SO UK SAVA SONRASI T RK YE`N N G NEY KAFKASYA POL T

advertisement
TC
ATILIM ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER ANABĐLĐM DALI
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA
POLĐTĐKASI
Levent ŞEN
ANKARA- 2008
TC
ATILIM ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER ANABĐLĐM DALI
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA
POLĐTĐKASI
Levent ŞEN
TEZ DANIŞMANI
Doç. Dr. Đdris BAL
ANKARA- 2008
ÖZET
Kafkasya komşu olduğumuz önemli bir bölge konumundadır. Tarih boyunca
son derece stratejik bir geçit durumunda olan bölge gerek coğrafi yapısı, gerek etnik
ve dinsel yapısı ile farklı bir konuma sahip olmuştur. Balkanlar gibi mozaik bir
yapısı olan Kafkasya birçok devletin rekabet alanıdır. Son dönemde başta petrol ve
doğal gaz gibi enerji kaynaklarının işletilmesi ve yüzyılın enerji boru hatlarının
bölgeden geçirilmesi projelerinin gündeme gelmesiyle birlikte sadece yakın çevrenin
değil tüm dünyanın ilgisini çeken, en küçük çatışmanın ve uzlaşmanın bile yakından
takip edildiği bir yere dönüşmüştür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra
Güney Kafkasya bölgesindeki üç yeni devletin bağımsızlığını herhangi bir ayırım
gözetmeksizin 1991 yılında tanıyan Türkiye özellikle, ortak dil, kültür ve tarihi
paylaştığı Azerbaycan’la yakın bir ortaklık ilişkisi geliştirmiştir.
Güney Kafkasya bölgesi özellikle ekonomik anlamda ve Türkiye’nin içinde
bulunduğu coğrafi konum itibariyle önem taşımaktadır. Bu önem yeterince
bilinmemekte ve bu anlamda güçlü bir dış politika uygulanmamaktadır. Ayrıca,
Türkiye Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüğü konusunda kesin politikalar
belirleyememiştir. Bu da ilişkilerin ilerlemesini engellemektedir. Türk dış
politikasının belirlenmesinde jeopolitik ve güvenlikteki işbirliği, ekonomik işbirliği
kadar göz önünde tutulmalıdır. Türk dış politikası duygusal değil, gerçekçi bir bakış
açısıyla oluşturulmalı ve bu bağlamda Güney Kafkasya ülkelerine karşı kesin
politikalar üretilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Güney Kafkasya, Türkiye, Sovyetler Birliği, Azerbaycan, Türk
Dış Politikası
iii
ABSTRACT
New regional sub-systems emerged in the international system wake of the
end of the Cold War which ended with the dismemberment of the USSR in 1991. In
fact, with the dismemberment of the Soviet Union, Caucasian states were divided
into north and south through the borders. South Caucasia incorporates three
independent states, namely Azerbaijan, Armenia, and Georgia. Caucasia is an
important neighboring region for Turkey. The region which, throughout history, has
been a very strategically positioned passage, enjoyed a different status due to its
geographical, ethnic, and religious composition. Caucasia which is a mosaic just like
the Balkans is also a land of competition for many powers. The region has become,
due to its energy resources such as petroleum and natural gas, its incorporation in the
projects of extremely important pipelines, a point of focus for all the world where
even the slightest conflict and consensus is closely monitored. Turkey, which
recognized the independence of all three South Caucasian states in 1991 without any
discrimination in the wake of the Soviet Union’s disintegration, has developed a
close partnership relation with especially Azerbaijan with which it has common
language, cultural, and historical ties.
South Caucasia has great importance in terms of economics and in the context
of the geographical location which also includes Turkey. The importance of the
region is not pointed out as it should and Turkey has failed to develop a worthy
foreign policy regarding the region. In addition, Turkey failed to develop strict
policies regarding the territorial integrity of the regional countries. In the making of
Turkish Foreign Policy, geopolitics and security should be regarded as highly as
economics. The Turkish Foreign Policy has to be developed based upon a realist, not
emotional point of view. In this context, clear policies regarding the South Caucasian
countries must be developed and the presence of Turkey as a regional power must be
underlined.
Keywords: South Caucasia, Turkey, Soviet Union, Azerbaijan, The Turkish Foreign
Policy
iv
ÖNSÖZ
Kafkasya, tarih boyunca ticaret ve göç yollarının, kültürlerin kesiştiği önemli
bir kavşak noktası olmuştur. Doğu–Batı arasında bir köprü durumunda olan
Kafkasya, Avrasya coğrafyasının en hassas bölgesindedir ve siyasi, sosyal, kültürel
ve ekonomik alanlarda birçok güç odağının etkinlik mücadelesine de sahne
olmaktadır.
Kafkasya dil, din ve etnik gruplar açısından çok kültürlü ve heterojen yapıda
bir bölgedir. Bu nedenle Soğuk Savaş döneminde, SSCB kontrolünde bir dizi
cumhuriyet, özerk cumhuriyet ya da özerk bölge halinde, SSCB’yi oluşturan 15
Cumhuriyetin içinde olan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan, 1991 yılında
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber bağımsızlıklarını ilan etmiş, Çeçenistan,
Dağıstan ve Abhazya ise halen bağımsızlık mücadelesini sürdürmektedir.
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan güç boşluğunun bulunduğu ve
bu nedenle güç mücadelelerinin yaşandığı, önemli istikrarsızlıkların (özellikle etnik
ve dini çatışmalar başta olmak üzere) ortaya çıktığı Güney Kafkasya, Türkiye’nin
yanı başında ve onun milli menfaatleri ile milli güvenliğini etkileyen bir bölgedir.
Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber kendisini yeni oluşumlar ve
bundan doğan fırsat, tehdit ve risklerle karşı karşıya bulmuştur. Bu yeni oluşumların
ve fırsatların çok iyi tahlil edilmesi, uygun stratejilerin ortaya konması ve politikalar
oluşturması bulunduğu coğrafyada bölgesel bir güç olma iddiasındaki Türkiye için
bir zorunluluk halini almaktadır. Ayrıca bu durum, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya
gibi, dünyanın en istikrarsız ve önemli bölgelerinin merkezinde bulunan ve jeopolitik
durumuyla, bölgesel güç konumundaki Türkiye Cumhuriyeti’nin, içinde bulunduğu
yalnızlıktan kurtulmasına da yardımcı olacak ve 21’inci Yüzyıla, birçok devletle
işbirliği içinde girmesini sağlayacaktır.
v
TEŞEKKÜR
Türk dış politikası açısından son derece önemli ve güncelliğini koruyan bu
çalışmaya beni yönlendirdiği; bilimsel özeni ve dikkatiyle bütün desteğini veren,
kendisiyle çalışma onuru yaşadığım hocam Doç Dr. Đdris Bal’a sonsuz teşekkürlerimi
sunarım.
Tezimin tamamlanma aşamasında bilimsel yönlendirmeleri ile bana destek
veren jüri üyelerim Doç. Dr. Cengiz Başak’a ve Yrd. Doç. Dr. Ayşe Bahar Turhan
Hurmi’ye teşekkür ederim.
Yüksek Lisans eğitimim boyunca ve tez yazma aşamalarında bana sağladığı
destek ve yardımları için hocalarım Prof. Dr. Orhan Sevilengül’e ve Prof. Dr.
Mehmet Sayarı’ya, tüm çalışmam sırasında fikirleri ile beni yönlendiren ve tez
çalışmamın tamamlanma aşamasında verdiği destek ve yardımlar için hocam Dr.
Nevin Yazıcı’ya, tez çalışmamın her aşamasında desteklerini ve manevi katkılarını
benden esirgemeyen hocam Prof. Dr. M. Abdulkadir Varoğlu’na ve Yrd. Doç. Dr.
Yelda Demirağ’a, manevi yardımlarını benden esirgemeyen arkadaşlarım Araş. Gör.
Koray Göksal’a, Güney Bayır’a, Elif Serdar’a ve Đsmail Hakkı Kavak’a, teşekkür
ederim.
Tez yazım süresinde bana sağladıkları yardım ve destek için tüm hocalarıma
ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Hayatım boyunca bana sağladıkları desteği tez çalışmam sırasında da
sürdüren, hoşgörü ve anlayışlarını benden esirgemeyen çok sevgili, canım aileme
teşekkür ederim.
vi
ĐÇĐNDEKĐLER
ÖZET
iii
ABSTRACT
iv
ÖNSÖZ
v
TEŞEKKÜR
vi
ĐÇĐNDEKĐLER
vii
TABLO VE ŞEKĐLLER
xi
KISATMALAR
xii
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
1. GĐRĐŞ
1
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
GÜNEY KAFKASYA BÖLGESĐNĐN ÖNEMĐ VE KRĐZ / MÜCADELE
ALANLARI
2.1. Giriş
6
2.2.Kafkasya Bölgesinin Jeopolitiği
6
2.3.Güney Kafkasya Bölgesinin Yapısı, Önemi ve Kriz / Mücadele 10
Alanları
2.3.1.Azerbaycan
19
2.3.1.1.Azerbaycan’ın Ülke Bilgileri
19
2.3.1.2.Azerbaycan’ın Kısa Tarihçesi
20
2.3.1.3.Azerbaycan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler
21
2.3.1.4.Azerbaycan’daki Kriz ve Mücadele Alanları
22
vii
2.3.1.4.1.Dağlık Karabağ Sorunu
22
2.3.1.4.2.Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti
24
2.3.2.Gürcistan
25
2.3.2.1.Gürcistan’ın Ülke Bilgileri
25
2.3.2.2.Gürcistan’ın Kısa Tarihçesi
26
2.3.2.3.Gürcistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler
27
2.3.2.4.Gürcistan’daki Kriz ve Mücadele Alanları
30
2.3.2.4.1.Abhazya Özerk Cumhuriyeti
30
2.3.2.4.2.Acaristan Özerk Cumhuriyeti
35
2.3.2.4.3.Güney Osetya Sorunu
38
2.3.2.4.4.Cevaheti Sorunu
47
2.3.3.Ermenistan
49
2.3.3.1.Ermenistan’ın Ülke Bilgileri
49
2.3.3.2.Ermenistan’ın Kısa Tarihçesi
50
2.3.3.3.Ermenistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler
51
2.3.3.4.Ermenistan’daki Kriz ve Mücadele Alanları
55
2.3.3.4.1.Ermenistan’ın Azerbaycan’la Toprak Sorunu
55
2.4. Sonuç
56
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SĐSTEM VE GÜNEY
KAFKASYA POLĐTĐKALARI
57
3.1.Giriş
viii
3.2.Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Değişiklikler
57
3.3.Güç Merkezlerinin Güney Kafkasya Politikaları
67
3.3.1.Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası
67
3.3.2.ABD’nin Güney Kafkasya Politikası
77
3.3.3.Đran’ın Güney Kafkasya Politikası
88
3.3.4.Çin’in Güney Kafkasya Politikası
90
3.3.5.AB’nin Güney Kafkasya Politikası
92
3.4.Sonuç
99
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA
POLĐTĐKASI
4.1.Giriş
101
4.2.Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Analizi
101
4.3.Güney Kafkasya’nın Türkiye Açısından Önemi ve Türkiye’nin Güney 107
Kafkasya’daki Hedefleri
4.4.Bölge Ülkeleri ve Türk Dış Politikası
117
4.4.1.Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri
117
4.4.2.Türkiye-Gürcistan Đlişkileri
120
4.4.3.Türkiye-Ermenistan Đlişkileri
134
4.5.Bir Model Olarak Türkiye’nin Ortaya Çıkışı ve Bölgesel Đşbirlikleri
136
4.5.1.Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü
141
4.5.2.Karadeniz Barış Gücü
143
4.5.3. Güney Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı
145
ix
4.5.4.Türk Đşbirliği ve Kalkınma Đdaresi Başkanlığı (TĐKA)
146
4.5.5.Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantıları
147
4.5.6.Türkiye’nin Enerji Terminali Olma Arayışları
149
4.5.6.1.Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı
151
4.5.6.2.Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı Projesi
152
4.5.6.3.Hazar Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı 154
Projesi
4.5.6.4.Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’nın Kafkasya’da Petrol 156
Arama Faaliyetleri
4.6.Bölgedeki Güç Mücadelelerinin Türk Dış Politikasına Yansımaları
157
4.7.Sonuç
167
BEŞĐNCĐ BÖLÜM
5.SONUÇ
168
179
KAYNAKÇA
x
TABLO VE ŞEKĐLLER
Harita 2.1. Asya ve Avrupa Arasında Sınır
8
Harita 2.2.Güney Kafkasya Bölgesi
11
Harita 2.3. Transkafkasya’nın Etno-linguistik Dağılımı
13
Harita 3.1.1. Azerbaycan Siyasi Haritası
20
Harita 3.2.1. Gürcistan Siyasi Haritası
26
Harita 3.3.1. Ermenistan Siyasi Haritası
50
Tablo 2.1.Transkafkasya’da Kriz ve Mücadele Alanları
18
xi
KISALTMALAR
AGĐK
Avrupa Güvenlik ve Đş Birliği Konferansı
AGĐT
Avrupa Güvenlik ve Đş Birliği Teşkilatı
AHC
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti
AT
Avrupa Topluluğu
AB
Avrupa Birliği
ACG
Azeri-Çıralı-Güneşli
AKKA
Avrupa Konvensiyonel Kuvvetler Anlaşması
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
ABM
Anti-Ballistic Misilse
ATC
Amerikan-Türk Konseyi
BIO
Barış Đçin Ortaklık Projesi
BTD
Bağımsız Devletler Topluluğu
BM
Birleşmiş Milletler
BTC
Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi
DUMA
Rusya Federasyonu federal meclisinin aşağı kanadına verilen ad.
FMF
Foreign Military Finance (Yabancı Askeri Finansman)
GUUAM
Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldavya'nın
Đngilizcelerinin baş harflerinden oluşan bu ülkelerin politik, ekonomik
ve stratejik ortaklıklarını kuvvetlendirmek üzere kurdukları, bati
devletleri (özellikle ABD) ile işbirliği içinde bulunan oluşum.
IMF
International Monetary Fund (Uluslararası Para Fonu)
KAĐK
Kuzey Atlantik Đşbirliği Konseyi
KTM
Kazak- Türk-Munay
KEĐÖ
Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü
NATO
The North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Antlaşması
Örgütü
OATC
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri
PSG
Pipeline Solutions Group
SSCB
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
xii
SĐÖ
Shangay Đşbirliği Örgütü
TACIS
Technical Assistance to the Commonwealth of Independent States /
Bağımsız Devletler Topluluğuna Teknik Yardım
TĐKA
Türk Đşbirliği ve Kalkınma Ajansı
TPAO
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
UNOMIG
Birleşmiş Milletler Gürcistan Gözlemci Heyeti
USDA
ABD Savunma Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı
CIA
Central Intelligence Agency (Amerikan Gizli Servisi)
xiii
1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
1. GĐRĐŞ
Bu çalışmada, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasını
şekillendiren coğrafi, tarihi, kültürel, ekonomik ve siyasi bağlılıklar, dini ve etnik
çatışmalar; bu bağlılık ve çatışma unsurlarını belirleyen petro-politik ve jeo-stratejik
unsurlar üzerinden küresel ve bölgesel aktörlerin güç mücadelesi ve rekabeti ele
alınmıştır. Bu çerçevede Türkiye’nin, Kafkasya eksenli, Karadeniz, Hazar Denizi ve
Orta Asya politika ve hedefleri de ortaya konmaya çalışılmıştır.
Bu çalışmanın amacı Güney Kafkasya’nın tarihsel süreçte, etnik ve demografik
yapısını, jeopolitik önem ve konumunu ve sorun alanlarını inceleyerek;
1) Güney Kafkasya’nın, jeopolitik önemini belirleyen unsurlar çerçevesinde;
bölgedeki mevcut sorunlar ile çatışma alanlarını ortaya koymak,
2) Soğuk Savaş sonrasında değişen dünya siyasi konjonktürünün Türk dış
politikası açısından analiz etmek ve bu bağlamda Türkiye’nin Güney
Kafkasya politikasını belirlemek,
3) Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile ilişkilerini karşılıklı olarak ortaya
koymak,
4) Güç merkezlerinin Güney Kafkasya üzerindeki menfaatlerini, mücadele
alanlarını, hedeflerini, stratejilerini ve uyguladıkları politikaları ortaya
koymak,
5) Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasını, güç merkezlerinin bölgeye yönelik
politikalarının etkileri ve yansımaları çerçevesinde belirlemek ve Türkiye’nin
bölgede uygulaması gereken politikaları azami kazanç ve güvenlik anlayışı
açısından ortaya koymak.
Bu tezde, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında bağımsızlığını kazanan Güney
Kafkasya ülkelerine yönelik izlediği siyaset, gerek bölge içi güçlerin gerekse bölge
dışı güçlerin faaliyetleri çerçevesinde ele alınmıştır. Türk dış politikası açısından
2
bölge ile olan ilişkilerin genel bir değerlendirmesinden sonra Türkiye’nin dış politika
araçları incelenerek, dış politikanın oluşturulması açısından kayda değer yaklaşımlar
ortaya konmuştur.
Konuyla ilgili tarihsel bir arka plan oluşturularak, bunun üzerine Soğuk Savaş
dönemi sonrası gelişmeler yerleştirilmiştir. Dönemsel ve karşılaştırmalı olarak ele
alınan veriler, gerektiği yerlerde örnek tablolarla ve şekillerle zenginleştirilmiş ve bu
tabloların analizi güncel literatürle beslenerek yapılmıştır.
Kronolojik
bir
çerçeve
dahilinde
ele
alınan
konular,
alt
başlıklarla
detaylandırılarak objektif bir bakışla incelenmiştir. Konunun geçmiş ve şimdiki
zaman dilimini kapsaması nedeniyle, literatür taraması ve arşiv tetkiki yapılmış;
süreli yayınlar, güncel basın ve haber ajanslarının takip edilmesine önem verilmiş ve
çalışmanın konusu çok yakın geçmişe ait olduğu için büyük ölçüde Türkiye ve diğer
ülkelerde yayınlanmış olan kitap ve makalelerin, gazetelerin ve internetten
literatürün taraması şeklinde yürütülmüştür. Türkiye’de bulunan kütüphanelerdeki
süreli yayınlar ve kitaplar taranmıştır. Dünya literatüründe bulunan konuyla ilgili
akademik kitaplara ulaşılmıştır.
Çalışmanın önemi ise; Türkiye için Güney Kafkasya, Orta Asya’da bulunan
Türk Cumhuriyetleriyle siyasi, ekonomik, kültürel bağlantı ve geçiş bölgesidir.
Kafkasya’da bulunan Türk ve Müslüman toplulukları ile, Türkiye’nin ortak dil, din,
kültür ve soy birliği bağlantısı olması, bölgeyle ortak tarihi geçmişinin bulunuşu ve
Güney Kafkasya’nın jeopolitik önemi, Türkiye’nin bölge ile yakından ilgilenmesini
gerektirmektedir.
Soğuk Savaş sonrasında Türkiye, Karadeniz, Kafkaslar ve Orta Asya’ya uzanan
coğrafyada önemli sorunlar ve fırsatlar ile karşı karşıya kalmıştır. SSCB’nin
dağılmasının ardından jeopolitik bir sarsıntı geçirmiş olan Kafkasya, küresel ve
3
bölgesel aktörlerin güç mücadelesine sahne olmuş; bu durum, Türkiye’nin Rusya ile
var olan sınırının ortadan kalkması ve Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile
komşu durumuna gelmesiyle beraber; Türkiye’nin daha hassas bir zeminde politika
izlemesini gerektirmiştir. Bununla birlikte, Bölge enerji kaynakları açısından da
Türkiye için önemlidir. Türkiye hem bu enerjiye bağımlıdır, hem de Güney Kafkasya
ve Orta Asya enerji kaynaklarının Batı pazarlarına aktarılmasında önemli bir
konumdadır. Öte yandan Karadeniz üzerindeki küresel mücadele de Türkiye’yi
yakından ilgilendirmekte; burada Türkiye sahip olduğu jeopolitik konumun ve
etrafındaki tüm bölgelerle var olan tarihi ve kültürel bağlarının bilincinde olarak
bölgede öne çıkmak isteyen aktörler karşısında bu özelliklerini kullanmasını
gerektirmektedir.
Tarih boyunca jeopolitik anlamda önemli bir konuma sahip olan Güney
Kafkasya, Sovyetler Birliği sonrası oluşan yeni dönemde de bu önemini muhafaza
etmiş; bölgenin sahip olduğu doğal zenginlikler de stratejik açıdan önemli ve
belirleyici unsurlar olmuşlardır. Rusya Federasyonu varlığını devam ettirmek ve
kendi güvenliğini sağlamak için Güney Kafkasya’ya önem vermektedir. Kafkasya;
askeri ve güvenlik açısından, Rusya’nın güney, Türkiye’nin doğu yan emniyetini
sağlar. Güney Kafkasya’nın jeopolitik ve stratejik önemi, sadece Rusya Federasyonu
açısından değil, ABD, AB, Đran ve Türkiye gibi bölge ülkeleri açısından da önem
taşımaktadır. Bölge; sosyal, etnik, dil ve din yapısı çok karmaşık olduğu için,
dünyadaki güç odaklarınca, enerji ve diğer yer altı kaynakları ile hammadde
paylaşımını kolaylaştırmak maksadıyla; bu karmaşık yapının etnik çatışmalara
dönüştürülerek, kışkırtılma ihtimali nedeniyle, potansiyel bir kriz alanıdır. Başta
ABD olmak üzere, Batı, bölgenin ekonomik zenginliğinden
yararlanmak
istemektedir. Bölgeye ekonomik açıdan önem veren Batı ülkeleri, bölgenin istikrara
kavuşması için başlangıçta Rusya Federasyonu’nu müttefik olarak görmüşlerse de,
Rusya Federasyonu’nun bölgedeki emperyalist eğilimi ve petrol ve yer altı
kaynaklarına tekrar egemen olma isteği anlaşıldıktan sonra; özellikle ABD’nin
tutumunda önemli değişiklikler olmuş, bölgesinde istikrarlı, dengeli ve caydırıcı bir
güç konumunda olan Türkiye ile işbirliğini artırmışlardır.
4
Çalışmanın kapsamını; Soğuk Savaş sonrasında değişen dünya siyasi dengelerinin
Güney Kafkasya bölgesine ve Türk Dış politikasına etkileri, Güney Kafkasya’daki
çatışma alanları ve bu çatışma alanlarının gerek bölge ülke ülkeleri gerekse Türkiye
açısından değerlendirilmesi, güç merkezlerinin Güney Kafkasya politikalarının Türk
dış politikası açısından değerlendirilmesi ve Türkiye’nin bölgede uygulaması
gereken politikaların azami kazanç ve güvenlik anlayışı açısından ortaya konması
oluşturmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilişkilerini daha fazla
geliştirerek, bölgedeki potansiyel gücü kendi çıkarları ve bölge ülkelerinin çıkarları
doğrultusunda kullanabilmelidir.
Çalışmanın içeriği, giriş kısmı ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında,
çalışmanın konusu, amacı, metodu, önemi, kapsamı ve içerdiği bölümler hakkında
bilgiler yer almaktadır.
Đkinci bölümde genel hatlarıyla Kafkasya’nın jeopolitiği anlatılmış, Güney
Kafkasya bölgesinin yapısı ve önemi; coğrafi konum, ekonomik, siyasi, politik ve
kültürel unsurlar çerçevesinde belirlenmiş ve Soğuk Savaş dönemine kadar olan
tarihsel süreç ve Güney Kafkasya’daki kriz / mücadele alanları bölge ülkeleri
bazında ifade edilmiştir.
Üçüncü bölümde Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistem tanımlanarak, Güç
merkezlerinin Güney Kafkasya bölgesine yönelik politikalarına yer verilmiştir.
Dördüncü bölümde Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının analizi
yapılarak, Güney Kafkasya’nın Türkiye açısından önemi ve Türkiye’nin Güney
Kafkasya’daki hedefleri tespit edilmiştir. SSCB’nin dağılmasının ardından, değişen
Türkiye-Rusya sınırı ve Türkiye’nin Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile komşu
durumuna gelmesiyle beraber Türk dış politikasını şekillendiren coğrafi, tarihi,
5
kültürel, ekonomik ve siyasi bağlılıklar; dini ve etnik çatışmalar; bu bağlılık ve
çatışma unsurlarını belirleyen petro-politik ve jeo-stratejik unsurlara yer verilmiştir.
Türkiye’nin Güney Kafkasya’da karşı karşıya kaldığı çatışma alanları ve bölge
ülkeleriyle yaptığı ittifaklar anlatılmış; bölgedeki güç mücadelelerinin Türk dış
politikasına etkileri ve yansımaları, Türkiye’nin gelecekteki konumu ve izlemesi
gereken politikalar açısından değerlendirilmiş ve çıkarımlarda bulunulmuştur.
6
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
GÜNEY KAFKASYA BÖLGESĐNĐN ÖNEMĐ VE KRĐZ / MÜCADELE
ALANLARI
2.1. Giriş
Bu bölümde, Güney Kafkasya’nın jeopolitik konumu ve stratejik önemi, bölgenin
coğrafi, demografik, siyasi, ekonomik ve tarihi unsurlarıyla ele alınmış ve bölgede
yer alan ülkeler bazında değerlendirilmiştir. Güney Kafkasya bölgesi, coğrafi,
demografik, siyasi ve tarihi konum çerçevesinde bir bütün olarak ele alınmış ve
bölgenin stratejik ve jeopolitik önemi ortaya konmaya çalışılmıştır.1 Ayrıca Soğuk
Savaş sonrası bağımsızlıklarını ilan eden Güney Kafkasya devletlerinin içinde
bulunduğu kriz ve mücadele alanları üzerinde durularak bölge üzerindeki etkileri
tartışılmıştır.
2.2. Kafkasya Bölgesinin Jeopolitiği
Karadeniz’in kuzey doğusunda, Azak denizi kıyısındaki Taman Yarımadasından,
Hazar denizi kıyılarında Bakü’nün doğusundaki Apseron yarımadasına kadar uzanan,
batıda Karadeniz, kuzeyde Kuban ve Kuma ovası, doğuda Hazar Denizi, güneyde
Türkiye ve Đran ile çevrili olan dağlık bölgeye Kafkasya denilmektedir.2
1
2
Çalışmamızın esasını Güney Kafkasya Bölgesi oluşturduğu için bu kısım genel bir çerçevede
verilecektir.
Nihat Kaşıkçı ve Hasan Yılmaz,
Aras’tan Volga’ya Kafkaslar (Ülkeler-Şehirler-Đz
Bırakanlar), Türkar Yayınları, 2000, s.8
7
Kafkaslar,3 Karadeniz’in doğu kıyısından 38°-50° Kuzey enlemleri ile 37°-50° doğu
boylamları arasında yer almaktadır. Kuzeybatı-Güneydoğu yönünde 1200 km.,
Kuzey-Güney yönünde de 600 km. uzunlukta ve 470.000 km² alanı kaplayan dağlık
bir alandır.4
Kafkasya bölgesinin coğrafi konumunu, üç özellik ile açıklamak mümkündür.
Birincisi, bölge, genellikle dağlık olup, birbirine geçit vermez çok sayıda vadiden
oluşmaktadır ve bu durum, bölgenin sosyo-politik yapısını belirlemekte; çeşitli
kökenlerden gelen toplulukların, tarih boyunca yaşanan işgallerden, kendilerini
koruyabilmelerini ve kültürlerini sürdürebilmelerini sağlamıştır. Đkincisi, bölge
coğrafi bağlamda büyük devletler arasında bir tampon vaziyetindedir ve komşuları
olan Araplar, Đranlılar, Ruslar ve Türkler tarih boyunca, Transkafkasya ile
ilgilenmişler ve bu nedenle bölge, zaman zaman çeşitli güçlerin egemenliğine
girmiştir. Bölgenin coğrafi yapısına ilişkin son özellik ise, ticaret ve ulaşımda önemli
bir köprü durumundadır ve kuzey ve güneyin bağlantısını sağlamaktadır.5
Kafkasya; Avrupa, Asya, Afrika kıtalarının buluşma noktasındaki menteşe ve bu
menteşe üzerine vurulmuş kilit ve de kilidi açan anahtar değerindeki Anadolu’nun,
bir uzantısı ve bütünleyicisi konumundadır. Kafkaslar, kıtaları kapsayan coğrafya
bütününün, kuzey-güney bağlantılarından biridir. Kafkasya; Karadeniz yolu ile
3
4
5
“Kafkas” ve “Kafkasya” adı ilk defa eski Yunan düşünürlerinden Aiskhylos’un M.Ö. 490’da
yazdığı, “Zincire Vurulmuş Zevk ve Eğlence” isimli eserinde anılan “Kavkasos Dağı” deyiminde
görülmüştür. Karadeniz ile Kuban Irmağı arasında kalan sıradağların batı kesiminin kuzeyindeki
yerli ahalinin milli adı olarak “Kafkas” deyimi, eski Yunanca yazılı yerli efsanelerden M.S. 430
yılında Kartel/Đber (Tiflis çevresi) alfabesine çevrilen destanî Kartel/Đber (Gürcistan) tarihi
Kartlis-Çkhovreba’da geçmekte ve “Lekan” (Dağıstan’daki Lekler ve Lezgiler) kavminin batı
komsusu olan halkın ataları bu isimle anılmaktadır. Bölgeye Kafkasya isminin, Dağıstan yerlileri
tarafından M.S. 479’dan itibaren verildiği de bilinmektedir. Kafkas kelimesi, (Arapça da al-Kabk,
Türkçe’de Kafkas) Farsça Kâfkah yani Kaf Dağı’ndan türetilmiştir. Firdevsi’nin Şahname’ sinde,
Kafkasya, “Kuhe kâf” olarak adlandırılmıştır. Bu konuda Bkz: M. Fahrettin Kırzıoğlu,
Osmanlılar’ın Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay., 1998, s.
XV; Yasar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2000, s.39; Ali
Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya,Đstanbul, Bağlam Yay.,
2003 , s. 59; Ramazan Özey, “Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri”, Avrasya Etüdleri, Mart 2000, s.21
Sefa Sekin ve Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya Araştırma & Analiz,
Nisan 2006-Eylül 2006, Sayı: 2, s. 28
DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…,ss.59-60.
8
Avrupa içlerine, Hazar Denizi yolu ile Asya içlerine ulaşma imkanı verir. Böylece
sadece kuzey-güney istikametinde değil, doğu-batı arasında da bağ oluşturur.6
Kaynak: http://www.gridtb.org/projects/GEO-Cauc/intr.pdf (10.02.2006)
Harita 2.1. Asya ve Avrupa Arasında Sınır
Konum itibariyle doğudan batıya ve kuzeyden güneye bir köprü vazifesi gören
Kafkasya, tarih boyunca pek çok kavimin ve devletin gelip geçtiği, etkilediği,
nüfuzuna aldığı bir alan olmuştur.7 Kafkasya’ya kuzeyden gelen Kimmer, Đskit
(Sakalar), Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi Türk kavimleri, Karadeniz yoluyla
Batı’dan eski Yunan, Roma, Bizans, Ceneviz ticaret kolonileri, Anadolu ve Ön
Asya’dan gelen çeşitli medeniyetler Kafkas halklarının kültürleri ile birleşerek
6
7
Suat Đlhan, “Kafkasların Çoğrafi Konumu, Jeopolitik, Jeoekonomik, Jeostratejik Özellikleri ve
Bölge Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadelesinin Geleceği”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya
Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Komutanlığı, Đstanbul,
28-29 Nisan 1998, s.123
Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Đstanbul, Gökkubbe Yay.,2005,s. 5
9
günümüzdeki Kafkas etnik ve toplumsal yapısını şekillendirmişler, Kafkas
kültürünün meydana gelmesinde önemli rol oynamışlardır.8
Kafkasya bölgesi coğrafi konumu nedeniyle, çeşitli millet ve toplulukların bir,
“geçiş noktası” olması sebebiyle kozmopolit bir demografik yapı arz etmektedir.
Bölgede, demografik ve politik olarak Türkler, Gürcüler ve Ermeniler belirleyici
unsurlardır. Kafkasya’da yaşayan toplulukları, Türk kökenliler, Hıristiyan milletler,
Müslüman olan Kafkas kavimler olarak tasnif ettiğimizde; Kafkasya’nın Türk ve
Müslüman olmayan, Hıristiyan unsurları: Ermeniler, Osetler, Assuriler, Udiler;
Kafkasya’nın Türk olmayan Müslüman unsurları: Osetler, Çeçenler, Kabardaylar,
Acaralar, Abazalar, Çerkezler, Adigeler, Tatlar, Talışlar, Lezgiler, Dargınlar, Laklar,
Rutullar, Agullar, Sokurlar, Tabarasanlar; Türk grupları ise: Azerbaycan Türkleri,
Kumuk, Karaçay, Balkar, Nogay, Kundur, Ahıska Türklerinden oluşmaktadır.9
Kafkasya’nın tarihi coğrafyası ve jeopolitik önemi, bölgenin stratejik önemini de
artırmaktadır. Kafkasya’nın bu önemi, tarihte icra ettiği önemle paralellik arz eder.
Geçmişte yaşanan olaylar veya Kafkasların çevresindeki güç merkezlerinin,
birbirlerine karşı takip ettikleri politikalar bugün içinde aynen geçerlidir.
Kafkasya bir bütün olarak ele alındığında, dünyada çok az bölgede bulunan doğal
zenginliklere sahiptir. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre Orta Asya ve Güney
Kafkasya’nın belirlenmiş petrol rezervleri, 15 ila 40 milyar varildir.10 Hem kendisi
bölgeye özgü zengin bir petrol havzasıdır ve hem de Basra Körfezini kontrol eden
stratejik bir mevkiye sahiptir. Kafkasya’nın giriş kapısı durumunda olan Kuzey
Kafkasya, bölgenin kontrolünü sağlayabilecek, asıl stratejik önemi olan kritik arazi
8
9
10
Mustafa Pamuk, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademisi Yay.,
Đstanbul, 1995, s.5 ve B.Zakir Avşar, “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye,
Yıl:3, Sayı: 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Ankara, Temmuz-Ağustos 1997, ss.18-79
Necip Torumtay, Değişen Stratejiler Odağında Türkiye, Milliyet Yay., Đstanbul, 1996, s.188
A. Necdet Pamir, Bakü Ceyhan Boru Hattı: Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen Oyun,
ASAM Yayınları, Ankara, 2004, s. 95.
10
kesimi özelliğini taşır. Kuzey Kafkasya’yı elinde bulunduran güç, Güney Kafkasya
üzerinde, kontrol sağlamak için büyük avantaj sağlar. Rusya’da, bu bağlamda; Kuzey
Kafkasya’yı
elinde
bulundurma
gayreti
içerisindedir.
Hazar
Denizi’nden,
Karadeniz’e kadar uzanan Kuzey Kafkasya, bu mücadelenin jeostratejik hedefi
olagelmiştir. Bölge kendi kaynakları ile kendisini besleyecek ve donatacak
durumdadır.11
2.3. Güney Kafkasya Bölgesinin Yapısı, Önemi ve Kriz / Mücadele Alanları
Kafkas sıra dağlarının güneyinde yaklaşık 37°- 43° Kuzey enlemi ile 41°- 50°
Doğu boylamları arasında kalan ve Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Dağlık
Karabağ ve Nahcivan’ı kapsayan yaklaşık 200.000 km² alanı kaplayan bölge “Güney
Kafkasya” veya Transkafkasya olarak adlandırılmaktadır.12
Güney Kafkasya; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Cumhuriyetleri ile
Abhazya, Acara, Dağlık Karabağ, Nahçivan Özerk Cumhuriyetleri ve Güney Osetya
bölgesinden meydana gelmektedir. Güney Kafkasya bölgesinin literatürdeki adı
“Kafkas Ötesidir”. Rusların bu bölgeye verdikleri “Zakavkazya”, Đngilizlerin
kullandıkları “Transcaucasus”, Osmanlı ve Arapların verdikleri “Mavera-i Kafkasya”
adları Güney Kafkasya değil, Kafkas Ötesi anlamındadır.13
11
12
13
Paul B. Henze, “Kafkasya’da Çatışma Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek Đçin Öngörüler”, Avrasya
Etüdleri,Cilt1,Đlkbahar 1994, s.66;Đdris Bal, “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya
Etüdleri, Cilt 3, Sayı 2, (Yaz 1996), ss.97-113; Can Sönmez, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”,
Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Cilt:3,Sayı:4, Kış 1996, s.20;ĐLHAN, Kafkasya’nın
Gelişen Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Đstanbul, 1999,s.53
SEKĐN -TEKĐN, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”,…,s.30
Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Đstanbul, Ötüken Yayınları., 2002, ss.
11-13
11
Kaynak: Avrupa Siyasi Haritası, Atlas Dergisi, , Đstanbul, Aralık 2004.
Harita 2.2.Güney Kafkasya Bölgesi
Bu bölge, Akdeniz dünyasını Orta Asya’ya, bozkır ülkesini de Yakındoğu’ya
bağlamakta, kuzeyde Büyük Kafkaslar, güneyde Türkiye ve Đran, batıda Karadeniz,
doğuda
Hazar
Denizi
ile
çevrili
olup,
186.100
km²’lik
bir
alanı
kapsamaktadır.14Güney Kafkasya’da Gürcistan, coğrafi konumu, Azerbaycan
ekonomik potansiyeli, doğal zenginlikleri ve nüfusunun büyüklüğü sebebiyle,
Ermenistan ise Rusya ile kurduğu askeri işbirliği ve bölgede oynadığı “çözülme” rolü
temelinde stratejik önem arz etmektedirler. Güney Kafkasya’nın Karadeniz’e sınırı
olan tek devleti Gürcistan, Orta Asya ülkelerini Batı’ya bağlayan en kısa güzergahı
oluşturması açısından önemli bir coğrafi konuma sahiptir.15
14
15
DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, ss.60-61
Sinan Ogan - Kamil Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Baslayan veya Bitmeyen Soguk
Savas”, Stratejik Analiz, Mayıs 2001, Cilt: 2, Sayı 13, s. 27; Revaz Gachechıladze, “Making of
the New Georgia: Development Factors – Pluses and Minuses”, Caucasian Regional Studies,
Volume 3, Issue 1, 1998.
12
Transkafkasya’da üç etnik kökenden söz edilebilir. Bunlar; Türk soylular, ĐndoGermenler (Hint-Avrupa) ve Đbero-Kafkas (Yafet) gruplarıdır. Türkler; Azeri
Türkleri, Mesket Türkleri’dir. Đndo-Germenler ise; Ermeni ve Oset’lerden ibarettir.
En büyük ve en karmaşık grubu ise, Đbero-Kafkas (Yafet) ailesi teşkil eder.
Bunlar Gürcü’lerin dahil olduğu Güney (Hartvel-Kartvel) ve Abhazalardır.16
Transkafkasya’nın en kalabalık grupları; Azeri Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler’dir.
Tarih boyunca, Transkafkasya’daki etnik grupların nüfusları, dağılımları ve
önemleri değişmiştir.17 Bölgedeki etnik mozaiğin çeşitliliği, kültürel ve sosyal
yönden son derece önemli bir zenginlik oluşturmakla birlikte, bu farklılık, tarih
boyunca, bölge içi ve dışı güçlerin iktidarı ele geçirmek için istismar ettikleri
bölgenin bir zaafı özelliğini de taşımaktadır.18 Bu etnik yapı, Ruslar tarafından
değişik tarihlerde (1864 ve 1944 ) planlı olarak uygulanan pek çok, “Toplu Sürgün”
olayı ile daha da karıştırılmış ve birleşmesi imkânsız bir mozaik haline getirilmiştir.19
Halklar göçe zorlanmış, çoğunluğun içine azınlıklar yerleştirilmiş, azınlıkların
çoğunluğu yönetmesi istenmiş ve bunun gibi gelişmeler yüzünden düşmanlıklar
meydana getirilmiştir.20
16
17
18
19
20
Kemal Yavuz, “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı: Kafkasya”, Ulusal Strateji, Yıl:2, Sayı:12,
Đstanbul, Mayıs-Haziran 200, ss.43-44.
DEMĐR , Türk Dış Politikası Perspektifinden…,,ss.70-71
DEMĐR , Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.70; YAVUZ, “Orta Asya’nın Batıya Açılan
Kapısı …,s.44
YAVUZ, “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı…, s.44
Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara,
1997, s.18
13
Kaynak: http://www.envsee.org/southcauc/maps/ethnic.jpg (29.10.2005)
Harita 2.3. Transkafkasya’nın Etno-linguistik Dağılımı
Doğal bir enerji kaynağı olan petrol, 19.yy.’dan itibaren son derece önemli politik
bir güç haline gelmiş, ülkelerin gerek ulusal gerek uluslararası ilişkilerini belirleyen
temel unsurlardan biri olmuştur. Dünya enerji dengelerinde petrolün kritik konumu
ve petrol rezervlerin “dengesiz" dağılımı, petrole istisnai bir ekonomik, stratejik ve
politik önem kazandırmaktadır. Son derece önemli bir enerji kaynağı olan petrole
bağımlılık, yerel petrol kaynaklarına sahip olmayan ve dolayısıyla petrol ithalatçısı
olan ülkelerin, yabancı arz kaynaklarını kontrol etmeye yönelik çeşitli politikalar
geliştirmesine neden olmuştur. Bu nedenle petrol, ülkelerin, hem ulusal politikasının
14
hem de dış politikasının temelini oluşturan; petrole erişilebilirlik noktasında da bir
ulusal güvenlik sorunu şeklinde algılanan, önemli bir güç olmuştur.21
Dünya’nın en zengin petrol rezervleri Orta Doğu, Rusya, Uluslararası Enerji
Ajansı’nın verdiği rakamlara göre, Hazar bölgesinin, ispatlanmış petrol rezervleri 28
milyar varil, doğalgaz rezervleri ise 8 trilyon metre küptür: ( http:// www.eia.org ,
18.06.2004 )
ABD Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre, Hazar havzasında enerji rezervleri şu
şekildedir: Hazar bölgesindeki Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın petrol
rezervlerini 18-34 milyar varildir. Olası rezervler de hesaba katıldığında, bölgenin
260 milyar varil gibi önemli bir potansiyele sahip olduğu görülmektedir. Doğalgaz
rezervlerinin ise 16-19 trilyon metre küp (dünya rezervlerinin %11-12’si ) olduğu
tahmin edilmektedir.22 Kafkasya-Hazar-Orta Asya’da bulunmaktadır. Soğuk Savaş
sonrasında, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Doğu Bloku’nda yaşanan çözülme,
SSCB’nin kontrolü altında olan Kafkasya-Hazar-Orta Asya zenginliklerini gözler
önüne sermiş ve bu durum, adı geçen bölgeleri bir anda uluslararası politikanın
merkezi konumuna getirmiştir.
Kafkasya, tarihin en eski çağlarından itibaren, çeşitli milletlerin mücadelelerine
sahne olmuş bir bölgedir. M.Ö. sekizinci yüzyıldan itibaren, Azerbaycan’ın ilk
sakinleri, Orta Asya’dan gelen Saka Türkleridir. Đslam fetihleri başladığı sırada
bölge, Bizans hâkimiyetinde bulunuyordu. 13’üncü yüzyıldaki Moğol istilasına kadar
Kafkaslar; Selçuklu Türklerinin yönetiminde kalmıştır. Bu yüzyıldan itibaren bölge,
önce Hülâgü Đmparatorluğunun ve daha sonra onların devamı olan, Đlhanlı
Devleti’nin bir parçası olmuştur. Bölge, ilhanlılardan sonra, Akkoyunlu ve
21
22
Nevin Yazıcı, Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu(1926–1955), Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Ankara, 2007, s.456
Suat Parlar, Barbarlığın Kaynağı Petrol; Anka Yay. Đst. 2003, s. 112
15
Karakoyunlu Türkleri’nin yönetimleri altına girmiştir
23
Kafkasya ve özellikle
Azerbaycan bölgesi, 16. Yüzyıldan itibaren, Osmanlı ve Đran Devletleri’nin
mücadele alanı olmuş ve bu iki devlet arasında sürekli el değiştirmiştir. Rusya’nın
Kafkasya’ya doğrudan ilk inişi, 1720’li yıllarda, Hazar Denizi’nin kuzey kıyılarını ve
Bakü’yü ele geçirmeleriyle olmuştur 24
19’uncu Yüzyılın başlarından itibaren, Rusya, Kafkasya’ya tam olarak
yerleşmeye başlamış;25 böylece Ruslar, Anadolu üzerinden Akdeniz’e, Đran
üzerinden Hint Okyanusu’na ve Hazar Denizi üzerinden Asya’ya gidebilecekleri bir
üs kazanmışlardır.26 Ancak bütün olarak Kafkas halklarının Rus yönetimine karşı
fırsat buldukça başkaldırdıklarını ve Çarlık yönetiminin bu başkaldırıları acımasız
yöntemlerle sindirdiğini de ifade etmek gerekir.27
I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’da meydana gelen devrim, Kafkas halklarının
siyasi bağımsızlık elde etme yönünde çeşitli örgütlenmelere yöneldiğini görmekteyiz.
Güney Kafkasya’da Gürcü Menşeviklerin liderliğinde; Gürcü, Ermeni ve
Azeriler’den oluşan, “Maveray-ı Kafkas Komiserliği” Transkafkas Federasyonu, 28
Kasım 1917’de kurulmuştur ancak, bu federasyonun milli kuvvetleri yok gibiydi.28
Transkafkasya’da kurulan bu üç başlı, “Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti”nin istikrarlı
bir devlet olamayacağı kısa sürede anlaşılmış ve Tiflis’te yaptığı son toplantısında
(26 Mayıs 1918) kendisini feshederek, Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti’nin sona
erdiğini ilan etmiştir.29 26 Mayıs 1918’de Gürcüler, 28 Mayıs 1918’de de
Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.30 Osmanlı Devleti bu
23
24
25
26
27
28
29
30
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.5
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.6
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.9
Savaş Yanar, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, IQ Kültür Sanat ve Yayıncılık,
Đstanbul, 2002., s.46
Ayrıntılı bilgi için Bkz. Đdris Bal, “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri,
Cilt 3, Sayı 2, Yaz–1996, ss. 97-113
YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.49
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını… ,s.14
DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden….,s.68
16
müstakil devletlerle, Batum’da, 16 Haziran 1918’de ayrı ayrı barış anlaşmaları
imzalamıştır.31 Fakat Birinci Dünya Savaşı müttefikler lehine sonuçlanınca, Osmanlı
Devleti 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmış ve
Mütarekenin, 11 ve 15’inci maddeleri gereğince, Azerbaycan’daki kuvvetlerini geri
çekmeyi kabullenmiştir. Nitekim Mondros Mütarekesi’nin ardından Đngilizler,
Kafkaslara çıkarma yapmışlar ve bölgeyi işgal etmişlerdir.32 Mart 1920’de,
Kızılordu, Beyaz Orduların mukavemetini kırarak, bütün Kafkasya’yı işgale
başlamış ve 26 Nisan 1920’de, sınırı geçen Kızılordu, Bakü’ye ulaşmıştır. Rusya,
1922 yılında, bölgedeki üç ülkeyi (Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan), “SSCB”
çatısı altında,“Güney Kafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” adı ile birleştirmiş;
1936 yılında bu üç cumhuriyet ayrı ayrı Sovyet cumhuriyetlerine dönüştürülerek,
doğrudan SSCB’ne bağlanmıştır. Bu durum, SSCB’nin dağıldığı, 1991 yılına kadar
devam etmiştir.33
SSCB sonrası dönemde Güney Kafkasya’da meydana gelen kriz / mücadele
alanlarını belirleyen unsurları şöyle ifade etmek mümkündür:
1) Etnik ve dinsel bir temel üzerinde patlak veren ulusçu ve ayrılıkçı sorunlar,
2) Globalleşme sürecine bağlı olarak ortaya çıkan petrol-doğalgaz üzerinde
temellenen enerji politikaları,
3) Sovyet mirasından kaynaklanan sorunlar.
31
32
33
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.14. ; YANAR, Türk-Rus
Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…, s.50
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.14. ; YANAR, Türk-Rus
Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…, s.51
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…., s.15. ; YANAR Türk-Rus
Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,, s.52
17
Bu sorunların gerisindeki temel olgular, olumsuz ekonomik durum, siyasal
istikrarsızlıklar, etnik çatışmalar, toplumsal karmaşa ve bölge jeopolitiğinin getirdiği
güç mücadeleleridir.
Transkafkasya ülkelerinden Gürcistan’da, tarihi ve etnik açıdan, Kafkas
halklarına dahil olan Abhaz ve Oset halkları yaşamaktadır. Gürcistan, Abhazya ve
Güney Osetya’da etnik çatışma ve Cevahiti Ermenileri ile de etnik problemlerle karşı
karşıyadır. Yine Transkafkasya ülkelerinden, Azebaycan’ın kuzey bölgelerinde,
tarihi ve etnik açıdan Kafkas halklarına mensup Lezgi, Avar ve Tsahur halkları
yaşamaktadır. Azerbaycan ile bu halklar arasında da etnik problemler mevcuttur.
Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’da Laçin koridorunu işgal eden Ermenistan ile
Azerbaycan arasında gerginlik devam etmektedir.
Güney Kafkasya genelinde yaşanılan sorun ve krizlerin genel çerçevesi
çizildiğinde; Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan savaşta, Ermenistan’ın
Rusya ve Đran tarafından, Azerbaycan’ın da Türkiye tarafından desteklenmesi,
ABD’nin bölgedeki devletlerle değişik boyutlarda ittifak halinde olması, ABD’nin
Đran’a, Türkiye’nin Ermenistan’a, Ermenistan’ın Nahçıvan’a ekonomik ambargo
uygulaması, Rusya’nın Çeçenistan’a yardım ettiği iddiasıyla, Gürcistan’a müdahale
etmesi, Gürcistan’ın Abhazya’ya ambargo uygulaması, bölgedeki ülkelerden
hiçbirinin gerçek anlamda demokratik bir şekilde yönetilmemesi, tarihsel rekabetin
büyük ve güçlü olduğu bölgede istikrarın sağlanmasını, sorunların ve krizlerin
atlatılmasını güçleştirdiği görülmektedir.34
34
AYDIN, “Geopolitics of Central Asia and The Caucasus; Contuinity and Change Since The End
of The Cold War”, The Turkish Yearbook of International Realations, Sayı: XXXII 2001,
Ankara, 2002, s.211.
18
Tablo 2.1.Transkafkasya’da Kriz ve Mücadele Alanları
Kaynak: Nadir Devlet, “Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki Kriz Kaynakları ve
Bölgelerinin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği Perspektifinden
Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đstanbul, 27–28
Mayıs 2004, s.205
19
2.3.1. Azerbaycan
2.3.1.1. Azerbaycan’ın Ülke Bilgileri
GENEL BĐLGĐLER
Resmi Adı
Azerbaycan Cumhuriyeti
Başkenti
Bakü
Konum:
Güneybatı Asya’da bulunur. Batıda Ermenistan, güneybatıda Türkiye, kuzeybatıda Gürcistan,
güneyde Đran, kuzeyde Rusya Federasyonu ve doğusunda Hazar Denizi bulunmaktadır.
Sınırlarının toplam uzunluğu 3600 km’dir.
Dili
Azeri Dili
Para Birimi
Manat
Đklimi
Kuru ve subtropikal karakterdedir. Kuzey bölgesinde kuru karsal iklim hakimdir.
Yer altı Kaynakları
Petrol, doğalgaz, kurşun, çinko, bakır, demir cevheri, barit, alünit, kobalt, arsenik, mermer,
kireç taşı, siyanit, maden tuzu ve kayatuzu
Tarımsal Ürünler
Üzüm, pamuk, tütün,çay, sebze ve meyve
Sanayi Dalları
Petrol araştırma, sondaj makineları üretimi, petro-kimyasallar, yiyecek ve içecek, tekstil,
elektronik ve metal işleme
Nüfus (Toplam)
8,120,247 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)
Nüfus Dağılımı (yaşlara göre)
0-14 yaş arası: % 25.4
15-64 yaş arası: % 67.7
65 yaş ve üzeri: % 7 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)
Ortalama yaş
Toplam: 27,6 yaş
Erkek: 26 yaş
Kadın: 29,4 yaş (2007)
Nüfus Büyümesi Oranı
% 0.688(2007)
Doğum Oranı
17.47 doğum /1,000 nüfusta(2007)
Ölüm Oranı
8.35 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007)
Net Göç Etme Oranı
2.25 göçmen/1,000 nüfusta (2007)
Uyruk
Azeri
Etnik Gruplar
Azeri % 90.6, % 2.2 Dağistanlı, % 1.8 Rus, % 1.5 Ermeni, % 3.9 diğer.( 1999 sayımı) (CIAThe Word Factbook Home)
Din
% 93.4 Müslüman, % 2.5 Rus Ortadoks, % 2.3 Ermeni Ortadoks, % 1.8 diğer.(1995
ölçümleri) (CIA-The Word Factbook Home)
Dil
% 90.3 Azeri, % 2.2 Lazca, % 1.8 Rusca, % 1.5 Ermenice, % 3.3 Diğer, % 1 belirlenmemiş.
(1999 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)
Okur-Yazarlık Oranı
15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı.
Toplam: % 98.8
Erkek: % 99.5
Kadın: % 98.2 (1999 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)
Devlet Yönetimi
Yönetim Şekli
Cumhuriyet
Bağımsızlık
30 Ağustos 1991 ( Sovyetler Birliği’nden)
Anayasa
12 Kasım 1995 yılında benimsenmiştir.
Hukuk Sistemi
Sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur.
Oy Kullanma yaşı
18 yaş ve üzeri
Yönetim
Ülke Başkanı: Đlham Aliyev ( 31 Ekim 2003’den itibaren)
Başbakan: Arthur Rasızade ( 04 Kasım 2003’den itibaren)
Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1;
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008.
20
Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook
Harita 3.1.1. Azerbaycan Siyasi Harita
2.3.1.2.Azerbaycan’ın Kısa Tarihçesi
Azerbaycan’ı,35 Türklerin kendilerine yurt edinmeleri M.Ö. III. yüzyılda Saka
Türkleri ile başlamış, V-VI yüzyıllarda Oğuz Türklerinin bölgeye kitlesel olarak
yerleşmesiyle devam etmiş ve VII. Yüzyılda, Türk Hazar Đmparatorluğu
egemenliğine geçmiştir.36 Tarihin çeşitli dönemlerinde birçok kavimin işgaline
uğrayan bölgeye, XI. yy.dan itibaren Selçuklu Devleti, Türk Şirvanşahlar Devleti,
hakim olmuş; 1220’de ise Moğol istilasına uğramıştır. Sırayla Akkoyunlu,
Karakoyunlu dönemi; Safevi Devleti, Türk Hanlıkları dönemi, Đran-Osman-Rus
mücadeleleri ve 18.yy. ortalarında tekrar bağımsız Türk hanlıkları döneminde37
çeşitli adlarda devlet ve hanlıklar kurarak; 1812 yılına kadar ülke bütünlüğünü
koruyarak gelmişlerdir. Bu tarihte Rusların Azeri hanlıklarını ve Đran’ı işgale
35
36
37
Azerbaycan topraklarına eski zamanlarda “Otlar yurdu” denmiştir.
ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, ss. 25-26
ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, s. 24
21
başlamasıyla Ruslarla Đran arasında 1812 Gülistan ve 1828 Türkmençayı Antlaşması
yapılarak Azerbaycan ikiye bölünmüştür. Azerbaycan’ın yaklaşık 2/3’ünü kapsayan
büyük bir kısmı Đran’ın egemenliği altına girerken, geri kalan kuzey kısmı ise
Rusların işgaline uğramıştır. 28 Mayıs 1918 bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, 27
Nisan 1920 Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş; 5 Aralık 1936’da SSCB’ne bağlı
Cumhuriyet olmuştur. Azerbaycan, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte 23 Eylül 1989’da
egemenliğini, 30 Ağustos 1991’de ise bağımsızlığını ilan etmiş ve Eylül 1993’de
BDT’ye katılmıştır.38
2.3.1.3. Azerbaycan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler
Toprak bütünlüğünün küçük, nüfus miktarının azlığına karşılık, geniş enerji
kaynaklarıyla kendini gösteren Azerbaycan’ın, jeopolitik konumu ve jeostratejik
önemi fazlasıyla dikkat çekicidir. Azerbaycan, Hazar Havzası ve Orta Asya’nın
zenginliklerini ihtiva eden bir öneme sahiptir. Bağımsız bir Azerbaycan, Batı’nın
enerji bakımından zengin Hazar Havzası’na ve Orta Asya’ya açılımı için bir koridor
görevi görebilir, boyun eğmiş bir Azerbaycan ise; Orta Asya’nın dış dünyadan tecrit
edilmesine ve yeniden Rusya ile birleşmek üzere baskılara maruz kalmasına yol
açabilir.39
Azerbaycan’ın Asya, Avrupa ve Kafkasya arasında bir geçit noktasında olması,
dış ülkeleri en az Bakü petrolleri kadar ilgilendirmekle beraber; Avrupa-KafkasyaHazar-Orta Asya nakliyat ve ticaret yolu projesi ise Türk dünyasını için önem arz
etmektedir. Bu proje, Asya’yı Avrupa ile birleştiren tarihi “Đpek Yolu”nun modern
şeklini oluşturmaya adaydır. Azerbaycan, bugün, geçmişte olduğu gibi; Rusya ve
Đran etkisine kısmen maruz kalmaktadır.40
38
39
40
‘Azerbaycan Maddesi’, Ana Britannica, Cilt 4
Namık Kemal Zeybek, Türk Olmak, Ocak Yay., 1999, Cilt 2, Đstanbul, s. 231
Audrey L. Altstadt, “Milli Bilinç Meselesi”, Azerbaycan TKD, Temmuz-Ağustos 2000, s.86
22
2.3.1.4. Azerbaycan’daki Kriz ve Mücadele Alanları
2.3.1.4.1. Dağlık Karabağ Sorunu
Ermeniler, 20.yy başında, “Büyük Ermenistan” hayaline ulaşmak için
örgütlenmeye başlamışlar; Kafkasya ve Doğu Anadolu’da; yaşadıkları topraklar
üzerinde etnik çatışmalara ve ayrılıkçı hareketlere yönelmişlerdir. 1905’te,
Ermeniler ve Azeriler arasında kanlı çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuş,
Çarlık Rusya’nın müdahalesi ile olaylar durulmuştur (1906- 1917). Ancak, 1917
Bolşevik devrimi, bölgede otorite boşluğu yaratmış ve bu ortamda, Kafkas devletleri
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Ermenistan’ın kurulmasıyla beraber, Ermeniler
hem Anadolu topraklarına hem de Azerbaycan’a ait bölgelere Taşnak çeteleriyle
saldırmaya başlamışlardır. Bu saldırılarda 1920 yılında Paris Barış Konferansında
Azerbaycan toprağı olarak kabul gören Dağlık Karabağ’da hedef haline gelmiştir.
Kargaşa ortamı devam ederken iç savaşta galip gelen ve Çarlık Rusya’yı yıkan
Bolşevikler Rusya’da iktidara gelmiş ve 1921 yılında yapılan antlaşmayla, Karabağ’a
özerklik verilerek Azerbaycan’a bağlanmasına karar verilmiştir.41
Dağlık Karabağ sorunu, 1987 yılının Ağustos ayında Ermeniler’in, Karabağ’daki
Ermeni nüfusunun çoğunluğunu öne sürerek bölgenin Sovyet Ermenistanı’na
bağlanması için Moskova’ya başvurması üzerine; Ermenistan ve Karabağ’da
bulunan Ermenilerin gösterilere başlamısıyla ortaya çıkmıştır. Şubat 1988’de
Karabağ Ermenileri, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması kararını almış,42 Sovyetler
Birliği Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin, bu kararı geri çevirmesi üzerine;
Ermenilerle, Azeriler arasında çatışma süreci başlamıştır.43
1991’de Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından; 26
Kasım 1992’de; Azerbaycan, Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti’nin özerkliğini
kaldırarak, bölgeyi merkeze bağladığını ilan etmiştir. Dağlık Karabağ Ermenileri ise
bu durumu 10 Aralık 1992’de halk oylamasıyla bağımsızlık kararı alarak protesto
etmişler; BDT’ye Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti adıyla girmeye çalışmışlar,
41
42
43
Araz Aslanlı, “ Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu ” Azerbaycan Dosyası, Editör: Ümit
Özdağ Ankara, Asam Yay., 2001, ss. 393-394
Đsmayıl Veliyev, Dünya Susar, Tarih Susmaz, Gençlik Neşriyatı, Bakü 1994 s. 228
Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, 1995 s.125
23
ancak bu girişimleri kabul edilmemiştir. Fakat Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti
içindeki Ermeni olmayan nüfusu karşı baskı ve ayrımcılık yaparak bölgeden göç
etmelerini sağlamışlardır. 1992 yılında Rus birliklerinin bölgeden çekilmesiyle ve
Azerbaycan Türklerine karşı yapılan baskıların artması üzerine; Azerbaycan bölgeye
müdahale etmiştir. Yaşanan ufak çaplı çatışmalar Ermenistan’ın da bölgeye
girmesiyle savaşa dönüşmüş, Rusya’nın desteğini alan Ermeniler, 1993 – 1994
yıllarında Dağlık Karabağ ve çevresini ele geçirmişlerdir.
Dağlık Karabağ sorunu, SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ve bölge
açısından önemli sonuçlara sebep olmuş bir gelişmedir. Azerbaycan ve Ermenistan
arasında tarihe dayanan ve Sovyetler döneminde zorunlu olarak askıya alınan sorun,
büyük bir patlama yaratarak savaşa dönüşmüştür. Eski Sovyet sınırları içinde
bulunmakla birlikte konu, çok farklı nedenlerle dünya kamuoyuna yansımıştır.
Basına yansıyan belli başlı konular şöyledir: bölgenin zengin petrol kaynakları ve
başta petrol olmak üzere birçok doğal kaynağın geçişine olanak tanıması, yeni
bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerle iletişimde köprü olması, diasporadaki
Ermenilerin yoğun lobi faaliyetleri, Türkiye, Đran ve Rusya gibi bölge devletlerinin
yoğun rekabetleri, ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya gibi büyük güçlerin ekonomik
beklentileri. Dağlık Karabağ bölgesi, Azerbaycan açısından ele aldığımızda, bölge,
hem Ermenistan’ı hem de Đran’ı kontrol edebilecek bir konumdadır. Ayrıca asırlardır
Türk yurdu olarak kabul görmüş, tarihsel bağlar ve psikolojik unsurlar
barındırmaktadır. Ermeniler içinse, bölgenin, stratejik konumunun yanı sıra, tarihten
gelen “Büyük Ermenistan” hayalinin bir ayağını oluşturmaktadır. Ayrıca bölgede
yaşayan nüfusunun büyük çoğunluğunun Ermeni olması bağları güçlendirmekte;
Ermenistan kendisini Dağlık Karabağ Ermenilerinin koruyucusu olarak görmektedir.
Türkiye Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’ın yanında yer almış ve sorunun
toprak bütünlüğü çerçevesinde, Azerbaycan lehine çözülmesi ve Ermenistan’ın işgal
ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi yönünde politikalar benimsemiştir. Bu
sorunlara bağlı olarak Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini dondurmuş ve bu ülkeye
karşı ambargo uygulama yolunu seçmiştir.44
44
http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/: Dış Đşleri Bakanlığı Bilgi Notları, Ankara 2002.
