T.C. Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı AKUT PERİODONTAL LEZYONLARIN TANISI BİTİRME TEZİ Stj. Dişhekimi Buket ÖZER Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Şule SÖNMEZ İZMİR 2008 ÖNSÖZ “Akut periodontal lezyonların tanısı ” adlı tezimde benden yardımlarınını esirgemeyen tez hocam Prof. Dr. Şule SÖNMEZ’e, tüm hayatım boyunca benden desteklerini esirgemeyen aileme sonsuz teşekkür ederim. İzmir, 2008 Stj. Dişhekimi Buket ÖZER Giriş……………………………………………………………………............1 1.Periodontal Apse………………………………………….........…………….2 1.1 Periodontitise bağlı periodontal apse………………………..……2 1.2 Periodontitise bağlı olmayan periodontal apse…………………....3 1.2.1.Klinik Özellikleri……………………………………….3 1.2.2.Radyografik Özellikler………………………………….3 1.2.3. Patolojik ve Histopatolojik Özellikler……………….…9 1.2.4. Mikrobiyojik Özellikler………………………………...9 2.Akut Nekrotizan Ülseratif Gingivitis…………..……………………………10 3.Streptokokal Gingivitis……………………………….……………………..14 4.Endo-Periodontal Lezyonlar ………………………………………………..18 4.1.Birincil Endodontik Lezyonlar…………….…………………….19 4.2.Birincil Periodontal Lezyonlar………….……………................21 4.3.Kombine Lezyonlar……………………….……………………..24 4.3.1.Birincil endodontik hastalık ile birlikte ikincil periodontal müdahale………………………………………..24 4.3.2.Birincil periodontal hastalık ile birlikte ikincil endodontik müdahale………………………………….…….25 4.3.3.Gerçek Kombine Lezyonlar…………………………..27 5.Perikoronit ……………………………………………………………..30 Kaynaklar……………………………………………………………… .33 Özgeçmiş………………………………………………………………...40 GİRİŞ Doğru teşhis, iyi tedavi için şarttır. Periodontal teşhis, hastanın problemini belirlemek için yapılan çeşitli testlerden (sondalama, mobilite tayini, radyograflar, kan testleri, biyopsiler), klinik belirtilerin değerlendirilmesi ve olgu hikayesinin analizinden oluşur. Klinik periodontal muayene sırasında elde edilen bilgiler, hastadaki problemin teşhisi ve prognozunu saptamak ve bir tedavi planı oluşturmak için esastır. Periodontal muayenede, potansiyel etiyolojik faktörler, dişetindeki enflamasyon ve periodontal dokulardaki yıkımın miktarı belirlenir. Periodontal hastalığın teşhisinde, ağız içinin muayene edilmesi kadar, hastanın genel durumunun da değerlendirilmesi önemlidir. Muayene sistematik olmalı ve aşağıdaki sorulara yanıt vermelidir. Periodontal cep oluşumuna ve gingival enflamasyona neden olan plak birikiminden sorumlu faktörler nelerdir? Periodonsiyumda okluzal travma belirtisi var mı? Travmatik lezyona neden olan bir okluzal ilişki mevcut mu? Dişeti ve periodontal değişiklikler lokal faktörlerden mi veya hastanın bozulmuş olan konak cevabından dolayımı oluşmaktadır? Bu soruların yanıtları doğrultusunda tanı koyulup tedavi planı belirlenir. 1.PERİODONTAL APSE Periodontal apse, dişin destek yapılarının hızla yıkılmasına yol açan akut bir lezyondur(1). Oluşumu ve patogenezi tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Çoğu bilim adamı apsenin, periodontal cepte oluşan boşluk ve bunu takiben cepten destekleyici dokulara ulaşan enfeksiyon ve süpüratif enflamasyonun lokalizasyonu sonucunda olduğu konusunda anlaşmışlardır(2). Klinik periodontolojideki önemi şöyle açıklanabilir; Acil dental vakalar arasında yüksek insidansa sahiptir. Sadece iyileştirilmeyen hastaları etkilemeyip aktif tedavi ve bakım esnasında zorluk çıkartması ve genellikle periodontitise bağlı periodontal cep ile ilşkili olmasıdır. Aletlerin ulaşamayacağı kadar uzak yerlerde bakteremiden oluşan enfeksiyondan dolayı, periodontal apseler komplikasyonlara sebep olabilir. Mevcut literatürün değerlendirilmesi, periodontal apsenin iki klinik tipini ortaya çıkarmaktadır: Daha önceden var olan periodontal ceplerle ilgili olanlar (periodontitise bağlı) Periodontal ceple ilgisi olamayan, ki bu durum yabancı cisimlerin impaktasyonu veya kök morfolojisindeki değişimler apse oluşumunu açıklayabilir. (periodontitise bağlı olmayanlar)(1). 1.1. Periodontitise bağlı periodontal apse Periodontitiste, her ne kadar bu olaylar apse oluşmadan meydana gelebilse de periodontal apse kemik yıkımı olan dönemi temsil eder. Periodontal cebin marjinal kenarı, kapalı cep içindeki supurasyonun basıncından dolayı çevredeki periodontal dokularda enfeksiyon yayılmasına neden olabilir. Fibrin sekresyonu, eksuda birikimine neden olarak gingival kenarın kapanmasına neden olabilir. Mikrofloranın, 2 bakteriyel virulansın veya konak savunmasının değişikliği, cep lümeninin artan supurasyonunu drene etmesini etkisiz hale getirebilir. Periodontitiste periodontal apsenin enfeksiyonu 3 farklı aşamada oluşabilir: Tedavi edilmemiş periodontitis vakalarında Periodontal tedavi esnasında Periodontal bakım esnasında görülebilir. 1.2.Periodontitise bağlı olmayan periodontal apse Periodontal apseler; ortodontik lastik, mısır parçası, diş ipi gibi yabancı maddelerin impaktasyonu, endodontik aletle diş duvarının perforasyonu, lateral kist enfeksiyonu, kökün morfolojisini etkileyen lokal sebeplere bağlı olarak gelişebilir. Servikal sement yırtıkları, periodontitisin ve apselerin çabuk gelişmesiyle bağdaştırılmıştır. Eksternal kök rezorpsiyonu, çatlak bir diş de periodontal apse oluşmasında predispozan faktör olarak bildirilmiştir(3). 1.2.1.Klinik Özellikleri Bölgede, palpasyonda dişetinde şiddetli ağrı vardır, diş perküsyona duyarlıdır, mobilite artmıştır. Lenfadenopati, yüksek ateş, lökositoz ve halsizlik gibi sistemik belirtiler olabilir. İlgili bölgedeki dişetinde şişlik vardır, dişeti düz ve parlak yüzeyli, ödematöz ve kırmızıdır. 