/hisarhospital www.hisarhospital.com 444 5 888 İÇİNDEKİLER HOSPITAL S AY I 1 7 Adına İmtiyaz Sahibi Mustafa ÇELİK Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İ. Orkun ÖZGÜR Yayın Koordinatörü Pelin ASLAN Yayın Kurulu İ. Orkun ÖZGÜR Pelin ASLAN Grafik Koordinatörü Eyyüp ÇAKIRGÖZ Grafik Tasarım Süleyman KÖKLÜ Yazışma Adresi HİSAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL Kurumsal İletişim Müdürlüğü Saray Mah. Site Yolu Cad. No:7 PK. 34768 Ümraniye / İSTANBUL 444 5 888 Faks : 0216 524 1323 [email protected] www.hisarhospital.com Baskı FAZİLET NEŞRİYAT ve TİC. A.Ş. Bağlar Mh. Mimar Sinan Cd. No: 52 GÜNEŞLİ - BAĞCILAR / İSTANBUL Tel: 0212 657 8800 (pbx) Faks: 0212 657 9588 www.faziletnesriyat.com.tr Matbaa Sertifika No: 16384 Tüm hakları Hisar Intercontinental Hospital’a aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz. Kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir. 2 / Hospital 18 Kesik Kesik Nefes Alıyorsanız Kalp Yetmezliğiniz Olabilir Görülme oranı her geçen gün artan kalp yetmezliği, önlemi alınmadığı takdirde ani ölüm sebebi olabiliyor. 26 Şiddetli Baş Ağrılarını Önemseyin! Her yaştan kişide belirti vermeden, aniden ortaya çıkabilen anevrizmalar, gün içinde şiddetli baş ağrısıyla birlikte kişide bulantı, kusma, felç, görme, konuşma ve denge bozukluğu yaratabiliyor. 30 Mükemmel Anne Değil “Yeterince İyi Anne” Olmaya Çalışın “Bebeğim sağlıklı olacak mı? Nasıl bir anne olacağım? Evliliğime ne olacak? Normal yolla mı, sezaryenle mi doğursam? 42 Sigara İçiyorsanız Mesane Kanseri Olma Riskiniz Yüksek! 70 Aşırı Kilo İle Gelen Sağlıksız Yaşamda “Obezite Ameliyatı Dönemi” 60 Obezite kiloyla birlikte hayati tehlike yaratabilecek hastalıklara yol açıyor.. Sabahları Çene Ağrısıyla Uyanıyorsanız Dikkat! Gün boyu şehir hayatına bağlı yaşanan stres ile birlikte uyku sırasında diş gıcırdatma veya diş sıkma olarak karşımıza çıkan bruksizm, birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. 74 Hayata Fotoğraf Gözünden Bakmak... Kızıma “Her gün tabağında bıraktığın bir lokma için Afrika’daki çocukları düşün.” diyorum.. 22 34 Sindirim Sisteminin Baş Düşmanı; Rastgele Kullanılan Ağrı Kesiciler... Kardiyolojide Nükleer Tıbbın Rolu Sürekli Gripliymiş Gibi Hissetmenize Bahar Alerjiniz Neden Olabilir Hedefe Yönelik Tedavi Yöntemleri İle Lösemisiz Bir Hayat Mümkün! Kanserde Onkolojik Radyoloji Uygulamaları Erken Tanı Sağlıyor 50 54 58 64 68 Doğumsal El ve Ayak Anomalisi Tedavisinde Başarı Oranı Oldukça Yüksek Bağışıklık Sisteminin Koruyucusu Lenf Bezleri Tatlı Krizleri Gözünüzü Karartmasın! Doğum Sonrası Çatlaklara Veda Etmek Zor Değil Kanserde En Büyük Desteğiniz Aileniz Olsun 16 38 46 Hospital / 3 Katkıda Bulunanlar Prof. Dr.Ali TERCİ Prof. Dr. Ayşen TİMURAĞAOĞLU 1972 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Ali TERCİ iç hastalıkları alanındaki uzmanlığını 1976 yılında yine aynı üniversitede İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. 1984 yılında aynı üniversitede Doçent, 1992 yılında da profesör oldu. 1985 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Ayşen TİMURAĞAOĞLU; hematoloji alanındaki uzmanlığını 1992 yılında Şişli Etfal Hastanesi’nde tamamladı. Doçentlik ve profesörlük ünvanını 2000 ve 2006 yıllarında aldı. İç Hastalıkları Bölüm Başkanı Hematoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bekir Sami UYANIK Prof. Dr Göksel SOMAY Ömer Necip UYGUR 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Klinik ve biyokimya alanındaki uzmanlığını 1994 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Doçentlik ve profesörlük unvanını 1996 ve 2003 yılları arasında Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde aldı. 1988 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden mezun oldu. nöroloji alanındaki uzmanlığını 1995 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Yüksek Lisansı’nı 2003 yılında Marmara Üniv. Nörolojik Bilimler Ana Bilim Dalında yapan Dr. Göksel SOMAY 2010 yılında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doçent; 2015 yılında Aydın Üniversitesi’nde profesör oldu. 1973 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Ömer Necip UYGUR; uzmanlığını 1980 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. 1989 yılında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doçent, 1998 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde profesörlük ünvanını aldı. Klinik Laboratuvar Bölüm Başkanı Nöroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr.Levent KILIÇKAN Prof. Dr. Kaya SÜZER 1989 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Levent KILIÇKAN; uzmanlığını 1994 yılında İstanbul Taksim Hastanesi’nde tamamladı. 2001 yılında doçent, 2006 yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde profesör unvanını aldı. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Kaya SÜZER; uzmanlığını 1984 yılında Haydarpaşa Asker Hastanesi’nde tamamladı. 1994 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs ve Kalp-Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalın’da doçent, 2001 yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde profesör ünvanını aldı. Anestezi ve Reanimasyon Bölüm Başkanı 4 / Hospital Gastroenteroloji ve Hepatoloji Bölüm Başkanı Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kadir TAHTA Prof. Dr.Kılıç AYDINLI Prof. Dr.Mehmet TEZER 1978 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Kadir TAHTA; uzmanlığını ve doçentliğini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi dalında tamamladı. 2008 yılında Pamukkale Üniversitesi’nde profesör ünvanını aldı. 1977 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Uzmanlık eğitimini Würzburg Üniversitesi Coburg Akademik Eğitim Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nde yaptı. 1989 yılında doçent, 1996 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda profesör unvanını aldı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Mehmet TEZER, ortopedi alanındaki uzmanlığını Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. Doçentliğini Florence Nightingale Hastanesi; profesörlüğünü Medipol Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi’nde aldı. Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölüm Başkanı Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr.Mustafa SAĞLAM Prof. Dr.Serhat FINDIK 1994 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Mustafa SAĞLAM; uzmanlığını 1997 yılında Koşuyolu Kalp Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. Doçentliğini yine aynı üniversitede tamamladıktan sonra 2013 yılında profesörlük ünvanını aldı. 1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Serhat FINDIK; uzmanlığını 1997 yılında yine aynı üniversitede tamamladı. 2005 yılında doçentliğini; 2012 yılında profesörlüğünü 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı’nda aldı. Kardiyoloji Bölüm Başkanı Göğüs Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Seyhan ALKAN Prof. Dr. Sinan EKİCİ Prof. Dr.Yılmaz BİLSEL 1996 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Kulak burun boğaz hastalıkları, baş ve boyun cerrahisi alanındaki uzmanlığını 2001 yılında Şişli Etfal E. ve Arş. Hastanesi’nde tamamladı. 2008 yılında İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi’nde doçent oldu. Profesörlük unvanı ise 2014 yılında Aydın Üniversitesi’nden aldı. 1995 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Sinan EKİCİ; uzmanlığını 2000 yılında yine aynı üniversitede tamamladı. 2007 yılında doçentliğini; 2013 yılında profesörlüğünü Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda aldı 1992 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Yılmaz BİLSEL; genel cerrahi alanındaki uzmanlığını 1998 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamladı. 2005 yılında doçent, 2013 yılında profesörlük unvanını aldı. Kulak Burun Boğaz Hast. Bölüm Başkanı Üroloji Bölüm Başkanı Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Hospital / 5 Katkıda Bulunanlar Doç. Dr. Aydın GÖZÜ Doç. Dr. Duygu İBRİŞİM Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Doç. Dr. Aydın GÖZÜ, 19921998 arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde süren eğitim sırasında özellikle onarım ve el mikrocerrahisi alanında deneyim kazandı. 1998 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doçentlik ünvanını aldı. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. İç hastalıkları alanındaki uzmanlığını PTT Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde; gastroenteroloji uzmanlık eğitimini ise İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamladı. 2012 yılında doçentlik unvanını aldı. Estetik Plastik Rekonstrüktif Bölümü Gastroenteroloji ve Hepatoloji Bölümü Doç. Dr. Halil BURÇ Doç. Dr. Murat KALEMOĞLU Doç. Dr. Sedat CANER 1998 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Doç. Dr. Halil BURÇ; 2004 yılında Dr Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde uzmanlığını tamamlayarak, 2015 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi’nde doçentlik ünvanını aldı. 1987 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden mezun olan Doç. Dr. Murat KALEMOĞLU; 1994 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’nde uzmanlığını tamamlayarak, 2012 yılında doçentlik ünvanını aldı. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Doç. Dr. Sedat CANER; Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde uzmanlığını tamamlayarak, 2014 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Kliniği’nde doçentlik ünvanını aldı. Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Acil Servis Bölümü Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Doç. Dr. Tayfun APUHAN Doç. Dr. Özcan ÇENELİ Doç. Dr. Yılmaz GÜNEŞ 1998 yılında İnönü Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2003 yılında uzmanlığını İstanbul Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, 2010 yılında doçentliğini de Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde tamamladı. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun odu. Alanındaki uzmanlığını Ankara Eğitim Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nde tamamlayarak, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bölümü’nde doçentlik ünvanını aldı. 1998 yılında Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nde uzmanlığını tamamlayarak, 2010 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’nda doçentlik ünvanını aldı. Kulak Burun Boğaz Hast. Bölümü 6 / Hospital Hematoloji Bölümü Kardiyoloji Bölümü Uzm. Dr. Burçak BOZDEMİR ARAL Op. Dr. Filiz TOPUZ Uzm. Dr. Betül AÇIKALIN 2001 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Burçak BOZDEMİR ARAL Dermatoloji alanındaki uzmanlığını, 2007 İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dermatoloji Kliniği’nde tamamladı. 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Op. Dr. Filiz TOPUZ aynı üniversitede 1997 yılında Kadın Hastalıkları ve Doğum alanında uzmanlığını tamamladı. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm. Dr. Betül AÇIKALIN 1998 yılında uzmanlık eğitimini İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. Yan Dal Uzmanlığını 2006 yılında, Çapa Onkoloji Enstitüsü Tıbbı Onkoloji bölümünde tamamladı. Dermatoloji Bölümü Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Onkoloji Bölümü Uzm. Dr. Ümit NOŞERİ Uzm. Dr. Aysun AYHAN Uzm. Dr. Selçuk CAMUŞCU 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm. Dr. Ümit NOŞERİ, 2003 yılında uzmanlık eğitimini Marmara Üniversitesi Nükleer Tıp ana bilim dalında tamamladı. 2003 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm. Dr. Aysun AYHAN Uzmanlık eğitimini 2010 yılında Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm. Dr. Selçuk CAMUŞCU Uzmanlık eğitimini 1986 yılında yine aynı üniversitede tamamladı. Nükleer Tıp Bölümü Psikiyatri Bölümü Radyoloji Bölümü Dt. Banu Okur ÇAKMAKÇI Dyt. Emel ARSLAN 2002 yılında İstanbul Üniversitesi iş Hekimliği Fakültesini bitiren Dt. Banu Okur ÇAKMAKÇI, 2012 yılından bu yana Hisar Intercontinental Hospital’de Diş Hekimi olarak göre yapmaktadır. Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden mezun olan Diyetisyen Emel ARSLAN, yüksek Lisans eğitimini yine aynı üniversitede Beslenme ve Diyetetik bölümünde tamamladı. Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü Beslenme ve Diyet Bölümü Hospital / 7 ÖNERİ Gluteni Hayatımızdan Çıkarmalı mıyız? H er yıl olduğu gibi bu yıl da yeni yeni diyet trendleri aldı başını gidiyor. Bu yıl özellikle doğal beslenmek ve arınmak ön planda.. Bu akımların en önemlilerinden biri de “glutensiz beslenme” oldu. Birçok kişi glutensiz ürünleri mi tercih etsek, acaba bizi şişmanlatan gerçekten gluten mi gibi sorular soruyor. Aslında birçok kişinin bu konuda kafası bir hayli karışık.. Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Arslan “gluten ve glutensiz beslenme tarzı” hakkında bilgi verdi. Çoğu tahıl ürünü gluten içeriyor Gluten; arpa, çavdar ve buğday gibi tahılların içinde bulunan doğal bir protein türüdür. Elastik bir yapıya sahip olduğu için hamura dayanıklılık verir ve ekmeğe de yapısını kazandırır. Sağlıklı bireylerin glutensiz beslenmesine gerek yoktur. Ancak çölyak hastalığına sahip olan kişiler glutensiz beslenmek zorundadır. Gluten çölyak hastalarında birçok problemi de beraberinde getiriyor Çölyak hastalığı, ince bağırsağın glutene karşı ömür boyu süren ve kronikleşen alerjisi, hassasiyeti anlamına gelmektedir. Bu hastalığa sahip olan bireyler glutenli gıdalar tükettiklerinde bağırsak mukozasındaki alerji nedeniyle ince bağırsaktaki yapıları tahrip eder. Böylece alınan gıdalar emilmez ve bireyde karın ağrısı, gaz, şişkinlik, ishal, kilo kaybı, kas 8 / Hospital problemleri ve demir eksikliği gibi bir takım hayati tehlike yaratabilecek ciddi sorunlar görülmeye başlar. Çölyak hastaları glutensiz beslenmeye dikkat etmeye başladığı takdirde bağırsak yapısının iyileştiği ve buna bağlı olarak vitamin ve mineral kaybının da azaldığı görülür. Tahıllı gıdaları hayatınızdan çıkarmadan önce iyi düşünün! Glutensiz beslenmeyle ilgili en çok merak edilen zayıflamaya yardımcı olup olmadığıdır. Glutensiz bir yaşama adım atıldığında simit, makarna, hamur işleri gibi rafine karbonhidratlardan uzaklaştığımız için bir miktar zayıflama görülebilir. Böylece vücudun aldığı enerji çeşidi az olduğu için ister istemez kısıtlanır. Ancak tam tahıllı gıdalar, iştah kontrolü, kalp damar sağlığı, insülin direnci gibi birçok hastalığa karşı koruyucu olduğu için glutensiz bir hayata geçmeden önce bunların hepsi düşünülmeli ve emin olunmalıdır. Peki hangi gıdaları tüketmeliyiz? Glutensiz gıdalar, karabuğday, kinoa, keten tohumu,pirinç nohut, patates, sebze ve meyveler, süt ürünlerinde içermediği gibi; işlenmiş gıdalar, salata sosları, hazır gıdalar, bisküvi gibi şekerli yiyeceklerde fazlasıyla bulunmaktadır. Hospital / 9 Bizden Haberler Prof. Dr. Sinan Ekici’ye Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü Ü roloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sinan Ekici ve çalışma ekibi, yürüttüğü TÜBİTAK destekli çok merkezli ‘SUTAB (Hidrodinamik kavitasyon ile su enerjisi kullanılarak doku ölümü elde edilmesi) Uygulamaları’ çalışması ile Elginkan Vakfı tarafından bu yıl 10’nuncusu düzenlenen “Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri” sahipleri arasında yer aldı. Su enerjisi kullanılarak doku ölümü elde edilebilecek Elginkan Vakfı tarafından her yıl düzenlenen Türk kültürü ve teknoloji alanlarında yapılan araştırmaları ön plana çıkarmak 10 / Hospital ve teşvik etmek amacıyla verilen Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl 10’nuncusu düzenlenen ödül töreninde Teknoloji Dalında SUTAB (Hidrodinamik kavitasyon su enerjisi kullanılarak doku ölümü elde edilmesi) Uygulamaları’ çalışması ile Üroloji Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Sinan Ekici ve ekibi ödül sahiplerinden biri oldu. Proje ile, hidrodinamik kavitasyon temelli ve patentli bir prototip halindeki SUTAB aletinin endoskopi sistemine entegre edilmesi, tıbbi uygulamalarının deneysel olarak test edilmesiyle, aletin tıp dünyasına kazandırılması hedefleniyor. Bizden Haberler Tüp Bebekte Başarı Oranımız %75 Oldu Hisar Intercontinental Hospital İnfertilite ve Tüp Bebek Bölümü, çocuk özlemi çekenlerin imdadına yetişmeye ve tekrarlayan başarısızlıkları başarıya dönüştürmeye devam ediyor. G ünümüzde bebek sahibi olmakta güçlük çeken çiftlerin bir kısmı, tedavi süreci hakkında tedirginlikler yaşayabiliyor. Ünitemize geldiğiniz ilk andan itibaren tüm ekibimiz evinizde gibi hissetmeniz için sizlere yardımcı olmaya hazırdır. Yaşadığınız zorlukların ve stresli dönemin farkında olan ekibimiz, işlemlerinizi kolay ve anlaşılır hale getirmek için uğraşır. Birçok sağlık sorununa neden olan stres ve gerginliğin, tüp bebek tedavisinde çiftleri olumsuz etkileyebileceğini unutmamak gerekir. Bunun bilincinde olan ünite çalışanlarımız her konuda size destek olmaya çalışır. Bölümümüz alanında elde etmiş olduğu bütün bu başarılar ve sunduğu geniş tedavi yelpazesi ile sadece İstanbul ve çevresine değil, başta Orta Avrupa olmak üzere, yakın ve uzak Asya’ya hitap eden bir pozisyonda olmanın mutluluğunu yaşamaktadır. Hospital / 11 Haber Gün İçinde Denge Kaybı Yaşıyor ve Gün Işığına Bakamıyorsanız... T üm dünyada önlenebilir körlüklerin en önemli nedenlerinden biri olan glokom bilinen adıyla göz tansiyonu, milyonlarca insanı etkileyebiliyor. Göz tansiyonu olarak bilinen ve sıklıkla 40 yaş üzeri kişilerde oluşan glokom, erken dönemde belirti vermeden yıllar içinde gizlice ilerleyebiliyor. Sinir liflerinin hasara uğramasıyla, görme alanında kayıplara neden olabilen glokomun oluşturduğu hasarlar kalıcı olmakla birlikte tedaviyle de göz eski sağlığına kavuşamayabiliyor. Glokom göz taramalarında veya normal göz muayenesinde ortaya çıkabildiği için, yılda bir kez göz taraması ve muayene olunması hastalığın erken teşhisinde oldukça önem taşımaktadır. Her bireyin düzenli olarak yılda bir kez göz kontrolünden geçmesi gerekir. Ancak bazı risk faktörlerine sahip bireyler özellikle bu kontrollere özellikle uymalıdır. • 45 yaşın üzerindeki kişiler • Ailesinde göz tansiyonu hastalığı bulunanlar • Şeker hastalığına sahip kişiler • Gözünde miyop olan kişiler • Uzun süre kortizonlu ilaç kullananlar • Göz travması geçiren kişiler .......................................................................................................................................................... Düzenli D Vitamini Kullanımı Tüberküloz Riskini Azaltıyor 12 / Hospital D ünyanın yaklaşık 1/3 ünün taşıdığı tahmin edilen tüberküloz hastalığı, insanlarla iç içe yaşayıp giden ve varlığını her daim sürdürebilen bir hastalık olmakla birlikte günümüzde hala geçerliliğini koruyor. Toplum sağlığını ileri derecede tehdit eden hastalığın mikrobu, vücut savunmasından saklanıp yıllarca vücutta belirti vermeden kalabiliyor. Günümüz şartlarında tüberküloz mikrobundan kesin olarak korunmamız mümkün değil. Aşı yöntemi ile de tüberküloz mikrobundan kesin olarak korunulamayacağı gibi vücuda girmesi de engellenemiyor. Fakat aşı yöntemi tüberküloz mikrobuna karşı bağışıklık sistemini hazır hale getirerek vücudu güçlü tutabiliyor. Beslenme ve yeme içme düzeni de tüberküloz hastalığında büyük önem taşımaktadır. Beslenme düzelmeden tüberkülozun tedavi edilmesi mümkün değildir. Özellikle D vitamininden zengin besinlerle beslenilmeye özen gösterilmelidir. Kişide şeker hastalığı varsa mutlaka yeme içme düzenine dikkat edip, insülin seviyesini normale düzeye indirgemelidir. Alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durulması, tedaviye uyum gösterilmesi, ilaçların düzenli kullanılması, uyku düzenine dikkat edilmesi ve kontrollerin düzenli bir şekilde aksatılmaması tüberküloz tedavisi sonrası dönemi için dikkat edilmesini gerektiren kuralları içermektedir. Terlemeyi Önleyeyim Derken Meme Kanseri Olmayın! B irçok insanın her gün kullandığı deodorant ya da ter önleyicilerin kansere yol açtığını düşünmek insanı oldukça ürkütüyor. Çok erken yaşlarda koltuk altı tüylerinin tıraş edilmesi sonrası sürülen deodorantlar, deriden emilerek meme dokusuna kadar gidebiliyor. Deodorantların içeriğinde bulunan metil, etil, propil, benzil, butil gibi kimyasal maddeler oldukça tehlikelidir. Meme kanseri ile terlemeyi engelleyici kozmetiklerin içindeki alüminyum bileşikleri arasında yapılan araştırmaların sonuçlarına göre de göğüs kanseri riskini arttıran en tehlikeli maddelerden biri olan paraben, en çok deodorantlarda ve diğer kozmetiklerde bulunuyor. İlk dikkat edilebilecek nokta, deodorantın koku giderici alüminyum bileşenlerini içermemesi olmalıdır. Alüminyum emilerek kan dolaşımına girerse vücutta birikir. Deri ile teması bile oldukça etkilidir. Kimyasal maddeler içeren deodorantlar alınmadan önce mutlaka etiketi okunmalıdır. Bitkisel gliserin, bioflavonoidler ve liken, otlar veya bitkisel özler, iyonize su ve distile su, yeşil çay, aleo vera ve kabartma tozu gibi doğal malzemeler içeren ürünler tercih edilmelidir. Hospital / 13 Bizden Haberler H Check-Up Ünitemiz Yenilendi içbir şikayet ve hastalık olmasa da düzenli olarak yılda bir kez yaptırılacak check- up ile erken dönemde belirti vermeyen ve sinsice ilerleyen hastalıklar yakalanabiliyor. Çok kısa bir zaman ayırarak yaptırabileceğiniz check-up ile sağlığınızın durumunu, başlangıç aşamasında olan hastalıklarınızı öğrenebilir; erken teşhisle zamanında tedavi olabilirsiniz. Hastanemizde, check-up taramaları profesyonel bir sağlık ekibi tarafından, günümüz tıbbının en modern laboratuar ve görüntüleme olanaklarından yararlanılarak gerçekleştirilir. Önlem almanın tedavi etmekten daha kolay olduğu prensibine dayanan check-up; yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen yatırımlardan biridir. Check-up programlarımız, kişinin şikayeti, hikayesi, özgeçmişi, soy geçmişi, alışkanlıkları ve varsa kullandığı ilaçlara ait alınacak bilgiler, kişiye özel tetkiklerin eklenmesini sağlayarak en güvenilir sonuca varılmasını amaçlar. Elde edilecek sonuçlar uzman hekimlerimiz tarafından yorumlanır. Bu nedenle hekim muayenesinin olmadığı bir check-up düşünülemez. Herhangi bir hastalığı ve yakınması olmayan kişiler bile yılda en az bir defa check-up kontrolünden geçmelidir. Hastanemizin check-up programlarının içeriğinde 14 / Hospital hastanın yaş ve klinik özelliklerine göre; hekim muayeneleri, hematolojik tetkikler, kalp risk faktörlerinin araştırılması, metabolizma, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri ve kan elektrolitlerini içeren biyokimya tetkikleri, hormon tetkikleri, enfeksiyon araştırması, radyolojik tetkikler, endoskopik muayeneler ve kanser tarama testleri yer almaktadır. Check-up programı için hastanemize geldiğinizde, check-up bölümdeki uzman danışmanlarımızın, sizi yönlendirmesiyle birlikte 08.30-12.00 arası sadece 3 saatinizi ayırmanız yeterlidir. Kadın, erkek ve çocuklara yönelik hazırlanmış check-up programlarımız: • Genel Sağlık Kontrol Paneli • Hisar 40 Yaş Altı Kadın Check-Up Programı • Hisar 40 Yaş Üstü Kadın Check-Up Programı • Hisar 40 Yaş Altı Erkek Check-Up Programı • Hisar 40 Yaş Üstü Erkek Check-Up Programı • Meme Sağlığı Tarama Programı (40 Yaş Altı) • Meme Sağlığı Tarama Programı (40 Yaş Üstü) • Üroloji (Prostat) Check-Up • Hisar Çocuk Check-Up Programı (02 - 17 Yaş) • Hisar Kardiyolojik Check-Up Programı Kısa-Kısa 3 n t i M e D T i l B u ı a n a O l a c l m B u a r c m P a l ı y a y a B o i y d H a a a s r m a K a a c l m B u r k F a t e n i r a b h G e E N e i e s n c S e i l m i D G n e e l y e l c e e r k e k y l L e e i e m  l e n d s i P e r ı l a z ı Y a d i n z g G e m l a r a l k r F ı r a c e M a a r l l s a M a m l i B i i r l e y e k a H i e r i l a f g r y o ? B i y e r e N e ç g i i b E k r L a r a l a c l m B u k T e a v e k a Z e e r r l b e H a r l a a n y v H a r l a a t I c i v r S i Hospital / 15 0212 657 33 00 www. camlicacocuk.com E D R E L I Y A B I S I Y A S S I Y A M İç Hastalıkları Sindirim Sisteminin Baş Düşmanı: Rastgele Kullanılan Ağrı Kesiciler... Günlük yaşamda her yaştan kişinin, en ufak bir ağrı karşısında derman aradığı ve sıklıkla başvurduğu yöntemlerden biri olan ağrı kesici ilaçlar, bilinçsiz kullanıldığında birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Genellikle baş ağrısı, karın ağrısı, eklem ve diş ağrısı gibi günlük yaşantıyı dayanılmaz hale getiren, hafif şiddetli ağrıları geçirmek için kullanılan ilaçlar, çoğu zaman ağrıyı geçirmekten çok, kişiyi psikolojik olarak rahatlatıyor. Fakat her türlü ağrı için vazgeçilmez olarak görülen bu ilaçlar, doktora başvurulmadan alındığında, özellikle mide başta olmak üzere birçok organı etkilediği gibi; oluşabilecek hastalıkları da tetikleyebiliyor. İç Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Terci ile “bilinçsizce kullanılan ağrı kesicilerin vücudumuzda yol açabileceği hastalıklar” hakkında konuştuk.. 16 / Hospital Prof. Dr.Ali Terci İç Hastalıkları Bölüm Başkanı Her rahatsızlığınızda çareyi ağrı kesicilerde de zarar vererek kalp krizine yol açabilmektedir. Bu yüzden ilaçlar mümkün olabildiğince doktor aramayın! G ünümüzde çoğu insanın en basit bir baş ağrısı karşısında bile hemen kullandığı, ağrı kesici (Nonsteroid antienflamatuar ilaçlar) olarak bilinen ilaçların, yararı olmakla birlikte birçok zararı ve yan etkisi olabilmektedir. Özellikle sindirim sistemi ve barsaklarda ciddi sonuçlar doğurabilen bu ilaçların, vücutta ve organlarda oluşturduğu olumsuz etkiler çoğu kişi tarafından bilinmiyor. kontrolünde ve tavsiye edilen dozlarla kullanılmalıdır. Ağrı kesici kullanırken aklınızda bulunsun! • 10 günden fazla ağrı kesici kullanılmamalıdır. • Uzun süreli ağrılarda direkt ilaç kullanmak yerine, mutlaka doktora başvurulmalıdır. • Ağrı kesicilerin dozu doktor veya eczacı tarafından belirlenmelidir. Doğru dozda kullanılmayan ağrı kesiciler • Ağrı kesiciler olabildiğince tok karnına ve su ile sindirim sistemine ciddi hasar veriyor birlikte alınmalıdır. Ağrı kesici ilaçların yan etkilerinin başlıca nedeni, cox enzimlerini baskılamasına dayanmaktadır. Sindirim sisteminde ciddi hasarlar yaratabilen ağrı kesici ilaçlar, mide mukozasının korunmasında önemli rol oynayan prostaglandinlerin oluşumuna engel olup çeşitli mekanizmalarla hasar vererek, kişilerin sindirim sisteminde ülser, gastrit, kanama gibi birçok sindirim sistemi hastalığına yol açabiliyor. Ağrı kesiciler rastgele alındığında, pıhtılaşma faktörlerini bozabilmekte ve kişide baş dönmesi, kusma, bulantı, hazımsızlık gibi yan etkiler gösterebilmektedir. • Ağrı kesici veya herhangi bir ilaçla birlikte alkol tüketilmemelidir. • Sindirim sistemi, kalp veya böbrek rahatsızlığı olan kişiler doktor kontrolünde ilaç kullanmalıdır. • Ağrı kesiciler ağrı başlamadan ve düzenli olarak alınmalıdır. Mutlaka reçeteli ve doktor kontrolünde ilaç kullanın Genel olarak, baş ağrısı gibi hafif ağrılarda kullanılan ağrı kesiciler, özellikle eklem rahatsızlıkları için de insanlar tarafından büyük ölçüde tercih edilmektedir. Eklem ağrıları için uzun süreli ve bilinçsizce kullanılan antiromatizmal ilaçlar, en büyük hasarı böbreklere ve karaciğere vermektedir. Aşırı dozda kullanılan bu ilaçlar böbrek yetmezliğine neden olabilirken, kişide tansiyonu yükseltip, kalbe Hospital / 17 Kalp Sağlığı 18 / Hospital Kesik Kesik Nefes Alıyorsanız Kalp Yetmezliğiniz Olabilir Görülme oranı her geçen gün artan kalp yetmezliği, önlemi alınmadığı takdirde ani ölüm sebebi olabiliyor. Ayaklarda şişme, nefes alıp vermede zorluk gibi belirtilerle kendini gösterebiliyor. Fakat ritim bozukluğuna bağlı kalbin olağandan hızlı çalışması gibi farklı durumlarda da görülebileceğini vurgulayan Kardiyoloji Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Sağlam, hastalığın sol kalpte görüldüğünde durumun akciğerlere, sağ kalpte ise karaciğere ve vücudun boyun, bacak gibi diğer bölgelerine de yansıyabileceğini belirtti. Prof. Dr. Mustafa Sağlam Kardiyoloji Bölüm Başkanı Y Vücut şişlikleri ve genel halsizlik hissediliyorsa.. aşam kalitesini azaltan kalp yetmezliği, kalbin vücudun dokularının ihtiyaçlarını gidermeye yetecek düzeyde kanı pompalayamaması ya da zorla sağlaması durumudur. Hasta daha önce kolay bir şekilde yürüdüğü yolu bir süre sonra zorla yürümeye başlaması, merdiven veya rampa çıkarken nefes darlığı yaşaması, düz yastıkta yatamaması, daha ileri durumlarda sağ kalp yetmezliği de başladıysa bacaklarda ve bel bölgesinde şişme meydana gelmesi gibi durumlar kalp yetmezliği belirtilerini göstermektedir. Yüksek tansiyonunuzu kontrol altına alın Kalp yetmezliğinin altında yatan en önemli ve riskli durumlar kalp damar tıkanıklığı, kalp kapakçık hastalıkları, yüksek tansiyon hastalığı ve kalp krizleridir. Kalp krizine bağlı ölü doku meydana gelmişse, kalp yetmezliği geriye dönebilen bir durum değildir. Fakat damar tıkanıklığına bağlı kalp krizi oluşturmayacak düzeyde darlıklar varsa bu