24
2.3.1.4.2.Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti
Nahçıvan Hanlığı, 1829 yılında, Đran tarafından, Rusya’ya bırakılmış,
Türkmençay Antlaşması’ndan sonra, Đran’dan göçmen olarak getirilen 70 bin
Ermeni’nin bir kısmı, Türklere karşı nüfus çoğunluğunu sağlamak için Ruslar
tarafından, Nahçıvan’a yerleştirilmiştir.45 1834’de, Hanlık arazisinde, 30.323 Ermeni
bulunuyordu. 1886’da, Nahçıvan şehrinin nüfusu, 7.433 olup, bunun 4.512’si
Müslüman (%60.7), 2376’sı Ermeni (%31.9) idi. Nahçıvan’ın nüfusunda, Türkler
hep çoğunlukta olmuştur.46 1917 Bolşevik Devriminden sonra Nahçıvan,
Azerbaycan’a bağlı, özerk bir cumhuriyet haline getirilmiş, fakat Nahçıvan ile bağlı
bulunduğu Azerbaycan arasında, toprak bağı bırakılmamış, ikisini birbirine bağlayan
Zengezur bölgesi Ermenistan’a verilmiştir. Kazım Karabekir Paşa’nın, Doğu
harekâtını müteakip, Ermenilerle imzalanan, “Gümrü Anlaşması” (3 Aralık 1920) ile
Nahçıvan geçici bir süre Türkiye’nin himayesine bırakılmıştır.47 Nahçıvan, Türkiye
ile SSCB arasında imzalanan, “Moskova Anlaşması” ile (16 Mart 1921)
Azerbaycan’a bağlı özerk cumhuriyet statüsüne kavuşturulmuştur. Bu statü; 12 Ekim
1921’de, Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın taraf olduğu, “Kars
Anlaşması” ile pekiştirilmiştir.48
Nahçıvan, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Azerbaycan’a bağlı özerk bir
cumhuriyettir. 557.000 nüfusa sahip cumhuriyetin altı reyonu (ili) bulunmaktadır.
Nahçivan’da yaşayan Azeri halkı içindeki iki etnik gruptan Lezgiler, ülkenin
kuzeyinde, buna karşılık Lezgileri Ruslaşmış Azeri, kendilerini ise gerçek Azeri
olarak gören Talışlar ise güneyde yaşamaktadırlar. Đran’ın etkisinde kalarak Đran
yanlısı olan Talışlar, 1992 yılında bağımsız bir devlet kurmak istemişlerdir. Türkiye
ile 12 km. lik bir sınıra sahip olan Nahçıvan’ın, Azerbaycan’la kara irtibatı
bulunmamaktadır.
45
46
47
48
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.67.
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.67.
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.67.
PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını… , s.68.
25
2.3.2.Gürcistan
2.3.2.1. Gürcistan’ın Ülke Bilgileri
GENEL BĐLGĐLER
Resmi Adı
Gürcistan
Başkenti
Tiflis
Konum:
Güneybatı Asya’da bulunur. Güneyinde Türkiye ve Ermenistan, Doğusunda Azerbaycan, Batısında Karadeniz,
Kuzeyinde Rusya Federasyonu yer almaktadır. Yüzölçümü 69.700 km karedir.
Dili
Gürcüce
Para Birimi
Lari (GEL)
Đklimi
Karadeniz sahili ve Rion havzasında ılık, nemli ve yarı tropik bir iklim hüküm sürmektedir. Doğu Gürcistan’da
daha karasal bir iklim hüküm sürmektedir. Kışları soğuk, yazları ise kuru ve sıcaktır.
Yer altı Kaynakları
Manganez, bakır, çelik, demir, çinko, kömür, petrol
Tarımsal Ürünler
Üzüm, narenciye, çay, fındık, sebze, patates, çiftlik hayvanları.
Sanayi Dalları
Metal Đşletme, uçak üretimi, elektrik teçhizatı, takım tezgahları, kimyasal maddeler, kereste, şarap üretimi.
Nüfus
4,646,003 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)
0-14 yaş arası: % 16.7
15-64 yaş arası: % 66.6
65 yaş ve üzeri: % 16.7 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)
Ortalama yaş
toplam: 38 yaş
erkek: 35.5 yaş
kadın: 40.4 yaş (2007)
Nüfus Büyümesi Oranı
% -0.329(2007)
Doğum Oranı
10.54 doğum /1,000 nüfusta (2007)
Ölüm Oranı
9.37 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007)
Net Göç Etme Oranı
-4.36 göç(s)/1,000 nüfusta (2008)
Uyruk
Gürcü
Etnik Gruplar
Gürcü % 83.8, Azeri % 6.5, Ermeni %5.7, Rus % 1.5, diğer % 2.5 (2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)
Din
Ortadoks Hristiyan %83.8, Müslüman %9.9, Gregoryen Ermeni % 3.9, Katolik Hristiyan %0.8, diğer % 0.8, dini
Dil
Gürcüce %71, Rusca %9, Ermeni %7, Azerice %6, diğer %7(2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)
Okur-Yazarlık Oranı
15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı.
olmayan %0.7(2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)
Toplam: % 100
Erkek: % 100
Kadın: % 100 (2004 ölçümü) (CIA-The Word Factbook Home)
Devlet Yönetimi
Yönetim Şekli
Cumhuriyet
Bağımsızlık
09 Nisan 1991( Sovyetler Birliği’nden)
Anayasa
24 Ağustos 1995 yılında benimsenmiştir.
Hukuk Sistemi
Sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur.
Oy Kullanma yaşı
18 yaş ve üzeri
Yönetim
Ülke Başkanı: Mikheil Saakashvili (25 Ocak 2004’den itibaren)
Başbakan: Lado Gurgenidze (19 Kasım 2007’den itibaren)
Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1;
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008.
26
Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook
Harita 3.2.1. Gürcistan Siyasi Haritası
2.3.2.2. Gürcistan’ın Kısa Tarihçesi
M.Ö. 1’inci bin yılın başlarında Asur ve daha sonra Urartu tutanaklarında
bugünkü Gürcülerin ataları olan halklardan söz edilmektedir. M.Ö.7’nci yüzyılda
Kimmer’lerin Anadolu’yu istilası birçok kavimin, Gürcistan’a göç etmesine neden
olmuştur. Sonraki üç yüzyıl boyunca, Gürcistan, Bizans ve Đran Đmparatorlukları
arasında çıkan anlaşmazlıklara sahne olmuştur. Gürcistan Devleti’nin en güçlü ve
parlak dönemi Kraliçe Tamara’nın hüküm sürmüş olduğu 11’nci ve 13’ncü
yüzyıllardır. Gürcistan, bu dönemde bir Kafkas Birliği Đmparatorluğu haline
gelmiştir. Türklerin, 1453’de Đstanbul’u almasıyla Gürcistan’ın batılı Hıristiyanlarla
bütün
bağları
kopmuş;
Đmparataorluğu’nun
1578’de
hâkimiyetine
ise
Transkafkasya
girmiştir.
1722’de,
ve
Tiflis,
Safevi
Osmanlı
Hanedanı’nın
çökmesiyle, Gürcistan tekrar Osmanlı hâkimiyetine girmiş; 1783’de Rusya,
27
Gürcistan’ın bağımsızlığını garanti altına almıştır. Uzun süre Osmanlı yönetiminde
kalmış olan Güneybatı Gürcistan, Poti ve Batum Limanları, 1877–1878 Osmanlı-Rus
savaşıyla son bulan çeşitli çarpışmalarla Rusya’nın denetimine geçmiştir. Rusya’daki
1905 ayaklanması Gürcistan’da karışıklıklara neden olmuş; Gürcistan, 26 Mayıs
1918’de bağımsızlığını ilan ederek; Almanya himayesine sığınmıştır. Gürcistan’ın
da dahil olduğu Transkafkasya Federal Cumhuriyeti, 1936’da dağıtılmış ve
Gürcistan, SSCB’nin bir üyesi olmuştur. Gürcistan, 9 Nisan 1991’de SSCB’nin sona
ermesiyle bağımsızlığını ilan etmiş ve 1993’te BDT’ye üye olmuştur.49
2.3.2.3. Gürcistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler
Gürcistan’ın, sahip olduğu etnik ve kültürel farklılıklar, bölgesindeki devletlerle
ilişkilerini belirlemiştir. Gürcistan’ın, Türkiye sınırında Müslüman Gürcülerin
yaşadığı Acarya yer almaktadır. Bu durum, Türkiye-Gürcistan ilişkilerine olumlu
yansımakla beraber; Gürcistan’ın, yerel yönetimi ile merkezi yönetimi arasında kimi
zaman gerginliklere neden olmaktadır. Gürcistan’ın, Ermenistan sınırında bulunan
“Jvakheti”, Ermeni nüfusun, Dağıstan’a yakın “Kakheti” de ise, Dağıstanlı nüfusun
ağırlıkta olduğu bölgelerdir.50
Gürcistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra karşılaştığı bütün sorunlarda, Rusya
Federasyonu’nun olumsuz etkisini hissetmektedir. Gürcistan’da Cumhurbaşkanı
Gamsahurdia zamanında yürütülen aşırı milliyetçi ve Rusya karşıtı politikalar,
Rusya’nın Gürcistan’ın içişlerine doğrudan veya dolaylı bir şekilde müdahale
etmesine zemin hazırlamıştır. BDT üyeliğine önceleri soğuk bakan Gürcistan, daha
sonra, Abhazya’da Gürcü kuvvetlerinin yenilmesi, Batı Gürcistan’da Gamsahurdia
taraftarlarının ayaklanmaları ve otorite boşluğundan istifadeye çalışan organize suç
gruplarının faaliyetleri nedeniyle bu politikasını değiştirmek zorunda kalarak
BDT’ye katılmış ve Rusya Federasyonu ile ikili anlaşmalar imzalamıştır. Bu
49
50
Compact Disk Recordable (CD-R74), 650 MB, TDK Recording Media Europe S.A., Luxemburg
Jean Radvanyi, “La Maison Caucasienne, fondement d’une recomposition regionale?”, Notes et
etudes documentaires, No:5040-41, 1996, s.32
28
bağlamda, BDT üyeliği ve Rusya Federasyonu ile askeri işbirliği, ülkenin toprak
bütünlüğünün korunması ve güvenliğinin sağlanması için Şevardnadze tarafından
çaresizlik içinde kabullenilen bir durum olarak değerlendirilmiştir.
Güney Osetya ve Abhazya, bağımsızlık ve Rusya Federasyonu ile birleşme
arzusunda olup, halen her iki bölgede de Rus birliklerinden oluşan BDT Barış Gücü
bulunmaktadır. Acaristan, giderek merkezi yönetimden uzaklaşmıştı, fakat yeni
cumhurbaşkanı ile bu sorun çözülmüş ve Acaristan’ın eski lideri Rusya’ya
kaçtmıştır, ülkenin güneyinde yerleşik Ermeni azınlık ise, hükümet otoritesi dışında
faaliyet göstermektedir.
Diğer Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri’nde olduğu gibi Gürcistan da Merkezi
Sovyet Devleti’nin dağılmasının sonuçlarından olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu
durumun aşılması için; Gürcistan Hükümeti, hızlı ve büyük çaplı özelleştirme ile
yabancı sermayenin ülkeye getirilmesinin yararına inanmaktadır.51
Gürcistan, 31 Mart 1991’de yapılan referandum sonucunda, halkın %93’ünün
bağımsızlık yönünde oy kullanmasıyla,52 SSCB içinde Baltık ülkelerinden sonra
bağımsızlığını kazanan ilk ülke olmuştur.53
31 Ağustos 1995’de Başbakan Tansu Çiller, Tiflis’e bir günlük çalışma
ziyaretinde bulunmuştur. Bu
ziyaret de, tesadüfî olarak, 29
Ağustos’da
Şevardnadze’ye karşı yapılan suikast girişiminin akabinde gerçekleşmiştir. 4 Nisan
1996’da Şevardnadze, Türkiye’ye gelmiştir. Kuşkusuz her ziyarette bölgesel sorunlar
ele alınmış ve bu konuda fikir alışverişinde bulunulmuştur. 14 Temmuz 1997’de
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Gürcistan’a bir ziyarette bulunmuş ve bu ziyaret
sırasında da on bir antlaşma imzalanmıştır. Bir yıl sonra, Mart 1998’de Başbakan
51
52
53
“Gürcistan Özel Sayısı”, Avrasya Dosyası, Temmuz 98/1, Pan Matbaacılık, TĐKA , Ankara,
1998
Daniel Veret, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces massivement porur
l’independance”, Le Monde, 3 April 1991.
Le Monde, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces …, 11April 1991
29
Mesut Yılmaz, Tiflis’e gitmiş; Şevardnadze’de 26–27 Şubat 1999 tarihleri arasında
Türkiye’ye gelmiştir. Bu ziyaret sırasında, Türkiye, Şevardnadze’nin öncülüğünü
yaptığı “Kafkasya’da Barış Girişimi”ne ve Gürcistan’ın karşılaştığı ihtilafların,
ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği içinde çözümlenmesi yönünde destek
verdiğini açıklamıştır.54 Gürcistan Anayasası, 17 Ekim 1995’de kabul edilmiş ve
Başkanlık sisteminin uygulandığı parlamenter demokratik idareye kavuşmuştur.55
Gürcistan, Kafkas ülkeleri içinde sanayisi gelişmekte olan, bir tarım ülkesidir.
Başlıca maden kaynakları arasında manganez, kömür, petrol ve doğal gaz
belirtilebilir. Dünyadaki manganez rezervlerinin önemli bir bölümü Gürcistan’dadır.
Ülkede turizm potansiyeli yüksektir. Karadeniz kıyıları ve termal kaynakların
bulunduğu alanlar ile Kafkas dağları bu bakımdan önemli merkezleri oluşturur.
Gerek, Batı için çok önemli olan ve Avrupa Đmar ve Kalkınma Bankası tarafından
finanse edilen, 5 milyar dolar değerindeki tarihi “Đpek Yolu’nun canlandırılması
Projesi”, gerek, kara ve demiryolu ağlarıyla bağlandığı coğrafi konum, Gürcistan’ı
kilit ülke haline getirmektedir.56 Abhazya ve Güney Osetya’daki sivil ihtilaflar ve
Acaristan ve Cavahet’deki istikrarsızlık potansiyeli, Gürcistan’da serbest piyasa
sistemine geçişle birlikte meydana gelen ekonomik sorunları daha ağırlaştırmıştır.57
Rusya, “Hayati Stratejik Menfaatleri”ni öne sürerek, silahlı kuvvetlerini
Gürcistan’dan çekmemekte, deniz üslerini ve askeri tesislerini terk etmek konusunda
isteksiz davranmaktadır. Bu mücadeleler yolunda şekillenen Gürcistan Ordusu,
ülkede bulunan eski Sovyet silah ve malzemelerine el koyarak teçhiz etmeye
çalışmışlardır. Gürcistan ordusunun kurulmasında, ABD, önemli rol oynamakla
beraber, ülkede bulunan eski Sovyet silah ve malzemeleri de kullanılmıştır.
Gürcistan, ABD’nin yürüttüğü Yabancı Askeri Finansman (FMF) ve Uluslararası
54
55
56
57
Dışişleri Bakanlığı Basın Açıklamaları, “Türkiye-Gürcistan Ortak Bildirisi”, 26 Şubat 1999.
http://foreigntrade.gov.tr./pazaragiris/ulkeler/gur/gur-rap-dig-yi2.doc, 2003
Kamil Ağacan, “Gürcistan’a Yönelik Artan Rus Baskıları ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt:1,
Sayı: 4, s.30
Centre for European Policy Studies (CEPS), “Kafkasya Đçin Bir Đstikrar Paktı”, CEPS
Working Document No. 152, Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, “Kafkas
Ekonomilerinin Geçmişleri”, s.58; http://www.ccps.be, 2007
30
Askeri Eğitim ve Talim programlarından yararlanmaktadır. FMF programı
Gürcistan’ın, ABD askeri araçlarını satın alabilmesini kolaylaştırmış; bu program
çerçevesinde, 2001 yılında Gürcistan’a 10 UH1H savaş helikopteri verilmiştir.58
SSCB’nin çöküşünün ardından söz konusu coğrafyada global ya da bölgesel
güçler arasında rekabet yaşanmakta; iki kutuplu uluslararası sistemin yansıması olan
bu rekabet, ABD ve Rusya arasında daha yoğun sürmektedir. Başlıca rekabet
alanlarından birisini Kafkasya oluşturmaktadır. Bölgedeki üç cumhuriyetten biri
olan; Ermenistan, stratejik tercihini Rusya’dan yana kullanmış; Azerbaycan ve
Gürcistan ise Batı ile bütünleşmeyi başlıca stratejik hedef olarak benimsemiştir.
Ağırlıklı olarak 1996’da başlayan ABD-Gürcü ilişkileri, Gürcistan’ın jeopolitik
konumu ve Batı’yla bütünleşme stratejisi sebebiyle müttefik düzeyine ulaşmış,
günümüzde ise; ABD-Gürcistan ilişkileri çok yönlü olarak gelişmeye devam
etmektedir.
2.3.2.4. Gürcistan’ın Kriz ve Mücadele Alanları
2.3.2.4.1. Abhazya Özerk Cumhuriyeti
Gürcistan’ın özerk bölgelerinden biri olan Abhazya, Karadeniz’in doğu
kıyısında, 240 km’lik sahil şeridi boyunca uzanmaktadır. Kuzeyinde Rusya
Federasyonu, güneyinde ise Gürcistan’ın Svanetya ve Megrelya bölgeleri yer alır.59
Abhazlar, Kafkasya’nın en eski yerli halklarından biridir.60 Bir bölümü Hıristiyan,
bir bölümü ise Sünni Müslüman’dır.61 4.yy ve 10.yy arasında çizilmiş haritalarda,
Gürcistan'ın coğrafyasını da kapsamak üzere bu bölge Abhazya62 Yönetim Bölgesi
58
59
60
61
62
David Darchiashvili, “Georgia Courts NATO, Strives for Defense Overhoul”,
http:/www.euasianet.org/, 26 Temmuz 2000.
Murat PAPSU, “Abhazya Canlar Ülkesi”, Atlas, Sayı 132 (Mart 2004),ss. 90 -92
Hakan KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, Đstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006,
s.81
PAPSU, “Abhazya Canlar…, s.91
Dede Korkut destanlarında Abhazya'dan bahsedilirken "Kanı Abhaz" yani "Abhaz Hanlığı" tabiri
kullanılmaktadır.Bkz: ://www.abhazya.org/duyuru2.htm, 2006
31
olarak adlandırılmaktadır. Abhazlar, tarihsel süreç içinde Gürcülerle birlikte zaman
zaman ortak yönetim kurmuşlardır.
1917’de Çarlık rejiminin yıkılması ile Abhazya bağımsızlığına kavuşmuş,
Abhazlar, Kuzey Kafkasya halkları ile birleşme çabalarına girmişler ve Abhaz Halk
Kongresi, 11 Mayıs 1918’de kurulan Kuzey Kafkasya Dağı Cumhuriyeti’ne (Birlesik
Kafkasya Cumhuriyeti’ne) katılma kararı almıştır. Gürcistan ise bağımsız bir devlet
kurmuş ve Alman himayesine girmiştir. Gürcistan bu dönemde Rusya’da yaşanan iç
savaştan yararlanarak Haziran 1918’de Abhaz topraklarına girmiş, ancak I. Dünya
Savaşı’nda Almanya’nın yenilmesi sonrasında Đngiltere, Gürcistan’ı işgal etmiştir.
Müttefikler, 1920’de Gürcistan’ın bağımsızlığını tanımış, 31 Mart 1921’de de
Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Abhazya, bundan altı ay sonra
Gürcistan’la özel birlik anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. 1922’de Gürcistan,
Azerbaycan ve Ermenistan’dan oluşan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federal
Cumhuriyeti kurulurken Abhazya’ya birlik cumhuriyeti statüsü verilmiştir.63 Ancak
Stalin iktidarı döneminde Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin statüsü
düşürülmüş ve özerk cumhuriyet olarak Gürcistan’a bağlanmıştır. Bundan sonra
Gürcüleştirme politikasına hız verilmiş ve Abhazya’da, Gürcü nüfus hızla artmış;
Gürcü nüfus oranı, 1886 yılında %6 iken; 1959’da %39’a çıkmış, 1980’lerde ise
%45’e ulaşmıştır.64
Abhazya'nın egemenlik haklarının kısıtlanması, halkın ulusal bilinci üzerinde
olumsuz bir etki yaratmış; Abhazya’nın Gürcistan’a bağlanmasına tepki olarak halk,
8–26 Şubat 1931’de gösteriler düzenlemişler ve Sovyet egemenliği koşullarında
haklarının korunmasını istemişlerdir.65
5 Aralık 1936’da Gürcistan’ın, 15 Sovyet Cumhuriyetinden biri olmasıyla
beraber, Abhazya’da “Gürcüleştirme” politikası artmış; bölgeye, Gürcü göçü
gerçekleştirilirken; Abhaz dili, alfabesi, yer adları değiştirilmeye çalışılmış ve
63
64
65
PAPSU, “Abhazya Canlar…”, ss.112-116
PAPSU, “Abhazya Canlar…, ss.114-115
ARDZINBA, “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri”,
32
Abhazlar’a devlet yönetiminde yer verilmemiştir.66 Bu gelişmelerin sonucunda;
Abhazyalılar, Gürcistan'ın bünyesinden çıkma talebiyle 1957, 1964, 1967, 1978
yıllarında kitlesel gösteriler ve mitingler gerçekleştirmişlerdir.67 Bu durum, Rusya ve
Gürcistan’ın, Abhaz halkına; Abhaz dilinde yayın yapma, Abhaz televizyonu ve
üniversitesinin kurulması, mali destek sağlanması ve daha fazla iş imkanın
yaratılması şeklinde haklar tanımışlarsa da Abhaz halkı, bağımsızlık talebinden
vazgeçmemiştir.68
Abhazlar,
1988’de
düzenlenen
19.
SSCB
Komünist
Partisi
Birleşik
Konferansı’nda; Gürcü yönetimine dair şikâyetlerini bir mektupla sunmuşlardır. 19
Mart 1989’da ise, Abhazya’nın bağımsız bir Cumhuriyet olması gerektiğini ifade
eden ve 30 bin Abhazyalı’nın imzaladığı bir mektubu açıklamışlardır. Bunun üzerine
Gürcüler bir gösteri düzenlemiş, Sovyet askerleri 19 silahsız Gürcü göstericiyi
öldürmüştür. Gürcüler, Abhaz Üniversitesi’nin Gürcü bölümünü Tiflis Devlet
Üniversitesi’ne bağlamaya çalışınca yine katliamlar meydana gelmiştir. 25–26
Ağustos 1989’da Kuzey Kafkas halkları, Sohum’da bir araya gelerek Birinci Kafkas
Dağlı Halkları Kongresi’ni toplamışlar; kongrede, Gürcü yönetimi protesto edilmiş;
Abhaz halkıyla, dayanışma içinde hareket edileceği ilan edilmiştir.69
Abhaz Yüksek Sovyeti, 1990’da aldığı bir karar ile bağımsızlığını ilan etmiş ve
Abhazya’nın birlik cumhuriyeti olduğunu (1921’de Gürcistan’a bağlanmadan önceki
statüsü uyarınca) açıklamıştır. Ancak Gürcistan parlamentosu bunu tanımamıştır.
Aralık 1990’da Abhaz Yüksek Sovyeti, Vladislav Ardzinba’yı başkan seçmiş, 1991
yılında seçimler yapılmış ve Abhaz parlamentosu çalışmalarına başlamıştır. 1992
Şubat ayında Gürcistan yönetimi 1978 tarihli Sovyet Anayasasını lağvettiğini ve
1921 tarihli Gürcistan Anayasası’nın geçerli olduğunu ilan etmiştir.70
66
67
68
69
70
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s 65
ARDZINBA, “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri”
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s. 111
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 69
http://www.kapba.de/AbhazyaGenel.html, 2006
33
Abhaz Parlamentosu, 23 Temmuz 1992’de aldığı bir karar ile Abhazya’nın
Gürcistan’ın bir parçası olduğunu kabul eden 1978 Anayasasını yürürlükten
kaldırmış ve Abhaz halkının kendi toprakları üzerinde kendi geleceğini belirleme
hakkına sahip ve egemen olduğunu vurgulayan ve Abhazya’nın, SSCB içinde ayrı
bir birlik cumhuriyeti olduğunu ifade eden 1925 Anayasasını yürürlüğe koymuştur.71
Rusya, Abhazya-Gürcistan anlaşmazlığında; Abhazları destekleyerek; Gürcistan
üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır. Rusya, 1992 yılında Kırım’ın Rusya
Federasyonu’nun değil Ukrayna’nın bir parçası olduğunu tanımış ve Karadeniz’de
Kırım kıyılarını kaybetmiştir. Bu durumun, Rusya’nın Karadeniz’de askeri güç
oluşturacak deniz üsleri ve ticari limanların oluşturması güçleştirmiştir. Gürcistan’ın,
Karadeniz kıyısında uzun bir sahil şeridine sahip olması Rusya’nın, Karadeniz
üzerindeki çıkarlarını gerçekleştirmek için Gürcistan’a yönelmesine sebep olmuş; bu
dönemde, Gürcistan’ın ekonomik ve etnik sorunlar içerisinde zayıf ve istikrarsız bir
durumda olması Rus politikasına zemin hazırlamıştır. Rusya’nın Abhazya’nın
bağımsızlığını desteklemesine karşılık, Abhaz topraklarında Rus ordusuna üs
verilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır.72
Abhazya’nın 1925 Anayasasını yürürlüğe koyması ve bağımsızlığını ilan
etmesinden sonra, Gürcistan, çeşitli bahanelerle Abhazya topraklarına girmiş ve
karışıklık çıkarmıştır.73 Meydana gelen çatışmalar boyunca başta Çeçenler olmak
üzere Kuzey Kafkasya halkları Abhazya’nın yanında yer almışlar; Rusya’da zaman
zaman Abhazlara destek vermiştir. Ayrıca çatışmalarda Rus istihbarat Teşkilatı
tarafından organize edilen Çeçen-Đngus-Oset ve Rus Kazaklarından oluşan paralı
askerler, Abhazya tarafında savaşmışlardır. Abhazya, birkaç hafta içinde hemen
hemen Gürcistan’ın tüm Batı kesimini kontrol altına almış, bunun üzerine Gürcistan,
Rusya ile görüşmelere başlamış ve Rus askeri üslerinin kurulmasını kabul etmiştir.
Bu gelişme üzerine, Abhaz birlikleri Rus barış gücü koruması altında Abhaz
topraklarına çekilmişlerdir.74
71
72
73
74
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.113
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.69
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, ss.111-113
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 70-71
34
Ancak Gürcistan’ın etnik yapısının karışıklığı ve zayıf otoritesi neticesinde
çatışmalar devam etmiştir. 1993 yazında çatışmaların yoğunlaşması üzerine
Rusya’nın bakısı ile önce Moskova daha sonra Soçi’de ateşkes görüşmeleri yapılmış,
27 Temmuz 1993 tarihinde Abhazya ve Gürcistan arasında ateşkes anlaşması
imzalanmıştır. Bu Anlaşmayla, Gürcü birlikleri Abhazya’dan çekilmesi, tarafların
silahsızlandırılması ve meşru hükümetin Abhazya’ya dönmesi kararlaştırılmış; Rusya
Anlaşmanın garantörü olarak bölgede önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak, Anlaşma
Gürcistan’daki Sevardnadze’ye muhalif grupları rahatsız etmiş, iç savaş olarak
nitelenebilecek çatışmalara sebep olmuştur. Abhazlar, Gürcü kontrolündeki Sohum
ve Oçamçira’yı geri alarak Çeçenlerin çatıştığı Kodor bölgesi hariç, Abhazya’nın
tamamını kontrol altına almışlardır.75 Abhazların bu girişimleri ve Gürcülerin geri
çekilme konusundaki isteksizlikleri çatışmaları yeniden başlatmış; Rusya ise tarafları
ateşkese uyma çağrısı yapmışsa da çatışmalar devam etmiştir. Sorunun BM’ye intikal
etmesi ile taraflar Aralık 1993’te Cenevre’de görüşmelere başlamışlar, BM’den bir
heyet bölgede incelemede bulunmuş ve 1 Aralık 1993’te bir protokol, 13 Ocak 1994
tarihinde de nihai anlaşma imzalanmıştır.76 Anlaşmaya göre, 250 bin Gürcü
mültecinin Abhazya’ya dönmesine karar verilmiştir. Đnguri Nehri bölgesinde bir
tampon bölge oluşturulmuş, Birleşmiş Milletler Gürcistan Gözlemci Heyeti
(UNOMIG) barışı korumak için Sohumi’ye yerleştirilmiştir. Tarafların talebi üzerine
Haziran 1994’te, tampon bölgeye 25 bin kişilik BDT Barış Gücü Askeri
yerleştirilmiştir (Güç sadece Rus askerlerinden oluşmaktadır).77
Abhazya Parlamentosu, 1994 yılında yeni bir anayasa kabul etmiş ve Abhazya
Cumhuriyeti’ni kurduğunu ilan etmiş, Gürcistan, Rus baskıları neticesinde BDT’ye
üye olmuştur. Rusya, Çeçenistan olayları çerçevesinde Abhazya’nın Kodor vadisinde
Çeçen silahlı güçlerinin konuşlandığını öne sürerek, Abhazya’ya ambargo
uygulamaya başlamıştır. Rusya, Aralık 2005’ten itibaren ambargo şartlarını
75
76
77
Mithat Çelikpala, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya:Sosyal, Siyasal Yapı ve Etnik
Çatışmalar, Derleyen: Ali Ahmetbeyoğlu , Đstanbul ,Tarih ve Tabiat Vakfı Yay., 2006,ss.115116
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.117
KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…, s. 88
35
ağırlaştırmış ve bölgenin dış dünyayla tüm bağları kesilmiştir. Bunun sonucunda
Abhazlar,
Gürcistan
ile
eşit
haklara
sahip
olacakları
bir
konfederasyon
oluşturulmasını dile getirmiş, ancak bu görüş de kabul görmemiştir.78
Abhazya sorunu, Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nin bağımsız olmak istemesinden
ve bunu Gürcistan’ın kabul etmemesinden kaynaklanmaktadır. Rusya’nın Karadeniz
ve Kafkasya’ya yönelik jeo-stratejik politikası, Abhazya sorununu kritik bir noktaya
taşımaktadır. Son dönemlerde, artan Gürcistan-ABD yakınlaşması, ABD-Rusya
arasında Karadeniz-Kafkasya hattı üzerinde gerçekleşen rekabetin sonucudur.
2.3.2.4.2. Acaristan Özerk Cumhuriyeti
Acaristan, Ahıska kuzeyindeki Suram dağları ile Karadeniz arasında kalan ve
özerk cumhuriyeti statüsüne sahip olan bölgedir. Bu bölgenin merkezi sahil şehri
Batum olup, yüzölçümü 2 900 km² ve nüfusu 400 000 civarındadır.79
Gürcistan içerisinde bulunan diğer iki özerk bölgeden farklı olarak Acaristan’ın
özerkliği, tarihsel, kültürel ve dinsel nedenlere dayanmaktadır. Yaklaşık üç yüz sene
Osmanlı hakimiyeti altında kalan Acaristan halkı Müslüman olmuştur. 16 Mart 1921
Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmasıyla Batum Gürcistan’a bırakılmış, ancak
şart olarak Müslüman Acara toplumunun dini gereklerini rahat yerine getirebilmeleri
ve isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimini kurma olanağına sahip olmaları
için, bölgeye Özerk Cumhuriyet statüsü verilmiştir.80 Milliyet olarak Gürcü olan
Acaristan halkı, SSCB sonrasında, Abhazya ve Güney Osetya gibi bağımsızlık
arayışına girmemiş, ancak, bölgenin lideri olan Aslan Abaşidze Rusya’ya sırtını
dayayarak bağımsız bir devletin başkanı gibi hareket etmiştir. Abaşidze 13 yıllık
78
79
80
ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…, ss. 84-85
Yunus Zeyrek, Gürcistan Acaristan ve Türkiye, 1999, s.18.
Kamil Ağacan, “Bir Özerkliğin Anatomisi: Gürcistan- Acaristan ilişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt
2, sayı 14, Haziran 2001.
36
yöneticilik döneminde hiç Tiflis’e gitmemiş ve Tiflis yönetiminin taleplerini hep geri
çevirmiştir. Bu, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasını isteyen Gürcistan
eski başkanı Eduard Şevardnadze’nin yumuşak tutumundan kaynaklanmıştı. Đlk
etapta Şevardnadze ile arası iyi olmayan Abaşidze, Şevardnadze’nin gidişinin kendi
koltuğunu tehlikeye atacağı düşüncesi ile Gül Devrimi öncesinde onu desteklemiştir.
Gül devrimi neticesinde başa gelen yeni yönetim Abaşidze’nin sonunu hazırlamıştır.
Devrim sonrasında parlamento başkanı olan Nino Burcanadze ve başbakan olarak
atanan Zurab Jvanya, Abaşidze’nin tutumundan, Şevardnadze döneminde de
rahatsızlık duyuyorlardı ve bunu her fırsatta dile getirmişlerdir. Transit özelliğine
sahip Gürcistan, deniz bağlantısını Batum limanı ile sağlamaktadır. Ülkeyi, Türkiye
üzerinden Batı’ya bağlayan, Sarp Hudut Kapısı da Batum’da yer almaktadır.
Abhazya’nın fiilen Gürcistan’dan kopması Rusya’ya ulaşımında zora giren ülke için
Türkiye ve Batı’ya açılan kara ve deniz ulaşımı için en elverişli yol olan Batum’un
da elden çıkması demekti. Ermenistan, Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerini Türkiye
ve Batı’ya bağlayan Batum limanı ve Sarp Hudut Kapısı ülkenin önemli gelir
kaynağıdır. Abaşidze döneminde bu gelirin büyük kısmı Tiflis’e ulaşmadan kendi
inisiyatifinde
kullanılıyor
olması
liderin
bölgedeki
konumunu
daha
da
güçlendirmiştir. Acaristan ile Tiflis arasındaki gerginlik tırmanarak devam etmiş ve
28 Mart 2004 tarihinde yapılan genel seçimleri öncesinde ciddi sorunlar ortaya
çıkmıştır.
Saakaşvili,
genel
seçimleri
öncesinde
Acaristan’daki
Abaşidze
muhaliflerini destekleyerek Abaşidze’yi devirmek istedi, ancak bölge lideri muhalif
cephedeki geniş çaplı tutuklamalarla muhalefeti bastırmıştır. Gül Devrimi’nde
Saakaşvili’ye destek olan Rustavi 2 televizyonu muhabirinin bölgedeki güvenlik
güçlerince dövülmesi gerginliği iyice tırmandırmıştır. Saakaşvili, Abaşidze’ye 15
Mart tarihine kadar, muhalefete karşı baskılara son verilmesi, sorumluların
cezalandırılması ve Özerk Cumhuriyet Güvenlik Bakanlığı’nın feshedilmesi için
ültimatom vermişse de Acaristan’a giden Gürcistan’ın Dönem Maliye Bakanı Zurab
Noğaideli alıkonulmuştur. Bunun üzerinde Saakaşvili Batum’a gitmeye karar
vermiştir. Bu arada muhalefet cephesinin 15 Mart günü için büyük bir miting
37
hazırlığı içinde olması ve Tiflis’te olduğu gibi “Gül Devrimi’”ne dönüşeceğinden
korkması üzerinde Abaşidze, Saakaşvili’nin Batum’a girmesini engellemiştir. Rus
Yönetimi tarafından sorunun barışçıl yolla çözülmesi gerektiği yönündeki uyarılar
sonucu Saakaşvili Acaristan’a ambargo uygulamaya karar vermiştir. Dış desteklerle
karşılaşılan ambargo sonucunda, Abaşidze Saakaşvili ile görüşmeyi kabul etmiş ve
Tiflis yönetiminin birtakım isteklerine ilk defa olumlu cevap vermiştir. Problemlerin
geçici olarak çözülmesi sonucu Acaristan genel seçimlere katılmıştır.81 30 Nisan
2004 tarihinde Gürcistan en büyük askeri tatbikatı yapmaya başlamış. Đki bin askerin
katıldığı tatbikatın bir bölümü Acaristan sınırının birkaç kilometre uzağındaydı.
Askeri tatbikat sonrasında Gürcistan’ın Acaristan’a müdahale edeceği endişesiyle
Aslan Abaşidze, bölgeyi Gürcistan’a bağlayan Çoloki nehri üzerindeki üç köprüyü
havaya uçurtmuş. Bu durum karşısında Saakaşvili acilen Milli Güvenlik Kurulunu
toplayarak, Abaşidze’ye on günü kapsayan yeni ültimatom vermiştir.
Abaşidze ise herhangi bir müdahale söz konusu olursa karşılık vereceğini
duyurmuştur. Köprülerin uçurması esnasında Batum’daki Rus askeri üste çalışan
subayların orda olduğu iddia edilmiştir. Đki taraf arasındaki anlaşmazlık bir yönü ile
Rusya ABD çekişmesine dönmüş. Gürcistan Acaristan krizinin zirveye ulaştığı 4
Mayıs 2004 tarihinde ABD Başkanı Bush, Rusya Devlet başkanı Putin’i arayarak
krize karışmamasını, Acaristan liderini desteklemek için herhangi bir müdahalede
bulunmamasını iletmiştir. Rus lideri Putin, Rus Amerikan ilişkilerin etkilenmemesi
için Aslan Abaşidze’yi gözden çıkarmış ve Rusya Dışişleri eski Bakanı Đgor
Đvanov’u Batum’a göndermiştir. Đstifaya ikna edilen Abaşidze Đvanov’la beraber
Moskova’ya gitmiştir. Abaşidze’nin istifası ve Acaristan probleminin çözülmesi
Gürcistan’daki ayrılıkçı cepheler için güzel bir ders olduğu gibi, Rusya’nın Gürcistan
topraklarındaki askeri varlığın sonlandırılması için rahat adım atılmasını sağlamıştır.
81
Kamil Ağacan, “Acaristan Sorunu ve Saakaşvili’nin Mevzi Kazanımı”, Stratejik Analiz, cilt 4,
sayı 48, Nisan 2004
38
2.3.2.4.3. Güney Osetya Sorunu
Güney Osetya, Gürcistan sınırları içerisinde özerk bir bölgedir. Büyük Kafkas
Dağları’nın güney yamaçlarında yer alır. Toplam yüzölçümü 3. 900 km² kadardır.
Yönetim merkezi Tskhinvali’dir.82 Orta Kafkaslarda, Kafkas dağlarının kuzey ve
güney yamaçlarında yasamakta olan Osetler, Hint-Avrupa ırkına mensup Đran
kökenli bir Kafkas halkı olarak bilinmektedir.83
Güney Osetya, Rusya Federasyonu sınırları içerisinde yer alan Kuzey Osetya ile
bir bütündür. Bunların daha önce değinilen etnik unsurlarla oynama ve böl-yönet
politikası nedeniyle, SSCB dağılırken Güney Osetya’nın, Rusya tarafından ileride
kullanılmak üzere Gürcistan’a bırakıldığı değerlendirilmektedir. Nitekim daha sonra
Moskova ile Tiflis arasında yaşananlar, bu değerlendirmeyi teyit etmiştir.
Günümüzde Kafkasya’da süregelen Güney Osetya sorunu Gürcistan sınırları
içerisinde yer alan Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu içerinde yer alan Kuzey
Osetya ile birleşmek istemesinden kaynaklanmaktadır.
Büyük çoğunluğu Ortodoks Hristiyan olan Osetlerin bir kısmı da Müslüman’dır.
Müslüman Osetler’den bir kısmının Türkiye’de yaşadığı bilinmektedir. Türkiye’de
yasayan Oset nüfusun bir kısmı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savası sonrasında, bir kısmı
ise Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye gelmiştir.84
Osetlerin atalarının Hazar Denizi’nin kuzeyinde, Deon nehri boylarında
yaşadıkları bilinmektedir. Daha sonra buradan bazı kabileler Azak Denizi kıyısına,
Terek ve Kuban nehirleri arasına ve Kafkasya’ya yerleşmişlerdir. Daha sonra bazıları
Kuzey Kafkasya dağ eteklerine göç ederek 6. yüzyılda Kabartaylar’ın ataları olan
Kerketler ile beraber Alania olarak bilinen bir birlik kurmuşlardır. Günümüzdeki
82
83
84
ÖZEY, Kafkasya ve Kafkas…, s. 31
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 76
KASIKÇI ve YILMAZ, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar…, s.150
39
Osetler, Alan dil ve kültürünün hakim oldugu Alan-Sarmatya ve Kuzey Kafkas
halklarının karışımından meydana gelmişler ve Kuzey Osetya’ya yerleşmişlerdir.
Güneydeki Oset yerleşimi daha yakın zamanlarda gerçekleşmiştir.85 Osetler, 1774
yılında Rusya’ya katılmışlardır. 19. yüzyılın ortalarında Kafkasya Rusya tarafından
istila edildikten sonra Çarlık Rusya’sı Güney Osetya halkının idaresini Gürcü
feodallerin eline bırakmış ve Güney Osetya topraklarını Gürcü feodallerin mülkü
olarak ilan etmiştir.86
20. yüzyılın başlarında kilise ve sosyal demokrat Menşeviklerin başını çektiği
ulusal uyanış ortaya çıkmıştır. Gürcüler’in 1917’de Ruslar’dan duydukları kaygıların
aynısını, Osetler ulusal devlet kurma gayreti içerisindeki Gürcü Menşeviklerden
duymuşlardır. Daha önce Çarlık Rusyası’nın egemenliği altında yaşayan Gürcistan,
Bolşevik devrimi sonrası 26 Mayıs 1918’de bağımsızlık ilan edince ülkedeki bütün
azınlıklara eşit siyasi ve sosyal haklar tanıdığını belirtmiş ancak 1919’da yerel
meclislerini kapatarak Güney Osetler’i kendi kaderlerini tayin hakkından yoksun
bırakmışlardır. Osetyalı çiftçiler, Mart 1918, Ekim 1919 ve Nisan, Haziran 1920
ayaklanmalarında
Bolşeviklerin
yanında
yer
almışlar
ve
Gürcülere
karşı
savaşmışlardır. Bu ayaklanmaların Gürcülerce kanlı şekilde bastırılması bugünlere
uzanan Gürcü-Oset anlaşmazlığının temellerini atmıştır. 25 Şubat 1921’de
Kızılordu’nun Gürcistan’a girmesi ile Güney Osetya’daki Gürcü hakimiyeti sona
ermiştir.87
Gürcistan’da Sovyet rejiminin kurulmasından sonra da Oset halkının Çarlık
Rusyası dönemindeki ikiye bölünmüşlük durumu devam etmiş, Güney Osetya, 20
Nisan 1922’de özerk bölge statüsü ile Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne,
85
86
87
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.119
Sefer E. Berzeg: “ Güney Osetya-Kuzey Osetya ve Gürcü Şovenizmi Üzerine Düşünceler”,
Kafkas Gerçeği 3, Ocak 1991, s. 2
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,... s. 120
40
Kuzey Osetya ise 1925 yılında Rusya Federasyonu’na bağlanmış ve 1936’da özerk
bölge statüsünü kazanmıştır.88
Günümüze uzanan Oset-Gürcü kriz dönemi ise 1989’da başlamıştır. Tshinvali
Pedagoji Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Ademon Nıhas adlı Güney Osetya Halk
Cephesi örgütünün lideri Alan Çoçiyev’in, Abhazya bölge gazetesinde yayımlanan
mektubunda Osetler’in Gürcistan’dan ayrılmak ve Birlik Cumhuriyeti statüsü
kazanmak için başlattıkları mücadeleyi Abhazya halkının desteklemesini istemesi
Gürcülerden büyük tepki görmüş, bunun üzerine 1989 yazında Oset-Gürcü
çatışmaları başlamıştır.89 Gürcistan’ın Osetlere tepkisi en ufak sosyal ve ekonomik
talebi kabullenmeme şeklinde olmuştur. Gürcüler, bu dönemde Gürcüceyi ülkede tek
resmi dil haline getirmek ve üniter bir yapı oluşturma politikası gütmüşlerdir. Güney
Osetya ifadesi dahi tüm yayınlardan silinmek istenmiş, Güney Osetya Gürcistan’ın
bir bölgesi statüsüne indirgenmeye çalışılmıştır. Söz konusu dönemde Güney Osetya
Sameçablo ya da Shida Kartli olarak adlandırılmaya başlanmış, idari olarak merkeze
bağlı Tskhinvali bölgesi olarak nitelendirilmiştir.90
1989 yılı Eylül sonlarında Gürcü askeri birlikleri Güney Osetya bölgesine
girmişler, çatışmalar hız kazanarak devam etmiştir. 10 Kasım 1989’da ise Güney
Osetya Bölge Sovyeti ve Oset Halk Cephesi Örgütü, Gürcistan Yüksek Sovyetinden,
Güney Osetya Özerk Bölgesinin özerk cumhuriyet statüsüne yükseltilmesini
istemişler ancak Gürcü yetkililer Güney Osetya Bölge Parti Birinci Sekreterini
görevden alarak bu isteği reddetmişlerdir. Oset-Gürcü çatışması 1990 yılının Ocak
ayı boyunca devam etmiştir. Bu süreçte Güney Osetyalılar, Kuzey Osetya ile
88
89
90
KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…, s.88 ; MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası
…, ss.61- 88
Elizabeth Fuller, “Georgian Parliament Votes to Abolish Osetian Autonomy”, Report on the
USSR, 2 (51), December 1990, s. 8
ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…,s. 117
41
birleşme isteklerinden vazgeçmemişler, Haziran ayında Anemon Nıhas örgütü Güney
Osetya’nın baskenti Tshinvali’de büyük bir gösteri düzenlemiştir.91
Gürcistan Yüksek Sovyeti, Ağustos 1990’da, Gürcistan Parlamento seçimlerine
Gürcistan’da bölgesel faaliyet gösteren siyasi partilerin katılmasını engelleyen bir
seçim kanununu kabul etmiş, karar açıkça Osetleri ve Abhazaları hedef almış ve
sonraki olaylara kaynaklık etmiştir. Osetler tepkilerini 20 Eylül 1990’da Güney
Osetya Demokratik Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan ederek göstermişleridir.92 Ayrıca
Rusya’ya başvurarak Sovyetler Birliği’nin bağımsız bir üyesi olarak tanınmak
istediklerini bildirmişleridir. Ekim 1990’daki Gürcistan Yüksek Sovyeti seçimlerine
boykot ederek katılmayan Güney Osetya Aralık 1990’da kendi seçimlerini yapmıştır.
Gürcistan Yüksek Sovyeti ise bu seçimleri tanımadığını bildirmiş, yeni oluşturulan
Güney Osetya Cumhuriyeti’nin Gürcü aleyhtarı ve anayasaya aykırı olduğuna karar
vermiştir. Osetlerin boykot ettikleri Gürcistan Yüksek Sovyeti seçimlerini ise aşırı
milliyetçi
Yuvarlak
Masa/Hür
Gürcistan
koalisyonunun
başkanı
Zviad
Gamsahurdiya kazanmış, Gamsahurdiya ilk konuşmasında Güney Osetya’nın ve
Abhazya’nın özerkliklerini koruyacağını ve Gürcistan’dan ayrılmalarına karşı
olduğunu bildirmiştir. Gürcistan Parlamentosu, Aralık 1990’da Güney Osetya’nın
özerklik statüsünün kaldırılmasını oylamaya sunmuş, buna gerekçe olarak da Güney
Osetya’nın Kuzey Osetya ile birleşme isteğinin Gürcistan’ın tarihi birliğini tehdit
ettiği iddiasını göstermiştir. Tshinvali’de üç Gürcü polisin öldürülmesi sonrasında
Gürcistan Parlamentosu bölgede olağanüstü hal ilan edilmesini teklif etmiştir. Bu
dönemde Güney Osetya’nın Moskova’dan yardım istemesi ve Moskova’nın MVD
birliklerini düzeni sağlamak üzere bölgeye göndermesi Tiflis’i rahatsız etmiş,
Gürcistan parlamentosu bu hareketi kınamış ve Sovyet askeri birliklerinin Osetleri
desteklediklerini ileri sürmüştür. 1990 Aralık ayı sonunda uzlaşma sağlamak
amacıyla Rusya, Gürcistan, Güney Osetya yetkilileri bir araya gelmiş, akabinde bir
91
92
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 79
ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…,s. 118
42
uzlaştırma komisyonu oluşturulmuştur. Bu bir çözüm sağlamamış, Gürcü-Oset
çatışmaları devam etmiştir. 7 Ocak 1991’de Gorbaçov, Güney Osetya’nın
bağımsızlık ilanını, Gürcistan Parlamentosu’nun Güney Osetya’nın özerkliğini
kaldırmasını kınamış, üç gün içinde Gürcü askeri birliklerinin Güney Osetya’dan
çekilmelerini istemiştir. Gamsahurdiya ise bu istekleri Gürcistan’ın iç işlerine
karışma olarak nitelendirmiş ve Gorbaçov’u ordusunu Gürcistan’a sokmak için
bahane aramakla suçlamıştır. Bu arada Tshinvali’de çatışmalar artmış ve Gürcü
milisler Tshinvali’ye girmişlerdir.93
Çatışmalar sırasında bir kısım Oset Kuzey Osetya’ya, Gürcüler, Gürcistan’a
kaçmışlardır. 19 Ocak 1992’de yapılan referandum da Güney Osetya halkının %97’si
Kuzey Osetya ile birleşmek ve Rusya Federasyonu’na katılmak istediklerini ortaya
koymuşlar, bu durum ilişkileri daha da gerginleştirmiştir. Ardından Rus birlikleri
bölgeye girmiş, Rusya’nın girişimi ile ateşkes sağlanmıştır. Gelişen olaylar
çerçevesinde, BDT üyesi 11 devletin cumhurbaşkanlarının katıldığı 6 Temmuz 1992
tarihli Moskova Zirvesi’nde cumhuriyetler arasındaki etnik çatışmaların önlenmesi
için bir barış gücü kurulması kararlaştırılmış, oluşturulan barış gücünün Güney
Osetya’da konuşlandırılması ile düzen nisbeten sağlanmıştır.94 Yaşanan çatışmalarda
53 binden fazla Güney Osetya vatandaşı bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır.
Çatışmalar döneminde Kuzey Osetya’ya geçen 17 bin Osetyalı’nın haricinde çok
sayıda Gürcü mülteci de Gürcistan içinde dağınık halde yasamaktadır.95 Aralık
1992’de AGĐK durumu gözlemek için bölgeye heyet göndermiştir. Mart 1994’de
ayında Güney Osetya’daki parlamento seçimleri radikal milliyetçi yönetimin
yenilgisi ve Komünist Parti’sinin iktidara gelmesi ile sonuçlanmıştır. Yeni radikal
yönetimin Kuzey Osetya ile birleşme ve Gürcistan’dan tam bağımsızlık istekleri
baskı ile engellenmiştir. Güney Osetya Yüksek Konseyi Başkanı Çibirov, Gürcistan
ile uzlaşmaya karşıydı ancak Güney Osetya mali açıdan Moskova’nın yardımlarına
93
94
95
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 80-81
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını..., s.121
KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…,,s. 89
43
bağlı
olduğu
için
özerklik
konusunda
Gürcistan’la
yapılacak
anlaşmalar
Moskova’nın desteğine bağlıydı. Ancak 1995’de Gürcistan anayasası değiştirilmiş ve
özerk bölge statüsü kaldırılan Güney Osetya doğrudan Tiflis’e bağlanmıştır.96 Güney
Osetya ile Tiflis arasındaki gerginlik ilerleyen dönemde devam etmiştir. Bu
gerginlikde Rusya hep bu şekilde Osetlerin yanında yer almıştır. Aralık 2000’de
Gürcistan tabiiyetinde olanlara vize uygulaması getiren Moskova’nın, Güney Osetya
ve Abhazya’yı bu uygulamanın dışında tutması, Rusya’nın Tiflis karsısında Osetlere
verdiği desteğin çok açık bir örneğidir.
Güney Osetya Özerk Bölge Parlamentosu daha yakın bir tarihte 9 Haziran
2004’de Rusya Federasyonu ile birleşme kararı almıştır. Güney Osetya Devlet
Başkanı Eduard Kokoev, 12 Haziran 2004 tarihinde, Moskova’da basına; “Osetya
halkının bölünmüş bir halk olduğunu, uluslararası camianın Güney Osetya
problemini bölünmüş halk kapsamında ele alması, ayrıca toprak bütünlüğüne ilişkin
kanun ve taleplerin yanı sıra bir milletin kendi seçimini yapma hakkını da göz
önünde bulundurması gerektiği, yakın bir tarihte Osetler’in Kuzey ve Güney
bölümlenmesinden kurtularak Osetya’nın Rusya Federasyonu’na dahil olacağına
inandığı, Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu’na dahil edilmesi için gerekli
müracaatın DUMA’ya ve Rusya Federasyonu Hükümeti’ne yapıldığı açıklamasında
bulunmuştur.97 Ancak bu karar da, önceki bağımsızlık kararı gibi kabul görmemiş ve
havada kalmıştır. Bununla beraber, kabul görmemesine rağmen, bu kararların
Gürcistan karsısında Rusya’nın elini kuvvetlendirdiği ve Moskova’ya Güney
Kafkasya’da hareket serbestisi kazandığı da bir gerçektir. 2004 yılındaki bu birleşme
kararı karşılık görmemiş, ortada bırakılmış iken, Güney Osetya, 2006 yılında yeniden
bağımsızlığa yönelmiş ve bu yöndeki isteğini tekrarlamıştır. Moskova’nın Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki ilişkinin bir benzerini Rusya ile
Güney Osetya arasında tesis edilip edilemeyeceği üzerinde çalıştığı ifade
96
97
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,, s. 82
KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…,s. 90
44
edilmektedir.98 Rusya’nın araya girmesi ile sıcak çatışmaya son verilmiştir. Aslında
Abhazya’da olduğu gibi burada da Gürcistan yenilmiş ve ülkenin fiili olarak
parçalanmasının karşısına geçilememiştir. Bölgeye Rusya’nın barış koruma gücünün
yerleştirilmesi ile Güney Osetya Gürcistan denetiminden çıkmıştır. Çünkü Rusya’nın
devreye girmesi ile savaş durdurulmuş ve Rusya’ın barış koruma gücü bölgede
istikrarı ve taraflar arasında çıkabilecek yeni bir çatışmaya set olmuştur. 2008 yılına
geldiğimizde Batı’nın Kosova’nın bağımsızlığını tanımasına bir tepki olarak Rusya,
Güney Osetya ve Abhazya’ya olan desteğini kurumsal hale getirmeye başladı ve bu
bölgelere uygulanan ticari yaptırımları resmi olarak kaldırdı.99
Güney Osetya’nın Kuzey Osetya ile birleşmek ve Rusya Federasyonu’na dahil
olmak isteği hala devam etmektedir. Ayrıca Osetler Barış Gücü’nün bölgedeki
varlığının da devamını istemektedirler. Gürcistan ise olaya Gürcistan’ın bütünlüğü
olarak yaklaşmakta ve istemektedir.
Gürcistan’daki Abhazya, Güney Osetya gibi etnik problemler Rusya, Gürcistan,
Türkiye, AB ve ABD açısından farklı etkilere ve sonuçlara sahiptir. Bu açıdan bu
aktörlerin söz konusu problemler karşısındaki sergiledikleri tutumlara ve yakın
gelecekte bu konularda yaşanabilecek gelişmelere söz konusu aktörlerin bölgedeki
çıkarları doğrultusunda bakılmalıdır. Rusya-Gürcistan ilişkilerini etkileyen Güney
Osetya probleminin iki önemli tarafı vardır. Bunlardan birincisi, Güney Osetya’nın
bağımsızlık ya da otonomi isteğinin Rusya için Kuzey Osetya’da sınır problemleri
yaratabileceği ihtimalidir. Rusya bu sorunun çözümünden endişe etmekte ve Güney
Osetyalılara Rus vatandaşlığı verilerek Güney’den Kuzey Osetya’ya göçleri
yavaşlatmayı denemektedir. Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’da yasayanlara vize
98
99
“Putin, Kıbrıs Örnegini Sevdi”, http://www.rusya.ru/tur/index/.news?id=1212, 26 Ekim 2006.
Sergey Markedonov, Rus bakışı: Kafkaslarda barışı sağlamak, (Moskova’da bulunan Siyasi ve
Askeri Analiz Enstitüsü Etnik Gruplar Arası Đlişkiler Bölümü Başkanı Sergey Markedonov’un
Russian Analytical Digest’te 8 Mayıs 2008’de yayınlanan yazısını Ajans Kafkas’tan Adnan
Demir Türkçeye çevirdi. )2008.
45
uygulamamaktadır. Güney Osetya sorunun bir diğer tarafı ise Güney Osetya’nın
Çeçenistan ve Pankisi Vadisi’ne yakın oluşudur. Gürcü birliklerinin Güney
Osetya’ya ve başkent Tshinvali’ya yakınlığı bölgede kaygı ve gerginlik
yaratmaktadır.
Rusya Azeri petrolünün ve Hazar kaynaklarının Batı’ya Gürcistan üzerinden
aktarılmasına karşıdır. Moskova’nın Gürcistan’daki etnik çatışmaları ve iç çekişmeyi
desteklemesi Rusya’nın Güney Kafkasya’daki istikrarsızlığı devam ettirme isteğini
göstermektedir. Siyasi kargaşa Gürcistan’ı Avrasya petrolü için daha az çekici bir
güzergah yapmaktadır.100 Yani Gürcistan’ın iç etnik problemler ile uğraşması onu
güvensiz ve istikrarsız bir konuma sokmaktadır. Enerjinin taşınmasında ulaşım
kolaylığının yanı sıra güvenliğin de etkili bir unsur olduğu göz önüne alınırsa
Rusya’nın amacı daha iyi anlaşılabilir. Öte yandan söz konusu sorun Rusya’ya
Gürcistan ile oynama imkanı vermekte ve Güney Kafkasya’da etkili olma fırsatı
sağlamaktadır.
Rusya, Gürcistan’da askeri ve siyasi varlığını tekrar güçlendirmek için,
Gamsahurdiya’ya karsı muhalefeti desteklemiş ve baskılar sonucu Gamsahurdiya
iktidardan uzaklaştırılarak yerine Sevardnadze getirilmiştir. Ancak yeni yönetim de
milli eğilimlerini sürdürmüştür. Bunun üzerine Güney Osetya, Abhazya ve Acara
meseleleri kışkırtılmış ve desteklenmiş yaşanan gelişmeler sonucu Gürcistan BDT’ye
dahil olmak zorunda kalmış ve Rusya ile ortak bir askeri işbirliği anlaşması
imzalamıştır. Böylece Rusya eski SSCB’nin Türkiye sınırındaki askeri varlığını
tekrar elde etmiştir. Güney Osetya’da etnik sorunlar ve çatışma tehlikesi ise hala
sürmektedir. Güney Osetya Başbakan yardımcısı Valeri Hubulov, 31 Mayıs 1998’de
Kuzey Osetya sınırında öldürülmüştür. Rusya bu etnik mücadelelere destek vererek
Gürcistan’ın zayıf ve güvensiz bir imaj çizmesini bu sayede petrol ve doğal gaz boru
hatları ve taşıma yollarının Gürcistan üzerinden geçmesini engellemek ve
ayrılıkçılara karşı Gürcistan’ın Moskova’dan yardım almasını sağlamak istemektedir.
100
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.82
46
Bu gerçekleşirse Rusya, Kafkasya ve Gürcistan üzerinde eski etkisini sürdürecek,
Kafkasya’dan Karadeniz limanlarına ulaşacak petrol ve doğal gaz taşımacılığı
üzerinde kontrol sağlayabilecektir.101 Fakat bunda tam başarılı olunamamıştır. BaküTiflis-Ceyhan Boru Hattı 2005 yılında tamamlanmıştır.
Öte yandan Gürcistan’ın jeopolitiği AB ve ABD için giderek artan bir önem arz
etmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi Gürcistan’ın Karadeniz kıyısında yer
alması Karadeniz’deki uluslararası mücadele nedeni ile Gürcistan’ı ön plana
çıkarmaktadır. Bu açıdan AB ve ABD, Gürcistan üzerinde etki sağlayabilmek için
Gürcistan’ın iç etnik sorunlarından yararlanmayı düşünebilir. Bu sorunların
çözümünü sağlayan taraf olarak Gürcistan üzerinde bir nüfuz kazanma isteği adı
geçen iki aktörün de isteğidir. Gürcistan’ın AB ve ABD ile yakın ilişkiler kurmayı
hedeflediği ve Rusya’dan giderek uzaklaştığı da düşünüldüğünde bu nüfuzu
sağlamak için iki aktör arasında bir mücadele yaşanacağı da aşikardır. Gürcistan’ı
AB ve ABD için önemli kılan bir diğer faktör enerji nakil hatlarının Gürcistan
üzerinden taşınması ve Kafkasya’dan gelen petrol-doğal gazın Karadeniz limanlarına
aktarılması durumudur. Bu açıdan Gürcistan üzerinde nüfuz sahibi olmak bu
aktarımda da kontrol imkanı sağlayabilir. Gürcistan’ın istikrarsız ve etnik sorunlar
karşısındaki çaresiz imajı ise Rusya’nın hedeflediği gibi bu doğal kaynakların
taşınmasında Gürcistan’a olumsuz bir konum yükler. Oysa AB için enerjinin kolay
ve ucuz taşınması kadar güvenli taşınması da çok önemlidir. AB için, enerji
güvenliği de Gürcistan’ın etnik meselelerinin çözümünü gerektiren bir unsurdur. AB,
bu açıdan sorunların çözümünde rol alarak hem Gürcistan üzerinde nüfuz kazanabilir
hem de enerji güvenliğini sağlayabilir. Ancak bu ABD faktörünün de aynı yöndeki
girişimleri nedeni ile çok kolay olmayacaktır.
101
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 83
47
2.3.2.4.4. Cevaheti Sorunu
Günümüzde, Cevaheti olarak bilinen Mesketya, M.Ö. 3’üncü Yüzyılda Gürcü
Krallığının bir parçası olmuştur. Bu olaydan hemen sonra, Ermeni Krallığı bu bölge
üzerinde feodal bir yönetim kurmuş ve M.S.9’uncu Yüzyıla kadar Gürcü ve Ermeni
prensleri, kendi egemenlikleri için çekişme içinde olmuşlardır. Bunun yanı sıra
Müslüman Đran Đmparatorluğu ile Bizans Đmparatorluğu da bölgedeki olayların
akışını etkilemişlerdir.102
M.S. 9’uncu Yüzyıldan, 16’ncı Yüzyıla kadar Cevaheti, Mesketya ile birlikte
Gürcü Devleti’nin bir parçası olmuş, daha sonra Gürcü Devleti 16’ncı Yüzyılda
feodal bölgelere ayrılınca, Gürcistan’ın güney bölümü Osmanlı Đmparatorluğu
tarafından fethedilmiştir. 1829 Yılında yapılan, “Edirne Antlaşması” sonrasında,
bölge Osmanlı Đmparatorluğu’ndan ayrılarak, Rus Đmparatorluğu’na geçmiş, böylece
Ruslar tarafından, Gürcistan’ın güneyine Ermeniler yerleştirilmiş ve Cevaheti önce
Rus Đmparatorluğu’na bağlı Tiflis eyaletinin bir parçası olmuş, daha sonra Bolşevik
Devrimiyle, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçası olmuştur.103
Gürcistan, 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, güvenliğinin ve
bağımsızlığının hassas noktalarını Abhazya ve Güney Osetya oluştururken, 1999
yılında Rusya Federasyonu-Çeçen savaşının patlak vermesiyle birlikte, Çeçenistan
ile sınır bölgesi ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Güneybatı Gürcistan, ülke
güvenliğinin öncelikli hassas noktaları olarak ön plana çıkmaya başlamıştır.
