Can Tutug TEZ - Açık Erişim Sistemi

advertisement
T.C.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
Tez Yöneticisi
Prof. Dr. Cengiz TUĞLU
REMİSYONDA BİPOLAR I BOZUKLUĞU VE
ERİŞKİN DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE
BOZUKLUĞU OLAN HASTALARIN UYKU
KALİTESİ VE SİRKADİYEN ÖZELLİKLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Can TUTUĞ
EDİRNE-2015
1 TEŞEKKÜR
Uzmanlık eğitimimde ve tez çalışmam
boyunca
katkılarından
dolayı
tez
danışmanım Prof. Dr. Cengiz TUĞLU’ya,
başta Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr.
Okan ÇALIYURT olmak üzere Anabilim
Dalımız öğretim üyeleri, Prof. Dr. Ercan
ABAY’a, Prof. Dr. Erdal VARDAR’a,
Yard. Doç. Dr. Yasemin GÖRGÜLÜ'ye,
Yard. Doç. Dr. Rugül KÖSE ÇINAR'a,
Yard. Doç. Dr. M. Bülent SÖNMEZ'e,
çalışma
arkadaşlarıma
ve
her
daim
yanımda olan eşim Busem'e teşekkür
ederim.
2 İÇİNDEKİLER
GİRİŞ VE AMAÇ ................................................................................................................ 1
GENEL BİLGİLER............................................................................................................ 3
BİPOLAR BOZUKLUK ................................................................................................ 3 DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU ............................... 10 GEREÇ VE YÖNTEMLER .......................................................................................... 20
BULGULAR ........................................................................................................................ 27
TARTIŞMA ......................................................................................................................... 33
SONUÇLAR ........................................................................................................................ 39
ÖZET ..................................................................................................................................... 41
SUMMARY ......................................................................................................................... 43
KAYNAKLAR.................................................................................................................... 45
EKLER
3 KISALTMALAR
ASRS
: Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim Ölçeği
BB
: Bipolar Bozukluk
CLOCK
: Circadian Locomotor Output Cycles Kaput
DEHB
: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
DSM-III
: Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Üçüncü Baskı
DSM-IV
: Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Dördüncü Baskı
DSM-5
: Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Beşinci Baskı
EUÖ
: Epworth Uykululuk Ölçeği
HAM-D
: Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği
ICD
: International Classification of Diseases (Uluslararası Hastalık Sınıflaması)
PUKİ
: Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi
PUKİ-ÖUSAÖ: Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Öznel Uyku Süresi Alt Ölçeği
PUKİ-UBAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Uyku Bozukluğu Alt Ölçeği
PUKİ-ULAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Uyku Latansı Alt Ölçeği
PUKİ-AUEAÖ: Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Alışılmış Uyku Etkinliği Alt Ölçeği
PUKİ-GİBAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Gündüz İşlev Bozukluğu Alt Ölçeği
PUKİ-UİKAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Uyku İlacı Kullanımı Alt Ölçeği
REM
: Rapid Eye Movement (Hızlı Göz Hareketleri)
SAÖ
: Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği
SAÖ-SYAÖ : Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Sabah Yorgunluğu Alt Ölçeği
SAÖ-YKZAÖ: Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Yataktan Kalkma Zorluğu Alt Ölçeği
SCID-I
: DSM-IV Eksen-I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu
WUDÖ
: Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği
YMDÖ
: Young Mani Derecelendirme Ölçeği
4 5 GİRİŞ VE AMAÇ
Bipolar bozukluk (BB) depresif, hipomanik, ya da manik dönemlerle giden,
tekrarlayıcı ve genellikle süregen seyirli bir duygudurum bozukluğudur (1). Yapılan
araştırmalar,
bipolar
bozukluğun
sirkadiyen
ritimle
doğrudan
ilişkili
olduğunu
göstermektedir. Bipolar bozukluk döngülerinin mevsimsel olup olmadığına bakılmaksızın
genellikle uyku süresindeki durumsal değişiklikler dikkati çekmektedir. Uyku süresinceki bu
değişimler, bozukluğun etiyolojisinde önemli rol oynamaktadır. Bipolar bozukluk tanılı
bireylerde yapılan araştırmalarda, uyku yoksunluğunun antidepresan etkili olduğu ancak
maniye yol açabileceği; uykunun ise depresif etkili olduğu gösterilmiştir (2).
Bipolar bozukluğun depresif, hipomanik ya da manik dönemlerinde sirkadiyen
ritimlerde ve uyku kalitesinde bozulma görüldüğü bildirilmiştir (3). Ancak son yıllarda
yapılan araştırmalarda; ataklar arası dönemde, remisyonda olan BB tanılı bireylerde
sirkadiyen ritimde ve uyku kalitesinde bozulma olduğu belirtilmiştir (4).
Boudebesse ve ark., iyilik dönemindeki bipolar bozukluk hastalarında sirkadiyen
tercihlerde akşamcıllık yönünde kayma olduğunu bildirmişlerdir (5). Plante ve Winkelman
(6) ise bipolar bozukluk tanılı bireylerde atak dönemleri dışında da uyku kalitesinde bozulma
olduğunu; bunun bozukluğun şiddetinden veya o esnada alınan ilaçların etkisinden bağımsız
olarak, bozukluğun nörobiyolojik bir özelliği olduğunu ileri sürmüştür. Sirkadiyen
tercihlerdeki değişikliği ve uyku kalitesindeki bozulmayı araştıran çalışmalar, çeşitli ölçek ve
testler kullanarak BB hastalarını, majör depresyon, şizofreni, dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğu
ve
diğer
psikiyatrik
bozukluk
karşılaştırmaktadır (7).
1 gruplarıyla
ve
sağlıklı
kontrollerle
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), erken çocukluk döneminde
başlayan, çekirdek belirtileri erişkinlikte de devam eden; süregen, gelişimsel bir psikiyatrik
bozukluktur. Çekirdek üç belirtisi dikkat eksikliği, dürtüsellik ve aşırı hareketlilik olmakla
birlikte erişkinlikte de sosyal, psikolojik alanlar ve eğitim/mesleki alanlarda sorunlarla
ilişkili olduğu bilinmektedir (7). Yapılan klinik araştırma ve gözlemler, DEHB tanılı
bireylerin yarısından fazlasında bu bozukluğun erişkinlik döneminde de sürdüğünü
göstermektedir (8).
Tıpkı BB tanılı bireylerde olduğu gibi DEHB tanılı bireylerde de sirkadiyen
ritimlerde ve uyku kalitesinde bozulma olduğu; ayrıca gündüz uykululuğunun %50 oranında
görüldüğü bildirilmiştir (9-11).
BB ve DEHB hastalarında benzer şekilde uyku miktarı ve uyku kalitesinde azalma,
uyku latansında uzama, akşamcıl sirkadiyen ritim özellikleri ve gündüz uykululuğu gibi
bulgular bildirilmiştir (4,5,7,9-11). Ayrıca erişkin bipolarların %9-35'inde DEHB eş tanısı
olduğu bilinmektedir. Bu sonuç, benzer bozuklukların aralarında nörobiyolojik bir ilişkili
olduğu konusunda ipuçları sunmaktadır (11).
Bizim bu çalışmadaki amacımız, polikliniğimiz tarafından takip edilen BB ve erişkin
tip DEHB tanılı hastaları, sirkadiyen ritim özellikleri, uyku kalitesi ve gündüz uykululuğu
açısından kendi içinde ve sağlıklı kontrol gruplarıyla karşılaştırmaktır.
2 GENEL BİLGİLER
BİPOLAR BOZUKLUK
Bipolar bozukluk, bireyin depresyon, mani ya da hipomani atağı yaşadığı süregen bir
bozukluk olup; seyri boyunca sosyal, mesleki ve eğitimsel işlevselliği önemli ölçüde
bozmakta ve yetiyitimine yol açmaktadır (1).
Tarihçe
Duygudurum bozuklukları yaklaşık üç bin yıldır insanlık tarihinin yaygın
hastalıklarından biri olarak bilinmektedir. Antik Yunan ve Latin eserlerinde ağır çökkünlük
ve taşkınlık nöbetleri geçiren bireylerden bahsedilmektedir. Mani ve melankoli terimleri ise
ilk kez Hipokrat tarafından kullanmıştır (1).
Orta çağda ise İbni Sina ruhsal çökkünlüğü tanımlayanlardan biri olmuş bu hastalığa
ilişkin olgu örnekleri vermiştir. 19. yüzyılda ise sinir bilimleriyle ilgilenen Fransız ve Alman
bilim insanları, mani ve melankolinin farklı türlerini ve farklı klinik belirtilerini psikoz
manyak depresif adı altında toplamışlardır. Hastalığın belirtilerinin gidiş ve sonlanışının
tanımlanmasını ise 1896 yılında Emil Kraepelin başarmıştır (12).
Majör depresif bozukluk ve Bipolar bozukluğun birbirinden ayrı iki hastalık olduğu,
ilk kez 1980 yılında oluşturulan Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı'nın
Üçüncü Baskısında (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Third Edition;
DSM-III) resmi olarak sınıflandırılarak belirtilmiş olup, her ikisi de afektif bozukluklar
sınıfında ele alınmaktadır (13,14). Ancak ilerleyen yıllarda yenilenen DSM-IV ile birlikte
duygudurum bozuklukları başlığı altında bipolar I, bipolar II, siklotimi ve başka türde
3 adlandırılamayan
bipolar
bozukluk
tanıları
oluşturulmuş,
DSM-IV
TR
(2000)
sınıflandırmasında ise genel tıbbi duruma bağlı bipolar bozukluk ve madde kullanımına bağlı
bipolar bozukluk alt tanıları da sınıflandırmaya eklenmiştir. DSM-5'te ise karma dönem bir
epizod olarak değil, bunaltılı sıkıntı ve doğum zamanı başlayan gidiş belirteçleri gibi bir
gidiş belirteci olarak değerlendirmeye alınmış; ayrıca tanımlanmış
ve tanımlanmamış
bipolar ve ilişkili bozukluklar alt kategorileri eklenmiştir (12).
DSM-5'e göre Bipolar I Bozukluğu Tanı Ölçütleri
A. En az bir mani dönemi için tanı ölçütleri karşılanmıştır.
B. Mani ve majör depresyon döneminin ortaya çıkışı şizoafektif bozukluk, şizofreni,
şizofreniform bozukluk, sanrılı bozukluk ya da tanımlanmış bir veya tanımlanmamış diğer
bipolar bozukluk ve ilişkili bozukluklarla daha iyi açıklanamaz (15).
Epidemiyoloji
Bipolar bozukluğun yaşam boyu görülme yaygınlığı %0.4-1.6 arasında değişmekle
birlikte, tüm bipolar spektrumu düşünülürse yaşam boyu yaygınlık %2.6-7.8 arasındadır
(16,17). Kültürel ve etnik gruplar arasında epidemiyolojik açıdan fark saptanmamıştır (18).
Cinsiyete göre dağılım açısından bipolar I bozukluk eşit dağılım gösterirken, bipolar II
bozukluğun kadınlarda daha sık gözlendiği belirtilmiştir (19).
Ortaya çıkan ilk manik atağın başlangıç yaşı erkeklerde ortalama 24.4 ve kadınlarda
24.8 olarak bulunmakla birlikte bu tablo hastaların yaklaşık %20-30'unda 21 yaşından önce
görülürken, hastaların yaklaşık %10'unda bulgular ilk kez 50 yaşından sonra ortaya çıkmakta
ve bu durum altta yatan organik bir patolojinin varlığı açısından şüphe uyandırmaktadır (2022). Depresif dönemlerin sıklığı kadın, manik dönemlerin sıklığı ise erkek hastalarda daha
fazla olmakla birlikte kadınlardaki başlangıç genellikle depresif, erkeklerdeki başlangıç ise
genellikle manik atak şeklindedir (19, 23).
Bipolar bozukluk; evli bireylere oranla, boşanmış ya da yalnız yaşayan bireylerde
daha sık gözlenmektedir (24). Bipolar bozukluğun bireyin sosyoekonomik durumuyla ilişkisi
hakkında daha yüksek sosyoekonomik sınıfta daha sık görüldüğü (25), daha düşük
sosyoekonomik sınıfta daha sık görüldüğü (26) ya da sosyoekonomik düzeyle ilişkili
olmadığına (27) ilişkin farklı araştırmalar bildirilmiştir.
4 Etiyoloji
Bipolar bozuklukta ailevi geçişin önemi bilinmektedir. Bipolar bozukluk tanılı
bireylerin birinci derece akrabalarında normal popülasyona oranla bipolar bozukluk tanısı
alma riskinin %3-8 arasında değiştiği bildirilmiştir (28). Ayrıca, unipolar depresyon tanılı
bireylerin birinci derece akrabalarındaki bipolar bozukluk tanısı alma riskinin yüksek olduğu
belirtilmiştir (29).
Yapılan araştırmalarda bipolar bozukluğu olan kişilerin birinci derece akrabalarında
unipolar depresyon görülme riski %14.1 ve BB görülme riski %8.7 olarak bildirilmiştir (30).
Bipolar bozuklukta yapılan ikiz araştırmalarında ise tek yumurta ikizlerinde eş hastalanma
oranının (%45-75), çift yumurta ikizlerine göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (31).
Bozukluğun kalıtımında genetik ve çevresel faktörlerin öneminin karşılaştırılması amacıyla
uygulanan evlat edinme araştırmalarında ise biyolojik akrabalardaki hastalık görülme
sıklığının, bireyin kendisini yetiştiren aileye oranla üç kat yüksek olduğu görülmektedir (32).
Ebeveyn araştırmalarında ise, ebeveynlerden birinin bipolar bozukluk tanısına sahip olması
durumunda çocuklarından birinde herhangi bir duygudurum bozukluğuna sahip olma
olasılığı %25, her iki ebeveynin de bipolar bozukluk tanısına sahip olması durumunda
çocuklarından birinde herhangi bir duygudurum bozukluğuna sahip olma olasılığı ise %5075 olarak bildirilmiştir (26).
Monoamin hipotezine göre, duygudurum bozukluklarının etiyopatogenezinde
biyolojik aminler de önemli rol oynamaktadır. Araştırmalar özellikle noradrenerjik ve
serotonerjik sistemde artış olduğunu belirtmektedir. Manik dönemde kanda 3-metoksi 4hidroksi fenil glikol düzeyinin arttığı ve bunun bir noradrenalin metaboliti olduğu
bilinmektedir. Depresyonda olduğu gibi manide de serotonin düzeyindeki değişim
gösterilmiştir (33).
Bipolar bozukluğun etiyolojisinde dopaminin de rol oynadığına ilişkin bazı kanıtlar
vardır. Son yıllarda nörotransmitterlerin belli gruplar halinde manik dönemde görülen bazı
bulgulardan sorumlu olduğu öne sürülmektedir. Hareketlilik artışından dopamin sorumlu
tutulurken, öfori noradrenalinle ilişkilendirilmiştir (34).
Yapılan araştırmalar, tıpkı majör depresyonda olduğu gibi bipolar bozuklukta
hücresel nöroplastisitedeki bozulmanın hastalığın etiyolojisindeki önemini vurgulamıştır.
Stres ve kortizol, hücresel plastisiteyi bozarak bazı nöronların hipoglisemi, eksitatör
aminoasit toksisitesi, doğrudan iskemi gibi hasarlara karşı korunma mekanizmalarını tahip
etmektedir ve sonuç olarak ölüm ya da atrofiyle açıklanabileceği düşünülmektedir (35).
Bipolar bozukluk tedavisinde kullanılan duygudurum dengeleyecilerden biri olan lityumun
5 hücre apopitozunu azalttığı bilinen Bcl-2 ve Beyinle İlişkili Nörotropik Faktör (Brainderived neurotropic factor, BDNF) düzeylerini arttırdığı ve
p53 ve Bax apopitotik
faktörlerin düzeylerini azalttığı bilinmektedir (36). Ayrıca Lityumun oksidatif stres nedenli
oluşan hücre hasarını engellediği ve N-asetil aspartat düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı
artışa sebep olduğu bildirilmiştir (37,38).
İkincil ileti sistemi ile ilgili olarak, bipolar bozukluk tanılı hastalar üzerinde yapılan
postmortem çalışmalarda; oksipital kortekste fosfotidilinozitol hidrolizinde azalma,
prefrontal, temporal ve oksipital korktekste G proteini etkinliği ve yoğunluğunda artış
saptanmıştır. Ayrıca prefrontal kortekste protein kinaz C etkinliğinde değişiklikler olduğu
bildirilmiştir (39).
Duygudurum bozukluklarında sıvı-elektrolit dengesinde bozulma olduğu varsayımı
ile ilişkili olarak BB’de Na-K ATPaz etkinliğinde azalma olduğu belirtilmiştir (39). Özellikle
manik atakta hücre içi sodyum düzeyinin arttığı, bununla birlikte iyilik halinde bu düzeyin
normale döndüğü bildirilmiştir. Ayrıca, bipolar bozukluk etiyolojisinde hücre içi kalsiyum
düzeyinin de rolünün bulunduğuna ilişkin araştırmalar mevcuttur (40).
Ateşlenme (Kindling) modeline göre geçirilen ilk manik ya da depresif dönemi
tetikleyen stresli yaşam olayları mevcut olmakla birlikte, bu durum sonraki hastalık
dönemlerinde beyinde bazı hücresel ve biyokimyasal değişikliklere yol açmaktadır ve bu
durum bireylerdeki stresör etkenlere karşı duyarlılığı artırarak stresle başa çıkma becerisini
azaltarak atak geçirmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu süreç bir kısır döngü oluşturarak atakların
sayı ve süresini uzatmaktadır (41).
Bipolar bozukluk etiyolojisini açıklamak amacıyla uygulanan beyin görüntüleme
araştırmalarında farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Periventriküler ak maddede hiperintens
lezyonlar bulunduğunu bildiren araştırmalar olmakla birlikte birlikte bu bulgunun bipolar
bozukluğa özgül olmadığı ancak bazı semptomlar için yordayıcı olabileceği düşünülmektedir
(42).
Eş Tanılar ve Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Birlikteliği
Bipolar bozukluk tanılı hastalarda en sık görülen eş tanılar obsesif-kompülsif
bozukluk, alkol kötüye kullanımı ve alkol bağımlılığı ve sosyal anksiyete bozukluğu olarak
bilinmektedir. Eş tanılar, cinsiyete göre değişim göstermektedir. Kadınlarda anksiyete
bozuklukları ve yeme bozukluğu eş tanıları daha sık görülürken, erkeklerde alkol ve madde
kullanım bozuklukları ile ilişkili tanılar daha sık görülmektedir. (43,44)
6 Bipolar bozukluk ve DEHB sıklıkla aynı anda bulunabilen bozukluklardır. Ortak
bulgular ve her iki bozukluğun aynı anda görülme oranı son yıllarda bu iki bozukluğun
birbirinin öncülü veya öncül belirtileri olabileceğini düşündürmektedir ve aralarındaki olası
ilişki yaş gruplarından bağımsız olarak giderek daha dikkat çekici hale gelmektedir. BB ve
DEHB eş tanısı bozuklukların seyrini olumsuz etkilemekle birlikte, olumsuz yaşam
olaylarına neden olmakta, iyilik dönemlerinin süresini kısaltmakta ve sonuç olarak yaşam
kalitesini bozmaktadır. Bu iki eş tanı, ayrıca anksiyete bozukluğu ve alkol bağımlılığı gibi
diğer eş tanıları alma oranını da arttırmaktadır (45). Bu iki hastalık arasındaki ilişkiyi
anlamaya yönelik çalışmalar henüz yetersizdir. Son yıllardayapılan araştırmalarda BB ve
Erişkin tip DEHB birlikteliğinin %9-35 gibi yüksek oranlarda görüldüğü bildirilmiştir (11).
Bipolar bozukluk ve DEHB hastalarında dikkatsizlik ve bununla ilişkili işlevsellik
kaybı, konuşma miktarında artma, yerinde duramama ve dürtüsellik gibi aynı anda bulunan
bulguların varlığı ve bu bulguların sıklıkla bir arada görülmesi bu iki bozukluk arasındaki
ilişki açısından ipuçları vermektedir (46, 47). Bipolar bozukluk tanısı alan ergenlerde %57
gibi yüksek oranlarda DEHB eştanısı bildirilmiştir (48). Adolesanlarda bipolar bozukluk
tanısı oldukça zor konmakta, DEHB ile ortak belirtileri nedeniyle iki bozukluğun ayrımı
sırasında sorun yaşanmaktadır. Bu sorunun, bozukluğun özellikle çocuklukta ve ergenlikte
kronik ve karma özelliklerle giden atipik bir süreç izlemesiyle ilgili olduğu düşünülmektedir
(49). DEHB tanısı alan 12 yaş altı çocuklarla yapılan bir izlem çalışmasında bipolar
bozukluk eş tanısı alma oranı % 11 olarak saptanmış, dört yıllık izlemde bu orana %12’lik ek
bipolar bozukluk tanısı alma oranı eklenmiştir (50). Erişkinlerde ileriye dönük geniş bir
izlem çalışmasında, bipolar hastalarda yaşam boyu DEHB eştanısı oranı %9.5 bulunmuştur
(51).
Bipolar bozukluk ve DEHB psikiyatrik bozukluklar içinde yüksek ailesel özellik
gösterenlerden ikisidir. Erişkin tip DEHB, Bipolar bozukluk ve sağlıklı kontrol grubunun
birinci derece yakınlarında yapılan bir araştırmada, DEHB tanılı bireylerin yakınlarında
DEHB oranı yüksek bulunmuş, ek olarak bipolar bozukluk eş tanısı alanların yakınlarında
bipolar bozukluk riski sağlıklı kontrol grubundan beş kat fazla saptanmıştır (52). Benzer
şekilde, bipolar bozukluk tanılı erişkinlerin çocuklarında yapılan çalışmalarda, DEHB ve
duygudurum bozukluğu tanısı alma riskinin arttığı belirtilmiştir (53). Bu bulgular ışığında
DEHB ve bipolar bozukluğun birbiriyle ilişkili bozukluklar olabileceği ve ortak
nörobiyolojilerinin olabileceği görüşü ileri sürülmektedir (49).