darlıklar açılarak kalp yetmezliği tedavi edilebilmektedir. Devamlı kalbin hızlı çalışması ritim bozukluğu yaratarak kalp yetmezliğine sebep olabilirken, hız kontrolü sağlandığında yine hastalık tedavi edilebilmektedir. Hospital / 19 Kalp Sağlığı Kalp yetmezliği denildiğinde herkesin aklına sol kalp yetmezliği gelmektedir. Bu durumda kalp öne doğru kanı pompalamakta güçlük çektiği için akciğerde su birikmesine bağlı olarak nefes darlığı şikayetini de beraberinde getirebilir. Hiçbir belirti vermeden de kalp yetmezliği darlığı şikayetini de beraberinde getirebilir. Sol kalp yetmezliğinin ileri evresinde, akciğerde de su birikip ortaya çıkabilir Hastanın fizik muayene ve şikayetlerine göre tanı konulabilmektedir. Kalp yetmezliği tanısı hastanın hiçbir şikayeti olmadan da check-up ile yapılan tetkiklerle ortaya çıkabilmektedir. Tanı yöntemlerinde akciğer filmi, elektrokardiyografi (EKG) ve en birinci olarak görülen kalp ultrasonunda (ekokardiyografi) kalbin kasılma gücü ölçülerek, kasılma zayıfsa kalp yetmezliği tanısı konulabilmektedir. Ekokardiyografi ile kalp kasının gücü ve fonksiyonları ayrıntılı olarak incelenebilmektedir. Sağ akciğere etki yapıyor, sol kalp yetmezliğiyse vücudu etkiliyor Kalp yetmezliği denildiğinde herkesin aklına genel olarak sol kalp yetmezliği gelmektedir. Sol kalp yemezliğinde kalp öne doğru kanı pompalamakta güçlük çektiği için akciğerde su birikmesine bağlı olarak nefes 20 / Hospital sağ akciğere kan pompalayan, sağ kalpteki kapakların da geriye kaçırmasıyla sağ kalpte genişlemeyle birlikte karaciğerde göllenme ve bacaklarda şişme gibi şikayetler meydana gelebilmektedir. Fakat hastada sol kalp yetmezliği olmadan da KOAH gibi akciğer hastalıklarına bağlı olarak akciğer tansiyonu çok yüksekse sağ kalp yetmezliği de görülebilir. Sağ kalp yetmezliğinde vücut daha çok ödem denilen bacak, karın ve boyun damarlarında belirginleşecek ölçüde su birikmesinin görülmesidir. Sol kalp yetmezliği, sağ kalp yetmezliği ile birlikte görülebilmektedir. Sol kalp yetmezliği müdahale edilmediğinde zamanla sağ kalp yetmezliğine de yol açabilmektedir. Erken tanı ile iyileşme oranı artıyor Kalp yetmezliğinde genel olarak erken tanı ve düzenli tedavi oldukça büyük önem taşımaktadır. Kalp yetmezliği tedavi ile seyri normalleşebilen ve hayati riski minimum seviyeye indirgenebilen bir hastalıktır. Erken evrede tanısı konulmuş olan hastalıkta düzelebilme şansı yüksektir. Fakat tanısı çok geç konulmuş kalp yetmezliğinde kalbe verdiği zarar oranına göre iyileşme sağlanabiliyor. Sol kalp yetmezliğine bağlı olarak sağ kalp yetmezliği meydana geldiğinde, sol kalp yetmezliği için uygulanan tedavi yöntemi uygulanabilmektedir. Fakat hastanın sol kalbi korunmuş akciğer hastalığına bağlı sağ kalp yetmezliği gelişmişse, tedavi yöntemi farklılaşabilmektedir. Ödem ve su atıcı tedavi yöntemi uygulanmakla birlikte sağ kalp yetmezliğine yol açan akciğer hastalığının tedavisi ve kalp hızının ayarlanması gibi tedaviler gerektirebilir. Beslenme şekli nüksedebiliyor değiştirilmezse hastalık Kalp hastası olan bir kişi mutlaka tuzdan fakir beslenme tarzını benimsemelidir. Tedavi sonrası kişinin tuzlu olarak zeytin, turşu, peynir gibi yiyecekler tansiyonda yükselmeye ve kalbin ön iş yükünde artmaya bağlı olarak kalp yetmezliğini yeniden meydana getirebilmektedir. Sigara ve alkol kullanımı bırakılmalı, aşırı kilo varsa dengeli beslenme ile kilo verilmeli ve sıvı alımı vücuttaki ödemden dolayı kısıtlanmalıdır. Hasta kişilerin tedavi sonrası hafif tempoda, yorulmayacak şekilde egzersiz yapması da önerilmektedir. Kalp hastası olan kişiler mutlaka tuzdan fakir beslenme tarzını benimsemelidir. Tedavi sonrası kişinin tuzlu olarak zeytin, turşu peynir gibi yiyecekleri tüketmesi tansiyonda yükselmeye ve kalbin ön iş yükünde artmaya bağlı olarak kalp yetmezliğini yeniden meydana getirebilmektedir. Hospital / 21 Nükleer Tıp 22 / Hospital Kardiyolojide Nükleer Tıbbın Rolü Koroner arter hastalığı günümüzde ölümlerin başlıca nedenlerinden biri olabilmektedir. Erken ve doğru teşhisin hayati önem taşıdığı hastalıkta, kardiyak nükleer tıp çalışmaları; kalp hastalıklarının tanısında, klinik kararların verilmesinde ve hastaların izleminde önemli rol oynamaktadır. Kardiyolojide nükleer tıbbın rolü hakkında Nükleer Tıp Bölümü Uzmanı Dr. Ümit Noşeri ile konuştuk.. Hospital / 23 Nükleer Tıp Koroner kalp hastalığı yıllarca hiçbir belirti vermeden sessizce seyredebilir Uzm. Dr. Ümit Noşeri Nükleer Tıp Nükleer tıpta tetkikler ve testler yapılmadan önce ilaçlar damar yolu ya da ağız yolu ile verilmektedir. Bu ilaçlar verildikten bir süre sonra, hastanın test yapılacak bölgelerine özel kamera ile sağlanan sintigrafi görüntüleri elde edilerek tanı konulabiliyor. Kalp sintigrafisi, kalbi besleyen damarlarda oluşan tıkanıklık sonucu kalp kası hücrelerinin beslenememesi ya da yetersiz beslenmesine bağlı gelişen “koroner arter hastalığı”(KAH)’ın tanısında kullanılmaktadır. Koroner arterlerdeki tıkanıklıklar bir dereceden sonra kalp kasında beslenme sorunu oluşturur ki buna “iskemi” denir. Böyle hastalar kalp krizi (enfarktüs) geçirme riski taşırlar. Kalp sintigrafisi kalp krizi geçirme riski taşıyan hastaların, kriz geçirmeden önce belirlenerek gerekli girişim ve tedavisinin yapılmasına kılavuzluk etmektedir. Kalp krizi riskinde erken tanı sağlıyor Nükleer tıpta tetkikler ve testler yapılmadan önce ilaçlar damar yolu ya da ağız yolu ile verilmektedir. Bu ilaçlar verildikten bir süre sonra, hastanın test yapılacak bölgelerine özel kamera ile sağlanan sintigrafi görüntüleri elde edilerek tanı konulabiliyor. Bu yöntemler ile tıbbi problemlere, diğer tanı yöntemleri ile olduğundan çok daha erken aşamada tanı konulabiliyor. Kalp kası görüntülenerek koroner arterlerdeki darlık ya da tıkanıklıklar belirleniyor Egzersiz talyum sintigrafisinin koroner damar hastalıklarını saptamadaki duyarlılığı %92 oranındadır. Koroner anjiografi öncesinde bilimsel olarak tanı değeri yüksek yöntemdir. Egzersiz kalp sintigrafisi tıpta kullanıma başlamasından bu yana gereksiz yere uygulanan koroner anjiografi %50 oranında azalmıştır. Sessiz seyreden koroner kalp hastalıklarının saptanmasında değeri çok yüksektir. Kanser hastalarında kalp hasarının saptanması, kalp, kas hastalıkları ve atar-toplardamarlarda pıhtı oluşumu tespiti için de yaygın olarak kullanılmaktadır. Test kalbin durumunu ölçmek için iki defa yapılıyor Kroner arter hastalığı (KAH) kalbın aşırı yorulduğu ve daha fazla kana ihtiyac duyduğu durumlarda ortaya çıkabilir. Bu yüzden MPS çalışması kişinin stres altında olmadığı ve dinlendiği zaman sonrası iki defa yapılır. 24 / Hospital Genel olarak kalpte stres veya yorgunluk yaratmak için hastaya egzersiz yaptırılır. Kalbin fazla efor sarfedip, kan ihtiyacını artırarak tıkanıklık ve daralmaların olup olmadığını saptamaya yardımcı olabilmektedir. Kişi yoğun bir radyasyona maruz kalmıyor Kişi genel olarak yapılacak olan testte maruz kalabileceği radyasyon nedeniyle çekimser kalabiliyor. Fakat bu testte kişinin, tıpkı bir röntgen filminde alabileceği kadar radyasyon oranı vücuduna geçiyor. Verilen ilaç bir süre sonra radyoaktif etkisini yitirebileceği için vücuttan da doğal yollar ile atılabiliyor. Myokard Perfüzyon Sintigrafisi kimlere yapılıyor? • Koroner arter hastalığının tanısı, • Bilinen hastalığın yaygınlığı ve şiddeti, • İskemik miyokard hasarını miyokard infarktüsünden (MI) ayırma, • Tedavinin endikasyonu ve sonuçlarını değerlendirme • Hastalığın gidişatını ve sonuçlarını belirleme • MI (miyokard infarktüsünden) geçirmiş hastalarda myokard canlılığının değerlendirilmesi. • Başka bir nedenle ameliyat olacak hastaların kardiyak riskinin değerlendirilmesi Genel olarak kalpte stres veya yorgunluk yaratmak için hastaya egzersiz yaptırılır. Kalbin fazla efor sarfedip, kan ihtiyacını artırarak tıkanıklık ve daralmaların olup olmadığını saptamaya yardımcı olabilmektedir. Hospital / 25 Beyin Sağlığı 26 / Hospital Şiddetli Baş Ağrılarını Önemseyin! Her yaştan kişide belirti vermeden, aniden ortaya çıkabilen anevrizmalar, gün içinde şiddetli baş ağrısıyla birlikte kişide bulantı, kusma, felç, görme, konuşma ve denge bozukluğu yaratabiliyor. Beyinde oluşan baloncukların patlamasıyla birlikte kişinin hayatını kaybetmesine neden olabilen beyin anevrizmalarında, zamanında doğru müdahale ile baloncukların kanama yapmadan teşhis ve tedavi edilmesi büyük önem taşıyor. Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Kadir Tahta ile beyinde oluşan anevrizmaların tanı ve tedavi yöntemleri hakkında konuştuk.. Hospital / 27 Beyin Sağlığı Prof. Dr. Kadir Tahta Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölüm Başkanı H er yaştan kişide görülebiliyor Beyin tabanındaki damarlarda doğuştan olan baloncukların patlaması sonucu meydana gelebilen anevrizmalar çok nadir görülmesine rağmen insanların en verimli çağlarında efor sonrası ortaya çıkan bir durumdur. Aslında anevrizma doğuştan gelen bir anomalidir. Kafa içi, beyin dışı damarların yırtılması ile beyin çevresindeki boşlukta olan kanamalardır. 100 bin kişiden 5’inde belirti verebilen ve kanamaya yol açabilen anevrizmanın ilk işaretini ise şiddetli baş ağrısı oluşturuyor. Şeker ve tansiyon hastalığınızı kontrol altına alın Anevrizmaların en tehlikeli sonuçlarından biri beyin kanamasına yol açabilmesidir. Arteryel bir yırtılma 28 / Hospital olduğu için kafa içinde çok yüksek basıncın birden oluşmasına neden olur. Kafa içi basıncının tansiyonu yükseltmesi, kişide oldukça şiddetli bir baş ağrısı oluştururken, bilinç kaybı da görülebilmektedir. Ense ağrısı, bulantı, kusma, görmede ve dengede bozukluk hatta bilinç kaybı da yaratabilmektedir. Bu durum en sıklıkla her iki ön beyne giden damarların birleşkesinde görülmektedir. Baloncuk 7 mm çapa ulaştığında kritik kanama eşiğine girmiştir. Bu belirtilerle birlikte kişide tansiyon hastalığı veya şeker hastalığı da seyrediyorsa mutlaka doktora başvurularak gerekli tetikler yaptırılmalıdır. Düzenli kontrol ile risk faktörleri ortadan kaldırılarak, hastalığın neden olabileceği beyin kanamalarından büyük ölçüde korunulabilmektedir. Her baş ağrısı anevrizma demek doğru değil! Günümüzde anevrizmaların tanısı ileri teknolojik aletler ile kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. Bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans (MR), dijital anjiografi ile hastalığın tanısı kolaylıkla konulabilmektedir. İleri tanı yöntemleri ile vücuda anjiyografi gibi herhangi bir girişim yapmadan, kanamaya yol açmamış anevrizmalar da kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Anevrizma bulgu En verimli çağında ani olarak kişilerin yaşamlarında ciddi etkiye neden olabilen anevrizma kanamasının tedavisi sonrasında, kişide damar hastalığı yoksa normal yaşam süresini tamamlamaktadır. verdikten sonra tanının erken konulması oldukça önemlidir. Her baş ağrısı anevrizma nedenli olmadığı gibi anevrizma sonucu ortaya çıkan baş ağrıları da ağrı kesicilerle geçiştirilmemelidir. Özellikle anevrizma kanaması geçiren kişilerin yürümesine, hareket etmesine izin verilmemelidir. İlk 24 saat içinde tekrarlayan kanamalar yüksek derecede hayati risk taşıyabilmektedir. ve boyutuna göre bir takım tedavi tekniklerine başvurulur. Tespit edilen kanama en kısa zamanda cerrahi veya endovasküler yöntemle mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Cerrahi işlem gören hastalarda kanama riski büyük ölçüde azalmaktadır. Cerrahi tedavi: Tespit edilmiş anevrizmalar için en çok kullanılan ve en kesin yöntemdir. Anevrizmanın damardan çıktığı boyun bölgesine konulan anevrizma klipi ile anevrizmaya giden kan akımının kesilmesidir. Baloncukların kanama yapmadan tedavi edilmesi hayati önem taşıyor Endovasküler (damar içi ) tedavi: Anevrizmanın Anevrizmaların tedavisi için iki yol bulunmaktadır. Yoğun bakımda mutlak istirahate alınan hasta beyin cerrahisi bölümünce değerlendirilerek hastalığın tedavisine karar verilmektedir. Mümkün olan en kısa zamanda cerrahi müdahale ile baloncuğun boynu kapatılmaktadır. İlk kanama sonrası hastanın durumu ne kadar iyi ise cerrahi sonucunda elde edilecek cevap o kadar iyi olabilmektedir. Cerrahi sonrası ilk 4 gün kritik günler olarak seyretmektedir. Anevrizmanın yol açtığı beyin kanamalarında en korkulan komplikasyon ise ikinci bir beyin kanamasının oluşmasıdır. Fiziksel ve psişik rehabilitasyon ile de tatmin edici sonuçlar alınabilmektedir. Anevrizmanın tedavisi kişinin durumuna göre belirleniyor Hastada kanamış anevrizma tespit edildiği andan itibaren vakit kaybetmeden anevrizmanın yeri içine damar içinden ulaşarak doldurulan yapıştırıcı materyal veya metal helezoncuk ile anevrizma içi akımın kapatılması işlemidir. Beyin sağlığınızdaki risk faktörlerini göz ardı etmeden, erken önlem alın! Çok düşük yüzdeli bir oluşum olması nedeniyle her bir kişiyi, bilgisayarlı tomografi ile anjiografiden geçirmek imkansızdır. Ama risk gruplarındaki kişilerin özellikli olarak taramadan geçmesi önerilmektedir. Ailesinde anevrizma görülen kişilerde normale göre biraz daha fazla anevrizma tespit edilebilmektedir. En verimli çağında kişilerin yaşamlarında ciddi etkiye neden olabilen anevrizma kanamasının tedavisi sonrasında, kişide damar hastalığı yoksa normal yaşam süresini tamamlamaktadır. Hospital / 29 ÖNERİ 30 / Hospital Mükemmel Anne Değil “Yeterince İyi Anne” Olmaya Çalışın Anne ve bebek arasındaki ilişki hamilelikle başlar. Bununla ile birlikte, vücudunuz fetüsün fiziksel oluşumu işini üstlenirken, zihniniz nasıl bir anne olabileceğinize dair düşünce oluşumunu üstlenir. Aynı zamanda bebeğin neye benzeyeceğiyle ilgili zihinsel bir albüm oluşturmaya başlar. Bir anlamda, eş zamanlı devam eden üç hamilelik söz konusudur: rahminizde fiziksel olarak gelişen bir fetüs, ruhunuzda gelişen bir annelik rolü ve zihninizde hayal edilen bir bebek… “Bebeğim sağlıklı olacak mı? Nasıl bir anne olacağım? Evliliğime ne olacak? Normal yolla mı, sezaryenle mi doğursam? Peki ya kariyerim? Çok kilo alacak mıyım? Hayatım çok değişecek mi?” gibi sorularla zihinleri meşgul anne adaylarının ruhsal süreçleri hakkında Psikiyatri Bölümü Uzmanı Dr. Aysun Ayhan ile konuştuk.. Uzm. Dr. Aysun Ayhan Psikiyatri Bastırılmış duygular ve çatışmalar ön plana çıkabilir B ebekle yakınlık bağının kurulması çok önemli olmakla birlikte büyük ölçüde annenin kişisel tarihçesi ve deneyimlerine dayanır. Özellikle ilk aylar yoğun kaygı, korku ve yetersizlik duygularıyla iç içe geçer. Anne ve bebeğinin ilişkisine zaman içinde annenin kendi bebekliği ve annesiyle ilişkisi de eşlik eder. İlk zamanlar anne bebeği için abartılı endişe yaşayabilir Anneliğin ilk ve kaçınılmaz kuralı bebeği hayatta tutmaktır. İlk haftalar bebeğin nefes alış-verişi kontrol edilebilir, bebeği yıkamaktan korkup anneler çağırılabilir, gece emzirirken uyuya kalmaktan kaçınılabilir, mikrop kapmasın diye bebek insanlardan uzak tutulabilir. Doğuştan değil, zamanla kazanılan deneyimlerle bebeğin yaşamının size bağlı olduğu gerçeği ile yüzleşilir ve annelik rolünüzün doğumu da tamamlanır. Anneliğin ilk ve kaçınılmaz kuralı bebeği hayatta tutmaktır. Hospital / 31 Öneri Sahiplenme duygusu zamanla gelişir Bebeğin hayatta kalması ve büyümesini sağlamak gibi somut ihtiyaçların yanı sıra yeni bir anne olarak bebekle bir ilişki geliştirme sorumluluğu ile de yüz yüze kalınabilir. Arkadaşlar, aile veya eşle olandan farklı olarak anne bebek ilişkisi olağandışıdır çünkü kelimelerle iletişim kuramayan biriyle etkileşime dayanır. Tek bildiği ağlamak olan bebeğin zamanla acıktığını, uykusunun geldiğini, keyfinin yerinde olduğunu, gazını tam çıkarmadığını anladığınızı fark edersiniz. Aranızda olan şey şudur ki: o size bakar, siz de ona bakıp anlarsınız. Bebeğiniz “kendilik” duyumunu sizin varlığınızda şekillendirir. Çocukların anneleriyle olan ilişkilerinde önemli iki unsur vardır; bunlardan biri tutulmak yani güvende hissettiren kucaklanma duygusudur. 