SEMPOZYUMU

advertisement
ILAHIYAT FAKÜLTESI
'
• ve
Di bi im ve Hermenöt ik
SEMPOZYUMU
Qi
'\
YÜZÜNCÜ YIL ÜNiVERSiTESi
İLAHİYAT FAKÜLTESi
17-18 MAYIS 2001
KUR' AN ve DİL -Dilbilim ve
Hermenötik- SEMPOZYUMU
Sahibi
Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dekan Vekili
Prof. Dr. Bekir TiLEKLiOGLU
Düzenleme Kurulu
Başkanı
Doç. Dr. Necati KARA
(ilahiyat Fakültesi Temel islam Bilimleri Bölüm Başkanı)
Mizanpaj
Dr. Ömer KARA
Baskı
Bakanlar Matbaası 10.442 235 48 35 ERZURUM
YÜZÜNCÜ YIL ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi
KUR' AN ve DİL -Dilbilim ve Hermenötik- SEMPOZYUMU
VII.-XI. ASlR İSLAM DÜNYASINDA DİL OLGUSUNA
YAKLAŞlMLAR VE BATILI DİLBİLİMCİLERLE
MUKAYESESİ
Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK*
GİRİŞ
Dil, insanı hayvandan ayıran, insan yapan olguların başında gelir. Bazı
islam bilginleri insanı "konuşan hayvan/canlı/ a-u wl.»"' wl.....ı"'/1 olarak
tanımlamışlardır. Dil olgusu günümüzde modern dilbilim alanına girip,
bilimsel bir çerçevede ele alınmadan önce de, ilk çağlardan bu yana
araştırılmış ve değişik şekilde tanımlanmaya çalışılmıştır. Arap dilbilim
çaJışmalarının başladığı hicri II-VII. miladi VII-XII. yüzyıldan itibaren Başta
dilciler olmak üzere farklı ilim disiplinlerine mensup Müslüman ilim
adamları dil olgusuyla, bilimsel anlamda ilgilenmişler ve bu olguyu
tanımlamaya, açıklamaya çalışmışlardır. Zaten bu dönem Arap dilbilim
çalışmalarının yüksek bir seviyeye ulaştığı bir dönemdir. Bu alimler arasında
dilciler dışında, İbn Hazm, el-Kiya el-Herrasl' gibi hukukçu, İbn Haldun gibi
sosyolog ve Farabi gibi filozoflar da bulunmaktadır.
İslam Dünyasında dil olgusunu ele alacağımız bu tebliğimizde, daha
çok, hicri II-V miladi VII-XI. asırları arasında, bizim klasik dönem diye
adlandıracağımız süreçteki, Arap dilcilerinin dilin tanımı konusundaki
yaklaşımlarını ortaya koymaya çalışacağız. Bir başka ifadeyle içlerinde
fakih, sosyolog ve filozofların da bulunduğu Klasik dönem İslam
Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belağatı Anabilim Dalı.
2021 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
bilginlerinin, dil nedir? nasıl tanımlanmalıdır? Dilin özellikleri nelerdİr?"
gibi bir takım sorulara verdikleri cevapları aktarmaya, bunları günümüzdeki
modern yaklaşımlarla kıyaslamaya ve klasik dönem İslam bilginlerinin,
özellikle Arap dilcilerinin dil olgusuna bakışiarına ışık tutmaya çalışacağız.
girmeden önce Arap dünyasında dilbilim çalışmaları ve
göz atmakta yarar vardır. Bunların bilinmesi, dil olgusuna
getirdikleri yaklaşımların daha iyi kavranmasına imkan sağlayacaktır.
Dilin
tanıınına
amaçlarına kısaca
İSLAMDÜNYASINDA DİLBİLİM ÇALIŞMALARI
Müslüman bilginler başta dini amaçlar olmak üzere, çeşitli
maksattarla dil incelemelerine büyük ilgi göstermiş ve bu ilgi sonunda
arkalarında yüzlerce cilttik muazzam bir dil mirası bırakmışlardır. Bu
yüzden dilbilim araştırmalarında onların çalışmalarını, eserlerini görmezden
gelmek mümkün değildir. Onlar, bir yandan Arap dilinin söz varlığını
toplama, bunları sınıflandırma ve yorumlamaya yönelik gayretleriyle, bir
yandan da kelime yapıları ve bunların cümle sistemi içindeki fonksiyonu
araştırmalarıyla dilbilim tarihinde yüksek bir seviyeyi hak etmişlerdir. İslam
bilginlerinin dilin genel hükümlerini çıkarma ve dil usulünü belirleme gibi
konulardaki çalışmalarıyla da haklı bir övgüye layıktırlar. Onlar eserleriyle
dilbilim çalışmalarına yeni ufuklar kazandırmışlardır. Müslüman bilginlerin,
bu tebliğimizde ele alacağımız, dil ve dilin tanımı konusundaki görüşleri ve
yazdıkları eserleri de, onların zengin dilbilim mirasının parçalarındandır.
İslam dünyasındaki dilbilim çalışmalarının başlangıcını hicri ikinci
ilk yıllarına kadar götürmek mümkün olmakla birlikte, bu çalışmaların,
her ne kadar birtakım ortak kavram ve yaklaşımlar olmasına rağmen,
günümüz dilbiliminden kimi açılardan farklı olduğunun bilinmesi
gerekmektedir. Çalışmalarını dil ilimleri/ ~ı r~ çerçevesinde yapan
müslüman dilciler; dilin kelime yapısını, kelimelerin tarihi süreçteki anlam
değişmelerini, cümle içindeki dizilişini çeşitli biçimlerde adla1ldırmış,
bunları ifadede farklı terimler kullanmışlardır.
asrın
Örneğin dile ait yapısal ve dizimsel konuları sarf/morfolojik ve
nahiv/gramatik bilimleri altında ele alırken; dilin söz varlığı, sözlükbilim,
anlambilim ve dilin sesleriyle ilgili çalışmaları, ilmu'l-luga/~1 ~' fıkhu'l­
luga/~1 .u! ya da metnu'l-luga/~1 u:;.. gibi bilim dallarında incelemişlerdir.
Bu terimierin günümüzdeki bütün dilbilim dallarını kuşatması elbetteki
mümkün değildir. Zira dile ilişkin pek çok konu, ilk dönemlerde tefsir hadis,
kelam gibi salt dinli irtibatlı bilim alanlarıyla birlikte, ortak terimler ve
benzer isimler altında incelenmiştir. Ancak dilbilimin dini ilimlerle olan bu
birliktelik ve ortaklığı, Ebu Zeyd el-Ensari (215/830) ve el-Esmai
(316/83I)'den itibaren belli oranlarda ayrışmaya başlamıştır. Bu dönemden
itibaren, dilin grameri yanı sıra, salt dile ilişkin bir alan olan, dilin söz
VIL-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1 203
varlığı/ij,Jjı üiJ_)... konusunda çalışmalar başlamıştır. 1 O dönemlerde dilin daha
çok grameri ile ilgilenen Sibeveyh (180/796) ve Müberred gibi ilim adamları
için gramerciler/ı:u:ı_,...; terimi kullanılırken, dilin söz varlığı, ses ve anlamları
ile ilgilenen Halil b. Ahmet (175/791), Esmii1, Ebu Ubeyde Ma'mer ibnu'lMüsenna (210/825) İbn Dureyd (32r/933) ve Ezheri (370/980), İbn Paris
(39511004), İbn Cinni (392/1002), es-Seiilihi (429/1038) benzeri alimiere ise
dilciler/WJ.ı_,i.J denilmiştir. Lugavi diye adlandırılan ikinci gruptaki bilginierin
eserlerinin adları da, ilgilendikleri konuyla uyumluydu. Bu alimlerce
hazırlanan ve dilin söz varlığını toplayan eser ler, Cemheretu 'l-luga,
Tehzibu 'l-luga, adlarmı.taşırkcn, dil varlığını anlamlan açısından ele alan ve
dilin kuramsal yönüyle ilgilenen eserler ise ise el-Hasais ve Fıkhul-luga
şeklinde isimlendirilmiştir.
2
Modem dönemde, Saussure dilbilimi, tek ve gerçek konusunu "kendi
içinde ve kendisi için ineelen dil" şeklinde tanımladıktan sonra dil
üzerindeki çalışmalar farklı bir bağlamda ele alınmaya başlandı ve dilbilim,
insan dilinin bilimsel incelemesi olarak tanımlanır oldu. Dil üzerinde daha
önceki dönemlerde yapılan çalışmalar reddedilmese ve bunların tarihi
süreçteki yerlerine işaret çekiise de, XX. Yüzyıldan itibaren dilbilim
araştırmaları, çok farklı bir anlayışla yapılmaya başlanmış, klasik yaklaşımın
dışına taşmıştır .. Bu yeni süreçte dilbilim, Saussure'nin "kuralcı dilbilgisi"
adını verdiği ve "ifadelerin doğru ya da yanlış olarak ele alındığı gramer"
bağlarnındaki incelemeleri ve değer yargılarını bir tarafa bırakarak, doğal
dillerin gerçek işleyişini açıklama ve betimlemeyi esas almıştır. Modem
dilbilim geleneksel dilbilgisi çalışmalarındaki gibi kurallar üretmek yerine,
dilsel olguları gözlemleyerek, bir sistem olarak kabul edilen dili eşzamanlı
boyutta ele almaktadır. İşte bu açıdan dilbilim eski uygarlıkların bıraktıkları
yazılı metinleri inceleyen ve daha çok edebiyat ve tarih için yardımcı bir
bilim dalı olan filolojiden farklıdır. Kısaca dilbilim kural koymaktan çok dil
sisteminin işleyişini ve dilsel düzeyleri ortaya komaya çalışır. 3
İSLAMDÜNYASINDA DİLBİLİM ÇALIŞMALARININ AMACI
Müslüman ilim adamları dilbilim çalışmalarını yaparken büyük
oranda Kuran-ı Kerim-i daha iyi anlamayı amaçlamışlardır. Dilin tanımında
da bu bağlamda dini amaçlar etkin olmuştur. Müslüman dilciler, çoğunlukla
dili Allahın kullarına verdiği bir nimet olarak kabul etmiş ve dile bu açıdan
yaklaşmışlardır. Müslümanların bilgi ve hikmeti algılamalarında da daima
Mahmud Fehmi Hicazi, İlmu '1-Lugatil-Arabfyye Vekaletül-Matbuat, Kuveyt 1973, s.
59.
Hicaz!, llmu '1-Luga, 66-67.
Zeynel Kıran, Dilbilim Akımları, Onur yay. Ankara 1986, s. 44-46.
2041 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
dini gerekçeler ve hedefler bulunmuştur. Müslüman alimler hiç bir ilmi, salt
ilim olsun diye yapmamış, onu bir başka gayeyi gerçekleştirmek için
kullanmışlardır. Dilbilim çalışmalarını da bu temel prensipten ayırmak
mümkün değildir. O yüzden müslüman dilciler dilbilim çalışmalarını
günümüzdeki ifade edildiği üzere sadece dil için yapmamışlardır. Ancak bu,
onların
çalışmalarının
dilbilim
çalışmaları
olmadığı
anlamına
gelmemektedir. Zira onlar dili, dil içinde açıklamaya, dilin kendi bünyesi
içinde incelemeye çalışarak günümüz dilbiliminin temel dayanaklarına
uygun bir tavır sergilemişlerdir.
Dilin kendi içinde
incelendiği
hususu, tefsir, hadis, kelam,
fıkıh
gibi
İslami ilim dallarının ali ilimler, Arapça ve bu dil ilmini alet ilmi olarak
adlandırılmasında
ancak
diğer
da görülmektedir. Yani dil ilmi kendi içinde yapılmakta,
dini ilimierin kavranmasında yardımcı rol oynamaktadır.
İslam dünyasında dil çalışınalarının büyük çoğunluğu dini gerekçeler
ve dili öğretim amacına yönelik yapılsa da, bir kısım çalışmalar, yüzyıllar
sonra Saussure'nin geliştirdiği, kendi içinde ve kendisi içinde incelenmesi
anlayışına uygun yapılmıştır. Bu çalışmaların başında İbn Cinni'nin elHasfiis isimli eseri gelmektedir. Bu kitap Arap dilinin sesleri, kalıpları,
yapıları gibi bir dilin pek çok yönünü, günümüz dilbilim mantığıyla ele alan
bir çalışmadır. Zaten müellif bu konuya eserinde dikkat çekmekte ve
amacının salt bir gramer kitabı yazmak olmadığını, bu konuda çok kitap
bulunduğunu, kitapla amacının anlam madenierini ortaya çıkarmak, dile
ilişkin ilkeleri belirlemek olduğundan söz etmektedir. 4 İbn Cinni eserini
fakih, kelamcı, filozof, gramerci gibi her türlü bilimsel disipline mensup ilim
adamlarının istifade edebileceği bir tarzda hazırladığını belirtmektedir. 5
1. KLASİK DÖNEM ARAP DİLCİLERİNE GÖRE DİL TANIMLARI
Arap dilcileri dilin tanımı ve bu olgunun yorumlanması konusunda,
açıklamalara
benzer yaklaşımlar
gunumüz dilbiliminde yapılan
sergilemişlerdir. Burada önce müslüman dilcilerin dil olgusunu tanırularken
kullandıkları temel terimlerle ilgili bilgiler verilecek, sonra onların dil
olgusuna ilişkin temel yaklaşımları aktarılacaktır.
İbn Cinni, Ebul-Feth Osman, el-Hasais, (nşr. M. Ali en-Neccar) el-Hey'etu'l-Mısriyye,
Kahire 1986/1406. I, 32. ( .,.....ı.ıı_, ~_;ll A.:i l.l..i:o,.P ~ :ıı )ıı.lll ..::.0\.f+ ı) ~ı:ı ..,.~ı ı~ UJS+lJ
e.;!