1980’li yılların ikinci yarısında başlayan, Dağlık Karabağ Sorunu’nun, bölgeye
sıçramasını engellemek üzere, Gürcü yönetimince bölgeye yönelik sosyal ve
ekonomik kalkınma programı uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda bölgedeki
102
103
Robert M. Cutler, “Kafkasya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgeleri”, Türkiye, NATO ve AB
Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri
Sempozyumu, (Đkinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Đstanbul, 27-28 Mayıs 204), SAREM
Yayınları, Ankara, 2004, s.115.
CUTLER, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin… , s.115.
48
okullarda, Ermenistan tarihinin okutulmasına, kendi dillerinde eğitim yapmalarına ve
eğitim kitaplarının Ermenistan’dan getirilmesine müsaade edilmiştir. Ayrıca bölgeye
tanınan kültürel özerklik gereği, bu bölgede yaşayan öğrencilerin çoğu üniversite
eğitimi için Ermenistan’a gitmiş ve halen de gitmeye devam etmektedir. Sosyal ve
siyasal alandaki özerklik, ekonomiye de yansımış, söz konusu özerk uygulamaların
doğal sonucu olarak da, bölgede tedavülde Gürcü para birimi yerine, uzun süreden
beri Rus ve Ermeni para birimleri geçerli hale gelmiştir. Cevaheti’de bulunan
Ermeniler Rusya Federasyonu ile ilişkilerine devamlı var olan toplumsal
düzenlerinin, bir parçası olarak, önem verme eğilimindedir. Ermeniler, böyle bir
durum sonrasında, Rusya Federasyonu’nun kuklası haline geleceklerinin farkında
olmalarına rağmen, başka bir alternatifleri de bulunmamaktadır.104
Siyasi, sosyal ve kültürel alanda, büyük bir özerkliğe sahip olan Ermenilerin
bulunduğu bölgeye, 1995 yılında, Rusya Federasyonu’nun baskısı sonucu, dört Rus
askeri üssünden birisi yerleştirilmiştir. Rusya Federasyonu’nun, Acaristan Özerk
Cumhuriyeti’ndeki askeri üste olduğu gibi Ahılkelek’teki üste de çalışanların
çoğunluğu Rusya Federasyonu vatandaşı Ermeni olması ve üssün bölge ekonomisine
büyük katkı sağlaması, Batum ve Ahılkelek üslerinin geri çekilme plânının
tartışıldığı bir dönemde, Rusya Federasyonu’ye durum üstünlüğü sağlamakta ve
bölge halkı ile merkezi yönetimi karşı karşıya getirme yönünde, Rusya
Federasyonu’na baskı unsuru imkanı yaratmaktadır. Gürcistan’ın güney bölgesinde
yaşayan Ermeni azınlığın, kendi bölgesinde, merkezi yönetimin askeri tatbikatına
müsaade etmeyecek kadar, özel haklara kavuştuğu görülmektedir. Olası AzerbaycanErmenistan barışı sonrasında, siyasi, sosyal ve kültürel yönden Ermenistan ile
bütünleşen Ermeni azınlığın; öncelikle özerk cumhuriyet statüsü talebiyle başlayacak
mücadelesine, bağımsızlık iddiası ile devam edeceği öngörülmektedir. Gürcistan’ın,
iki ülke arasındaki sınırın işaretlenmesi maksadıyla yaptığı görüşme taleplerine,
Ermenistan’ın bugüne kadar olumlu cevap vermemesi, bu öngörüyü destekler
görünmektedir.
104
CUTLER, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin…, s.117.
49
2.3.3.Ermenistan
2.3.3.1. Ermenistan’ın Ülke Bilgileri
GENEL BĐLGĐLER
Resmi Adı
: Ermenistan
Başkenti
: Erivan
Konum:
:Güneybatı Asya’da bulunur. Batısında Türkiye, Doğusunda Azerbaycan, Güneyinde Đran,
Kuzeyinde Gürcistan bulunur.Yüzölçümü 29,800 km karedir.
Dili
Ermenice
Para Birimi
Dram (AMD)
Đklimi
Karasal bir iklim sürmektedir. Yüksek dağlık bir iklime sahiptir.yaz ayları oldukça sıcak kış
ayları ise oldukça soğuk geçmektedir.
Yer altı Kaynakları
Az miktarda altın, bakır, molibdenum, çinko, boksit.
Tarımsal Ürünler
Üzüm, pamuk, tütün,çay, sebze ve meyve
Sanayi Dalları
Petrol araştırma, Doğal Kaynak suyu üretimi, makina yapım ekipmanları, optik, elktronik,
kimyasal ürünler ve petro-kimyasallar, yiyecek ve içecek.
Nüfus
Toplam
:
Nüfus Dağılımı(yaşlara göre):
2,971,650 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)
0-14 yaş arası: % 21.9
15-64 yaş arası: % 69.3
65 yaş ve üzeri: % 11.2 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)
Ortalama yaş
toplam: 30.8 yaş
erkek: 28.1 yaş
kadın: 33.6 yaş (2007)
Nüfus Büyümesi Oranı
% -0.129(2007)
Doğum Oranı
12.34 doğum /1,000 nüfusta (2007)
Ölüm Oranı
8.29 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007)
Net Göç Etme Oranı
5.34 göçmen/1,000 nüfusta (2007)
Etnik Gruplar
Ermeni %97.9, Yezidi(Kürt) %1.3, Rus %0.5, diğer %0.3.(2001 ölçümleri) (CIA-The Word
Din
Ermeni Aposteller (Hristiyan, oniki havariden birinin adı/ait) %94.7, diğer hristiyanlar %4,
Factbook Home)
Yezidi % 1.3.(2001 ölçümleri) (CIA-The Word Factbook Home)
Dil
Ermenice % 97.7, Yezidi Dili %1., Rusca %0.9, diğer%0.4 (2001 sayımı) (CIA-The Word
Factbook Home)
Okur-Yazarlık Oranı
Toplam: % 99.4
15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı.
Erkek: % 99.7
Kadın: % 99.2 (2001 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)
Devlet Yönetimi
Yönetim Şekli
Cumhuriyet
Bağımsızlık
21 Eylül 1991 ( Sovyetler Birliği’nden)
Anayasa
05 Temmuz 1995 yılında benimsenmiştir.
Hukuk Sistemi
sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur.
Oy Kullanma yaşı
18 yaş ve üzeri
Yönetim
Ülke Başkanı: Robert Kocharian ( 30 Mart 1998’den itibaren)
Başbakan: Serzh Sargsyan ( 04 Nisan 2007’den itibaren)
Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1;
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008.
50
Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook
Harita 3.3.1. Ermenistan Siyasi Haritası
2.3.3.2. Ermenistan’ın Kısa Tarihçesi
Ermenilerin kökenleri, halen bulundukları coğrafyaya yerleşmeleri, nasıl ve ne
zaman geldikleri pek bilinmemekle beraber, eski tarihçilere göre Anadolu'nun
doğusundaki Urartu Krallığı’nın hakimiyeti sonrasında, M.Ö. 6. yüzyılda çevrede
yasayanlar, bu alanda bir topluluk oluşturmuşlar ve daha sonrada burası Pers
Đmparatorluğu'nun bir vilayeti haline gelmiştir. 3. yüzyılın başlarında Hıristiyanlığın
etkisinde kalan Ermenistan'a, Müslüman Arapların eline geçmesiyle nispi bir
özerklik verilmiştir. Abbasiler zamanında bir ara ayrı bir krallık olarak tanınmıştır.
11. yüzyılda Büyük Selçukluların, ardından Moğolların ve Tatarların eline geçen
ülke, sonunda 1473 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır.105
105
Ermeniler ve Ermeni tarihi ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Saray, Ermenistan ve
Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Đstanbul Üniversitesi Yayını, 2003
51
Ermenistan, 1828'de Çarlık Rusya’sı ile ve 1920'de de SSCB ile ortaklık
kurmuştur. 1917'de bir yıl süren Azerbaycan ve Gürcistan’la birlikte Bolşevik
olmayan Transkafkasya Federasyonu’na katılmıştır. 1920'de Kızılordu’nun bölgeye
girmesinden sonra 12 Mart 1922'de, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'dan
oluşan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur.
Ermenistan, 1936'da Sovyetler Birliği içinde ayrı bir cumhuriyet olarak yer
almıştır.106
Moskova tarafından 1920'de o zamanki Sovyet Azerbaycanı’na verilen DağlıkKarabağ Bölgesinde 1988’de başlayan çatışmalar, işgalin ve sorunun devam etmesi
nedeniyle halen Ermeni liderleri düşündürmektedir. 1988'de başlayan ve 1991'de her
iki ülkenin Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını almasından sonra da devam eden bu
sorun ile ilgili olarak Mayıs 1994'te ateşkes yapılmıştır.107 Bu sorun şimdilik ateşkes
ile donmuş gözükse de bunun uzun sürmeyeceği düşünülmektedir.
2.3.3.3. Ermenistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler
Ermenistan, kuzeyinde Gürcistan (164 km), doğusunda Azerbaycan (566 km),
batısında Türkiye (268km), güneyinde Đran (35km) güney batısında Nahçivan
(221km) ile çevrili bir Güney Kafkasya ülkesidir.108 Ermenistan, doğal kaynak
yönünden pek şanslı değildir. Bu durum Sovyetler sonrası dönemde Ermenistan’ın
kötü bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur.
Ermenistan yardıma muhtaç halde bulunan ekonomik durumuna, sınırlı nüfusuna,
küçük yüzölçümüne ve uluslararası mücadelede öne çıkmasını sağlayacak bir
ekonomik zenginlik kaynağına sahip olmamasına rağmen şaşırtıcı bir biçimde tüm
106
107
108
http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2007
Bu konu hakkında geniş bilgi için bkz: Aygün Attar, Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve
Ermeni Siyaseti, Ankara, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma
Merkezi Yay. 2005
https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, 2008
52
komşularına karşı yayılmacı ve hasmane politikalar yürüten bir devlettir. Bu ciddi
anlamda güçsüz yapısı ile cüret ettiği girişimler göz önüne alındığında, bu cesaretinin
arkasında sahip olduğu uluslararası destek ve Diaspora Ermenileri’nin maddi
katkıları ve bunların yaşadıkları ülkelerde yürüttükleri lobicilik faaliyetleri olduğu
görülmektedir. Ermenistan’ın komşuları aleyhine yürüttüğü yayılmacı siyaset, Güney
Kafkasya bölgesinde yaşanan sorunların büyük bir kısmının alt yapısını teşkil
etmektedir.
Ermenistan’ın mevcut anayasası, 5 Temmuz 1995’de referandum ile kabul
edilmiştir. Buna göre Ermenistan, bağımsız, sosyal bir hukuk devletidir. Devlet,
güçler
ayrılığı
ilkesini
benimsemiştir.
Başkanlık
yönetimi
sistemi
uygulanmaktadır.109
Ermenistan, eski SSCB planlama sistemi içinde, diğer Sovyet Cumhuriyetleri ile
hammadde ve enerji değiştirerek, tekstil ve diğer imalat eşyaları için makineli araçlar
temin eden bu sayede modern bir sanayi sektörüne sahip bir ülkeydi. Ancak
Sovyetler ve oluşturdukları planlama sistemi ortadan kalkınca, Ermenistan’ın
yararlandığı bu çark da ortadan kalkmıştır. Bu yüzden de Aralık 1991'de SSCB'nin
parçalanmasından sonra Ermenistan küçük ölçekli tarıma dönmüştür. Ülke tarımının
iyi koşullarda olmaması nedeni ile endüstrinin modernizasyonu da çok yavaş
ilerlemektedir. Her şeye rağmen ülke yönetimi yenileşmeye önem vermektedir.110
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Azerbaycan’a ait Dağlık-Karabağ bölgesinde
başlayan ve daha sonra Azerbaycan’ın komşu topraklarına yayılan Azeri-Ermeni
çatışması ve eski Sovyetler Birliği'nin ekonomik sisteminde doğrudan merkezden
gelen yardımların kesilmesi, 1990'ların başından itibaren Ermenistan’da ekonomik
bunalıma yol açmıştır. Hem gerekli hammadde ihtiyacı karşılanamamış hem de
109
110
http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2008
http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2008
53
üretilen ürünler düşük kaliteli olduğu için dünya pazarlarında kabul görmemiştir.
Ermenistan’ın başlıca ticari partnerleri, ABD, Rusya, Đran ve Belçika’dır.111
Ermenistan
kapalı
bir
konumda
olup
denize
çıkısı
bulunmamaktadır.
Komşularıyla sorunlu oluşu bu coğrafi konumda ticari faaliyetlerini olumsuz
etkilemektedir. Ermenistan yoğun ekonomik sorunlarla mücadele vermekte ve bu
durum Ermeni nüfusunun göçlerle erimesine yol açmaktadır. Nüfus azlığı güvenlik
açısından olumsuzluk yarattığı gibi, göçler kalifiye işgücünü azaltmakta ve bir pazar
olarak Ermenistan’ı dikkate alınacak bir büyüklük oluşturmaktan çıkarmaktadır.
Komşuları ile yaşadığı sorunlar, enerji ithalatında ve yurt dışından mal alımlarında
zorluğa yol açmaktadır. Bu durum Ermenistan’ın, Rusya ve Đran ile iyi ilişkiler
geliştirmesini sağlamıştır.
Ermenistan ile Türkiye arasında diplomatik ilişkiler kesiktir ve iki ülke
arasındaki sınır Türkiye tarafından geçişlere kapatılmıştır. Bunun nedenleri,
Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik olarak yürüttüğü hasmane politikalar ve bölgede
izlediği yayılmacı politikalardır. Ermenistan, Türkiye ile sınırını çizen 1920 Gümrü
ve 1921 Kars Anlaşmaları’nın yürürlükte olmadığını iddia etmektedir. Türkiye’nin
Doğu Anadolu bölgesinden Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde Batı Ermenistan
olarak bahsedilmektedir. Ağrı Dağı Ermeni Sancağında tarihi Ararat Dağı olarak yer
almakta ve bu durum Ermenilerin Ararat’a dönüş amaçlarını canlı kılmaktadır.
Geçmişte Ermeni terör örgütü ASALA’nın, Türkleri hedef aldığı bilinmektedir.
Ayrıca Ermenilerin, Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik olarak bölücü terör örgütü
PKK’ya destek verdiği de bilinmektedir.112
Ermenistan’ın, “denizden denize Ermenistan” olarak bilinen “Büyük Ermenistan”
ideali
111
112
komşuları
ile
yaşadığı
sorunların
arkasında
yer
alan
https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, 2008
Bu
konuda
bkz.
http:www.armeniaforeignministry.com/htms/doi.html,
http:www.president.am/eng/?folder=lib&sub=constitution&chapter=1,10.04.2004.
en
temel
10.04.2004;
54
faktörlerdendir.113 Ermenistan bu ideali bağlamında sadece Türkiye’yi ve
Azerbaycan’ı karşısına almamış, diğer komşusu Gürcistan’daki Ermenilerin
(Cavahati ve Ahılkelek Ermenileri’nin) ayrılıkçı söylemlerine de destek vermiştir ve
vermektedir.114
Ermenistan, tarihteki ilk Hıristiyan devlet olduğu iddiasına vurgu yaparak
Avrupalı devletlerin desteğini kazanma politikası izlemektedir. Yunanistan’ın Batı
Medeniyetinin temelini oluşturduğu vurgusuyla; Batılı devletlerin desteğini sağlama
politikası gibi Ermenistan da din bağlamında aynı politikayı yürütmektedir. Bu tür
bir söylem ve politika içinde olan Ermenistan’ın bir bütün olarak Batı’ya meydan
okuyan Đran ile yakın ilişki içinde olması dikkat çekicidir. Ermenistan, Đran’a yönelik
olumsuz düşüncelerini, şimdilik bastırmakta ve tüm komşuları ile sorunlu olduğu bu
ortamda sıkışmışlığını Đran’la aşmak istemektedir. Đran, başta enerji olmak üzere,
Ermenistan’ın dışardan temin etmek durumunda olduğu ihtiyaçların önemli bir
kısmının
karşılanmasına
aracılık
etmektedir.
Đran-Ermenistan
boru
hatları
anlaşmaları mevcuttur ve Đran Karabağ konusunda, Güney Azerbaycan’dan dolayı,
Müslüman Azerbaycan yerine Hıristiyan Ermenistan’a destek vermektedir.115
Batıda çevre bilincinin çok gelişmiş olduğu ve özellikle nükleer atıklar üzerinden
çevre kirlenmesinin büyük tepki çektiği mevcut ortamda, çok eski teknolojiye sahip
ve bu nedenle sızıntıların önlenemediği Ermenistan’daki Metsamor nükleer enerji
santralinin bugüne kadar kapatılamamış olması, bir taraftan bu ülkenin içinde
bulunduğu enerji ve ekonomi darboğazının, diğer taraftan da Ermeni diasporası
üzerinden Batılı ülkelerin bu ülkeye verdikleri desteğin bir ifadesi ve somut bir
işaretidir. Söz konusu destek, Ermenistan’ın yayılmacı siyasetini sürdürmesi ve
Güney Kafkasya’yı gerginlik içerisine itmesi açısından dikkat çekmektedir.
113
114
115
Bu konuda bkz. Erol Kürkçüoğlu, “ Ermenistan’ın Kafkasya’daki Siyasi Rolü”, Avrasya
Dosyası, Đlkbahar 1996, Cilt:3, Sayı:1,ss. 263-271
AĞACAN, “ Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan Özerklik Talepleri”... ss. 83-87
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Metin Öztürk, “Türkiye ve ABD Açısından Đran’a
Bakış”, Yeni Forum, Aralık 1995 , ss. 4-6 ; Sedat Laçiner, Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul,
Kaknüs Yayınları, 2004, ss. 268-283
55
2.3.3.4. Ermenistan’ın Kriz ve Mücadele Alanları
2.3.3.4.1 Ermenistan’ın Azerbaycan’la Toprak Sorunu
Dağlık Karabağ sorunu, Ermeniler ve Azeriler arasında tarihten beri süre gelen
bir sorun olup, temelinde, Rus politikaları ve Ermeni-Rus işbirliği vardır. Karabağ,
Azerilerin toprağıdır. Hiçbir zaman Ermenilerin yurdu olmamıştır.
Karabağ sorunu, Ermenilerin, Moskova ve Đran destekli olarak yürüttükleri,
rahatsız edici politikalarının bir örneğidir. Karabağ sorunu, günümüzde, SSCB’nin
dağılma sürecinde Ermenilerin bölgeyi işgali ile ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’a bağlı
Karabağ’da, Ermeniler hak iddia etmektedirler. Sovyetlerin dağılma sürecini
yaşadıkları bir sırada, Karabağ, önce Ermenistan’a katılma sonra da bağımsızlık
kararı almış; ancak bu kararlar ne Bakü, ne de Moskova tarafından kabul edilmiştir.
Dağlık Karabağ Özerk bölgesinin 1988’de Ermenistan’a katılma isteği ortamı
germiş, gelişmeler karşısında 1991’de Azerbaycan bölgenin özerk statüsünü
feshederek, burayı doğrudan merkeze bağlama kararı almıştır. Ardından Ermeni
işgalleri ve çatışmalar başlamıştır. Çatışmalar altı yıl sürmüş ve 12 Mayıs 1994’de
ateşkes imzalanmıştır. Çatışma döneminde, Ermeniler sadece Karabağ’ı değil
Azerbaycan’ın başka topraklarını da işgal etmişlerdir. Karabağ ve bir kısım Azeri
toprakları halen Ermenilerin işgali altındadır. Ermenilerin işgal ettiği Azeri
toprakları, toplam Azerbaycan topraklarının %20’si kadardır.116 Ermeniler bu
konuda, Rusya ve Đran’dan destek görmekte, BM’nin ve AGĐT’in Ermenilerin işgal
ettikleri
yerlerden
çekilmelerini
öngören
kararları
uygulamamakta
üstelik;
Ermenilere, bu kararlara uymalarını sağlayacak herhangi bir yaptırım da gündeme
gelmemektedir. Bu sorun ve Ermenilerin bölgedeki yayılmacı tutumları Güney
Kafkasya’daki istikrarsızlıkların temel nedenlerinden biridir. Rusya ve Batı’nın iki
kanadı, Karabağ sorunun ve Ermenilerin yayılmacı siyasetini, Kafkasya’da ve Güney
Kafkasya’da çıkarları için kullanmaktadırlar. Ermenilerin, tarihi, sosyal ve kültürel
sebeplerle, bölgedeki unsurlarla yaşadığı sorunlar ve Karadeniz-Kafkasya hattının
116
Karabağ sorununda geniş bilgi için bkz., ASLANLI, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”,
Avrasya Dosyası, Đlkbahar 2001, ss. 393-431; Dağlık Karabağ Hayaller ve Gerçekler,
Azerbaycan Kültür Derneği, No:37, Ankara, 1989.
56
stratejik önemi; bölge dışı güçlerin bölgeye uzanmaları için gerekli zemini
hazırlamaktadır. Ermenilerin “denizden-denize Ermenistan” ideali, Gürcistan’daki
Cevahati bölgesinde yaşanan sorunların kaynağını oluşturmaktadır.117
Ermenistan, Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesini Batı Ermenistan olarak
görmekte
ve
Türkiye-Ermenistan
sınırını
düzenleyen
Kars
Anlaşmasını
tanımamaktadır. Görüldüğü gibi Ermenistan, komşuları Gürcistan, Azerbaycan ve
Türkiye üzerinde hiç de hoş olmayan bir takım politikalar yürütmektedir.
Ermenistan’ın bu eğilimleri Güney Kafkasya’da gerilimi arttıran faktörlerin başında
gelmektedir.
2.4. Sonuç
SSCB’nin dağılmasından sonra bu bölgede oluşan üç bağımsız devlet;
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan jeopolitik bakımdan çok önemli bir yerde
bulunmaktadır. Bölge aynı zamanda komşusu olduğu Türkiye’yle de tarihten gelen
kültürel, etnik ve dini bağları bulunması açısından da önemlidir. Bu nedenle,
bölgenin sahip olduğu bir yandan enerji kaynakları, stratejik konumu, diğer taraftan
mevcut sorunları Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Bununla beraber bir
sonraki bölümde de göreceğimiz gibi Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemdeki
değişiklikler incelenmiş, güç merkezlerinin Güney Kafkasya ülkelerine karşı
uyguladığı politikalar değerlendirilmiştir.
117
AĞACAN, Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan…, ss.83-87
57
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SĐSTEM VE GÜNEY
KAFKASYA POLĐTĐKALARI
3.1. Giriş
Bu bölümde Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası sistemde meydana gelen
değişikliklere değinilmiştir. Stratejik ve doğal kaynaklar açısından sadece bölgede
bulunan değil, aynı zamanda bölge dışı devletlerin de dikkatleri buraya
odaklanmıştır. Bu bölümde büyük güçlerin Rusya, ABD, Đran ve Çin bölgeye yönelik
politikaları ve birbiriyle çatışan çıkarları analiz edilmiştir. Ayrıca, AB ve NATO
gibi toplulukların bölge ile ilişkileri de incelemenin kapsamında yer almaktadır.
3.2. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Değişiklikler
1989’da Berlin duvarının yıkılması ve 1991’de Doğu Bloku ile SSCB’nin
dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından uluslararası sistem, günümüzde
hâlen devam eden, yeniden yapılanma sürecine girdi. Đki kutuplu uluslararası
yapının ortadan kalktığı bu süreçte, istikrarsızlık kaynakları ortaya çıktı. Bir yandan
zengin ve fakir ülkeler arasındaki ekonomik uçurumun hızla açılmasıyla Doğu-Batı
karşıtlığı yerini Kuzey-Güney ayrımına bırakırken, diğer yandan bölgesel çatışmalar
pek çok bölgede gerginliğe yol açtı.1 Güney Kafkasya da bu bölgelerden biridir.
SSCB’nin
dağılma
sürecinde
ortaya
çıkan
ideolojik
boşluğun
saldırgan
milliyetçilikle doldurulmasıyla2 su yüzüne çıkan bölgesel çatışmalar; Dağlık
Karabağ, Güney Osetya, Abhazya- Güney Kafkasya devletlerinin hem iç hem de dış
politikalarını etkilemeye devam etmektedir.
1
2
Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, Ankara, ĐmgeYay., 2002, s. 585- 586; AYDIN,
“Kafkasya ve Orta Asya’yla Đlişkiler…, s. 367, 368
SANDER, “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”, Derleyen:Faruk
Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, 2. B., Đstanbul, 2001, s. 608.
58
SSCB’nin dağılmasıyla oluşan tek kutuplu dünya düzenin aktörü ABD olmuş ve
yeni bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu yeni yapı, hem “tarihin sonu”3 , “medeniyetler
çatışması”4, “büyük satranç tahtası”5
gibi tezlerin ortaya atılmasıyla6, hem de
Amerikan ulusal güvenlik stratejisi belgeleri aracılığıyla vurgulanmıştır. Örneğin,
SSCB’nin henüz resmen yıkılmadığı dönemde, Rusya Federasyonu Soğuk Savaşı’n
ardından Ağustos 1991’de açıklanan ulusal güvenlik stratejisinde, “yeni güç
merkezlerinin ortaya çıkmasına rağmen ABD siyasal, ekonomik ve askeri boyutta
gerçek anlamda küresel gücü, erişimi ve etkisi olan tek devlettir.” Ayrıca
“1990’larda Amerikan liderliğinin yerine geçecek bir liderlik olmadığı”nın altı
çizilmekteydi.7 Yine, 1996 stratejisinde “ABD’nin dünya liderliğinin daha önce hiç
olmadığı kadar gerekli olduğu” vurgulanmış,8 2002’ye gelindiğinde de ABD’nin
“büyük ekonomik ve siyasal etkisi ve essiz askeri gücü”nün altı çizilmiştir.9”
Böylece Soğuk Savaş sonrasında üstünlüğünün “önemini” vurgulayan ABD,
yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde hegemonyasını10 yeniden
3
4
5
6
7
8
9
10
1989’da The National Interest’de yayınlanan çalışmasında Fukuyama, “Sadece Soğuk Savaşın
değil, insanlığın ideolojik evriminin sonuna, tarihin sonuna şahit olabileceğimizi” ileri sürerek,
“Batının ve Batı liberalizminin zaferi”ni ilan etti. “Liberalizmin fikirler alanındaki zaferi henüz
maddi dünyada gerçekleşmemiş olsa da, zamanla dünyayı Batı liberalizmi yönetecek”tir. Francis
Fukuyama, “The End of History?”, Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics
Contending Paradigmsin International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999, ss. 1-25.
Emre Kongar, Demokrasi ve Vampirler, Đstanbul, Remzi Kitapevi, 2002, s. 250.
Brzezinski’ye göre, ABD’nin üstünlüğünün sona ermesi “yoğun bir uluslararası istikrarsızlığa yol
açacaktır.”: Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Çeviren: Ertugrul Dikbaş ve Ergun
Kocabıyık, Đstanbul, Sabah Yayınları, 1998, s. 31.
Đlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 246.
National
Security
Strategy
of
the
United
States
August
1991,
http://www.fas.org/man/docs/918015-nss.htm, 21. 03. 2006.
A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, The White House, Washington
D.C., Subat 1996’dan aktaran: Çağrı Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik
Algılamaları”, Refet Yinanç ve Hakan Taşdemir, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye,
Ankara, Seçkin Yay., 2002, s. 66
The National Security Strategy of the United States of America, September 2002,
http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004
Hegemonya için “ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik bir yayılma ve belirleyicilik” gereklidir.
Filiz Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, Mülkiye, Cilt
XXIX, Sayı 246, Bahar 2005, s. 229 ; UZGEL “Hegemon Güç”, Türk Dış Politikası; UZGEL,
“Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı
240, Temmuz 2003, s. 55; Wallerstein’a göre, ABD “1945-70 yılları arasında olduğu gibi
hegemonik bir güç değildir. Hegemonik bir güç olmak, ekonomik açıdan diğerleriyle arayı
gerçekten kayda değer ölçüde açmış olmak” ve “askeri güç yolunu kullanmak zorunda kalmamak
demektir.” Immanuel Wallerstein, Güncel Yorumlar, Çeviren: Veysi Atlı, Deniz Hakyemez ve
59
üreterek sürdürmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, “çok taraflı” (multilateral)
politikalar izleyen Clinton yönetimiyle, “tek taraflı” (unilateral) politikalar izleyen
Bush yönetimi arasında “amaç” açısından bir fark yoktur.
Hegemonik bir güç olma iddiasını sürdüren ABD, kendisine küresel ya da
bölgesel rakipler istemediğini, 1990’lardan itibaren çeşitli belgelerle dünyaya
duyurmaktadır. Örneğin, 1992’de dönemin savunma bakanlığı müsteşarı olan Paul
Wolfowitz’in hazırlanmasında önemli rol oynadığı, basına sızdırılan ama tepkiler
üzerine geri çekilen taslak Savunma Planlaması Rehberi’yle, esas amacın ABD’ye
rakip bir ülkenin ortaya çıkmasını engellemek olduğu belirtilmişti.11 Ayrıca,
1997’de açıklanan “Yeni Bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi”nde,
Washington’un “ABD için büyük önem taşıyan kritik bölgelerde düşman bir gücün
hakim olmadığı bir dünya arayışında” olduğu vurgulanmıştır.12 Yine, 1997’de
açıklanan, 2015’e kadar ABD’nin savunma ihtiyaçlarını ortaya koymak amacıyla
hazırlanan Dört Yıllık Savunma Stratejisi’ne göre, “bugünün tek süper gücü ABD,
bu konumunu 1997–2015 döneminde koruyacaktı. Bununla birlikte, belgede “2015
sonrası dönemde bölgesel bir büyük gücün veya küresel bir rakibin oluşma
olasılığı”ndan bahsedilmekte; “Rusya ve Çin’in, gelecekleri belirsiz olsa da, bu
türden
rakipler
olma
potansiyeline
sahip
güçler
olarak
görüldükleri”
vurgulanmaktadır. Bu saptamanın ardından ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin
“dünyayı tehlikeli hale getireceği” belirtilerek, “düşman bir bölgesel koalisyonun ya
11
12
Barış Yeldiren, Đstanbul, AramYay., 2001, s. 16; WALLERSTEIN, Amerikan Gücünün
Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD, Çeviren: Tuncay Birkan, Đstanbul, Metis, 2004; Hegemon
güçle ilgili bir başka önemli nokta da Antonio Gramsci’nin hegemonya tanımında da belirttiği
gibi, hegemonya için sadece gücün yeterli olmaması, rızanın da gerekli olmasıdır. Joseph Nye’ye
göre de “sert gücün” yanı sıra “yumuşak güç” gereklidir: Ergin Yıldızoğlu, Hegemonyadan
Đmparatorluğa, Đstanbul, Everest, 2003, s. XIX; Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu,
Çeviren: Gürol Koca, Đstanbul, 2003.
P. F. Tyler, “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New York Times,
08. 03. 1992’den aktaran Emin Gürses, “NATO ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi: Hattı
Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 75; UZGEL, “ABD
Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Dogu ve NATO…,” s. 9; Michael Klare, “The New
Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Agustos 2003, s. 53; Gilbert Achcar, “Stratejik Üçlü:
ABD, Çin, Rusya”, Derleyen:Tarık Ali, Evrenin Efendileri, Çeviren: Yavuz Alogan, Đstanbul,
Om Yay., 2001, s. 163.
A
National
Security
Strategy
for
a
New
Century
May
1997,
http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm, 01. 02. 2005
60
da hegemonun ortaya çıkmasının engellenmesi” ABD’nin “yaşamsal ulusal
çıkarları” arasındaki yerini bir kez daha alıyordu.13 Ayrıca, Aralık 2000’de Ulusal
Đstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan, “Küresel Eğilimler 2015” (Global Trends
2015) adlı raporda, “ABD’nin büyük bir güç olmaya devam edeceği” ve
“Amerika’nın, küresel, ekonomik, teknolojik, askeri ve diplomatik etkisinin 2015’te
essiz olacağı” belirtilmekle birlikte, hegemonyasının devamını arzulayan ABD’nin,
olası rakiplerine de değiniliyordu. Rapora göre, “Dünya sahnesinde Amerikan
liderliğini güçlendireceği kadar, ona meydan okuyacak Çin, Rusya, Hindistan,
Meksika ve Brezilya gibi devletler; AB gibi bölgesel örgütler, çokuluslu şirketler,
kâr amacı gütmeyen örgütler gibi önemli aktörler” olacaktı.14 Yine, 11 Eylül
2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırılardan bir yıl sonra
Eylül 2002’de açıklanan yeni ulusal güvenlik stratejisiyle15 de ABD, kendisine rakip
istemediğini ilan etti. Belgeye göre ABD, önleyici saldırıda bulunabilecek, başka bir
deyişle, kendisine yönelik bir saldırının gerçekleşmesi olasılığı üzerine, bir ülkeye
saldırılabilecekti16. Böylece, SSCB’nin yokluğunda hegemonyasının devamı için
“yeni bir düşman bulmak zorunda” kalan ABD,17 bu belgeyle düşmanının “belli bir
coğrafi bölge ya da ülkelerle sınırlı” olmayan terörizm olduğunu açıkça belirterek,
“terörizme karşı savaş”ı başlattı. Nitekim, belgeye göre savaş alanı Afganistan’la
sınırlı değildi; Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve
Asya’da binlerce eğitimli terörist bulunuyordu. Ayrıca, belgede terörizmin yanı sıra
1990’larda ortaya çıkan “serseri devletler”le18 mücadelenin de altı çiziliyordu. Bir
kez daha, Amerika’nın büyük stratejisinin Amerika’nın üstünlüğünü koruması ve
kendisine karşı her hangi bir rakibin yükselmesini önlemek olduğu dünyaya
duyurulmuş19 ve ABD, başat aktör olmaya devam etmek için; planlama
13
14
15
16
17
18
19
Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, http://www.fas.org/man/docs, 21. 03. 2006
Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment Experts,
http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html, 21. 03. 2006
The National Security Strategy of the United States of America, September 2002,
http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004
UZGEL, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin…,” s. 68.
Hasan Köni, “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası Đlişkiler ve Türkiye”, Uluslararası Çatışma
Alanları ve Türkiye’nin Güvenligi, Ankara, Siyasal Yay., 2003, s. 395.
ERHAN, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası Đlişkiler
Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, s.134
KÖNĐ, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, Haziran 2003, s. 82.
61
aşamasından, eylem aşamasına geçmiştir.20 Nitekim, “terörizmle mücadele”
gerekçesiyle Afganistan’ın ardından Irak’ı işgal eden ABD, enerji kaynakları
açısından büyük önem taşıyan, bölgesel güçlerle çevrili Orta Asya ve Orta Doğu’da
denetimi elinde tutmaya çalışarak, potansiyel rakiplerinin gerçek rakipler olarak
ortaya çıkmalarını ve hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeyi
hedeflemektedir. Büyük Orta Doğu Projesi ya da sonradan değiştirilen adıyla
“Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi” de “ABD’nin yeni teknikler ve
ittifaklar içinde hegemonik liderliğini sürdürebilme senaryosudur.21” Öte yandan,
SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın yokluğunda ABD’nin izlediği politikalar “tek
kutuplu dünya”yı çıkarlarına aykırı bulan aktörlerin seslerini yükseltmelerine neden
olmaktadır.22 Bu aktörlerden biri de 1991’de uluslararası sisteme SSCB’nin varisi
olarak katılan Rusya Federasyonu’dur.
Demokratik parlamenter düzeni kurmaya ve serbest piyasa ekonomisine
geçmeye çabalayan Yeltsin yönetimi, başlangıçta Batıyla işbirliğine ağırlık veren bir
dış politikaya yöneldi. Fakat, içeride toprak bütünlüğünü koruma sorununun yanı
sıra, 1998 ekonomik bunalımıyla doruğa çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal
sorunlarla karşılaşan Rusya Federasyonu,23 Batı’dan yeterli destek bulamadığını
gördü. Dışarıda ise, NATO’nun genişlemesi, ABD’nin 1972 tarihli ABM
anlaşmasından çekilerek kendi ulusal füze savunma sistemini kurma yönündeki
politikaları, 1998’de ABD’nin Afganistan, Sudan ve Irak’a yönelik füze saldırıları,
NATO’nun
1999’da
Yugoslavya’yı
bombalaması,
ABD’nin
Rusya
Federasyonu’nun “yakın çevre”sine yönelik artan ilgisi, Rus güvenlik çıkarları
açısından önemli bölgelerde Rusya Federasyonu’nun zayıflığından yararlanarak
20
21
22
23
ERHAN, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin…”, s. 57.
ÇULHA ZABCI, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş…, ss. 229-232; ve Erol Manisalı,
Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, Đstanbul, 2003, ss. 134, 135; Haziran 2004’te Sea
Island, Georgia’da yapılan G-8 zirvesi öncesinde, ABD “Büyük Ortadoğu” seklinde tanımladığı,
22 ülkeyi kapsayan projeyi, dünya kamuoyunun tepkilerini öğrenmek amacıyla Al-Hayat
dergisine sızdırdı. Demokratikleşme, kadın haklarının gelişimi, okuryazar oranının artması,
eğitim düzeyinin yükselmesi, girişimci sınıf yaratılması gibi unsurları içeren proje, bölge
devletlerinin tepkisine yol açtı. G-8 zirvesinde ABD, projenin adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve
Kuzey Afrika” olarak değiştirdi.; UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası…, s. 18.
ERHAN, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin…, s. 57.
Bu konuda bkz., Pınar Bedirhanoglu, “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve
Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Đstanbul, Bahar 2002, ss. 217-233.
62
ABD’nin
etkinliğini
arttırması
şeklinde
değerlendirildi.24
Böylece,
Rusya
Federasyonu’nda “tek kutupluluğa” karşı sesler yükselmeye başladı.
1993’ten itibaren “Çok kutuplu bir dünya”, Rusya Federasyonu’da tartışılmasına
karsın, özellikle eski Dışişleri Bakanı (Ocak 1996-Ağustos 1998) ve eski Başbakan
(Eylül 1998-Mayıs 1999) Yevgeniy Primakov tarafından savunulmuştur. Güvenlik
Konseyi’nde Rusya Federasyonu’nun veto hakkına sahip olduğu BM’i “iki kutuplu
dünyadan çok kutuplu dünyaya geçişi sağlayacak temel mekanizma” olarak gören
Primakov, ayrıca Moskova’nın Ortadoğu ve Asya ülkeleriyle de ilişkilerinin
gelişmesinin
gerekliliğini,
özellikle
de
Rusya
Federasyonu-Çin-Hindistan
işbirliğinin önemini vurguluyordu.25
“Çok kutupluluk” hedefi, 1990’ların ikinci yarısında Rusya Federasyonu dış
politikasında öne çıkmakla birlikte, özellikle Yeltsin sonrasında Vladimir Putin
yönetimiyle temel dış politika hedefi haline gelmiş, 2000’de yayınlanan yeni milli
güvenlik konsepti, askeri doktrin ve dış politika konseptinde vurgulanmıştır. 10
Ocak 2000’de yürürlüğe giren Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti’nde,
“birbirini dışlayan iki eğilim”e (tek kutupluluk ve çok kutupluluk) değinilerek,
uluslararası alanda Rusya Federasyonu’nun ulusal çıkarının, “egemenliğinin
güvenceye alınması ve Rusya’nın büyük bir devlet ve çok kutuplu bir dünyanın
etkili merkezlerinden biri olarak mevkiinin takviye edilmesi”nde olduğu
belirtilmektedir.26 21 Nisan 2000’de yürürlüğe giren Rusya Federasyonu Askeri
Doktrini’nde yine çok kutuplu dünya hedefi vurgulanarak, BM’in merkezi rolüne
değinilmiştir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin izni olmadan gerçekleştirilen
24
25
26
Thomas Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the
Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001, ss. 46, 48-52; Robert H.
Donaldson ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, Londra, M. E. Sharpe, 2002, s.
328; Gamze Güngörmüs Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik, s. 98;
ve Yevgeniy Primakov, Kapalı Kutu Rusya, Çeviren: Nuri Eyüpoğlu, 2002, ss. 170-190, 214221.
PRIMAKOV, “The World on the Eve of the 21st Century”, International Affairs, Cilt 5, Sayı 6,
1999, ss. 2-5 ve 10-12; ve Erhan Büyükakıncı, “ Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına
Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, Derleyen: Erhan Büyükakıncı, Degişen Dünyada
Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix, 2004, s. 149.
“Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Hazırlayan: Yılmaz Tezkan, Kadim Komşumuz
Yeni Rusya, Đstanbul, Ülke, 2001, ss. 212, 214 ve 216.
63
müdahalelerin uluslararası güvenliği sağlayan temel mekanizmaları, başka bir
deyişle,
BM’i
güçsüzleştireceği
belirtilmiştir.
NATO’nun
Yugoslavya’yı
bombalamasına yapılan bu göndermenin yanı sıra, bu örgütün genişlemesine
duyulan tepki de doktrinde temel dış tehditler arasında yerini almıştır.27 28 Haziran
2000’de açıklanan Dış Politika Konsepti’ne göre, Rusya Federasyonu çok kutuplu
bir dünya sisteminin oluşmasını hedeflemektedir. ABD’nin gerek ekonomik yolla
gerekse de güç kullanarak egemen olacağı “tek kutuplu bir dünya yapılanmasına
doğru bir eğilim”e dikkat çekilerek bu eğilimin, Rusya Federasyonu’nun “ulusal
çıkarlarına yönelik yeni bir tehdit ve meydan okuma” olduğu vurgulanmaktadır.
Ayrıca, “tek taraflı hareket etme stratejisinin” BM Güvenlik Konseyi’ni
zayıflattığına işaret edilerek, BM’in dolayısıyla da, Güvenlik Konseyi’nin
uluslararası ilişkilerdeki merkezi rolünün devamı Rusya Federasyonu’nun küresel
öncelikleri arasında ilk sırayı almaktadır.28
Böylece Rusya Federasyonu, Putin’le birlikte ABD hegemonyasına karşı çok
kutuplu dünyayı hedefleyen bir dış politika izlemektedir. “Çok kutupluluk” hedefi,
“çok boyutlu dış politika”yı da gerekli kılmakta,29 bu çerçevede Rusya Federasyonu,
uluslararası sistemin tüm katılımcılarıyla işbirliği yapmaktadır.30 Nitekim, Dış
Politika Konsepti’nde bölgesel öncelikler başlığı altında, BDT üyesi ülkelerden
Çin’e, Hindistan’dan Japonya’ya, Đran’dan Afrika ülkelerine, AB’den ABD ve Latin
Amerika ülkelerine, NATO’dan “Sanghay Beşlisi”ne kadar çok sayıda aktörle
ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliğinin Rusya Federasyonu açısından önemi
vurgulanmaktadır.31 Dolayısıyla Rusya Federasyonu, tamamen Batı yanlısı ya da
tamamen Batı karşıtı olarak nitelendirilemeyecek, dengeli bir dış politika
izlemektedir. Nitekim, Putin’in Azerbaycan, Kuzey Kore, Çin, Hindistan, Küba,
27
28
29
30
31
ÖZTÜRK, “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Avrasya Dosyayı, ASAM, Ankara, , 2001, ss.
60, 61.
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46, Sayı 5,
2000, ss. 2-5.
Utku Yapıcı, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya,
Đstanbul, Otopsi Yay., 2004, ss. 116.
Erel Tellal, Rusya Federasyonu, Ankara, SBF , 2005, s. 10.
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, ss. 9-13.
64
Đngiltere, Almanya gibi pek çok ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretler ve imzalanan
çeşitli anlaşmalar, belgeler dengeli ve aktif dış politikanın göstergesidir.32
Putin döneminde izlenen çok boyutlu dış politika çerçevesinde Batı’yla
işbirliğine verilen önem devam etmektedir. Bu noktada özellikle Avrupa ile ilişkiler
öne çıkmakta, “Batı Avrupa ülkeleriyle özellikle Fransa, Almanya, Büyük Britanya
ve Đtalya gibi etkili olanlarıyla karşılıklı ilişkiler, Rusya’nın Avrupa’daki ve dünya
olaylarındaki ulusal çıkarlarını desteklemek ve Rus ekonomisinin istikrarı ve
büyümesi için önemli bir kaynak” olarak görülmektedir.33 Çok kutuplu dünya hedefi
doğrultusunda Rusya Federasyonu, özellikle Fransa, Almanya ve Đngiltere ile
ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır.34
Rusya Federasyonu, dış politika konseptinde “ciddi ve temel farklılıklar”ın
varlığına rağmen ABD’yle işbirliğinin önemi de vurgulanmakta, özellikle “stratejik
nükleer silahların azaltılması ve kısıtlanması sorunları”nın ABD’yle diyalog
kurularak çözülebileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla Rusya Federasyonu, ulusal
çıkarlarını göz ardı etmeden, ABD’yle de işbirliği yapmaktadır. Nitekim Rusya
Federasyonu, NATO’nun genişlemesi, Yugoslavya’nın bombalanması, ABM gibi
konularda ABD ile arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, 11 Eylül’ün ardından
ABD’yle bu çerçevede yakınlaştı. Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan
saldırılar sonrasında ABD’ye desteğini bildiren ilk devlet başkanı Putin olmuş, ABD
önderliğinde oluşturulmaya çalışılan “uluslararası terörizm karşıtı koalisyon”a ve
Afganistan’a yönelik askeri harekâta Rusya Federasyonu, başından itibaren destek
vermişti. Ayrıca Rusya Federasyonu, Afganistan’la ilgili istihbarat bilgilerini
paylaşmış ve Orta Asya’da eski Sovyet cumhuriyetlerinde ABD askeri üslerini
onaylamıştı. Rusya Federasyonu’nun bu tutumunda, köktendinci, ayrılıkçı Đslami
kendisine tehdit olarak görmesi ve Çeçenlerinin terörist olduklarını kabul ettirme
32
33
34
DONALDSON ve NOGEE, The Foreign Policy of Russia,... ss. 331, 334, 337
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”...,s. 11.
TELLAL, Rusya Federasyonu…, s. 17.
65
çabası rol oynamıştı.35 11 Eylül’ün ardından ABD ve Rusya Federasyonu arasındaki
yakınlaşma, Aralık 2001’de Rusya Federasyonu’nun, ABD’nin ABM’den
çekilmesini “anlayışla karşılaması”yla devam etti. 2002’ye gelindiğinde de Mayıs
ayında Bush’un Moskova ziyaretinde iki ülke arasında nükleer silah başlıklarının
azaltılmasına ilişkin anlaşma ve bir dizi belge imzalandı. Öte yandan, ABD ve
Rusya Federasyonu arasındaki yakınlaşma, “terörizme karşı savaş”ın Afganistan’la
sınırlı kalmaması, Irak’a yönelik askeri harekâtın gündeme gelmesiyle sona erdi.
ABD’nin Irak petrollerini denetimi altına almasıyla ekonomisi olumsuz yönde
etkilenebilecek olan Rusya Federasyonu, Fransa ve Almanya’yla birlikte ABD’nin
karşısında yer aldı.36
Mayıs 2002’de ABD ve Rusya Federasyonu arasında imzalanan anlaşmanın
ardından, 28 Mayıs’ta Roma’da, 1997’de kurulan NATO-Rusya Federasyonu Sürekli
Ortak Konseyi yerini NATO-Rusya Federasyonu Konseyi aldı. Böylece, NATO’nun
5.
maddesi
Rusya
Federasyonu
için
işletilmeyecek
olsa
da
ve
Rusya
Federasyonu’nun veto yetkisi bulunmasa da, NATO’nun karar alma sürecine Rusya
Federasyonu de katılmış oldu. Rusya Federasyonu’nun, örgütün genişlemesinden
duyduğu rahatsızlık devam etmekle birlikte, Roma Bildirisi’yle NATO ile
yakınlaşması da çok boyutlu dış politika, dolayısıyla hem Doğu hem de Batı’yla
yakın ilişkiler geliştirilmesi çerçevesinde gerçekleşti. Dolayısıyla, bir yandan
NATO’yla ilişkilerini geliştiren Rusya Federasyonu, diğer yandan da Sanghay
Đşbirliği Örgütü’nde (SĐÖ) yer aldı.37
Çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok boyutlu dış politika izleyen Rusya
Federasyonu, bu çerçevede önde gelen Asya ülkeleriyle, özellikle de Hindistan ve
Çin’le de ilişkilerini geliştirmeye önem vermektedir. Rusya Federasyonu’nun, çok
kutuplu dünya hedefini paylaştığı Çin’le ilişkileri 1990’lardan günümüze gelişti.
35
36
37
TELLAL, Rusya Federasyonu…, ss. 18-19; DONALDSON ve NOGEE, The Foreign Policy of
Russia…, ss. 334, 340-341; HATĐPOGLU, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin…”, “Değişen
Dünyada…”, Rusya ve Ukrayna, s. 287.
TELLAL, Rusya Federasyonu…,s. 19; HATĐPOGLU, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin…,
ss. 287, 288.
Merve Đrem Yapıcı, “NATO-Rusya Đlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”, Cumhuriyet Strateji,
Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005, ss. 18, 19.
66
“ABD tarafından yönetilen bir dünya fikri”ne karşı olan Rusya Federasyonu ve
Çin,38 Aralık 1992’de yapılan Yeltsin-Yiang zirvesinin ardından Eylül 1994’te
gerçekleştirilen ikinci zirvede, “çok kutuplu bir dünya”dan yana olduklarını
açıkladılar. Nisan 1996’da imzalanan “Stratejik Ortaklık Bildirisi”ni izleyen Nisan
1997 tarihli “Çok Kutuplu Uluslararası Sistem Bildirisi” ile de RF ve Çin, ABD
hegemonyasına karşı tutumlarını bir kez daha dile getirdiler. Bu bağlamda,
aralarındaki sınır anlaşmazlıklarını çözen RF ve Çin, NATO’nun genişlemesine,
1998’de Sudan, Afganistan ve Irak’a yönelik füze saldırılarına,Yugoslavya’nın
bombalanmasına, ABD’nin ABM’e yönelik politikasına karşı ortak tavır sergileyerek
birbirlerine yaklaştılar. 2001’e gelindiğinde ise, iki ülke arasında “Đyi Komşuluk
Dostane Đlişkiler ve Đşbirliği” anlaşması imzalandı.39
Rusya Federasyonu ve Çin’in ABD hegemonyasına karşı tutumları, ikili
ilişkilerinin yanı sıra SĐÖ çerçevesinde de sürmektedir. 1996’da bölgede sınır
güvenliğinin ortak korunması, ayrılıkçı ve aşırı Đslamcı hareketlerin önlenmesi
amacıyla yaşama geçirilen Sanghay Beşlisi (RF, Çin, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan), 15 Haziran 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla bir işbirliği örgütüne
dönüştürülerek, amacının “Hazar ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarının ortak
denetimi ve tek kutupluluğa karşı savaşım” olduğu açıklanmıştır.40
2005’e gelindiğinde, SĐÖ’nün 5 Temmuz’da
Baltık’da gerçekleştirilen Devlet
Başkanları Zirvesi’nde önemli kararlar alındı. Birincisi, gözlemci statüsüyle örgüte
katılan devletlerin sayısı dörde yükseldi. 2004’te gözlemci statüsü elde eden
Moğolistan’ı bu zirveyle Đran, Pakistan ve Hindistan izledi. ABD’nin “serseri devlet”
olarak nitelendirdiği, dünya çapında yalnızlaştırmaya çalıştığı, Ahmedinecad’ın
Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından baskılarını daha da arttırdığı Đran’ın SĐÖ’ye
katılması, “ABD’nin küresel gücüne karşı açıkça bir meydan okumadır41.” Đkincisi,
terörizmle mücadele çerçevesinde Afganistan’da operasyonları devam eden ABD,
38
39
40
41
Gerhard Mangott, “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”,
International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000, s. 495.
AMBROSIO, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response….s. 56-59; DONALDSON ve
NOGEE, The Foreign Policy of Russia…, ss. 277, 278.
TELLAL, Rusya Federasyonu…, s. 21
Barıs Adıbelli, “Sanghay Đsbirligi Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet Strateji, Yıl
2, Sayı 55, 18. 07. 2005, ss. 15, 16.
67
buradaki geniş ölçekli askeri operasyonlarına son vermeye ve bölgede edindiği
üslerden çekilme takvimi açıklamaya davet edildi. “Tek kutupluluğa karsı savaşım”ı
amaçlayan SĐÖ’nün aldığı bu karar da ABD’ye verilen önemli bir mesaj olmuştur.
Ayrıca,
Batlık Zirvesi’nin ardından ŞĐÖ çerçevesi dışında, 18-25 Ağustos 2005
tarihleri arasında gerçekleştirilen Çin-Rus ortak askeri tatbikatı da, yeniden yapılanan
uluslararası sistemin “tek kutuplu yapısının varlığını sürdürmekte giderek
zorlanacağını göstermektedir.42”
3.3. Güç Merkezlerinin Güney Kafkasya Politikaları
3.3.1. Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası
SSCB’nin dağılmasının ardından, bozulan ekonomik sistemle birlikte, eski
Sovyet devletleri yeniden yapılanma için geçiş dönemi yaşamışlardır. Eski SSCB
cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi ve BM’ye üye olması ile Rusya,
Kafkasya coğrafyasının dışına doğru itilmeye zorlanmıştır. Kuzey Kafkasya ve
Transkafkasya‘nın jeopolitik konumunun değişmesiyle, Rusya’nın stratejik amaçları
sekteye uğramış, dolayısıyla, Rusya için Müslüman dünyasının, ideolojik ve politik
eğilimlerine karşı tampon bölge olarak gördüğü, bölge genelinde ve Hazar
Havzası’ndaki hakimiyeti de azalmıştır.43
Rusya’nın Kafkasya politikasını açıklamadan önce, Kafkasya’nın, Rusya için
jeopolitik ve stratejik konumunu ortaya koymak gerekmektedir. Bu bağlamda;
“Kafkasya; Rusya için, Avrupa ile Orta Asya arasında bir geçiş köprüsü olmanın
yanı sıra, Karadeniz ve Hazar Denizine kıyısının olması sebebiyle, Rusya’nın
Karadeniz-Boğazlar–Akdeniz yolu ile Süveyş Kanalına inebilmesine imkan
42
43
ADIBELLĐ, “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005, s. 15.
Shireen T.Hunter, “Internatıonal and Regional Actors:Their Politics and Impact on The
Transcaucasus”, CSIS, Washington D.C., USA, 1994, s.146.
68
sağlaması yönünden de, Rusya’nın stratejik menfaatleri açısından son derece önemli
bir jeopolitik bölgedir.44”
Güney Kafkasya’nın, Rusya için ayrıca iki özelliği bulunmaktadır. Bunlardan
biri, Asya’daki rakipleri Türkiye ve Đran ile buluşma noktası olması, ikincisi de
Kafkasya’nın Orta Asya’ya açılan kapı durumunda olmasıdır. Güney Kafkasya’nın
ayrıca Ortadoğu yolu üzerinde bulunması önemli bir faktördür.45
Rusya Federasyonu, eski Sovyetlerin mirasına konan bir güç olarak, varlığını
devam ettirmek ve kendisine yönelecek tehditlere karşı koymak için, Güney
Kafkasya’yı
kontrolü
altında
tutarak
bir
“tampon
bölge”
oluşturabilmek
amacındadır.46
Güney Kafkasya, Rus ekonomisi için tam anlamıyla, bir hammadde kaynağıdır.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin sahip olduğu petrol yatakları, Rusya’nın ilgi
alanındadır. Ayrıca, Güney Kafkasya’da mevcut zengin doğalgaz, altın, gümüş,
demir, aliminyum, bakır, çinko, kurşun, uranyum, kobalt, kömür vb. gibi yer altı
kaynakları,
Rus
sömürülmüştür.
hükümetleri
Rusya’nın,
tarafından,
Rus
Transkafkasya’daki
milletinin
potansiyel
kalkınması
güç
ve
için
nüfuzu
tartışılabilir. Ancak, Rusya’nın en büyük kaygısı, Transkafkasya’da kaybolmakta
olan egemenliğini yeniden kurmak değil, Hazar Havzası’ndan kopmamaktadır.
Rusya, Hazar Havzası petrol ve gazının başlıca taşıyıcısı olmak amacından da
vazgeçmiş değildir.47
Petrol ve doğal gaz rezervleri açısından, Güney Kafkasya’nın Rusya için önem
arz etmesi yanında, Hazar petrollerinin batıya ulaştırılmasında düşünülen ve mevcut
44
45
46
47
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde… ss.17-18.; Emir Arif Şıhaliyev, Kafkasya
Jeopolitiğinde Rusya, Đran, Türkiye Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, Naturel Yay., Ankara,
2004, s.235.
ŞIHALĐYEV, Kafkasya Jeopolitiğinde…,s.235; DEMĐR,
Türk Dış Politikası
Perspektifinden…, s.89.
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.235.
Servet Cömert, Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam, Harp
Akademileri Basımevi, Đstanbul, 2001, s.35.
69
boru hatlarının üzerinde yer alması sebebiyle, Güney Kafkasya Rusya için paha
biçilmez bir değerdedir. Başka bir ifadeyle; Güney Kafkasya, Rusya’nın güvenliğinin
Hazar Havzası enerji kaynaklarının kontrolü ve dünya pazarlarına ulaştırılması
bakımından da önemlidir.48 Bölgede aynı zamanda, petrol rafinelerinin ve
petrokimya tesislerinin yer alması, Rusya için stratejik ve ekonomik önem
taşımaktadır. Rusya, Hazar Havzası’nda, SSCB’nin halefi olarak payını ve nüfuzunu
korumak istemektedir.49 Bu sebeple, çıkarlarını gözeten, Bakü-Novororossisk Boru
Hattı projesinin, petrol şirketleri tarafından kabul görmesi için Çeçenistan sorununa
askeri müdahalede bulunarak, bölgeye çözüm getirme arayışı içerisine girmiştir.
Rusya, Çeçenistan’a müdahalesini haklı gösterme adına, Avrupa’ya,”biz sizin,
uyanan Đslam fundamentalizmine karşı, güvenceniz ve tehlikeyi göğüsleyecek
tampon bölgesiyiz, o halde yanımızda ve arkamızda olmalısınız” diyerek, Batının
korkulu rüyası olan Đslam tezini işlemeyi bilmiştir.50
Güney Kafkasya’nın jeo-politik konumu ve jeo-stratejik açıdan Rusya için önemini
şöyle sıralayabiliriz:51
1) Sıcak denizlere ulaşmasına imkan sağlayacak, stratejik istikametlerden en
kısa olanlarının, çıkış noktasını teşkil eder ve bu istikametleri kontrol eden
bölgedir.
2) Elde bulundurduğu sürece, Doğu Akdeniz ve Basra Rusya Federasyonu’nu
uzaktan kontrol eder.
3) Rusya’nın güney cephesini savunmasında, kuvvet tasarrufu sağlayacak,
savunulması kolay bir bölgedir.
4) Güneye taarruz için, uygun bir çıkış bölgesidir.
5) Balkanlar’dan yapılacak bir harekatta, tali taarruz istikameti olarak kullanıp,
küçük düşman kuvvetlerinin, angaje edilmesini sağlar.
48
49
50
51
Fevzi Uslubaş, “Putin’li Rusya”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:4, Sayı:13, Đstanbul, Şubat 2005, s.57.
Nazim Cafersoy, “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, Stratejik
Analiz, C:1, Sayı:8, Aralık 2004, s.54.
SÖNMEZ, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Kış 1996,
s.210.
YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.72.
70
Rusya, Güney Kafkasya’yı Soğuk Savaş döneminde, Basra Körfezi, Rusya
Federasyonu ve Doğu Akdeniz’e ulaşacak bir koridor olarak görürken, bugün ise
tehlikeli
etnik
ve
dini
akımların,
güney-kuzey
istikametinde,
Rusya’ya
sıçrayabileceği bir üs olarak algılamaktadır. Gerçekte bağımsızlık akımları, sadece
Transkafkasya ile sınırlı kalmamış, Kuzey Kafkasya’daki Türk ve Müslüman Özerk
Cumhuriyetler (Dağıstan, Çeçenistan, Đnguşya, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkez,
Kuzey Osetya, Adıgey ve Kalmuk) ile daha kuzeyde, Başkırdistan ve Tataristan’da
da canlılığını korumaktadır. Đleride atılabilecek yanlış adımların, bu canlılığı daha
kuzeye Mari, Mordovan, Çuvaş ve Komi toplumları ile doğuda Hakas, Gorno-Altay,
Buryat ve Yakutisatan’a kadar taşıma ihtimali oldukça yüksektir.52 Görüldüğü üzere,
Rusya Federasyonu’nun kırılma noktası ve toprak bütünlüğünün bozulması,
Kafkasya bölgesindeki gelişmelere bağlıdır.
Yukarıdaki genel değerlendirme çerçevesinde; Rusya Federasyonu’nun, Güney
Kafkasya politikası, Rus dış politika doktrinlerindeki temel değişmelerden büyük
oranda etkilenerek oluşmuştur. Rusya Federasyonu’nun 1994’ten itibaren Güney
Kafkasya politikasında büyük ölçüde sertleşme olmuştur. Bu sertleşme ve aktif dış
politika arayışları aslında, Rus dış politikasının, geleneksel ana hedefleri olan; sıcak
denizlere inmek, Ortodoks halkın birliği ve Rus milliyetçiliği, ekonomik çıkarlar,
petrol boru hatları, Hazar Denizi’nin statüsü de dikkate alınarak yeniden üretilmesi
idi. Yeniden politika üretme sürecinde, bölgede temel rakip olarak, Türkiye
görülüyordu. Bu durumda, Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını belirleyen temel
unsur, Türkiye’nin yakınındaki Güney kanadını (Ermenistan ve Azerbaycan) askeri
açıdan güçlendirmek ve Türkiye’yi bölgenin dışında tutmak oldu. Bu amaçla;
Türkiye sınırında, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’da askeri üsler edinmek,
bölgede Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’nın Kuzey Kafkasya
Kanat Bölgesi için belirlediği sınırların çok üstünde askeri yığınak yapmak,
Türkiye’yi Dağlık Karabağ barış sürecinden ve bölgeden uzak tutmaya çalışmak gibi
52
CÖMERT, Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı…., s.36.
71
politikalar
izlendi.53
Moskova,
ayrıca
Kafkasya
politikasında,
bölgedeki
54
istikrarsızlığı ve çatışma ortamını kendi çıkarları için kullanma yoluna gitti.
Rusya bir yandan, bölgedeki çatışmaları (Gürcü-Abhaz, Gürcü-Oset, AzeriErmeni, Oset-Đnguş) manipule ederken, bir yandan da Güney bölgesini oluşturan
Kafkaslar’da,
silahlı kuvvetlerinin
yeniden
yapılanma faaliyetlerini devam
ettirmektedir. 1992 yılından itibaren, Transkafkasya’daki cumhuriyetlerden geri
çekilen
birlikler,
silah,
araç
ve
teçhizatlar,
Kuzey
Kafkasya
bölgesine
yerleştirilmiştir. 2000 yılında Rusya’nın Ermenistan’da Erivan ve Gümrü’de olmak
üzere iki askeri üssü, Gürcistan’da da Batum, Ahılkelek ve Vaziani’de olmak üzere
üç askeri üssü bulunmaktaydı.55 Ayrıca, Abhazya ve Güney Osetya’da Rus birlikleri
mevzilenmiş durumdadır.56 Rusya Federasyonu, güney sınırımız boyunca; ErmeniAzeri, Gürcü-Oset, Gürcü-Abhaz gibi bölgesel çatışmalar Rusya Federasyonu’nun
güvenliğini tehdit etmektedir. Rusya Federasyonu topraklarında, Çeçen, Đnguş ve
Osetler, ayrılıkçı eylemleriyle, mevcut tehdidi tırmandırmaktadırlar. Güney Kafkasya
bölgesindeki çatışmalar; bölücülük, köktendincilik ve iç karışıklıklar, Rusya
Federasyonu topraklarına sıçrayabilir. Kuzey Kafkasya’da devam eden iç
karışıklıkları, önlemek ve ayrıca kökten dinciliğin yarattığı tehdide karşı koymak
için, Rusya Federasyonu bölgede, önemli oranda askeri varlığına ihtiyaç
duymaktadır. Buna bağlı olarak, AKKA’nın değiştirilmesini ve tavanlarının
kaldırılmasını talep etmekte ve tavanların şimdiki durumda kalması halinde,
AKKA’ya uymayacağını ifade etmektedir.57
53
54
55
56
57
DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.91.