Bipolar bozukluk tanılı bireyler arasında DEHB eş tanısı alanlar, almayanlara göre
özellikle daha erken başlangıç, daha ağır emosyonel regülasyon bozukluğu yaşama, daha
7 fazla depresif ataklar geçirmekte ve işlevsellikte daha çok bozulma yaşamaktadır (54).
Ayrıca DEHB eştanılı bipolar bozukluk bireylerde tedavide kullanılan duygudurum
düzenleyicilere düşük yanıt oluştuğu belirtilmiştir (55). DEHB tanılı hastaların tedavisinde
kullanılan psikostimulanların bipolar bozukluğun gelişiminde ya da erken başlangıçlı bipolar
bozukluğa etken olabileceği bildirilmekte, ancak bazı çalışmalarda ise tam tersi
psikostimülan kullanımının fayda gösterebileceği ileri sürülmektedir (49, 56-58).
Seyir ve Prognoz
Bipolar bozukluk tanılı bireylerde; alkol ya da madde kötüye kullanımı veya
bağımlılığı eş tanısı, erken başlangıç, erkek cinsiyet, hastalık öncesi düşük işlevsellik düzeyi,
düşük sosyo-ekonomik düzeyde olma, hızlı döngülülük, ailede BB öyküsünün varlığı,
boşanmış ya da hiç evlenmemiş olma olumsuz prognoz yordayıcıları olarak bilinmektedir
(59).
Hastalarda iyilik halinde tama yakın iyileşme beklenmesine karşın, bazı artık
semptomlar ve zaman içinde duygudurumda dalgalanmalar sürmekte, bu da bipolar
bozukluğun kronik bir hastalık olduğunu vurgulamaktadır. Hastaneye sık yatış öyküsü, iyilik
dönemlerinde görülen artık bulgular, sık özkıyım girişimleri, yüksek işsizlik oranı, alkol ve
madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı, tıbbi hastalıklarla birliktelik gibi durumlar nedeniyle
bozulan yaşam kalitesi, prognozu olumsuz etkileyen faktörler arasında yer almaktadır
(60,61). BB tanılı bireyler, yaşam boyu hastalık sürelerinin %20'ye yakınını hastane
başvurularında ya da klinikte tedavi alarak geçirmektedirler. Hastalık süresince ortalama 2.2
yılda bir atak ortaya çıkmakta ve bu atak dönemleri 2-7 ay sürmektedir (62).
Bipolar bozukluk tanılı bireylerin uzun dönem takiplerinde hastaların %35’inin
işlevselliğinde önemli ölçüde bozukluk oluştuğu bildirilmiştir (63). İşlevsellikteki bozulma
oransal olarak gruplandırılacak olursa, hastaların 1/3’ünde sosyal işlevsellikte bozulma
gözlenmekte, 2/3’ünde işlevsellik belirgin olarak düşmekte, ve %45’i hastalık ve getirdiği
diğer sorunlar nedeniyle işlerini bırakmakta ya da değiştirmektedir. Bipolar bozukluk tanılı
bireylerin %60'ında hastaneye yatıştan ortalama 5 yıl sonra işlevselliğinde bozulma oluştuğu
saptanmaktadır. Zaman ve ilerleyen yaşla birlikte ile atak sayıları sıklaşmakta, ataklar
arasındaki süre azalmaktadır. BB tip I tanılı bireylerin bir yılda 4 ya da daha fazla hastalık
dönemi geçirenleri "hızlı döngülü" olarak adlandırılmakta ve bipolar bozukluğa sahip
bireylerde bu oran yaklaşık %15 olarak bulunmaktadır (59,64,65).
8 Bipolar Bozukluk, Sirkadiyen Ritim ve Uyku Kalitesi
Biyolojik ritimler, döngülerindeki süreye bağlı olarak alt sınıflara ayrılmışlardır.
Bunlar sirkadiyen, ultradiyen, infradiyen ve sirkannual ritimlerdir. Sirkadiyen ritimler,
hemen hemen bir gün (Lat: circa=yaklaşık, dies=gün) boyunca süren biyolojik ritimlerdir.
İnsanın en iyi gözlenen sirkadiyen ritmi uyku ve uyanıklık döngüsüdür. Erişkin bir birey
günde ortalama 8 saatini uykuda geçirirken, uyanıklık süresi ortalama 16 saattir. Ayrıca,
bedenin metabolizma hızı da ritmik olarak gün boyu değişir (66).
Sirkadiyen sistem, ritmi oluşturan bir pacemaker içermektedir ve bu pacemaker ile
ışık demetlerini ileten görsel veriler ve farklı çeşitlerde fizyolojik ve davranışsal ritim
yapılarını oluşturup düzenleyen götürücü yollar ilişkilidir. Günümüzde, en önemli
pacemaker anterior hipotalamusta bulunan suprakiazmatik çekirdek olarak belirlenmiştir
(67). Sirkadiyen ritimler, çevresel değişimlere metabolizmanın verdiği bir yanıt olmayıp,
endojen olarak üretilmektedirler. Bu ritimler, farklı ya da karşıt özellikli çevresel koşullara
maruz bırakılan bireylerde de devam etmektedir. Bu koşullarda biyolojik ritim devam
etmekle birlikte bir günlük süreçten sapma göstermektedir. Çevre koşullarının normal
aralıkta olduğu dönemlerde, zamana ilişkin çevresel ipuçları ve aydınlık-karanlık
değişiminin fark edilebilmesi ile bu salınım günlük olarak 24 saate ayarlanmaktadır.
Böylelikle zamana ilişkin çevresel ipuçları ile faz her gün düzenlenebilecektir (68).
Bipolar bozuklukta döngüler, mevsimsel olsun ya da olmasın, genellikle uykuuyanıklık döngüsündeki ve uyku süresindeki değişimlerle belirlenir. Uykudaki bu
değişimler, bozukluğun etiyolojisinde ve mekanizmasının açıklanmasında önemli rol
oynamaktadır.
Bipolar
bozukluk
tanılı
bireylerde
yapılan
araştırmalarda,
uyku
yoksunluğunun antidepresan etkili olduğu ve maniye yol açma riski taşıdığı; uykunun ise
depresan etkisinin bulunduğu kanıtlanmıştır. Öte yandan, bipolar bozukluğun doğal seyrinde,
uykunun kısaldığı durumda maninin tetiklenebileceği ya da kötüleşebileceği, uyku
miktarındaki uzamanın ise depresyonu tetikleyebileceği ya da kötüleştirebileceği
bilinmektedir (51,66,67).
Bipolar bozukluk tanılı bireylerde, manik dönemde azalmış uyku ihtiyacı olduğu
bilinmektedir. Bipolar depresyonda ise genellikle insomnia ve hipersomnia görülmekte, uyku
kısıtlaması ödül duyarlılığını azalttığı için depresyon daha da kötüleşmekte ve kısır döngü
oluşmaktadır. Manide ise uyku kaybı ile ödül arayışı ilişkisi pozitif geribildirim üzerine
kuruludur (69).
Hem manik, hem de depresif dönemde hızlı göz hareketleri (Rapid Eye
Movement=REM) dönemine ait anomaliler; kısa latans ve artmış yoğunluk tespit edilmiştir.
9 Bipolar bozukluktaki uyku bozukluklarını hedefleyen tedaviler nüksü önlemede etkili
bulunmuştur (70,71). Son yıllarda yapılan araştırmalar, sirkadiyen genlerdeki polimorfizmin
bipolar bozukluk semptomları ile ilişkisini ortaya koymaktadır. CLOCK (Circadian
Locomotor Output Cycles Kaput) gen mutasyonlarının bipolar bozukluk ve DEHB tanılı
bireylerin önemli kısmında mevcut olduğu saptanmıştır (72-74). Bu bağlamda son yıllarda
BB tedavisinde genetik modaliteler ön plana çıkmaktadır. Lityum, sirkadiyen saatin santral
düzenleyicisi olan GSK-3 β geni ile sirkadiyen ritmi düzenler (75). Valproik asit de lityuma
benzer şekilde intrasellüler mekanizmalarla sirkadiyen düzenlemede etkilidir (76).
Bipolar bozukluk tanılı bireylerin bir kısmında uyku bozuklukları ve sirkadiyen ritim
dengesizliğinin hastalar remisyondayken de devam ettiği öne sürülmüştür (77). Hallam ve
Nurnberger, ışığa biyolojik duyarlılığın; melatoninin gece yarısı baskılanması ile
saptandığını ve melatonin yanıtı ile bipolar bozukluğa yatkınlık arasında ilişki olduğunu
belirtmiştir (77,78). Bipolar bozukluk tanılı ötimik bireylerde, melatonin salgısında
sirkadiyen fazda gecikme tespit edilmiştir. Bu hastalar sağlıklı popülasyona oranla daha
akşamcı kronotipe sahip olarak bulunmuştur. Ayrıca vücut ısısı, melatonin, kortizol,
tirotiropin, aktivite gibi ritimlerin de bipolar bozukluk dönemlerinde değiştiği belirtilmiştir
(79,80). Son yıllarda yapılan araştırmalarda bipolar bozukluğun seyrinin uyku bozuklukları
ve azalmış REM yoğunluğu ile tahmin edilebileceği bildirilmiştir (81). Psikososyal
tedavilerin REM yoğunluğunu azalttığı ve düzelmiş sosyal ritmin bipolar bozuklukta
yinelemeyi azaltıcı etkisinin olduğu belirtilmiştir (82).
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu çocukluk çağında başlayan, yaşam boyu
etkisi gözlenen, süreğen gidişli bir nöropsikiyatrik bozukluktur. Dikkat eksikliği, aşırı
hareketlilik ve dürtüsellik çekirdek semptomları olmakla birlikte erişkinlikte psikolojik,
sosyal ve mesleki alanlarda sorunlarla ilişkili olduğu bilinmektedir (7). Klinik araştırma ve
gözlemler, DEHB tanılı çocukların yarısından fazlasında erişkinlik döneminde de bu
bozukluğun klinik olarak sürdüğünü göstermektedir (8).
Tarihçe
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuna ilişkin ilk tanımlamalara, ilk kez 18. yy’da
“kötü çocuklar”, 19. yy’da ise “çılgın aptallar”, “dürtüsel çılgınlık”, “yetersiz baskılanım”
ifadeleri şeklinde rastlanmaktadır (83). Daha sonra ilk kez klinik bir sendrom olarak 1902'de
George Still tarafından “Ahlaki Kontrol Defekti” adı dikkat ve odaklanmaya ilişkin sorunlar,
10 aşırı hareketlilik ve öğrenme güçlükleri ve davranım bozukluklarını içeren bir sorun kümesi
olarak tanımlanmış ve patogenezinde genetik faktörler ile çevresel faktörlerin rol oynadığı
bildirilmiştir (84,85). Birinci Dünya Savaşı sonrasında gelişen ensefalit epidemisi sonrası,
ensefalit geçiren çocuklarda bu hastalıktan sonra gelişen ve George Still’in tanımladığı bazı
semptomları barındıran; dürtüsel ve antisosyal davranışlar, aşırı hareketlilik ve duygusal
değişiklikleri Khan ve Cohen 1934 yılında organik olarak ele alarak bu semptom kümesinin
beyin sapındaki bir hasara bağlı olarak oluşabileceğini düşünmüşlerdir. Bradley 1937'de,
bazı çocukların aşırı hareketlilik bulgularının bir amfetamin türevi olan benzedrin tedavisiyle
düzeldiğini görüp, bu duruma “Minimal Beyin Disfonksiyonu” adını vermiştir (85,86).
Bilimsel sınıflandırma ilk kez Amerikan Psikiyatri Birliği, DSM-II (1968)
sınıflandırmasında, "Çocukluk Döneminin Hiperaktif Reaksiyonu" olarak yapılmıştır. DSMIII (1980), ise DEHB'yi hiperaktivitenin eşlik ettiği ve eşlik etmediği tipler olarak iki alt
gruba bölereş tanımlamıştır. DSM-III-R (1987) ve DSM-IV, DEHB'yi "Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu" olarak tanımlamıştır (13,14). DSM-5'te yapılan isimlendirme
"Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu" olup, bozukluk “dikkatsizliğin baskın olduğu
görünüm”, “hiperaktivite ve dürtüselliğin baskın olduğu görünüm” ve "bileşik görünüm"
olarak temel alt gruplar halinde incelenmiştir (15). Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ)
International Classification of Diseases–9 (ICD–9) sınıflamasında bu bozukluk "Hiperkinetik
Sendrom" adı ile yer almış, ICD-10'da "Hiperkinetik Bozukluk" olarak tanımlanmıştır. ICD–
9 ve ICD-10'daki temel belirtiler arasında dürtüselliğe yer verilmemiştir (87,88).
Tanı Ölçütleri ve Klinik Özellikler
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun temel özelliği benzer gelişim
düzeylerindekilere göre daha şiddetli ve sık olduğu gözlenen hiperaktivite-dürtüselliğin
ve/veya sürekli, kalıcı olarak giden dikkatsizlik örüntüsünün olmasıdır. Bozukluğun çekirdek
belirtilerinden dikkat eksikliği ya da hiperaktivite-dürtüsellik belirtilerinin en azından bir
kısmının 12 yaşından önce varlığı gerekmektedir. Ancak çoğu bireyde tanı koymak için
belirtilerin uzun yıllar sürmesi gerekmektedir. Bulgular ve yol açtıkları yetiyitiminin en az
iki ortamda (örn. işte, okulda ya da evde) gözlenmesi gerekmektedir. DSM-5'e göre DEHB
tanı ölçütleri gösterilmektedir (15).
DSM-5'e göre Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanı Ölçütleri
A. Aşağıdakilerden (1) ya da (2) ile belirli, işlevselliği ya da gelişimi bozan,
süregiden bir dikkatsizlik ya da aşırı hareketlilik-dürtüsellik örüntüsü:
11 1. Dikkatsizlik: Gelişimsel düzeye göre uygun olmayan ve toplumsal ve işle/okulla
ilgili etkinlikleri doğrudan olumsuz etkileyen, aşağıdaki altı (ya da daha çok) belirti en az altı
aydır sürmektedir. (17 yaşında ya da yaşı daha büyük olanlarda tanı koymak için en az beş
belirtinin olması gerekir.)
a. Çoğu zaman dikkatini ayrıntılara veremez ya da okul ödevlerinde, işlerinde ya da
diğer etkinliklerde dikkatsizce hatalar yapar.
b. Çoğu zaman üzerine aldığı görevlerde ya da oynadığı etkinliklerde dikkati dağılır.
c. Doğrudan kendisine konuşulduğunda çoğu zaman dinlemiyormuş gibi görünür.
d. Çoğu zaman yönergeleri izlemez ve okul ödevlerini, ufak tefek işleri ya da
işyerindeki görevlerini tamamlayamaz (karşıt olma bozukluğuna ya da yönergeleri
anlayamamaya bağlı değildir) .
e. Çoğu zaman üzerine aldığı görevleri etkinlikleri düzenlemekte zorluk çeker.
f. Çoğu zaman sürekli mental çabayı gerektiren görevlerden kaçınır, bunları sevmez
ya da bunlarda yer almaya karşı isteksizdir.
g. Çoğu zaman üzerine aldığı görevler ya da etkinlikler için gerekli olan şeyleri
kaybeder (örn. oyuncaklar, okul ödevleri, kalemler, kitaplar ya da araç-gereçler).
h. Çoğu zaman dikkati dış uyaranlarla kolaylıkla dağılır.
i. Günlük etkinliklerinde çoğu zaman unutkandır.
2. Aşırı hareketlilik ve dürtüsellik: Gelişimsel düzeye uygun olmayan ve toplumsal
ve okulla/işle ilgili etkinlikleri doğrudan olumsuz etkileyen, aşağıdaki altı (ya da daha çok)
belirti en az altı aydır sürmektedir. (17 yaşında ya da yaşı daha büyük olanlarda tanı koymak
için en az beş belirtinin olması gerekir.)
a. Çoğu zaman elleri ayakları kıpır kıpırdır ya da oturdugu yerde kıpırdanıp durur.
b. Çoğu zaman sınıfta ya da oturması beklenen diğer durumlarda oturduğu yerden
kalkar.
c. Çoğu zaman uygunsuz olan durumlarda koşuşturup durur ya da tırmanır
(ergenlerde ya da erişkinlerde öznel huzursuzluk duyguları ile sınırlı olabilir).
d. Çoğu zaman sakin bir biçimde, boş zamanları geçirme etkinliklerine katılma ya da
oyun oynama zorluğu vardır.
e. Çoğu zaman hareket halindedir ya da bir motor tarafından sürülüyormuş gibi
davranır.
f. Çoğu zaman çok konuşur.
g. Çoğu zaman sorulan soru tamamlanmadan önce cevabını yapıştırır.
h. Çoğu zaman sırasını bekleme güçlüğü vardır.
12 i. Çoğu zaman başkalarının sözünü keser ya da yaptıklarının arasına girer. (ör.
başkalarının konuşmalarına ya da oyunlarına burnunu sokar)
B. İşlevsel bozulmaya yol açmış olan bazı hiperaktif-impulsif semptomlar ya da
dikkatsizlik semptomları 12 yaşından önce de vardır.
C. İki ya da daha fazla ortamda semptomlardan kaynaklanan bir bozulma vardır (ör.
işte, okulda ve/veya evde).
D. Toplumsal, okuldaki ya da mesleki işlevsellikte klinik açıdan belirgin bir bozulma
olduğunun açık kanıtları bulunmalıdır.
E. Bu semptomlar sadece şizofreni ya da başka bir psikotik bozukluğun gidişi
sırasında ortaya çıkmamaktadır ve başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz (15).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, daha baskın olan belirti kümesine göre üç
alt gruba ayrılmaktadır:
1. DEHB, bileşik görünüm
2. DEHB, dikkatsizliğin baskın olduğu görünüm
3. DEHB, hiperaktivite-dürtüselliğin önde geldiği görünüm (15).
DSM-5 tanı ölçütlerine göre erişkin dönemde DEHB tanısının konulması açısından
birtakım güçlükler bulunmaktadır. Mevcut ölçütlerin bazılarının çocukluk dönemini
kapsayacak özellikleri içermesi ve bu özelliklerin erişkin döneme uygulanabilirliğinin
olmayışı bu güçlüklerden biridir. Ayrıca, bu ölçütlerin aynı zamanda diğer psikiyatrik
bozuklukların bulgularıyla örtüşüyor olması; çalışmacıları farklı tanı modelleri oluşturma
arayışına yönlendirmiştir. Wender ve arkadaşlarının geliştirmiş olduğu Utah ölçütleri
bunlardan biri olup, günümüzde erişkin tipi DEHB tanısının konmasında değerlidir (89)
Utah Ölçütlerine Göre Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Tanı
Ölçütleri
Çocukluk çağında DEHB öyküsünün olması ve erişkin dönemde aşağıdakilerden A
ve B belirtilerinin olması ve buna diğer belirtilerden en az ikisinin eşlik etmesi gerekir:
A. Motor hiperaktivite
B. Dikkat eksikliği
C. Dürtüsellik
D. Dağınıklık, planlama/organizasyon sorunları
E. Strese tahammülsüzlük, aşırı tepkisellik
F. Duygudurumda değişkenlik
G. Çabuk parlama/kolay öfkelenme
13 H. İlişkili özellikler; evlilik problemleri, zekası ve eğitiminden beklenenden daha
düşük mesleki ve akademik başarı, alkol ya da madde kötüye kullanımı, psikoaktif ilaçlara
karşı tipik olmayan yanıtlar, aile öyküsünde aile bireylerinde çocukluk çağı DEHB öyküsü,
antisosyal kişilik bozukluğu ve Briquet Sendromu varlığı (85,89).
Epidemiyoloji
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, çocukluk çağında en sık tanısı konan
psikiyatrik bozukluk olup, DSM-IV tanısal sınıflandırma sistemindeki değişiklikler
sonrasında DEHB’nin üç alt tipe ayrılması ile birlikte, bozukluğun prevalansı DSM-III-R’de
%3–5 arasındayken, DSM-IV'te %12’ye yükseltmiştir. Bu yükselişin DSM-IV’te tanımlanan
alt tipler nedeniyle olduğu öne sürülmektedir (90). DSM-IV tanı ölçütleri baz alınarak
uygulanan son epidemiyolojik çalışmalarda, ABD’de 5–19 yaş aralığındaki bireylerde %7.4
(91); Brezilya’da 12–14 yaş aralığındaki bireylerde %5.8 (92); Hollanda’da 6–8 yaş
aralığındaki çocuklarda %3.8 (93); Avustralya’da 6–17 yaş aralığında %7.5 (94) olarak
bulunmuştur.
Ülkemizde yapılan epidemiyolojik araştırmalardan, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Psikiyatrisi Polikliniği'ne başvuranların değerlendirildiği klinik örneklemde yapılan
çalışmada kliniğe başvuranlarda oran %10 bulunmuştur. (95). Erişkin DEHB yaygınlığı ile
ilgili yapılan çalışmalar yeterli değildir. Uluslararası epidemiyolojik çalışmalardan birinde,
ülkeler arasında farklı yaygınlık oranları bildirilmekle beraber, erişkin DEHB’nin yaygınlığı
ortalama %3.4 olarak bulunmuştur (96). Erişkinlerde kadın/erkek oranı ise yaklaşık 1.0/1.5
olarak saptanmıştır (97). Ülkemizde erişkin DEHB ile ilgili tüm toplumu kapsayan
epidemiyolojik çalışmalarından çok, genellikle özel hasta gruplarında ya da DEHB’li
çocukların ebeveynlerinde saptanan veriler mevcuttur. Alkol bağımlılığı tanısı alan
bireylerde %25, BB tanılı bireylerde %15.9-16.3; DEHB tanılı çocukların ebeveynlerinde ise
%24.3-43.5 oranında erişkin DEHB tespit edilmiştir (11,98-102).