ı,jJ\M o.;t:iı ~ ,fiA ..,..l.:i.Sll ~~ ı....;ı_, ...... A.:i ~ ..,..:iSlı ;.sı ı)
.ı! JAı ~~ di t"..?.Jl-' .,?.Jı.,
~ı_,...ıı_, ~l..i:ı.':ll ı) lf.<U....\ ..:.OJoW~-.i:ıSJ ıŞJı...,.ll_, e.ı..:.:.}il ~ ..>'...JA.J (,f"'la....ll )
İbn Cinni, e!-Hasais, I, 67. ( ;;~_, ~-' ~l.fli.Jı_, ~ ı.JA )ıı.l1ı _,_,:ı ~t....:i,ı ..,..üs. _,._,
~Jfo- (.P ~ı_, ..ı J..liıı ü:ı;Ji.l..ll_, ....~ı.,.)
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1 205
1. 1. DİLİN TANIMINDA KULLANILAN KAVRAMLAR
İslam bilginleri, dili tanımlarken bir takım kavramlar kullanmışlardır.
Ancak bazen birbirlerinin yerine kullanıldığı _için tam olarak bu kavramların
neyin kastedildiği anlaşılmamakta ve bir karmaşa yaşanmaktadır. Ayrıca bu
terimierin tanımlarında netlik olmadığında bir takım anlama problemleri de
yaşanmaktadır. Farklı
terimler farklı yerlerde aynı anlamlar için
kullanılmıştır. Bunun tersi de söz konusu olmuştur. Ömeğin, dil kavramı
bazen lugat, bazen de !isan terimi ile karşılaşmışlardır. Bu yüzden dilciler
için bazen ~_,i.lll 1 ;.a.u, 1'-~, bazen 0J:ı_p.lll 1 _p.lll ""~ bazen de ul...J.ll ""~
terimleri kullanılmıştır. Dil ile ilgili ilimierin ifadesinde de aynı karmaşa
görülmektedir. Bu durum, kavramların tümünün günümüz dilbiliminde
hangi terimiere karşılık olduğunu kolayca tespit etmeyi engellemektedir.
Ancak, terimler konusu sadece geçmişte değil, günümüzde de karşılaşılan
önemli bir problemdir. Bu sebeple burada, sadece, İslam bilginlerinin dilin
tanımında kullandıkları terimiere değinilecektir. Öncelikle onların bunlara
yükledikleri anlamlar açıklanmaya çalışılacaktır. Sonra bunları kullanarak
"dil nedir" sorusuna verdikleri cevaplar aktarılacaktır.
Lügat ve Lisan Terimleri
Arapça'da dil terimine karşılık olarak lugat ve Iisan ul...J.ll 1 ;.a.uı
kelimeleri kullanılmaktadır. Arap dilinin en eski yazılı edebi metinlerinden
olan Kuran-ı Kerim'de lugat kelimesi geçmemekte, ancak bunun yerine
yirmi dört yerde farklı anlamlarda lisan ve türevleri kullanılmaktadır.
Ömeğin b.iJ.YI.: ~ 4ıı:....J.: ô\J~ c...ı~ 6 ayetinde "!isan" kelimesi, anlama ile
ilgili olduğundan, tefsirlerde arapça olarak açıklanmıştır. Bu terim başka bir
ayette 7 "sivri/keskin diller" ~~~ ~ şeklinde kullanılmaktadır. Buradaki
anlamda "!isan" terimi "konuşma, söz" anlamın dadır. ;.<:ı: ·ıli ül$ı:, 1
dillerinizin farklı oluşu" ayetinde 8 ise "!isan" terimi, "insanın konuştuğu
simgeler, işaretler sistemi" anlamına gelmektedir. Bunların dışında ~~ ı:ı.:,
~fo~ J~ ayetinde 9 olduğu gibi pek çok ayette "!isan" terimi, Kur'an-ı
kerimin dili olan Arapça'yı ifade için kullanılmıştır. 10 Ayrıca bazı yerlerde
de konuşma, söz, ağızdaki dil, şan, şöhret gibi farklı anlamlarda
kullanılmıştır. 11
Klasik dönem dil
6
10
ll
kitaplarında,
daha çok Arap dilini ifade için
Duhan, 44/58.
Ahzab, 33/19.
Zümer 22
Ahkaf, 461 12.
Bir başka ayet için bkz. Nahl, ı 6/103
Bu ayetler için bkz Mumtehıne, 60/2; Ali İmran, 3/ 78; Nisa, 4/ 46; Maide, 5/ 78;
İbrahim, ı4/ 4; Nahl, ı6/ ı ı6; Meryem, ı9/ 50, 97; Taha, 20// 27; Nur, 24/ ı5, 24;
Şuara, 26/ 13, 84, ı 95; Kasas, 28/ 34; Fetih, 48/ı ı .
2061 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
kullanılan
"lugat" terimi, arap lugatlarının farklılığı
1 -....;a.ıı ..:.\il ~ı şeklinde "lehçe" anlammda kullanılmıştır. Ayrıca lugat
kelimesi, lügatierin en güzeli 1 ..:ıl.i.llı ~, 12 kınanmış, hatalı lugat/t._,..Wı .4..i.llı
13
,
ifadeleriyle yine lehçe anlamında kullanılmıştır. Lügat kelimesinin kökü
ile ilgili olarak,
el-Münavi, E bul' B eka' dan, dil teriminin aslının
"konuştuğunda hata yaptı" anlamında
lagave /.;i.l fiilinden geldiğini
aktarmakta ve kelimenin masdarının atmak anlamına gelen lagv /.;i.l
kelimesi olduğunu belirtir. Burada kelam terimini de açıklar ve "kendine
çok ihtiyaç duyulduğundan atılan şeye kelam" dendiğini kaydeder. Ayrıca
"illet harfi olan "vav"'ın ise kelimeyi hafifleştirınek /rahatlaştırmak için
hazfedildiğini belirtir. 14
"!isan" terimine
karşılık
Müslüman dilciler de lugat ve Iisan kavramını bazen aynı anlamda
bazen de farklı anlamlarda kullanmışlardır. Onlar lügat'ı ya "bir anlam için
konulanibelirlenen her lafiz 1 ~ ~.J .w.ı JS veya "anlamlar için
konulanlbelirlen'"en lafiz/ar 1 _;ı.a...u ~~..,...ıı Jillliı şeklinde tanımlamışlardır. 15
Bundan dolayı klasik dönem alimleri dilin kelimelerini (lafız ve müfredat)
toplayan ve bunları açıklayanlara, dilciler/UJ.ı...;llll demişlerdir. 16 Dilcileri
nahivle uğraşan alimlerden ayırmışlar ve nahivciler için UJ:ı~l ifadesini
kullanmışlar, böylece aralarındaki farka dikkat çekmişlerdir. Örneğin, bu
alimlerden İbn Cinni, genel anlamda karşılıklı iletişim ve bildirişim aracını
ifade etmek istediğinde lisan yerine lugat/ .4..i.llı terimini kullanmıştır. 17 Yine
bir başka alim, sosyolog ve tarihçi İbn Haldun da lugat bilimi/.4..i.lli ~
ifadesiyle dilsel konuların açıklanmasını kast etmiş ve dilde belirlenen
lafızları, dilsel konuların açıklanması/~! ..:ı~~..,...ıı u~ başlığı altında
incelemiştir. Ancak İbn Haldun, dile ilişkin ilimleri tasnif ederken dil
bilimleri/ .4..i.llı ~_,k. ifadesi yerine uı....lll ~_,k. kavramını kullanmaktadır. 18 o
böylece lugat ilmini, !isan ilimlerinin bir dalı olarak kabul ettiğini
göstermektedir. Bu tasnifiyle, dil'i ifade etmek için genel anlamda lisan, dar
anlamda ise Iugat terimini kullanmıştır. 19 Ünlü eseri Mukaddime' de, İbn
Haldun' un, klasik dönem dilcileri gibi, "lugat" ve "!isan" kelimelerini bazen
12
13
14
15
16
17
18
19
İbn Faris, es-Sdhibififikhil-lugati, (tah. M. eş-Şuveymi), Lübnan 1963-64, 48
İbn Faris, Sahibi, 52-53
Muhammed AbdurraUf el-Munavi, et-Ta'rijfıt, (tah. Muhammed Rıdvan ed-Daye),
Daıu'l-Fikri'l-Muiisır, Beyrut 141 O, I, 621. ( ~ b.J.ı...o....J ÜA!S:i ı:ıı ..:..;Ll u-o .u-i ..ı "u..ıı .Jiı JU
~ _ıı_,ıı ..:.!h..ı~ r,r.;; 414wı s.;s.ı ~ r_;.ıı .JA.J)
Suyı1ti, Celalüddin., el-Müzhir jf ulunıi'l-luga ve envaihil, (nşr.Fuad Ali Mansı1r)
Daıu'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut 1988, I, 8.
Hicazi, İ/mu '1-Luga, 65.
İbn Cinni, el-Hasais, I, 33.
İbn Haldun, Abdurrahman, el-Mukaddinıe, Dfuu'l-Kalem Beyrut 1406/1986, s. 545
(Türk çev. Zakir Kadiri Ugan), MEB, İstanbul 1986, s., III, 172)
Abdulkadir el-Mehiri, Nazarat fit-turasil-lugaviyyil-Arabi, Daıul Garbii-İslami, Beyrut
1993, s. 184.
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1207
eş anlamda, bazen de sözün bağiamma göre farklı anlamlarda kullanmıştır.
Her iki kelime de eş anlamlı olarak Arapça, Türkçe gibi göstergeler sistemi
olan dil anlamında kullanılınıştır. "Lugat" kelimesi genel anlamda iletişim,
bildirişim aracı olan lisan teriminden farkli olarak, "söz ya da lehçe veya
sözlüklerde bulunan ınüfredatlar(fafızlar, söz varlığı) anlamında
20
kullanılmıştır.
Ünlü İslam filozofu Farabi ise İbn Haldun gibi lisan terimini herhangi
bir toplumun konuştuğu dil anlamında kullanmaktadır. Öte yandan o, lisan
bilirnini/uı.....tll ~ ikiye ayırrhakta, ilkiyle herhangi bir topluında anlamı
gösteren lafızlar ve bu lafızlai-ın gösterdiği şeyi, ikincisiyle bu lafızlarla ilgili
kuralları bilmenin kast edildiğini belirtınektedir. 21 Öte yandan Farabi, dil
bilimini bir başka tasnifle, ınüfred ve ınürekkeb lafızlar ilmi, lafızların
ınüfred olduğundaki kurallar ilmi, lafızların ınürekkeb olduğundaki kurallar
ilmi, yazıyı düzeltıne/tashlh kurallar ilmi, okuınayı düzeltıne kurallar ilmi,
şiiri düzeltıne kurallar ilmi şeklinde yedi bölüme ayırınaktadır. 22 Sonra
bunları tek tek açıklaınaktadır. Farabi'nin bu ilimiere dair açıklaınaları
günüıııüz dilbiliminde incelenen, sözcükbilim, sözlükbilim ve anlambilim
gibi bazı dilbilim dallarındaki açıklaınalara benzemektedir. Farabi, lugat ve
lisan terimlerini açıklarken, yukarıda belirtilen terimierin dışında, lafız,
delalet, ayn, cins gibi başka terimler de kullanmaktadır.
Bu açıklaınalardan, müslüman bilginlerin, genel anlamda dil olgusunu
ifade için lugat; dar anlamda dilden bahsederken lisan terimini kullandığı
sonucuna varabiliriz.
İslam bilginleri, dil olgusunu açıklarken kullandıkları diğer terimler
arasında, Iafız!.lal kelam/~
Konuyu
kavl/J.J!
nutk/Jlı.l
terimler de bulunmaktadır.
fayda vardır.
genişletmeden bunları kısaca açıklamakta
Lafız (~ liil;ı
ses" anlamında
Kelime sözlüklerde, "bir şeyi
atmak, ağızdaki bir şeyi atmak IJJ.:A ı) wLS A i..F'"Y wl ..lllllt" ve "konuştu/~"
kullanılan
bir
llll) genel olarak
"ağızdan çıkan
teriındir.Çoğulu "elfaz"dır.
anlamlarında kullanılmaktadır. 23
Matta ile lafz ve ınana arasındaki
ve zamanla yok olduğunu
maddesinin toprakla ilgisi bulunduğunu ve her toprakla ilgili
Ebu Said es-Sirafi, Ebu
Bişr
ayrımlardan bahsettiği tartışmasında lafzın doğal
belirtir.
20
21
22
23
Lafzın
İbn Haldun Mukaddime, 555, (~~~U-o .:..li.l.ll .J ~1 .:..~ 1:ıs.t.)
Farabl, Ebü Nasr., İhsdu 'l-ulum, (nşr. Osman Muhammed Emin),Matbaatu's-Saade,
193111350 3-4. ( ~ : u-ilili.J 4-l- ~~ ~ J.ı; L. ~.J' L. Ll .1&. a.Ji..lll .lôW:/1 .Iii... :W.lo.i
.lôW:/1 <!ll:i ~1.;! )
.
Farabl, İhsd, 5-9.
İbn Manzfır, Muhammed b. Mükerrem, Lisdnu '1-Arab, Daru'l-Mearif, Kahire trs,
V,4053.
208 1 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
olanın yıkılacağını ifade eder. 24 Ünlü fakih İbn Hazm fizyolojik anlamda
lafzı "belirli bir uyum içinde akciğer, boğaz, damak, dişler ve dudaklardan
güçlü bir şekilde çıkan hava" şeklinde tanımlar. Ayrıca o, "dilin hareket
etmesiyle çıkan her şey" tanımıyla da lafzı ağızdaki !isan/dil ile ilişkilendirir.
