nikaragua/ kolombiya kararı ışığında doğu akdeniz`deki

advertisement
BÖLGESEL GELİŞMELER
NİKARAGUA/
KOLOMBİYA KARARI
IŞIĞINDA DOĞU
AKDENİZ’DEKİ DENİZ
YETKİ ALANLARININ
SINIRLANDIRILMASI
Deniz hukuku alanında tarih boyunca yaşanan gelişmeler incelendiğinde, devletlerin
denizlere olan bağımlılığının gelecekte artacağı ve denizler üzerindeki egemenliğin kapsamının genişlemeye devam edeceği tahmine müsaittir. Bu durum, Doğu Akdeniz’deki
yapılacak olası bir sınırlandırmada Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan çıkarlarının
korunmasının önemine işaret etmektedir.
Yunus Emre AÇIKGÖNÜL
66
Kasım-Aralık Cilt: 6 Sayı: 65
Kasım-Aralık Cilt: 6 Sayı: 65
67
BÖLGESEL GELİŞMELER
D
oğu Akdeniz bölgesi tarih
boyunca ve günümüzde
siyasi, ekonomik ve stratejik bakımdan önemli bir konuma sahip olmuştur. ABD Jeolojik
Araştırmalar Merkezi’ne göre bölgede toplam rezervi 30 milyar varil
petrole eşdeğer doğal gaz ve petrol bulunduğu tahmin edilmekte
olup, bu potansiyelin Avrupa’daki
enerji dengelerini değiştirebileceği
uzmanlarca değerlendirilmektedir.
Yakın geçmişte keşfedilen doğal gaz
kaynakları, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) gerçekleştirdiği sondaj faaliyetleri ve Kıbrıs müzakerelerinde yaşanan gelişmeler,
bugün, Doğu Akdeniz’deki deniz
yetki alanlarının sınırlandırılmasını hiç olmadığı kadar önemli hale
getirmiştir.
Uluslararası Hukuk ve Doğu
Akdeniz
Deniz alanlarının sınırlandırılması hukuku, evrimi devam eden bir
branş olmanın yanı sıra, uluslararası
sözleşmelerde deniz alanı sınırlandırması yöntemine ilişkin somut ve
detaylı kurallar bulunmamaktadır.
Bu itibarla, deniz uyuşmazlıklarının tarafları birbirinden çok uzakta
iddialar ileri sürebilmekte, mevcut
esnek kuralları kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayabilmektedir.
Söz konusu durum, Doğu Akdeniz uyuşmazlığında kendini açıkça göstermektedir. Zira Yunanistan
ve GKRY’nin hak iddia ettiği alan
ile Türkiye’nin uluslararası hukuk
çerçevesinde sahip olması gereken
denizalanı arasındaki fark, Marmara bölgesinin yüzölçümünden
daha fazladır. Böyle devasa bir alan
üzerindeki haklarımızın korunmasının Türkiye’nin ulusal çıkarları
açısından ne derece önemli olduğu
izahtan varestedir.
GKRY ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’in sınırlandırılmasına
68
yönelik politikaları, Türkiye’yi,
Doğu Akdeniz’deki uzun ve kesintisiz kıyı hattına rağmen, dar bir
deniz alanına hapsetmeyi öngörmektedir. Zira Doğu Akdeniz’de
GKRY’nin Mısır, Lübnan ve İsrail’le yaptığı deniz alanı sınırlandırması antlaşmalarının yanı sıra,
Yunanistan’ın Mısır’la, GKRY’nin
de Yunanistan’la yeni deniz alanı
sınırlandırma antlaşması yapmaya çalıştığı artık bir sır değildir.
Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi
durumunda Türkiye, uluslararası
hukuk çerçevesinde sahip olması
gereken deniz alanlarının çok büyük bir kısmından mahrum edilmiş olacaktır.
Uluslararası hukukta, tıpkı kara
sınırları gibi, deniz sınırlarının sürekliliği ilkesi mevcuttur. Bu prensip çerçevesinde bir defa belirlenen
bir deniz sınırı, o denizler üzerindeki egemenliğin kaynağı olan kara
sınırı değişikliğe uğramadığı müddetçe geçerliliğini korumaktadır.
Bununla birlikte, GKRY ve Yunanistan’ın çabalarıyla Doğu Akdeniz’de oluşturulacak hukuka aykırı
olası bir statükonun değiştirilmesinin mevcut uluslararası sistemde ve
siyasi konjonktürde güçlüklerinin
bulunacağı ortadadır.