32 / Hospital Annenin ölçülü ve tutarlı sevgisi çocuğun kişiliği için en önemli unsur.. Çocukların anneleriyle olan ilişkilerinde önemli iki unsur vardır; bunlardan biri tutulmak yani güvende hissettiren kucaklanma duygusudur. Bebek ile ilişki kurabilmek için onun acıktığında, ağladığında, huzursuzlandığında, korktuğunda öncelikle tutulmaya ihtiyacı vardır. Bu kucaklama ”ben buradayım, güvendesin” demenin onun anlayacağı yoludur. Bebeğin, ruhsal gelişimi için sevildiği kadar ölçülü ve tutarlı bir şekilde yoksun bırakılmaya da ihtiyacı vardır. Bu, çocuğun ertelemeyi öğrenmesine, dürtülerini kontrol edebilmesine ve her şeyden önemlisi, yalnız kalabilme kapasitesinin gelişmesine hizmet edecektir. Zamanla anne, çocuğun her arzusunu değil, ihtiyaçlarını karşılama önceliğine başlıyor. Hep orada olan, varlığıyla güven veren ama çocuğun bağımsızlaşmasına, gelişmesine izin veren bir pozisyon belirliyor. “Anne hata yapmaz” diye bir şey yok.. Çocuğa mükemmel annelik yapma hayali, zamanla çocuğun mükemmel olması yönünde bir beklentiyi de doğurur. Çocuğa mükemmel annelik yapma hayali, zamanla çocuğun mükemmel olması yönünde bir beklentiyi de doğurur. Bu durum farkında olmadan anne ve çocuk arasında kaygılı bir göbek bağının oluşmasına neden olur. Mükemmellikte hata, eksik, kusur yoktur. Anne bir anlamda kendi tarihinde yapamadığı ya da kendisine yapılmayanın eksikliğiyle çocuğa yapışır. Anne çocuk arasındaki bu güçlü ilişkide ise elbette hatalar, kusurlar olabilir fakat diğer zamanlarda yapılan doğru davranışlarla da telafi edilmesi gerekir. Ayrıca ufak hatalar ve bazen annenin yetemediği durumlar tam da çocuğun kendi yaratıcılığını ve zekasını geliştirmesi için önemli fırsatlardır. Hospital / 33 ÖNERİ 34 / Hospital Sürekli Gripliymiş Gibi Hissetmenize Bahar Alerjiniz Neden Olabilir Kış mevsiminin bitip baharın başladığı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında çoğu insanın muzdarip olduğu, hastalıkların çoğunu tetikleyen en önemli problemlerden biri bahar alerjileridir. Çiçeklerin açmasıyla hassasiyeti olan kişiler için yaşamı kabusa çeviren polenlerden, diğer alerjilere göre kaçınmak biraz daha zordur. Göğüs Hastalıkları Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Serhat Fındık bahar aylarının gelmesiyle birlikte görülen mevsimsel alerjilere karşı alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi. Hospital / 35 ÖNERİ Alerji zaman içerisinde kaybolup tekrar nüksedebilir Prof. Dr. Serhat Fındık Göğüs Hastalıkları Bölüm Başkanı B Polenler astım ve alerji hastalarının kabusu ahar alerjileri, ilkbahar başlangıcı veya sonbahar başlangıcında ortaya çıkan solunum sistemi organlarının çeşitli şikayetlere yol açmasıdır. Burun, akciğer, göz ve deride meydana gelebilmektedir. Alerjik hastalıklar arasında astım, saman nezlesi, egzama, ürtiker (kurdeşen) ve göz nezlesi sayılabilir. Hemen hemen çoğuna polenler yani bilinen ismiyle çiçek tozları neden olabilmektedir. En çok alerjiye neden olan polenler arasında kavak, çayır otu, pelin, arpa, ve buğday polenleri sayılabilir. Bahar alerjisi diğer hastalıkları tetikleyebilir Bahar alerjileri; alerjik burun iltihabı, astım, göz tutulumu (nezlesi) ve kurdeşen olarak bilinen hastalıklara yol açabilir. Bu hastalıkların hepsi ortaya çıkabileceği gibi bu tabloda sadece bir hastalık da meydana gelebilir. Genellikle bahar alerjilerinde en çok şikayet edilen burun alerjileridir. 36 / Hospital Bahar alerjileri tüm yaşlarda görülebilir. En çok görüldüğü yaş grubu çocukluk ve gençlik yaş grubudur. Çocuklarda 3 ile 4 yaşlarında ortaya çıkmaya başlar. Ergenlik döneminde kaybolan alerji daha sonraki dönemlerde yeniden nüksedebilir. Erişkin dönemde daha çok görülmekle birlikte yaşlılık döneminde de hastalık aniden ortaya çıkabilir. Hassas olan alerjenlerin kişiye bağlı tipinde değişme de görülebilir. Ev tozuna alerjisi olan kişinin daha sonrasında polenlere karşı alerji duyabilir. Uyku problemleriniz artabilir Bahar alerjilerinde görülen belirtilerin başında şeffaf bir burun akıntısı ve burun tıkanıklığı gelmektedir. 1-2 hafta süren sürekli hapşırma, burun akıntısı, nefes darlığı, öksürük, balgam gibi şikayetleri olan bir kişi mutlaka bir hekime başvurmalıdır. Bazı alerjik hastalıklar kişide gözlerde, yüzde ve dudaklarda şişliklere yol açarak ciddi reaksiyonlar gösterebilir. Bahar aylarında genel olarak bitkinlik, yorgunluk, halsizlik alerjik bünyeye sahip kişilerde daha çok görülebilir. Sık sık burun tıkanıklığı varsa kişinin uyku kalitesi de bozulabilmektedir. Alerji büyük oranda aileden geçebilir Bahar alerjisi tedavisinde hastanın ne şikayeti olduğu oldukça önem taşımaktadır. Kişinin aile öyküsü hastalığın tedavisi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü hastanın sahip olduğu alerji, ailesinden aldığı genlerden kaynaklanabilir. Ailede genler aracılığıyla %70 ile %80 oranında geçebilen hastalık, kişide ilerleyen yaşlarda ortaya çıkabilen bir alerji hassasiyeti yaratabiliyor. Düzenli tedavi hafifleyebilir ile alerjinin etkileri Alerji görülen organa göre tedavi şekli değişebilmektedir. Öncelikle koldan cilt alerji testleri yapılmaktadır. Kan örneği alınarak bahar alerjilerine sebep olan polen ve ağaç tozlarının kan düzeylerine bakılabilir. Tedavide alerji önleyici ilaçlardan yararlanılır. Bununla birlikte burun spreyleri ve antialerjik ilaçlar ile tedavi edilebilinir. Uygun kişilerde aşı tedavisi de belirtilerin giderilmesine yardımcı olabilir. Bahar alerjileri; alerjik burun iltihabı, astım, göz tutulumu (nezlesi) ve kurdeşen olarak bilinen hastalıklara yol açabilir. Bu hastalıkların hepsi ortaya çıkabileceği gibi bu tabloda sadece bir hastalık da meydana gelebilir. Polenlerden korunmak imkansız değil.. Bahar alerjilerinden korunmak oldukça zordur. Kişinin polenlerden korunması için hiç dışarı çıkmaması gerekir ki bu da çalışan ve okula giden bireyler için imkansız bir durumdur. Ama buna rağmen polenlere ve alerjilere karşı alınacak birkaç gerekli önlem ile kişi yaşamını daha kolay bir hale getirebilir. Polenlerden korunmak için? Bahar aylarında başlayan polenlere karşı veya derinizde oluşan bir alerjik reaksiyonunuz varsa mutlaka bir alerji uzmanına başvurulmalıdır. Mecbur olmadıkça park ve yeşil alanlara gidilmemelidir. Verilen ilaçlar düzenli kullanılmalıdır. Bol su içilmesi, alerjik reaksiyonların şiddetini düşürmesine yardımcı olur. D vitamini ve C vitamini düzenli olarak alınmalı ve dengeli beslenmeye dikkat edilmelidir. Dışarıdan eve gelindiğinde kıyafetler değiştirilmeli ve duş alınmalıdır. Çarşaf, yorgan ve yastıklar sık sık değiştirilmelidir. Dışarı çıkıldığında mutlaka polenlere karşı bir maske takılmalıdır. Klimaların filtrelerinin sık sık değiştirilmesi ve hepa filtreli klimalar kullanılmasına özen gösterilmelidir Hospital / 37 DOSYA Hedefe Yönelik Tedavi Yöntemleri ile Lösemisiz Bir Hayat Mümkün! Toplumda kan kanseri olarak bilinen lösemi, kemik iliğinde bulunan kan hücre öncüllerinin, anormal üretilmesi ve kontrol dışı çoğalması ile ortaya çıkan, dolayısıyla kanı ve tüm organları etkileyen bir kanser türüdür. Sebebi tam olarak bilinmese de, şifa ile neticelenen lösemi hastalığında, erken tanı hayati önem taşıyor. Hematoloji Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Ayşen Timurağaoğlu, löseminin teşhis ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. 38 / Hospital Prof. Dr. Ayşen Timurağaoğlu Hematoloji Bölüm Başkanı B elirtilerin farkında olun! Lösemi hastalığının belirtileri, hastalığın yavaş (kronik lösemiler) veya hızlı (akut lösemiler) seyirli olmasına göre değişmektedir. Kronik lösemiler çoğunlukla belirti vermeyip rutin kan testlerinde tespit edilebilir. Daha nadiren dalak büyümesi nedeniyle karnın sol kesiminde ağrı, çabuk doyma, gece terlemesi, kilo kaybı, koltuk altı, kasık, boyun gibi bölgelerde şişlikler görülebilmektedir. Kronik lösemilerin seyri yıllar, hatta on yıllarla belirlenir. Akut lösemilerde ise normal kan hücrelerinin yapımı etkileneceği için sıklıkla halsizlik, çabuk yorulma, diş eti, burun kanaması, vücutta morluklar, düşmeyen ateş, kemik ve eklem ağrıları olabilir ve hastalar bu yakınmaların bir veya birkaçı nedeniyle hekime başvurur. Akut lösemilerde seyir çok hızlı olup, bu şikayetler günler içinde ortaya çıkar ve artar. Bu nedenle kronik lösemilerde her zaman tedavi gerekmeyebilir ancak akut lösemiler için bu söz konusu olmayıp, en kısa sürede tedaviye başlanmalıdır aksi taktirde ölümle sonuçlanabilmektedir. Çevresel faktörler lösemiyi tetikleyebiliyor! Lösemiye neden olan sebepler bilinmemekle beraber lösemi gelişme riskini artırabilecek birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerden bazıları; Yüksek düzeyde radyasyona maruz kalmak, Benzen ve formaldehit gibi sanayide kullanılan kimyasallar, Lösemilerde ileri tanı yöntemleri ile hastalığın Daha önce bir başka kanser nedeniyle kemoterapi veya radyoterapi almış olmak, türü belirlenebiliyor Lösemi hastalığının tanısının konulabilmesi için yakınmaların hikayesi, fiziksel muayenenin yanı sıra kan tahlilleri yapılmalıdır. Mutlaka kemik iliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. İleri tanı yöntemleri ile löseminin hangi kan hücresinden ve hangi gelişim aşamasından kaynaklandığı tespit edebilmekle birlikte hastalığın seyrini tahmin etmede kullandığımız lösemik hücrelerde olabilecek kromozom bozuklukları da belirlenebilmektedir. Tedaviye bu incelemelerden sonra başlanmaktadır. Sigara içmek, Bazı genetik hastalıkların varlığı, Ailede lösemi veya bir başka kanser hastalığının varlığı, Miyelodisplastik sendrom, myeloproliferatif hastalıklar (bazı kronik lösemilerde dahil), aplastik anemi gibi bazı kan hastalıkları teşhisi konulan kişiler lösemi riski altında olabilmektedir. Hospital / 39 DOSYA Lösemide disiplinli bir tedavi programı ile iyileşme oranı yüksek! Lösemi tedavisinin amacı; hastalığın tamamen ortadan kaldırılarak, kişinin sağlığına kavuşmasını sağlamaktır. Tedavi şekli ve tedaviden alınacak sonuçlar löseminin tipi ve hastanın durumuna bağlıdır. Lösemi, tıbbın geliştirmiş olduğu ileri tedavi yöntemleri sayesinde tedavi edilebilir bir kanser türü haline gelmiştir. Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar kemoterapi olarak adlandırılmaktadır. Bazı lösemi tiplerinde akıllı molekül olarak adlandırılan ilaçlar ve kemik iliği nakli başlıca yöntemlerdir. Özellikle kemik iliği nakli, lösemi hastalığında şifa elde etmenin hemen tek yoludur. Kemik iliği nakli olarak adlandırılan işlem kök hücre nakli olup artık kök hücreler kemik iliğinden değil dolaşan kandan toplanmaktadır. Lösemilerde başkasından yapılan kök hücre nakli ile kesin şifa elde edilebilmektedir. Kök hücre nakli yapılabilmesi için hasta ve vericinin doku grupları uyumlu olmalıdır. Bu uyum aynı anne babadan olan kardeşler arasında en yüksek oranda olup %25-30 dur. Aile içinden uyumlu verici bulunamadığında önce ülkemizde bulunan daha sonra yurt dışı kök hücre bankalarından tarama yapılır. Kök hücre vermenin vericiye hiçbir zararı yoktur. Bu nedenle 18-50 yaş arası sağlıklı her birey kök hücre vericisi olabilmektedir. Lösemi hastalarında tedavi sürecinde hastaların çok sayıda kırmızı kan, beyaz kan (trombosit) ve plasma gibi kan ürünlerine ihtiyacı olabilmektedir. Yeterli kan sağlanamaması hastayı kaybetmeye neden olabilir. Bu nedenle yapılacak olan kan bağışı, ilaçlar kadar hayati önem taşır ve sürecin daha sağlıklı ilerlenmesini sağlar. 