psikiyatrik açıdan androlojide cinsel fonksiyon

advertisement
Androlojide Psikiyatrik Açıdan Cinsel İşlev
Bozukluklarının Yeri
Prof. Dr. Ali Bozkurt
1. Giriş:
Cinselliğin yaşanması, bireyin yaşam biçimi, içinde yaşadığı zaman, yer ve
anlayış kalıplarıyla yakın ilişki içindedir. Cinsel işlev bozukluğu ise, cinsel istekte
azalma, uyarılma eksikliği, ejakülasyon-orgazm sorunları ile buna bağlı olarak cinsel
ilişki kurmada ortaya çıkan, biyolojik ve psikolojik kaynaklı güçlükleri kapsamaktadır.
Bozukluk bir alanla sınırlı olabileceği gibi daha karmaşık bir görünüm içinde de ortaya
çıkabilmektedir.
Cinsel işlev bozukluklarının, medikal ve psikolojik bozukluklarla karakterize
tablolar olduğu kabul edilmektedir. Değerlendirme sırasında organik ve psikolojik
faktörler tek tek ele alınsa da bunların etkileşim içinde oldukları gözden uzak
tutulmamalı, tanı aşamasında, tabloya psikolojik ve organik faktörlerin katkısını
belirlenmelidir. Yapılan çalışmalarda organik kökenli olduğu düşünülen çeşitli
patolojilerin psikojen gruplara benzer psikopatolojiler sergilediği dikkati çekmektedir.
Özellikle hormonal patolojiler psikojenlere benzer özelliklere sahiptir. Bu nedenle
hekimin, psikolojik faktörlerin yanı sıra cinsel işlevin biyolojik yönlerine ilişkin temel
bilgilere sahip olması, hastalıkların, ilaçların ve cerrahi girişimlerin etkilerini bilmesi,
hastayı değerlendirmesini kolaylaştıracaktır. Organik kaynaklı cinsel işlev bozukluğu
gösteren olguların da psikolojik yönden değerlendirilmesi ve bu grupta yer alan, tıbbi
ya da cerrahi tedaviler görecek olan hastaların, tedavi sonrasındaki cinsel uyumunun
düzenlenmesi önem taşımaktadır. Öte yandan minimal düzeydeki organik bozukluk,
üstüne eklenen psikolojik faktörlerle cinsel işlev bozukluğuna yol açabilmektedir.
Diğer yönden de psikolojik sorunların da bulunduğu organik kaynaklı cinsel işlev
bozukluklarında organik faktörlerin tedavisi yeterli olmamaktadır. Özellikle son
yıllarda önemli gelişmeler gösteren cerrahi tedavilere psikoterapötik yaklaşımların
eklenmesiyle sonuçlar daha başarılı hale gelmiştir.
2. Sınıflandırma:
Cinsel işlev bozukluklarında sınıflandırma çeşitli şekillerde yapılmaktadır.
Fonksiyonel açıdan sınıflandırma, DSM-IV-TR (APA, 2000) de şöyle yer almaktadır:
Cinsel istek bozuklukları: Bu grupta, cinsel istekte azalma (hipoaktif cinsel
istek) bozukluğu, cinsellikten tiksinme bozukluğu yer almaktadır.
Cinsel
uyarılma
bozuklukları:
Burada,
kadınlarda
cinsel
uyarılmaya,
erkeklerde ise ereksiyona ait bozukluklar bulunmaktadır.
Orgazm bozuklukları: Kadınlarda ve erkeklerde orgazm bozukluğu ile
erkeklerde prematür ejakülasyon yer almaktadır.
Cinsel ilişki sırasında ağrı bozuklukları: Kadınlarda ve erkeklerde disparoni ve
kadınlarda vajinismus bu grupta yer alan bozukluklardır.
Madde kullanımının yol açtığı cinsel işlev bozukluğu: Bu grupta madde
kullanımı ile ortaya çıkan ve yukarıda tanımlanan gruplardaki işlev bozuklukları
tanımlanmaktadır.
Başka yerde yer almayan cinsel işlev bozuklukları:Bu grupta yukarıda
belirtilen bozuklukların dışında yer alan cinsel işlev bozuklukları bulunmaktadır.
Cinsel sorunların ele alınışında iki önemli ayrımdan daha söz edilebilir.
Bunlardan birisi, bozukluğun primer ya da sekonder olarak ortaya çıkmasıdır. Cinsel
aktivitenin başlangıcından itibaren süren sorunlar primer, yeterli bir cinsel işlev
döneminin ardından gelişen sorunlar sekonder olarak adlandırılmaktadır (Hawton,
1989).
Bir diğer ayrım ise sorunun total ya da durumsal olması göz önüne alınarak
yapılmaktadır. Total cinsel işlev bozukluklarında sorun tüm cinsel yaşantıları kapsar.
Durumsal (selektif) bozukluklarda ise sorun yalnızca belli bir durumla ilişkilidir.
3. Tanı:
Cinsel işlev bozukluklarının psikolojik değerlendirilmesinde üzerinde durulması
gereken noktalar şunlardır:
a. Hastanın yakınmalarının bir cinsel işlev bozukluğu olup olmadığına karar
verilmelidir. Sağlıklı birisi gerçekçi olmayan beklentiler ya da bilgisizlik nedeniyle
sorunlar yaşayabilir. Bu nedenle, hastada gerçek anlamda bir cinsel işlev bozukluğu
olup olmadığını değerlendirmesi gerekmektedir. Yaşlı hastalarda beklentinin yüksek
olduğu durumlarda, normal fizyolojik değişiklik patolojik olarak algılanabilmektedir. Bu
anlamda terapist aynı zamanda cinsel eğitim verici röl üstlenmelidir. Yaşlılıkta olan
değişmeler ile ilgili çok sayıda çalışma vardır. Erkeklerde genel olarak cinsel
aktivitede yaşla birlikte yavaş yavaş azalma dikkati çeker. Kadınlarda ise daha çok
ani değişiklikler olmaktadır. 66-71 yaş arası bir grup yaşlıda yapılan bir çalışmada
kadınların %50’inde isteksizlik bildirilirken bu oran erkeklerde sadece %10’dur.
Toplumun yaşlı cinselliği ile ilgili doğruları ve öğretisi önemli bir faktördür. Bazı
olgularda ise değişen reprodüktif hormonlar ana neden olabilir. Ancak, değişen
fizyoloji, mutlaka algılanan cinselliğin bozulması anlamına gelmemektedir. Yaşlıda
partnerle
yakınlıkta
artış
bazen
cinselliğin
farklı
bir
boyutta
yaşanmasını
sağlayabilmektedir. Bu alanda en önemli sorun beklenti kaygısının cinselliği olumsuz
etkilemesidir. Ayrıca sorun olduğunda yardım arama azalmakta zaten yaşlı
olduklarını düşünmektedirler.
b. İletişim: Görüşmede hekim ile hasta arasında ortak bir dil oluşturulmalıdır.
Bu açıdan hekim deneyimli olmalı, hastanın kullanabileceği farklı kelime ve deyim
dağarcığından haberdar olmalı terapi sırasında iletişim için en uygun dili
oluşturmalıdır. Çoğunlukla tıbbi dili hastaya öğretmek daha yararlı olmakla beraber
bazen iletişimi sürdürebilmek için hastanın dilini de kullanmalıdır. Görüşme sırasında
bu alana özen gösterildiğinde süreç içinde iletişim geliştirilebilmektedir.
c. Genel hastalık (ameliyat, akut ve kronik hastalıklar, kısa ya da uzun süreli
ilaç kullanımı gibi) ve yaşam öyküsü yanında cinsel gelişim ve cinsel deneyim
üzerinde durulmalıdır. Diabetes mellitus, multipl skleroz, medulla spinalis lezyonları
parkinson hastalıklarında cinsel işlev bozukluğu tabloya eşlik edebilir.
d.