Etiyoloji
Birçok psikiyatrik bozuklukta genetik araştırmalar evlat edinme araştırmaları ve aile
araştırmaları üzerinden yürütülmektedir. DEHB'de genetik geçişe ilişkin henüz kesin
sonuçlar bildirilmemiştir. Bununla birlikte yapılan araştırmalarda birinci derece akraba
olanlarda bu bozukluğun daha sık görüldüğü, dizigot ikizlere göre monozigot ikizlerde
anlamlı ölçüde daha sık görüldüğü, DEHB olan çocukların kardeşlerinde, bozukluğun
topluma göre iki kat sık görüldüğü bildirilmiştir. Evlat edinme çalışmalarının da ailesel
14 geçişi desteklediği gösterilmiştir (103,104).
Birçok psikiyatrik bozuklukta olduğu gibi DEHB’nin oluşumunda birden çok genin
katkısı olduğu düşünülmektedir (105). DEHB’de moleküler genetik çalışmalarında incelenen
genler içinde en çok üzerinde durulan ve ilişki taşıyan bulguların tespit edildiği genler;
dopamin taşıyıcı protein geni ve dopamin D4 reseptör geni olarak bildirilmiştir (106).
DEHB'nin ilk kez tanımlanmasından bu yana, santral sinir sistemi hasarı nedenli
geliştiğine dair düşünceler öne sürülmekte ve yapılan çalışmalarla birlikte bu bozukluğun
nöroanatomik kökenleri aydınlatılmaktadır. DEHB tanılı bireylerde konvülziyon gelişme
sıklığının topluma oranla yüksek olması, silik nörolojik bulgular ve özgün olmayan bazı
EEG bozukluklarının vrlığı da bu düşünceyi desteklemektedir (107). DEHB tanılı bireylerde
gözlenen dürtüsellik ve aşırı hareketliliğin, motor aktiviteden sorumlu olan nigrostriatal
dopamin yolağı ile ilişkili olabileceği ve dikkat eksikliği semptomlarından mezokortikal
dopamin yolağının ve prefrontal bölgeye uzanan noradrenerjik nöronlarda görülen işlev
bozukluğunun sorumlu olabileceği öne sürülmektedir (104, 108).
Özellikle DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların etki mekanizmalarında yola çıkılarak
yapılan araştırmalarda, DEHB tanılı çocuklarda özellikle DA ve noradrenalin başta olmak
üzere, çeşitli nörokimyasal madiyatörlerdeki değişimlere ilişkin araştırmalar bulunmaktadır
(108). Farmakolojik araştırmalarda tedavide kullanılan psikostimülan ilaçların, sinaptik
aralıkta dopamin ve noradrenalinin etkilerini arttırdığı, trisiklik antidepresanların da
norepinefrin geri alım inhibisyonuyla DEHB bulgularını iyileştirdiği bildirilmiştir (109).
DEHB etiyolojisinde biyolojik faktörlerin rolünün önemi bilinmektedir; bununla
birlikte psikososyal etkenlerin de özellikle altta yatan biyolojik yatkınlığa etki ederek
bozukluk üzerinde önemli rolü olduğundan söz edilebilir (85). DEHB ile ilişkili olduğu
saptanan çevresel faktörlerin başında prematürite gelmektedir (110). Düşük doğum ağırlığı
(111,112) ve perinatal dönemde sigara tüketimine maruziyetin (113,114) çocuklukta DEHB
tanısı almak için risk faktörleri olabileceği yönünde sınırlı kanıtlar bulunmaktadır. Ancak
gebelikte annedeki psikiyatrik sorunlar, perinatal dönemde ilaç ve/veya alkol maruziyeti,
emzirme süresi, travmatik beyin hasarı ve prenatal komplikasyonlar ile DEHB arasındaki
bağlantının aydınlatılması için ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır (115).
Eş Tanılar
Yapılan epidemiyolojik araştırmalar, DEHB tanılı bireylerde, topluma kıyasla diğer
ek psikiyatrik bozukluk eş tanısı alma riskinin yüksek olduğunu belirtmektedir. Bunlar;
anksiyete, duygudurum, karşıt olma - karşıt gelme ve iletişim bozukluklarını içermektedir
15 (116). Çocuklarda olduğu gibi, erişkin tip DEHB tanısı alan bireylerde de, eş tanı alma
oranının fazla olduğu tespit edilmiştir. Erişkin DEHB tanılı bireylerde en sık görülen eş
tanılar anksiyete bozuklukları, duygudurum bozuklukları, alkol ve madde kötüye kullanımı
ve/veya bağımlılığı ve antisosyal kişilik bozukluğudur (117,118). Erişkin DEHB tanılı
bireylerde, BB tanısı alma oranı %9–35 olarak saptanmıştır. Ek olarak, DEHB eş tanısı olan
bipolar bozukluk hastaların, olmayanlara oranla daha fazla psikiyatrik eş tanı aldığı ve bu
hastalarda BB’nin ortalama 5 yaş daha erken başladığı, DEHB’nin BB prognozuna olumsuz
etkisinin olduğu ve sonuç olarak diğer psikiyatrik bozuklukların oluşumuna zemin
hazırladığı belirtilmiştir (119-122).
Erişkin DEHB’de majör depresif bozukluk eş tanısı alma oranı %18–38 olarak
bildirilmiştir (118). Ancak DEHB'de saptanan sık depresyon eş tanısı alma oranlarının
kronik olarak başarısızlık ve ilişkisel sorunlara sekonder gelişip gelişmediği ya da bunun
ortak bir biyolojik yatkınlıktan ileri gelip gelmediği halen tartışılmaktadır (123).
Erişkin DEHB tanılı bireylerde alkol ve madde kullanımına ilişkin bozuklukların
topluma oranla daha sık görüldüğü bilinmektedir (124). DEHB tanısı alan bireylerde madde
kötüye kullanımı tanısının bulunma olasılığı %10, yaşam boyu herhangi bir maddeyi
kullanma olasılığı %50 olarak bulunmuştur (125). DEHB tanılı erişkinler arasında yapılan
araştırmalardan birinde alkol bağımlılığı ya da alkol kötüye kullanımının %36 oranında,
kannabis ve türevlerinim kullanımının %21 oranında, kokain ve diğer uyarıcı maddelerin
%11 oranında ve çoklu ilaç kullanımının %5 oranında olduğu tespit edilmiştir (124). Ayrıca,
DEHB tanısı alan erişkinlerdeki sigara tüketimi oranları, DEHB tanısı bulunmayanlara göre
göre 3 kat daha fazla olduğu ve bu bireylerin sigara tüketimini bırakmalarının daha zor
olduğu bildirilmiştir (126).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanılı bireylerde kişilik bozuklukları da
sağlıklı bireylere göre daha sık görülmektedir. DEHB tanılı hem çocuk, hem de erişkin
bireylerde antisosyal kişilik bozukluğu görülme oranı %10–23 aralığında bildirilmiştir (127).
Cezaevinde yatan ergenler ve genç erişkinlerde ise DEHB görülme sıklığı %4–72 oranında
bildirilmiştir. Ek olarak, DEHB tanılı bireylerde sınır kişilik bozukluğu tanısının da artmış
olduğuna ilişkin kanıtlar vardır (128).
Seyir ve Prognoz
Çocukluk döneminde DEHB tanısı almış olan bireylerin yaklaşık %80'inin ergenlik
döneminde de DEHB semptomlarını barındırdıkları, bu bireylerin %30-65'inin ise
erişkinlikte de DEHB tanısı aldığı bildirilmiş; ayrıca uzun dönem izlemlerde dürtüsellik ve
16 hiperaktivite bulgularına oranla dikkat eksikliği semptomlarının daha kalıcı olduğu
saptanmıştır. Yapılan araştırmalar, DEHB semptomlarının şiddet ve sıklığının yaşla
azaldığını ancak işlevsellikteki bozulmanın her dönemde dikkati çektiğini belirtmektedir
(85,119).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanılı bireylerdeki çekirdek bulgular olan
dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik; süreç içinde erişkinlikte de duygudurum
regülasyonu ve yürütücü işlevlerde bozulmaya ve önemli ölçüde yetiyitimine sebep olur.
Motivasyon, planlama ve organize etme alanlarındaki güçlükler, mental performans
gerektiren görevleri yerine getirirken zorlanmayı ve buna bağlı olarak güdülenme kaybıyla
giden kısır döngüyü içerir (129,130).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanılı erişkinlerin yaklaşık 1/3'ünün süregen
olarak sosyal ve mesleki sorunlar yaşadığı, 1/3'ünün eşikaltı sorunlar yaşadığı, 1/3'ünün ise
erişkinlik yıllarını sorunsuz geçirdikleri öne sürülmüştür. DEHB tanılı erişkinlerin yaklaşık
%60’ında DEHB semptomları sürmekte ve akademik, sosyal ve mesleki sorunlar
yaşamalarına sebep olmaktadır (85, 123).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu prognozu üzerine olumlu faktörler:
Entelektüel kapasitenin iyi olması, başarılı özgeçmiş öyküsü, kadın cinsiyet, psikiyatrik eş
tanının olmaması, dikkat eksikliğinin baskın olduğu tip olma, daha düşük dürtüselliğin ve
destekleyici çevrenin varlığıdır. Olumsuz etkenler: Psikiyatrik eş tanı, aşırı dürtüsellik,
alkol/madde kötüye kullanımı, entelektüel kapasitenin düşük olması ve çevresel desteğin
olmayışı olarak belirtilebilir (131).
Dikkat EksikliğI Hiperaktivite Bozukluğu, Sirkadiyen Ritimler ve Uyku Kalitesi
Son yıllarda, DEHB ile uyku kalitesi arasındaki negatif ilişkiyi gösteren araştırmalar
mevcuttur. DEHB tanılı çocuklarda, topluma göre uyku bozukluklarının sıklığının arttığı
bildirilmiş olup; bunlar REM uykusunun süresinde azalma, uyku latansında uzama,
nokturnal aktivitede artma ve gündüz uykululuğu olarak açıklanmıştır. Uyku bozukluklarının
DEHB tanılı bireylerdeki dikkatsizlik ve dürtüsellik semptomlarını şiddetlendirebileceği
belirtilmiştir (132).
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanılı çocuklarda uyku bozukluğu gelişme
sıklığı %25-%54 arasında bildirilmiştir (133,134). Ayrıca, DEHB tedavisinde kullanılan
psikostimülan ilaçların da uyku kalitesini bozabileceğine ilişkin araştırmalar mevcuttur
(135). DEHB tanılı genç erişkinlerde sirkadiyen ritim, uyku verimi ve süresine ilişkin
sorunlar gözlenmesinden hareketle, agomelatinin DEHB semptomları üzerine etkilerini
17 araştırmak amacıyla yaşları 17-19 arasında değişen, 10 genç erişkinde plasebo-kontrollü
araştırmada, agomelatinin DEHB'de kullanılan diğer ilaçlara alternatif olabileceği öne
sürülmüştür (136). Agomelatinin DEHB'de sirkadiyen ritmi ve uykuyu düzenleyerek bazı
semptomatik faydalar sağlayabileceği düşünülmektedir (132). Erişkin DEHB tanılı
bireylerde de tıpkı çocuk ve ergen hastalarda olduğu gibi uyku bozuklukları sık görülmekte
olup; yaşam boyu herhangi uykuya dalma ya da uyanma güçlüğü yaşama oranı %70 olarak
bildirilmiştir. (137,138) Ayrıca, DEHB'li erişkinlerin kendi bildirimlerinden yola çıkılarak
yapılan araştırmalarda da sirkadiyen tercihlerinin toplum geneline göre daha geç olduğu, bir
başka deyişle akşamcı tipte oldukları ortaya konmuştur (139). Bundan yola çıkarak DEHB
tanılı erişkinlerde kronoterapötik yaklaşımlarda bulunulmuştur. Rybak ve arkadaşları, 29
erişkin DEHB vakası üzerinde ışık terapisinin etkinliğini araştırmış; sirkadiyen fazın
düzenlenmesinin DEHB'de duygudurum semptomları üzerine olumlu etkisini ortaya
koymuşlardır (140). Çocuklarda olduğu gibi, erişkin DEHB'lilerdeki uyku bozukluklarında
da huzursuz bacaklar sendromu, periyodik bacak hareketi bozukluğu, tıkayıcı uyku apne
sendromu ve narkolepsi eş tanılarının varlığı gösterilmiştir (132).
Sirkadiyen gen polimorfizminin, tıpkı bipolar bozukluk tanılı bireylerde olduğu gibi
DEHB tanılı erişkinlerle ilişkili olduğu belirtilmiştir (141). Her iki bozuklukta da sirkadiyen
ritim anormalliklerinin bulunuyor oluşu ve ortak genetik temel, son yıllarda yapılan
araştırmalarda bipolar bozuklukta saptanan CLOCK gen polimorfizminin aynı zamanda
DEHB tanılı bireylerde de tespit edilmesiyle kuvvetlenmiştir (142). Ayrıca, hayvan
araştırmalarında da CLOCK gen mutasyonunun maniyle ilişkili olduğu öne sürülmüş ve
mani-benzeri davranış örüntüsü oluşan farelerde bir duygudurum dengeleyici olan lityumla
düzeldiği gösterilmiştir (143,144). Ek olarak, CLOCK gen polimorfizminin sirkadiyen olarak
akşamcıllık tercihiyle ilişkili olduğu (144) ve akşamcıllığın bipolar bozuklukla (145),
DEHB'yle (139,146) ve yenilik arayışıyla (147) bağlantılı olduğu bildirilmiştir.
Literatürde BB tanılı olup remisyonda olan ve Erişkin DEHB tanılı bireylerin uyku
kalitelerinin bozuk olduğu ve akşamcı kronotipe sahip olduklarına dair yayınlar
bulunmaktadır (132,134,137,141). Ancak ortak nörobiyolojik temele sahip olduğu hakkında
öngörüler bulunan iki bozukluk sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi açısından birbiriyle
karşılaştırılmamıştır. BB tanılı bireylerin remisyonda görece daha az akşamcıl, daha iyi
uyuyan ve daha iyi uyumaya bağlı gündüz işlevselliğinde daha az bozulma beklenirken
DEHB tanılı bireylerde akşamcıllık dikkati çekmekte, uyku bozuklukları ve gündüz
uykululuğu beklenmekte ve ortak nörobiyolojik temele sahip olduğu düşünülen bu iki
bozukluk sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi açısından karşılaştırılacaktır.
18 19 GEREÇ VE YÖNTEMLER
Bu araştırmada, Ocak 2013 - Kasım 2014 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp
Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Polikliniği’nde muayenesi yapılan
remisyonda BB ve DEHB tanılı hastaların sirkadiyen tercihler, uyku kalitesi ve gündüz
uykululuğu açısından birbiriyle ve sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Araştırmanın yürütülmesi için Trakya Üniversitesi Yerel Etik Kurulu’ndan etik onayı
alınmıştır.
Araştırmanın örneklemini, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Ana Bilim Dalı Polikliniğine başvuran bireyler arasında, DSM-IV-TR tanı
ölçütlerine göre DEHB tanısı alanlar, Bipolar I bozukluk tanısı alan ve remisyonda olup
duygudurum dengeleyici dışında herhangi bir psikotrop ilaç kullanmayanlar ve sağlıklı
kontrol grubu oluşturmuştur. Araştırma, 47 DEHB, 46 BB ve herhangi bir psikiyatrik
bozukluk için tanı almamış olan, herhangi bir nörobilişsel bozukluğu olmayan, herhangi bir
ilaç kullanımı olmayan 47 sağlıklı kontrol grubundan oluşma üzere toplam 140 kişi
üzerinden yürütülmüştür.
Araştırmaya Dahil Olma Ölçütleri
Araştırmaya; 18–65 yaşları arasında olan, araştırmanın amacını ve işlevlerini
anlayabilecek konumda, ölçekleri yardım gerektirmeksizin kendi başına doldurabilecek
zihinsel yeterliliğe sahip bireyler alındı. Hastaların klinik olarak iyilik halinde olması, tanı
görüşmesi sırasında Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği (HAM-D)’nden 17 madde
için 7 puan ve altında ve Young Mani Derecelendirme Ölçeği (YMDÖ)’nden 11 madde için
20 8 puan ve altında almak olarak belirlendi. Bipolar bozukluk grubundaki bireylerin DSM-IVTR tanı ölçütlerine göre BB tanısı alıp almadıkları ve en az 2 aydır iyilik döneminde olup
olmadıkları bir psikiyatri hekimi tarafından gerçekleştirilen yapılandırılmış psikiyatrik
görüşme (SCID-I: Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis I Disorders)
değerlendirildi. Erişkin DEHB tanılı bireylere ise tanı amaçlı Erişkin Dikkat Ekdikliği ve
Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim Ölçeği (ASRS: Adult Attention Deficit
Hyperactivity Disorder Self-Report Scale) ve Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği (WUDÖ:
Wender-Utah Rating Scale) uygulanarak; ASRS'den 37 puan ve üstünde, WUDÖ’den ise 36
puan ve üstünde alan bireylere yapılan klinik görüşme ile erişkin DEHB tanısı kondu.
Tanısal kesinlik amacıyla bireylerin anamnezi genişletildi ve gerek görüldüğünde
yakın akrabalarıyla tanı netliği amacıyla görüşüldü.
Araştırmadan Dışlanma Ölçütleri
18 yaşından küçük, 65 yaşından büyük olmak; Bipolar Bozukluk veya Erişkin DEHB
tanısı alanlarda DSM-IV’e göre başka bir psikiyatrik bozukluğun bulunması, bilgilendirilmiş
gönüllü onam formunu imzalamamak, mental retardasyon, özgün gelişimsel kusur ve
madde/alkol kötüye kullanımı veya bağımlılığı olması; ayrıca sağlıklı gönüllüler için
psikiyatrik bozukluk öyküsünün olması ya da DSM-IV Eksen-I Bozuklukları İçin
Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu (SCID-I) ile psikiyatrik bozukluk varlığının tespiti,
psikotrop ilaç kullanımının olması, tüm gruplar için vardiyalı çalışıyor olmak çalışmadan
dışlanma ölçütleri olarak belirlendi.
Uygulanan Ölçek ve Testler
Çalışmaya katılan üç grubun da sosyodemografik bilgileri kaydedildi. Depresif
belirtilerin değerlendirilmesi, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ile,
manik belirtilerin değerlendirilmesi ise Young Mani Derecelendirme Ölçeği (YMDÖ) ile
yapıldı. Her üç gruba Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği (SAÖ: Morningness-Eveningness
Questionnaire), Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ: Pittsburgh Sleep Quality Index) ve
Epworth Sleepiness Scale (EUÖ: Epworth Uykululuk Ölçeği) uygulandı.
Sosyodemografik Veri Formu
Sosyodemografik ve klinik özelliklere ilişkin bilgilerin kaydedilmesi amacıyla
tarafımızca hazırlanılmış formlar kullanıldı.
21 DSM-IV Eksen-I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu
DSM-IV için yapılandırılmış klinik görüşmede BB ve Erişkin DEHB tanılı bireylerin
tanılarını doğrulama amaçlı yapılandırılmış klinik görüşme yapılacaktır. Ölçeğin Türkçe
versiyonunun geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Çorapçıoğlu ve ark. tarafından yapılmıştır
(148). Araştırmamızda DSM-IV için yapılandırılmış olan SCID kullanılmıştır.
Young Mani Derecelendirme Ölçeği
Young ve ark. (149) tarafından manik durumun şiddetini ve değişimini ölçmeye
yönelik olarak geliştirilmiş bir ölçektir. Türkçe sürümünün güvenilirlik ve geçerlilik
araştırması Karadağ ve arkadaşları (150) tarafından yapılmıştır. Toplam 11 maddeden oluşan
ölçeğin yedi maddesi beşli, dört maddesi ise dokuzlu Likert tipinde değerlendirmeden
oluşmaktadır. Klinik görüşme sırasında ölçek üzerine işaretlenerek doldurulur. Her bir
maddeden elde edilen puanların toplanması ile ölçek toplam puanı hesaplanır. Bu ölçek
değişimin ölçülmesi amacıyla kullanılan bir ölçektir dolayısıyla tanı koymak için
kullanılmaz.
Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği
Hamilton ve ark. (151) tarafından klinik araştırma amaçlı geliştirilmiş depresyon
düzeyinin saptanmasında kullanılan bir ölçektir. Türkçe sürümünün güvenilirlik ve geçerlilik
çalışması Aydemir ve ark. (152) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada yapılandırılmış bir
görüşmesi olan 17 maddelik versiyonu kullanılmıştır. Klinisyen tarafından yürütülen yarı
yapılandırılmış görüşme esnasında doldurulur. Sekiz madde 0-2, dokuz madde 0-4 puan
aralığında değerlendirilir. Tanı koymak amaçlı kullanılmayan bu ölçekte alınabilecek
maksimum puan 53'tür.
Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği
Bu ölçek, erişkin bireylerde çocukluktaki DEHB belirtilerini retrospektif olarak
sorgulamak ve erişkin DEHB tanısının konulmasına yardımcı olmak amacıyla oluşturulan
toplam 61 maddeden oluşan bir kendini değerlendirme ölçeğidir. Bununla birlikte, WenderUtah Derecelendirme Ölçeği’nin DEHB hastalarını kontrol grubundan ayırabildiği belirlenen
25 maddelik bir kısa formu oluşturulmuştur (153). Bu her bir maddesinin '0' ile '4' arasında
derecelendirildiği (0=hiç, 4=aşırı) beşli likert tipinde cevaplanan bir ölçektir. Ölçeğin Türkçe
uyarlamasının geçerlik ve güvenirliği yapılmış olup, kesme puanı 36 olarak belirlenmiştir.