1.2.2.Radyografik Özellikler: Periodontal apselerin tanısında, sadece radyografiler yeterli sonuç vermez. Radyografiler, periodontal apse tanısında yalnızca yardımcı bir araç olabilirler. Periodontal apsede, kök yüzeyine komşu alveol kemiğinde belirgin bir radyolusensi görülür. Radyografik görünümü etkileyen üç faktör vardır. Bunlar; Lezyonun içinde bulunduğu evre: Akut periodontal apseler başlangıç evrelerinde çok ağrılı olmalarına rağmen radyografik belirti vermezler. 3 Kemik harabiyetinin genişliği ve bölgedeki kemiğin morfolojisi: Meydana gelen harabiyetin boyutları doğal olarak radyografik görünümü etkiler. Örneğin, alt ön dişler bölgesindeki bir periodontal apsenin alt arka dişler bölgesindekine oranla daha belirgin bir radyografik görüntü vermesi doğaldır. Apsenin lokalizasyonu: Periodontal cebin yumuşak doku duvarı içindeki lezyonlar derin destek dokular içindeki lezyonlara oranla daha az radyografik belirti verirler. Ayrıca, köklerin radyoopasitesi, vestibül ve lingual/palatinal bölgedeki lezyonlar üzerine süperpoze olurlar. İnterproksimal bölgelerdeki lezyonlar radyografilerde daha kolay saptanır(4). Herrera D, Roldan S, Gonzalez I, Sanz M’nin (1), yaptıkları çalışmada 199697’ye kadar Odontoloji Fakültesi Lisansüstü Periodontoloji Kliniği’nde (Universidad Compultense of Madrid) birbirini takip eden, periodontal alanla ilgili lokalize ağrı, şişlik, hassasiyet, ödem, kızarıklık gösteren, genellikle kanayan ve sondla incelendiğinde süpürasyon gösteren derin periodontal ceplerle ilişkili 29 hasta seçilmiştir. Hastaların şişkinliğin başlangıcı için verilen süreler değişkenlik göstermiştir. Hastaların %40’ı şişliklerin 1- 4 gün önce, başladığını söylerken %25’i 5-10 gün önce %15’i ise tarihini hatırlamadığını belirtmiştir. Apselerin durumu hastaların periodontal durumuyla ilişkilendirildiğinde; %62’si tedavi edilmemiş periodontitis hastalarında, %14’ü apsenin temel periodontal tedavi sonrası oluştuğunu, %24’ü ise apsenin periodontal bakım aşamasında olduğunu belirtmiştir. Hastaların %62’si orta-şiddetli ağrıdan şikayetçiyken %10’nu ise ağrısızdı. Elde edilen klinik sonuçlar tablolarda görülmektedir. 4 Ağrı Şişlik Ödem Kızarıklık 100% 90% 80% 70% 60% 50% 40% 30% 20% 10% 0% Ağrı Şişlik Kızarıklık Ödem Tablo1 :Subjektif klinik belirtilerin görülme yüzdeler(1) Lenfadenopati 10% 79% Mobilite 66% Süpürasyon 100% Kanama 0% 20% 40% 60% Tablo 2:Klinik belirtilerin görülme yüzdeleri(1) 5 80% 100% 100% 70.8% 70.6% 80% 62.5% 50.0% 60% 47.1% 40% 16.7% 20% 4.2% 0.0% 0% Aa Pg Pi Bf Aa: A. Actinomycetemcomitans Pg:P. gingivalis Pi:P. intermedia Bf:B. forsythus Pm Cr Fn Pmel Pm:P. Micros Cr:C.rectus Fn:F. nucleatum Pmel:P. melaninogenica Tablo 3:Periodontal apsedeki patojenlerin yüzdeleri(1) 20% 15.6% 13.6% 16% 9.3% 12% 8.5% 8% 3.6% 4% 2.6% 0.7% 0.0% 0% Aa Pg Pi Aa: A. Actinomycetemcomitans Pg:P. gingivalis Pi:P. intermedia Bf:B. forsythus Bf Pm Cr Fn Pmel Pm:P. Micros Cr:C.rectus Fn:F. nucleatum Pmel:P. Melaninogenica Tablo 4:Toplam floradaki patojenler(1) 6 GNAR 26% GPFC 29% GNFR 5% GNAC 4% GNFC 10% GPAC 15% GPFR 11% GN: Gram negatif F: Fakültativ C: Coccooid GP: Gram pozitif A: Strict anaerob R:Rod Tablo 5: Mikrobiyal patojenlerin kategorizasyonunlarına göre yüzdeleri(1) Dwaight E ve arkadaşları (5), yaptıkları çalışmada ise periodontal apseye bağlı diş kaybını araştırmışlardır. Hastalar bir periodontitistin Ekim 1992 Mart 1993 tarihleri arasında tedavi ettiği hastalar içinden seçilmiştir. Seçim kriterleri olarak; orta şidette ve şiddetli periodontitis tanısı konmuş olmak, geleneksel ameliyat veya ameliyatsız müdehalelerde bulunulmuş olup bu sürecin 1987 öncesi 3-6 ay arası periodontal tedaviyi sürdürmüş olmak diye sıralanmıştır. Periodontal apsenin tanısı değerlendirme ve hastanın temel şikayetleri, medikal/dental tarihçe, radyografik, klinik ve pulpal incelemeler doğrultusunda konmuştur. Eksuda, ağrı, sızıntı ve fistül yolları periodontal apsenin tanısını gerektiren kriterlerdir. Her periodontal apsenin tedavisi, eksuda sızıntısının drenajı takibinde kök yüzeyi düzleştirmesi, sınırlı okluzal düzenlemeler ve analjezik ve antimikrobiyal ilaç tedavisini içermemektedir. Periodontal apsede antibiotik kullanımı penisilin, eritromisin ve tetrasiklinden oluşmaktadır. Hastalık Toplam İyi durumda Orta düzeyde 72 66 periodontitis İleri düzeyde 42 30 periodontitis Tablo 6:Periodontitis hastalarının dağılımı(5) 7 Orta düzeyde 4 İleri düzeyde 2 11 1 İyi korunmuş grupta, 11’i orta düzey ve 1’i aşırı kayıp olmak üzere 30 kişide ileri derecede periodontitise rastlandı. Aktif tedavi sonrası, 114 hastada 2.889 adet diş kalmıştır. Periodontal varlığın yıl olarak ortalaması 5-29 yıl arası 12,5 yıl olarak saptandı. Toplam 42 109 49 İyi durumda 30 63 19 Abseli hasta Abseli diş Abseye bağlı kayıp Tablo 7:Periodontal apseli hastaların dağılımı(5) Orta düzeyde 10 35 20 İleri düzeyde 2 11 10 Apseli dişlerden 71’i çok köklü dişlerdi. Bu dişlerden 8’inde periodontal muayene sırasında furkasyonda tutuluma rastlanmamışken, 63’ünde furkasyon tutulumu görülmüştür. Diş kaybı, furkasyonda tutulum olan ve olmayan dişler arasında ayrı ayrı incelendiğinde tutulum görülen dişlerde kaybın daha çok olduğu tespit edilmiştir. Tek köklü dişlerde ise toplam 38 dişten 11’inde benzer kayıplar görülmüştür. Sonuç olarak bu çalışma, 114 hastanın 42’sinde bir yada daha çok periodontal apseye sahip olduğu ve apseli dişten 60’ının (%55) 5-29 yıllık zaman aralığında başarıyla tedavi edildiği ve korunduğu belirtilmiştir. Hasta gruplarının incelenmesiyle periodontal rahatsızlığın çeşidi ve periodontal apseye bağlı diş kaybı arasında bir ilişki olduğu belirlenmiştir. 