Ayırıcı
tanıda
organik
ve
psikolojik
faktörlerin
tabloya
katkısı
değerlendirilmeli, belirtilerin başka bir hastalığa sekonder olabileceği gözden
kaçırılmamalıdır.
e. Tanı koyarken genel tanımlamalar yerine spesifik tanılara yönelmelidir.
Spesifik tanı, etyoloji, etyopatogenez ve psikopatolojik tanımlar içerecek biçimde
yapılmalıdır. Böylece sorunun hangi alanda faktörlerle, nasıl bir etkileşim içinde
ortaya çıktığı tanımlanmış olacaktır.
f. Soruna neden olabilecek, yakın dönemde ve geçmişteki psikolojik yaşantılar
dikkate alınmalıdır. Söz konusu faktörlerin hasta için önemi belirlenmelidir. Bu
değerlendirme sırasında hekimin, hastanın sorun alanları ve düşünce kalıpları
karşısındaki yansız tutumu tanı ve tedavinin ilerlemesindeki en önemli faktörlerden
birisini oluşturmaktadır.
Psikolojik faktörler ele alınırken, intrapsişik çatışmalar ve bunların ağırlık
derecesi, yakın döneme ait psikolojik faktörler, sosyokültürel ve dini faktörler, eşler
arası ilişkiler ve evlilik uyumu üzerinde durulmalıdır.
Bundan sonraki aşamada, eşlerin cinselliği bir amaç mı yoksa bir araç olarak
mı yaşadıkları ele alınabilir. Bu bağlamda, cinsel sorunun neyin göstergesi olduğuna
yönelmek tablonun ayrıştırılmasına katkıda bulunacaktır. Cinsel sorun, bir denge
aracı olarak, başka sorunların sonucu olarak ortaya çıkabileceği gibi, cinsel sorunun
sonucu olarak ortaya çıkan sorunlar da dikkate alınmalıdır.
g. Değerlendirmede hastanın sorunu nasıl algıladığı, tedavi konusunda
düşünceleri ve beklentileri, üzerinde durulması gereken noktalardır.
h. İncelemeler sırasında önemli bir kural da eş ile de görüşerek tanı ve tedavi
sürecine katılımını sağlamaktır. Eşle ilişkiler ele alınmalıdır. Evlilik dışı ilişkiler
sorgulanmalıdır. İlişkide uyum ve iletişim sorgulanmalıdır.
ı. Bireylerin psikoseksüel gelişim dönemleri sorgulanmalı, travmatik ve erken
cinsel deneyimler, ailenin cinselliğe ilişkin tutumu, psikoseksüel gelişim dönemlerinde
olası saplantılar belirlenmelidir.
i. Sonunda, toplanan veriler ışığında, formulasyon yapılarak ayırıcı tanı ve
tedavi planı yapılmalıdır.
Şekil I ve II’de ise cinsel işlev bozukluğunun spesifik etiyolojisine yönelik
inceleme yöntemleri görülmektedir. Yukarıda tanımlandığı şekilde önce gerçekten
cinsel işlev bozukluğunun olup olmadığının belirlenmesi, ve organik/psikojen ayırımı
ile başlayan bir dizi araştırmanın yapılması gerekir.
4. Psikolojik Değerlendirme:
Laboratuar koşulları dışında insanın cinsel davranışını doğrudan gözlemek
uygun ve mümkün değildir. Cinsel yaşantıyla ilgili bilgi genellikle görüşme, günlük
kayıt tutma, bilgi toplama formları, kendini değerlendirme ölçekleri gibi yöntemler
kullanılarak elde deilmektedir.
Cinsellik sınırları oldukça belirgin bir alan izlenimi vermekle beraber konunun
psikolojik açıdan incelenmesi çeşitli güçlükler içermektedir. Bu güçlük kısmen
cinselliğin duygusal, kognitif ve davranışsal alanları kapsayan bireysel yönü olan ve
kişiler arası ilişkileri içeren, değer yargıları, kurallarla şekillendirilmiş geniş bir yelpaze
içerisinde yer alan bir yaşantı olmasından kaynaklanmaktadır.
Psikolojik incelemelerdeki güçlüklerin bir diğer yanı, değerlendirmede
yararlanılan ölçeklerin geliştirilmesi ve kullanılmasında ortaya çıkmaktadır. Cinsel
yaşantıları ifade etmekte kullanılan günlük terimler ile akademik dil arasındaki fark ve
bu yaşantıları sade bir biçimde ifade etmekte güçlük ölçek maddelerinin özellikle
eğitim
düzeyi
düşük
denekler
tarafından
anlaşılamamasına,
hatta
hatalı
yorumlamasında yol açabilir. Ölçeklerin yanıtlanmasının belli bir eğitim düzeyini
gerektirmesi uygulanabilecekleri populasyonu da daraltmaktadır. Özellikle cinsellik
gibi birey için çok özel bilgileri içeren bir alanda cevaplar yanıltıcı olabilmekte ve
yanıtların güvenilirliğini azaltabilmektedir. Bu olumsuzluklara karşın ölçekler standart
ve ucuz yolla bilgi toplamaya olanak sağladığı için sıklıkla kullanılmaktadır.
Cinsellikle ilgili ölçekler geliştirilmeden önce değerlendirmede genel olarak
kişilik yapısına ve psikopatolojiye yönelik testler kullanılmıştır. Bunlar aranda
Rorschach testi, Tematik Algı Testi(TAT), Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri
(MMPI) sayılabilir. Projektif kişilik testleri olarak bilinen Rorschach ve TAT ile elde
edilen verilerin cinsel işlevselliğin ayırdedilmesinde görüşme yöntemi ile elde
edilenden daha fazla bilgi içermediği öne sürülmektedir. Ayrıca bu testlerin uygulama
ve
değerlendirmelerinin
ekonomik
olmayışı
cinsel
işlev
bozukluklarının
değerlendirilmesinde giderek daha seyrek kullanılır halde gelmelerine yol açmıştır.
Türk standardizasyonu yapılmış olan MMPI, 3 geçerlilik ve 10 klinik alt testten
oluşan ve kişilik yapısı / psikopatolojik semptomları belirlemeye yönelik objektif bir
testtir. Erektil yetersizlikten yakınanlarda MMPI kullanılarak yapılan çalışmalar,
depresif belirtilerin ve içe dönük yapının varlığına işaret etmekle birlikte bu gruba
özgü bir kişilik yapısı tanımlanamamıştır. Değerlendirme tanı konulduktan sonra
yapıldığı için psikolojik belirtilerin cinsel işlev bozukluğunun sonucu olarak mı ortaya
çıktığını,
yoksa
disfonksiyonun
nedeni
mi
olduğunu
ayırdetmek
mümkün
olmamaktadır. Empotansın psikojenik –organik ayırımını amaçlayan çalışmalarda ise
MMPI’ın önceleri %90 oranında ayırdedici olduğu ileri sürülmüşse de daha sonraki
çalışmalar bu sonucun geçerli olmadığını ortaya koymuştur. MMPI standart alt
testlerinin dışında Finney tarafından geliştirilen Empotans ve Frijidite(Emp) alt testinin
kullanıldığı
bir
çalışmada
bu
ölçeğin
normal
grubu
empotan
gruptan
ayırdedebilmesine karşın organik ve psikojen kaynaklı empotansı ayırdedemediği
sonucuna varılmıştır. MMPI ile yapılan çalışmalar genel olarak gözden geçirildiğinde
cinsel işlevselliğin ayırdedilmesinde kullanılmasının uygun olmadığı sonucuna
varılmıştır. Son 20 yılda cinsel yaşantıyı ve bu alandaki sorunları ölçmeye yönelik
birçok ölçme aracı geliştirilmiştir. Günlük aktivite ya da yaşantıların kaydedilmesi
amacıyla düzenlenen prospektif kayıt formları bazı araştırmalar için gerekli olmakla
birlikte hasta için güçlükler içermesi ve araştırmacı için de değerlendirmenin çok
zaman alması nedeniyle genellikle retrospektif yöntemler yeğlenmektedir.
