Tuğçe Toroslu 21602108 SINIRSIZ HAYAL GÜCÜ Benim için insanı kendi yapan onun farklı özellikleridir. Herkesin kendi anlayışı, farklı bakış açısı ve özellikleri vardır ve hayatın bize sunduklarına karşı tavırlarımız da farklıdır. Aldığımız kararlara göre yol alırız, hayatımız bunlara göre şekillenir. Bana ortada bu kadar farklılık varken hayata at gözlükleriyle bakmak anlamsız geliyor açıkçası. Başka düşünceleri, fikirleri de tanımak, farklı çerçevelerden bakmak, anlayış göstermek lazım. Şizofreni hastalığına sahip insanlar da bence bu ilginç ama hayranlık uyandırıcı farklılıklardan. Oktay Uludok’un “40 Şizofrenden 1 Öykü” adlı kitabıyla tanıştığımda zannediyorum ki geçtiğimiz yazdı. O zamanlar ilk tercih olarak psikoloji okumak isteyişimden olsa gerek, her kitapçıya uğradığımda gözlerim psikolojik türde kitaplar arardı. Bu kitabı elime aldığımda dikkatimi ilk çeken şey arka kapaktaki “Ha 40 şizofrenden 1 öykü, ha 1 şizofrenden 40 öykü!” oldu. Şizofreni öyle bir hastalıktı ki yazar dediğinde çok haklıydı. 40 ayrı şizofreni hastası insanın anlattığı bir öykü, tek bir şizofreni hastasından da çıkabilirdi. Arka sayfada gördüğüm, beni düşündüren ve ilgimi çeken bu sözün içimde yaşattığı şaşkınlığın, kitabın sayfalarını çevirdikçe içinde de devam ettiğini gördüm. Aslında bu kitabı okurken hissedeceğiniz belli bir duygu olmadığını söyleyebilirim. Çünkü birçok duyguyu içinde barındırıyor ve sizi içine sürüklüyor. Kendimde sevmediğim bir özellik olarak, kitabı okumaya devam etmem için başında sıkılmamam gerekiyor. Kendimi kitabı okumaya zorlarsam maalesef elimden bırakıyorum. Çünkü kitabın beni içine çekmesini bekliyorum. İşte bu kitap beni içine çekti ve bunda yazarın üslubunun, kullandığı anlatım dilinin etkisinin büyük olduğunu söylemeliyim. Hastaların yaşadıklarını veya yaşamadıklarını (hastalıkları sebebiyle tam olarak bilemiyoruz) bir yandan mizahi bir dille anlatırken diğer yandan aslında içler acısı halini de yansıttığını düşünüyorum. En çok etkilendiğim nokta ise kitap bittiğinde bende oluşan aydınlanma hissiydi. Kitapta yer alan 40 farklı kişinin ve öykülerinin tek bir noktada(şizofreni) buluştuğunu anlamak benim için hayret vericiydi. Şizofreni hastalarının fazla zeki oldukları da söylenir ve okuduğum hikayelerin hepsindeki buram buram zeka kokusunu resmen hissedebiliyordum. Genelde okuduğum kitapların yazarlarının hayatını pek merak etmem fakat bende uyanan bu duygulara sebebiyet verenin kim olduğunu merak ettiğimde okuduğum şey daha da çok ilgimi çekmişti. Kitabın arkasında yazmasına rağmen gözden kaçırdığım bir nokta varmış; yazarın kendisinin de şizofreni hastası olduğu. Bunu öğrendiğimde ilk hikayeyi daha iyi kavrayabildim ve bir puzzle gibi parçaların kafamda birleşmesine sebep oldu diyebiliriz. Okay Uludok’un ilk hikayede yani yalandan peygamberlik duygusuna kapıldığında kendinden bahsettiğini anladım ve işte bu nokta, yazarın kendini üstün görmesi ve peygamber duygusuna kapılması uğruna soyadında yaptığı müthiş zeki değişim bence kitabın zirve noktasıydı. Hayal gücünün bu denli çalışabildiğini, uçsuz bucaksızlığının farkına vardığım andı. Hani bir filme girersiniz fakat filmde kullanılan konuyu seyirciye aktarmak için başvurulan destekleyici elemanlar (efektler, müzikler…) öyle başarılıdır ki, filmden çıktığınızda her yönden etkilenmişsinizdir ve gerçek hayata alışmanız kısa olsa da vakit alır. İşte bu kitap benim için o anı yaşatan film gibiydi. Bu kitap okunduğunda bence insana kattığı en önemli şeylerden biri de hayata başka çerçevelerden bakabilmeyi göstermesi ve empatiyi öğretmesi. Sizin aklınıza bile gelemeyen, böylesi filmlerde olur dediğimiz düşünceler ve anlar, onların gerçek yaşantısında yer alıyor. Adeta hastalıklarının etkisiyle beyinlerinde uçsuz bucaksız bir dünya ve hayal gücüyle baş ediyorlar. Bütün bunları okurken de yeri geliyor gülüyorsunuz, yeri geliyor güldüğünüz için utanıyorsunuz ve yeri geliyor şaşkınlıkla karışık bir acı kaplıyor içinizi. İşte bu yüzdendir “40 Şizofreni 1 Öykü”yü okuduğumdan beri şizofreni hastalarını “hasta” olarak nitelendirmek istemeyişim. Onlar benim gözümde aşırı zekidir o günden beri. Hayatları boyunca istemleri dışında normalden fazla çalışan bir beyine yetişmeye çalışırken kendi içlerinde alışılmışın dışında bir yaşamla mücadele etmeye çalışmalarını takdir edilesi buluyorum. Okay Uludok’a bana bu empati yapma özelliğimi geliştirdiği ve bakış açısını kazandırdığı için teşekkür ederken, psikoloji romanlarına ilgisi olmayan insanların bile bu kitapta kendine ait bir parça, bir iz bulacağına inanıyorum. Ayrıca unutmamalıyız ki, farklılıklarımız bizi hayatta kısıtlayan şeyler değil, yükselten şeylerdir. Hele ki bir hastalık asla bizi engellemez. Ne zaman etrafıma baksam bir insanın herhangi bir davranışı biraz alışılmışın dışında ise, verilen ilk tepki olumsuz yönde oluyor. Oysa, bunları garipsemek yerimizde saymaktan başka bir şey sağlamaz bize. Ben ne zaman bir farklılık görsem, tanımaya, anlamaya çalışıyorum ve sizden de bunu yapmanızı umuyorum. Emin olun ki, bunu yaptığınızda öğrendiğiniz şeylerle kendi hayatınızın ne kadar dar olduğunun farkına varıyor, hayata birçok açıdan bakabiliyor, empati yapabiliyorsunuz ve insanları anladığınız için çok daha huzurlu ve anlayışlı ilişkiler içine giriyorsunuz… KAYNAKÇA Görsel: http://www.izmirdesanat.org/40-sizofrenden-1-oyku/