1.2.3. Patolojik ve Histopatolojik Özellikler Periodontal apseyi başlatan ilk olay, cep duvarının yumuşuk dokusuna bakteri girişi olabilir. Enflamatuar hücreler, bakterilerin saldıkları kemotoksik faktörlerce çekilir ve enflamasyon tepkisi bağ dokusu yıkımına, bakteri enfeksiyonu enkapsilasyonuna ve eksuda oluşumuna neden olur. 8 Histolojik açıdan intakt nötrofiller, yumuşak doku kalıntısı ve yıkılmış lökositleri çevreler bir şekilde bulunur. Daha sonraki safhalarda, makrofajlar ve nötrofillerin oluşturduğu bir pyojenik membran meydana gelir. Apsedeki yıkım hızı foci içindeki bakteri gelişimi ve virulansıyla birlikte lokal pH’a göre değişir çünkü asidik ortam lizozomal enzimlerin yararınadır(3). 1.2.4. Mikrobiyojik Özellikler Makaleler, pürülan oral enfeksiyonun polimikrobik ve endojen bakterilerce oluşturulduğunu belirtmiştir. Ancak pek az çalışma, periodontal apsenin spesifik mikrobiotasını incelemiştir. Haystrom ve arkadaşları (6), örnek başına 106dan fazla birey bulunan mikrobiotalar saptamıştır. Topollo ve arkadaşları ile Newman&Sims,(7) kültür bakterilerinin %60’ının mutlak anaerob olduklarını saptamışlardır. Genel olarak gram negatifler, gram pozitiflere ve çubuklar coccilere, yüzdeleri 40-60 arasında değişen sayılarla baskındırlar(3). 2.AKUT NEKROTİZAN ÜLSERATİF GİNGİVİTİS Nekrotize ülseratif gingivitis (ANUG), ağrı, spontan kanama, gingival papillanın nekrozu ile görülen kompleks etiyolojiye sahip olan ve akut olarak tekrarlanan bir hastalıktır. Bu tür gingivitisler nadir görülür. Bu hastalığa yakalananlar yetişkin, genç yetişkin, sigara içenler ve çoğunlukla stres altında olanlardır(8). Nektotize ülseratif gingivitis (NUG)’un üç primer diagnostik semptomunun ağrı, interdental ülserasyon/nekroz ve gingival kanama olduğu düşünülmektedir ancak pseudomembran gibi sekonder klinik belirtiler daha az güvenilirdir ve predispozal faktörler iyi tanımlanmamıştır(9). Her ne kadar pek çok araştırmacı ANUG ile bakteri ilişkisini incelemiş olsalarda, birbirinden bağımsız olarak Plaut ve Vincent, 1890’lı yıllarda bu hastalığın fusiform-spiroket özelliğini keşfetmişlerdir. Bu hastalığın tanımına dair yaptığı 9 katkılardan dolayı ANUG Vincent enfeksiyonu olarak bilinmekteydi. Ayrıca bu vakayla alakalı olan Borellia vincentii ve Basillus vincentii cinslerini Vincent tanımlamıştır(10). Yeni HIV enfeksiyonundan dolayı ki, nekrotize ülseratif gingivitis, nekrotize ülseratif periodontitis (NUP), nekrotize stomatitis (NS) ve diğer periodontal hastalıklarda predispose faktör olduğu bulunmuş ve NUG’ye olan ilgi tekrar artmıştır. HIV ile ilişki, hastalığın pek çoğunda NUG’u taklit eden bulgular gözükmüştür ve bu durum kesin teşhisi zorlaştırmaktadır(9). İmmun sistem fonksiyonlarının değişikliklerinin ANUG‘da predispoze faktör olduğuna dair kanıt Dennison ve arkadaşları(11) tarafından, AIDS hastası olanlarda daha yüksek ANUG insidansı olduğu şeklinde bildirilmiştir. Eşcinsel erkeklerden alınan kan örneklerinin T hücre alt kümesi (T4+) hücrelerinin baskılayıcı/sitotoksik T hücreleri ve yardımcı/başlatıcı T oranının anormal olduğu saptanmıştır.(T4/T8). Bunlar AIDS’in karakteristik özellikleridir ve ANUG ile olan ilişkisi ilginçtir. AIDS öncesi semptomları gösteren iki vakada ANUG gözlenmiştir. Ayrıca, AIDS olan maymunlarda ANUG benzeri lezyonlar sıkça görülmektedir. AIDS’in prevelansı arttıkça, ANUG ve AIDS arasındaki ilişkinin bilinmesi, ANUG hastalarını güvenli bir şekilde tedavi edilebilmesi açısından dişhekimi için çok önemlidir. Bu gözlemlerin gerçekliliği ve olası patojenik implikasyonları gereklidir(10). Gregory ve arkadaşlarının(9) yaptığı çalışmanın amacı, NUG’nin klinik özelliklerini inceleyip, HIV-seropozitif ve HIV-seronegetif NUG arasındaki gözlenen farkları açıklamak ve kuşkulu predispoze faktörlerle NUG’un ilişkisini incelemektir. Bu rapor, 68 NUG vakasının 5 yıl boyunca incelenmesi sonucu 10 yazılmıştır. NUG’suz olup rastgele seçilen 68 kişide kontrol grubu olarak predispoze faktörleri karşılaştırmak için seçilmiştir. Klinik açıdan, 68 hastanın tamamında ağrı, ülserasyon ve kanama mevcuttur ancak bu işaretlerin ifadesinde pek çok fark gözlenmemiştir. Bazı hastalar şiddetli, keskin bir ağrıdan şikayetçiyken, diğer hastalar şiddetli olmayan ağrılar betimlemiştir. İnterdental ülserasyon ve kanama, hastadan hastaya değişmekle birlikte tüm vakalarda görülmüştür. Diğer kinlik gözlemler, nekrotik alanın üzerini beyaz bir yalancı membranın örttüğü şeklindedir(%88), kötü ağız kokusu, NUG hastalarının %87’sinde, kontrol grubunun%6’sında görülmüştür. Lenfadenopati ve ateş NUG’un diğer ikincil belirtileri daha az rastlanır. Kuşkulu predispoze faktörlerin analizindeki sonuçlar önem sırasına göre şöyle sonuçlanmaktadır: NUG’un daha önceden görülmesi (%26 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %1) Kötü oral hijyen (%93 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %37) Yetersiz uyku (%64 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %7) Psikolojik stres(%72 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %12) Kötü beslenme (%53 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %7) Önceki üç haftada geçirilen hastalıklar(%36 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %41) Alkol tüketimi(%78 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %46) Sigara kullanımı(%71 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %38) Beyaz ırktan olma(%84 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %62) 21 yaşından küçük olma(%53 NUG hastasına karşılık kontrol grubunda %34) 11 Bu araştırma, 20 yıldan beri görülen NUG vakalarına dair bulguları içerip, bu bilinen enfeksiyon için diagnostik özellik ve predispoze faktörleri açıklayabilir. Seyrek bir periodontal hastalık olmakla beraber, NUG potansiyonel olarak ciddi sonuçlara neden olabilir, bu yüzden hemen teşhis ve tedavi edilmelidir. MacCarthy ve arkadaşlarının(8) yaptığı çalışmada; genç erişkinlerde ANUG sonrası cep ataşman oranını ölçmeyi amaçlamışlar. 