22 Kesme noktası olarak 36 ve üzeri alındığında; duyarlılık %82.5 ve özgüllük ise %90.8
saptanmıştır (154).
Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim Ölçeği
Bu ölçek DSM-IV’de DEHB tanısı için önerilen 18 A grubu semptomu içeren 18
sorudan oluşur. Ölçeğin “dikkat eksikliği” ve “hiperaktivite/dürtüsellik” olmak üzere her biri
9 sorudan oluşan iki alt ölçeği vardır. Sorular her bir semptomun son 6 ay içinde hangi
sıklıkta ortaya çıktığını belirlemeye yöneliktir. Asla yanıtı için 0, nadiren yanıtı için 1, bazen
yanıtı için 2, sık yanıtı için 3 ve çok sık yanıtı için 4 puan olmak üzere yanıtlar 0-4 arasında
puanlanmaktadır. Ölçeğin Türkçe formunun psikometrik özelliklerinin araştırıldığı çalışma
sonucunda, ASRS Türkçe formunun yüksek iç tutarlılığı (Cronbach α iç tutarlılık
katsayısı=0.88) ve test-tekrar test güvenilirliği (Cronbach α iç tutarlılık katsayısı=0.84)
olduğunu göstermiştir. Yapılan faktör analizi sonucunda varyansın %41.6’sını açıklayan 2
faktör (“hiperaktivite/dürtüsellik” ve “dikkat eksikliği”) elde edilmiştir. Ayrıca ASRS toplam
puanları ve alt ölçek puanları ile WUDÖ ve belirti tarama listesi (SCL–90-R) arasında
anlamlı bir korelasyon olduğu belirlenmiştir (p<0.01). Aynı araştırmanın devamı olarak
sürdürülen çalışmada toplam puan için kesme noktası 37 olarak hesaplanmıştır. Bu kesme
puanı ve üzerindeki değerlerin alınması ile ölçeğin özgüllüğü %92, duyarlılığı ise %73
olarak bulunmuştur (155,156).
Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği
1976 yılında Horne ve Ostberg tarafından geliştirilmiştir (157). Ölçek, kişileri yaşam
biçimi, uyku-uyanıklık düzenleri ve gösterdikleri performansların zamanı bakımından “sabah
tipi”, “akşam tipi” ve “ara tip” şeklinde sınıflandırmaktadır. SAÖ, 19 sorudan oluşan bir öz
bildirim ölçeğidir. Ölçek sorularına cevaplar temel olarak bir cetvel üzerinde işaretlenmiştir.
Cetvel üzerinde işaretlenen ya da likert tipi sorulara alınan cevaplar toplanır. Elde edilen
toplam puana göre ‘sabah’, akşam’ ya da ‘ara tip’ tiplemesi yapılır. Toplam puan 59-86
arasında ise `Sabah tipi`; 16-31 ise `Akşam tipi` ve 32-58 arasında ise ‘Ara tip’ olarak
değerlendirilir (157). Ayrıca SAÖ içinde Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Yataktan Kalkma
Zorluğu Alt Ölçeği (SAÖ-YKZAÖ) bulunup, çevresel şartlar uygun olduğunda yataktan
kalkmanın kolaylığını ölçmekte; sabah yataktan kalkmanın asla kolay gelmeyeceği 1 puan,
çok kolay gelmeyeceği 2 puan, oldukça kolay geleceği 3 puan, çok kolay geleceği 4 puan
olarak belirtilmektedir. Yine SAÖ içinde Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Sabah Yorgunluğu
Alt Ölçeği (SAÖ-SYAÖ) bulunup, sabah kalktıktan sonraki ilk bir saat içinde bireylerin
23 kendini ne denli yorgun hissettiğini ölçmekte; çok yorgun 1 puan, oldukça yorgun 2 puan,
oldukça dinlenmiş 3 puan ve çok dinlenmiş 4 puan olarak belirtilmektedir. Ölçeğin
Türkiye’de geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Cronbach α iç tutarlılık
katsayısı=0.84 olarak saptanmıştır (158).
Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ)
Son bir ay içerisindeki uyku kalitesi ve uyku bozukluğunun tipi ve şiddeti konusunda
ayrıntılı bilgi sağlayan öz bildirime dayalı bir tarama ve değerlendirme testidir (159).
Toplam 24 sorudan oluşan formda 7 alt ölçeğe ait skorlar elde edilir. Bunlar, Öznel Uyku
Süresi, Uyku Bozukluğu, Uyku Latansı, Alışılmış Uyku Etkinliği, Uyku Bozukluğu, Öznel
Uyku Kalitesi, Uyku İlacı Kullanımı ve Gündüz İşlev Bozukluğudur.
Pittsburgh uyku kalitesi indeksi öznel uyku süresi alt ölçeği (PUKİ-ÖUSAÖ): Bu
alt ölçekte olgulara günlük uyku süreleri saat bazında sorulmakta olup 7 saat ve üzeri 0, 6-7
saat arası 1, 5-6 saat arası 2, 5 saatten daha az uyku süresi ise 3 puan olarak
derecelendirilmektedir.
Pittsburgh uyku kalitesi indeksi uyku bozukluğu alt ölçeği (PUKİ-UBAÖ):
PUKİ-UBAÖ alt ölçeği; her olgu için 30 dakika içerisinde uykuya dalamama, uyku ortasında
ya da sabah çok erken uyanma, banyoyu kullanmak amacıyla uykunun bölünmesi, uykuda
rahat nefes alamama, uykuda şiddetli horlama ya da öksürme, uykuda aşırı derecede
sıcaklama ya da terleme, uykuda aşırı derecede üşüme, uyku sırasında kötü rüya görme, uyku
sırasında ağrı yaşama ve diğer nedenler olmak üzere toplam 10 parametrenin
değerlendirilmesi ve her parametrenin skorlarının toplamı sonucu elde edilen toplam puanın
derecelendirilmesi ile elde edilmekte; en düşük 0 en yüksek 3 puan olarak belirlenmekte ve
puan yükseldikçe uyku bozukluğu sayısı ve sıklığında artış lehine değerlendirilmektedir.
Pittsburgh uyku kalitesi indeksi uyku latansi alt ölçeği (PUKİ-ULAÖ): Bu alt
ölçek her olgu için uykuya dalma süresi dakika bazında değerlendirilerek puanlanmaktadır.
15 dakika ve altı 0, 16-30 dakika arası 1, 31-60 dakika 2, 60 dakikanın üzeri 3 puan olarak
derecelendirilmektedir.
24 Pittsburgh uyku kalitesi indeksi öznel uyku kalitesi alt ölçeği (PUKİ-ÖUKAÖ):
Bu alt ölçek her olgu için bir önceki ayda uykunun kalitesini öznel olarak sorgulamaktadır.
'Çok iyi' 0 puan, 'Oldukça iyi' 1 puan, 'Oldukça Kötü' 2 puan ve 'Çok Kötü' 3 puan olarak
derecelendirilmektedir.
Pittsburgh uyku kalitesi indeksi alışılmış uyku etkinliği alt ölçeği (PUKİAUEAÖ): Bireylerin öznel olarak belirttikleri uyku süresinin, uykuya yatma ve uykudan
uyanma saatlerine oranının yüzdelik gösteriminin derecelendirilmesiyle hesaplanmakta; oran
%85'ten fazlaysa 0, %84-75 arasındaysa 1, %76-65 aralığındaysa 2 ve %65'ten daha azsa 3
puan olarak belirlenmekte ve puan yükseldikçe alışılmış uyku etkinliğinde azalma lehine
değerlendirilmektedir.
Pittsburgh uyku kalitesi indeksi gündüz işlev bozukluğu alt ölçeği (PUKİGİBAÖ): Bireylerin araba sürerken, yemek yerken veya sosyal bir aktivite esnasında ne
sıklıkla uyanık kalmak için zorlandığının ve bu durumun işlevsellikte ne derecede problem
oluşturduğunun
birlikte
değerlendirilmesi
ve
derecelendirilmesiyle
hesaplanmakta;
derecelendirme en düşük 0 en yüksek 3 puan olarak belirlenmekte ve puan yükseldikçe
uykululuğa bağlı gündüz işlevselliğinde bozulmada artış lehine değerlendirilmektedir.
Pittsburgh uyku kalitesi indeksi uyku ilacı kullanimi alt ölçeği (PUKİ-UİKAÖ):
Bir önceki ay uyku amaçlı ilaç kullanımını sorgulayan bu alt ölçek alınan ilaç sıklığına göre
0-3 puan aralığında derecelendirilmektedir.
Ayrıca PUKİ'de teste katılan kişinin yatak arkadaşı tarafından doldurulan beş soru da
bulunmaktadır. Ancak bu son beş soru puan oluşturmada kullanılmamaktadır. Her bir soru
0’dan 3’e kadar bir sayı ile değerlendirilmektedir. Yedi bileşene ait skorların toplamı ise
toplam PUKİ puanını vermektedir. Toplam PUKİ skoru 0–21 arasında bir değer alabilir. 5 ve
üzeri puan alan bireylerde düşük uyku kalitesi ve uykuyla ilişkili özgül bozuklukların
olabileceği belirtilmiştir. Ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması yapılmıştır.
Cronbach α iç tutarlılık katsayısı 0.80 olarak saptanmıştır (160).
Epworth Uykululuk Ölçeği
Epworth uykululuk ölçeği hastalarda gündüz uyuklama halinin olup olmadığını
değerlendirmek için kullanılan, her alt ölçeğe Likert tipi 0 ila 3 arası puan verilen 8
bölümden oluşan bir sorgulama formudur. Toplam 0-24 arasında değişen puan elde edilir. 10
25 puan ve üzeri, ciddi bir uykululuk problemi göstermektedir (161). Ölçeğin Türkçe formunun
geçerlilik ve güvenilirlik çalışması yapılmıştır. Cronbach α iç tutarlılık katsayısı 0.80 olarak
hesaplanmıştır (162). Çalışmamızda son bir ay içerisindeki gündüz uykululuğu EUÖ ile
değerlendirilmiştir.
İSTATİSTİKSEL ANALİZLER
Sonuçlar ortalama ± standart sapma ve sayı (%) olarak gösterildi. DEHB, BB ve
kontrol gruplarının yaş değerlerinin karşılaştırılmasında Tek Yönlü ANOVA testi kullanıldı.
Gruplar arasında ölçek skorlarının karşılaştırılmasında ANOVA ve Kruskal Wallis testi
kullanıldı, anlamlı farklılık saptandığında bu farkın hangi gruplar arasında olduğunu
belirlemede Bonferroni düzeltmeli Mann Whitney U testi kullanıldı. Ölçek skorları
arasındaki ilişkiyi değerlendirmede Spearman Korelasyon analiz kullanıldı. Gruplar arasında
kategorik verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare Testlerinden (Pearson, Yates ya da Fisher)
uygun olanı kullanıldı.
Ölçek skorlarının gruplara göre grafiksel gösteriminde ortalama %95 güven aralığı
grafiği kullanıldı.
İstatistiksel analizler T.Ü. Tıp Fakültesi Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim
Dalında SPSS 20.0 (Lisans No: 10240642) paket programı kullanılarak yapıldı. P<0.05
değeri istatistiksel anlamlılık sınır değeri olarak kabul edildi.
26 BULGULAR
Çalışma, 15.09.2013-15.12.2014 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Polikliniği'ne başvuruda bulunan ya da ayaktan
tedavi görmekte olan DEHB tanılı 49, BB tanılı ve remisyonda 47 hasta ve Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi çalışanlarından seçilen 47 sağlıklı kontrol grubu ile yapılmış,
DEHB grubunda BB eştanısı bulunan 2 hasta ve BB grubunda DEHB eştanısı bulunan 1
hasta çalışmadan çıkarılarak toplam 140 hasta değerlendirmeye alınmıştır.
Yaş, eğitim düzeyi ve çalışma durumu açısından gruplar arasında anlamlı fark tespit
edilmemiştir. Cinsiyet ve evlilik durumu için gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmıştır. Tablo 1'de olguların sosyodemografik bilgilere göre dağılımı yer almaktadır.
27 Tablo 1. Olguların sosyodemografik bilgilere göre dağılım
Parametreler
Yaş (Ort±SS)
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Eğitim
İlk ve Orta Öğretim
Üniversite ve Üzeri
Çalışma Durumu
Çalışıyor
Çalışmıyor
Evlilik Durumu
Bekar
Evli
DEHB
(n=47)
25.94±5.06
Min: 18 Maks: 37
BB
(n=46)
26.65±5.04
Min: 19 Maks: 40
Kontrol
(n=47)
27.34±5.47
Min: 19 Maks: 38
%19.1 (n=9)
%80.9 (n=38)
%52.2 (n=24)
%47.8 (n=22)
%51.1 (n=24)
%48.9 (n=23)
0.001*
%61.7 (n=29)
%38.3 (n=18)
%71.7 (n=33)
%28.3 (n=13)
%57.4 (n=27)
%42.6 (n=20)
0.684
%51.1 (n=24)
%48.9 (n=23)
%47.8 (n=22)
%52.2 (n=24)
%42.6 (n=20)
%57.4 (n=27)
0.706
%72.3 (n=34)
%27.7 (n=13)
%41.3 (n=19)
%58.7 (n=27)
%59.6 (n=28)
%40.4 (n=19)
0.001*
p
0.426
DEHB: Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, BB: Bipolar bozukluk.
*p<0.05, Pearson χ² testi.
Gruplar sirkadiyen tercihler bakımından birbirinden farklı bulunmuştur ve bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (F=37.343, df=2, p<0.001). Grupların SAÖ puanı
bakımından birbiriyle karşılaştırılması post-hoc testi ile yapılmış; DEHB grubu BB ve
kontrol gruplarına göre ileri derecede akşamcıl bulunurken, BB grubu da kontrol grubuna
göre akşamcıl bulunmuştur. SAÖ puanları bakımından DEHB ile BB grupları arasında
(p<0.001), DEHB ile kontrol grupları arasında (p<0.001) ve BB ile kontrol grupları arasında
(p<0.001) istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır.
Gruplar yataktan kalkma zorluğu bakımından birbirinden farklı bulunmuştur ve bu
fark istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=8.911, df=2, p=0.012). Ayrıca gruplar birbiriyle
karşılaştırıldığında DEHB grubunun BB ve kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha fazla
yataktan kalkma zorluğu yaşadığı, BB ve kontrol grubunun ise yataktan kalkma zorluğu
bakımından birbirine benzer olduğu saptanmıştır. SAÖ-YKZAÖ puanları bakımından
karşılaştırıldığında; DEHB ile BB grupları arasında (Z=-2.006, p=0.045) ve DEHB ile
kontrol grupları arasında (Z=-2.845, p=0.004) istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmış
olup, BB ile kontrol grupları arasında (Z=-1,116 p=0.264) istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmamıştır.
28 Gruplar sabah yorgunluğu bakımından birbirinden farklı bulunmuştur ve bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=7,698, df=2, p=0.012). Ayrıca gruplar birbiriyle
karşılaştırıldığında DEHB grubunun BB ve kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha fazla
sabah yorgunluğu yaşadığı, BB ve kontrol grubunun ise sabah yorgunluğu bakımından
birbirine benzer olduğu saptanmıştır. SAÖ-SYAÖ puanları bakımından karşılaştırıldığında;
DEHB ile BB grupları arasında (Z=-2.091, p=0.036) ve DEHB ile kontrol grupları arasında
(Z=-2.608, p=0.009) istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmış olup, BB ile kontrol grupları
arasında (Z=-0.531, p=0.596) istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
Gruplar gündüz uykululuğu bakımından birbirinden farklı bulunmuştur ve bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (F=12.714, df=2, p<0.001). Gruplar gündüz uykululuğu
bakımından birbiriyle karşılaştırıldığında; DEHB grubunun BB ve kontrol grubuna göre
anlamlı olarak daha fazla gündüz uykululuğu yaşadığı, BB ve kontrol grubunun ise gündüz
uykululuğu bakımından birbirine benzer olduğu saptanmıştır. EUÖ puanı bakımından posthoc testi yapılarak karşılaştırıldığında; DEHB ile BB grupları arasında (p<0.,001) ve DEHB
ile kontrol grupları arasında (p<0.001) istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmış olup, BB ile
kontrol grupları arasında (p=0.781) istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
Grupların SAÖ puanlarına, sirkadiyen tercih tipleri, SAÖ-YKZAÖ, SAÖ-SYAÖ ve
EUÖ puanlarına göre dağılımı Tablo 2'de yer almaktadır.
29 Tablo 2. Grupların Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği, alt ölçek puan ortalamaları ve
Epworth Uykululuk Ölçeği puan ortalamalarına göre dağılımı
Parametreler
DEHB
BB
Kontrol
(n=47)
(n=46)
(n=47)
38.13±8.62
45.61±8.43
52.06±6.21
Min: 22 Maks: 54
Min: 32 Maks: 62
Min: 40 Maks: 64
11.09±3.36
8.09±3.87
8.02±2.79
Min: 3 Maks: 20
Min: 1 Maks: 16
Min: 1 Maks: 20
1.87±0.97
2.24±0.97
2.49±1.08
Min: 1 Maks: 4
Min: 1 Maks: 4
Min: 1 Maks: 4
1.96±1.02
2.39±1.04
2.49±1.00
Min: 1 Maks: 4
Min: 1 Maks: 4
Min: 1 Maks: 4
SAÖ puanları
(Ort±SS)
EUÖ puanları
(Ort±SS)
SAÖ-YKZAÖ
(Ort±SS)
SAÖ-SYAÖ
(Ort±SS)
p
<0,001*
<0,001*
0.012**
0.021**
DEHB: Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, BB: Bipolar bozukluk.
SAÖ: Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği
EUÖ: Epworth Uykululuk Ölçeği
SAÖ-YKZAÖ: Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Yataktan Kalkmaz Zorluğu Alt Ölçeği
SAÖ-SYAÖ: Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Sabah Yorgunluğu Alt Ölçeği
*p<0.001, ANOVA
**p<0.05, Kruskal Wallis Testi
Gruplar uyku kaliteleri bakımından birbirinden farklı bulunmuştur ve bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (F=32.881, df=2, p<0.001). DEHB grubunun BB ve kontrol
gruplarına göre ileri derecede düşük uyku kalitesine sahip olduğu bulunurken, BB ve kontrol
grubu uyku kalitesi bakımından birbirine benzer bulunmuştur. Gruplar PUKİ puanı
bakımından post-hoc testi ile karşılaştırılmış; DEHB ile BB grupları arasında (Z=-5.408,
p<0.001) ve DEHB ile kontrol grupları arasında (Z=-5.901, p<0.001) istatistiksel olarak
anlamlı fark saptanmış olup, BB ile kontrol grupları arasında (Z=-0.441, p=0.850)
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
Gruplar, öznel uyku süresi bakımından birbirinden farklı bulunmuş olup bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=11.829, df=2, p=0.003). DEHB grubunun BB ve kontrol
gruplarına göre ileri derecede düşük öznel uyku süresine sahip olduğu bulunurken, BB ve
kontrol grubu öznel uyku süresi bakımından birbirine benzer bulunmuştur. Gruplar PUKİÖUSAÖ puanı bakımından birbiriyle karşılaştırıldığında; DEHB ile BB grupları arasında
(Z=-3.189, p=0.001) ve DEHB ile kontrol grupları arasında (Z=2.426, p=0.015) istatistiksel
30 olarak anlamlı fark saptanmış olup, BB ile kontrol grupları arasında (Z=-1.150, p=0.250)
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
Gruplar, uyku bozukluğu bakımından birbirinden farklı bulunmuş olup bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=39.277, df=2, p<0.001). DEHB grubunun BB grubuna
göre, BB grubunun da kontrol gruplarına göre daha fazla uyku bozukluğuna sahip olduğu
bulunmuştur. Gruplar PUKİ-UBAÖ puanı bakımından birbiriyle karşılaştırıldığında; DEHB
ile BB grupları arasında (Z=-4.305, p<0.001), DEHB ile kontrol grupları arasında (Z=-5.802,
p<0.001) ve BB ile kontrol grupları arasında (Z=-2.370, p=0.018) istatistiksel olarak anlamlı
fark saptanmıştır.
Gruplar, uyku latansı bakımından birbirinden farklı bulunmuş olup bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=17.247, df=2, p<0.001). DEHB grubunun BB ve kontrol
gruplarına göre ileri derecede uzamış uyku latansına sahip olduğu bulunurken, BB ve kontrol
grubu uyku latansı bakımından birbirine benzer bulunmuştur. Gruplar PUKİ-ULAÖ puanı
bakımından birbiriyle karşılaştırıldığında; DEHB ile BB grupları arasında (Z=-3.750,
p<0.001) ve DEHB ile kontrol grupları arasında (Z=-4.120, p<0.001) istatistiksel olarak
anlamlı fark saptanmıştır. BB ve kontrol grupları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı
farklılık saptanmamıştır (Z=-0.777, p=0.437).