John W.R.Lepıngwell, “The Russian Military and Security Policy in The Near Board”, Survival,
Cilt:36, Sayı:3, Güz 1994, s.77.
Đdil Tuncer, Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve Türkiye,
Derleyen:Gencer Özkan; Şule Kut, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış
Politika Gündemindeki Doksanlı Yıllar, Büke Yayınları, Đstanbul, 2000, s.438.
Transkafkasya’daki Rus askeri gücünün sayısı toplam, 20 bin asker ve 5500 sınır muhafızından
ibarettir. Karadeniz ve Hazar Denizi’ndeki en önemli kıyı askeri üsleri de Azerbaycan’da
kalmıştır. Rusya, bu sebeple Astrahan’da, yeni askeri donanma üsleri inşa etme
girişimindedir:TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.13.
Kasım 1990’da imzalanan, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’na taraf 22
ülkenin, anlaşmanın yürürlüğe gireceği tarihten, 40 ay sonra ellerine bulundurabilecekleri toplam
nazami konvansiyonel silah ve teçhizat sayıları, 40 bin tank, 60 bin zırhlı savaş aracı, 40 bin top,
13.600 savaş uçağı ve 4 bin saldırı helikopteridir. Bu sayılar, doğu ve batı ülkelerine eşit
uygulanacaktır. Gülden Ayman ve Nurşin Ateşoğlu Güney, “Değişen Uluslararası Koşullarda
72
Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını, onun genel stratejisinin bir parçası
olarak görmek ve değerlendirmek gerekir. Güney Kafkasya, özellikle, Azerbaycan,
Türkiye ve Đran ile buluşma noktası, Orta Asya’ya açılan bir kapıdır. Petrol
zenginliği ise belki hepsinden de önemlidir. Nihayet, Rusya bu bölgeyi, Türkiye’nin
etki alanına bırakarak, diğer Orta Asya cumhuriyetlerine örnek teşkil etmesini
istememektedir. Rus dış politikası bu doğrultuda oluşturulmaktadır. Bu nedenle,
Güney Kafkasya bölgesinde kendi yarattığı siyasi ve etnik tırmandırmaları bahane
ederek, mevcut uluslararası antlaşmaların hilafına, Güney Kafkasya bölgesine
yeniden Rus güçlerini yığmaya çalışmakta olduğu bilinmektedir. Ermenistan’da Rus
askeri üslerinin mevcudiyeti ve bu üslerin baskı sonucu, Gürcistan tarafından da
kabulü58 Türkiye’yi oldukça rahatsız etmiştir.
Rusya, bu üslerin kabullenmeleri için Gürcistan ve Azerbaycan’da bir iç savaş
başlatmış, sonunda devlet liderlerini, ülkelerini Bağımsız Devletler Topluluğu
BDT’na üye yapmak zorunda bırakmıştır. Dönemin Gürcistan Devlet Başkanı
Eduard Şevardnadze’nin, Kasım 1993’te, “Abhazya düştükten sonra, istemediğim
halde, BDT’ye katılmak tek seçenekti” açıklaması, Rusya’nın bölgedeki dengeleri
kendi lehine ne kadar çok zorladığının da somut bir kanıtıdır.59
Rusya; Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’da üs istediğini, bu üç ülkede Rus
askeri bulunduracaklarını ve Gürcistan’daki birliklerinin ise Türkiye sınırında
olmasını istediğini / olacağını belirtmiştir. Rusya bu suretle, hukuk dışı bir şekilde,
Đran ve Türkiye ile yeniden, eskiden olduğu gibi sınır haline gelmiş olacaktır.
Güdülen birinci amaç; Orta Asya kapılarını kontrol etmek, Türkiye’ye kapatmak ve
başta Türkiye olmak üzere Đran’ı baskı altında tutmaktır. Rusya; Kafkasya ve Orta
Asya Cumhuriyetlerini artan bir şekilde baskı altına almakta ve kendine bağlayarak,
dışarıya karşı kapatmak istemektedir. Bu bağlamda; Rusya Federasyonu, arka
58
59
Strateji, Türkiye ve Komşuları”, Derleyen:Faruk Söylemezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi,
Der Yay., Đstanbul, 1994, s.152.; YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.73.
Rusya, bu konuda, Azerbaycan’a baskı yapmakta, Azerbaycan ise buna kesinlikle karşı
çıkmaktadır.
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.236.
73
bahçesi olarak gördüğü Transkafkasya’da, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel
açılardan hegemonyasını devam ettirmek istemektedir. Yakın çevresine; Türkiye,
Đran gibi bölge ülkelerinin ve ABD, AB ve Çin gibi küresel aktörlerin hiçbir surette
müdahale etmesini istememektedir.60
Bölgede eski nüfuzunu kazanmaya çalışan Rusya, bir taraftan, “yakın Çevre”61
politikası ile eski Sovyet toprakları üzerindeki iddialarını ortaya koyarken, diğer
taraftan bölgedeki etnik çatışmaları, bölgeye yeniden yerleşmekte bir araç olarak
kullanmak istemektedir. Rusya, Batıyla bütünleşme çabasında olan ve kendine göre
Gürcistan ve Azerbaycan’ın bu sadakatsizliğini, Abhazya, Dağlık Karabağ ve Güney
Osetya’daki ayrılıkçı güçlere destek vererek, cezalandırmayı başarmıştır.62
Transkafkasya’da, Gürcistan ve Ermenistan üzerinde hakimiyetini artıran Moskova,
bilhassa Gürcistan’da, Abhazya ve Güney Osetya etnik ihtilaflarını ustaca kullanmak
suretiyle,
Tiflis’e
baskı
yapabilmekte
ve
bölgedeki
askeri
varlığını
koruyabilmektedir. Aynı şekilde, Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle ve Türkiye’ye
karşı sınır güvenliğini korumak gerekçesiyle, Ermenistan’daki askeri mevcudiyetini
sürdürmeyi başaran Moskova’nın, Kafkasya’daki nüfuzunu yeniden tesis ettiği
görülmektedir.
Kafkasların dağlık coğrafi yapısı, bölgede çok az alternatif yolun ve ulaşım
ağının bulunmasına imkan sağlamaktadır. Kafkas sıradağları, Kuzey Kafkasya ile
Transkafkasya’yı, dolayısıyla Rusya Federasyonu ile Gürcistan ve Azerbaycan’ı
birbirinden ayırırken, birbiriyle ilişkili bölgeler arasında, doğrudan ulaşıma imkan
vermemektedir. Örneğin birbirine komşu olan, Gürcistan’a bağlı Abhazya Özerk
Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu’na bağlı, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti
60
61
62
Rusya Federasyonu’nun, BDT Barış Gücü çerçevesinde, Güney Osetya ve Abhazya’da askerleri
bulunmaktadır. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’daki çatışma alanlarına, kendisi dışında hiçbir
devlet veya uluslararası örgütün barış gücü kapsamında, asker göndermesini istememektedir.
Yakın Çevre: Rusya Federasyonu dış politikasında eski SSCB cumhuriyetlerini ifade etmek için
kullanılan ve Rusya Federasyonu için tarihi, güvenlik ve ekonomik açıdan ayrıcalıklı ve önemli
olmaları nedeniyle, bu cumhuriyetleri diğer devletlerden ayıran önemli bir kavramdır.
Alexander
Rondalı,
“Küreselleşmenin
Kafkasya’nın
Güvenlik
Stratejilerine
Yansımaları”,Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu, Đstanbul, 29-30 Mayıs
2003, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2003, s.215.
74
arasında doğrudan ulaşımı sağlayacak bir karayolu bulunmamaktadır. Kuzey
Kafkasya’dan Transkafkasya’ya, sıradağların üzerinden aşarak geçebilen, iki
karayolundan biri, Kuzey Osetya’dan Güney Osetya’ya ulaşımı sağlayan, “Daryal
Geçidi”dir. Bu yol, Rusya Federasyonu’ndan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e ulaşımı
sağlamaktadır. Tarihte en çok kullanılan ve askeri amaçla kullanıldığından dolayı
diğer adı askeri yoldur. Dağıstan’dan Azerbaycan’a ulaşımı sağlayan, “Derbend
Geçidi” ile de Rusya ve Kuzey Kafkasya’dan Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye
ulaşmak mümkündür.63
Karadeniz kıyısında, Rus nüfusunun çoğunlukta olduğu; Krasnador, Rostov ve
Stavropol bölgelerinde istikrarlı yapının korunması, Rusya’nın menfaatleri açısından
önem taşımaktadır. Rusya’nın Transkafkasya politikası, Rusların tarihi Güney
politikasının en önemli uzantısıdır.64 Bununla birlikte, Kafkasya bölgesinde, DoğuBatı (dikey) eksenini oluşturan; ABD-Türkiye-Gürcistan ve Azerbaycan bölgesi,
Kuzey-Güney (yatay) eksenini oluşturan; Rusya Federasyonu-Ermenistan-Đran
bölgesi
çatışmaktadır.
Oluşturulan,
Moskova-Erivan-Tahran
ekseni
Rusya
Federasyonu’nun elindeki tek seçenek gibi görünmekte; bu sayede; Kafkaslar
üzerinden, Đran vasıtasıyla, Basra Körfezi ve Rusya Federasyonu’na ulaşabilecektir.65
Rusya’nın geçmişte olduğu gibi, değişmeyen Kafkasya politikası ve askeri
stratejisi; Güneye Ortadoğu ülkelerine ve Đslam aleminin en hassas bölgesine,
Akdeniz ve Basra Körfezi ve Rusya Federasyonu’na karşı sıçrama tahtası vazifesi
gören Güney Kafkasya’nın, en kritik bölgesini elde bulundurmaya özen
göstermektedir.
63
64
65
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.18
Sıcak denizlere inmek, tüm Rus imparatorlarının hayali olmuştur. Çok geniş çoğrafyaya sahip
olan Rus Đmparatorluğu ve sonrasında SSCB, büyük bir kara gücü olmuş, ancak tam anlamıyla bir
deniz gücü olamamıştır. Dugin, SSCB’nin çöküşünde, ekonomik ve ideolojik sebeplerden çok
jeopolitik faktörlerinetkisi olduğunu belirtmektedir. Ona göre, SSCB’nin çöküşü kara gücünün,
deniz gücü karşısında, topyekün yenilgisi sonucu gerçekleşmiştir. Aleksander DUGIN, Rus
Jeopolitiği:Avrasyacı Yaklaşım, Çeviren.:Vügar IMANOV, Küre Yay., Đstanbul, 2003, s.293.
SSCB döneminde de Moskova’nın Güney politikasında, en önemli partneri Đran olmuştur. Her iki
devletin de Batıyı ve özellikle ABD’yi bölge dışında tutma çabaları, bu ortaklığı derinleştiren en
önemli unsurdur. Nazmi Gül ve Gökçen Ekici, “Azerbaycan ve Türkiye ile Bitmeyen Kan Davası
Ekseninde Ermenistan’ın Dış Politikası”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1, 2001, s.370.
75
Rusya yönünden, Transkafkasya’yı önemli kılan diğer bir husus ise, Güney
yönünden güvenliğinin sağlanmasıdır. Rusya kendine tarih boyunca rakip olan ve
tehdit oluşturan Đran ve Türkiye ile arasında Transkafkasya’yı, tampon bir bölge
(güvenlik
koridoru)
olarak
görmektedir.
Rusya
Federasyonu’nun,
Transkafkasya’daki çatışmaların kendi topraklarına sıçrayıp, bütünlüğünü tehdit
etmesi için yeterli nedenler vardır. Bu bölgedeki sorunlu alanların ikisi Rusya
Federasyonu ile sınırdaştır. Güney Osetya ve Abhazya, Gürcistan’a bağlı özerk bölge
ve
cumhuriyet
olmalarına
rağmen,
Rusya
Federasyonu’na
dahil
olmak
istemektedirler. Ayrıca, Kuzey Kafkasya halkları, bu sorunlu bölgeler ile iç içedir.
Nitekim, Çeçenistan, “Federasyon Antlaşması”nı imzalamayarak, bağımsızlığını ilan
etmiştir. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’da oluşan bu sorunlar yumağının,
Kuzeyi etkilemesi gibi istenmeyen bir durumun, zincirleme reaksiyon ile tüm bölgeyi
sarmasından endişelenmektedir. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’da sınırlar ve
sorunlar açısından, statükonun devamından yana bir politika izlemektedir. Yani bir
anlamda, istikrarlı istikrarsızlığı korumak istemektedir.66
Bugün Rusya’nın izlediği dış politika; Soğuk Savaş şartlarının, sert ve uzlaşmaz
karakteristiğini taşımasa bile, temel hedefleri itibarıyla, Sovyetler Birliğinin eski
politikasından izler taşımaktadır. Bu çerçevede, Rus dış politikası iki önemli ilkeyi
temel almaktadır. Bunlar67 Eski Varşova paktı üyelerinin, NATO’ya üyeliğini
engellemek veya en azından tarafsızlığını sağlamaktır.
Rusya Federasyonu, “Yakın Çevre” politikası ile, Barış Gücü kuvvetleri
(Abhazya ve Güney Osetya’da olduğu gibi) oluşturarak, eski Sovyetler Birliği
toprakları üzerinde yer alan uzlaşmazlıklara bizzat müdahale etmektedir. Rusya
içinde bulunduğu ekonomik yapıyı düzelttiği ölçüde, ”yakın çevre“deki çıkarlarını
koruma eğilimi artacak, ekonomik ve siyasi yolları kullanarak, bir şekilde, Kafkasya
da bağımsızlığını kazanmış devletleri kendisine bağımlı hale getirmeye çaba
gösterecektir.
66
67
TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya…,s.192.
Akif Kemik,”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl:36, Sayı:196,
Đstanbul, Temmuz 2000, s.161.
76
Bu çerçevede, Rusya’nın “Yakın Çevre” politikası oluşturma gerekçeleri şunlar
olabilir:
1) Avrasya jeopolitiğini, askeri ve siyasi anlamda kontrolü altında bulundurmak
ve gerektiğinde, kendi yayılma alanları ile savunma saha derinliğini saklı
tutmak,
2) Çevresinde gelişerek, kendi siyasi ve ülkesel bütünlüğünü bozacak, etkin ve
dini akımların etkisini kırmak,
3) Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde kalan Rus azınlığın, hak ve çıkarlarını
korumak,
4) Tarım
kaynaklı
hammadde
ihtiyacının
karşılanmasında,
devamlılığı
sağlamak,
5) Sanayi ve ekonominin, temel girdisi olan, petrol ve doğalgaz rezervleri ile
bunların çıkartılma, taşıma ve pazarlanmasında mutlak anlamda kontrol
sağlamaktır.
Bu değerlendirmeler doğrultusunda; Rusya’nın Güney Kafkasya politikası:
1) Kafkaslar, buna bağlı olarak Avrasya’yı çıkarları doğrultusunda kontrol
etmek ve ABD aleyhinde kullanmak,
2) ABD’nin kendine stratejik ortak olarak seçebileceği ülkeler ile işbirliği
yapmasını engellemek,
3) Kaybettiği değerleri, belirli bir zaman sonra, tekrar kazanmak ve eskisine
nazaran daha büyük bir siyasi, ekonomik ve askeri güce sahip olarak,
ABD’nin karşısında yerini almak,
4) Ermenistan ile stratejik ortaklığını pekiştirmek, Gürcistan’daki etnik
problemleri koz olarak kullanarak, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit
etmek ve Azerbaycan’ın Hazar Havzasındaki enerji kaynakları ve
terminallerini kontrol altına almak maksadıyla, Dağlık Karabağ çözümü için
Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı koz olarak kullanmaktır.
Güney Kafkasya’da, istikrarın sağlanması için Rusya Federasyonu’na karşı ya da
onun bölgedeki etkinliğini azaltmaya yönelik, ortaya çıkması muhtemel bir
77
bloklaşma, Rusya’nın bölge ile doğrudan bağlantılı ekonomik, siyasi çıkarlarını ve
büyük olasılıkla da toprak bütünlüğünü tehdit edecektir. Bu sebeple, Rusya
bölgedeki,
“dondurulmuş
istikrarsızlık”
durumundan
yararlanarak,
Transkafkasya’daki devletlerin ekonomik kalkınmalarını ve bağımsızlıklarını kontrol
altına almak, Güney Kafkasya ve Hazar Havzası’ndaki petrolü de, kendi çıkarları
doğrultusunda yönlendirmek ve bölgedeki sorunları kendi arzu ettiği bir şekilde
çözüme ulaştırmak istemektedir.68 Rusya Federasyonu’nun, bölgede kendisine karşı
oluşabilecek, herhangi bir bloklaşmayı engelleyebilmek için, “milli ve dini özellikleri
ve husumetleri istismar ederek” çeşitli provakatif uygulamalara başvurması ihtimali
yüksek görünmektedir.69
3.3.2.ABD’nin Güney Kafkasya Politikası
Soğuk Savaş sonrasında bir yandan uluslararası sistemin yeniden yapılanma
süreci
devam
ederken,
diğer
yandan
ABD
bu
süreçte
hegemonyasını
sağlamlaştırmaya, sürdürmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD, çeşitli belgelerle
kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemediğini açıklamış, bu gelişmelere
paralel olarak, ABD üstünlüğünün önemini vurgulayan “tarihin sonu”, “medeniyetler
çatışması” gibi tezler ortaya atılmıştı. Eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın ulusal
güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” tezi de
bunlardan biriydi. Brzezinski, “ilk ve tek küresel güç” ABD’nin üstünlüğünü
kaybetmesinin “küresel bir anarşiye” yol açacağını öne sürerek, Avrasya’ya egemen
olarak ABD’ye meydan okuyabilecek bir rakibin ya da bölgesel ittifakların ortaya
çıkısını önleyecek stratejiyi geliştirmeye çalışmıştır.70 Bu çerçevede, “hangi yeni
68
69
70
Ariel Cohen, “Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etütleri Dergisi, Đlkbahar 1996, s.2.
YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.72.
BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…sS. VI, 13, 31, 38, 47: Brzezinski, jeopolitik
kuramlardan hareketle, üstünlüğünü sürdürmek isteyen ABD’ye yol gösteriyordu. Jeopolitiğin
kurucusu sayılan Halford J. Mackinder, dünyaya hakim olmak için su formülü geliştirmişti: Doğu
Avrupa’ya hakim olan Merkez Bölgeyi (heartland) denetler. Merkez Bölgeye hakim olan Dünya
Adasına, Dünya Adasına hakim olan da dünyaya hakim olur. Halford J. Mackinder, “The Round
World and the Winning of the Peace”, Foreign Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1943, sS. 595-605.;
Jeopolitik kuramlar için bkz.: ERHAN, “Jeopolitik Kuramlar…, s. 562; Đsmail Hakkı Đşcan,
78
Avrasya koalisyonları olasıdır, hangileri ABD çıkarları için en tehlikeli olabilir ve
bunların önüne geçmek için ne yapılabilir?” sorusuna yanıt arayan Brzezinski’ye
göre, “Amerikan hegemonyasına içerleyen” Rusya Federasyonu ve Çin’in Đran’la
“anti-hegemonyacı” koalisyonu en tehlikeli senaryoydu.71 Dolayısıyla, Avrupa
devletlerinden Japonya’ya uzanan, dünya nüfusunun yüzde 75’ini, dünya GSMH’nın
yüzde 60’ını ve bilinen enerji kaynaklarının yüzde 75’ini kapsayan Avrasya’yı,
hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD için önemli kılan, bu özelliklerinin yanı sıra,
kendisine meydan okuyabilecek potansiyel rakipleri barındırmasıdır. Denetimi ele
geçirmeye çalışan, bu nedenle de bölge ülkelerinin aralarında işbirliği yapmalarına
karşı
olan
ABD,
hegemonyasını
sarsacak
bölgesel
ittifakları
önlemeye
çalışmaktadır.72
SSCB ve Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından ABD, Doğu Avrupa,
Balkanlar, Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da ortaya çıkan “boşluklar”ı
doldurmak için harekete geçti. Bu bağlamda özellikle, dünya petrol ve doğalgaz
rezervlerinin ağırlıklı olarak yer aldığı Rusya Federasyonu ve Hazar Havzası bölgesi
ABD için önemliydi. Doğal kaynakları kontrol edildiği takdirde bir küresel güç
üretebilecek
herhangi
engellenmeliydi.
73
bir
bölgede
düşman
bir
gücün
egemen
olması
Dolayısıyla, bölgesel güçler Rusya Federasyonu, Türkiye ve
Đran’la çevrili “Avrasya’nın kalbi” Güney Kafkasya,74 gerek Hazar bölgesi enerji
kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması gerekse Orta Asya ve Orta Doğu’ya
71
72
73
74
“Uluslararası Đlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası
Đlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004, ss. 47-79.
BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…ss. 23, 47 ve 53.: Konuya başka bir açıdan
yaklaşmakla birlikte, bölge devletlerinin aralarında işbirliği yapmalarını ABD çıkarları açısından
“tehlikeli” olarak nitelendiren bir başka isim de, ABD’nin eski BM Büyükelçisi Richard
Holbrooke’dur. Holbrooke 16 Şubat 2005’te Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında
(bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacak olan) Rusya Federasyonu-Türkiye
yakınlaşmasının ABD için “tehlikeli” olduğunu belirtmişti: Cumhuriyet, 17. 02. 2005; ZABCI,
Sömürge Tipi Demokrasi ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi,... s. 242.
BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…s. 32; Vassilis K. Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu,
Kafkasya, Çev. Ali Çakıroğlu, Đstanbul, Aykırı Yay., ss. 28, 42,154; MANĐSALI, Yeni Dünya
Düzeninde Batı ve Türkiye,... s. 155; Yasar Hacısalihoğlu, “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve
Türkiye, Sorunlar, Đlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, Bağlam Yay. Đstanbul ss.
297–300.
YILDIZOĞLU, “Al Birini Vur Ötekine...”, Cumhuriyet Strateji, 20. 09. 2004.
MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, s. 149; Klare, “The New Geopolitics”,
ss. 54, 55.
79
yakınlığı açısından sahip olduğu stratejik konumuyla, hegemonyasını sürdürmeyi
amaçlayan ABD için önemlidir. “Uluslararası sistemin hızlı değişim geçirdiği bu
dönemde ABD bu boşluğu doldurabilmek, olası rakiplerinin bu yeni bağımsızlığını
kazanan ülkeleri denetimleri altına almasını önlemek ya da kendisi de etkili
olabilmek için hızla harekete geçme ihtiyacını hissetmiştir.75 Küresel ya da bölgesel
rakipler istemeyen ABD, ekonomik, stratejik açıdan çekici olan Güney Kafkasya’da,
Đran’ın ve Rusya Federasyonu’nun etkinlik kurmasına karşıdır. Dolayısıyla, ABD’nin
bölgedeki temel hedefi Rusya Federasyonu’nu kontrol altına almaktır; çünkü Rusya
Federasyonu’nun
bölgede
etkinlik
kurması,
“uluslararası
sistemde
ABD
hegemonyasının sağlamlaştırılması önündeki engellerin sayısının artmasına” neden
olacaktır.76
SSCB’nin dağılmasının ardından ABD, nükleer gücüyle önemli bir ülke olan
Rusya Federasyonu’nun uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini destekliyor,
Çin ve Hindistan’la ittifak oluşturmasına karsı çıktığı, Batı sistemi içinde yer
almasını istediği bu ülkenin “kışkırtılmaması” için bölgede “Önce Rusya”
stratejisini
izliyordu.77
Bununla
birlikte
ABD,
bölge
ülkelerinin
Rusya
Federasyonu’dan bağımsızlığını da destekliyordu. Öte yandan, zaman içerisinde
Güney Kafkasya’nın çekiciliğine daha fazla kapılmaya başlayan ABD, tutumunu
değiştirdi. Bunda, Hazar havzasının enerji kaynakları açısından sahip olduğu
potansiyelin yanı sıra, 1993’te Rusya Federasyonu’nun “yakın çevre”sini “yaşamsal
çıkar alanı” ilan etmesi rol oynamıştı. Dönemin BM Temsilcisi Madeleine
Albright’ın Eylül 1994’te Bakü ziyareti sırasında yaptığı, “ABD Rusya
Federasyonu’nun Kafkaslarda özel rolü olduğunu kabul edemez” açıklamasıyla78,
bölgenin ABD’nin “ilgi alanı” olduğunu dünyaya duyurmuştur.79 Böylece, bölgeye
ilgisi
75
76
77
78
79
giderek
artan
ABD,
Birinci
Çeçenya
Savaşı’nın
ardından
Rusya
UZGEL, Beş Deniz Havzasında Türkiye,....s. 221.
GÜRSES, Kafkasya’da Uluslararası Rekabet,... s. 252.
Đlker Aktükün, “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler
ve Dünya, Ankara, Ümit, 2004, s.258; UZGEL, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış
Politikası, s. 248; GÜNEY, Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası…, s. 359;
OGAN -AĞACAN, Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan…s. 25.
NASSĐBLĐ, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”,... s. 117.
YILDIZOĞLU, Al Birini Vur Ötekine..., s. 38
80
Federasyonu’nun askeri açıdan zayıflığının ortaya çıkmasıyla 1996’da Kafkaslar ve
Hazar bölgesini kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti.80
Soğuk Savaşın ardından uluslararası kapitalist sisteme eklemlenen ve zamanla
ABD’nin ilgi alanına giren Güney Kafkasya’da ABD, 1990’da Rusya Federasyonu
Savaşı sırasında dönemin ABD başkanı George Bush’un ilan ettiği, “yeni dünya
düzeni”nin üç temel taşının “demokrasi, serbest Pazar ekonomisi ve insan
hakları”nın gelişmesini desteklemektedir. ABD’nin bu konuya verdiği önem ilk kez,
dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın 12 Aralık 1991’de Princeton
Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada dile getirildi81. 1991 sonunda eski Sovyet
cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan ABD, güvenlik, demokrasi, sınır ve insan
hakları politikalarına bağlı kalacağı güvencesini veren ülkelerle diplomatik ilişki
kuracağını belirtti. ABD, Güney Kafkas devletlerinden ilk olarak Ermenistan’la,
ardından da Nisan 1992’de, bu “güvence”yi veren Azerbaycan ve Gürcistan’la
diplomatik ilişkiler kurdu. Yeni bağımsız devletlerle diplomatik işbirliğinin yanı sıra
bu devletlere askeri, güvenlik ve siyasi desteği içeren “Đpek Yolu” stratejisi,
ABD’nin Avrasya’da ekonomik ve stratejik çıkarlarının teminat altına alınması
açısından önemliydi. Böyle bir strateji, Kafkasya ve Orta Asya devletlerinin genelde
“Batı yanlısı”, özelde “Amerikan yanlısı” olmalarına “yardımcı” olacaktı. Bu
çerçevede, Temmuz 1999’da ABD Kongresi’nden geçen “Đpek Yolu Strateji Yasası”,
bölgede insan haklarına saygı ile demokrasi ve serbest Pazar ekonomisinin
gelişmesinin önemine işaret ediyordu. Bu yasayla, tarihi Đpek Yolu’nun Orta Asya ve
Kafkasya devletlerinden geçtiği günümüzde, Đpek yolu üzerindeki halkların tarihi
ilişkilerini ve ekonomik bağlarını tekrar tesis etmelerinin, hem egemenliklerinin
teminat altına alınması, hem de demokratik ve Pazar reformlarının başarısı açısından
önemi vurgulandı. Ayrıca “güneyden, kuzeyden ve doğudan”82 gelen siyasi ve
80
81
82
TELLAL, Güney Kafkasya Devletlerinin…, s. 100
Baker bu konuşmasında, ABD’nin eski Sovyet cumhuriyetlerine gerek “Soğuk Savaş döneminin
askeri mirasının denetim ve imhasında”, gerekse “totalitarizm harabeleri üzerinde siyasal
çoğulculuğa dayanan rejimler kurma” ve “serbest piyasa ekonomisine geçis”te yardımcı olması
gerektiğinin altını çizdi: CAFERSOY, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası…, s. 134 –
136.
Đran, Rusya Federasyonu ve Çin kastedilmektedir.
81
ekonomik baskılara maruz kalan bölgede, istikrarın Güney Kafkasya, Orta Asya
ülkeleri ve Batı arasında siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin gelişmesiyle
sağlanacağı belirtildi. Pazar ekonomileri ve demokratik sistemlerin bölge ülkelerinde
gelişmesinin uluslararası özel sektör yatırımcılarının bölgeye girişlerini tevsik
edeceği vurgulandı. Ayrıca bu yasaya göre, ABD dış politikası ve uluslararası
yardımları, bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasal bağımsızlıkları kadar, bölgede
demokrasi inşası, serbest Pazar politikaları, insan hakları ve bölgesel ekonomik
bütünleşmeyi desteklemeliydi.83
Güney Kafkasya devletlerinin demokrasiye ve serbest Pazar ekonomisine
geçmesini isteyen ABD’nin, bölgeye yönelik hedeflerinin gerçekleşmesinde
kullandığı önemli bir araç yardım programları oldu. Zaman içerisinde Amerikan
yardımları, ABD’nin bölgeye artan ilgisine paralel olarak yoğunlaştı ve bölgenin
ABD’nin “yaşamsal çıkar alanı” ilan edilmesinin ardından, Mayıs 1997’de dönemin
ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, “stratejik konumdaki enerji zengini Orta
Asya ve Kafkasya demokrasilerine yapılacak yardımın, ABD’nin ulusal çıkarına”
olduğunu belirtti.84
Bölge ülkelerine doğrudan yapılan Amerikan yardımları, Özgürlüğü Destekleme
Yasası kapsamında ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve ABD Tarım Bakanlığı,
Dışişleri Bakanlığı gibi çeşitli bakanlık ve ajanslarıyla yapılmaktadır. Eski Sovyet
cumhuriyetlerinin
(Rusya,
Ermenistan,
Gürcistan,
Kazakistan,
Kırgızistan,
Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Beyaz Rusya, Moldova ve Ukrayna) insani
yardım ihtiyaçları için ve bölgede demokrasi, serbest Pazar ekonomisine geçiş,
ticaret ve yatırımın gelişmesi için dört yüz altmış milyon dolar yardımı öngören
83
84
NICHOL,“Transcaucasus Newly Independent States...”, s. 131; Çağrı Erhan, “ABD’nin Orta
Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası Đlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, ss.
133, 134; COHEN, “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road”,
24 Haziran 1997, http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm,01. 02. 2005;
“Silk Road Strategy Act of 1999”, http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html, 11.
02. 2005.
ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…”, s. 136; Robin Bhatty ve Rachel Bronson, “NATO’s Mixed
Signals in the Caucasus and Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000, s. 134;
Elizabeth
Jones,
“U.S.
Foreign
Assistance
Programs”,
http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm, 05. 10. 2005.
82
Özgürlüğü Destekleme Yasası, 24 Ekim 1992’de ABD Kongresi tarafından
onaylandı.85 Bu yasayla ABD, eski Sovyet coğrafyasında demokratikleşme, Pazar
reformu, hukuksal reformlar, sağlık ve barınma alanlarında programlar teşvik
etmektedir.86
Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın kapsamına girmeyen, ABD Savunma
Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı yardımları; USDA’nın gıda
yardımları; Dışişleri Bakanlığı’nın Đhracat Kontrolü ve ilgili Sınır Güvenliği, Dış
Askeri Finansman, Uluslararası Bilgi Programları, Uluslararası Askeri Eğitim ve
Yetiştirme yardımları gibi yardımlar da bulunmaktadır. Bölge ülkelerine doğrudan
yapılan yardımların yanı sıra, bölgede yatırım yapacak Amerikan şirketlerini teşvik
etmek amacıyla, USDA satış ve hibeleri, USAID kredileri, ABD Đhracat-Đthalat
Bankası kredileri, Deniz Ötesi Özel Yatırım Şirketi kredileri bulunmaktadır. Ayrıca,
Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Avrupa Yeniden Yapılanma ve Gelişme
Bankası tarafından da eski Sovyet cumhuriyetlerine krediler sağlanmaktadır.87
ABD’nin Güney Kafkasya devletlerine yönelik yardım programları, genel olarak
dört başlıkta toplanmaktadır; demokrasi, ekonomik reform, güvenlik ve hukuk
reformu ve insani yardım. Bölge devletlerine yönelik demokrasi programı; seçim
sürecinin iyileştirilmesini, yerel yönetimleri güçlendirmeyi, hukukun üstünlüğü
ilkesi, bağımsız medya ve sivil toplumu desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda,
85
86
87
Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın Azerbaycan’a yardım yapılmasını engelleyen 907. bölümü,
zamanla askıya alındı.
ERHAN, “ABD’nin Orta Asya …s. 137; Bhatty ve Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the
Caucasus and Central Asia”, ss. 133, 134; NICHOL “Transcaucasus Newly Independent
States...”; CAFERSOY, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, s. 144; “U.S. Government
Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya
Federasyonuormance Measures – Azerbaijan”, http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm, 30.
09. 2005; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country
Assessments
and
PeRusya
Federasyonuormance
Measures
–
Georgia”,
http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm,30. 09. 2005; “U.S. Government Assistance to and
Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya Federasyonuormance
Measures – Armenia”, http://www.state.gov/p/rls/rpt/37649.htm, 30. 09. 2005; ve “Background
Note: Armenia”, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm,05. 10. 2005.
ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…s. 138
83
Avrasya Vakfı
yönetilen
88
ile Bakü, Tiflis ve Erivan’daki ABD büyükelçilikleri tarafından
programlar,
hükümet-dışı
örgütlerin
bölgeye
yerleşmesini
desteklemektedir. Ayrıca, Ulusal Demokratik Enstitü, Uluslararası Cumhuriyetçi
Enstitü, Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı, Demokrasi için Ulusal Vakıf, diğer
geçiş ülkelerinde olduğu gibi, Kafkas devletlerinde de “özgür ve adil seçimlerin
yapılmasına yardımcı” olmaktadırlar.89
Öte yandan, bu vakıf ve kuruluşlar aracılığıyla bölgede etkinliğini arttırmayı,
denetimi elinde tutmayı amaçlayan ABD’nin “demokrasi” söylemi; gerçekte, ABD
yanlısı liderlerin iktidarda olması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, başta CIA
bağlantılı NED ve Quantum Fonu Grubu’nun baş yatırım danışmanı olan Soros Fund
Management başkanı, spekülatör George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü, özellikle
eski Sovyet coğrafyasında “demokratikleşme” faaliyetlerine destek sağlamaktadırlar.
ABD kaynaklı bu vakıf ve kuruluşlar; gerek Hazar havzası kaynaklarının uluslararası
pazarlara ulaştırılması, gerekse de Rusya Federasyonu ve Đran arasındaki konumuyla
ekonomik/stratejik açıdan önemli bir ülke olan Gürcistan’ın, 2003’te başlayan
“Kadife Devrim” ya da “Gül Devrimi” olarak adlandırılan “demokratikleşme”
sürecinde önemli rol oynadılar. ABD’nin Gürcistan’ın demokrasiye geçişinde
“muazzam bir ilerleme” olarak tanımladığı “Gül Devrimi” için; ABD büyükelçisi
Richard Miles’ın yanı sıra Freedom House, Uluslararası Demokrasi Enstitüsü ve
Soros Vakfı “alt yapı” çalışması gerçekleştirdi. Muhalefeti desteklemek amacıyla
özel Rustavi-2 Televizyonu ve gençlik örgütü Kmara (Yeter) Soros Vakfı tarafından
finanse edildi. Ayrıca, Kasım 2003’teki seçimlere hile karıştırıldığını öne süren
vakfın, Soros’un sözleriyle “değişime katkısı; halkın hükümetin açıkladığı sonuçlara
88
89
Parasal desteğini ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan (USAID) alan ve yeni bağımsızlığını
kazanan devletlerde bürolar açan Avrasya Vakfı, bölge ülkelerinin “demokrasiye” geçişlerinde
merkezi bir rol üstlenmiştir. Bkz. Mustafa Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük Đşgal”,
Cumhuriyet Strateji, 08. 10. 05.
Jones, “U.S Foreign Assistance Programs”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”,
http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29486.htm,05. 10. 2005; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal
Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35989.htm, 10. 09. 2005; “U.S. Assistance to
Armenia-Fiscal Year 2003”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29484.htm, 05. 10. 2005; “U.S.
Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35976.htm, 05. 10.
2005;
“U.S
Assistance
to
Azerbaijan
–
Fiscal
Year
2002”,
http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/11028.htm, 10. 09. 2005; ve “U.S. Assistance to Azerbaijan –
Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35986.htm, 05. 10. 2005.
84
değil, vakfınkine güvenmesi” oldu.90 Sürecin sonunda, ABD’de eğitim gören
muhalefet lideri Mikhail Saakasvili, Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçildi.
Saakasvili gibi, aralarında Başbakan Zhvania ve Dışişleri, Savunma, Tarım,
Ekonomi, Đçişleri, Adalet bakanlarının da bulunduğu, bakanlar kurulunun on dört
üyesi, ABD’nin değişim programlarına katılmışlardı. Sonuç olarak, “Kadife Devrim”
ABD nüfuzunun Rusya Federasyonu sınırlarına taşınması ve böylece ABD’nin
Rusya Federasyonu’nu çevreleyerek bölgede etkinliğini arttırmasına yol açtı.91 Mayıs
2005’te Gürcistan’ı ziyaret eden ABD başkanı Bush “devrimler”in süreceği mesajını
verdi.92
ABD, etkinliğini arttırmak amacıyla “açık toplumlar”ın yanı sıra “açık pazarlar”ı
desteklemekte, özellikle enerji kaynakları açısından çekici bölgelerde, serbest pazara
dayalı, yabancı sermayeye açık ekonomilerin gelişmesine önem vermektedir. Bu
çerçevede ABD, Güney Kafkasya’ya Amerikalı yatırımcıların güvenli biçimde
girmeleri için ekonomik liberalleşme programlarını teşvik etmektedir. ABD’nin
Pazar reformu programları; tarımda ve diğer hedef alanlarda özel küçük ve orta
girişimlerin gelişmesine odaklanmaktadır. Ayrıca, bankacılık idaresi, vergi ve borç
reformu,
toprağın
özelleştirilmesiyle
özel
yatırımın
geliştirilmesi
de
hedeflenmektedir. OPIC, Ticaret ve Kalkınma Ajansı ve Eximbank aracılığıyla
Azerbaycan’a yönelik Amerikan ihracatı ve yatırımı desteklenmektedir. USDA’nın
başlattığı pazarlama yardım programı da Gürcistan ve Ermenistan’da tarım sektörüne
yardım etmektedir.93
90
91
92
93
Milliyet, 12. 05. 2005.
Türkkaya Ataöv, “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet Strateji, 04. 01. 2005; “U.S. Government
Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia – Georgia”; Jones, “U.S. Foreign
Assistance Programs”; Cumhuriyet Strateji, 30. 03. 2005; Aynur Mayemerova, “Soros ve
Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005, ss. 9, 10; ve
Ahat Andican, “Sovyet Sonrası Cografyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı
41, 11. 04. 2005, ss. 10, 11.
Bush, Gürcistan’ı “özgürlük feneri” ilan ederek, eski Sovyet cumhuriyetlerine “devrim
yapmaları” çagrısında bulundu. Bush: “Ama Irak’ta pembe devrim, Ukrayna’da turuncu devrim
ya da Lübnan’da sedir devriminden önce Gürcistan’da gül devrimi vardı. Simdi Kafkasya’da,
Orta Asya’da ve Ortadogu’da kalpleri aynı özgürlük heyecanıyla çarpan gençler var. Özgürlük
istiyorlar ve özgür olacaklar!” Milliyet, 11. 05. 2005.
ÇULHA ZABCI, “Sömürge Tipi “Demokrasi ve Genişletilmis Ortadogu Projesi”,... s. 232; Atilla
Sandıklı, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Stratejisi”, Stratejik
Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004, ss. 6, 7; “U.S Asistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”; “U.S.
85
Bölge ülkelerine yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde, FMF ve IMET
programları; profesyonel askeri eğitime ve Đngilizce eğitime odaklanmaktadır. ABD
Savunma Bakanlığı’nın CTR programı ve Dışişleri Bakanlığı’nın EXBS programı,
bölge devletlerine uyuşturucunun
ve kitle imha silahlarının
yayılmasının
önlenmesinde yardımcı olmayı, bölge ülkelerinin “sınırlarını koruma yeteneklerini”
güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, ABD’nin güvenlik konusunda bölgeye
desteği bunlarla sınırlı değildir. 11 Eylül sonrasında El Kaide ile bağlantılı oldukları
öne sürülen Çeçen militanlarla mücadele gerekçesiyle ABD, Gürcistan’ın Pankisi
bölgesine asker göndermiş, böylece Rusya Federasyonu’nun bu bölgeye yönelik
olası operasyonunu engellemiştir.94
ABD’nin bölgeye yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde ayrıca, Hazar Bölgesi
Güvenlik Girişimi’nden de söz edilebilir. ABD Savunma Bakanı Donald
Rumsfeld’in Nisan 2005’teki Azerbaycan ziyareti sırasında yeniden gündeme gelen,
ortak hava savunması, denizin kontrolü, sınır güvenliğinin arttırılması gibi tedbirleri
içeren, merkezi Bakü’de olacak bu projeyle ABD bölgedeki askeri varlığını
pekiştirmeyi amaçlamaktadır. BTC hattının güvenliğini “garantiye almak”, “Hazar
Muhafızları”nın temel hedefi olacaktır. Ayrıca, Azerbaycan’ın terörizm, uyuşturucu
ve silah ticareti ile mücadelesinde bu ülkeye yardım edilmesi öngörülmektedir.95
ABD’nin bölge ülkelerine yönelik insani yardım programı çerçevesinde USAID
ve USDA gıda yardımında bulunmaktadır. Bölge ülkelerine verilen gıda, giysi, tıbbi
malzeme yardımlarının yanı sıra, Barış Gönüllüleri’nin (Peace Corps) faaliyetleri de
bu programın kapsamında yer almaktadır. Gürcistan ve Ermenistan’da faaliyet
gösteren Barış Gönüllüleri, Azerbaycan’da 2003’te çalışmaya başlamıştır. ABD
94
95
Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”;
“U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year
2003”; ve “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”.
“U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year
2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”; KONA, “Rusya Federasyonu’nun
Kafkasya Politikası”, s. 103.
“USA
Plans
to
Expand
Military
Presence
in
Azerbaijan”,
http://www.energybulletin.net/6074.html, 16. 03. 2006; Đlyas Kamalov, Putin’in Rusyası,
Đstanbul, Kaktüs, 2004, s. 147; Cihangir Dumanlı, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 89, 13. 03. 2006, s. 6.
86
Dışişleri Bakanlığı ve CIA’in ortak çalışmasıyla oluşturulan ve 1962’de resmen
çalışmaya başlayan Barış Gönülleri, ABD’nin yakın ilişki içinde olduğu gelişmekte
olan ülkelerdeki okullarda ders veren, Đngilizce öğreten ve teknik uzmanlık
yardımları sunan gönüllü öğretmenlerdir. Öte yandan, bu görünürdeki amacın altında
ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek kuşaklar yetiştirmek, bulundukları ülkelerde
haber alma faaliyetlerinde yer almak gibi görevleri olduğu da öne sürülmektedir.96
ABD “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettiği bölgede etkinliğini arttırmak amacıyla
yardım programlarının yanı sıra Batı yanlısı oluşumlara da destek vermektedir. Bu
bağlamda ABD, eski Sovyet coğrafyasında hegemonyasını kurmak için NATO’nun
doğuya doğru genişlemesini desteklerken, Barış için Ortaklık (BĐO) projesiyle de
bölge ülkelerinin Rusya Federasyonu’na bağımlılığını azaltmayı amaçlamaktadır.97
Bölgenin Batı dünyasıyla bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adım da
NATO’yla ilişkilerinin geliştirilmesiydi. Bu amaçla ilk olarak, 1991’de Kuzey
Atlantik Đşbirliği Konseyi (KAĐK) oluşturularak, eski Sovyet cumhuriyetleriyle
işbirliği çağrısı yapıldı. 1992 Haziranında Gürcistan’ın ve Arnavutluk’un katılımıyla
Kuzey Atlantik Đşbirliği Konseyi’in üye sayısı 38’e yükseldi. ABD tarafından
önerilen, NATO’ya üye olmak isteyen devletlere bu yolu açan KAĐK’in askeri ve
güvenlik boyutu olarak ifade edilen BĐO projesi ise Ocak 1994’te geliştirildi. Rusya
Federasyonu’nun yanı sıra üç Kafkas devleti de BĐO’yu imzaladılar. 1997’ye
gelindiğinde KAĐK yerini Avrupa Atlantik Đşbirliği Konseyine bırakırken, BĐO’nun
güçlendirilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, 2004’te Đstanbul’da gerçekleştirilen NATO
zirvesinde Kafkasya’da temsilcilik açma kararı alındı.98
96
97
98
ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…, s. 137.
GÜRSES, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet…, s. 272; ZABCI, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve
Genisletilmis Ortadogu Projesi…, s. 230
UZGEL, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası,...s. 309; UZGEL, “ABD
Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Doğu ve NATO”,... s. 14; Faruk Sönmezoğlu (der.)
Uluslararası Đlişkiler Sözlüğü, 2.Baskı., Đstanbul, DER, 1996, s. 79; Bhatty ve Bronson
“NATO’s Mixed Signals...”, ss. 130 – 135; Revaz Adamia, “NATO: Caucasus in the Context of
Partnership for Peace”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999, s. 97; NATO Handbook,
Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001, ss. 67 – 80.
87
BĐO’nun yanı sıra bölgede Rusya Federasyonu etkinliğine karşı bir başka oluşum
olan GUUAM’ı destekleyen ABD, bu şekilde de Rusya Federasyonu’nu
çevrelemektedir. GUUAM, 1990’ların ikinci yarısında kurumsallaştı. 10 Ekim
1997’de Strasbourg’da Avrupa Konseyi zirvesinde Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan
ve Moldova, GUUAM’ı oluşturan bildiriyi imzaladılar. Bölgedeki çatışmaları Rusya
Federasyonu’nun kışkırttığını ileri süren bu dört devlet, bölgedeki enerji kaynaklarını
batıya ulaştıracak boru hatları üzerinde yer almalarıyla Batı (özellikle ABD) için
önemliydi. Bu girişim, 24 Nisan 1999’da Washington’da NATO’nun 50. yıl
kutlamalarına denk gelen toplantıda Özbekistan’ın katılımıyla, GUUAM adını aldı.
Bölgede Rusya Federasyonu’nun etkinliğine karşı Batı yanlısı ve ABD’yi “stratejik
ortak” olarak kabul eden bir oluşum olan GUUAM’a NATO da destek vermektedir.
Đpek
yolu projesi çerçevesinde Avrupa–Kafkasya–Asya ulaşım koridorunu
destekleyen GUUAM üyeleri ile NATO arasındaki askeri işbirliği, ABD ve BĐO
kanalıyla gelişmektedir. 13–19 Nisan 1999’da Bakü–Supsa hattının açılışıyla eş
zamanlı olarak Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan birlikleri, ilk askeri tatbikatlarını
gerçekleştirdi. Öte yandan, 2002’de Özbekistan’ın üyeliğini askıya alması ardından
da 2005’te ayrılması, bu oluşumun geleceği hakkında tartışmalara yol açtı.99
Bölgede ABD’nin desteklediği bir diğer Batı yanlısı oluşum, “renkli devrimler”in
gerçekleştiği Gürcistan ve Ukrayna’nın liderleri tarafından Aralık 2005’te açıklanan
Demokratik Seçim Topluluğu’dur. Topluluğa Gürcistan ve Ukrayna’nın yanı sıra
Batlık devletleri, Moldova, Romanya, Makedonya ve Slovenya üyedir.100
Son olarak, ABD’nin Güney Kafkasya’yı kendi “yaşamsal çıkar alanı” olarak
değerlendirmesinde Hazar havzasının yanı sıra Karadeniz’in de etkili bir rol
oynadığını belirtmek gerekir. Bulgaristan ve Romanya’da üsler oluşturan, Gürcistan
ve Ukrayna’da “renkli devrimler”le Batı, özelde de ABD yanlısı yönetimlerin iş
99
100
GUUAM, http://www.guuam.org/general/history.html, 24. 08. 2005; CORNELL, “Geopolitics
and Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, ss. 108 – 111; BÜYÜKAKINCI,
“Bağımsızlık Sürecinde Ukrayna – Rusya Đlişkileri”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna,... s.
430; AYDIN, “Kafkasya ve Orta Asya’yla Đlişkiler”,... s. 418.
UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Doğu ve NATO”, ss. 13, 14; ve Gözde
Kılıç Yasın, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05. 12. 2005, ss. 12, 13.
88
başına gelmesinde rol oynayan ABD, böylece Hazar bölgesinin yanı sıra
Karadeniz’den de Rusya Federasyonu’nu çevreleme girişimlerini sürdürmektedir.
Bütün bu gelişmeler ABD’nin, Mayıs 2002’de Rusya Federasyonu’yla birlikte
bölgede “Büyük Güç rekabetini” reddettiğini açıklasa da,101 etkinliğini arttırma
çabasının devam ettiğini göstermektedir.
3.3.3. Đran’ın Güney Kafkasya Politikası
Güney Kafkasya alt sistemi, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Đran gibi üç bölgesel
güçle çevrelenmiş bir görünüm arz etmektedir. Tarihin önemli bir kesitini, söz
konusu üç bölgesel gücün selefi olan imparatorlukların egemenliği altında geçiren
Güney Kafkasya, 1991 sonrası da bu üç ülke arasında rekabete sahne olmaya devam
etmektedir. ABD ve AB gibi bölge dışı küresel güçlerin de katıldığı bu rekabette Đran
önemli oyunculardan birisidir.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Đran, Orta Asya ve Güney Kafkasya
bölgesini kendi güvenliği açısından önemli bir yer olduğunu düşünmektedir. Bu
yüzden Güney Kafkasya’da gelişen tüm olaylarla çok yakından ilgilenmektedir.
Đran’ın bölgede kurulmuş üç Cumhuriyetten Azerbaycan’la daha çok ilgilendiğini
görüyoruz. Çünkü Azerbaycan hem dini hem de etnik olarak Đran’la çok yakındır.
Azerbaycan Cumhuriyeti Şii nüfusunun büyüklüğüne göre dünyada Đran’dan sonra
ikinci sırayı almaktadır.102 Diğer yandan Đran’da Azerbaycan’la sınır arazilerde
birçok Azerbaycan Türkünün yaşadığı bilinmektedir. Diğer Türk kavimleriyle
birlikte bu sayı otuz beş milyon civarındadır.103 Bu da Đran’da büyük bir korkuyla
karşılanmaktadır. Azerbaycan bağımsızlığını ilk tanıyan komşu devlet Türkiye olsa
da diğer yakın komşu devlet olan Đran uzun bir süre Azerbaycan’ın bağımsızlığını
101
102
103
Cumhuriyet, 25. 05. 2002. Mayıs 2002’de ABD Başkanı George Bush ve Rusya Federasyonu
Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova’da stratejik nükleer silahların azaltılması anlaşması ile
bir dizi belge imzaladılar.
NESĐPLĐ, “Azerbaycan ve Moskova Erivan Tahran Đttifakının Jeopolitik Kuşatması”, s. 63
REHĐMOĞLU, A.”Satranç Tahtasından Azerbaycan ve Farsistan”, Avrasya Dosyası,
Azerbaycan Özel, Đlkbahar 2001, Cilt 7, Sayı: 1, s. 342
89
tanımak istememiştir. Öncelikle bağımsızlığın ilan edilmesi Tahran’ı Azerbaycan’la
ilişkilerde nasıl bir tutum sergileyeceği konusunda ikileme sokmuştur.104 Đran yalnız
üç ay sonra 1991 yılının Aralık ayında Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıdı.
Azerbaycan’da oluşmuş milliyetçi ortam Đran’ın Güney Azerbaycan endişesini haklı
olarak arttırıyordu. Đran artık Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemindeki
Azerbaycan’ı kendi toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak görüyordu.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti iktidarının ardından Aliyev’le ilişkilerini sıcaklaştıran
Đran yönetimi çok geçmeden Azerbaycan’la ilişkilerini yeniden gözden geçirmek
zorunda kaldı. Çünkü 1994 yılında imzalanmış petrol anlaşmalarından ABD’nin
baskısıyla Đran uzak tutulmuş ve hiçbir pay sahibi olmamıştır. Diğer yandan
Azerbaycan’da çeşitli siyasi parti ve birlikler tarafından Güney Azerbaycan konusu
yeniden gündeme gelmiştir. Artan bu gerginliğe Hazar’ın statüsü ve Đran’a sınır
bölgedeki petrol kuyularının işletilmesi de ilave olununca durum daha da kötüleşti.
Đran uluslararası kuralları çiğneyerek savaş uçaklarıyla birkaç kez 2001 yılının
Ağustos ayında Azerbaycan’ın hava sahasını ihlal etmiştir.105 Đran’ın bu tür
hareketlerine en sert tepki Türkiye ve ABD’den gelmiştir. Diğer yandan kendi ülke
içinde yaşayan Azerbaycan Türkleri tarafından da çok sert bir dille eleştirilmiştir.
Đran, Azerbaycan’ı kendi için bir tehdit olarak algıladığı için “ Düşmanımın düşmanı
benim dostumdur” prensibini düşünerek Ermenistan’la sıkı ilişki içerisine girmiştir.
Đran’la Ermenistan arasındaki ortak hareket etme ve ortaklığın oluşumunu kısaca
şöyle özetleyebiliriz.
1) Gerek Đran’ın, gerekse de Ermenistan’ın birbirlerine hem politik hem de
ekonomik açısından dış dünyaya açılan bir kapı olarak görmesi.
2) Đki ülke arasında üzerlerinde yoğun olarak yapılan ve bir bölümü hayata
geçirilen stratejik değerdeki projelerin gerçekleştirilmesi.
3) Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşayan Dağlık Karabağ probleminde
Đran’ın tutumu.
104
105
CEFERSOY, Elçibey Dönemi…, s. 112
Samedbeyli, P.H, Kuruçim, A.Y.”Hidropolitik Boyutunda Azerbaycan – Gürcistan – Türkiye
Đlişkileri” Orun, Ankara 2002, s.70
90
4) Đran-Azerbaycan
yansıması.
arasındaki
Güney
Azerbaycan
sorununun
ilişkilere
106
Yukarıda bahsettiğimiz konular Đran’ın Ermenistan’la işbirliğini oluşturan esas
konulardır. Bunlardan sonuncusu Đran için daha önemlidir. Güney Kafkasya
bölgesinde Đran’ın Azerbaycan ve Ermenistan’la olan bütün her taraflı ilişkilerinin
olmasına rağmen, Gürcistan’la o kadar da sıkı ilişkilerde bulunmamıştır. Birkaç ticari
ilişki dışında. Đran’ın Gürcistan’la siyasi ilişkilerinin bu kadar zayıf olmasının sadece
gözle görünecek iki nedeni vardır.
1) Gürcistan’la Đran’ın Ermenistan ve Azerbaycan’dan farklı olarak sınırının
bulunmaması,
2) Đran’ın Gürcistan’ı bir Rusya etki alanı olarak görmesidir.
3.3.4. Çin’in Güney Kafkasya Politikası
Kafkasya’da son on yılda gelişen ekonomik ve siyasi olaylar uzak doğu ülkesi
olan Çin’in de bu bölgeye merakını artırmıştır. SSCB’nin dağılmasından sonra
birçok batılı ülkenin dış politikasında yer alan Güney Kafkasya, Çin’in de dış
politikasında öne çıkmıştır. Çin Türkiye, Rusya ve ABD’den farklı olarak
Kafkasya’nın Güney ve Kuzey bölümlerine ayırarak iki farklı politika yürütmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti, uzun zamandan beri stratejik ortağı Rusya Federasyonu’na
toprak bütünlüğünün korunması üzerine politikalarını belirlemiş, Rusya’nın
Kafkasya politikasına destek veren ve Çeçen sorununda Rus yanlısı bir tavır içine
giren bir politika benimsemiştir. 107Kısacası Çin Kuzey Kafkasya’nın Rusya’nın etki
alanı ve sınırları içerisinde olduğunu kabul etmekte ve bu bölgede problemlerin
yaşanmamasını kendisi içinde önemli saymaktadır. Çünkü Çin Rusya’nın bu
106
107
GÜL-GÖKÇEN, ”Ortak Tehdit Algılamaları ve Stratejik Đttifaklığa Doğru Đlerleyen Đran
Ermenistan Đlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt:2, Sayı:22, Şubat 2002,s.39
Hasan Kanbolat- Kamil Ağacan, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kafkasya’ya Artan Đlgisi ve
Ekonomik Boyutları”, Sratejik Analiz, Cilt:1,Sayı: 7, Kasım 2000,s.59
91
bölgesinde oluşacak bağımsız devletlerin Rusya’nın parçalanmasını ve ABD’nin
buraya yerleşeceğinden endişeleniyordu. Çin’in Güney Kafkasya politikası biraz
daha farklıdır. Çin Sovyet imparatorluğunun dağılmasından sonra boşalan Güney
Kafkasya ülkelerine ABD ve Avrupa’nın yerleşmesinin önlemek ve boşalan Sovyet
imparatorluğunu kendisi doldurmak istemektedir. Ama bölgede artık müttefiklik
oluşturmuş ABD-Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan birliğine karşı direnememiş ve
kendisine en uygun yer olarak Rusya-Đran-Ermenistan müttefikliği yanında yer
almıştır. Çin 1999 yılının Mayıs ayında Ermenistan’a bu müttefiklik içinde 6080’km. menzilli sekiz adet “Tayfun” füzesi satmıştır.108 Çin’in bu tür tutumu resmi
Bakü tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Bunun üzerine 22 Haziran 2000
yılında Azerbaycan’ı ziyaret eden Çin Halk kongresi başkanı Lee Pen “Çin’in
Azerbaycan’ın
bağımsızlık
ve
toprak
bütünlüğünden
yana
olduğunu
ve
Azerbaycan’la aktif işbirliğini istediklerini” belirtmiştir.109 Çin yetkilisi ayrıca Hazar
petrollerine olan Çin’in ilgisini de açıklamıştır. Çin’in Gürcistan politikası daha çok
ekonomik ağırlıklı bir politika olmuştur. Diğer yandan Çin Rusya’dan farklı olarak
Abhazya ve Güney Osetya meselelerinde Gürcistan’ı desteklemiş ve onun toprak
bütünlüğünü tanıdığını defalarca duyurmuştur. Güney Kafkasya politikalarının çoğu
zaman farklı olmayan Çin ve Rusya’nın son yıllarda farlılıklar olduğu ortaya
çıkmaktadır. Rusya ve ABD’nin Hazar bölgesinde tek başına hakimiyet kurma
girişimlerine Avrupa Birliği’nin yanı sıra Çin’de sert bir şekilde karşı çıkmaktadır.110
Çin, bununla hem rakiplerine hem de müttefiklerine büyük güç olduğunu ve yeniden
yapılanan her işte kendisinde ortaklığının şart olduğunu belirtmiştir. Çin’in
Sovyetlerin çöküşünden sonra oluşturmak istediği iki kutupluluk için güçlü ordu ve
ekonomiye de büyük ihtiyacı vardı. Bu yüzden Çin 1991 yılından bu yana askeri
harcamalarını önceki yıllara oranla %2.8 arttırmış, ekonomisi %9.86 büyümüştür.111
Çin’in Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek istemesi
Hazar havzası çevresinde rekabetin büyümekte olduğunu göstermektedir.112
108
http:///www.president.az/azerbaijan/nk/conf3.htm, 2006
KANBOLAT, Çin Halk Cumhuriyeti’nin…,, s.60
110
EFEGÜL, ” Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, ...,s.201
111
www.igeme.org.tr/tur/foyler/ulke/cin/cin1.htm, 11 Ekim 2006.
112
KANBOLAT, Çin Halk Cumhuriyetinin…,s.60
109
92
3.3.5. AB’nin Güney Kafkasya Politikası
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bölgede ortaya çıkan güç boşluğu ve bölgenin
stratejik önemi, büyük ülkelerin ilgisinin Kafkasya’ya yönelmesine neden olmuştur.
Rusya’nın bölgeyi arka bahçesi olarak görmesi ve Amerika’nın hegomon güç olarak
bölgede etkinliği hedeflemesi, Orta Doğu’dan sonra Kafkasya’nın da uluslararası
rekabetin odağı olması sonucunu doğurmuştur. Bölge ile tarihsel ve kültürel bağlara
sahip Türkiye ve Đran da bölge siyasetindeki diğer önemli aktörlerdir. Gücüyle
orantılı olarak dünya siyasetinde rol oynamaya hazırlanan Avrupa Birliği’nin ise
gelecekte Güney Kafkasya denkleminin içinde daha etkin yer alacağı öngörülebilir.
Avrupa Birliği ile Güney Kafkasya ülkeleri arasındaki ilişkiler, Güney Kafkasya
ülkelerinin bağımsızlığını kazanmasıyla beraber başlamıştır. 31 Aralık 1991’de
Azerbaycan ve Ermenistan’ı, Mart 1992’de Gürcistan’ı resmen tanıyan Avrupa
Birliği, 1992 içinde bu ülkelerle diplomatik ilişki kurmuştu.113
Avrupa Birliği, Sovyetler Birliği sonrası dönemin ilk yıllarında eski Sovyetler
Birliği içinde istikrarın sürmesi ve bu bölgedeki çatışma ortamının Avrupa’yı
olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla Rusya’nın bölgedeki etkisini onaylayan bir
yaklaşım
sergilemişti.
Birliğin
Güney
Kafkasya
ülkeleriyle
ilişkilerindeki
yaklaşımının belirlenmesi açısından en önemli adım, Komisyonun bölgeye yönelik
stratejisini, Aralık 1995’te açıklamasıyla atıldı.114 Yayımlanan bildiride, bölge
ülkeleriyle Ortaklık ve işbirliği anlaşmaları ile sonuçlanacak bir strateji
öngörülmüştür. Bu belgeyle Avrupa Birliği, bölgeye yönelik ilgisinin üç farklı
boyutunu ortaya koymuştur. Bunlar; jeopolitik önemi, ekonomi açısından önemi ve
güvenlik açısından önemiydi.
Avrupa Birliği’nin bölgeye ilgisi, değişen dünya koşullarının bölgenin stratejik
önemini artırmasıyla yoğunlaşmıştır. Rusya, Đran, Türkiye ve Orta Asya arasında yer
alan ve ayrıca Hazar’a kıyısı olan bölge önemli bir jeopolitik konuma sahiptir.
113
114
DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği,... ss. 369-372.
DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği... ss. 365-366.
93
McKinder’in “Hearthland” teorisine göre, dünyanın kalbinde yer alan bölgede
hakimiyet kurabilen, dünyayı da yönetebilecektir. Kafkasya ve Orta Asya bölgesi, bu
teorinin odağında yer almaktadır.