40 / Hospital Lösemi hastalığında bağışlanan her kan hayati önem taşıyor Lösemi hastalarında tedavi sürecinde hastaların çok sayıda kırmızı kan (eritrosit süspansiyonu), beyaz kan (trombosit) ve plasma gibi kan ürünlerine ihtiyacı olabilmektedir. Yeterli kan sağlanamaması hastayı kaybetmeye neden olabilir. Bu nedenle yapılacak olan kan bağışı, ilaçlar kadar hayati önem taşır ve sürecin daha sağlıklı ilerlenmesini sağlar. Hastalıkta hijyene dikkat edilmeli, beslenmeye özen gösterilmelidir Lösemi hastalığının ölümle sonuçlanmasının en önemli nedeni enfeksiyonlar ve kanamadır. Enfeksiyonlar hastanın kendi vücudunda bulunan bakterilerden kaynaklanmakla beraber bulunduğu ortamdan, gıdalardan da geçebilir. Bu nedenle vücut temizliğine, kullanılan eşyaların, gıdaların ve hastanın bulunduğu ortamın temizliğine son derece dikkat edilmelidir. Prof. Dr. Kaya SÜZER Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümümüzde Hasta Kabulüne Başlamıştır. MESLEKİ İLGİ ALANLARI KORONER CERRAHİ KAPAK CERRAHİSİ AORT CERRAHİSİ PERİFERİK DAMAR CERRAHİSİ PEDİATRİK KARDİYAK CERRAHİ /hisarhospital www.hisarhospital.com 444/ Hospital 5 41 888 DOSYA 42 / Hospital Sigara İçiyorsanız Mesane Kanseri Olma Riskiniz Yüksek! Mesane kanseri kadınlara oranla erkeklerde 4 kat daha fazla görülen, prostat kanserinden sonra erkeklerde en sık rastlanan hastalıklardan biridir. Önemli oranda sigara tüketiminin neden olduğu hastalık hakkında Üroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sinan Ekici ile konuştuk. Prof. Dr. Sinan Ekici Üroloji Bölüm Başkanı Mesane kanseri belirti vermeden sinsice yayılabilir M esane kanseri sıklıkla mesanenin en iç tabakasını oluşturan mukozadan başlayarak gelişir. Mesane duvarının yapısına bakıldığında mukoza, mukoza altındaki doku tabakası, kas dokusu ve mesanenin çevre yağ dokusu belirgin bir şekilde görülür. Kanser kas dokusuna ve daha ötesine ilerlemiş ise “kasa geçmiş mesane kanseri” olarak adlandırılır. Kas dokusu damarlarca zengin bölge olduğu için, kasa geçen mesane kanseri kolaylıkla mesane dışına çıkıp çevre dokulara, lenf bezlerine ve akciğer, karaciğer, kemik gibi başka organlara da yayılabilir. Bu evreye gelmiş kansere artık “metastatik mesane kanseri” denilmektedir. bu hastaları da gereksiz takip ve tedavi işlemlerinden korumak gereklidir. Kadınlara oranla en sık erkeklerde görülüyor Mesane kanseri çocukluk dönemi dahil her yaşta görülebilmekle beraber genellikle orta ve ileri yaşın hastalığıdır. Mesane kanserinin ortalama teşhis yaşı erkeklerde 69, kadınlarda ise 71’dir. Mesane kanseri oranı direkt olarak yaşla birlikte artmaktadır. Mesane kanseri erkeklerde kadınlardan yaklaşık 4 kat daha fazla görülmektedir. Erkeklerde akciğer ve prostat kanserlerinden sonra en sık görülen 3. kanserdir. Kadınlarda tüm kanser türleri içinde 9. sırada görülen kanserdir. Genetik faktör etkin olsa da çevresel faktör daha çok etkiliyor Kişinin mesane kanserine yakalanabilmesi için birçok Hastalık tümörün şekline göre yeniden risk faktörü vardır. Bu risk faktörlerini içeren hastalarda kanser görülme sıklığı yüksek iken bazılarında da nüksedebiliyor Kasa geçmemiş mesane kanserinin doğal gidişi tam olarak bilinmemektedir. Bu kanserlerin en önemli özelliği tedaviye rağmen nüks ve hastalığın ilerleme riski açısından değişken davranış göstermesidir. Yüksek riskli tümörleri belirlemek ne kadar önemli ise düşük riskli tümörleri de belirlemek önemlidir, çünkü görülmemektedir. Diğer yandan bu risk faktörlerine hiç sahip olmayanlarda da mesane kanseri az da olsa görülebilmektedir. Bu noktada genetik yatkınlık rol oynayabilmektedir. Çünkü ailesinde mesane kanseri olanlar daha fazla risk altındadır. Mesane kanseri gelişimi ve ilerlemesinde rolü olduğu düşünülen çevresel risk faktörleri; Hospital / 43 DOSYA Sigara mesane kanserinde bilinen en önemli çevresel risk faktörüdür. Sigara içenlerde içmeyenlere göre mesane kanseri gelişme sıklığı 4 kat fazladır. Risk, içilen sigaranın sayısı, içilen süre ve dumanının solunma miktarıyla orantılıdır. kasa geçmemiş mesane kanserinde klinik seyri ve sonucu kötüleştirmektedir. Hastalığı ileri evreye taşıyor • Uzun süreli sigara kullanımı • Mesleki (endüstriyel) kimyasallara maruziyet (boya, tekstil, alüminyum, deri, petrol sanayileri) • Kronik parazitik, bakteriyel, mantar ve viral enfeksiyonlar • Mesanede taş veya yabancı cisimler • Kemoterapi, radyoterapi gibi tedavi yöntemleri Sigara kullanımı en büyük risk faktörü Sigara mesane kanserinde bilinen en önemli çevresel risk faktörüdür. Sigara içenlerde, içmeyenlere göre mesane kanseri gelişme sıklığı 4 kat fazladır. Risk, içilen sigaranın sayısı, içilen süre ve dumanının solunma miktarıyla orantılıdır. Sigarayı bırakmış olanlarda, aktif olarak sigara içmeye devam edenlere göre risk azalmakla birlikte, riskin sigarayı bıraktıktan sonra normal seviyeye inmesi, kardiyovasküler hastalık ve akciğer kanseri gelişimi riskinden daha uzun bir süre olan 20 yılı bulur. Mesane kanseri tanısı konulduktan sonra sigarayı bırakmamak, başlangıç aşamasındaki 44 / Hospital Sigaraya bağlı kanser gelişiminde özellikle daha agresif kanser gelişimine neden olan moleküler değişikliklerin aktive edildiği gösterilmiştir. Klinik gözlemlerde de sigara içenlerde tespit ettiğimiz mesane kanserleri tanı anında daha ileri evrede, daha büyük boyutlu olmaktadır. Sigara içimine devam edilmesi hastalığın nüks riskini de arttırmaktadır. Mevcut tedavi yöntemleriyle kanserli doku alınmaktadır, ama hastalığın nüks riski %40’ı geçmektedir. Oluşan nüks nedeniyle mesane kanserinin tedavisi uzun bir tedavi sürecini ve takibini gerektirir. Sigara kullanımı hastalığın seyrini olumsuz etkiliyor İçilen sigara sayısı arttıkça ortaya çıkacak olan mesane kanserinin agresifliği, kas dokusuna geçme, nüks etme ve ilerleme riski artmaktadır. Sigara tüketimi mesane kanserinin tedavisinde kullanılan mesane içine verilen kemoterapi ve BCG immünoterapisinin de etkisini azaltır. Sonuç olarak, mesane kanseri tanısı konulduğunda sigara içmeyi bırakmanın hastalıkla mücadelede önemli bir rolü vardır. İdrarda kanama mesane kanserinin belirtisi olabiliyor Mesane kanserinde en sık görülen bulgu idrarda ağrısız kanamadır ve hastaların yaklaşık % 85’inde görülür. Kanama hemen her zaman aralıklı, ara ara görülür. Hastanın gözle görülen kanaması olmasa dahi idrar tahlilinde mikroskopik düzeyde kanama tespit edilebilir. Sık idrara çıkma, sıkışma ve idrar yaparken yanmadan oluşan şikâyetler bütünü ikinci en sık görülen başvuru şeklidir. Mesane kanserinin diğer belirti ve bulguları arasında böbreği mesaneye bağlayan idrar kanalında tıkanıklığa bağlı bel ağrısı, bacaklarda şişlik ve karında kitle sayılabilir. Çok nadir olarak da hastalar başvuru anında ilerlemiş hastalık belirtileri olan kilo kaybı, karın ağrısı ya da kemik ağrısı ile başvurabilirler. Hastalık yapılan belirleniyor tanısal Alınan dokular patolojik incelemeye gönderilir. Bu şekilde hem tanı, hem de tedavi yapılmış olur. Patoloğun değerlendirmesi sonucu kesin kanser tanısı ve özellikleri belirlenir. Kanserin evresi ve derecesi bize hastalığın hangi hızla ilerleme potansiyeline sahip olduğu konusunda bilgi verir. Tedavi kişinin hastalığının bulunduğu evreye yöntemlerle göre belirleniyor İdrar tahlili sonucunda idrarda kanama olduğu tespit edildikten sonra ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme gibi radyolojik yöntemlerden yararlanılarak tanıya yönelik bulgular elde edilir. İdrardaki hücrelerin incelendiği idrar sitolojisi hastalığın derecesi hakkında bilgi verebilir, ancak bu kesin tanı için her zaman yeterli olmamaktadır. Genellikle idrardaki kanser hücrelerini ve ürünlerini test etmeye yönelik yöntemler mesane kanseri tanısında tek başlarına yetersiz kalmaktadır. Fakat bunlar hastaların takiplerinde yardımcı olmaktadır. Tanı ve tedavi için cerrahi müdahale şart Mesane kanseri şüphesi oluşmuş ise bu aşamada yapılması gereken sistoskopidir. Sistoskopi anestezi altında teleskop benzeri ışıklı bir aletle idrar yolundan girilerek idrar yolunun ve mesanenin incelenmesi işlemidir. Sistoskopi ile kanser veya kanser şüphesi oluşturan bir oluşum görüldüğünde, biyopsi almaya uygun, kesici özelliği de olan transüretral rezeksiyon (TUR) denilen kapalı yöntemle alınır. Kanser kasa geçmemişse düşük, orta ve yüksek riskli olarak risk sınıflaması yapılır ve buna göre tedavi planı belirlenir. Ek tedavi mesane içine kemoterapi veya biyolojik indükleyici immünoterapi uygulaması şeklinde yapılmaktadır. Bu hastalardaki tedaviden amaç hastalığın nüksetmesini ve ilerlemesini durdurmaktır. Yapılan tedavinin etkinliğini belirlemek amacıyla 3 ay sonra tekrar sistoskopi ile inceleme yapmak gereklidir. Kontrollerde nüks etme gibi bir risk görülmezse kontrol aralıkları uzatılır. İçilen sigara sayısı arttıkça ortaya çıkacak olan mesane kanserinin agresifliği, kas dokusuna geçme, nüks etme ve ilerleme riski artmaktadır. Hospital / 45 Radyoloji 46 / Hospital Kanserde Onkolojik Radyoloji Uygulamaları Erken Tanı Sağlıyor Kanser, günümüzde ölüm nedenleri sıralamasında gelişmiş ülkelerde birinci, ülkemizde ikinci sırada yer alıyor. Türkiye’de en sık görülen kanser türleri erkeklerde; akciğer kanseri, prostat kanseri olurken kadınlarda; meme kanseri, tiroid kanseri ve kalın bağırsak kanseri olarak sıralanıyor. Cerrahinin yanı sıra kanserle mücadelede onkolojik radyolojinin rolü oldukça büyük.. Çünkü radyoloji kanser hastalığının tanısında, kanserin evrelerinde ve izlenecek tedavi süreçlerinin tam kalbinde yer alıyor. Onkolojik radyolojide uygulanan tanı yöntemlerini ve tedavi süreçlerini Radyoloji Bölümü Uzmanı Dr. Selçuk Camuşcu’ dan öğrendik… Uzm. Dr. Selçuk Camuşcu Radyoloji 40 yaşından sonra düzenli mamografi çektirmelisiniz Bilindiği gibi çok sayıda görüntüleme yöntemi olmakla birlikte radyolojik tarama yöntemleri sadece birkaç kanser türünde standart olarak kullanılabilmektedir. Radyolojik taramanın sık kullanıldığı kanser türlerinde meme kanseri başta gelmektedir. Meme kanserinde mamografi kadınlarda, klinik olarak gizli, erken evre meme kanserinin saptanmasında etkinliği kanıtlanmış bir tarama yöntemidir. Mamografi meme kanserini fizik incelemeden önce saptama gücüne sahiptir. Bu nedenle sinsice ilerleyip belirti vermeyen meme kanserini ele gelmediği küçük boyutlarda yakalayabilmek için başvurulan en önemli tanı aracı tarama mamografisidir. Meme kanserinde tarama mamografisi uygulaması yaşı ve sıklığında yapılması gereken zamanlar; 40-45 yaş aralığında ilk tarama mamografisi yapılmalı, 45-54 yaşları arasında her yıl, 55 yaş ve üstü grupta ise her iki yılda bir mamografi yapılmalıdır. Meme kanserinde erken tanı 3 önemli yarar sağlıyor • Daha fazla tedavi seçeneği, • Daha az invazif sınırlı cerrahi yapabilme şansı • Daha iyi sonuçlar. Ultrasonografi lezyon ayrımında tamamlayıcı bir yöntem Mamografiyi tamamlayıcı olarak ya da 35-40 yaş altındaki kadınlarda asıl görüntüleme yöntemi olarak kullanılır. Bu yaş grubundaki kadınlarda ultrasonografi ile solid kitle saptanırsa mamografi çekilir. Ultrasonografi, kistik/solid lezyon ayrımında mamografiyi tamamlayıcı bir yöntemdir. Gebelerde ve emziren kadınlarda da ultrasonografi asıl meme inceleme yöntemidir. Ayrıca elle muayene edilemeyen lezyonların tespit edilmesi ve biyopsi rehberliği için kullanılır. Manyetik rezonans ile kanser şüphesi olan olgular inceleniyor Meme MR incelemeleri standart bir tarama yöntemi olmayıp, yüksek risk gruplarında tarama amaçlı kullanıHospital / 47 Radyoloji labilir. MR’ın meme kanserindeki önemi, tanıya destek, çok odaklı kanser şüphesi olan olgularının değerlendirilmesi ve tedavi sonrası takiptir. Günümüzün gelişmiş cihaz ve ekipmanları ile MR rehberliğinde de biyopsi yapılabilmektedir. Akciğer kanserinde BT taraması erken tanı sağlıyor Akciğer röntgeni basit bir tarama yöntemi olmakla birlikte duyarlılığı düşüktür. Günümüzde akciğer kanserinin erken evrede tanınması için kullanılabilecek en etkili tarama yöntemi, dozu azaltılmış çok kesitli BT (bilgisayarlı tomografi) dir. Erken akciğer kanser BT taraması ile saptanan akciğer kanserlerinde sağ kalım oranı %80 e ulaşabilmektedir. Göğüs duvarı veya mediasten kökenli kanser türlerinde MR incelemesi daha duyarlı bir yöntemdir. Bu çalışmaların sonuçları alınana kadar, yüksek riskli kişilere yapılan çalışmalar açıklanarak, özellikle bir çok nodülün yol açacağı sorunlar bildirilerek tarama amaçlı bilgisayarlı tomografi yapılabilir. Tarama amaçlı BT incelemesinde damar yoluyla verilen kontrast madde kullanılmaz. (dışkı) gizli kan bakmaktır. Günümüzde standart tarama 50 yaş üstündeki kişilerde 5 yılda bir kolonoskopi yapmaktır. Yöntemin sınırlı olabileceği hasta grubunda; baryumlu kolon incelemesi veya çok kesitli bilgisayarlı tomografi taraması ile sanal kolonoskopi yapılabilir. Aynı şekilde kas ve iskelet sistemi hastalıklarında; kemik kanserleri için direkt radyogramlar çok yararlıdır. İleri tanı ve yumuşak doku özellikleri için bilgisayarlı tomogrofi ve MR inceleme teknikleri kullanılır. Radyolojide her kansere uygun ayrı yöntemler uygulanıyor Onkolojide radyolojik tanı yöntemlerinin hepsi kullanılmaktadır. Alışagelmiş tanısal işlemler kadar, girişimsel radyolojik işlemler de tanıda önemli yer tutar. Kanser tanısında uygulanacak yöntemin seçilmesinde kanser şüphesi olan organ veya sistem önem kazanır. Organa veya sisteme uygun yöntemin doğru bir şekilde uygulanması tanının doğruluğu için önemli olduğu kadar, gereksiz tarama tekrarlarını da azaltarak hızlı bir şekilde gerekli tedaviye geçilmesine olanak sağlar. Kolonoskopi bağırsak kanserlerinde hayati Baş ve boyun bölgesinde kanserin yayılımları tespit edilebiliyor önem taşıyor Kalın bağırsak kanserleri için standart bir tarama testi yoktur. Fakat kullanılan yöntem belirli aralıklarla gaitada 48 / Hospital Beyin ve omurilik sistemi hastalıklarında birincil yöntem MR inceleme yöntemleridir. Bilgisayarlı tomogra- Organa veya sisteme uygun yöntemin doğru bir şekilde uygulanması tanının doğruluğu için önemli olduğu kadar, gereksiz tarama tekrarlarını da azaltarak hızlı bir şekilde gerekli tedaviye geçilmesine olanak sağlar. fi gerekli olgularda tamamlayıcı olarak kullanılmalıdır. Türkiye’de sık rastlanan kanser türlerinden olan tiroid kanserinin tanısında ise ultrasonografi çok değerli bir tanı yöntemidir. Hem görüntülemede hem de biyopsi rehberliğinde kullanılabilir. Diğer baş ve boyun kanserleri için MR ve bilgisayarlı tomografi yöntemleri daha çok yayılım ve metastaz tanısı için kullanılmaktadır. Biyopsi alınarak kanserin yeniden nüks edebilme ihtimali değerlendiriliyor Onkolojide tanısal radyoloji yöntemlerinin önemli bir ayağı biyopsi amaçlı girişimsel işlemlerdir. • İnce iğne aspirasyon biyopsisi. • Core biyopsi veya Tru-cut (kalın iğne) biyopsi • Kemik biyopsisi. Onkolojik tedavilerde, radyoloji destekleyici tedavi uyguluyor Kanser hastalığı tanısında son yıllarda kullanım sıklığı artmış olan PET-CT ve kullanımı yeni yeni başlayan PET-MR yöntemleri daha çok kanserin tedavi öncesi yaygınlığının, tedavi sonrasında da cevabın ve nükslerin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Onkolojik tedaviye destek olarak yapılan işlemlerle birlikte kanser hastalığında da doğrudan tedavi yöntemi olarak uygulanabilmektedir. Doğrudan kanser tedavilerinde, ablasyon ve anjiyografi yöntemli tedaviler uygulanmaktadır. Ablasyon tedavisi, özel bir iğne kullanılarak görüntüleme yöntemi eşliğinde, kanserli dokuyu yok etme amaçlı olmasının yanı sıra, özellikle 3 cm den küçük karaciğer tümörleri tedavisinde en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir. Anjiyografi yöntemli tedavilerde ise, atardamar içine yerleştirilen bir kataterle kanserli dokuya ulaşılarak radyoaktif maddenin veya kanserli ilacın kanserli doku içine yerleştirilmesi sağlanmaktadır. Onkolojik tedavide radyoloji uygulamaları; • Damar yolu ile verilecek ilaç için yol sağlanıyor. • Safra yolları, idrara yolları hastalıklarında gelişebilen tıkanıklıklarda, tıkanıklık