25
Bir başka alim Cüveynl, lafzı "kesik-kesik sesler ve düzenli harfler"
olarak tanımlar. Lafız konusunda genel bir tanım yapmayan Fadibi, lafzı
müfred ve mürekkeb olarak ikiye ayırmakta, müfred için "beyaz, siyah,
insan, hayvan" kelimelerini, mürekkeb için "insan hayvandır, Amr beyazdır"
ifadelerini örnek vermektedir. Müfred lafızlar "Zeyd, Amr" gibi varlıkların
isimleri (u~l yW!)Z 7 ile "insan, at, hayvan, beyaz, siyah" gibi varlıların cins
ve türünü ( ~_,.;i J ı:-~~~ W"~i ) gösteren lafızlardır. Cins ve türü gösteren
lafızlar isimler, kelimeler/fıiller ve edatlar/harflerdir. İsim ve kelimeler/fıiller
erkeklik, dişilik, tekillik, ikillik ve çoğulluk özeliğine sahiptir. Kelimeler
özellikle, geçmiş, şimdi ve gelecek şeklinde zaman niteliğini taşır. 28
26
Görüldüğü
lafız, sadece dilciler tarafından değil, fakihler ve
da üzerinde durulan bir terimdir ve Farabi'nin de
açıkladığı gibi, bazen müfred, bazen de mürekkeb ifadeleri karşılamaktadır.
Ayrıca "lafız" terimi, "mana"nın mukabili olan manayı taşıyan dilsel veya
sözlü kalıp, göstergenin(medlul) kaiıbı veya harici veya zihni bir mana için
v.ad' olunan şey 29 şeklinde de tanımlanmıştır. Özetle lafız, dil vasıtasıyla
belli seslerin birleşmesiyle ağızdan atılan seslerin birleşimidir.
filozoflar
gibi
tarafından
Dil tanımlarında sıkça rastlanan bir başka terim, kelam terimidir. ~
kÖkünden gelen ve yaralamak anlamındaki bu terim, etkilemek anlamını da
içerir. Kelam terimi rJLS 1 ~ gibi mezid (üç harften fazla) kalıplarda
"konuşmak" anlamına gelmektedir. Bu terimin sülasi mücerred kahbındaki
tesir etmek, yaralamak şeklindeki anlamları, belki de terimin "dinleme
24
25
Tevhldi, Ebu Hayyan, el-İmtli ve '1-muanese, (nşr. Ahmed Emin-Ahmed Zeyn),
Lecnetü't-Tellf ve'n-Neşr, el-Mektebetu'l-Asriyye, Beyrut trs. 8. Gece, I, 115.
İbn Hazm, Ebü Muhammed Ali b. Ahmed, el-İhkdm fi Usuli 'l-Ahkanz:t (tah. Mahmud
Hamid Osman), Kahire, 1998, I, 74. ( c.,>Jy;..'ii.J ~ u-o ~.ıl. ~I.J' ~ ~ ~ ~..ı...J
uı.....Jll "'~ ~.J"" t.. JS-" .ıwıı.J- J_J.ı.:.... ~ ~ .ti.;li.J ..;wı.J ~.J)
26
27
28
29
Cüveynl, ebu'l-Me'all Abdulmelik b. Abdullah, el-Burhanfi Usuli'l-fikh, (tah.Salah b.
Muhanınled b. Arize), Beyrut 1997, I, 65 (a...ı.:u... U.JY:...J -W.:i:i.. ..:.ı_,....! .lWli wl!.)
Ayn (a'yiin) kavramı felsefe, kelam ve tasavvufta sıkça kullanılan bir terimdir. Burada
zihnl(mücerred ) varlığın karşılığı olarak "duyularla idrak edilen harici(müşahhas)
varlık anlamındaır. Mesela insan, ağaç, taş ayni, iyilik, kötülük, adalet ve zulüm zihnl
varlıklardır Terim için bkz. Y.Ş.Yavuz, "Ayn"DİA, İstanbul 1991, IV, 256; Tj. De
Boer, "Ayn" İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1986, MEB., II, 68.
Farab!, İhsa, 5; ay. mlf., el-Eiffızu'l-musıamele fi'l-mantık (tah. J\1uhsin el-Mehdi),
Diiru'l-Maşrık, Beyrut 1968, s. 41-42.
İbn Neccar, Muhammed b. Ahmed el-Futühi, Şerhu '1-Kevkebi'l-Münir, (tah. M.
Zuhayli-Nezih Hammad), Riyad 1993, I, 105-6; Şevkani ,Muhammed b. Ali, İrşlidu 'lfuhUl ilfı tahkfki'l-usul, (tah.Ebi Mus'ab Muhammed Said el-Bedri), Beyrııt 1993, s., 37.
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1209
duyusuyla algılanan bir etki" ve "dilin yaralaması özelliği" 30 taşımasıyla
ilgilidir. Ragıb el-İsfehani "kelam sistemli diziimiş lafızlar ve bunların
taşıdığı anlamlardan oluşur."demektedir. 31
İbn Hazm, kelamı "bir araya gelen sesler" olarak tanımlar. Bu sesler
arka arkaya sıraHmır. 12 Fahreddin er-Raz'i de keHimın,
"işitilen kesik sesler" olduğunu naklettikten sonra "Kelam; işitilen, üzerinde
uzlaşılan seslerden oluşturulmuş bir sistem/dizelge"dır. 33 Ali b. Muhammed
b. Ali el-Cürcan'i, kelamı iki kelimenin isnad yoluyla tazammun ettiği şey
diye tanımlar. Ve bunu ı'ıahivcilerin tam isoadın bulunduğu mürekkeb
anlam olarak açıkladığını belirtir. el-Münaviye göre kelam, "içerdekini bir
nahivle, kurallı biçimde şahid olanlar için dışarı çıkarmaktır." 35
sadece
konuşmada
34
Kelam ile kavl arasında önemli farklar bulunmaktadır. İbn Hişam,
kelam ile cümle arasındaki farkı anlatırken kelamın müradifı/yakın anlamlısı
bulunmayıp, cümleden daha has olduğunu belirtir. Kelamı, maksadı olan
anlamlı söz/kavl müfid olarak tanımlar. Anlamlı/müfid terimini, susmanın
mümkün olduğu, o sözden başka bir söz kullanılmayınca anlamın ortaya
çıkması şeklinde açıklar. 36 Diğer yandan kelam kendi kendine yeten bir
ifade iken, lafızda bu özellik görülmez. Kavl cümlenin bir parçasıdır. Kelam
ise, yerine göre, mürekkeb ifadeler demektir.
İbn
Cinn'i, kelamı bizatihi anlam ifade eden lafızlar olarak
nahivcilerin bunu cümle diye adlandırdıklarını belirtmekte ve
"baban evdedir./ .!l_~l )..lll ı)! Said dövdü 1 J._;a.t... '":'~ 1 Muhammed kalktı/ rtl 1
~ Zeyd kardeşindir /.!l_p.i ~j gibi cümleler, "yavaş ol, acele etme/ .ı,u__,
konuşma/~ /, sessiz ol/ 4-ı gibi isim fiiller, "oh/ojl /üf/ ui hıs/ ~" gibi
sesleri bunlara örnek olarak vermektedir. 37 Özetle, İbn Cinni'ye göre kendi
başına bir anlam ifade eden ve başkasına muhtaç olmayan her lafız
tanımlamakta,
30
İsbehani, Rağıb Hüseyin b. Muhammed, el-Miifredatfl garfbi'l-Kur'fin, İstanbul, 1986,
s. 660.
31
İsbehani,
32
İbn Hazm, İhkam, VII, 29.(~1 ~ l.f..+ll_,:i;; J..i.l.J.o ...a_,_p.)
33
Razi, Fahreddin Mahsul,
el-Müfredfit, 660.
fi usuli'l-flkh, (tah. Taha Cabir el-Alvani), Beyrut 1997,
I,
177 (~ ~lji.J\ ö_>.ı...:W\ ~~ u_,yıJ\ i.J.o ~ y. ~)
34
35
e1-Cürcani, Ali b. Muhammed b. Ali, et-Ta'rifat, (tah. İbrahim el-Ebyari), Daru'1Kitabi'l-Arabi, Beyrut 1405, I, 237, rt.:ill Jl..i.....l~l ~'i~ yS_ı.<l\ ~~ Y. 1 ~ t... ~~
Jl1...~4 6;lolS
Muhammed Abdurrauf el-Munavi, eı-Ta'firif, (tah. Muhammed Rıdvan ed-Daye),
Daru'l-Fikri'l-Muasır, Beyrut 1410, I, 607. ( ..ıl.lj ~()ol ~W~ uJol.,ıll ı) t... ,;4-Jôl ~
,;4-Jô~l ~ lı...ij
36
37
(.)o_,...;..)
Ibn Hişam el-Ensari, Mugni 'l-lebib an kutubi'l-e'arib, (nşr. Mazin Mubarek-M. Hamid
Abdullah) Daru'l-fikr, Beyrut 1985, I, 490 ( Jji.ll Y. ~ 4.l uJ\y> 'i~ .........i~~ wi
~ ..:ıfi...J\ ~ ~ ~ JJ t... #4 J\yı.l\_, .ı...oil4 .ı,ıW\ )
İbn Cinni, el-Hasfiis, 18 (~1 UJ;~I............, 'illi~-' oı..ı......ı .ı,ıi.. ~ ~ .liıi.l JSi ~\)
2101 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
kelamdır. 38
İbn Cinnl'nin kavl terımıne yaklaşımı şöyledir: İbn Cinni kavl
terimini, lisandan tam veya eksik olarak çıkan her lafız diye tanımlar. " 1 ~
'-:!! iyi güzel, sonra, başka/ konuşma, sessiz ol" örneklerindeki gibi tam kavl;
anlamlı ifadeler, cümle ve dengi olanlardır. Bu kısım kelama benzer. Nakıs
kavl grubuna ise, " ~ .l:!J 1 Muhammed/Zeyd" ile zaman bildiren, ancak
olay bildirmeyen w\$./ u!/ oldu/ eğer" gibi ifadeler girer.
İbn Cinnl, kelam ve kavl arasındaki ayrımı belirleyen önemli bir tespit
yapmakta ve "her kelam kavldir, ancak her kavl keiam değildir" 39 şeklinde
bir ifade kullanmaktadır. İbn C inn!' nin bu izahlannı, bir ölçüde Saussure'nin
language/ parole-dil/ söz, G. Guilaume'nin dil/söylem, R. Jakopson'un
kod/mesaj, L. Hjelmslev'in şema/kullanım ayrımiarına benzetebiliriz. 40
Ancak burada İbn Cinni'nin, söz anlamında Arapça'da kullanılan hadis/ <!ı,ıj:ı..
terimi yerine kavl/ J.;! kullandığına dikkat çekmek gerekmektedir. Ona göre
kelam sözden daha yüksek ve önemlidir. Allahın kavli(sözü) kelamdır ancak
beşerin kavli ise hadis(söz)dir. Allah, yaratılınışlar, hatta hayvanlar da kendi
lisanlarıyla konuşurlar. (kavl ederler). 4 ı İbn Cinnl'nin bu açıklamalarından
hareketle, Saussure'deki toplumun konuştuğu "dil" terimini "kelam", ferdin
konuştuğu, "söz" terimini ise "hadls-kavl" terimleriyle ifade etmek
mümkündür.
Diğer alimierin bu terimlerle ilgili yaklaşımiarına temas etmeden,
nutk terimi hakkında da sadece Farabi'nin yaklaşımını aktarmakla
yetinelim: O, nutk terimini üç kısımda ele alır ve ilk olarak nutku, "ses ile
birlikte çıkan söz" diye tanımlar.ki bu lafızdır.. 42 İkincisi "yaratılıştan,
fitraten içerde/nefisteki bulunan söz" ki bu da lafızların gösterdiği
ma'kulattır(kategoriler). 43 Üçüncü olarak da "insanda yaratılışından mevcut
olan içsel/nefsani güç/ruh kuvvetidir" ki bununla diğer canlılarda değil,
sadece insana has olan ayırma/fark etme gücü, varlıkları birbirinden ayırt
edebilme belirginleşir.
44
Görüldüğü
üzere, klasik dönem İslam dünyasında Müslüman alimler,
dil olgusunu incelerken lafz, kelam, kavl, nutuk gibi farklı terimler
38
39
40
4ı
42
43
44
İbn Cinni, el-Hasais, ı 8. (~~o U....;;~...._. ~s~
İbn Cinn i, el-Hasfiis, ı 8. (t...::ılS Jsi JS. ~s Jsi r::ıi.S Jii)
JA:i..-1 .lô.i.l JS.9)
Modern dilbilimde dilisöz ayrımı konusunda bkz. Zeynel Kıran, Sauussrden Günümüze
Dilbilim Akımları, 1. baskı 1986, s. 59.
İbn Cinni, el-Hasais, 6-16.