Avrupa’nın doğudaki bitimi olan Güney Kafkasya ile Avrupa Birliği arasında
üyelik ya da üyelik yolunda çok özel bir ilişkiden bahsetmek henüz erken olsa da,
yakın bir zamanda Güney Kafkasya Bölgesi yeni üyelerin kabulünün ardından
Avrupa Birliği için sınır bölgeye dönüşecektir. Birlik için önem taşıyan Güney
Kafkasya ile ilişkilerin geliştirilmesinin jeopolitik açıdan da artık bir zorunluluk
haline geldiğinin görülmesi gerekmektedir.115 Avrupa Birliği’nin temel değerlerinden
birisi, serbest piyasa ekonomisidir. Birliğin çıkış noktası da ekonomik sınırların
kaldırılması ve pazarın bütünleştirilmesi düşüncesidir. Bu noktadan hareketle,
Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerle ilişkilerinde liberal ekonomik yapı önemli rol
oynamaktadır.116
Petrol ve doğalgazın giderek uluslararası politikanın merkezine oturması ve
mevcut kaynakların kıtlığı, karar vericileri yeni çözümlere yöneltmiştir. Orta Doğu
petrolüne bağımlılığını azaltmak isteyen Avrupa Birliği ülkeleri ilgilerini Kafkasya
ve Orta Asya’nın kaynaklarına çevirmişlerdir. Avrupa Birliği için Güney
Kafkasya’nın en önemli özelliği, Azerbaycan’da bulunan petrol ve doğalgaz
kaynakları
ve
Hazar
Havzası’nda
bulunan
zengin
rezervlerin
Avrupa’ya
taşınmasında köprü rolü üstlenmesidir.117
Avrupa Birliği, esas olarak iki dünya savaşı geçirmiş olan Avrupa’da mevcut
anlaşmazlıkları sona erdirmek, istikrar ve güvenliği sağlamak amacıyla doğmuştu.
Üyeleri arasındaki tarihsel düşmanlıkları önemli ölçüde törpüleyen Avrupa Birliği,
sistemine yönelik dış tehditlere karşı da duyarlı davranmaktadır. Avrupa Birliği’nin
kurulduğu ilk yıllarda komünizm tehlikesi, Avrupa’da bütünleştirici bir rol oynarken,
115
116
117
Paskal Lorot ve François Thual, Geopolitika, çev. Fuad Hesenoglu, Bakü, 2001, s. 55.
Suat Özen, “Avrupa Birligi’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney Kafkasya”,
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, ASAM Yayınları, 2004, ss. 9-10.
DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği,... s. 380.
94
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla iki kutuplu sistem sona ermiş ve ülkelerin
tehdit algılamaları çeşitlenmiştir. Avrupa Birliği de oluşturduğu istikrar ve refah
ortamını yeni tehditlere karşı korumaya yönelik yeni politikalara yönelmiştir. Bu
noktada, Yeni Komşuluk Politikası Avrupa Birliği’nin yeni sınırlara kendi
değerlerini ihraç stratejisinin bir ürünüdür.118
Avrupa Birliği’nin insan hakları ve temel haklar, demokrasi ve hukukun
üstünlüğü ve iyi işleyen bir pazar ekonomisi gibi değerlerini ihraç etmedeki amacı,
bu değerleri benimseyecek ülkelere istikrarı götürmek ve onları Avrupa Birliği için
birer tehdit unsuru olmaktan çıkarmaktır. Bu nedenle Avrupa Birliği, ülkelerle ilişki
kurarken bu değerleri belli oranda kabul etmelerini şart koşmakta; bir anlamda seçici
davranmaktadır.
Dağlık Karabağ Savaşı, Abhazya ve Güney Osetya çatışmaları gibi bölgede
mevcut çatışma ortamını temel değerlerine yönelik tehdit olarak algılayan ve
bunların uluslararasılaşmasından endişe duyan Avrupa Birliği, barışçı çözüm için
taraflar arasında diyaloğun geliştirilmesine çalışmaktadır.119
AB, 18 Aralık 1989 tarihinde SSCB ile Ticari ve Ekonomik Đşbirliği Anlaşması
imzalamıştır. Anlaşmanın 1 Haziran 1990’da yürürlüğe girmesine rağmen SSCB’nin
dağılması ve yeni bağımsız devletler kurulması karsısında AB, bu bölgeyle
ilişkilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalmıştır.120 AB, Soğuk Savaş
sonrasında ise yeni bağımsız devletler ile yakın ilişkiler oluşturmaya çalışmıştır.
118
119
120
Ahto Lobjakas, “EU: European Commission Unveils Details Of New Neighbourhood Strategy”;
http://www.Rusya
Federasyonuerl.org/featurearticleprint/2004/05/077d3a66-3883-4119-972ec470a9f 17/02/2005.
ÖZEN, “Avrupa Birliği’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney Kafkasya”, Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Avrasya Dosyası, 2007 ss. 8-9.
Fuad Hüseynov, ” Avrupa Birliği-Türk Cumhuriyetleri Đlişkileri ve Türkiye”Avrasya Etüdleri
Kıs 2002, 61’den naklen ES-SNG:Razvitiye Otnoseniy (AB-BDT:Đlişkilerinin Gelişimi)
Yevropeyskiy Obzor (Avrupa Yorumu) No: 16, Moskova, 1994,ss. 4-5
95
Komisyon, eski Sovyet Cumhuriyetleri ile ortaklık ve işbirliği kavramı çizgisinde
yeni bir çeşit ilişki kurularak bir yapı olması gerektiğini önermiştir.121
Aralık 1990 Roma Zirve’sinin ardından, AB, BDT ülkelerinin ekonomik reform
ve kalkınma hamlelerine katkıda bulunmak ve dünya ekonomisi ile entegre
olmalarını desteklemek üzere 1991 yılında TACIS (Technical Assistance to the
Commonwealth of Independent States / Bağımsız Devletler Topluluğuna Teknik
Yardım) programını oluşturmuştur. TACIS, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından
sonra kurulan Baltık Devletleri dışındaki 12 yeni devlet ve Moğolistan’ı
kapsamaktadır. Ancak daha sonra Baltık Ülkeleri ve Moğolistan başka yardım
programlarından yararlanmaya başlamışlardır.122
28-29 Haziran 1991 Lüksemburg, 9-10 Aralık 1991 Maastricht ve 25-27 Haziran
1992 Lizbon Zirveleri’nden sonra eski Sovyet ülkeleri ile ilişkilerin daha da
geliştirilmesine önem verilmiştir. Bu konjonktürde TACIS programı altında
TRACECA (Transport Corridor Europe-Caucasus-Asia / Avrupa-Kafkasya-Asya
Ulasım Koridoru) ve INOGATE (Interstate Oil and Gas Transport to Europe
/Avrupa’ya
Devletlerarası
123
başlatılmıştır.
Petrol
ve
Doğal
Gaz
Taşımacılığı)
projeleri
Avrupa Konseyi, 1992’de Komisyon’u, Rusya ve yeni bağımsız
devletler ile Ortaklık ve Đşbirliği anlaşmaları için müzakerelerde bulunmakla
görevlendirmiştir. AB’nin bölgeyle yakınlaşma prensipleri ilk zamanlarda politik
değil insani olmuştur. 1995’e kadar AB’nin Güney Kafkasya’daki temel
angajmanları küçük TACIS projeleri, borç ve insani yardım programlarından ibaret
olmuştur. 1995 Haziran ayı basında Komisyon, Konsey’e AB’nin üç Güney
Kafkasya ülkesine yönelik gelecek stratejisi hakkında genel duruma yönelik bir proje
önermiştir. Aralık 1995’te yapılan Madrid Zirvesi’nde Avrupa Siyasi Gündemi
oluşturulmuştur. Bu programa göre AB üyesi ülkelerin bölgedeki devletlerle olan
121
122
123
Antonio Marquına: “ The EU Policies Towards The Caucasus”, The Turkish Year Book of
International Relations, 1999, XXIX, s. 157
TACIS
hakkında
daha
genis
bilgi
için
bkz:
http://ec.europa.eu/comm/external_relations/ceeca/tacis/
Yelda Demirag: ” EU Policy towards South Caucasus and Turkey”, Perceptions, Kış 2004-2005,
s. 92
96
ikili ilişkileri bundan böyle AB’nin bölgeye ilişkin dış politikasına dahil edilmiş
olacaktır. AB ortak karar ile Kafkasya-Orta Asya üzerinde önemli jeopolitik ve
ekonomik çıkarları olduğunu ortaya koymuştur. Bu hususlar şunlardır;
1) Önemli hammadde potansiyelinin bulunduğu,
2) Avrupa ile Asya ve Uzakdoğu arasında önemli bir bağlantı oluşturduğu,
3) Çok sayıda tüketiciden oluşan bir pazar olduğu ve büyük bir kalkınma
potansiyeline sahip olduğu,
4) Đstikrarsız durumu dolayısı ile uluslararası organize suçlar için özellikle de
uyuşturucu ve silah ticareti için önemli bir kapı oluşturduğu,
5) Artık dünyaya açıldığı için Rusya, ABD, Çin, Đran ve Türkiye gibi güçlerin
ilgi odağı haline geldiği ve etki altında bırakılmak istendiği,
6) Bölgenin AB ülkeleri ile daha yoğun ilişkide bulunmak istediği.124
1997 yılında yayınlanan Avrupa Komisyonu’nun Gündem 2000 Raporu,
Kafkasya ve Orta Asya ile ilişkilerin güçlendirilmesini öngörmüştür. Güney
Kafkasya ülkeleri 1996 yılında AB ile Ortaklık ve Đşbirliği Anlaşmaları
imzalamışlardır. Anlaşmalar 1999’da yürürlüğe girmiştir.
Avrupa Komşuluk Politikası’na Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan 2004
yılında dahil edilmiştir. Güney Kafkasya, 11 Mart 2003 tarihli Daha Geniş Avrupa
ve Komşuluk; Doğu ve Güneydeki Komşularımızla ilişkilerimiz için Yeni Bir
Çerçeve isimli tebliğde komşuluk politikası kapsamında yer almamış, kapsam ile
ilgili dipnotta bu alanın coğrafi olarak söz konusu insiyatifin şimdilik dışında yer
aldığı ifade edilmiştir. Ancak Temmuz 2003’te Finlandiyalı diplomat Heikki Talvite,
bölgede AB’nin amaçların gerçekleştirmek (Güney Kafkasya ülkelerine siyasi ve
ekonomik reformları yerine getirmelerinde destek olmak, bölgedeki etnik
çatışmaların önlenmesi ve çözümünde yardımcı olmak, yerlerinden edilmiş ve
mülteci durumuna düşmüş kişilerin yerlerine dönüşlerini teşvik etmek, bölge içi
124
Nahit Töre, Avrupa Birliği ve Türk Cumhuriyetleri, Đstanbul Friedrich Ebert Vakfı Yayınları,
Đstanbul, 1996, s. 14
97
işbirliğini desteklemek ve bölge ile AB arasında koordinasyonu sağlamak gibi)
gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak üzere, Güney Kafkasya AB Özel Temsilcisi
olarak atanmıştır.125 Aynı yıl da Daha iyi Bir Dünyada Güvenli Avrupa; Avrupa
Güvenlik
Stratejisi
belgesinde,
AB’nin
gelecekte
komşu
olacağı
Güney
Kafkasya’daki sorunlara dikkat çekilmiş ve AB’nin bu alana daha güçlü ilgi
göstermesi ve aktif rol alınması gerektiği ifade edilmiştir.126 14 Haziran 2004’de AB
Dış Đlişkiler Konseyi, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın Avrupa Komşuluk
Politikası’na dahil edilmesine karar vermiştir.
Avrupa Komşuluk Politikası’na üç Güney Kafkasya ülkesinin dahil edilmesi ile
Güney Kafkasya’yı AB için önemli kılan konularda AB’nin inisiyatif kazanması
hedeflenmiştir. Nitekim Avrupa Parlamentosu Dış Đlişkiler Komitesi Başkanı Alman
Hıristiyan Demokrat Elmar Brok, Güney Kafkasya bölgesinin stratejik öneminin
Mayıs 2004’ten bu yana arttığını, bu önemin Romanya ve Bulgaristan’ın AB’ye
üyeliğinden sonra daha da artacağını belirtmiştir.127
Bilindiği gibi AB’nin bölgedeki ve Hazar-Orta Asya coğrafyasındaki enerji
kaynaklarına ucuz, güvenli ve kolay ulaşmak gibi amaçları vardır. Bölge ülkeleri ile
ortak bir politika ve strateji çerçevesinde Avrupa Komşuluk Politikası sürekli ilişkide
olmak bu amaca hizmet edebilecek bir adımdır.
Öte yandan AB’nin bu bölge bağlamında güvenlik ve istikrar gibi amaçları da
bulunmaktadır. Bu güvenlik ve istikrar konusu iki boyutludur. Hem enerjinin güvenli
yollarla Batı’ya ulaştırılması, hem de AB sınırlarının Karadeniz’e dolayısı ile de
Kafkasya’ya dayanmış olduğu ve Türkiye-AB ilişkileri de göz önüne alındığında AB
sınırlarının güvenliği açısından, güvenlik ve istikrar konusu önemlidir. AB içerisinde
bazı politikacıların Türkiye’nin AB üyeliğine AB sınırlarının Orta Doğu’ya yani
125
126
127
HATĐPOGLU: “AB’nin Güney Kafkasya…, s. 308
“A Secure Europe in a Better World-European Security Strategy, Brussels 12 December 2003,
http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf
http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373 , internetten indiriliş tarihi : 02.03.2006
98
istikrarsız coğrafyalara ulaşacağını ifade ederek karşı çıktıkları128 göz önüne alınırsa,
güvenlik ve istikrar konusunun AB için ne denli önem arz ettiği daha iyi anlaşılır.
Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın, Avrupa Komşuluk Politikası’nda yer
almalarının, AB’ye, AB’nin sınırlarının güvenlik ve istikrarının sağlanması ve bu
bağlamda bölgesel sorunlarda AB’nin etkin rol oynayarak Kafkasya’da söz söyleyen
bir aktör olabilmesi gibi amaçlara hizmet edebilecek bir açılım sağlayabileceği
değerlendirilmektedir. Nitekim, dönemin Güney Kafkasya AB özel temsilcisi Heikki
Talvite, AB’nin Gürcistan-Abhazya, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların
çözümü için yapılan barış girişimleri desteklediğini bildirmiştir.129
Bir başka açıdan, AB-Rusya ilişkileri, özellikle enerji bağlamında ne kadar
yakınlaşmış olursa olsun, AB, tarihsel olarak ve sahip olduğu politik güç nedeni ile
Rusya’ya temkinli yaklaşmak durumundadır. AB, Rusya’yı halen yeterince
demokratik ve Batılı değerlere ulaşmış olarak görmemektedir. Ukrayna ve Belarus
seçimlerinde bu konudaki Rusya-AB ayrışması daha net görülmüştür. Kafkasya
Rusya’nın yumuşak karnı olarak görüldüğü ve Balkanlar ile Batlıklar Rusya yerine
AB ile sıkı ilişki kurmaya yöneldiğinde Rusya, Güney Kafkasya’yı koruma
içgüdüsüne yöneldiği için AB, Güney Kafkasya ile yakın ilişkiler kurmak, bu suretle
bu coğrafyaya da Batılı değerleri yaymak istemektedir. Bu durum, bir bakıma
AB’nin Rusya karşısında mesafe almasına yardımcı olacak, AB’nin elini
güçlendirecektir. Avrupa Komşuluk Politikasına 2004 yılında söz konusu üç Güney
Kafkasya
ülkesinin
dahil
edilmesi
bu
bağlamda
görülmelidir.
Osmanlı
topraklarındaki Ermenilerin kışkırtılması ve Türklere karşı himaye edilmesi o
yıllarda bu coğrafya da öne çıkmak için bir yöntem olarak görüldüğü gibi ve bu
128
129
Bu kişilere Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt örnek gösterilebilir. Schmidt, “Türkiye,
Birliğe üye olursa, ortak dış politika ne olacak. Türkiye'nin Suriye, Đran, Irak ve Ermenistan'la
ortak sınırları var. Yunanistan ile yüzyıllardır süren bir anlaşmazlık içinde. Türkiye,
Ortadoğu'daki her savaşa neredeyse zorunlu olarak müdahil bir konumda. Türkiye ile Rusya
arasındaki yüzyıllık husumet, Orta Asya'daki bir dizi ülkenin bağımsızlıklarına kavuşmalarından
sonra yeniden canlanabilir. Petrol ve boru hatları yüzünden de çıkar çatışmaları olabilir.
Avrupa’nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. Avrupa’nın, böyle sorunlu bir
coğrafya ile sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz.” Seklindeki sözleri ile bu düşünceyi ortaya
koymustur. Asu SAYIMER: ”Peki, Avrupalılar Türkiye’yi Avrupalı Görüyor Mu?,Ya
Đçindesindir Ya Dışında”, http://www.haberbilgi.com/haber/avrupa/ntm-0012/disinda.html ,
internetten indiriliş tarihi: 12. 01. 2004
http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373 , internetten indiriliş tarihi : 02.03.2006
99
nedenle Ermeniler Ruslar, Đngilizler, Fransızlarca kışkırtıldığı gibi, bugün de Güney
Kafkasya’da öne çıkmanın yolu Ermenilerin yarattığı başta Karabağ olmak üzere
sorun ve istikrarsızlık konularında çözüm sağlamak sureti ile bölgede etkin güç
olduğunu ispatlamaktır. Bilindiği gibi Ermenistan’ın bölgede en çok sözünü dinlediği
güç Rusya’dır. Rusya henüz bu sorunların çözümünü başaramadığı ya da
başarmadığına göre AB, bu konuyu çözerek bölgede başarı elde ederse, AB, Ermeni
sorununu ve Karabağ sorunun çözen aktör imajı ile uluslararası politikada ciddi
prestij kazanabilir.130 Bu ise bölge ülkeleri ile sağlayacağı sıcak ilişkilere ve onları bu
konuda yönlendirebilmesine bağlıdır. Avrupa Komşuluk Politikası, AB’nin, üç
Güney Kafkasya ülkesi ile bu yakın ilişkileri sağlamasında bir etken olabilir.
3.4. Sonuç
Tarih boyunca son derece stratejik bir geçit durumunda olan bölge gerek coğrafi
yapısı, gerek etnik ve dinsel yapısı ile farklı bir konuma sahip olmuştur. Balkanlar
gibi mozaik bir yapısı olan Güney Kafkasya birçok devletin rekabet alanı olmuş, son
dönemde başta petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarının işletilmesi ve yüzyılın
enerji boru hatlarının bölgeden geçirilmesi projelerinin gündeme gelmesiyle birlikte
sadece yakın çevrenin değil tüm dünyanın ilgisini çeken en küçük çatışmanın ve
uzlaşmanın bile yakından takip edildiği bir yere dönüşmüştür. Soğuk Savaş sonrası,
bölgede hiç bulunmayan ülkeler başta ABD olmak üzere, AB ve Çin gibi küresel ve
bölgesel güçler, zengin enerji kaynakları ve jeopolitik önemi nedeniyle, Güney
Kafkasya’ya olan ilgilerini arttırmışlardır. Özellikle ABD; Güney Kafkasya’ya
yönelik olarak enerji kaynaklarının üretimi ve terminalleri de dahil olmak üzere
bölge üzerinde nüfuzunu ve kontrolünü sağlamlaştırmak istemektedir. Bu bağlamda;
özellikle ABD ve Rusya Federasyonu, Güney Kafkasya’daki ve Kafkasya bağlantılı
Karadeniz ülkeleri üzerinden yeni bir soğuk savaş yürütmektedirler. Dünya
güçlerinin bölgede bulunması bir yandan bölgedeki istikrarsızlığı artırırken, diğer
130
ÖZTÜRK, “Türkiye-AB Đlişkilerinde Ermeni Đddiaların
http://www.habusulu.com, indirilme tarihi, 27. 10. 2005
Yer
Verilmesinin
Anlamı”,
100
taraftan bölge devletleri açısından da rekabet alanlarını genişletmektedir. Büyük
devletlerin kendi arasındaki mücadeleyi, Bölge devletleri kendi politikalarını
gerçekleştirmek için bir nevi denge unsuru olarak kullanmaktadırlar. Bunları dikkate
alarak bir sonraki bölümde, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dış politikası
incelenmiş ve bölge ülkeleri ile olan ilişkilerine değinilmiştir.
101
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA
POLĐTĐKASI
4.1. Giriş
Bu bölümde Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının analizi
yapılarak, Güney Kafkasya ülkelerinin Türkiye açısından önemine değinilmiştir. Bu
kapsamda Türkiye ile bölgedeki bağımsız devletle arasında gerçekleşmiş ilişkilerden
söz edilmiş ve Türkiye’nin bölge devletleri için model oluşturması dikkate alınarak
Türkiye’nin bölge üzerindeki hedefleriyle bölgedeki güç mücadelelerinin Türkiye’yi
nasıl etkilediği belirlenmiştir.
4.2. Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Analizi
Soğuk Savaş sonrası dönemde Dünyada tek bir süper güç olarak ABD’nin
kalması ve bu güç ile kendisini ve çıkarlarını özdeşleştiren Đngiltere ve Avusturya
gibi devletlerin bulunması ortaya yepyeni bir düzenin oluşmasına neden olmuştur.
Bu düzende hiçbir ülkenin uluslararası arenada askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel
olarak sivrilmesine izin verilmemektedir. Tek başına, kendi, çıkarların doğrultusunda
hareket eden, özellikle de ABD çıkarlarına ters düşen bir politika izleyen devletlere
savaş da dahil olmak üzere uluslararası hukuka aykırı olsa da her türlü yaptırımın
yapıldığı gözlenmektedir.
ABD’nin kendi doğrultusunda oluşturmak istediği Türk dış politikasını
belirlemede, bilinen uluslararası araçlar ve yöntemler yanında özellikle yerli
kamuoyu oluşturucularını da yanlarına almaları sürecin boyutlarını değiştirmiştir. Bu
dönemde dikkati çeken en önemli unsur Türkiye’nin iç ve dış politikasını belirlerken
102
olaylara içerden ve dışardan bakanların1 kamuoyu oluşturmadaki mücadeleleridir.
Olaylara dışardan bakanların çıkış noktalarından bir tanesi yararlandıkları dış
kaynakların, diğer bir ifade ile belgelerin varlığıdır. Geçmişte ve günümüzde olayları
bir şekilde yönlendirenlerin gerekçe ve belgelerinin doğruluğu tartışılmaktadır. Bu
bağlamda Osmanlı Đmparatorluğu’nun yıkılması süreci sonucunda oluşturulan ve
oluşturulmak istenen Türkiye ve yakın çevresi yapılanmaların dayandığı gerekçe ve
olayları gerçeğinin güç merkezlerinin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturulmuştur.
I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası yaratılan ortamda o dönemin güçleri tarafından
oluşturulan ortam ve belgelerin Fransız ve Rus olanları bir propaganda çalışmasından
öteye gitmiyordu. Đngiliz resmi belgeleri ve süreçte yer alan Đngilizlerin anıları da
gerçekleri yansıtmıyordu. Bu belgeler ya değiştirilmiş ya da uydurulmuştur.2 Bu
süreçlerde ortaya atılan belgelere göre dönemin politikaları yürütülürken, Ermeni
soykırım iddiaları durumunda olduğu gibi yıllar sonra Türkiye’nin karşısına
çıkarılmıştır. Bu olgunun en güncel örneği, sorunların ve çatışmaların halen devam
ettiği Ortadoğu’dur.
Dış süper güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturmak istedikleri yeni
dünya düzeni süreci kendi çıkarları için söz konusu güçlerin başkalarının işlerine
karışmalarını gerektirmektedir. Günümüz anlamındaki ulus-devletlerin ortaya
çıkışından beri devletler kendi çıkarları doğrultusunda olaylara müdahale etmekte,
güçlerine bağlı olarak olayları yönlendirmektedir. Sürekli güdülen bu süreçte savaş,
terör ve ekonomik krizler bitmemektedir.3 Türkiye’de yaratılan karmaşa ortamında
bu güçlerin gereksinim duydukları siyasal, askeri, ekonomik, insani ve kültürel
gerekçeler hazırlanmaktadır. Osmanlı Đmparatorluğu’nu yıkan ortam ve koşullar ile
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri 2007 yılına kadar devam eden ve dönem
dönem ağırlaşan ortam ve koşullar benzerlik göstermektedir. Bu olumsuz bezerlikler
izlenen dış politikada da kendini göstermektedir. Uluslararası arenada etkin bir aktör
olabilmenin gerekli nitelikleri ve sonuçları olarak Türk Dış Politikası şu şekilde
değerlendirilmektedir;
1
2
3
MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı…., s. 15
David Fromkin, A Peace To End All Peace, Avon Boks, New York, 1990, s. 15
MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı…., s.33
103
Sorunları diplomasi ile çözme; Soğuk Savaş sonrasında önemli sorunlarını
diplomasi ile çözememiştir. Kıbrıs, Ege, Asılız Ermeni Đddiaları ve bölücü terör gibi
sorunlar devam etmektedir. Türkiye’nin son dönemdeki kararsız ve sürekli olamayan
dış politikası, karşı tarafı beklemeye ve isteklerini kabul ettirmeye yönelttiği
gözlemlenmektedir.
Bölge ülkelerini siyasi olarak yönlendirme konusunda, Türkiye, bu dönemde
bölgesinde ve yakın çevresinde etkin bir politika izlemediği görülmüştür. ABD, AB
ve Rusya politikaları doğrultusunda hareket eden Türkiye, KEĐÖ4süreci dışında
Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslarda yönlendiriciliğini kaybetmiştir. Bölge dışı
güçlerin çıkarlarına uygun belirlenen politikalarda yönlendiren olmuştur. Soğuk
Savaş sonrası Türk dış politikası “bağımlı”5 bir özellik göstermektedir. Türkiye’nin
bir gerçeği ve küreselleşmenin bir sonucu diyebileceğimiz bu durum, Türkiye’nin dış
politikasını diğer güçlerin politikaları ile bağlantılı belirlenmesini zorunlu
kılmaktadır.
Ekonomik anlamda yeterlilikte ise, 1990 sonrası Türk ekonomisi ağır dış borç
yükü altına girmiştir. Ekonomi dışa bağımlı hale gelmiş, IMF ile yönetilmeye
başlanmıştır. Đhracatın 50 milyon ABD doları seviyesini geçmesine ve enflasyonun
tek rakamlı hanelere düşmesine rağmen, dış ticaret açığı büyümekte, vergi gelirleri iç
ve dış borca gitmekte, işsizlik artmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu dışa
bağımlı olumsuz ekonomik durum etkin bir dış politikayı izlemeyi zorlaştırmaktadır.
Artan dış borç, borç faizi, ekonomide dışa bağımlılık ve çevre devletlerde uzun
süredir devam eden siyasi ve ekonomik istikrarsızlık sarmalı, Türkiye’nin durumunu
düzeltmesine kısa vadede izin vermeyecektir.
Bu dönemde Türkiye önemli dış politika konularında hep savunmada kalan, hesap
veren bir görüntü çizmiştir. AB süreci, Kuzey Irak, Kıbrıs konularında Türkiye
4
5
“Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü”, daha sonraki bölümlerde detaylı ele alınmıştır.
Beril Dedeoğlu, “Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD ilişkilerinin Türkiye-AB
Đlişkilerine Etkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der, Der. Faruk Sönmezoğlu, 3.Baskı, Der
Yayınları, Đstanbul, 2001, s.249
104
başlangıçtan beri savunduğu tezlerinden veya adımlardan geri adım atan bir devlet
konumuna indirgenmiştir. Irak’ın kuzeyine dönük politikası yetersiz kalmış,
çizgilerini geriye çekmek zorunda kalmıştır. Kafkasya ve Balkanlardaki oluşumların
dışında kalan Türkiye, sadece ihtiyaç halinde insan ve malzeme gücü ile
hatırlanmıştır.
Türkiye’nin bu dönemde sergilediği ve yetersiz olarak değerlendirilebilecek dış
politikası şu şekilde sıralayabiliriz;6
1) Türkiye uluslararası alanda etkin bir rol oynamaktan itina ile çekinmiş, baş
gösteren
fırsatları,
elindeki
koz
ve
imkanları
gereği
gibi
değerlendirememiştir.
2) Türk dış politikası milli hedefler ve stratejiden mahrum kalmıştır. Devlet
politikası, orta veya uzun vadeli siyaset planlaması geliştirememiştir.
3) Türkiye’de dış politika demokratize edilememiştir. Kamuoyu, parlemento,
bazı hallerde hükümet dahi devre dışı tutulmuş, işler dar bir grup tarafından
yürütülmüştür.
4) Diplomasi ve onu uygulayan teşkilat modern diplomasi yöntem ve
tekniklerine uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Đlişkiler artık milletten
millete yürütülmekte ve kamuoyunun en etkili diplomasi aracı olduğu kabul
edilmelidir.
5) Ulusal çıkar sınırları dar tutulmuş, Dünya coğrafyasının büyük kısmı adeta
faaliyet sahası dışında bırakılmıştır.
6) Devamlı savunmada ve hesap verme durumunda kalınmıştır.
7) Dış ilişkiler-ekonomi bağı kurulamamıştır.
8) Bütün ağırlık bir bölgeye, Batı ve bazen baş gösteren bir meseleye verilmiş,
diğer saha ve gelişmeler ihmal edilmiştir.
9) Dış politikada tek katsayı, stratejik önem, aşırı şekilde işlenmiş, diğer katsayı,
koz ve imkanlar değerlendirilememiştir.
6
ĐNAN, “Uluslararası Siyaset, Türkiye ve Siyaset Dengeleri…, ss. 35-36
105
Dış politikada etkinliğini yitirmede Türkiye’nin kendisinden kaynaklanan
nedenler arasında Đran’ın en sona koyduğu, dış politika-ordu-ekonomi bağlantısı ve
olmazsa olmaz birlikteliği, ABD başta olmak üzere etken politika yürüten devletlerin
kullandığı bir olgudur. Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde bu üçlü
birlikteliğinin sinerjisini kullanmadığı değerlendirilmektedir.
Dış politikanın belirlenmesinde kuşkusuz siyasi beklentilerin, yöneticilerin
siyaset anlayışlarının, ikili ve çok taraflı ilişkilerin rolü olmaktadır. Ancak bu
konuların dışında, Türkiye’nin özellikle Güney Kafkasya bölgesi ile ilişkilerinde
kültürel yakınlığı son derece önemli bir yer tutmaktadır. Tarihi, dinsel ve kültürel
yakınlık, uzun zaman kopuk olmuş ilişkilerin tekrar kurulmasında hızlandırıcı ve
kuvvetlendirici konumdadır. Dış politikanın yapılmasında ve uygulanmasında bu
unsur, özellikle söz konusu bölgeye yönelik olarak ağırlık kazanmıştır. Kültür
politikalarına paralel olarak yürütülen eğitim ve öğretim politikaları da, Türkiye’nin
Güney Kafkasya’ya bakışında küçümsenmeyecek öneme sahiptir. Kültür, eğitim
politikalarının, belki de aslında tüm dış politika araçlarının etkilerini arttıran medya
ve bunun dış politikada kullanılması, Türkiye’nin bölge ile ilişkilerinde
vurgulanması gereken önemli bir unsurdur.
Uluslararası ilişkilerde gittikçe önem kazanan ve günümüzde devletlerin dış
politikalarının belirlenmesinde büyük role sahip ekonomik güç ve ekonomik ilişkiler,
Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile olan durumunun anlaşılmasında ve geleceğe
yönelik projeler yapmada faydalanılması gereken bir dış politika aracıdır. Bölgenin
genel anlamda ekonomik analizi, Türkiye ile olan ilişkileri ve tarafların karşılıklı
beklentileri, diğer devletlerin ekonomik yaklaşımları, bölge dengeleri ve güç
rekabetinin göz önüne serilmesini sağlamaktadır.
Askeri güç ve askeri ilişkiler, dış politikanın araçları arasında kuşkusuz farklı bir
konuma sahiptir. Güney Kafkasya gibi çok farklı etnik-dini grupların bir arada
yaşadığı ve bağımsızlık hareketlerinin sürdüğü, buna bağlı olarak çatışmaların ve
savaşların yaşandığı bölgede kuşkusuz askeri güç, askeri ilişkiler ve yardımlaşma
106
devletler için hayati konumdadır. Böylesi bir duruma uygun olarak bölgesel güç
olma iddiasındaki Türkiye’nin, bölge ile askeri ilişkileri, Ermenistan hariç tutulursa
mevcuttur ve Türkiye, Gürcistan ile Azerbaycan’ın askeri yapısının büyütülmesinde,
geliştirilmesinde, modernizasyonunda yardımcı olmaktadır.
Türkiye, Kurtuluş Savaşı ile sömürülen, ezilen ve yok edilmek istenen bir ulusun
sömürgeci yayılmacı güçlere karşı başarıya ulaşan silahlı mücadelesini, Soğuk Savaş
öncesine kadar yine emperyalist düşüncelerle hareket eden güçlere karşı silahsız,
barışçıl fakat gerçekçi mücadelesini “tam bağımsızlık” amacı ile vermiştir.7 Bu
dönemde ulusal çıkarlara dayalı, dönemin ve Türkiye’nin gerçeklerine uygun
barışçıl, fakat gerektiğinde savaşın da dış politika aracı olarak kullanılacağının
gösterildiği saygın ve bağımsız bir politika izlenmiştir.8
Ülkelerin yaşaması ve gücünü sürdürebilmesini sağlayan stratejik bölgelerin
kontrol edilmesi süreci beraberinde savaşlar da dahil olmak üzere çatışmaları
kaçınılmaz kılmıştır. Kendini güçlü hisseden ve karşı tarafın zayıf noktalarını
belirleyen devletler, stratejik hedeflerine ulaşmak için genelde savaşı ilk başlatanlar
olmuştur.9 Soğuk Savaş sonrası olan gelişmeler de silahlı veya silahsız çatışmaların
aynı süreci takip ettiğini göstermektedir.
Türkiye’nin özel coğrafi konumu, ulusal strateji ve güvenlik için bazı
olumsuzluklar ve kısıtlamaların yanında belki de daha fazla yararlar ve fırsatlar
sağlamaktadır. Türk dış politikasının oluşturulmasında son dönemde Türkiye’nin bu
coğrafi konum yarar ve fırsatlarının yeterince değerlendirilip kullanılmadığını
görmekteyiz. Türkiye’nin jeopolitik üstün konumunun, Ortadoğu, Kafkaslar,
Balkanlar ve Orta Asya politik, kültürel ve ekonomik alanlarına ulaşmada ve
yönlendirmede ortak tarihsel, etnik ve kültürel değerlere rağmen devre dışı
denilebilecek bir duruma indirgendiği görülmektedir.
7
8
9
Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, Türkiye Đş Bankası Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 15
KĐLĐ, Türk Devrim Tarihi…, s. 16
Mustafa Kalkan, Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri, Kaynak Yayınları,
Đzmir, 1995, s. 130
107
4.3. Güney Kafkasya’nın Türkiye Açısından Önemi ve Türkiye’nin Güney
Kafkasya’daki Hedefleri
Güney Kafkasya, dünya politikası ve Türkiye için, birçok sebepten dolayı
önemlidir. Güney Kafkasya bölgesi, “Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney” arasında,
geçiş bölgesi olmak gibi bir özelliğinden dolayı stratejik öneme sahiptir. Soğuk
Savaş sonrası gelişmeler, bölgenin stratejik pozisyonunu daha da geliştirerek, bölge
tüm Avrasya’da, istikrar ve refahın tesisi için, giderek artan bir önem kazandı.
Bölgenin, Avrasya için stratejik öneminin yanında, Güney Kafkasya bölgesindeki
istikrar ve refah, Türkiye’nin, kendi güvenliği ve istikrarı bakımından, özel önem arz
etmektedir. Güney Kafkasya’yı, Türkiye’nin, Orta Asya’ya açılan doğal kapısı
olarak, kabul etmek mümkündür.10
Kafkasya, Anadolu coğrafyasının bir uzantısı, tamamlayıcısıdır. Türkiye’nin
jeostratejik ufku, stratejik ilgi alanı Kafkasya’ya uzanır. Türk kimliğinin, daha
hakçası Türk kültürünün geleceğe yönelik evrensel değer ve ağırlığı, Kafkasya’daki
gelişmelerle doğrudan ilgilidir.11
Bölge, aynı zamanda Türkiye için, güvenlik bağlamında, tehdit kaynağı olarak da
algılanabilir. Güney Kafkasya’da, keskin etkin ayrılıklar bulunmakta olup, bu durum
yeni sorunların ortaya çıkması için uygun bir zemin hazırlamaktadır. Bölgedeki
sorunlar, çatışmalar ve özellikle Ermenistan ile iyi gitmeyen ilişkiler, bölgeyi
güvenlik bağlamında da Türkiye için önemli ve hayati hale getirmektedir.12
Bu bölge; Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan güç boşluğunun
bulunduğu ve bu nedenle güç mücadelelerinin yaşandığı, önemli istikrarsızlıkların
ortaya çıktığı, Türkiye’nin yanı başında ve onun milli menfaatleri ile milli
güvenliğini etkileyen bir bölgedir.
10
11
12
BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri”, Der: BAL, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, 2.Baskı,
Nobel Yayın, Ankara, Ocak 2004, s.398.
ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, s.100
BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.398.
108
Rusya Federasyonu’nun, Güney Kafkaslar’da bulunan askeri varlığı da,
Türkiye’nin güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Rusya
Federasyonu bu bölgeyi, “arka bahçesi” başka bir ifadeyle, “yakın çevresi” olarak
nitelendirmekte ve etki alanında bulunduğunu belirtmektedir.
Bu coğrafya; tarih, dil, din ve kültür bağı ile bağlı olduğumuz Türk
cumhuriyetlerinin yer aldığı bir bölge olmasının yanında, SSCB’nin dağılmasından
sonra ortaya çıkan milliyetçilik cereyanlarının etkisiyle, öz benlikleri ve kültürlerini
canlandırmak için yardım bekleyen, çok sayıda Türk topluluğunun da yer aldığı bir
bölgedir. Özellikle Orta Asya’da bulunan, bu Türk devlet ve toplulukları ile irtibat
Güney Kafkasya ve Hazar Denizi üzerinden gerçekleşmektedir. Laik ve demokratik
Türkiye’yi model olarak almak isteyen, Rusya’nın, yüzyıllardır baskı ve zulmünü
yaşamış ve serbest piyasa ekonomisi kurallarını benimsemeye istekli, güçlü bir Türk
dünyası, Rus yayılmacılığı ve emperyalizmine karşı, Türkiye’nin güvenliği
bakımından da önemli görülmektedir. Aynı zamanda Türkiye, bu devlet ve
toplulukları, Rusya Federasyonu’na karşı, bir garanti olarak görmektedir. Bu durum
ise, Türkiye’nin güvenlik politikalarında göz önüne alınacak, diğer bir etken
olmaktadır.
Stratejik öneminin ötesinde, hidrokarbon kaynakları (petrol ve doğal gaz)
bakımından da, Transkafkasya ve Orta Asya bölgesi, zengin rezervleri ile, önem arz
etmektedir. Bölge, Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde, Avrasya’da kurulan, enerji
ve ulaştırma koridorlarının, kesiştiği noktada yer almaktadır. Bölge, boru hatlarının
geçeceği ve geçtiği transit yol üzerinde yer almakta olup, Türkiye’nin savunduğu ve
inşaatı tamamlanıp, faaliyete geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, bölgeden,
Türkiye’ye uzanmaktadır. Bu hat ileride, Kazakistan ve Türkmenistan’dan ve hatta
uzun vadede, Özbekistan’dan Türkiye’ye uzanacak, bir petrol ve doğalgaz boru hattı
şeklini alabilir. Bölgenin zengin kaynakları, göz önüne alındığında, bölgedeki ticaret
potansiyelinin de Türkiye için büyük olduğu ortaya çıkacaktır.13
13
BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.399.
109
Orta Asya’nın zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları ile tarım ürünlerinin, Türkiye
üzerinden dünya pazarlarına açılması, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının
hızlanmasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca başta enerji olmak üzere bu
kaynakların bir kısmına Türkiye’nin de ihtiyacı bulunmaktadır.
Bölgenin öneminin etkisiyledir ki, 1991’de, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla,
Türkiye, Güney Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarını, hiçbir ayrım gözetmeden
tanımış, bölge ülkeleri olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile işbirliği
arzusunu ortaya koymuştur.14 Bu çerçevede, Türkiye, söz konusu ülkelerin
bağımsızlıklarının pekiştirilmesi, toprak bütünlüklerinin korunması ve ekonomik
potansiyellerinin hayata geçirilmesine önem atfetmektedir. Türkiye, ayrıca bölge
ülkelerinin, NATO, AGĐT ve Avrupa Konseyi gibi Avrupa-Atlantik ve KEĐ gibi
bölgesel örgütlerle bütünleşmelerini, aktif biçimde desteklemektedir. Bu desteğin
temel nedeni; Türkiye’nin, SSCB sonrası, bağımsız olmuş yeni cumhuriyetlerin,
dünya ile bütünleşmelerinin, bu cumhuriyetlerin güçlenmelerine ve böylece
Rusya’nın bu cumhuriyetler üzerindeki etkisinin kırılacağına olan inancıdır.15
Türkiye’nin, Transkafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri ile, iktisadi bütünlük
sağlaması; Çin, Rusya, Hindistan, Doğu Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinin bahşettiği
geniş pazar olanaklarından, azami derecede yararlanma ve gelişmiş ülkeler veya
bunların birlikleriyle, her sektörde, serbest rekabet gücü kazanmayı sağlayacaktır.
Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne girme çabaları devam ederken, yeni bir alternatif
olarak, doğu piyasasına yönelmesi, pazarlık gücünü arttıracaktır.
SSCB’nin dağılması nedeniyle, Güney Kafkasya’da Rusya Federasyonu ile
Türkiye’nin ortak sınırı kalmamıştır. Bu nedenle, bu bölgede yeni oluşan statükonun
devamı, Türkiye’nin güvenliği açısından çok önemlidir.
14
15
BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.99.
BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.399.
110
Türkiye özelde, Orta Asya ve Kafkasya'nın; genelde, Avrasya'nın Türkiye için bir
büyüme alanı olduğunu anlama noktasına gelmiştir. Bugün kardeşlik ve dostluk
kavramlarının, artık kapsamlı bir ekonomik işbirliği programı çerçevesinde, ortak
büyüme ve ortak refahı hedeflemesi gerektiği, Türkiye'de tüm toplum kesimleri
arasında genel bir kabul görmektedir.16
Türkiye’yi
Kafkaslardan
ayrı
düşünmek
mümkün
değildir.
Kafkaslar;
Türkiye’nin uluslararası dış politikalarının etkisi yanında, bölgedeki Türk
unsurlarının varlığı ile, iç politikasında da önemli rol oynamaktadır.17 Orta Asya
Cumhuriyetleri ile, Türkiye’nin temasının sağlanmasında, Güney Kafkasya adeta bir
köprü vazifesi görmektedir.18
Rusya Federasyonu’nun mevcut problemleri ve ekonomik sıkıntıları yanında,
askeri gücü, kültürel, ekonomik, demokratik yapısı çerçevesinde teşkil ettiği
potansiyel tehlike karşısında, Kafkasların “barış kuşağı” ve Rusya ile bir “tampon
bölge” teşkil etmesi, Türkiye için son derece önem kazanmaktadır.19
Ermenistan ve Gürcistan ile Türkiye arasında, muhtemel bir dostluk ve barış
sürecinin doğması ve devamının sağlanması bu ülkelerin yararına olacaktır.
Azerbaycan ile bazı engellerin mevcudiyetine rağmen dostluk, kardeşlik ve
işbirliğinin sınırsız şekilde geliştirilmesi gerçekçi ve mümkün görülmektedir.
Güney Kafkasya, coğrafi yakınlık, ekonomik işbirliği imkanları ve doğal
kaynakları nedeniyle Türkiye için önemli bir ilgi alanı oluşturmakta olup,
oluşturmaya da devam edecektir.
16
17
18
19
Ahat Andican, 21’inci Yüzyılda Đç Asya Sempozyumu, 3 Aralık 1998, Đstanbul.
Tahir Kumkale, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında Türkiye’nin Kafkaslar
Politikası ve Türk-Rus Đlişkilerinin Genel Değerlendirmesi”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya
Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını, Đstanbul, 28-29
Nisan 1998, s.535.
KUMKALE, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında…, s.535.
KUMKALE, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında…, s.535.
111
Uzak Doğu’nun, 21’inci Yüzyılda da, önemli bir jeopolitik konuma sahip, siyasi
ve ekonomik bir güç merkezi olacağı düşünülürse, Güney Kafkasya-Orta Asya
ekseni, Türkiye açısından çok stratejik bir koridor vazifesi görecek, bağlı olduğu batı
ittifakında
(bu
koridorun
uzantısı
olarak),
kendi
jeopolitik
konumu
da
değerlenecektir. Diğer bir deyişle, Türkiye, Soğuk Savaş yıllarında sahip olduğu
jeopolitik, “vazgeçilmezlik” niteliğinden çok daha fazla bir öneme sahip olacaktır.
Güney Kafkasya; tarihinin en eski çağlarından itibaren, Doğu ve Batı arasında bir
köprü vazifesi görmüş ve çeşitli milletlerin mücadele alanı olmuştur. Güney
Kafkasya günümüzde de bu önemini korumakta ve Türkiye ile Orta Asya Türk
cumhuriyetleri arasında bir köprü durumundadır. Bu köprünün atılması durumunda
Türkiye’nin Türk dünyası ile irtibatı kopacaktır.
Günümüzde, dağılan Sovyetler Birliği’nin mirasına konan Rusya Federasyonu,
bütün gücü ve emperyalist idealleri ile Anadolu’ya en büyük tehdidi oluşturmaktadır.
Kafkasya bölgesi, Türkiye ile Rusya arasında bir tampon bölge olarak, önemini
giderek arttırmaktadır. Güney Kafkasya’nın, bağımsız ve huzurlu devletlerden oluşan
bir yapıya kavuşması, Türkiye’nin de güvenlik içinde olmasını sağlayacaktır.
Bölgenin zengin yeraltı kaynaklarının, Türkiye üzerinden dünya pazarlarına açılması,
bölgedeki Türk varlığının bağımsızlık ve egemenliğinin devamı için önemlidir.
Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya stratejileri, boru hatları ve enerji
ihtiyacı esasında yürütülmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin bölge politikalarının
diğer önemli unsurları, hep ikinci planda kalmıştır.20 Türkiye’nin Kafkas politikası,
temelde; enerji ihtiyacı üzerine inşa edilmiştir.
Türkiye, “Mavi Akım Doğalgaz Projesi” ne de, sadece kendi enerji ihtiyaçları
açısından bakmıştır. Böylelikle Mavi Akım, diğer gerek petrol (Bakü-Tiflis-Ceyhan)
gerek doğalgaz (Türkmenistan-Türkiye) boru hatları güzergahlarının tayini meselesi
20
Okan Mert, Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık,
1.Baskı, Đstanbul, Eylül 2004, s.83
112
ile ilişkilendirmeyerek, Rusya’nın bu alanlarda, Türkiye ile çatışan politikalar
izleyeceğini de kabul etmiş bulunmaktadır. Şüphesiz, Hazar Altı Petrol ve Doğal Gaz
Boru Hattı geçişi meseleleri ancak Rusya’nın onayı ile çözülebilecek meselelerdir.21
Türkiye’nin Güney Kafkasya‘ya yaklaşımı, bölgedeki üç Transkafkasya
cumhuriyetinin
katılımıyla,
kapsamlı
işbirliğinin
kurulması
arzusuyla,
şekillenmektedir. Bu çerçevede; Türkiye, söz konusu ülkelerin bağımsızlıklarının
pekişmesi, toprak bütünlüklerinin korunması ve ekonomik potansiyellerinin hayata
geçirilmesi Batı ile her alanda entegrasyonu için işbirliği ve güvenlik algılamalarına
önem atfekmektedir.
Türkiye’nin, Gürcistan politikası; her iki ülkenin birbirlerinin egemenliğine,
bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı ile sınırların dokunulmazlığı ve iç
işlerine
karışmama
ilkelerine
dayanarak,
aralarındaki
ilişkilerin
daha
güçlendirilmesine dayanmaktadır.22
Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her düzeyde dile
getirmenin ötesinde, Gürcistan’ın karşı karşıya olduğu ayrılıkçı sorunların, barışçı
yollardan çözümünü de yardımcı olmaya çalışmıştır. Özellikle, Rusya’nın ortaya
çıkmasında katkıda bulunduğu ve zaman zaman alevlendirdiği, Abhazya sorununun
Gürcistan’ın uluslararası alanlarda, tanınmış sınırlarının bütünlüğü korunarak,
çözülmesine yardımcı olmaya çalışmıştır. Bu çerçevede, Gürcü-Abhaz çatışması
devam ederken, hem Gürcüler hem de Abhazlara insani yardım yaparak, her iki
tarafın güvenini kazanmıştır.
Türkiye ve Gürcistan, Hazar Havzası enerji kaynaklarının, uluslararası pazarlara
ulaştırılması konusunda da, işbirliği yapmıştır. Erken petrol güzergahına destek veren
Türkiye’ye karşılık, Gürcistan’da ana ihraç boru hattı olarak, Bakü-Tiflis–Ceyhan
hattını desteklemiştir.
21
22
MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, ss.275-276.
MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, s.280.
113
Güney Kafkasya’daki bağımsız devletlerden bir diğeri ve Türkiye ile ilişkileri bir
türlü istenilen seviyeye gelemeyen ülke, Ermenistan’dır. Tarihi saplantılar ve aşırı
Rus baskısının, Dağlık Karabağ’daki olaylarla beslenmesiyle, Ermenistan-Türkiye
ilişkileri bağımsızlığından itibaren hiçbir gelişme kaydetmemiştir.23
Türkiye, Transkafkasya ülkeleri ile siyasi ilişkilerini geliştirmeye gayret ederken,
Kuzey Kafkasya’da daha çok Rusya’yı karşısına almak istemeyen bir politika takip
etmiştir. Resmi ağızlardan, Kuzey Kafkasya’daki bağımsızlık hareketlerine destek
vermemekte ve bunları Rusya’nın iç sorunu şeklinde, ifade etmektedir.24
Görüldüğü üzere, Türkiye’nin bölgedeki başlıca ilgisi, bölge siyasetinde yeni bir
güç olarak, Türk devletler oluşturma vizyonundan, ileriki yıllarda dağıtımına
başlanacak olan, bölgedeki enerji pastasından payını almak için daha somut politik
ve ekonomik kazanımlara yönelmiştir. Türkiye; Hazar bölgesinde, başlıca
Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan’da bulunan petrol ve gaz kaynaklarının
geliştirilmesinde ve pazarlanmasında yer almak istemektedir. Bu kaynaklara
bağlanacak borular sayesinde, Türkiye’nin artan enerji ihtiyacının giderilmesi, boru
hattı ve döşeme tesisatından önemli ekonomik faydanın sağlanması ve Batı kadar
Orta Asya’daki devletler içinde ülkenin stratejik öneminin kuvvetlendirilmesi önem
kazanmaktadır. Buna rağmen, Türkiye bu kazanımlara, ulaşacak kadar fazla araca
sahip değildir. Hazar petrolü projesinin başarısı, esasen ABD hükümetinin siyasal
desteğine bağlıdır.25
Türkiye’nin, Güney Kafkasya’ya yönelik dış politikasının ana hatları aşağıya
gösterilmiştir:26
23
24
25
26
YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç..., ss.205-206
YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, s.206
Sheila N. Heslın, “Key Constraints to Caspian Pipeline Development: Status, Significance and
Outlook”, Central Asian Survey, Vol.18, Issue::4, Dec.1999, s.22.
http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, 23.11.2005
114
1) Rusya Federasyonu ile ilişkiler, rekabet ve çatışma çizgisinin dışına çıkarılarak,
toprak bütünlüğüne saygı ve iç işlerine karışmama prensibi çerçevesinde, her
alanda bölgesel işbirliği anlayışı tesis edilmeli, ikili ilişkilerin karşılıklı
menfaat ve güven ortamına dayalı ileri ortaklık düzeyine çıkarılması
sağlanmadır.
2) Güney Kafkasya’nın bir barış ve her alanda işbirliği bölgesi haline getirilmesi
için her türlü gayret sarf edilmelidir. Bu amaçla; Güney Kafkasya’da bölgesel
işbirliği öncülüğünün sürdürülmesi ve koşullar oluştuğunda, Türkiye
Cumhuriyeti’nin
önderliğinde,
bölgesel
bir
örgütlenmenin
gerçekleştirilmesini sağlayacak zemin hazırlanmadır.
3) Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya Cumhuriyetleri’nin tam bağımsız ve
egemen devletler olarak demokratikleşme, serbest piyasa ekonomisine
geçişlerine ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı olunmalı,
söz konusu ülkeler ile her alanda ilişkiler geliştirilmelidir. Bu çerçevede;
Türkiye’nin bölgedeki menfaatleri açısından, hayati öneme haiz olan
Azerbaycan ve Gürcistan ile ilişkilerin geliştirilmesine özel önem
verilmelidir.
4) Azerbaycan’ın, Rusya’nın nüfuz ve etkisinden kurtulmuş, kalkınmış, Dağlık
Karabağ dahil tüm sorunlarını çözümlemiş olması ve milli birliğini tesis etmiş
bir devlet haline gelmesi desteklenmelidir.27
5) Güney Kafkasya üzerinden, Orta Asya’ya açılan stratejik koridorun
güçlendirilmesi ve korunması sağlanmalıdır.
6) 16 Mart 1921 tarihli, ”Moskova Antlaşması” ve 13 Ekim 1921 tarihli, “Kars
Antlaşması”ndan doğan haklar çerçevesinde, Nahçıvan’ın; Azerbaycan’ın
koruyuculuğunda, “Özerk Cumhuriyet” statüsü korunmalı ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin Nahçıvan’a olan desteği sürdürülmelidir.
27
http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, 23.11.2005
115
7) Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesi;
Ermenistan’ın işgal altında bulundurduğu Azerbaycan toprakları (Dağlık
Karabağ ve Laçin koridoru)’ndan çekilmesine ve başta asılsız soykırım
iddiaları olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iddia ve taleplerinden
vazgeçmesine bağlıdır. Bununla birlikte, Ermenistan’a karşı; Türkiye
Cumhuriyeti aleyhindeki davranışlarını engelleyecek ve Azerbaycan ile
ilişkileri olumsuz etkilemeyecek şekilde, “kontrollü yakınlaşma” politikası
izlenmelidir.
Türk dış politikasının tarihten kaynaklanan tecrübesi, özellikle komşularıyla olan
ilişkilerinin şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. Her ne kadar Sovyetler Birliği
artık dağılmış ve yerini alan, BDT’ da geleceği belli olmayan, henüz oluşumunu
yeteri kadar tamamlamamış ise de, Rusya Federasyonu’nun bir askeri süper güç
olmaya devam edeceği gerçeği, Türkiye’nin Kafkaslara yönelik politikasında göz
ardı edilemeyecek bir noktayı oluşturmaktadır.
Ermenistan ile ilişkilerde hareket noktasını, toprak talebi ve soykırım iddiaları
oluşturmaktadır. Türkiye özellikle, 1921 Kars ve Moskova antlaşmalarının geçerli
olduğunu ve toprak talebi ile soykırım iddialarının olmadığının Ermenistan
Cumhuriyeti tarafından resmi olarak bir belge ile deklarasyonunu istemektedir.
Ermenistan ise böyle bir iddialarının olmadığını sözlü olarak belirtmekle beraber,
yazılı olarak beyan etmemekte ve öncelikle ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesini
istemektedir.
Ermenistan’ın Türkiye karşısındaki en zayıf tarafı, sınırlarının tamamen kara ile
çevrilmiş bulunması ve Karadeniz ile bağlantısının, ancak Türkiye üzerinden
yapılabilecek olmasıdır. Bu nokta, Ermenistan’ın en hassas tarafı olup, Türkiye’nin
de her zaman elinde tutacağı bir güçtür. Ermenistan, Türkiye’ye karşı emperyalist
nitelikli politikasını değiştirmedikçe ve bir takım hayallerin peşinden koşmaktan
vazgeçmedikçe, Türkiye, Karadeniz konusunda Ermenistan’ın daima karşısında
olacaktır.
116
Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya yönelik menfaatlerin genel olarak şöyle
sıralayabilriz;
1) Güney Kafkasya’da Rusya Federasyonu ile aramızda bir tampon,“Barış
Kuşağı”nın oluşturulması,
2) Gürcistan ve koşullardaki gelişmelere bağlı olarak Ermenistan ile dostluk ve
barış sürecinin, Azerbaycan ile ise dostluk, kardeşlik ve mümkün olan her
alanda stratejik işbirliğinin geliştirilmesi,
3) Türkiye’nin uzun vadeli enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamak
üzere, Hazar Denizi yatakları başta olmak üzere Kafkaslar ve Orta Asya
petrol ve doğal gazının en uygun koşullarda ve kesintisiz olarak Türkiye
üzerinden batıya akışının sağlanması, şeklinde sıralanabilir.
Türkiye’nin Güney Kafkasya’ daki ana milli hedefleri;28
1) Kafkasya’yı, Orta Asya ve Rusya Federasyonu ile ulaşım yolları bakımından,
geçit veren bir körü durumuna getirmek,
2) Rus yayılmacılığının, yeniden canlanması ihtimaline karşı Kafkasları tampon
bölge haline getirmek,
3) Türk ekonomisinin güçlendirilmesi için karşılıklı iyi ilişkiler kurarak,
bölgenin ekonomik potansiyelinden yararlanmak, şeklinde sıralanabilir.
Yukarıda belirtilen ana hedeflere ulaşmak için seçilebilecek ara hedefler;29
1) Ermenistan’ın ve Gürcistan’ın Türkiye’ye güven duymalarını sağlamak,
2) Azerbaycan’ın Ermenistan ve Gürcistan ile sorunlarının çözülmesine
yardımcı olmak ve desteklemek,
3) Azerbaycan’ın, kültür, ekonomik ve sosyal yönden Türkiye’ye yaklaşmasını
sağlayarak, Đran’ın dinci ve Rusya’nın nüfuzu altına girmesine mani olmak,30
28
29
30
YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, s.165.
YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, ss.85-86.
Akif Kemik,”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl:36, Sayı:196,
Đstanbul, Temmuz 2000, s.165.
117
4) Gürcistan’ın Türkiye’nin Orta Asya’ya çıkış kapısı olabilecek şekilde
ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirilmek,
5) Ermenistan’dan gelebilecek risk ve tehlikelere karşı bu ülkenin manevra
alanlarını sınırlayacak şekilde politikalar izlemektir.
Uzun vadeli milli hedef ise; Rusya Federasyonu’nun siyasi ve askeri varlığının
Kafkasya’dan kaldırılmasıdır. Türkiye’nin uzun vadeli çıkarı, Orta Asya’ya açılan
kapısı durumundaki Güney Kafkasya’da tüm ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmak ve bu
suretle anılan coğrafyada istikrarın tesis edilmesine katkı yapabilmektir. Rusya
Federasyonu’nun Güney Kafkasya’daki nüfuzunu artırmasının engellenmesi
bakımından, Türkiye’nin Gürcistan ve Azerbaycan’ın güvenlik endişelerinin
giderilmesine katkıda bulunması, bu yönde askeri alanda sürdürdüğü çabaların
artırılması ve ekonomik politikalarla da desteklenmesi kısa ve orta vadedeki millî
hedeflerinin elde edilmesine büyük katkı sağlayacaktır.
4.4. Bölge Ülkeleri ve Türk Dış Politikası
4.4.1. Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri
Azerbaycan’ın SSCB’nin işgali altında bulunduğu 1991 yılına kadar, Azerbaycan
ve Türkiye Türklüğü arasındaki ilişkiler tam kesilmiş olmasa da, çok sınırlı olmuştur.
Genellikle ilişkinin temelini hasret duyguları, gizli faaliyetler oluşturmuştur. 1991’de
Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması sürecinden itibaren, iki toplum arasındaki
ilişkiler yeniden yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Bağımsızlık mücadelesi
döneminde Azerbaycan’ın en çok yardımı Türkiye’den gördüğü herkesçe bilinen bir
gerçektir. Aslında, Türkiye’nin hiçbir şey yapmayıp, sadece devlet olarak varolması
bile Azerbaycan’daki mücadele açısından çok önemli olmuştur.31
31
Yaşar Kalafat, Araz Aslanlı, “Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri”, Đdris Bal (Der.), 21. Yüzyılda
Türk Dış Politikası, 3. Baskı, Ankara, 2006, ss. 407-408
118
Bağımsızlık sonrası Türkiye-Azerbaycan ilişkileri üç dönem halinde ele
alınabilir;
1) Azerbaycan’daki bağımsızlık mücadelesi döneminde Ebülfez Elçibey’in
devlet başkanlığına kadar ki ara dönem.
2) Ebülfez Elçibey dönemi.
3) Azerbaycan’da Haydar Aliyev’in göreve gelmesinden bugüne kadarki
dönem.
Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasından bu güne kadar ki zaman göz
attığımızda, iki ülke arasındaki ilişkilerin önemli aşamalar katettiğini söyleyebiliriz.
Đlişkiler başlangıçta duygu ve ideoloji yoğunluklu bir dönem yaşamıştır. Bu iki ülke
açısından da geçerli olmuştur. Bunu bir ölçüde doğal karşılamak mümkündür. Çünkü
hem Türkiye’de, hem de Azerbaycan’da daha bağımsızlığına kavuşmadan konuya
hassas milliyetçi bir kesim oluşmuştur. Đkinci aşamada kişisel ilişkiler ön planda
olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Azerbaycan
Devlet Başkanı Haydar Aliyev arasındaki ilişkiler bunun örneği olmuştur.
Günümüzde iki ülke arasındaki ilişkilerin geldiği noktaya baktığımızda ilişkilerin salt
ideolojik, salt kişisel boyutlardan sıyrıldığını görmekteyiz. Karşılıklı olarak her iki
toplum birbirlerinin sorunlarına duyarlılıklarını devam ettirmektedirler. Hem
Türkiye’de hem de Azerbaycan’da yapılan kamuoyu araştırmalarında iki ülke
halkının kendine en yakın halk olarak birbirlerini söyledikleri normal bir durumdur.32
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya bölgesindeki üç yeni
devletin bağımsızlığını herhangi bir ayırım gözetmeksizin 1991 yılında tanıyan
Türkiye, ortak dil, kültür ve tarihi paylaştığı Azerbaycan’la yakın bir ortaklık ilişkisi
geliştirmiştir. Türkiye, Azerbaycan’ın yeni bağımsızlığına kavuşmuş bir ülke olarak
yaşadığı zorlukları aşma çabalarını her zaman desteklemiştir. Bu bağlamda,
Azerbaycan’ın bağımsızlığının güçlendirilmesine, toprak bütünlüğünün korunmasına
ve Hazar denizinin zengin doğal kaynaklarına dayanan ekonomik potansiyelinin
32
KALAFAT-ASLANLI, Türkiye – Azerbaycan…, ss. 410-411
119
değerlendirilmesine önem atfetmektedir. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki
mükemmel ilişkiler merhum devlet başkanı haydar Aliyev’in oğlu ilham Aliyev’in
siyasi liderliğinde de gelişmeye devam etmektedir.
Dağlık Karabağ sorunu, Kafkasya’da siyasi istikrar, ekonomik kalkınma ve
bölgesel işbirliğinin gerçekleştirilmesinin önündeki en önemli engeldir. AGĐT
bünyesindeki Minsk Grubu’nun bir üyesi olan Türkiye, bu süreci, barışçıl, kalıcı ve
adil bir çözüm için yararlı bir mekanizma olarak değerlendirmektedir. Azerbaycan ve
Ermenistan arasındaki doğrudan ve aracılı ikili görüşmeleri de destekleyen Türkiye,
Dağlık Karabağ sorununda kolaylaştırıcı bir rol oynamak ve diğer bölgesel konularda
fikir alışverişinde bulunmak amacıyla, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye dışişleri
bakanları arasında ayrıca bir diyalog forumu başlatmıştır. Bu forumun ilk toplantısı
2002 Mayıs ayında Reykjavik’te yapılmış ve taraflar temaslarını bu çerçevede
sürdürmek hususunda mutabık kalmışlardır. Üç dışişleri bakanı son olarak 28-29
Haziran 2004 tarihleri arasında Đstanbul’da düzenlenen NATO zirvesi marjında bir
araya gelmişlerdir.