Retrospektif bilgi toplama, görüşme ve bu alanda geliştirilmiş ölçekler
uygulama yollarıyla olabilir. Bazı yazarlar özellikle psikolojik tedavilere başlama
amacı ile yapılan değerlendirmede yapılandırılmış, soruna yönelik görüşme
yöntemlerini önermektedir. Araştırmalarda ise görüşme yöntemi yanıtları standardize
etmede güçlükler taşıması ve zaman açısından ekonomik olmaması nedeniyle
genellikle tercih edilmemektedir.
Ölçekler araştırmacının ilgi alanına göre, cinselliğin tek bir boyutunu ölçmeye
yönelik
olarak
ya
da
cinsellikle
ilgili
farklı
alanları
kapsayacak
şekilde
düzenlenmişlerdir. Bunun yanı sıra bazı ölçekler cinsel yaşantının bireysel boyutuna ,
bazıları eşler arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Aşağıda spesifik olarak erektil
yetersizliğe yönelik olmamakla birlikte cinsellik alanında geliştirilmiş ve erektil
yetersizliğin
değerlendirmesinde
sıklıkla
kullanılan
ölçeklerden
bazıları
tanımlanmıştır. Bu ölçeklerin henüz Türkiye için standardizasyon çalışmaları
yapılmamıştır.
Derogatis Cinsel İşlevsellik Envanteri (Derogatis Sexual Functioning InventoryDSFI ). Amerika’da geliştirilen 258 maddeden oluşan bu soru formu cinsel bilgi,
cinsel deneyim, cinsel güdü, tutumlar, psikolojik belirtiler, duygulanım, cinsel tol,
fantezi, beden imgesi ve cinsel doyum alt testlerinden oluşmaktadır.
Kapsadığı alanlar açısından ele alındığında oldukça iyi hazırlanmış bir ölçek
olmakla birlikte tüm diğer psikolojik ölçme araçlarında olduğu gibi kültüre bağımlı
oluşu evrensel kullanımına olanak vermemektedir. Güvenirliği yüksek olmakla birlikte
geçerliğinin yeterince denenmediği ileri sürülmektedir. Bu durum ayırdedici bir ölçek
olarak kullanılmasına engel olmaktadır.
Cinsel
Etkileşim
Envanteri
(Sexual
İnteraction
İnventory)
Küçük
bir
populasyonda geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış olan bu ölçek, eşler
arasındaki cinsel alanla sınırlı etkileşimi ölçmektedir. Bu nedenle eleştirilmekle birlikte
tedavi sürecinin değerlendirilmesinde kullanılabileceği kabul edilmektedir.
Golombok-Rust Cinsel Doyum Envanteri (Golombok-Rust Inventory of Sexual
Satisfaction-GRISS) Kadın ve erkek için ayrı formlar halinde düzenlenmiş 28 sorudan
oluşan bu ölçek, cinsel işlev bozukluklarını çeşitli alt kategorilerde (vaginismus,
anorgazmi,
erektil
kullanılabilmektedir.
yetersizlik,
Eşler
prematur
arasındaki
ejakulasyon
ilişkinin
cinsellik
gibi)
ortaya
dışındaki
koymakta
boyutlarına
odaklanan
Golombok-Rust Evlilik Durumu Envanteri (Golombok-Rust Inventory of Marital
State-GRIMS) Paylaşılan ilgilier, iletişim, sevgi, hostilite, güven, saygı, beklentiler,
roller gibi alanları kapsayan 28 maddelik bir ölçektir. Doğrudan cinsellikle ilgili
maddeler içermediğinden GRISS ile birlikte kullanıldığında sorunun hangi alandan
kaynaklandığını ayırdetmekte yardımcı olmaktadır.
Eysenck Cinsel Tutum Envanteri (The Eysenck Inventory of Attitudes to Sex).
Yüzelli sekiz uzun formu ve 96 maddelik kısa formu mevcuttur. On iki faktörden
oluşan bu ölçekte, psikojen empotanların bazı alt testlerden daha yüksek,
bazılarından ise daha düşük puan alma eğilimine rağmen faktörlerden hiçbiri organik
ve psikojen empotan gruplarını ayırdedici bulunmamıştır.
Cinsellikle İlgili Düşünceler Ölçeği (The Sexual Opinion Survey) Yirmi bir
maddeden oluşan bu ölçek erotofobi-erotofili boyutu ile ilişkilidir. Toplam puan
otoriteriyenlik ve geleneksel cinsel rollere
bağlılık ile korelasyon göstermektedir.
Genelde, erotofili puanları erkeklerde, gençlerde, yüksek sosyoekonomik grupta ve
dindar olmayanlarda daha yüksek bulunmaktadır. Beş maddelik kısa formu
mevcuttur.
Cinsel Deneyim Ölçeği ( Sexuality Experience Scales-SES) Hollanda’da
geliştirilen bu soru formunun normları 250 çiftten alınan verilerle belirlenmiş, geçerlik
ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. Soru formu 4 ölçekten oluşmaktadır.
SES 1(Cinsel Ahlak): Tutum, norm ve değer yargılarını kapsamaktadır.
Önleme, kaçınma ve kontrola işaret eden tutucu cinsel ahlak ile liberal cinsel ahlak
boyutunu ölçmektedir.
SES 2(Psikoseksüel Uyarılma): Kişinin cinsel uyaranları ne dereceye kadar
kabul ya da reddettiğini ölçmeyi amaçlamaktadır.
SES 3 (Cinsel Güdülenme) : Cinsel cevap düzeyi, uyarılma, orgazm ya da
ejakulasyon, cinsel birleşme sıklığı, önsevişme süresi gibi çeşitli cinsel aktivitelerden
hoşlanma düzeyi, korku, kaçınma, gerginlik, apati gibi bazı duygusal tepkilerin varlığı
ve sıklığı alanlarını kapsar. Ölçeğin bir ucu ‘’cinsel kaçınma’’ diğer ucu ‘’cinsel
isteklilik’’ olarak tanımlanmıştır.
SES 4 (Evliliğe Bağlılık): Kişinin evliliği sürdürüp sürdürmemesinin nedenlerini
içeren maddelerden oluşmaktadır. Alt bölümleri, ‘’evlilikte doyum’’, ‘’evlilik dışı
ilişkilere karşı tutum’’ ve ‘’eşin cinsel eş olarak değerlendirilmesi’’dir.
Kadınlar ve erkekler için ayrı formları olan SES’in çeşitli araştırma alanlarında
kullanılabilirliği gösterilmiştir.
Erektil yetersizlikten yakınanlarda cinsel tutum ve davranışların objektif olarak
incelenmesi ve davranışların objektif olarak incelenmesi araştırmacılar için her
zaman vazgeçilmez bir amaç olmuşsa da henüz bunun sağlayacak yeterince sensitif
ya da spesifik bir yol ortaya konmuş olduğu söylenemez.