3’ü erkek 10’u kadın olmak üzere 18-27 yaş aralığındaki 13 hasta gönüllü olarak araştırmaya katılmıştır. Hepsinin ANUG ile bir geçmişi vardır ancak bu geçmiş periodontal dokuya zarar veren sistemik hastalıklar içermemektedir. Hastalarda ANUG’dan önceden etkilenen bölgeler tespit edilmiş, cep derinliği ve cep ataşman seviyeleri ölçülmüş, dental plak ve gingival kanama aralığı belirlenmiştir. Sonuç olarak genç erişkinlerde ataşman kaybı ANUG’dan etkilenmiş bölgelerde etkilenmemiş olan bölgelere kıyasla daha çok görülmüştür. Genç erişkinlerde bu akut olay sebebiyle yaşanan düzenli ataşman kaybı dikkate alınmalıdır. Barnes ve arkadaşlarının (12) yaptığı çalışmada yer alan 218 hasta, 12 ay süresince Kentucky-Fort Knox’ta bulunan çaşitli kliniklerde ANUG tedavisi görmekteydiler. Hastalar hakkında bilgi toplamak amacıyla kullanılan formlar, hastanın dental ve medikal geçmişi, rahatsızlık öncesi ve sonrasındaki hobi ve görevleri, hastalığın bulunduğu alan ve yayılımı, subjektif semptomları, objektif belirtileri, alkol ve tütün kullanımı, hastanın adresi , bu adresde bulunma süreleri ve hastada aşırı stres yaratan etkenleri belirlemek amacıyla düzenlenen formlardır. Hastanın vücut ısısı, oral hijyen durumu ve diştaşı oluşum dereceleride kaydedilmiştir. Çalışma sonucunda; ağızda en çok etkilenen alanın, mandibulanın ön tarafı en az etkilenen alanın ise molarlar bölgesi olduğu görülmüştür. Ayrıca NUG’un genç 12 erişkinlerde görülen bir rahatsızlık olduğu, kötü oral hijyen ve diştaşının hastalığın oluşumunda ve artışında etkili olduğu belirlenmiştir. 3.STEREPTOCOCAL GİNGİVİTİS Gingivitis, periodontal hastalığın tetikleyicisi olarak mikrobiyal dental plağın neden olduğu multi-faktöriyel bir hastalıktır ancak plak kaynaklı diğer gingivitis türleride bulunmaktadır(13). Plağa bağlı olmayan gingival lezyonlar viral ve mantar enfeksiyonlarda oluşan neisseria gonorrhea, streptococci gibi belli bakteriyel patojenlerden kaynaklanabilir(14,15). Akut streptokokal gingivostomatit oral mukozanın akut inflamasyonudur. Gingivanın spesifik bakteriyel enfeksiyonları neisseria gonorrhea, treponema pallidum, streptococlar ve diğer organizmalardan kaynaklanabilir. Streptococlar, insan dişleri üzerinde ki bakteriyel plağın yeni oluşumunda ilk bulunan mikroorganizmalardandır (16). Inflamatuvar periodontal hastalıklar ve diş çürükleri streptococdan kaynaklanır. Oral mikroflora oldukça karmaşıktır. Gingival oluk içinde ve sağlıklı gingivası olan bir hastanın diş yüzeyindeki mikrobik popülasyonlar farklılık gösterir. Actinomyces actinomycetemcomitans, porphyromonas gingivalis, prevotella intermedia ve anaerobic gram negative bakterilerini sayısı periyodontitislerde artarken, fusobacterium nucleatum, treponema vincentii,treponema ve veillonella türlerinin sayısı nekrotize ülseratif gingivitlerde azalır (NUG). Diş yüzeyi ve gingivadaki streptokok türlerin (streptococcus sangius,beta-hemolytic streptococcus A ve B, sreptococcus viridans, streptococcus pyogenes) sayısı streptococcal gingivostomatitiste artar. Akut streptokokal gingivostomatitin semptomları genellikle dağınık şişkinlik, kırıklık, ateş ve submandibular lenfadenopati ile birlikte parlak kırmızı gingiva olarak tanımlanmaktadır. 13 Çiçek ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; sistemik olarak herhangi bir rahatsızlığı bulunmayan, günde bir paket sigara içen 23 yaşındaki erkek hastadan alınan anamnezde ileri derecede ağrı şikayeti olduğu ve hiçbir topikal yada sistematik ilaç kullanmadığı öğrenildi. Gingiva kırmızı renkli, şişmiş ve ileri derecede iltihaplanmıştı. Oldukça fazla supragingival ve subgingival diştaşları bulunmaktaydı(Resim 1). Enfeksiyon maksiler ve mandibular anterior bölgenin marjinal ve yapışık dişeti ile sınırlıydı. Hastanın panaromik röntgeni çekildi(Resim2). Resim 1: Mandibula ve maxilla da diffüz eritamatöz alanlar(13) 14 Resim 2: Hastanın panoromik görüntüsü(13) Yüksek ateş (38.5°C), ve boğaz ağrısı olan hastanın farenksi kırmızı renkteydi. Toplam lökosit sayısı 15.000 idi. Steril bir çip ile ön altçene üzerinde ki gingival lezyon yüzeyinden kazıyarak bakteri örnekleri alındı. Bakteriyi tanımlamak için anaerobik kültür tekniği( en sık kullanılan yöntem) uygulandı. Gingival örneklerinin kültürlerinde daha çok streptococcus pyogenes ve bir miktarda diğer organizmalar görüldü. Cerrahi periodontal tedavi boyunca, histopatalojik değerlendirme için alt ön dişlerin gingivasından (modifiye Widman flepi kullanarak açık küretaj) biopsi alındı. Histopatalojik değerlendirme, örneklerin lamina propia içerisinde mononükleer inflamatuvar hücre infiltratı ile katmanlı yapışkan epitelyum dokudan oluştuğunu gösterdi(Resim 3). Diş yüzeyi temizliği, kök yüzeyi düzleştirmesi ve modifiye Widman flepi kullanılarak tedavi uygulandı. Hastaya, Amoxicillin, (10 gün boyunca günlük 1000 mg.), benzidamin HCL (günlük 150 mg) ve Chlorhexidine Gluconate (%0.2) ağız gargarası verildi. Tedavi sonucu Resim 4’te gösterilmiştir. İki ay süren bir iyileşme sürecinden sonra, hasta çıkarılabilen protetik tedavisine hazırlık için tekrar muayene edildi. Periodontal durum tamamen ortadan kaldırıldıktan sonra 15 çıkarılabilir gingival protez diş eti çekilmesini saklamak amacıyla yapıldı (Resim 5,6). Yapılan çalışma sonucunda teşhisin genellikle klinik semptomlara bağlı olduğunu ve Histopatolojik incelemenin gingivanın akut streptokoksik enfeksiyonunu doğrulayan kesin bir tanı yöntemi olmadığını ortaya koydu. Resim 3: Gingivanın histolojik görüntüsü(13) Resim 4: Tedavi sonrası görüntüsü(13) 16 Resim 5: Epitez modeli(13) Resim 6:Epitezin dişlere adaptasyon(13) Streptokokokal gingivitis dental literatürde genelde, periodontal literatürde de özellikle çok az önem verilmiş bir hastalıktır. Akut gingivostomatitin farkedilmesi, tanımlanması ve tedavisi muhtemel sistematik sekonder enfeksiyonlardan dolayı büyük önem taşımaktadır. Sistematik antibakteriyel terapi streptokokal gingivitisin menenjit, perikardit, romatizma ateşi, pnömoni, otitis media, mastoidit, sinüzit ve septisemi gibi istenmeyen sekellerini önlemek için önerilir. Eğer bu hastalık tedavi edilmezse, bu sorunlar hastanın sistematik sağlığını tehdit edebilir. 