gideriliyor. • Solunum yollarında, yemek borusunda cerrahi tedavinin uygulanamadığı, daralma durumunda geçiş sağlayacak stent yerleştiriliyor. • Toplardamarlar içinde gelişen pıhtı temizlenmesi ve pıhtıların organlara ulaşmasını engellemek için damar içine filtre yerleştiriliyor. Hospital / 49 Ortopedi 50 / Hospital Doğumsal El ve Ayak Anomalisi Tedavisinde Başarı Oranı Oldukça Yüksek Vücudumuzda her organ hayati önem taşır. Her organ gibi el ve ayaklarda oluşan ortopedik sorunlar hayatımızda bir takım engeller yaratabilir. Doğumsal el ve ayak anomalilerin ileride yaratacağı durumun kötüye doğru ilerlememesi ya da tedavi edilemeyen durumlarda alınabilecek önlemler için, doğumla birlikte başlayan bu süreçte nasıl hareket edilmesi gerektiği hakkında Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Halil Burç ile konuştuk.. Doç. Dr. Halil Burç Ortopedi ve Travmatoloji Doğumsal anomaliler gösterebilir çeşitlilik ise parmakların birbirine yapışık olması Doğumsal olarak oluşan el ve ayaklardaki anomalilerin birçok çeşidi vardır. El ve ayakta kısmi veya tam yokluluk olarak meydana gelebilen anomaliler, elde veya ayakta fazladan oluşan parmak anomalileri; bir parmağın diğer parmaklardan büyük olması ve parmak yapışıklığı gibi durumlar görülebilmektedir. Ayak anomalisinde, doğuştan çarpık ayak olarak adlandırılan PEV deformitesi ayakta görülen en sık sorunlardandır. Tedavi sonrası kavuşuluyor eski görünüme Elde en sık olarak polidaktili ve sindaktili görülmektedir. Polidaktili anomalisi, elde 5 den fazla parmak olması, sindaktili durumudur. Ayaklarda ise çocuklarda doğum esnasında tespit edilen pes ekinovarus (doğuştan çarpık ayak), yine yapışık parmaklar veya fazla parmak durumları görülebilir. Pes ekinovarus tedavi sürecinde seri alçılama işlemi uygulanır. Bu işlemde takiben 5. ya da 6. haftada son alçı uygulanır. Yeni doğan ve bebeklik döneminde ayağı oluşturan kemiklerin büyük bir kısmı kıkırdak yapıda olduğu için etkilenen ve şekilleri bozulan ayak kemikleri, alçılamalar sırasında doğuştan çarpık ayak sorunu olan bebekler de pes ekinavus tedavisi sonrasında normal görünümlerini tekrar kazanabilirler. İyi tedavi edilmiş çarpık ayak probleminde çocuk tamamen normale dönebilir, aktif bir hayat sürdürebilir. Tedavide ise başarı oranı %95′ tir. Hospital / 51 Ortopedi Cerrahi müdahale öncesi durumlar önem taşıyor Baş parmak, el fonksiyonunun %50 sini oluşturmaktadır. Bu nedenle baş parmak yokluğu gibi bir durumda söz konusu ise işaret parmağını baş parmağa dönüştürmeye dair bir takım ameliyatlar yapılabiliyor. 52 / Hospital Sindaktilinin klinik tiplerinde parmağın bütünü birleşik veya yarısına kadar birleşik sonrası ayrılmış şeklinde görülebilir. Tedavi yönteminde plastik cerrahi ile ortaklaşa yürütülerek bir takım Z-plasti denilen yöntemlerle iki parmak arasındaki yapışıklık açılabiliyor. Burada önemli olan sindaktilinin tanısı konulmadan önce eşlik eden bir kemik sorunu var mı, tek damarı var mı yoksa parmakların ayrı ayrı damarı var mı gibi durumlar cerrahi müdahale öncesinde araştırılmalıdır. Baş parmak el fonksiyonunda tamamlayıcı özellik taşıyor Polidaktili çeşitli türlerde görülebiliyor. Eldeki baş parmak anomalileri oldukça önemlidir. Baş parmak, el fonksiyonunun %50 sini oluşturmaktadır. Bu nedenle baş parmak yokluğu gibi bir durumda söz konusu ise işaret parmağını baş parmağa dönüştürmeye dair bir takım ameliyatlar yapılabiliyor. Bu sayede çocuğun elini aktif bir şekilde kullanabilme şansı olmuş oluyor. Çocukta polidaktili görülüyorsa, bir parmakta iki çıkıntı olduğu durumlarda aktif olan muhafaza edilip, aktif olmayan pasif parmak ise ameliyatla alınabiliyor. Cerrahi müdahale öncesinde sonucun mükemmele yakın olabilmesi için el veya ayaklar mutlaka iyi analiz edilmelidir. Çocuklar ileride el ve ayaklarını herhangi bir sorun olmadan aktif kullanabilir. Cerrahi olarak okul çağından önce müdahale yapılmalı Çocuklara yumuşak doku operasyonları küçük yaşta yapılabilirken, kemik ile ilgili problemlerde ise çocuğun kemik gelişimi beklenip o şekilde karar verilebiliyor. Önemli olan ise çocuğun okul çağından önce geçireceği cerrahi işlemlerin mutlaka bitmesi gerekir. Anomalilelerde protez kullanımı hayat kurtarabiliyor Cerrahi müdahale dışındaki tedavi yöntemlerinde protez ve ortez denilen aletler kullanılabiliyor. Bunlar fonksiyonel veya kozmetik amaçlı da kullanılabilmektedir. Bazı parmakların veya elin yokluğu şeklinde çocuk doğabiliyor. Bu tür durumlarda kullanılan çeşitli protez türleri vardır. Özellikle kozmetik olarak uzuv yerine geçebilecek fonksiyonel olmayan protezler kullanılabiliyor. Fonsiyonel protezler de çeşitlilik göstermektedir. Çocuğun cildinine bağlanıp elektrotlarla, elektriksel olarak uyarı olarak kullanılabilen kimi protezlerde elde açma ve kapama fonksiyonunu yerine getirebiliyor. Çocuklara yumuşak doku operasyonları küçük yaşta yapılabilirken, kemik ile ilgili problemlerde ise çocuğun kemik gelişimi beklenip o şekilde karar verilebiliyor. Anomalileler sadece genetik özelliği taşımıyor Hamilelik esnasında kullanılan ilaçlar, radyasyona maruz kalma bebeği etkileyen gıdalar, kimyasallara maruz kalma durumu bu anomalilelere sebep olabiliyor. Hospital / 53 DOSYA Bağışıklık Sisteminin Koruyucusu Lenf Bezleri Vücudumuzun en önemli savunma mekanizmalarından biri olan lenf bezleri, her türlü hastalığa karşı direnmemizi sağlayan, bağışıklık sisteminin yapı taşlarından biridir. Dünyada binlerce kişiye teşhisi konulan lenf bezi kanserinde, herhangi bir enfeksiyon hastalığı geçirmeden boyun, kasık ve koltuk altında belirgin derecede oluşan ve ele gelen şişlikler, aşırı terleme lenfoma habercisi olabiliyor. Hematoloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Özcan Çeneli ile lenf bezi kanserleri hakkında konuştuk.. 54 / Hospital Doç. Dr. Özcan Çeneli Hematoloji B ağışıklık sisteminin uzun süreli yetersizliği hastalığa davetiye çıkarıyor İmmün sistem (bağışıklık sistemi), vücudumuzda hastalık oluşturabilecek iç ve dış etkenlere; zararlı hücre, bakteri, virüs, parazit gibi vücudun kendi sağlıklı hücrelerinden farklı, yabancı hücre ve antijenlere karşı savunma ve denetim oluşturan doku ve işlevler bütünüdür. Hem doğuştan olan, hem de sonradan gelişen immün sistem yetersizliği hastalıklarında, lenfoma gelişme sıklığı artabilmektedir. Kimyasal madde ve enfeksiyon lenfoma riskini arttırıyor Lenf sistemini oluşturan organlara “lenfoid organlar” denilmekle birlikte kemik iliği ve timus bezi birincil lenfoid organlardır. İkincil lenfoid organlar ise dalak, lenf bezleri, bademcikler, bağırsaklardaki peyer plakları ve kör bağırsaktır. Lenfoma hastalarının çoğunluğunda neden oluştuğu açıklanamaz, ancak kalıtsal ve sonradan gelişen bağışıklık yetmezliği hastalıkları, bazı otoimmün bozukluklar, bazı ilaç ve kimyasal maddeler, iyonizan radyasyon, virüsler lenfoma gelişimi riskini arttırabilmektedir. Sebepsiz gelişen şişlikler en büyük belirtisi.. Günümüzde 30’dan fazla lenfoma alt tipi vardır. Ateş, kilo kaybı, gece terlemesi belirtileriyle birlikte lenf bezlerinde büyüme görülebilir. Bazı hastalarda karaciğer, dalak büyümeleri, kansızlık, pıhtılaşma hücreleri ve beyaz kürelerde azalmalar ya da artışlar da olabilir. Yanı sıra hastalık, karın ağrısı, öksürük, nefes darlığı yakınmalarıyla da ortaya çıkabilmektedir. En öne çıkan belirtisi lenf bezi büyümeleridir. Boyunda, koltuk altlarında, kasıklarda, nadiren dirsek iç kısımları ve dizlerin arkasında genellikle ağrısız lenf bezi büyümeleri, şişlikler oluştuysa, ateş, kilo kaybı, geceleri çamaşır değiştirmeyi gerektiren terlemeler varsa beklemeden doktora başvurulmalıdır. Her yaş grubunda görülebilir Erişkinlerde lenfoma her yaş grubunda görülebilen bir hastalıktır. Hodgkin lenfoma 15-30 yaş arasında ve 55 yaşından sonra daha Hospital / 55 DOSYA sık görülmektedir. Hodgkin dışı lenfomaların ise 60 yaşından sonra görülme sıklığı artmaktadır. Tedavi süresince enfeksiyonlardan korunmak için ellerini sık yıkamalı, kalabalık ortamlardan uzak durmalıdır. Odaları olabildiğince eşyasız, oda havası temiz, tozsuz olmalıdır. Kemoterapi, radyoterapi dönemlerinde beyaz kürelerin düşük olduğu sıralarda tüm yiyecekleri pişmiş olmalıdır. 56 / Hospital Hastalığın evresine göre bireyselleştirilmiş tedavi yöntemi uygulanıyor Tedavi kararında lenfomanın alt tipi ve klinik davranışı önemlidir. Hodgkin-dışı lenfomanın bazı yavaş seyirli alt tiplerinde hastalar bir süre tedavi verilmeden izlenebilir. Ancak hızlı gidişli tiplerde tedavi bir an önce başlatılmalıdır. Hodgkin ve Hodgkin-dışı lenfomaların etkin tedavi yöntemleri vardır. Muayene, görüntüleme yöntemleri bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme, PET, ultrasonografi ve laboratuvar incelemeleri sonucunda lenfomanın tipi, alt tipi, evresi ve risk grubu belirlendikten sonra kemoterapi veya radyoterapi uygulamaları ile tedavi edilmektedir. Tedavi sonrası yanıt değerlendirmeleri sonucuna göre ardışık tedaviler de yapılabilmektedir. Dirençli ve tekrarlayan lenfomalarda farklı kemoterapi seçenekleri, otolog (kendinden), allojeneik (akraba verici, akrabadışı verici, kordon kanı) kök hücre-kemik iliği nakli tedavi seçenekleri de bulunmaktadır. Lenfoma evrelemesi, lenfomanın vücutta, lenf sisteminde ne kadar yayılmış olduğunu belirlemede kullanılır. Bu sayede, hastalığın evresine göre tedavi seçimi yapılır. Kişinin bulunduğu ortam olabildiğince temiz olmalı Lenfoma tanısı konulan ve tedavi sürecinde olan hastalar öncelikle eğer çevrelerinde varsa, kimyasal maddeler, böcek öldürücüler, kemirgen öldürücüler gibi zararlı maddeleri uzaklaştırmalıdır. Tedavi süresince enfeksiyonlardan korunmak için ellerini sık yıkamalı, kalabalık ortamlardan uzak durmalıdır. Odaları olabildiğince eşyasız, oda havası temiz, tozsuz olmalıdır. Kemoterapi, radyoterapi dönemlerinde beyaz kürelerin düşük olduğu sıralarda tüm yiyecekleri pişmiş olmalıdır. sağlığın korunması ve bağışıklığın güçlendirilmesi için önemlidir. İşlenmiş, katkılı gıdalardan olabildiğince uzak durulması gerekir. Yaşa ve sağlık durumuna uygun hareket, egzersiz içeren bir yaşam tarzı benimsenmelidir. Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır. Tarım ilaçları, böcek ve fare ilaçlarından uzak durulmalı, temas olmaması için korunma önlemleri alınmalıdır. Bağışıklık sistemini güçlü tutabilmek için.. Genetik yapımızı, genlerimizi değiştiremeyiz. Fakat yaşam koşullarımızı değiştirebiliriz. Gün içinde bol su içme, doğal yetişmiş mevsim sebze-meyve ağırlıklı, doğal, sağlıklı protein kaynaklı beslenme Hospital / 57 Öneri Tatlı Krizleri Gözünüzü Karartmasın! Son dönemin en popüler konularından biri şüphesiz ki kilo vermek.. Bu konuyla ilgili olarak kilo verememe nedenlerinin başında gelen ve özellikle kadınlarda daha sık görülen ve metabolik bozukluğun bir parçası olan durum da insülin direncidir. İnsülin direnci nedir? Hangi ürünleri tüketmeliyiz? Tatlı krizi geldiğinde ne yapılması gerekir? gibi pek çok sorunun cevabını Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Arslan’dan öğrendik.. Emel Arslan Beslenme ve Diyet 58 / Hospital O rgan yetmezliği gibi riskli çoğu Böylelikle kanda insülin düzeyi artar ve insüline karşı hücre düzeyinde biyolojik bir yanıtsızlık durumu hastalığa sebebiyet verebilir İnsülin, pankreas bezindeki beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Pankreastan salgılanan bu hormon kan şekerine göre ayarlanarak salgılanır. İnsülinin görevi, yemek yedikten sonra artan kan düzeyini normal hale getirmektir. Yeterli insülin olmadığında da, kan glukozu yükselir ve sonrasında diyabet hastalığı kendini gösterir. Yüksek kan glukozu, zamanla kalp hastalığı, felç, körlük, böbrek yetmezliği gibi hastalıklara yol açabilmektedir. Yüksek insülin kişiyi sürekli acıktırır İnsülin direnci ise yeterli miktarda insülin üretilmesine rağmen insülinin etkili bir şekilde kullanılamamasıdır. oluşur. Yani kan şekeri normal sınırlar içinden olduğu halde insülin hormonu gereğinden fazla salgılanır. Tatlı krizleri beslenme alışkanlığınızla doğru orantılı İnsülin direnci aslında diyabete giden yolun başlangıç noktasıdır. Bu yüzden mutlaka dikkate alınmalıdır. İnsülin direnci, tatlı krizleri, unlu, nişastalı ve şekerli karbonhidrat ağırlıklı gıdalara düşkünlük, sık acıkma, yemekten hemen sonra uyku hali, yorgunluk, konsantrasyon bozulması gibi bir çok sorunu da beraberinde getirir. Özellikle tatlı krizleri en çok görülen durumlardan biridir. Yaşam şeklinizi değiştirin • Ağır tatlılar tüketmek yerine, meyve veya yağsız sütle hazırlanmış hafif pudingler, kakao, hurma gibi sağlıklı alternatifler tüketin. • Stres, depresyon, mutsuzluk gibi duygusal durumlar tatlı isteğini artırabilir. Bu nedenle duygu durumu iyi yönetilmelidir. • Yürüyüş yaparak tatlı yeme fikrinden uzaklaşın • Sağlıklı beslenmeyi benimseyin. yaşam şekli olarak • Az az ama sık sık beslenin. • Her acıktığınızda abur cubur yerine sağlıklı atıştırmalıkları tüketin. • Yeterince su için. • Yağ ve kalori alımınızı azaltın. • Şekersiz sakızlar tatlı yeme isteğinizi büyük oranda azaltabilir. Hospital / 59 DOSYA Aşırı Kilo ile Gelen Sağlıksız Yaşamda “Obezite Ameliyatı Dönemi” Dünya Sağlık Örgütü’nün “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı veya anormal yağ birikimi sonucunda ciddi sağlık sorunlarına yol açan durum” olarak tanımladığı obezite; normalde, yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının ortalama %15-20’sini, kadınlarda ise %25-30’unu yağ dokusu oluştururken, bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda %30’un üzerine çıkmasını obezite olarak adlandırılıyor. Obezite ameliyatları hakkında Genel Cerrahi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Bilsel bilgi verdi. 