Günümüze kadar geliştirilmiş olan psikometrik ölçme araçlarının henüz tanı
açısından ayırdedici niteliğe ulaştığını öne sürmek güçtür. Ölçekler etiolojiyi
aydınlatmada da yetersiz kalmıştır. Geçerlik ve güvenirlik konusundaki güçlükler ise
tümüyle aşılabilmiş değildir. Bununla birlikte kişinin cinsel işlev düzeyini, cinsel tutum,
deneyim ve eşle ilişkilerini anlamada, tablonun ortaya çıkmasında, etkili faktörleri
tanımlamada, tanıya yönelik formulasyonda, tedavi planı yapmakta ve tedaviye
cevabı değerlendirmede klinisyene yol göstermektedir.
5. Uyku Çalışmaları:
Cinsel işlevin psikiyatrik incelenmesinde kullanılan yöntemlerden biri uyku
çalışmalarıdır. Erkeklerde uyku sırasında ya da sabahları ereksiyon ortaya çıktığı
uzun yıllardır bilinen bir olaydır. Uykuda 90-120 dakika aralıkla ortaya çıkan REM
(hızlı göz hareketleri) döneminde erkeklerde ereksiyon oluştuğu, bu fenomenin erektil
yetersizlik tanısında kullanilabileceği 60’lı yılların ortalarındam itibaren yayınlara
geçmiştir.
Erkekte uykuda ortaya çıkan ereksiyon (nocturnal penile tumescence ;NPT)
Karacan’ın tanımladığı yöntem ve ölçütlerde erektil yetersizlik tanısında yaygın olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Bu uygulamada hasta uyku laboratuvarında incelenirken
standard uyku değişkenlerine ek olarak penis üzerine birisi proksimalde diğeri glansın
hemen arkasında yerleştirilen, içi civa doldurulmuş silikon tüplerle ereksiyon
kaydedilmekte, kalitatif ve kantitatif olarak değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme
ereksiyonun maksimum noktasında rijiditenin ölçülmesi ile tanımlanmaktadır.
Çeşitli çalışmalarda NPT’nin organik kaynaklı erektil yetersizlikte ayıredici
değerini göstermişlerdir. Bazı NPT çalışmalarında ise çeşitli biçimlerde teknik skor
farklılıkları nedeni ile farklı sonuçlara ulaşılabildiği dikkati çekmektedir.
6. Tedavi:
Cinsel
işlev
bozukluğunda
tanı
ve
tedavi
bir
amaç
doğrultusunda
planlanmalıdır. Tedavide amaç, danışmanlıktan seks tedavisine, evlilik tedavisinden
bir cerrahi girişim öncesindeki danışma ve uyuma kadar değişen bir spektrumda
düşünülebilir.
Durumun etyopatogenezi, psikopatolojisi açıklanmadan tedaviye başlamamak
en uygun yoldur. Cinsel işlev bozukluklarında tedavi tanı kategorileri içinde farklılıklar
göstermektedir. Günümüzde, cinsel işlev bozukluklarında yaklaşım modellerine göre
tedavi planı yapılırken bütünden uzaklaşma şeklinde indirgeyici bir tutum dikkati
çekmektedir. Tedavi, bireyin biyolojik, psikolojik, sosyal yönlerini birlikte ele alan
yaklaşımlarla sonuca ulaşabilecektir.
Etiyolojinin belirlenmesinden sonra tedaviye başlanabilir. Tedavi, bir cerrahi
girişime hazırlık olarak da planlanabilir. Danışmanlık isteyen birisi ile de kurulan ilişki
tedavi ilişkisidir.
Cinsel bilgi eksikliği çok sık karşılaşılan sorun alanlarından birisidir. Bu
nedenle tedaviye başlarken, etiyoloji ne olursa olsun cinsel bilginin sistematik bir
şekilde verilmesi yararlı olacaktır. Bu sırada cinsellikle ilgili hatalı bilgi ve inanışların
üzerinde durulması ve düzeltilmesi yararlı olacaktır.
Bazan evliliğe ilişkin sorunlar nedeniyle cinsel sorun ortaya çıkmaktadır. Evlilik
terapisi gerekebilir. Bireysel sorunların ön planda olduğu olgularda bireysel terapi öne
çıkacaktır.
Cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde çeşitli modeller tanımlanmıştır. Tedavi
modeli, soruna ya da sorunun kaynaklandığı psikolojik faktörlere yönelik olacak
şekilde düzenlenebilir. Tedavi modeli yalnızca cinsel bilgi vermekten, içgörü
kazandırmaya yönelik psikoanalitik tekniklerin kullanıldığı yaklaşımlara kadar geniş
bir yelpaze içinde düşünülebilir. Bu temelde tedavi, bireysel, eşle birlikte ya da grup
terapisi olarak sürdürülebilir.
a. Psikoterapi Modelleri:
ı. Seks Terapisi Modeli: Bu model Masters ve Johnson'ın yöntemi temel
alınarak uygulanır. Amaç, eşler arasında güvenli bir duygusal ilişkinin kurulması ve
buna dayalı olarak cinsel yaşantının doyumlu bir şekilde düzenlenmesidir. Eşlerin
amaca yönelik performans göstermelerini beklemek yerine, birlikte rahat ve güvenli
hissetmelerinin önemi üzerinde durulmaktadır. Cinsel sorunların çoğu açısından
amaç
cinsel
cevaba
odaklanmak
değil,
cinsel
ilişkinin
niteliği
üzerinde
yoğunlaşmaktır.
Tedavi sürecinde eşlere cinsel yaşantılarında bazı sınırlar koyarak birlikte
uygulamaları için ev ödevleri verilir. Bu ödevler, Masters ve Johnson'ın "sensate
focus" adını verdiği karşılıklı dokunma egzersizlerini içerir. Başlangıçta genital
bölgeye dokunmama ve cinsel ilişkiye girmeme sınırları konulur. Bu durum
performans anksiyetesinin azalmasına ve cinsel duyarlılığın artmasına yardım eder.
Egzersizlerin uygulanması sırasında eşlerin birbirlerine kızgınlığı, kendine ya
da karşısındakine güvensizliği, suçluluk duyguları gibi cinsel yaşantıyı bozan sorunlar
ortaya çıkabilir. Terapist bu karmaşık sorunlarla karşılaşmaya hazırlıklı olmalı,
çözümde esnek bir yaklaşımı benimsemelidir.
Cinsel sorunun türü ne olursa olsun, temelde üzerinde durulması gereken
nokta, eşlerin birbirleriyle olan sözel ve fiziksel iletişimleridir. Eşlerin hem birbirlerine
isteklerini dolaysız bir şekilde belirtebilmeleri, hem de hoşlanmadıkları durumlar söz
konusu olduğunda kendilerini koruyabilmeleri gerekir. Bu nedenle tedavinin
başlangıcında eşlere iletişim konusunda eğitim vermek gerekebilir.
Tedavinin ikinci aşamasında ev ödevi olarak verilen dokunma egzersizlerine
genital bölgeler de eklenir. Hem yeni ödevlerle ilgili ortaya çıkabilecek sorunlar, hem
de daha önceki ödevlerle ilgili uygulamalar seanslar süresince konuşulur.
Eşler, bir aşamadaki egzersizi uygulayabilir hale geldikten sonra diğer
aşamaya geçilir. Bu sırada sorun ya da çatışma ortaya çıktığında tedavi bir süre
durdurularak çatışmanın çözümü üzerinde çalışılır.
Tedavinin sonraki aşamaları kısa süreli vajinal giriş, değişik birleşme
pozisyonlarını
deneme
gibi
tekniklerden
oluşmaktadır.
