trombosit - Hisar Intercontinental Hospital

advertisement
/hisarhospital
www.hisarhospital.com
444 5 888
İÇİNDEKİLER
HOSPITAL
S AY I 1 7
Adına İmtiyaz Sahibi
Mustafa ÇELİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İ. Orkun ÖZGÜR
Yayın Koordinatörü
Pelin ASLAN
Yayın Kurulu
İ. Orkun ÖZGÜR
Pelin ASLAN
Grafik Koordinatörü
Eyyüp ÇAKIRGÖZ
Grafik Tasarım
Süleyman KÖKLÜ
Yazışma Adresi
HİSAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL
Kurumsal İletişim Müdürlüğü
Saray Mah. Site Yolu Cad. No:7
PK. 34768
Ümraniye / İSTANBUL
444 5 888
Faks : 0216 524 1323
[email protected]
www.hisarhospital.com
Baskı
FAZİLET NEŞRİYAT ve TİC. A.Ş.
Bağlar Mh. Mimar Sinan Cd. No: 52
GÜNEŞLİ - BAĞCILAR / İSTANBUL
Tel: 0212 657 8800 (pbx)
Faks: 0212 657 9588
www.faziletnesriyat.com.tr
Matbaa Sertifika No: 16384
Tüm hakları Hisar Intercontinental
Hospital’a aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz.
Kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir.
2 / Hospital
18
Kesik Kesik Nefes Alıyorsanız
Kalp Yetmezliğiniz Olabilir
Görülme oranı her geçen gün artan kalp yetmezliği,
önlemi alınmadığı takdirde ani ölüm sebebi olabiliyor.
26
Şiddetli Baş Ağrılarını
Önemseyin!
Her yaştan kişide belirti
vermeden, aniden ortaya
çıkabilen anevrizmalar,
gün içinde şiddetli baş
ağrısıyla birlikte kişide
bulantı, kusma, felç, görme,
konuşma ve denge bozukluğu
yaratabiliyor.
30
Mükemmel Anne
Değil “Yeterince İyi
Anne” Olmaya Çalışın
“Bebeğim sağlıklı olacak mı? Nasıl
bir anne olacağım? Evliliğime
ne olacak? Normal yolla mı,
sezaryenle mi doğursam?
42
Sigara İçiyorsanız
Mesane Kanseri Olma
Riskiniz Yüksek!
70
Aşırı Kilo İle Gelen
Sağlıksız Yaşamda “Obezite
Ameliyatı Dönemi”
60
Obezite kiloyla birlikte hayati tehlike
yaratabilecek hastalıklara yol açıyor..
Sabahları
Çene Ağrısıyla
Uyanıyorsanız
Dikkat!
Gün boyu şehir hayatına bağlı
yaşanan stres ile birlikte uyku
sırasında diş gıcırdatma veya diş
sıkma olarak karşımıza çıkan
bruksizm, birçok olumsuzluğu
da beraberinde
getiriyor.
74
Hayata Fotoğraf
Gözünden Bakmak...
Kızıma “Her gün tabağında
bıraktığın bir lokma için
Afrika’daki çocukları düşün.”
diyorum..
22
34
Sindirim Sisteminin
Baş Düşmanı; Rastgele
Kullanılan Ağrı Kesiciler...
Kardiyolojide Nükleer
Tıbbın Rolu
Sürekli Gripliymiş Gibi
Hissetmenize Bahar
Alerjiniz Neden Olabilir
Hedefe Yönelik Tedavi
Yöntemleri İle Lösemisiz
Bir Hayat Mümkün!
Kanserde Onkolojik
Radyoloji Uygulamaları
Erken Tanı Sağlıyor
50
54
58
64
68
Doğumsal El ve Ayak
Anomalisi Tedavisinde
Başarı Oranı Oldukça
Yüksek
Bağışıklık Sisteminin
Koruyucusu Lenf Bezleri
Tatlı Krizleri Gözünüzü
Karartmasın!
Doğum Sonrası Çatlaklara
Veda Etmek Zor Değil
Kanserde En Büyük
Desteğiniz Aileniz Olsun
16
38
46
Hospital / 3
Katkıda Bulunanlar
Prof. Dr.Ali TERCİ
Prof. Dr. Ayşen TİMURAĞAOĞLU
1972 yılında Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Ali TERCİ
iç hastalıkları alanındaki uzmanlığını 1976
yılında yine aynı üniversitede İç Hastalıkları
Ana Bilim Dalı’nda tamamladı. 1984 yılında
aynı üniversitede Doçent, 1992 yılında da
profesör oldu.
1985 yılında Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr.
Ayşen TİMURAĞAOĞLU; hematoloji
alanındaki uzmanlığını 1992 yılında
Şişli Etfal Hastanesi’nde tamamladı.
Doçentlik ve profesörlük ünvanını 2000
ve 2006 yıllarında aldı.
İç Hastalıkları Bölüm Başkanı
Hematoloji Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Bekir Sami UYANIK
Prof. Dr Göksel SOMAY
Ömer Necip UYGUR
1984
yılında
İstanbul
Üniversitesi
Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi’nden mezun
oldu. Klinik ve biyokimya
alanındaki uzmanlığını 1994
yılında Atatürk Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde tamamladı.
Doçentlik ve profesörlük
unvanını 1996 ve 2003
yılları arasında Celal Bayar
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
aldı.
1988 yılında Karadeniz Teknik
Üniversitesi’nden mezun oldu.
nöroloji alanındaki uzmanlığını
1995 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nde tamamladı. Yüksek
Lisansı’nı 2003 yılında Marmara
Üniv. Nörolojik Bilimler Ana Bilim
Dalında yapan Dr. Göksel SOMAY
2010 yılında Haydarpaşa Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
doçent;
2015
yılında
Aydın
Üniversitesi’nde profesör oldu.
1973
yılında
Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Prof. Dr. Ömer
Necip UYGUR; uzmanlığını 1980
yılında Çukurova Üniversitesi Tıp
Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim
Dalı’nda tamamladı. 1989 yılında
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
doçent, 1998 yılında
Abant
İzzet Baysal Üniversitesi’nde
profesörlük ünvanını aldı.
Klinik Laboratuvar Bölüm Başkanı
Nöroloji Bölüm Başkanı
Prof. Dr.Levent KILIÇKAN
Prof. Dr. Kaya SÜZER
1989 yılında Trakya Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun olan
Prof. Dr. Levent KILIÇKAN;
uzmanlığını 1994 yılında İstanbul
Taksim Hastanesi’nde tamamladı.
2001 yılında doçent, 2006
yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nde profesör unvanını
aldı.
1976 yılında Ankara Üniversitesi
Tıp
Fakültesi’nden
mezun
olan Prof. Dr. Kaya SÜZER;
uzmanlığını
1984 yılında
Haydarpaşa Asker Hastanesi’nde
tamamladı. 1994 yılında Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs
ve Kalp-Damar Cerrahisi Ana
Bilim Dalın’da doçent, 2001
yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nde profesör ünvanını
aldı.
Anestezi ve Reanimasyon
Bölüm Başkanı
4 / Hospital
Gastroenteroloji ve Hepatoloji
Bölüm Başkanı
Kalp Damar Cerrahisi
Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Kadir TAHTA
Prof. Dr.Kılıç AYDINLI
Prof. Dr.Mehmet TEZER
1978 yılında Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan Prof.
Dr. Kadir TAHTA; uzmanlığını ve
doçentliğini Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi dalında
tamamladı. 2008 yılında Pamukkale
Üniversitesi’nde profesör ünvanını
aldı.
1977
yılında
İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’ni bitirdi. Uzmanlık
eğitimini Würzburg Üniversitesi
Coburg
Akademik
Eğitim
Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Bölümü’nde yaptı. 1989
yılında doçent, 1996 yılında İ.Ü.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Anabilim
Dalı’nda profesör unvanını aldı.
İstanbul
Üniversitesi
Tıp
Fakültesi’nden mezun olan
Prof. Dr. Mehmet TEZER,
ortopedi alanındaki uzmanlığını
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde
tamamladı.
Doçentliğini Florence Nightingale
Hastanesi;
profesörlüğünü
Medipol Üniversitesi Koşuyolu
Hastanesi’nde aldı.
Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölüm Başkanı
Kadın Hastalıkları ve
Doğum Bölüm Başkanı
Ortopedi ve Travmatoloji
Bölüm Başkanı
Prof. Dr.Mustafa SAĞLAM
Prof. Dr.Serhat FINDIK
1994
yılında
Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Prof. Dr. Mustafa
SAĞLAM; uzmanlığını 1997
yılında Koşuyolu Kalp Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde
tamamladı. Doçentliğini yine
aynı üniversitede tamamladıktan
sonra 2013 yılında profesörlük
ünvanını aldı.
1993 yılında Hacettepe Üniversitesi
Tıp
Fakültesi’nden
mezun
olan Prof. Dr. Serhat FINDIK;
uzmanlığını 1997 yılında yine
aynı
üniversitede
tamamladı.
2005 yılında doçentliğini; 2012
yılında profesörlüğünü 19 Mayıs
Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs
Hastalıkları Anabilim Dalı’nda aldı.
Kardiyoloji Bölüm Başkanı
Göğüs Hastalıkları Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Seyhan ALKAN
Prof. Dr. Sinan EKİCİ
Prof. Dr.Yılmaz BİLSEL
1996 yılında Uludağ Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.
Kulak burun boğaz hastalıkları,
baş ve boyun cerrahisi alanındaki
uzmanlığını 2001 yılında Şişli Etfal
E. ve Arş. Hastanesi’nde tamamladı.
2008 yılında İ. Ü. İstanbul Tıp
Fakültesi’nde
doçent
oldu.
Profesörlük unvanı ise 2014 yılında
Aydın Üniversitesi’nden aldı.
1995
yılında
Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Prof. Dr. Sinan
EKİCİ; uzmanlığını 2000 yılında
yine aynı üniversitede tamamladı.
2007 yılında doçentliğini; 2013
yılında profesörlüğünü Maltepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji
Anabilim Dalı’nda aldı
1992
yılında
Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Prof. Dr. Yılmaz
BİLSEL; genel cerrahi alanındaki
uzmanlığını
1998
yılında
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi’nde tamamladı. 2005
yılında doçent, 2013 yılında
profesörlük unvanını aldı.
Kulak Burun Boğaz Hast. Bölüm Başkanı
Üroloji Bölüm Başkanı
Genel Cerrahi Bölüm Başkanı
Hospital / 5
Katkıda Bulunanlar
Doç. Dr. Aydın GÖZÜ
Doç. Dr. Duygu İBRİŞİM
Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olan
Doç. Dr. Aydın GÖZÜ, 19921998 arasında Şişli Etfal Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde
süren eğitim sırasında özellikle
onarım ve el mikrocerrahisi
alanında deneyim kazandı. 1998
yılında Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nde doçentlik ünvanını
aldı.
1995
yılında
İstanbul
Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nden mezun oldu.
İç
hastalıkları
alanındaki
uzmanlığını PTT Eğitim ve
Araştırma
Hastanesi’nde;
gastroenteroloji
uzmanlık
eğitimini ise İ.Ü. İstanbul Tıp
Fakültesi’nde tamamladı. 2012
yılında doçentlik unvanını aldı.
Estetik Plastik Rekonstrüktif
Bölümü
Gastroenteroloji ve
Hepatoloji Bölümü
Doç. Dr. Halil BURÇ
Doç. Dr. Murat KALEMOĞLU
Doç. Dr. Sedat CANER
1998
yılında
Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Doç. Dr. Halil
BURÇ;
2004
yılında
Dr
Lütfi Kırdar Kartal Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde
uzmanlığını
tamamlayarak,
2015 yılında Süleyman Demirel
Üniversitesi’nde
doçentlik
ünvanını aldı.
1987 yılında Gülhane Askeri Tıp
Akademisi’nden mezun olan
Doç. Dr. Murat KALEMOĞLU;
1994 yılında Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Haydarpaşa Eğitim
Hastanesi’nde
uzmanlığını
tamamlayarak,
2012
yılında
doçentlik ünvanını aldı.
2003
yılında
Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Doç. Dr. Sedat
CANER; Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde
uzmanlığını tamamlayarak, 2014
yılında Ankara Gazi Üniversitesi
Endokrinoloji ve Metabolizma
Kliniği’nde doçentlik ünvanını
aldı.
Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü
Acil Servis Bölümü
Endokrinoloji ve Metabolizma
Hastalıkları Bölümü
Doç. Dr. Tayfun APUHAN
Doç. Dr. Özcan ÇENELİ
Doç. Dr. Yılmaz GÜNEŞ
1998 yılında İnönü Tıp Fakültesi’nden
mezun
oldu.
2003
yılında
uzmanlığını İstanbul Haseki Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde, 2010
yılında doçentliğini de Abant İzzet
Baysal Üniversitesi’nde tamamladı.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun odu. Alanındaki uzmanlığını
Ankara Eğitim Hastanesi İç Hastalıkları
Bölümü’nde
tamamlayarak,
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi
İç Hastalıkları Bölümü’nde doçentlik
ünvanını aldı.
1998 yılında Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun oldu. 2003
yılında İstanbul Üniversitesi
Kardiyoloji
Enstitüsü’nde
uzmanlığını tamamlayarak, 2010
yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’nda
doçentlik ünvanını aldı.
Kulak Burun Boğaz Hast.
Bölümü
6 / Hospital
Hematoloji Bölümü
Kardiyoloji Bölümü
Uzm. Dr. Burçak BOZDEMİR ARAL
Op. Dr. Filiz TOPUZ
Uzm. Dr. Betül AÇIKALIN
2001
yılında
Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Dr. Burçak
BOZDEMİR ARAL Dermatoloji
alanındaki
uzmanlığını,
2007 İstanbul
Okmeydanı
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Dermatoloji
Kliniği’nde
tamamladı.
1990 yılında İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun olan Op.
Dr. Filiz TOPUZ aynı üniversitede
1997 yılında Kadın Hastalıkları
ve Doğum alanında uzmanlığını
tamamladı.
1991 yılında İstanbul Üniversitesi
Tıp
Fakültesi’nden
mezun
olan Uzm. Dr. Betül AÇIKALIN
1998 yılında uzmanlık eğitimini
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi’nde İç Hastalıkları
Ana Bilim Dalı’nda tamamladı.
Yan
Dal
Uzmanlığını 2006
yılında, Çapa Onkoloji Enstitüsü
Tıbbı
Onkoloji
bölümünde
tamamladı. Dermatoloji Bölümü
Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Onkoloji Bölümü
Uzm. Dr. Ümit NOŞERİ
Uzm. Dr. Aysun AYHAN
Uzm. Dr. Selçuk CAMUŞCU
1996 yılında İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Uzm. Dr. Ümit
NOŞERİ, 2003 yılında uzmanlık
eğitimini Marmara Üniversitesi
Nükleer Tıp ana bilim dalında
tamamladı.
2003 yılında Ege Üniversitesi
Tıp
Fakültesi’nden
mezun
olan Uzm. Dr. Aysun AYHAN
Uzmanlık eğitimini 2010 yılında
Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Psikiyatri Ana Bilim Dalı’nda
tamamladı.
1980 yılında İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden
mezun olan Uzm. Dr. Selçuk
CAMUŞCU Uzmanlık eğitimini
1986
yılında
yine
aynı
üniversitede tamamladı.
Nükleer Tıp Bölümü
Psikiyatri Bölümü
Radyoloji Bölümü
Dt. Banu Okur ÇAKMAKÇI
Dyt. Emel ARSLAN
2002 yılında İstanbul Üniversitesi
iş Hekimliği Fakültesini bitiren Dt.
Banu Okur ÇAKMAKÇI, 2012 yılından
bu yana Hisar Intercontinental
Hospital’de Diş Hekimi olarak göre
yapmaktadır.
Başkent
Üniversitesi
Beslenme ve Diyetetik
bölümünden mezun olan
Diyetisyen Emel ARSLAN,
yüksek Lisans eğitimini
yine aynı üniversitede
Beslenme ve Diyetetik
bölümünde tamamladı.
Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü
Beslenme ve Diyet Bölümü
Hospital / 7
ÖNERİ
Gluteni Hayatımızdan Çıkarmalı mıyız?
H
er yıl olduğu gibi bu yıl da yeni yeni
diyet trendleri aldı başını gidiyor.
Bu yıl özellikle doğal beslenmek ve
arınmak ön planda.. Bu akımların en
önemlilerinden biri de “glutensiz beslenme”
oldu. Birçok kişi glutensiz ürünleri mi tercih
etsek, acaba bizi şişmanlatan gerçekten gluten
mi gibi sorular soruyor. Aslında birçok kişinin
bu konuda kafası bir hayli karışık.. Beslenme
ve Diyet Uzmanı Emel Arslan “gluten ve
glutensiz beslenme tarzı” hakkında bilgi verdi.
Çoğu tahıl ürünü gluten içeriyor
Gluten; arpa, çavdar ve buğday gibi tahılların
içinde bulunan doğal bir protein türüdür. Elastik
bir yapıya sahip olduğu için hamura dayanıklılık
verir ve ekmeğe de yapısını kazandırır. Sağlıklı
bireylerin glutensiz beslenmesine gerek yoktur.
Ancak çölyak hastalığına sahip olan kişiler
glutensiz beslenmek zorundadır.
Gluten çölyak hastalarında birçok
problemi de beraberinde getiriyor
Çölyak hastalığı, ince bağırsağın glutene
karşı ömür boyu süren ve kronikleşen
alerjisi, hassasiyeti anlamına gelmektedir. Bu
hastalığa sahip olan bireyler glutenli gıdalar
tükettiklerinde bağırsak mukozasındaki alerji
nedeniyle ince bağırsaktaki yapıları tahrip eder.
Böylece alınan gıdalar emilmez ve bireyde
karın ağrısı, gaz, şişkinlik, ishal, kilo kaybı, kas
8 / Hospital
problemleri ve demir eksikliği gibi bir takım
hayati tehlike yaratabilecek ciddi sorunlar
görülmeye başlar. Çölyak hastaları glutensiz
beslenmeye dikkat etmeye başladığı takdirde
bağırsak yapısının iyileştiği ve buna bağlı
olarak vitamin ve mineral kaybının da azaldığı
görülür.
Tahıllı
gıdaları
hayatınızdan
çıkarmadan önce iyi düşünün!
Glutensiz beslenmeyle ilgili en çok merak
edilen zayıflamaya yardımcı olup olmadığıdır.
Glutensiz bir yaşama adım atıldığında
simit, makarna, hamur işleri gibi rafine
karbonhidratlardan uzaklaştığımız için bir
miktar zayıflama görülebilir. Böylece vücudun
aldığı enerji çeşidi az olduğu için ister istemez
kısıtlanır. Ancak tam tahıllı gıdalar, iştah
kontrolü, kalp damar sağlığı, insülin direnci
gibi birçok hastalığa karşı koruyucu olduğu için
glutensiz bir hayata geçmeden önce bunların
hepsi düşünülmeli ve emin olunmalıdır.
