I Dışı ülkeden daha düşüktür. Ekonomik gelişmişlik bakımından diğer OECD ülkelerinden oldukça geride olan ülkemizin enerji talebinin, ekonomide beklenen büyüme ve 2020 43 yılına kadar nüfusta görülecek %20’lik artışla daha da artması beklenmektedir. Bu durum kaçınılmaz olarak emsiyonlarımızda artışa neden olacaktır. Enerji ve elektrik sektörlerinde büyüme ve nüfus artışı kaynaklı olarak beklenen talep artışı, ülkemiz için önemli miktarda yatırım gücü gerektirmektedir. Gayrisafi yurtiçi hâsıla başına sera gazı emisyonu değerleri Sözleşme tarafı ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemiz ekonomisinin karbon yoğunluğunun Ek-I ülkelerinin ortalamasına yakın olduğu görülmekle birlikte, bu değerin OECD ve UEA tarafından kullanılan satın alma gücü paritesi metoduna göre hesaplandığında birçok EK-I ülkesinden daha etkin bir ekonomiye sahip olduğumuz gözlenmektedir. Ülkemizde 1990-2005 yılları arasında toplam faiz ödemeleri ortalaması kamu harcamalarının %30’una yakındır. Bu oran ile Türkiye, hem Ek-I Ülkelerinden hem de neredeyse tüm Ek-I dışı ülkelerinden daha fazla bir yük altındadır. Türkiye’nin faiz ödemelerinin yüksek olması, ülkemizin rekabet edebilirliğini zorlaştırmakta ve ülke ekonomisinin etkilenebilirliğini artırmaktadır. WRI değerlerine göre, kümülatif sera gazı emisyonu değerleri (1890-2002) incelendiğinde ülkemizin binde dört olan tarihi sorumluluğu ile ABD(%30), AB(%26,5), Rusya(%8.1), Japonya(%4.1) gibi tüm EK-I ülkelerinden ve Meksika (%1), Güney Kore(0.8), Hindistan(%2.2), Çin(%7.6) gibi bir çok gelişmekte olan ülkeden çok daha az miktarda emisyon salımına neden olduğu görülmektedir. 2020 yılında ise, sadece bugünkü önlemlerle devam ettiğimiz durumda bile, kişi başı emisyonlarımızın 8 ton/kişi civarında olacağı, dolayısıyla gelecek dönemde de iklim değişikliğinden sorunlu ülkeler listesinde ilk 30 ülke içerisinde bulunmayacağımız görülmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından oluşturulan ve uluslararası alanda ülkelerin sosyo-ekonomik gelişmişliğini gösteren, İnsani Kalkınma Raporu 2006 yılı endeks değerlerine göre ülkemiz 177 ülke arasında 84. sırada yer almaktadır. Ülkemiz, bu parametre kullanıldığında da tüm EK-I ve EK-I ülkelerinin yanı sıra BMİDÇS kapsamında hem mali yardımlardan faydalanan hem de ekonomileri hızla gelişmekte olan birçok Ek-I dışı ülkenin insani kalkınmışlık seviyesinden daha düşük bir yerde olduğu görülmektedir. Bu durum da göstermektedir ki, ülkemizin önünde sosyo-ekonomik alanda çözmesi gereken birçok hayati sorun bulunmaktadır. 44 Ülkemiz BMİDCS kapsamında Ulusal Sera Gazları Envanteri ve Raporunu yıllık olarak hazırlamaktadır. 2007 yılında ise ilk Ulusal Bildirimini BMİDÇS’ye sunmuştur. BMİDÇS tarafından ilk ülke içi gözden geçirme toplantıları 2008 Ekim ayında 2 hafta süreyle gerçekleştirilmiştir ve konuya ilişkin BM raporu 2009’un ilk aylarında yayımlanmıştır. Bilindiği üzere Sözleşme veya Protokolü kapsamında yükümlülüklerini doğru şekilde yerine getirmeyen ülkeler “Compliance Commitee”ye bildirilmekte ve çeşitli yaptırımlarla karşılaşmaktadırlar. Örneğin Yunanistan, yeterli bir emisyon envanteri sistemi kuramadığı için KP esneklik mekanizmalarından men edilmiştir. Ülkemiz, Çevre ve Orman Bakanı başkanlığında 26 Mayıs 2008 tarihinde gerçekleştirilen İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu toplantısında, Kyoto Protokolü’ne taraf olmanın uygun bulunduğuna ilişkin kararı Kurul üyelerinden 4’ünün çekince metinleri not edilerek alınmıştır. Söz konusu karar sonrası, konu TBMM Çevre, AB ve Dışişleri Komisyonlarında görüşülmüş, olumlu görüşle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna sevk edilmiş ve Şubat 2009 da Genel Kurulda onaylanmıştır. Türkiye, BMİDÇS sürecinde “gelişmekte” olan bir ülke olduğunu ifade etmektedir, nitekim yukarıda da bahsedildiği üzere, ülkemizin tüm göstergeleri gelişmekte olan ülkeler ile benzer yapı göstermektedir. Bilindiği üzere, gelişmekte olan ülkelerin hiç birisinde emisyon ticareti sistemi uygulanmamaktadır. Bunun iki ana nedeni vardır. Birincisi, Sözleşmenin temel prensiplerinden birisi olan, ülkelerin sürece sorumlulukları ölçüsünde katkı yapmalarıdır, yani iklim değişikliğine sebep olmuş olan gelişmiş ülkelerin mali yükü fazla önlemleri almakla ve gelişmekte olan ülkelere de destek olmakla sorumlu olmalarıdır. Diğer sebep ise, emisyon ticareti sisteminin temelde bir cap and trade sistemi olması, yani belirli bir sektörde de olsa toplam emisyonlara üst limit konulması, tesislere sınır konulması esasına dayanmaktadır. Sanayi ve elektrik üretim tesislerinin emisyon azaltması üç yolla olabilecektir, birincisi üretimi azaltmak, ikincisi üretime aynen devam edip diğer tesislerden emisyon hakkı satın almak ya da daha yeni teknolojilere yatırım yapmak olacaktır. Tüm bu seçenekler, zaten çevre mevzuatı ve artan enerji fiyatları nedeniyle rekabet sorunu yaşayan sanayimize önemli yük getirebilecektir. Diğer yandan, böyle bir sistemin ülkemizde uygulanması için kayıt, kontrol, 45 izleme ve denetim mekanizmalarını da içeren önemli miktarda idari ve teknik yapılanma gerekecektir. Diğer yandan ülkemizde 2007 yılından itibaren “gönüllü karbon piyasaları” gelişmeye başlamış, bu alandaki proje sayısı 30’un üzerine çıkmıştır. Özellikle rüzgâr enerjisi alanında yürütülen projelerden sağlanan karbon azaltımları, Kyoto Protokolü kapsamında oluşturulmuş piyasaların çok altında değerlerle satılmaktadır, ancak EK-I listesinde yer alan ülkemiz için bugün kullanılabilecek tek alternatiftir. Ülkemizdeki proje potansiyelinin yüksek olması nedeniyle gönüllü emisyon piyasalarını düzenlemeye yönelik mevzuat çalışmaları başlatılmıştır. 2012 sonrası süreçte, daha dinamik bir sistemin oluşturulması beklenmekte ve bazı gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkeler tarafından gerekli mali kaynaklar sağlandığı durumda, bazı gönüllü taahhütler alabileceklerini ifade ettikleri bilinmektedir. Ülkemizin 2012 sonrası dönemde yerini doğru alabilmesi önemlidir ve gelişmekte olan bir ülke olarak yükümlülüklerimizi yerine getirirken ihtiyaç duyacağımız finansmanın BMİDÇS rejimi tarafından karşılanması gerekli olacaktır. Aksi takdirde gelişmesini henüz tamamlayamamış ülkemizin ilgili maliyetleri kendi özkaynakları ile karşılaması durumu ile karşı karşıya kalınabilecektir. Bu durumda, insani kalkınma endeksi oldukça düşük olan ve önünde birçok çevre yatırımı bekleyen ülkemizin sınırlı kaynaklarını iklim değişikliğine yönlendirmesi söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda gelecek dönemin, BMİDÇS fonlarından yararlanabilme ve hatta Temiz Kalkınma Mekanizmasında ise faydalanıcı ülke konumuna getirilmemizi sağlayacak şekilde biçimlendirilmesi uluslararası sürece katkı yapabilmemiz için önemli bir husus olarak görülmektedir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması çevresel sorunların azaltılması açısından önem arz etmektedir. “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına ilişkin Kanun” 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına ilişkin bazı teşvikleri içeren ve özel sektörün de yatırım yapmasına olanak tanıyan bu kanunla birlikte, çevre dostu olan ve özellikle sera gazlarının azaltılmasına katkıda bulunan bu tür kaynakların kullanımının yaygınlaşması beklenmektedir. Ancak, yenilenebilir enerji kaynaklarının sanayileşme sürecinde olan ülkemizde hızla artan enerji ihtiyacının karşılanmasında yeterli olamayacağı da 46 unutulmamalıdır. 2.12. Enerji Projeksiyonları Ülkemizin uzun dönem enerji talebini belirlemek üzere ETKB tarafından yapılan talep projeksiyonu çalışma sonuçlarına göre; > Genel enerji talebimizin 2010 yılında 126 MTEP’e, 2020 yılında ise 222 MTEP e ulaşması beklenmektedir. > 2007 yılı sonu itibariyle 191,6 milyar kWh olarak gerçekleşen brüt elektrik enerjisi talebinin 2010 ve 2020 yıllarında sırasıyla yüksek senaryoda 242 milyar kWh ve 499 milyar kWh, düşük senaryoda ise 216 milyar kWh ve 406 milyar kWh civarında olması beklenmektedir. 2020 yılında kurulu gücün yüksek senaryoya göre 96.000 MW, düşük senaryoya göre ise 80.000 MW civarında olması beklenmektedir. Gelecekteki elektrik enerjisi talebinin en uygun kompozisyonla ve enerji politikalarına uyumlu bir şekilde karşılanabilmesi için yapılan uzun dönem elektrik enerjisi üretim planlama çalışmaları; gelecekteki talebin karşılanması için mevcut ve inşa halinde olan tesislere ilave olarak, 2020 yılına kadar yüksek senaryoya göre yaklaşık 56.500 MW’lık, düşük senaryoya göre ise 40.500 MW’lık yeni yatırım yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Planlama çalışmalarında öncelikle yerli kaynaklarımızın tam olarak değerlendirilmesi hedeflenmiş olup; 2012 yılından itibaren devreye girmek üzere de yaklaşık 5.000 MW toplam kurulu gücünde nükleer santral yapılması öngörülmektedir. Nükleer santral yapılmadığı takdirde yerine ihtiyaç olan gücü karşılayacak başka alternatiflerin oluşturulması gerekmektedir. Türkiye, enerji alanında gittikçe daralan bir tünelde yol almaktadır. Enerjide dışa bağımlılık giderek artmaktadır. 2007 yılında %25,5 olan yerli üretimin payının çok fazla değişmeyeceği ve bugüne değin izlenen politikaların sürdürülmesi halinde, ülkemizin enerji alanında dışa bağımlığının artarak süreceği söylenebilir. 2008 yıl sonuna kadar EPDK’ya yapılan 426 adet 26 554.80 MW gücündeki doğal gaz yakıtlı, 68 adet 22 923.90 MW gücündeki ithal kömür yakıtlı santral başvurusu, enerjide dışa bağımlılığın daha da artacağını teyit etmektedir. Ülkemizin 2008 sonu kurulu gücü olan 41 717,49 47 MW’nin %118.6’sı oranında yeni ithal kömür ve doğal gaz santralleri başvuruları, özel olarak elektrik üretiminde ve genel olarak enerji üretiminde, dışa bağımlılığın hangi noktalara varabileceğini göstermektedir. Dışa bağımlılığın bu denli yüksek olduğu ülkemizde, 2007’de doğal gaz üretimi 893 milyon m3 ve ithalat 35 883 milyon m3 olmuş ve yerli üretim 36 682 milyon m3’lük arzın yalnızca %2.43’ünü karşılayabilmiştir. TPAO’nun Akçakoca açıklarında gaz bulduğu kuyuların tamamının önümüzdeki yıllarda devreye alınmasıyla; yerli üretim yılık 1 milyar m3’ü ancak geçebilecektir. EPDK’nın, 2009 yılı tüketim tahmininin 35 milyar m3, BOTAŞ’ın doğal gaz tüketim tahminlerin 2010 için 43 801 milyon m3, 2020 için 65 867 milyon m3 ve 2030 için 76 378 milyon m3 olduğu göz önüne alındığına, üretim 1-1,5 milyar m3’e ulaşsa bile, yerli doğal gaz üretiminin payının toplam tüketim içinde payının çok sınırlı kalacağı açıktır. 2007 yılı yerli petrol üretimi 2.134 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.2000-2004 ve 2005-2007 dönemlerinde petrol üretiminde sürekli bir azalma olduğu dikkate alındığında, 2008 petrol üretimi kesin rakamlarının da, 2007 yılı üretim düzeyinde gerçekleştiği tahmin edilebilir. 2007 yılı petrol tüketimi 32.417 milyon ton olmuştur. Yerli üretimin toplam tüketim içindeki payı 2007’de %6,6 oranında kalmıştır. Doğal gazın ikame edici etkisi nedeniyle, ülkemizde son yıllarda petrol tüketimi kayda değer bir artış göstermemektedir. Bu nedenle, petrolde % 93 oranındaki dışa bağımlılığın süreceği, öte yanda, yeni doğal gaz yakıtlı santral projeleri nedeniyle, önümüzdeki yıllarda ciddi talep artışlarının olacağı ve doğal gazda bugün % 97 olan dışa bağımlılık oranının; daha da artacağını söylemek mümkündür. Ülkemizde 2007 yılında üretilen birincil enerjinin %54’ü,14,8 MTEP ile yerli kömürdür. Ancak kömürün birincil enerji tüketimindeki payı, doğal gaza verilen ağırlık nedeniyle, 2000 yılında %15,5 iken 2007 yılında %13,6 seviyesine gerilemiştir. 1990 yılında 2.745 milyon ton olan yerli taş kömürü üretimi, 2000 yılında 2.392 milyon tona gerilemiş, 2007 yılında ise küçük bir artışla 2.462 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Oysa taş kömür ithalatı 1990’da 5.557 milyon ton iken, 2007 yılında %304,82’lik artışla 22.496 milyon tona ulaşmıştır. EPDK’ya lisans için başvuran ithal taş 48 kömür yakıtlı santrallerin kurulu gücünün 22 923 MW olduğu göz önüne alındığında; önümüzdeki yıllarda taş kömürü ithalatının çok daha fazla artacağı görülmektedir. Ülkemizde linyit üretimi artmaktadır.1990’da 44.407 bin ton, 2000’de 60.854 milyon ton olan linyit üretimi, 2007’de 72.121 milyon tona ulaşmıştır. Mevcut kurulu güce ek olarak 10.000 MW kapasitede santral kurulmasına yeterli kapasitede olan linyit potansiyelinin tamamının değerlendirilmesi halinde;mevcut eğilimler ile yıllık linyit üretimi, bugünkü 71.1 milyon ton düzeyinin iki katından fazlasına, 150 milyon tona yükseleceği düşünülmektedir. Son çalışmalarla yılda 170 milyar kWh elektrik üretim kapasitesine sahip olduğu tahmin edilen Türkiye hidroelektrik potansiyelinin 47 milyar kWh’lik bölümü işletmede, 21 milyar kWh’lik kısmı ise yatırım aşamasındadır. Ülkemizin 2008 elektrik üretiminin yarısından fazla bir kapasite olan 102 milyar kWh’lik kısım ise değerlendirmeyi beklemektedir. 48.000 MW’lik rüzgara dayalı elektrik üretim kapasitesinin, EİE verilerine göre işletmede olan bölümü 333,35 MW, inşa halindeki bölümü ise 142.80 MW’dir. Türbin tedarik sözleşmeleri imzalanan projelerin toplamı ise 1 070 MW’ye varmaktadır. Lisans verilen bütün projelerin toplamının 3 274 MW,başvurusu uygun bulunan projelerin ise 1 156.70 MW olduğu göz önüne alındığında, 48 000 MW’lik kapasitenin %90 nı halen değerlendirmeyi beklediği görülmektedir. Halihazırdaki kapasitesi 500 MW olarak hesap edilen, yeni sondajlarla 2 000 MW’ye çıkması beklenen jeotermale dayalı elektrik üretim kapasitesine karşılık lisans alan yatırımların kurulu gücü yalnızca 94.4 MW’dir. EİE tarafından yapılan çalışmalarda, teknik kapasitesi 405 milyar kWh, ekonomik potansiyeli 131 milyar kWh olarak tahmin edilen, güneşe dayalı elektrik üretim kapasitesi de bütünüyle değerlendirilmeyi beklemektedir. Bütün bu veriler Türkiye de enerjide dışa bağımlılığı azaltacak yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının varlığını işaret etmektedir. Bu bağlamda çalışmamızda güneş enerjisi ve güneş enerjisinden üretilebilen 49 elektrik ve ısıl enerjisi üzerinde durulacak, ekonomik veriler değerlendirilerek güneş enerjisinin uygulanabilirliliği ve geliştirilmesi konusunda stratejiler geliştirilecektir. 50 3. BÖLÜM GÜNEŞ ENERJİSİ VE TEKNOLOJİLERİ Güneş enerjisi, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir, güneşteki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır. Dünya atmosferinin dışında güneş enerjisinin şiddeti, aşağı yukarı sabit ve 1370 W/m2 değerindedir, ancak yeryüzünde 0-1100 Wm2 değerleri arasında değişim gösterir. Bu enerjinin dünyaya gelen küçük bir bölümü dahi, insanlığın mevcut enerji tüketiminden kat kat fazladır. Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar özellikle 1970’lerden sonra hız kazanmış, güneş enerjisi sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düşme göstermiş, çevresel olarak temiz bir enerji kaynağı olarak kendini kabul etmiştir. Güneş enerjisi teknolojileri yöntem, malzeme ve teknolojik düzey açısından çok çeşitlilik göstermekle birlikte iki ana gruba ayrılabilir: • Isıl Güneş Teknolojileri: Bu sistemlerde öncelikle güneş enerjisinden ısı elde edilir. Bu ısı doğrudan kullanılabileceği gibi elektrik üretiminde de kullanılabilir. • Güneş Pilleri: Fotovoltaik piller de denen bu yarı-iletken malzemeler güneş ışığını doğrudan elektriğe çevirirler. 3.1. Isıl Güneş Teknolojileri Düzlemsel Güneş Kolektörleri: Güneş enerjisini toplayan ve bir akışkana ısı olarak aktaran çeşitli tür ve biçimlerdeki aygıtlardır. En çok evlerde sıcak su ısıtma amacıyla kullanılmaktadır. Ulaştıkları sıcaklık 70oC civarındadır. Düzlemsel güneş kolektörleri, üstten alta doğru, camdan yapılan üst örtü, cam ile absorban plaka arasında yeterince boşluk, metal veya plastik absorban plaka, arka ve yan yalıtım ve bu bölümleri içine alan bir kasadan oluşmuştur. Absorban plakanın yüzeyi genellikte koyu renkte olup bazen seçiciliği artıran bir madde ile kaplanır. Kollektörler, yörenin enlemine bağlı olarak güneşi maksimum alacak şekilde, sabit bir açıyla yerleştirilirler. Güneş kolektörlü sistemler tabii dolaşımlı ve pompalı olmak üzere ikiye ayrılır. 51 Bu sistemler evlerin yanında, yüzme havuzları ve sanayi tesisleri için de sıcak su sağlamasında kullanılır. Bu konudaki Ar-Ge çalışmaları sürmekle birlikte, bu sistemler tamamen ticari ortama girmiş durumdadırlar. Dünya genelinde kurulu bulunan güneş kolektörü alanı 30 milyon m2’nin üzerindedir. En fazla güneş kolektörü bulunan ülkeler arasında ABD, Japonya, Avustralya, İsrail ve Yunanistan yer almaktadır. Türkiye, 7,5 milyon m2 kurulu kolektör alanı ile dünyanın önde gelen ülkelerinden biri konumundadır. Şekil 3.1. Güneş Kollektörleri Şekil 3.2. Güneş Enerji Kullanımında Farklı Çözüm 52 3.2. Güneş Kollektörlü Sıcak Su Sistemleri Vakumlu Güneş Kolektörleri: Bu sistemlerde vakumlu cam borular ve gerekirse absorban yüzeyine gelen enerjiyi artırmak için metal ya da cam yansıtıcılar kullanılır. Bunların çıkışları daha yüksek sıcaklıkta olduğu için (100-120oC), düzlemsel kolektörlerin kullanıldığı yerlerde ve ayrıca yiyecek dondurma, bina soğutma gibi daha geniş bir yelpazede kullanılabilirler. Güneş Havuzları: Yaklaşık 5-6 metre derinlikteki suyla kaplı havuzun siyah renkli zemini, güneş ışınımını yakalayarak 90oC sıcaklıkta sıcak su eldesinde kullanılır. Havuzdaki ısının dağılımı suya eklenen tuz konsantrasyonu ile düzenlenir, tuz konsantrasyonu en üstten alta doğru artar. Böylece en üstte soğuk su yüzeyi bulunsa bile havuzun alt kısmında doymuş tuz konsantrasyonu bulunan bölgede sıcaklık yüksek olur. Bu sıcak su bir eşanjöre pompalanarak ısı olarak yararlanabileceği gibi Rankin çevrimi ile elektrik üretiminde de kullanılabilinir. Güneş havuzları konusunda en fazla İsrail’de çalışma ve uygulama yapılmıştır. Bu ülkede 150 kW gücünde 5 MW gücünde iki sistemin yanında Avustralya’da 15 kW ve ABD’de 400 kW gücünde güneş havuzları bulunmaktadır. Şekil 3.3. Güneş Enerjisi Farklı Uygulamaları 53 Güneş Bacaları: Bu yöntemde güneşin ısı etkisinden dolayı oluşan hava hareketinden yararlanılarak elektrik üretilir. Güneşe maruz bırakılan şeffaf malzemeyle kaplı bir yapının içindeki toprak ve hava, çevre sıcaklığından daha çok ısınacaktır. Isınan hava yükseleceği için, çatı eğilimli yapılıp, hava akışı çok yüksek bir bacaya yönlendirilirse baca içinde 15 m/sn hızda hava akışı-rüzgâr oluşacaktır. Baca girişine yerleştirilecek yatay rüzgâr türbini bu rüzgârı elektriğe çevirecektir. Bir tesisin gücü 30100 MW arasında olabilir. Deneysel birkaç sistem dışında uygulaması yoktur. Su Arıtma Sistemleri: Bu sistemler esas olarak sığ bir havuzdan ibarettir. Havuzun üzerine eğilimli şeffaf-cam yüzeyler kapatılır. Havuzda buharlaşan su bu kapaklar üzerinde yoğunlaşarak toplanırlar. Bu tür sistemler, temiz su kaynağının bunmadığı bazı yerleşim yerlerinde yıllardır kullanılmaktadır. Su arıtma havuzları ArGe çalışmaları ilk yatırım ve işletme maliyetlerinin azaltılmasına ve verimin artırılmasına yöneliktir. Güneş Mimarisi: Bina yapı ve tasarımında yapılan değişiklerle ısıtma, aydınlatma ve soğutma gerçekleştirilir. Pasif olarak doğal ısı transfer mekanizmasıyla güneş enerjisi toplanır, depolanır ve dağıtılır. Ayrıca güneş kolektörleri, güneş pilleri vb. aktif ekipmanlar da yararlanılabilir. Ürün Kurutma ve Seralar: Güneş enerjisinin tarım alanındaki uygulamalarıdır. Bu tür sistemler ilkel pasif yapıda olabileceği gibi, hava hareketini sağlayan aktif bileşenler de içerebilir. Bu sistemler dünyada kırsal yörelerde sınırlı bir biçimde kullanılmaktadır. Güneş Ocakları: Çanak şeklinde ya da kutu şeklinde, içi yansıtıcı maddelerle kaplanmış güneş ocaklarında odakta ısı toplanarak yemek pişirmede kullanılır. Bu yöntem, Hindistan, Çin gibi birkaç ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır. 3.3. Yoğunlaştırıcı Sistemler Parabolik Oluk Kolektörler: Doğrusal yoğunlaştırıcı termal sistemlerin en yaygınıdır. Kolektörler, kesiti parabolik olan yoğunlaştırıcı dizilerden oluşur. Kolektörün iç kısmındaki yansıtıcı yüzeyler, güneş enerjisini, kolektörün odağında yer 54 alan ve boydan boya uzanan siyah bir absorban boruya odaklarlar. Kolektörler genellikle, güneşin doğudan batıya hareketini izleyen tek eksenli bir izleme sistemi üzerine yerleştirirler. Enerjiyi toplamak için absorban boruda bir sıvı dolaştırılır. Toplanan ısı, elektrik üretimi için enerji santraline gönderilir. Bu sistemler yoğunlaştırma yaptıkları için daha yüksek sıcaklığa ulaşabilirler (350-400oC). Doğrusal yoğunlaştırıcı termal sistemler ticari ortama girmiş olup, bu sistemlerin en büyük ve en tanınmış olanı 350 MW gücündeki şimdiki Kramer&junction eski Luz International santralleridir. Parabolik Çanak Sistemler: İki eksende güneşi takip ederek, sürekli olarak Güneşi odaklama bölgesine yoğunlaştırırlar. Termal enerji, odaklama bölgesinden uygun bir çalışma sıvısı ile alınarak, termodinamik bir dolaşıma gönderilebilir ya da odak bölgesine monte edilen bir Stirling makine yardımı ile elektrik enerjisine çevrilebilir. Çanak-Stirling bileşimiyle güneş enerjisinin elektriğe dönüştürülmesinde %30 civarında verim elde edilmiştir. Şekil 3.4 Güneş Enerjisinden Elektrik Üreten Parabolik Çanak Sistemleri Merkezi Alıcı Sistemler: Tek tek odaklama yapan ve heliostat adı verilen aynalardan oluşan bir alan, güneş enerjisini, alıcı denen bir kule üzerine monte edilmiş ısı eşanjörüne yansıtır ve yoğunlaştırır. Alıcıda bulunan ve içinden akışkan geçen boru yumağı, güneş enerjisini üç boyutta hacimsel olarak absorbe eder. Bu sıvı, Rankine makineye pompalanarak elektrik üretilir. Bu sistemlerde ısı aktarım akışkanı olarak hava da kullanılabilir, bu durumda sıcaklık 800oC’ye çıkar. Heliostatlar bilgisayar tarafından sürekli kontrol edilerek, alıcının sürekli güneş alması sağlanır. Bu sistemlerin kapasite ve sıcaklıkları, sanayi ile kıyaslanabilir düzeyde olup Ar-Ge çalışmaları devam 55 etmektedir. 3.4. Güneş Kolektörlü Sıcak Su Sistemi Güneş kolektörlü sıcak su sistemleri, güneş enerjisini toplayan düzlemsel kolektörler, ısınan suyun toplandığı depo ve bu iki kısım arasında bağlantıyı sağlayan yalıtımlı borular, pompa ve kontrol edici gibi sistemi tamamlayan elemanlardan oluşmaktadır. Güneş kolektörlü sistemler tabii dolaşımlı ve pompalı olmak üzere ikiye ayrılırlar. Her iki sistem de ayrıca açık ve kapalı sistem olarak dizayn edilirler. Tabii Dolaşımlı Sistemler: Tabii dolaşımlı sistemler ısı transfer akışkanının kendiliğinden dolaştığı sistemlerdir. Kolektörlerde ısınan suyun yoğunluğunun azalması ve yükselmesi özelliğine dayanmaktadır. Bu tür sistemlerde depo kolektörün üst seviyesinden en az 30 cm yukarıda olması gerekmektedir. Deponun alt seviyesinden alınan soğuk (ağır) su kolektörlerde ısınarak hafifler ve deponun üst seviyesine yükselir. Gün boyu devam eden bu olay sonunda depodaki su ısınmış olur. Tabii dolaşımlı sistemler daha çok küçük miktarda su ihtiyaçları için uygulanır. Deponun yukarıda bulunması zorunluluğu nedeniyle büyük sistemlerde uygulanamazlar. Pompa ve otomatik kontrol devresi gerektirmediği için pompalı sistemlere göre biraz daha ucuzdur. Pompalı Sistemler: Isı transfer akışkanının sistemde pompa ile dolaştırıldığı sistemlerdir. Deposunun yukarıda olma zorunluluğu yoktur. Büyük sistemlerde su hatlarındaki direncin artması sonucu tabii dolaşımın olmaması ve büyük bir deponun yukarıda tutulmasının zorluğu nedeniyle pompa kullanma zorunluluğu doğmuştur. Pompalı sistemler otomatik kontrol devresi yardımı ile çalışırlar. Depo tabanına ve kolektör çıkışına yerleştirilen diferansiyel termostatın sensörleri; kolektörlerdeki suyun depodaki sudan 10oC daha sıcak olması durumunda pompayı durdurur. Pompa ve otomatik kontrol devresinin zaman zaman arızalanması nedeniyle işletilmesi tabii dolaşımlı sistemlere göre daha zordur. Açık Sistemler: Açık sistemler kullanım suyu ile kolektörlerde dolaşan suyun aynı olduğu sistemlerdir. Kapalı sistemlere göre verimleri yüksek ve maliyeti ucuzdur. Suyu kireçsiz ve donma problemlerinin olmadığı bölgelerde kullanılırlar. 56 Şekil 3.5. Güneş Enerjisinden Elektrik Üreten Kule Sistemleri Kapalı Sistemler: Kullanım suyu ile ısıtma suyunun farklı olduğu sistemlerdir. Kolektörlerde ısınan su bir eşanjör vasıtasıyla ısısını kullanım suyuna aktarır. Donma, kireçlenme ve korozyona karşı çözüm olarak kullanılırlar. Maliyeti açık sistemlere göre daha yüksek verimleri ise eşanjör nedeniyle daha düşüktür. Düzlemsel güneş kolektörleri, güneş enerjisinin toplandığı ve herhangi bir akışkana aktarıldığı çeşitli tür ve biçimlerdeki aygıtlardır. Düzlemsel güneş kolektörleri, üstten alta doğru, camdan yapılan üst örtü, cam ile absorban plaka arasında yeterince boşluk, kolektörün en önemli parçası olan absorban plaka, arka ve yan yalıtım ve yukarıdaki bölümleri içine alan bir kasadan oluşmuştur. Kolektörlerin üstten olan ısı kayıplarını en aza indirgeyen ve güneş ışınlarının geçişini engellemeyen bir maddeden olmalıdır. Cam, güneş ışınlarını geçirmesi ve ayrıca absorban plakadan yayınlanan uzun dalga boylu ışınları geri yansıtması nedeni ile örtü maddesi olarak son derece uygun bir maddedir. Bilinen pencere camının geçirme katsayısı 0.88’dir. Son zamanlarda özel olarak üretilen düşük demir oksitli camlarda bu değer 0.95 seviyesine ulaşmıştır. Bu tür cam kullanılması verimi %5 mertebesinde arttırır. 3.5. Yoğunlaştırıcı Güneş Enerjisi Sistemleri Yoğunlaştırıcı Sistemlerin Özellikleri Güneş enerjisi uygulamalarında düzlemsel güneş kolektör sistemlerinin yanı sıra daha yüksek sıcaklıklara ulaşmak için yoğunlaştırıcı kolektör sistemleri kullanılmaktadır. Düzlemsel güneş kolektörleri için kullanılan kavram ve tarifler, 57 yoğunlaştırıcı kolektörler için de geçerlidir. Bununla birlikte yoğunlaştırıcı kolektör teknolojisinin daha karmaşık olması nedeniyle, yeni tariflerin yapılması gereklidir. Kolektörlerde güneş enerjisinin düştüğü net alana ‘açıklık alanı’ ve güneş enerjisinin yutularak ısı enerjisine dönüştürüldüğü yüzeye ‘alıcı yüzey’ denir. Düzlemsel güneş kolektörlerinde açıklık alanı ile alıcı yüzey alanı birbirine eşittir. Yoğunlaştırıcı kolektörlerde ise güneş enerjisi, alıcı yüzeye gelmeden önce optik olarak yoğunlaştırıldığı için alıcı yüzey, açıklık alanından daha küçük olmaktadır. Güneş enerjisini yoğunlaştıran kolektörde en önemli kavramlarda biri ‘yoğunlaştırma oranı’ dır. Yoğunlaştırma oranı; açıklık alanının alıcı yüzey alanına oranı şeklinde tarif edilir. Yoğunlaştırma oranı, iki boyutlu yoğunlaştırıcılarda (parabolik oluk) 300, üç boyutlu yoğunlaştırıcılarda (parabolik çanak) 40000 mertebesindedir. Bu kolektörlerde güneş enerjisi, yansıtıcı veya ışın kırıcı yüzeyler yardımı ile doğrusal ya da noktasal olarak yoğunlaştırılabilir. Doğrusal Yoğunlaştırıcılar Parabolik oluk kolektörler, doğrusal yoğunlaştırma yapan ve kesiti parabolik olan dizilerden oluşur. Oluğun iç kısmındaki yansıtıcı yüzeyler, güneş enerjisini paraboliğin odağında yer alan ve boydan boya uzanan siyah bir absorban boruya yansıtır. Orta derecede sıcaklık isteyen uygulamalarda kullanılan bu sistemlerde, güneş enerjisi bir doğru üzerinde yoğunlaştırılacağından tek boyutlu hareket ile güneşi izlemek yeterlidir. Noktasal Yoğunlaştırıcılar İki boyutta güneşi izleyip noktasal yoğunlaştırma yapan ve daha yüksek sıcaklıklara ulaşan bu tür sistemler, parabolik çanak ve merkezi alıcı olmak üzere iki gruba ayrılır. Parabolik çanak kolektörler iki eksende güneşi takip ederek sürekli olarak güneşi odak noktasına yoğunlaştırırlar. Parabolik Çanak Kolektörler Merkezi alıcı sistemde, tek tek odaklama yapan ve heliostat adı verilen düzlemsel aynalardan oluşan bir alan, güneş enerjisini, bir kule üzerine monte edilmiş 58 ve alıcı denilen ısı eşanjöre yansıtır. Heliostatlar bilgisayar tarafından kontrol edilerek, alıcının devamlı güneş alması sağlanır. 3.6. Yoğunlaştırıcı Sistemler İle Elektrik Üretimi Bugüne kadar güneş enerjisi ile elektrik üretiminde başlıca iki sistem kullanılmıştır. Birincisi, güneş enerjisini direkt olarak elektrik enerjisine dönüştüren fotovoltaik sistemlerdir. Fakat geçen 20 yıl içerisinde fotovoltaik sistem uygulamalarının artışına rağmen, teknolojisinin karmaşıklığı ve maliyetinin yüksek oluşu, geniş çapta elektrik üretimi için yetersiz olduğunu ortaya çıkarmıştır. İkinci seçenek ise, güneş enerjisinin yoğunlaştırıcı sistemler kullanılarak odaklanması sonucunda elde edilen kızgın buhardan, konvansiyonel yöntemlerle elektrik üretimidir. Şekil 3.6. Konvansiyonel Yöntemlerle Elektrik Üretim Ünitesinin Şeması Güneş termal güç santralleri, birincil enerji kaynağı olarak güneş enerjisini kullanan elektrik üretim sistemleridir. Bu sistemler temelde aynı yöntemle çalışmakla birlikte, güneş enerjisini toplama yöntemleri, yani kullanılan kolektörler bakımından farklılık gösterirler. Toplama elemanı olarak parabolik oluk kolektörlerin kullanıldığı güç santrallerinde, çalışma sıvısı kolektörlerin odaklarına yerleştirilmiş olan absorban boru içerisinde dolaştırılır. Daha sonra, ısınan bu sıvıdan eşanjörler yardımı ile kızgın buhar elde edilir. Parabolik çanak kolektörler kullanılan sistemlerde de ya aynı yöntem kullanılır ya da merkeze yerleştirilen bir motor (Stirling) yardımı ile direkt olarak elektrik üretilir. Merkezi alıcı sistemlerde ise, güneş ışınları düzlemsel aynalar (heliostat) yardımı ile alıcı denilen ısı eşanjörüne yansıtılır. Alıcıda ısıtılan çalışma sıvısından konvansiyonel yollarla elektrik elde edilir. 