Fara.bi, İhsd, 19. C~~ W> uı.....lll ö.J\.p Ufo ~lll .JA s .::._,...,.ı4 [.Jli..ll Jjill)
Farabi, İhsd, 19. ( .IOW'il 4--:Jı:. J.ıJ u-'-li .::.':ljb...JI .JA s u-ıll\1 ~ j.JS~I Jjil\9
Farabi, İhsd, 19 ( Oi.J--'11... (JsJ uı.....ı~4 (.)<Oli..ll ~\ _;,..; '+! .;ıı ut......ı)'l ~ O.J_,Jiı.WI 4t......m Jjill
C'l..i..4lls r.,ıaJis .::.':ljb...JI ut.....U;lU ~ '+! .;ıı
c/' s .::ıi.JP-ll u--)
VII.-Xl. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1 211
kullanmışlar
45
bunları
herkes kendince tanımlamıştır. Konuyla ilgili
terimleri bu şekilde açıkladıktan sonra, müslüman aliınierin "Dil nedir?"
sorusuna verdikleri cevapları ve bu çerçevede dil olgusuna yaklaşımlarını
inceleye biliriz.
ve
1. 2. MÜSLÜMAN ALİMLERİN DİLE YAKLAŞlMI
Dilin ne olduğu müslüman alimierin zihinlerini hicri II. asırdan
itibaren meşgul etmiş ve bu soq.ıya kendilerince cevap aramışlardır. Onlar bu
soruyu dilin çok farkh özellikleri öne çıkararak cevaplamışlardır. Bu
cevapları
incelediğimizde
onların
dile yaklaşımlarını tespit etmek
mümkündür. Aşağıda genişçe açıklanacağı üzere, müslüman bilim adamları,
bazen ses, bazen anlam, bazen yapı bazen de toplumla olan ilişkisini dikkate
alarak dili tanımlamaya çalışmışlardır. Böylece her biri, günümüzde olduğu
üzere, dilin bir başka özelliğine dikkat çekmiştir.
İslam dünyasının en önemli dilbilimcilerinden olan İbn C inni' den
başlayarak,
aktardıktan
aliınierin
sonra,
dil olgusuna
yaklaşımlarını kısaca
bunların ayrıntılarına
maddeler halinde
geçelim:
1- İbn Cinni'ye göre dil seslerden oluşan bir sistemdir.
2-İslaın
Hukukçusu
el-Herrasi'ye göre,
dil
iki
ve ses düzeyi. Dil
sözcüklerden oluşur. Sözcükler de ayrı sesbirimlerinden (foneın) meydana
gelir. Sesler sonsuz ve sınırsız olduğundan sözcükler de sonsuz ve
sınırsızdır. Bu sonsuz seslerden, sözcüklerden yapılar oluşturulur.
düzeyde/aşamada
el-Kiya
oluşmaktadır:
Sözcükler/yapı
3- İbn Hazm de dillerin toplumdan topluma değiştiğini, herhangi bir
dilin üstün olamayacağından bahseder ve dilin de zamanla güçlendiğini,
zayıfladığını, güçlü devletlerin güçlü dillere sahip olduğunu belirtir.
4- İbnu'l-Hacib de sözcüklerin anlamlar içerdiğini, dilin anlam için
konulan sözcükler olduğunu ifade eder.
5-el-Hafaci, İbnu'l-Hacib ve İbn Haldun'a göre dil İstılahidiri
Hangi şekilde olursa olsun dilde mutlaka uzlaşma
bulunmaktadır. Yine İbn Haldun ve İbn Cinni'ye göre bir toplumdan
diğerine farklılaşan dil, bir iletişim ve bildirişim aracıdır.
uzlaşmaya dayanır.
Sosyolog olmasından dolayı İbn Haldun dil üzerinde daha geniş
45
islam alimlerinin, özellikle fakihlerin bu terimleri dair geniş tanımlamalarına dair bkz,
Ömer Kara, Kur 'an 'ın Anlaşılmasında 'itibar Sebeb in Hususiliğine Değil Laftın
Umumiliğinedir İlkesine Usulcü/erin Metodolajik Yaklaşımları, yayımlanmamış
Doktora Tezi, Ankara, 2001, s. 21-32.
2121 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
düşünmüştür. Ona göre dil, maksatlı/hedefli ve dile ait bir eylem, lugavi bir
yetenek, insani bir niteliktir.
Bu genel tespitierin
olarak inceleyelim.
ardından İslam
alimlerinin
yaklaşımlarını ayrıntılı
1. 2. 1. FARABi'NİN DİL OLGUSUNA YAKLAŞlMI:
Ünlü İslam fılozofu, dilin oluşumu hakkında şöyle demektedir: "İşte
böylece bu ümmetin harfleri ve bu harflerden mevcut lafızlan oluşur. Bu
önce üzerinde anlaşılanlarla gerçekleşir. Karşılıklı iletişimde, ses ya da
lafızlardan birinin bir anlamı gösterınede kullanılmasında uzlaşılır.
Mütekellim, bu ses ya da lafzı kullanır, dinleyen de ezberler ve başkasıyla ve
ilk kullanaula konuşurken bu Iafzın aynısını kullanır. Böylece her ikisi de bu
Iafzın kullanılmasında uzlaşmış, aniaşmış olurlar ( &J:ılji .J (~1) Bu Iafız bir
topluluk içinde yayılıncaya, yaygınlaşıncaya kadar kullanılır. Daha sonra
insan içindeki maksadını, arzusunu etrafındakilere anlatmak isteyince o
varlığa işaret eden bir ses çıkarır, diğeri onu dinler ve her ikisi de bu Iafzı
ezberler, ses ve söz, o varlığı belirten bir gösterge olur. O topluluk
bireylerinden herbirinin çıkardığı ve ortaklaşa kabul ettikleri sesler arka
arkaya oluşur. Bu üzerinde anlaşılmamış diğer olaylar varlıklar için ihtiyaç
duyulan ve onları gösteren sesler konulması şeklinde devam eder. İşte bu,
dilin ilk ortaya konulmasıdır.
46
Farabi'nin ifadelerinden dilin uzlaşma yoluyla ve birbirinden
seslerden oluşan bir dizelge olduğu anlaşılmaktadır.
farklı
1- Dil uzlaşma yoluyla gerçekleşir.
2-Dil sesbirimlerinden
3-Varlıklar
için
oluşan
bir sistemdir.
belirlenen
lafızlar/göstergelerden
oluşan
bir
dizelgedir.
1. 2. 2. İBN CİNNİ'NİN DİL OLGUSUNA YAKLAŞlMI
Arap dilbiliminin öncülerinden İbn Cinni dili, "her toplumun kendi
amacını ifade ettiği sesler" diye tanımlamaktadır.
47
Bu tanıma göre İbn Cinni dili, insanın amacını ifade için kullandığı
sesler olarak kabul etmektedir. Sesler/ül~i terimiyle dilin yapısına ve
46
47
Farabi Kitabu'l-Huruf(tah. Muhsin Mehdi) Darul-meşnk, Beyrut 1970, s. 137-138.
İbn Cinni, el-Hasais, I, 34 ( ~~~i ı:P r.i! JS ~ ..>!'-: .:.ı_,....i l.f->1!)
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1213
doğasına işaret
etmektedir. "Her toplumun amaçlarını onunla ifade ettiği şey/
JS 4-: Y.'-: " ifadesiyle de dilin fonksiyonuna ve iletişimi
sağladığına işaret etmektedir. Bir diğer ifade ile dil, insanın ifade araqdır ve
birbirinden çok farklı seslerden oluşmuştur. Bütün dilsel toplumların kendine
has ve aracılığıyla görüşlerini, ist~kle~ini belirtebileceği bir dili vardır.
Buradan hareketle bir toplumdan diğerine farklı dillerin olacağını ifade
etmek mümkündür.
~ı_pi r:.P f'_,!
Diğer taraftan dilin doğuşu konusuna da değinen İbn Cinni, dilin
uzlaşma mı,
ilham mı olduğu ( ~ı_,..- c~ı ) konusunda da düşüncelerini
sergilemektedir. 48 Bu hususta el-Hasais'te açık bir yorum bulmaktayız. O
"Dil ilham mı yoksa ıstılah mıdır?" başlıklı bölümde şunları belirtmektedir:
"Bu onların dilin aslında muvadaa/uzlaşma olması gerektiği görüşüne sahip
olmalarındandır. Bu, iki, üç yada daha fazla hakemin toplanarak somut
varlıkların (malum eşyanın) açıklanmasına gerek duyınası gibidir" dediler.
Onlar her bir eşya için bir simge, işaret ve lafız/göstergel l.llll 1 W
belirlemişlerdir. Bu zikredildiğinde onunla müsemma/gösterilen/ ~ şey
anlaşılır ve böylece onun diğerlerinden ayırt edilebilmesi mümkün olurdu:
Bu ifadenin söylenınesiyle, o şeyin göz önüne getirilmesine gerek kalmazdı.
Bu da daha basit ve işaret edileni getirmekten daha kolaydı. Varlığın
durumunu açıklamada, amaca ulaşınada bu daha uygundu. Hatta pek çok
durumda getirilmesi mümkün olmayanın zikredilmesine ihtiyaç duyulur.
Getirilmesi imkansız olan eşyalarda, sanki her hangi bir insanın yanına
gelerek ona işaret etmişler ve ona "insan insan insan" demiş gibidir. Bu
lafzın duyulduğu her zaman, burada maksadın mahlı1katın bu türü olduğu
anlaşılmıştır. Bir şeyin gözünü veya elini isimlendirrnek istediklerinde ise,
onu göstermişlerdir. Mesela el, ayak, göz, baş, ayak diyerek pek çok lafızlar
kullanmışlardır. Bu lafızlardan herhangi biri duyulduğunda, kastedilen o
varlık bilinmektedir. Bunun dışındaki isim, fıil ve harflerde de bu durum
devam etmiştir. İnsan ismi yerine merd, baş ismi yerine ser denilmiştir. 49
Farsça'da da uzlaşma /muvadaa' vardır ve bundan Rumca ve diğer pek çok
dilin oluşması caizdir. Günümüzde marangoz, boyacı ·gibi sanatkarların
aletlerine isimler icat etmeleri buna benzemektedir. Ancak hepsinin
başlangıcında bir uzlaşma 1 ~ı_,.. olmalıdır. "
Dilin oluşmasıyla ilgili bu tür yaklaşımlar sergileyen İbn Cinni,
dildeki lafızlann,seslerin anlamlarıyla bir bağlantısı olduğunu belirtir. Sesler
arasında uyumlu olmayanlardan lafızların oluşmayacağma işaret eder. Bu
konuda özetle şunları belirtir. "Dili koyan/vad' eden dili biçimlendirmek,
durumunu belirlemek istediğinde, düşüncesini dilin tümü üzerinde
48
49
İbn Cinni, el-Hasais, I, 41.
İbn Cinni, el-Hasais, ı, 45-46.
2141 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
yoğunlaştırmış
ve kendi tasarrufuyla dilin cümleleri ve ayrıntılarını
r,j = ~/ J - JS = J 1 ~ gibi birbiriyle uyumsuz
seslerle lafız oluşturmamıştır. Seslerinin çokluğu sebebiyle uzun ve yorucu
olanlar ile, doğru ve kolay kalıplarda üzerinde kullanılamayacak derecede
uzun olan lafızlar dışında lafızlar belirledi. Rahat ve düzgün kullanılabildiği
için, önce sülasi lafızlar dikkate alındı. İsim, fiil ve edat olan lafızlar hacimce
daha gen iştir. Ayrıca ~ 1 ~ ve ~.JA:..i ..,.__,....:o ömeklerindeki gibi, sülasi kök
kelimeler aynı harflerden oluşan başka lafızlara döndürüldü. 50
kavramıştır. ~
=t 1o -
Dildeki pek çok
lafız düşünüldüğünde,
bir dilin bünyesinde isim
ve ne zaman tamamlandığını bilmek
gerçekte mümkün değildir. İsim koyma, İbn Cinni'nin belirttiği gibi, belki
de, belirli insanların herhangi bir zamanda söz üzerinde anlaşınaları suretiyle
koyına(ınuvadaa-isiın koyma)'nın nasıl
tamamlanmıştır.
İbn Cinni dilin oluşmasında, yansıına teorisini savunanlardan da
bahsetmekte ve bunu seslerin hikayesil~l_,..:ı~l ~~ ve seslerin taklidil ötsb..
~~_,..:~~1 terimleriyle ifade etmektedir. Bu görüşe bir ölçüde katılan İbn Cinni,
yumuşak, taze, neınlil..,.b.)l özellikteki lafızlarda hapur hupur yemek, ağzını
genişce daldurarak yemek, ısırmak anlamındaki ~ keliınesinin, sert, kuru
özelliktekiiU"':4ll lafızlar için ağızda çiğneınek, keınirınek anlamındaki ~~
kelimesinin kullanıldığını belirtmektedir. Bu kelimelerdeki kaf ve hı J 1 t
seslerinin kalın olduğunu ve bu özelliğin anlamı etkilediğini belirtir.
İbni Cinni'nin önem atfettiği yansımalara temel oluşturan sesler
zamanla çeşitli şekillerde ve anlamlarda kullanılmıştır. O, bunlara dair pek
çok örnek vermektedir. Örneğin insanın genelde üzüntü veya acı
hissettiğinde çıkardığı ıSJ sesi zorlamadan, tabi olarak oluşan bir sestir.
Zamanla bu kelime değişimlere uğrayarak çeşitli anlamlar kazanmıştır. Bu
kelimenin sonuna bir J getirilerek J.ıjlll ,J.ıı_,-. ,J,ıjlll ,J,ıljlll ,J::ıjlll ,J:ıJ gibi
kelimeler türetilmiştir. Yine bu kökün sonuna...,. harfi getirilerek '":':!J, charfi
getirilerek (;:!J 0" harfi getirilerek U"':J gibi çok farklı anlamlar taşıyan
kelimeler türetilmiştir. Genelde acı duyulduğunda çıkarılan oT sesine dayalı
olarak da, ô:_,\.:ı ,;;:,; ,oJWI ,~Jt:;.ıı gibi gerek mastar gerek fiil çeşitli kelimeler
türetilıniştir. Herhangi bir şeyden bıkkınlık ve usanç hissedildiğinde
kullanılan. uJi sesindeki üç harfli temel köke dayanılarak ~i ve ~\.:ı gibi
fiiller türetilıniştir. Yine ı....a:; sesi, tüküren bir kimsenin ağzından çıkan sesi
tanımlamaktadır. Bu sese bağlı olarak da~~,~~ ve Jllll gibi bir çok kelime
türetilmiştir. İnsanlara has olan bu seslerden başka, hayvan ve tabiat
seslerinden de kelimeler türetilmiştir. Örneğin, devenin böğürmesil ~~ ..>.ı.lA>,
J.ı+....:ı atın kişnemesil '-""_)lı , ineğİn böğürmesil ji,ıll )_;:,. , arslanın kükremesil
~~~ ~j, sineğİn vızıltısı 1 ..,.l..)jll w.;.ı.ı.. , yılanın fısıltısıl ~~ ~ , kedinin
miyavlaınasılö--+11 ,.ı;. , karganın gaklaması/..,.l_;ill ~ ; suyun çağlamasıl
50
İbn Cinni, el-Hasfiis, 1, 65.