4.ENDO-PERİODONTAL LEZYONLAR Ayırıcı tanılar için “endo-periodontal lezyonlar” en iyi endodontik, periodontal ve kombine lezyonlar olarak sınıflandırılabilir(17). Bunlar aynı zamanda tedavi yöntemine göre endodontik, periodontal yada kombine yaklaşımların gerekip gerekmemesine bağlı olarak da sınıflandırılabilirler. Ayırıcı tanılar; birincil endodontik lezyon, birincil periodontal lezyon ve kombine lezyonları kapsamaktadır. Kombine lezyonlar; birincil endodontik lezyon ile birlikte ikincil periodontal müdahaleyi, birincil periodontal lezyon ile birlikte ikincil endodontik müdahaleyi kapsamaktadır(18). 17 4.1.Birincil Endodontik Lezyonlar Diş üzerindeki kronik apikal lezyonun akut atağı nekrotik pulpa ile periodontal ligamentten dişeti sulkusuna koronele doğru akar. Bu durum klinik yönden periodontal apsenin görünüşüne benzeyebilir. Gerçekte, pulpal kökenli olup periodontal ligament alanına doğru açılır. Teşhis için, klinisyenin periodontal alana güta perka sokması gerekmekte ve lezyonun kaynağına karar vermek için bir yada daha fazla röntgen filmi çekmelidir. Bu bölge incelendiğinde daralır ve genişliğini kaybeder. Benzer bir durum drenajın molar dişin apeksinden koronele doğru (furkasyon alanına doğru) yayılmasında da gerçekleşir. Bu aynı zamanda lateral kanalların nekrotik pulpadan furkasyon alanına doğru yayıldığı durumlarda da meydana gelebilir. Birincil endodontik lezyonlar genellikle kök kanal tedavisinden sonra iyileşir (Resim 7). Dişeti sulkusu yada furkasyon alanına açılan kanal nekrotik pulpa temizlendiğinde başlangıç safhasında kaybolur ve kök kanallar iyice kapatılır (Resim 8). Herhangi bir periodontal tedavinin başarısız olmasının nekrotik pulpanın varlığının teşhis edilmediği ve ardından endodontik tedavinin yapılmadığı durumlarda meydana geldiğini bilmek gerekmektedir(18). 18 Resim 7.Birincil endodontik lezyonlu mandibular 1. molar A.Operasyon öncesi B.Endodontik tedavi sonrası C.Tedaviden iki yıl sonraki görünüm(18) 19 Resim 8: A.Birincil endodontik lezyonlu mandibular 1. molar B.Preoperatif dönemdeki klinik görüntü C.Endodontik tedavinin ardından 1 yıl sonraki radyografik görüntü D.Postoperatif dönemdeki klinik görüntü(18) 4.2.Birincil Periodontal Lezyon Bu lezyonlara en çok periodontal patojenler neden olur. Bu süreçte, kronik periodontitis apikale doğru kök yüzeyi boyunca ilerler. Birçok vakada, pulpa testi klinik olarak normal olan pulpal reaksiyonu gösterir(Resim 9). Plak ve diştaşı arasında genellikle bir akım vardır ve cepler geniştir. 20 Resim 9:Birincil periodontal lezyonlu mandibular 2. molar A.Preoperatif dönemdeki görüntü B.Sağlıksız pulpanın mikrobiyojik görüntüsü C.Sağlıklı pulpanın mikrovaskülaritesini gösteren mikrobiyal görüntüsü D.Postoperatif radyografik görüntü (18) Prognoz periodontal hastalığın safhasına ve periodontal tedavinin etkinliğine bağlıdır. Klinisyen periodontal hastalığın radiküler anomalilerin gelişimiyle ile ilişkili radyografik görüntülerinin farkında olmalıdır(Resim 10). 21 Resim 10:A. Birincil periodontal lezyonlu maxiller 1. premoların radyografik görüntüsü B.Güta perkanın apikale ulaştığı radyografik görüntü C.Klinik olarak çekim sonrası görüntü D.Mezyal kökün mikrobiyojik görntüsü E.F.Apexdeki lezyonun mikrobiyolojik görüntüsü G.H.Sement dentin ve osteokalstalrın mikrobiyojik görüntüsü(18) 22 4.3.Kombine Lezyonlar 4.3.1.Birincil endodontik hastalık ile birlikte ikincil periodontal müdahale Eğer belli bir süre geçtikten sonra cerahatli birincil endodontik lezyon tedavi edilmezse ikincil periodontal yıkımlara dönüşebilir(Resim 11). Periodontal sorunlara neden olan bölgeye komşu dişeti kenarında plak oluşur ve bu alanda plak kaynaklı periodontitise neden olur. Plak yada diştaşı bulunduğunda dişin tedavisi ve prognozu sadece birincil endodontik lezyonlara neden olan dişlerinkinden farklıdır. Artık dişin hem endodontik hemde periodontal tedaviye ihtiyacı vardır. Eğer endodontik tedavi yeterli olursa, prognoz plak kaynaklı periodontitin ciddiyetine ve periodontal tedavinin etkinliğine bağlıdır. Sadece endodontik tedavi ile lezyonun sadece bir kısmı ikincil periodontal lezyon seviyesine kadar iyileşir. Genelde, pulpa boşluğunun süpurasyonu ile hasar gören dokuların iyileşmesi beklenebilir. 23 Resim 11:A.Primer endodontik ile sekonder periodontal lezyonlu mandibular 1. moların preoperatif görüntüsü B. Tedavi sonrası görüntü C.Bir yıl sonraki görünüm(18) Birincil endodontik lezyonlar ile ikincil periodontal müdahale kök kanal tedavisi boyunca kök perforasyonu ya da koronal restorasyon boyunca postların yanlış yerleştirilmesi sonucunda meydana gelebilir. Semptomlar ağrı, şişlik, eksüda, cep oluşumu ve mobilite ile ilişkili periodontal apse oluşumu ile akut olabilir. Bazen daha kronik bir tepki ağrısız bir şekilde ve iltihabın sondalanması ya da endüksiyonunda kanama ile ani bir cep oluşumu ile meydana gelebilir. Kök perforasyonu alveolar krete yakın olduğu zaman, flep kaldırmak ve uygun restoratif materyali ile defekti onarmak mümkün olabilir. Daha derin perforasyonlarda yada fukasyon kökünde, perforasyonun onarımında enfeksiyonlu olandan daha iyi prognoz vardır. Anında onarımdan sonra mineral trioksit agregate kullanmak semental iyileşme ile sonuçlanmıştır(19). Kök fraktürleri de ikincil periodontal müdahale ile birlikte birincil endodontik lezyonlar olarak görülebilir. Bu genellikle post yada kronlarla kökleri işlem görmüş dişlerde meydana gelir. Belirtiler, periodontal cebin lokal derinleşmesinden daha akut periodontal apse oluşumuna kadar değişebilir. Kök fraktürleri, kök rezeksiyonu ile tedavi edilmiş molar dişlerde oldukça artan bir problem haline gelmiştir (20,21). 