59 Güneş Termal Güç Santrallerinin Tasarım İlkeleri Güneş termal güç santrallerinin tasarımında dikkate alınması gereken en önemli parametreler şunlardır; ¾ Bölge seçimi ¾ Güneş enerjisi ve iklim değerlendirmesi ¾ Parametrelerin optimizasyonu Santralın tesis edileceği ideal bölge seçilirken aşağıdaki kriterler göz önünde bulundurulmalıdır. 1. Yıllık yağış miktarının düşük olması, 2. Bulutsuz ve sissiz bir atmosfere sahip olması, 3. Hava kirliliğinin olmaması, 4. Ormanlık ve ağaçlık bölgelerden uzak olması, 5. Rüzgâr hızının düşük olması, 6. Güneş enerjisi ve iklim değerlendirmesi Santralın tesis edileceği bölgenin, yılda en az 2000 saat güneşlenme süresine ve metrekare başına yıllık 1500 kWh’lık bir güneş enerjisi değerine sahip olması gereklidir. Ayrıca, 4 saatlik güneşlenme süresine sahip gün sayısının 150 den az olmaması gereklidir. Yukarıdaki şartları sağlayan bir bölgede santral tasarımı için aşağıdaki çalışmaların yapılması gerekir. Uzun Dönem Performans Değerlendirmesi Yoğunlaştırıcı kolektörlerin uzun dönem performans değerlendirmesi için saatlik direkt güneş enerjisi değerleri kullanılır. Bu değerler ölçümlerden elde edilemediği zaman, bir model yardımı ile günlük toplam güneş enerjisi değerlerinden elde edilmelidir. Coğrafi bölge ve kolektör seçiminin yapılmasında uzun dönem yıllık güneş enerjisi değerlerinden faydalanılır. Bu değerler aynı zamanda ekonomik analiz için de gereklidir. 60 İzleme Modülünün Seçimi Doğrusal yoğunlaştırıcı kolektörler, Kuzey-Güney veya Doğu-Batı doğrultusunda yerleştirilebilir. Yön seçilirken, maksimum güneş enerjisinin hangi doğrultuda alındığı göz önünde bulundurularak yerleştirme yapılır. Genelde KuzeyGüney doğrultusunda yerleştirmekle en iyi sonuç elde edilir. Parametrelerinin Optimizasyonu Doğrusal yoğunlaştırma yapan ve ısı transfer akışkanı olarak termal yağ kullanılan sistemlerde çalışma parametrelerinin optimizasyonu için aşağıdaki kriterler dikkate alınmalıdır. Isı Transfer Yağının Seçimi: Güneş termal güç santralinin verimli çalışması büyük ölçüde, uygun ısı transfer akışkanının seçimine bağlıdır. Bu akışkanın dolaştığı sistem parçaları 0oC ile 300oC arasında değişen sıcaklık dalgalanmalarına maruz kalırlar. Bu nedenle güç santrallerinde kullanılan ısı transfer akışkanında aşağıdaki özellikler aranır. ¾ Yüksek yanma noktası (500oC’ın üstünde) ¾ Düşük buharlaşma basıncı ¾ Düşük sıcaklıklarda yüksek akışkanlık ¾ Yüksek yoğunluk ¾ Yüksek sıcaklıklarda (300oC) sürekli çalışabilme Bu kriterlerin hepsini sağlayan bir yağda ayrıca 0oC ve 300oC arasında basınç düşmesinin minimum olması gerekir. Basınç Düşmesi İşletme basıncı; santralın önemli çalışma parametrelerinden biridir. İşletme basıncının maksimum ve minimum değerleri ile sınırlıdır. Bu basıncın alt limiti ısı transfer akışkanının buharlaşmasını engelleyecek bir değerde olmalıdır. 61 Şekil 3.7. Güneş Enerjisinden Elektrik Üreten Santralin Çalışma Şeması Boru Boyutlandırması Sistemdeki sıvının sirkülasyonu için kullanılan boru şebekesi, absorban borulardan ve esnek hortumlardan oluşur. Kolektördeki absorban borular sabittir. Fakat kolektörler arasındaki bağlantıyı sağlayan esnek hortumlar hareketli olduğu için uygun olarak boyutlandırılması önem taşır. Boruların çapının arttırılması, akışkan hızını ve basıncı düşürür. Hızın düşmesi ile artan ısı kayıpları maliyeti olumsuz yönde etkiler. Bunun için boru çapı belirlenirken, sistem basınç düşüşünün minimum olmasına ve basıncının işletme maliyetini minimum seviyeye getirmesine dikkat edilmelidir. Kapasite Seçimi Kolektör giriş ve çıkış sıcaklıkları arasındaki fark maksimum olmalıdır. Bu durumu sağlamak için: Isı transfer akışkanı, güneş tarlasından aldığı enerjiyi mümkün olduğunca buhar üretim sistemine bırakıp, minimum sıcaklıkta geri dönmelidir. Isı değiştirgeci, buhar üreteci gibi ekipmanların verimliliği arttırılmalıdır. 3.7. Parabolik Oluk Kolektörlerle Elektrik Üretimi Parabolik oluk kolektörlü güç santralleri, güneş tarlası, buhar ve elektrik üretim sistemlerinden oluşur. Bu santrallerde proses ısısı için, doğrusal yoğunlaştırma yapılarak, güneş enerjisinden 300oC’nin üzerinde sıcaklık elde edilir ve ısı transfer akışkanı olarak yüksek sıcaklıklara dayanıklı termal yağ kullanılır. 62 Güneş tarlası; bağımsız üniteler şeklinde birbirine paralel bağlanmış parabolik oluk kolektör gruplarından oluşan alandı. Bu üniteler, gelen güneş enerjisini 4 mm kalınlığında ve yüksek yansıtma oranına (%94) sahip aynalar vasıtasıyla, odakta bulunan alıcı boru üzerine yansıtırlar. Parabolik oluk kolektörler grupları yatay eksen boyunca dönmelerini engellemeyen metal yapılarla desteklenmiştir. Sistemde aynaların güneşi izlemesini sağlayan bir sensör bulunur. Isı toplama elemanı; cam tüp, yüzeyi yaklaşık %97 lik bir absorbtiviteye sahip çelik alıcı boru ve cam-metal birleştiricilerden oluşur. Alıcı boru üzerinde meydana gelen yüksek sıcaklık nedeniyle oluşan ısı kayıplarını azaltmak için, cam tüp ile alıcı boru arasındaki hava vakumlanmıştır. Bu boşluk basıncı yaklaşık 0.1 atm dir. Isıya dayanaklı cam tüp, yüksek bir geçirgenliğe ve radyasyon kayıplarını en aza indirgemek için antireflektif bir yapıya sahiptir. Sıcaklık nedeniyle meydana gelen genleşmelerin etkilerini gidermek için körüklü cam-metal birleştiriciler kullanılmaktadır. Güneş tarlası kontrol sistemi; genel kontrol sistemi ve her kolektör grubunda bulunan lokal kontrol ünitelerinden oluşur. Genel kontrol sistemi güneşlenme durumunu izler ve buna göre sistemi tamamen ya da kısmen açar ya da kapatır. Bu işlem, lokal kontrol üniteleriyle iletişim içinde yapılır. Lokal kontrol üniteleri, her kolektör grubunu ayrı ayrı kontrol ederek güneşin takip edilmesini sağlarlar. Buhar üretim sistemi; ön ısıtma, buhar üretimi ve süper ısıtma bölümlerinden oluşur. Bu bölümlerden geçilerek 371oC ve 100 bar basınca yükseltilen buhar, elektrik üretimi için türbine gönderilir. Üretimden sonra yeterince soğumayan buhar, yeni bir çevrime gönderilmeden, yeniden aynı sıcaklığa kadar ısıtılır ve tekrar türbine gönderilir. Bu ikinci çevrimden sonra artık soğuyan buhar, sıkıştırılıp sıvı hale getirildikten sonra yeni bir çevrime gönderilir. Güneş enerjili güç santrallerinde, güneş enerjisinin yetersiz kaldığı durumlarda, kesintisiz elektrik üretimini sağlamak için ilave ısıtıcılar kullanılır. Petrolle ya da doğal gazla çalışan ilave ısıtıcılar, aynı sıcaklık ve basınçta buhar üretirler. Şekilde gelen güneş enerjisinin elektriğe dönüştürülmesi ve kaçaklar görülmektedir. Parabolik oluk kolektörlü sistemler konusunda faaliyet gösteren LUZ 63 International (ABD), dünyada güneş enerjisiyle üretilen toplam elektriğin %92’sini gerçekleştirmektedir. Bu şirket, 1984 yılında başlattığı çalışmalar ile günümüze kadar 9 güç santralini (SEGS: Solar Electric Generating System) işletmeye sokmuş olup 4 santral ise proje safhasındadır. 80 MW gücündeki SEGS-9, 1990 yılında Harper Gölü’nde inşa edilen santrallerin ikincisi olup, inşa edilmesi ve devreye sokulması 8.5 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. SEGS-8 ve SEGS-9’dan sonra 1994 yılına kadar inşa edilecek olan 4 santral de işletmeye alındığında, 1 milyon insanın elektrik enerjisi ihtiyacını karşılayacak ve toplam 680 MW’lık bir enerji üretilecektir. SEGS teknolojisi, güneş enerjisini birincil enerji kaynağı olarak kullanan Rankin çevrimli buhar türbin sistemine dayanır. Güneş Santralı, parabolik oluk kolektör gruplarından (Solar Collecting Assemblies-SCA) meydana gelmiştir. Güneşi iki boyutlu olarak takip eden ve yansıtıcı yüzeyleri vasıtasıyla güneş ışınlarını odaklayarak çelik boru üzerinde yoğunlaştıran kolektörler, kolonlor üzerine kurulmuş olup, esnek hortumlarla birbirine bağlanmışlardır. Verimi arttırmak ve ısı kayıplarını en düşük seviyeye getirmek için, absorban olarak kullanılan ve özel bir madde ile kaplı olan bu çelik boru, içi vakumlanmış cam bir tüp içine yerleştirilmiştir. Boruların içinden geçirilen ısı transfer akışkanı (sentetik yağ), 380oC civarına kadar ısıtılır ve sistem boyunca dolaştırılarak türbin jeneratörü için gerekli olan buhar üretilir. Güneş enerjisinin yetersiz olduğu zamanlarda, kesintisiz enerji üretimini sağlamak için, doğal gazlı ısıtıcı sistem kullanılmaktadır. Güneş enerjisinin yeterli, yetersiz veya hiç olmama durumuna göre sistem üç değişik şekilde çalışır. Güneş enerjinin yeterli olduğu durumlarda, ısı transfer akışkanı doğrudan güneş tarlasından geçer. Yetersiz veya hiç olmama durumlarında ise doğal gazlı ısıtıcılarla desteklenir veya tamamen bu ısıtıcılar devreye sokulur. Her iki enerji kaynağının da kullanıldığı durumda, hem güneş enerjisinden hem doğalgazdan yararlanabilmek için by-pass valfı açık bırakılır. Bu durumda güneş tarlasında ısınan sıvı, destek ısıtıcılar yardımı ile çalışma sıcaklığın ulaşıncaya kadar ısıtılır. 64 SEGS Santrallerinin Ekonomisi ABD’de yürütülen SEGS projelerinin toplam kurulu gücü 680 MW ve toplam yatırım maliyeti 2 milyar dolardır. Bu maliyetin 1 milyar dolarlık kısmı çalışır durumdaki 8 santral için harcanmıştır. Her biri büyük bir yatırım olan bu santraller, özel şirketler tarafından finanse edilmiştir. 80 MW gücündeki bütün santraller, yaz ayları boyunca ilave güce ihtiyaç duyan Güney Kaliforniya Edison ve San Diego Gaz ve Elektrik Şirketleri tarafından finanse edilmektedir. Petrolle çalışan 80 MW gücünde bir güç santrali ile yatırım maliyeti bundan üç kat daha pahalı olan eşdeğer bir SEGS santrali asında enerji üretim maliyeti açısından bir karşılaştırma yapılmıştır. Bu karşılaştırmaya göre, hem petrolün varil fiyatının 20 ABD $’ı olduğu düşünüldüğünde, SEGS santrali %30 daha pahalı olmaktadır. Ham petrol fiyatının 30 ABD $’ı olduğu varsayıldığında, maliyetler arasındaki fark %10’a düşmektedir. Karşılaştırma için 240 MW’lık santraller göz önüne alınır ve ham petrol fiyatının 20 ABD $’ı olduğu varsayılırsa, SEGS santralinin üretim maliyetinin, petrolle çalışan santralin üretim maliyetinden sadece %10 daha pahalı olduğu görülür. Ham petrol fiyatının 30 ABD $’ı olduğu varsayılırsa, güneş santrali elektrik üretim maliyeti açısından petrollü santrallere göre avantajlı duruma geçmektedir. 3.7.1. Parabolik Çanak Kolektörler Parabolik çanak kolektörler, yüzeylerine gelen güneş radyasyonunu noktasal olarak odaklarında yoğunlaştırırlar. Bu kolektörlerin yüzeyleri de parabolik oluk kolektörlerin yüzeyleri gibi yansıtıcı aynalarla kaplanmıştır. Gelen güneş enerjisi bu aynalar vasıtası ile odaktaki Stirling motoru üzerine yoğunlaştırılır. Stirling motoru ısı enerjisini elektrik jeneratörü için gerekli olan mekanik enerjiye dönüştürür. Elektrik üretiminden başka, bu kolektörler buhar ya da sıcak hava üretimi için de kullanılır. Parabolik çanak kolektörler ile elde edilen elektrik, diğer yöntemlerle elektrik üreten santrallere destek amacıyla ve maden ocakları, radar istasyonları ya da uzak köylerin elektrik ihtiyacının karşılanmasında kullanılır. Ayrıca, endüstride buhar üretimi, yer altı enjeksiyonu, petrol çıkartılması gibi işlemler için kullanılır. Bu santraller, küçük modüllerden oluştuğu için enerji ihtiyacı duyulan yerlerin yakınında ve ihtiyaç duyulan kapasitede tesis edilebilirler. Günümüzde henüz ekonomik olamayan parabolik çanak ve parabolik oluk kolektörlü sistemlerin araştırma ve geliştirme 65 çalışmaları sürdürülmektedir. Bu çalışmalarda amaç; birim alan maliyetini düşürmek ve verimini artırmaktır. 3.7.2. Merkezi Alıcı Güç Santralleri Güneş enerjisini yoğunlaştırarak elektrik üreten diğer bir uygulama da merkezi alıcı güç santralleridir. Bu santrallerde güneş enerjisi, heliostat denen aynalar yardımı ile bir kule üzerine yerleştirilmiş olan alıcıya yansıtılır. Bu yolla 100oC’nin üzerinde sıcaklık elde edilir. Heliostatlar, merkezi bir bilgisayar yardımı ile güneşi takip ederek güneş enerjisini kule üzerindeki alıcıya yansıtırlar. Alıcıda ısıtılan akışkan, buhar jeneratörüne gönderilerek buhar üretilir. Bu çevrimden sonra buhar, kondasatörde soğutma suyu çevrimi ile soğutulur ve tekrar buhar jeneratörüne döner. Isı transfer akışkanı buhar jeneratöründen geçtikten sonra alıcıya gönderilir. 3.7.3. Dünyadaki Uygulamaları SOTEL ve Alman DLR şirketleri merkezi yoğunlaştırma ile elektrik üretiminin uygulanabilirliğini ve teknolojisini araştırmak için bir araya gelerek PHOEBUS grubunu oluşturmuşlardır. Bu amaçla, Avrupa, Japonya ve ABD de 6 adet santral inşa edilmiştir. Bu grubun çalışmaları merkezi yoğunlaştırıcı santraller için bir temel oluşturur. Günümüze kadar tesis edilmiş olan merkezi alıcı sistemlerin işletilmesi sonucunda, büyük sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sistemlerden ikisi ekonomik olmadığından parçalara ayrılarak ve 3 tanesi de kapatılarak proje çalışmalarına son verilmiştir. Dünyada mevcut merkezi alıcı sistemlerin özellikleri aşağıdaki tabloda verilmiştir. 66 Sistem Verimi % Enerji Maliyeti Maks.