Uluslararası hukukun kıyı devletine denizler üzerinde tanıdığı
hak ve yetkiler nicelik ve nitelik
olarak çok genişlemiştir. Önceleri
yalnızca top menzili mesafesinde
sınırlı hak ve yetkilere sahip olan
kıyı devletleri, günümüzde 200 mil
mesafeye kadar olan alanda deniz
yüzeyi, deniz kütlesi ve deniz dibindeki toprak parçası üzerinde
hak ve yetkilere sahip olabilmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte şimdiden denizlerde suni adalar, havalimanları ve devasa platformlar inşa edilmekte, bu yapılar
üzerinde insan nüfusunun yaşamasına imkân sağlanabilmektedir. Bu
çerçevede, önümüzdeki yıllarda geleneksel yararlanma yöntemlerinin
ötesinde denizlerden ne derece ve
hangi şekilde faydalanılabileceği de
gelişmelere açık bir husustur. Ancak deniz hukuku alanında tarih
boyunca yaşanan gelişmeler incelendiğinde, devletlerin denizlere
olan bağımlılığının gelecekte artacağı ve denizler üzerindeki egemenliğin kapsamının genişlemeye
devam edeceği tahmine müsaittir.
Bu durum, Doğu Akdeniz’deki yapılacak olası bir sınırlandırmada
Türkiye’nin uluslararası hukuktan
doğan çıkarlarının korunmasının
önemine işaret eden diğer bir husustur.
Nikaragua/Kolombiya Kararının
Doğu Akdeniz’e Yansımaları
Uluslararası Adalet Divanı (Divan)
2012’de Doğu Akdeniz uyuşmazlığıyla benzerlikler taşıyan Nikaragua ile Kolombiya arasındaki deniz alanı sınırlandırması ihtilafını
çözüme kavuşturmuştur. Genel
olarak incelendiğinde söz konusu
kararda, deniz alanlarının sınırlandırmasında adalarla anakaraların
eşit statüde değerlendirilemeyeceği, anakara coğrafyasının adalar
karşısında üstünlüğe sahip olduğu,
özellikle ters tarafta konumlanmış
ve kendi anakarasından uzakta bulunan adaların çok daha sınırlı bir
deniz alanına sahip olması gerektiği vurgulanmıştır. (Nikaragua/
Kolombiya kararı, paragraf 215 ve
238)
Divan’ın söz konusu kararına
esas teşkil eden başlıca ilkelerin
ise ‘orantılılık’ ve ‘kesmeme’ ilkeleri olduğu görülmektedir. Divan,
orantılılık ilkesi uyarınca taraflara verilen deniz alanı ile tarafların
kıyı uzunlukları arasında makul
bir oranın bulunması lazım geldiğini, kesmeme ilkesi kapsamında ise anakaranın önünün diğer
Kasım-Aralık Cilt: 6 Sayı: 65
devletlerin adaları tarafından bloke
edilmemesi gerektiğini ortaya koymuştur. (Nikaragua/Kolombiya kararı, paragraf 229 ve 236) Sonuçta
Divan, Kolombiya adalarının etkisini kayda değer oranda sınırlamış,
Nikaragua anakarasına ise önemli
derecede deniz alanı bırakmıştır.
Divan’ın oybirliğiyle vardığı
Nikaragua/Kolombiya kararı, bugüne kadar ortaya konulmuş uluslararası yargı içtihatlarıyla uyumlu
bir şekilde verilmiştir. Bu açıdan
karar, konuya ilişkin yargı içtihatlarının günümüzde geldiğini noktayı
başarılı bir şekilde yansıtmaktadır.
Kararda ortaya konulan prensiplerin Türkiye’nin Doğu Akdeniz argümanlarını destekler, GKRY ve
Yunanistan’ın iddialarını ise reddeder nitelikte olduğu ifade edilebilir. Bu kapsamda Türkiye, Doğu
Akdeniz’deki en uzun kıyı hattına
sahip ülke olmasıyla orantılı olarak
daha fazla deniz alanına hak kazanmalı, Türkiye’nin denize açılımını
bloke eden/kesen Yunanistan’a ait
adalar sınırlı bir deniz alanına sahip olmalı, Anadolu yarımadasının
önündeki deniz alanları kesintiye
uğramadan makul ve dengeli bir
biçimde Türkiye’ye bırakılmalıdır.