Peki hangi gıdaları tüketmeliyiz?
Glutensiz gıdalar, karabuğday, kinoa, keten
tohumu,pirinç nohut, patates, sebze ve
meyveler, süt ürünlerinde içermediği gibi;
işlenmiş gıdalar, salata sosları, hazır gıdalar,
bisküvi gibi şekerli yiyeceklerde fazlasıyla
bulunmaktadır.
Hospital / 9
Bizden Haberler
Prof. Dr. Sinan Ekici’ye
Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü
Ü
roloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sinan
Ekici ve çalışma ekibi, yürüttüğü
TÜBİTAK destekli çok merkezli
‘SUTAB (Hidrodinamik kavitasyon
ile su enerjisi kullanılarak doku ölümü
elde edilmesi) Uygulamaları’ çalışması ile
Elginkan Vakfı tarafından bu yıl 10’nuncusu
düzenlenen “Türk Kültürü Araştırma ve
Teknoloji Ödülleri” sahipleri arasında yer
aldı.
Su enerjisi kullanılarak doku ölümü
elde edilebilecek
Elginkan Vakfı tarafından her yıl düzenlenen
Türk kültürü ve teknoloji alanlarında
yapılan araştırmaları ön plana çıkarmak
10 / Hospital
ve teşvik etmek amacıyla verilen Türk
Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri
sahiplerini buldu. Bu yıl 10’nuncusu
düzenlenen ödül töreninde Teknoloji
Dalında SUTAB (Hidrodinamik kavitasyon
su enerjisi kullanılarak doku ölümü elde
edilmesi) Uygulamaları’ çalışması ile Üroloji
Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Sinan Ekici
ve ekibi ödül sahiplerinden biri oldu. Proje
ile, hidrodinamik kavitasyon temelli ve
patentli bir prototip halindeki SUTAB
aletinin endoskopi sistemine entegre
edilmesi, tıbbi uygulamalarının deneysel
olarak test edilmesiyle, aletin tıp dünyasına
kazandırılması hedefleniyor.
Bizden Haberler
Tüp Bebekte Başarı Oranımız %75 Oldu
Hisar Intercontinental Hospital İnfertilite ve Tüp Bebek Bölümü,
çocuk özlemi çekenlerin imdadına yetişmeye ve tekrarlayan
başarısızlıkları başarıya dönüştürmeye devam ediyor.
G
ünümüzde bebek sahibi olmakta
güçlük çeken çiftlerin bir kısmı,
tedavi süreci hakkında tedirginlikler
yaşayabiliyor. Ünitemize geldiğiniz
ilk andan itibaren tüm ekibimiz evinizde
gibi hissetmeniz için sizlere yardımcı olmaya
hazırdır. Yaşadığınız zorlukların ve stresli
dönemin farkında olan ekibimiz, işlemlerinizi
kolay ve anlaşılır hale getirmek için uğraşır.
Birçok sağlık sorununa neden olan stres ve
gerginliğin, tüp bebek tedavisinde çiftleri
olumsuz etkileyebileceğini unutmamak
gerekir. Bunun bilincinde olan ünite
çalışanlarımız her konuda size destek
olmaya çalışır. Bölümümüz alanında elde
etmiş olduğu bütün bu başarılar ve sunduğu
geniş tedavi yelpazesi ile sadece İstanbul
ve çevresine değil, başta Orta Avrupa
olmak üzere, yakın ve uzak Asya’ya hitap
eden bir pozisyonda olmanın mutluluğunu
yaşamaktadır.
Hospital / 11
Haber
Gün İçinde Denge Kaybı Yaşıyor
ve Gün Işığına Bakamıyorsanız...
T
üm dünyada önlenebilir körlüklerin en
önemli nedenlerinden biri olan glokom
bilinen adıyla göz tansiyonu, milyonlarca
insanı etkileyebiliyor. Göz tansiyonu olarak
bilinen ve sıklıkla 40 yaş üzeri kişilerde oluşan
glokom, erken dönemde belirti vermeden yıllar içinde
gizlice ilerleyebiliyor. Sinir liflerinin hasara uğramasıyla,
görme alanında kayıplara neden olabilen glokomun
oluşturduğu hasarlar kalıcı olmakla birlikte tedaviyle
de göz eski sağlığına kavuşamayabiliyor. Glokom göz
taramalarında veya normal göz muayenesinde ortaya
çıkabildiği için, yılda bir kez göz taraması ve muayene
olunması hastalığın erken teşhisinde oldukça önem
taşımaktadır.
Her bireyin düzenli olarak yılda bir kez göz
kontrolünden geçmesi gerekir. Ancak bazı risk
faktörlerine sahip bireyler özellikle bu kontrollere
özellikle uymalıdır.
• 45 yaşın üzerindeki kişiler
• Ailesinde göz tansiyonu hastalığı bulunanlar
• Şeker hastalığına sahip kişiler
• Gözünde miyop olan kişiler
• Uzun süre kortizonlu ilaç kullananlar
• Göz travması geçiren kişiler
..........................................................................................................................................................
Düzenli D Vitamini
Kullanımı Tüberküloz
Riskini Azaltıyor
12 / Hospital
D
ünyanın yaklaşık 1/3 ünün taşıdığı tahmin
edilen tüberküloz hastalığı, insanlarla iç içe
yaşayıp giden ve varlığını her daim sürdürebilen
bir hastalık olmakla birlikte günümüzde hala
geçerliliğini koruyor. Toplum sağlığını ileri derecede
tehdit eden hastalığın mikrobu, vücut savunmasından
saklanıp yıllarca vücutta belirti vermeden kalabiliyor.
Günümüz şartlarında tüberküloz mikrobundan kesin
olarak korunmamız mümkün değil. Aşı yöntemi ile de
tüberküloz mikrobundan kesin olarak korunulamayacağı
gibi vücuda girmesi de engellenemiyor. Fakat aşı
yöntemi tüberküloz mikrobuna karşı bağışıklık sistemini
hazır hale getirerek vücudu güçlü tutabiliyor. Beslenme
ve yeme içme düzeni de tüberküloz hastalığında
büyük önem taşımaktadır. Beslenme düzelmeden
tüberkülozun tedavi edilmesi mümkün değildir.
Özellikle D vitamininden zengin besinlerle beslenilmeye
özen gösterilmelidir. Kişide şeker hastalığı varsa mutlaka
yeme içme düzenine dikkat edip, insülin seviyesini
normale düzeye indirgemelidir. Alkol ve sigara gibi
zararlı alışkanlıklardan uzak durulması, tedaviye uyum
gösterilmesi, ilaçların düzenli kullanılması, uyku düzenine
dikkat edilmesi ve kontrollerin düzenli bir şekilde
aksatılmaması tüberküloz tedavisi sonrası dönemi için
dikkat edilmesini gerektiren kuralları içermektedir.
Terlemeyi Önleyeyim Derken
Meme Kanseri Olmayın!
B
irçok insanın her gün kullandığı
deodorant ya da ter önleyicilerin kansere
yol açtığını düşünmek insanı oldukça
ürkütüyor. Çok erken yaşlarda koltuk
altı tüylerinin tıraş edilmesi sonrası sürülen
deodorantlar, deriden emilerek meme dokusuna
kadar gidebiliyor. Deodorantların içeriğinde
bulunan metil, etil, propil, benzil, butil gibi
kimyasal maddeler oldukça tehlikelidir. Meme
kanseri ile terlemeyi engelleyici kozmetiklerin
içindeki alüminyum bileşikleri arasında yapılan
araştırmaların sonuçlarına göre de göğüs
kanseri riskini arttıran en tehlikeli maddelerden
biri olan paraben, en çok deodorantlarda
ve diğer kozmetiklerde bulunuyor.
İlk
dikkat edilebilecek nokta, deodorantın koku
giderici alüminyum bileşenlerini içermemesi
olmalıdır. Alüminyum emilerek kan dolaşımına
girerse vücutta birikir. Deri ile teması bile
oldukça etkilidir. Kimyasal maddeler içeren
deodorantlar alınmadan önce mutlaka etiketi
okunmalıdır. Bitkisel gliserin, bioflavonoidler
ve liken, otlar veya bitkisel özler, iyonize su ve
distile su, yeşil çay, aleo vera ve kabartma tozu
gibi doğal malzemeler içeren ürünler tercih
edilmelidir.
Hospital / 13
Bizden Haberler
H
Check-Up Ünitemiz Yenilendi
içbir şikayet ve hastalık olmasa da düzenli
olarak yılda bir kez yaptırılacak check- up ile
erken dönemde belirti vermeyen ve sinsice
ilerleyen hastalıklar yakalanabiliyor. Çok kısa
bir zaman ayırarak yaptırabileceğiniz check-up ile
sağlığınızın durumunu, başlangıç aşamasında olan
hastalıklarınızı öğrenebilir; erken teşhisle zamanında
tedavi olabilirsiniz. Hastanemizde, check-up taramaları
profesyonel bir sağlık ekibi tarafından, günümüz
tıbbının en modern laboratuar ve görüntüleme
olanaklarından yararlanılarak gerçekleştirilir. Önlem
almanın tedavi etmekten daha kolay olduğu prensibine
dayanan check-up; yaşam kalitesini artırmayı
hedefleyen yatırımlardan biridir.
Check-up programlarımız, kişinin şikayeti, hikayesi,
özgeçmişi, soy geçmişi, alışkanlıkları ve varsa
kullandığı ilaçlara ait alınacak bilgiler, kişiye özel
tetkiklerin eklenmesini sağlayarak en güvenilir sonuca
varılmasını amaçlar. Elde edilecek sonuçlar uzman
hekimlerimiz tarafından yorumlanır. Bu nedenle hekim
muayenesinin olmadığı bir check-up düşünülemez.
Herhangi bir hastalığı ve yakınması olmayan kişiler bile
yılda en az bir defa check-up kontrolünden geçmelidir.
Hastanemizin check-up programlarının içeriğinde
14 / Hospital
hastanın yaş ve klinik özelliklerine göre; hekim
muayeneleri, hematolojik tetkikler, kalp risk
faktörlerinin araştırılması, metabolizma, karaciğer ve
böbrek fonksiyon testleri ve kan elektrolitlerini içeren
biyokimya tetkikleri, hormon tetkikleri, enfeksiyon
araştırması,
radyolojik
tetkikler,
endoskopik
muayeneler ve kanser tarama testleri yer almaktadır.
Check-up programı için hastanemize geldiğinizde,
check-up bölümdeki uzman danışmanlarımızın, sizi
yönlendirmesiyle birlikte 08.30-12.00 arası sadece 3
saatinizi ayırmanız yeterlidir.
Kadın, erkek ve çocuklara yönelik hazırlanmış
check-up programlarımız:
• Genel Sağlık Kontrol Paneli
• Hisar 40 Yaş Altı Kadın Check-Up Programı
• Hisar 40 Yaş Üstü Kadın Check-Up Programı
• Hisar 40 Yaş Altı Erkek Check-Up Programı
• Hisar 40 Yaş Üstü Erkek Check-Up Programı
• Meme Sağlığı Tarama Programı (40 Yaş Altı)
• Meme Sağlığı Tarama Programı (40 Yaş Üstü)
• Üroloji (Prostat) Check-Up
• Hisar Çocuk Check-Up Programı (02 - 17 Yaş)
• Hisar Kardiyolojik Check-Up Programı
Kısa-Kısa
3
n
t i
M e
D
T
i
l
B u
ı
a n
a
O l
a c
l m
B u
a
r c
m
P a
l ı
y a
y a
B o
i
y d
H a
a
a s
r m
a
K a
a c
l m
B u
r k
F a
t
e n
i r
a b
h
G
e
E
N e
i
e
s
n
c
S
e
i
l
m
i
D
G
n
e
e
l
y
e
l
c
e
e
r
k
e k
y l
L e
e
i
e m
 l
e
n d
s i
P e
r ı
l a
z ı
Y a
d
i n
z g
G e
m
l
a r
a l
k r
F ı
r a
c e
M a
a r
l l
s a
M a
m
l i
B i
i
r
l e
y e
k a
H i
e r
i l
a f
g r
y o
?
B i
y e
r e
N e
ç
g
i
i b
E k
r
L
a r
a l
a c
l m
B u
k
T e
a
v e
k a
Z e
e r
r l
b e
H a
r
l a
a n
y v
H a
r
l a
a t
I c
i
v r
S i
Hospital / 15
0212 657 33 00
www. camlicacocuk.com
E
D
R
E
L
I
Y
A
B
I
S
I
Y
A
S
S
I
Y
A
M
İç Hastalıkları
Sindirim Sisteminin Baş Düşmanı:
Rastgele Kullanılan
Ağrı Kesiciler...
Günlük yaşamda her yaştan kişinin, en ufak bir ağrı karşısında derman
aradığı ve sıklıkla başvurduğu yöntemlerden biri olan ağrı kesici ilaçlar,
bilinçsiz kullanıldığında birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor.
Genellikle baş ağrısı, karın ağrısı, eklem ve diş ağrısı gibi günlük yaşantıyı
dayanılmaz hale getiren, hafif şiddetli ağrıları geçirmek için kullanılan ilaçlar,
çoğu zaman ağrıyı geçirmekten çok, kişiyi psikolojik olarak rahatlatıyor.
Fakat her türlü ağrı için vazgeçilmez olarak görülen bu ilaçlar, doktora
başvurulmadan alındığında, özellikle mide başta olmak üzere birçok organı
etkilediği gibi; oluşabilecek hastalıkları da tetikleyebiliyor. İç Hastalıkları
Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Terci ile “bilinçsizce kullanılan ağrı kesicilerin
vücudumuzda yol açabileceği hastalıklar” hakkında konuştuk..
16 / Hospital
Prof. Dr.Ali Terci
İç Hastalıkları Bölüm Başkanı
Her rahatsızlığınızda çareyi ağrı kesicilerde de zarar vererek kalp krizine yol açabilmektedir.
Bu yüzden ilaçlar mümkün olabildiğince doktor
aramayın!
G
ünümüzde çoğu insanın en basit bir baş ağrısı
karşısında bile hemen kullandığı, ağrı kesici
(Nonsteroid antienflamatuar ilaçlar) olarak
bilinen ilaçların, yararı olmakla birlikte birçok
zararı ve yan etkisi olabilmektedir. Özellikle sindirim
sistemi ve barsaklarda ciddi sonuçlar doğurabilen bu
ilaçların, vücutta ve organlarda oluşturduğu olumsuz
etkiler çoğu kişi tarafından bilinmiyor.
kontrolünde ve tavsiye edilen dozlarla kullanılmalıdır.
Ağrı kesici kullanırken aklınızda bulunsun!
•
10 günden fazla ağrı kesici kullanılmamalıdır.
•
Uzun süreli ağrılarda direkt ilaç kullanmak yerine,
mutlaka doktora başvurulmalıdır.
•
Ağrı kesicilerin dozu doktor veya eczacı tarafından
belirlenmelidir.
Doğru dozda kullanılmayan ağrı kesiciler • Ağrı kesiciler olabildiğince tok karnına ve su ile
sindirim sistemine ciddi hasar veriyor
birlikte alınmalıdır.
Ağrı kesici ilaçların yan etkilerinin başlıca nedeni, cox
enzimlerini baskılamasına dayanmaktadır. Sindirim
sisteminde ciddi hasarlar yaratabilen ağrı kesici
ilaçlar, mide mukozasının korunmasında önemli rol
oynayan prostaglandinlerin oluşumuna engel olup
çeşitli mekanizmalarla hasar vererek, kişilerin sindirim
sisteminde ülser, gastrit, kanama gibi birçok sindirim
sistemi hastalığına yol açabiliyor. Ağrı kesiciler rastgele
alındığında, pıhtılaşma faktörlerini bozabilmekte ve
kişide baş dönmesi, kusma, bulantı, hazımsızlık gibi
yan etkiler gösterebilmektedir.
•
Ağrı kesici veya herhangi bir ilaçla birlikte alkol
tüketilmemelidir.
•
Sindirim sistemi, kalp veya böbrek rahatsızlığı
olan kişiler doktor kontrolünde ilaç kullanmalıdır.
•
Ağrı kesiciler ağrı başlamadan ve düzenli olarak
alınmalıdır.
Mutlaka reçeteli ve doktor kontrolünde ilaç
kullanın
Genel olarak, baş ağrısı gibi hafif
ağrılarda kullanılan ağrı kesiciler,
özellikle eklem rahatsızlıkları için
de insanlar tarafından büyük ölçüde
tercih edilmektedir. Eklem ağrıları
için uzun süreli ve bilinçsizce
kullanılan antiromatizmal ilaçlar,
en büyük hasarı böbreklere ve
karaciğere
vermektedir.
Aşırı
dozda kullanılan bu ilaçlar böbrek
yetmezliğine neden olabilirken,
kişide tansiyonu yükseltip, kalbe
Hospital / 17
Kalp Sağlığı
18 / Hospital
Kesik Kesik Nefes Alıyorsanız
Kalp Yetmezliğiniz Olabilir
Görülme oranı her geçen gün artan kalp yetmezliği, önlemi
alınmadığı takdirde ani ölüm sebebi olabiliyor. Ayaklarda şişme,
nefes alıp vermede zorluk gibi belirtilerle kendini gösterebiliyor.
Fakat ritim bozukluğuna bağlı kalbin olağandan hızlı çalışması
gibi farklı durumlarda da görülebileceğini vurgulayan Kardiyoloji
Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Sağlam, hastalığın sol kalpte
görüldüğünde durumun akciğerlere, sağ kalpte ise karaciğere ve
vücudun boyun, bacak gibi diğer bölgelerine de yansıyabileceğini
belirtti.
Prof. Dr. Mustafa Sağlam
Kardiyoloji Bölüm Başkanı
Y
Vücut şişlikleri ve genel halsizlik hissediliyorsa..
aşam kalitesini azaltan kalp yetmezliği, kalbin
vücudun dokularının ihtiyaçlarını gidermeye
yetecek düzeyde kanı pompalayamaması ya da
zorla sağlaması durumudur. Hasta daha önce
kolay bir şekilde yürüdüğü yolu bir süre sonra
zorla yürümeye başlaması, merdiven veya rampa çıkarken
nefes darlığı yaşaması, düz yastıkta yatamaması, daha ileri
durumlarda sağ kalp yetmezliği de başladıysa bacaklarda ve
bel bölgesinde şişme meydana gelmesi gibi durumlar kalp
yetmezliği belirtilerini göstermektedir.
Yüksek tansiyonunuzu kontrol altına alın
Kalp yetmezliğinin altında yatan en önemli ve riskli
durumlar kalp damar tıkanıklığı, kalp kapakçık hastalıkları,
yüksek tansiyon hastalığı ve kalp krizleridir. Kalp krizine
bağlı ölü doku meydana gelmişse, kalp yetmezliği geriye
dönebilen bir durum değildir. Fakat damar tıkanıklığına
bağlı kalp krizi oluşturmayacak düzeyde darlıklar varsa bu
darlıklar açılarak kalp yetmezliği tedavi edilebilmektedir.