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1215
p.WI _;;_?. , tavanın cızlaması/ .J..wı
gibi
j;J , gök gürültüsü/ I"::J6..li , kilit sesi
/-UW.ll
51
İbn Cinni'nin ifadelerinden şu temel f!_Oktaları çıkarmak mümkündür.
1-Dil seslerden ibarettir
2-Dil
iletişim,
ifade
3-Dil bir toplumdan
4- Dilin
aracıdır.
diğerine değişmektedir.
oluşmasında tavatu/uzlaşma vardır.
5- Lafızların bir kısmı 'yansıma teorisiyle oluşmuştur.
1. 2. 3. İBN SiNAN EL-RAFACİ'NİN DİL OLGUSUNA YAKLAŞIMI
Asıl adı Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Said el- Hafaci
(ö. 46611 073) olan İbn Sinan el-Hafaci, çağının önemli bir edip ve şairi
olarak kabul edilmektedir. 52 O dili, "toplumun üzerinde anlaştığı, ortak
kabul ettiği ve belirlediği kelamdır" diye tanımlamaktadır. Bu tanım, insan
dilinin ıstılahi/uzlaşmacı yapısı üzerinde yoğunlaşmaktadır. 53 O da İbn Cinnl
ve diğer pek çok müslüman alim gibi uzlaşma teorisini kabul etmektedir.
Ancak, bu uzlaşmanın ne zaman olduğunu bilmek mümkün değildir.
Uzlaşmanın çok öncelerde bir dönemde gerçekleşmiş olması muhtemeldir.
İbn Rafaci'nın yukarıdaki kısa açıklamasından şu iki temel yaklaşımı
çıkarmak
mümkündür:
I-Dil
ıstılah
2-Uzlaşı,
ya da muvadaadır.(uzlaşmacı/belirlemecidir)
şu
ya da bu biçimde dili
konuşan
toplumun içersinde
mevcuttur.
1. 2. 4. İBN HAZM'IN DİL OLGUSUNA Y AKLAŞIMI
Zahiri mezhebine mensub ünlü fakih İbn Hazm, dilin oluşması ve ilk
dilin ne olduğu konusunda çeşitli yaklaşımlarda bulunmuştur. Öncelikle
mezhebinin anlayışına uygun olarak dilin Allahın bir ilhamı olduğunu ve ilk
defa Allah'ın Hz Ademe bir dili öğrettiğini ortaya koyar. İlk dil hakkında
bunun dışında ortaya konan görüşleri reddeder. Ancak İbn Hazm, vahiy
aşamasından sonra insanların uzlaşma yoluyla diller oluşturmasını da makul
51
52
İbn Cinni, el-Hasfiis, I, 47-48.
Haracı hakkında geniş bilgi içn bkz. Recep Dikici, "Hafacl. İbn Sinan" DİA, İstanbul
53
İbn Sinan el-Hafaci, Sırrıı '1-Fesfilul, (tah. Abdul-Müteil.l es-Saidi), Kahire 1953.( ~ ~\
1997, XV, 71-71.
~\
0-- ~ l'ji.ll
~\_,:i; ı..)
2161 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
karşılar
der: "Dil Allah'ın bir emri ve öğretmesidir. Ancak biz
ilk tek dilden sonra çeşitli diller oluşturma konusunda
uzlaştıklarını da inkar etmiyoruz. Eşyaların mahiyetini, keyfiyetini,
tanımlarını ilk dile uygun yaptılar. Hz Adem'e verilen dilin hangisi olduğunu
bilmiyoruz. Ancak bu konuda "Allah ona isimlerio tamamını öğretti" ayetine
dayanarak bu dilin en tamam, en öz ve şekilleri en az bir dil olduğunu kesin
olarak söyleyebiliriz. Tabiattaki cevher ve araz bütün varlıklar/müsemmalar
için pek çok çeşitli isim koymuştur. " 54
ve
şöyle
insanların,
İbn Hazm, dillerin diğer dillerden etkilendiğine, diller arasında kelime
alışverişlerinin bulunduğuna, toplumların biriikteliğinin
etkilediğine dikkat çeker. Başka yerlere göç
değişmesi ve farklılaşmasında, aradan uzun
değişmesinin
rolü vardır.
dilleri büyük oranda
eden toplumların da dillerinin
süre geçmesinin ve ülkelerin
55
Dilin toplumsal bir olgu olduğunu ve toplumun yaşadığı devletin
çökmesiyle dilinin yok olacağını, o milletin diğer toplumların sömürgesine
girdiğinde kendi dilini unutaeağını ve zamanla bu toplumun dilinin
kalkacağından söz eder.
İbn Hazm'ın yukarıdaki ifadelerinden ve el-İhkam adlı eserinden, dil
yaklaşımını şu şekilde maddeleştirebiliriz:
I-İlk dil, Allah'ın bir ilhamı ve vahyidir. O, Hz Ademi dile vakıf
kılmıştır.
Ancak daha sonra uzlaşma yoluyla diller oluşturulmuştur.
2-İlk dilin hangi dil olduğunu bilmek mümkün değildir ve bu konuda
ileri sürülen
görüşler
temelsizdir.
3-Diller arasında karşılıklı alışveriş bulunur.
4-Dil toplumsal bir olgudur ve dilin yok
yol açar.
olması,
o toplumun ortadan
kalkmasına
5-Dillerin
aralarında
üstünlük yoktur. 56
6- Her dilde birbirine benzer sesler bulunur.
çirkinlik bakımından bir farklılık bulunmaz. 57
54
55
56
57
Aralarında
güzellik,
İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed, el İhkdm fi usuli 'l-ahkfım, (tah. Mahmud
Hlhnid Osman), Daru'l-Hadis, Kahire 1998, I, 33. ( ~-'~-'fo .iiıl yıl &ı Uoi.il .l..li ~
!_,..k:. l.f.ı ~ !_,ii_, ii .ı,.\_, j.i.J ülLS j .&; ,_;.,:;,.:.ıli.! .!ıl .ı,.! ~ l>"ll.11 (~1 .fili 'i Lll\ 'i! Jlo.' -..ı..
~~ Llli 'i! 'i,i ~ ~1 ~ ~J\ ı.A, ~) !/' j.i.J ı; i ıŞ.JJ:. 'i, I.AJ,j.l.>o.,j 4-ı'I.#J ç.\.,ı.Jı'il ~L.
..::..~1 ~ ~ ç.W tj._, I.Ajsi_, I,JI....:iö.II.A.ı.!.i_, 'ii.Wı! 4Jii_, ii}.~ ~i_, 4..1S ..:.ılilll !"ii ~i
~~fo ~ 4..IS ç.l.......'il ~Jl ~_,~-'fo .lı! J_,i.J ~fo _,i ~..?.&ı ~Wl ı) L. JS &ı~ 4..IS
uıi t4 ~ ~...; J\.Wı'!l ~..ı:ı .ı,ısi:iııı~ ~Jt...:. ~ u! ç.'iY. ç.l.......\.o "'"".#! Jı:Ai ~ )
İbn Hazm, el İhkfım, I; 34.
İbn Hazm, el İhkdm, I; 35. ( J.;oill O,_?.,j u'i ..ı~ 'i ı~, ..:..\.lll! J..4ii ~i ~ı)~}. ~j) .ı!_,
j.i.J ~ j.i.J ~,_..e u.:o-i ç.t.,.. 'i, J.i..l.l ~'i, '-""L...o:i.lı.l _,ı J..o.i ._...,. wı_, ~,.JA-4 )
İbn Hazm, el İhkam, I; 35. ( U,J ~ı)~ >i_, c;:,ıi i_,~ J..;=W 'i ö.ı,.ı_, ç.4-f.ll u_,_;:._,
j.i.J JS ı) ~~4 .m; 1/'J ~)
VII.-XI.
Yüzyıl
Islam
Dünyasında
.... 1217
1. 2. 5. İBNU'L-HACİB'İN DİL OLGUSUNA YAKLAŞlMI
Tam adı Ebu Amr Cemalüddin Osman b. Ömer b. Ebu Bekir b. Yunus
(ö.64611249) 58 olan İbnu'I-Hacib, dil hakkındaki görüşlerinden çok, Arap
gramerine dair yazdığı ve yüzyıllarca medreselerde ders kitabı olarak
okutulan el-Kafiye ve eş-Şafiye adh eserleriyle tanınmaktadır. Ünlü bir
nahivci olan İbnu'l-Hacib dili, pek çok nahiv kitaplarında yer alan bir
şekilde tanımlamaktadır: "Dil, bir anlam için konulan bütün lafizlardır" 59
dilin apiarnlar için konulan/belirlenen lafızlardan
ol!Jştu~il seslerin, konuşanın içindeki anlamlar ve
göstergeleri taşıdığı sonucunu çıkarmak mümkündür Dilsel ifade/anlatım
(sözel ifade), sadece anlamlar taşiyan lafızlar aracılığıyla yapılabilmektedir.
Bu
tanımdan
oluştu~unu
ve dilin
İbnu'l-Hacib'in tanımında iki temel nokta bulunmaktadır:
1-Sözcükler anlam içerirler, anlam taşırlar
2-Dil
belirlenmiştir, uzlaşma
sonucu, sonradan
oluşturulmuştur.
1. 2. 6. EL-KİYA EL-HERRASİ'NİN DİL OLGUSUNA YAKLAŞlMI
Sadece dilciler, filozoflar değil, yukarıda ifade ettiğimiz gibi pek çok
hukukçu/fakih dil konusunda açıklamalar yapmışlardır. Dini hükümleri
açıkça ortaya koymak için, dil ve dille ilgili terimierin iyi bilinmesi
gerekmekteydi. Bu hukukçulardan biri olan, el-Kiya el-Herrasl'nin
görüşlerinden sözedeceğiz. Asıl adıEbu'I-Hasan Ali b. Muhammed olan
İmadüddin lakaplı el-Kiya el- Hemisi (504/1111) dilin oluşumu bağlamında,
şunları ifade etmektedir.
"Söz, sadece harf ve sestir. O, boş ve amaçsızca bırakılırsa uzar ve
Kesilir, parçalandıkça parçalanır. Söz, sesin çıktığı insan
uzuvlarının hareketlerine göre kesip parçalara ayrılmıştır. Bu, ciğerin en
ucundan ağzın sonuna kadardır. Söz, daha fazla değil yirmi dokuz harf
olarak kabul edilmiştir. Sonra onu boğaz, göğüs, dudak ve dil diye bölümlere
ayırdılar. Sonra yirmi dokuz harfin yeterli olmadığını ve tek başına bunlarla
amacın gerçekleşmediğini görünce, bu harflerden ikili, üçlü, dörtlü ve beşli
kelimeler oluşturdular. İşte bu, cümle yapısında temel olan noktadır. Bundan
fazlası zorlamadır. Beş harften fazla harfi bulunan,
temel bir kelime
oluşturmadılar. (Kelimeler genellikle sülasi kalıbındadır.)Ancak, bir ihtiyaç
genişler.
58
59
Hayatı ve eserleri hakkında bkz. Hulusİ Kılıç, "İbnu'l-Hacib", DİA, İstanbul 2000, XXI,
55-58.
Molla Cami, Nuriddin Abdurrahman, el-Fevaidu'd-Diyaiyye, (tah Usame Taha erRıfiii), Daru'l-Kutubi'l-İslitmi, İstanbul trs., s. 5-8. ( ~ ~.J.liıi.l JS)
2181 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
olduğunda
ilave, birleştirme ve katma yaptılar. Bütün anlamlar için, onları
belirtecek göstergeler olması esastır, ancak bu mümkün olmamıştır. Zira bu
sözcükler sonsuz ve sınırsızdır. Nasıl sonsuz olmasın ki, onların kaynakları
ve alındıkları yerler de sonsuzdur. İhtiyaç sebebiyle ortak kelimelerin
belirlenmesine gerek duyulmuştur. Çeşitli göstergeler için göz, renk gibi tek
bir lafız/ ibare belirlediler. Sonra, anlamın tamamen belirginleşmesi,
netleşmesi ihtiyacı doğduğundan, bunun mukabilinde tekiayrı ayrı kelimeler
için anlarnlar koydular. 60
Yukarıdaki ifadelerinden ei-Kiya ei-Herrasl'nin dili, 'konuşandaki
seslerin mahreçlerine göre bölünebildikleri ve ciğerin en ucundan ağzın
sonuna kadar uzanabilen sesler olarak değerlendirdİğİ görülmektedir. Sözsel
bağlamdaki dil sesleri sonsuz ve sınırsızdır. Yine seslerin çıkış yerleri de
bitişik ve ayrıdır/yakın ve uzaktır. Bunların çıkış yerini belirleyen temel
kurallar bulunmamaktadır. Seslerin mahreçleri peşpeşe/arka arkayadır ve
onların bölümlemelerini/takti'lerini, dilsel kullanım belirler ve sınırlandırır.