Çıkış Teknoloji Türü o Sıcaklığı C İlk Yatırım Maliyeti $ Elekt. Isı $/kWh $/kWh 250-1000 - 0.0013-0.004 380 2800 kWe 0.15 0.0053 79 700 5000 kWe 0.28 - 15 46 600-700 3000 kWe 0.16 0.004 Tek Kristal Silisyum 12 - - 6000 kWe 0.29 - Çok Kristal Silisyum 10 - - 6000 kWe 0.29 - Tek İnce Film 4 - - 5000 kWe 0.25 - Çoklu İnce Film 7 - - 5000 kWe 0.24 - Elekt. Isı Düzlemsel Koll. - 50-70 80 Parabolik Oluk 14 46 Parabolik Çanak 24 Merkezi Alıcı 3.8. Güneş Pilleri (Fotovoltaik Piller) Güneş pilleri (fotovoltaik piller), yüzeylerine gelen güneş ışığını doğrudan elektrik enerjisine dönüştüren yarı iletken maddelerdir. Yüzeyleri kare, dikdörtgen, daire şeklinde biçimlendirilen güneş pillerinin alanları genellikle 100cm2 civarında, kalınlıkları ise 0,2-0,4 mm arasındadır. Güneş pilleri fotovoltaik ilkeye dayalı olarak çalışırlar, yani üzerlerine ışık düştüğü zaman uçlarında elektrik gerilimi oluşur. Pilin verdiği elektrik enerjisinin kaynağı, yüzeyine gelen güneş enerjisidir. Güneş enerjisi, güneş pilinin yapısına bağlı olarak %5 ile %20 arasında bir verimle elektrik enerjisine çevrilebilir. Güç çıkışını artırmak amacıyla çok sayıda güneş pili birbirine paralel ya da seri bağlanarak bir yüzey üzerine monte edilir, bu yapıya güneş pili modülü ya da fotovoltaik modül adı verilir. Güç talebine bağlı olarak modüller birbirlerine seri ya da paralel bağlanarak birkaç Watt’tan mega Watt’lara kadar sistem oluşturulur. Güneş Pillerinin Yapımında Kullanılan Malzemeler Güneş pilleri pek çok farklı maddeden üretilebilir. Günümüzde en çok kullanılan maddeler şunlardır: 67 Şekil 3.8. Fotovoltaik Güneş Pili 68 Kristal Silisyum: Önce büyütülüp daha sonra 200 mikron kalınlıkta ince tabakalar halinde dilimlenen Tekkristal Silisyum bloklardan üretilen güneş pillerinde laboratuar şartlarında %24, ticari modüllerde ise %15’in üzerinde verim elde edilmektedir. Dökme silisyum bloklardan dilimlenerek elde edilen Çokkristal Silisyum güneş pilleri ise daha ucuza üretilmekte, ancak verim de daha düşük olmaktadır. Verim, laboratuar şartlarında %18, ticari modüllerde ise %14 civarındadır. Galyum Arsenit (GaAs): bu malzemeyle laboratuar şartlarında %25 ve %28 (optik yoğunlaştırıcılı) verim elde edilmektedir. Diğer yarıiletkenlerle birlikte oluşturulan çok eklemli GaAs pillerde %30 verim elde edilmiştir. GaAs güneş pilleri uzay uygulamalarında ve optik yoğunlaştırıcılı sistemlerde kullanılmaktadır. Amorf Silisyum: Kristal yapı özelliği göstermeyen bu Si pillerden elde edilen verim %10 dolayında, ticari modüllerde ise %5-7 mertebesindedir. Günümüzde daha çok küçük elektronik cihazların güç kaynağı olarak kullanılan amorf silisyum güneş pilinin bir başka önemli uygulama sahasının, binalara entegre yarısaydam cam yüzeyler olarak, bina dış koruyucusu ve enerji üretici olarak kullanılabileceği tahmin edilmektedir. Şekil 3.9. Fotovoltaik Panelden Elektrik Üretim Şeması Kadmiyum Tellürid (CdTe): Çokkristal yapıda bir malzeme olan CdTe ile güneş pili maliyetinin çok aşağılara çekileceği tahmin edilmektedir. Laboratuar tipi küçük hücrelerde %16, ticari tip modüllerde ise %7 civarında verim elde edilmektedir. Bakır İndiyum Diselenid (CulnSe2): Bu çokkristal pilde laboratuar şartlarında %17,7 ve 69 enerji üretimi amaçlı geliştirilmiş olan prototip bir modülde ise %10,2 verim elde edilmiştir. Optik Yoğunlaştırıcı Hücreler: Gelen ışığı 10-500 kat oranlarda yoğunlaştıran mercekli veya yansıtıcılı araçlarla modül verimi %17’nin, pil verimi ise %30’un üzerine çıkabilecektir. Yoğunlaştırıcılar basit ve ucuz plastik malzemeden yapılmaktadır. Güneş pilleri, elektrik enerjisinin gerekli olduğu her uygulamada kullanılabilir. Güneş pili modülleri uygulamaya bağlı olarak, akümülatörler, invertörler, akü şarj denetim aygıtları ve çeşitli elektronik destek devreleri ile birlikte kullanılarak bir güneş pili sistemi (fotovoltaik sistem) oluştururlar. Bu sistemler, özellikle yerleşim yerlerinden uzak, elektrik şebekesi olmayan yörelerde, jeneratöre yakıt taşımanın zor ve pahalı olduğu durumlarda kullanılırlar. Bunun dışında dizel jeneratörler ya da başka güç sistemleri ile birlikte karma olarak kullanılmaları da mümkündür. Bu sistemlerde yeterli sayıda güneş pili modülü, enerji kaynağı olarak kullanılır. Güneşin yetersiz olduğu zamanlarda ya da özellikle gece sürecince kullanılmak üzere genellikle sistemde akümülatör bulundurulur. Güneş pili modülleri gün boyunca elektrik enerjisi üreterek bunu akümülatörde depolar, yüke gerekli olan enerji akümülatörden alınır. Akünün aşırı şarj ve deşarj olarak zarar görmesini engellemek için kullanılan denetim birimi ise akünün durumuna göre, ya güneş pillerinden gelen akımı ya da yükün çektiği akımı keser. Şebeke uyumlu alternatif akım elektriğinin gerekli olduğu uygulamalarda, sisteme bir invertör eklenerek akümülatördeki DC gerilim, 220 V, 50 Hz.lik sinüs dalgasına dönüştürülür. Benzer şekilde, uygulamanın şekline göre çeşitli destek elektronik devreler sisteme katılabilir. Bazı sistemlerde, güneş pillerinin maksimum güç noktasında çalışmasını sağlayan maksimum güç noktası izleyici cihazı bulunur. Aşağıda şebekeden bağımsız bir güneş pili enerji sisteminin şeması verilmektedir. Şebeke bağlantılı güneş pili sistemleri yüksek güçte-satral boyutunda sistemler şeklinde olabileceği gibi daha çok görülen uygulaması binalarda küçük güçlü kullanım şeklindedir. Bu sistemlerde örneğin bir konutun elektrik gereksinimi karşılanırken, üretilen fazla elektrik şebekesine satılır, yeterli enerjinin üretilmediği durumlarda ise şebekeden enerji alınır. Böyle bir sistemde enerji depolaması yapmaya gerek yoktur, 70 yalnızca üretilen DC elektriğin, AC elektriğe çevrilmesi ve şebeke uyumlu olması yeterlidir. Güneş pili sistemlerinin şebekeden bağımsız (stand-alone) olarak kullanıldığı tipik uygulama alanları aşağıda sıralanmıştır. - Haberleşme istasyonları, kırsal radyo, telsiz ve telefon sstemleri - Petrol boru hatlarının katodik koruması - Metal yapıların (köprüler, kuleler vb) korozyondan koruması - Elektrik ve su dağıtım sistemlerinde yapılan telemetrik ölçümler, hava gözlem istasyonları - Bina içi ya da dışı aydınlatma - Dağ evleri ya da yerleşim yerlerinden uzaktaki evlerde TV, radyo, buzdolabı gibi elektrikli aygıtların çalıştırılması - Tarımsal sulama ya da ev kullanımı amacıyla su pompajı - Orman gözetleme kuleleri - Deniz fenerleri - İlkyardım, alarm ve güvenlik sistemleri - Deprem ve hava gözlem istasyonları - İlaç ve aşı soğutma 3.9. Türkiye’de Güneş Enerjisi Potansiyeli Ülkemiz, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli açısından birçok ülkeye göre şanslı durumdadır. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünde (DMİ) mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen güneşlenme süresi ve ışınım şiddeti verilerinden yararlanarak EİE tarafından yapılan çalışmaya göre Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1311 kWh/m2-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m2 ) olduğu tespit edilmiştir. Aylara göre Türkiye güneş enerji potansiyeli ve güneşlenme süresi değerleri ise Çizelge 3.1’de verilmiştir. Türkiye’nin en fazla güneş enerjisi alan bölgesi Güney Doğu Anadolu Bölgesi olup, bunu Akdeniz Bölgesi izlemektedir. Güneş enerjisi potansiyeli ve güneşlenme 71 süresi değerlerinin bölgelere göre dağılımı da Çizelge-3.2’de verilmiştir. Güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretimi için dünyanın sayılı ülkelerinden biri olmasına rağmen Türkiye’deki çalışmalar yok denilecek düzeydedir. Bu durumdaki en büyük etken PV panellerden elde edilen elektrik enerjisinin pahalı olmasıdır. Bu açıdan yaptığımız çalışma PV panellerinden elde edilen elektriğin daha düşük maliyetle üretilmesinin yollarını araştırmak ve modeller üretmektir. Şekil 3.10(a) Fotovoltaik Güneş Panellerinin Farklı Uygulamaları 72 Şekil 3.10 (b, c) Fotovoltaik Güneş Panellerinin Farklı Uygulamaları 73 74 4.BÖLÜM ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİM MALİYETİNDE OPTİMİZASYON VE BİRİM ELEKTRİK ENERJİSİ MALİYETİNİN HESABI 4.1. Elektrik Enerjisi Üretim Maliyetinde Optimizasyon ve Birim Elektrik Enerjisi Maliyetinin Hesabı Gerek ulusal enerji üretimi kapsamında gerekse kurumsal enerji üretimi (otoprodüktör, kojenerasyon) kapsamında üretilen elektrik enerjisi birim maliyetinin (TL/kWh, USD/kWh) minimum tutulması gerekir. Bilindiği gibi, elektik enerjisi tüm sanayi kesimleri için “temel girdi” özelliğindedir; bu nedenle ulusal üretim sektörü için de TL/kWh büyüklüğünün minimum olması büyük önem taşımaktadır. Enerji tarifesinin belirlenmesinde, yeni yatırımlara fon oluşturmak, kayıp kaçakları göz önüne almak ve vergi gelirlerini artırmak için fiili enerji üretim maliyetinin üzerine ekleme yapılmaktadır. Bu eklenti içinde yer alan “terimler” fiili üretim maliyeti cinsinden yüzdelerle ifade edildiğinden, fiili enerji üretim maliyetinin minimum tutulmasıyla tarifenin de minimum düzeye çekileceği açıktır. Bir santralin fiili enerji üretim maliyeti, • Yapım (sermaye) maliyeti, • Yıllık bakım maliyeti, • Yakıt maliyeti, • Çeşitli kayıp ve kaçaklar, • Yükü (MW), • Ömrü ve verimi (n), dikkate alınarak ortaya çıkan (hesaplanabilen veya ölçülebilen) maliyetidir. Bu, saat başına veya MWh başına “ulusal para birimi” ile ifade edilir. Ulusal düzeydeki çok büyük enerji talebinin (TWh’ler düzeyi) birkaç santral ile veya aynı tip santraller ile karşılanması söz konusu değildir. Termik, hidrolik, nükleer, rüzgar, vb. tip santraller çeşitli güçlerde ve teknik özelliklerde olmak üzere yıllar 75 itibariyle aşama devreye sokulmuş olduğundan, elimizde çok sayıda “fiili enerji üretim maliyetinin” olduğu açıktır. Santrallerin tipi, gücü ve yapım (inşaat) süresinin uzunluğu “başlangıç maliyetini” belirler. Örneğin HES tipi santrallerde baraj inşaatıyla birlikte yapım süresi çok uzun yıllar alabilir, buna karşılık mobil tip santrallerde montaj süresi aylar düzeyindedir. Santrallerde kullanılan yakıtın (doğalgaz, kömür, linyit, vb.) birim fiyatı (TL/m3, TL/ton) ile santralin verimi (n, %) “değişken maliyeti” belirler. Kullanılan yakıtın kalitesinin düşmesi –örneğin doğalgaz basıncının düşmesi veya düşük kaliteli kömür kullanılması- standart yakıt tüketimini artıracak, bu ise yakıt maliyetinin artmasına yol açacaktır. Bu durumda yakıt birim fiyatının düşürülmesi ile değişken maliyet artışı dengelenebilir; ancak düşük kaliteli yakıt kullanımından doğacak teknik ve çevresel sorunlar ayrı bir maliyet potansiyeli oluşturabilir. Bilindiği gibi, HES, rüzgâr, jeotermal, güneş ve dalga tipi santrallerde yakıt maliyeti “sıfır” alınmaktadır. Ulusal enerji ağında, farklı yıllarda devreye sokulmuş farklı güç ve tiplerde santraller bulunduğuna göre, bunların her birine ilişkin “(fiili) enerji üretim maliyeti fonksiyonları” bulunmaktadır. Ulusal enerji tüketiminin günlük yoğunluğu 00-06, 06-18, 18-24 saat dilimlerinde değerlendirilmektedir. O halde, üretim maliyeti düşük olan santrallerin olabildiğince uzun süre, yüksek maliyetli santrallerin ise olabildiğince kısa süre (enerji talebinin yüksek olduğu zaman dilimlerinde) çalıştırılması gerekecektir. Ancak yedek (rezerv) kapasitesinin (MW) yeterli olduğu durumda bu yaklaşım izlenebilir; yeterli rezerv olmadığında ise, ekonomiklik dikkate alınmaksızın, tüm santrallerin talebin yüksek olduğu dilimlerde devreye sokulması kaçınılmaz olacaktır. Bu arada, santrallerin (generatörlerin) işletmede verebilecekleri minimum ve maksimum güçlerin de (Pmin, Pmax, MW) mutlaka dikkate alınması gerekir; çünkü ekonomik bir işletme asıl hedef olmakla birlikte, teknik sınırlamalar göz ardı edilemez. Santraller çoğu kez, koruma tekniği, güvenilirlik ve nakliye-montaj kolaylığı bakımından, tek üniteli (tek generatör + tek türbin) yapılmazlar. Bu durum ünite sayısı belirtilerek ifade edilebilir (4x200 MW, 3x400 MW gibi). Bir bölgede tasarlanmış santralin üniteleri genel olarak birbirine özdeş özelliktedir ve aynı maliyet fonksiyonlarına sahiptir. Ancak farklı bölgelerde ve tarihlerde devreye sokulan 76 santrallerin özdeş oldukları söylenemez. Aynı durum, kapasite artırımı için de geçerlidir; 4x200 MW’lık santrale yıllar sonra 5. ünite eklendiğinde, bu ünite için özdeş maliyet fonksiyonu garanti edilemez. Santrallerin besledikleri yüklere olan mesafeler (enerji iletim hatlarının uzunlukları ve hat topolojileri), enerji üretim maliyetini belirleyen parametrelerden biridir. Uzun enerji iletim hatlarında ortaya çıkan I2R kayıplarının maliyete yansıtılması kaçınılmazdır. Diğer taraftan, santral güçleri aktif güç (MW) cinsinden ifade edilmekte ve enerji maliyetleri de MWh başına hesaplanmaktadır; ancak tüketici baralarından reaktif güçlerin (MV Ar) çekilmesi sonucu, enerji sisteminde reaktif güçlerin dolaşımı söz konusu olmaktadır. Reaktif güçlerin de dikkate alındığı bir “ekonomik (optimum) işletme analizi” daha gerçekçi olabilir. Elektrik enerjisi üretim maliyet(ler)inin ulusal ağ kapsamında minimum tutulması beklenmektedir. Bunun için, ulusal ağdaki tüm santrallerin teknik ve ekonomik verileri ile ağ (devre) topolojisi ve parametreleri göz önüne alınır. Bu kapsamda şu varsayımlar geçerlidir: • Generatör bara gerilimleri sabittir. • Yük baralarındaki güçler (P,Q) sabittir. • Devre fiziksel olarak sabittir (Analiz süresince deveye sokulan veya çıkarılan hat ya da generatör bulunmamaktadır.) • Devre (R, L, C) parametreleri lineerdir. • Ekonomik analiz, belirli bir zaman aralığı için yapılmaktadır. Bu zaman aralığında yukarıdaki değişkenler sabit kalmaktadır. Zaman aralığının değişmesi, yeni parametrelerle yeni bir ekonomik analizi gerektirir. • Ekonomik analiz sırasında geçici (transient) olaylar çoğu kez dikkate alınmaz. • Sistemde “hat (joule) kayıpları” dışındaki kayıplar ihmal edilmektedir. Ekonomik analizde bir üniteye ait bazı büyüklüklerin bilinmesi (verilmesi) gerekir. Bu bilgiler, imalatçı kataloglarından veya “kabul testleri” sırasında yapılan ölçme deneylerinden alınabilir: • Ünitenin verebileceği maksimum güç Pmax (MW) 77 • Ünitenin verebileceği minimum güç Pmin (MW) • Ünitenin yakıt-güç değişimi (karakteristiği) NOT: İmalatçı firma bu değerleri, belirli atmosferik koşullar ve deniz seviyesinden belirli yükseklik için garanti edebilir. Farklı koşulların olduğu “yerde” ünitenin işletilmesi söz konusu ise, yeni koşullara göre Pmin ve Pmax yeniden hesaplanmalı veya tanımlanmalıdır. İmalatçı firma bu bilgileri belirli bir “yakıt kalitesi” için vermektedir. Yakıt kalitesinin düşmesi bu bilgilerde sapmaya neden olabilir. Yakıt-güç karakteristiği,”H (MBtu/saat)ile P (MW)” arasındaki değişimi göstermektedir (Btu: British thermal unit). H, ilgili yakıtın saatlik kalorisini tanımlamaktadır; bu kalorinin fiyatı fyakıt (USD/MBtu) doğal olarak belli olduğundan fyakıt ile H’nin çarpımı ünitenin maliyetini M (usd/saat) verecektir. Böylelikle maliyet M=f(P) karakteristiğinin değişimi genellikle benzer biçimdedir. Doğadaki “birincil kaynaklar” kömür, doğalgaz ve nükleer madde olup termik santrallerde kullanılmaktadır. O nedenle, değişime karşılık düşen “fonksiyonel ifade” elde edilir. “Eğri uydurma (curve fitting)” bakımından en sık kullanılan fonksiyon, “2.dereceden polinom” dur. Bir başka deyişle maliyet fonksiyonu M = α + β P + γP 2 (USD/saat) (4.1) şeklindedir. α , β , γ reel ve pozitif katsayılardır. Ulusal ağda (veya bir santralde bile) birden çok sayıda ünite olduğu düşünülürse, m tane üniteyi içerecek şekilde M i = α i + β i Pi + γ i Pi 2 (i = 1, 2, ....m) (4.2) yazılabilir. Yukarıdaki maliyet fonksiyonunda “ürün” elektrik enerjisi (gücü) olup “α ” Ürün miktarından bağımsızdır. α bu eğride P → 0 noktasındaki terimdir. Ünitenin çıkış gücü P olup (MW) birimindedir. Bu gerçek fiziksel birimdir. Bazen enerji sistemlerinin analizinde ünite başına (pu) büyüklüklerle çalışma alışkanlığı sonucu maliyet fonksiyonunda (MW) yerine ünite başına güç terimleri (p) olabilir. PBAZ 78 (MW) sistemde seçilmiş ‘baz güç’ olsun (örneğin PBAZ=100 MW seçilebilir) Bu durumda M in Ρ = αi + β i ΡΒΑΖ i ΡΒΑΖ Ρ + γ i Ρ 2 ΒΑΖ i ΡΒΑΖ 2 = αi + β i ΡΒΑΖ (Ρi ) + γ i Ρ 2 ΒΑΖ (Ρi ) 2 (4.3) olacaktır NOT: Ünitelerin “M-P” değişimine yönelik olarak, 2. dereceden polinom yerine 3. dereceden polinom da kullanılabilir. ( Μ = αi + β Ρ + γΡ 2 + σΡ 3 gibi). Ancak bu yaklaşım çok seyrek kullanılır. Nedeni; son terimin σ katsayısının çok küçük olması ve dM/dP türevinin sonucunda bir doğru denklemine ulaşılamamasıdır. 