Devamlı kalbin hızlı çalışması ritim bozukluğu yaratarak
kalp yetmezliğine sebep olabilirken, hız kontrolü
sağlandığında yine hastalık tedavi edilebilmektedir.
Hospital / 19
Kalp Sağlığı
Kalp yetmezliği
denildiğinde herkesin
aklına sol kalp yetmezliği
gelmektedir. Bu durumda
kalp öne doğru kanı
pompalamakta güçlük
çektiği için akciğerde su
birikmesine bağlı olarak
nefes darlığı şikayetini de
beraberinde getirebilir.
Hiçbir belirti vermeden de kalp yetmezliği darlığı şikayetini de beraberinde getirebilir. Sol kalp
yetmezliğinin ileri evresinde, akciğerde de su birikip
ortaya çıkabilir
Hastanın fizik muayene ve şikayetlerine göre tanı
konulabilmektedir. Kalp yetmezliği tanısı hastanın
hiçbir şikayeti olmadan da check-up ile yapılan
tetkiklerle ortaya çıkabilmektedir. Tanı yöntemlerinde
akciğer filmi, elektrokardiyografi (EKG) ve en birinci
olarak görülen kalp ultrasonunda (ekokardiyografi)
kalbin kasılma gücü ölçülerek, kasılma zayıfsa kalp
yetmezliği tanısı konulabilmektedir. Ekokardiyografi
ile kalp kasının gücü ve fonksiyonları ayrıntılı olarak
incelenebilmektedir.
Sağ akciğere etki yapıyor, sol kalp yetmezliğiyse
vücudu etkiliyor
Kalp yetmezliği denildiğinde herkesin aklına genel
olarak sol kalp yetmezliği gelmektedir. Sol kalp
yemezliğinde kalp öne doğru kanı pompalamakta güçlük
çektiği için akciğerde su birikmesine bağlı olarak nefes
20 / Hospital
sağ akciğere kan pompalayan, sağ kalpteki kapakların
da geriye kaçırmasıyla sağ kalpte genişlemeyle birlikte
karaciğerde göllenme ve bacaklarda şişme gibi
şikayetler meydana gelebilmektedir. Fakat hastada
sol kalp yetmezliği olmadan da KOAH gibi akciğer
hastalıklarına bağlı olarak akciğer tansiyonu çok
yüksekse sağ kalp yetmezliği de görülebilir. Sağ kalp
yetmezliğinde vücut daha çok ödem denilen bacak,
karın ve boyun damarlarında belirginleşecek ölçüde
su birikmesinin görülmesidir. Sol kalp yetmezliği, sağ
kalp yetmezliği ile birlikte görülebilmektedir. Sol kalp
yetmezliği müdahale edilmediğinde zamanla sağ kalp
yetmezliğine de yol açabilmektedir.
Erken tanı ile iyileşme oranı artıyor
Kalp yetmezliğinde genel olarak erken tanı ve düzenli
tedavi oldukça büyük önem taşımaktadır. Kalp
yetmezliği tedavi ile seyri normalleşebilen ve hayati riski
minimum seviyeye indirgenebilen bir hastalıktır. Erken
evrede tanısı konulmuş olan hastalıkta düzelebilme şansı
yüksektir. Fakat tanısı çok geç konulmuş kalp yetmezliğinde
kalbe verdiği zarar oranına göre iyileşme sağlanabiliyor. Sol
kalp yetmezliğine bağlı olarak sağ kalp yetmezliği meydana
geldiğinde, sol kalp yetmezliği için uygulanan tedavi
yöntemi uygulanabilmektedir. Fakat hastanın sol kalbi
korunmuş akciğer hastalığına bağlı sağ kalp yetmezliği
gelişmişse, tedavi yöntemi farklılaşabilmektedir. Ödem
ve su atıcı tedavi yöntemi uygulanmakla birlikte sağ kalp
yetmezliğine yol açan akciğer hastalığının tedavisi ve kalp
hızının ayarlanması gibi tedaviler gerektirebilir.
Beslenme şekli
nüksedebiliyor
değiştirilmezse
hastalık
Kalp hastası olan bir kişi mutlaka tuzdan fakir beslenme
tarzını benimsemelidir. Tedavi sonrası kişinin tuzlu
olarak zeytin, turşu, peynir gibi yiyecekler tansiyonda
yükselmeye ve kalbin ön iş yükünde artmaya bağlı olarak
kalp yetmezliğini yeniden meydana getirebilmektedir.
Sigara ve alkol kullanımı bırakılmalı, aşırı kilo varsa dengeli
beslenme ile kilo verilmeli ve sıvı alımı vücuttaki ödemden
dolayı kısıtlanmalıdır. Hasta kişilerin tedavi sonrası hafif
tempoda, yorulmayacak şekilde egzersiz yapması da
önerilmektedir.
Kalp hastası olan
kişiler mutlaka tuzdan
fakir beslenme tarzını
benimsemelidir. Tedavi
sonrası kişinin tuzlu
olarak zeytin, turşu
peynir gibi yiyecekleri
tüketmesi tansiyonda
yükselmeye ve kalbin ön
iş yükünde artmaya bağlı
olarak kalp yetmezliğini
yeniden meydana
getirebilmektedir.
Hospital / 21
Nükleer Tıp
22 / Hospital
Kardiyolojide
Nükleer Tıbbın Rolü
Koroner arter hastalığı günümüzde ölümlerin başlıca
nedenlerinden biri olabilmektedir. Erken ve doğru
teşhisin hayati önem taşıdığı hastalıkta, kardiyak
nükleer tıp çalışmaları; kalp hastalıklarının
tanısında, klinik kararların verilmesinde ve
hastaların izleminde önemli rol oynamaktadır.
Kardiyolojide nükleer tıbbın rolü hakkında Nükleer
Tıp Bölümü Uzmanı Dr. Ümit Noşeri ile konuştuk..
Hospital / 23
Nükleer Tıp
Koroner kalp hastalığı yıllarca hiçbir belirti
vermeden sessizce seyredebilir
Uzm. Dr. Ümit Noşeri
Nükleer Tıp
Nükleer tıpta tetkikler ve
testler yapılmadan önce
ilaçlar damar yolu ya da
ağız yolu ile verilmektedir.
Bu ilaçlar verildikten bir
süre sonra, hastanın test
yapılacak bölgelerine özel
kamera ile sağlanan sintigrafi
görüntüleri elde edilerek tanı
konulabiliyor.
Kalp sintigrafisi, kalbi besleyen damarlarda oluşan
tıkanıklık sonucu kalp kası hücrelerinin beslenememesi
ya da yetersiz beslenmesine bağlı gelişen “koroner
arter hastalığı”(KAH)’ın tanısında kullanılmaktadır.
Koroner arterlerdeki tıkanıklıklar bir dereceden sonra
kalp kasında beslenme sorunu oluşturur ki buna
“iskemi” denir. Böyle hastalar kalp krizi (enfarktüs)
geçirme riski taşırlar. Kalp sintigrafisi kalp krizi
geçirme riski taşıyan hastaların, kriz geçirmeden önce
belirlenerek gerekli girişim ve tedavisinin yapılmasına
kılavuzluk etmektedir.
Kalp krizi riskinde erken tanı sağlıyor
Nükleer tıpta tetkikler ve testler yapılmadan önce
ilaçlar damar yolu ya da ağız yolu ile verilmektedir.
Bu ilaçlar verildikten bir süre sonra, hastanın test
yapılacak bölgelerine özel kamera ile sağlanan
sintigrafi görüntüleri elde edilerek tanı konulabiliyor.
Bu yöntemler ile tıbbi problemlere, diğer tanı
yöntemleri ile olduğundan çok daha erken aşamada
tanı konulabiliyor.
Kalp kası görüntülenerek koroner arterlerdeki
darlık ya da tıkanıklıklar belirleniyor
Egzersiz talyum sintigrafisinin koroner damar
hastalıklarını saptamadaki duyarlılığı %92 oranındadır.
Koroner anjiografi öncesinde bilimsel olarak tanı
değeri yüksek yöntemdir. Egzersiz kalp sintigrafisi
tıpta kullanıma başlamasından bu yana gereksiz
yere uygulanan koroner anjiografi %50 oranında
azalmıştır. Sessiz seyreden koroner kalp hastalıklarının
saptanmasında değeri çok yüksektir. Kanser
hastalarında kalp hasarının saptanması, kalp, kas
hastalıkları ve atar-toplardamarlarda pıhtı oluşumu
tespiti için de yaygın olarak kullanılmaktadır.
Test kalbin durumunu ölçmek için iki defa
yapılıyor
Kroner arter hastalığı (KAH) kalbın aşırı yorulduğu
ve daha fazla kana ihtiyac duyduğu durumlarda ortaya
çıkabilir. Bu yüzden MPS çalışması kişinin stres altında
olmadığı ve dinlendiği zaman sonrası iki defa yapılır.
24 / Hospital
Genel olarak kalpte stres veya yorgunluk yaratmak için hastaya egzersiz
yaptırılır. Kalbin fazla efor sarfedip, kan ihtiyacını artırarak tıkanıklık
ve daralmaların olup olmadığını saptamaya yardımcı olabilmektedir.
Kişi yoğun bir radyasyona maruz kalmıyor
Kişi genel olarak yapılacak olan testte maruz kalabileceği radyasyon
nedeniyle çekimser kalabiliyor. Fakat bu testte kişinin, tıpkı bir röntgen
filminde alabileceği kadar radyasyon oranı vücuduna geçiyor. Verilen
ilaç bir süre sonra radyoaktif etkisini yitirebileceği için vücuttan da
doğal yollar ile atılabiliyor.
Myokard Perfüzyon Sintigrafisi kimlere yapılıyor?
•
Koroner arter hastalığının tanısı,
•
Bilinen hastalığın yaygınlığı ve şiddeti, •
İskemik miyokard hasarını miyokard infarktüsünden (MI) ayırma, •
Tedavinin endikasyonu ve sonuçlarını değerlendirme •
Hastalığın gidişatını ve sonuçlarını belirleme
•
MI (miyokard infarktüsünden) geçirmiş hastalarda myokard
canlılığının değerlendirilmesi. •
Başka bir nedenle ameliyat olacak hastaların kardiyak riskinin
değerlendirilmesi
Genel olarak kalpte
stres veya yorgunluk
yaratmak için hastaya
egzersiz yaptırılır.
Kalbin fazla efor
sarfedip, kan ihtiyacını
artırarak tıkanıklık
ve daralmaların
olup olmadığını
saptamaya yardımcı
olabilmektedir.
Hospital / 25
Beyin Sağlığı
26 / Hospital
Şiddetli Baş Ağrılarını
Önemseyin!
Her yaştan kişide belirti vermeden, aniden ortaya
çıkabilen anevrizmalar, gün içinde şiddetli baş ağrısıyla
birlikte kişide bulantı, kusma, felç, görme, konuşma
ve denge bozukluğu yaratabiliyor. Beyinde oluşan
baloncukların patlamasıyla birlikte kişinin hayatını
kaybetmesine neden olabilen beyin anevrizmalarında,
zamanında doğru müdahale ile baloncukların kanama
yapmadan teşhis ve tedavi edilmesi büyük önem taşıyor.
Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Kadir
Tahta ile beyinde oluşan anevrizmaların tanı ve tedavi
yöntemleri hakkında konuştuk..
Hospital / 27
Beyin Sağlığı
Prof. Dr. Kadir Tahta
Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölüm Başkanı
H
er yaştan kişide görülebiliyor
Beyin tabanındaki damarlarda doğuştan
olan baloncukların patlaması sonucu
meydana gelebilen anevrizmalar çok nadir
görülmesine rağmen insanların en verimli
çağlarında efor sonrası ortaya çıkan bir
durumdur. Aslında anevrizma doğuştan gelen bir
anomalidir. Kafa içi, beyin dışı damarların yırtılması
ile beyin çevresindeki boşlukta olan kanamalardır.
100 bin kişiden 5’inde belirti verebilen ve kanamaya
yol açabilen anevrizmanın ilk işaretini ise şiddetli baş
ağrısı oluşturuyor.
Şeker ve tansiyon hastalığınızı kontrol altına alın
Anevrizmaların en tehlikeli sonuçlarından biri beyin
kanamasına yol açabilmesidir. Arteryel bir yırtılma
28 / Hospital
olduğu için kafa içinde çok yüksek basıncın birden
oluşmasına neden olur. Kafa içi basıncının tansiyonu
yükseltmesi, kişide oldukça şiddetli bir baş ağrısı
oluştururken, bilinç kaybı da görülebilmektedir. Ense
ağrısı, bulantı, kusma, görmede ve dengede bozukluk
hatta bilinç kaybı da yaratabilmektedir. Bu durum en
sıklıkla her iki ön beyne giden damarların birleşkesinde
görülmektedir. Baloncuk 7 mm çapa ulaştığında kritik
kanama eşiğine girmiştir. Bu belirtilerle birlikte kişide
tansiyon hastalığı veya şeker hastalığı da seyrediyorsa
mutlaka doktora başvurularak gerekli tetikler
yaptırılmalıdır. Düzenli kontrol ile risk faktörleri
ortadan kaldırılarak, hastalığın neden olabileceği beyin
kanamalarından büyük ölçüde korunulabilmektedir.
Her baş ağrısı anevrizma demek doğru değil!
Günümüzde anevrizmaların tanısı ileri teknolojik
aletler ile kolaylıkla teşhis edilebilmektedir. Bilgisayarlı
tomografi, magnetik rezonans (MR), dijital anjiografi
ile hastalığın tanısı kolaylıkla konulabilmektedir. İleri
tanı yöntemleri ile vücuda anjiyografi gibi herhangi bir
girişim yapmadan, kanamaya yol açmamış anevrizmalar
da kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Anevrizma bulgu
En verimli çağında
ani olarak kişilerin
yaşamlarında ciddi
etkiye neden olabilen
anevrizma kanamasının
tedavisi sonrasında, kişide
damar hastalığı yoksa
normal yaşam süresini
tamamlamaktadır.
verdikten sonra tanının erken konulması oldukça
önemlidir. Her baş ağrısı anevrizma nedenli olmadığı
gibi anevrizma sonucu ortaya çıkan baş ağrıları da ağrı
kesicilerle geçiştirilmemelidir. Özellikle anevrizma
kanaması geçiren kişilerin yürümesine, hareket
etmesine izin verilmemelidir. İlk 24 saat içinde
tekrarlayan kanamalar yüksek derecede hayati risk
taşıyabilmektedir.
ve boyutuna göre bir takım tedavi tekniklerine
başvurulur. Tespit edilen kanama en kısa zamanda
cerrahi veya endovasküler yöntemle mutlaka tedavi
edilmesi gerekir. Cerrahi işlem gören hastalarda
kanama riski büyük ölçüde azalmaktadır.
Cerrahi tedavi: Tespit edilmiş anevrizmalar için en
çok kullanılan ve en kesin yöntemdir. Anevrizmanın
damardan çıktığı boyun bölgesine konulan anevrizma
klipi ile anevrizmaya giden kan akımının kesilmesidir.
Baloncukların kanama yapmadan tedavi
edilmesi hayati önem taşıyor
Endovasküler (damar içi ) tedavi: Anevrizmanın
Anevrizmaların tedavisi için iki yol bulunmaktadır.
Yoğun bakımda mutlak istirahate alınan hasta beyin
cerrahisi bölümünce değerlendirilerek hastalığın
tedavisine karar verilmektedir. Mümkün olan en kısa
zamanda cerrahi müdahale ile baloncuğun boynu
kapatılmaktadır. İlk kanama sonrası hastanın durumu
ne kadar iyi ise cerrahi sonucunda elde edilecek cevap
o kadar iyi olabilmektedir. Cerrahi sonrası ilk 4 gün
kritik günler olarak seyretmektedir. Anevrizmanın yol
açtığı beyin kanamalarında en korkulan komplikasyon
ise ikinci bir beyin kanamasının oluşmasıdır. Fiziksel
ve psişik rehabilitasyon ile de tatmin edici sonuçlar
alınabilmektedir.
Anevrizmanın tedavisi kişinin durumuna
göre belirleniyor
Hastada kanamış anevrizma tespit edildiği andan
itibaren vakit kaybetmeden anevrizmanın yeri
içine damar içinden ulaşarak doldurulan yapıştırıcı
materyal veya metal helezoncuk ile anevrizma içi
akımın kapatılması işlemidir.
Beyin sağlığınızdaki risk faktörlerini göz ardı
etmeden, erken önlem alın!
Çok düşük yüzdeli bir oluşum olması nedeniyle her bir
kişiyi, bilgisayarlı tomografi ile anjiografiden geçirmek
imkansızdır. Ama risk gruplarındaki kişilerin özellikli
olarak taramadan geçmesi önerilmektedir. Ailesinde
anevrizma görülen kişilerde normale göre biraz daha
fazla anevrizma tespit edilebilmektedir. En verimli
çağında kişilerin yaşamlarında ciddi etkiye neden
olabilen anevrizma kanamasının tedavisi sonrasında,
kişide damar hastalığı yoksa normal yaşam süresini
tamamlamaktadır.
Hospital / 29
ÖNERİ
30 / Hospital
Mükemmel Anne Değil
“Yeterince İyi Anne” Olmaya Çalışın
Anne ve bebek arasındaki ilişki hamilelikle başlar. Bununla ile birlikte,
vücudunuz fetüsün fiziksel oluşumu işini üstlenirken, zihniniz nasıl bir
anne olabileceğinize dair düşünce oluşumunu üstlenir. Aynı zamanda
bebeğin neye benzeyeceğiyle ilgili zihinsel bir albüm oluşturmaya başlar.
Bir anlamda, eş zamanlı devam eden üç hamilelik söz konusudur:
rahminizde fiziksel olarak gelişen bir fetüs, ruhunuzda gelişen bir annelik
rolü ve zihninizde hayal edilen bir bebek…
“Bebeğim sağlıklı olacak mı? Nasıl bir anne olacağım? Evliliğime ne olacak?
Normal yolla mı, sezaryenle mi doğursam? Peki ya kariyerim? Çok kilo
alacak mıyım? Hayatım çok değişecek mi?” gibi
sorularla zihinleri meşgul anne adaylarının ruhsal süreçleri hakkında
Psikiyatri Bölümü Uzmanı Dr. Aysun Ayhan ile konuştuk..
Uzm. Dr. Aysun Ayhan
Psikiyatri
Bastırılmış duygular ve çatışmalar ön plana çıkabilir
B
ebekle yakınlık bağının kurulması çok önemli olmakla
birlikte büyük ölçüde annenin kişisel tarihçesi ve
deneyimlerine dayanır. Özellikle ilk aylar yoğun kaygı,
korku ve yetersizlik duygularıyla iç içe geçer. Anne ve
bebeğinin ilişkisine zaman içinde annenin kendi bebekliği ve
annesiyle ilişkisi de eşlik eder.