Gruplar, öznel uyku kalitesi bakımından birbirinden farklı bulunmuş olup bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=14.518, df=2, p=0.001). DEHB grubunun BB ve kontrol
gruplarına göre daha kötü öznel uyku kalitesine sahip olduğu bulunurken, BB ve kontrol
grubu öznel uyku kalitesi bakımından birbirine benzer bulunmuştur. Grupların PUKİÖUKAÖ puanı bakımından karşılaştırılmış; DEHB ile BB grupları arasında (Z=-2.884,
p=0.004) ve DEHB ile kontrol grupları arasında (Z=-3.530, p<0.001) istatistiksel olarak
anlamlı fark saptanmış olup, BB ile kontrol grupları arasında (Z=-0.947, p=0.344)
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
Gruplar, alışılmış uyku etkinliği bakımından birbirinden farklı bulunmuş olup bu fark
istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=32.605, df=2, p<0.001). DEHB grubunun BB ve kontrol
gruplarına göre daha düşük alışılmış uyku etkinliğine sahip olduğu bulunurken, BB ve
kontrol grubu alışılmış uyku etkinliği bakımından birbirine benzer bulunmuştur. Gruplar
PUKİ-AUEAÖ puanı bakımından karşılaştırıldığında; DEHB ile BB grupları arasında (Z=4.310, p<0.001) ve DEHB ile kontrol grupları arasında (Z=-4.622, p<0,001) istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmış olup, BB ile kontrol grupları arasında (Z=-0.420, p=0.674)
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
31 Gruplar, gündüz işlev bozukluğu bakımından birbirinden farklı bulunmuş olup bu
fark istatistiksel olarak da anlamlıdır (χ²=9.135, df=2, p=0.010). DEHB grubunun BB ve
kontrol gruplarına göre daha fazla gündüz işlev bozukluğu yaşadığı bulunurken, BB ve
kontrol grubu gündüz işlev bozukluğu bakımından birbirine benzer bulunmuştur. Gruplar
PUKİ-GİBAÖ puanı bakımından birbiriyle karşılaştırıldığında; DEHB ile BB grupları
arasında (Z=-2.377, p=0.017) ve DEHB ile kontrol grupları arasında (Z=-2.739, p=0.006)
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır. BB ve kontrol grupları arasında ise istatistiksel
olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (Z=-0.529, p=0.597).
Araştırmamızda gündüz uykululuğu iki ayrı test olan EUÖ ve PUKİ-GİBAÖ ile
değerlendirildiği için; iki test arasında her grup için Spearman korelasyon analizi
uygulanmış, tüm gruplarda EUÖ ve PUKİ-GİBAÖ arasında pozitif yönde anlamlı ilişki
bulunmuştur,
bu
değerler
gündüz
uykululuğu
ölçümünün
bir
sağlaması
olarak
değerlendirilebilir ve tutarlılığı ortaya koymaktadır. (DEHB grubu için r=0.490 ; p<0.001,
BB grubu için r=0.551 ; p<0.001, kontrol grubu için r=0.451 ; p=0.001).
Grupların PUKİ ve alt ölçek puanlarına göre dağılımı Tablo 3'te yer almaktadır.
32 Tablo 3. Grupların Pittsburgh uykululuk ölçeği ve alt ölçek puanlarına göre dağılımı
Parametreler
DEHB
BB
Kontrol
PUKİ toplam
Min: 3 Maks:15
Min: 2 Maks: 10
Min: 1 Maks: 12
8.64±2.47
5.65±1.98
5.15±2.27
Min: 0 Maks: 2
Min: 0 Maks: 3
Min: 0 Maks: 3
0.89±0.79
0.43±0.81
0.51±0.66
Min: 1 Maks: 3
Min: 0 Maks: 2
Min: 0 Maks: 2
1.72±0.50
1.24±0.48
0.98±0.53
Min: 0 Maks: 3
Min: 0 Maks:2
Min: 0 Maks: 3
1.65±0.82
0.96±0.76
0.95±0.86
Min: 5 Maks: 90
Min: 5 Maks: 60
Min: 5 Maks: 60
34.68±19.98
22.83±17.08
19.79±13.43
Min: 0 Maks: 3
Min: 0 Maks: 2
Min: 0 Maks: 2
1.85±0.83
1.39±0.71
1.23±0.79
Min: 0 Maks: 3
Min: 0 Maks: 1
Min: 0 Maks: 1
0.62±0.74
0.09±0.29
0.06±0.28
Min: 0 Maks: 3
Min: 0 Maks: 3
Min: 0 Maks: 3
1.94±0.94
1.54±0.78
1.51±0.69
Min: 0 Maks: 0
Min: 0 Maks: 0
Min: 0 Maks: 0
0±0
0±0
0±0
(Ort±SS)
PUKİ-ÖUSAÖ
(Ort±SS)
PUKİ-UBAÖ
(Ort±SS)
PUKİ-ULAÖ
(Ort±SS)
Uyku Latansı (dk)
(Ort±SS)
PUKİ-ÖUKAÖ
(Ort±SS)
PUKİ-AUEAÖ
(Ort±SS)
PUKİ-GİBAÖ
(Ort±SS)
PUKİ-UİKAÖ
(Ort±SS)
DEHB: Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, BB: Bipolar bozukluk.
PUKİ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi
PUKİ-ÖUSAÖ: Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Öznel Uyku Süresi Alt Ölçeği
PUKİ-UBAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Uyku Bozukluğu Alt Ölçeği
PUKİ-ULAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Uyku Latansı Alt Ölçeği
PUKİ-AUEAÖ: Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Alışılmış Uyku Etkinliği Alt Ölçeği
PUKİ-GİBAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Gündüz İşlev Bozukluğu Alt Ölçeği
PUKİ-UİKAÖ : Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Uyku İlacı Kullanımı Alt Ölçeği
*p<0.001, ANOVA
**p<0.001, Kruskal-Wallis Testi
***p<0.05, Kruskal-Wallis Testi
33 p
<0.001*
0.003***
<0.001**
<0.001*
<0.001**
0.001***
<0.001**
0.010***
1
34 TARTIŞMA
Bu araştırmada Erişkin DEHB ve BB tanılı bireyleri; sağlıklı kontrol grubuyla
sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi açısından karşılaştırdık. Literatürde BB tanılı olup
remisyonda olan ve Erişkin DEHB tanılı bireylerin uyku kalitelerinin bozuk olduğu ve
akşamcı kronotipe sahip olduklarına dair yayınlar bulunmaktadır (132,134,137, 141). Ancak
ortak nörobiyolojik temele vurgu yapan araştırmalar göz önüne alınarak, bu iki bozukluk
sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi açısından birbiriyle karşılaştırılmıştır.
Araştırmamızın en önemli bulgularından biri hakkında birçok araştırma bulunan BB
ve DEHB olgularının biyolojik zemini güçlü olan sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi
açısından birbirinden anlamlı ölçüde farklı olduğudur. DEHB tanılı erişkinlerde belirgin
düzeyde akşamcıl özellik saptanırken, BB tanılı bireyler sağlıklı kontrol grubundan anlamlı
derecede farklı olmakla birlikte DEHB grubuna göre "ara tip" olarak değerlendirilmişlerdir.
Remisyonda BB tanılı bireylerde sirkadiyen tercihlerin ve uyku kalitesinin sağlıklı
bireylere benzerliği vurgulanmıştır. Ataklar halinde ilerleyen bir bozukluk olmayan DEHB,
BB tanılı bireylerden ve sağlıklı kontrollerden de sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi
açısından ayrılmaktadır. Bu, araştırmamızın en önemli bulgusudur. Ayrıca, BB'nin atak
dönemleri dışında sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi olarak sağlıklı bireylere benzer
sonuçlar verdiği ve BB'de tedavinin uyku bozuklukları, uyku kalitesinde düşüklük,
akşamcıllık gibi sonucunda işlevsellikte bozulmaya giden olumsuz durumların üstesinden
gelmede oldukça önemli olduğunu vurgulamaktayız. Bu bulgular sonucunda DEHB tanılı
bireylerin sağlıklı kontrol grubuna göre daha fazla uyku bozukluğu barındırma, artmış uyku
bölünmesi, uzamış uyku latansı, günlük rutinlere uymada zorlanma; alkol, kahve ve sigara
35 tüketiminde artış, anksiyete ile başa çıkmada zorlanma yaşadığı ve bu durumun sosyal ve
mesleki işlevselliği bozduğu düşünülmektedir (141).
Akşamcıl tip bireylerin daha geç yattığı ve daha geç kalktığı, güneş ışınlarından daha
az yararlandığı ve bu nedenle 'gece kuşu' ya da 'baykuş' olarak adlandırıldığı, sabah
saatlerindeki mesaiye uyum sorunları gösterdikleri, gündelik performansta sorunlar
yaşadıkları, sosyal hayatın akışına adapte olmada güçlük yaşadıkları göz önünde
bulundurulduğunda
(141),
DEHB
olgularında
mevcut
semptomların
daha
sık
görülebileceğini ve bunların hastalığın doğasındaki dikkat ve konsantrasyon güçlüğü ile
dürtüselliği daha da kötüleştiren faktörler olabileceğini düşünüyoruz.
Bae ve ark. araştırmasında (163) DEHB tanılı erişkin bireylerin kontrol grubuna göre
belirgin düzeyde akşamcıl olduğu bildirilmiştir. Rybak ve ark.'nın araştırmasında (139) da
DEHB tanılı erişkinlerin yaklaşık %40.7'sinin akşamcıl tip olduğu ve akşamcıllığa bağlı
olarak stresli ve kardiyovasküler hastalıkları için risk oluşturabilecek bir yaşam stiline sahip
olduklarını bildirmişlerdir. Yine akşamcıllık bireylerin sabahçıl ve ara tiplere göre daha çok
anksiyete, depresyon, nevrotik, psikotik ve psikosomatik hastalıklarla ilişkili belirtiler
bildirdiklerini tespit etmişlerdir. Mansour ve ark. araştırmasında (164), BB tanılı bireylerin
kontrol grubuna oranla daha akşamcıl özellikler gösterdiği bildirilmiştir. Ayrıca Min Ahn ve
ark. (165) çalışmasında da BB tanılı bireylerin iyilik halinde de akşamcıl kronotipte olduğu
belirtilmiştir.
Akşamcıl tip özelliklerin stresle başa çıkmada güçlük, alkol ve madde kullanımında
artış, uyku bozukluklarında artış ve uyku kalitesinde düşme ile korele olduğu
düşünüldüğünde; akşamcıllığın Erişkin DEHB ve BB için hem komorbid bozuklukların
yordayıcısı, hem de atakların oluşumunda etkili olabileceği düşünülebilir. Akşamcıllık ve
gündüz saatlerinde çalışmanın uyumsuzluğu göz önünde bulundurulduğunda; mevcut
bozukluğun yol açtığı yetiyitiminden bağımsız olarak işlevsellikte bozulmaya sebep olabilir.
Öte
yandan,
akşamcıllıkla
metabolik
bozuklukların
ilişkisi
de
göz
önünde
bulundurulduğunda; BB'nin metabolik sendrom ve diğer metabolik bozukluklarla ilişkisi
(166,167) akşamcıllıkla ve uyku bozukluklarıyla birlikte kötüleşebilir.
Araştırmamızın önemli bulgularından biri de, DEHB olgularının BB ve sağlıklı
kontrol grubuna göre yataktan kalkma zorluğu ve sabah yorgunluğu yaşamalarının daha
yüksek olduğu; remisyonda BB tanılı bireylerde ise yataktan kalkma zorluğu ve sabah
yorgunluğu açısından sağlıklı kontrollere benzer olduğudur. DEHB için yataktan kalkma
zorluğu ve sabah yorgunluğu verimsiz bir uykunun göstergesi olabileceği gibi akşamcıl
kronotipin doğal bir sonucu da olabilir. Ayrıca artmış yataktan kalkma zorluğu ve artmış
36 sabah yorgunluğu gün içerisinde irritabilite, dikkati sürdürme güçlüğünde ve gündüz
uykululuğunda
artış;
dağınıklık,
planlama
ve
organizasyon
problemleri,
strese
tahammülsüzlük bulguları ile direkt ilişkili olduğundan DEHB tanılı bireylerde tedavi
odaklanmasında önemlidir.
Araştırmamız sonucunda atak dönemlerinde uyku bozukluklarıyla birlikte sabah
yorgunluğu ve yataktan kalkma zorluğu yaşayabilen BB tanılı bireylerin remisyon halinde
DEHB'ye göre bunları daha az yaşadığı, verimli uykuyla birlikte daha az gündüz uykululuğu
gösterdiği ve uyku latansında DEHB grubuna göre belirgin düşüklük olduğu
ortaya
çıkmıştır.
Araştırmamızda DEHB grubunda BB ve kontrol grubuna göre gündüz uykululuğunda
ve buna bağlı olarak gündüz işlev bozukluğundaki artış hem EUÖ ile, hem de PUKİ-GİBAÖ
puanlarındaki yükseklik ile vurgulanmıştır. DEHB grubundaki belirgin akşamcıllık ve buna
bağlı olarak bozulan uyku-uyanıklık döngüsü, artmış uyku bölünmesi ve buna bağlı verimsiz
uyku, yataktan kalkma zorluğu ve sabah yorgunluğundaki artış, artmış gündüz uykululuğu ve
bozulmuş gündüz işlevselliğinin yordayıcısı olarak değerlendirilebilir.
Boonstra ve arkadaşları da (138), DEHB'li erişkinlerin hayatlarının herhangi bir
bölümünde %70 uykuya dalma ya da uykuyu sürdürme bozukluğu yaşadığını belirtmişlerdir.
BB grubunda ise gündüz uykululuğu ve gündüz işlev bozukluğu ölçek puanları kontrol
grubuyla benzer sonuçlar vermiştir. Bu durum, BB'nin başarılı tedaviyle remisyondayken
uykuya dalma ya da uyku bozuklukları göstermediği, daha kaliteli uyuduğu ve buna bağlı
olarak gündüz uykululuğunun ve gündüz işlev bozukluğunun daha az gözlendiğine dikkat
çekmektedir.
Geoffroy ve ark. (168), BB tanılı olgularda gündüz uykululuğunu sağlıklı kontrollerle
benzer ancak öznel uyku kalitesi ve alışılmış uyku etkinliğinin sağlıklı kontrol grubundan
daha bozuk olduğunu ve öznel ölçek sonuçlarının aktigrafi sonuçlarıyla uyumlu olduğunu
bildirmişlerdir.
Nurnberger ve ark. (78), BB tanılı bireylerde uyku bozuklukları ve sirkadiyen ritim
düzensizliğinin hastalar remisyondayken de devam ettiğini öne sürmüştür. Yine literatürde
BB bireylerde, remisyon döneminde de melatonin sekresyonunda gecikmiş sirkadiyen faz
tespit edilmiş ve bireyler sağlıklı popülasyona oranla daha akşamcı kronotipe sahip olarak
bulunmuştur.
Ancak biz araştırmamızda BB tanılı ve remisyondaki bireylerin daha çok "ara tip"
olma eğilimi gösterdiğini bulduk. Bununla birlikte son yıllarda yapılan araştırmalarda
lityumun sirkadiyen saatin santral düzenleyicisi olan GSK-3β geni ile sirkadiyen ritmi
37 düzenlediği (75) ve valproik asidin de lityuma benzer şekilde intrasellüler mekanizmalar ile
sirkadiyen düzenlemede etkili olduğu (76) bildirilmiştir. Araştırmamızdaki BB tanılı
olguların tümünün duygudurum dengeleyici kullanıyor olmasının sirkadiyen ritimlerinin
daha düzenli olmasıyla ilişkili olduğu; bunun da uyku kalitesi, latansı, etkinliği ve dolaylı
olarak düşük gündüz uykululuğuna etkisinin bulunduğu ve BB tanılı bireylerin bu nedenle
ölçek puanlarında kontrol gruplarına benzer yanıtlar verdiği düşünülebilir.
Araştırmamızda BB tanılı olguların PUKİ alt ölçekleri içinde sadece Uyku
Bozuklukları Alt Ölçeği kontrol gurubuna göre farklılık göstermiştir. BB tanılı olgularda
gece üşüme, terleme, uyanma, rahat nefes almada güçlük, horlama gibi bulguların daha fazla
olduğunu belirten bu alt ölçek puanlarının sağlıklı kontrol grubuna göre yüksek oluşuna
rağmen öznel uyku kalitesi, süresi ve latansı; alışılmış uyku etkinliği, gündüz işlevselliği ve
uyku kalitesi açısından kontrol grubuna benzer bulunmuştur. BB tanılı olgularda uyku
bozukluklarının kontrol grubuna göre daha fazla bulunması; remisyon döneminde de çeşitli
bozuklukların sürdüğünü göstermekte, özellikle uyku uyanıklık döngüsü ve bunu etkileyen
faktörlerin atak oluşumunda etkili olduğu düşünüldüğünde düşük uyku kalitesinin tedavi
edilmesi gereken bir sorun olduğunu ve bunun ataklar dönemi kadar şiddetli olmasa da iyilik
halinde de sürdüğüne dikkati çekmektedir. Ancak DEHB'den farklı olarak, BB tanılı ve
remisyondaki bireylerde diğer uyku kalitesi ölçeklerinin kontrol gruplarıyla benzer olması
uyku bozukluklarının varlığına rağmen gün içinde bunu iyi tolere edebildiklerinin göstergesi
olarak değerlendirilebilir. Nitekim gündüz uykululuğu ve gündüz işlevselliğindeki bozulma
sadece DEHB grubunda belirgindir.
St-Amand ve ark.'nın BB tanılı ve remisyondaki olguları ele aldığı aktigrafi bazlı
araştırmasında (169), gündüz uykululuğunun mevcut olduğu ve bunun gündüz işlevselliği
üzerindeki olumsuz etkisi bildirilmiş; ancak BB olgularının sedatif etkili antipsikotik ilaç ya
da
duygudurum
dengeleyici
kullanıp
kullanmadıklarının
ayrımı
yapılmamıştır.
Araştırmamızda BB olgularının tümü duygudurum dengeleyici (sodyum valproat ya
da lityum) kullanmakta ancak herhangi bir antipsikotik ilaç kullanmamaktaydı. Antipsikotik
kullanımının gün içi sedasyon ve buna bağlı olarak işlevsellikte bozulmaya sebep olabileceği
değerlendirme yaparken akılda tutulmalıdır.
Araştırmamızda DEHB olgularının uyku latansı hem dakika, hem de PUKİ-ULAÖ
puanı bakımından BB ve sağlıklı grubundan daha uzun bulunmuş, BB ve kontrol grubunun
uyku latansı ise benzer bulunmuştur. Uyku latansının uzaması, uyku verimini olumsuz
etkileyen durumlardan biri olup; uyku kalitesinde bozulma, sabah uyanmada güçlük, buna
bağlı olarak gündüz uykuluğu ve artmış anksiyeteyle birlikte dikkat ve konsantrasyon
38 problemlerine ve sonuç olarak işlevsellikte bozulmaya neden olmaktadır. Uyku latansı
uzamış kişiler uzamayanlara göre gündelik performanslarında düşüklük yaşamakta, gün
içerisinde daha erken yorulmaktadır. Boudebesse ve ark. BB olgularında remisyon
döneminde uyku latansının sağlıklı kontrollere benzer olduğunu (170), Philipsen ve ark. ise
DEHB olgularında sağlıklı kontrol grubuna göre uyku latansının uzamış olduğunu (171)
bildirmişlerdir. Ayrıca kafein, sigara tüketimi gibi psikoaktif madde kullanımının ya da
huzursuz bacaklar sendromu gibi bozuklukların DEHB olgularında daha sık gözlenmesi de
uyku latansındaki uzamanın nedeni olabilir (43,44).
Araştırmamızda DEHB olgularının öznel uyku kalitesi, öznel uyku süresi ve alışılmış
uyku etkinliği alt ölçek puanları da BB ve kontrol grubuna göre ileri derecede bozuk
bulunurken, BB ve kontrol grubu ölçek puanları birbirine benzer bulunmuştur. Bu durum,
BB olgularının tedavi altında daha verimli uyuduğunu ve uyku verimiyle beraber gündüz
işlevselliğinin bozulmadığını vurgulamaktadır. Ancak, BB tanılı olup remisyonda olan ve
tedavi altında olmayan bireylerde ölçek puanlarını bilmediğimiz için; puanların kontrol
grubuna benzerliği bozukluğun iyilik halinin bir özelliği de olabilir.
Öte yandan sirkadiyen gen polimorfizminin, tıpkı BB tanılı olgularda olduğu gibi
DEHB tanılı erişkinlerle de mevcut olduğu belirtilmiştir (141).
Her iki bozuklukta da
sirkadiyen ritim anormalliklerinin bulunuyor oluşu ve ortak genetik temel, son yıllarda
yapılan araştırmalarda BB saptanan CLOCK gen polimorfizminin aynı zamanda DEHB
tanılı bireylerde de tespit edilmesiyle kuvvetlenmiştir (142). Ayrıca, hayvan araştırmalarında
da CLOCK gen mutasyonunun maniyle ilişkili olduğu öne sürülmüş ve mani-benzeri
davranış örüntüsü oluşan farelerde bir duygudurum dengeleyici olan lityumla düzeldiği,
ancak sirkadiyen bozuklukların bazı olgularda devam ettiği gösterilmiştir (143, 144). Ek
olarak, CLOCK gen polimorfizminin sirkadiyen olarak akşamcıllık tercihiyle ilişkili olduğu
(144) ve akşamcıllığın hem DEHB'yle (139,146) hem BB'yle (145) hem de yenilik arayışıyla
(147) bağlantılı olduğu bildirilmiştir.
Mevcut literatür bilgilerinin ışığında, araştırmamızda BB olgularının DEHB
olgularıyla genetik sirkadiyen özelliklerinin benzerliğine rağmen daha iyi uyku latansı, öznel
uyku kalitesi, öznel uyku süresi ve alışılmış uyku etkinliği alt ölçek puanlarının daha pozitif
oluşu duygudurum dengeleyici kullanıyor olmalarıyla ilişkili olabilir. Öte yandan
araştırmamızda duygudurum dengeleyici kullanmayan BB olgusu mevcut olmadığından;
duygudurum dengeleyici kullanıyor olmanın tek etken olduğundan emin olamayız. Her ne
kadar akşamcıl kronotipe sahip olmasalar da, çalışmamızdaki BB tanılı olgular SAÖ'den
kontrol grubuna oranla görece düşük puan almışlardır. Bu durum; yine bozukluğun akşamcıl
39 kronotip özelliğine rağmen kronotiplerin hem tedavi, hem de sirkadiyen tercihlerin tiroid
hormonları, beden kitle indeksi, vücut ısısı gibi etkenlerle değişebileceğini akla getirmektedir
(66).