60 / Hospital Prof. Dr. Yılmaz Bilsel Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Obezite kiloyla birlikte hayati tehlike VKİ 25-30: Kilolu yaratabilecek hastalıklara yol açıyor VKİ 30-35: Evre 1 Obez O bezite, sadece çok yemekten kaynaklanan bir sorun olmadığı gibi basit bir şişmanlık ve kozmetik sorun olarak görülmemektedir. Diyabetle başlayan, kardiyovasküler hastalıklar, damar sertliği, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları gibi hayati tehlike yaratabilecek hastalıkları tetikleme özelliğine sahiptir. En önemlisi de obezite kanserle doğrudan ilişkilidir. Obeziteye sebep olan beslenme alışkanlıkları, kansere yol açan sağlıksız alışkanlıklarla da birliktelik gösterir. Meme kanseri, bağırsak kanseri, mide kanseri daha çok obez insanlarda görülmektedir. Vücut kitle endeksi ölçümü ile obezite tipi belirleniyor Vücuttaki yağ miktarından çok yağın vücuttaki dağılımının nasıl olduğu önemlidir. Erkeklerde daha çok görülen ‘elma tipi’ obezitede, yağ vücudun üst kısmında yani bel, üst karın ve göğüs bölgelerinde toplanırken, kadınlarda daha sık görülen ‘armut tipi’ obezitede, vücudun alt bölümünde, yani kalça, uyluk ve bacaklarda toplanmaktadır. Vücut kitle indeksi (VKİ) dışında bel çevresi ölçümü, bel/kalça oranı gibi ölçümler de yapılarak, obezitenin tipi netleştirilir. Bel/kalça çevresi erkeklerde 0,9, kadınlarda 0,8’den az olmalıdır. Bel çevresinin erkeklerde 94 cm, kadınlarda 80 cm üzerinde olması kalp damar hastalıkları riskini artırmaktadır. VKİ 35-40: Evre 2 Obez VKİ >40: Evre 3 Obez; Morbid Obez VKİ>50: Süper Obez VKİ>60: Süper Süper OBEZ Evre 3 ve yukarısı, obeziteye bağlı komplikasyonların en ciddi oranda görüldüğü sınıflar olduğundan ölümcül obezite olarak da adlandırılırlar. Bu hastaların ilaç ve diyetle ciddi anlamda kilo vermesi çok zordur, cerrahi tedavi seçeneğinin gündeme gelmesi gerekebilir. Bazen VKİ 35-40 arasında olan hastalara da; eğer eşlik eden ciddi ve kontrol edilemeyen bir rahatsızlıkları varsa diyabet, hipertansiyon veya kalp rahatsızlığı gibi, obezite ameliyatları önerilebilmektedir. Laporaskopik cerrahi yöntemi ile hasta daha çabuk iyileşiyor Ana amacı mide hacmini küçültmek olan obezite cerrahisi için sadece küçük kesilerden yapılan laparoskopik cerrahi ile hastalara açık cerrahiye kıyasla daha konforlu bir iyileşme dönemi sunulur. Obezite ameliyatlarında yöntemler.. uygulanan Ciddi obezite sınıfına giren kişilere cerrahi müdahale yapılıyor İntra-gastrik balon uygulaması: (Mide Balonu) Endoskopi ile yapılan yatış ve genel anestezi gerektirmeyen bir yöntemdir. Mide içerisine yerleştirilen ayarlanabilir bir balon ile mide hacmi küçültülerek kişide tokluk hissi oluşturulur. Obezite vücut kitle indeksine (VKİ) göre tanımlanır ve sınıflandırılır. VKİ vücut ağırlığınızın (kilogram cinsinden) boy uzunluğunuzun (metre cinsinden) karesine bölünmesi ile elde edilir. Gastrik Bant: (Mide Kelepçesi) Ayarlanabilir silikon gastrik bant metoduyla yemek borusuyla midenin birleştiği yere silikon bant takılır ve bu bant yardımıyla kişinin yemek alımı azaltılır. Laparoskopik yöntemle Hospital / 61 DOSYA uygulanan mide bandı küçük kesiler aracılığıyla yapıldığı için hasta çok kısa sürede günlük hayatına dönebilir ve 18-24 ay içerisinde fazla kilolarının yüzde 60-80’ini kaybedebilir. Hastanın ameliyat sonrası dönemde doktor ve diyetisyen ile uyum içinde olmasını gerektirir. Gastrik Sleeve: (Tüp MİDE) Midenin hacminin küçültülmesi ve hastanın çok az gıdayla tokluk hissetmesi hedeflenir. Bu amaçla midenin belli bir bölümü cerrahi işlemle çıkarılır ve geriye tüp şeklinde bir mide bırakılır. Ayrıca midenin açlık hormonu salgılayan bölümü de çıkarıldığı için hastada açlık hissi oluşmaz. Hasta çok kısa sürede günlük hayatına dönebilir Ameliyattan sonra küçük hacimlerde gıda alınmasıyla hastalar kolayca doygunluk hissedebilir ve bir süre sonra bu iştah kaybına dönüşür. Ameliyattan sonraki birkaç yıl içinde kilo fazlasının %80-90’ını kaybedebilir. Gastrik By-pass: Midenin büyük bir bölümü by-pass edilerek küçük hacimli bir mide oluşturulur ve ince bağırsaklara dikilir. Bu şekilde gıdanın normal yolu izlemesi engellenerek bilinçli bir emilim bozukluğu yaratılır. Bu tip ameliyatlardan sonra hastaya gerekli vitamin ve mineral takviyesi yapılarak, bir hafta içerisinde evine dönmesi sağlanır. Sevim Kaya geçirdiği obezite ameliyatı ile sağlıklı yaşam yolunda.. A lmanya’da yaşayan Sevim Kaya, 27 yaşında aldığı fazla kilo sonucu geçirdiği kalp krizi sonrasında, Türkiye’ye gelip, tüm kararlılığıyla tüp mide ameliyatı olarak 185 kiloyla başladığı 8 ayda 60 kilo verdi. Fazla kiloları nedeniyle kalp krizi geçirdi.. Almanya’da yaşayan Sevim Kaya 27 yaşında almış olduğu fazla kilolarından dolayı kalp krizi geçirdi. Geçirdiği kalp krizinde hayati tehlikeyi atlatan Kaya, fazla kilolarıyla mücadele etmeye karar verdi. Araştırmaları sonucu Türkiye’de Hisar Intercontinental Hospital’a başvurdu. Tüp mide ameliyatı olmaya karar verdi.. 8 ay önce kilo şikayeti ile gelen Sevim Kaya’ya öncelikle check-up yapıldı ve tetkikleri sonucu Prof. Dr. Yılmaz Bilsel başkanlığındaki ekip ile başarılı bir operasyon geçirerek tüp mide ameliyatı oldu. “Asıl önemli olan ameliyat sonrasıydı..” Ameliyattan sonra yaşam şeklini tamamen değiştiren Sevim Kaya, “Kalp krizi geçirdikten sonra kilolarım için bir doktor desteği almaya karar verdim. Gerekli tetkikler, check-up yapıldıktan sonra fazla kiloların vücudumda neden olabileceği diğer hastalıkları da artırabilme riski yüksek olduğu için ameliyat olmaya karar verdim. Asıl ameliyat sonrası en önemli olanıydı. Çünkü belirli bir plan ve program içerisinde iradeye hakim olarak hareket etmek gerekiyordu. Beslenme şekli olarak diyetisyenimizinde desteğiyle bir program çıkartıldı. İlk günlerde sıvı beslenerek 62 / Hospital başladım. 2-3 ay sonrasında katı yiyeceklere geçerek beslenme düzenimi oturttum. Yürüyüşlere başladım ve hala her gün düzenli olarak bir saat yürüyorum. Ameliyattan 5 gün sonra zaten 10 kilo vermiştim. 185 kilo ile başladığım yolda, şuan 8 ayda 60 kilo vermiş durumdayım. Ve tedavim hala daha devam ediyor. Almanya’da oturduğumuz için sağ olsun hocalarımız hiç yalnız bırakmadı sanki buradaymışım gibi ve sürekli telefonda iletişime geçebildim. Hala bir sorum olduğunda direk telefon açıp haberleşebiliyoruz kendileriyle.” dedi. Ciddi derecede hayati risk taşıyordu.. Ameliyatı, Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Bilsel tarafından yapıldıktan sonra sağlıklı beslenme danışmanlığı Dyt. Elif Karacanoğlu eşliğinde yürütüldü. Prof. Dr. Yılmaz Bilsel, “Sevim Hanım 63 VKİ (vücut kitle endeksi) ile süper süper obez sınıfına giren bir hastaydı. Bu tür hastalarda her türlü ameliyat çok risklidir. Fakat hastamız genç ve sağlıklı olduğundan şöyle bir planlama yaptık; Önce tüp mide ameliyatı yaparak bir miktar zayıflamasını sağlamak, ardından 1 yıl sonra da gastrik by-pass yaparak nihai sonuca ulaşmak. Ancak Sevim Hanım kararlılığı ve iradesiyle 8 ayda 60 kilo verebildi. Görünen o ki hastamız için ikinci bir cerrahi yapmamıza pek de gerek kalmayacak ve bundan sonraki fazla kilolarını uygun bir diyet ve egzersizle kendisi verebilecek. Kendisi ameliyat ettiğimiz en yüksek VKİ’li hastamız olmasına rağmen elde ettiğimiz sonuçtan oldukça memnunuz.” diye belirtti. Hospital / 63 Estetik 64 / Hospital Doğum Sonrası Çatlaklara Veda Etmek Zor Değil Çocuk sahibi olmak isteyen kadınların hamilelik döneminde yaşadığı problemlerden biri doğum sonrası vücutta oluşan çatlaklar.. Kimi hamilelerde görülmeyen bu durum, kimlerinde ise doğumdan sonra büyük problem haline gelebiliyor. Dermatoloji Bölümü Uzmanı Dr. Burçak Bozdemir Aral hamilelik sonrası vücutta oluşan çatlaklar için yapılması gerekenlerden ve tedavi yöntemlerinden bahsetti.. Uzm. Dr. Burçak Bozdemir Aral Dermatoloji Çatlak sadece hamilelerde görülmüyor Çatlaklar, cildin aşırı gerilmesi sonucu derideki elastik dokunun hasar görmesiyle oluşur. Çatlaklar sadece hamilelerde görülen bir durum değildir. Ergenlikte, hızlı kilo alıp veren kişilerde, vücut geliştirmeye çalışanlarda, hormon tedavisi görenlerde ya da bazı ilaçların yan etkisi olarak oluşabilir. En sık olarak yağ miktarının fazla olduğu bölgelerde görülüyor Gebelikte görülen çatlaklar genellikle gebeliğin son 3 aylık döneminde oluşur. Karında, göğüste, kalçalarda, kol ve bacaklarda pembe-mor hafif çökük çizgiler şeklinde görülebilen çatlaklar; genç kadınlarda, iri bebekli gebelikte, kilolu kadınlarda, ailesel yatkınlığı olanlarda ve beyaz tenli kişilerde daha sık görülmektedir. Çoğunlukla gebelik sonrası çatlakların renkleri solar ve beyazlaşır, ama tamamen kaybolmaz. Çatlaklar vücudun tüm bölgelerinde görülebilir. Fakat en sık yağ miktarının fazla olduğu vücut alanlarında kendini gösterir. En yaygın karın, göğüsler, üst kollar, sırt, baldırlar, kalçalarda karşımıza çıkmaktadır. Kadınların yaklaşık % 80 inde hamilelikleri sırasında bir miktar deri çatlağı oluşmaktadır. Düzenli kullanılan nemlendirici ile vücut elastikiyetini arttırın Gebelik sırasında çatlak oluşumunu önlemek için etkinliği henüz tam olarak kanıtlanmamış bazı maddeler mevcuttur. Bitkisel ekstreler, vitamin E, aloe vera, kakao yağı, zeytinyağı ve pantenol bunlardan bazılarıdır. Bu maddeler cildi nemlendirir, kolajen ve elastin sentezini hızlandırarak cilde esneklik kazandırır. Özellikle hamilelik döneminde vücudun hızla büyüyen bölgelerini bu kremlerle beslemek cildi nemlendirmekle birlikte çatlakların oluşmasını engellemeye de yardımcı olur. Ayrıca dengeli beslenmek ve bol su içmek de cildin sağlıklı bir yapıya sahip olmasında ve kendini korumasında önemli faktörlerden biridir. Hamile kadınların cildini özellikle çatlak oluşumuna meyilli alanlarını her gün uygun bir kremle nemlendirmesi gerekir. Bu kremler hem çatlamaya karşı cilde gereksinim duyduğu nemi verecek, hem de cildin esneme kapasitesini artıracaktır. Deri elastikiyet özelliğini kaybetmemeli ve kurutulmamalıdır. Hospital / 65 Estetik Lazer tedavisi herhangi bir risk ve yan etki barındırmıyor Çatlak tedavisindeki en etkili yöntem lazer tedavileridir. Doğum sonrası tedavi amaçlı vitamin A içerikli kremler ve bazı bitkisel içerikli kremler dışında dermaroller ve lazer tedavisi (Pulsed Dye Lazer) kullanılmaktadır. Bu tedavilerin başarı oranı kişiye, çatlakların şiddetine, yerleşimine ve cilt tipine göre değişiklik göstermektedir. Farklı özellikte pek çok lazer kullanılmakla beraber en etkilisi PDL (Pulse Dye Laser) yöntemidir. Lazerle çatlak tedavinde amaç deri altında cilt yapımını ısı yoluyla uyarmaya dayanmaktadır. Lazerle çatlak tedavileri minimum 4- 6 seans gerektirir ve tedavi aralıkları 2-4 hafta arası olabilir. Lazerle çatlak tedavisinde başarı oranları oldukça değişkendir. Her lazer tedavisinde olduğu gibi koyu veya açık renk değişiklikleri gibi bazı yan etki riski mevcuttur. Ancak bu yan etkiler geçicidir ve iz bırakmadan iyileşir. Ciltte işlem sırasında ve sonrasında ağrı olmaz, işlem sırasında hafif bir ısı hissedilmektedir. Çatlak olan bölgelerde birkaç saat süren kızarıklık oluşur, herhangi bir açık yara ya da günlük hayatı etkileyecek bir sorun oluşmaz. 66 / Hospital Gün içerisinde dengeli beslenmeye dikkat etmek alınabilecek en büyük önlem.. A, E ve C vitaminleri yönünden zengin yiyeceklerle beslenin. Kısa süreler içinde hızlı kilo alıp vermemeye çalışın. Hamileyseniz, kilonuzu doktorunuzun önerdiği sınırlar içinde tutmaya özen gösterin. Bol su için Cildin elastikiyetini arttırmak için düzenli egzersiz ve esneme hareketleri yapın Her gün cildi nemlendirici ürünler kullanın Sebze,meyve ve protein açısından zengin gıdalar tüketin Sigara içmeyin Aşırı güneşlenmeden uzak durun AİLENİZE VEREBİLECEĞİNİZ EN GÜZEL HEDİYE SAĞLIK! Hayatınızdaki en değerli varlık olan anne ve babanıza Check-Up hediye edin, sağlıklı bir geleceğe beraber gülümseyin. Check - Up ve tarama programlarımız için : 444 5 888 /hisarhospital www.hisarhospital.com 444/ 567888 Hospital Onkoloji Kanserde En Büyük Desteğiniz Aileniz Olsun Kanser tedavisi gören bireylerde tıbbı destek kadar, aile desteğinin de tam olması psikolojik açıdan oldukça önem taşımaktadır. Kişinin moral ve motivasyonunun yüksek olması, hastalığın tedavisinde başarı oranının artmasına neden olabiliyor. Özellikle kadınlar kanser hastalığı sırasında daha hassas olup, eşlerinin desteğine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyabiliyor. Medikal Onkoloji Bölümü Uzmanı Dr. Betül Açıkalın kanser tedavisi sırasında ve sonrasında kadınların eşleri ve çocuklarıyla ilişkileri hakkında bilgi verdi. 68 / Hospital Uzm. Dr. Betül Açıkalın Medikal Onkoloji Kanser hastalığında aile desteği motive edici olmalı Kanser hastasının yaşayabileceği en kötü şeylerden biri depresyondur. Çünkü hasta bu depresyon döneminde tedaviyi reddedebiliyor. Bu süreçte aile bağları da yavaş yavaş kopmaya başlıyor ve hasta yakınları da bir süre sonra bu durumdan sıkılıp onu yalnız bırakabiliyor. Kanser hastası, sorununu hem çekirdek ailesiyle, hem de sosyal ortamıyla birlikte yaşıyor. Bu yüzden hastalığında aile ve sosyal çevresindeki ortam ne kadar olumlu ve yapıcı ise hasta o kadar motive olabiliyor. Kadınlar hastalıkta en çok eşlerinin desteğini önemsiyor Kanser hastası kadınlar için tedavi boyunca ailelerinin yanında olduğunu bilmek önemlidir. Kadınları; hastalıktan daha çok, eşlerinin manevi destek vermemesi olumsuz etkileyebiliyor. Kanser tanısı konan bir kadına en başta eşleri destek olmalıdır. Ancak daha sonra bu ilgi azalmaya başlayabiliyor. Bu durumu fark eden kadın hastalar çok etkileniyor ve motivasyonları yavaş yavaş düşmeye başlayabiliyor. Kadınlar bu zorlu dönemde en çok ihanetten korkabiliyor. Bu yüzden hastaların eşleri bu dönemde kayıtsız şartsız yanlarında olmaya özen göstermelidir. Hastalık pozitif bir dil kullanılarak çocuğa mutlaka anlatılmalıdır Kanser hastalığında kadınların çocuklarıyla olan ilişkileri de zorlu bir döneme girebiliyor. Anne ve baba çocuklarının üzülmesini ve psikolojinin kötü yönde etkilenmemesi için hastalığı söylemekten çekinebiliyorlar. Çocuklar anne ve babada hissettiği gerginlik, üzüntü ve ilgisizliği kendi üzerine alınabilir. Bu yüzden hastalık çocuğa mutlaka olumlu pozitif bir anlatımla çocuğun anlayabileceği bir dilde açıklanmalıdır. Ayrıca çocuklar için; annelerinin saçlarının dökülmesi ve onun yorgun olduğunu görmek çok büyük bir travma haline gelebiliyor. Çocukları olan hastalar; saçlarının döküldüğünü göstermemek için peruk kullanabilir, günlük rutininde moral olarak kendini daha iyi hissetmesi için de makyaj yapabilir. Günlük rutininize devam edin ve kendinizi eve kapatmayın! Hastalar, kemoterapi aldıkları süreçte çocuklarıyla aynı yatakta yatabilir ve birlikte yemek yiyebilirler. Eşler evlerinde rutinlerini bozmadan aynı yatakta yatmalı ve günlük aktivitelerini gerçekleştirebilirler. Kişinin doktorunun uygun görmesi dahilinde; eşler birlikte seyahate çıkıp, yolculukta yapabilir. Hospital / 69 Diş Sağlığı 70 / Hospital Sabahları Çene Ağrısıyla Uyanıyorsanız Dikkat! Gün boyu şehir hayatına bağlı yaşanan stres ile birlikte uyku sırasında diş gıcırdatma veya diş sıkma olarak karşımıza çıkan bruksizm, birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Dişlerde