İlk zamanlar anne bebeği için abartılı endişe
yaşayabilir
Anneliğin ilk ve kaçınılmaz kuralı bebeği hayatta tutmaktır.
İlk haftalar bebeğin nefes alış-verişi kontrol edilebilir, bebeği
yıkamaktan korkup anneler çağırılabilir, gece emzirirken uyuya
kalmaktan kaçınılabilir, mikrop kapmasın diye bebek insanlardan
uzak tutulabilir. Doğuştan değil, zamanla kazanılan deneyimlerle
bebeğin yaşamının size bağlı olduğu gerçeği ile yüzleşilir ve
annelik rolünüzün doğumu da tamamlanır.
Anneliğin ilk
ve kaçınılmaz
kuralı bebeği
hayatta
tutmaktır.
Hospital / 31
Öneri
Sahiplenme duygusu zamanla gelişir
Bebeğin hayatta kalması ve büyümesini sağlamak gibi somut
ihtiyaçların yanı sıra yeni bir anne olarak bebekle bir ilişki
geliştirme sorumluluğu ile de yüz yüze kalınabilir. Arkadaşlar,
aile veya eşle olandan farklı olarak anne bebek ilişkisi
olağandışıdır çünkü kelimelerle iletişim kuramayan biriyle
etkileşime dayanır. Tek bildiği ağlamak olan bebeğin zamanla
acıktığını, uykusunun geldiğini, keyfinin yerinde olduğunu,
gazını tam çıkarmadığını anladığınızı fark edersiniz. Aranızda
olan şey şudur ki: o size bakar, siz de ona bakıp anlarsınız.
Bebeğiniz “kendilik” duyumunu sizin varlığınızda şekillendirir.
Çocukların anneleriyle
olan ilişkilerinde
önemli iki unsur
vardır; bunlardan
biri tutulmak yani
güvende hissettiren
kucaklanma
duygusudur.
32 / Hospital
Annenin ölçülü ve tutarlı sevgisi çocuğun kişiliği
için en önemli unsur..
Çocukların anneleriyle olan ilişkilerinde önemli iki unsur
vardır; bunlardan biri tutulmak yani güvende hissettiren
kucaklanma duygusudur. Bebek ile ilişki kurabilmek için onun
acıktığında, ağladığında, huzursuzlandığında, korktuğunda
öncelikle tutulmaya ihtiyacı vardır. Bu kucaklama ”ben
buradayım, güvendesin” demenin onun anlayacağı yoludur.
Bebeğin, ruhsal gelişimi için sevildiği kadar ölçülü ve tutarlı
bir şekilde yoksun bırakılmaya da ihtiyacı vardır. Bu, çocuğun
ertelemeyi öğrenmesine, dürtülerini kontrol edebilmesine ve
her şeyden önemlisi, yalnız kalabilme kapasitesinin gelişmesine
hizmet edecektir. Zamanla anne, çocuğun
her arzusunu değil, ihtiyaçlarını karşılama
önceliğine başlıyor. Hep orada olan, varlığıyla
güven veren ama çocuğun bağımsızlaşmasına,
gelişmesine izin veren bir pozisyon belirliyor.
“Anne hata yapmaz” diye bir şey yok..
Çocuğa mükemmel annelik
yapma hayali, zamanla
çocuğun mükemmel olması
yönünde bir beklentiyi de
doğurur.
Çocuğa mükemmel annelik yapma hayali,
zamanla çocuğun mükemmel olması yönünde
bir beklentiyi de doğurur. Bu durum farkında
olmadan anne ve çocuk arasında kaygılı
bir göbek bağının oluşmasına neden olur.
Mükemmellikte hata, eksik, kusur yoktur.
Anne bir anlamda kendi tarihinde yapamadığı
ya da kendisine yapılmayanın eksikliğiyle
çocuğa yapışır. Anne çocuk arasındaki bu güçlü
ilişkide ise elbette hatalar, kusurlar olabilir fakat
diğer zamanlarda yapılan doğru davranışlarla
da telafi edilmesi gerekir. Ayrıca ufak hatalar
ve bazen annenin yetemediği durumlar tam
da çocuğun kendi yaratıcılığını ve zekasını
geliştirmesi için önemli fırsatlardır.
Hospital / 33
ÖNERİ
34 / Hospital
Sürekli Gripliymiş
Gibi Hissetmenize
Bahar Alerjiniz
Neden Olabilir
Kış mevsiminin bitip
baharın başladığı Mart,
Nisan ve Mayıs aylarında
çoğu insanın muzdarip
olduğu, hastalıkların
çoğunu tetikleyen en önemli
problemlerden biri bahar
alerjileridir. Çiçeklerin
açmasıyla hassasiyeti olan
kişiler için yaşamı kabusa
çeviren polenlerden, diğer
alerjilere göre kaçınmak
biraz daha zordur. Göğüs
Hastalıkları Bölümü
Uzmanı Prof. Dr. Serhat
Fındık bahar aylarının
gelmesiyle birlikte görülen
mevsimsel alerjilere karşı
alınması gereken önlemler
hakkında bilgi verdi.
Hospital / 35
ÖNERİ
Alerji zaman içerisinde kaybolup tekrar
nüksedebilir
Prof. Dr. Serhat Fındık
Göğüs Hastalıkları Bölüm Başkanı
B
Polenler astım ve alerji hastalarının kabusu
ahar alerjileri, ilkbahar başlangıcı veya
sonbahar başlangıcında ortaya çıkan
solunum sistemi organlarının çeşitli
şikayetlere yol açmasıdır. Burun, akciğer, göz
ve deride meydana gelebilmektedir. Alerjik
hastalıklar arasında astım, saman nezlesi, egzama,
ürtiker (kurdeşen) ve göz nezlesi sayılabilir. Hemen
hemen çoğuna polenler yani bilinen ismiyle çiçek
tozları neden olabilmektedir. En çok alerjiye neden
olan polenler arasında kavak, çayır otu, pelin, arpa, ve
buğday polenleri sayılabilir.
Bahar alerjisi diğer hastalıkları tetikleyebilir
Bahar alerjileri; alerjik burun iltihabı, astım, göz
tutulumu (nezlesi) ve kurdeşen olarak bilinen
hastalıklara yol açabilir. Bu hastalıkların hepsi ortaya
çıkabileceği gibi bu tabloda sadece bir hastalık da
meydana gelebilir. Genellikle bahar alerjilerinde en
çok şikayet edilen burun alerjileridir.
36 / Hospital
Bahar alerjileri tüm yaşlarda görülebilir. En çok
görüldüğü yaş grubu çocukluk ve gençlik yaş grubudur.
Çocuklarda 3 ile 4 yaşlarında ortaya çıkmaya başlar.
Ergenlik döneminde kaybolan alerji daha sonraki
dönemlerde yeniden nüksedebilir. Erişkin dönemde
daha çok görülmekle birlikte yaşlılık döneminde de
hastalık aniden ortaya çıkabilir. Hassas olan alerjenlerin
kişiye bağlı tipinde değişme de görülebilir. Ev tozuna
alerjisi olan kişinin daha sonrasında polenlere karşı
alerji duyabilir.
Uyku problemleriniz artabilir
Bahar alerjilerinde görülen belirtilerin başında şeffaf
bir burun akıntısı ve burun tıkanıklığı gelmektedir.
1-2 hafta süren sürekli hapşırma, burun akıntısı,
nefes darlığı, öksürük, balgam gibi şikayetleri olan bir
kişi mutlaka bir hekime başvurmalıdır. Bazı alerjik
hastalıklar kişide gözlerde, yüzde ve dudaklarda
şişliklere yol açarak ciddi reaksiyonlar gösterebilir.
Bahar aylarında genel olarak bitkinlik, yorgunluk,
halsizlik alerjik bünyeye sahip kişilerde daha çok
görülebilir. Sık sık burun tıkanıklığı varsa kişinin uyku
kalitesi de bozulabilmektedir.
Alerji büyük oranda aileden geçebilir
Bahar alerjisi tedavisinde hastanın ne şikayeti
olduğu oldukça önem taşımaktadır. Kişinin aile
öyküsü hastalığın tedavisi açısından büyük önem
taşımaktadır. Çünkü hastanın sahip olduğu alerji,
ailesinden aldığı genlerden kaynaklanabilir. Ailede
genler aracılığıyla %70 ile %80 oranında geçebilen
hastalık, kişide ilerleyen yaşlarda ortaya çıkabilen bir
alerji hassasiyeti yaratabiliyor.
Düzenli tedavi
hafifleyebilir
ile
alerjinin
etkileri
Alerji görülen organa göre tedavi şekli
değişebilmektedir. Öncelikle koldan cilt alerji testleri
yapılmaktadır. Kan örneği alınarak bahar alerjilerine
sebep olan polen ve ağaç tozlarının kan düzeylerine
bakılabilir. Tedavide alerji önleyici ilaçlardan
yararlanılır. Bununla birlikte burun spreyleri ve antialerjik ilaçlar ile tedavi edilebilinir. Uygun kişilerde aşı
tedavisi de belirtilerin giderilmesine yardımcı olabilir.
Bahar alerjileri; alerjik
burun iltihabı, astım,
göz tutulumu (nezlesi) ve
kurdeşen olarak bilinen
hastalıklara yol açabilir. Bu
hastalıkların hepsi ortaya
çıkabileceği gibi bu tabloda
sadece bir hastalık da
meydana gelebilir.
Polenlerden korunmak imkansız değil..
Bahar alerjilerinden korunmak oldukça zordur.
Kişinin polenlerden korunması için hiç dışarı
çıkmaması gerekir ki bu da çalışan ve okula giden
bireyler için imkansız bir durumdur. Ama buna
rağmen polenlere ve alerjilere karşı alınacak birkaç
gerekli önlem ile kişi yaşamını daha kolay bir hale
getirebilir.
Polenlerden korunmak için?
Bahar aylarında başlayan polenlere
karşı veya derinizde oluşan bir alerjik
reaksiyonunuz varsa mutlaka bir alerji
uzmanına başvurulmalıdır.
Mecbur olmadıkça park ve yeşil alanlara
gidilmemelidir.
Verilen ilaçlar düzenli kullanılmalıdır.
Bol su içilmesi, alerjik reaksiyonların
şiddetini düşürmesine yardımcı olur.
D vitamini ve C vitamini düzenli olarak
alınmalı ve dengeli beslenmeye dikkat
edilmelidir.
Dışarıdan eve gelindiğinde kıyafetler
değiştirilmeli ve duş alınmalıdır.
Çarşaf, yorgan ve yastıklar sık sık
değiştirilmelidir.
Dışarı çıkıldığında mutlaka polenlere karşı
bir maske takılmalıdır.
Klimaların filtrelerinin sık sık değiştirilmesi
ve hepa filtreli klimalar kullanılmasına
özen gösterilmelidir
Hospital / 37
DOSYA
Hedefe Yönelik Tedavi Yöntemleri
ile Lösemisiz Bir Hayat Mümkün!
Toplumda kan kanseri olarak bilinen lösemi, kemik iliğinde
bulunan kan hücre öncüllerinin, anormal üretilmesi ve kontrol
dışı çoğalması ile ortaya çıkan, dolayısıyla kanı ve tüm organları
etkileyen bir kanser türüdür. Sebebi tam olarak bilinmese de, şifa
ile neticelenen lösemi hastalığında, erken tanı hayati önem taşıyor.
Hematoloji Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Ayşen Timurağaoğlu,
löseminin teşhis ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
38 / Hospital
Prof. Dr. Ayşen Timurağaoğlu
Hematoloji Bölüm Başkanı
B
elirtilerin farkında olun!
Lösemi hastalığının belirtileri, hastalığın
yavaş (kronik lösemiler) veya hızlı
(akut lösemiler) seyirli olmasına göre
değişmektedir. Kronik lösemiler çoğunlukla
belirti vermeyip rutin kan testlerinde tespit
edilebilir. Daha nadiren dalak büyümesi nedeniyle
karnın sol kesiminde ağrı, çabuk doyma, gece terlemesi,
kilo kaybı, koltuk altı, kasık, boyun gibi bölgelerde
şişlikler görülebilmektedir. Kronik lösemilerin seyri
yıllar, hatta on yıllarla belirlenir. Akut lösemilerde
ise normal kan hücrelerinin yapımı etkileneceği
için sıklıkla halsizlik, çabuk yorulma, diş eti, burun
kanaması, vücutta morluklar, düşmeyen ateş, kemik
ve eklem ağrıları olabilir ve hastalar bu yakınmaların
bir veya birkaçı nedeniyle hekime başvurur. Akut
lösemilerde seyir çok hızlı olup, bu şikayetler günler
içinde ortaya çıkar ve artar. Bu nedenle kronik
lösemilerde her zaman tedavi gerekmeyebilir ancak
akut lösemiler için bu söz konusu olmayıp, en kısa
sürede tedaviye başlanmalıdır aksi taktirde ölümle
sonuçlanabilmektedir.
Çevresel faktörler lösemiyi tetikleyebiliyor!
Lösemiye neden olan sebepler bilinmemekle beraber
lösemi gelişme riskini artırabilecek birçok faktör
bulunmaktadır. Bu faktörlerden bazıları;
Yüksek düzeyde radyasyona maruz kalmak,
Benzen ve formaldehit gibi sanayide kullanılan
kimyasallar,
Lösemilerde ileri tanı yöntemleri ile hastalığın Daha önce bir başka kanser nedeniyle kemoterapi
veya radyoterapi almış olmak,
türü belirlenebiliyor
Lösemi hastalığının tanısının konulabilmesi için
yakınmaların hikayesi, fiziksel muayenenin yanı sıra
kan tahlilleri yapılmalıdır. Mutlaka kemik iliğinin
değerlendirilmesi gerekmektedir. İleri tanı yöntemleri
ile löseminin hangi kan hücresinden ve hangi gelişim
aşamasından kaynaklandığı tespit edebilmekle birlikte
hastalığın seyrini tahmin etmede kullandığımız lösemik
hücrelerde olabilecek kromozom bozuklukları da
belirlenebilmektedir. Tedaviye bu incelemelerden
sonra başlanmaktadır.
Sigara içmek,
Bazı genetik hastalıkların varlığı,
Ailede lösemi veya bir başka kanser hastalığının varlığı,
Miyelodisplastik
sendrom,
myeloproliferatif
hastalıklar (bazı kronik lösemilerde dahil), aplastik
anemi gibi bazı kan hastalıkları teşhisi konulan kişiler
lösemi riski altında olabilmektedir.
Hospital / 39
DOSYA
Lösemide disiplinli bir tedavi programı ile
iyileşme oranı yüksek!
Lösemi tedavisinin amacı; hastalığın tamamen ortadan
kaldırılarak, kişinin sağlığına kavuşmasını sağlamaktır.
Tedavi şekli ve tedaviden alınacak sonuçlar löseminin
tipi ve hastanın durumuna bağlıdır. Lösemi, tıbbın
geliştirmiş olduğu ileri tedavi yöntemleri sayesinde
tedavi edilebilir bir kanser türü haline gelmiştir.
Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar kemoterapi
olarak adlandırılmaktadır. Bazı lösemi tiplerinde akıllı
molekül olarak adlandırılan ilaçlar ve kemik iliği nakli
başlıca yöntemlerdir. Özellikle kemik iliği nakli, lösemi
hastalığında şifa elde etmenin hemen tek yoludur.
Kemik iliği nakli olarak adlandırılan işlem kök
hücre nakli olup artık kök hücreler kemik iliğinden
değil dolaşan kandan toplanmaktadır. Lösemilerde
başkasından yapılan kök hücre nakli ile kesin şifa elde
edilebilmektedir. Kök hücre nakli yapılabilmesi için
hasta ve vericinin doku grupları uyumlu olmalıdır. Bu
uyum aynı anne babadan olan kardeşler arasında en
yüksek oranda olup %25-30 dur. Aile içinden uyumlu
verici bulunamadığında önce ülkemizde bulunan daha
sonra yurt dışı kök hücre bankalarından tarama yapılır.
Kök hücre vermenin vericiye hiçbir zararı yoktur. Bu
nedenle 18-50 yaş arası sağlıklı her birey kök hücre
vericisi olabilmektedir.
Lösemi hastalarında tedavi
sürecinde hastaların çok
sayıda kırmızı kan, beyaz
kan (trombosit) ve plasma
gibi kan ürünlerine ihtiyacı
olabilmektedir. Yeterli kan
sağlanamaması hastayı
kaybetmeye neden olabilir.
Bu nedenle yapılacak
olan kan bağışı, ilaçlar
kadar hayati önem taşır
ve sürecin daha sağlıklı
ilerlenmesini sağlar.
40 / Hospital
Lösemi hastalığında bağışlanan her kan hayati
önem taşıyor
Lösemi hastalarında tedavi sürecinde hastaların çok
sayıda kırmızı kan (eritrosit süspansiyonu), beyaz kan
(trombosit) ve plasma gibi kan ürünlerine ihtiyacı
olabilmektedir. Yeterli kan sağlanamaması hastayı
kaybetmeye neden olabilir. Bu nedenle yapılacak olan
kan bağışı, ilaçlar kadar hayati önem taşır ve sürecin
daha sağlıklı ilerlenmesini sağlar.
Hastalıkta hijyene dikkat edilmeli, beslenmeye
özen gösterilmelidir
Lösemi hastalığının ölümle sonuçlanmasının en önemli
nedeni enfeksiyonlar ve kanamadır. Enfeksiyonlar
hastanın kendi vücudunda bulunan bakterilerden
kaynaklanmakla beraber bulunduğu ortamdan,
gıdalardan da geçebilir. Bu nedenle vücut temizliğine,
kullanılan eşyaların, gıdaların ve hastanın bulunduğu
ortamın temizliğine son derece dikkat edilmelidir.
Prof. Dr. Kaya SÜZER
Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümümüzde
Hasta Kabulüne Başlamıştır.
MESLEKİ İLGİ ALANLARI
KORONER CERRAHİ
KAPAK CERRAHİSİ
AORT CERRAHİSİ
PERİFERİK DAMAR CERRAHİSİ
PEDİATRİK KARDİYAK CERRAHİ
/hisarhospital www.hisarhospital.com
444/
Hospital
5
41 888
DOSYA
42 / Hospital
Sigara İçiyorsanız
Mesane Kanseri Olma
Riskiniz Yüksek!
Mesane kanseri kadınlara oranla erkeklerde 4 kat daha fazla görülen, prostat
kanserinden sonra erkeklerde en sık rastlanan hastalıklardan biridir. Önemli
oranda sigara tüketiminin neden olduğu hastalık hakkında Üroloji Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Sinan Ekici ile konuştuk.
Prof. Dr. Sinan Ekici
Üroloji Bölüm Başkanı
Mesane kanseri belirti vermeden sinsice
yayılabilir
M
esane kanseri sıklıkla mesanenin en
iç tabakasını oluşturan mukozadan
başlayarak
gelişir.