Terapist,
eşlerin
gereksinmelerine göre özel teknikleri önerir. Bu aşamalarda da eşlerden biri için
anksiyete ya da diğer negatif duygular söz konusu olursa uygulamayı durdurabilir ve
gerekiyorsa bir önceki aşamaya dönebilir.
ıı. Psikoanalitik yönelimli seks terapisi modeli: Seks terapisi tekniklerinin
psikodinamik ve psikoanalitik yönelimli tedaviler içinde kullanılması da başarılı
sonuçlar vermektedir. Amaç, sorunla ilişkili fantaziler, duygular, çatışmalar ve
inhibisyonlarla ilişkili olan sorunun kökenini aydınlatmaktır. Sorunun bilinç dışındaki
çatışmalardan
kaynaklandığı
beklenmektedir.
Anksiyete
kabul
edilmekte
yaratması
nedeniyle
ve
dirençle
cinsel
karşılaşmak
soruna
doğrudan
yaklaşılamayan durumlarda uygulanmaktadır.
ııı. Bilişsel davranışcı tedavi: Kognitif bakış açısına göre tedavi aşamalarında
güçlükler, olumsuz otomatik düşünce ve imgelere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Daha geniş anlamda kişinin o alanda geçmiş yaşantı ve öğrenmelerinden
kaynaklanan
tutumlarını
sergilemektedir.
Tedavi
aşamalarında
ortaya
çıkan
güçlüklere ilişkin olumsuz otomatik düşünce ve imgeler ile buna bağlı cinsel
tutumların ortaya çıkarılması, olumlu düşünce ve tutumların geliştirilmesi, tedavinin
odak noktalarını oluşturmaktadır. Mitler üzerinde durulmakta, hatalı ve eksik
bilgilendirmeler düzeltilmektedir.
ıv. Bu yaklaşımların ötesinde, birçok tekniğin birlikte kullanılmasına da yer
veren ve öğrenme teorisine dayanan, tedavide film, videotape, kitap gibi kaynakların
kullanılmasına
yer
veren
PLISSIT
(Permission-Limited
Information-Specific
Suggestions-Intensive Therapy) modelidir . Bu model şu şekilde özetlenebilir:
Kabul (permission): Bazı hastaların cinsellik ve cinsel yaşamla ilgili endişeleri
olabilir. Öncelikle bunların normal olup olmadığı konusunda yetkili birisinden bilgi
alma ihtiyacındadırlar. Bir anlamda endişelerinin yerinde olup olmadığını, hatalı
düşünüp düşünmediklerini ayırdetmek istemektedirler. Böyle durumlarda hasta,
sorunu çerçevesinde yardım beklemektedir.
Bazı
hastalarda
sadece
açıklamalar
yapmak,
davranışlarının
ya
da
yaşantılarının hatalı, hastalıklı olmadığını belirtmek (permission) sorununun çözümü
için yeterli olabilmektedir. Bu aşamada çeşitli film, kitap, broşür, videotape, slide gibi
araçlar kullanılabilir.
Bu aşamada sorun çözümlenemiyorsa ikinci aşamaya geçilebileceği gibi daha
spesifik tedavilere baş vurulabilir.
Soruna spesifik bilgi verme (limited information): Bu aşamada hastaya
doğrudan sorunu ya da endişeleriyle ilgili bilgi verilmektedir. Verilecek bilginin,
hastanın sorun ya da endişe alanlarıyla sınırlı olmasına dikkat edilmelidir. Böylece,
sağlıklı davranışlarına devam etmesi ve belki bazı sağlıksız tutumları değiştirmesine
yardımcı olunur.
Bu
aşamada
ilk
aşamada
olduğu
gibi,
çeşitli
öğrenme
metotları
kullanılabilmektedir. Ikinci aşamada yeterli yardım yapılamıyorsa üçüncü aşamaya
geçilebilir.
Spesifik öneriler (specific suggestions): Bu aşamada cinsel soruna özel
spesifik tedaviler yapılır. Örneğin, sadece erken ejakülasyon sorunu olan birisine
başetme yolları göstermek, vaginimus sorunuyla doğrudan, davranışcı yöntemlerle
çözüm aramak gibi.
Yukarıda özetlenen üç aşama, kısa süreli tedavi olarak kabul edilebilir.
Dördüncü aşama ise uzun süreli ve içgörü kazandırmaya yönelik tedaviler içinde yer
almaktadır.
Yoğun tedavi (intensive therapy): Bu aşamada terapistin bireysel becerisi,
bilgisi ve deneyimi ön plana çıkmaktadır. Yoğun terapi öncesinde hastaya, daha
ayrıntılı bilgiye ihtiyaç olduğu açıklanarak, cinsel yaşam öyküsü tam olarak alınmalı,
kısa süreli tedavinin etkili olmadığı ya da olmayacağı sonucuna varılmış olmalıdır.
b. İlaç Tedavileri:
Cinsel işlev bozukluklarında psikiyatrik ilaç tedavisi yukarıda sayılan terapilerle
beraber sürdürülebilir. Bu sırada bazı noktalara dikkat etmek gerekir.
CİB’da ilaç tedavisi, sorunun primer ya da sekonder oluşuna göre
farklılaşmaktadır.
Primer
ve
sekonder
hipogonadizm,
hiperprolaktinemi
gibi
tablolarda, etiyoloji, tedavinin düzenlenmesinde yol göstericidir. Sekonder CİB’da ise
tedavi edilecek hastalıkta ilaç seçerken cinsel işlevi nasıl etkileyeceği de dikkate
alınmalıdır. Özellikle cinsel alanda sorunların sıklıkla bulunduğu depresyonda
antidepressif seçimi önem kazanmaktadır. CİB’da tedavinin ilaçla sınırlı olmaması
gerektiği, psikoterapötik modellerin de yer aldığı, hastanın sorununa yönelik
yaklaşımların bütünlük içinde uygulanmasının en etkin yol olduğu unutulmamalıdır.
Psikiyatrik bozukluklarda ve özellikle depresyonda hastaların yaklaşık
yarısında cinsel alanda sorun tanımlanmaktadır. Aynı zamanda, cinsel sorunun
olanların psikolojik açıdan yardıma ihtiyacı olduğu da bilinmektedir. Bu nedenlerle
cinsel sorunları olanların sıklıkla psikotrop kullanması gerekmektedir.
Psikotropların genel olarak SSS’ni inhibe ederek genel uyarılmışlığı azalttığı,
bunun bir parçası olarak cinsel uyarılmanın ve cinsel işlevlerin bozulduğu kabul
edilmektedir. Cinselliğin yaşanmasında santral ve periferik etkileşim bozularak CİB
ortaya çıkabilir. Bunun yanı sıra her ilacın etkili olduğu nörotransmitter de işleyişin
bütünlüğünü bozuyor olabilir. Bir hastada ortaya çıkan CİB tablosunun hastalık ya da
tedavi ile ne dereceye kadar ilişkili olduğunu saptamak kolay değildir.
Psikotroplarla
cinsel
işlev
ilişkisinde
en
çok
araştırılan
maddeler
antidepressiflerdir. Trisiklik antidepressif kullananlarda % 10-45, SSRI kullananlarda
ise % 10-35 oranında CİB ortaya çıkmaktadır. En sık rastlanan sorun olan
ejakülasyon inhibisyonundan 5-HT2c sorumlu tutulmaktadır.
Spesifik serotonin geriemilim inhibitörleri (SSRI) başlangıçta ümit verici gibi
olsalar da serotoninerjik regülasyon, genel kontrolu arttırıken cinsel dürtülerin
inhibisyonuna yol açıyor olabilir. Böylece, istek aşamasından itibaren cinselliğin
yaşanmasında bozulmalara neden olduğu düşünülmektedir.