2. dereceden polinomda ise dM/dP türevi, artımsal maliyetin tanımına tam uyan geometriye, bir doğru denklemine karşılık düşmektedir. Maliyet fonksiyonunun son iki terimi ürüne (güce) ait olup bu açıdan “değişken maliyeti” göstermektedir. M fonksiyonu, H yakıt fonksiyonu ile yakıt fiyatının çarpımına eşittir. “H-P değişimi”, ünite imalatçısının standart verim (η ) ve önerilen kalitede yakıt için garanti ettiği değişimdir. Ünite devreye girdikten itibaren geçen yıllar içinde, teknik eskime sonucu verim düşebilir veya kullanılan yakıtın kalitesinde olumsuz yönde değişiklik olabilir. Bu olasılıklar göz önünde bulundurularak, geçen yıllar sonunda ünitenin “H-P” değişiminin ölçme yoluyla yeniden ortaya konulması, güncelleştirilmesi gerekebilir. Sonuç olarak “M-P değişimi”, verim, yakıt kalitesi ve yakıt fiyatının değişmez olduğu t1-t2 zaman diliminde sabittir. Söz konusu parametrelerin bir veya birkaçının değiştiği t3-t4 gibi başka zaman diliminde ise, farklı “M-P değişimi” elde edilmiş olabilir. Mevcut M fonksiyonunun P’ye göre türevi “Artımsal Maliyet” adını alır. Bu büyüklük, P’deki küçük bir değişimin M üzerinde ne ölçüde etki yaptığını ortaya koymaktadır. Marjinal maliyet = dΜ ∂Μ ∆Μ = = dΡ ∂Ρ ∆Ρ (4.4) 79 şeklinde ifade edilir. M’nin 2. dereceden bir polinomla modellenmesi halinde, marjinal maliyetin değişimi bir doğru denklemi olacaktır: Marjinal maliyet = ( d α + βΡ + γΡ 2 dΡ ) = β + 2γΡ (4.5) Marjinal maliyetin (doğru denkleminin) eğimi 2γ’dır. Bir enerji sistemindeki (ağındaki) ekonomik enerji üretimi için göz önüne alınacak toplam maliyet J =Mtop = m ∑Μ i =1 i (m = ünite sayısı) (4.6) olup “performans endeksi” olarak adlandırılır. (Kusic, 1986). Üniteler için hiçbir sınırlayıcı koşul bulunmamaktadır. (Pmin, Pmax sınır güç değerleri ile hat kayıplarından söz edilmektedir.) • Ünitelerin sınır güç değerleri dikkate alınmaktadır. • İletim hatlarındaki hat ( I2R) kayıpları da dikkate alınmaktadır. • Sistemdeki reaktif güç (Q) dolaşımı da dikkate alınmaktadır. Ünitelerin Pmin, Pmax sınır değerleri her zaman bir sınırlayıcı kriterdir. Bununla birlikte, gelecek yıllardaki enerji talebi dikkate alınarak büyük rezerv (yedek) katsayı ile tasarlanan santrallerde, Pmax değerine uzunca bir süre için ulaşılamayacağı düşünülebilir. Aynı şekilde ünitelerin en düşük yükünün anma gücünün (rated output power) %30…%40’ının altına düşmediği uygulamadan bilinmektedir. Bu koşullar altında ünitelerin Pmin, Pmax sınır değerlerinin hesapta dikkate alınmaması, varsayımlardan birisidir. Ulusal enerji ağında üniteler ( santraller) ve tüketici merkezleri uzun iletim hatları ile birbirine bağlıdır. Hat kayıplarının varlığı ekonomik çalışmayı olumsuz 80 etkileyeceğinden, uzun iletim hatlarında kayıpların etkisi mutlaka hesaba katılır. Ancak, bölgesel beslemelerdeki çok kısa iletim hatları için ve doğrudan şebekeye bağlanan otoprodüktör uygulamaları için hat kayıpları dikkate alınmayabilir. En genel işletme durumu, son üç varsayımı bir arada (Pmin, Pmax; I2R; Q) içeren durumdur. Gerçekten, enerji sistemlerinde bilgisayar destekli olarak yapılan ekonomik üretim analizlerinde bu “genel durum” göz önünde bulundurulur. Her “varsayıma” ilişkin ekonomik (optimum) işletme analizleri aşağıda verilmiştir. 4.2. Üniteler İçin Hiçbir Sınırlayıcı Koşul Olmadığı Varsayımına Göre Ekonomik İşletme Analizi Hat kayıpları dikkate alınmadığına göre, bir baradaki m tane ünitenin “talep gücünü (PT)” karşılaması gerekmektedir. Kirchhoff’un akımlar yasası gereği m ∑Ρ i =1 i = ΡΤ (4.7) Diğer taraftan “M” maliyet fonksiyonunu minimum yapacak P değeri aranmaktadır. Bir fonksiyonun ekstremum noktası aranırken birinci türevi alınır ve sıfıra eşitlenir. Kritik nokta elde edilir. Kritik noktadaki ikinci türev işaretine bakılır. İşaret (+) ise ekstremum noktanın minimuma, (-) ise maksimuma karşılık düştüğü anlaşılır. 2. dereceden polinom olan M fonksiyonunda γ katsayısı daima pozitif olduğundan, d2M/dP2’nin işaret kontrolü (+) ile sonuçlanır. O halde tüm üniteler için minimum maliyeti bulabilmek için, dM/dP türevlerinin alınması ve bu türevlerin de birbirine eşitlenmesi gerekir: dΜ m dΜ 1 dΜ 2 = ... =λ = dΡ1 dΡ2 dΡm λ sabit bir değerdir. (4.8) 81 (4.7) ve (4.8) denklemlerinin bir arada çözülmesi sonucu bulunacak P1, P2, …, Pm güçleri M1, M2, …,Mm maliyetlerini minimum yapan değerlerdir. O halde işletmeci kuruluş t1-t2 zaman aralığında ünitelerini bu güçleri verecek şekilde yüklediğinde (bu yönde bir üretim programı uygulandığında), minimum maliyetle üretimi gerçekleştirmiş olacaktır. “Pi” güçlerinin hesabı için kullanılabilecek bazı “yaklaşımlar” aşağıda verilmiştir. 4.2.1. Analitik Yaklaşım dM i dPi = λ denkleminde Pi eşitliğin sol tarafına alınırsa Ρi = λ − βi 2γ i (4.9) bulunur. (4.7) denkleminde yerine yazılırsa m ∑ i =1 λ − βi = ΡT 2γ i (4.10) buradan λ eşitliğin soluna alınırsa m λ= ΡT + ∑ i =1 βi 2γ i (4.11) m 1 ∑ i =1 2γ i elde edilir. (4.11) ve (4.9) denklemlerinin birlikte kullanılmasıyla Pi güçleri kolaylıkla hesap edilir. NOT : Bir başka çözüm yolu da şudur: dM i dPi = λ denklemlerinden her birinde Pi’nin katsayısı 1’e eşit yapılır. Tüm dM i dPi = λ denklemleri taraf tarafa toplandığında (P1+P2+…+Pm) ortaya çıkacaktır. Bu ise (4.7) eşitliği gereği. Değeri bilinen PT (talep) gücüne eşittir; yerine konarak önce λ çözülür, sonra tek tek Pi güçleri hesaplanır. 82 4.2.2. Grafik Yaklaşım Bu yaklaşımda dM i dPi = λ marjinal maliyetine ilişkin doğrular ölçekli olarak çizilir. Ekonomik işletme, hepsinin λ ’ya eşit olduğu noktada gerçekleşmektedir. O halde düşey eksende λ için rastgele bir değer seçilir. Bu noktadan yatay eksene çizilecek paralelin artımsal maliyet doğrularını kestiği noktalardan Pi güçleri okunur. (4.7) denkleminin gerçekleşmesi gerektiğinden, seçtiğimiz λ değerini biraz yukarı ve biraz aşağı doğru öteleyerek (4.7) denklemi sağlanmaya çalışılır. Sağlandığı an, okunan Pi güçlerinin ekonomik değerler olduğu anlaşılır. Grafik yaklaşım, analitik yaklaşımın geometrik yönden uyarlanmasından başka bir şey değildir. Ölçekli çizim gerektiğinden, ünite sayısı arttıkça λ için öteleme sayısı da artacağından ve Pi güçleri belli bir okuma hatası ile belirlenebileceğinden, pek kullanışlı bir yaklaşım olduğu söylenemez. 4.2.3. λ - İterasyon Yaklaşımı λ için bir başlangıç (deneme) değeri öngörülür (λ(1) ) . Buna göre (4.9) denkleminden Pi(1) güçleri hesaplanır. İlk denemeye ilişkin olarak talep gücündeki hata payı m (1) ∆Ρ (1) ΡT − ∑ Ρi i =1 ve λ ’da ki hata payı da ∆γ (1) = ∇Ρ (1) 1 ∑ 2γ i olur. Artımsal maliyet lineer bir fonksiyon olduğundan, ∆λ ve ∆P arasında katsayı farkıyla lineer ilişki mevcuttur. Buna göre λ ’nın yeni değeri λ( 2) = λ(1) + ∆λ(1) olacaktır. λ( 2) (4.9) denkleminde kullanılırsa Pi(2) güçleri hesaplanacak ve m (2 ) ∆Ρ (2 )ΡT − ∑ Ρi eşitliğinin “sıfır” olup olmadığı kontrol edilecektir. k. iterasyonda i =1 ∆P ( k ) = 0 oluyorsa, Pi(k) güçlerinin ekonomik işletme büyüklükleri olduğu anlaşılır. 83 4.2.4. Gradyent Yaklaşımı Ünitelere ilişkin “performans endeksinde” küçük bir artış (∆M T ) , M T + ∆M T anlamına gelir. Taylor serisi açılımı uygulandığında ise, (∆M T ) teriminden dolayı eşitliğin sağ 1d 2 M i dM i tarafında, (∆Ρi )2 ’li terimlerin toplamı gözükecektir. ∆Ρi ’li terimler ile 2 dΡi 2dΡi Ünitelerden birisini (x. üniteyi) “bağımlı ünite” olarak seçelim ve m ∑ ∆Ρ i =1 i =0 m ∆Ρx = −∑ ∆Ρi i ≠1 eşitliklerini (∆M T ) ’nin Taylor açılımında kullanalım. ∂∆Μ Τ / ∂∆Ρi türevleri (i ≠ x ) sıfıra eşit olacağından dΜ 1 dΜ x ∂∆Μ Τ − = 0 = ∂∆Ρ1 dΡx dΡ1 d 2 Μ1 d 2Μ x + ∆Ρ + 1 2 2 dΡx dΡ1 dΜ 2 dΜ x ∂∆Μ Τ − = 0 = Ρ ∂∆Ρ2 d dΡx 2 d 2Μ 2 d 2Μ x + ∆Ρ + 2 2 2 dΡx dΡ2 ∑ ∆Ρ i≠x i ∑ ∆Ρ i≠ x i (m-1) tane eşitlik yazılabilir. Bu eşitlikleri matris biçiminde yazılırsa Μ" Μ" ..... Μ " + Μ " x x x 1 Μ" Μ" + Μ" Μ" ..... x 2 x x Μ" Μ" Μ " + Μ "..... x x 3 x . . . . . . . . . Μ ' − Μ ' x ∆Ρ1 1 ∆Ρ Μ ' − Μ ' x 2 2 ∆Ρ3 Μ '− Μ ' x = − 3 . . . . . . 84 d 2Μ i eşitliğine ulaşılır. Burada kare matrisin boyutu (m-1) x (m-1)’dir. → Μ "i ve 2 dΡi dΜ i → Μ "i ile gösterilmiştir. İkinci dereceden türevler olduğundan, bu yaklaşıma dΡi “ikinci dereceden gradyent yöntemi” adı verilir. Sonuç olarak işlem sırası şöyledir (Ay, 2008) : • Ünitelerin birisi (x. ünite) bağımlı değişken seçilir. • Pi güçleri için “başlangıç değeri” Pi(0) öngörülür. • Ekonomik güçler Pi = Pi ( 0 ) + ∆Pi ile bulunur. • x. ünitenin gücü ise ∑P = P i T ifadesi yardımıyla hesaplanır. 4.2.5. Talep Gücünün Referans Alındığı Yaklaşım Belirli bir zaman aralığındaki talep gücüne ilişkin üniteler arasındaki ekonomik güç paylaşımı hesaplanmış olsun. Bir başka zaman aralığındaki bir başka talep gücü için, “ilk talep gücü” referans alınarak ekonomik güçler bulunabilir. dMi / dPi değişiminde ∆λ ve ∆Pi diferansiyel aralıkları göz önüne alınırsa ∆Ρ1 = ∆λ Μ "i ∆Ρ2 = ∆λ Μ "2 . . . ∆Ρm = ∆λ Μ "m ve ∆ΡΤ = ∆Ρ1 + ∆Ρ2 + ... + ∆Ρm 1 = ∆λ ∑ " i Μi Sonuçta 85 ∆Ρi ∆ΡΤ = (1 / Μ ) ∑ (1 / Μ ) " i " i i yazılır. Burada ∆PT = PT( yeni ) − PTilk şeklindedir. Yeni PT talep gücünün çekilmesi halinde “yeni” ünite güçleri şöyle bulunur (Wood and Wollenberg, 1984) : ∆Ρ Pi(yeni) = Pi(yeni) + i ∆ΡΤ ∆ΡΤ i = 1, 2, … , m 4.3. Ünitelerin Sınır Güçleri Dikkate Alındığında Ekonomik İşletme Analizi Ünitelerin sınır güçleri (Pmin ve Pmax) ekonomik işletmeyi etkileyen ve sınırlayan teknik parametrelerdir. Ekonomik analiz için daha önce tanımlanmış olan (4,7) ve (4,8) denklemlerine göre ek olarak Ρi ,min ≤ Ρi ≤ Ρi ,max eşitsizliği de göz önüne alınacaktır. Öncelikle (4.7) ve (4.8) denklemleri kullanılarak (şimdilik sınır güçlerin değerleri dikkate alınmadan) Pi güçleri hesap edilir. Bulunan Pi’ler Pi,min…Pimax skalası içinde midir? Bu skalanın dışında olan Pi’ler varsa, Pi güçlerine “en yakın sınır değerler” atanır. Bu değerlere göre λ değerleri hesap edilir. λ ‘lar birbirleriyle karşılaştırılarak, küçük değerli λ ’yı veren ünite gücünün “üst sınır değerine” karşılık düşeceği anlaşılır. λ ile Pmin…Pmax sınır güçleri arasındaki ilişkiler topluca aşağıda verilmiştir: dΜ i =λ dΡi ise Ρi ,min < Ρi < Ρi ,max dΜ i ≤λ dΡi ise Ρi ⇒ Ρi ,max dΜ i ≥λ dΡi ise Ρi ⇒ Ρi ,min 86 4.4. Problemin Modellenmesi Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde karar verme mekanizmalarına bir destek olma amacında olan model, farklı metotlarla modellenebilir. Bu modeller arasında en önemli olanları aşağıdakilerdir. 1. Doğrusal Yeniden Düzenleme Koordinat Metodu (Linear Reoriented Coordinates Method) 2. Yapay Zeka Yöntemi Metodu (Artificial Neural Networks- ANN) 3. Monte-Carlo Metodu 4. Etmene Dayalı Modelleme (Electricity Market Complex Adaptive SystemEMCAS) 5. Oligopolistik Pazar Metodu (Olipolistic Electricity Market Model ) Bu yöntemlerin her birinin artı ve eksileri var olmaktadır. Kısaca olarak bu metotlarla ilgili bilgi verdikten sonra kararımızı açıklamak daha doğru olur. 4.4.1. Doğrusal Yönlendirme Metodu Bu yöntemde tüm bilgileri içeren amaç fonksiyonu üretilmektedir. Amaç fonksiyonu lineer polinom şeklinde olup gerekli olduğu kadar terimden oluşmaktadır. Bu konuyu daha sonra ayrıntılı inceleyeceğiz. 4.4.2. Yapay Sinir Ağı Metodu Bu yöntem birçok karmaşık ve çok girdisi olan problemlerin çözümünde uygulanır ve yüksek performanslı bilgisayarlar kullanır. Yöntemin ana özelliği tüm girdilerin “kara kutu” adını verdiğimiz ara işlem ünitesinde birbirlerini etkilemesi ve birbiri ile bağlantılı olarak değişmesidir. Bu “kara kutu” daki hesapların sonucunda başlangıç girdilerle bağlantılı bir sonuç elde edilir ve genellikle bu hesaplamalarla ters beslenme yöntemi uygulanarak maksimum, minimum veya önceden belirlenmiş değerlere ulaşılır. 87 4.4.3. Monte – Carlo Yöntemi Rastgele üretilen sayılardan faydalanılarak istatistiksel simülasyonlar Monte Carlo metoduyla yapılır. Monte-Carlo Nicholas Constantine Metropolis tarafından bulunmuştur ve atom bombasının geliştirildiği Los Alamos Ulusal Labratuvarında, bombanın patlamasından sonra dağılan nötronlara karşı kalkan modellemek için Stanislaw Ulam tarafından günümüze taşınmıştır. Deney girdileri belirli olmayan, kesin olmayan bir şekilde gelmesi bekleniyorsa ve dağılım bir fonksiyonla hesaplanabilecekse kullanılır. Monte Carlo, rastgele sayıları baz alarak tahmini sistemleri modeller. Hücre Similasyonu, Borsa Modelleri, Dağılım Fonksiyonları, Sayısal Analiz, Doğal olayların simülasyonu, Atom ve Molekül Fiziği, Nükleer Fizik ve Yüksek Enerji Fiziği modellerini test eden simülasyonlar, deneylerde kullanılan aletlerin simülasyonu (örneğin bir madde içerisinde x ışınlarının dağılımı)gibi. Yukarıdaki modellerde tahminler yapabilmek için; rastgele sayı üretilir, bunun için programlama bilgisi gerekmektedir. 4.4.4. Etmene Dayalı Yöntem Etmene Dayalı Yöntemle modelleme çok etmenli sistem modellerinde “parçadan bütüne” modelleme için kullanışlı bir modelleme olarak görülmüştür. Çok etmenli sistem modelleri özellikle parçaları fiziksel olarak dağılmış sistemler için uygun bir modelleme tekniğidir. Etmene dayalı modellemenin en çok kullanıldığı alan, etmenlerin lineer olmayan davranışlara sahip olduğu karmaşık uyarlamalı sistem modellemeleridir. 4.4.5. Oligopolistik Pazar Metodu 1. Bu yöntemin en önemli özelliği pazarda sınırlı satıcı şirketlerin ve bu satıcıların arasında yer olmak oldukça zor ve belirli koşullara bağlı olmasıdır. 2. Her bir satıcının alacağı karar diğerlerinin alacağı kararlara veya tepkiye bağlıdır. Bundan dolayı şirketler kendi aralarında anlaşarak dünya çapında fiyat ve üretimi dengeleyebilirler. 3. Şirketler birbirlerini dikkatle izler ve yeni stratejiler üreterek satıcılar arasında kalmaya çalışırlar. 