Doğu Akdeniz’de Yapılacak Olası
Bir Sınırlandırma
Nikaragua/Kolombiya kararında
ortaya konulan temel ilkeler çerçevesinde Doğu Akdeniz’de yapılacak bir sınırlandırmada, hemen
Kaş (Antalya) açıklarında bulunan
Meis Adası’nın yalnızca karasuları
alanıyla çevrelenmesi uygun olacaktır. Zira yargı içtihatlarında,
kendi anakarasından kopuk konumda bulunan ve karşı devletin
deniz alanlarını bloke etme potansiyeli taşıyan adaların sınırlandırmada sınırlı bir deniz alanına sahip olduğu görülmektedir. (Manş
Denizi, Fransa/Kanada, Romanya/
Kasım-Aralık Cilt: 6 Sayı: 65
Türkiye, Doğu
Akdeniz’deki en uzun
kıyı hattına sahip ülke
olmasıyla orantılı
olarak daha fazla
deniz alanına hak
kazanmalı, Türkiye’nin
denize açılımını
bloke eden/kesen
Yunanistan’a ait adalar
sınırlı bir deniz alanına
sahip olmalı, Anadolu
yarımadasının
önündeki deniz
alanları kesintiye
uğramadan makul
ve dengeli bir
biçimde Türkiye’ye
bırakılmalıdır.
Ukrayna ve Nikaragua/Kolombiya
kararları).
Öte yandan, Yunanistan’ın iddia ettiği şekilde Doğu Akdeniz’in
batısında bulunan Girit, Çoban,
Kerpe ve Rodos adalarının Doğu
Akdeniz’e bakan yüzleriyle Türkiye anakarası arasında mutlak
eşit uzaklık hattı çizilmesi, Türkiye’nin güney istikametine olan
deniz alanlarını orantısız biçimde
kesecektir. Bahse konu kesme etkisinin giderilmesi ve Türkiye’nin
güney istikametine doğru denize
açılımının temin edilmesi için bu
adaların sınırlı bir deniz alanına sahip olması gerekmektedir.
Türkiye ile Mısır’ın karşılıklı
olduğu Doğu Akdeniz’in orta kesimindeki sınır ise her iki ülkenin
bu bölümdeki kıyı uzunlukları birbirine yakın olduğundan, Türkiye
ile Mısır arasında ortay hat esasına
göre yapılacaktır.
GKRY’nin kontrolündeki bölge ile Türkiye’nin deniz alanlarının
çakıştığı Kıbrıs adasının batısındaki kesimde, Türkiye’nin ilgili kıyı uzunluğu Kıbrıs adasının ilgili
kıyı uzunluğunun sekiz katından
fazladır. Nikaragua/Kolombiya
davasında yaklaşık sekiz kat olan
uzunluk farkından dolayı geçici
eşit uzaklık hattının Nikaragua
anakarasına üç kat fazla etki verilmek suretiyle kaydırıldığı dikkate
alındığında, bu bölümde çizilecek
geçici eşit uzaklık hattının da Türkiye lehine en az üç kat kaydırılması gerekecektir. Ancak bu kaydırma
dahi kendi başına yeterli olmayacak, Türkiye’nin güney istikametindeki deniz alanlarına erişiminin
sağlanabilmesi için -tıpkı Nikaragua/Kolombiya kararında olduğu
gibi- Türkiye lehine ayrıca ayarlama yapılması gerekecektir. (Nikaragua/Kolombiya kararı, paragraf
229 - 238).
Türkiye ile Kıbrıs adasının karşılıklı olduğu bölümde Türkiye ile
KKTC arasında hâlihazırda geçerli
ve meşru bir kıta sahanlığı bulunduğundan, bu bölümde ayrıca bir
sınırlandırma yapılmasına gerek
duyulmayacaktır.
Her halükarda, Doğu Akdeniz’in yarı kapalı bir deniz olması da dikkate alınarak, sınırlandırmanın ilgili devletler arasında
varılacak hakça bir anlaşmayla ve
barışçıl yöntemlerin şiar edinilmesi
suretiyle yapılması uluslararası hukukun ruhuna en uygun yaklaşım
olacaktır.
Dışişleri Bakanlığı, Vaşington Büyükelçiliği
* Bu makale, Dışişleri Bakanlığı’nın
resmi görüşü olmayıp, münhasıran
yazarın şahsi düşüncelerini yansıtmaktadır.
69
Download