Türkiye Elçibey döneminde olduğu gibi Aliyev döneminde de ilk başlarda
ihtiyatlı olmakla birlikte siyasi açıdan Azerbaycan’a destek verme çabaları
sürdürmüştür. Askeri ilişkilere gelince Türkiye, bu dönemde farklı bir politika
uygulamamıştır. Türkiye’den askeri müdahale etmesi talebine bulunanlara dönemin
Cumhurbaşkanı
Süleyman
Demirel
Türkiye’nin
savaşa
girmeyeceğini,
Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı direnmedikçe sonuç alamayacağını söylemiştir.
Türkiye tarafından Aliyev’in politikaları ihtiyatla izlenmiş. BDT’ye katılma kararının
sıkıntı yaratmayacağı, ilişkileri olumsuz etkilemeyeceği bizzat dönemin Dışişleri
Bakanı Hikmet Çetin tarafından açıklanmıştır. Askeri açıdan resmi yardım
yapılmamakla birlikte Türkiye’den birçok gönüllü bölgeye gitmiştir.
Aliyev, başta Elçibey’i desteklemesi olmak üzere çeşitli iç ve dış sebeplerden
dolayı Türkiye’ye karşı ilk başta mesafeli bir politika izlemesine rağmen daha
sonraları bu politikasını değiştirerek daha yakın bir çizgi izlemeye başlamıştır.
120
Askeri açıdan da Türkiye’ye güvenini ortaya koymuş ve bu doğrultuda ordunun
reorganizasyonun da Türkiye’den destek talep etmiştir. Azeri subayların eğitiminde
Türkiye’nin halen önemli bir etkisi bulunmaktadır.
Hem Türkiye’nin hem Azerbaycan’ın jeopolitik durumunu göz önünde
bulundurduğumuzda, bu iki ülkenin karşılıklı yakınlaşma, entegrasyon konusunda
atması gereken çok adım bulunduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde
Azerbaycan’da daha yoğunluklu olmak üzere, her iki ülkede entegrasyon süreçlerine
ilişkin çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Bunlar içerisinde, bu iki devletin ya ortak bir
devlette, bir federasyon
yada konfederasyon
çatısı birleşmesi
gerektiğini
söyleyenlerde olmuştur. Günümüz uluslararası sisteminde, ülkenin iç şartlarında
bunlardan hangisinin olabileceğini kesin olarak söylemek zordur. Ama iki ülke
arasındaki entegrasyon sürecinin hızlandırılmasının, gelecekte konfederal bir yapıda
bir araya gelmenin iki ülke sorunlarının ortak kaynak ve diğer ortak olanaklar
aracılığıyla çözülmesinin, Azerbaycan ve Türkiye Türklüğü’nün ortak çıkarları
doğrultusunda önemli bir gelişme olacağı kesindir.33
4.4.2. Türkiye-Gürcistan Đlişkileri
SSCB’nin çökmesi ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi gerek uluslararası dengeler
açısından gerekse Türkiye için son derece önemli sayılabilecek gelişmelerin ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Türkiye ile dil, din ve kültür ortaklığı olan Orta Asya ve
Kafkasya Cumhuriyetlerinin bağımsızlık kazanmaları bir yandan yeni fırsatlar
doğurmuşken, diğer yandan da güçlükler, rekâbetler ve çatışmaları beraberinde
getirmiştir. Rusya eski topraklarındaki hakimiyetini devam ettirmek için müttefiki
Ermenistan’ı da yanına alarak Kafkasya’da etnik çatışmaları kızıştırmaya başlamıştır.
Aynı zamanda hiç geçinemediği Çin ve Đran ile ilişkiler geliştirmeye koyulmuştur.
Đki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile tek süper güç olarak ortaya çıkan
ABD’nin önderliğinde Batı’nın da bu topraklarda hak talep etmesi bölgeyi Doğu –
33
KALAFAT-ASLANLI, Türkiye – Azerbaycan…, s. 424.
121
Batı arasındaki çekişme alanına çevirmiştir.34 Laik Cumhuriyet yönetimi ile Türkiye,
çoğunluğun Müslüman olduğu aynı zamanda akrabası olduğu bu cumhuriyetler için
güzel bir model ülke teşkil ettiğinden, Batı, Türkiye’nin yanında olmasını istemiştir.
Rusya ile bölge üzerindeki politika açısından eski sorunları da olan Türkiye de doğal
olarak Batı tarafında yer almıştır. Rusya bu coğrafyada bulunan zengin kaynakları
üzerindeki kontrolünü elden bırakmamak için, bu kaynakların kendi topraklarından
geçerek uluslararası pazarlara taşınmasını isterken, Türkiye de eline geçen fırsatı
değerlendirip güzergâh’ının kendi topraklarından geçmesi için harekete geçmiştir.
Batı’nın da desteği ile Türkiye’nin gayretleri güzel sonuç verdi ve istediği
gerçekleşti. Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasına yönelik politikalarını
sağlam yürütebilmek için öncelikle geçiş ülkesi Gürcistan ile iyi ilişkiler kurması,
aynı zamanda Türkiye’nin Gürcistan için Batı’ya açılan kapı olması35iki ülke
arasındaki ilişkilerin kısa bir sürede kurulup gelişmesine zemin hazırlamıştır.
Đki “dost ve kardeş” komşu ülke Gürcistan ve Türkiye arasında eskilere dayanan
ilişkiler mevcuttur. Gürcistan ile Rusya arasında akdedilen 1783 tarihli Georgievsk
anlaşmasıyla Rusya’nın hegemonyası altına giren Gürcistan’ın Türkiye ile ilişkileri
1918 – 1921 yıllarındaki kısa bağımsızlık döneminde resmi olarak başlamışsa da
1921’de Kızıl Ordu’nun Gürcistan’a girmesi ile iki ülke arasındaki ilişkiler kesintiye
uğramıştır. 70 senelik Sovyet döneminden sonra 1991 yılında bağımsız olan
Gürcistan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur ve iki ülke arasında yeniden ilişkiler
tesis edilmiştir.
Bağımsız Gürcistan ile Türkiye arasında ilişkiler 1991’de başlamışsa da bunun
öncesi de var. Đki ülke arasındaki ilişkiler aslında 1988 tarihinde Sarp Hudut
Kapısı’nın açılmasıyla başlamıştır. SSCB’nin son Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov
ve Türkiye’nin dönem Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın imzaladıkları anlaşma ile Sarp
Hudut Kapısı açılmıştır. Sarp Hudut Kapısı’nın açılması tarihi bir olaydır. Đlk defa
bir Varşova Paktı üyesi ile bir NATO üyesi arasında kapılar açılmış ve bu aslında 70
34
35
DEMĐRAĞ, Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası, Stratejik Analiz, cilt 4, sayı 40, Ağustos 2003.
Bkz.Gürcistan dönem Parlamento Başkanı Zurab Jvanya’nın Türkiye Ziyareti, Dilis Gazeti, 26
Mayıs 1998.
122
senelik “Demir Perdenin” ortadan kalkmasının bir göstergesi olmuştur. Bu kapının
açılmasıyla Batı Türkiye üzerinden Sovyet alanına girmeye başlamıştır. SSCB
dağılana kadar, 3 sene gibi bir zaman sürecinde Batı sadece Gürcistan’a değil, nerede
ise bütün Postsovyet
topraklarında kendi
çıkar politikalarını uygulamaya
başlamıştır.36 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ise Türkiye ve Batı artık
bağımsız ülkelerle muhatap olmaya başlamışlardır.
Gürcistan üzerinde hakimiyet kurmak için, tarih boyunca güçlü devletler
mücadele etmiştir. Ancak Gürcülerle Đranlılar, Gürcülerle Ruslar arasında cereyan
eden üzücü hadiselerin aksine, kapı komşusu Gürcülerle Türkler arasında böyle acı
hatıralar yoktur. Bununla beraber günümüzde Türkiye sınırları içerisinde yaşayan
büyük orana sahip Gürcü kökenli nüfusu ve Gürcistan’da da Türk kökenli insanların
yaşamaları iki ülke arasında dostluk ve işbirliğinin gelişmesine müsait zemin
hazırlamıştır. Bu tarihi gerçekler zeminine oturan Gürcistan - Türkiye ilişkileri iki
ülkenin resmi zevatın yaptığı karşılıklı ziyaretlerle pekiştirilmiş ve iyi seviyeye
ulaşmıştır.
Gürcistan Başkanı Mihail Saakaşvili, Mayıs 2004’de Türkiye’ye yaptığı resmi
ziyareti
sırasında
Avrasya
Stratejik
Araştırmaları
Merkezi’nin
düzenlediği
konferansta, Türkiye ve Gürcistan’ın stratejik ortak olduğunu belirterek “Yıllar
boyunca en az problemimiz olan ülke, Türkiye olmuştur. Her ikimiz de bölgenin
istikrarını istiyoruz ve terörizm ile savaşta ortağız. Karadeniz Havzası’nda güvenliği
daha fazla sağlamak için birlikte çalışıyoruz. Bunun yanında KEĐ’in güvenlik
esaslarını geliştirmesi gerekmektedir” ifadeleri ile Gürcistan’ın Türkiye ile olan
yakınlığı ve işbirliği üzerine durmuştur. Gürcü lider ayrıca, Gürcistan’ın NATO’ya
üye olması konusunda Türkiye’nin desteğini bekliyorum, demiştir.37
Gürcistan, sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeni ile Kafkasya ve
Orta Asya topraklarına yönelik politikasında Rusya’nın karşısında, Batı’nın yanında
36
37
Rezonansi, 14 Ekim 2003.
Saakaşvili’nin Konferans konuşması için bkz. Stratejik Analiz, cilt 5, sayı 50, Haziran 2004.
123
yer alan Türkiye için önemli bir ülkedir. Gürcistan, Türkiye için Türk
Cumhuriyetleri’ne açılan kapıdır. 21. yüzyıl politikasında Türk Cumhuriyetleri çok
önemli yer tutan Türkiye, tüm faaliyetlerinde Gürcistan yolunu kullanmak
zorundadır. Bu bağlamda Orta Asya ve Kafkasya topraklarında bulunan zengin
kaynaklarının, özellikle Hazar petrollerinin Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara
taşınması için mevcut konjonktürde tek geçiş yolu Gürcistan’dır.38 Doğu sınırından
emin olmak isteyen Türkiye’nin iki sınır komşusu Gürcistan ve Ermenistan’dır.
Tarihten gelen problemleri olan iki ülke, Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler
kısa vadede düzelecek gibi görünmemekte, bu nedenle Türkiye’nin diğer komşusu
Gürcistan ile iyi ilişkiler içerisinde olması önem arz etmektedir. Kafkasya’da
oluşacak herhangi bir pakt, ittifak, birlik v.s. içerisinde Türkiye’nin aktif rol
oynaması için kilit konuma sahip ülke Gürcistan’a ihtiyacı vardır.
Gürcistan için de dost ve komşusu Türkiye fazlasıyla önem arz eden bir ülkedir.
Kuzey komşusu Rusya ile ilişkilerinde sorunlar yaşayan Gürcistan birçok konuda
güçlü komşusu Türkiye’den destek almaktadır. Rusya ile ilişkilerin gergin olması
Gürcistan’ı Türkiye’ye daha da yakınlaştırmıştır. Orta Asya ve Kafkasya’daki enerji
kaynaklarının Gürcistan üzerinden taşınması ekonomik olarak zayıf olan ülke için
önemli bir gelir kaynağıdır bunun için de Türkiye ile iyi ilişkiler kurulması elzemdir.
Gürcistan, Türkiye’yi akraba halkların yaşadığı Orta Asya ve Kafkasya’ya bağlarken,
NATO üyesi ve AB üyeliği için müzakerelere başlayan Türkiye de, Gürcistan için
Batı’ya açılan kapıdır.39 Türkiye, Batı endeksli politika izleyen Gürcistan’ın
NATO’ya entegrasyonunu sağlamasında yardımını esirgemezken, Gürcistan da
Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir40. Güney Kafkasya ülkelerinin deniz
ulaşımını sağlayan Karadeniz’e sınırı olan Gürcistan sıcak denizlere Türkiye’nin
38
39
40
Hazar petrollerinin taşınması için olası iki yol daha var: Birincisi; Đran ve ikincisi; Azerbaycan
Nahçivan hattından Türkiye’ye oradan da Batı’ya, ancak Đran yolunu ABD istememekte,
Nahçivan yolu ise Ermenistan topraklarından geçmek zorunda olduğundan Azerbaycan
istememektedir.
Dilis Gazeti, 26 Mayıs 1998.
Saakaşvili, Türkiye’nin AB üyeliği sürecindeki gelişmelerden memnuniyet duyduğunu defalarca
ifade ederken, müzakereler başladıktan sonra Türkiye’ye gelen Gürcistan Başbakanı Zurab
Noğaideli de, Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyoruz, çünkü böyle bir durumda biz AB’nin
komşusu oluruz, ifadelerinde bulunmuştur. NTV, 07 Ekim 2005.
124
kontrolündeki boğazlardan çıkmaktadır. Bu sebeple Türkiye, Gürcistan için ve
dolaylı olarak diğer Kafkasya ve hatta Orta Asya ülkeleri için önemli bir konuma
sahiptir.
Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri ile yakından ilgilenmesi
Rusya’nın tepkisini çekse de Batı’nın bölge politikalarıyla uyuşmakta, hatta Türkiye
Batı’nın bölge politikası için önemli bir faktördür. Türkiye bu halklara ne kadar
yakınlaşırsa onlar Rusya’nın nüfuzundan o kadar uzaklaşırlar. Türkiye tarafından
Gürcistan’ın
NATO
üyeliğinin
desteklendiği
ve
bu
ülkeye
NATO
ile
entegrasyonunda yardımcı olunduğu ifade edilmişti. Gürcistan’ın NATO üyesi
olması durumunda büyük olasılıkla NATO’nun askeri birliği olarak Türk askerleri bu
ülkede görev yapacaktır. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Gürcistan Türkiye
ilişkileri iki ülke için önemli olduğu kadar, Batı tarafından da hoş karşılanmaktadır.41
Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasının ilk aşaması bölge ülkelerinin
bağımsızlığını desteklemek, ikinci aşamasını ise bu ülkelerin Rusya’dan bağımsız
hale gelmelerini desteklemekten ibarettir. Elinden geldiğinde bu ülkelere desteğini
esirgemeyen Türkiye, onlarla iyi komşuluk ilişkilerine girerek bölgede barışı,
hürriyeti ve zenginliği yaymaya uğraşmaktadır. Ekonomik krize sürüklenmeleri, tek
partili sistemden çok partili, demokratik düzene geçme çabaları, bağımsız olan
ülkelerin ortak problemlerini oluşturmaktadır. Böyle sıkıntılı bir dönemde Türkiye
bu ülkelerin büyük destekçisi olmuş ve özellikle Güney Kafkasya bölgesinde baş
gösteren etnik çatışmalarla başa çıkamayan ülkelerin toprak bütünlüğünü her fırsatta
savunmuştur ve desteklemiştir.
Gürcistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin temelini iki ülke arasında yapılan
anlaşmalar teşkil eder. Taraflar arasında ilk anlaşma 30 Temmuz 1992’de
Türkiye’nin dönem Başbakanı Süleyman Demirel’in Gürcistan’a yaptığı ilk resmi
ziyareti esnasında yapılmıştır. Demirel’in ziyaretinden memnun kalan Şevardnadze
41
Zaza Tsikoridze, Rusetis, Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da
Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti, 15 -30 Haziran 2005, No 10, ss. 40-41.
125
“ülkeme başbakan düzeyinde gelen ilk ziyaretçisiniz, hoş geldiniz” sözleri ile
karşılamıştır. Demirel bu samimi tablo karşısında Gürcistan’ın “dost ve kardeş” ülke
olduğunu ifade ederek karşılık vermiştir. Samimane başlayan komşu iki ülke
arasındaki ilişkilerde hızlı bir şekilde mesafe katedilmiş ve bir çok alanda işbirliğine
gidilmiştir.42
30 Temmuz 1992’de Şevardnadze ve Demirel’in imzaladıkları anlaşma 14
maddeden oluşmaktadır.43 Bu anlaşma “dostluk, işbirliği ve iyi komşuluk” amacıyla
yapılan ve iki ülke arasındaki güzel ilişkilerin temeli mahiyetindedir. Her iki ülke
birbirinin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, sınırların dokunulmazlığına, içişlerine
karışmama ilkelerine saygıya, Birleşmiş Milletler yasasının amaç ve ilkelerine,
Helsinki Nihai Senedi ile yeni bir Avrupa için Paris Yasası ve Avrupa Güvenlik ve
Đşbirliği Konferansı sürecinde kabul edilen diğer belgelerde ifadesini bulan esaslara
bağlılıklarını belirtmişlerdir.
Đki ülke arasındaki sınır olarak 13 Kasım 1921 tarihinde Kars Antlaşmasıyla
tespit edilen sınırlar aynen kabul edilmiştir. “Taraflar 13 Kasım 1921 tarihli Kars
Antlaşması ile başlayan bugüne kadar Gürcistan Cumhuriyeti ile Türkiye
Cumhuriyeti arasında sınırları geri dönülmez bir şekilde tespit ettiği ve iyi komşuluk
ilişkileri için uygun bir çerçeve oluşturduğu inancı ile hareket ederler. Taraflar Kars
antlaşmasının hükümlerine iki ülkenin mevcut mevzuatı ve uluslararası taahhütleri
çerçevesinde riayet edeceklerini beyan ederek…” diye devam etmektedir. Gürcistan
ve Türkiye arasında sınırlar SSCB dönemindeki gibi devam etmiş ve iki ülke
arasında hiçbir sınır problemi yaşanmamıştır.
30 Temmuz 1992’de taraflar arasında iki ülke ilişkilerinin gelişmesini
amaçlayan ve farklı konuları içeren anlaşmalar imzalanmıştır. Bunlar ticaret ve
ekonomik işbirliği anlaşması, haberleşme alanında işbirliği anlaşması, yatırımların
karşılıklı korunması ve teşviki anlaşması, karayolu taşımacılığı anlaşması, denizyolu
42
43
Sahalho Gazeti, 22-28 Temmuz 1997.
Anlaşmanın tümü için bkz. Sahalho Gazeti, 22-28 Temmuz 1997; Türkçeci için, Haydar Çakmak,
1989’dan Günümüze Gürcistan, 1998. (ek bölümü)
126
taşımacılığı anlaşması gibi anlaşmalardır. Taraflar Güney Kafkasya bölgesindeki
problemlerin, Abhazya dahil barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğinin altını da
çizdiler. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunun çözümün üzerinde de önemle
durulmuştur. Ayrıca Karadeniz, Akdeniz ve Hazar Denizi Havzaları’ndaki işbirliğin
gelişmesini ve bölgede bulunan zengin kaynakların ortak işbirliği çerçevesinde
uluslararası pazarlara taşınması gündeme gelmiştir. Tarafların üzerinde durduğu
diğer bir konu da Avrasya Transit Koridoru’nun tamamıyla işlevleştirilmesidir. 30
Temmuz 1992’de karşılıklı iyi niyetle başlayan iki ülke arasındaki ilişkiler gene
karşılıklı ziyaretlerle devam etmiş ve birçok anlaşmayla pekiştirilmiştir.
12 Şubat 1993 tarihinde iki ülke arasında Gürcistan’a 50 milyon Amerikan doları
Eximbank kredisinin verilmesini öngören bir anlaşma imzalanmıştır.44 28 Temmuz
1993’de Karadeniz’in kirlenmeye karşı korunması sözleşmesi, 6 Mart 1993 tarihinde
ise Türkiye ve Gürcistan’ın da dahil olduğu Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü
üyeleri Đstanbul’da kültür, eğitim, bilim ve enformasyon alanlarında işbirliğine ilişkin
Karadeniz Sözleşmesi’ni imzalamışlardır. 18 Şubat 1994 tarihinde güvenlik işbirliği
anlaşması, tarım alanında teknik, bilimsel ve ekonomik işbirliği, iki ülkenin dış
ilişkiler komitesi arasında ticari, ekonomik, bilimsel ve teknik işbirliği protokolü,
gümrük işleri alanında işbirliği ve karşılıklı yardıma ilişkin anlaşma, gümrük
idareleri arasında gümrük belge ve işaretlerinin karşılıklı tanınmasına ilişkin
anlaşma, spor alanında işbirliği anlaşması, turizm alanında işbirliği anlaşmaları
imzalanmıştır. Aynı sene içerisinde 29 Ekim 1994 tarihinde Tiflis’te sağlık
Bakanlarınca sağlık alanında işbirliği anlaşması imzalanmıştır.45
Güney Kafkasya bölgesinin Karadeniz’e çıkışı olan Gürcistan’ın Türkiye için
önemi, Güney Kafkasya’nın Türkiye için arz ettiği jeopolitik ve jeostratejik önem
içerisinde incelenmelidir.
44
45
Sakartvelos Respublika, 26 Ağustos 1998.
ÇAKMAK, 1989’dan Günümüze Gürcistan, 1998, Đstanbul, s.104-105
127
Kafkasya, iki deniz arasında bir boyun görevi görmektedir. Hazar Denizi, Don ve
Volga nehirleriyle Karadeniz'e bağlanmaktadır. Bu konumuyla Kafkasya, Asya ile
Avrupa arasında bağlayıcı bir jeostratejik köprüye dönüşmektedir. Söz konusu
bağlantıyı, 21. yüzyılın modern “Đpek Yolu" olarak değerlendirmek mümkündür.
Siyasi açıdan Türkiye için önemini şöyle açıklayabiliriz;
Soğuk Savaş sonrası bölgenin stratejik değeri daha çok artmış ve Güney
Kafkasya, tüm Avrasya’da istikrarın ve refahın sağlanabilmesinin anahtarı olmuştur.
Avrasya için olan bu öneminin yanında, Güney Kafkasya Türkiye’nin güvenliği için
de özel bir öneme sahiptir. Güney Kafkasya Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan
kapısıdır.
SSCB dağılmadan önce Rusya ve Türkiye’nin sınır komşuluğu vardı. SSCB’nin
dağılması sonrası Türkiye’nin Rusya ile olan kara sınırı da ortadan kalkmıştır.
Türkiye yeni sınır komşuları Gürcistan’la 276 km, Ermenistan’la 325 km ve
Azerbaycan’la 18 km’lik sınıra sahip olmuştur.46
Türkiye’nin Gürcistan ve Azerbaycan’la ilişkileri olumlu yönde her geçen gün
gelişmektedir. Diğer sınır komşumuz Ermenistan, “asılsız soykırım iddiası”
nedeniyle düşmanca tavırlar sergilemektedir. Türkiye’nin Ermenistan’la olan
ilişkilerini belirleyen diğer bir konu da “Karabağ Meselesi”dir. Bu sorunlardan
dolayı, Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasının merkezinde Azerbaycan ve
Gürcistan bulunmaktadır. Türkiye, her üç ülkenin de bağımsızlıklarını desteklemiş ve
Güney Kafkasya ülkelerinin
toprak bütünlüklerini
koruyarak
gelişmelerini
Türkiye’nin ve Kafkasya’nın güvenliği için gerekli görmüştür.
Rusya’nın Güney Kafkasya’da hakimiyetinin azalmasıyla Türkiye’nin önüne çok
önemli stratejik fırsatlar çıkmıştır. Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan için tüm
46
Burcu Gültekin, “Prospects For Regional Cooperation on NATO’s South Eastern Border
Developing a Turkish-Russian Cooperation in South Caucasus”, NATO Manfred Wörner
Fellowship Final Report 2004 / 2005, s.10.
128
imkanlarını kullanmaya başlamış ve bu ülkeler üzerinde etki alanı kurabilmek için
yeni yaklaşımlar ve yeni yollar aramaya yönelmiştir.47 Bölgesel güç olmanın önem
kazanması üzerine Türkiye, bölgesel konuları daha yakından takip etmeye
başlamıştır. Türkiye, bölge ülkelerinin, NATO, AGĐT ve Avrupa Konseyi gibi
Avrupa-Atlantik ve KEĐT gibi bölgesel örgütlerle bütünleşmelerini aktif bir biçimde
desteklemiştir. Bu desteğin temel nedeni, Türkiye’nin bağımsızlığını yeni kazanan bu
cumhuriyetlerin güçleneceğine ve Rusya Federasyonu’nun etkisinin bu bölgede
kırılacağına olan inancı olmuştur.48
Bağımsızlığı perçinlenen ve dostane ilişkiler kurulan bir Gürcistan sayesinde,
Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasına sunabileceği imkanlar büyük
oranda artmış ve yeni pazarlar ortaya çıkmıştır. Türkiye, mevcut kara ve demir
yollarına yenilerinin eklenmesiyle Gürcistan üzerinden “Türkistan” coğrafyasına
kolayca erişip çok yönlü ilişkiler içine girebilme imkanı kazanmıştır. Bu
cumhuriyetler için de bu bağlantı Batı ile ilişkilerini geliştirmede, Rusya’ya olan
bağımlılıklarını azaltmada ve bağımsızlıklarını sağlamlaştırmada hayati öneme
haizdir.
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Azerbaycan’ın sahip olduğu petrol ve doğal
gaz rezervleri, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Batı ve Türkiye için ayrı bir
önem arz etmektedir. Güney Kafkasya, Soğuk Savaş sonrası Avrasya’da kurulan
enerji koridorlarının da kesiştiği noktada bulunmaktadır. BTC petrol boru hattı, BTE
doğal gaz boru hattı bölgeden Türkiye’ye uzanmaktadır. Bu hatlarla, ileride
Kazakistan ve Türkmenistan petrol ve doğal gazlarının da taşınması muhtemel
gözükmektedir. Bu enerji koridorlarının Türkiye üzerinden Batı pazarlarına
ulaşabilmesi için Gürcistan kilit ülke konumundadır.
Bilinen tarih boyunca, kimi zaman sayısız büyük mücadelelere sahne olmuş, kimi
zamanlar da nice büyük göçlere yol veya barınak sunmuş olan Kafkasya, şimdilerde
47
48
DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…,ss.269-270.
BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası (der:BAL), Nobel yay.,
Ankara, 2004, ss.398-405.
129
Orta Asya ve Hazar havzasının zengin enerji kaynaklarını batıya pompalayacak bir
şah damarını andırmaktadır.49
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin yer aldığı Türkistan bölgesinin taşıdığı
jeopolitik değer, Güney Kafkasya’nın jeopolitik önemini daha da arttırmaktadır.
Çünkü bu bölge, kıtanın tam ortasında bulunmakta ve kıtanın bütün istikametlerdeki
iç bağlantılarının kavşak noktasını oluşturmaktadır. Türkistan'ı aşmadan Asya'yı
içeriden, bir boydan bir boya kat etmek mümkün değildir. Asya kıtası içinde
Türkistan'ı dikkate almayan bir politika düşünülemez.50Güney Kafkasya; Türkiye ve
Batı’nın, Türkistan coğrafyasına ulaşabileceği geçiş koridorudur.
BTC Petrol Boru Hattı’na Batı’nın verdiği destek; hattın geçtiği Azerbaycan,
Gürcistan ve Türkiye arasında Rusya Federasyonu ve Đran’ın etki alandan uzak,
istikrarlı bir enerji koridoru oluşturma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu hattan
akacak petrolün Batı pazarlarına ulaşabilmesi, Güney Kafkasya ülkelerinde
sağlanacak istikrara bağlıdır. BTC hattına karşı olan Rusya Federasyonu, istikrara
engel olan birçok olaya karışmıştır.
Zbigniew Brzezinski; bilinen enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahip bulunan
Avrasya'da, Azerbaycan'ı 50'yi aşkın ülke arasında 5 jeopolitik mihverden birisi
olarak nitelemiş ve bu düşüncesini şöyle belirtmiştir: "Sınırlı büyüklüğüne ve sınırlı
nüfusuna karşın dev enerji kaynaklarıyla Azerbaycan, jeopolitik olarak çok
önemlidir. O, Hazar Denizi dibindeki ve Orta Asya'daki zenginlikleri içine alan bir
şişenin mantarıdır. Orta Asya Cumhuriyetlerinin bağımsızlığı, Azerbaycan'ın
tamamen Moskova'nın kontrolüne girmesi durumunda hiç bir anlam taşımaz.
Azerbaycan'ın bağımsızlığı bir kez sıfırlandığı zaman, Azerbaycan'ın kendisine ait ve
çok önemli petrol kaynakları da Rus kontrolü altına girer. Batı pazarlarına, Rus
49
50
ĐLHAN, Türkiye'nin ve Türk Dünyası'nın Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
yay., Ankara, 1997, s.98.
ŞAHĐNOĞLU, Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi ve Askeri Doktrinleri Göz Önüne
Alındığında Türkiye ve Rusya Federasyonu Arasındaki Mücadele Alanları Neler Olabilir?, Hava
Harp Akademisi Komutanlığı (Yayınlanmamış Akademi Tezi), Đstanbul, 2002, s. 71.
130
kontrolü altında olmayan topraklardan geçen petrol hatlarıyla bağlanan bağımsız
bir Azerbaycan, aynı zamanda ileri ve enerji tüketen ekonomilerden, enerji zengini
Orta Asya Cumhuriyetlerine büyük bir geçişyolu olur.51"
Azerbaycan ve Gürcistan, Türkiye’nin stratejik ortaklarıdır. Türkiye’nin bu
ülkelere verdiği destek sonucunda, Rusya-Ermenistan-Đran düşey eksenini kesen
Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan yatay jeopolitik ekseni doğmuştur.52 29-30 Nisan
2002 tarihlerinde Trabzon’da düzenlenen “Gürcistan-Azerbaycan ve Türkiye Devlet
Başkanları Üçlü Zirve Toplantısı” ile bu beraberlik resmileştirilmiştir.53
Güney Kafkasya, günümüzde Rusya Federasyonu’nun ve Batılıların mücadele
alanı haline gelmiştir. Azerbaycan ve Gürcistan’da iktidarlar değişmiş, yeni
yönetimler iş başına gelmiştir. Gürcistan’da kurulacak olan bağımsız demokratik
yapı, Türkiye’nin Güney Kafkasya ile siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkilerinin daha
da geliştirilmesi için güvenilir bir dostluk kapısının açılmasını sağlayacaktır.54
Ekonomik açıdan Türkiye için önemini şöyle açıklatabiliriz;
Türkiye’nin bölgeye yönelik en büyük çıkarlarından birisi de ekonomik çıkarıdır.
SSCB’nin yıkılması sonrası ortaya çıkan Güney Kafkasya ve Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri, çok zengin enerji ve maden kaynaklarına sahiptir. Bu değerli
ekonomik
kaynaklar,
Rusya’nın
bu
cumhuriyetler
üzerindeki
hakimiyetini
kaybetmesiyle, Rusların tasarrufu dışına çıkmıştır. Petrol ve doğal gaz kaynaklarının
Rusya Federasyonu’nun tekeli olmadan Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ulaşması,
Türkiye’nin diğer kaynaklara olan bağımlılığını azaltacak, Türkiye’nin jeopolitik
önemini artıracak ve ekonomik girdi sağlayacaktır.
51
52
53
54
Harp Akademileri Komutanlığı, Dış Basın Bülteni, Temmuz 2001, s.35.
AĞACAN, “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Gürcistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda Türk Dış
Politikası der:Đdris Bal, Nobel yay., Ankara, 2004, ss.431-432.
KANBOLAT, “Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Zirvesi ve Gölgedeki Ortak Ermenistan”,
Stratejik Analiz, C.2, Sayı:26, ss. 52-57.
Necip Torumtay, Değişen Stratejilerin Odağında Türkiye, Milliyet yay., Đstanbul, 1996,
ss.198-200.
131
Her türlü işbirliği ve yatırım imkanının ortaya çıktığı bu coğrafya, Türkiye için
ekonomik anlamda stratejik öneme sahiptir. Gelişmiş ülkeler ile olan ticaret açığı, bu
ülkeler ile geliştirilecek ekonomik ilişkiler sayesinde giderilebilir; yani diğer
ülkelerle ticarette uğranılan ekonomik kayıpların bu coğrafyada tersine çevrilmesi
suretiyle, ekonomik atılımlar hızlandırılabilir. Her ne kadar Avrupa Birliği ile artan
ekonomik işbirliği, gümrük birliği anlaşması, yoğun ticari faaliyetler olsa da,
gelişmiş Batı ülkeleri ile olan ticari dezavantajın daha uzun yıllar giderilmesi
mümkün değildir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Güney Kafkasya ülkeleri, Türk
ihraç ürünleri için de çok önemli pazarlar durumundadır. Bu nedenle Türkiye’nin
birinci ekonomik menfaati, Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerine yönelmesinde,
ekonomik ilişkilerini her alanda geliştirmesindedir.
Avrasya coğrafyasıyla güçlü ekonomik ilişkiler geliştirebilen Türkiye’nin Avrupa
Birliği’ne karşı önemli bir avantaj kazanacağı ortadadır. Devamlı Türkiye’nin önüne
türlü engeller çıkararak adaylık perspektifi vermek ve bir üyelik takvimi bile ortaya
koymaktan imtina eden AB; kendisiyle olan ticaretini gittikçe Avrasya’ya kaydıran,
yeni ekonomik işbirlikleri geliştiren ve önceliklerini yeniden gözden geçiren bir
Türkiye’ye karşı daha fazla kayıtsız kalamayacaktır. Bu açıdan Güney Kafkasya
ülkeleri Türkiye için adeta fırsatlar vitrinidir. Yeni açılımlar için türlü imkanlar
vardır. Üstelik bu ülkeler zengin ekonomik kaynaklara sahip olduklarından
potansiyel satın alma güçleri de mevcuttur.
Milli güvenlik açısından Türkiye için önemini şöyle açıklayabiliriz;
Rusya Federasyonu’nun dan Basra Körfezi’ne, Orta Doğu’ya ve Akdeniz’e
uzanan stratejik bir mihver, önce Kafkasların kontrol altına alınmasını gerekli kılar
ve buraya dayanarak büyük askeri harekatlara girişilmesini mümkün kılar. Ayrıca
Anadolu’yu iki taraflı kuşatacak kesin sonuçlu bir kıskaç harekatının bir kolu
Balkanlar
üzerinden
ve
diğer
kolu
da
Kafkaslar’dan
geçer.
Osmanlı
Đmparatorluğu’nun son yüzyılı içersinde Ruslar buna birkaç kez girişmiş fakat
132
istedikleri sonucu alamamışlardır55.Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin
bağımsızlıklarını kazanmasının ardından Türkiye-Rusya kara sınırı da tarihe
karışmıştır. Rus askeri güçleri Gürcistan ve Azerbaycan’ın kuzeyine ve Kuzey
Kafkasya’ya kaydığı için, arada yaklaşık 200 km.lik bir mesafe bulunmaktadır.
Böylece Doğu Anadolu bölgemiz üzerindeki Rus tehdidi önemli ölçüde azalmıştır.
Askeri açıdan bakıldığında, Soğuk Savaş döneminde yapılan askeri planlarda ani
bir Sovyetler Birliği saldırısı için bu ülkenin sadece bir kaç günlük hazırlık süresine
ihtiyaç duyduğu bilinmekteydi. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile egemen devletler
olarak ortaya çıkan ve arada tampon bölge oluşturan Gürcistan, Ermenistan ve
Azerbaycan, 400 yıllık Türk-Rus ortak sınırının da ortadan kalkmasına ve dolayısıyla
Rusların Türkiye’ye olası bir saldırısı için gerekli hazırlık imkanlarının son derece
zorlaşmasına sebep olmuştur. Bu durum Türkiye açısından önemli bir ferahlama
sağlamış ve askeri imkan ve kabiliyetlerini, ülkenin içeride ve dışarıda sorunlu
olduğu güney ve güneydoğusuna yeterli oranlarda yöneltmesine olanak sağlamıştır56.
Orta Asya ve Kafkasya’daki bağımsız devletlerin bağımsızlıklarını sürdürme
çabaları, Türkiye’nin güvenliği ve Rus tehdidinin uzakta tutulması açısından son
derece önemlidir. Bugün geçerli olmayan Rus askeri tehdidinin yeniden ortaya
çıkmaması, Rusya Federasyonu’nun bu bölgelerde hakimiyet kuramamasına bağlıdır.
Bölge ülkeleri ile askeri işbirliği anlaşmaları tesis edilmiş, Türkiye’nin taraf olduğu
anlaşmalara dahil edilmeleri ve aynı ittifak çatıları altına girmeleri Türkiye
tarafından desteklenmiştir.
Gürcistan’ın ve Azerbaycan’ın bağımsızlıklarını pekiştirmeleri ve yeniden Rusya
Federasyonu’nun etkisi altına girmemeleri Türkiye’nin güvenliği açısından son
derece önemlidir. Gürcistan, geleceğe dönük ümitlerini büyük ölçüde, Orta Asya ve
Hazar petrol ve doğal gazının topraklarından geçişinin daha da artıracağı jeopolitik
önemine ve elde edeceği transit geçiş gelirlerine başlamış bulunmaktadır. Güney
Kafkasya’nın üç bağımsız ülkesinden birisi olan Gürcistan; hem Karadeniz'e, hem
55
56
MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, ss. 268-269.
ŞAHĐNOĞLU, Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi…, s.76.
133
Türkiye'ye, hem Rusya'ya ve hem de Azerbaycan ile Ermenistan'a sınırları bulunan
bir ülke sıfatıyla Orta Asya ve Avrupa arasında tam anlamı ile bir kapı/köprü özelliği
taşımaktadır.
Rusya Federasyonu de bu durumun farkında olduğundan, bölgedeki askeri
varlığını türlü bahaneler ile sürdürmeye çalışmıştır. BDT vasıtasıyla “Yakın Çevre
Doktrini57”ni uygulamaya çalışması, Güney Kafkasya’yı arka bahçesi olarak
görmesi, Gürcistan’daki askeri üslerini kapatmamakta direnmesi, Ermenistan ile
ilişkilerini çok sıkı tutması ve bu ülkede askeri güç bulundurması bu yaklaşımını
açıkça ortaya koymaktadır58. Rusya’nın bu politikalarının temel amacı Güney
Kafkasya ve Orta Asya kapılarını Türkiye’ye kapatmak, kendi etkisini ve kontrolünü
sürdürmektir. Rusya Federasyonu’nun bu yaklaşımı Türkiye’nin güvenliği için son
derece sakıncalıdır.
Rusya Federasyonu başlangıçta BDT’ye katılmakta isteksiz olan Gürcistan’da
“Abaza, Acara, Ermeni ve Lezgi” gibi etnik sorunları istismar ederek siyasi ve
ekonomik baskı uygulamış Gürcistan’ı birliğe katılmaya mahkum etmiştir. Bunun
sonucunda Gürcistan 1993 yılı sonunda BDT’ye katılarak Rusya Federasyonu ile
askeri işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Rusya Federasyonu,
Gürcistan’da yeniden askeri üsler edinmek suretiyle, Türkiye sınırında asker
bulundurmanın meşru gerekçesini elde etmiştir. Ermenistan ile zaten doğal müttefik
olan Rusya Federasyonu, takiben Azerbaycan üzerindeki baskılarını artırmış, iktidar
mücadelelerini kullanarak iktidar değişikliğini sağlamış ve nihayetinde Azerbaycan
da BDT’ye katılmıştır.
Gürcistan’daki etnik sorunlar ve bunların çözümü meselesi Türkiye açısından da
önem arz etmektedir. Gürcistan, Türkiye’nin sınır komşusudur, yanı basında cereyan
eden olaylardan etkilenmemesi reel politikte imkansızdır. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattı örneğinde olduğu gibi iki ülke arasında enerji taşımacılığına yönelik bir bağ söz
57
58
Kamer Kasım, “Orta Asya ve Kafkasya Enerji Politikaları: Büyük Oyunun Parametreleri”,
Panorama, Sayı:5, Haziran 2004, s.34.
Cumhuriyet, 19 Ocak 1994.
134
konusudur ve hem bu hattın güvenliği hem de yeni yolların varlığı Gürcistan’ın
istikrar ve güvenliğine bağlıdır. Ayrıca Türkiye içerisinde, Ahıska Türkleri,
Abhazlar, Osetler ve Gürcüler olmak üzere Gürcistan’ın nüfuz kompozisyonundan
unsurlar bulunmaktadır ve bu durum Türkiye’yi ister istemez Gürcistan’daki etnik
sorunlara angaje etmektedir. Gürcistan Ermenilerinin ayrılıkçı söylemleri ve
Türkiye’nin Ermenilere ilişkin olarak uluslararası alanda yaşadığı sorunlar da bu
angajmana dahil edilebilir. Türkiye’nin Kafkasya’da etkili olmak isteyen bölgesel bir
güç olduğu bilinmektedir. AB, ABD, Rusya gibi bölgede öne çıkman aktörler gibi
Türkiye’nin de amaçları bulunduğundan ve ABD ya da AB gibi Kafkasya’dan uzakta
değil Gürcistan’ın sınır komşusu olan Türkiye, Gürcistan üzerinde uygulanan
planlardan doğrudan etkilenecektir. Söz konusu aktörlerin bölge üzerindeki
amaçlarını iyi görerek kendisi için maksimum çıkarı sağlayacak bir perspektif
oluşturmasının
böylesi
bir
dönemde
Türkiye’nin
çıkarına
olacağı
değerlendirilmektedir. Ancak Gürcistan, Rus etkisinden çıkıp Batı’ya entegre olmaya
çalıştığı bu dönemde en büyük desteği Türkiye’den gördüğü ve bu dönüşümde
ihtiyacı bulunduğu için şimdilik bu konuları pek gündeme getirmemektedir.
NATO’ya üye olmak istediği bilinen Gürcistan, Türkiye’den bu anlamda bir destek
ummaktadır. Türkiye-Gürcistan arasında yaşanan konjonktürel dostluğun bir simgesi
iki ülkenin birbirlerine vize uygulamayışlarıdır.
Tüm bu gelişmeler ise Türkiye’nin aleyhine olarak yeniden dengelerin
değişmesine neden olmuş, Rusya Federasyonu’nun tarihi yayılmacılık emellerinden
vazgeçmeyeceğini bir kez daha kanıtlamıştır.
4.4.3. Türkiye-Ermenistan Đlişkileri
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler üzerinde dururken aslında neden
ilişkilerin geliştirilemediğini açıklamak gibi bir durumla karşı karşıya da
kalınmaktadır. Bu duruma açıklık getirebilmek için ise Türkiye-Ermenistan
ilişkilerini bu güne kadar etkileyen, şekil veren ve bundan sonra da ilişkileri
135
etkilemesi muhtemel temel faktörlerin çerçevesi çizilmelidir. Bunlar soykırım
iddiaları, Ermeni diasporası, Karabağ sorunu, Ermenistan ve güvenlik sorunu olarak
gruplara ayırabiliriz.59
Ermenistan'ın
işgal
politikasını
sürdürmesi
ve
soykırım
iddialarını
desteklemekten vazgeçmemesi, Türkiye'nin Erivan ile diplomatik ilişki kurması ve
sınırların açılmasında halen en büyük engeli oluşturmaktadır.
SSCB'nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya bölgesinde kurulan ülkeleri
ayrıma gitmeden tanıyan Türkiye, bölgedeki iki ülkeyle kurduğu diplomatik ilişkiyi,
Azerbaycan topraklarını işgali nedeniyle Ermenistan ile tesis etmemiştir.
Ermenistan'ın Türkiye aleyhine Ermeni soykırım iddialarını desteklemesi ve dış
politika önceliği haline getirmesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun bir bölümünde
hak iddia etmesi, bu doğrultuda Ağrı Dağı'nı devlet sembolü olarak kullanması gibi
konular iki ülke arasında normal ilişki kurulmasını daha da güçleştirmiştir.
Türkiye, ''iyi komşuluk ilişkileri'' kurulabilmesi için Ermenistan'ın ciddi bir irade
göstermesi gerektiğini vurgularken, Erivan bu yönde bir girişim yerine sınırların
açılmasını sağlamak amacıyla Türkiye'ye baskı uygulanması için Avrupa Birliği'ni
(AB) devreye sokmaya çalışmıştır.
Erivan yönetimi, Türkiye'nin AB ile müzakere sürecinde Türk-Ermeni sınırının
açılması konusunun mutlaka gündeme geleceğini sıklıkla dile getirmiş. 'Sınırların
kapalı olmasından rahatsızlık duyduklarını bildiren Avrupa kurumlarının yetkilileri,
Ankara ile yapılan görüşmelerde bu konuyu henüz açıkça dile getirmemiştir. Ancak
üyelik müzakerelerinde bu konunun gündeme gelmesinin sürpriz olmayacağı
diplomatik kaynaklar tarafından da dile getirilmektedir.
59
BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri ve…,s.428
136
Soykırım iddialarıyla ilgili ısrarını sürdüren Erivan, iddiaları BDT bünyesine de
taşıyacağını açıklarken, uluslararası platformlarda Ermeni sınırının açılması yönünde
Ankara'dan taleplerde bulunulmasıysa konunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır.
4.5. Bir Model Olarak Türkiye’nin Ortaya Çıkışı ve Bölgesel Đşbirlikleri60
Soğuk Savaş, 1947’den itibaren Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin şekillenmesinde
kilit önemde olmuştur. Soğuk Savaş hem Türkiye’nin NATO bloğuna katılmasına
yol açmış hem de Türkiye’nin kültürü ve siyasal rejiminde daha kesin bir batılılaşma
yönlendirmesinin gerçekleşmesi ile sonuçlanmıştır.61
Yeni uluslararası ortam, Türk dış politikası üzerinde önemli sonuçlar
doğurmuştur. 1991’de SSCB’nin aniden çöküşü, Türk dış politikasının temeli haline
gelmiş Batıyla sağlam ilişkiler kurma ilkesine ilk aşamada ciddi bir darbe
indirmiştir.62 Bu ilkenin gözden geçirilmesi temel olarak Türkiye’nin insiyatifi
dahilinde dış politika stratejilerinde yapmış olduğu bir değişiklik olmaktan ziyade
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının Türkiye’nin Batı açısından taşıdığı stratejik ve
askeri değeri azaltması ve Avrupalıların uzun bir süre bastırdıkları, eskiden kalma
Türk karşıtı önyargılarının yüzeye çıkmasının Türkiye’yi zorunlu olarak ittiği bir
durumdur. Türkiye’nin bu coğrafyanın liderliğine soyunması aslında Soğuk Savaş
sonrasında kaybettiği stratejik önemini yeniden kazanabilme ve böylelikle de
ekonomi ve güvenlik alanındaki çıkarlarını koruma gayretiyle de bağlantılıdır.63
Đstikrarsız bir coğrafyanın tam ortasında kalan Türkiye, diğer bir yönden, toprak
büyüklüğüne, nüfusuna, konumuna ve Soğuk Savaş döneminde kazandığı
60
61
62
63
Detaylı bilgi için bakınız; Đdris Bal, Turkey’s Relations with the west and turkic Republics: Rise
and Fall of the Turkish model, Aldershot; Ashgate, 2000.
Kemal Karpat, Türk Dış Politikası; Tanıtıcı Bazı Noktalar, (Der.) Kemal Karpat, Türkiye ve Orta
Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003, s. 228
KARPAT, Türk Dış Politikası..., s.229
Ziya Öniş, “Turkey and Post-Soviet States: Potencial and Limits of Regional Power Influence”,
Middle East Rewiev of International Affairs (Meria), Cilt: 5, Sayı: 2, Yaz 2001, S. 67
137
deneyimlerine bağlı olarak birde bire bölgesel bir güç konumuna yükselme yoluna
girmiştir.64 Türk dış politika yapıcıları arasında Türkiye’nin uluslararası alanda
oynayabileceği özel bir rol olduğu inancı yeniden ortaya çıkmıştır.65Bu inanç,
SSCB’nin dağılma sürecine girdiğinin ilk belirtilerinin ortaya çıktığı tarihlerde
ihtiyatlı bir biçimde dile getirilmiş, dış politika stratejilerine yansıtılmamaya
çalışılmıştır. Ancak SSCB’nin 1991’de resmen dağılmasıyla Türk dış politikası da
hızlı bir değişim içine girmiştir.66
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede
bir taraftan istikrarsızlıkların artması, diğer taraftan da demokratikleşme ve
bağımsızlaşma akımlarının güçlenmesi, Türkiye’nin jeopolitik konumuna yeni
boyutlar eklemiştir. Bu boyutlardan biri de, Türkiye’nin bölgesinde, laik, demokratik
bir rejimi ve piyasa ekonomisini başarıyla uygulayan bir model olarak belirmesidir.67
Batılı bakış açısından Türkiye, kriz içindeki bir bölgede önemli bir istisna teşkil
etmektedir. Türkiye, her şeyden önce, Batı tarzı çoğulcu ve demokratik bir sisteme
sahiptir.
Nitekim
Türkiye’nin
“Ortadoğu’da,
iktidardaki
partinin
seçimleri
kaybetmesine ve seçimi kazanan partinin yumuşak bir biçimde iktidarı devralmasına
şahit olunan tek Müslüman ülke” olduğu belirtilmektedir.68 Đkinci olarak Türkiye,
AB üyesi olan Yunanistan’ın dışında, bölgesinde gelişmiş bir pazar ekonomisine
sahip tek ülkedir. Richard Tapper’in sözleriyle, “Türkiye sadece ekonomileri petrol
gelirine dayalı Müslüman ülkelerle karşılaştırıldığında değil, bütün Müslüman
ülkeler içinde de en ileri düzeyde sanayileşmiş, teknolojik açıdan en gelişmiş ve
64
65
66
67
68
SANDER, Siyasi Tarih…, s.608
Mehmet Öğütcü, “Religious 'Bias’ In The West Against Islam Turkey as a Bridge in Between”,
Dış Politika/Foreign Policy, Sayı: 18, s. 106
FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası”, (Der.) Ian O. Lesser ve Garham E. Fuller,
Balkanlar’dan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000, s.
86
A. Karosmanoğlu, “Türkiye’de Demokrasinin Uluslar arası Koşulları”, Türkiye Modeli ve Türk
kökenli Cumhuriyetler ile Eski Sovyet Halkları, Yeni Forum Dergisinin 16-19 Eylül 1991
tarihlerinde düzenlediği Sempozyuma Sunulan Bildiriler, Yeni Forum A.Ş., 1992, s.36
FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası …, s.39
138
ekonomik (ve kültürel) açıdan Avrupa’ya ve AT’na en yakın ülkedir.69” Türkiye’yi
diğer Müslüman ülkeler içerisinde ve bölgesinde bir istisna yapan üçüncü özelliği
ise, nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olmasına rağmen Türk devletinin laik bir
karaktere sahip oluşurudur. Türkiye, Müslüman ülkeler içerisinde laikliği devletin
ana temellerinden biri olarak kabul eden ve bunu daha 1937 yılında anayasasına
geçiren tek ülkedir. Bu üç özelliğinden hareketler, Batı Avrupa çevrelerinde sıkça
ifade edilen bir görüşe göre, “Türkiye, Müslüman bir ülkenin refah, demokratik ve
modern dünyanın gerçek bir üyesi olabileceği önermesinin yaşayan bir örneğidir.70”
Ayrıca, Türkiye, nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülkenin Avrupa’ya
iş birliği ve dostluk çerçevesinden bakabileceğinin de göstergesi sayılmaktadır.
Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelişi ile özetlenebilecek hızlı değişime
Türkiye hazırlıksız yakalanmıştır. Bu hazırlıksız yakalanış özellikle Türkiye’nin
genel olarak bölge hakkında bilgi ve vizyon eksikliği nedeniyle uygun dış politika
alternatiflerini zamanında üretememeleri gerçeği ile kendini göstermektedir.
Yukarda anlatılan aksaklıklara rağmen Türkiye’nin yeni jeopolitik konumu
bağlamında sağlıklı bir tartışma ortamı oluşmaya başlamıştır. Türkiye, 1991 Körfez
Krizi sonrası aktif bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı
Özal, 21. Yüzyılın Türklerin yüzyılı olacağını ifade ederek Türkiye’nin “Yeni
Aktivizminin”71 Orta Asya ve Kafkasya boyutunun da olduğunu dile getirmiştir.72 Bu
çerçevede Türkiye’nin Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkeleri için bir model
oluşturup oluşturamayacağı entelektüel düzeyde yurt içi ve yurt dışında tartışılmaya
başlanmış, siyasi partiler programlarına bu değişimlere bağlı olarak güncellemişler,
diğer bir taraftan, ortaya çıkan devletlerle ilk resmi temaslar gerçekleştirilmiştir.
69
70
71
72
Richard Tapper, “Introduction”, Islam In Modern Turkey, Editor: Richard Tapper, IB. Tauris and
Co. Ltd., 1991, s. 23
Turkey: Star of Islam, The Economist Survey, 14 Aralık 1991, s. 4. Bir Batılı Diplomatın Aynı
Yöndeki Görüşleri için bkn. “A Blow to Secularizm”, Time, 8 Ocak 1996, s. 13
Alan Makovsky, Türkiye’nin Bu Dönem Dış Politikasını Ölçülü Aktif Dış Politika (Measured
Activism) terimiyle ifade etmiştir. Dış Politikada ölçülü bir aktiflik güç kullanmada değil;
diplomasi alanında insiyatif alma noktasında kendini göstermektedir.
MAKOVSKY, “The New Activism In Turkish Foreign Policy”, SAIS Reiview, Kış-Đlkbahar
1999, http://www.washingtoninstitute.org/media/ama,ovsky/alansais.htm, 27 Ekim 2005.
139
Avrupa Devletleri ve özellikle de ABD tarafından desteklenen Mango’ya göre
Türkiye’den önce Batı tarafından ortaya atılan73 ”Türk Modeli”74, Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan gibi Müslüman olup Türkiye
ile etnik ve dilsel bağları bulunan ülkelerin gelişme modelidir. Đslam ile
demokrasinin bir arada bulunabileceğinin bir göstergesidir.75 Bu modelin bir ayağı
laiklik76 ve demokrasi, diğeri serbest piyasa ekonomisidir. Ancak laiklik özellikle
Türkiye’ye ’modellik’ misyonunu yüklemeye çalışan ABD tarafından sadece
görünüşte bulunması gerekli bir özellik olarak savunulmuştur. New York
Üniversitesi hukuk profesörü olan ve Irak’ta “ Demokrasi” oluşturulması amaçlı
hukuk yapısının sağlanması için George W. Bush tarafından görevlendirilen Noah
Feldman” Đslam dünyasında ılımlı Đslam’ı gerçekleştirmek isteyen hiç kimseye,
zorlayıcı laiklik uygulamasına başvurması tavsiye edilmemeli. Atatürk’ün yaklaşımı
tekrarlanamaz ve tekrarlanmamalı” demektedir. 77
Türk Modelin başarısı ise bir taraftan Türkiye-ABD ilişkileriyle; Türkiye-ABD
ilişkileri de Türkiye’nin kendi demokrasisini tamamlaması78 ile bağlantılıdır. Türkiye
73
74
75
76
77
78
Andrew Mango, “The Turkish Model”, Middle Eastern Studies, Cilt 29, Sayı: 4, Ekim 1993, s.
726. “Türk Modelinin” ilk kez Türkiye tarafından ileri sürüldüğünü savunanlar da vardır. Ancak
Bal’ın ifade ettiği gibi Sovyet sonrası ilk yıllarda bu modelin populer olması Batı’nın bu modeli
destek olması sayesindedir. Bkz. BAL, “ Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası için Türk
Cumhuriyetlerinin Önemi”, Der. BAL, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları,
Đstanbul, 2001, ss. 336-337. Ayrıca Ataöv’ün ifade ettiği gibi Sovyetler Birliği dağılmadan önce
bile Doğu Avrupa Ülkeleri için Türkiye Bir Model Olarak Algılanmaktaydı. Bkz. Türkkaya
Ataöv, “Turkey’s Expanding Relatıions with The CIS and Eastern Europe”, (Der.) Clament H.
Dodd, Turkish Foreign Policy, Huntington, Eothen Press, 1992, s.89
Ahmet Rashid, The Resurgence of Central Asia: Islam or Nationalism?, London, Zed Books,
1994, s.210. Aktaran BAL, “Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Đçin Türk
Cumhuriyetlerinin Önemi”, Der. BAL, “Soğuk Savaş Sonrası…, s. 336
BAL, “The Turkish Model and The Turkic Republics”, Perceptions Journal of International
Affairs, Cilt 3, Sayı: 3, Eylül-Kasım 2002, s. 105
Detaylı Bilgi için bkz. MAKOVSKY, “ Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye PolitikasıGelişme ve Sorunlar”, (Der.) Morton Abramowitz, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Liberte Yayınları, Ankara, 2001, s. 387
Cengiz Çandar, “Nasıl Bir Türk Demokrasisi?”, Dünden Bugüne Tercüman, 16 Mayıs 2003,
http://www.tercumangezete.com/authorDetail.aspx?authid=1048886030918&newsDate=1605200
3&authName=Cengiz+%c3%87andar&img=%2fauthors%2f1048886030918%2fimg.jpg
ABD-Türkiye ilişkilerinde insan hakları sorunu için bkz. Đhsan D. Dağı, “Đnsan Hakları,
Uluslararası Sistem ve Türk Dış Politikası”, (Der.) Đhsan D. Dağı, Türk Dış Politikasında Gelenek
ve Değişim, Siyasal Kitapevi, Ankara, 1998, ss. 27-34
140
dünyada en az şeffaf olan ülkelerden biridir.79 Türkiye’nin kendi iç sorunlarını
ABD’in istediği doğrultuda nasıl çözeceği, Türkiye-ABD ilişkilerinin yönünü tayin
edebilecek, Türkiye-ABD ilişkilerinin yönü de ‘Türkiye Modeli’nin bölgede geçerli
olup olamayacağını belirleyebilecektir.
Türkiye-ABD ilişkileri ise modelin başarısını etkileyen bir diğer süreçtir.
Türkiye’ye Avrupa’da sınırlı bir rol öngörülmesi nedeniyle duyulan öfke Türk dış
politika yapıcıları ve kamuoyunu eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri, Balkanlar ve
Orta Doğu’da alternatif uluslararası faaliyet alanlarına yöneltmiştir.80 Ancak, ironik
bir biçimde, Türk modelinin özellikle eski Sovyetler Birliği cumhuriyetleri gözünde
çekiciliği daha çok Türkiye’nin Batı bağlantısı ve AB’ye üye olma iddiasından
kaynaklanmaktadır. Fakat, Türkiye’nin kendine AB’ye kabul ettiremeden Orta Asya
ve Güney
Kafkasya devletlerinin Avrupa ile ilişkilerini geliştirme konusunda
yetersiz kalacağı görünmektedir.81 Avrupa da ABD gibi Türk Modeli meselesinde
çifte standart uygulamaktadır. Türkiye’yi müttefiki olarak görmek istediğinde, laik
ve demokratik özelliklerini ön plana çıkartmakta, oysa AB’ye üyelik söz konusu
olduğunda, Müslüman ve anti-demokratik unsurları gündeme getirebilmektedir.82
Avrupa Birliği’nin bu çifte standardını bir kenara bırakmasıyla model daha inandırıcı
olabilecektir.
Modelin başarısı ayrıca yeni Cumhuriyetlerin Türkiye’nin yaklaşımına karşı
tavırlarıyla ilişkilidir. Türkiye, Güney Kafkasya’nın ve coğrafi açıdan içinde yer
alamasa da Orta Asya’nın lider devleti olma niyetinde olduğunu83 bir ‘Ağabey’lik
misyonuna sahip olduğunu vurgulayarak göstermeye çalışmıştır. Başka bir ‘Ağabey’
79
80
81
82
83
ABRAMOWITZ, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, Liberte Yayınları, Ankara,
2001, s. 29
LESSER, “Köprü mü Engel mi? Soğuk Savaş’ın Ardından Türkiye ve Batı”, Der. LESSER ve
FULLER, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları,Đstanbul,
2000, s. 126
ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt 2, 2.
Baskı,,Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002, s. 394
“Siyasal Đslam Uzmanı Olivier Roy: Batı Bu Modelle Đşine Geldiği Gibi Oynuyor”, Hürriyet, 02
Mart 2002
Gareth M. Winrow, “Turkey and Central Asia”, (Der.) Roy Allıson ve Lena Jonson, Central
Asian Security, The New International Context Broking Institution Press, Washington, 2001, s.
201
141
den (SSCB) bağımsızlığını yeni kazanan bölge devletleri söylemsel düzeyde dahi
yeni bir ‘Ağabey’ güdümünde kalmak istememişlerdir. Bölge ülkelerinin dış politika
stratejileri Rusya ve Đran’la da siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmekle beraber
gelecek bir bölge merkezliliktir. Türkiye’nin bölge ülkeleri için uygun bir model
oluşturabileceğinin 1992 yılında ABD tarafından da ileri sürülmesinin ardından
bölge ülkeleri liderleri; Türkiye ile özdeşleşmenin Amerikan ruhsatına tabi olduğunu
düşünmeye başlamışlardır. Bu durum bölge ülkeleri liderleri için istenmeyen bir
durum değildir. Ancak birçok bölge ülkesi, taahütlerin çok yoğunlaşması halinde
diğer seçeneklerinin zora gireceğini düşünmeye başlamışlardır. Sadece Türkiye
bağlantısına sadık kalmaktansa tüm seçenekleri açık tutma eğilimlerini ortaya
koymuşlardır.84
4.5.1. Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü
Türkiye’nin girişim ve öncülüğünde yürütülen çalışmalar sonucu, 25 Haziran
1992 tarihinde Đstanbul’da düzenlenen toplantıda, Karedeniz Ekonomik Đşbirliği
Deklarasyonu’nun Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan,
Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye, Ukrayna ve Yunanistan devlet
veya hükümet başkanları tarafından imzalanmasıyla Karadeniz Ekonomik Đşbirliği
Örgütü kurulmuştur.85
Karadeniz Ekonomik Đşbirliği86 (KEĐ) fikri, 1980’li yılların sonunda Doğu
Avrupa ülkeleri ve SSCB’deki değişim sürecinin hızlandığı bir dönemde doğmuştur.
Hammadde ve enerji kaynakları yönünde çok zengin olan eski Sovyetler Birliği’nin,
savunma ve uzay sanayi gibi alanlara yatırım yapılmış, buna karşılık başta tüketim
malları olmak üzere insana yönelik yatırımlar ihmal edilmiştir. Türkiye eski
SSCB’nin çok fazla ihtiyaç duyduğu ve Batı ülkelerinde pazarlamada güçlük
84
85
86
FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası …, s. 92
http://www.foreigntrade.gov.tr/DUNYA/ulus/75karadeniz.htm, 14 Aralık 2007.
KEĐ ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. www.bsec.gov.tr; http//tr.wikipedia.org/wiki/Black-SeaNasa.jpg
142
çekebileceği gıda ve tüketim mallarına sahip bulunmaktadır. Sanayileşmede önemli
ölçüde mesafe kat eden ve yeni açılımlara hazır olan Türkiye yanı başındaki bu
hammadde ve enerji kaynaklarına, eski SSCB ise gıda ve tüketim mallarına ihtiyaç
duymaktaydı. Bütün bu yeni koşullar Karadeniz Havzası’ndaki diğer ülkeler için de
geçerlidir. Üstelik SSCB’de birçok Türk kökenli toplulukların bulunması, ilişkilerin
geliştirilmesinde temel etken olabilmektedir. Değinilen tüm bu gelişmeler, Türkiye
ile Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında ekonomik işbirliği ve bölgesel
bütünleşme girişimi için uygun bir ortam oluşturmuştur.