88 4. Ürünlerinin az sayıda eşdeğeri vardır. 4.5. Doğrusal Yönlendirme Metodu: Ayrıntılar İndeksler t= zaman indeksi e= var olan enerji santralleri indeksi p= potansiyel enerji santralleri indeksi r=bölge indeksi Parametreler dt=dönemlik elektrik talebi [ GWh ] fcp,r=potansiyel enerji santrali kurulum maliyeti [ M$/GWh ] cee,r= var olan enerji santrallerinin kapasitesi [ GWh/yıl ] cpp,r= potansiyel enerji santrallerinin kapasitesi [ GWh/yıl ] ucee= var olan enerji santrallerinin birim elektrik maliyeti [ M$/GWh ] ucpp,r= potansiyel enerji santrallerinin birim elektrik maliyeti [ M$/GWh ] usee= var olan enerji santrallerinin birim SOx emisyonu [ çevresel kalite indeksi ] uspp=potansiyel enerji santrallerinin birim SOx emisyonu [ çevresel kalite indeksi ] mct=yapılabilecek maksimum dönemlik yatırım miktarı [ M$ ] spen=birim SOx emisyonunun maliyeti [ M$/çevresel kalite indeksi ] ec=elektriği ithal etmenin maliyeti [ M$/GWh ] ep=elektriği ihraç etmenin maliyeti [ M$/GWh ] Karar Değişkenleri XEe,t=var olan enerji kaynaklarından üretilen enerji XPp,r,t=bir bölgede sonradan kurulan enerji kaynaklarından üretilen enerji SPp,r,t=bir bölgedeki potansiyel enerji kaynaklarından yüzde kaçının o dönemde kurulduğu SOt=bir dönemdeki toplam SOx gazı emisyonu IMt=bir dönemdeki toplam elektrik ithalatı EXt=bir dönemdeki toplam elektrik ihracatı 89 Amaç Fonksiyonu Maliyet minimize şartlarının oluşturulması için aşağıdaki amaç fonksiyonuna ∑∑∑ fc p r pr t ∑(IM t t × SPp,r ,t × cp pr + ∑∑∑ ( XEe,t × ucee,r ) + ∑∑∑ (XPp,r ,t × ucpp,r ) + e r t p × ec) − ∑ (EX t × ep) + ∑ (SOt × spen) t r t (4.12) t Kısıtlar getirilmiştir ∑ XE e ,t e + ∑∑ XPp ,r ,t + IM t − EX t = d t p ∀t (4.13) r t XPp ,r ,t ≤ ∑ SPp ,r ,t × cp p ,r ∀p, r , t (4.14) ∀e, t (4.15) ∀p, r , t (4.16) ∀p, r (4.17) ∀t (4.18) i XE e ,t ≤ cee ∑∑∑ fc p r pr t ∑ SP p , r ,t × SPp , r ,t × cp pr ≤ ∑ mct t ≤1 t ∑ XE e e ,t × usee + ∑∑ XPp ,r ,t × usp p = SOt p r Tüm değişkenler ≥ 0 , SPp ,r ,t ∈ [0,1] Amaç fonksiyon sırasıyla, potansiyel kaynakların kurulum maliyeti, var olan ve kurulan kaynakların işletme maliyetleri, elektrik alım maliyeti, dışa satıştan gelen kazancın negatifi ve çıkan SOx emisyonlarından dolayı çevresel zararın maliyetinden oluşur. Potansiyel kaynakların kurulum maliyeti toplam kapasiteyle orantılı olup, SPp,r,t değişkeni hangi kapasitede kurulacağını belirler. Denklem (4.13) ilk kısıtı olup, toplam talebin üretim, ihracat ve ithalatın dengesine eşit olması gerektiğini gösterir. Denklem 90 (4.14), herhangi bir potansiyel enerji kaynağının o ana kadar kurulan toplam kapasiteden fazla üretemeyeceğini, denklem (4.15) ise var olanların kapasitelerinden fazla üretemeyeceklerini gösterir. Denklem (4.16) yapılan yatırımları sınırlandırırken, denklem (6) kurulacak enerji kaynaklarının yüzdesini belirler. Denklem (4.18) ise toplam SOx emisyonunu hesaplar. Bu ve diğer yöntemlerle yapılan modelleme işlemlerinde en önemli olan santral veya panel sistemlerinin kurulduğu bölgedeki güneş radyasyonunun hesaplanmasıdır. Bu hesap güneş enerjisinin verimliliği göz önünde bulundurularak ve KT H Ho denklemi aracılığı ile yapılır. H o - Güneşten gelen enerjinin ortalama aylık değeri H - Güneş panelinin yatay yüzeyine ulaşan enerjinin ortalama aylık değeri Ho = 2n π Gon cos φ cos δ sin ω s + ω s sin φ sin δ π 180 360 n day Gon = G sc 1 + 0.033 cos 365 Gsc=1367 W/m2 ve sabit katsayıdır. φ - Coğrafi enlem açısı δ - Güneşin gelme açısı ω s - günlük güneşleme süresi nday - yıllık güneşli gün sayısı 360 (284 + n day ) δ = 23.45 sin 365 ω s = cos −1 (− tan φ . tan δ ) So = 2 ω s ( maksimum güneşleme süresi ) 15 91 Hesaplamalarda tablolardaki verilerin dışında diğer veri ve değişkenler de kullanılmıştır. Bu veri ve değişkenler aşağıdakilerdir: 1. Teknolojik değişkenler 2. - Tek kristal Si temelinde PV panel (verimliliği %16), - Polikristal Si temelinde PV panel (verimliliği %12), - Amorf Si temelinde PV panel (verimliliği %8), - Mono kristal ince film temelinde PV panel (verimliliği %7), - Poli kristal ince film temelinde PV panel (verimliliği %6) Panellerin geometrisi: - Düzlemsel, - Parabolik. 3. Sistemdeki elektrik enerji kayıpları %3,5 olarak kabul edilmiştir. 92 5.BÖLÜM GÜNEŞ PANELLERİNDE ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİM MALİYETİ: MODEL 5.1. Fotovoltaik Panel Enerji Maliyeti Kullandığımız yöntemde Fotovoltaik (PV) Enerji Maliyetini Belirleyen unsurlar aşağıdaki gibi sıralanır: Temel denklemin en azından 3 ana terimden oluşması gerekmektedir: (İlkeler + Kar + Bakım/Onarım)/ kWh İlkeler kısmında yer alan PV enerji fiyatına ne dahil edilmelidir? Bu fiyata kurulan sistemin birim fiyatı Cu, (S/W güç) kurulan sistemin gücü (W güç) kurulu sistem maliyeti P (S) dahildir. Birim kurum maliyetini hipotetik sistem için hesaplayalım: a) PV enerji üretim birimi olarak BP3125 (STC şirketi ürünü) güneş paneli kullanalım: W = 2.625 kW, Cu = S 9/Wp ve o zaman birim kurum fiyatı P =Cu x W = S 23,625 b) Paranın yıllara göre değişim değeri i (%) (yıllık) A = ( (i x (1 + i)n)/((1 + i)n – 1)) x P c) Sistemin kurumu için alınan kredinin süresi n (yıl) Kredi süresini 20 yıl olarak düşünelim, PV sisteminim garantisini 20 ile 25 yıl arasında olduğunu varsayalım, Çevirici (inventer) garantisini ise 5, 7, 9 yıl olarak kullanalım. d) Güneş Enerjisinin Yöresel Özellikleri (Wh/m2/ yıl) Türkiye’nin farklı bölgelerindeki Güneş Enerjisi Özellikleri Tablo verilmiştir. Bölge olarak 1. Marmara ( İstanbul ), 2. Ege ( İzmir ), 3. Akdeniz ( Adana ), 4. Karadeniz ( Trabzon ), 5. Güney Doğu ( Hakkari ) seçilmiştir. 93 e) Sistemin verimliliği (%) f) Sistemin 25 yıl çalışacağı ve sistemin verimliliğinin orijinal güç kullanımının %80’lik olduğunu varsayıyoruz Bu verileri kullanarak Doğrusal Yeniden Düzenleme Koordinat Yöntemi ile 5 farklı senaryo için elde ettiğimiz sonuçlar aşağıdaki tablolarda verilmiştir 5.1.1. Senaryo 1 2.7 kW PV sistemde W/güç maliyeti 9 $ Gümrük vergisi %5 KDV %18 İşçilik ve devlete ödenecek kesintiler (SGK dahil) %30 – bir defaya mahsus olarak, Bakım ve Onarım %30 Kurum için alınacak kredi (kredi süresi 20 yıl, yıllık faiz 8%) Devlet teşvik ve yardımı yok 5.1.2. Senaryo 2 2.7 kW PV sistemde W/güç maliyeti 7.5 $ Gümrük vergisi %5 KDV %18 İşçilik ve devlete ödenecek kesintiler (SGK dahil) %30 – bir defaya mahsus olarak, Bakım ve Onarım %30 Kurum için alınacak kredi (kredi süresi 20 yıl, yıllık faiz 8%) Devlet teşvik ve yardımı %5 5.1.3. Senaryo 3 2.7 kW PV sistemde W/güç maliyeti 7.5 $ Gümrük vergisi yok KDV yok İşçilik ve devlete ödenecek kesintiler (SGK dahil) %30 – bir defaya mahsus olarak, Bakım ve Onarım %30 94 Kurum için alınacak kredi (kredi süresi 20 yıl, yıllık faiz 8%) Devlet teşvik ve yardımı %5 5.1.4.Senaryo 4 2.7 kW PV sistemde W/güç maliyeti 6.0 $ Gümrük vergisi yok KDV yok İşçilik ve devlete ödenecek kesintiler (SGK dahil) %30 – bir defaya mahsus olarak, Bakım ve Onarım %30 Kurum için alınacak kredi (kredi süresi 20 yıl, yıllık faiz 8%) Devlet teşvik ve yardımı %5 5.1.5.Senaryo 5 (2020 yılı projeksiyonu ve en iyimsel senaryo) 2.7 kW PV sistemde W/güç maliyeti 3.5 $ Gümrük vergisi yok KDV yok İşçilik ve devlete ödenecek kesintiler (SGK kesintilerinin % 50’ sinin ödemesini devlet taahhüt ediyor ) Bakım ve Onarım %30 Kurum için alınacak kredi (kredi süresi 20 yıl, yıllık faiz 5%) Devlet teşvik ve yardımı %10 Kent Enlem Boylam Rakım (m) Fiyat ($) Adana 370 00’ K 350 16’ D 23 0.416/kWh Hakkari 370 34’ K 430 44’ D 1720 0.442/kWh İzmir 380 25’ K 270 08’ D 25 0.559/kWh İstanbul 410 00’ K 290 00’ D 30 0.585/kWh Trabzon 410 00’ K 390 45’ D 37 0.442/kWh Senaryo 1 sonuçları 95 Kent Enlem Boylam Rakım (m) Fiyat ($) Adana 370 00’ K 350 16’ D 23 0.400/kWh Hakkari 370 34’ K 430 44’ D 1720 0.425/kWh İzmir 380 25’ K 270 08’ D 25 0.475/kWh İstanbul 410 00’ K 290 00’ D 30 0.512/kWh Trabzon 410 00’ K 390 45’ D 37 0.412/kWh Senaryo 2 sonuçları Kent Enlem Boylam Rakım (m) Fiyat ($) Adana 370 00’ K 350 16’ D 23 0.348/kWh Hakkari 370 34’ K 430 44’ D 1720 0.360/kWh İzmir 380 25’ K 270 08’ D 25 0.444/kWh İstanbul 410 00’ K 290 00’ D 30 0.480/kWh Trabzon 410 00’ K 390 45’ D 37 0.384/kWh Senaryo 3 sonuçları Kent Enlem 0 Boylam 0 Rakım (m) Fiyat ($) Adana 37 00’ K 35 16’ D 23 0.310/kWh Hakkari 370 34’ K 430 44’ D 1720 0.310/kWh İzmir 380 25’ K 270 08’ D 25 0.414/kWh İstanbul 410 00’ K 290 00’ D 30 0.437/kWh Trabzon 410 00’ K 390 45’ D 37 0.356/kWh Senaryo 4 sonuçları Kent Enlem Boylam Rakım (m) Fiyat ($) Adana 370 00’ K 350 16’ D 23 0.241/kWh 0 0 Hakkari 37 34’ K 43 44’ D 1720 0.241/kWh İzmir 380 25’ K 270 08’ D 25 0.264/kWh İstanbul 410 00’ K 290 00’ D 30 Trabzon 410 00’ K 390 45’ D 37 Senaryo 5 sonuçları 0.264/kWh 0.253/kWh 96 Şekil 5.1. Farklı Ülkelerde Kişi Başına Düşen Elektrik Enerji Tüketimi Güneş panellerinden elektrik enerji üretim maliyeti hesaplarında farklı senaryolar için elde ettiğimiz sonuçlar bu hesaplamalarda göz önünde bulundurduğumuz birçok etmenden hangisinin daha önemli olduğunu da bulmamız gerekmektedir. Alınan sonuçlara baktığımızda en önemli etmenin tesisi kurum için kullanılacak olan kredinin yıllık faizi olduğu görülmektedir. Diğer taraftan ikinci en önemli etmenin de kurulu tesislerin bakım-onarım maliyetini göstermek mümkündür. Bundan dolayı ikinci aşamada en kötümser (senaryo 1) ve en iyimser (senaryo 5) senaryodaki diğer verileri sabit tutarak bakım-onarım maliyeti ve banka kredi faizlerini mantıklı oranlarda değiştirerek yeniden ayni hesapları gerçekleştirdik. Bu hesapları yaptığımızda da adı geçen etmenlerin modelimiz için en hassas ve değiştirilebilir türden olduğu tezini ortaya koyduk. Bu konuda yürüttüğümüz mantığı şöyle açıklamak mümkündür: - Güneş panellerinden üretilen elektrik enerji tesislerinin optimum ölçekli olması, teknolojinin ilerlemesi ve kullanılan sistemlerin daha dayanıklı ve basit olması, bakım ve onarımı üstlenen kişi ve onların donanımı için ödenecek paranın aşağı çekilmesine yol açacağı düşünülmektedir. Bu yolu izleyerek bakım ve onarım maliyetini %20’ye kadar aşağı çekmek mümkündür. - Diğer taraftan uluslar arası kuruluşların ve devletlerin gösterdiği ve ileride daha fazla göstereceği çevre konularındaki duyarlılıklar nedeni ile ve farklı ekonomik baskı unsurların da devreye sokulmasıyla banka kredi faizlerinin 1- 97 2 puan aşağı çekilmesine, ilk beş yılda gerçekleşecek geri ödemelerin faizsiz ödenmesi veya ertelenmesi gibi çeşitliliklere yol aça bilir. Bu iki önemli etmene dayalı üretilen yeni senaryolarda bakım onarım maliyetini %20 ile %35 (5 puanlık basamaklarla) arasında değiştirerek her bir senaryo için de banka kredi faizini %4 ile %10 arasında değiştirerek hesap yaptık. Diğer etmenler çok kritik olmadığı için hesaplarımızı İzmir için gerçekleştirdik. Alınan sonuçlar tabloda verilmiştir. Farklı senaryolardan elde ettiğimiz sonuçları karşılaştırdığımız zaman her iki etmenin de (kredi faizi ve bakım onarım maliyeti) oldukça önemli olduğunu gördük. İlk hesaplamalarımızdaki 1. Senaryoya göre banka kredi faizinin değişimi (%5 ve %8) elektrik enerji üretim maliyetini 1.93 defa değiştiriyor. Ama ayni faizi (%5) ve değişik bakım onarım maliyeti kullandığımızda ise (%20 ve %30) elektrik enerji üretim maliyeti 3.32 defa değişiyor. Tabi ayni işlem 5. Senaryo için de yapılarak karşılaştırma yaptığımızda yakın sonuçlar elde ediyoruz. Her iki etmenin de üretim maliyetine etkisi bir birine çok yakın sonuçlar veriyor. Bu işlem 1. Senaryoya göre İzmir için yapıldı. Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 20 0.073 /kWh 5 20 0.087/kWh 6 20 0.118/kWh 7 20 0.162/kWh 8 20 0.219/kWh 9 20 0.307/kWh 10 20 0.412/kWh 98 Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 25 0.087 /kWh 5 25 0.116 /kWh 6 25 0.158 /kWh 7 25 0.206 /kWh 8 25 0.278 /kWh 9 25 0.372 /kWh 10 25 0.502 /kWh Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 30 0.202 /kWh 5 30 0.289 /kWh 6 30 0.334 /kWh 7 30 0.415 /kWh 8 30 0.559 /kWh 9 30 0.749 /kWh 10 30 0.982/kWh 99 Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 35 0.207 /kWh 5 35 0.278 /kWh 6 35 0.366/kWh 7 35 0.490 /kWh 8 35 0.648 /kWh 9 35 0.868 /kWh 10 35 1.122/kWh İşlem 5. Senaryoya göre İzmir için yapıldı. Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 20 0.060 /kWh 5 20 0.072/kWh 6 20 0.098/kWh 7 20 0.135/kWh 8 20 0.182/kWh 9 20 0.256/kWh 10 20 0.343/kWh 100 Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 25 0.079 /kWh 5 25 0.105 /kWh 6 25 0.143 /kWh 7 25 0.187 /kWh 8 25 0.252 /kWh 9 25 0.338 /kWh 10 25 0.456 /kWh Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 30 0.192 /kWh 5 30 0.261 /kWh 6 30 0.318 /kWh 7 30 0.395 /kWh 8 30 0.478 /kWh 9 30 0.651 /kWh 10 30 0.818/kWh 101 Kurum kredi Bakım ve Üretilen faizi, Onarım elektrik (yıllık),% (toplam enerji birim maliyetin fiyatı ( $ ) faizi), % 4 35 0.197 /kWh 5 35 0.298 /kWh 6 35 0.340/kWh 7 35 0.447 /kWh 8 35 0.548 /kWh 9 35 0.763 /kWh 10 35 1.020/kWh Enerji Birim Fiyati ($) 1,2 % 20 % 25 % 30 % 35 1,0 0,8 0,6 0,4 0,2 0,0 4 5 6 7 8 9 10 Kredi (%) Şekil 5.2. 1.Senaryo’ya göre İzmir için Enerji Birim Fiyatı-Kredi grafiği 102 1,2 Enerji Birim Fiyati ($) 1,1 4 5 6 7 8 9 10 1,0 0,9 0,8 0,7 0,6 0,5 0,4 0,3 0,2 0,1 20 25 30 35 Bakim (%) Şekil 5.3. 1.Senaryo’ya göre İzmir için Enerji Birim Fiyatı-Bakım grafiği Enerji Birim Fiyati ($) 1,0 20 25 30 35 0,8 0,6 0,4 0,2 0,0 4 5 6 7 8 9 10 Kredi (%) Şekil 5.4. 5.Senaryo’ya göre İzmir için Enerji Birim Fiyatı-Kredi grafiği 103 Enerji Birim Fiyati ($) 1,0 4 5 6 7 8 9 10 0,8 0,6 0,4 0,2 0,0 18 20 22 24 26 28 30 32 34 36 Bakim (%) Şekil 5.5. 5.Senaryo’ya göre İzmir için Enerji Birim Fiyatı-Bakım grafiği 104 6. BÖLÜM SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yapılan çalışmalar ve model hesaplaması en iyimser koşullarda (senaryo 5) güneş enerjisinden elde edilen elektrik enerji maliyetinin 0.241$/kWh =0.364 TL olduğunu göstermektedir. Günümüz şartlarında güneş enerjisinden elde edilen elektrik enerji maliyeti oldukça yüksek olup rekabet edecek durumda olmadığı düşünülebilir. Görünümde öyle bir kanaat oluşsa da aslında durum oldukça farklıdır.