Araştırmamızın güçlü yanlarından biri, BB ve DEHB'nin ilk kez biririyle sirkadiyen
ritimler ve uyku kalitesi açısından karşılaştırılıyor oluşudur. Diğer bir güçlü yan ise, BB
tanılı ötimik bireylerde yapılan daha önceki araştırmalarda antipsikotik ya da sedasyon etkisi
bulunan antidepresan kullanımı dışlanmadığı halde araştırmamızdaki tüm BB olgularının
sadece lityum ya da sadece valproat kullanıyor oluşudur. Araştırmamızda sedatif etkili
herhangi bir ilacı kullanmayarak olguların sirkadiyen tercihler, uyku kalitesi ve gündüz
uykululuğu ölçek puanları açısından daha yalın olduklarını düşünüyoruz.
Araştırmamızın bazı kısıtlılıkları bulunmaktadır. Öncelikle kontrol grubumuz
araştırmacıların sosyal çevresinden ve fakülte çalışanlarından seçilmiş olup; her üç grup da
genç erişkinlerden oluşmakta olup; sonuçlar topluma genellenemeyebilir. Araştırmamızdaki
tüm sonuçlar öznel bildirime dayalı ölçek puanlarıyla elde edilmiştir. Sosyodemografik
özelliklerinde gruplar arasında cinsiyet bakımından farklılık mevcut olup, bu fark Erişkin
DEHB grubundan kaynaklanmıştır. Mevcut farklılık; DEHB'nin toplumdaki prevalansının
erkeklerde, kadınlara göre 10 kata varan sıklık bildirimleriyle açıklanabilir (104). Öte yandan
DEHB grubunda tedavi alımı, tedavinin tipi (uyarıcı ya da uyarıcı olmayan gibi) ayrımı
yapılmamıştır.
Bipolar bozukluk ve Erişkin DEHB'nun sirkadiyen tercihler ve uyku kalitesi
hakkında ve bu iki bozukluğun benzer nörobiyolojik temele sahip olduğuna dair çeşitli
yayınlar bulunmakla birlikte, birbirleriyle karşılaştırıldığı araştırmalar oldukça azdır. Bu
araştırmanın iki bozukluğun sirkadiyen tercihler, uyku kalitesi, uyku latansı, uyku verimi ve
gündüz uykululuğu açısından karşılaştırma yaparak literatüre katkı sağlayacağını
düşünüyoruz.
40 SONUÇLAR
Araştırmamızda remisyonda BB tanılı olgular ve erişkin tip DEHB tanılı olgular
kontrol grubuyla ve birbiriyle Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği (SAÖ) ve alt ölçekleri,
Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ve alt ölçekleri, Epworth Uykululuk Ölçeği (EUÖ)
puanları açısından karşılaştırılmıştır. Araştırmamızın sonuçları şu şekildedir:
1. Araştırmamızın önemli bulgularından biri, DEHB ve remisyonda BB olgularının,
sirkadiyen tercihler açısından kontrol grubuna göre SAÖ ölçeğinden anlamlı derecede düşük
puanlar aldığıdır. Ayrıca DEHB grubu, BB grubuna göre de anlamlı düzeyde düşük puanlar
almıştır.
2. Araştırmamızda DEHB olgularının, BB olgularına ve kontrol grubuna göre daha
yüksek yataktan kalma zorluğuna ve daha yüksek dabah yorgunluğuna sahip olduğunu ve
uyku latansının daha uzun olduğunu bulduk. BB ve kontrol grubu arasında yataktan kalkma
zorluğu, sabah yorgunluğu ve uyku latansı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmamıştır.
3. Araştırmamızın bir diğer önemli bulgusu; DEHB olgularının, remisyonda BB
olgularına ve kontrol grubuna göre daha düşük uyku kalitesine sahip olmalarıdır. BB ve
kontrol grubu arasında uyku kalitesi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptamadık.
4. Araştırmamızda DEHB olgularının, remisyonda BB olgularına ve kontrol grubuna
göre daha fazla gündüz uykululuğuna ve gündüz uykululuğuyla ilişkili işlevsellikte
bozulmaya sahip olduğunu bulduk. BB ve kontrol grubu arasında gündüz uykululuğu ve
gündüz uykululuğuyla ilişkili işlevsellikte bozulma açısından istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmamıştır.
41 5. Araştırmamızda DEHB olgularının, remisyonda BB olgularına ve kontrol grubuna
göre daha yüksek öznel uyku kalitesine sahip olduğunu bulduk. BB ve kontrol grubu
arasında öznel uyku kalitesi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
6. Araştırmamızda DEHB olgularının, remisyonda BB olgularına ve kontrol grubuna
göre daha yüksek öznel uyku süresine sahip olduğunu bulduk. BB ve kontrol grubu arasında
öznel uyku süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
7. Araştırmamızda DEHB olgularının, remisyonda BB olgularına ve kontrol grubuna
göre daha yüksek alışılmış uyku etkinliğine sahip olduğunu bulduk. BB ve kontrol grubu
arasında alışılmış uyku etkinliği açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
8. Araştırmamızda DEHB ve remisyonda BB olgularının, kontrol grubuna göre daha
fazla uyku bozukluğuna sahip olduğunu bulduk. DEHB ve BB grubu arasında ise uyku
bozukluğu açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
42 ÖZET
Bipolar bozukluk, tekrarlayan hipomani, mani ve depresif ataklarla seyreden ve
aralarda remisyon dönemlerinin olduğu, kronik seyirli bir duygudurum bozukluğudur.
Yapılan araştırmalar, bipolar bozukluğun sirkadiyen ritimlerle ilişkili olduğuna işaret
etmektedir. Bipolar bozukluk döngülerinin mevsimsel olup olmadığına bakılmaksızın
genellikle uyku süresindeki durumsal değişiklikler dikkati çekmektedir. Uyku sürecinceki bu
değişimler, bozukluğun seyrinde önemli rol oynamaktadır.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, erken çocukluk döneminde başlayan,
çekirdek belirtileri erişkinlikte de devam eden; süregen, nörogelişimsel bir psikiyatrik
bozukluktur. Literatürde DEHB ile uyku kalitesi arasındaki negatif korelasyonu gösteren
araştırmalar mevcuttur. DEHB tanılı çocuklarda, topluma göre uyku bozukluklarının
sıklığının arttığı bildirilmiştir. Uyku bozukluklarının DEHB tanılı çocuk ve erişkin
bireylerdeki dikkatsizlik ve dürtüsellik semptomlarını şiddetlendirebileceği belirtilmiştir
Bu araştırmanın amacı, benzer belirtilere sahip olduğu düşünülen iki bozukluk olan
BB ve DEHB tanılı erişkinlerin; sirkadiyen tercihler, uyku kalitesi ve gündüz uykululuğu
açısından birbirleri ve sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırılmasıdır.
Araştırmamızda DEHB, Bipolar I bozukluk tanısı almış olup remisyonda ve
duygudurum dengeleyici dışında herhangi bir psikotrop ilaç kullanmayanlar ile sağlıklı
kontrol grubu değerlendirilmiştir. Araştırma, kırk yedi DEHB, kırk altı BB ve herhangi bir
psikiyatrik bozukluk için tanı almamış olan, herhangi bir nörobilişsel bozukluğu olmayan,
herhangi bir ilaç kullanımı olmayan kırk yedi sağlıklı kontrol grubundan oluşma üzere
toplam yüz kırk kişi üzerinden yürütülmüş ve tüm katılımcılara Sabahçıllık-Akşamcıllık
43 Ölçeği, Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği ve Epworth Uykululuk Ölçeği uygulanmıştır.
Araştırmamızda, DEHB ve BB grubunun kontrol grubuna göre daha yüksek
Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği puan ortalamalarına sahip olduğu, ayrıca DEHB grubunun
BB grubuna göre daha düşük puan ortalamalarına sahip olduğu saptandı.
Bu araştırmada ayrıca DEHB grubunun Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Yataktan
Kalkma Zorluğu ve Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği Sabah Yorgunluğu Alt Ölçekleri,
Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Toplam ve Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Uyku Latansı,
Öznel Uyku Kalitesi, Öznel Uyku Süresi, Alışılmış Uyku Etkinliği ve Gündüz İşlev
Bozukluğu Alt Ölçekleri ve Eppworth Uykululuk Ölçeğinden BB ve kontrol grubuna göre
anlamlı derecede yüksek puan ortalamalarına sahip olduğunu; bu ölçek ve alt ölçek puanları
bakımından BB ve kontrol grubu arasında anlamlı fark olmadığını bulduk. Ancak Pittsburgh
Uyku Kalitesi İndeksi Uyku Bozukluğu Alt Ölçeği puanları açısından DEHB ve BB
grubunun birbiriyle benzer puan ortalamalarına sahip olduğunu ve her iki grubun da kontrol
grubuna göre anlamlı derecede yüksek puan ortalamalarına sahip olduğu görüldü.
Bu araştırmayla, ülkemizde DEHB ve BB olguları sirkadiyen tercihler, uyku kalitesi,
uyku latansı, uyku verimi ve gündüz uykululuğu açısından kapsamlı bir biçimde ele alınmış
oldu.
Anahtar Kelimeler: Bipolar Bozukluk, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu,
Sirkadiyen Ritimler, Uyku, Uykululuk
44 THE EVALUATION OF THE SLEEPING QUALITY AND
CIRCADIAN FEATURES OF BIPOLAR I DISORDER IN REMISSION
WITH ADULT ATTENTION DEFICIT HYPERACTIVITY DISORDER
PATIENTS
SUMMARY
Bipolar Disorder (BD) is a chronic mood disorder in which the patients' euthymic
mood is observed between frequent hypomanic, manic and depressive episodes. Studies in
the past indicate that bipolar disorder has a correlative relationship with circadian rhythm.
Rather than taking bipolar disorders in consideration as seasonal cycles, the results indicate
that circumstantial changes in sleep times is a more significant variable. Such changes in
sleeping periods hold an important role in the ethiology of this disorder.
Attention Deficit Hyperaactivity Disorder (ADHD) is a neurodevelopmental
psychiatric disorder which initiates its continuous core symptoms in early childhood. Many
researches indicate a negative correlation between ADHD and sleep quality in the existing
literature. It is reported that ADHD diagnosed children show more frequent sleep disorder
instances than the general population. Further indications show that sleep disorders aggravate
attention deficiency and impulsivity in ADHD diagnosed children and adults.
The aim of our study is to compare the two disorders which are believed to have the
same neurobiological basis; BD and ADHD patients are evaluated according to the relations
with each other and the healthy control group in regards to circadian preferences, sleep
quality and daytime sleepiness.
We evaluated adult ADHD patients and Bipolar I Disorder patients who are in
remission and given only mood stabilizers as psychotropic medicine and their data is
45 compared with a healthy control group. The study is based upon forty seven ADHD
diagnosed, forty eight BD diagnosed and forty seven subjects who are diagnosed with no
psychiatric, neurocognitive disorders and no use of any psychiatric drugs. The total one
hundred forty subjects were evaluated with Morningness-Eveningness Scale (MEQ),
Epworth Sleepiness Scale (ESS) and Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI) and its
subscales.
In our findings, adult ADHD group reported lower scores on the MEQ than controls
and BD group, BD group also reported lower scores on the MEQ than controls. In our study,
ADHD group reported higher scores on the MEQ-Wake Up Difficulty, MEQ-Morning
Fatigue subscales; PSQI total and PSQI-Sleep Latency, PSQI-Subjective Sleep Quality,
PSQI-Subjective Duration of Sleep, PSQI-Sleep Efficiency, PSQI-Daytime Sleepiness
subscales and the Epworth Sleepiness Scale scale than BD group and healthy controls, but no
significant difference between BD and healthy control groups for these scales. However in
our study, both ADHD ve BD groups reported higher scores on the PUKİ-Sleep
Disturbances subscale than healty controls, and we found no significant difference between
ADHD and BD groups.
We think that we contribute to the literature evaluating BD and ADHD patients and
the healthy control group in regards to circadian preferences, sleep quality and daytime
sleepiness.
Keywords: Bipolar Disorder, Attention Deficit Hyperactivity Disorder, Circadian
Rhythms, Sleep, Sleepiness
46 KAYNAKLAR
1. Öztürk O, Uluşahin A (editörler). Ruh sağlığı ve bozuklukları. 11. baskı. Ankara: Nobel
Kitabevi; 2008
2. Wehr T. Chronobiology, in Comprehensive Textbook of Psychiatry/VI. 1. Cilt, HI
Kaplan, BJ Sadock (Ed), Baltimore, Maryland, Williams&Wilkins. 2000:133-142
3. Grohol, J. Circadian Rhythms and Bipolar Disorder. Psych Central. 2006
4. Harvey AG. Sleep and circadian rhythms in bipolar disorder: seeking synchrony,
harmony, and regulation. Am J Psychiatry 2008; 165:820-829.
5. Boudebesse C, Lajnef M. Chronotypes of bipolar patients in remission: validation of the
french version of the circadian type inventory in the FACE-BD sample chronobiology
International 2013; 30:8 , 1042-1049
6. Plante DT, Winkelman JW. Sleep disturbance in bipolar disorder: therapeutic
implications Am J Psychiatry 2008; 165:830-843
7. Wender PH. Attention deficit hyperactivity disorder in adults. 1st edition. New York:
Oxford University Press; 1995.
8. Ateşçi F, Tüysüzoğulları H, Özdel O, Oğuzhanoğlu N. Erişkinlerde bipolar I bozukluk
ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu eştanısı. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni
2010;20:66-73.
9. Uzbay İT. Agomelatin: Genel bilgiler, farmakolojisi ve kullanım güvenliği. Klinik
Psikiyatri Dergisi, 2012; 15 (Ek 1): 9-19.
10. Hegerl U, Himmerich H. Mani ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu: ortak
belirtiler, ortak patofizyoloji ve ortak tedavi? Current Opinion in Psychiatry Turkish
Edition 2010 Vol 6, No 1
47 11. Tamam L, Tuğlu C, Karataş G, Ozcan S. Adult attention deficit hyperactivitiy disorder
in patients with bipolar 1 disorder in remission: preliminary study. Psychiatry Clin
Neurosci 2006;60:480-5.
12. Işık E (ed). Depresyon ve bipolar bozukluklar. 1. baskı. İstanbul: Görsel Sanatlar
Basımevi; 2003.
13. Amerikan Psikiyatri Birliği: Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, 3.
Baskı, yeniden gözden geçirilmiş tam metin (DSM-III-R) Amerikan Psikiyatri Birliği,
Washigton DC, 1987, Köroğlu E (Çeviri Editörü) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1991.
14. Amerikan Psikiyatri Birliği: Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, 4.
Baskı, yeniden gözden geçirilmiş tam metin (DSM-IV-TR) Amerikan Psikiyatri Birliği,
Washigton DC, 2000, Köroğlu E (Çeviri Editörü) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2007.
15. Amerikan Psikiyatri Birliği: Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, 5.
Baskı, yeniden gözden geçirilmiş tam metin (DSM-5-TR) Amerikan Psikiyatri Birliği,
Washigton DC, 2013, Köroğlu E (Çeviri Editörü) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2014.
16. Angst J. The emerging epidemiology of hypomania and bipolar II disorder. J Affect
Disord. 1998 Sep;50(2-3):143-51.
17. Akiskal HS. The bipolar spectrum: research and clinical perspectives. Encephale. 1995
Dec;21 Spec No 6:3-11.
18. Weissman MM. Cross-national epidemiology of majör depression and bipolar disorder.
JAMA. 1996 Jul 24-31;276(4):293-9.
19. Grabenstatter, H. L., Ferraro, D. J., Williams, P. A., Chapman, P. L. and Dudek, F. E.
(2005), Use of chronic epilepsy models in antiepileptic drug discovery: The effect of
topiramate on spontaneous motor seizures in rats with kainate-induced epilepsy.
Epilepsia, 46: 8–14.
20. Akiskal HS. İki uçlu bozuklukların sınıflandırılması, tanısı ve sınırları: Gözden geçirme.
İki Uçlu Bozukluk, Editörler: Maj M, Akiskal HS, Lopez-Ibor JJ, Sartorius N, Türkçe
Basım Editörü: Timuçin Oral. CSA Medikal Yayın Ajansı, 2002 s. 1-52.
21. Bellivier F. Age at onset in bipolar I affective disorder in the USA and Europe. World J
Biol Psychiatry. 2014 Jul;15(5):369-76.
22. Almeida OP. Bipolar disorder with late onset: an organic variety of mood disorder? Rev.
Bras. Psiquiatr. 2004 vol.26 suppl.3
23. Aydın H, Bozkurt A (çeviri editörleri). Kaplan&Sadock’s comprehensive textbook of
psychiatry. 8. baskı. Ankara: Güneş Kitabevi; 2007.
24. Coryell W, Akiskal H, Leon AC, Turvey C, Solomon D, Endicott J. Family history and
symptom levels during treatment for bipolar I affective disorder. Biol Psychiatry
2000;47(12):1034-42
48 25. Angst J. The course of affective disorders. Psychopathology 1986;19(Suppl 2):47-52
26. Tsuchiya KJ, Agerbo E, Byrne M, Mortensen PB. Higher socio-economic status of
parents may increase risk for bipolar disorder in the offspring. Psychol Med. 2004
Jul;34(5):787-93.
27. Abood Z, Sharkey A, Webb M, Kelly A, Gill M. Are patients with bipolar affective
disorder socially disadvantaged? A comparison with a control group. Bipolar Disord
2002;4:243-8.
28. Hayden EP, Nurnberger JI. Molecular genetics of bipolar disorder. Genes Brain Behav.
2006 Feb;5(1):85-95.
29. Sullivan PF, Neale MC, Kendler KS. Genetic epidemiology of majör depression: review
and meta-analysis. Am J Psychiatry 2000;157:10.
30. Smoller JW, Finn CT. Family, twin, and adoption studies of bipolar disorder. Am J Med
Genet C Semin Med Genet. 2003 Nov 15;123C(1):48-58.
31. Craddock N, Jones I. Molecular genetics of bipolar disorder. Br J Psychiatry. 2001
Jun;178(Suppl 41):S128-33.
32. Uluşahin A. Bipolar bozukluğun genetiği. Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P)
Dergisi; 2004;12(Ek 2):31-38
33. Preisig M, Bellivier F, Fenton BT, Baud P, Berney A, Courtet P. Association between
bipolar disorder and monoamine oxidase A gene polymorphisms: results of a
multicenter study. Am J Psychiatry. 2000 Jun;157(6):948-55.
34. Anand A, Verhoeff P, Seneca N, Zoghbi SS, Seibyl JP, Charney DS et al. Brain SPECT
imaging of amphetamine-induced release in euthymic bipolar disorder patients. An J
Psychiatry 2000;157(7):1108-14.
35. Drevets WC. Neuroplasticity in mood disorders. Dialogues in Clinical Neuroscience.
2004;6(2):199-216.
36. Machado-Vieira R, Manji HK, Zarate CA. The role of lithium in the treatment of bipolar
disorder: convergent evidence for neurotrophic effects as a unifying hypothesis. Bipolar
disorders. 2009;11(Suppl 2):92-109.
37. Rajadhyaksha M, Dharikwala F, Jagtap J, Shastry P: Hydrogen Peroxide Induced
Oxidative Stress Alters Cyclin Dependent Kinase 5 and p35/p25 Localization in Human
Astroglioma Cells. J Neurol Sci [Turk] 2010 27:257-266.
38. Moore GJ, Bebchuk JM, Hasanat K, Chen G, Seraji-Bozorgzad N, Wilds IB. Lithium
increases N-acetyl-aspartate in the human brain: in vivo evidence in support of bcl-2's
neurotrophic effects? Biol Psychiatry 2000;48(1):1-8.
39. Vawter MP, Freed WJ, Kleinman JE. Neuropathology of bipolar disorder. Biol
Psychiatry 2000;48(6):486-504.
49 40. Ceylan ME, Oral T. Duygu Durum Bozuklukları. Araştırma ve Klinik Uygulamada
Biyolojik Psikiyatri. 4.cilt. 1.baskı. İstanbul:2001.s.1-10.
41. Post RM, Weiss SR. Sensitization, kindling, and anticonvulsants in mania. J Clin
Psychiatry 1989;50(3): 45-7.
42. Brambilla P, Glahn DC, Balestrieri M, Soares JC. Magnetic resonance findings in
bipolar disorder. Psychiatr Clin North Am 2005;28(2):443-67.
43. Judd LL, Akiskal HS. The prevalence and disability of bipolar spectrum disorders in the
US population: re-analysis of the ECA database taking into account subthreshold cases.
J Affect Disord 2000;73;123.
44. Morgana VA, Mitchellband PA, Jablensky AV. The epidemiology of bipolar disorder:
sociodemographic, disability and service utilization data from the Australian National
Study of Low Prevalence (Psychotic) Disorders. Bipolar Disord 2005;7:326-37.
45. Karaahmet E, Alpak G. Bipolar disorder and adult attention deficit/hyperactivity
disorder: the same or different? Journal of Mood Disorders. 2011; 1(3): 136-144.
46. Sachs GS, Baldassano CF, Truman CJ, Guille C. Comorbidity of attention deficit
hyperactivity disorder with early-and late-onset bipolar disorder. Am J Psychiatry 2000;
157: 466-468.
47. Geller B, Williams M, Zimerman B. Prepubertal and early adolescent bipolarity
differentiate from ADHD by manic symptoms, grandiose delusions, ultra-rapid or
ultradian cycling. J Affect Disord 1998; 51: 81–91.
48. Kent L, Craddock N. Is there a relationship between attention deficit hyperactivity
disorder and bipolar disorder? J Affect Disord 2003; 73: 211-221.
49. Ateşçi F, Tüysüzoğulları HD, Özdel O, Oğuzhanoğlu NK. Comorbidity of attention
deficit hyperactivity disorder in adult bipolar I disorder: a preliminary study Bulletin of
Clinical Psychopharmacology 2010; 20(1): 66-73
50. Biederman J, Faraone S, Mick E, Wozniak J, Chen L, Ouellette C et al. Attention-deficit
hyperactivity disorder and juvenile mania: an overlooked comorbidity? J Am Acad
Child Adolesc Psychiatry 1996; 35: 997-1008.