Mesane
duvarının
yapısına
bakıldığında
mukoza, mukoza altındaki doku
tabakası, kas dokusu ve mesanenin
çevre yağ dokusu belirgin bir şekilde görülür.
Kanser kas dokusuna ve daha ötesine ilerlemiş ise
“kasa geçmiş mesane kanseri” olarak adlandırılır. Kas
dokusu damarlarca zengin bölge olduğu için, kasa
geçen mesane kanseri kolaylıkla mesane dışına çıkıp
çevre dokulara, lenf bezlerine ve akciğer, karaciğer,
kemik gibi başka organlara da yayılabilir. Bu evreye
gelmiş kansere artık “metastatik mesane kanseri”
denilmektedir.
bu hastaları da gereksiz takip ve tedavi işlemlerinden
korumak gereklidir. Kadınlara oranla en sık erkeklerde görülüyor
Mesane kanseri çocukluk dönemi dahil her yaşta
görülebilmekle beraber genellikle orta ve ileri yaşın
hastalığıdır. Mesane kanserinin ortalama teşhis
yaşı erkeklerde 69, kadınlarda ise 71’dir. Mesane
kanseri oranı direkt olarak yaşla birlikte artmaktadır.
Mesane kanseri erkeklerde kadınlardan yaklaşık 4
kat daha fazla görülmektedir. Erkeklerde akciğer
ve prostat kanserlerinden sonra en sık görülen 3.
kanserdir. Kadınlarda tüm kanser türleri içinde 9.
sırada görülen kanserdir.
Genetik faktör etkin olsa da çevresel faktör
daha çok etkiliyor
Kişinin mesane kanserine yakalanabilmesi için birçok
Hastalık tümörün şekline göre yeniden risk faktörü vardır. Bu risk faktörlerini içeren hastalarda
kanser görülme sıklığı yüksek iken bazılarında da
nüksedebiliyor
Kasa geçmemiş mesane kanserinin doğal gidişi tam
olarak bilinmemektedir. Bu kanserlerin en önemli
özelliği tedaviye rağmen nüks ve hastalığın ilerleme
riski açısından değişken davranış göstermesidir.
Yüksek riskli tümörleri belirlemek ne kadar önemli ise
düşük riskli tümörleri de belirlemek önemlidir, çünkü
görülmemektedir. Diğer yandan bu risk faktörlerine
hiç sahip olmayanlarda da mesane kanseri az da olsa
görülebilmektedir. Bu noktada genetik yatkınlık rol
oynayabilmektedir. Çünkü ailesinde mesane kanseri
olanlar daha fazla risk altındadır. Mesane kanseri
gelişimi ve ilerlemesinde rolü olduğu düşünülen
çevresel risk faktörleri;
Hospital / 43
DOSYA
Sigara mesane kanserinde
bilinen en önemli çevresel
risk faktörüdür. Sigara
içenlerde içmeyenlere göre
mesane kanseri gelişme
sıklığı 4 kat fazladır. Risk,
içilen sigaranın sayısı, içilen
süre ve dumanının solunma
miktarıyla orantılıdır.
kasa geçmemiş mesane kanserinde klinik seyri ve
sonucu kötüleştirmektedir.
Hastalığı ileri evreye taşıyor
• Uzun süreli sigara kullanımı
• Mesleki (endüstriyel) kimyasallara maruziyet
(boya, tekstil, alüminyum, deri, petrol
sanayileri)
• Kronik parazitik, bakteriyel, mantar ve viral
enfeksiyonlar
• Mesanede taş veya yabancı cisimler
• Kemoterapi,
radyoterapi
gibi
tedavi
yöntemleri
Sigara kullanımı en büyük risk faktörü
Sigara mesane kanserinde bilinen en önemli çevresel
risk faktörüdür. Sigara içenlerde, içmeyenlere göre
mesane kanseri gelişme sıklığı 4 kat fazladır. Risk, içilen
sigaranın sayısı, içilen süre ve dumanının solunma
miktarıyla orantılıdır. Sigarayı bırakmış olanlarda,
aktif olarak sigara içmeye devam edenlere göre risk
azalmakla birlikte, riskin sigarayı bıraktıktan sonra
normal seviyeye inmesi, kardiyovasküler hastalık ve
akciğer kanseri gelişimi riskinden daha uzun bir süre
olan 20 yılı bulur. Mesane kanseri tanısı konulduktan
sonra sigarayı bırakmamak, başlangıç aşamasındaki
44 / Hospital
Sigaraya bağlı kanser gelişiminde özellikle daha agresif
kanser gelişimine neden olan moleküler değişikliklerin
aktive edildiği gösterilmiştir. Klinik gözlemlerde de
sigara içenlerde tespit ettiğimiz mesane kanserleri
tanı anında daha ileri evrede, daha büyük boyutlu
olmaktadır. Sigara içimine devam edilmesi hastalığın
nüks riskini de arttırmaktadır. Mevcut tedavi
yöntemleriyle kanserli doku alınmaktadır, ama
hastalığın nüks riski %40’ı geçmektedir. Oluşan nüks
nedeniyle mesane kanserinin tedavisi uzun bir tedavi
sürecini ve takibini gerektirir.
Sigara kullanımı hastalığın seyrini olumsuz
etkiliyor
İçilen sigara sayısı arttıkça ortaya çıkacak olan mesane
kanserinin agresifliği, kas dokusuna geçme, nüks
etme ve ilerleme riski artmaktadır. Sigara tüketimi
mesane kanserinin tedavisinde kullanılan mesane
içine verilen kemoterapi ve BCG immünoterapisinin
de etkisini azaltır. Sonuç olarak, mesane kanseri tanısı
konulduğunda sigara içmeyi bırakmanın hastalıkla
mücadelede önemli bir rolü vardır.
İdrarda kanama mesane kanserinin belirtisi
olabiliyor
Mesane kanserinde en sık görülen bulgu idrarda ağrısız
kanamadır ve hastaların yaklaşık % 85’inde görülür.
Kanama hemen her zaman aralıklı, ara ara görülür.
Hastanın gözle görülen kanaması olmasa dahi idrar
tahlilinde mikroskopik düzeyde kanama tespit edilebilir.
Sık idrara çıkma, sıkışma ve idrar yaparken yanmadan
oluşan şikâyetler bütünü ikinci en sık görülen başvuru
şeklidir. Mesane kanserinin diğer belirti ve bulguları
arasında böbreği mesaneye bağlayan idrar kanalında
tıkanıklığa bağlı bel ağrısı, bacaklarda şişlik ve karında
kitle sayılabilir. Çok nadir olarak da hastalar başvuru
anında ilerlemiş hastalık belirtileri olan kilo kaybı,
karın ağrısı ya da kemik ağrısı ile başvurabilirler.
Hastalık yapılan
belirleniyor
tanısal
Alınan dokular patolojik incelemeye gönderilir.
Bu şekilde hem tanı, hem de tedavi yapılmış olur.
Patoloğun değerlendirmesi sonucu kesin kanser
tanısı ve özellikleri belirlenir. Kanserin evresi
ve derecesi bize hastalığın hangi hızla ilerleme
potansiyeline sahip olduğu konusunda bilgi verir.
Tedavi kişinin hastalığının bulunduğu evreye
yöntemlerle göre belirleniyor
İdrar
tahlili
sonucunda
idrarda
kanama
olduğu tespit edildikten sonra ultrasonografi,
bilgisayarlı
tomografi,
manyetik
rezonans
görüntüleme
gibi
radyolojik
yöntemlerden
yararlanılarak tanıya yönelik bulgular elde edilir. İdrardaki hücrelerin incelendiği idrar sitolojisi
hastalığın derecesi hakkında bilgi verebilir, ancak
bu kesin tanı için her zaman yeterli olmamaktadır.
Genellikle idrardaki kanser hücrelerini ve ürünlerini
test etmeye yönelik yöntemler mesane kanseri
tanısında tek başlarına yetersiz kalmaktadır. Fakat
bunlar hastaların takiplerinde yardımcı olmaktadır.
Tanı ve tedavi için cerrahi müdahale şart
Mesane kanseri şüphesi oluşmuş ise bu aşamada
yapılması gereken sistoskopidir. Sistoskopi anestezi
altında teleskop benzeri ışıklı bir aletle idrar yolundan
girilerek idrar yolunun ve mesanenin incelenmesi
işlemidir. Sistoskopi ile kanser veya kanser şüphesi
oluşturan bir oluşum görüldüğünde, biyopsi
almaya uygun, kesici özelliği de olan transüretral
rezeksiyon (TUR) denilen kapalı yöntemle alınır.
Kanser kasa geçmemişse düşük, orta ve yüksek riskli
olarak risk sınıflaması yapılır ve buna göre tedavi
planı belirlenir. Ek tedavi mesane içine kemoterapi
veya biyolojik indükleyici immünoterapi uygulaması
şeklinde yapılmaktadır. Bu hastalardaki tedaviden amaç
hastalığın nüksetmesini ve ilerlemesini durdurmaktır.
Yapılan tedavinin etkinliğini belirlemek amacıyla 3 ay
sonra tekrar sistoskopi ile inceleme yapmak gereklidir.
Kontrollerde nüks etme gibi bir risk görülmezse
kontrol aralıkları uzatılır.
İçilen sigara sayısı
arttıkça ortaya
çıkacak olan mesane
kanserinin agresifliği, kas
dokusuna geçme, nüks
etme ve ilerleme riski
artmaktadır.
Hospital / 45
Radyoloji
46 / Hospital
Kanserde Onkolojik Radyoloji
Uygulamaları Erken Tanı Sağlıyor
Kanser, günümüzde ölüm nedenleri sıralamasında gelişmiş ülkelerde
birinci, ülkemizde ikinci sırada yer alıyor. Türkiye’de en sık görülen kanser
türleri erkeklerde; akciğer kanseri, prostat kanseri olurken kadınlarda;
meme kanseri, tiroid kanseri ve kalın bağırsak kanseri olarak sıralanıyor.
Cerrahinin yanı sıra kanserle mücadelede onkolojik radyolojinin rolü
oldukça büyük.. Çünkü radyoloji kanser hastalığının tanısında, kanserin
evrelerinde ve izlenecek tedavi süreçlerinin tam kalbinde yer alıyor.
Onkolojik radyolojide uygulanan tanı yöntemlerini ve tedavi süreçlerini
Radyoloji Bölümü Uzmanı Dr. Selçuk Camuşcu’ dan öğrendik…
Uzm. Dr. Selçuk Camuşcu
Radyoloji
40 yaşından sonra düzenli mamografi çektirmelisiniz
Bilindiği gibi çok sayıda görüntüleme yöntemi olmakla
birlikte radyolojik tarama yöntemleri sadece birkaç kanser türünde standart olarak kullanılabilmektedir. Radyolojik taramanın sık kullanıldığı kanser türlerinde meme
kanseri başta gelmektedir. Meme kanserinde mamografi kadınlarda, klinik olarak gizli, erken evre meme kanserinin saptanmasında etkinliği kanıtlanmış bir tarama
yöntemidir. Mamografi meme kanserini fizik incelemeden önce saptama gücüne sahiptir. Bu nedenle sinsice
ilerleyip belirti vermeyen meme kanserini ele gelmediği küçük boyutlarda yakalayabilmek için başvurulan en
önemli tanı aracı tarama mamografisidir. Meme kanserinde tarama mamografisi uygulaması yaşı ve sıklığında
yapılması gereken zamanlar; 40-45 yaş aralığında ilk tarama mamografisi yapılmalı, 45-54 yaşları arasında her
yıl, 55 yaş ve üstü grupta ise her iki yılda bir mamografi
yapılmalıdır.
Meme kanserinde erken tanı 3 önemli yarar sağlıyor
• Daha fazla tedavi seçeneği,
• Daha az invazif sınırlı cerrahi yapabilme şansı
• Daha iyi sonuçlar.
Ultrasonografi lezyon ayrımında tamamlayıcı
bir yöntem
Mamografiyi tamamlayıcı olarak ya da 35-40 yaş altındaki kadınlarda asıl görüntüleme yöntemi olarak kullanılır. Bu yaş grubundaki kadınlarda ultrasonografi ile
solid kitle saptanırsa mamografi çekilir. Ultrasonografi,
kistik/solid lezyon ayrımında mamografiyi tamamlayıcı bir yöntemdir. Gebelerde ve emziren kadınlarda da
ultrasonografi asıl meme inceleme yöntemidir. Ayrıca
elle muayene edilemeyen lezyonların tespit edilmesi ve
biyopsi rehberliği için kullanılır.
Manyetik rezonans ile kanser şüphesi olan olgular inceleniyor
Meme MR incelemeleri standart bir tarama yöntemi
olmayıp, yüksek risk gruplarında tarama amaçlı kullanıHospital / 47
Radyoloji
labilir. MR’ın meme kanserindeki önemi, tanıya destek,
çok odaklı kanser şüphesi olan olgularının değerlendirilmesi ve tedavi sonrası takiptir. Günümüzün gelişmiş
cihaz ve ekipmanları ile MR rehberliğinde de biyopsi
yapılabilmektedir.
Akciğer kanserinde BT taraması erken tanı sağlıyor
Akciğer röntgeni basit bir tarama yöntemi olmakla birlikte duyarlılığı düşüktür. Günümüzde akciğer kanserinin erken evrede tanınması için kullanılabilecek en etkili
tarama yöntemi, dozu azaltılmış çok kesitli BT (bilgisayarlı tomografi) dir. Erken akciğer kanser BT taraması
ile saptanan akciğer kanserlerinde sağ kalım oranı %80 e
ulaşabilmektedir. Göğüs duvarı veya mediasten kökenli
kanser türlerinde MR incelemesi daha duyarlı bir yöntemdir. Bu çalışmaların sonuçları alınana kadar, yüksek
riskli kişilere yapılan çalışmalar açıklanarak, özellikle bir
çok nodülün yol açacağı sorunlar bildirilerek tarama
amaçlı bilgisayarlı tomografi yapılabilir. Tarama amaçlı
BT incelemesinde damar yoluyla verilen kontrast madde kullanılmaz.
(dışkı) gizli kan bakmaktır. Günümüzde standart tarama 50 yaş üstündeki kişilerde 5 yılda bir kolonoskopi
yapmaktır. Yöntemin sınırlı olabileceği hasta grubunda;
baryumlu kolon incelemesi veya çok kesitli bilgisayarlı tomografi taraması ile sanal kolonoskopi yapılabilir.
Aynı şekilde kas ve iskelet sistemi hastalıklarında; kemik kanserleri için direkt radyogramlar çok yararlıdır.
İleri tanı ve yumuşak doku özellikleri için bilgisayarlı
tomogrofi ve MR inceleme teknikleri kullanılır.
Radyolojide her kansere uygun ayrı yöntemler
uygulanıyor
Onkolojide radyolojik tanı yöntemlerinin hepsi kullanılmaktadır. Alışagelmiş tanısal işlemler kadar, girişimsel
radyolojik işlemler de tanıda önemli yer tutar.
Kanser tanısında uygulanacak yöntemin seçilmesinde
kanser şüphesi olan organ veya sistem önem kazanır.
Organa veya sisteme uygun yöntemin doğru bir şekilde uygulanması tanının doğruluğu için önemli olduğu
kadar, gereksiz tarama tekrarlarını da azaltarak hızlı bir
şekilde gerekli tedaviye geçilmesine olanak sağlar.
Kolonoskopi bağırsak kanserlerinde hayati Baş ve boyun bölgesinde kanserin yayılımları
tespit edilebiliyor
önem taşıyor
Kalın bağırsak kanserleri için standart bir tarama testi
yoktur. Fakat kullanılan yöntem belirli aralıklarla gaitada
48 / Hospital
Beyin ve omurilik sistemi hastalıklarında birincil yöntem MR inceleme yöntemleridir. Bilgisayarlı tomogra-
Organa veya sisteme
uygun yöntemin
doğru bir şekilde
uygulanması tanının
doğruluğu için önemli
olduğu kadar, gereksiz
tarama tekrarlarını
da azaltarak hızlı bir
şekilde gerekli tedaviye
geçilmesine olanak
sağlar.
fi gerekli olgularda tamamlayıcı olarak kullanılmalıdır.
Türkiye’de sık rastlanan kanser türlerinden olan tiroid
kanserinin tanısında ise ultrasonografi çok değerli bir
tanı yöntemidir. Hem görüntülemede hem de biyopsi
rehberliğinde kullanılabilir. Diğer baş ve boyun kanserleri için MR ve bilgisayarlı tomografi yöntemleri daha
çok yayılım ve metastaz tanısı için kullanılmaktadır.
Biyopsi alınarak kanserin yeniden nüks edebilme ihtimali değerlendiriliyor
Onkolojide tanısal radyoloji yöntemlerinin önemli bir
ayağı biyopsi amaçlı girişimsel işlemlerdir.
• İnce iğne aspirasyon biyopsisi.
• Core biyopsi veya Tru-cut (kalın iğne) biyopsi
• Kemik biyopsisi.
Onkolojik tedavilerde, radyoloji destekleyici
tedavi uyguluyor
Kanser hastalığı tanısında son yıllarda kullanım sıklığı
artmış olan PET-CT ve kullanımı yeni yeni başlayan
PET-MR yöntemleri daha çok kanserin tedavi öncesi
yaygınlığının, tedavi sonrasında da cevabın ve nükslerin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Onkolojik
tedaviye destek olarak yapılan işlemlerle birlikte kanser
hastalığında da doğrudan tedavi yöntemi olarak uygulanabilmektedir.
Doğrudan kanser tedavilerinde, ablasyon ve anjiyografi
yöntemli tedaviler uygulanmaktadır. Ablasyon tedavisi,
özel bir iğne kullanılarak görüntüleme yöntemi eşliğinde, kanserli dokuyu yok etme amaçlı olmasının yanı sıra,
özellikle 3 cm den küçük karaciğer tümörleri tedavisinde en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir. Anjiyografi
yöntemli tedavilerde ise, atardamar içine yerleştirilen bir
kataterle kanserli dokuya ulaşılarak radyoaktif maddenin veya kanserli ilacın kanserli doku içine yerleştirilmesi sağlanmaktadır.
Onkolojik tedavide radyoloji uygulamaları;
• Damar yolu ile verilecek ilaç için yol sağlanıyor.
• Safra yolları, idrara yolları hastalıklarında gelişebilen
tıkanıklıklarda, tıkanıklık gideriliyor.
• Solunum yollarında, yemek borusunda cerrahi tedavinin uygulanamadığı, daralma durumunda geçiş
sağlayacak stent yerleştiriliyor.
• Toplardamarlar içinde gelişen pıhtı temizlenmesi ve
pıhtıların organlara ulaşmasını engellemek için damar
içine filtre yerleştiriliyor.