İlk olarak şunu vurgulamak gerekiyor ki, son beş yılda elektrik birim fiyatları %40 artmıştır ve bu koşullarda artmaya devam edecektir. Termik ve hidroelektrik santrallerden tüketiciye kadar ulaştırılan elektrik enerji kayıpları %20’nin üzerinde olup sistemlerin yaşlanması ve nakil hatlarındaki problemlerden dolayı artma eğiliminde olacakları bir gerçektir. Bunun dışında birincil enerji kaynakları açısından dışa bağımlılığın artması ve doğal gaz ve petrolün ithalatından dolayı bütçe açığının tehlikeli sınıra dayanması da (GSMH’ya oranla) bilinen bir gerçektir. Diğer taraftan kişi başına düşen elektrik enerji tüketiminde AB ülkeleri ortalamasının çok altında olmamız, ileriye dönük olarak enerji arz-talebindeki dengenin giderek bozulacağı, yeni yatırımların maliyetinin artacağı, küresel ısınma ve iklim değişiklerinden dolayı hidroelektrik santrallerin randımanlı ve tam kapasite ile çalışamayacağı göz önünde bulundurulması gereken diğer etkendir. Buna karşılık güneş panellerinin maliyetinin giderek daha düşük olması, verimliliğinin artırılması, garanti sürelerinin uzatılması, sistemlerin teknik açıdan daha basit hale getirilmesi sonucu onarım ve bakım maliyetlerinin düşürülmesi ve devlet teşvikleri (anlaşmalı fiyatlarla alım garantisi ve krediler), güneş panellerinden elde edilecek elektrik enerjisinin diğer birincil kaynaklardan elde edilen elektrik enerji maliyetleri ile rekabet edecek hale geleceği düşünülmektedir. Unutulmaması gereken bir husus daha vardır. Kişi başına düşen milli gelirin artması paralelinde enerji tüketimi de artmaktadır. 2009 yılında elektrik enerji tüketiminin ancak %30’u yerli kaynaklardan karşılanıyordu. O zaman 2020 yılı perspektifi için hiç de iç açıcı bir tablo çizmemiz mümkün olmayacak. Tüm bunlar alt alta sıralandığı zaman güneş enerjisi kullanımında devlet düzeyinde acil açılıma ihtiyaç var olmaktadır. Yapılan araştırmaya ek olarak bakım maliyetlerinin elektrik enerji maliyetlerine etkisi de incelenmiş olup bakım maliyetlerindeki azalmanın 105 da önemli etkenlerden biri olduğu gösterilmiştir. Yapılan çalışmanın verilerini Türkiye’de üretilen güneş enerjisi santral veya sistemlerindeki verilerle karşılaştırma imkânımız olmadığından dolayı (Türkiye’de aktif çalışan güneş enerjisi santral veya güneş panelleri sistemini kullanarak elektrik dağıtım ağına enerji satan kurum veya kişilerin olmaması) İspanya ve İsrail’deki (coğrafi ve iklimsel koşullar oldukça yakın) verilerle karşılaştırdık. Güneş ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı yaygınlaşması açısından her iki ülke de örnek sayılabilir. Yenilenebilir kaynakların kullanımı bu ülkelerde bir devlet politikası olarak karşımıza çıkmaktadır. İsrail için bu olmazsa olmaz şartlarından biridir. Birincil enerji kaynaklarının Orta Doğu’daki ülkelerin elinde olması ve bu ülkelerin İsrail’e bakışları bunu gerektiriyordu. Diğer taraftan terör olaylarından dolayı elektrik nakil hatlarının uzun mesafelere elektrik iletilmesi de sakıncalı hal almıştır. Ama İsrail’de güneş enerjisi ağırlıklı olarak binaların ısınması ve sıcak su gereksinimini karşılamak için kullanılmaktadır ve bu vesile ile kullanılan sistemlerden elde edilen enerjinin birim fiyatı (ısıl enerji elektrik enerji eşdeğerine dönüştürüldüğünde) 6 cent (euro)/kWh olmuştur. Doğrudan güneş panellerinden üretilen elektrik enerji fiyatları ise 30 cent (euro)/kWh olmuştur. İspanya’da ise daha farklı nedenlerden dolayı yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmişlerdir. 2009 yılı itibarı ile İspanya’da güneş enerjisinden üretilen elektrik enerji kapasitesi 400MW güç’tür. 2007 yılında İspanya Devletinin aldığı kararla güneş enerji sistemlerini ve santrallerini kullanarak elde edilen elektrik enerji alım fiyatlarını 32 cent (euro)/kWh olarak taahhüt etmiştir. (Bu fiyatlarla alımların gerçekleşmesi için bazı koşulların yerine yetirilmesi gerekmektedir: Santral gücü, kullanılan arazi, vs.). Bu alımların bütçeye yük olmaması için de birincil enerji kaynaklarının satışında özel çevre vergisi adı altında satılan her 1 litre yakıt için tüketiciden 0.2 cent (euro) tahsis edilmesine karar 106 verilmiştir. Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynakları konusunda Hükümet ve diğer Devlet kuruluşları (genellikle de güneş ve rüzgâr enerjisi) daha atak ve hızlı davranmazsa yarın çok geç kalınmış olacaktır. Şimdiden bu konudaki AR-GE ve GE çalışmalarına hız verilmeli, yasa ve mevzuatlardaki gereken değişiklikler yapılmalı ve en önemlisi güneş panelleri üretim teknolojileri teşvik edilmeli ve ülke sanayine kazandırılmalıdır. Alanı 783 562 km2 Tarımsal alan 35 % Orman alanı 27 % Nüfus (milyon) 70,586 (*) GSYİH ppp(Milyar$)(satın alma gücüne göre) 576.82 GSYİH cari fiyatlarla (Milyar $) 656.8 (*) Kişi başına GSYİH ($) 9305 GSYİH Sektörel Dağılımı (**) • Tarım % 11.1 • Sanayi % 29.7 • Hizmetler % 60.1 Birincil Enerji (Milyon TEP) 107.6 (***) Elektrik Üretim (TWh) 191.6 (***) Kurulu Güç (MW) 40 836 (***) Kişi Başına Birincil Enerji Tüketimi (KGOE) 1525 (***) Kişi Başına Elektrik Enerjisi Tüketimi (kWh-gross) 2692 (***) Enerji yoğunluğu (1000$/toe) Enerji yoğunluğu (1000$/toe) satın alma gücüne göre 0.36 (****) 0.16 Kişi başına karbon yoğunluğu 4.55 (2006)(*****) Çizelge 2.1. Türkiye’nin Ekonomi ve Enerji Göstergeleri (*) TUİK ve DTM (**) DPT (***) ETKB Kasım 2008 (****) IEA Key Energy statistic 2008 (*****) Ulusal Bildirim 107 Kaynaklar Elektrik (İthalatİhracat) Kömür Odun+Bitki Petrol Doğalgaz Yenilenebilir 14.797 4.995 2.241 827 4.592 0 27.453 53,9 18,2 8,2 3,0 16,7 0,0 100,0 30.909 4.995 33.31 0 33.953 4.592 -134 107.625 28,7 4,6 30,9 31,5 4,3 -0,1 100,0 47,9 100,0 6,7 2,4 100,0 0,0 25,5 Birincil Enerji Üretimi Üretim İçindeki Payı % Birincil Enerji Talebi Talep İçindeki Payı % Üretimin Talebi Karşılama Oranı % TOPLAM Çizelge 2.2. Birincil Enerji Üretim ve Talebi 2008 (1000 TEP) Kaynak: ETKB İGM Kasım 2009 YILLAR 1990 1995 2000 2001 202 2003 2004 2005 2006 2007 Taşkömürü (bin ton) Linyit (bin ton) 2745 2248 2392 2494 2319 2059 1946 2170 2319 2462 5275 8 67 6085 4 22 5957 2 31 5166 0 5 4618 336 4370 9 722 5770 8 888 61484 Asfaltit (bin ton) 4440 7 276 7212 1 782 Petrol (bin ton) 3717 3516 2749 2551 2442 2375 2276 2281 2134 Doğalgaz (106m3) 212 182 639 312 378 561 708 897 2175, 5 907 Hidrolik+Jeoterm al (Wh)(*) Jeotermal Isı (bin TEP) Rüzgar (GWh) 2322 8 364 3562 7 437 3095 5 648 2410 0 687 3378 9 730 3541 9 784 4617 7 811 3965 5 926 44338 898 3600 7 914 33 62 48 61 58 59 127 355 Güneş (bin TEP) 28 143 262 287 318 350 375 385 403 420 1787 0 8030 1837 4 6765 1693 8 5981 1626 3 5790 1561 4 5609 1499 1 5439 1439 3 5278 1381 9 5127 13411 4984 1293 2 4850 2 12 26580 2745 3 Odun (bin ton) Hayvan ve Bitki Art. (bin ton) Biyoyakıt (bin ton) Toplam (bin TEP) 2547 8 2671 9 2604 7 2457 6 2428 2 2378 3 2433 2 2454 9 452,4 Çizelge 2.3. Birincil Enerji Kaynakları Üretimi (Orijinal Birimler) *2007 yılı Hidrolik GWh Jeotermal elektrik. (GWh) verileri birlikte verilmiştir. Kaynak : 2008 ETKB EİGM 893 108 YILLAR 1990 1995 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 Taşkömürü (bin ton) Linyit(bin ton) 8191 8548 15525 11176 13830 17535 18904 19421 22798 25388 45891 52405 64384 61010 52039 46051 44823 56571 60184 72317 Asfaltit(bin ton) 287 66 22 31 5 336 722 738 602 632 Petrol(bin ton) 22700 27918 31072 29661 29776 30669 31729 31062 31395 32143 Doğal Gaz(106m3) 3418 6937 15086 16339 17694 21374 22446 27171 31187 36682 Hidrolik+Jeotermal (GWh) Jeotermal Isı (bin TEP) Rüzgar (GWh) 23228 35627 30955 24100 33789 35419 46177 39655 44338 36007 364 437 648 687 730 784 811 926 898 914 33 62 48 61 58 59 127 355 Güneş (bin TEP) 28 143 262 287 318 350 375 385 403 420 Odun (bin ton) 17870 18374 16938 16263 15614 14991 14393 13819 13411 12932 Hayvan ve Bitki Art. (bin ton) Elektrik İthalatı (GWh) Elektrik İhrcatı (GWh) Bio Yakıt (bin ton) 8030 6765 5981 570 5609 5439 5278 5127 4984 4850 3791 4579 3588 1158 464 636 573 864 -437 -433 -435 -588 -1144 -1798 -2236 -2422 2 12 TOPLAM (bin TEP) 52987 99642 107625 176 -907 -696 63679 80500 75402 78331 83826 87818 91074 Çizelge 2.4. Birincil Enerji Tüketiminin Kaynaklara Dağılımı (Orijinal Birimler) Kaynak: 2008 ETKB EİGM Sanayi Konut ve Hizmetler Ulaştırma Tarım Enerji Dışı Net ÇevrimEnerji Genel Enerji Tüketimi 1990 14542 15358 % 35 37 1995 17372 17596 % 35 35 2000 24501 20058 % 40 33 2004 29358 20252 % 42 30 2005 28084 22923 % 39 32 2006 30984 23726 % 40 31 2007 32371 24645 % 39,2 29,8 8723 1956 1031 21 5 2 11066 2556 1386 22 5 3 12008 3073 1915 20 5 3 13907 3314 2174 20 5 3 13849 3359 3296 19 5 5 14884 3610 4163 19 5 5 17282 3944,8 4430,3 20,9 4,8 5,4 41611 11377 100 21 49976 13703 100 22 61555 18945 100 24 69005 18814 100 21 71510 19564 100 21 77366 22201 100 22 82673 24879 100 12,3 52987 63678 80500 87818 91074 99590 Çizelge 2.5. Nihai Enerji Tüketiminin Sektörel Dağılımı (Bin TEP) Kaynak: ETKB/APKK/PFD ve 2008 ETKB EİGM 107625 109 1990 1995 2000 2001 2002* 2003 2004 2005 2006 2007 Talep 52987 63679 80501 75403 78354 83826 87818 91362 99590 107625 Üretim* 25656 26749 26156 24681 24324 23783 24332 24549 26802 27453 İthalat 30936 39779 56342 52780 58629 65239 67885 73480 80514 87614 İhracat 2104 1947 1584 2620 3162 4090 4022 5171 6572 6925,5 İhrakiye 355 464 467 624 1233 644 631 628 588 91,71 28477 37368 54291 49536 54234 60505 63232 67681 73354 81111,8 48,1 42,0 33,1 32,6 31,0 28,4 27,7 26,9 26,9 25.5 Net İthalat TYÜKO** % Çizelge2. 6. Enerji Talep-Üretim-İthalat ve İhracatının Gelişimi (Bin TEP) *Rafineri dış, üretim dahildir. **TYÜKO: Talebin Yerli Üretimle Karşılanma Oranı Kaynak: ETKB/APKK/PFD ve 2008 ETKB EİGM Yıl Güneş Enerjisi Üretimi (bin TEP) 210 236 262 290 375 420 1998 1999 2000 2001 2004 2007 Çizelge 2.7. Güneş Kolektöleri ile Elde Edilen Enerji Miktarı Tahmini 330 330 330 330 330 330 330 300 2016 2017 2018 2019 2020 29165 32482 36825 41685 48156 25600 27233 29374 30813 32044 301 301 301 301 301 52160 54335 56510 58688 60918 45983 46936 48378 50263 51536 7491 7948 8421 8932 9419 330 330 330 330 330 1442 1588 1750 1928 2124 2339 2575 2836 361 391 421 450 480 511 541 571 460 475 495 515 536 558 580 605 2743 2743 5486 8229 601 631 661 691 721 650 697 748 803 862 8229 8229 8229 8229 8229 3122 3437 3784 4165 4584 839 1398 1398 1398 1398 TOPLAM JEOTERMAL ELEKTRİK 4678 4692 4903 5177 5646 6172 6673 7060 HAYVN ve BİTKİ ART. HİDROLİK 32295 34932 37192 40397 41274 43107 43794 44747 ODUN DOĞAL GAZ 36923 39316 41184 42784 44511 46458 48372 50420 ELEKTRİK İTHALİNET PETROL 301 301 301 301 301 301 301 301 NÜKLEER ASFALTİT 16974 17672 18001 19456 20131 21565 22778 24190 GÜNEŞ LİNYİT 13113 14747 17282 18315 20543 22647 24702 26864 RÜZGAR TAŞKÖMÜRÜ 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 JEOTERMAL ISI YILLAR Kaynak: (EİE) 3669 3523 3383 3319 325 3194 313 3075 1087 1059 1034 1009 986 965 945 926 111633 119026 126274 133982 142861 150890 160211 170154 3075 30075 3075 3075 3075 909 862 877 863 850 178455 187923 198911 210236 222424 Çizelge 2.8. Birincil Enerji Kaynakları Tüketim Hedefleri (2008-2020) (Bin TEP) 110 YILL AR TAŞKÖ MÜRÜ LİNYİT AS FA LTİ T PETRO L (Bin Ton) DOĞA L GAZ HİDROLİ K JEOTE RMAL (Bin TEP) JEOTERM AL ISI (Bin TEP) RÜZG AR (GWh) GÜN EŞ 2008 2009 2010 22194 2484 29049 98630 101488 102705 700 700 700 35689 38057 39872 36863 54395 39915 42624 54557 57009 384 384 384 1442 1588 1760 4192 4541 4890 460 475 495 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 30735 34374 37812 41174 44727 48478 53933 61094 69329 80399 113932 119233 130382 140657 161669 162701 174559 191189 202334 209733 700 700 700 700 700 700 700 700 700 700 41411 43070 44954 46796 45774 50433 52542 54646 56755 68911 46305 47305 49463 50251 51367 52801 53905 55594 57817 69300 60196 65651 71770 77590 82095 87102 92415 97916 103865 109624 384 384 384 384 1928 2124 2339 2575 2836 3122 3437 3784 4165 4684 5238 5587 5938 6287 6636 6985 7334 7684 8033 8382 515 536 558 580 605 650 697 748 803 862 384 384 384 384 384 NÜKL EER (GWh) 10527 10527 21052 31579 31579 31579 31579 31579 31579 ELEKT RİK İTHAL İNET (GWh) 9750 16250 16250 16250 16260 ODUN (Bin Ton) HAYV AN ve BİTKİ ART. 12231 11743 11276 4725 4605 4493 11062 10853 10648 10447 10260 10250 10250 10250 10250 10260 438942 87 4194 4108 4026 3952 3878 3813 3752 3696 Çizelge 2.9. Birincil Enerji Kaynakları Tüketim Hedefleri (2008-2020) (Orijinal Birimler) YILLAR SANAYİ(*) KONUT ULAŞTIRMA TARIM ENERJİ DIŞI TOPLAM NİHAİ ENERJİ TALEBİ ÇEVRİM SEKTÖRÜ TOPLAM BİRİNCİL ENERJİ TALEBİ KİŞİ BAŞINA TÜKETİM kep/kişi (Brüt) 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 38308 40889 43585 46353 49270 52056 54766 57633 60991 64842 69144 73795 78732 25720 27300 29019 30800 32650 34500 36450 38507 40400 42150 43900 45700 47549 17700 18790 19915 21100 22370 23700 25100 26541 28000 29480 31000 32500 34039 3985 4170 4370 4571 4775 4988 5210 5443 5690 5943 6203 6475 6753 2387 2451 2513 2576 2640 2706 2774 2844 2915 2988 3063 3140 3219 88100 93600 99402 105400 111705 117950 124300 130968 137996 145403 153310 161610 170292 23533 25426 26872 28582 31156 32940 35911 39186 40459 42520 45601 45626 52132 111633 119026 126274 133982 142861 150890 160211 170154 178455 187923 198911 210236 222424 1472 1543 1609 1687 1777 1855 1946 2042 2119 2209 2314 2420 2534 Çizelge 2.10. Genel Enerji Sektörel Talebi (2008-2020) (Bin TEP) YILLAR METALURJİK KOK (BİN TON) TAŞKÖMÜRÜ (Bin Ton) LİNYİT (BinTon) ASFALTİT (Bin Ton) PETROL (BinTon) DOĞAL GAZ (106m3) GÜNEŞ (Bin TEP) ELEKTRİK (GWh) TOPLAM (Bin TEP) 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 3828 4014 4209 4433 4670 4919 5182 5459 5802 6166 6553 6965 7403 10055 12345 14241 16494 18857 20973 22882 24894 27416 30622 34322 38591 42788 6176 6186 7096 7106 7116 7126 7136 7146 7156 7166 7176 7186 8096 500 500 500 500 500 500 500 500 500 500 500 500 500 8659 8806 8975 9180 9391 9601 9822 10046 10295 10541 10793 11052 11318 12547 12758 12955 13157 13399 13580 13770 13963 14160 14362 14569 14781 15000 155 160 165 170 176 183 189 195 210 217 228 243 257 83558 91823 100882 110665 120786 131682 142853 154940 168110 182087 197431 212438 227767 38308 40889 43585 46353 49270 52056 54765 57633 60991 64842 69144 73795 78732 Çizelge 2.11. Sanayi Sektörü Enerji Tüketimi (Orijinal Birimler) (2008-2020) 111 112 113 Bölgeler Toplam Güneş Işınımı Güneşlenme Süresi (kWh/m2-yıl) (saat/yıl) • Ege 1.304 2738 • Karadeniz 1.120 1.971 • İç Anadolu 1.314 2.628 • Doğu Anadolu 1.365 2.664 • Marmara 1.168 2.409 • Akdeniz 1.390 2.956 • Güneydoğu Anadolu 1.460 2.993 • Ortalama 1.303 2.622,71 Çizelge 3.2: Bölgelere Göre Güneşlenme Potansiyeli 114 KAYNAKLAR Ackerman, T.P.; Stokes, G.M., (2003), The Atmospheric Radiation Measurement Program, Physic Today (56:1); pp. 38-44. Allan G., Ault G., Mcgregor P., Swales K. (2008 ), “The Impotence of Revenue Sharing for the Local Economic Impacts of A Renewable Energy Project: A Social Accounting Matrix Approach”, Strathclyde Discussion Papers in Economics, No. 08-11. Andersen P. H., Mathews J. A., Rask M., (2009), “Integrating Private Transport into Renewable Energy Policy: The Strategy of Creating Intelligent Recharging Grids for Electric Vehicles”, Energy Policy, 37 (2009) 24812486. Aydin, Mustafa, (2005), “Security Conceptualisation in Turkey, in: Brauch, Hans Günter; Liotta, P.H; Marquina, Antonio; Rogers, Paul; Selim, Mohammed El-Sayed (Eds): Security and Environment in the Mediterranean”, Conceptualising Security and Environmental Conflicts, (Berlin- Heidelberg: Springer 2003), 345-356. Belinski, M., (2006), “Quantifying Emissions Reductions from New England Offshore Wind Energy Resorces”, Master Thesis, Cambridge, MA: Massachusetts Insitute of Technology. Bogardi, Janos; Brauch, Hans Günter, (2005), Global Environmental Change: A change for Human Security- Defining and conceptualising the environmental dimension of human security, REchkemmer, Andreas (Ed.): UNEOTowards an International Environment Organization- Approaches to a sustainable reform of global environmental governance (Baden-Baden: Nomos). Brauch, Hans Günter, (2000), Partnership Building Measures to Deal with Long-term Non-military Chalenges Affecting North-South Security Relations, Brauch, Hans Günter: Marquina, Antonio; Biad, Abdelwahab (Eds.): Euro-Mediterranean Partnership for the 21st Century (London: Macmilan- New York: St. Martin’s Press): 281-318 Brauch, H.G., (2006), Potential of Solar Thermal Desalination to Defuse Water as A Conflict issue in the middle east, B. Morel and I. Linkov (eds.). 