Nitekim dil araştırmasının dilsel sesleri betimlemesi/tanımlaması
mümkündür. Yine dilbilim incelemesi, peşpeşe olan söz akışındaki ses
birimlerinin her birini, diğerlerinden ayrılahilmesi için bu sesbirimlerini
tanımlar. Böylece söz, kendi öğelerini oluşturan farklı ses birimlerine ayrılır,
doğru ve düzgün olur. "Sözü fazla değil, yirmi dokuz harf kabul ettiler"
ifadesi bunu göstermektedir. Sözü insan sesinin çıktığı organların
hareketlerine göre parçalamak, bölümlere ayırmak suretiyle ses birimleri
elde etmemiz mümkündür.
Burada, bu seslerin ancak ikili, üçlü, dörtlü yada beşli birleşmeler
sayesinde söz olabileceğine dikkat edilmelidir. Ses birimlerinin kendilerine
ait herhangi bir göstergeleri yoktur. Göstergeler, sadece bunları lafızlarda
birleştirmeyle mümkün olmaktadır. O halde sadece bu lafızlar, anlamları
içerir, anlamlar taşır. el-Herriisi sözü, ses ve sözcük şeklinde iki düzeye
ayırmaktadır. Sözcükler düzeyi, seslerin unsurlarının bir araya getirilmesi ve
bizatihi kelimeler halinde birleştirilmeleriyle oluşmaktadır. Yine el-Herrasi,
ses birimlerinin de sözcüklerin de sonsuz olduğuna işaret etmektedir.
60
Suyfiti, Celalüddin Abdurrahman el-Müzhir fi ulumi'l-luga ve envaihô., (nşr.Fuad Ali
Mansfir) Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye,Beyrut 1988, I, 32-33, -37.( U.J"o Y. L....il ~ lltı.,g
~ı wı.......)'ı ~~~ .:..ts.J"o ~ b.J.J.?.-.J b~ ~ ....ı.! wl.J Jl..l:ı.J .ı:o..ı ~ LS .ı.. A.Sy w\! .:.._,...,.J
r!i .ıı.ı:ı ~
.ı..ı.J:i 'i l..i.J"o ıj.ı~.J ~b_;~,!~~
u-ll
L.;ll ~~ ı.J.4 Y..J
.:.._,...:lll.f.l.. [.;i..ı
wfo .J ~ r.sA ~ı ı..i.,g~ı b~ ~'i A..,ıl.i.S.ll wl .JI.) r!i wı....ııı.; ll.ilı.J .J.ı-ıı.J ~ı ~ b,......i
ı) J..::ı~l y. lll. t.,ı....W..; ~Lw ~.J l;.ll..ti ~1 l.f.l.. I.,.S) l..tıJI)\,ı J_,...l.l\ -.J ~ 'i .J Li.J"o
5J\;jll.,g J~l ~'il ı..i.J"oi L......i. ~ S.ı..ilj ~~ j....JS ,.,......, ıJ! ~ i.Jllj ~ Jlj t....,g ı.,.;ıSJ'll
U.S.J A..,ıt.ı.z.. .:..ı....ıs.ıı b ltı w~ .ıı.ı:ı ~'i ..ı~ .Ji:. ~ J.ı:i &.)~ _;..... JS ~lj\,ı c.J.JS:ı wl J..::ı~ı wts.J 4w
&.ı....l.; &.J~ 1~ J.sy..!...lı ~t.......~l ~.J u-ll 4WI =..ıi A..,ıt.ı.z.. l..tı.JJL-...,g l..tıJ.JI.JAJ A..,ıt.ı.z.. ~'i
u-ll ~.ı:; 4WI w~ .ı....l.,g ~ .:..WS ~ ~ lll. ~ lj\,ı l_,...;:..,g r!i W.Jlll.; Lu;J\.,g ~S$ .:..~
.;-ı..):i.ll.,g c..ı.ô:ı-ı~J ~ı .ı;si.:i
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1 219
Buradan ibarenin, ifade ve
aniatıının gereği
olarak,
çeşitli
göstergelere tahsis
edildiği anlaşılmaktadır.
Son olarak el-Kiya el-Hern1si'nin yukarıdaki açıklamalarından dile
yaklaşım konusunda şu sonuçları ç*arı11ak ınlimkündür:
1-Dil sözcüklerden
oluşmaktadır.
2- Sözcükler ayrı ses birimlerinden oluşur.
3-Dilsel sesler sonsuz ol~uğundan sözcükler de sonsuzdur.
4-Dil, sözcük ve dilsel sesler olarak iki düzeyde
bulunmaktadır.
1. 2. 7. İBN HALDUN'UN VE DİL OLGUSUNA YAKLAŞlMI
İbn Haldun dili şöyle tanımlamaktadır: "Bil ki, kabul edildiği üzere,
dil söz söyleyenin amacını anlatmasıdır. Bu anlatış, sözü aniatma amacından
doğan dilsel bir eylemdir. O halde onu yapan organda, yani dilde
yerleşikimevcut bir meleke olması gerekmektedir. O da lisandır ve her
toplumun kendi terimlerine/uzlaşmasına göre olmaktadır."
61
· Doğu ile batıdakinin dilinin farklı olmasından söz eden İbn Haldun,
bu ifadesiyle lugat ve !isan terimlerini aynı anlamda, yani konuşanın
içindekini açıklaması, maksadını ifade etmesi ve iletişimi sağlaması,
anlamında kullanmaktadır. 62 Diller, sanata benzer ve dildeki anlamları ifade
eden bir melekedir. Dilin iyi veya kötü oluşu, bu melekenin tamam ya da
eksik olmasıyla ilişkilidir.. 63
İbn Haldun yukarıda ifade edildiği üzere, lugat ile !isan kavramlarını
bazen aynı anlamda kullanırken bazen her ikisini farklı yerlerde kullanır.
Lugat ilimlerini, dil ilimlerinin bir parçası olarak kabul eder. Lugat
has(özel), !isan am (genel)dır. O, lügatı bir toplumun diğeriyle iletişim ve
bildirişim kurduğu bir araç olarak kabul eder. Ayrıca İbn Haldun Arap, Fars
gibi belli bir dilden bahsederken !isan terimini, genel anlamda dil olgusuna
işaret ettiğinde ise, lugat kavramını kullanmaktadır. "Arap lisanının
kullanılınası İslam şeiiirinden oldu. Toplumlar kendi lügatierinden uzaklaştı.
Arap lisanı onların lisanı oldu böylece o, bütün bölgelerde yerleşik lugat
61
İbn Haldun, el-Mukaddime, 546 ( ~_, ÖJ~ (fo ~\ OJ~ ~ U_;\.a.:W\ ~ ~\ wl ~~
~ ~~ JS ..,9 y._, wWll yı_, 4-l Jı-WI _,..;:.a.ı1 ..,9 >.;..;ilo A.S.J... ~ ul ~:'.ıl! ...ıı.....ı J..! ö.;\.,ı&JI
~~\.
62
63
-
-
İbn Haldun, Mukaddime, 554, ( ~~ 1:ıs_, y_;...ıi ~~ ~ ı:-~ ~ ~4--- ~\ ~~ ~
~\_J c.)Wli ~ \~_J 4......li ~ ~ a.;l,ı~\_J ÖJ~ ~Ji.:i .;ı ~
~ JS.J ~ ~..ı..'il )
İbn Haldun, Mukaddinıe, 554. ( ö_;t.,ıa.llwı......tll ~ .:ıi.Sl.. ~ :ıı ~~L,ı ~ .:ıi.Sl.. 4-lS .:.\lll\ u\
J..oo_,..
4-il...:ii.J .;llıl...ıı i"L.:i ~lA_;_,...!_, 4--JJ.J'!'.J ~\A.o.l1 (fo )
2201 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
oldu." 64 Bu ifadede lugat umumi, !isan ise hususi anlamda kullanılmıştır.
Lugat konuşanın maksadını ifadesidir, !isan her toplumun kendi uzlaşısına
göre olur.
İbn Haldun'un dili tanımından ve nıukaddimesindeki görüşlerinden
dile
ilişkin şu
tespitleri yapmak mümkündür:
1-Dil, ifade, iletişim, bildirişim aracıdır: İbn Haldun "dil konuşanın
iadesidir, anlatımıdır" derken dilin konuşmacının mülkiyetinde
ve aracılığıyla görüş, duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme aracı olarak
kullandığına işaret etmektedir. İbn Haldun dilin insancıl bir bildirişim ve
iletişim aracı olduğunu eserinin pek çok yerinde dile getirmektedir. 65
maksadını
İnsan dile, kendisi ve çevresindeki insanlar arasındaki iletişim ve
bildirişim
eylemini gerçekleştirmek, içindekini açığa vurmak için başvurur.
sözü aracılığıyla kendi içindeki düşünceleri diğerlerine
ulaştırmayı amaçlamaktadır Düşünceler de, ortaya ancak taşıyıcı olan dil
aracılığıyla çıkabilir. Dil gerçekten de insan zihnindeki fikirleri dinleyiciye
Zira
konuşan,
ulaştırır.
2-Dil, dilsel bir eylemdir: İbn Haldun'a göre dil, insa~ın diliyle
insana ait bir faaliyettir. Sözsel anlatım, sözel bildirişim
sadece sözün ve onunla ilişkin anlamların bizatihi yapısı aracılığıyla
belirlenmez, aksine o anlatım/bildirişim boyunca oluşan dile has bir eylem
gerçekleştirdiği
aracılığıyla gerçekleşir. 66
bir eylemdir: Dilsel eylem, insanın zatını anlatmaya,
kurmaya yönelik karar ve iradesinden doğan maksatlı
bir eylemdir. Yine bu faaliyet sözü ifade etme amacından ve öznel bir
karardan doğmuştur. İnsan kendini kuşatan çevre ve şartlara karşı tavrını
anlatmak için de dili kullanır. Bundan dolayı ve bu çerçeveden bakıldığında
dil, akli bir çalışmadır ve dili kullanabilme ve onunla iletişim kurabilme
gücündeki her kişinin yapacağı bir eylemdir.
3-Dil,
amaçlı
başkalarıyla iletişim
4 Dil, uzlaşılan terimlerdir: Dilin terimsel ve uzlaşmacı özelliği,
,. dillerin farklılığını ve bir toplumdan diğerine olan değişmesini açıklamaya
yardımcı olmaktadır. İbn Haldun bu belirginleşmeyi, bir toplumla diğeri
arasındaki terimierin anlaşmazlığına bağlamaktadır. İbn Haldun'un
64
65
66
İbn Haldun, Mukaddime, 379. ( ~.J ı.,.ı.;a.ll ~u..J F'i' _;.ila.J. u.- c,n'_;a.ll wt....lll Jl...oal...ıl .;L...o
~ ~ ıa.ı ..ıı.ı:ı ~.; .;:... f'+'t....l c.n'_;a.lı uı.....ı.ıı .;ı......J ~.J .;....:...'lı ~ ~ ~~.J ı+"1i..l ~"""'~'·
f'+'.I.A.J ~.;ı...:...\ )
İbn Haldun, Mukaddime, 550 (~ U.o ~W ÖJU! 4-. eJS:WI ..ı...i,ı)
İbn Haldun, Mukaddime, 562, (~
~ ~t...J A.il. if' l...ll ); Mukaddime, 546, ( ..ıl.l:i.J
ı;u
Jai ö.;ı.,ı...ll)
F
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... /221
Mukadime de dilin, zimnl bir
ıstılah/uzlaşma olduğunu
ifade etmektedir. 67
İbn Haldun'a göre dil, önceki yüzyıllardan elde edilir, kaynaklanır. O,
istidlal gücümüzün ulaşamayacağı uzak bi-r zamanda ve kaynağı direkt
anlayış alanımızın dışında saklı zimni terimselliğe /uzlaşmaya dayanan
kültürel bir üründür. Bu anlamıyla . diliı1 nesilden nesle aktarılan bu
melekenin toplumsal yönü bulunmaktadır. 68
5- Dil, Usani/dilsel bir melekedir: Dil, lisanda yerleşik ve sanatlara
benzeyen bir meleke(yetenek/yeti)dir. Kişinin kendini iyi veya noksan ifade
etmesi, bu yeteneğin eksik veya tamam oluşuna göre belirlenmektedir. Bu
yetenek tam olunca mütekellim dinleyene meramını anlatabilecektir.
Böylece dil, konuşan için iletişim, bildirişim ve anlatım aracı olmaktadır. 69
"Lisani meleke" kavramı İbn Haldun'un geliştirdiği bir kavramdır. Ona göre,
dil insanda kaimdir zira sadece insan bu lisani melekeye sahiptir. Günümüz
dilbilimcilerinden Chomsky'nin "dil kendisinde içkin olan yaratıcı yanıyla
benzersiz bir insan özelliğidir" 70 ifadesiyle İbn Haldun'un bu yaklaşırnma
katıldığı görülmektedir.
1. 2. 8. CAHIZ'IN DİL OLGUSUNA YAKLAŞlMI
Hicri II. asır ile III: asrın ilk yarısı arasında yaşayan ve Arap
önemli edebiyatçılarından biri olan Ebu Osman Amr b. Bahr b.
Mahbiib el-Cahız(255/775) dil ve dilbilim konularına dair görüşlerini
eserlerin de açıklamıştır. O dili "toplumun konuştuğu, düzenli ve belirli
kuralları olan ifadeler ya da cümleler şeklinde birleşen lafızlar" olarak
tanımlar. Dil, Allah'ın yarattığı, kuvvet, ilham ve öğrenme kabiliyeti verdiği
kimsel erden, insanlar eline geçen bir emanettir." Allah insanlara dili ilham
etmiş ve onlara emanet olarak vermiştir. 71
Edebiyatının
İnsanın dilinin hayvanlarınkinden farklı olduğunu ifade eden Cilhız'ın
yaklaşımı, doğal
dilbilimdeki
67
68
dillerin sadece insanda bulunduğunu kabul eden modern
Fizyolojik ve söyleyiş sesbiliminde,
görüşlerle örtüşmüştür.