4.3.2.Birincil periodontal hastalık ile ikincil endodontik müdahale Periodontal cebin apikale doğru ilerlemesi apikal dokuları içine alana kadar devam eder. Bu durumda, pulpa, lateral kanallar yoluyla giren enfeksiyonun yada apikal foremenin bir sonucu olarak nekrotikleşebilir. Tek köklü dişlerde prognoz genellikle zayıftır. Molar dişte ise prognoz daha iyi olabilir. Bütün kökler destekleyici dokuların kaybından aynı şekilde zarar görmeyeceğinden, kök rezeksiyonu alternatif bir tedavi olarak düşünülebilir. 24 Kronik periodontitisin pulpanın vitalitesi üzerinde ilerlemesinin etkisi tartışmaya açıktır(22,23,24). Eğer apekslerden geçen kan akışı intakt ise pulanın yaşamını sürdürme ihtimali yüksektir. Periodontal hastalıktan kaynaklanan pulpal değişikliklerin apikal foramenin enfekte olması durumunda olduğu rapor edilmiştir (24). Bu tip vakalarda, periodontal cepten kaynaklanan bakteriler kök kanal enfeksiyonunun en muhtemel kaynağıdır. Kök kanallarında mikroorganizmaların varlığı ile bu mikro-organizmaların ileri derece periyodontitislerin periodontal ceplerinde ki varlığı arasında ki güçlü ilişki ispatlanmıştır (25,26). Bu fikre destek, pulpa dokusundan ve periodontal problemli insan dişlerinin radiküler dentininden alınan kültürü yapılmış örneklerin dişlerin %87sinde bakteriyel büyüme gösterdiği çalışmadan gelmiştir (22,23). Periodontal hastalığın tedavisi de ikincil endodontik müdahaleye sebep olabilir. Lateral kanallar ve dentine ait tubüller diş taşı temizliği, kök yüzeyi düzleştirilmesi yada cerrahi flep tekniği ile ağız ortamına açılmış olabilir. Lateral kanal içerisinde ki kan damarının küret tarafından zarar görmesi ve müdahale süresince pulpa inflamasyonu ve nekroz ile sonuçlanan mikro-organizmaların alanda sıkışması olası bir durumdur (Resim 12). 25 Resim 12:A:B.Kombine endo-periodontal lezyonların preoperatif ve postoperatif radyografik görüntüsü(18) 4.3.3.Gerçek Kombine Hastalıklar Gerçek kombine endodontik-periodontal hastalık diğer endodontik- periodontal problemlerden daha az görülür. Bu hastalık, koronale doğru gelişen endodontik hastalık apikale doğru gelişen enfeksiyonlu periodontal cep ile birleştiğinde meydana gelir (27,28). Bu tür lezyonlarda ataşman kaybı seviyesi her zaman fazla olup ve prognoz korunmaktadır(Resim 13). Bu özellikle tek köklü dişlerde geçerlidir (Resim14). Molar dişte, eğer bütün kökler ciddi bir şekilde enfekte değil ise kök rezeksiyonu tedavi alternatifi olarak düşünülebilir. Bazen, ek cerrahi prosedürleri gerekebilir(Resim 15). Birçok vakada, başarılı endodontik tedavi sonrasında periapikal iyileşme öngörülebilir. Ancak, periodontal dokulara tedaviye yeteri kadar cevap vermeyebilir bu kombine hastalıkların şiddetine bağlıdır. 26 Resim 13:Gerçek kombine lezyonun radyografik görüntüsü(18) Resim 14:A.B.Gerçek kombine görüntüleri(18) 27 lezyonun radyografik ve klinik Resim 15:A.Gerçek kombine endo-periodontal lezyonlu mandibular 1. molar B.Postoperatif görüntü C.Bukkal gingival sukusdaki güta perka D.Klinik olarak kök yüzeyündeki lezyonun görüntüsü E.Bir yıl sonraki radyografik görüntü(18) Kombine endodontik-periodontal lezyonun radyografik görüntüsü dikey olarak kırılmış dişin görüntüsü ile aynı olabilir. Pulpa boşluğunu dolduran kırık ve sonucunda meydana gelen nekrozda gerçek kombine lezyon olarak adlandırılabilir ve henüz başarılı bir tedaviye tabi olmamıştır. 28 5.PERİKORONİT Bazı yirmiyaş dişlerinin perikoroniumu, diş oluştuktan sonra kaybolmaz ve dişin distalinde bir cep meydana getirecek biçimde kalır. Bu dokunun enfeksiyonuna perikoronit denir. Oldukça ağrılı bir enfeksiyondur. Perikoronitin oluşumunda anatomik faktörlerin önemi büyüktür. Maksillofasiyal yapının anatomisi odontojenik enfeksiyonun yayılmasını etkileyebilir. Gömülü mandibular üçüncü molar odontojenik enfeksiyonun en sık görülen nedenlerinden birisi olduğu için (29,30) bu gömülü dişin anatomisini anlamak çok önemlidir. Bunun için, geleneksel röntgeni kullanarak birçok çalışma gerçekleştirilmiştir(31,32). Enfeksiyon yayılma prevelansı panoramik röntgen filmi üzerinde ki dikey konuma bağlıdır(31,33). Tamamen gömülü olmayan üçüncü molar genellikle tamamen çıkmış yada tamamen gömülü molarlardan daha çok odontojenik enfeksiyona neden olur (31,34). Anatomik gözlemlere göre, mandibular molarlar alt çene kemiğinde lingual olarak bulunmaktadır(35). Bu, mandibular dişten kaynaklanan odontojenik enfeksiyonun yayılmasının bukkal bölgeden çok lingual bölgede meydana geldiği klinik gözlemini desteklemektedir. Gömülü üçüncü moların bukkol-lingual özellikleri bilgisayarlı tomografi ile belirlenebilir (CT). Bir çok yazar diş apeksi ile mandibular kanal arasındaki ilişkiyi bu dişin çekilmesi sırasında mandibular sinirin yanlışlıkla zedelenmesinin nasıl önleneceğine ilişkin bir kılavuz çıkarmak için incelediler (36,37). Ancak, bukko-lingual kemik anatomisine ilişkin enfeksiyonun yayılmasının dikkate alan hiçbir CT çalışması olmayıp gömülü mandibular üçüncü molar kronu ve etrafındaki yumuşak doku yapısı arasındaki anatomik ilişki tamamen açıklanmamıştır. 