115 Environmental Security and Environmental Management: The Role of Risk Assessment, 25-48. 2006 Spriinger. Printed in the Netherlands. Brunnschweiler, C. N., (2009), “Finance for Renewable Energy: An Emprical Analysis of Developing and Transition Economies CER-ETH- Center of Economic Research at ETH Zurich”, Working Paper, 09/117 August 2009. Bulkeley H., Moser S. C., (2007), “Responding to Climate Change: Governance and Social Action beyond Kyoto”, Global Environmental Politics 7:2, May 2007. Caldés N., Varela M., Santamaria M., Saez R., (2009), “Economic Impact of Solar Thermal Electicity Deployment in Spain”, Energy Policy, 8 (2009) pp. 122. Cavallaro, F., (2010), “A Comparative Assessment of Thin-Film Photovoltaic production Processes Using the ELECTRE III Method”, Energy Policy, 38 (2010) 463-474. Coelho, M. J., (20019, “Evaluation of alternative Future Energy Scenarios for Brazil Using an Energy Mix Model”, PhD Thesis, Raleigh, North Caroline 2001. Conrad K. (2002), “Price Competition and Product Differentiation when Goods have Network Effects”, German Economic Review, 7 (3): 339-361. Contreas J.L., Franzis L., Blazewicz S., (2008), Photovoltaiics Value Analysis, NREL/SR-581-42303 February 2008. De Anguita, P.M., Alonso, E., Martin, M.A., (2008), “Environmental Economic, Political and Ethical Integration in a Common Decision-Mking Framework”, Journal of Environmental Management, 88 (2008) 154164. De Marchi, B., Funtowicz, S.O., Lo Cascio, S., Munda, G., (2000), “Combining Participative and Institutional Approaches with Multicriteria Evaluation. An Empriical Study for Water Issues in Troina, Sicily”, Ecological Economics, 34 (2000) 267-282. Denholm, P.; Margolis, R. M., (2007), “Evaluating the Limits of Solar hotovoltaics (PV) in Traditional Electric Power System”, Energy Policy, Vol.35, 2007; 2852-2861. Denholm, P., Margolis, R., Milford, J., (20089, Production Cost Modeling for High 116 Levels of Photovoltaics Peneration, NREL/TP-581-42305 Dicum, Gregory.(2006) “Green Solar Gets Practical”, 1/25/2006, Hearst Communications, Inc. http://sfgate.com/cgi-bin/article.cgi?f=/g/a/2006/01/25/gree.DTL Erdogdu E., (2009), “A Snapshot of Geothermal Energy Potential and Utilization in Turkey”, MPRA Paper, No. 19092. Erdogdu E., (2009), “On the Wind Energy in Turkey”, MPRA Paper, No. 19096. Energy and Environmental Economics, (2004) “Methodology and Forecast of Long Term Avoided Costs for the Evaluation of California Energy Efficiency Programs”, San Fransisco, Rocky Mountain Institute, CA http://www.ethree.com/cpuc/E3_Avoided_Costs_Final.pdf Frantzis L., Graham S., Katofsky R., Sawyer H., (2008), Photovoltaics Business Models, NREL/SR-581-42304, February. Geoerge R.; Wilcox S; Anderberg M.; Geoerge R.; Perez R. (2007), National Solar Radiation Database (NSRDB)—10 Km Gridded Hourly Solar Database, Proceedings Solar 2007 Clevland OH. Boulder, CO: American Solar Energy Society. German Aerospace Center (DLR), “Institute of Technical Thermodynamics Section Systems Analysis and Technology Assessment, Concentrating Solar Power for the Mediterranean Region”, The Federal Ministry for the Environment, Nature Conservation and Nuclear Safety 2005, pp. 285. Gokcol C., Dursun B., Alboyaci B., Sunan E., (2009),”Importance of Biomass Energy as Alternative to Other Sources in Turkey”, Energy Policy, 37, 424-431. Ha Pham T.T., Clastres C., Wurtz F., Bacha S., Zamai E., (2008), “Optiaml Household Energy Management and Economic Analysis: From Sizing to Operation Scheduling”, LEPİİ UMR 5252 CNRS-UPMF, juillet. Heal G., (2009), “The Economics of Renewable Energy”, NBER Workin Paper Series, Working Paper, 15081, http://www.nber.org/papers/w15081 August 2007. Johnstone N., Hascic I., Popp D., (2008), “Renewable Energy Polices and Technological Innovation: Evidence Based on patent Counts”, NBER Working Paper, 13760, http://www.nber.org/papers/w13760 August 2007. Kancs D., (2007), “Applied General Equilibrium Analysis of Renewable Energy 117 Policies”, EERI Research Paper, Series No 2/2007. Kaya D., (2004), “Renewable Energy Policies in Turkey”, Renewable and Sustainable Energy Reviews, 10 (2006) 152-163. Kaya D., (2006), “Renewable Energy Policies in Turkey”, Renewable and Sustainable Energy Reviews, 10 (2006) pp. 152-163. Kaygusuz K., (2002), “Environmental Impacts of Energy Utilisation and Renewable Energy Policies in Turkey”, Energy Policy, 30 (2002) 689-698. Keoleian; Lewis., (2003), “Modeling the Life cycle Energy and Environmental Performance of Amorphous Silicon BIPV Roofing in the U.S.”, Renewable Energy, Vol. 28, 2003; pp. 271-293. Klessmann C., (2009), “The Evolution of Flexibility Mechanisms for Achieving European Renewable Energy Targets 2020- Ex-Ante Evaluation of The Principle Mechanisms”, Energy Policy, 37 (2009) 4966-4979. Kucukali S., Baris K., (2009), “Assessment of Small Hydropower (SHP) development in Turkey: Laws, Regulations and EU Policy Perspective”, Energy Policy, 37 (2009) 3872-3879. Kulessa M. E., (2007), “Setting Efficient EU Climate Policy Targets: Mission Possible?”, Intereconomics, March/April 2007. Kumbaroglu G., Karali N., Arikan Y., (2008), “CO2, GDP and RET: An Aggregate Economic Equilibrium Analysis for Turkey”, Energy Policy, 36 (2008) 2694-2708. Lenard T. M., (2009), “Renewable Electricity Standards, Energy Efficiency, and CostEffective Climate-Change Policy”, Technology Policy Insttitute, Studying the Glaobal Information Economy. Maxwell E.L., (1998), “METSTAT The Solar Radiation Model Used in the Production of the National Solar Radiation Database (NSRDB)”, Solar Energy, (62:4); pp. 263-79. Miles K., July 15-17, (2008), “International Investment Law and Climate Change: Issues The Transition To A Low Carbon World”, Society of International Economic Law, Online Working Paper, No. 27/08. Mills D.R.,(2004), “Advancesin Solar Thermal Electricity Technology”, Solar Energy, 76: 19-31 Moore L.; Cameron, C., (2007), “System Modeling and Performance Database Development”, Proceedings 2007 DOE Solar Energy Technology, 118 Program Review, Denver, CO. Myers D.; Wilcox S.; Marion W.; Geoerge R.; Anderberg M., (2005), “Broadband Model Perfrmance for an Updated National Solar Radiation Database in the United States of America. Proceeding”, 2005 Solar World Congress, International Solar Energy Society. Navigant Consulting PV Service program (Developed as part of the Renewable Systems Integration Studies, funded by DOE 2007) August 2007. www.navigantconsulting.com National Renewable Energy Laboratory, National Solar Radiation Database 1991-2005 Update: User’s Manual NREL/TP-581-41364, August 2007. http://rredc.nrel.gov/solar/old_data/nsrdb/1991-2005/. National Renewable Energy Laboratory (1995), Final Technical Report National Solar Radiation Database (1961-1990) NREL TP-463-5784, Golden, CO: National Renewable Energy Laboratory. Nelson G.C., Robertson R. D.: “Green Gold or Green Wash: Environmental Consequences of Biofuels in the Developing World”, Review of Agricultural Economics, vol. 30, Number 3, pages 517-529. Nicholas S., (2008), “The Economist of Climate Change. American Economic Review”, Papers & Proceedings, 98:2, pp. 1-37. Ottinger H. R. L., (1991), “Energy and Environmental Challlenges For Developed and Devoloping Countries”, Pace Environmental Law Review, Volume 9 Fall 1991 number 1. Pasini M., (2006), “Modeling and Design of an Independent Solar House”, Degree of Master, Applied Science (Building Engineering) at Concordia University Montreal, Quebec, Canada, Pharabod, Francois and Cédric Philibert, (1991), LUZ Solar Power Plants: Success in California and Worldwide Prospects, Deutsche Forshungsanstakt für Luft- undRaumfahrt e. V. For IEA-SSPS (SolarPACES), Köln. Philibert C., (2004), “International Energy Technology Collaboration and Climate Change Mitigation”, OECD Environmental Directorate International Energy Agency COM/ENV/EPOC/SLT(2004)8. Pilibert, Cédric, (2004), “International Technology Co-operation Case Study 1: Concentrating Solar Power Technologies”, OECD/IEA Information Paper, Paris 119 Rajagopal D., Zilberman D., (2008), “Environmental,Economic and Policy Aspects of Biofules”, Foundations and Trends in Microeconomics, Vol.4, No. 5 (2008) 353-468. Renne D., George R., Wicox S., Stoffel T., Myers D., Heimiller D., (2008), “Solar Resource Assessment”, NREL/TP, 581-42301. Rivera E.I.O., (2006), “Modeling and Analysis of Solar Distributed Generation”, PhD Thesis, 2006. Ruperto, M. D., (1999), “A Method to Assess the Potential and Economic Feasibility of a Renewable Energy Product: The Solar Air Conditioning System Case”, M.S. Thesis, 1999. Sargent & Lundy Consulting Group, (2003), Assessment Of Parabolic Trough and Power Tower Solar Technology Cost and Performance Forecast, prepared for Department of Energy and National Renewable Energy Laboratory, Chicago, IL, May. Schlsich, Jörg, Rudolf Bergermann, Wolfgang Schiel, and Gerhard Weinrebe, (2003), Design of Commercial Solar Updraft Tower Systems- Utilisation of Solar Induced Convective Flows for Power Generation, Schlaich Bergermann und Partner, Stutgart. Sener A.C., (2009), “Uncertainty Analysis of Geothermal Energy Economics”, Phd Thesis, 2009. Solar Shares presentation at Solar Power (2007), Conference Pre-Conference Workshop on Utility Business Models. Long Beach, California. September, 2007. Sozen A., (2009), “Future Projection of The Energy Dependency of Turkey Using Artificial Neural Network”, Energy Policy, 37 (2009) 4827-4833. Steenblik R., (2005), “Liberalisation of Trade in Renewable-Energy Products and Associated Goods, Charcoal, Solar Photovoltaic Systems, and Wind Pumps and Turbines”, OECD Tradde and Environment Working Papers, 2005/7. Steinfeld, Aldo and Robert Palumbo, (2001), “Solar Thermochemical Process Technology”, in R.A. Meyers (ed.), Encyclopedia of Physical Science & Technology, Academic Press, 15: 237-256. Stjin T.A. van den Heuvel, Jeroen C.J.M van den Berg., (2009), “Multilevel Assessment of Dversity, Innovation and Selection in The Solar Photovoltaic Industry”, Structural Change and Economic Dynamics, 20 (2009) 50-60. 120 Stoddard L., Abiecunas J., O’Connell R., (2006), “Economic, Energy, and Environmental Benefits of Concentrating Solar Power in California”, NREL/SR, 550-39291 April 2006. Traber T., Kemfert, C., (2009), Refunding ETS-Proceeds to Spur the Diffusion of Renewable Energies: An Analysis Based on the Dynamic oligopolistic Electricity Market Model EMELIE, Deutsches Instiut für Writschaftsforschung, Berlin, November 2009. Tsur Y., Zemel A., (2008), “Regulating Environmental Threats”, Environ Resource Econ, 39:297-310. Turnbull S., (2007), “Money, Renewable Energy and Climate Change”, Europen Finance Association 36th Meeting in Bergen, August 19-22. Verbong G., Geels F.W., Raven R., (2008), “Multi-Niche Analysis of Dynamics and Pollices in Dutch Renewable Energy Innovation Journeys (1970-2006): Hype-cycles, Closed Network and Technology-Focused Learning”, Technology Analysis & Strategic Management, Vol. 20, No.5, September 2008, 555-573. Vidican G., Woon W. L., Madnick S., (2009), “Measuring Innovation Using Bibliometric Techniques: The Case of Solar Photovoltaic Industry”, MIT Sloan School Working Paper, 4733-09. Vidican G., Woon, W. L., Madnick, S., (2009), “Measuring Innovation Using Bibliometric Techniques: The Case of Solar Photovoltaic Industry”, Working Paper CISL, 2009-05. Wilcox S., (2007), “National Solar Radiation Database 1991-2005 Update: User’s Manual”, NREL/TP-581-41364, Golden, CO: National Renewable Energy Laboratory. Wilcox S., Anderberg M., Geoerge R., Marion W., Myers D., Lott N., Whitehurst T., Beckman W., Gueymard C., Perez R., Stackhouse P., Vignola, F., (2005), “Progress on an Updated National Solar Radiation Database for the United States”, Proceeding Solar World Congress 2005, Orlando, FL. Boulder, CO: International Solar Energy Society. 121 ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER Adı ve Soyadı : Nigar Gökpınar Doğum Tarihi : 03 Temmuz 1977 Doğum Yeri : Bakü, Azerbaycan E-Posta : [email protected] EĞİTİM DURUMU 2005-2010 : Yüksek Lisans, Çukurova Üniversitesi, İktisat Bölümü, Sos. Bilimler Enstitüsü, Adana. 1999-2004 : Lisans, Dokuz Eylül Üniversitesi, İngilizce İktisat Bölümü, İşletme Fakültesi, İzmir. 1992-1994 : Lise, Kurttepe Anadolu Lisesi, Adana ÇALIŞMA DURUMU 2005- : Target Group, Ankara yılından bu yana) 2003 : MiniMax Holding, Bakü, Azerbaycan Yabancı Dil Bilgisi: İngilizce (Çok İyi) Rusça (Çok İyi) Azeri Türkçesi (Çok İyi) Üye Olunan Kuruluşlar: Proje Yönetimi Derneği, Ankara