Hospital / 49
Ortopedi
50 / Hospital
Doğumsal El ve Ayak
Anomalisi Tedavisinde
Başarı Oranı Oldukça Yüksek
Vücudumuzda her organ hayati önem taşır. Her organ gibi
el ve ayaklarda oluşan ortopedik sorunlar hayatımızda bir
takım engeller yaratabilir. Doğumsal el ve ayak anomalilerin
ileride yaratacağı durumun kötüye doğru ilerlememesi ya da
tedavi edilemeyen durumlarda alınabilecek önlemler için,
doğumla birlikte başlayan bu süreçte nasıl hareket edilmesi
gerektiği hakkında Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanı
Doç. Dr. Halil Burç ile konuştuk..
Doç. Dr. Halil Burç
Ortopedi ve Travmatoloji
Doğumsal anomaliler
gösterebilir
çeşitlilik ise parmakların birbirine yapışık olması
Doğumsal olarak oluşan el ve ayaklardaki
anomalilerin birçok çeşidi vardır. El ve
ayakta kısmi veya tam yokluluk olarak
meydana gelebilen anomaliler, elde veya
ayakta fazladan oluşan parmak anomalileri;
bir parmağın diğer parmaklardan büyük
olması ve parmak yapışıklığı gibi durumlar
görülebilmektedir. Ayak anomalisinde,
doğuştan çarpık ayak olarak adlandırılan
PEV deformitesi ayakta görülen en sık
sorunlardandır.
Tedavi sonrası
kavuşuluyor
eski
görünüme
Elde en sık olarak polidaktili ve sindaktili
görülmektedir. Polidaktili anomalisi, elde
5 den fazla parmak olması, sindaktili
durumudur. Ayaklarda ise çocuklarda
doğum esnasında tespit edilen pes
ekinovarus (doğuştan çarpık ayak), yine
yapışık parmaklar veya fazla parmak
durumları görülebilir. Pes ekinovarus tedavi
sürecinde seri alçılama işlemi uygulanır.
Bu işlemde takiben 5. ya da 6. haftada
son alçı uygulanır. Yeni doğan ve bebeklik
döneminde ayağı oluşturan kemiklerin
büyük bir kısmı kıkırdak yapıda olduğu
için etkilenen ve şekilleri bozulan ayak
kemikleri, alçılamalar sırasında doğuştan
çarpık ayak sorunu olan bebekler de pes
ekinavus tedavisi sonrasında normal
görünümlerini tekrar kazanabilirler. İyi
tedavi edilmiş çarpık ayak probleminde
çocuk tamamen normale dönebilir, aktif
bir hayat sürdürebilir. Tedavide ise başarı
oranı %95′ tir.
Hospital / 51
Ortopedi
Cerrahi müdahale öncesi durumlar önem taşıyor
Baş parmak, el
fonksiyonunun %50
sini oluşturmaktadır.
Bu nedenle baş parmak
yokluğu gibi bir durumda
söz konusu ise işaret
parmağını baş parmağa
dönüştürmeye dair
bir takım ameliyatlar
yapılabiliyor.
52 / Hospital
Sindaktilinin klinik tiplerinde parmağın bütünü birleşik veya
yarısına kadar birleşik sonrası ayrılmış şeklinde görülebilir. Tedavi
yönteminde plastik cerrahi ile ortaklaşa yürütülerek bir takım
Z-plasti denilen yöntemlerle iki parmak arasındaki yapışıklık
açılabiliyor. Burada önemli olan sindaktilinin tanısı konulmadan
önce eşlik eden bir kemik sorunu var mı, tek damarı var mı yoksa
parmakların ayrı ayrı damarı var mı gibi durumlar cerrahi müdahale
öncesinde araştırılmalıdır.
Baş parmak el fonksiyonunda tamamlayıcı özellik taşıyor
Polidaktili çeşitli türlerde görülebiliyor. Eldeki baş parmak
anomalileri oldukça önemlidir. Baş parmak, el fonksiyonunun %50
sini oluşturmaktadır. Bu nedenle baş parmak yokluğu gibi bir
durumda söz konusu ise işaret parmağını baş parmağa dönüştürmeye
dair bir takım ameliyatlar yapılabiliyor. Bu sayede çocuğun elini aktif
bir şekilde kullanabilme şansı olmuş oluyor. Çocukta polidaktili
görülüyorsa, bir parmakta iki çıkıntı olduğu durumlarda aktif
olan muhafaza edilip, aktif olmayan pasif parmak ise ameliyatla
alınabiliyor. Cerrahi müdahale öncesinde sonucun mükemmele
yakın olabilmesi için el veya ayaklar mutlaka iyi analiz edilmelidir.
Çocuklar ileride el ve ayaklarını herhangi bir sorun olmadan aktif
kullanabilir.
Cerrahi olarak okul çağından önce müdahale
yapılmalı
Çocuklara yumuşak doku operasyonları küçük yaşta
yapılabilirken, kemik ile ilgili problemlerde ise çocuğun kemik
gelişimi beklenip o şekilde karar verilebiliyor. Önemli olan
ise çocuğun okul çağından önce geçireceği cerrahi işlemlerin
mutlaka bitmesi gerekir.
Anomalilelerde protez kullanımı hayat kurtarabiliyor
Cerrahi müdahale dışındaki tedavi yöntemlerinde protez ve
ortez denilen aletler kullanılabiliyor. Bunlar fonksiyonel veya
kozmetik amaçlı da kullanılabilmektedir. Bazı parmakların
veya elin yokluğu şeklinde çocuk doğabiliyor. Bu tür
durumlarda kullanılan çeşitli protez türleri vardır. Özellikle
kozmetik olarak uzuv yerine geçebilecek fonksiyonel olmayan
protezler kullanılabiliyor. Fonsiyonel protezler de çeşitlilik
göstermektedir. Çocuğun cildinine bağlanıp elektrotlarla,
elektriksel olarak uyarı olarak kullanılabilen kimi protezlerde
elde açma ve kapama fonksiyonunu yerine getirebiliyor.
Çocuklara yumuşak
doku operasyonları
küçük yaşta
yapılabilirken, kemik ile
ilgili problemlerde ise
çocuğun kemik gelişimi
beklenip o şekilde karar
verilebiliyor.
Anomalileler sadece genetik özelliği taşımıyor
Hamilelik esnasında kullanılan ilaçlar, radyasyona maruz
kalma bebeği etkileyen gıdalar, kimyasallara maruz kalma
durumu bu anomalilelere sebep olabiliyor.
Hospital / 53
DOSYA
Bağışıklık Sisteminin
Koruyucusu Lenf Bezleri
Vücudumuzun en önemli savunma mekanizmalarından biri olan lenf
bezleri, her türlü hastalığa karşı direnmemizi sağlayan, bağışıklık sisteminin
yapı taşlarından biridir. Dünyada binlerce kişiye teşhisi konulan lenf bezi
kanserinde, herhangi bir enfeksiyon hastalığı geçirmeden boyun, kasık ve
koltuk altında belirgin derecede oluşan ve ele gelen şişlikler, aşırı terleme
lenfoma habercisi olabiliyor. Hematoloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Özcan
Çeneli ile lenf bezi kanserleri hakkında konuştuk..
54 / Hospital
Doç. Dr. Özcan Çeneli
Hematoloji
B
ağışıklık sisteminin uzun süreli yetersizliği
hastalığa davetiye çıkarıyor
İmmün sistem (bağışıklık sistemi), vücudumuzda
hastalık oluşturabilecek iç ve dış etkenlere; zararlı
hücre, bakteri, virüs, parazit gibi vücudun kendi sağlıklı
hücrelerinden farklı, yabancı hücre ve antijenlere karşı
savunma ve denetim oluşturan doku ve işlevler bütünüdür. Hem
doğuştan olan, hem de sonradan gelişen immün sistem yetersizliği
hastalıklarında, lenfoma gelişme sıklığı artabilmektedir.
Kimyasal madde ve enfeksiyon lenfoma riskini arttırıyor
Lenf sistemini oluşturan organlara “lenfoid organlar” denilmekle
birlikte kemik iliği ve timus bezi birincil lenfoid organlardır.
İkincil lenfoid organlar ise dalak, lenf bezleri, bademcikler,
bağırsaklardaki peyer plakları ve kör bağırsaktır. Lenfoma
hastalarının çoğunluğunda neden oluştuğu açıklanamaz, ancak
kalıtsal ve sonradan gelişen bağışıklık yetmezliği hastalıkları, bazı
otoimmün bozukluklar, bazı ilaç ve kimyasal maddeler, iyonizan
radyasyon, virüsler lenfoma gelişimi riskini arttırabilmektedir.
Sebepsiz gelişen şişlikler en büyük belirtisi..
Günümüzde 30’dan fazla lenfoma alt tipi vardır. Ateş, kilo kaybı,
gece terlemesi belirtileriyle birlikte lenf bezlerinde büyüme
görülebilir. Bazı hastalarda karaciğer, dalak büyümeleri, kansızlık,
pıhtılaşma hücreleri ve beyaz kürelerde azalmalar ya da artışlar
da olabilir. Yanı sıra hastalık, karın ağrısı, öksürük, nefes darlığı
yakınmalarıyla da ortaya çıkabilmektedir. En öne çıkan belirtisi
lenf bezi büyümeleridir. Boyunda, koltuk altlarında, kasıklarda,
nadiren dirsek iç kısımları ve dizlerin arkasında genellikle ağrısız
lenf bezi büyümeleri, şişlikler oluştuysa, ateş, kilo kaybı, geceleri
çamaşır değiştirmeyi gerektiren terlemeler varsa beklemeden
doktora başvurulmalıdır.
Her yaş grubunda görülebilir
Erişkinlerde lenfoma her yaş grubunda görülebilen bir hastalıktır.
Hodgkin lenfoma 15-30 yaş arasında ve 55 yaşından sonra daha
Hospital / 55
DOSYA
sık görülmektedir. Hodgkin dışı lenfomaların ise
60 yaşından sonra görülme sıklığı artmaktadır.
Tedavi süresince
enfeksiyonlardan
korunmak için ellerini
sık yıkamalı, kalabalık
ortamlardan uzak
durmalıdır. Odaları
olabildiğince eşyasız,
oda havası temiz,
tozsuz olmalıdır.
Kemoterapi, radyoterapi
dönemlerinde beyaz
kürelerin düşük olduğu
sıralarda tüm yiyecekleri
pişmiş olmalıdır.
56 / Hospital
Hastalığın evresine göre bireyselleştirilmiş
tedavi yöntemi uygulanıyor
Tedavi kararında lenfomanın alt tipi ve klinik
davranışı önemlidir. Hodgkin-dışı lenfomanın
bazı yavaş seyirli alt tiplerinde hastalar bir süre
tedavi verilmeden izlenebilir. Ancak hızlı gidişli
tiplerde tedavi bir an önce başlatılmalıdır.
Hodgkin ve Hodgkin-dışı lenfomaların etkin
tedavi yöntemleri vardır. Muayene, görüntüleme
yöntemleri bilgisayarlı tomografi, manyetik
rezonans görüntüleme, PET, ultrasonografi ve
laboratuvar incelemeleri sonucunda lenfomanın
tipi, alt tipi, evresi ve risk grubu belirlendikten
sonra kemoterapi veya radyoterapi uygulamaları
ile tedavi edilmektedir. Tedavi sonrası yanıt
değerlendirmeleri sonucuna göre ardışık tedaviler
de yapılabilmektedir. Dirençli ve tekrarlayan
lenfomalarda farklı kemoterapi seçenekleri, otolog
(kendinden), allojeneik (akraba verici, akrabadışı verici, kordon kanı) kök hücre-kemik iliği
nakli tedavi seçenekleri de bulunmaktadır. Lenfoma
evrelemesi, lenfomanın vücutta, lenf sisteminde ne
kadar yayılmış olduğunu belirlemede kullanılır. Bu
sayede, hastalığın evresine göre tedavi seçimi yapılır.
Kişinin bulunduğu ortam olabildiğince temiz
olmalı
Lenfoma tanısı konulan ve tedavi sürecinde olan
hastalar öncelikle eğer çevrelerinde varsa, kimyasal
maddeler, böcek öldürücüler, kemirgen öldürücüler
gibi zararlı maddeleri uzaklaştırmalıdır. Tedavi
süresince enfeksiyonlardan korunmak için ellerini
sık yıkamalı, kalabalık ortamlardan uzak durmalıdır.
Odaları olabildiğince eşyasız, oda havası temiz, tozsuz
olmalıdır. Kemoterapi, radyoterapi dönemlerinde
beyaz kürelerin düşük olduğu sıralarda tüm yiyecekleri
pişmiş olmalıdır.
sağlığın korunması ve bağışıklığın güçlendirilmesi için
önemlidir. İşlenmiş, katkılı gıdalardan olabildiğince
uzak durulması gerekir. Yaşa ve sağlık durumuna
uygun hareket, egzersiz içeren bir yaşam tarzı
benimsenmelidir. Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.
Tarım ilaçları, böcek ve fare ilaçlarından uzak
durulmalı, temas olmaması için korunma önlemleri
alınmalıdır.
Bağışıklık sistemini güçlü tutabilmek için..
Genetik yapımızı, genlerimizi değiştiremeyiz. Fakat
yaşam koşullarımızı değiştirebiliriz. Gün içinde
bol su içme, doğal yetişmiş mevsim sebze-meyve
ağırlıklı, doğal, sağlıklı protein kaynaklı beslenme
Hospital / 57
Öneri
Tatlı Krizleri
Gözünüzü
Karartmasın!
Son dönemin en popüler
konularından biri şüphesiz
ki kilo vermek.. Bu konuyla
ilgili olarak kilo verememe
nedenlerinin başında gelen
ve özellikle kadınlarda daha
sık görülen ve metabolik
bozukluğun bir parçası olan
durum da insülin direncidir.
İnsülin direnci nedir? Hangi
ürünleri tüketmeliyiz? Tatlı
krizi geldiğinde ne yapılması
gerekir? gibi pek çok sorunun
cevabını Beslenme ve Diyet
Uzmanı Emel Arslan’dan
öğrendik..
Emel Arslan
Beslenme ve Diyet
58 / Hospital
O
rgan yetmezliği gibi riskli çoğu Böylelikle kanda insülin düzeyi artar ve insüline karşı
hücre düzeyinde biyolojik bir yanıtsızlık durumu
hastalığa sebebiyet verebilir
İnsülin,
pankreas bezindeki beta
hücrelerinden salgılanan bir hormondur.
Pankreastan salgılanan bu hormon kan
şekerine göre ayarlanarak salgılanır.
İnsülinin görevi, yemek yedikten sonra artan kan
düzeyini normal hale getirmektir. Yeterli insülin
olmadığında da, kan glukozu yükselir ve sonrasında
diyabet hastalığı kendini gösterir. Yüksek kan
glukozu, zamanla kalp hastalığı, felç, körlük, böbrek
yetmezliği gibi hastalıklara yol açabilmektedir.
Yüksek insülin kişiyi sürekli acıktırır
İnsülin direnci ise yeterli miktarda insülin üretilmesine
rağmen insülinin etkili bir şekilde kullanılamamasıdır.
oluşur. Yani kan şekeri normal sınırlar içinden olduğu
halde insülin hormonu gereğinden fazla salgılanır.
Tatlı krizleri beslenme alışkanlığınızla doğru
orantılı
İnsülin direnci aslında diyabete giden yolun başlangıç
noktasıdır. Bu yüzden mutlaka dikkate alınmalıdır.
İnsülin direnci, tatlı krizleri, unlu, nişastalı ve şekerli
karbonhidrat ağırlıklı gıdalara düşkünlük, sık acıkma,
yemekten hemen sonra uyku hali, yorgunluk,
konsantrasyon bozulması gibi bir çok sorunu da
beraberinde getirir. Özellikle tatlı krizleri en çok
görülen durumlardan biridir.
Yaşam şeklinizi değiştirin
• Ağır tatlılar tüketmek yerine, meyve veya yağsız
sütle hazırlanmış hafif pudingler, kakao, hurma
gibi sağlıklı alternatifler tüketin.
• Stres, depresyon, mutsuzluk gibi duygusal
durumlar tatlı isteğini artırabilir. Bu nedenle
duygu durumu iyi yönetilmelidir.
• Yürüyüş yaparak tatlı yeme fikrinden uzaklaşın
• Sağlıklı beslenmeyi
benimseyin.
yaşam
şekli
olarak
• Az az ama sık sık beslenin.
• Her acıktığınızda abur cubur yerine sağlıklı
atıştırmalıkları tüketin.
• Yeterince su için.
• Yağ ve kalori alımınızı azaltın.
• Şekersiz sakızlar tatlı yeme isteğinizi büyük
oranda azaltabilir.
Hospital / 59
DOSYA
Aşırı Kilo ile Gelen Sağlıksız Yaşamda
“Obezite Ameliyatı
Dönemi”
Dünya Sağlık Örgütü’nün “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı veya anormal
yağ birikimi sonucunda ciddi sağlık sorunlarına yol açan durum” olarak
tanımladığı obezite; normalde, yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının ortalama
%15-20’sini, kadınlarda ise %25-30’unu yağ dokusu oluştururken, bu
oranın erkeklerde %25, kadınlarda %30’un üzerine çıkmasını obezite olarak
adlandırılıyor. Obezite ameliyatları hakkında Genel Cerrahi Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Yılmaz Bilsel bilgi verdi.
60 / Hospital
Prof. Dr. Yılmaz Bilsel
Genel Cerrahi Bölüm Başkanı
Obezite kiloyla birlikte hayati tehlike VKİ 25-30: Kilolu
yaratabilecek hastalıklara yol açıyor
VKİ 30-35: Evre 1 Obez
O
bezite,
sadece
çok
yemekten
kaynaklanan bir sorun olmadığı gibi
basit bir şişmanlık ve kozmetik sorun
olarak görülmemektedir. Diyabetle
başlayan, kardiyovasküler hastalıklar,
damar sertliği, safra kesesi hastalıkları,
eklem hastalıkları gibi hayati tehlike yaratabilecek
hastalıkları tetikleme özelliğine sahiptir. En önemlisi
de obezite kanserle doğrudan ilişkilidir. Obeziteye
sebep olan beslenme alışkanlıkları, kansere yol açan
sağlıksız alışkanlıklarla da birliktelik gösterir. Meme
kanseri, bağırsak kanseri, mide kanseri daha çok obez
insanlarda görülmektedir.
Vücut kitle endeksi ölçümü ile obezite tipi
belirleniyor
Vücuttaki yağ miktarından çok yağın vücuttaki
dağılımının nasıl olduğu önemlidir. Erkeklerde daha
çok görülen ‘elma tipi’ obezitede, yağ vücudun üst
kısmında yani bel, üst karın ve göğüs bölgelerinde
toplanırken, kadınlarda daha sık görülen ‘armut tipi’
obezitede, vücudun alt bölümünde, yani kalça, uyluk
ve bacaklarda toplanmaktadır. Vücut kitle indeksi
(VKİ) dışında bel çevresi ölçümü, bel/kalça oranı
gibi ölçümler de yapılarak, obezitenin tipi netleştirilir.