Ticaret, KEĐ sürecinin önde gelen unsurudur. Bölgelerarası ticaretin arttırılması,
ticarette engellerin kaldırılması KEĐ’nin öncelikli hedefleri arasındadır. Nitekim KEĐ
kuruluş
belgesinde
bir
Serbest
Ticaret
Bölgesinin
kurulması
hedefi
öngörülmektedir.87Ticaretin yanı sıra, doğrudan dış yatırımlar, teknoloji transferi de
üye ülkelerde ekonomik gelişmeyi hızlandıran etkenler olarak KEĐ’nin eylem alanı
içinde yer almaktadır.88
Örgüt bünyesinde Ekonomik ve Ticari Gelişme, Turizmde Đşbirliği, Đletişimde
Đşbirliği, Çevre Korunması, Tarım ve Tarım Sanayi, Enerji, Elektronik Bilgi Ağı,
Bilim ve Teknolojide Đşbirliği, Đstatistiki Bilgi ve Verilerin Değişimi, Sağlık ve
Eczacılık, Ulaşım, Acil Durumlar ve Suç Đle Mücadele alanlarında çalışma grupları
faaliyetlerini sürdürmektedir.89
KEĐ’nin Türkiye açısından en önemli yönü Türkiye’nin kendi girişimiyle
kurulmuş ve AT’nun Aralık 1989’da Türkiye’yi yakın bir gelecekte Türkiye’nin
örgüte tam üye olarak almayacağını beyan etmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.
Ancak, Türkiye hem AB’ye hem de üye ülkelere KEĐ’nin AB’ye alternatif bir örgüt
87
88
89
Bu konuda bkz. Karedeniz Ekonomik Đşbirliği Serbest Ticaret Bölgesi Kurulması Konusunda
Niyet Deklarasyonu, Đstanbul, 07 Şubat 1997. Bu deklarasyon için bkz. Nurver NUREŞ,
“Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Konseyi Kuruluşu, Hedefleri, Faaliyetleri Hakkında Bilgiler”,
(der.) Alaeddin Yalçınkaya, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayıncılık,
Đstanbul, 1998, ss.199-201
http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi10/kei.htm, 14 Aralık 2007
Tanşuğ Bleda, “Kardeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü (KEĐ)”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1,
Đlkbahar 2001, s. 497
143
olmadığını vurgulamaya özen göstermiş. Aslında bu girişim, tam tersine eski
sosyalist ülkelerin bir bölgesel işbirliği mekanizmasıyla serbest pazar ekonomisinde
deneyim kazanmaları için düşünülmüştü. Böylelikle, KEĐ, AB’ye giden yolda bir
basamak olacaktı.90
Ayrıca üye ülkelerin ekonomik ve etnik yapılarının, gelişmişlik düzeylerinin,
kültürel ve hukuki yapılarının farklılık göstermesi; bölgesel bazı çatışmaların hala
çözümlenmemiş olması, göçmen sorunları, örgütün mali imkanlarının sınırlı olması,
ortak projeleri finanse edecek kaynak bulunamaması, üye ülkelerin KEĐ nezdinde
alınan kararlara fazla itina göstermemesi ve bu anda icrai bir organın bulunmaması,
başta AB91 olmak üzere Batı’nın girişime fazla ilgi göstermemesi, bölge içi ticaretin
yeterli düzeyde artmamış olması ve bazı ülkelerin önceliği AB üyeliğine vermiş
olmaları KEĐ’nin başarısının önündeki diğer engeller olarak görülmektedir.92Bu
koşullar altında KEĐ, günümüze kadar, serbest ticaret bölgesi kurulması hedefini
gerçekleştirememiştir. Siyasal ve ekonomik bir platform işlevini gören gevşek bir
örgütlenme olarak kalmıştır.93
4.5.2. Karadeniz Barış Gücü
Türkiye’nin girişimiyle 2001 yılı içinde kurulan94Blackseafor,95 Türkiye’nin
Balkanlarda, Kafkaslarda ve Ortadoğu’da insiyatif alıp, bölge ülkelerinin Silahlı
90
91
92
93
94
95
ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından…,s.521
AB-KEĐ Đlişkileri de bu yargıyı doğrular niteliktedir. AB-KEĐ Đlişkileri konusunda bkz. Ercan
Özer, “The Black Sea Economic Cooperation and the EU”, Perceptions Journal of Intenational
Affairs, Cilt:1, Sayı:3, Eylül-Kasım 1996, http://www.mfa.gov.tr/gruba/percept/i3/13-6.htm
BLEDA, “Karedeniz Ekonomik Đşbirliği…, ss.499-500
ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından… ss.521-522
Ülkemizin Girişimiyle, Karadeniz’e sahildar Ülkeler Arasında Karadeniz Deniz Đşbirliği Görev
Grubu, BLACKSEAFOR, Adıyla Bir Deniz Çağrı Gücü Kurulmasına Đlişkin Duyuru, No:63-26
Haziran 200, http://mfa.gov.tr./turkce/grupc/ch/200/haziran/default.htm#bm10
Bu konuda ayrıntılı bir makale için bkz. Hasan Ulusoy, “A New Formation in the Black Sea:
Blackefor”, Perceptions Journal of International Affairs, Cilt:6, Sayı:4, Aralık 2001-Şubat 2002.
144
Kuvvetleri ile yakın ilişkiler geliştirerek Türkiye’nin etrafında bir barış kuşağı
oluşturma projesinin bir halkasıdır.96
Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna’yı kapsayan97 ve
Karadeniz’e sahili olan ülkelerin deniz kuvvetleri arasındaki işbirliğini geliştirmek
suretiyle iyi komşuluk ilişkilerinin pekiştirilmesini ve bölgede barış ve istikrarın
güçlendirilmesini amaçlayan98 Blackseafor’un şu görevleri vardır.
1) Denizde arama – kurtarma operasyonları.
2) Đnsani yardım operasyonları.
3) Mayın karşı önlemleri.
4) Çevre koruma operasyonları.
5) Đyi niyet ziyaretleri.
6) Taraflarca kararlaştırılan diğer görevler.99
Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelik ticaretin kesintisiz ve güvenlik içinde
sürdürülmesi, hem batı ülkeleri hem de bölge devletleri için büyük önem
taşımaktadır. Öncelikle bölgede barış ve istikrar gerektiren bu duruma, gerek
istikrarın devam ettirilmesi gerekse deniz ulaşım yollarının güvenliğinin sağlanması
yönleriyle Blackseafor’un katkıda bulunacağı söylenebilir. Blackseafor’un görev
tanımlamasında bulunan “taraflarca kararlaştırılan diğer görevler” arasına,
Karadeniz yoluyla ulaşımı sağlanan enerji kaynaklarının emniyetinin alınmasının da
gelecekte girebileceğini düşünmek mümkündür.100
96
97
98
99
100
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı Devir – Teslim Töreni Konuşması,
http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/duyuru/veda.htm
ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından…, ss. 522-523
T. C. Dışişleri Bakanlığı Haftalık Olağan Basın Toplantısı, 28 Haziran 2000, Toplantıyı Yapan:
Hüseyin Diriöz, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cc/2000/06/28.htm
Dışişleri Bakanlığı-Enformasyon Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler-02 Nisan 2001,
www.turkey.org/news2001/t020401.htm
Aydın Şıhmantepe, Blackseafor,
http://www.geocities.com/yildizinternational/yenisite/papers/blackseafor.htm
145
Görev tanımından anlaşılacağı gibi oluşturulacak güç, üçüncü bir tarafa karşı bir
birlik niteliği taşımamakta; başka bir deyişle üçüncü bir ülkeyi hedef almamakta, bir
ülke veya bir ülkeler grubuna karşı bir askeri birlik niteliği taşımamaktadır.
4.5.3. Güney Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı
Türkiye, Güney Kafkasya’da tüm uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümünün,
Güney Kafkasya ülkelerinin siyasal istikrar ve ekonomik refahlarına katkıda
bulunacağı ve bölgesel işbirliğinin önünü açacağı fikrindedir. Bu doğrultuda, eski
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 16 Ocak 2000 tarihli Tiflis ziyareti sırasında
“Güney Kafkasya Đstikrar Paktı’nın hayata geçirilmesini gündeme getirmiştir.101
Demirel’in bu girişimi, Kafkasya’da istikrarın sağlanması için yapılan üç temel
girişimden biridir. Diğer girişimlerden biri Rusya’nın insiyatifinde olan, Ermenistan
tarafından teklif edilen ve Türkiye, Đran, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı
kapsayan “Bölgesel Güvenlik ve Đşbirliği Paktı” ve ABD’nin insiyatifinde olan,
Azerbaycan tarafından önerilen ve ABD, Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan,
Ermenistan’ı kapsayan (Đran’ı devre dışı bırakan) “Güney Kafkasya Güvenlik
Paktı”dır. Demirel’in girişimi ise kapsam yönünden “Bölgesel Güvenlik ve Đşbirliği
Paktı”na benzemekle birlikte AGĐT şemsiyesi içinde olması yönüyle bu pakttan
farklılaşmaktadır.102
“Güney Kafkasya için Đstikrar Paktı”, AGĐT çerçevesinde öngörülmesine
rağmen, pakta Đran ve Rusya gibi bölge devletlerinin de katılması düşünülmüştür.103
101
102
103
Güney Kafkasya’da Barış, Đstikrar ve Kalkınma,
http://byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ANADOLUHABERLER/AHA.htm
Armağan E. Kuloğlu, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz,
Mayıs 2000, s.41
YANAR, Türk Rus Đlişkilerinde Gizli Güç: Kafkasya, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Đstanbul,
2002, s.159
146
Bu temel çerçeve içinde tasarlanan pakta birçok Avrupa devleti, ABD,104 Rusya105 ve
bölge ülkeleri özde olumlu yaklaşmışlardır.
Kafkasya Çalışma Grubuna göre bu paktın ayakları şunlar olacaktır: Taraflar
arasındaki mevcut ihtilafların çözümlenmesi, bir Güney Kafkasya Topluluğu
oluşturulması, AGĐT şemsiyesi altında bir bölgesel güvenlik anlaşması yapılması,
Rusya-AB-ABD Güney Kanadı” işbirliğinin sağlanması, Karadeniz-Kafkas-Hazar
işbirliğini güçlendirmesi, petrol ve doğalgaz gelişiminin optimize edilmesidir.106 Bu
cesur amaçlar çerçevesinde adımlar günümüze kadar yeterince atılamamıştır. Pakt
söylemi, Türk dış politika yapıcıları son iki yılda adeta unutulmuştur.
4.5.4. Türk Đşbirliği ve Kalkınma Đdaresi Başkanlığı (TĐKA)
Bakanlar Kurulu’nun 24 Ocak 1992 tarihli kararıyla, 21124 sayı ve 27 Ocak 1992
tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 480 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnağme ile Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kurulan TĐKA, 28
Mayıs 1999 tarihinde Başbakanlığa bağlanmıştır. 4668 sayılı Türk Đşbirliği ve
Kalkınma Đdaresi Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 12 Mayıs 2001
tarih ve 24400 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. TĐKA ilgili
Devlet Bakanlığı’na karşı sorumlu ve tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur.107
TĐKA, Türkiye’nin, özellikle bağımsızlığa kavuşan Türk Cumhuriyetlerine
kültür, eğitim, teknoloji ve ekonomi alanlarında108verdiği desteğin organizasyonuyla
104
105
106
107
108
ABD Eski Dışişleri Bakanı Albrigth, “Demirel’in mektubu üzerinde dikkatle çalışıyoruz.
Görüşlerimiz arasında büyük paralellik var” demiştir. Bkz. “Diplomatik Bomba”, Hürriyet, 18
Şubat 2000, Dışişleri Bakanlığı-Enfırmasyon Dairesi Başkanlığı, Türk Basınından Haberler,
http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cb/2000/02/18022000.htm
“Putin’den
Demirel’e
Kafkas
Mektubu”,
Hürriyet,
24
Şubat
2000,
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/02/24/dunya/06dun.htm
Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı, CEPS Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, CEPS
Working Document No. 152, http://www.ceps.be/Pubs/2000/wd/stabpactturk/152turk.php
http://portal.tika.gov.tr.hakkinda.asp, 2007
Umut Arık, “New Independent States and Turkish Foreign Policy”, International Journal of
Turkish Studies, Cilt:6, Sayı:1 ve 2, Kış 1992-1994, s. 35
147
ilgilenmektedir. TĐKA yardım çalışmalarını sosyal, mali ve daha ziyade teknik
yardımlar sağlayarak sürdürmektedir. TĐKA’nın yardım çalışmaları içinde eğitim
programları, uzman temini ve ekipman yardımları da bulunabilmektedir.109
Türk Cumhuriyetleriyle Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek için büyük
umutlarla kurulan TĐKA zaman içinde işlevini yitirmeye başlamıştır. Buna önemli bir
örnek TĐKA’nın çıkardığı “Avrasya Etütleri” dergisinin Sonbahar 1999 sayısının
ancak 2000 yılının Mayıs ayında yayınlanabilmesidir. Başlangıçta Türk lehçelerinde
de yayınlanan bu dergi daha sonra sadece Türkiye Türkçesi ile yayınlanmıştır.110
4.5.5. Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantıları
Süleyman Demirel’in 27 Nisan-03 Mayıs 1992 tarihleri arasında çıktığı Türki
Cumhuriyetler gezisi sırasında Türki Cumhuriyetler arasında ortak konular ile
bölgesel ve uluslararası sorunların devlet ve hükümet başkanları düzeyinde ortak
danışma toplantılarında masaya yatırılması kararlaştırılmıştı. Bu toplantılardan ilki
de Ekim 1992’de Ankara’da gerçekleştirilmiştir.111
Zirveye Türkiye, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve
Azerbaycan devlet başkanları katılmıştır. Zirvenin sonucunda yayınlanan Ankara
Bildirgesi’nde, cumhuriyetler arasında kültür, eğitim, dil, güvenlik, ekonomi ve
hukuk alanlarında işbirliğinin geliştirilmesi ihtiyacından özel ve genel ifadelerle söz
edilmekle yetinilmiştir.112 Bildirgede ne Türk Ortak Pazarı, ne de Türk kalkınma ve
Yatırım Bankası’nın kurulması gibi ileri hedefler yer alıyordu. Yeni petrol boru
hatları konusunda da Orta Asya devletlerinin açık desteği alınamamıştı. Ayrıca Türki
109
110
111
112
http://portal.tika.gov.tr/Projeler.asp, 2007
Taha Akyol, “Orta Asya?”, Milliyet, 24 Mayıs 2000.
Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar,
Cilt:2, 2. Baskı, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002, s. 388
ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş…, ss. 388-389
148
Cumhuriyetler liderleri de Azerbaycan lideri Elçibey istisnası dışında bir Türk Birliği
fikrine karşıydılar.
Ankara Bildirgesinde Karabağ çatışması konusunda da hiçbir gönderme
bulunulmamıştır.113
Bu
durum,
Türki
Cumhuriyetleri
liderlerinin
Rusya
Federasyonu’nu gücendirmekten çekindiklerinin somut göstergelerinden biridir.
Đlerleyen yıllarda Đstanbul, Bişkek, Taşkent ve Astana’da yapılan Türkçe
Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantılarının altıncısı ise Bakü’de
yapılmıştır.114 Bu zirvede Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan
devlet başkanlarının Rusça konuşmaları115zirvenin adıyla bağdaşmayan bir duruma
yol açmıştır.
2001 yılı içinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ev sahipliğinde Çırağan
Sarayında gerçekleştirilen “Türk Dili Konuşan Ülkeler 7. Devlet Başkanları
Zirvesi”nde devlet başkanları, uluslararası terörizm, uyuşturucu madde kaçakçılığı,
silah kaçakçılığı, yasadışı göç ve örgütlü suçlarla mücadele edilmesi için aralarındaki
işbirliğinin daha da somutlaştırılmasının önemine işaret etmişlerdir.116Zirvenin
hemen ardından yaşanan 11 Eylül olayları ise uluslararası terörizme karşı işbirliğini
sahiplenen bu yapıyı güçlendirmiştir.
Beş yıldır ara verilen zirvelerin sekizincisi Türkiye’nin inisiyatifi ile Antalya’da
17 Kasım 2006 tarihinde düzenlenmiştir. Zirvede altı Türkçe konuşan ülkenin siyasi
ve ekonomik durumu gündemi oluşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer’in ev sahipliği yaptığı zirveye Kırgızistan, Kazakistan,
Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan devlet başkanları düzeyinde davet
113
114
115
116
ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş…, s. 389
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları VI. Zirve
Toplantısı Sonunda Düzenlenen Ortak Basın Toplantısında Yaptığı Açıklama, 08 Nisan 2000,
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/TURKHABER/200/14Nisan/T2.htm
Yaşar Kalafat, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, ASAM Yayınları:5, Kafkasya Araştırmaları Dizisi:1,
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara,200, s.9
“Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi” bitti-Teröre Karşı Türkçe Đşbirliği”, Hürriyet, 27 Nisan 2001,
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/04/27/dunya/34dun.htm
149
edilmiştir. Söz konusu cumhuriyetlerden Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan
devlet başkanları düzeyinde temsil edilecekken, Özbekistan ve Türkmenistan devlet
başkanlarının zirveye katılamayacağını bildirilmiştir. Zirve’de Özbekistan’ı Yasama
Meclisi Başkanlığı, Türkmenistan’ı ise Ankara Büyükelçiliği temsil etmiştir. Diğer
taraftan bölgeyi kendi açısından jeopolitik açılım alanı olarak gören Rusya
Federasyonu, Zirve’ye gözlemci olarak katılmak istediğini bildirmiş ancak bu teklif
Ankara tarafından geri çevrilmiştir. Nitekim Türkçe konuşan halkları bir araya
getirmeyi amaçlayan zirvede gözlemcilik statüsü bulunmamaktadır. Ancak
Moskova’nın bu tutumu, bölgeyi ilgilendiren hiçbir işbirliği platformundan uzak
kalmak istemesi şeklinde değerlendirilmiştir. ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin
daha ileri seviyelere taşınması ortak menfaatler açısından kaçınılmaz bir unsur olarak
ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle Zirve’den en önemli beklenti somut projeler üzerine
yoğunlaşılması
ve
işbirliğinin
kurumsallaştırılması
için
gerekli
altyapının
117
oluşturulmasıdır.
4.5.6.Türkiye’nin Enerji Terminali Olma Arayışları
Enerji konusunda Türkiye’nin belli başlı ilgi alanlarından biri, Azerbaycan,
Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğal gaz üreticisi ülkelerin sürdürülebilir
ekonomik kalkınmaklarına katkıda bulunmak ve böylelikle bağımsızlıklarını
pekiştirmek olmuştur. Çünkü bu durumun enerji üreticisi ülkeler ile muhtemel transit
ülkeler arasındaki, karşılıklı bağımlılığı arttıracağı ve bölgenin siyasi istikrarına
katkıda bulunacağı düşünülmüştür. Böylelikle bölgede istikrar ve refahın
yaygınlaşacağı, bu ortamın da Türkiye için yeni ticaret ve yatırım fırsatları yaratacağı
savunulmuştur.118
117
118
Gökçen Oğan, Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi Antalya'da Toplanıyor,
16 Kasım 2006, http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=1239&kat1=52&kat2=, 22 Mayıs
2008.
Türkiye ve Dünya, 2010-2020 – Küresel Bir Aktörün Doğuşu, Dışişleri Bakanlığı
Mensuplarınca
Hazırlanan
Tanıtıcı
Kitap,
Kasım
1998,
http://www.mfa.gov.tr/turkce/gruph/hh/bolum8.htm
150
Türkiye, boru hatları aracılığıyla bir taraftan kendisi için güvenilir bir enerji arz
sistemi kurmaya çalışırken, diğer taraftan bir “enerji terminali ülke olarak” jeopolitik
önemini arttırmanın gayreti içine girmiştir.119 Eski Dışişleri Bakanı Đsmail Cem,
terminal ülke olmanın Türkiye’nin 21. Yüzyıldaki yeni küresel misyonu olduğunu
ifade etmiştir. Türkiye’nin ‘köprü’ işlevini yürütmesi önemliydi. Ancak 21. Yüzyılda
Türkiye transit koridor ya da Avrupa ve Asya ticaretini birbirine bağlayan bir köprü
olmaktan terminal bir devlet olma yoluna girmektedir. Başka bir deyişle, Türkiye’nin
temel işlevi enerji, hammadde ve ürünler Asya’dan Avrupa’ya dağıtmak değil, bu
kaynakları daha fazla tüketen, işleyen ve katma değeriyle bu ürünlerin ihracatını
yapan bir ülke olmaktır.120 Türkiye’nin ham enerji kaynaklarının işlenmesi ve
işlenmiş enerji ürünlerinin üretimi ve ihracatı ile zenginleştirilmelidir. Bölgesel
enerji kaynaklarının işletilmesi ortaklıklarına katılım gösterilmelidir.121
Bu koşullar altında, Türkiye ve ABD’nin savunduğu Batı Rotası petrol ve doğal
gazın, Rusya ve Đran’ın güzergaha dahil edilmeden Orta Asya, Hazar, Gürcistan ve
Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara arzını hedeflemektedir.122 Ancak Türkiye,
Rusya Federasyonu ile ilişkilerini bozmadan bu rotayı gerçekleştirme konusunda
insiyatif almalıdır.
Türkiye’nin enerji politikasında elini güçlendirecek en temel unsur da sahip
olduğu alternatif boru hatlarıdır. Türkiye, hazır konumda bulunan ve Irak petrollerini
Yumurtalık’a bağlayan Kerkük-Yumurtalık boru hattına sahiptir.123
119
120
121
122
123
Bu konuda bkz. Temel Đskit, “Türkiye: Anew Actor in the Field of Energy Poltics?”, Perceptions
Journal of International Affairs, Mart-Mayıs 1996, ss.58-82
Đsmail Cem, “Turkish foreign Policy: Opening New Horizons For Turkey At The Beginning of A
New Millenium”, Turkish Policy Quarterly, Cilt:1, Say:1, Đlkbahar 20002,
http://www.turkishpolicy.com/articles/cem.htm
Can Fuat Gürlesel, “Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03 Mayıs
2003, http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918
http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi%2011/pdgb.htm
http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi%2011/pdgb.htm
151
4.5.6.1. Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi, Azerbaycan’da üretilen ham
petrolün boru hattı ile Gürcistan üzerinden Ceyhan’daki bir deniz terminaline,
buradan da tankerlerle dünya pazarlarına ulaştırılmasını amaçlamaktadır.124
Türkiye için olduğu kadar, bölge ülkeleri için de son derece büyük önem taşıyan
ve 21. Yüzyılın enerji projesi olarak da nitelenen bu projede, on yıllık bir süreç
sonrasında
imzalanan
anlaşmaları
takiben
başlatılan
ilgili
çalışmalar
Projesi
Türkiye
kesiminin
tamamlanmıştır.125
Bakü-Tiflis-Ceyan
Ham
Petrol
Boru
Hattı
müteahhitliğini üstlenen BOTAŞ, altı ay içinde temel mühendislik çalışmasını
tamamlamış, 19 Haziran 2001’de başlatılan detay mühendislik çalışmasını da da 28
Ağustos 2002 tarihinde sonuçlandırmıştır. BOTAŞ, üçüncü ve son aşama olan arazi
temin ve inşaat çalışmalarını, 10 Eylül 2002 tarihinde resmen başlatmıştır.126 Bu
aşamaları 18 Eylül 2002’de Bakü’de düzenlenen temel atma töreni ve 20 Eylül 2002
tarihinde Türkiye bölümüne ilişkin inşaat ve satınalma sözleşmeleri imza töreni
izlemiştir. 26 Eylül 2002’de Ceyhan’da Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye devlet
başkanlarının katılımı ile Bakü-Tiflis-Ceyhan projesinin Türkiye kesimi inşaatının
temel atma töreni yapılmıştır.127
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Türkiye Cumhuriyeti için gelişmeler
ve son durum şöledir;
124
125
126
127
http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007
Gökhan Bildacı, Türkiye Doğu ve Batı Arasında Bir Enerji Köprüsü, V. Avrasya Zirvesi,
Đstanbul, 24 Eylül 2002,
Projede ortak yer alan şirketlerin son hisse dağılımı, SOCAR (%45), BP(%25,72), DELTA-HESS
(%2,05), ITOCHU (%2,96), ENI (%5), STATOIL (%6,45), UNOCAL (%7,74) ve TPAO
(%5,08)’dir. http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm
http:/www.botas.gov.tr/sunuslar/Avrasya.html, 2008
152
17 Kasım 2005 tarihinde Gürcistan-Türkiye sınırından Türkiye’ye giriş yapan
Azeri petrolü 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan Đhraç Terminaline ulaşmıştır. Bu süre
içerisinde hattın petrol ile dolumunun yanı sıra hat üzerinde inşa edilmiş olan 51 adet
blok vana istasyonu, 2 adet pig istasyonu ve 4 adet pompa istasyonunda gerekli
devreye alma faaliyetleri yürütülmüştür. 4 Haziran 2006 tarihinde, Ceyhan Đhraç
Terminali’nden yüklenen ilk petrol tankeri iskeleden ayrılarak, Azeri petrolünün
uluslar arası pazarlara taşınmasına başlanmıştır. 13 Temmuz 2006 tarihinde
gerçekleştirilen Resmi Açılış Töreni’nde iskeleye yanaşmış olan tanker, Ceyhan'dan
yüklemesi yapılan dokuzuncu tanker olmuştur.128
ABD’nin bölgeye ilgisinin sadece petrol ile ilişkili olmadığı düşünüldüğünde
ABD’nin bölge politikalarında ciddi değişimlerin ABD’nin Irak’ı işgaline rağmen
olamayacağı iddia edilebilir. Çünkü ABD, Orta Asya’daki askeri üslerini
desteklemek için de Pakistan-Afganistan hattına ek olarak Türkiye-GürcistanAzerbaycan hattına bir güvenlik koridoru olarak ihtiyaç duymaktadır.129
4.5.6.2. Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı Projesi
Ekim 2000’de başlayan Azerbaycan’dan doğal gaz teminine yönelik müzakereler
sonucunda, 12 Mart 2001 tarihinde Azerbaycan doğal gazının Türkiye’ye sevkine
ilişkin Hükümetlerarası Anlaşma ve bu anlaşmaya istinaden aynı tarihte BOTAŞ ve
SOCAR arasında Doğal Gaz Alım Satım Sözleşmesi imzalanmıştır.130
Anlaşma Hazar Bölgesi kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması yönünde çok
önemli bir adım olmuştur. Proje kapsamında imzalanan anlaşmalar, Azerbaycan,
Gürcistan ve Türkiye Parlamentoları’nda, ayrı ayrı onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
128
129
130
BOTAŞ, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Proje Direktörlüğü internet sitesi,
http://www.btc.com.tr/proje.html, 29 Mayıs 2008.
Ayşen Atasir, “ABD’nin Kafkasya Poltikasında Son Gelişmeler ve Türkiye”, Stratejik Analiz,
Cilt:4, Sayı:37, Mayıs 2003, s. 75
http://botas.gov.tr/projeler/etud/azerbaycan.html, 2007
153
Bu projenin gerçekleşmesi ile Hazar Geçişli Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru
Hattı’nın ilk ayağı tamamlanmış hem de bu sayede BTC’den sonra ülkemizin DoğuBatı Enerji Koridoru’nu tesis etmesi yolunda çok önemli bir aşama daha
gerçekleşecektir.131 Tüm bunlara ek olarak enerji darboğazı içindeki Gürcistan da
stratejik öneme sahip yeni enerji kaynaklarına bu proje sayesinde kolaylıkla
ulaşabilecektir.132
Bu proje ile Azerbaycan gazının Gürcistan üzerinden Türkiye'ye taşınması
amaçlanmaktadır. Ekim 2000'de başlayan Azerbaycan'dan doğal gaz teminine
yönelik müzakereler sonucunda, 12 Mart 2001 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı ile Azerbaycan Başbakan Yardımcısı tarafından Azerbaycan doğal gazının
Türkiye'ye sevkine ilişkin Hükümetlerarası Anlaşma ve bu anlaşmaya istinaden aynı
tarihte BOTAŞ ve SOCAR arasında Doğal Gaz Alım Satım Sözleşmesi
imzalanmıştır. 15 yıl süreli Doğal Gaz Alım Anlaşması, alımların 2 Milyar m³ ile
başlamasını ve plato periyotta 6.6 Milyar m³/yıl'a ulaşmasını öngörmektedir.
Söz konusu Alım-Satım Kontratı şartları uyarınca, doğal gazın teslim noktası
Türkiye/Gürcistan sınırıdır. Hattın Türkiye topraklarında kalan kısmının yapım ve
işletme sorumluluğu BOTAŞ'a ait olup, Azerbaycan topraklarından başlayarak
Türkiye/Gürcistan sınırına kadar yapılacak kısmın yapım ve işletme sorumluluğu da
SOCAR-Azerbaycan'a aittir.
Azerbaycan-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin Türkiye kısmı ile ilgili
olarak, Azerbaycan'dan alınacak olan doğal gazın Gürcistan-Türkiye sınırından Doğu
Anadolu Đletim Hattı'na 225 km.'lik bir hat yapılarak bağlantı noktası olan ErzurumHorasan'a kadar taşınması planlanmaktadır. Projenin Ön Mühendislik çalışmaları
tamamlanmış olup, yapım ihalesine çıkılacaktır.133
131
132
133
http://botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007
Necdet Timur, “Geleceğin Enerji Köprüsü Türkiye (4)”, Ulusal Strateji Savunma ve Sivil
Havacılık Dergisi, Sayı: 33, Mart 2003, s.117
http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/azerbaycan.asp, 2008
154
4.5.6.3. Hazar Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru
Hattı Projesi
Türkmenistan’da üretilecek doğal gazın Hazar geçişli bir boru hattı ile
Türkiye’ye ve ülkemiz üzerinden Avrupa’ya taşınmasını amaçlayan TürkmenistanTürkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin hayata geçirilmesi kapsamındaki
ilk önemli anlaşma, 29 Ekim 1998 tarihinde, Türkiye ve Türkmenistan Devlet
Başkanları arasında Ankara’da imzalanan anlaşmadır.134
Anlaşma 30 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Kararlaştırılacak bir süre içinde 16
milyar metreküp Türkiye tarafından satın alınmak, kalanı da Avrupa’ya sevk edilmek
üzere yılda toplam 30 milyar m3 Türkmen doğalgazının Hazar denizinin altından,
Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya boru hattı ile
taşınması öngörülmektedir.135
29 Ekim 1998 tarihinde imzalanan anlaşmadaki ulusal prosedürlerin yerine
getirilmesi
yükümlülüklerinin
tümü
Türkiye
tarafından
tamamlanmıştır.
Türkmenistan tarafında ise, 13 Şubat 1999 tarihinde, Proje’nin General Electric
Capital ve Bechtel firmalarından oluşan Pipeline Solutions Group (PSG) liderliğinde
bir konsorsiyum tarafından yürütüleceği açıklanmıştır. Ağustos 1999’da, PSG
Konsorsiyumu’na Shell şirketleri de katılmıştır. Türkmenistan’ın PSG’ye verdiği
Görevlendirme Mektubu’nun geçerlilik süresi 19 Şubat 2000 tarihi itibariyle sona
ermiştir. Türkmen tarafının bu yetkilendirme süresini uzatmaması nedeniyle, GE
Capital ve Benchtel firmaları, söz konusu Proje’nin gerçekleştirilmesi için
oluşturulan PSG Konsorsiyumu’ndan çekilmişlerdir. Bu nedenle, boru
hattının
özellikle Gürcistan sınırına kadar olan bölümü ile ilgili çalışmalarda herhangi bir
gelişme kaydedilmemiş olup, bu konuda faaliyete geçilmesi için Türkmen tarafının
alacağı karar beklenmektedir.136
134
135
136
http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/hazar.html, 2007
http:/www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/hazar.html, 2007
http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/hazar.html
155
Türkmen doğal gazının elverişli bir güzergahtan ve herhangi bir kısıtlamaya tabi
olmaksızın Türkiye'ye ve Avrupa pazarlarına ihracı konusundaki çalışmalar 1991 yılı
sonu itibarıyla başlatılmıştır. 1991'den bu yana, iki ülke arasında, Proje'nin
gerçekleştirilmesine yönelik Mutabakat Zaptı, Protokol ve Anlaşma olmak üzere
çeşitli akitler imzalanmıştır. Türkmenistan'da üretilecek doğal gazın Hazar geçişli bir
boru hattı ile Türkiye'ye ve ülkemiz üzerinden Avrupa'ya taşınmasını amaçlayan
Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin hayata geçirilmesi
kapsamındaki ilk önemli anlaşma, 29 Ekim 1998 tarihinde, Türkiye ve Türkmenistan
Devlet Başkanları arasında Ankara'da imzalanan anlaşmadır.
Türkmenistan'dan Türkiye'ye 16 BCM/Yıl ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya 14
BCM/Yıl olmak üzere toplam 30 BCM/Yıl Türkmen doğal gazını taşıyacak "HazarGeçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin Đfası ve
Türkmenistan'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne Doğal Gaz Satışı"na ilişkin olarak
imzalanan Anlaşma ile taraflar: 30 Mayıs 1999 tarihine kadar 16 BCM/Yıl'lık AlımSatım Anlaşması, Gaz Boru Hattı Anlaşması'nın imzalanması; boru hattının geçtiği
güzergah üzerindeki hükümetlerle ve boru hattı işletmecisi şirketlerle Ev Sahibi Ülke
Anlaşmaları'nın hazırlanması hususlarında anlaşmaya varmışlardır.
21 Mayıs 1999 tarihinde, Aşkabat'ta, BOTAŞ ile Türkmenistan Devlet Başkanı
nezdinde hidrokarbon kaynaklarının kullanımı konusunda yetkilendirilmiş merci
arasında, 16 BCM/Yıl düzeyinde doğal gaz alımına ilişkin "Doğal Gaz Alım-Satım
Anlaşması" imzalanmıştır. 30 yıl süreli söz konusu anlaşmaya göre, gaz teslimatların
2002-2004 döneminde başlaması öngörülmüştür.
"Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması"na göre, doğal gaz, Türkmenistan'dan
Türkiye-Gürcistan sınırında teslim alınacaktır. Ayrıca, doğal gazı taşıyacak ve
Türkmenistan'dan başlayarak Gürcistan sınırına ulaşacak boru hattının bu noktaya
kadar yaptırılması ve işlettirilmesi sorumluluğu tümüyle Türkmen tarafına aittir.
156
Boru hattının Türkiye topraklarındaki yapım ve işletimi ise Türk tarafına aittir.
BOTAŞ, özellikle Đran hattının çapını 40-inç'den 48-inç'e çıkararak ve bununla ilgili
anlaşmaları imzalayıp inşaatlarına başlanmasını sağlayarak, Türkiye sınırları içinde
inşa edilmesi gereken boru hatları için Mühendislik, Tedarik ve Đnşaat
sözleşmelerinin imzalanması yükümlülüğünün büyük bir bölümünü yerine getirmiş
bulunmaktadır. 29 Ekim 1998 tarihinde imzalanan Anlaşma'daki ulusal prosedürlerin
yerine getirilmesi yükümlülüklerinin tümü Türkiye tarafından tamamlanmıştır.
Türkmenistan tarafından, 13 Şubat 1999 tarihinde, Proje'nin General Electric
Capital ve Bechtel firmalarından oluşan Pipeline Solutions Group (PSG) liderliğinde
bir Konsorsiyum tarafından yürütüleceği açıklanmıştır. Ağustos 1999'da, PSG
Konsorsiyumu'na Shell şirketi de iştirak etmiştir.
Türkmenistan'ın PSG'ye verdiği Görevlendirme Mektubu'nun (Mandate Letter)
geçerlilik süresi 19 Şubat 2000 tarihi itibarıyla sona ermiştir. Türkmen tarafının bu
yetkilendirme süresini uzatmaması nedeniyle, GE Capital ve Bechtel firmaları,
sözkonusu Proje'nin gerçekleştirilmesi için oluşturulan PSG Konsorsiyumu'ndan
çekilmişlerdir. Bu nedenle, boru hattının özellikle Gürcistan sınırına kadar olan
bölümü ile ilgili çalışmalarda herhangi bir gelişme kaydedilmemiş olup, bu konuda
faaliyete geçilmesi için Türkmen tarafının alacağı karar beklenmektedir.137
4.5.6.4. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’nın Kafkasya’da
Petrol Arama Faaliyetleri
TPAO’nun Kazakistan’daki faaliyetleri
Kazak-Türk-Munay Ltd. (KTM)
tarafından yürütülmektedir. Ortak şirket üretime yönelik faaliyetlerini, Batı
Kazakistan’daki
Precaspian
Baseni’inde
yer
alan
Aktübinsk
Bölgeleri’ndeki 2 ruhsatta 2.293 km2’lik alanda sürdürmektedir.138
137
138
http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/hazar.asp, 2008
http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003
ve
Aktau
157
TPAO, 2001 sonu itibariyle Azerbaycan’da 4 adet arama, geliştirme ve üretim
projesine ortak olmuştur. Bunlar, ACG (Azeri-Çıralı-Güneşli) Projesi (%6,75), Şah
Deniz Projesi (%9), Kürdaşı Projesi (%5) ve Alov Projesi (%10)’dir. Ayrıca, TPAO
ortaklığı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana Đhra. Hampetrol Boru Hattı Projesi’nde de
faaliyetlerini sürdürmektedir.139
4.6. Bölgedeki Güç Mücadelelerinin Türk Dış Politikasına Yansımaları
Soğuk Savaş sonrası, Sovyetler Birliği’nin dağılması, birdenbire ortaya çıkan,
“azadlığa”, Orta Asya ve Güney Kafkasya halkları hazırlıksız yakalanmışlardır.
“Hazırlıksız yakalanış”ta, SSCB’nin Stalin iktidarı döneminde, Orta Asya ve Güney
Kafkasya’ya yönelik olarak geliştirdiği, “milletler politikası”nın, cumhuriyetlerin
yanı başlarındaki pazarlarla bile ilişkilerinin yasaklanmasının ve merkeze
(Moskova’ya) her konuda bağımlılığın, rolü büyüktür.140
Hazırlıksız yakalanış, Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya yeni istikrarsızlık
kaynaklarıyla, eşzamanlı gelmiştir. Tarihsel düzeyde, devrimi pekiştirme adına,
Stalin tarafından; Đnguşlar, Çeçenler ve Kırım Tatarları gibi Kafkas halklarının
yurtlarından sürülmesinin, toplumsal düzeyde SSCB döneminde yaratılan, Rus
kültürel hegemonyosunun dışlayıcılığının, ekonomik düzeyde Marksist ideolojinin
öngördüğünün aksine bazı bölgelerin diğer bölgelere oranla daha geri kalmasının,
siyasal düzeyde baskıcı bir siyasal örgütlenmenin demokratikleşme yolunda adım
atma çabasının milliyetçi duyguları ifade etme olanağı sağlaması ve bu durumun
milliyetçi ve dini duygulara romantik bir boyut kazandırmasının etkileriyle, Moskova
denetiminin ve komünist ideolojinin bıraktığı boşluğu, zaten tarihsel olarak savaşçı
olmaya meyilli, halkların yeniden ürettiği saldırgan milliyetçilik doldurmuş, gelir
dağılımı daha da bozulmuş, uluslararası terörizm gelişmiş ve dış müdahalecilik için
139
http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003
YAPICI, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya,
Otopsi Yayınları, 1.Basım, Đstanbul, Mayıs 2004, s.270.
140
158
uygun bir zemin oluşmuştur.141 Bu durum, Güney Kafkasya’daki doğan jeopolitik
boşluğun doldurulması ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının kontrol altına alınması
yönündeki küresel rekabet ve güç mücadelesini de beraberinde getirmiştir.
Güney Kafkasya üzerindeki güç ve nüfuz mücadelesi ağırlıklı olarak, üç alanda
yoğunlaşmıştır. Bunlar; enerji kaynakları, jeopolitik konum, bölgenin kontrolünü ele
geçirmektir. Güney Kafkasya’ya karşı Batıdan yönelen yoğun ilgi, bölgenin eski
sahibi, Moskova’yı hiç memnun etmemektedir. Rusya Federasyonu, bölgedeki
enerjinin kendi şirketlerinin etkinliği altında olmasına ve SSCB döneminde inşa
edilen boru hatlarıyla, kendi toprakları üzerinden taşınmasına yönelik politikalarını
tüm gücüyle sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak 11 Eylül süreciyle, Avrasya’ya
yerleşen ve 1990’lı yıllara nazaran, bölgede daha çok aktif olan Washington, Hazar
Havzası
enerji
içerisindedir.
kaynaklarına
yönelik
pastadan
büyük
pay
almak
hesabı
142
Kafkaslara yerleşmek isteyen ABD, Gürcistan’da yönetimde bulunan hükümet
tarafından kabul edilmektedir. ABD’nin desteğiyle, “Kadife Devrimi” gerçekleştiren,
Michael
Şaakaşvili,
ülkenin
yönetimini
eline
almıştır.
Gürcistan,
Güney
Kafkasya’da, ABD’nin stratejik ortağı olarak yer almaktadır. Bağımsızlığından bu
yana Gürcistan’ın, Abhazya ve Güney Osetya’daki bölgelerinde iç savaş yaşanmıştır.
Abhazya’nın
ve
Güney
Osetya’nın
mücadeleleri
ise,
Rusya
tarafından
desteklenmiştir. Đkinci Rus-Çeçen savaşının başlarında, Gürcistan binlerce Çeçen
mülteciye kapılarını açarak, Pankisi Vadisine yerleştirmiştir. Putin’in yönetime
gelmesinden itibaren, Rusya, Azerbaycan’a daha pragmatik yaklaşım sergileyerek,
Minsk Grubu görüşmelerinde daha yapıcı bir tutum içerisine girmiş ve ilişkileri
geliştirmeyi ön planda tutmuştur. Bütün bu gelişmelerin temelinde; Rusya, denge
politikası izleyen Azerbaycan’nın ABD’nin nüfuzu altına girmesini ve burada
ABD’nin askeri üsler açmasını önlemek, Dağlık Karabağ sorununda inisiyatifi
ABD’ye
141
142
kaptırmamak,
Hazar
Havzası
enerji
kaynaklarının
kullanımı
ve
YAPICI, Küresel Süreçte Türk Dış…, s.271.
A.Serdar Erdurmaz, “ABD’nin Kafkaslardaki Hedefleri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Yıl:1,
Sayı:46, 16 Mayıs 2005, s.18.
159
taşınmasında Azerbaycan ile işbirliğine giderek, enerji kaynaklarının karar
merkezinde olma düşüncesi yatmaktadır.
Rusya, ABD ve Türkiye’nin bölgedeki varlığına daha az tepki göstermeye
başlamıştır. Ancak, Gürcistan’da sürdürmekte olduğu tutum, niyeti konusunda şüphe
uyandırmaktadır. Moskova’nın mevcut statükonun devamı ve sorunların çözümü
yönünde herhangi bir arzusunun bulunmadığını destekleyen bir politika izlemektedir.
Bugün
Rusya,
Gürcistan’daki
Gürcistan’ı
azınlıkları
çiğneyerek
da
Ermenistan’a
kışkırtarak
Gürcistan’ı
ulaşmak
kendisine
istemektedir.
bağlamaya
zorlamaktadır. Ermenistan’dan sonra Gürcistan’ın, Rusya’nın hakimiyetine girmesi,
Rusya için Güney Kafkasya’da bir Türk-Rus mücadelesini şiddetlendireceğini hatta
işin içine Đran’ında karışması ile Güney Kafkasyada daha kompleks bir durumun
ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir.
Özellikle, SSCB’nin bıraktığı alanlarda, stratejik üstünlük sağlamak amacıyla
güdülenen, uluslararası sistemin büyük güçleri, jeopolitik varsayımların yeniden
gündeme
gelmesiyle,
Güney
Kafkasya
bölgesindeki
yer
alan
devletlerin
potansiyelleri ve bu potansiyellerin belirlediği pozisyonları dikkate alarak, ulusal ve
küresel çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelik uygun stratejileri, uygulama yoluna
gitmektedir.143
Son dönemde, ortaya çıkan gelişmelere bakıldığında, sürekli olarak değişmelerin
yaşandığı, Orta Asya ve Güney Kafkasya bölgeleri özellikle dikkat çekmektedir. Bu
bölgelerde, uluslararası ilişkilerin pek çok aktörü, birbirinden farklı çıkarlar etrafında
etkinlik kurmaya çalışmaktadır. Bu bölgelerin dinamik yapısı ve jeopolitik önemi,
gerek bölge ülkelerinin gerekse de bölge dışı ülkelerin ilgi odağı haline gelmesinde
etkili rol oynamaktadır. Hem devletlerin hem de uluslararası/uluslaraşırı örgütlerin
bölgeye ilişkin çıkar algılamaları ve bu bağlamda, izledikleri politikalar, bölgede
143
Zeynep Yücel, “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Jeopolitik Konumuna Bir
Bakış”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:3, Sayı:10, Đstanbul, Bahar 2004, s.116.
160
dengelerin değişmesine, yeniden denge oluşturma çabalarına, rekabete, çıkarların
çatışmasına/uzlaştırılmasına, ittifaklara ve işbirliğine neden olmaktadır.144
Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında, Karadeniz, Güney Kafkasya ve Orta
Asya’ya uzanan coğrafyada, önemli sorunlar ve fırsatlar ile karşı karşıya kaldığı
aşikardır. Özellikle, Güney Kafkasya’da, Rusya ile var olan sınırın ortadan kalkması
ve Gürcistan, Azerbaycan (Nahçıvan) ve Ermenistan ile komşu durumuna gelinmesi,
Türkiye’nin daha hassas bir zeminde politika yapmasını ve daha titiz olmasını
gerektirmiştir. Her şeyden önce Türkiye’nin, bu yeni koşullarda muhatap alacağı
ülke sayısı artmıştır. Bu ülkelerin hem iç politikalarında hem de kendi aralarında çok
ciddi anlaşmazlıkları vardır. Ayrıca RF, eski toprakları olan bu bölgeleri tekrar ele
geçirmek, kontrol altına almak veya hiç olmazsa nüfuz alanında tutmak istemektedir.
Bu durum, geçen 15 yıl içinde, bölgede zımni bir ittifak sistemi oluşturmuştur.
Günümüzde, Güney Kafkasya’da ortaya çıkan yeni şartlar ve giderek şiddetlenen,
ABD-Rusya rekabeti nedeniyle, Türkiye’nin bölgedeki çıkarları ciddi biçimde
tehlikeye girmektedir. ABD ve Rusya Federasyonu Kafkaslar’da, politika ve
stratejilerinin gereği olarak, yeni üsler edinmek ve bölgede kalıcı olmak istemekte,
bu da Türkiye’nin güvenliğini etkilemektedir. Bu durumda, Türkiye açısından, en
uygun politika, her şeyden önce Güney Kafkasya’nın askeri üslerden arındırılmış,
güvenli bir bölge haline getirilmesidir. Bu çerçevede, hem ABD hem de Rusya
Federasyonu’nun, Güney Kafkasya’da askeri üsler kurması acilen önlenmelidir.
Türkiye açısından, Güney Kafkasya’da en önemli husus, ”güç dengesinin”
taraflardan herhangi birinin lehine bozulmaması ve bölgenin mümkün olduğunca
silahtan arındırılarak, bir serbest ticaret alanı haline gelmesidir. Böyle bir gelişme,
hem Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının emniyetle işlerliği, hem de Dağlık Karabağ
sorununun çözümü için elverişli koşullar yaratacaktır. Bağımsızlığını kazanmış eski
Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin tarafsızlığının sağlanması ve sürdürülmesi
Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları açısından en makul çözüm olarak görülmektedir.
Irak’ta yakın bir gelecekte ciddi bir iç savaşın çıkması durumunda, Türkiye’nin
144
YÜCEL, “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında…, s.116.
161
Kafkaslar bölgesinde de bir çatışma durumu ile karşılaşması, olası senaryolar içinde
belki de en tehlikelisi olacaktır. Bu durumda, Türkiye hem iki cephe arasında
sıkışacak hem dev çatışmalar yayılarak, tüm Kafkaslar ve hatta Orta Asya’yı içine
alacaktır.
Bölgedeki mevcut kriz alanları ve buna bağlı Güney Kafkasya’daki
istikrarsızlıklar, bölgedeki barışı ve barış gayretlerini zorlaştırmaktadır. Etnik
çatışmalar, ekonomik çıkarlar ve rekabet ortamı, Güney Kafkasya’da huzurun
sağlanmasını güçleştirmektedir.
Rusya Federasyonu, Kafkaslarda, özellikle Kuzey Kafkaslarda etnik çatışmaların
çıkmasını önlemek için gerekli tedbirleri alırken, Güney Kafkasya’da etnik
çatışmaları
körüklemekte,
en
azından
kontrollü
tahrikler
yapmaktadır.
Cumhuriyetlerin içinde ve kendi aralarında sorun çıkması, sonra bu sorunların
merkezi yönetim tarafından çözülmesi, cumhuriyetlerin yöneticilerine yetki ve
sorumluluk paylaşımına ilişkin yeni önerilerde bulunulması, Moskova ile
cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin genel seyrini belirlemektedir. Rusya Federasyonu
geçmişte olduğu gibi bu gün de kendisine bağlı etnik gruplara destek vermek
suretiyle, bağımsızlık için ayaklanabileceğini düşündüğü toplulukları kontrol altına
almaya çalışmaktadır.
Transkafkasya’da Dağlık Karabağ konusunun çözümlenememesi en belli başlı
sorundur. Gürcistan ve Ermenistan’daki Rus askeri varlığı, risk teşkil etmektedir.
Hazar Havzası petrol boru hatları güzergahı bölgeden geçtiği için, rekabet öne
çıkmaktadır.
Ermenistan’ın
yürüttüğü
sözde
soykırım
kampanyası
ve
PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne verdiği destek, Türkiye’yi ciddi ölçüde rahatsız
etmektedir.
Türkiye, bölge ile tarihi, sosyo-kültürel, dilsel, dinsel ve soy yakınlığı olan bir
ülkedir. Bu nedenle Güney Kafkasya ile ilgilenmek zorundadır. Soğuk Savaş sonrası
Türkiye’nin bölgedeki önemi daha da artmış, kilit ülke konumuna gelmiştir.
162
Bölgedeki krizler alanlarına ve çatışma ortamına, tarafsız, dengeli ve istikrarlı ve
arabulucu diplomasi ile çözüm bulması, Türkiye’nin başta kendi güvenliği olmak
üzere, bölgenin de güvenliği ve geleceği için önem taşımaktadır. Bu bağlamda;
Türkiye ülkelerin iç işlerine müdahale etmeyerek, ancak sorunları ülkeleri ortak
platformda bir araya getirerek ve işbirliğine ikna ederek başarmak zorundadır. Bunun
içinde siyasi, ekonomik desteği gerektiğinde, askeri caydırıcılığını etkin ve yerinde
kullanmak zorundadır.
Rusya Federasyonu’nun, kendi tabii nüfuz alanında kabul ettiği, BDT ülkelerini
kendisine bağımlı halde tutma yönündeki politikası tüm hızıyla sürmektedir. Bu
kapsamda Kafkaslar bölgesinde, AKKA tavanlarını değiştirme gayretleri de dahil
olmak üzere faaliyetlerine devam etmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin, Yeni Türk
Cumhuriyetleriyle ilgili ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkilerinde, Rusya
Federasyonu ile kritik bir denge ve gizli bir çekişme söz konusudur.
Hazar Denizi üzerindeki ortak çıkarları, Rusya ile Đran’ı aralarındaki stratejik
ilişkileri geliştirmeye zorlamaktadır. Ancak Kafkasya’da refaha giden yolun bölgenin
istikrarsızlığından değil, işbirliği ve paylaşmadan geçtiği Rusya Federasyonu
tarafından giderek daha fazla takdir edilmektedir. Bu bağlamda; Rusya’nın,
Transkafkasya’da körüklediği ve desteklediği etnik ayrımcılık silahı, yakın bir
gelecekte ABD ve diğer güç merkezleri tarafından, Kuzey Kafkasya başta olmak
üzere Rusya Federasyonu’nun diğer bölgelerindeki özerk cumhuriyet ve özerk
bölgelerde de kendisine karşı uygulanacaktır.
Güney Kafkasya’da yaşanan ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren ve etkileyen,
önümüzdeki 15-20 yıllık dönemde de devam etmesi beklenen, güç mücadeleleri,
rekabetin ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkacak istikrarsızlığın başlıca
nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
1) Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde mevcut ve büyük devletlerin
ilgisini çeken doğal zenginlikler,
163
2) SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan devletlerin devam
eden ekonomik, sosyal ve politik problemleri,
3) Rusya Federasyonu’nun, bölgedeki askeri varlığını devam ettirme ve
Ermenistan’ı silahlandırma gayretleri (Gürcistan’da kapattığı veya asker
sayısını azalttığı üs personeli, silah ve teçhizatını Ermenistan’daki üslerine
taşıması),
4) Ermenilerin, tüm dünyada, Türkiye aleyhine yürüttüğü lobi faaliyetleri,
5) Azeri-Ermeni anlaşmazlığı ve Dağlık Karabağ sorunu,
6) Gürcistan’da devam eden iç karışıklıklar ve etnik çatışmalar,
7) Bölgedeki etnik grupların ve özerk yönetimlerin bağımsızlık mücadeleleridir.
Bu şartlar dahilinde, Güney Kafkasya bölgesinin hassasiyetini koruyacağı,
sorunların
kısa
vadede
çözülemeyeceği
ve
istikrarsız
ortamın
süreceği
değerlendirilmektedir. Görüleceği üzere, Transkafkasya’da çıbanbaşı olan ve
Rusya’nın taşeronu konumundaki Ermenistan, istikrarsızlığın esas kaynağıdır.
Rusya’nın stratejik ortağı ve onun en sadık müttefiki Ermenistan, ancak TürkiyeAzerbaycan ve Gürcistan yakın işbirliği ile bertaraf edilebilecektir. Bunun içinde bu
üç ülkenin yakın koordinasyon ve yardımlaşma içine girerek, kamuoyu önünde
Ermenistan’ı yalnızlığa terk etmesi gerekmektedir. Denizlere çıkışı olmayan,
jeopolitik ve stratejik önemi bulunmayan, zengin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile
enerji kaynaklarına sahip olmayan Ermenistan’ın, en büyük avantajı, Rusya ile başta
ABD ve Fransa gibi Batılı ülkelerde yaşayan Ermeni diasporasının desteğini
arkasında bulundurmasıdır. Güney Kafkasya’da istikrar bu desteğin azaltılması ve
Ermenistan’ın gardının düşürülmesi ile mümkündür.
Güney Kafkasya zengin enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen, bölgedeki
yetersiz ekonomik altyapı, bölge ülkelerinin ekonomik gelişmelerinin önündeki engel
olma vasfını sürdürmektedir. Bölgede genel ekonomik durumun zayıf olması ise, bir
çok bölgesel problemin büyümesine neden, çözülmesine ise engel teşkil
164
etmektedir.145
Bu
nedenle,
ekonomik
problemler
halledilmeden
bölgesel
problemlerin çözümlenmesi güç olacaktır.
Rusya Federasyonu’nun Ermenistan’a sağladığı örtülü destek sebebiyle
günümüze kadar çözümlenemeyen Dağlık Karabağ Sorunu’nda, Ermenistan’ın kendi
lehine çözümde diretmesi nedeniyle, önümüzdeki dönemde de olumlu bir sonuç
beklenmemektedir. Ermenistan, esasen Dağlık Karabağ’ın topraklarına ilhak
edilmesine olanak tanıyan bir siyasi çözümden yanadır. Bu nedenle Dağlık
Karabağ’da devletleşme çalışmalarına hız vermiştir. Ayrıca, sözde soykırımı siyasi ekonomik rant haline getiren Ermeni Diasporası, Sözde Soykırım’ın tanınması
yönündeki faaliyetlerine ve başta Fransa olmak üzere sözde Ermeni soykırımı
bahanesiyle Türkiye’ye baskı yapılmasını temin ederek aleyhte girişimleri ile fiili bir
tehdit oluşturma gayretlerine devam etmektedir. Ayrıca Ermenistan Gürcistan’ın
Türkiye’ye komşu yörelerindeki Ermeni nüfusunu artırarak bir başka cephe daha
açmak peşindedir.
Jeostratejik konumundan kaynaklanan ve Rusya Federasyonu tarafından
vazgeçilmez kabul edilen siyasi ve askeri önemi Gürcistan’ın en hassas tarafını
oluşturmaktadır. Rusya Federasyonu’nun bu ülkedeki askeri varlığı, azınlıklar
üzerindeki büyük etkisinin yanı sıra, bölgesel politikaların uygulanmasında kendisine
büyük inisiyatif kazandırmaktadır.146 Türkiye - Gürcistan ilişkilerinin iyi yolda
olduğu bu ülkeye ABD ile koordineli olarak ortak yardımların artırılabileceği,
Gürcistan’ın Almanya, Rusya ve Ukrayna dahil pek çok ülke ile dengeli ilişkiler
geliştirmeye çalıştığı bilinmektedir.
Hazar Havzası’nda üretilen petrolün Batı piyasalarına ulaştırılmasında esas hat
olma iddiasındaki Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattının son aşaması olan ayrıntılı
145
146
KULOĞLU, ”21’inci Yüzyılın Başlangıcında Türkiye'nin Değişen Đlgi ve Etki Alanları”,
Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:1, Sayı: 10, Ankara, 2001.
KANPOLAT-AĞACAN, “Gürcistan'daki Rus Üslerinin Tasfiyesinde Mehter Adımları: Bir Geri,
Đki Đleri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ağustos 2001 ve KULOĞLU, ”RF'nun
Yeni Kafkasya Politikası…, s.44
165
mühendislik çalışmaları devam etmektedir. Rusya Federasyonu; söz konusu hattın
emniyetli olmadığı konusunda yatırımcı şirketleri olumsuz yönde etkilemek amacıyla
son zamanlarda Gürcistan’ın iç istikrarıyla ilgili belirsiz bir durum yaratmaya
çalışmaktadır. Bu yöndeki çabaları, çalışmanın son aşamasına gelmiş olması nedeni
ile daha da artabilecektir.
Hazar Denizi’nin paylaşımı ve statüsünün belirlenmesi konusunun, gündemden
düşmesine rağmen Rusya Federasyonu, deniz yatağının paylaşılması, üstünün ise
kıyıdaş ülkeler arasında müşterek kullanılması konusundaki tezinde ısrarlıdır.147
Kıyıdaş ülkelerin egemenlik sahasını kontrol edebilecek deniz kuvvetlerine sahip
olmaması, Rusya Federasyonu’nun varisi olduğu SSCB gibi Hazar Denizi’ni kendi iç
denizi olarak görmesine neden olmaktadır.
Transkafkasya’da yaşanan problemlerin esası, bölge ülkelerinin kendi kendine
savunma yeterliliğinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda Ermenistan,
kendini Rusya Federasyonu ile yaptığı ikili Askeri Đşbirliği Anlaşmaları ile güvence
altına almıştır. Gürcistan’ın güvenlik zafiyeti ise “Türkiye-ABD Kafkas Ortak
Çalışma Grubu”nun müşterek çalışmaları ile giderilmeye çalışılmaktadır.
Bölgedeki enerji koridorlarının belirlenmesinde tartışmasız güç olmayı
hedefleyen Rusya Federasyonu; Türkiye’nin bölgedeki girişimlerini zayıflatmak
maksadıyla değişik eksenli ittifakları devreye sokmuştur. Bu konuda özellikle Đran ve
Ermenistan ile birlikte Azerbaycan’ı kuşatıcı politikalar üreterek, bu ülkeyi kendisi
ile birlikte harekete zorlamaktadır. Buna karşılık Türkiye - Azerbaycan ilişkileri pek
çok alanda oldukça iyi durumdadır. Türkiye Rusya, Đran, Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri, Gürcistan gibi ülkelerle de dengeli ilişkiler yürütmektedir.
Đran, nükleer silah elde etme gayretlerini başarıya ulaştırması durumunda
bölgedeki dengeleri altüst edebilecek bir konuma gelebilecek, bu husus da bölgedeki
147
Elnur Soltan, “Hazar Denizinin Hukuki Statüsü: Çizilmeyen Sınırlar”, Stratejik Analiz Dergisi,
Cilt: 2, Sayı: 13, Ankara, Mayıs 2001.
166
etken faktörlerin farklı eksenlere kaymasına neden olabilecektir. Đran; Şii orijinli
şeriat rejimiyle ülkenin kuzeyinde bulunan Azerileri bugüne kadar kontrolü altında
bulundurmasına rağmen, son dönemde gelişen milliyetçilik hareketlerine engel olma
konusunda güçlüklerle karşılaşabilecek, bu yöndeki gelişmeleri önlemek amacı ile,
askeri ve polisiye tedbirlerle sindirme faaliyetlerinde bulunsa bile, söz konusu
hareket artarak devam edebilecektir.148
Özellikle örtülü tahrikler ve tertipleri önlemenin zorluğu dikkate alındığında
çevresel coğrafyadaki hemen her huzursuzluğun ve silahlı çatışmanın Türkiye’yi de
içine çekebilecek bir yönünün olabileceği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla
diyaspora olgusundaki gelişmelerin Türkiye aleyhine bir etken olabileceği göz
önünde tutulmak ve tedbiri elden bırakmamak gerekir.
Ancak Ahıska Türkleri ile ilgili durum bazı farklılıklar arz etmektedir. Gürcistan
Devlet Başkanı E. Şevardnadze’nin Temmuz 1996’da çıkarttığı bir kararname ile
Ahıska Türklerinin durumuyla ilgili bir komisyon kurulmuştur. Dönemin Gürcistan
Savunma Bakanı Ahıska Türklerinin anavatanlarına dönüşünün “Türkiye’ye
Kafkaslar’da Ahıska kartını kullanma fırsatı yaratacağı”nı ifade ederek endişelerini
dile getirmiştir. Aynı bakan, yeni problem sahası yaratma yerine, söz konusu grubu
Gürcüleştirerek Mesheti bölgesinde Ermeni azınlığa karşı bir denge unsuru olarak
kullanma seçeneğinin, Gürcistan’ın çıkarları açısından daha uygun olduğunu
savunmuştur.149
Rusya, Ermenistan ve Đran’ın oluşturduğu dikey ittifak eksenine karşın, Türkiye,
Gürcistan ve Azerbaycan da yatay ittifak ekseni tesis etmiştir. Türkiye’nin başını
çektiği eksenin, ABD tarafından desteklendiği görülmektedir. Bunun en somut
göstergesi, 25 Mayıs 2005’de vanası açılarak Ceyhan’a petrol pompalanmasını
sağlayan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’dır. Bu bağlamda; Orta Asya,
148
149
Nasip Nasipli,“Đran'ın Azerbaycan Petrolü Politikası”, JeoEkonomi Dergisi, Cilt:1, Sayı: 2,
Đstanbul, Yaz/Sonbahar 1999.
Nermin Hacınıdze, “Ahıska Türkleri Tuz Üzerine Bile Ot Bitirir”, Söyleşi, Stratejik Analiz
Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ankara, Ağustos 2001.
167
Kafkaslar ve Hazar Petrol Havzası ile Karadeniz ve Boğazlar bölgesi jeopolitik
anlamda bir bütün olarak düşünülmektedir.
4.7. Sonuç
Soğuk Savaş öncesi Türkiye’nin Batı’ya entegre olması, Rusya’ya karşı
NATO’nun kuzey kanadı olması durumu Soğuk Savaş sonrası, SSCB’nin yıkılması
Türkiye’nin bu konumunu bitirdi. O dönemde Türkiye’nin rolü sorgulanmaya
başlandı, bölgesel güç olabilecekti ve Türkiye’nin model ülke olması Batı tarafından
da desteklendi. Ancak Türkiye’nin bir yandan kendi gerçeklerini göz önünde
bulundurmadan, bir yandan da bölgeyi iyi tanımadan bölgeye yönelik ilk zamanlar
geliştirmiş olduğu politikaların kısa süre sonra iflas etmesine yol açtı. Bölge
devletleri için Türkiye’nin cazibesi, Batı ile aralarında bağ kurmasıydı, ancak kendisi
AB’ye alınmamış olan Türkiye bu bağı nasıl kuracaktı. Nitekim kısa bir süre sonra
Türkiye’nin bölgeye yönelik modelliğini destekleyen Batı bu gelişmelerden sonra
Türkiye aracı olmadan da bölgeye giriş yapmıştı.