İbn Haldun, Mukaddime, 548
İbn Haldun Mukaddime, 554. ( ~ ~ ~ ÖJ~_,.. 4.ı.;o.ll J.ll1ı ~ ..::..ı.s u,ı:ı. ..,..;oJı (.)o~
~ .:.\J_;kll JL.oa;i..l ~ ~ L.s i"".ı....tl. (.p i""~ ~.J i'+il,ı.b~ ~ ~~.J ~ J,\i
JS U.O.J 4..1ö.J JS ~ J.ı+i,ı .:lll lll"+"' ı..... Ji J.ı 'i ~ , ı.!l.ll :ıs 4-iiJ,ı! U. .~Li ..,...SI jill ~ ~ 'i_,\ ~ lf+jı....
.:.li.lll .J ~1 .:.~ı :ıs.. i""~l.s UJ.S,ı .J U.....! ...ı U.....J 4.s.l.. ı.!lJj ~ _;ı JA ~I.J , ~
JR. ~ JR. u.- )
J
69
İbn Haldun Mukaddime, 554. ( :i...ıı.,..J.l ul..Jli .,e .:.W.. ı/- :ıı ~~ı ••: • ı:.W..lf.JS .:.li.llı ui
.laUM ..,...s_;.~ t.l:il\ ~~ .::.ıı....... ı:ı\.i Lf.'ı-&.i-_,i ~ ·l"ı...:; ~ U....ı_,....i.J l.fiJ~.J "'"ı....Ji c_p
.J öJ_,..,w "'ı....Ji c_p ~ .):!ıiLlJ ÖJ_;kll ~ FJI ~ Jl,oJI ~ ~ ~ J,ı1o,ı ı~ lll ~ ö~l...ı
~L..Jl oJ_,....&... ;; J~!
70
71
u.- .t;li.ll
Noam Chomsky, Dil ve Zihin, (çev. Ahmet Kocaman) Ayraç yay. Ankara 2001, s. 154.
Cahız, el-Hayevfın, (tah. M. Harun) Bayrut trs., I, 348.
2221 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
insanın boğaz yapısının ve ses tellerinin diğer canlılarda bulunmadığına
dikkat çekilmektedir. 72 Seslerin çıktığı yerleri mahreçler olarak tanımlayan
ve sesbirimleri bu açıdan sınıftandıran Cahız, "hayvanlar insanlar gibi
harflerin mahreçlerine sahip olsaydı, onlar da konuşabilirdi".demektedir. 73
Yine günümüz söyleyiş sebilimde yer alan kısa ve kapalı ünlüler, ünlü
kayması,
ünlü, ünsüz uyumu, seslerdeki değişmeler, benzeşmeler,
kaynaşmalar ve ses yitimi gibi kimi sesbilim konuları Cahız ve diğer
dilcilerin ele aldıkları konular arasındadır. Cahız bütün dillerdeki seslerin
aynı olmadığını, bir dilde bulunan sesin diğerin olmayabileceğini, örneğin
Rumlarda
dad/u-'ı, İranlılarda peltek se/<!ı, Süryanilerde peltek ze/~
olmadığını ifade etıniştir. Dudak seslerinin en kolay sesler olduğunu ve bu
sesleri ve bunlardan kurulu sözcüklerin dudaklardan çıktığını ifade eden
Cahız, bu sebeple çocukların ilk önce "baba" ve "maına" gibi dudakla ilgili
sözcükleri çıkardığını belirtir. Ayrıca o, gerek çocuk ve gerekse yetişkinlerde
seslerin, harflerin çıkışında ağzın fizyolojik yapısının etkili olduğunu
belirtir. 75 Ünlü/ünsüz uyumu konusunda ise birtakım seslerini ve seslemlerin
diğerleriyle uyuşmadığını, ( u_,_?.Jı )ü:i), çıkış yerleri birbirine uzak harflerin
uyumlu olduğunu açıklar ve cim/[harfinin, zı/~ ile, kaf/J harfinin tı/.l::ı ve
gaynle harfiyle hiçbir zaman yan yana gelmediğinin örneğini verir. 76
Cahız'ın bu ifadelerinden şu sonuçları çıkarabiliriz:
74
1-Dil, Allah' ın insana balışettiği bir eınanettir.
2-İnsan dili, diğer varlıkların dilinden farklıdır.
3- İnsanın konuşma aygıtı fizyolojik olarak diğer canlılardan farklıdır.
4-Her dilde ortak sesler
bulunur.
olduğu
5-Sesbirimlerden sözcükler
gibi, sadece o dile ait sesler de
oluşturulurken,
sesler birbiriyle uyumlu
olmalıdır.
2. BATILIDİLBİLİMCİLERİNDİL OLGUSUNA YAKLAŞlMLARI
Batıda
dil çalışmaları, modern anlamda olmasa da Yunan ve Roma
başlamıştır. Ortaçağda Latince eksenli çalışmalar yapılmış,
ardından XVII ve XVIII. Yüzyıllarda dilbilim çalışınaları hızlı
dönemleriyle
Rönesansın
72
73
74
75
76
Fizyolojik ve Söyleyiş sesbilim hakkında bkz.
Ankara 1990, II, 1-27.
Cahız, el-Beyan ve't-Tebyfn,(nşr.. M. Harun)
Hayav{ın, (nşr. M. Harun) Bayrut trs., V, 287 ..
Cahız, el-Beyan, I, 34.
Cahız, el-Beyan, I, 62.
Cahız, el-Beyan, I, 62
Doğan
Mısır
Aksan, Her Yönüyle Dil, TDK,
1975, I, 34, 62,65;
a. m. el-
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1223
bir ivme kazanmıştır. Ancak XIX. yüzyıldan itibaren dilbilim Saussure ile
birlikte, dilbilim çalışmalarıyla daha bilimsel bir şekle bürünmüştür. Bu
başlık altında Saussure' den başlayarak bazı batılı dilbilimcilerin dile
yaklaşıınlarını, ayrıntılara girmeden ına<jdeldhalinde aktaracağız.
2. 1. FERDİNAND DE SAUSSURE'E GÖRE DİL OLGUSU VE
BUNA YAKLAŞIMI
Ünlü dilbilimci ve diliblliın çalışınalarına yeni bir yaklaşım getiren
Ferdinand de Saussure'tin dil olgusuna yaklaşımlarını dilbilim hakkında
verdiği ders notlarından çıkarınaktayız. Burada kendi ifadelerini aktarmak
yerine maddeler halinde dil olgusuna ilişkin temel tespitleri aktarmakla
yetineliın:
1- Dil, göstergeler
sisteıni/dizgesidir.
77
2- Dil, anlam için konular sözcüklerdir. 78
3-Dil, birimleri, kendi
aralarında farklıdır.
79
4- Dil, bir sözleşme, bir uzlaşınadır 80
5- Dil, toplumsal bir kurum, toplumsal bir olgudur. 81
6- Dil,
kavramları
belirtilen bir göstergeler dizgesi dir. 82
2. 2. LEONİD BLOMFİELD'İN DİL OLGUSUNA YAKLAŞIMI
Gerçek anlamda ilk yapısal sözdiziın modelini gördüğümüz,
Dilbilimci L. Bloınfield'in dil tanıını şöyledir: "İnsanın belirli bir
güç çerçevesinde telaffuz ettiği sesle, yani söz, bir insan topluluğundan
diğerine değişmektedir. İnsanlar çeşitli diller konuşurlar. Her çocuk belirli
bir toplum içinde yetişir. Konuştuğu sözsel gelenekleri, konuşma ve cevap
verıneyi hayatının ilk yıllarında bu toplum içinde kazanır.
Amerikalı
83
Bloınfield'e
"sözle
77
78
79
80
81
82
83
göre dil, bir işaretler sistemi olduğu için konuşma da
signaling" demektir. Her işaret sisteminde
işaretleıne/linguistic
Sausure, Genel Dilbilim Dersleri, (çev. Berke Vardar), Birey-Toplum Yay., Ankara
1985, s. 70
Sausure, Genel Dilbilim, 70.
Sausure, Genel Dilbilim, 130-131.
Sauusure, Genel Dilbilim, 13
Sausure, Genel Dilbilim, 8, 18.
Sausure, Genel Dilbilim, 18.
Leonard Bloomfıeld, Introduction to The Science of Language, Londra 1935, s. 29.
2241 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
olduğu gibi dilde de anlamlı ve anlamsız ögeler vardır. Örneğin, işaret
bayrakları sistemindeki türlü renklerdeki bez parçalarının, kullanıldıkları
sistemin dışında kendilerine özgü anlamları yoktur. Onlara anlam kazandıran
sistemdir. Böylece dilde bulunan seslerin, sistemden bağımsız bir anlamları
olamaz. Dildeki birçok öge tek olarak ele alınırsa anlamlarını kaybeder.
Örneğin "kar" kelimesinin k -a-r sesleri ayrı ayrı ele alınınca, anlamını
kaybeder. Bu sesler tek başına bir anlam ifade etmez. Buna göre, dil
işaretlerinin en küçük ve anlamsız bölücüğüne "fonem
/phoneme" adı
verilir. 84
Blomfıeldin
yaklaşımını şu
dile
noktalarda toplayabiliriz:
1-Dil,
konuşanın şekillendirdiği
2-Dil,
kazanılan
bir sözsel tavır/adettir.
insani bir özelliktir
3-Dil, bir toplumdan
diğerine deği~ir.
4-Dil, seslerdir/seslerden
oluşan
bir sistemdir.
2. 3. ANDRE MARTİNET'İN DİL OLGUSUNA YAKLAŞlMI
A. Martinefe göre dil, insan deneyiminin topluluktan topluluğa
biçimlerde anlamsal bir içerikle sessel bir anlatım kapsayan
birimlerinin, başka bir deyişle, anlambirimlere ayrıştırılmasını sağlayan bir
bildirişim aracıdır. Bu sessel anlatım da her dilde belli sayıda bulunan ve öz
nitelikleriyle karşılıklı bağıntıları da bir dilden öbürüne değişen ayıncı ve
85
ardaşık birimler, başka bir deyişle sesbirimler biçiminde eklemlenir."
değişen
Martinet, dilin temel vazifesinin dilin mensup olduğu toplum
çerçevesinde bildirişim olduğunu ifade etmektedir. Aralarındaki farklılığa ve
uyuşmazlığa rağmen, diller temel olarak bu görevi yerine getirir. Dil, insana
çevresindeki bireylerle iletişim, bildirişim kurmasını sağlayan insana özgü
bir araçtır. Martİnet dilin iletişim, bildirişim yönüne dikkat çekmekte ve
şöyle demektedir: "Bir dilin araç ya da gereç olarak nitelendirilmesi çok
yerindedir ve dikkati, bir dili diğer bir çok kurumdan ayıran özelliğe dikkat
çeker. Bir dille özdeşleşen bu aracın başlıca işlevi bildirişim işlevidir." 86
Bildiriş
görevi, dilin unsurlarına uygundur. Bildirişim dilin birimleri
Bu birim ya da dilsel unsurların bireyler arasındaki
aracılığıyla gerçekleşir.
84
85
86
Bloomfield, lntroduction, 158-280. A. Dilaçar, Dil, Diller ve Dilcilik, TDK. Ankara
.
1968, s. 222.
Andre Martinet, işlevsel Genel Dilbilim, (çev. Berke Vardar) Birey ve Toplum
yayınları, Ankara 1985, s. 13.
Martinet, işlevsel Genel Dilbilim, 5.
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... i 225
iletişimi, bildirişimi sağlayan temel görevi vardır. Martinet, dilin tanımında
genellikle dilsel düşüncelerin üzerine kurduğu çift ekiemiilik kavramını
kullanır. Dil yetisi insani bir özelliktir ve diğer iletişim, bildiriş
sistemlerinden farklıdır. İnsan dilindeki • göstergeler sesli dir. İnsanın
dilyetisinin ayıncı özelliği sesli olmasrdır. İnsan dilinin birinci eklemliliği,
aktarılacak her deneyim olgusunun, başkalarına bildirilmek istenen her
gereksinimin her biri sesli bir biçim ve bir anlamla yüklü birimler dizilişi
olarak çözümlenmesini sağlayan eklemliliktir. Birinci eklemlik belirli bir
dilsel topluluğun tüm üyelerince paylaşılan ortak deneyimlerin düzenlenmiş
biçimidir. Birinci eklemlilik J:)irirnlerinin her biri, bir anlamla sesli (ya da
sessel) bir biçim sunar. Anlamı olan daha küçük ardaşık birimlere
bölünemez. "Benim başım ağrıyor" sözeesinde ki ben, baş, ağırmak gibi
anlam taşıyan bölümlerine dilsel gösterge adı verilir. Her dilsel gösterge,
anlam ya da değeri olan baş, ağrı, ağrımak gibi bir gösterilenle baş, ağrı,
ağrımak gibi bir gösteren içerir. Gösterge, gösterileni belirtmek için
kullanılır. Birinci eklemliğin gösterilen ve gösterenle birlikte sunduğu
birimler, göstergelerdir. Göstergeler için anlambirim 1 biçimbirim 1
morfem 1 kelime 1 sözcük terimleri kullanılır. Her gösterge gibi anlambirim
de iki yönlü bir birimdir. Gösteren ve gösterilen yönü. Ancak anlambirim her
zaman sözcükle/kelime ile aynı anlama gelmez. "Çalışıyoruz" şeklindeki
tek sözcükte "çalışmak" ve "uz" şeklinde iki anlambirim vardır.