aşınma, baş ağrısı ve uyandıktan sonra eklem yüzeyinde veya çenede ağrı oluşmasına neden olabilen bruksizm hastalığının belirtilerini ve tedavi yöntemlerini, Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü Uzmanı Banu Okur Çakmakçı’dan dinledik.. Dt. Banu Okur Çakmakçı Ağız ve Diş Hastalıkları B Sabahları çene ağrısıyla uyanıyorsanız ruksizm genel olarak stres kaynaklı bir hastalık olup, gün içinde sürekli dişin sıkılması veya gıcırdatılması şeklinde kendini ele verebilen bir hastalıktır. Diş sıkma ile çenelerin dikey yönde devamlı veya aralıklı olarak basınç altında kalması zamanla dişlerde aşınmayı da beraberinde getirmektedir. Bruksizm hastası kişiler çoğunlukla sabah uyandığında aşırı bir baş ağrısı, halsiz ve yorgun uyanma, dişlerde ağrı sorunları ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bu belirtilerin baş gösterdiği kişiler mutlaka bir diş uzmanına başvurmalıdır. olan ve psikiyatrik ilaç kullanan kişilerde de sık rastlanmaktadır. Bunun dışında alt ve üst dişleri arasında uyum sorunu olan kişilerde, yanlış uygulanmış tedaviler sonrasında da bruksizm oluşabilmektedir. Çocuklarda genel olarak çenelerin büyümesi ve dişlerin sürmesi sırasında, kulak ve dişlerde oluşan ağrılar sonucunda diş gıcırdatma görülmektedir. Bruksizm çocuklarda sık görülmekle birlikte, ilerleyen yaşlarda kendiliğinden ortadan kalkabilmektedir. Takılan özel plaklarla dişe uygulanan aşırı kuvvet engelleniyor Bruksizm hastalığına kişilik yapısı yol Diş kaynaklı bruksizm vakalarında ise hastanın açabiliyor kötü yapılmış, uygun arka diş yüzeyleri olmayan Bruksizm hastanın agresif veya hiperaktif olmasının yanı sıra aşırı stres altında olan kişilerde sıkça rastlanan bir problemdir. Uyku problemi dolgu ve protezleri değiştirilmelidir. Bruksizm tedavisinde dişlerin üzerinde kırık, çatlak oluşturan stres kuvvetlerinin engellenmesi amacıyla özel Hospital / 71 Diş Sağlığı plaklardan yararlanılmaktadır. Bu tip plaklar genelde akrilik malzemelerden yapılırlar. Akrilik plaklar, genel olarak sadece dişleri korumaya yönelik hazırlanmaktadır. İnce plakların bazen esnek materyallerden yapıldığı görülmektedir. Bu tip plaklar tam anlamıyla eklem ağrılarını gideremediği gibi, esnek olmaları nedeniyle, dişlerin sıkılma kuvvetinin artmasına yol açıp, daha fazla probleme neden olur. Sert plaklar ise arka diş kontrolü sağlayabilmeleri açısından birçok avantaja sahiptir. Bu plaklar hazırlandıktan sonra ağız içinde yapılan düzeltmelerle, hastanın sıkma hareketi sırasında gerçekleşen eklem hareketleri kontrol altına alınır, erken dönemde çene ve baş ağrıları gibi birçok durumun ortadan kalkması sağlanır. Diş hekiminin kontrolünde düzenli tedavi gerekiyor Bruksizmin ileri seviyede ağrı oluşturduğu durumlarda; hastaların kas gevşetici gibi ilaçlar kullanması, antidepresanlara bağlı diş gıcırdatma hareketlerinde ise ilacın doktor kontrolünde değiştirilmesi, ileri seviyelerde ise diş gıcırdatma hareketini kontrol eden kas gruplarına yapılacak botoks, rahatlatıcı tedavi seçeneklerindendir. Uyku sırasında dişlerin birbirleri ile temasını engellemek amacı ile alt ve üst çene dişlerinin arasına yerleştirilerek kullanılan “gece koruyucuları”, diş gıcırdatması tedavisinde kullanılan en önemli araçtır. Tedavinin amacı dişlerde çene ekleminde oluşabilecek kalıcı zararları önlemek ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Bunun için diş hekimi kontrolünde uygulanacak tedavilerle hasta mutlaka düzenli olarak takip edilmelidir. 72 / Hospital Uzm. Dr. Volkan YÜKSEL Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümümüzde Hasta Kabulüne Başlamıştır. MESLEKİ İLGİ ALANLARI FİBROMİYALJİ BEL FITIĞI GONARTROZ (DİZ AĞRILARI) BOYUN FITIĞI OMUZ AĞRILARI ENJEKSİYON /hisarhospital www.hisarhospital.com 444/ 573888 Hospital Hayatın İçinden Hayata Fotoğraf Gözünden Bakmak... O bir doktor.. Hem de bir kadın doğum doktoru.. Filiz Candan Topuz her yıl yüzlerce bebeğin onun elleriyle dünyaya gelmesi gibi mucizevi bir olayı gerçekleştirirken, mesleğine ne kadar tutkuyla bağlıysa, kendi özel hayatında fotoğrafçılığa da öylesi bir tutkuyla bağlı.. Bir yanıyla sabırsızlanarak dünyaya gelmek isteyen bebeklerinin ani doğumlarına koşarken, bir yanda da vakit buldukça birçok ülkeye sıkı bir fotoğraf tutkusuyla seyahate de gidiyor. “Hayata fotoğraf gözüyle bakmak hayatı daha anlamlı ve yaşanılası kıldığını düşünüyorum.”diyerek de fotoğrafçılığın hayata bakış açısını değiştirdiğini belirten Topuz, gittiği ülkelerde çektiği fotoğrafları paylaştığı sosyal medya hesaplarında, hatırı sayılır çoğunlukta takipçisi de bulunuyor. 74 / Hospital Op. Dr. Filiz Topuz Kadın Hastalıkları ve Doğum B ir kadın doğum uzmanı olarak çok yoğun olmanıza rağmen seyahat etmeyi ve fotoğraf çekmeyi çok seviyorsunuz. Fotoğraf çekmeye merakınız seyahat ettikçe mi başladı yoksa fotoğraf çekmek için mi seyahat etmeye başladınız? Aslında fotoğrafa ilgim akıllı telefonların ortaya çıkmasıyla başladı. Çünkü çok pratik ve hemen yanımızda olduğu için de ilk onunla fotoğraf çekmeye başladım. Sonra bir arkadaşım bana fotoğraf editlemeyi öğretti. Çektiğim fotoğrafların, bu editlemeyle birlikte çok farklılaştığını gördüm. Ve o fotoğrafı çektikten sonra düzenlemeyle ona bir şeyler katma duygusu beni çok mutlu etti. Fotoğraf çekmeye böyle başladım. Sonrasında fotoğraf eğitimi aldım. İlk zamanlar eşimin profesyonel makinesiyle çekmeye başladım. Fakat bir süre sonra o da yetmemeye başlayınca, kendime daha profesyonel bir makine aldım. Fotoğraf çekmeye başladıktan sonra çok gidilmeyen, görülmeyen ama hep aklımızda olan merak ettiğimiz fotoğrafik yerlere gitmeyi tercih ediyorum. Doktorlarda genel olarak hep bir sanata yatkınlık olduğu görülüyor. Sizin de fotoğraf çekmek dışında başka meraklarınız var mı? Hep düşünüyorum fotoğrafa neden bu kadar meraklıyım diye.. Fotoğraf çektikten sonra üzerinde edit yaparak, kendinden bir şey katmak duygusu beni Hospital / 75 Hayatın İçinden Fotoğrafçılıkta kıskançlık güzel bir şey çünkü; amaç en güzel fotoğrafı kim çekecek kıskançlığı.. 76 / Hospital çok mutlu ediyor. Daha öncesinde ben resim yapıyordum. Fakat okul ve eğitim hayatı benim resim konusunda yoğunlaşmama engel oldu. Ama sanıyorum ki resimde yapamadığımı şimdilerde fotoğrafta kendimden bir şeyler de katarak yapmaya çalışıyorum. Ama artık fotoğrafta dijital dönemin başlaması ve filmden kurtulmamız inanılmaz yenilikler ve pratiklik getirdi. Faklı açılardan ve yönlerden bakışla çok farklı birçok fotoğraf karesi çekebiliyorsunuz. Mesela bir fotoğraf gezisine gidiyorsunuz, herkes aynı kayığı çekiyor, fakat öyle farklı fotoğraflar çıkıyor ki insan şaşırıyor. İşte kişisel farklılıklar ve farklı bakış açısı farklılıklarımızı ortaya çıkarıyor. İnsan ilişkilerinde de öyle. Çok sevdiğim bir film olan Yavuz Tuğrul’un “Av Mevsimi” filmini izleyenler bilir. Orada yönetmen der ki, “Olayları çözmek için bakış açınızı değiştirin.” İşte bakış açısının farklı olması, fotoğrafı daha çekmeden ona değer katmayı sağlıyor. Fotoğrafçıların çoğu der ki, “En iyi fotoğraf editi, daha onu çekmeden yapılır.” Kadrajıyla, ışığının ayarlanmasıyla, bakış açısıyla ve günün saatiyle fotoğraf farklılaşır. Fotoğrafçılar güneş ışığının dik geldiği saatlerde oturur yemek yer ama öğle saatlerinde önce keşif yapar, akşam saatinde ise ışığın güzel olduğu saatte oranın fotoğrafını çeker. “Fotoğrafçılar güneş ışığının dik geldiği saatlerde oturur yemek yer ve önce keşif yapar, sabah ve akşam vaktinde ışığın güzel olduğu saatte de oranın fotoğrafını çeker.” Daha çok seyahat planlarken nelere dikkat ediyorsunuz? Seyahat konusunda genel olarak farklı yerlere gitmeyi tercih ediyorum. Çoğu arkadaşım “Nasıl gittin? Nasıl aklına geldi?” diye hep soruyor. En son Ocak ayında Sri Lanka’ya gitmiştim. Sanıyorum bu daha çok fotoğraf algısıyla ilgili.. Fotoğraf algınız ve ilginiz oldukça daha çok nasıl farklı yerlerde fotoğraf çekebilirim diye araştırma içine giriyorsunuz. Günümüz artık internet çağı ve ben çoğu seyahatlerimi internet üzerinden bakarak, bilgi toplayarak yapıyorum. Sanılanın aksine mesela Sri Lanka ve daha önce de gittiğim Moğolistan, Tanzanya, Thailand gibi ülkelerin çok da pahalı olmadığını gözlemledim. İyi bir planlamayla, koşuşturmadan çok güzel bir tatil geçirilebiliyor. Daha çok seyahatlerinize kiminle gitmeyi tercih ediyorsunuz? Açıkçası fotoğrafçı arkadaş grubuyla gitmeyi tercih edebiliyorum. Ama genel olarak fotoğrafa ilgisi olmayan kişilerle seyahate çıktığınızda, sizin fotoğraf ilginiz onlar için bir eziyet haline dönüşebiliyor. Bu anlamda kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü eşimde fotoğrafla ilgileniyor. Bu yüzden ailece gittiğimiz seyahatler bizim için çok keyif verici bir hal alıyor. Yarış haline giriyoruz. Fotoğrafçılıkta kıskançlık güzel bir şey çünkü; amaç en güzel fotoğraf kadrajını kim yakalayacak ve en iyisini kim çekecek kıskançlığı.. Aile olarak fotoğrafçılıkla yakında ilgileniyoruz. Kızımda fotoğrafçılıkla oldukça ilgili.. Önümüzdeki dönem okulunda yan dal olarak okuyacak. Bu konuda kızımı çok destekliyorum. Hayata fotoğraf gözüyle bakmak veya bir sanatın gözüyle bakmak hayatı daha anlamlı ve yaşanılası kıldığını düşünüyorum. Eğer bu dünyada Hospital / 77 Hayatın İçinden “Uzak Doğu Asya’da din insanlara aslında daha çok sükûnet, daha basit bir yaşam, hayata karşı daha çok hoşgörü getirmiş.” güzel, mutlu, neşeli bir zamanınız geçiyorsa, bizim için en büyük kazanç.. Evlatlarımıza verebileceğimiz en güzel hediye, onlara güzel bir dünya görüşü ve bakış açısı vermek ve onları doğruya, iyiye yönlendirmek olduğunu düşünüyorum. olması sebebiyle kültürel olarak farklı bir yer. Oradaki yaşam tarzını gördükçe bu dünyada aslında ne çok paylaşacak şey olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kızıma “Her gün tabağında bıraktığın bir lokma için buradaki çocukları düşün.”demiştim. Dünyadaki insanların hayatına girersek dünyaya karşı algımız bakış açımız da ona göre değişiyor. Bu karelerden sonra kahkaha atan ve dişlerini gösteren bir insanın ne kadar değerli olduğunu anlıyorsun. O yüzden hayata verebileceğimiz en güzel hediyenin gülümsemek olduğunu düşünüyorum. Kültürel hayatından etkilendiğiniz bir ülke var mı? Moğolistan kültürel anlamda beni çok etkileyen bir gezi oldu. Moğolistan Orta Asya’da bir ülke ve geçmişteki birçok dinin kalıntılarını içeriyor. Hem Şamanizm var, hem Budizmin etkisi var hem de İslamiyetin etkilerini görebileceğiniz bir yer.. Bugüne kadar seyahat ettiğiniz ülkelerde sizi fotoğrafçılık adına en çok heyecanlandıran ülke Ama gördüm ki farklı dini yapıdan gelmelerine rağmen neresi oldu? Açıkcası Tanzanya hem çok bakir olması hem de doğal ortamı sebebiyle beni çok etkiledi. Ekvatora yakınlığından dolayı ötürü de ışığın çok farklı olduğunu gördüm. Orada çektiğiniz fotoğraflar sanki üzerinde çok uğraşılmış ve editlenmiş gibi çıkıyor. Fotoğrafçılık açısından beni çok tatmin eden yerlerden biri oldu. Özellikle Tanzanya’nın iki özelliği beni etkiledi; doğal hayvanları doğal yaşamları içerisinde gördüğümüz “safari yaptığımız Tanzanya’daki Aruba Bölgesi” ve “Zanzibar Adası” Zanzibar büyük çoğunluğunun Müslüman insanlardan oluşan bir bölge 78 / Hospital oradaki birçok insan barış içerisinde yaşayabiliyorlar. Uzak Doğu Asya’da din insanlara aslında daha çok sükûnet, daha basit bir yaşam, hayata karşı daha çok hoşgörü getirmiş. Moğolistanın bir başka güzel tarafı da, ilk atalarımızın nasıl bir ortamda yaşadığını görmekti. Bu beni çok etkiledi. Hep düşünmüştüm mesela “Neden Türkler Orta Asya’dan gelme ihtiyacı duymuşlardır” diye.. Bir insan neden ana toprağını terk etsin diye.. Fakat gördüm ki orada iklim çok çok zor. Senede ancak iki ay güneş ve sıcaklık var. Biz Temmuz ayında orada olmamıza rağmen, akşamları inanılmaz derecede soğuktu. Üstümüzde kat kat kıyafetlerle dolaştık. Koskoca dümdüz ovalara sahip ama iklimi o kadar kötü ve ağır ki maalesef hiç bir ekin yetişemiyor. İki ay yaz mevsiminin olduğu, sene boyunca kış mevsiminin hakim olduğu bir yerde insanların yaşam şartları oldukça ağır.. Mesela evlerin balkonlarının olmaması garip.. Çünkü balkon gibi olan yerlerin hepsi de kapalı. Dışarıda oturup kahve içeceğiniz bir cafe yok, çünkü insanlar hep içeride oturuyor. İnsanlar senenin bir iki ayı ancak sıcak mevsimini yaşayabiliyorlar. Onun dışında hep içerideler hep kış hep kar var. Aslında iklim orada kendi şartlarını yaratmış. Moğolistan bölgesinde atların şekli bile çok değişik. Atlar daha kısa bacaklı, daha uzun sağrılı ve atlara verilen değer inanılmaz. Günlük yaşayışta her yerde meşhur sütü olan kımızdan, taşımacılığa kadar hayatlarının her yerinde at var. Hatta çok ilginç bir manzara ile de karşılaşmıştım; Moğolistan’da bildiğiniz çobanların hiç biri ata binmiyor. Moğolistan’da çobanların hepsi at yerine motorsiklete biniyor. Kızıma “Her gün tabağında bıraktığın bir lokma için Afrika’daki çocukları düşün.” diyorum.. Türkiye’de nereleri gezdiniz veya nereyi gezip fotoğraflamak istersiniz? Türkiye’de en son Erzurum’a gittim ve oradan ciddi anlamda çok etkilendim. Üç Kümbetler, Yakutiye Medresesi, Çifte Minare gerçekten çok etkilendim. Anadolu’da her şehirde aynı bir kültürel miras var. Bundan bir kaç sene önce aynı şeyleri Diyarbakır’a gittiğimde de hissetmiştim. Aslında Türkiye’de en çok Van Gölü ve çevresini de görüp fotoğraflamak çok istiyorum. fotoğrafçı neyi görmek istiyorsa, fotoğraflarında onu gösteriyor. O yüzden fotoğraflarınızı daha çok insana ulaştırmak ve daha çok fotoğraf görmek için doğru kullanıldığı takdirde sosyal medya sizin yaratıcılığınızı artırıyor ve gelişmenizi sağlayabiliyor. Sosyal medyayı çok iyi kullandığınızı görüyoruz. Çektiğiniz fotoğrafları sosyal medya hesabınızda da sık olarak paylaşıyorsunuz. Özellikle İnstagram ve Facebook’ta oldukça aktifsiniz nelere dikkat ediyorsunuz? Ben genel olarak daha çok manzara fotoğrafçılığıyla ilgileniyorum. İnsan fotoğrafı da çok çekiyorum fakat insan fotoğrafı çekmek oldukça zor. Bu konuda kendimi hala geliştirmeye çalısıyorum. Sosyal medyada Instagram ve Facebook’u kullanıyorum ve sosyal medyayı seviyorum, oldukça da önemsiyorum. Özellikle İnstagram takipçisi özel ilgi istiyor. Sürekli ilgilenmek, zaman ayırmak gerekiyor. Aslında benim İnstagram’da asıl hedef kitlem fotoğrafla profesyonel olarak ilgilenen kişilere ulaşmak istiyorum. Sosyal medya çok kullanılan iletişim aracı.. Ve bundan kaçmak mümkün değil. Bir Hospital / 79 Sağlık 80 / Hospital