Bel/kalça çevresi erkeklerde 0,9, kadınlarda 0,8’den az
olmalıdır. Bel çevresinin erkeklerde 94 cm, kadınlarda
80 cm üzerinde olması kalp damar hastalıkları riskini
artırmaktadır.
VKİ 35-40: Evre 2 Obez
VKİ >40: Evre 3 Obez; Morbid Obez
VKİ>50: Süper Obez
VKİ>60: Süper Süper OBEZ
Evre 3 ve yukarısı, obeziteye bağlı komplikasyonların
en ciddi oranda görüldüğü sınıflar olduğundan ölümcül
obezite olarak da adlandırılırlar. Bu hastaların ilaç ve
diyetle ciddi anlamda kilo vermesi çok zordur, cerrahi
tedavi seçeneğinin gündeme gelmesi gerekebilir.
Bazen VKİ 35-40 arasında olan hastalara da; eğer eşlik
eden ciddi ve kontrol edilemeyen bir rahatsızlıkları
varsa diyabet, hipertansiyon veya kalp rahatsızlığı gibi,
obezite ameliyatları önerilebilmektedir.
Laporaskopik cerrahi yöntemi ile hasta daha
çabuk iyileşiyor
Ana amacı mide hacmini küçültmek olan obezite
cerrahisi için sadece küçük kesilerden yapılan
laparoskopik cerrahi ile hastalara açık cerrahiye kıyasla
daha konforlu bir iyileşme dönemi sunulur. Obezite
ameliyatlarında
yöntemler..
uygulanan
Ciddi obezite sınıfına giren kişilere cerrahi
müdahale yapılıyor
İntra-gastrik balon uygulaması: (Mide Balonu)
Endoskopi ile yapılan yatış ve genel anestezi
gerektirmeyen bir yöntemdir. Mide içerisine
yerleştirilen ayarlanabilir bir balon ile mide hacmi
küçültülerek kişide tokluk hissi oluşturulur.
Obezite vücut kitle indeksine (VKİ) göre tanımlanır
ve sınıflandırılır. VKİ vücut ağırlığınızın (kilogram
cinsinden) boy uzunluğunuzun (metre cinsinden)
karesine bölünmesi ile elde edilir.
Gastrik Bant: (Mide Kelepçesi) Ayarlanabilir silikon
gastrik bant metoduyla yemek borusuyla midenin
birleştiği yere silikon bant takılır ve bu bant yardımıyla
kişinin yemek alımı azaltılır. Laparoskopik yöntemle
Hospital / 61
DOSYA
uygulanan mide bandı küçük kesiler aracılığıyla yapıldığı
için hasta çok kısa sürede günlük hayatına dönebilir
ve 18-24 ay içerisinde fazla kilolarının yüzde 60-80’ini
kaybedebilir. Hastanın ameliyat sonrası dönemde
doktor ve diyetisyen ile uyum içinde olmasını gerektirir.
Gastrik Sleeve: (Tüp MİDE) Midenin hacminin
küçültülmesi ve hastanın çok az gıdayla tokluk hissetmesi
hedeflenir. Bu amaçla midenin belli bir bölümü cerrahi
işlemle çıkarılır ve geriye tüp şeklinde bir mide bırakılır.
Ayrıca midenin açlık hormonu salgılayan bölümü de
çıkarıldığı için hastada açlık hissi oluşmaz. Hasta çok
kısa sürede günlük hayatına dönebilir Ameliyattan
sonra küçük hacimlerde gıda alınmasıyla hastalar
kolayca doygunluk hissedebilir ve bir süre sonra bu
iştah kaybına dönüşür. Ameliyattan sonraki birkaç yıl
içinde kilo fazlasının %80-90’ını kaybedebilir.
Gastrik By-pass: Midenin büyük bir bölümü by-pass
edilerek küçük hacimli bir mide oluşturulur ve ince
bağırsaklara dikilir. Bu şekilde gıdanın normal yolu
izlemesi engellenerek bilinçli bir emilim bozukluğu
yaratılır. Bu tip ameliyatlardan sonra hastaya gerekli
vitamin ve mineral takviyesi yapılarak, bir hafta
içerisinde evine dönmesi sağlanır. Sevim Kaya geçirdiği
obezite ameliyatı ile
sağlıklı yaşam yolunda..
A
lmanya’da yaşayan Sevim Kaya,
27 yaşında aldığı fazla kilo sonucu
geçirdiği kalp krizi sonrasında,
Türkiye’ye gelip, tüm kararlılığıyla tüp
mide ameliyatı olarak 185 kiloyla başladığı 8
ayda 60 kilo verdi.
Fazla kiloları nedeniyle kalp krizi
geçirdi..
Almanya’da yaşayan Sevim Kaya 27 yaşında
almış olduğu fazla kilolarından dolayı kalp krizi
geçirdi. Geçirdiği kalp krizinde hayati tehlikeyi
atlatan Kaya, fazla kilolarıyla mücadele etmeye
karar verdi. Araştırmaları sonucu Türkiye’de
Hisar Intercontinental Hospital’a başvurdu.
Tüp mide ameliyatı olmaya karar
verdi..
8 ay önce kilo şikayeti ile gelen Sevim Kaya’ya
öncelikle check-up yapıldı ve tetkikleri sonucu
Prof. Dr. Yılmaz Bilsel başkanlığındaki ekip
ile başarılı bir operasyon geçirerek tüp mide
ameliyatı oldu.
“Asıl önemli olan ameliyat sonrasıydı..”
Ameliyattan sonra yaşam şeklini tamamen
değiştiren Sevim Kaya, “Kalp krizi geçirdikten
sonra kilolarım için bir doktor desteği almaya
karar verdim. Gerekli tetkikler, check-up
yapıldıktan sonra fazla kiloların vücudumda
neden olabileceği diğer hastalıkları da
artırabilme riski yüksek olduğu için ameliyat
olmaya karar verdim. Asıl ameliyat sonrası
en önemli olanıydı. Çünkü belirli bir plan
ve program içerisinde iradeye hakim olarak
hareket etmek gerekiyordu. Beslenme şekli
olarak diyetisyenimizinde desteğiyle bir
program çıkartıldı. İlk günlerde sıvı beslenerek
62 / Hospital
başladım. 2-3 ay sonrasında katı yiyeceklere geçerek beslenme düzenimi
oturttum. Yürüyüşlere başladım ve hala her gün düzenli olarak bir saat
yürüyorum. Ameliyattan 5 gün sonra zaten 10 kilo vermiştim. 185 kilo ile
başladığım yolda, şuan 8 ayda 60 kilo vermiş durumdayım. Ve tedavim hala
daha devam ediyor. Almanya’da oturduğumuz için sağ olsun hocalarımız
hiç yalnız bırakmadı sanki buradaymışım gibi ve sürekli telefonda iletişime
geçebildim. Hala bir sorum olduğunda direk telefon açıp haberleşebiliyoruz
kendileriyle.” dedi.
Ciddi derecede hayati risk taşıyordu..
Ameliyatı, Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Bilsel tarafından
yapıldıktan sonra sağlıklı beslenme danışmanlığı Dyt. Elif Karacanoğlu
eşliğinde yürütüldü. Prof. Dr. Yılmaz Bilsel, “Sevim Hanım 63 VKİ (vücut kitle
endeksi) ile süper süper obez sınıfına giren bir hastaydı. Bu tür hastalarda her
türlü ameliyat çok risklidir. Fakat hastamız genç ve sağlıklı olduğundan şöyle
bir planlama yaptık; Önce tüp mide ameliyatı yaparak bir miktar zayıflamasını
sağlamak, ardından 1 yıl sonra da gastrik by-pass yaparak nihai sonuca ulaşmak.
Ancak Sevim Hanım kararlılığı ve iradesiyle 8 ayda 60 kilo verebildi. Görünen
o ki hastamız için ikinci bir cerrahi yapmamıza pek de gerek kalmayacak ve
bundan sonraki fazla kilolarını uygun bir diyet ve egzersizle kendisi verebilecek.
Kendisi ameliyat ettiğimiz en yüksek VKİ’li hastamız olmasına rağmen elde
ettiğimiz sonuçtan oldukça memnunuz.” diye belirtti.
Hospital / 63
Estetik
64 / Hospital
Doğum Sonrası Çatlaklara
Veda Etmek Zor Değil
Çocuk sahibi olmak isteyen kadınların hamilelik döneminde
yaşadığı problemlerden biri doğum sonrası vücutta oluşan
çatlaklar.. Kimi hamilelerde görülmeyen bu durum, kimlerinde ise
doğumdan sonra büyük problem haline gelebiliyor. Dermatoloji
Bölümü Uzmanı Dr. Burçak Bozdemir Aral hamilelik sonrası
vücutta oluşan çatlaklar için yapılması gerekenlerden ve tedavi
yöntemlerinden bahsetti..
Uzm. Dr. Burçak Bozdemir Aral
Dermatoloji
Çatlak sadece hamilelerde görülmüyor
Çatlaklar, cildin aşırı gerilmesi sonucu derideki elastik
dokunun hasar görmesiyle oluşur. Çatlaklar sadece
hamilelerde görülen bir durum değildir. Ergenlikte,
hızlı kilo alıp veren kişilerde, vücut geliştirmeye
çalışanlarda, hormon tedavisi görenlerde ya da bazı
ilaçların yan etkisi olarak oluşabilir.
En sık olarak yağ miktarının fazla olduğu
bölgelerde görülüyor
Gebelikte görülen çatlaklar genellikle gebeliğin son 3
aylık döneminde oluşur. Karında, göğüste, kalçalarda,
kol ve bacaklarda pembe-mor hafif çökük çizgiler
şeklinde görülebilen çatlaklar; genç kadınlarda,
iri bebekli gebelikte, kilolu kadınlarda, ailesel
yatkınlığı olanlarda ve beyaz tenli kişilerde daha sık
görülmektedir. Çoğunlukla gebelik sonrası çatlakların
renkleri solar ve beyazlaşır, ama tamamen kaybolmaz.
Çatlaklar vücudun tüm bölgelerinde görülebilir. Fakat
en sık yağ miktarının fazla olduğu vücut alanlarında
kendini gösterir. En yaygın karın, göğüsler, üst kollar,
sırt, baldırlar, kalçalarda karşımıza çıkmaktadır.
Kadınların yaklaşık % 80 inde hamilelikleri sırasında
bir miktar deri çatlağı oluşmaktadır.
Düzenli kullanılan nemlendirici ile vücut
elastikiyetini arttırın
Gebelik sırasında çatlak oluşumunu önlemek için
etkinliği henüz tam olarak kanıtlanmamış bazı
maddeler mevcuttur. Bitkisel ekstreler, vitamin E, aloe
vera, kakao yağı, zeytinyağı ve pantenol bunlardan
bazılarıdır. Bu maddeler cildi nemlendirir, kolajen ve
elastin sentezini hızlandırarak cilde esneklik kazandırır.
Özellikle hamilelik döneminde vücudun hızla büyüyen
bölgelerini bu kremlerle beslemek cildi nemlendirmekle
birlikte çatlakların oluşmasını engellemeye de yardımcı
olur. Ayrıca dengeli beslenmek ve bol su içmek de
cildin sağlıklı bir yapıya sahip olmasında ve kendini
korumasında önemli faktörlerden biridir. Hamile
kadınların cildini özellikle çatlak oluşumuna meyilli
alanlarını her gün uygun bir kremle nemlendirmesi
gerekir. Bu kremler hem çatlamaya karşı cilde
gereksinim duyduğu nemi verecek, hem de cildin
esneme kapasitesini artıracaktır. Deri elastikiyet
özelliğini kaybetmemeli ve kurutulmamalıdır.
Hospital / 65
Estetik
Lazer tedavisi herhangi bir risk ve yan etki
barındırmıyor
Çatlak tedavisindeki en etkili yöntem lazer
tedavileridir. Doğum sonrası tedavi amaçlı vitamin
A içerikli kremler ve bazı bitkisel içerikli kremler
dışında dermaroller ve lazer tedavisi (Pulsed Dye
Lazer) kullanılmaktadır. Bu tedavilerin başarı oranı
kişiye, çatlakların şiddetine, yerleşimine ve cilt tipine
göre değişiklik göstermektedir. Farklı özellikte pek
çok lazer kullanılmakla beraber en etkilisi PDL (Pulse
Dye Laser) yöntemidir. Lazerle çatlak tedavinde
amaç deri altında cilt yapımını ısı yoluyla uyarmaya
dayanmaktadır. Lazerle çatlak tedavileri minimum
4- 6 seans gerektirir ve tedavi aralıkları 2-4 hafta arası
olabilir. Lazerle çatlak tedavisinde başarı oranları
oldukça değişkendir. Her lazer tedavisinde olduğu
gibi koyu veya açık renk değişiklikleri gibi bazı yan
etki riski mevcuttur. Ancak bu yan etkiler geçicidir
ve iz bırakmadan iyileşir. Ciltte işlem sırasında ve
sonrasında ağrı olmaz, işlem sırasında hafif bir ısı
hissedilmektedir. Çatlak olan bölgelerde birkaç saat
süren kızarıklık oluşur, herhangi bir açık yara ya da
günlük hayatı etkileyecek bir sorun oluşmaz.
66 / Hospital
Gün içerisinde dengeli beslenmeye
dikkat etmek alınabilecek en büyük
önlem..
A, E ve C vitaminleri yönünden zengin
yiyeceklerle beslenin.
Kısa süreler içinde hızlı kilo alıp vermemeye
çalışın.
Hamileyseniz, kilonuzu doktorunuzun önerdiği
sınırlar içinde tutmaya özen gösterin.
Bol su için
Cildin elastikiyetini arttırmak için düzenli
egzersiz ve esneme hareketleri yapın
Her gün cildi nemlendirici ürünler kullanın
Sebze,meyve ve protein açısından zengin gıdalar
tüketin
Sigara içmeyin
Aşırı güneşlenmeden uzak durun
AİLENİZE VEREBİLECEĞİNİZ
EN GÜZEL HEDİYE SAĞLIK!
Hayatınızdaki en değerli varlık olan anne ve babanıza
Check-Up hediye edin, sağlıklı bir geleceğe
beraber gülümseyin.
Check - Up ve tarama programlarımız için :
444 5 888
/hisarhospital www.hisarhospital.com
444/ 567888
Hospital
Onkoloji
Kanserde En Büyük
Desteğiniz Aileniz Olsun
Kanser tedavisi gören bireylerde tıbbı destek kadar, aile desteğinin
de tam olması psikolojik açıdan oldukça önem taşımaktadır. Kişinin
moral ve motivasyonunun yüksek olması, hastalığın tedavisinde
başarı oranının artmasına neden olabiliyor. Özellikle kadınlar
kanser hastalığı sırasında daha hassas olup, eşlerinin desteğine her
zamankinden daha çok ihtiyaç duyabiliyor. Medikal Onkoloji Bölümü
Uzmanı Dr. Betül Açıkalın kanser tedavisi sırasında ve sonrasında
kadınların eşleri ve çocuklarıyla ilişkileri hakkında bilgi verdi.
68 / Hospital
Uzm. Dr. Betül Açıkalın
Medikal Onkoloji
Kanser
hastalığında
aile
desteği motive edici olmalı
Kanser hastasının yaşayabileceği en
kötü şeylerden biri depresyondur.
Çünkü
hasta
bu
depresyon
döneminde tedaviyi reddedebiliyor.
Bu süreçte aile bağları da yavaş yavaş
kopmaya başlıyor ve hasta yakınları
da bir süre sonra bu durumdan
sıkılıp onu yalnız bırakabiliyor.
Kanser hastası, sorununu hem
çekirdek ailesiyle, hem de sosyal
ortamıyla birlikte yaşıyor. Bu
yüzden hastalığında aile ve sosyal
çevresindeki ortam ne kadar olumlu
ve yapıcı ise hasta o kadar motive
olabiliyor.
Kadınlar hastalıkta en çok
eşlerinin desteğini önemsiyor
Kanser hastası kadınlar için
tedavi boyunca ailelerinin yanında
olduğunu
bilmek
önemlidir.
Kadınları; hastalıktan daha çok,
eşlerinin manevi destek vermemesi
olumsuz etkileyebiliyor. Kanser
tanısı konan bir kadına en başta
eşleri destek olmalıdır. Ancak daha
sonra bu ilgi azalmaya başlayabiliyor.
Bu durumu fark eden kadın hastalar
çok etkileniyor ve motivasyonları
yavaş yavaş düşmeye başlayabiliyor.
Kadınlar bu zorlu dönemde en çok
ihanetten korkabiliyor. Bu yüzden
hastaların eşleri bu dönemde kayıtsız
şartsız yanlarında olmaya özen
göstermelidir.
Hastalık pozitif bir dil
kullanılarak çocuğa mutlaka
anlatılmalıdır
Kanser
hastalığında
kadınların
çocuklarıyla olan ilişkileri de
zorlu bir döneme girebiliyor.
Anne
ve
baba
çocuklarının
üzülmesini ve psikolojinin kötü
yönde etkilenmemesi için hastalığı
söylemekten
çekinebiliyorlar.
Çocuklar anne ve babada hissettiği
gerginlik, üzüntü ve ilgisizliği kendi
üzerine alınabilir. Bu yüzden hastalık
çocuğa mutlaka olumlu pozitif bir
anlatımla çocuğun anlayabileceği
bir dilde açıklanmalıdır. Ayrıca
çocuklar için; annelerinin saçlarının
dökülmesi ve onun yorgun olduğunu
görmek çok büyük bir travma
haline gelebiliyor. Çocukları olan
hastalar; saçlarının döküldüğünü
göstermemek için peruk kullanabilir,
günlük rutininde moral olarak
kendini daha iyi hissetmesi için de
makyaj yapabilir.
Günlük rutininize devam edin
ve kendinizi eve kapatmayın!
Hastalar, kemoterapi aldıkları süreçte
çocuklarıyla aynı yatakta yatabilir
ve birlikte yemek yiyebilirler. Eşler
evlerinde rutinlerini bozmadan
aynı yatakta yatmalı ve günlük
aktivitelerini
gerçekleştirebilirler.
Kişinin doktorunun uygun görmesi
dahilinde; eşler birlikte seyahate
çıkıp, yolculukta yapabilir.
Hospital / 69
Diş Sağlığı
70 / Hospital
Sabahları Çene Ağrısıyla
Uyanıyorsanız Dikkat!
Gün boyu şehir hayatına bağlı yaşanan stres ile birlikte uyku
sırasında diş gıcırdatma veya diş sıkma olarak karşımıza çıkan
bruksizm, birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Dişlerde
aşınma, baş ağrısı ve uyandıktan sonra eklem yüzeyinde veya
çenede ağrı oluşmasına neden olabilen bruksizm hastalığının
belirtilerini ve tedavi yöntemlerini, Ağız ve Diş Hastalıkları
Bölümü Uzmanı Banu Okur Çakmakçı’dan dinledik..