29 CT incelemeleri genellikle kullanılmakta olup birçok maksillofasiyal lezyonun özellikle de enfeksiyonun çiğneme kaslarına yayılarak trismusa sebep olduğu hastalarda etkilidir. Eğer enfeksiyon parafarinjiyal alan gibi derin bölgelere doğru yayılırsa hayati tehlike yaratacak bir duruma sebep olan soluk yolu tıkanıklığına sebep olabilir. Bu yüzden, enfeksiyonun yayılması hastalığın ilk safhalarında görüntüleme ile değerlendirilmelidir. Mandibular üçüncü molarda meydana gelen enfeksiyon yayılması genellikle derin fasiyal alan enfeksiyonuna sebep olsa da bir çok görüntüleme çalışması da birinci ve ikinci molarların periapikal enfeksiyonuna ağırlık vermiştir. Mandibular üçüncü moların perikoronitinden yayılan enfeksiyon diğer diş ve lezyonlardan kaynaklanan enfeksiyonlardan ayrı olarak incelenmelidir. Ohshima ve arkadaşlarının(38) yaptıkları çalışmanın ilk amacı CT filmi üzerinde ki gömülü mandibular üçüncü molar’ın anatomisini bukko-lingual yönleri ve bunların çevre kaslarla olan ilişkisine de değinerek açıklığa kavuşturmaktır. Aıchı Gakuin Universitesine gömülü mandibular üçüncü molarını çektirmeye gelen enfeksiyonlu olmayan hastaların CT filmlerini incelendi. İkinci amaç ise CT filmleri üzerinde mandibular üçüncü molar perikoronitinden kaynaklanan odontojenik enfeksiyonu olan hastaların enfeksiyon yolunu izlemekti ve yapılan bu çalışmanın sonucunda; anatomik ilişkilerin, gömülü mandibular üçüncü molar perikoroniti olan hastalarda enfeksiyonun yayılmasına ilişkin klinik gözlemleri desteklediği ve yirmi yaş dişinden kaynaklanan enfeksiyonların yayılmasının değerlendirilmesinde CT ‘nin oldukça etkili olduğu görüldü. Periodontal hastalık ile sistemik hastalık arasında ki ilişki hakkında çok fazla şey bilinse de, aynısı genç yetişkinlerde büyük bir problem oluşturan üçüncü moların erüpsiyonundaki diğer potansiyel ağız fokal enfeksiyonları için söylenemez. Kısmen 30 sürmüş mandibular üçüncü moların etrafında ki perikoronit yetişkinlerde ki akut ağız sağlığı problemlerinde inflamasyon, genç birinci yada ikinci olarak derecelendirilir(39). Perikoronitin multi-mikrobik ve esasen aneorobik mikroflorası gingivitise yada perikoronitise neden olan çeşitlere benzer(40). Perikoronitlerin en baskın mikrobial türleri Streptococcus, Actinomyces ve Propionibacterum spp, ile birlikte Prevotella, Bacteroides, Fusobacterium, Capnocytophaga ve Staphylococcus spp(41,42) gibi beta laktamaz-üreten bakterilerdir ancak başlıca periodontal patojenler kültür ile perikorinitlerden nadiren ayrı tutulurlar. . LEUNG ve arkadaşları (40) örneklerin %100’ünde, RAJASUO ve arkadaşları (43), örneklerin %9.1’inde ve MOMBELLI ve arkadaşları (44), sağlıklı üçüncü molar perikoronal ceplerin %20’sinde porphyromonas gingivalisi buldu. Destefano ve arkadaşları, 1971-1974 yılları ve tekrar 1985-1987 yılları arasında ABD ulusal yetişkin grubu üzerinde bir çalışma yaptı. Bu çalışmada 50 yaşından genç periyodontit olan erkekler periodontal olarak sağlıklı erkekler ile karşılaştırıldığında koroner kalp hastalığından ölme riskinin üç kat daha fazla olduğu sonucu çıkarıldı(45) Sonuç olarak, periodontal olarak sağlıklı bireylerde üçüncü molar folüküllerinin periyodontitde yaygın olan bakteri türlerini barındırdığı görülmüştür. Ateroskleroz gibi sistematik hastalıkların gelişiminde periodontal patojenlerin rolü tartışıldığında üçüncü molar çevresi unutulmamalıdır(39). 31 Sonuç Periodontal hastalığın başarılı olarak tedavisini yapabilmenin esası hastalığın doğru tanısına bağlıdır. Periodontal hastalıkların etiyolojisinde yerel ve genel pek çok etkenlerin rolü olduğuna göre herhangi bir tanıya varmadan önce muhakkak hastanın ağız boşluğu ile ilgili bulgular kadar genel sağlığı ile ilgili değerlendirmeler yapılmalıdır. 32 KAYNAKLAR 1- M Herrera D, Roldan S, Gonzalez I, Sanz M: The periodontal abscess (I). Clinical and microbiological findings. J Clin Periodontal 2000, 27: 387-394 2-Newman MG, Sims TN: The predominant cultivable microbiota of the periodontal abscess. J Periodontal, 1979, 50: 350-354 3-Herrera D, Roldan S, Sanz M. The periodontal abscess: a review. J Clin Periodontal, 2000, 27: 377-386 4-Efeoğlu A. Periodontal abse. 5-Dwight E. McLeoid, Philip A. Lainson, James D. Spivey: Tooth loss due to periodontal abscess: A retrospective study J. Periodontal, 1997, 68: 963-966 6-Gray, J. L., Flanary, D. B.&Newell, D. H. The prevelence of periodontal abscess. Journal of Indiana Dental Association 73, 18-23 7-Chen, R-J., Yang, J.F&Chao, T-C. Invaginated tooth associated with periodontal abscess. Oral Surgery Oral Medicine Oral Pathology 69,659. 8-MacCartty D. Claffey N: Acute necrotizing ulserative gingivitis is associated with attachment loss. J Clin Periodontol, 1991, 18: 776-779 9-Gregory M. Horning, Marc E. Cohen:Necrotizing ulserative gingivits, periodontitis and stomatitis:Clinical staging and predisposing factors. J Periodontal, 1995, 66: 990-998 10-Bradley D. Jhonson, Engel D: Acute necrotizing ulserative gingivitis: Areview of diagnosis, etiology and treatment.J Periodontal, 1986, 57:141-150 11- Dennison, D. K., Smith, B., Newland, J. R.:Immune responsiveness and ANUG.J Dent Res 1985; 64: 197 12-George P. Barnes, William F. Bowles, Harold G. Careter : Acute necrotizing ulserative gingivitis: A survey of 218 cases: J Periodontol 1973:44:35-42 33 13-Çiçek Y. Ozgöz M. Çanakçı R: Streptococal gingivitis: A report of case with a desciption of a unique gingival prostesis. J Contemp Dent 2004:8:150-15 14-Armitage GC. Development of a classification system for periodontal diseases and conditions. Ann Periodontol. 1999;4(1):1-6. 