100 mg İmipraminin akut etkisi olarak REM inhibisyonundan bağımsız bir
şekilde nocturnal penile tumescence (NPT)’i azalttığı, ereksiyon süresini kısalttığı
ortaya konmuştur.
Antidepressiflerle ortaya çıkan cinsel işlev bozuklukları,  adrenerjik,
antikolinerjik ve serotoninerjik sistemlerinin etkilenmesiyle ilişkilidir. Antidepressiflerin
yol açtığı anorgazminin bethanecol ile geri döndürülebilmesi bu düzeneklerin
etkinliğinin kanıtı olarak düşünülmektedir. Antiserotoninerjik ve antikolinerjik özellikleri
olan cyproheptadine de antidepressiflerle oluşan orgazmik disfonksiyonu aynı şekilde
düzeltmektedir.
Serotoninin santral ve spinal mekanizmalarla ejakülasyon üzerinde inhibitör
etkisi olduğu bilinmektedir. Serotonin, genital bölgede, cinsel uyarılma sırasındaki
ritmik kasılmaları inhibe ederek ereksiyonun oluşması ve sürdürülmesinde güçlüklere
yol açmaktadır. Bunların yanı sıra arter duvarındaki düz kasların etkilenişi de
patolojilere katılmaktadır. SSRI’lara bağlı cinsel disfonksiyonlar için olası tedaviler
tablo-I’de özetlenmiştir.
Trazodon kullananlarda % 01-001 oranında uzamış ereksiyon gözlenmesi
üzerine bu maddenin cinsel işlev üzerindeki etkisi araştırılmış, aktif metaboliti olan
metachlorophenylpiperazine
hayvan
deneylerinde
ereksiyonu
başlatıcı
etki
göstermesi üzerine son yıllarda trazodone erkek CİB’da kullanılmaya başlanmıştır.
Trazodonla uyku ve NPT çalışması yapılmış, delta ve REM uykusunun, erektal
kapasitenin etkilenmediği, ereksiyon kapasitesinin arttığı saptanmıştır. Bu etkinin 1
adrenerjik aktivitenin bloke edilmesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Yeni antidepresanlardan bir NaSSA olan mirtazapin postsinaptik 5HT2A’yı
bloke ederek SSRI’lara bağlı ortaya çıkan cinsel disfonksiyonda tedavi edici etkiye
sahiptir
Yeni grup antidepressiflerden venlafaksin, klasik antidepressiflere benzer etki
gösterirken nefazodon kullananlarda CİB tanımlayan olmamıştır. Nefazodonun akut
etkisini araştırmaya yönelik bir çalışmada, NPT süresinde artış saptanmış, bu etkinin,
ilacın  adrenerjik aktivitesi ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür.
Bupropion, antidepressif etkisinin yanında, cinsel işlevi bozmamaktadır. Bir
çalışmada, diğer antidepressiflerle ortaya çıkan CİB’nın bupropionla % 86 oranında
düzeldiği bildirilmiştir.
Buspiron da 5-HT1A otoreseptörünü etkileyerek 5-HT salınımını azaltmakta, bu
yolla cinsel isteği uyardığı düşünülmektedir.
Tablo-II’de psikiyatrik ilaçların cinsel etkileri görülmektedir.
Çalışmalarda, nöroleptiklerin cinsel isteği azalttığı, uyarılmayı geciktirdiği ve
orgazm dönemini bozduğu dikkati çekmektedir. Bu etkinin, dopamin antagonisti
oluşlarıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Düşük potensli nöroleptikler, otonom sinir
sistemini güçlü bir şekilde etkileyerek daha yoğun olarak CİB’na yol açmaktadırlar.
(Tablo-III)
Psikofarmakolojik ajanların cinsel yaşamın 3 dönemine (libido, uyarılma,
orgazm) olan etkilerini aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Libido: Nörepinefrin ve dopamin reuptake inhibitörü olan (NDRI) bupropion,
dopamin salınımını stimule eden amfetamin ve metilfenidat libidoyu arttırıcı etkiye
sahiptir.Libido, dopamin reseptörlerini bloke eden ve prolaktin salınımını artıran
antipsikotiklerin etkisiyle azalabilir.
Uyarılma
(sexual
arousal):
Sildenafilin
cGMP’yi
tetiklemesi
ile
prostaglandinlerle, ve muhtemelen dopaminerjik ajanlarla arttırılabilmekte,. Uyarılma
SSRI’larla ve antikolinerjik etkileri yüksek ajanlarla azalabilmektedir.
Orgazm: SSRI’ların, beta blokerlerin, nöradrenerjik fonksiyonları bloke edici
ajanların etkileriyle inhibe olabilmektedir.
Normal ereksiyonda, sağlıklı erkek cinsel uyaranla karşılaşınca nitrik oksit
cGMP’nin artışına neden olmakta, bu da düz kas relaksasyonunu sağlamakta,
Korpus kavernozum içindeki sinüsler genişlemekte ve kanla dolmakta, yeterli
kanlanma sağlandıktan sonra fizyolojik ereksiyon gerçekleşmekte, cinsel ilişkiden
sonra aktive olan fosfodiesteraz V( PDE V) cGMP yi metabolize etmekte, düz kaslar
kasılmakta ve ereksiyon ortadan kalkmaktadır. Sildenafil fosfodiesteraz’ı inhibe
ederek etki göstermekte ve ereksiyonu kolaylaştırmaktadır.
SSRI’lar nitröz oksit sentetazı (NOS) bloke ederek NO yapımını azaltmakta ve
erektil disfonksiyona neden olmaktadırlar. Antikolinerjik etkili Trisiklik antidepresanlar
ve düşük potensli antipsikotikler ise direkt etkileri ile erektil disfonksiyona yol
açabilmektedirler.
Dopamin salınımını uyaran bazı ajanlar( apomorfin gibi) ise deneysel olarak
NOS’u arttırarak erektil disfonksiyonu ortadan kaldırabilmektedir.
7.Sonuç:
Cinsel işlev bozukluğu yakınması ile başvuranların ele alınmasında psikolojik
ve biyolojik faktörlerin birlikte incelenmesi, bu faktörlerin tabloya katkısının
belirlenmesinden sonra tedavi programının ortaya konması en uygun yol gibi
görünmektedir. Bunun için cinsel işlev ve bozukluğu çevresinde oluşan disiplinler
arası bir oluşumun çalışmasıyla tanı ve tedavide etkinlik sağlanabilir.
Psikolojik tedavi modelleri, davranışsal, kognitif ve analitik yaklaşımları
kapsamaktadır.
gereksinimlerine,
Tedavi
programı,
tedavideki
esnek
ilerlemeye
bir
ve
yaklaşımla,
bireyin
ve
karşılaşılan
güçlüklere
eşin
göre
şekillendirilmesi gerekmektedir.
Cinsel işlev bozukluklarında psikiyatrik ilaç tedavisinin terapötik yaklaşımla
beraber sürdürülmesi ve bu ilaçların olası etkilerinin iyi bilinmesi gerekmektedir.
Öte yandan, tedavinin amacının ne olduğu gündeme gelmektedir. Amaç
sevgiyi, yakınlığı paylaşmak mı, yoksa daha fazla sayıda orgazma ulaşmak mıdır?
Bazı seks terapistleri performansı artırmaya yönelik yaklaşımlarla teknikler
geliştirmiş, cinsellik bir yandan "gereklilik" haline getirilirken, giderek bu önceden
programlanmış sekse karşı ilgisizlik başgöstermiştir.