Dt. Banu Okur Çakmakçı
Ağız ve Diş Hastalıkları
B
Sabahları çene ağrısıyla uyanıyorsanız
ruksizm genel olarak stres kaynaklı bir
hastalık olup, gün içinde sürekli dişin
sıkılması veya gıcırdatılması şeklinde
kendini ele verebilen bir hastalıktır. Diş
sıkma ile çenelerin dikey yönde devamlı
veya aralıklı olarak basınç altında kalması zamanla
dişlerde aşınmayı da beraberinde getirmektedir.
Bruksizm hastası kişiler çoğunlukla sabah
uyandığında aşırı bir baş ağrısı, halsiz ve yorgun
uyanma, dişlerde ağrı sorunları ile karşı karşıya
kalabilmektedir. Bu belirtilerin baş gösterdiği kişiler
mutlaka bir diş uzmanına başvurmalıdır.
olan ve psikiyatrik ilaç kullanan kişilerde de sık
rastlanmaktadır. Bunun dışında alt ve üst dişleri
arasında uyum sorunu olan kişilerde, yanlış
uygulanmış tedaviler sonrasında da bruksizm
oluşabilmektedir.
Çocuklarda genel olarak çenelerin büyümesi ve
dişlerin sürmesi sırasında, kulak ve dişlerde oluşan
ağrılar sonucunda diş gıcırdatma görülmektedir.
Bruksizm çocuklarda sık görülmekle birlikte,
ilerleyen
yaşlarda
kendiliğinden
ortadan
kalkabilmektedir.
Takılan özel plaklarla dişe uygulanan aşırı
kuvvet engelleniyor
Bruksizm hastalığına kişilik yapısı yol Diş kaynaklı bruksizm vakalarında ise hastanın
açabiliyor
kötü yapılmış, uygun arka diş yüzeyleri olmayan
Bruksizm hastanın agresif veya hiperaktif
olmasının yanı sıra aşırı stres altında olan kişilerde
sıkça rastlanan bir problemdir. Uyku problemi
dolgu ve protezleri değiştirilmelidir. Bruksizm
tedavisinde dişlerin üzerinde kırık, çatlak oluşturan
stres kuvvetlerinin engellenmesi amacıyla özel
Hospital / 71
Diş Sağlığı
plaklardan yararlanılmaktadır. Bu tip plaklar genelde akrilik
malzemelerden yapılırlar. Akrilik plaklar, genel olarak sadece
dişleri korumaya yönelik hazırlanmaktadır. İnce plakların
bazen esnek materyallerden yapıldığı görülmektedir. Bu tip
plaklar tam anlamıyla eklem ağrılarını gideremediği gibi, esnek
olmaları nedeniyle, dişlerin sıkılma kuvvetinin artmasına yol
açıp, daha fazla probleme neden olur. Sert plaklar ise arka diş
kontrolü sağlayabilmeleri açısından birçok avantaja sahiptir. Bu
plaklar hazırlandıktan sonra ağız içinde yapılan düzeltmelerle,
hastanın sıkma hareketi sırasında gerçekleşen eklem hareketleri
kontrol altına alınır, erken dönemde çene ve baş ağrıları gibi
birçok durumun ortadan kalkması sağlanır.
Diş hekiminin kontrolünde düzenli tedavi gerekiyor
Bruksizmin ileri seviyede ağrı oluşturduğu durumlarda;
hastaların kas gevşetici gibi ilaçlar kullanması, antidepresanlara
bağlı diş gıcırdatma hareketlerinde ise ilacın doktor kontrolünde
değiştirilmesi, ileri seviyelerde ise diş gıcırdatma hareketini
kontrol eden kas gruplarına yapılacak botoks, rahatlatıcı
tedavi seçeneklerindendir. Uyku sırasında dişlerin birbirleri ile
temasını engellemek amacı ile alt ve üst çene dişlerinin arasına
yerleştirilerek kullanılan “gece koruyucuları”, diş gıcırdatması
tedavisinde kullanılan en önemli araçtır. Tedavinin amacı
dişlerde çene ekleminde oluşabilecek kalıcı zararları önlemek ve
ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Bunun için diş hekimi kontrolünde
uygulanacak tedavilerle hasta mutlaka düzenli olarak takip
edilmelidir.
72 / Hospital
Uzm. Dr. Volkan YÜKSEL
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümümüzde
Hasta Kabulüne Başlamıştır.
MESLEKİ İLGİ ALANLARI
FİBROMİYALJİ
BEL FITIĞI
GONARTROZ (DİZ AĞRILARI)
BOYUN FITIĞI
OMUZ AĞRILARI
ENJEKSİYON
/hisarhospital www.hisarhospital.com
444/ 573888
Hospital
Hayatın İçinden
Hayata Fotoğraf
Gözünden Bakmak...
O bir doktor.. Hem de bir kadın doğum doktoru.. Filiz Candan Topuz her
yıl yüzlerce bebeğin onun elleriyle dünyaya gelmesi gibi mucizevi bir olayı
gerçekleştirirken, mesleğine ne kadar tutkuyla bağlıysa, kendi özel hayatında
fotoğrafçılığa da öylesi bir tutkuyla bağlı..
Bir yanıyla sabırsızlanarak dünyaya gelmek isteyen bebeklerinin ani doğumlarına
koşarken, bir yanda da vakit buldukça birçok ülkeye sıkı bir fotoğraf tutkusuyla
seyahate de gidiyor. “Hayata fotoğraf gözüyle bakmak hayatı daha anlamlı ve
yaşanılası kıldığını düşünüyorum.”diyerek de fotoğrafçılığın hayata bakış açısını
değiştirdiğini belirten Topuz, gittiği ülkelerde çektiği fotoğrafları paylaştığı sosyal
medya hesaplarında, hatırı sayılır çoğunlukta takipçisi de bulunuyor.
74 / Hospital
Op. Dr. Filiz Topuz
Kadın Hastalıkları ve Doğum
B
ir kadın doğum uzmanı olarak çok
yoğun olmanıza rağmen seyahat
etmeyi ve fotoğraf çekmeyi çok
seviyorsunuz. Fotoğraf çekmeye
merakınız seyahat ettikçe mi
başladı yoksa fotoğraf çekmek için
mi seyahat etmeye başladınız?
Aslında fotoğrafa ilgim akıllı telefonların ortaya
çıkmasıyla başladı. Çünkü çok pratik ve hemen
yanımızda olduğu için de ilk onunla fotoğraf çekmeye
başladım. Sonra bir arkadaşım bana fotoğraf editlemeyi
öğretti. Çektiğim fotoğrafların, bu editlemeyle birlikte
çok farklılaştığını gördüm. Ve o fotoğrafı çektikten
sonra düzenlemeyle ona bir şeyler katma duygusu
beni çok mutlu etti. Fotoğraf çekmeye böyle başladım.
Sonrasında fotoğraf eğitimi aldım. İlk zamanlar eşimin
profesyonel makinesiyle çekmeye başladım. Fakat bir
süre sonra o da yetmemeye başlayınca, kendime daha
profesyonel bir makine aldım. Fotoğraf çekmeye
başladıktan sonra çok gidilmeyen, görülmeyen ama
hep aklımızda olan merak ettiğimiz fotoğrafik yerlere
gitmeyi tercih ediyorum.
Doktorlarda genel olarak hep bir sanata
yatkınlık olduğu görülüyor. Sizin de fotoğraf
çekmek dışında başka meraklarınız var mı?
Hep düşünüyorum fotoğrafa neden bu kadar
meraklıyım diye.. Fotoğraf çektikten sonra üzerinde
edit yaparak, kendinden bir şey katmak duygusu beni
Hospital / 75
Hayatın İçinden
Fotoğrafçılıkta
kıskançlık güzel bir
şey çünkü; amaç en
güzel fotoğrafı kim
çekecek kıskançlığı..
76 / Hospital
çok mutlu ediyor. Daha öncesinde ben resim yapıyordum.
Fakat okul ve eğitim hayatı benim resim konusunda
yoğunlaşmama engel oldu. Ama sanıyorum ki resimde
yapamadığımı şimdilerde fotoğrafta kendimden bir şeyler
de katarak yapmaya çalışıyorum. Ama artık fotoğrafta
dijital dönemin başlaması ve filmden kurtulmamız
inanılmaz yenilikler ve pratiklik getirdi. Faklı açılardan
ve yönlerden bakışla çok farklı birçok fotoğraf karesi
çekebiliyorsunuz. Mesela
bir fotoğraf gezisine
gidiyorsunuz, herkes aynı kayığı çekiyor, fakat öyle farklı
fotoğraflar çıkıyor ki insan şaşırıyor. İşte kişisel farklılıklar
ve farklı bakış açısı farklılıklarımızı ortaya çıkarıyor. İnsan
ilişkilerinde de öyle. Çok sevdiğim bir film olan Yavuz
Tuğrul’un “Av Mevsimi” filmini izleyenler bilir. Orada
yönetmen der ki, “Olayları çözmek için bakış açınızı
değiştirin.” İşte bakış açısının farklı olması, fotoğrafı daha
çekmeden ona değer katmayı sağlıyor. Fotoğrafçıların
çoğu der ki, “En iyi fotoğraf editi, daha onu çekmeden
yapılır.” Kadrajıyla, ışığının ayarlanmasıyla, bakış açısıyla
ve günün saatiyle fotoğraf farklılaşır. Fotoğrafçılar güneş
ışığının dik geldiği saatlerde oturur yemek yer ama öğle
saatlerinde önce keşif yapar, akşam saatinde ise ışığın
güzel olduğu saatte oranın fotoğrafını çeker.
“Fotoğrafçılar güneş
ışığının dik geldiği
saatlerde oturur yemek yer
ve önce keşif yapar, sabah
ve akşam vaktinde ışığın
güzel olduğu saatte de
oranın fotoğrafını çeker.”
Daha çok seyahat planlarken nelere dikkat
ediyorsunuz?
Seyahat konusunda genel olarak farklı yerlere gitmeyi
tercih ediyorum. Çoğu arkadaşım “Nasıl gittin? Nasıl
aklına geldi?” diye hep soruyor. En son Ocak ayında Sri
Lanka’ya gitmiştim. Sanıyorum bu daha çok fotoğraf
algısıyla ilgili.. Fotoğraf algınız ve ilginiz oldukça daha çok
nasıl farklı yerlerde fotoğraf çekebilirim diye araştırma
içine giriyorsunuz. Günümüz artık internet çağı ve ben
çoğu seyahatlerimi internet üzerinden bakarak, bilgi
toplayarak yapıyorum. Sanılanın aksine mesela Sri Lanka
ve daha önce de gittiğim Moğolistan, Tanzanya, Thailand
gibi ülkelerin çok da pahalı olmadığını gözlemledim.
İyi bir planlamayla, koşuşturmadan çok güzel bir tatil
geçirilebiliyor.
Daha çok seyahatlerinize kiminle gitmeyi tercih
ediyorsunuz?
Açıkçası fotoğrafçı arkadaş grubuyla gitmeyi tercih
edebiliyorum. Ama genel olarak fotoğrafa ilgisi olmayan
kişilerle seyahate çıktığınızda, sizin fotoğraf ilginiz
onlar için bir eziyet haline dönüşebiliyor. Bu anlamda
kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü eşimde fotoğrafla
ilgileniyor. Bu yüzden ailece gittiğimiz seyahatler bizim
için çok keyif verici bir hal alıyor. Yarış haline giriyoruz.
Fotoğrafçılıkta kıskançlık güzel bir şey çünkü; amaç en
güzel fotoğraf kadrajını kim yakalayacak ve en iyisini kim
çekecek kıskançlığı..
Aile olarak fotoğrafçılıkla yakında ilgileniyoruz. Kızımda
fotoğrafçılıkla oldukça ilgili.. Önümüzdeki dönem
okulunda yan dal olarak okuyacak. Bu konuda kızımı
çok destekliyorum. Hayata fotoğraf gözüyle bakmak
veya bir sanatın gözüyle bakmak hayatı daha anlamlı
ve yaşanılası kıldığını düşünüyorum. Eğer bu dünyada
Hospital / 77
Hayatın İçinden
“Uzak Doğu Asya’da din
insanlara aslında daha
çok sükûnet, daha basit bir
yaşam, hayata karşı daha
çok hoşgörü getirmiş.”
güzel, mutlu, neşeli bir zamanınız geçiyorsa, bizim için
en büyük kazanç.. Evlatlarımıza verebileceğimiz en güzel
hediye, onlara güzel bir dünya görüşü ve bakış açısı
vermek ve onları doğruya, iyiye yönlendirmek olduğunu
düşünüyorum.
olması sebebiyle kültürel olarak farklı bir yer. Oradaki
yaşam tarzını gördükçe bu dünyada aslında ne çok
paylaşacak şey olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kızıma
“Her gün tabağında bıraktığın bir lokma için buradaki
çocukları düşün.”demiştim. Dünyadaki insanların
hayatına girersek dünyaya karşı algımız bakış açımız da
ona göre değişiyor. Bu karelerden sonra kahkaha atan ve
dişlerini gösteren bir insanın ne kadar değerli olduğunu
anlıyorsun. O yüzden hayata verebileceğimiz en güzel
hediyenin gülümsemek olduğunu düşünüyorum.
Kültürel hayatından etkilendiğiniz bir ülke var
mı?
Moğolistan kültürel anlamda beni çok etkileyen bir gezi
oldu. Moğolistan Orta Asya’da bir ülke ve geçmişteki
birçok dinin kalıntılarını içeriyor. Hem Şamanizm var,
hem Budizmin etkisi var hem de İslamiyetin etkilerini
görebileceğiniz bir yer..
Bugüne kadar seyahat ettiğiniz ülkelerde sizi
fotoğrafçılık adına en çok heyecanlandıran ülke
Ama gördüm ki farklı dini yapıdan gelmelerine rağmen
neresi oldu?
Açıkcası Tanzanya hem çok bakir olması hem de doğal
ortamı sebebiyle beni çok etkiledi. Ekvatora yakınlığından
dolayı ötürü de ışığın çok farklı olduğunu gördüm. Orada
çektiğiniz fotoğraflar sanki üzerinde çok uğraşılmış ve
editlenmiş gibi çıkıyor. Fotoğrafçılık açısından beni çok
tatmin eden yerlerden biri oldu. Özellikle Tanzanya’nın
iki özelliği beni etkiledi; doğal hayvanları doğal yaşamları
içerisinde gördüğümüz “safari yaptığımız Tanzanya’daki
Aruba Bölgesi” ve “Zanzibar Adası” Zanzibar büyük
çoğunluğunun Müslüman insanlardan oluşan bir bölge
78 / Hospital
oradaki birçok insan barış içerisinde yaşayabiliyorlar. Uzak
Doğu Asya’da din insanlara aslında daha çok sükûnet,
daha basit bir yaşam, hayata karşı daha çok hoşgörü
getirmiş. Moğolistanın bir başka güzel tarafı da, ilk
atalarımızın nasıl bir ortamda yaşadığını görmekti. Bu beni
çok etkiledi. Hep düşünmüştüm mesela “Neden Türkler
Orta Asya’dan gelme ihtiyacı duymuşlardır” diye.. Bir
insan neden ana toprağını terk etsin diye.. Fakat gördüm
ki orada iklim çok çok zor. Senede ancak iki ay güneş ve
sıcaklık var. Biz Temmuz ayında orada olmamıza rağmen,
akşamları inanılmaz derecede soğuktu. Üstümüzde kat
kat kıyafetlerle dolaştık. Koskoca dümdüz ovalara sahip
ama iklimi o kadar kötü ve ağır ki maalesef hiç bir ekin
yetişemiyor. İki ay yaz mevsiminin olduğu, sene boyunca
kış mevsiminin hakim olduğu bir yerde insanların yaşam
şartları oldukça ağır..
Mesela evlerin balkonlarının olmaması garip.. Çünkü
balkon gibi olan yerlerin hepsi de kapalı. Dışarıda oturup
kahve içeceğiniz bir cafe yok, çünkü insanlar hep içeride
oturuyor. İnsanlar senenin bir iki ayı ancak sıcak mevsimini
yaşayabiliyorlar. Onun dışında hep içerideler hep kış hep
kar var. Aslında iklim orada kendi şartlarını yaratmış.
Moğolistan bölgesinde atların şekli bile çok değişik. Atlar
daha kısa bacaklı, daha uzun sağrılı ve atlara verilen değer
inanılmaz. Günlük yaşayışta her yerde meşhur sütü olan
kımızdan, taşımacılığa kadar hayatlarının her yerinde at
var. Hatta çok ilginç bir manzara ile de karşılaşmıştım;
Moğolistan’da bildiğiniz çobanların hiç biri ata binmiyor.
Moğolistan’da çobanların hepsi at yerine motorsiklete
biniyor.
Kızıma “Her gün tabağında
bıraktığın bir lokma için
Afrika’daki çocukları düşün.”
diyorum..
Türkiye’de nereleri gezdiniz veya nereyi gezip
fotoğraflamak istersiniz?
Türkiye’de en son Erzurum’a gittim ve oradan ciddi
anlamda çok etkilendim. Üç Kümbetler, Yakutiye
Medresesi, Çifte Minare gerçekten çok etkilendim.
Anadolu’da her şehirde aynı bir kültürel miras var. Bundan
bir kaç sene önce aynı şeyleri Diyarbakır’a gittiğimde de
hissetmiştim. Aslında Türkiye’de en çok Van Gölü ve
çevresini de görüp fotoğraflamak çok istiyorum.
fotoğrafçı neyi görmek istiyorsa, fotoğraflarında onu
gösteriyor. O yüzden fotoğraflarınızı daha çok insana
ulaştırmak ve daha çok fotoğraf görmek için doğru
kullanıldığı takdirde sosyal medya sizin yaratıcılığınızı
artırıyor ve gelişmenizi sağlayabiliyor.
Sosyal medyayı çok iyi kullandığınızı görüyoruz.
Çektiğiniz fotoğrafları sosyal medya hesabınızda
da sık olarak paylaşıyorsunuz. Özellikle
İnstagram ve Facebook’ta oldukça aktifsiniz
nelere dikkat ediyorsunuz?
Ben genel olarak daha çok manzara fotoğrafçılığıyla
ilgileniyorum. İnsan fotoğrafı da çok çekiyorum
fakat insan fotoğrafı çekmek oldukça zor. Bu konuda
kendimi hala geliştirmeye çalısıyorum. Sosyal medyada
Instagram ve Facebook’u kullanıyorum ve sosyal
medyayı seviyorum, oldukça da önemsiyorum. Özellikle
İnstagram takipçisi özel ilgi istiyor. Sürekli ilgilenmek,
zaman ayırmak gerekiyor. Aslında benim İnstagram’da
asıl hedef kitlem fotoğrafla profesyonel olarak ilgilenen
kişilere ulaşmak istiyorum. Sosyal medya çok kullanılan
iletişim aracı.. Ve bundan kaçmak mümkün değil. Bir
Hospital / 79
Sağlık
80 / Hospital
Download