Anlambirimlerin sayısı kuramsal olarak sonsuzdur. Çünkü bir
sözcenin/kelamın içerebileceği ardaşık anlambirimlerinin sayısı yoktur.
Gerçekte bir dildeki anlambirimlerin oluşturduğu dizelge açık bir dizelgedir.
Sesbirimler/fonem' /harflerin oluşturduğu dizge, kapalı bir
dizelgedir. Anlambirimin sessel biçimde ortaya konulan gösteren yönündeki
birimlere sesbirim denir. (sesbirim/fonem) Sesbirimler ayıncı birimlerdir. 87
Konuşma, yapısal
birimlerden, yani anlam ve sesi içeren birimlerden,
monemlerden oluşur. Bunlar, insan tecrübesinin tümünün çeşitliğine uygun
değişik birimler halinde gerçekleşecektir. İkinci
ekiemiilik de, aynı
birimlerin bizzat içinde gerçekleşir ve ses birimlerinden fonemierden oluşur
ki bunların sayısı da her dilde sınırlıdır.
Dilin çift eklemliği ses düzeyindeki(alt düzey) sınırlı sayıdaki
birimler/fonemiharfler sözcük düzeyinde(üst düzey) sonsuz sayıda birim
yaratabilme özelliğidir. Bir dildeki sınırlı sayıdaki sesle binlerce sözcük
üretilir. Ayıncı özelliği olan fonemlerin/sesbirimlerinin tek başlarına anlam
ifade etmemelerine karşın, üst düzeydeki, sözcükleri birbirinden ayırmaya
yararlar. Mesela "y" ve "r" ile "k" ve "m" fonemleri "yara" ve "kama"
sözcüklerini birbirinden ayırt etmeye yarar. (arap dilcileri sonlu sayıdaki
87
Martinet, İşievsel Genel Dilbilim, 7-12.
226 1 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
sesbirimlerini yirmisekiz harf olarak belirlemiş ve bunlardan büyük ve küçük
· iştikak yöntemi ile binlerce anlamlı birimin oluşturulabileceğini
belirtmişlerdir.
Martİnet'in yaklaşımını şöyle maddeleştirmek
1-Dil,
mümkündür:
bildirişim aracıdır.
2-Dil, ses ve yapı, anlam
eklemliğini barındırır.
3-Dil, seslerinin /sesbirimler/fonemler
4-Dil, bir toplumdan
düğerine değişen
sayısı sınırlıdır.
bir olgudur.
2. 4. NOAM CHOMSKY' NİN DİL OLGUSUNA YAKLAŞIMI
Amerikalı dilbilimci N. Chomsky, o güne kadar dilbilimde yerleşik
olan yapısalcılık kuramından öte üretici/ gelişimsel dilbilgisi kuramıyla,
dilbilim alanında yeni bir akım başlatır. Ona göre, "Belli bir dili bilen insan,
o sonsuz, olası derin yapılar kümesini üreten(yani tanımlayan), o derin
yapıları
yüzey yapılada eşleştirip bu soyut nesnelerin anlam
yorumlamalarıyla ve sesçil yorumlamalarını belirleyen bir dilbilgisine de
egemendir demektir." 88 Bunu dil yeteriiliği/dil yeteneği/edinç/compotence
diye adlandırınz. Edinç terimi, ülküsel bir konuşanın-dinleyenin, seslerle
anlamları, her bakımdan, konuştuğu dilin kurallarına uygun biçimde
bir leştirebilme yeteneğini anlatır. 89
Chomsky konuşma olgusunda, dilde cümleler üretme ve anlama
gücünü dil yeteneği ve dil yeterliliği terimiyle adlandırır. Dil edimini
cümleler üretme ve anlama gücü olarak çevirmemiz mümkündür. Yani ifade
edilmesi istenen anlamsal yorumlamayı içeren sesler üretme kudreti de
denebilir. Dil edimi dil edinci sayesinde olabilmektedir.
Chomsky'nin bütün çabasını, dil edincinde bulunan bu kurallar
dizgesine yönlendirmesi dikkat çekicidir. Bu dizge, insanın dili konuşmasını
ve cümleyi anlamasını sağlar. Bu kurallar
dilin yapısı ve mevcut
gerçekliğidir Zira bunlar, dilin anlam ve ses varlığı arasını birbirine bağlar.
Chosmky'nin kuramı, dili konuşandaki dil edinci, dil yeteneği
konusunda odaklaşan en yaygın ve en yeni bir dilbilim kuramıdır. Chomsky,
dilbilim araştırmalarının konusunu belirmede, dikkati temel bir faraziye
üzerine çekmektedir. Belli bir toplumda yetişen her insan bu çevrenin dilini
kazanır. Her anı belirli kurallara uyarak bu dille ifade edebilir. O her zaman
88
89
Noam Chomsky, Dil ve Zihin, (çev. Ahmet Kocaman), Ayraç Yay. Ankara 2001, s. 53.
Noam Chomsky, Aspects of the the01y of Syntax, Cambridge Mass, 1965, s. 12.
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1227
bu dile ait doğrudan sonsuz sayıda cümleler kurmaya ve daha önceden
bunlar hakkında bilgisi olmasa, bunları hiç duymamış olsa da bunları
anlamaya kadirdir.
Dilin biçimsel yönüne de dikkat çeken Chomsky bu konuda şunları
ifade eder: "Dil, cümleler topluluğudiır. Jier cümle sessel bir biçim, onunla
birlikte aynı anlamsal yorum ve ses ile anlam arasındaki uyumu açıklayan
dizelgeler, dilin kurallarını içerir. Eldeki bütün kanıtlar, dili edinme ve
kullanma yeteneğinin türe özgü bir insan yeteneği olduğunu, insan dilin
doğasını belirleyen ve köklerj insan zihnini kendine özgü yapısında bulunan
çok derin ve sınırlayıcı ilkeler olduğunu destekler niteliktedir. 90
Chomsky'nin dile yaklaşımını
1-Dil insana has,
kazanılan
şu şekilde maddeleştirebiliriz
bir özelliktir. 91
2-Evrensel dilbilgisi, özel dilbilgisinden daha derin bir kavramdır. 92
3- Bir dilin dilbilgisi, derin ve yüzey yapıyı içerir ayrıca bunlar
bunu da sonsuz bir derin ve yüzey
alanında yapan bir kurallar dizgesi bulunur. 93
arasında dönüşüm bağıntısını tanımlayan,
yapı
4- Dili bilen, dilin kurallar dizgesini
cümleler üretebilir. 94
içselleştirir
ve bu yolla
bilmediği
sayısız
5-Dil, sonsuz,
sınırsız
cümleler topluluğudur
6-Dil, lisani bir yetenektir.
7-Dil, anlamlar taşıyan seslerdir.
Müslüman ve Batılıların dil konusundaki yaklaşımlarını bu şekilde
aktardıktan sonra aralarındaki ortak noktaları tablo halinde sunmak yerinde
olacaktır.
MÜSLÜMAN ALİMLER İLE BATILI DİLBİLİMCİLERİNİN DİLE
YAKLAŞlMlNDAKi ORTAK NOKTALAR
İslam alimlerinin ve batılı dilcilerin dil olgusuna yaklaşımiarına dair
aktardıklarımızdan
sonra, bunları mukayese etmek, aralarındaki ortak
noktalara işeret etmek yerinde olacaktır. Ayrıntılara girmeyecek ve bunu bir
tablo halinde sunacağız
90
91
92
93
94
Chomsky,
Chomsky,
Chomsky,
Chomsky,
Chomsky,
Dil ve Zilıin,
Dil ve Zilıin,
Dil ve Zilıin,
Dil ve Zilıin,
Dil ve Zihin,
154.
28
48-49.
35-36
47.
2281 Yrd. Doç. Dr. Yakup CİVELEK
DİLE YAKLAŞlMLAR
MÜSLÜMAN ALİMLER
BATILI
DİLBİLİMCİLER
1- Dil, seslerden oluşur
2-Dil, sözcüklerden oluşur
3-Sözcükler,ayrı sesbirimlerinden
(fonem) oluşur
4- Sözcükler anlamlar içerir. 1 Dil,
bir anlam için konulan sözcüklerdir
5-Sesler sonsuz, sınırsız olduğundan
sözcükler de sonsuz ve sınırsızdır
6- Dil iki düzeyde/aşamada
oluşmaktadır: Sözcükler 1 Yapı ve
ses düzeyi/aşaması
7-Dil İstılahidir (uzlaşmayla
oluşmuştur)
8-Dil, bir toplumdan
diğerine
değişir, farklılaşır
9- Dil, bir
iletişim
ve
bildirişim
İbn Cinni, İbn Hazm
Blomfield
el-Kiya el-Herrasi
Martİnet
el-Kiya el-Herrasi, İbn Hazm Martinet
İbnu'l-Hacib
de Saussure
el-Kiya el-Herrasi
Chomsky, Martinet
el-Kiya el-Herrasi
Martinet
el-Hafad, İbnu'l-Hiicib, İbn
Haldun
İbn Cinnl, İbn Haldun, İbn
Haz m
İbn Cinnl, İbn Haldun
de Saussure
İbn Haldun, Cilhız
Chomsky
İbn Haldun
Blomfield, Chomsky
Blomfiled, Martinet
Martin et
aracıdır
10- Dil, dilsel bir yetenektir
/melekedir/ dil yetisidir
ll- Dil, kazanılan insani bir
özelliktir.
Müslüman alimler ile batılı dilcilerin dile yaklaşımlarını, ortak
bu şekilde aktardıktan sonra, Bu yaklaşımları içeren bir dil tanımı
yapmak uygun olacaktır: "Dil, duygu, düşünce ve İstekierin başkasına
aktarılmasına yardımcı olan, seslerden oluşan ve
toplumdan topluma
değişen, belirli amaçları bulunan, insana has, kazanarak elde edilen bir
özelliktir."
noktaları
SONUÇ
Araplar İslam'ın
gelişinden yaklaşık iki asır sonra dilbilim
Bu çalışınalar ilk planda dini gayelerle yapılmıştır.
Ancak daha sonra modern dilbilim anlayışına uygun, dili dil için ve dil
içinde amacına yönelik çalışınalar başlamıştır. Araplar dışındaki toplumların
İslaın'a girişi ve Arapça'nın bu toplumlar için önem kazanması Araplar
dışındaki müslümanların da dil araştırmalarına yönelmelerine yol açmıştır.
Bu nedenle, Arap dili üzerinde yapılan çalışmaların tümünü Araplara ınal
etmek hatalı bir düşüncedir. Farklı ilmi disipliniere mensup İslam bilginleri
dil üzerinde yoğun araştırınalar-incelemeler yapmıştır.
çalışınalarına başlamıştır.
İslam alimleri Arap dilini, gramer çalışmaları yanı sıra, sesbiliın,
sözlükbilim, sözcükbilim, anlambilim gibi modern dilbilimin bütün alt bilim
uygun bir biçimde incelemişler ve zengin bir miras bırakmışlardır.
Ancak günümüzde batıda ve doğuda yapılan dilbilim araştırmalarında bu
mirastan yeterince faydalanıldığını söylemek kolay değildir. İslam
daliarına
VII.-XI. Yüzyıl İslam Dünyasında .... 1229
dünyasındaki
hicri II-VII. miladi YIL-XI yüzyıllar arasıdaki dilbilim
modern dilbilim araştırmalarına yeni katkılar yapması, yeni
açılımlar sağlaması mümkündür. Müslüman alimler temel dilbilim
konularını, problemlerini bilimsel bir hassasiyetle incelemiştir. incelediğimiz
kadarıyla izledikleri metot ve ulaştıkları sonuçlar günümüzdeki bilimsel
yöntem ve sonuçların uzağında değildir.
çalışınalarınm,
Klasik dönem İslam dünyasındaki, el-Hafaci, İbnu'l-Hacib, İbn Cinnl,
el-Kiya el-Herrasi, Farabl, İbn Haldun gibi dilci, fakih, filozof, sosyolog,
farklı branştaki ilim adamları,,dil olgusunu ele alarak, dili tanımlamış ve dil
ile ilgili unsurları açıklı;ımışüirdır. Bu alimlerin, yüzlerce yıl önce ortaya
koydukları
yaklaşımlar
gunumuz dilbiliminin ulaştığı
sonuçlara
benzemektedir. Bu alimierin dil ve dil olgusunun tanımlanmasma ilişkin
yaklaşımları ile modern dilbilimin öncüleri kabul edilen F. De Saussure, L.
Bloomfıeld, A. Martinet, N. Chomsky gibi Batılı modern dilbilimcilerin
yaklaşımları arasında ortak noktalar bulunmaktadır.
Günümüzdeki gibi, klasik dönem İslam dünyasında dilbilim alanında
kavram ve terimierin henüz yerleşmedİğİ görülmektedir. Lugat,
!isan, kelam, kavl, lafız, nutk gibi bir takım kavramlar-terimler net olarak
açıklanmamıştır.
Bu da o döneme ait metinlerin kolayca aniaşılmasını
önlemektedir. Bu alandaki çalışmalar arttıkça bu zorluk ortadan kalkacaktır.
kullanılan
YIL-XL dönemde yaşayan İslam alimlerinin dil olgusuna dair
günümüzdekilere benzer yaklaşımlar ortaya koymaları, o dönem
bilginlerinin çağiarına göre hayli yüksek ve ileri düzeyde olduklarını
göstermektedir. Bizce, İslam bilginlerinin o dönemde dilbilimin sesbilim,
sözcükbilim ve sözlükbilim gibi alanlarındaki çalışmalarının araştırılarak
ortaya konması, bunların göz ardı edilmemesi ve faydalanılması
gerekmektedir.
Download