15-Katz J, Guelmann M, Rudolph M, et. al. Acute streptococcal infection of the gingiva, lower lip, and pharynx--a case report. J Periodontol. 2002 ;73(11):1392-5. 16-Wirthlin MR, Keene HJ, Shklair IL. Gingivitis, bacterial plaque, and Streptococcus mutans in naval recruits from Saudi Arabia. J Periodontol. 1977;48(4):209-1 17-Simon JHS, Glick DH, Frank AL. The relationship of endodontic-periodontic lesions.J Periodontol 1972:43:202-208 18-Ilan R. James H. S.SimonDiagnosis, prognosis and decision-making in the treatment of combined periodontal-endodontic lessions Periodontogy 2000:34:2004:165-203 19-Pitt Ford TR, Torabinejad M, McKendry DJ, Hong C-U, Kariyawasam SP. Use of mineral trioxide aggregate for repair of furcal perforations. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1995:79:756-7 20-Langer B, Stein SD, Wagenberg B. An evaluation of rootresections. A ten-year study.J Periodontal 1981:52:719-722 21-Ross IF, Thompson RH Jr. A long term study of root retention in the treatment of maxillary molars with furcation invvolvment. J. Periodontol 1978:49:238-244 22- Adriaens PA, De Boever JA, Loesche WJ. Bacterial invasion in root cementum and radicular dentin of periodontally diseased teeth in humans. A reservoir of periodontopathic bacteria. J Periodontol 1988: 59: 222–230. 34 23- Adriaens PA, Edwards CA, De Boever JA, Loesche WJ. Ultrastructural observations on bacterial invasion in cementum and radicular dentin of periodontally diseased human teeth. J Periodontol 1988: 59: 493–50 24- Langeland K, Rodrigues H, Dowden W. Periodontal disease, bacteria, and pulpal histopathology. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1974: 37: 257–270. 25-Kipioti A, Nakou M, Legakis N, Mitsis F. Microbiological findings of infected root canals and adjacent periodontal pockets in teeth with advanced periodontitis. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1984: 58: 213–220. 26- Kobayashi T, Hayashi A, Yoshikawa R, Okuda K, Hara K. The microbial flora from root canals and periodontal pockets of non-vital teeth associated with advanced periodontitis. Int Endod J 1990: 23: 100–106. 27- Seltzer S, Bender IB, Ziontz M. The interrelationship of pulp and periodontal disease. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1963: 16: 1474–1490. 28- Simon JHS, Glick DH, Frank AL. The relationship of endodontic- periodontic lesions. J Periodontol 1972: 43: 202–208 29-Haug RH, Hoffman MJ, Indresano AT. An epidemiologic and anatomic survey of odontogenic infections. J Oral Maxillofac Surg 1991;49:976-80. 30-Indresano AT, Haug RH, Hoffman MJ. The third molar as a cause of deep space infections. J Oral Maxillofac Surg 1992:50:33-5; 35-6. 31-Leone SA, Edenfield MJ, Cohen ME. Correlation of acute pericoronitis and the position of the mandibular third molar. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1986;62:245-50. 32- Venta I, Turtola L, Murtomaa H, Ylipaavalniemi P. Third molarsas an acute problem in Finnish university students. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1993;76:135-40. 35 33- Halverson BA, Anderson WH 3rd. The mandibular third molar position as a predictive criteria for risk for pericoronitis: a retrospective study. Mil Med 1992;157:142-5. 34- Knutsson K, Brehmer B, Lysell L, Rohlin M. Pathoses associated with mandibular third molars subjected to removal. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod 1996;82:10-7. 35- Shicher H, Dubrul EL. Oral anatomy. 6th ed. St Louis: C.V. Mosby; 1975. p. 426. 36- Feifel H, Riediger D, Gustorf-Aeckerle R. High resolution computed tomography of the inferior alveolar and lingual nerves. Neuroradiology 1994;36:236-8. 37-Pawelzik J, Cohnen M, Willers R, Becker J. A comparison of conventional panoramic radiographs with volumetric computed tomography images in the preoperative assessment of impacted mandibular third molars. J Oral Maxillofac Surg 2002;60: 979-84. 38-Aya Ohshima at. Al. Anatomical considerations for the spread of odontogenic infection originating from the pericoronitis of impacted mandibular third molar: Computed tomographic analyses:oral surgey, oral medicine, oral pathology, oral radiology and endodontology:2004:98:589-596 39-A. Rajasuo, O. J. Sihvonen, M. Peltola, J. H. Meurman: Periodontal pathogens in erupting third molars of periodontally healthy subjects. Int. J. Oral Maxillofac. Surg. 2007; 36: 818–821. 40-Leung WK, Theilade E, Comfort MB, Lim PL. Microbiology of the pericoronal pouch in mandibular third molar pericoronitis. Oral Microbiol Immunol 1993: 8:306–312. 36 41-Gutie´rrez Pe´rez JL. Third molar infections. Med Oral Patol Oral Cir Bucal 2004: 9:120–125. 42-Sixou J-L, Magaud C, Jolivet-Gougeon A, Cormier M, Bonnaure-Mallet M. Evaluation of the mandibular third molar pericoronitis flora and its susceptibility to different antibiotics prescribed in France. J Clin Microbiol 2003:41: 5794–5797. 43-Rajasuo A, Jousimies-Somer H, Savolainen S, Leppanen J, Murtomaa H, Meurman JH. Bacteriologic findings in tonsillitis and pericoronitis. Clin Infect Dis 1996: 23: 51–60. 44-Mombelli A, Buser D, Lang NP, Berthold H. Suspected periodontopathogens in erupting third molar sites of periodontally healthy individuals. J Clin Periodontol 1990: 17: 48–54. 45-DeStefano F, Anda RF, Kahn HS, Williamson DF, Russell CM. Dental disease and risk of coronary heart disease and mortality. BMJ 1993: 306: 688–691. 37 ÖZGEÇMİŞ 1984 yılında İzmir’de doğdum. 1995 yılında Lütfü Akad İlköğretim Okulu’ndan mezun oldum. 1995 yılında Sabia Gökçen Ortaokulu’na başladım, 1998 yılında Konak Vali Vecdi Gönül Lisesi’ne başladım, 2001 yılında mezun oldum. 2002 yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ i kazandım. 38 39