51. McIntyre RS, Kennedy SH, Soczynska JK, Nguyen HT, Bilkey TS, Woldeyohannes HO
et al. Attention-deficit/hyperactivity disorder in adults with bipolar disorder or majör
depressive disorder: results from the international mood disorders collaborative project.
Prim Care Companion J Clin Psychiatry. 2010;12(3).
52. Faraone SV, Biederman J, Mennin D, Wozniak J, Spencer T. Attention-deficit
hyperactivity disorder with bipolar disorder: a familial subtype? J Am Acad Child
Adolesc Psychiatry 1997; 36: 1378–1390.
50 53. Akdemir D, Gökler B. Bipolar duygudurum bozukluğu olan anne babaların çocuklarında
psikopatoloji. Türk Psikiyatri Dergisi 2008; 19: 133-140.
54. Wilens TE, Biederman J, Wozniak J, Gunawardene S, Wong J, Monuteaux M. Can
adults with attention-deficit/hyperactivity disorder be distinguished from those with
comorbid bipolar disorder? Findings form a sample of clinically referred adults. Biol
Psychiatry 2003; 54: 1–8.
55. State RC, Frye MA, Altshuler LL. Chart review of the impact of attention-deficit
hyperactivity disorder comorbidity on response to lithium or divalproex sodium in
adolescent mania. J Clin Psychiatry 2004; 65:1057-1063.
56. Pliszka SR. The neuropsychopharmacology of Attention-Deficit/ Hyperactivity
Disorder. Biol Psychiatry 2005; 57: 1385-139.
57. DelBello MP, Soutullo CA, Hendricks W. Prior stimulant treatment in adolescents with
bipolar disorder: association with age at onset. Bipolar Disord 2001; 3: 53–57.
58. Brody JF. Evolutionary recasting: ADHD, mania and its variants. J Affect Disord 2001;
65: 197–215.
59. Perlis RH, Ostacher MJ, Patel JK, Marangell LB, Zhang H, Wisniewski SR et al.
Predictors of recurrence in bipolar disorder: primary outcomes from the Systematic
Treatment Enhancement Program for Bipolar Disorder (STEP-BD). Am J Psychiatry.
2006 Feb;163(2):217-24.
60. Keller MB, Lavori PW, Kane JM, Gelenberg AJ, Rosenbaum JF, Walzer EA et al.
Subsyndromal symptoms in bipolar disorder. A comparison of standard and low serum
levels of lithium. Arch Gen Psychiatry 1992;49(5):371-6.
61. Judd LL, Akiskal HS, Schettler PJ, Endicott J, Maser J, Solomon DA et al. The longterm natural history of the weekly symptomatic status of bipolar I disorder. Arch Gen
Psychiatry 2002;59(6):530-7.
62. Angst J, Sellaro R. Historical perspectives and natural history of bipolar disorder. Biol
Psychiatry 2000;48(6):445-57.
63. Tohen M, Waternaux CM, Tsuang MT. Outcome in Mania. A 4-year prospective
follow-up of 75 patients utilizing survival analysis. Arch Gen Psychiatry
1990;47(12):1106-11.
64. Schneck CD, Miklowitz DJ, Miyahara S, Araga M, Wisniewski S, Gyulai L et al. The
prospective course of rapid-cycling bipolar disorder: findings from the STEP-BD. Am J
Psychiatry. 2008 Mar;165(3):370–7.
65. Schneck CD, Miklowitz DJ, Calabrese JR, Allen MH, Thomas MR, Wisniewski S, et al.
Phenomenology of rapid-cycling bipolar disorder: data from the first 500 participants in
the Systematic Treatment Enhancement Program. Am J Psychiatry. 2004
Oct;161(10):1902–1908.
51 66. Çalıyurt, O., Duygudurum bozuklukları ve biyolojik ritim, Duygudurum Dizisi,5, 209214 (2001).
67. Moore RY. Circadian rhythms: basic neurobiology and clinical applications. Annu Rev
Med. 1997;48:253-66.
68. Hastings M. The brain, circadian rhythms, and clock genes. BMJ. 1998 Dec 1926;317(7174):1704-7.
69. Harvey AG, Mullin BC, Hinshaw SP: Sleep and circadian rhythms in children and
adolescents with bipolar disorder. Dev Psychopathol 2006; 18:1147–1168
70. Harvey AG, Talbot LS, Gershon A. Sleep Disturbance in Bipolar Disorder Across the
Lifespan. Clinical psychology : a publication of the Division of Clinical Psychology of
the American Psychological Association. 2009;16(2):256-277.
71. Jackson, A., Cavanagh, J., and Scott, J. A systematic review of manic and depressive
prodromes. Journal of Affective Disorders, 2003;74(3). pp. 209-217.
72. Jeong SH, Yu JC, Lee CH, Choi KS, Choi JE, Kim SH, Joo EJ. Human CLOCK geneassociated attention deficit hyperactivity disorder-related features in healthy adults:
quantitative association study using Wender Utah Rating Scale. Eur Arch Psychiatry
Clin Neurosci. 2014 Feb;264(1):71-81.
73. Soria V, Martínez-Amorós E, Escaramís G, Valero J. Differential association of
circadian genes with mood disorders: CRY1 and NPAS2 are associated with unipolar
major
depression
and
CLOCK
and
VIP
with
bipolar
disorder
Neuropsychopharmacology 2010 35, 1279–1289
74. Shi J, Wittke-Thompson JK, Badner JA, et al. Clock genes may influence bipolar
disorder susceptibility and dysfunctional circadian rhythm. American journal of medical
genetics Part B, Neuropsychiatric genetics : the official publication of the International
Society of Psychiatric Genetics. 2008;147B(7):1047-1055.
75. Beaulieu JM, Sotnikova TD, Yao WD, Kockeritz L, Woodgett JR, Gainetdinov RR et al.
Lithium antagonizes dopamine-dependent behaviors mediated by an AKT/glycogen
synthase kinase 3 signaling cascade. Proc Natl Acad Sci USA. 2004 Apr
6;101(14):5099-104.
76. De Sarno P, Li X, Jope RS. Regulation of Akt and glycogen synthase kinase-3 beta
phosphorylation by sodium valproate and lithium. Neuropharmacology. 2002
Dec;43(7):1158-64.
77. Hallam KT, Olver JS, Chambers V, Begg DP, McGrath C, Norman TR. The heritability
of melatonin secretion and sensitivity to bright nocturnal light in twins.
Psychoneuroendocrinology. 2006;31(7):867-75.
78. Nurnberger JI Jr1, Adkins S, Lahiri DK, Mayeda A. Melatonin suppression by light in
euthymic bipolar and unipolar patients. Arch Gen Psychiatry. 2000;57(6):572-9.
52 79. Srinivasan V, Pandi-Perumal SR, Trakht ID, Hardeland R. Pathophysiology of
depression: role of sleep and the melatonergic system. Psychiatry Research 2009;
165(3):201-14.
80. Srinivasan V, Smits M, Spence W, Lowe AD, Kayumov L. Melatonin in mood
disorders. World J Biol Psychiatry 2006 ;7(3):138-51.
81. Frank E, Swartz HA, Kupfer DJ. Interpersonal and social rhythm therapy: Managing the
chaos of bipolar disorder. Biological Psychiatry. 2000;48:593–604.
82. Frank E, Swartz HA, Mallinger AG, Thase ME, Weaver EV, Kupfer DJ. Adjunctive
psychotherapy for bipolar disorder: Effects of changing treatment modality. Journal of
Abnormal Psychology. 1999;108:579–587.
83. Schachar RJ. Hyperkinetic syndrome: historical development of the concept. In: Taylor
EA (ed). The overactive child. 1st edition. Oxford: Blackwell; 1986. 19-41.
84. Still GF. Some abnormal physical conditions in children. Lancet 1902;1:1008-12.
85. Tuğlu C, Öztürk Şahin Ö. Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu:
Nörobiyoloji, Tanı Sorunları ve Klinik Özellikler Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar
2010;2(1):75-116
86. Kahn, E. and Cohen, L. H. (1934). Organic driveness: A brain stem syndrome and an
experience. New England Journal of Medicine, 210, 748-56.
87. World Health Organisation. (1978). International Statistical Classification of Diseases
and Related Health Problems, 9th Revision (ICD-9). Geneva: WHO.
88. World Health Organisation. (1992). International Statistical Classification of Diseases
and Related Health Problems, 10th Revision (ICD-10). Geneva: WHO.
89. McGough JJ, Barkley RA. Diagnostic controversies in adult attention deficit
hyperactivity disorder. Am J Psychiatry. 2004 Nov;161(11):1948-56.
90. Weis M, Weis G. Attention deficit hyperactivity disorder. In: Levis M (ed). Child and
adolescent psychiatry: a compherensive textbook. 3rd edition. Philadelphia: Lippincott
Williams&Wilkins; 2002.
91. Barbaresi WJ, Katusic SK, Colligan RC, et al. How common is attentiondeficit/hyperactivity disorder? Incidence in a population based birth cohort in Rochester.
Arch Pediatr Adolesc Med 2002;156:217–24.
92. Rohde LA, Biederman J, Busnello EA. ADHD in a school sample of Brazilian
adolescents: a study of prevalence, comorbid conditions and impairments. J Am Acad
Child Adolesc Psychiatry 1999;38:716– 22.
93. Kroes M, Kalff AC, Kessels AG et al. Child psychiatric diagnoses in a population of
Dutch school children aged 6 to 8 years. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry
2001;40:1401–9.
53 94. Graetz BW, Sawyer MG, Hazell PL, Arney F, Baghurst P. Validity of DSM-IV ADHD
subtypes in a nationally representative sample of Australian children and adolescents. J
Am Acad Child Adolesc Psychiatry 2001;40:1410–7.
95. Şenol S. Dikkat eksikliği yıkıcı davranış bozukluklarının klinik özellikleri, aynı grup ve
diğer DSM-IV tanılarıyla birliktelikleri, risklerin ve tedavi eğiliminin belirlenmesi (Uzmanlık tezi). Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi; 1996.
96. Fayyad J, Graff RDE, Kessler R. Cross-national prevalence and correlates of adult
attention-deficit hyperactivity disorder. Br J Psychiatry 2007;190:402-9
97. Wender PH, Wolf LE, Wasserstein J. Adults with ADHD: an overview. Ann N Y Acad
Sci 2001;931:1-16.
98. Tamam L, Karakuş G, Özpoyraz N. Comorbidity of adult attention-deficit hyperactivity
disorder and bipolar disorder: prevalence and clinical correlates. Eur Arch Psychiatry
Clin Neurosci 2008; 807:406-408.
99. Toksöz K. Alkol Bağımlılığı ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (Uzmanlık
tezi). İzmir: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi; 2000.
100.Güneş VD. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuk ve Ergenlerin Ana
Babalarında Psikiyatrik Özellikler ve DEHB’nun Araştırılması (Uzmanlık tezi). İzmir:
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi; 1999.
101.Taybıllı B. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocukların Anne ve BBalarında Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Belirtilerinin Taranması (Uzmanlık
tezi). İstanbul: Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi;1999.
102.Tuğlu. C. Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocukların Babalarında Bu
Tanının ve Ruhsal Durumun Gözden Geçirilmesi (Uzmanlık tezi). Edirne: Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi;1996.
103.Mehler-Wex C, Deimel W. Attention deficit hyperactivity disorder in children and
adolescents. MMW Fortschr Med. 2014;156(14):41-4.
104.Şenol S. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu. Çuhadaroğlu F, ed. Çocuk ve Ergen
Psikiyatrisi Temel Kitabı. Ankara, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Derneği Yayınları 2008;
(3): 3293–311.
105.Biederman J, Faraone SV, Keenan K. Family-genetic and psychosocial risk factors in
DSM-III attention deficit disorder. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 1990 ;
29(4):526-33.
106.Sevinç E, Erdal ME, Şengül C, Cakaloz B, Ergündü TG, Herken H. Association of adult
attention deficit hyperactivity disorder with dopamine transporter gene, dopamine D3
receptor, and dopamine D4 receptor gene polymorphisms. BCP. 2010; 20(3): 196-203.
54 107.Ercan ES, Aydın C. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu. Ekşi A, ed. Ben Hasta
Değilim, Çocuk Sağlığı ve Hastalıklarının Psikososyal Yönü. İstanbul: Nobel Tıp
Kitabevleri, 1999: 270–284.
108.Cantwell DP. Attention deficit disorder a review of the past 10 years. J Am Acad Child
Adolesc Psychiatry 1996; 35: 978–987.
109.Zhou J. Norepinephrine transporter inhibitors and their therapeutic potential. Drugs
Future 2004; 29(12): 1235-1244.
110.Bhutta AT, Cleves MA, Casey PH. Cognitive and behavioral outcomes of school-aged
children who were born preterm: a meta- analysis. Journal of the American Medical
Association 2002; 288:728-737.
111.Mick E, Biederman J, Prince J. Impact of low birth weight on attention-deficit
hyperactivity disorder. Journal of Developmental & Behavioral Pediatrics, 2002; 23:1622.
112.Hack M, Youngstrom EA, Cartar L. Behavioral outcomes and evidence of
psychopathology among very low birth weight infants at age 20 years. Pediatrics,
2004;114:932-940.
113.Linnet KM, Dalsgaard S, Obel C. Maternal lifestyle factors in pregnancy risk of
attention deficit hyperactivity disorder and associated behaviors: review of the current
evidence. American Journal of Psychiatry, 2003;160:1028-1040.
114.Langley K, Rice F, van den Bree MB. Maternal smoking during pregnancy as an
environmental risk factor for attention deficit 77 hyperactivity disorder behaviour. A
review. Minerva Pediatrica, 2005;57:359- 371.
115.Moriyama TS, Cho AJM, Verin RE, Fuentes J, Polanczyk GW. Attention deficit
hyperactivity disorder In Rey JM (ed), IACAPAP e-Textbook of Child and Adolescent
Mental Health. Geneva: International Association for Child and Adolescent Psychiatry
and Allied Professions 2012.
116.Wilens TE, Biederman J, Spencer T. Attention deficit hyperactivity disorder across life
span. Ann Rev Med 2002;53:113–31.
117.Nierenberg AA, Miyahara S, Spencer T, Wisniewski SR. Clinical and diagnostic
implications of lifetime attention-deficit/hyperactivity disorder comorbidity in adults
with bipolar disorder: data from the first 1000 STEP-BD participants. Biol Psychiatry
2005;57:1467–73.
118.Biederman J, Faraone SV, Spencer TJ, Taylor A, Blier HK. Patterns of psychiatric
comorbidity, cognition and psychosocial functioning in adults with attention deficit
hyperactivity disorder. Am J Psychiatry 1993;150:1792–8.
119.Goldstein S. Continuity of ADHD in adulthood: hypothesis and theory meet realty. In:
Goldstein S, Ellison AT (eds). Clinician’s to adult ADHD assesment and intervention.
1st edition. California: Academic Press; 2002. 25-39.
55 120.Pary R, Lewis S, Matuschka PR. Attention deficit hyperactivity disorder in adults. Ann
Clin Psychiatry 2002;14:105–11.
121.Dinn WM, Robbins NC, Harris CL. Attention deficit/hyperactivity disorder,
neuropsychological correlates and clinical presentation. Brain Cogn 2001;11:114–21.
122.Wasserstein J, Wolf LE, Lefever FF. Adult attention deficit disorder brain mechanisms
and life outcomes. The New York Academy of Sciences 2001; 931:396-408.
123.Öncü B. Yetişkinlerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu. İçinde: Karakaş S
(editör). Kognitif Nörobilimler. 2. baskı. Ankara: MN Medikal ve Nobel Tıp Kitabevi;
2008. 417–36.
124.Schubiner H, Tzelepis A, Milberger S. Prevalence of attention- deficit/hyperactivity
disorder and conduct disorder among substance abusers. J Clin Psychiatry 2000;61:24451.
125.Doyle BB. Understanding and Treating Adults with Attention Deficit Hyperactivity
Disorder. 1st edition. Arlington: American Psychiatric Publishing; 2006.
126.Pomerleau OF, Downey KK, Stelson FW, Pomerleau CS. Cigarette smoking in adult
patients diagnosed with attention deficit hyperactivity disorder. J Subst Abuse
1995;7:373–8.
127.Weiss M, Hetchman LT, Weis G. ADHD in adults. A guide to current theory, diagnosis
and treatment. 1st edition. Maryland: John Hopkins University Press; 1999.
128.Sobanski E. Psychiatric comorbidity in adults with attention-deficit/hyperactivity
disorder (ADHD). Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci 2006;256:26–31.
129.Wiener J, Daniels L. School Experiences of Adolescents With Attention-Deficit
Hyperactivity Disorder. J Learn Disabil.
130.Dvorsky MR, Langberg JM. Predicting Impairment in College Students With ADHD:
The Role of Executive Functions. J Atten Disord. 2014.
131.Mannuzza S, Klein RG. Long-term prognosis in attention-deficit/hyperactivity disorder.
Child Adolesc Psychiatr Clin N Am. 2000;9(3):711–726.
132.Van Veen MM, Kooij JJ, Boonstra AM, Gordijn MC, Van Someren EJ. Delayed
circadian rhythm in adults with attention-deficit/hyperactivity disorder and chronic
sleep-onset insomnia. Biol Psychiatry. 2010; 67(11):1091-6.
133.Tjon Pian Gi CV, Broeren JP, Starreveld JS. Melatonin for treatment of sleeping
disorders in children with attention deficit/hyperactivity disorder: a preliminary open
label study. Eur J Pediatr. 2003;162:554-5
56 134.Betancourt-Fursow de Jimenez YM, Jimenez-Leon JC, Jimenez-Betancourt CS.
Attention deficit hyperactivity disorder and sleep disorders. Rev. Neurol 2006;42(Suppl
2):p37-51
135.Sangal RB, Owens J, Allen AJ. Effects of atomoxetine and methylphenidate on sleep in
children with ADHD. Sleep 2006;29:1573-85.
136.Niederhofer H. Treating ADHD with agomelatine. J Atten Disord. 2012;16:346-348.
137.Kooij JJS, Aeckerlin LP, Buitelaar JK. Functioning, comorbidity and treatment of 141
adults with attention deficit hyperactivity disorder ADHD at a Psychiatric Outpatients’
Department. Ned Tijdschr Geneeskd 2001;145:1498-1501.
138.Boonstra AM, Kooij JJS, Oosterlaan J, Sergeant JA, Buitelaar JK. Hyperactive night and
day? Actigraphy studies in adult ADHD: Baseline comparison and the effect of
methylphenidate. Sleep 2007;30:433- 442.
139.Rybak YE, McNeely HE, Mackenzie BE, Jain UR, Levitan RD. Seasonality and
circadian preference in adult attention-deficit/hyperactivity disorder: Clinical and
neuropsychological correlates. Compr. Psychiatry 2007; 48:562–571.
140.Rybak YE, McNeely HE, Mackenzie BE, Jain UR, Levitan RD. An open trial of light
therapy in adult attention-deficit/hyperactivity disorder. J Clin Psychiatry 2006
Oct;67(10):1527-35.
141.McClung CA. Circadian genes, rhythms and the biology of mood disorders. Pharmacol
Ther 2007; 114:222-232.
142.Kissling C, Retz W, Wiemann S. A polymorphism at the 30-untranslated region of the
CLOCK gene is associated with adult attention-deficit hyper- activity disorder. Am J
Med Genet B Neuropsychiatr Genet 2008; 147:333-338.
143.Roybal K, Theobold D, Graham A. Mania-like behavior induced by disruption of
CLOCK. Proc Natl Acad Sci U S A 2007; 104:6406-6411.
144.Mishima K, Tozawa T, Satoh K. The 3111T/C polymorphism of CLOCK is associated
with evening preference and delayed sleep timing in a Japanese population sample. Am
J Med Genet B Neuropsychiatr Genet 2005; 133B: 101-104.
145.Wood J, Birmaher B, Axelson D. Replicable differences in preferred circadian phase
between bipolar disorder patients and control individuals. Psychiatry Res 2009;
166:201–209.
146.Caci H, Bouchez J, Bayle FJ. Inattentive symptoms of ADHD are related to evening
orientation. J Atten Disord 2009; 13:36-41.
147.Caci H, Robert P, Boyer P. Novelty seekers and impulsive subjects are low in
morningness. Eur Psychiatry 2004; 19:79-84.
148.Çorapçıoğlu A, Aydemir Ö, Yıldız M. DSM-IV Eksen-I Bozuklukları İçin
Yapılandırılmış Klinik Görüşme. Ankara: Hekimler Yayın Birliği; 1999.
57 149.Young RC, Biggs JT, Ziegler VE, Meyer DA. Arating scale for mania: reliability,
validity and sensitivity. Br J Psychiatry 1978;133:429-35.
150.Karadağ F, Oral ET, Yalçın AF, Erten E. Young Mani Derecelendirme Ölçeği’nin
Türkiye’de geçerlilik ve güvenilirliği. Türk Psikiyatri Dergisi 2001;13:107-14.
151.Hamilton M. A rating scale for depression. J Neurol Neurosur Psychiatry 1960;23:5662.
152.Aydemir Ö, Deveci A, İçelli İ. Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği
Yapılandırılmış Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu Versiyonu’nun güvenilirlik ve
geçerliği. Türkiye’de Psikiyatri 2006;8:18- 21.
153.Ward MF, Wender PH, Reimherr FW. The Wender Utah Rating Scale: an aid in the
retrospective diagnosis of childhood attention-deficit hyperactivity disorder. Am J
Psychiatry 1993;150:885-90.
154.Öncü B, Ölmez S, Sentürk V. Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği Türkçe Formunun
Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nda geçerlik ve güvenilirlik
çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi 2005;16:252-9.