168
BEŞĐNCĐ BÖLÜM
5. SONUÇ
Soğuk Savaş’ın bitiminde uluslararası arenada meydana gelen güç boşluğundan
ve belirsizlikten ciddi anlamda etkilenen Türkiye, bu gelişmeye hazırlıksız
yakalanmış; kararlı ve gerçekçi politikalar izleyemeden çıkarlarını uzun vadede
planlayamamıştır. Türkiye’nin izlediği dış politikanın temel özelliklerinden biri
“Batıya yönelik olması” idi. Bu durum Türkiye’de birçok kişi tarafından Türkiye’nin
dış politikasında bir ikilem yarattığı ve Güney Kafkasya’nın AB seçeneğinin yerine
geçeceği düşüncesi olarak algılandı. Ancak öncelikle belirtilmesi gereken
“Türkiye’nin Batıya alternatif Kafkasya seçeneği” düşüncesinin yanlış olduğudur.
Çünkü Türkiye’nin jeopolitik konumu gereği bu iki yapının birbirinden ayrı iki
seçenek gibi algılamasının imkanı yoktur. Đlk başta ortaya çıkan Türk dış
politikasının hangi yöne eğilmesi gerektiği tartışmaları da doğu ve batı ayrımına
dayandırıldığı için Türkiye’nin dış politikasının yerinde saymasına sebep olmuştur.
Çünkü Türkiye’nin hem batı hem de doğu ile ilişkileri olmak zorundadır. Bu
sebepten dolayı Türkiye Kafkasya girişiminin AB’nin alternatifi değil tamamlayıcısı
olduğunu anlayarak her iki alanda da atılımlar gerçekleştirilmelidir. Türk dış
politikasının belirlenmesinde jeopolitik ve güvenlikteki işbirliği ekonomik işbirliği
kadar göz önünde tutulmalıdır. Türk dış politikası duygusal değil gerçekçi bir bakış
açısıyla oluşturulmalıdır. Bu bağlamda Güney Kafkasya ülkelerine karşı kesin
politikalar üretilmeli ve bölgede Türkiye’nin de varlığının hissettirilmesi
gerekmektedir. Bir diğer açıdan da bölge ülkelerinde yaşayan Türk kökenli nüfusu
Türkiye Cumhuriyeti her fırsatta temsil ederek o bölgeye olan desteğimizi
güçlendirmeli ve bölge için cazibe haline gelmelidir.
Türkiye’nin Güney Kafkasya politikası, SSCB’nin dağılmasının ardından yeni
çıkmış alanlara yönelik uygulamalar olup, Türkiye’yi birçok bakımdan büyük bir
açılım imkanı kazandırmıştır. Balkanlar, Ortadoğu ve Đslam dünyasında etkili
konumda bulunan Türkiye, bölge devletleri arasında güçlü ve dünyaca kabul edilen
169
bir devlet konumuna gelmiştir. Türk dış politikası açısından bölgenin önemi
ortadadır. Türkiye, bu doğrultuda bölge ile ilişkilerini çok daha iyi bir konuma
getirmelidir. Đkili ilişkiler dışında bölgesel ilişkilere yönelmeli ve bölgede mevcut
olan projelere hız vermelidir ki bölgenin istikrarı ve barışında katkısı olabilsin.
Bölgede Azerbaycan ve Gürcistan’la ilişkiler oldukça gelişmiştir ve gelişmektedir.
Bu yaklaşımın sürdürülmesi yerinde bir politika olarak görünmektedir. Bölgedeki
diğer devlet olan Ermenistan ile de orta ve uzun vadede politik ve ekonomik
ilişkilerin gelişmesi de yararlı olacaktır. Böylece Güney Kafkasya politikası Türkiye
için bir düzene girmiş olacak, ancak Ermenilerin soykırım iddialarını sürekli ortaya
atmaları ve tartışma konusu haline getirmeleri ilişkileri olumsuz etkilemektedir.
Soykırım konusu ile ilgili olarak, taraflar mutlaka iyi niyet ve dostça bir tavır
takınarak, bundan sonrası için barışçı politikalar belirtmek zorundadır. Tarihi
düşmanlığın körüklenmesi ve büyütülmesi iki ülkenin de yararına olmayacaktır.
Bölge için Türkiye’nin önemi çok büyüktür. Eğer Türkiye’de yeterli önemi bölgeye
verip güvenlik ve siyasi politikaların da akıllı adımlar atarsa bölge Türkiye içinde
önemli bir şekle gelecektir. Jeopolitik olarak karmaşıklılar ve sorunların ortasında
olan Türkiye açısından kaynayan bir kazan olan Güney Kafkasya’da barışın ve
huzurun olması gereken önemli bir bölgedir. Güney Kafkasya bölgesi, önemli
sorunların bulunmasına, yeni anlaşmazlıkların çıkma ihtimalinin olmasına, bölgede
kısa vadede istikrarın sağlanmasının zor olmasına rağmen son derece önemli bir
açılım sağlamıştır. Türkiye, fırsatları ve tehlikeleri bir arada barındıran bu bölgeye
yönelik olarak çok ciddi araştırmalar ve değerlendirmeler yapmak, Güney Kafkasya
ile ilgili tüm dengeleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Türkiye bölge ile
ilişkilerinde, kamuoyunun etkisiyle duygusal ve ani politikalar uygulamaktan
kaçınmalı, uzun vadede ve akılcı yaklaşımlar sürdürerek realist bir politikayla
kendine yön vermelidir. Bu bölge ekonomik ve politik olarak büyük bir potansiyele
sahiptir. Bundan dolayı Türkiye bölge için, bölge de Türkiye için çok önemli bir
konumdadır.
Güney Kafkasya, komşu olduğumuz önemli bir bölge konumundadır. Güney
Kafkasya halklarıyla yakın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bağları bulunan
170
Türkiye için bu komşu bölgede barış, istikrar ve işbirliğinin sağlanması hayati önem
taşımaktadır. 2003 yılı sonunda Gürcistan’da “kadife devrim” ile yaşanan siyasi
dönüşüm öncesindeki çalkantılar ve 2004 yılında Acara’da yaşanan gerginlikler,
bölgede istikrarın ne denli hassas dengeler üzerine kurulu olduğunu bir kez daha
hatırlatmıştır.
Bağımsızlık sonrası bölge Türkiye ile bir köprü kurmuş ve ilişkilerini aktif
duruma getirmiştir. Güney Kafkasya ülkeleriyle, Türkiye arasında büyük bir
yakınlaşma başlamış; bu yakınlaşma, zaman zaman dinamizmini kaybetmiş görünse
de Türkiye ve bölge ülkeleri arasında müzakere ve ittifaklar devamlılık göstermiştir.
Politik ve ekonomik açıdan bu ülkelere destek veren Türkiye ile Türk dünyası
arasında Azerbaycan’ında da yer aldığı bu bölge, köprü oluşturmuştur. Bu çerçevede,
Türk kimliği ve kültürünün, bölgede, nüfuz alanı genişlemiştir. Yeni hareket sahaları
içerisinde Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız olmalarıyla ortaya çıkan yeni işbirliği
imkanları, Türk dış politikasının yeni dönemdeki açmazlarına karşın kültürel ve
psikolojik sebeplerden dolayı Türkiye için çok önemli olmuştur. Bölge Ülkeleri ile
Türkiye
ilişkilerinin
geleceğinde
ise
Türkiye
ilişkilerine
yeniden
ivme
kazandırmalıdır. Bunu da imajını sarsacak şekilde yapmamalı, ülkelerin iç işlerine
karışmamalı, ilişkilerin gelişimini teşvik etmeli ve yatırımlarını arttırarak bölge
ülkelere yönelik projelerini geliştirmelidir.
SSCB’nin dağılmasından sonra bu bölgede oluşan üç bağımsız devlet;
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan jeopolitik bakımdan çok önemli bir yerde
bulunmaktadır. Türkiye’nin de komşusu olan bu bölge tarihte birçok ortak kültürel,
etnik ve dini ortaklıkların temelini oluşturmuştur. Ayrıca ekonomik anlamda bölge
güçlü hammadde kaynakları; özellikle petrol ve doğal gaz Türkiye’nin önüne yeni
açılımları getirmiştir.
Güney Kafkasya ile ilişkiler Türkiye’nin genel politikası ve uzun vadede
amaçları için olumlu sonuçlar yaratmakta Türkiye’nin bölgeye olan etkisi ve gücü
dünya tarafından kabul görmüştür. 1990 sonrası Türkiye’nin bu bölgelere karşı
171
uyguladığı yakınlaşma politikası ABD ile Türkiye’nin de arasındaki bağı
güçlendirmiş ve bu bölgeye karşı ortak tutumlar izlemelerine neden olmuştur. Bölge
önemli bir potansiyele sahiptir. Mevcut sorunları olan Güney Kafkasya bu
problemleri Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir platformda halletmesi sonrası hem
Batılı devletler için hem de Türkiye için çok daha önemli bir fırsat niteliğinde
olacaktır. Bölge ile ilgilenen Đran ve Rusya Federasyonu ile de ilişkileri de farklı bir
boyut olmuştur. Yeni dünya düzeninde etkin olmaya ve kendine bir yer arayan ve
bölgede lider olmayı hedefleyen güçlü bir Türkiye için Transkafkasya büyük
olanaklar sunmaktadır. Türkiye’nin, Soğuk Savaş sonrasında, Güney Kafkasya
politikasını şekillendiren dinamikleri, bölge ülkeleriyle tarihi, coğrafi, kültürel,
ekonomik ve siyasi bağlılıklar ve dini ve etnik merkezli çatışmalar oluşturmuştur. Bu
dinamikleri ise, petro-politik ve jeo-stratejik unsurlar belirlemiş; küresel ve bölgesel
aktörlerin güç mücadelesi ve rekabeti ise şekillendirmiştir. Güney Kafkasya,
Türkiye’nin, Karadeniz, Hazar Denizi ve Orta Asya bölgesindeki hedeflerinin
merkez üssü konumundadır. Güney Kafkasya bölgesindeki istikrar ve refah,
Türkiye’nin kendi güvenliği ve istikrarı bakımından özel önem taşımaktadır.
Kafkasya, Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan doğal kapısı durumundadır. Türkiye’nin,
Kafkasya bölgesindeki halklarla siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bağları vardır.
Bölgede barış, istikrar ve işbirliğinin korunması, Türkiye için büyük önem
taşımaktadır.
Güney Kafkasya bölgesi özellikle ekonomik anlamda ve Türkiye’nin içinde
bulunduğu coğrafi konum itibariyle önem taşımaktadır. Bu önemin yeterince
bilinmemekte ve bu anlamda güçlü bir dış politika uygulanmamaktadır. Ayrıca
Türkiye Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüğü konusunda kesin politikalar
belirleyememiştir, bu da ilişkilerin ilerlemesini engellemektedir. Türkiye Soğuk
Savaş’ın bittiği zaman kadar Batı ile Sovyetler Birliği arasında kalkan görevi görmüş
ve askeri anlamda da Sovyetlerin komşusu konumundan dolayı güvenliğini ve
tehdidi yakından hissetmiştir. Ne var ki bölge ülkeleri bağımsız olduktan sonra
Rusya ile sınır ilişkisi bitmiş ve güvenlik anlamında Sovyet tehdidinden
uzaklaşmıştır. Bölge içinde halen çeşitli gerginlikler ve çatışmalar devam etse de ve
172
kriz bölgesi olsa da Türkiye için bir tehdit oluşturmamaktadır. Birçok açıdan
dayanışma ve dostlu ön plandadır ve bölge ile ilgili Türkiye’nin güvenlik ve
savunma sorunları yoktur. Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye yeni şartlara cevap
verebilmek, değişen parametreleri göz önünde tutarak ulusal çıkarını savunabilmek
için arayışlara girmiş, bu bağlamda Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Projesi Türkiye
tarafından geliştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Güney Kafkasya bölgesindeki devletlere daha aktif politika
izlemelidir. Bölgede aktif politika izlerken bölgedeki diğer güçlerle işbirliği
geliştirmeli ve bölge sorunlarının çözülmesinde önemli bir rol üstlenmelidir. Soğuk
Savaş sonrası,
sınır komşusu olduğumuz Güney Kafkasya Devletleri yalnız
kalmıştır. Bu bölgeler zengin enerji kaynaklarına sahiptir ve ortak bir kültürün
parçasıdır. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti ihmal ettiği bu bölgeye daha ilgili
olacaktır. Büyük yatırımlar yapmak amacıyla ilişkilerini kuvvetlendirecek ve
alternatif bir dış politika izleyerek bu bölgelere yönelerek daha da güçlenecektir.
Türkiye bir de Avrasya’nın enerji potansiyelinin önemini ve bu potansiyelden nasıl
faydalanacağını da hesaplamak da geç kalmış bu bölgenin önemini anlayınca da
maalesef bölge de Rusya ve diğer devletler varlık göstermeye başlamıştır.
Türkiye’nin bu dönemdeki faaliyetleri, Hazar’daki enerji kaynakları ile bu bölgedeki
pazarların kontrolü üzerine bir yandan Rusya, öte yandan Đran’la bir güç yarışına
dönmüştür. Bu güç yarışında da Türkiye bu bölgede yer alan ülkelerin tarihsel
sürekliliğini yeterince algılayamamıştır. Bölgeyi de içine alan Hazar Havzası enerji
kaynaklarının çok olması açısından Türkiye ve dünya için yeni bir alternatif olmuş
ve dünyanın ilgi odağı haline gelmiştir. Türkiye azalan enerji kaynakları ve artan
ihtiyaçları doğrultusunda ve ayrıca Enerji boru hatlarının Türkiye’den geçecek
olması ile ekonomik ve politik olarak son derece büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Güney Kafkasya'nın önümüzdeki dönemde de, büyük güçlerin, artarak devam
edecek menfaat çatışmalarına sahne olacak bir konumda bulunması ve bölge
ülkelerinin içinde bulundukları güçlükler, Türkiye'nin bu bölgede aktif rol almasını
ve gelişmelere öncülük etmesini bir zorunluluk ve sorumluluk hâline getirmektedir.
173
Bu durum, Türkiye'nin bölgeye karşı, proaktif bir dinamizm içerisinde bulunmasını,
politika ve strateji üreten, uygulamaları etkileyen bir güç merkezi olmasını gerekli
kılmaktadır. Türkiye, bu bölgelerdeki
gelişmeleri proaktif bir
yaklaşımla
şekillendirmek ve geleceği tahmin etmenin ötesinde, geleceği oluşturacak tarzda
politika üretmek zorundadır. Türkiye’nin kültür politikaları bakımından Kafkasya ve
Güney Kafkasya önemli bir yer teşkil etmektedir ki bölge ülkeleri ve halkları
Türkiye’den çok şey beklemektedir. Özellikle dil ve din konularında Türkiye bölge
halkı için etkin ve önemli bir konuma gelmektedir. Türkiye ileride bölge için tekrar
ağabeylik sıfatına bürünüp bunu akılcı ve kültürel politikalarla geliştirip birleştirici
bir nitelikte bölge ile ilişkilerini sürdürmelidir. Ortak kültür, din ve etnik köken bölge
ülkeleri ile aramızda sağlayacağımız ilişkinin temelini oluşturmaktadır. Bölge
ülkelerine gelince, kendilerine kültürel anlamda da yakın olan komşu ülkesi Türkiye
ile ilişkilerini güçlendirerek batıya yakınlaşma ve daha çok büyüme hedeflerini
geliştirmektedirler. Ekonomik boyutuna baktığımızda Türkiye ile bölge ilişkileri çok
yoğun olmamakla beraber bölge ülkeleri ticarette Türkiye ile önemli paylaşımlar
içine girmektedir buda dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Bu bölge ile olan
ilişkiler uzun vadede çok olumlu işaretler vermekte ve ilişkilerin daha da gelişeceği
umut edilmektedir.
Türkiye’nin bölge ile olan ilişkilerinde gelişme olmasına rağmen istenilen
düzeyde
değildir.
Ve
Türkiye
bölge
potansiyelini
yeterli
derecede
kullanamamaktadır. Türkiye bu bölgedeki gelişmeler hazırlıksız yakalanmış ve kısa
vadede ciddi politikalar belirleyememiştir. Bu bölgedeki devletlerin biranda
bağımsızlıklarını kazanmaları ve Türkiye’den beklenti içine girmeleri, ülkelerin
içlerinde farklı politik sorunlar yaşıyor olması, ekonomik açıdan belirsizlik içinde
olmaları ve iç hukuk anlamında yetersiz kalmaları Türkiye’nin
bu devletlerin
beklentilerini kendi potansiyeli doğrultusunda tam olarak destek vermemiş olması
ilişkilerde zorluklar yaşatmıştır. Bu zorlular bölge ülkelerine yakınlaşmak isteyen
ABD ve Avrupa ülkelerinde kapıyı açmış ve dünyanın ilgisini üzerine çekmiştir. Bu
anlamda yalnız kalan Türkiye bölgede değişen yapıların ve batının destekleri
sonrasında pasivize olmuş ve istenilen düzeyde yeni politikalar ve ilişkiler
174
oluşturamamıştır. Bölge halen karışıklığını ve istikrarsızlığını korumaktadır. Etnik ve
ekonomik sorunlar bölgede politik anlamda zorluklar çıkartmakta ve var olan
potansiyelini açığa çıkartmamaktadır.
Bu genel çerçeve içerisinde, Türkiye’nin, Güney Kafkasya'ya yönelik, ulusal
menfaatleri gereği alması gereken tedbirleri ve uygulaması gereken önerileri şöyle
sıralamak mümkündür:
♦ Ermenistan’ın, Dağlık Karabağ’ı işgale devam etmesi, sözde soykırım
iddialarından vazgeçmemesi, Ahıska Türklerinin toprağı olan, Ahıska’da
yaşayan, Cevahati Ermenilerinin, Gürcistan’a karşı ayrılıkçı hareket etmesi, bu
bölgedeki Rus üslerinin, boşaltılmaması yönünde faaliyet göstermeleri ve
Ermenistan’ın da, bu ayrılıkçı Ermeni azınlığa, desteğini sürdürmesinin devam
ettiğinden, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır kapılarının açılmasına olumlu
yaklaşmamak,
♦ Transkafkasya cumhuriyetleriyle, tüm devlet organlarının ayrı ayrı irtibat ve
işbirliği kurmaları yerine; özel sektörü, Silahlı Kuvvetler temsilcileri,
akademisyenleri, diplomatları ve sanayicileri bir araya getiren ATC (AmerikanTürk Konseyi) gibi oluşumlar ve kurumlarla tek bir merkez üzerinden ikili
görüşmeler yapmak,
♦ Türkiye tarafından, öncelikle enerji hatlarının güvenliği dikkate alınarak,
bölgesel istikrarın ve devletlerin toprak bütünlüğünün, siyasi tedbirlerle
korunması yönünde, siyaset izlemek ve sorunların çözümünde, “ara bulucu” ve
“anahtar ülke” olma stratejisini devam ettirmek,
♦ ABD’nin, Boğazlardan Karadeniz’e, oradan da Güney Kafkasya’ya ulaşım
bağlamında, Montrö’yü değiştirme yaklaşımlarına, Güney Kafkasya’da gelişen
durumları da dikkate alarak, Rusya Federasyonu ile ortak girişimler geliştirilmesi
yoluyla, cevap vermek ve böylelikle, ABD’nin, Güney Kafkasya ve
Karadeniz’de bağımsız hareket etmesinin önüne geçmek,
175
♦ Güney Kafkasya ülkelerine, Türkiye için potansiyel tehdit teşkil eden, Rusya
Federasyonu ile arasında bir tampon ve "Barış ve Đstikrar Kuşağı" oluşturacak,
bir statü kazandırmak ve bu bağlamda; Güney Kafkasya’nın istikrarı için,
Türkiye
tarafından,
daha
önce
gündeme
getirilen,
fakat
uygulamaya
konulamayan, “Güney Kafkasya Đstikrar Paktı”nı hayata geçirmek,
♦ Karadeniz Ekonomik Đşbirliği (KEĐ) Konseyi’nin genişletilerek, etkinliğini
arttırmak,
♦ Türkiye’nin doğu güvenliğini tehdit eden, Gürcistan’daki Rus askeri varlığının
sona erdirilmesi ve Acaristan ile Cevahati bölgelerindeki, Rus askeri üslerinin
boşaltılması yönünde, Gürcistan’ın, uluslararası arenadaki çabalarına destek
vermek ve hatta Gürcistan’ı bu konuda teşvik etmek,
♦ ABD’nin, Rusya Federasyonu’nun yerine Transkafkasya ülkelerinde (özellikle
Gürcistan başta olmak üzere), askeri üs oluşturma gayretlerini önlemek ve
ABD’nin bölgeye yerleşmemesi yönünde bölge ülkeleri üzerinde siyasi baskı
oluşturmak,
•
Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü sağlamasında, Gürcü-Abhaz ve Gürcü-Oset
etnik gerginliğine doğrudan müdahil olmamak, bunun yerine Gürcistan’ın
içişlerine karışmadan, uzlaştırıcı bir rol oynamak,
♦ Kafkasya üzerinden OATC’lerine bağlantı sağlayacak, Đpek Yolu ve demiryolu
projelerini hızlandırarak, hayata geçirmek yönünde siyaset oluşturmak ve mali
kaynaklar temin etmek,
♦ Türkiye'nin, uzun vadeli enerji ihtiyacını karşılamak ve Türkiye’nin bir enerji
köprüsü ve terminali olmasını garanti edecek şekilde, Hazar Denizi yatakları
başta olmak üzere, bölgeden sağlanacak, petrol ve doğal gazın en uygun
koşullarda, ve kesintisiz akışını sağlamak,
♦ Güney Kafkasya’daki Türk toplumlarının, Latin alfabesine geçmesi ve Türkiye
Türkçesinin konuşulması ve kullanılması yönünde, bu toplumlara maddi ve
manevi destek sağlamak,
176
♦ Güney Kafkasya’daki Türk toplumları ile sosyo-kültürel ilişkiler ve işbirliği
kurarak, Türk kimliği ve kültürünün karşılıklı etkileşimini sağlamak,
♦ Güney Kafkasya'da; bağımsız ve Rus askeri varlığının bulunmadığı tek Türk
Cumhuriyeti olarak Azerbaycan'ın mevcudiyeti, Türk kimliğini kabul eden
toplulukların varlığı, bölgede Türkiye'ye dost ve kardeş ülkelerin uluslar arası
sahneye çıkması ve uluslararası platformlarda, "Türk Kimliği"nin ağırlığını
hissettirmesi şeklinde kendini gösteren jeopolitik olguyu, jeostratejik bir güç
olarak hayata geçirmek,
♦ Rusya
Federasyonu
ile,
güvenlik
ve
terörle
mücadelede,
iş
birliği
mekanizmalarının etkinlikle işletilmesini sağlamak ve Rusya Federasyonu'nun,
bölücü terör örgütü PKK/KONGRAGEL ile, Çeçenistan sorunu arasında ilişki
kurmasının, özellikle Çeçenistan'daki direnişçilere, Türkiye'nin destek verdiği
savlarının, gündeme getirilmesinin önüne geçmek,
♦ Putin’in Türkiye ziyareti ile birlikte, Türkiye- Rusya Federasyonu ilişkilerinde
yeni bir beyaz sayfa açılmış olup; yeni dönemde Rusya Federasyonu’nun
Kafkasya’da yeniden hakimiyet kurmasını engellemek için, ancak yayılmacı
emellerini terk edebildiği takdirde, bölgede ağırlığı olan bir partner olabileceği,
mesajını vermek ve uluslararası kuruluşlar ve dünya güç merkezlerinin de, bu
konuda desteğini sağlamak,
♦ Bölge ülkelerinin; AB ve NATO gibi siyasi, ekonomik ve askeri kuruluşlara
girmelerini teşvik ederek ve destek vererek, tam bağımsızlıklarını kazanma
mücadelelerini desteklemek ve uzun vadede, Türkiye’nin Güney Kafkasya
politikasının planlandığı şekilde, uygulanmasına engel teşkil eden, Rus askeri
varlığını, Transkafkasya’dan kaldırılması yönünde, çaba harcamak,
♦ Gürcistan ile Azerbaycan'ın birbirlerine destek sağlamaları, refah ve iş birliği
içinde olmalarını aktif biçimde desteklemek,
177
♦ Azerbaycan’ın; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan, Türkiye’ye
yakınlaştırılması mücadelesine devam edilerek, Đran’ın dinci ve Rusya’nın
ekonomik nüfuzu altına girmesine mani olunmalı ve Türkiye ile Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri arasında bir köprü haline getirilmeli ve ülkede önem arz eden
siyasal ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesi telkin edilerek, bu yapılırken
de, "büyük ağabey" etkisi yaratmaktan kaçınmak,
♦ Hazar Denizi’nin statüsünün belirlenmesi hususunda, konunun, uluslararası
platformlarda, Azerbaycan lehine çözümlenmesi maksadıyla, Azerbaycan’a
gerekli politik desteği sağlamak,
♦ Kökten dinci hareketlerin, Güney Kafkasya ülkelerinin tamamına yayılmasını
engellemek maksadıyla, bölge ülkeleri ile müşterek politikalar oluşturularak
uygulamaya koymak,
♦ Kuzey Kafkasya’dan gelerek, Türkiye’ye yerleşen ve Türkiye’de de örgütlü
olarak
yaşayan
gruplardan,
kurdukları
dernekler
vasıtasıyla,
Kuzey
Kafkasya’daki, etnik gruplarla irtibata geçilerek, Türkiye için bölgesel
politikaların uygulanmasında etkin birer kart haline getirmek,
♦ Hazar bölgesine yönelik olarak, enerji siyasetinin merkezini, mevcut Bakü-TiflisCeyhan (BTC) petrol boru hattı ve bu hatta paralel Hazar geçişli doğal gaz boru
hattı oluşturmakta olduğundan, Kafkaslara yönelik sonraki politikaların
geliştirilebilmesi için, zaman önem kazanmakta, bu eksende, doğalgaz boru
hattının da, BTC’ye paralel olarak bir an önce hayata geçirilmesi gerekmekte
olduğundan, BTC hattının karlılığını ve stratejik etkinliğini artırmak için, Kazak
ve Türkmen petrolünün de bu hat üzerinden taşınmasına öncelik vermek,
♦ Bölge ülkelerinin, savunma sanayilerinin, Rusya Federasyonu'na bağımlılığı
azaltılarak, orta vadede tamamen kaldırmak, ABD desteği sağlanarak, bu ülke
ordularının envanterine, Türkiye'de üretilen ya da Türkiye'nin ortak olduğu
savunma sanayi ve silah sistemlerinin girmesi sağlamak,
178
♦ Gerek
Azerbaycan,
gerekse
Gürcistan
Silahlı
Kuvvetleri’nin,
NATO
standartlarına uygun olarak teşkilatlanması sağlanarak, NATO ülkeleri tarafından
yapılacak askeri yardımlarla, teçhiz edilmesine yardımcı olmak,
♦ TRT ve bazı özel kanal yayınları Kafkasya ve Orta Asya’da geniş bir alanda
izlenebilmekte, ancak Đran ve Rusya tarafından daha yüksek güçlü vericilerle
yayın yapılmak suretiyle, Türkçe yayınlar bastırılmakta olduğundan; yayınların
bastırılamayacak kadar güçlü olması için, gerekli yatırımları yapmak,
♦ Bölgeye yönelik yayınların, TRT tarafından koordine edilmesini sağlamak, Türk
kültürünü ve Türkiye’yi tanıtan, bölge ile olan tarihi bağları tanıtan, yerel
kültürlere hitap eden, Türkiye’nin bölge ülkelerine yaptığı yardım faaliyetlerini
anlatan, daha cazip programların hazırlanarak, TRT ve bölgeye yayın yapan özel
kanallarda yayımlatmak.
Yukarıda belirtilen bu faaliyetlerin, Türkiye’nin; Güney Kafkasya’da etkinliğini
arttıracağı, gerçekleştirildiğinde, ABD ve Rusya Federasyonu’na karşı denge
sağlayacağı, bölge ülkeleri ve toplumları üzerinde siyasi itibarının yükseleceği ve
Güney Kafkasya ve OATC’lerine örnek bir model teşkil edeceği, bu ülkeler üzerinde
nüfuz sahibi olacağı ve Batı karşısında elinin daha güçlü olacağı önerilmektedir.
Tarihin şekillendirilmesinde, edilgen değil etken olmayı hedef alan Türkiye’nin,
bundan böyle proaktif bir anlayışla, hareket etmesi gerekmektedir. Türkiye, milli güç
unsurlarının dinamiklerini, tekrar yorumlayarak, bu bölgeye yönelik ciddi politikalar
üretmek zorundadır. Türkiye’nin tarihi, kültürü, kimliği, kısacası tüm moral değerleri
ona bu sorumluluğu yüklemektedir. Başkalarının politikalarının uygulayıcısı ya da
seyircisi durumunda kalmamak bunu gerektirmektedir.
179
KAYNAKÇA
Kitaplar – Makaleler
Achcar, Gilbert. “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”,der: Tarık Ali, Evrenin
Efendileri, çev. Yavuz Alogan, Đstanbul, Om yay., 2001.
Adamia, Revaz. “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”,
Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999.
Adıbelli, Barış. “Sanghay Đsbirligi Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 2, Sayı 55, 18. 07. 2005.
Adıbelli, Barış. “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005.
Ağacan, Kamil. “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Gürcistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda
Türk Dış Politikası, der: Đdris Bal, Nobel yay., Ankara, 2004.
Ağacan, Kamil. “Gürcistan’a Yönelik Artan Rus Baskıları ve Türkiye”, Stratejik
Analiz, Cilt:1, Sayı: 4, 2004.
Ağacan, Kamil. “ Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan Özerklik
Talepleri”, Stratejik Analiz, Cilt I, Sayı: 3, Haziran 2004.
Aktükün, Đlker. “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, der: Toktamış Ateş, ABD Dış
Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara, Ümit Yay., 2004.
Altstadt, Audrey L. “Milli Bilinç Meselesi”, Azerbaycan Kültür Derneği, Ankara,
Temmuz-Ağustos 2000.
180
Ambrosio, Thomas. “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign
Policy in the Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar
2001.
Andican, Ahat. 21’inci Yüzyılda Đç Asya Sempozyumu, 3 Aralık 1998, Đstanbul.
Andican, Ahat. “Sovyet Sonrası Coğrafyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet
Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005.
Appathurai, James. “Promoting Regional Security”, NATO Rewiew, Brussels,
Aurumn 2001.
Arık, Umut. “New Independent States and Turkish Foreign Policy”, International
Journal of Turkish Studies, Cilt:6, Sayı:1 ve 2, Kış 1992-1994.
Aslanlı, Araz. Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu, Avrasya Dosyası, Đlkbahar
2001 ve Dağlık Karabağ Hayaller ve Gerçekler, Azerbaycan Kültür Derneği
No:37, Ankara, 1989.
Ataöv, Türkkaya.“Turkey’s Expanding Relatıions with The CIS and Eastern
Europe”, Der: Clament H. Dodd, Turkish Foreign Policy, Huntington, Eothen
Press, 1992.
Ataöv, Türkkaya. “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet Strateji, 04. 01. 2005.
Atasir, Ayşen. “ABD’nin Kafkasya Poltikasında Son Gelişmeler ve Türkiye”,
Stratejik Analiz, Cilt:4, Sayı:37, Mayıs 2003.
Avşar, B.Zakir. “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye, Yıl:3,
Sayı: 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Ankara, Temmuz-Ağustos 1997.
Aydın, Mustafa. Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Đstanbul, Gökkubbe
Yay., 2005.
181
Aydın, Mustafa. “Geopolitics of Central Asia and The Caucasus; Contuinity and
Change Since The End of The Cold War”, The Turkish Yearbook of
International Realations, Sayı: XXXII, 2001, Ankara, 2002.
Ayman, Gülden ve ATEŞOĞLU Güney, Nurşin. “Değişen Uluslararası Koşullarda
Strateji, Türkiye ve Komşuları”, Der: Faruk Söylemezoğlu, Türk Dış
Politikasının Analizi, Der Yayınları, Đstanbul, 1994.
Bal, Đdris. “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3,
Sayı 2, Yaz 1996.
Bal, Đdris.Turkey’s Relations with the West and Turkic Rebuplics: The Rise and Fell
of the Turkısh Model, Aldershot: Ashgate, 2000.
Bal, Đdris. “ Türkiye– Ermenistan Đlişkileri ve Ermeni Sorunu ” 21.Yüzyılda Türk
Dış Politikası, Editör: Đdris Bal, Ankara: AGAM Yay, 2006.
Bal, Đdris. “The Turkish Model and The Turkic Republics”, Perceptions Journal of
International Affairs, Cilt 3, Sayı: 3, Eylül-Kasım 2002.
Bal, Đdris. “ Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası için Türk Cumhuriyetlerinin
Önemi”, Der: Đdris Bal, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa
Yayınları, Đstanbul, 2001.
Bedirhan, Yasar. Selçuklular ve Kafkasya, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2000.
Bedirhanoglu, Pınar. “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve
Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Đstanbul, Bahar 2002.
Berzeg, Sefer E. “ Güney Osetya-Kuzey Osetya ve Gürcü Şovenizmi Üzerine
Düşünceler”, Kafkas Gerçeği 3, Ocak 1991.
Bhatty, Robin ve BRONSON, Rachel. “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and
Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000.
182
Bleda, Tanşuğ. “Kardeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü (KEĐ)”, Avrasya Dosyası,
Cilt:7, Sayı:1, Đlkbahar 2001.
Brzezinski, Zbigniew. Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertugrul Dikbas ve Ergun
Kocabıyık, Đstanbul, Sabah Yayınları, 1998.
Büyükakıncı, Erhan. “ Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış:
Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, der: Erhan Büyükakıncı, Degişen Dünyada
Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix Yay., 2004.
Cafersoy, Nazim. “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç
Değişimi”, Stratejik Analiz, Cilt:1, Sayı:8, Aralık 2004.
Cohen, Ariel. Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etütleri Dergisi, Đlkbahar
1996.
Cömert, Servet. Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam,
Harp Akademileri Basımevi, Đstanbul, 2001.
Cutler, Robert M. “Kafkasya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgeleri”, Türkiye, NATO
ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin
Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đkinci Uluslararası Sempozyum
Bildirileri, Đstanbul, 27-28 Mayıs 2004 SAREM Yayınları, Ankara, 2004.
Çakmak, Haydar. 1989’dan Günümüze Gürcistan, Đstanbul, 1998.
Çelikpala, Mithat. ” Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya:Sosyal, Siyasal Yapı ve Etnik
Çatışmalar”, Der: Ali Ahmetbeyoğlu, Đstanbul,Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları,
2006.
Çiloğlu, Barış. “Dünya Petrollerinde Yeni Aktör”, Stratejik Analiz,Cilt:4, Say:37,
Mayıs 2003.
Çulha Zabcı, Filiz. “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”,
Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005.
183
Dağı, Đhsan D. “Đnsan Hakları, Uluslararası Sistem ve Türk Dış Politikası”, Der:
Đhsan D. Dağı, Türk Dış Politikasında Gelenek ve Değişim, Siyasal Kitapevi,
Ankara, 1998.
Dedeoğlu, Beril. “Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD ilişkilerinin TürkiyeAB ilişkilerine Etkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der: Faruk
Sönmezoğlu, 3.Baskı, Der Yayınları, Đstanbul, 2001.
Demir, Ali Faik. Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Đstanbul,
Bağlam Yay., 2003.
Demirağ, Yelda. ” EU Policy towards South Caucasus and Turkey”, Perceptions,
Winter 2004-2005.
Devlet, Nadir. “Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki Kriz Kaynakları ve
Bölgelerinin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa
Birliği Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin
Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đstanbul, 27–28 Mayıs 2004, s.205
Demirağ, Yelda. “Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt 4,
sayı 40, Ağustos 2003.
Dışişleri Bakanlığı-Enformasyon Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler-02
Nisan 2001, www.turkey.org/news2001/t020401.htm
Donaldson, Robert H. ve Nogee, Joseph L. The Foreign Policy of Russia, 2.
Baskı., Londra, M. E. Sharpe, 2002.
Dugın, Aleksander. Rus Jeopolitiği:Avrasyacı Yaklaşım, Çev.:Vügar Imanov,
Küre Yayınları, Đstanbul, 2003.
Dumanlı, Cihangir. “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2,
Sayı 89, 13. 03. 2006.
184
Efegül, Ertan ” Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, Avrasya
Dosyası, ABD özel sayısı, Cilt:06, Sayı:02, Yaz 2000.
Efegül, Ertan. “Türk-Rus Đlişkileri: Bölgesel Đşbirliği veya Stratejik Kazanç”, Der:
Đdris Bal, 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası, 2.Baskı, Nobel Yayıncılık,
Ankara, Ocak 2004.
Erdurmaz, A.Serdar. “ABD’nin Kafkaslardaki Hedefleri”, Cumhuriyet Strateji
Dergisi, Yıl:1, Sayı:46, 16 Mayıs 2005.
Erhan, Çağrı. “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”,
Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004.
Erhan, Çağrı. “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, der: Refet
Yinanç ve Hakan Taşdemir, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye,
Ankara, Seçkin Yayınevi, 2002.
Fouskas, Vassilis K. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Çev. Ali Çakıroğlu,
Đstanbul, Aykırı Yay., 2000.
Fromkin, David. A Peace To End All Peace, Avon Boks, New York, 1990.
Fukuyama, Francis. “The End of History?”, Foreign Affairs Agenda The New
Shape of World Politics Contending Paradigms in International Relations,
New York, Foreign Affairs, 1999.
Fuller, Elizabeth. “Georgian Parliament Votes to Abolish Osetian Autonomy”,
Report on the USSR, 2 (51), December 1990.
Fuller, Elizabeth. “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası”, Der: Ian O. Lesser ve
Garham E. Fuller, Balkanlar’dan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik
Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000.
Gachechıladze, Revaz. “Making of the New Georgia: Development Factors – Pluses
and Minuses”, Caucasian Regional Studies, Volume 3, Issue 1, 1998.
185
Gül Nazmi ve Ekici, Gökçen. “Azerbaycan ve Türkiye ile Bitmeyen Kan Davası
Ekseninde Ermenistan’ın Dış Politikası”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1,
2001.
Gül, Nazmi ve Ekici, Gökçen. ”Ortak Tehdit Algılamaları ve Stratejik Đttifaklığa
Doğru Đlerleyen Đran-Ermenistan Đlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt:2, Sayı:22,
Şubat 2002.
Gültekin, Burcu. “Prospects For Regional Cooperation on NATO’s South Eastern
Border Developing a Turkish-Russian Cooperation in South Caucasus”, NATO
Manfred Wörner Fellowship Final Report 2004 / 2005.
Güngörmüş Kona, Gamze. “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”,
Jeopolitik, 2001.
Hacınıdze, Nermin. “Ahıska Türkleri Tuz Üzerine Bile Ot Bitirir”, Söyleşi, Stratejik
Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ankara, Ağustos 2001.
Hacısalihoğlu, Yasar. “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve Türkiye, Sorunlar,
Đlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, 2000.
Hatipoğlu, Esra. “After Empire: Georgia-Russia Relations And The Prospects For
Stability In The South Caucasus”, 2002.
Henze, Paul B. “Kafkasya’da Çatışma Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek Đçin
Öngörüler”, Avrasya Etüdleri,Cilt1, Đlkbahar 1994.
Heslın, Sheila N. “Key Constraints to Caspian Pipeline Development: Status,
Significance and Outlook”, Central Asian Survey, Vol.18, Issue::4, Dec.1999.
Hunter, T. Shireen. “Internatıonal and Regional Actors:Their Politics and Impact on
The Transcaucasus”, CSIS, Washington D.C., USA, 1994.
186
Hüseynov, Fuad. ” Avrupa Birliği-Türk Cumhuriyetleri Đlişkileri ve
Türkiye”Avrasya Etüdleri, Kış 2002, 61’den naklen ES-SNG: Razvitiye
Otnoseniy (AB-BDT: Đlişkilerinin Gelişimi) Yevropeyskiy Obzor (Avrupa
Yorumu) No: 16, Moskova, 1994.
Đlhan, Suat. Türkiye'nin ve Türk Dünyası'nın Jeopolitiği, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü yay., Ankara, 1997.
Đlhan, Suat. “Kafkasların Coğrafi Konumu, Jeopolitik, Jeoekonomik, Jeostratejik
Özellikleri ve Bölge Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadelesinin Geleceği”,
Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi
Sempozyumu, Harp Akademileri Komutanlığı, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998.
Đlhan, Suat. Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Yayınları, Đstanbul, 1999.
Đskit, Temel. “Türkiye: Anew Actor in the Field of Energy Poltics?”, Perceptions
Journal of International Affairs, Mart-Mayıs 1996.
Đşcan, Đsmail Hakkı. “Uluslararası Đlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş
Yansımaları”, Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004.
Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademileri
Komutanlığı Yayınlarından, Đstanbul, 1995.
Kalafat, Yaşar. Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, ASAM Yayınları:5, Kafkasya
Araştırmaları Dizisi:1, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları,
Ankara, 2005.
Kalafat, Yaşar ve Aslanlı, Araz. “Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri”, Der: Đdris Bal, 21.
Yüzyılda Türk Dış Politikası, 3. Baskı, Ankara, 2006.
Kalkan, Mustafa. Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri,
Kaynak Yayınları, Đzmir, 1995.
187
Kamalov, Đlyas. Putin’in Rusyası, Đstanbul, Kaktüs Yay, 2004.
Kanbolat, Hasan ve Ağacan, Kamil. “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kafkasya’ya Artan
Đlgisi ve Ekonomik Boyutları”, Sratejik Analiz, Cilt:1,Sayı: 7, Kasım 2000.
Kanbolat,Hasan. “Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Zirvesi ve Gölgedeki Ortak
Ermenistan”, Stratejik Analiz, Cilt.2, Sayı: 26, 2000.
Kanpolat, Hasan ve Ağacan, Kamil. “Gürcistan'daki Rus Üslerinin Tasfiyesinde
Mehter Adımları: Bir Geri, Đki Đleri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı:
16, Ağustos 2001.
Kantarcı, Hakan. Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, ĐstanbuI: IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
2006.
Karaosmanoğlu, Ali. “Türkiye’de Demokrasinin Uluslararası Koşulları”, Türkiye
Modeli ve Türk kökenli Cumhuriyetler ile Eski Sovyet Halkları, Yeni
Forum Dergisinin 16-19 Eylül 1991 tarihlerinde düzenlediği Sempozyuma
Sunulan Bildiriler, Yeni Forum A.Ş., 1992.
Karpat, Kemal. Türk Dış Politikası; Tanıtıcı Bazı Noktalar, Der: Kemal Karpat,
Türkiye ve Orta Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003.
Karpat, Kemal. “Orta Asya Ülkeleri, Türkiye’ce Đran’ın Dış Politikası”, Der: Kemal
Karpat, Kemal. Türkiye ve Orta Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003.
Karabayram, Fırat. Rusya’nın Güney Kafkasya Siyaseti, Lalezar Yayınevi, Ankara,
2007.
Kasım, Kamer. “Orta Asya ve Kafkasya Enerji Politikaları: Büyük Oyunun
Parametreleri”, Panorama, Sayı:5, Haziran 2004.
Kaşıkçı, Nihat ve Yılmaz, Hasan. Aras’tan Volga’ya Kafkaslar (Ülkeler-ŞehirlerĐz Bırakanlar), Türkar Yayınları, 2000.
188
Kemik, Akif.”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni,
Yıl:36, Sayı:196, Đstanbul, Temmuz 2000.
Kılıç Yasın, Gözde. “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05.
12. 2005.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin. Osmanlılar’ın Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590),
Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay., 1998.
Kili, Suna. Türk Devrim Tarihi, Türkiye Đş Bankası Yayınları, Đstanbul, 2001.
Klare, Michael. “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2003.
Kongar, Emre. Demokrasi ve Vampirler, Đstanbul, Remzi Kitapevi, 2002.
Köni, Hasan. “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası Đlişkiler ve Türkiye”,
Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, Ankara, Siyasal,
2003.
Kuizo, Taras. “Bağımsız Devletler Topluluğu Đçinde Jeopolitik Çoğulculuk:
GUUAM’ın Ortaya Çıkısı”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya,Đstanbul, 2001.
Kuloğlu, Armağan E. “Rusya Federasyonu’nun Yeni Kafkasya Politikası”, Stratejik
Analiz, Mayıs 2000.
Kuloğlu, Armağan E. ”21’nci Yüzyılın Başlangıcında Türkiye'nin Değişen Đlgi ve
Etki Alanları”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:1, Sayı: 10, Ankara, 2001.
Kumkale, Tahir. “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında Türkiye’nin
Kafkaslar Politikası ve Türk-Rus Đlişkilerinin Genel Değerlendirmesi”,
Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi
Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998.
Kürkçüoğlu, Erol. ” Ermenistan’ın Kafkasya’daki Siyasi Rolü”, Avrasya Dosyası,
Cilt:3, Sayı:1, Đlkbahar 1996.
189
Laçiner, Sedat. Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Kaknüs Yayınları, 2004.
Lepıngwell, John W.R. “The Russian Military and Security Policy in The Near
Board”, Survival, Cilt:36, Sayı:3, Güz 1994.
Lesser, Graham. “Köprü mü Engel mi? Soğuk Savaş’ın Ardından Türkiye ve Batı”,
Der: Graham Lesser ve Elizabeth Fuller, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin
Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000.
Lorot, Paskal ve THUAL, François. Geopolitika, Çev. Fuad Hesenoglu, Bakü,
2001.
Mackinder, Halford J. “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign
Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1993.
Makovsky, Alan. “ Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye Politikası-Gelişme ve
Sorunlar”, Der: Morton Abramowitz, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Liberte Yayınları, Ankara, 2001.
Mango, Andrew. “The Turkish Model”, Middle Eastern Studies, Cilt 29, Sayı: 4,
Ekim 1993.
Manisalı, Erol. Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, 2. Baskı., Đstanbul, Derin
Yay., 2003.
Mangott, Gerhard. “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global
Role”, International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000.
Marquına, Antonio. “ The EU Policies Towards The Caucasus”, The Turkish Year
Book of International Relations, Cilt XXIX, 1999.
Mayemerova, Aynur. “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji,
Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005.
Mert, Okan. Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, IQ Kültür-Sanat
Yayıncılık, 1.Baskı, Đstanbul, Eylül 2004.
190
NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001.
Nasipli, Nasip. “Đran'ın Azerbaycan Petrolü Politikası”, JeoEkonomi Dergisi, Cilt:1,
Sayı: 2, Đstanbul, Yaz/Sonbahar 1999.
Nureş, Nurver. “Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Konseyi Kuruluşu, Hedefleri,
Faaliyetleri Hakkında Bilgiler”, der: Alaeddin Yalçınkaya, Türk
Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayıncılık, Đstanbul, 1998.
Ogan, Sinan ve Ağacan, Kamil. “Güney Kafkasya’da Yeniden Baslayan veya
Bitmeyen Soguk Savas”, Stratejik Analiz, Mayıs 2001, Cilt: 2, Sayı 13.
Oran, Baskın. Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular,
Belgeler, Yorumlar, Cilt 2, 2. Baskı, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002.
Öğütcü, Mehmet. “Religious 'Bias’ In The West Against Islam Turkey as a Bridge in
Between”, Dış Politika/Foreign Policy, Sayı: 18, 2002.
Öniş, Ziya. “Turkey and Post-Soviet States: Potencial and Limits of Regional Power
Influence”, Middle East Rewiev of International Affairs (Meria), Cilt: 5,
Sayı: 2, Yaz 2001.
Özen, Suat. “Avrupa Birliği’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney
Kafkasya”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, ASAM
Yayınları, 2004.
Öztürk, Osman Metin. “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Ankara, ASAM,
2001.
Pamuk, Mustafa. Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp
Akademisi Yay., Đstanbul, 1995.
Papsu, Murat. “Abhazya Canlar Ülkesi”, Atlas, Sayı 132, Mart 2004.
Pomper, Alain. “Georgia Present Challenges to Bush Adminstration”, The Houston
Chronivle, 14 Ocak 2001.
191
Prımakov, Yevgeniy. “Kapalı Kutu” Rusya, çev. Nuri Eyüpoglu, -, Ring, 2002.
Prımakov, Yevgeniy. “The World on the Eve of the 21st Century”, International
Affairs, Cilt 5, Sayı 6, 1999, s. 2-5 ve 10-12
Radvanyı, Jean. “La “ Maison Caucasienne”, fondement d’une recomposition
regionale?”, Notes et etudes documentaires, No:5040-41, 1996.
Rashid, Ahmet. The Resurgence of Central Asia: Islam or Nationalism?, London,
Zed Books, 1994.
Rehimoğlu, Ali.”Satranç Tahtasından Azerbaycan ve Farsistan”, Avrasya Dosyası,
Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı: 1, Đlkbahar 2001.
Rondalı, Alexander. “Küreselleşmenin Kafkasya’nın Güvenlik Stratejilerine
Yansımaları”, Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu,
Đstanbul, 29-30 Mayıs 2003, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2003.
Roy, Olivier. “Batı Bu Modelle Đşine Geldiği Gibi Oynuyor”, Hürriyet Gazetesi, 02
Mart 2002.
Samedbeyli, P.H. ve Kuruçim, A.Y.”Hidropolitik Boyutunda Azerbaycan –
Gürcistan – Türkiye Đlişkileri” Orun Yay, Ankara 2002.
Sander, Oral. Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, 10. Baskı, Ankara, Đmge Yay., 2002.
Sander, Oral. “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”,
der: Faruk Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, 2. Baskı., Đstanbul,
2001.
Sandıklı, Atilla. “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu
Stratejisi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004.
Saakaşvili’nin Konferans konuşması için bkz. Stratejik Analiz, cilt 5, sayı 50,
Haziran 2004.
192
Saray, Mehmet. Ermenistan ve Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Đstanbul
Üniversitesi Yayını, 2003.
Saydam, Abdullah. Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Türk Tarih Kurumu
Yay., Ankara, 1997.
Öztürk, Osman Metin. Türkiye ve ABD Açısından Đran’a Bakış, Yeni Forum,
Aralık 1995.
Soltan, Elnur. “Hazar Denizinin Hukuki Statüsü: Çizilmeyen Sınırlar”, Stratejik
Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 13, Ankara, Mayıs 2001.
Sönmez, Can “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya
Özel, Kış 1996.
Sönmezoğlu, Faruk (der.) Uluslararası Đlişkiler Sözlüğü, 2.Baskı., Đstanbul, Der,
1996.
Şahinoğlu, Coşkun. Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi ve Askeri Doktrinleri Göz
Önüne Alındığında Türkiye ve Rusya Federasyonu Arasındaki Mücadele
Alanları Neler Olabilir?, Hava Harp Akademisi Komutanlığı (Yayınlanmamış
Akademi Tezi), Đstanbul, 2002.
Şıhaliyev, Emir, ARĐF. Kafkasya Jeopolitiğinde Rusya, Đran, Türkiye
Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, Naturel Yayınları, Ankara, 2004.
Sekin, Sefa. ve Tekin, Rahşan. “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya
Araştırma & Analiz, Sayı: 2, Nisan 2006-Eylül 2006.
Tapper, Richard. “Introduction”, Islam In Modern Turkey, Editor: Richard Tapper,
IB. Tauris and Co. Ltd., 1991.
Taşkıran, Cemalettin. Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, 1995.
Tavkul, Ufuk. Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Đstanbul, Ötüken
Yayınları., 2002.
193
Tekin, Arslan. Aynaroz Papazı, Đstanbul, 2005.
Tellal, Erel. Rusya Federasyonu, Ankara, SBF ders notu, 2005.
Tezkan, Yılmaz (haz.).“Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Kadim
Komşumuz Yeni Rusya, Đstanbul, Ülke, 2001.
TĐKA Avrasya Dosyası, Gürcistan Özel Sayısı, Temmuz 98/1, Pan Matbaacılık,
Ankara, 1998
Timur, Necdet. “Geleceğin Enerji Köprüsü Türkiye (4)”, Ulusal Strateji Savunma
ve Sivil Havacılık Dergisi, Sayı: 33, Mart 2003.
Torumtay, Necip. Değişen Stratejilerin Odağında Türkiye, Milliyet yay., Đstanbul,
1996.
Töre, Nahit. Avrupa Birliği ve Türk Cumhuriyetleri, Đstanbul Friedrich Ebert
Vakfı Yayınları, Đstanbul, 1996.
Tsikoridze, Zaza Rusetis. Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da
Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti,, No 10, 15 -30 Haziran 2005.
Tuncer, Đdil. “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve
Türkiye”, Der.:Gencer Özkan, Şule Kut, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin Ulusal
Güvenlik ve Dış Politika Gündemindeki Doksanlı Yıllar, Büke Yayınları,
Đstanbul, 2000.
Ulusoy, Hasan. “A New Formation in the Black Sea: Blackefor”, Perceptions
Journal of International Affairs, Cilt:6, Sayı:4, Aralık 2001-Şubat 2002.
Uslubaş, Fevzi. “Putin’li Rusya”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:4, Sayı:13, Đstanbul, Şubat
2005.
Uzgel, Đlhan. “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, 2005.
194
Uzgel, Đlhan “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”,
Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003.
Wallerstein, Immanuel. Güncel Yorumlar, çev. Veysi Atlı, Deniz
Hakyemez ve Barış Yeldiren, Đstanbul, Aram Yay., 2001.
Wallerstein, Immanuel. Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD,
çev. Tuncay Birkan, Đstanbul, Metis, 2004.
Winrow, Gareth M. “Turkey and Central Asia”, Der: Roy Allıson ve Lena Jonson,
Central Asian Security, The New International Context Broking Institution
Press, Washington, 2001.
Veliyev, Đsmayıl. Dünya Susar, Tarih Susmaz, Gençlik Neşriyatı, Bakü, 1994.
Yanar, Savaş. Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, IQ Kültür Sanat ve
Yayıncılık, Đstanbul, Ağustos 2002.
Yapıcı, Utku. Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya
ve Kafkasya, Đstanbul, Otopsi Yayınları, 2004.
Yapıcı, Merve Đrem. “NATO-Rusya Đlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”,
Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005.
Yavuz, Kemal. “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı: Kafkasya”, Ulusal Strateji,
Yıl:2, Sayı:12, Đstanbul, Mayıs-Haziran 2005.
Yazıcı, Nevin. Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu(1926-1955), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim
Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007.
Yıldırım, Mustafa. “Sivil Örümceğin Ağında Büyük Đşgal”, Cumhuriyet Gazetesi,
08. 10. 2005.
195
Yıldız, Yavuz G. “Kafkas Toplumlarının Siyasi ve Ekonomik Yapıları ve
Gelişmeleri ile Bunlar Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadeleleri ve Türkiye’nin
Đzlemesi Gereken Politikalar”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya
Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını,
Đstanbul, 28-29 Nisan 1998.
Yıldızoğlu, Ergin. Hegemonyadan Đmparatorluğa, Đstanbul, Everest Yay., 2003.
Yücel, Zeynep. “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Jeopolitik
Konumuna Bir Bakış”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:3, Sayı:10, Đstanbul, Bahar
2004.
Zeybek, Namık Kemal. Türk Olmak, Ocak Yay., Cilt 2, Đstanbul, 1999.
‘Azerbaycan Maddesi’, Ana Britannica, Cilt 4, 2007.
Özey, Ramazan. “Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri”, Avrasya Etüdleri, Mart 2000.
Compact Disk Recordable (CD-R74), 650 MB, TDK Recording Media Europe S.A.,
Luxemburg
“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46,
Sayı 5, 2000.
Gazeteler
Akyol, Taha. “Orta Asya?”, Milliyet Gazetesi, 24 Mayıs 2000.
Gürcistan dönem Parlamento Başkanı Zurab Jvanya’nın Türkiye Ziyareti, Dilis
Gazeti, 26 Mayıs 1998.
Taha Akyol, “Orta Asya?”, Milliyet, 24 Mayıs 2000.
196
Le Monde, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces” 11 april
1991.
Harp Akademileri Komutanlığı, Dış Basın Bülteni, Temmuz 2001, s.35.
Sakartvelos Respublika, 26 Ağustos 1998.
Tyler, P. F. “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New
York Times, 08.2001.
Veret, Daniel. “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces
massivement porur l’independance”, Le Monde, 3 avril 1991.
Zaza Tsikoridze, Rusetis, Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da
Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti, 15 -30 Haziran 2005, No 10, ss. 40-41.
Đnternet Kaynakları
Ardzınba, Vladislav. “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri”,
http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/bukaf_abhazya_abhvegurchukilis.html,
internetten indiriliş tarihi:20. 02.2006.
Bildacı, Gökhan. Türkiye Doğu ve Batı Arasında Bir Enerji Köprüsü, V. Avrasya
Zirvesi, Đstanbul, 24 Eylül 2002.
http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2007.
Blackseafor, Adıyla Bir Deniz Çağrı Gücü Kurulmasına Đlişkin Duyuru, No:63-26
Haziran 2000, http://mfa.gov.tr./turkce/grupc/ch/200/haziran/default.htm#bm10
197
Cem, Đsmail. “Turkish foreign Policy: Opening New Horizons For Turkey At The
Beginning of A New Millenium”, Turkish Policy Quarterly, Cilt:1, Say:1,
Đlkbahar 2002, http://www.turkishpolicy.com/articles/cem.htm, 2007.
Centre for European Policy Studies (CEPS), “Kafkasya Đçin Bir Đstikrar Paktı”,
CEPS Working Document No. 152, Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma
Belgesi, EK A: KAFKAS Ekonomilerinin Geçmişleri, s.58, http://www.ccps.be
Cohen, Ariel. “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk
Road”, 24 Haziran 1997,
http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm, 01. 02.
2005.
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet
Başkanları VI. Zirve Toplantısı Sonunda Düzenlenen Ortak Basın
Toplantısında Yaptığı Açıklama, 08 Nisan 2000,
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/TURKHABER/200/14Nisan/T2.htm
Çandar, Cengiz. “Nasıl Bir Türk Demokrasisi?”, Dünden Bugüne Tercüman, 16
Mayıs 2003,
http://www.tercumangezete.com/authorDetail.aspx?authid=1048886030918&n
ewsDate=16052003&authName=Cengiz+%c3%87andar&img=%2fauthors%2f
1048886030918%2fimg.jpg, 2005.
Darchiashvili, David. “Georgia Courts NATO, Strives for Defense Overhoul”,
http:/www.euasianet.org/, 26 Temmuz 2000.
Gürlesel, Can Fuat “Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03
Mayıs 2003, http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918
Jones, Elizabeth. “U.S. Foreign Assistance Programs”,
http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm, 05. 10. 2005.
198
Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı, CEPS Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma
Belgesi, CEPS Working Document No. 152,
http://www.ceps.be/Pubs/2000/wd/stabpactturk/152turk.php
Kanbolat, Hasan. Kosova, Güney Kafkasya’ya Yansımaya Başladı, 10 Mart 2008,
http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?kat1=4&ID=2042, 16 Mart 2008.
Lobjakas, Ahto. “EU: European Commission Unveils Details of New
Neighbourhood Strategy”;
http://www.rferl.org/featurearticleprint/2004/05/077d3a66-3883-4119-972ecc470a9f, 17/02/2005.
Makovsky, Alan. “The New Activism In Turkish Foreign Policy”, SAIS Reiview,
Kış-Đlkbahar 1999.
http://www.washingtoninstitute.org/media/ama,ovsky/alansais.htm, 27 Ekim
2005.
NATO Rewiew, Đlbahar 2003,
http//www.nato.int/docu/rewiew/2003/issue1/turkish/art3.html, 2007
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı Devir – Teslim Töreni
Konuşması, http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/duyuru/veda.htm
Özer, Ercan. “The Black Sea Economic Cooperation and the EU”, Perceptions
Journal of Intenational Affairs, Cilt:1, Sayı:3, Eylül-Kasım 1996,
http://www.mfa.gov.tr/gruba/percept/i3/13-6.htm, 2007.
Öztürk, Osman Metin. “ Türkiye-AB Đlişkilerinde Ermeni Đddiaların Yer
Verilmesinin Anlamı”, http://www.habusulu.com, indirilme tarihi, 27. 10.
2005.
Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, http://www.fas.org/man/docs, 21.
03. 2006 Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With
Nongovernment Experts,
199
http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html, 21. 03. 2006
Sayımer, Asu. ”Peki, Avrupalılar Türkiye’yi Avrupalı Görüyor Mu?,Ya Đçindesindir
Ya Dışında”, http://www.haberbilgi.com/haber/avrupa/ntm-0012/disinda.html,
internetten indiriliş tarihi: 12. 01. 2004.
Silk Road Strategy Act of 1999,
http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html, (11. 02. 2005).
Şıhmantepe, Aydın.Blackseafor,
http://www.geocities.com/yildizinternational/yenisite/papers/blackseafor.htm,
2006.
T. C. Dışişleri Bakanlığı Haftalık Olağan Basın Toplantısı, 28 Haziran 2000,
Toplantıyı Yapan: Hüseyin Diriöz,
http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cc/2000/06/28.htm
The National Security Strategy of the United States of America September 2002,
http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004
The National Security Strategy of the United States of America September 2002,
http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004
Türkiye ve Dünya, 2010-2020 – Küresel Bir Aktörün Doğuşu, Dışişleri Bakanlığı
Mensuplarınca Hazırlanan Tanıtıcı Kitap, Kasım 1998,
http://www.mfa.gov.tr/turkce/gruph/hh/bolum8.htm
“Diplomatik Bomba”, Hürriyet, 18 Şubat 2000, Dışişleri Bakanlığı-Enfırmasyon
Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler,
http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cb/2000/02/18022000.htm
http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/: Dış Đşleri Bakanlığı Bilgi Notları, Ankara 2002.
http://foreigntrade.gov.tr./pazaragiris/ulkeler/gur/gur-rap-dig-yi2.doc,2003
200
http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, (23.11.2005)
http:www.armeniaforeignministry.com/htms/doi.html, 10.04.2004 ve
http:www.president.am/eng/?folder=lib&sub=constitution&chapter=1,10.04.2004
http:/www.botas.gov.tr/sunuslar/Avrasya.html
http:/www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/hazar.html, 2007
http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003
http://www.abhazya.org/duyuru2.htm, internetten indiriliş tarihi: 15. 02.2006
http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373, internetten indiriliş tarihi:
02.03.2006
http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, internetten
indiriliş tarihi: 10. 02. 2006.
https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, internetten indiriliş
tarihi 02. 02. 2007
“Putin’den Demirel’e Kafkas Mektubu”, Hürriyet, 24 Şubat 2000,
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/02/24/dunya/06dun.htm
“Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi” bitti-Teröre Karşı Türkçe Đşbirliği”, Hürriyet, 27
Nisan 2001, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/04/27/dunya/34dun.htm
“U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country
Assessments and Performance Measures – Azerbaijan”,
http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm, 30. 09. 2005.
“Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03 Mayıs 2003,
http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918
http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007
201
“A Secure Europe in a Better World-European Security Strategy”, Brussels, 12
December 2003, http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf
“Putin, Kıbrıs Örnegini Sevdi”, http://www.rusya.ru/tur/index/.news?id=1212, 26
Ekim 2006.
“U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country
Assessments and Performance Measures – Georgia”,
http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm,(30. 09. 2005)
“Background Note: Armenia”, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm,(05. 10.
2005).
A National Security Strategy for a New Century May 1997,
http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm, 01. 02. 2005
Download