Bugün, cinsel işlev bozukluğu tedavisinde, teori ve pratiğin metodik bir
uygulamasından çok, çeşitli yaklaşımları bütünleştiren uygulamalar ön plana
çıkmaktadır. Tedavi, bilimsel bir çabadan çok, yaratıcı bir süreç olmalıdır.
8. Kaynaklar:
1. Annon JS ve Robinson CH. The use of vicarious learning in the treatment of sexual
concerns. Handbook of Sex Therapy, J. LoPiccolo ve L. LoPiccolo (Eds), Plenum
Press, New York, 1978.
2. American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental
Disorders. Fourth Edition-Text Revision. APA, Washington D.C., 2000.
3. Aydın H: Antikolinerjik Özellikli bir Psikotropun Erektal Kapasite Üzerine Etkilerinin
Uyku Çalışmaları ile İncelenmesi. Doçentlik Tezi, Ankara, 1984.
4. Aydın H: Psikojen empotansta kişilik yapısının araştırılması, GATA Bülteni, 33: 187194, 1991.
5. Aydın H, Özgen F, Işıklı H: Erektil yetersizlikte günümüz inceleme yöntemleri-I, Üroloji
Bülteni, 3: 137-141, 1992.
6. Aydın H: Cinsellik ve Cinsel İşlev, Psikiyatri Temel Kitabı, Güleç C, Köroğlu E (ed),
Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1998: 605-616.
7. Aydın H: Cinsel işlev bozukluklarında ilaç tedavisi, Klinik Psikofarmakoloji Bülteni,
8:215-218, 1998.
8. Beutler, L.E., Karacan, I., Anch, A.M., Salis, P.J., Scott, F.B., Williams, R.L.:MMPI
and MIT Discriminators of Biogenic and Psychogenic Impotence. J. Cons. Clin.
Psychol.,43: 899-903, 1975.
9. Bozkurt A, Gülçat Z, Aydın H, Özgen F: Hipogonadların cinsel yaşantılarının ve
psikiyatrik durumlarının değerlendirilmesi, I. Ulusal Biyolojik Psikiyatri Kongresi, 12-15
Haziran 1996, Bursa. Bildiri Özet Kitabı s. 34.
10. Bozkurt A: Erkek Cinsel İşlev Bozukluklarında Psikopatolojinin Araştırılması,
Uzmanlık tezi, Ankara, 1996.
11. Chiang P, Tsai E, Chiang C: The role of trazodone in the treatment of erectile
dysfunction, Kaohsiung J Med Sci, 10: 287-294,1994.
12. Derogatis, L.R., Melisaratos, N.: The DSFI: A Multidimensional Measure of Sexual
Functioning. J. Sex Marital Ther., 5: 244-281, 1979.
13. Derogatis, L.R., Meyer, J.K. : A Psychological Profile of The Sexual Dysfunction's.
Arch. Sex. Behav., 8: 201-223, 1979.
14. Derogatis, L.R.:. Meyer, J.K., King, K.M.: Psychopathology in Individuals with Sexual
Dysfunction. Am. J. Psychiatry, 138: 757-763, 1981.
15. Gillan P.Sex Therapy Manual, Blackwell Scientific Publications, London, 1987.
16. Gülçat Z, Aydın H, Özgen F, Işıklı H: Erektil yetersizlikte günümüz inceleme
yöntemleri-II, Üroloji Bülteni, 3:202-206, 1992.
17. Gülçat Z: Cinsel İşlev Bozukluklarından Empotansın Psikolojik Boyutları Üzerine bir
Araştırma, Doktora Tezi , Ankara, 1995.
18. Hawton K. Sexual dysfunctions. Cognitive Behaviour Therapy for Psychiatric
Problems. A Practical Guide. K. Hawton, PM Alkovskis, J. Kirk ve DM Clark (Eds),
Oxford University Press, New York, 1989.
19. Jefferson, T.W., Glaros, A., Spevack, M., Boaz, T., Murray, F.T.: An Evaluation of the
Minnesota Multiphasic Personality Inventory as a Discriminator of Primary Organic
and Primary Psychogenic Impotence in Diabetic Males. Arch. Sex. Behav., 18: 117126, 1989.
20. Kaplan HS. The Evaluation of Sexual Disorders: Psychological and Medical Aspects,
Brunner/Mazel, New York, 1983.
21. Karacan I. A simple and inexpensive transducer for quantitative measurement of
penile erection during sleep. Behav Res Meth Instr, 1: 251, 1969.
22. Karacan I. Evaluation of nocturnal penile tumescence and impotence. Sleeping and
Waking Disorders: Indications and Techniques (california, Wesley. 343-371, 1982.
23. Karataş E: Depresyonda Hormonal Değişikliklerin İncelenmesi, Uzmanlık Tezi,
Ankara, 1994.
24. Kurt Ü, Özkardeş H, Altuğ U, Germiyanoğlu C, Gürdal M, Erol D: The efficacy of antiserotoninergic agents in the treatment of erectile dysfunction, J Urology, 152: 407409, 1994.
25. LoPiccolo J. Direct treatment of sexual dysfunction. Handbook of Sex Therapy,
LoPiccolo J ve LoPiccolo L (Eds), Plenum Press, New York, 1978.
26. Martin, L.M., Rotgers, D.A., Montague, D.K.: Psychometric Differentiation of Biogenic
and Psychogenic Impotence. Arch. Sex. Behav., 12: 475-485, 1983.
27. Marshall, P., Seeman, W., Delva, N.: Differentiation of Organic and Psychogenic
Impotence on Basis of MMPI Decision Rules. J. Consul. Clin. Psychol., 48: 407-408,
1980.
28. Marshall P, Morales A, surridge D. Unreliability of nocturnal penile tumescence
recording and MMPI profiles in assessment of impotence. Urology, 17:136, 1981.
29. Meyer JK. Sexual problems in office practice: Guidelines for identification and
management. Clinical Management of Sexual Disorders, JK Meyer (Ed), The Williams
& Wilkins Co., Baltimore, 1976.
30. Morales A, Condra M, Reid K. The role of nocturnal penile tumescence monitoring in
diagnosis of impotence: A Review. J Urolog, 143:441,1990.
31. Özgen F, Gülçat Z, Özşahin A, Aydın H, Işıklı H: Erkek cinsel fonksiyon
bozukluklarında sorun alanları üzerine bir araştırma, GATA Bülteni, 35: 701-710,
1993.
32. Palabıyıkoğlu, R., Ceyhun, B., Aydın, H. Atakurt, Y.: Organik ve Psikojen Empotansın
MMPI Alttestleri ile Değerlendirilmesi. A. Ü. Tıp Fakültesi Mecmuası, 43: 939-950,
1990.
33. Roose SP, Glassman AH, Walsh BT, Cullen K. Reversible loss of nocturnal penile
tumescence during depression: a preliminary report. Neuropsychobiology, 8:284,
1982.
34. Rust, J., Bennun I, Crowe M, Golombok S. The Golombok_rust Inventory of Marital
State Manual, NFER –NELSON, Berkshire, 1988.
35. Rust, J., Golombok, S. : The Handbook of the Golombok-Rust Inventory of Sexual
Satisfaction. Glasgow, City Press. 1983.
36. Rust, J., Golombok, S. : The Golombok-Rust Inventory of Sexual Satisfaction
(GRISS). Br. J. Clin. Psychol., 24: 63-64, 1985.
37. Rust, J., Golombok, S. The GRISS: A psychometric instrument for the assessment of
sexual dysfunction. Arch. Sex. Behav., 15: 157-165, 1986.