155.Doğan S, Öncü B, Varol-Saraçoğlu G, Küçükgöncü S. Erişkin Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim Ölçeği (ASRS-v1.1) Türkçe formunun
geçerlilik ve güvenilirlik çalışması. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2009;10,77-87.
156.Doğan S. Yetişkinlerde DEHB Değerlendirmesi. İçinde: 46. Ulusal Psikiyatri Kongresi
Özet Kitabı. İzmir: 2010;151.
157.Horne JA, Ostberg O. A self-assessment questionnaire to determine morningnesseveningness in human circadian rhythms. International Journal of Chronobiology 1976,
4(2):97-110
158.Pündük Z, Gür H, Ercan İ. Türk Psikiyatri Dergisi Sabahçıl-Akşamcıl Anketi Türkçe
Uyarlamasında Güvenilirlik Çalışması 2005; 16(1):40-45
159.Buysse DJ, Reynolds CF, Monk TH, Berman SR, Kupfer DJ. The Pittsburgh Sleep
Quality Index (PSQI): A new instrument for psychiatric research and practice.
Psychiatry Research 1989;28(2), 193-213.
160.Ağargün MY, Kara H, Anlar O. Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksinin Geçerliği ve
Güvenirliği, Türk Psikiyatri Dergisi. 1996;7:107-115.
161.Johns MW. A new method for measuring daytime sleepiness: the Epworth sleepiness
scale. Sleep 1991;14 (6): 540-5.
162.İzci B, Ardıç S, Fırat H, Şahin A, Altınörs M, Karacan İ. Reliability and validity studies
of the Turkish version of the Epworth Sleepiness Scale. Sleep Breath. 2008
May;12(2):161-8.
58 163.Bae S, Park J, Lee Y, Cho I, Kim J, Koh S et al. Gender difference in the association
between adult attention deficit hyperactivity disorder symptoms and morningness–
eveningness. Psychiatry and Clinical Neurosciences, 2010;64: 649-651.
164.Mansour HA, Wood J, Chowdari KV, Dayal M, Thase ME, Kupfer DJ, Monk TH,
Devlin B, Nimgaonkar VL. Circadian phase variation in bipolar I disorder. Chronobiol
Int. 2005;22(3):571-84.
165.Ahn Y, Chang J, Ho Joo Y, Kim SC, Lee KY, Kim YS. Chronotype distribution in
bipolar I disorder and schizophrenia in a Korean sample. Bipolar Disord
2008;10(2):271-5.
166.Fagiolini A, Chengappa KN, Soreca I, Chang J. Bipolar disorder and the metabolic
syndrome: causal factors, psychiatric outcomes and economic burden. CNS Drugs
2008;22(8):655-69.
167.Vancampfort D, Vansteelandt K, Correll CU, Mitchell AJ, De Herdt A, Sienaert P, et al.
Metabolic syndrome and metabolic abnormalities in bipolar disorder: a meta-analysis of
prevalence rates and moderators. Am J Psychiatry 2013;170(3):265-74.
168.Geoffroy PA, Boudebesse C, Bellivier F, Lajnef M, Henry C, Leboyer M, et al. Sleep in
remitted bipolar disorder: a naturalistic case-control study using actigraphy. J Affect
Disord 2014;158:1-7.
169.St-Amand J, Provencher MD, Bélanger L, Morin CM. Sleep disturbances in bipolar
disorder during remission. J Affect Disord 2013;146(1):112-9.
170.Boudebesse C, Geoffroy PA, Bellivier F, Henry C, Folkard S, Leboyer M et al.
Correlations between objective and subjective sleep and circadian markers in remitted
patients with bipolar disorder. Chronobiol Int. 2014;31(5):698-704.
171.Philipsen A, Feige B, Hesslinger B, Ebert D, Carl C, Hornyak Met al. Sleep in adults
with attention-deficit/hyperactivity disorder: a controlled polysomnographic study
including spectral analysis of the sleep EEG. Sleep. 2005;28(7):877-84.
59 EKLER
60 EK1: Etik Kurul Onay Formu
61 EK2: Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu
Bir araştırma projesine davet edilmektesiniz. Bu araştırmanın yürütülmesi, Trakya Üniversitesi Girişimsel olmayan klinik araştırmalar Etik Kurulu’nun 13.11.2013 tarih ve 24/07sayılı kararı ile onaylanmıştır. Araştırmaya katılmaya karar vermeden önce araştırmanın neden ve nasıl yapılacağını anlamanız çok
önemlidir.
Araştırmaya katılım tamamen gönüllülük ilkesine bağlı olup katılmayı reddetmeniz herhangi bir
cezaya ya da elde edilecek herhangi bir yararın kaybedilmesine kesinlikle yol açmayacaktır.
Aynı şekilde araştırmaya katılmayı kabul ettikten sonra da araştırmanın herhangi bir yerinde hiçbir
neden göstermeksizin herhangi bir zarar ya da elde edilmesi beklenen bir yarar kaybına yol açmadan
araştırmadan çekilebilirsiniz.
Araştırma kapsamında yapılan işlemlerin mali giderleri araştırmacılar tarafından karşılanacak olup size
ya da sosyal güvenlik kurumunuza hiçbir mali yük getirmeyecektir.
Aşağıdaki bilgileri dikkatlice okuyun ve araştırmaya katılmak isteyip istemediğinize karar vermek için
lütfen biraz düşünün. Açık olmayan bir bölüm varsa ya da daha ayrıntılı bilgiye ihtiyaç duyuyorsanız ya da
araştırmaya katılmaya gönüllü oluktan sonra soracağınız sorular varsa 0535 5233754 numaralı cep
telefonundan Ar. Gör. Dr. Can Tutuğ’a başvurabilirsiniz.
1.
Araştırmayla İlgili Bilgiler:
a. Araştırmanın bilimsel adı: Remisyonda Bipolar I Bozukluğu ve Erişkin Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu Olan Hastaların Uyku kalitesi ve Sirkadiyen Özelliklerinin
Değerlendirilmesi
b. Araştırmanın anlaşılabilir basit adı: Psikiyatrik bozukluğa sahip ve sağlıklılı bireyler
arasında uyku kalitesi ve günün uyanık kalınan kısmı ve uyku-uyanıklık döngüsüne
ilişkin tercihlerin karşılaştırılması
c. Sorumlu Araştırmacının adı ve görev yeri: Ar. Gör. Dr. Can Tutuğ
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Balkan Ruh Sağlığı Hastanesi
Araştırmanın içeriği: Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite (DEHB) çocukluk çağında başlayan,
etkisi
tüm bir yaşama yayılabilen, süreğen bir nöropsikiyatrik bozukluktur. Biyolojik kökenleri üzerine yapılan
kalıtım,
genetik ve beyin görüntüleme araştırmaları bu bozukluğu anlayabilmemiz yönünde önemli katkılar sağlamıştır.
İyi
tanımlanmış bir psikiyatrik bozukluk olmasına karşın, DEHB tanısıyla ilgili gerek sosyal-kültürel itirazlar ve
gerekse
eklenen psikiyatrik eş tanılar DEHB’nin daha az bilinen bozukluk olarak kalmasına yol açmaktadır. Ayrıca
DEHB tanılı
bireylerde uyku veriminde bozulma, yetersiz uyku, gün içerisinde uyuklama bildirilmiştir.
Bipolar bozukluk, kişinin depresyon ve/veya mani, hipomani, ve/veya karışık durumlar
geçirdiği duygudurum bozuklukları sınıfından bir tanısal kategoridir. Kişinin, depresif eğilimlerin yoğun
yaşandığı dönemlerle, taşkınlık, coşkunluk olarak tanımlanabilecek mani dönemleri yaşadığı, bu bağlamda İki
Uçlu Duygudurum Bozukluğu olarak tanımlanan bir rahatsızlıktır. Tıpkı DEHB’de olduğu gibi, bipolar
bozuklukta depresif ve/veya manik dönemde olduğu kadar remisyonda (iyilik hali) da uyku kalitesinde ve
uyku-uyanıklık döngüsünde (sirkadiyen ritim; içsel bir biyolojik zaman uyaranı tarafından üretilen yaklaşık 24
saatlik periyotlarla tekrarlayan fizyolojik ve davranışsal döngüdür) bozulma bildirilmiştir. Bu çalışmada
Remisyonda Bipolar Bozukluk ve DEHB tanılı bireyler sirkadiyen ritimdeki bozulmanın boyutu (günün görece
akşam saatlerini tercih etme, gündüz uykululuğu) ve uyku kalitesi açısından hem birbirleriyle, hem de sağlıklı
kontrol grubuyla kıyaslanacaktır.
d. Araştırmanın amacı: Psikiyatrik bozuklukların uyku-­‐uyanıklık döngüsü ve uyku kalitesi üzerindeki etkilerine ve semptomlarına ışık tutması. e. Araştırmanın niteliği: Tez Çalışması f. Araştırmanın başlama tarihi ve öngörülen süresi: Aralık 2013 -­‐ 1 Yıl 62 g. Araştırmaya katılması beklenen gönüllü sayısı: 120 h. Katılımcının araştırmaya dahil edilme nedeni: 18-­‐65 yaş arası, ilgili hastalık için (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Yeniden Gözden Geçirme, Dördüncü Edisyon; 2000) DSM-­‐IV-­‐TR tanı ölçütlerinin karşılanmış olması. Sağlıklı gönüllüler için psikiyatrik hastalık öyküsü olmaması. Komorbid başka psikiyatrik tanı almamış olması, kişilik bozukluğu, mental retardasyon, özgün gelişimsel kusur ve madde/alkol bağımlılığı olmaması, sağlıklı gönüllüler için psikiyatrik hastalık öyküsünün olmaması. i. Araştırmada uygulanacak yöntemler: Sosyo-­‐demografik Veri Ölçeği, Wender-­‐Utah RS, Young Mani Derecelendirme Ölçeği, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi, Sabahçıllık/Akşamcıllık Ölçeği, SCID I 2.
3.
Uygulama Sırasında Karşılaşabileceğiniz Riskler ve Rahatsızlıklar: Yok
4.
5.
Araştırmaya Seçenek Olan Diğer Girişimler: Yok
6.
7.
Araştırma Giderleri ve Bütçesi: Yok
8.
Kimlik bilgilerinin ve elde edilen verilerin gizliliği psikiyatrik muayenenin gizliliğine ve hekimlik
sırrı etiğine uygun olarak yapılacaktır.
Araştırma sonunda gönüllülere bilgi verilecektir.
Gönüllü İçin Araştırmadan Beklenen Yarar: Psikiyatrik bozuklukların sirkadiyen tercihler ve
uyku kalitesi üzerindeki etkisi hakkında veri sağlamak
Zararların Tazmini ve Araştırma Konusundaki Diğer Soruların Cevaplandırılması:
Araştırmanın yürütülmesi sırasında olası yan etkiler, riskler ve zararlar bulunmamaktadır. Araştırmamız bir
kesitsel ölçek çalışmasıdır.
9.
Çalışmaya Dahil edilme kriterleri: 18-65 yaş arası, ilgili hastalık için (Mental Bozuklukların Tanısal
ve Sayımsal Elkitabı, Yeniden Gözden Geçirme, Dördüncü Edisyon; 2000) DSM-IV-TR tanı
ölçütlerinin karşılanmış olması. Sağlıklı gönüllüler için psikiyatrik hastalık öyküsü olmaması.
Çalışmadan Çıkarılma kriterleri: Eşlik eden başka psikiyatrik tanı almamış olması, kişilik
bozukluğu, mental retardasyon, özgün gelişimsel kusur ve madde/alkol bağımlılığı olmaması, sağlıklı
gönüllüler için psikiyatrik hastalık öyküsünün olmaması.
Çalışmamıza dahil edilecek her bireyden bilgilendirilmiş gönüllü onam formu için imza alınacaktır.
GÖNÜLLÜNÜN ÇALIŞMAYA KATILMA ONAYI
Yukarıda açıkça tanımlanan çalışmanın ne amacla, kimler tarafından ve nasıl gerçekleştirileceği
anlayabileceğim bir ifade ile bana anlatıldı.
Bu araştırmadan elde edilen bilgilerin bana ve başka insanlara sağlayacağı yararlar bana anlatıldı.
Araştırma sırasında meydana gelebilecek riskler ve rahatsızlıklar bana anlayabileceğim bir dille anlatıldı.
Araştırma sırasında oluşabilecek zarar durumunda gerçekleştirilecek işlemler bana anlatıldı.
Araştırmanın yürütülmesi sırasında olası yan etkiler, riskler ve zararlar ve haklarım konusunda 24 saat bilgi
alabileceğim bir yetkilinin adı ve telefonu bana verildi.
Araştırma kapsamındaki bütün muayene, tetkik ve testler ile tıbbi bakım hizmetleri için benden ya da bağlı
bulunduğum sosyal güvenlik kuruluşundan hiçbir ücret istenmeyeceği bana anlatıldı.
Araştırmaya hiçbir baskı ve zorlama altında olmaksızın gönüllü olarak katılıyorum.
Araştırmaya katılmayı reddetme hakkına sahip olduğum bana bildirildi.
Sorumlu araştırmacı / hekime haber vermek kaydıyla, hiçbir gerekçe göstermeksizin istediğim anda bu
çalışmadan çekilebileceğimin bilincindeyim.
63 Bu çalışmaya katılmayı reddetmem ya da sonradan çekilmem halinde hiçbir sorumluluk altına girmediğimi ve
bu durumun şimdi ya da gelecekte gereksinim duyduğum tıbbi bakımı hiçbir biçimde etkilemeyeceğini
biliyorum.
Çalışmanın yürütücüsü olan araştırmacı / hekim ya da destekleyen kuruluş, çalışma programının gereklerini
yerine getirmedeki ihmalim nedeniyle, benim onayımı almadan beni çalışma kapsamından çıkarabilir.
Çalışmanın sonuçları bilimsel toplantılar ya da yayınlarda sunulabilir. Ancak, bu tür durumlarda kimliğim kesin
olarak gizli tutulacaktır.
Yukarıda yer alan ve araştırmadan önce gönüllüye verilmesi gereken bilgileri gösteren Gönüllü Bilgilendirme
Formu adlı metni kendi anadilimde okudum.
Bu bilgilerin içeriği ve anlamı, yazılı ve sözlü olarak açıklandı.
Aklıma gelen bütün soruları sorma olanağı tanındı ve sorularıma doyurucu cevaplar aldım.
Bu koşullarla, söz konusu araştırmaya hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın gönüllü olarak katılmayı kabul
ediyorum.
Bu metnin imzalı bir kopyasını aldım.
Gönüllünün; (El yazısı ile)
Adı- Soyadı:
İmzası:
Adresi (varsa telefon ve/veya fax numarası):
............................................................................................
.............................................................................................
Tarih:
Velayet ya da vesayet altında bulunanlar için; (El yazısı ile)
Veli ya da Vasinin Adı- Soyadı:
İmzası:
Adresi (varsa telefon ve/veya fax numarası):
..........................................................................................
...........................................................................................
Tarih:
Açıklamaları Yapan Araştırmacnın Adı- Soyadı: (El yazısı ile)
İmzası:
Tarih:
64 EK3: Young Mani Derecelendirme Ölçeği
Orijinalinde son 48 saat, ancak son yıllarda yapılan pek çok çalışmada son bir hafta değerlendirmeye alınmaktadır. Hastanın söylediklerinden çok klinisyenin kanaati önemlidir. Tanı koymak amacıyla değil, o anki manik durumun şiddetini belirlemek için kullanılır. Ölçekteki her bir üst basamağın kendinden önceki alt basamakları kapsadığı kabul edilir. 15-­‐ 30 dakikalık bir görüşme ile uygulanır. Hastanın kendi ifadelerine izin verilir. Görüşme anındaki değerlendirme dışında servis personeli ya da hasta ailesinden bilgi alınabilir. YOUNG MANİ DERECELENDİRME ÖLÇEĞİ 1) Yükselmiş duygudurum 0. Yok 1. Hafifçe yüksek veya görüşme sırasında yükselebilen 2. Belirgin yükselme hissi; iyimserlik, kendine güven, neşelilik hali 3. Yükselmiş; yersiz şakacılık 4. Öforik; yersiz kahkahalar, şarkı söyleme 2) Hareket ve enerji artışı 0. Yok 1. Kendini enerjik hissetme 2. Canlılık; jestlerde artış 3. Artmış enerji; zaman zaman hiperaktivite, yatıştırılabilen huzursuzluk 4. Eksitasyon; sürekli ve yatıştırılamayan hiperaktivite 3) Cinsel ilgi 0. Artma yok 1. Hafif ya da olası artış 2. Sorulduğunda kişinin belirgin artış tanımlaması 3. Cinsel içerikli konuşma, cinsel konular üzerinde ayrıntılı durma, kişinin artmış cinselliğini kendiliğinden belirtmesi 4. Hastalara tedavi ekibine ya da görüşmeciye yönelik aleni cinsel eylem 4) Uyku 0. Uykuda azalma tanımlamıyor 1. Normal uyku süresi 1 saatten daha az kısalmıştır 2. Normal uyku süresi 1 saatten daha fazla kısalmıştır 3. Uyku ihtiyacının azaldığını belirtiyor 4. Uyku ihtiyacı olduğunu inkar ediyor 5) İritabilite 0. Yok 2. Kendisi arttığını belirtiyor 4. Görüşme sırasında zaman zaman ortaya çıkan iritabilite, son zamanlarda gittikçe artan öfke veya kızgınlık atakları 6. Görüşme sırasında sıklıkla iritabl, kısa ve ters yanıtlar veriyor 8. Düşmanca. işbirliğine girmiyor, görüşme yapmak olanaksız 65 6) Konuşma hızı ve miktarı 0. Artma yok 2. Kendini konuşkan hissediyor 4. Ara ara konuşma miktarı ve hızında artma, gereksiz sözler ve laf kalabalığı 6. Baskılı; durdurulması güç, miktarı ve hızı artmış konuşma 8. Basınçlı. durdurulamayan, sürekli konuşma 7) Düşünce yapı bozukluğu 0. Yok 1. Çevresel; hafif çelinebilir; düşünce üretimi artmış 2. Çelinebilir; amaca yönelememe; sık sık konu değiştirme; düşüncelerin yarışması 3. Fikir uçuşması; teğetsellik; takibinde zorluk; uyaklı konuşma; ekolali 4. Dikişsizlik; iletişim olanaksız 8) Düşünce içeriği 0. Normal 2. Kesin olmayan yeni ilgi alanları, planlar 4. Özel projeler; aşırı dini uğraşlar 6. Büyüklük veya paranoid fikirler; alınma fikirleri 8. Sanrılar; varsanılar 9) Yıkıcı-­‐Saldırgan Davranış 0. Yok, işbirliğine yatkın 2. Alaycı, küçümseyici; savunmacı tutum içinde, zaman zaman sesini yükseltiyor 4. Tehdide varacak derecede talepkar 6. Görüşmeciyi tehdit ediyor; bağırıyor; görüşmeyi sürdürmek güç 8. Saldırgan; yıkıcı; görüşme olanaksız 10) Dış görünüm 0. Durum ve koşullara uygun giyim ve kendine bakım 1. Hafif derecede dağınıklık 2. Özensiz giyim, saç bakımı ve giyimde orta derecede dağınıklık, gereğinden fazla giysilerin olması 3. Dağınıklık; açık saçık giyim, gösterişli makyaj 4. Darmadağınıklık; süslü, tuhaf giysiler 11) İçgörü 0. İçgörüsü var; hasta olduğunu ve tedavi gerektiğini kabul ediyor 1. Hastalığı olabileceğini düşünüyor 2. Davranışlarındaki değişiklikler olduğunu itiraf ediyor, ancak hastalığı olduğunu reddediyor 3. Davranışlarında olasılıkla değişiklikler olduğunu itiraf ediyor; ancak hastalığı reddediyor 4. Herhangi bir davranış değişikliği olduğunu inkar ediyor 66 EK4: Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği
67 EK5: Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği
68 EK6: Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim
Ölçeği (ASRS)
69 EK7: Sabahçıllık-Akşamcıllık Ölçeği
70 71 72 EK8: Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi
73 74 EK9: Epworth Uykululuk Ölçeği
SORU: Aşağıdaki durumlarda hangi sıklıkla uyuklama eğilimindesiniz? (Lütfen kendinizi yorgun hissettiğiniz zamanları değil uyuklama eğiliminde olduğunuz zamanları işaretleyiniz.) Bu test bir aydaki durumunuzu yansıtmak üzere planlanmıştır. Aşağıdaki bazı durumlarla son zamanlarda karşılaşmadıysanız bile son karşılaştığınız zamanlarda nasıl olduğunuzu hatırlamaya çalışınız. PUAN: 0 -­‐-­‐-­‐-­‐ Hiçbir zaman uyuklamam 1 -­‐-­‐-­‐-­‐ Nadiren uyuklarım 2 -­‐-­‐-­‐-­‐ Sıklıkla uyuklarım 3 -­‐-­‐-­‐-­‐ Her zaman uyuklarım SORU
Hiç Nadiren Sıklıkla Her zaman
1
Oturur durumda gazete ve kitap okurken uyuklar mısınız?
2
Televizyon seyrederken uyuklar mısınız?
3
Pasif olarak toplum içinde otururken, sinemada yada tiyatroda uyuklar mısınız?
4
Ara vermeden en az 1 saatlik araba yolculuğunda uyuklar mısınız?
5
Öğleden sonra uzanınca uyuklar mısınız?
6
Birisi ile oturup konuşurken uyuklar mısınız?
7
Alkol almamış, öğle yemeğinden sonra sessiz ortamda otururken uyuklar mısınız?
8
Trafik birkaç dakika durduğunda, kırmızı ışıkta, arabada beklerken uyuklar mısınız?
TOPLAM 75 0
1
2
3
0
0
1
1
2
2
3
3
0
1
2
3
0
0
0
1
1
1
2
2
2
3
3
3
0
1
2
3
Download