38. Rust, J., Golombok, S., Collier, J. : Marital Problems and Sexual Dysfunction: How
are they related? Br. J. Psychiatry., 152: 629-631, 1988.
39. Savaşır I. Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri El Kitabı (Türk Standardizasyonu).
Ankara, Sevinç Matbaası, 1981.
40. Schreiner-Engel P, Schiavi RC, Victorisz D ve ark.: Diabetes and female sexuality; a
comperatice study of women in relationship. J Sex Marital Ther, 11: 165, 1989.
41. Segraves, K.A. Segraves, R.T.: Differentiation of Biogenic and Psychogenic
İmpotence with the Eysenck Personality Questionnaire and The Inventory of Sexual
Attitudes. Arch. Sex. Behav., 7: 423-429 , 1986.
42. Shiloh R., Nutt D., Weizman A. Atlas of Psychiatric Pharmacotherapy (Çev: Prof. Dr.
Selçuk KIRLI), 2001
43. Susset JQ, Tessier CD, Wincze J, Bansal S, Malhotra C, Schwacha MG: Effect of
yohimbine hydrochloride on erectile impotence: A double-blind study, J Urology, 141:
1360-1363, 1989
44. Stahl S.M., Essential Psychopharmacology,Second Edition, Cambridge University
Press, 2000.
45. Thase ME, Reynolds CF, Glans LM, ve ark.: Nocturnal penile tumescence in
depressed man. Am J Psychiatry, 144:89, 1989.
46. Vandereycken W. On desire, excitement and impotence in modern sex therapy.
Psychotherapy and psychosomatics. 47: 175-180, 1987
47. Walker PW, Cole JO, Gardner EA, et.al.: Improvement in fluoxetine-induced sexual
dysfunction in patients switched to bupropion, J Clin Psychiatry, 54: 459-465, 1993.
48. Ware JC, Rose FV, McBrayer RH: The acute effects of nefazodone, trazodone and
buspirone on sleep and sleep-related penile tumescence in normal subjects, Sleep,
17: 544-550, 1994.
49. Woody JD. The reality of an integrative sex therapy. J Sex Marital Therapy, Vol 15,
No 1, Spring 1989.
50. Zajecka J, Fawcett J, Schaff M, Jeffries H, Guy C.: The role of serotonin in sexual
dysfunction: Fluoxetine-associated orgasm dysfunction, J Clin Psychiatry, 52: 66-68,
1991.
Şekil-I CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞUNDA İNCELEME YÖNTEMLERİ -I
Prof. Dr. Hamdullah Aydın (İstanbul, 1998)
Başvuru
CİB var
Sorunun tanımı
(İstek, uyarılma, orgazm, rezolusyon)
Ayırıcı tanı
Ön tanı
Etiyoloji
Organik
Psikolojik
Primer
Sekonder
Primer
Sekonder
Yapısal
Vasküler
Hormonal
Nörolojik
Ameliyat
İlaçlar
Bilgisizlik
Eşle ilişki sorunu
Mitler
Beklentiler
Tutumlar
Psikiyatrik
bozukluklar
Şekil-II CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞUNDA İNCELEME YÖNTEMLERİ - II
Prof. Dr. Hamdullah Aydın (İstanbul, 1998)
Ön tanı
İstek
İsteksizlik
İstek bozukluğu
Psikolojik
Psikiyatrik
Nörolojik
Hormonal
İlaçlar
CİB
Psikolojik
Psikiyatrik
Nörolojik
Uyarılma
Lubrikasyon yetersizliği
Erektil yetersizlik
Psikolojik
Psikiyatrik
Nörolojik
Hormonal
İlaçlar
CİB
Spesifik yöntemler
Psikolojik
Psikiyatrik
Nörolojik
Hormonal
İlaçlar
CİB
Lokal muayene
Vasküler muayene
NPT
Orgazm
Erken
ejakülasyon
Retarde
ejakülasyon
Retrograd
ejakülasyon
Anorgazmi
Psikolojik
Psikolojik
Nörolojik
İlaçlar
Nörolojik
İlaçlar
Lokal ameliyat
Psikolojik
Nörolojik
İlaçlar
Vajinismus
Disparoni
Psikolojik
Lokal infeksiyonlar
Psikolojik
Nörolojik
Lokal infeksiyonlar
Tablo-I SSRI’LARA BAĞLI CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINDA İLAÇ TEDAVİSİ
İlaç
Amantadin
Bupropion
Buspiron
Semptom
Anorgazmi
Dozaj
100-400 mg
Libido azalması
(Koitustan iki gün önce )
Erektil disfonksiyon
Anorgazmi
Anorgazmi
75-150 mg
15-60 mg
Libido azalması
Siproheptadin
Erektil disfonksiyon
Anorgazmi
4-12 mg
Libido azalması
Dekstroamfetamin
Femolin
Mirtazapin
Erektil disfonksiyon
Anorgazmi
Anorgazmi
Anorgazmi
5-20 mg
20mg
30-60 mg
Libido azalması
Yohimbin
Erektil disfonksiyon
Anorgazmi
Libido azalması
Erektil disfonksiyon
Labbate et al. 1998; Shrivastava et al. 1995, Ashton, Rosen, 1998; Bartlik, Kaplan, Kaplan, 1995;
Gitlin, 1995’den adapte edilmiştir.
Tablo-II CİNSEL ETKİLERİNE GÖRE PSİKİYATRİK İLAÇLAR
İlaçlar
Erektil
disfonksiyon
++
++
+++
++
+
++
++
++
+
+
+
+
+
++
++
+++
++
+++
++
Amitriptillin
Amoksapin
Kloimipramin
Desipramin
Doksepin
İmipramin
Nortriptilin
Protriptilin
Trazodon
Fluoksetin
Fluvoksamin
Paroksetin
Sertralin
Venlefaksin
İsokarboksazid
Moklobemid
Bupropion
Mirtazapin
Nefazodon
Fenelzin
Transilpromin
Karbazemepin
Lityum
İnhibe olmuş orgazm
veya ejakulasyon
++
++
+++
++
++
++
++
++
++
+++
+++
++
++
+++
++
-
Libido
artışı
+
+
++
+
+
+
Libido
azalması
++
++
+++
++
++
+
++
+
+
+++
+
+
+
+
+++
++
+++
+
+++ bu fenomenle en fazla ilişkili olan ilaç
++ vaka serileri ve küçük açık etiketli çalışmalarla elde edilen verilere göre
+ Anektodal raporlara göre
(Kaynak; Atlas of Psychiatric Pharmacotherapy( Roni Shiloh, David Nutt, Abraham
Weizman, Çev: Prof. Dr. Selçuk KIRLI, 2001 ‘den adapte edilmiştir.)
Tablo-III ANTİPSİKOTİKLERİN CİNSEL FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİLERİ
Antipsikotikler
Libido azalması
Erektil disfonksiyon
Ejakulasyon bozukluğu
Klorpromazin
Flufenazin
Levomepromazin
Perfenazin
Tiyoridazin
Trifluperazin
Klorprotiksen
Tokstien
Klozapin
Haloperidol
Pimozid
++
++
++
+
+
++
++
++
+++
+
+
++
++
++
+++
++
+
+
+
+
+++ bu fenomenle en fazla ilişkili olan ilaç
++ vaka serileri ve küçük açık etiketli çalışmalarla elde edilen verilere göre
+ Anektodal raporlara göre
(Kaynak; Atlas of Psychiatric Pharmacotherapy( Roni Shiloh, David Nutt, Abraham
Weizman, Çev: Prof. Dr. Selçuk KIRLI, 2001 ‘den adapte edilmiştir.)
Download